İsrail`in Kuruluşunda Komplo Teorisyenlerinin Rolü Ne?

advertisement
Haluk Hepkon
İsrail’in Kuruluşunda Komplo
Teorisyenlerinin Rolü Ne?
Neredeyse bir asır önce imzalanan Balfour Deklarasyonu,
İsrail’in kuruluşundaki en önemli kilometre taşlarından birisidir.
Deklarasyona adını veren Lord Arthur Balfour, Birinci Dünya
Savaşı esnasında İngiltere’nin dışişleri bakanlığını yapmıştı.
Balfour, Siyonist hareketin önde gelen isimlerinden Baron
Walther Rothschild’e 2 Kasım 1917 tarihinde bir mektup
göndererek İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devleti
kurulmasına
destek
vereceğini
belirtmişti.
Mektupta
“Majestelerinin Hükümeti Yahudi halkı için Filistin'de ulusal bir
vatan oluşturulmasını olumlu görmekte olup, bu amacın
gerçekleşmesi için elindeki tüm imkânları kullanacaktır”
denmekteydi. Söz konusu belgenin etkileri hakikaten çok büyük
oldu. Tarihe Balfour Deklarasyonu diye geçen bu belge, belki de
hazırlayanlarının bile öngöremediği bir dizi olayı tetikledi; yeni
bir Ortadoğu'ya ve bitmek bilmeyen sorunlara giden yolu açtı.
Peki, İngiltere’yi bu deklarasyonu hazırlamaya iten neydi?
Komplo teorisyenleri bu durumu yıllar boyunca Yahudilerin
dünyayı yönettiği masalıyla açıklamaya çalıştılar. Onlara göre
Yahudiler ve/veya Siyonistler o kadar güçlüydü ki, İngiltere bu
deklarasyonu imzalamak zorunda kalmıştı. Deklarasyon,
uluslararası Yahudi örgütlenmesinin ne kadar güçlü olduğunu
kanıtlamaktaydı. Siyonistler, İngiltere’ye boyun eğdirmiş ve
İsrail’e giden yolun taşlarını onlara döşetmişlerdi.
Oysa gerçek, komplo teorisyenlerinin göstermek istediğinden
bir hayli farklı. Balfour Deklarasyonu’nun hazırlanmasında
antisemitizmin rolü, ironik bir biçimde, Siyonizmden kat be kat
daha fazla. Bir başka deyişle İsrail’in kurulmasında komplo
teorisyenlerinin çok önemli bir payı var. İsterseniz komplo
teorilerinin kime ve nasıl hizmet ettiğini gösteren bu ilginç
hikâyeyi birlikte hatırlayalım.
Bolşevik Devrimi’nin körüklediği histeri
Hikâyemiz İngiltere ve Rusya’nın Almanya ve Osmanlı Devleti’yle
karşı karşıya geldiği Birinci Dünya Savaşı esnasında başlıyor. Bu
dönemde birçok İngiliz devlet adamı komplo teorilerinin etkisi
altındaydı ve ciddi ciddi dünyayı Yahudilerin yönettiğine
inanıyordu. Özellikle İngiliz Hariciyesi’nde görev yapan bu
antisemitik kadrolara göre düşmanlar İttifak Devletleri’yle sınırlı
değildi. Asıl düşman uluslararası Yahudilik idi. Yahudiler yaptığı
katliamlardan, yani pogromlardan dolayı Rus Çarlığı’na
düşmandı ve bu yüzden de Almanya’yı destekliyorlardı.
Yahudiler, İttihat ve Terakki Cemiyeti aracılığıyla Osmanlı
Devleti’ni de ele geçirmiş ve bu ülkenin Almanya’nın yanında
savaşa girmesine neden olmuşlardı. Yahudilerin İngiltere’ye
yaptıkları bunlarla da sınırlı değildi. Uluslararası Yahudilik
savaşın kaderini değiştirebilecek güce sahip ABD’nin
İngiltere’nin yanında savaşa girmesini engelliyordu. 1917 yılında
gerçekleşen Bolşevik Devrimi bu histeriyi en üst noktaya taşıdı.
http://www.mgkmedya.com
Rusya devrim sonrasında savaştan çekildi ve bu durum İtilaf
Devletleri’ni çok zor bir duruma soktu. İngiltere, Bolşevik
Devrimi’nin arkasında Yahudilerin olduğuna emindi. İşler sarpa
sarıyordu ve Londra bütün gücüyle bu kötü gidişatı durdurmak
için uğraşıyordu.
Olmayan kuşa taş atmak
İşte bu dönemde İngiliz Hariciyesi içerisinde yeni bir fikir ortaya
çıktı. Fikrin mucitlerinden birisi de İngiliz Hariciyesi’nin en
antisemitik
simalarından
Gerald
Fitzmaurice
idi.
“Bükemediğimiz bileği öpelim” diye özetleyebileceğimiz bu
görüşe göre uluslararası Yahudiliği yenmek mümkün değilse
onlarla anlaşmak gerekiyordu. Bunun için de uluslararası
Yahudiliğin temsilcisi görülen Siyonistlere Filistin’de bir Yahudi
devleti sözü verilebilirdi. İşte Balfour Deklarasyonu bu şartlar
altında hazırlandı. Balfour Deklarasyonu’nu hazırlayan İngilizler,
bir taşla üç kuşu hedeflemişlerdi. Londra, uluslararası Yahudiliği
ikna ederek Rusya’nın savaşa devam etmesini, İttihatçıların
savaştan çekilmesini ve ABD’nin Almanya’ya karşı savaşa
girmesini istiyorlardı. Oysa bu hedeflerden hiçbirisi
gerçekleşmedi. İlk olarak o tarihlerde Londra’da cılız bir
örgütlenme olan Siyonistlerin farklı ülkelerde yaşayan Yahudiler
üzerindeki etkisi çok sınırlıydı. Siyonist hareketin güçlenmesi
esas olarak İngiltere’nin desteğini aldıktan sonra olacaktı. Bir
başka deyişle Siyonistlerin güçlenmesi Londra’daki komplo
teorisyenleri sayesinde gerçekleşmişti.
İkinci olarak Siyonistlerin ne Bolşevikler ne de İttihatçılar
üzerinde bir etkisi vardı. Nitekim İngiltere’nin Petrograd
Büyükelçisi raporlarında ısrarla Bolşeviklerin Yahudilerle ve
Siyonistlerle ilişkisi olmadığını ve kimseyi dinlemeyeceklerini
belirtiyordu. Gelişmeler büyükelçiyi haklı çıkardı. Kısa zamanda
İttihatçıların da Siyonistleri ciddiye almadıkları ortaya çıktı. Yani
İngilizlerin attığı taşlar boşa gitmişti.
Londra’nın hedeflerinden sadece birisi gerçekleşti. ABD, İtilaf
Devletleri’nin yanında savaşa girdi. Fakat bunun nedeni
uluslararası Yahudiliğin etkisi değil o dönemde önemli ölçüde
İngiliz Hazinesine bağımlı olan Amerikan endüstrisiydi. Söz
konusu bağımlılıktan dolayı İngiltere’nin yenilgisi ABD
ekonomisinin de çökmesi anlamına gelecekti. ABD bu tehlikeyi
görmüş ve hemen savaşa dahil olmuştu. Yani bu durumun da
uluslararası Yahudilikle bir ilişkisi yoktu. Kısacası İngiliz
Hariciyesi’nde çöreklenen komplo teorisyenlerinin attığı taş
hayali hedeflerini ıskalamış, zaten var olmayan üç kuşun
yakınından bile geçmemişti. Öte yandan aynı taş Ortadoğu’ya
düşerek Yahudi devletinin kurulmasıyla sonuçlanacak olayların
başlamasına neden olmuştu. Balfour Deklarasyonu’nun
yıldönümünde bu ilginç hikâyeyi yerli komplo teorisyenlerimize
bir kere daha hatırlatmakta yarar var.
Pazar, Kasım 3, 2013 - Sayfa 1 / 1
Download