"Şafi" sıfatıyla Allah'ın varlığının ispatı Altıncı olarak Allah’ın Şafi (şifa veren) sıfatını anlatacağım. Eğer bazı durumlarda normalde mümkün olmayacak bir şekilde veya doğanın kanununa sanki aykırı bir şekilde bazı hastalar iyileşiyorsa, elinde şifa olan ve bu sıfatı zaman zaman kullanan bir varlık olduğuna inanmak zorunda kalırız. Görüyoruz ki dünyada bazen mucizevî bir şekilde hastalar iyileşiyor. Bu bazen tedavileri için çaba bile göstermeden oluyor ve bazen de ilaçların fayda vermediği durumlarda olabiliyor. Hayber savaşında bunun gibi olayların bir örneğini görüyoruz. Hz. Muhammed (s.a.v.) sahabeleri çağırıp “Hayber savaşında galibiyetimizi sağlayan, eline bayrak vereceğim kişi olacaktır” demiş. Hz. Ömer rivayet ediyor ki “zamanı gelince ben özellikle bakındım ki belki bayrak bana verilecek ama Hz. Muhammed (s.a.v.) bayrağı bana vermedi. O esnada Hz. Ali gelmişti ama gözleri çok ağrıyordu. Peygamber Efendimiz ağzının mübarek sıvısını Hz. Ali’nin gözlerine sürmüş ve hemen iyileşmiş olan Hz. Ali’ye bayrağı verip Hayber savaşının liderliğini ona havale etti.”[1] Peygamber Efendimiz’in hayatındaki bütün olaylar muhafaza edilmediği için bunun gibi çok fazla örnek bulamıyoruz ama inanıyorum ki gerçekte bunların sayısı çok daha fazla olmuştur. Günümüzde ateistlik çok güçlü olduğu için Allah Vâdedilen Mesih’in zamanında “şafi” sıfatının birçok mucizesini göstermiştir. Bunların sayısını görünce Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanındakini tahmin edebiliriz. Kadiyan’da okuyan Abdülkerim beyin bir olayını anlatayım. Kuduz bir köpek tarafından ısırılınca tedavi için Kasuli’ye yollandı ve orada tedavisi yapıldı. Geri döndükten birkaç gün sonra kuduzun belirtileri başladı[2]. Hemen Kasuli’ye ilacını öğrenmek için telgraf yollandı ama gelen cevap şöyleydi: “NOTHING CAN BE DONE FOR ABDUL KARIM” 1/3 "Şafi" sıfatıyla Allah'ın varlığının ispatı (AbdülKerim için hiç bir şey yapılamaz) Daha cemaatimizin başlangıcıydı. Abdül Kerim Bey de çok uzaktan Kadıyan’a gelmişti. Hastalığın haberi Mesih-i Mevud’a gelince çok üzülmüş ve şifası için özellikle dua etmiş. “Bu şekilde ölmesine gönlüm razı olmuyor” demiş. Netice neydi? Gelmiş geçmiş bütün tıp tarihinde belirtileri başladıktan sonra kesin ölümle sonuçlanan bu hastalık “Şafi” olan Allah tarafından yok edildi. Doktor olan bir yakınım kendi öğrencilik zamanından bir olayı anlattı. Dediğine göre bir sefer Allah’ın varlığı konusunu bir arkadaşıyla tartışırken bu kuduz olayını anlatmış. Arkadaşı “ama sonuçta bu mümkündür. Tesadüfen de olabilir” demiş. Aynı gün üniversitede bir profesörün kuduz üzerine bir konuşması vardı. Profesör konuşmaya başlayınca tedavinin belirtileri oluşmadan başlanmasının kritik önemini anlattı. Arkadaşım bunun üzerine “ama hocam bazıları diyorlar ki belirtileri başladıktan sonra bile tedavi mümkündür”. Profesör hemen “Hiç değildir. Böyle diyen bu konuda cahildir” diye azarlamış. Yani bu tedavisi olmayan bir hastalıktı ve Vâdedilen Mesih’in duası üzerine Allah şafi sıfatıyla şifa verdi. Bu olay doğal tedavilerin dışında bile şifa veren bir Allah’ın varlığını ispat ediyor. Abdülkerim Bey hala hayattadır[3] Hz. Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed Allah (c.c.) adlı eserinden [1] Buhari Kitabul Maghazi 2/3 "Şafi" sıfatıyla Allah'ın varlığının ispatı [2] Belirtileri başladıktan sonra günümüzde de bu hastalık öldürücüdür. [3] Belki okuyan kişi bunu günümüzde yaygın olan ve Hıristiyanlar tarafından çok kullanılan şifa hilelerine benzetebilir ama dikkat ederse bu olayda diğer olaylardan çok farklı bazı hususlar var. Her şeyden önce ilk hastalandığında hasta bağımsız bir hastaneye ve bağımsız bir doktora yollanıyor. Konudan hiçbir çıkarı olmayan bu doktor tıp bilgisi gereğince belirtileri başlayınca artık umudun olmadığını söylüyor. En ufak bir umut olsaydı yemin etmiş bir doktor bu kadar kesin dille cevap veremezdi. Eğer Hıristiyanların yaptığı hilelerde de benzer bir örnek olduğunu ispatlayabiliyorsa buyursun ispatlasın* 3/3