Ahilik ve İktisadi Hayat Ahi Galip Demir Ahilik araştırmaları, Ahiliğin; tarihi, siyasi, iktisadi, toplumsal ve yardımsal yönünün bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenle Ahilik; Tarih, iktisat Tarihi, Toplumsal Tarih ve Bilim Tarihinin de konularını oluşturmaktadır. Ahilik tarihine; daha fazla ilgi duyulması nedeniyle Ahilik konusunda daha fazla eserin meydana gelmesi gerçekleşmiştir. Bu çalışmaların başlamasında; İstanbul Üniversitesi‟nin öncülük ettiğini söylemekle; fazla abartmış sayılmayız. Son zamanlarda; elde edilen bilgilerin kaynağı bu çalışmalara dayanmaktadır. Bu konuyu araştıran bilim adamlarımız, yeni kurulan üniversitelerimizde, çalışmalarını sürdürerek bu konuda bize önemli bilgi ve belgeler kazandırmışlardır. Örnek verecek olursak 1950‟li yıllarda merhum Fuat Köprülü, Ömer Lütfü Barkan, İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, daha sonra Neşet Çağatay gibi bilim adamlarının başlattıkları çalışmalar bugün meyvelerini vermeye başlamıştır. Buna karşın, Ahiliğin iktisadi ve toplumsal yönünün yeterince araştırıldığını söylemek de henüz mümkün değildir. Sosyal Tarihin konusu olan, toplumsal olaylar, Tarih Biliminin önemli bir araştırma alanı olmalıdır. Ahiliğin iktisadi boyutuna girmeden önce, bu konunun sosyal boyutunu vurgulamak isterim. Geçmişte, toplumda meydana gelen bir olayın, nedeni ve sonucu; toplumsal bilimler metoduyla yorumlanmadıkça, o olay hakkında doğru bilgiye ulaşılamaz. Örneğin, tarihimizde meydana gelen ve Ahilerle ilişkisi kurulan Babai ayaklanması henüz açıklığa kavuşturulamamıştır. Bu nedenle ayaklanmanın neden ve sonucu, toplumu ne yönde etkilediği henüz tam olarak çözümlenmiş değildir. Olayın iktisadi sıkıntıdan mı, İbni Bibi‟nin söylediği gibi dinsel sapkınlıktan mı yoksa Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev‟in kötü yönetimini beğenmeyen bir halk hareketinden mi kaynaklandığı bilinmemektedir. Bu konuyla ilgili araştırma yapan bilim adamları konunun toplumsal boyutunun yeterince anlaşılamadığını bildirmektedirler. Bu bağlamda tarihimizden bir örnek verecek olursak: Osmanlı döneminde; Ahi birlik başkanının, hükümetin aldığı bir karara karşı, “Memleket Toplantısı” yaparak hükümeti uyardığı, böylece yönetimin yanlış kararından vazgeçirtilerek istenmeyen toplumsal hareketler önlemiştir. Gücünü sivil otoriteden alan Ahi reislerinin devlet karşısında bireyleri nasıl koruduğunu gösteren daha birçok tarihi belgeye rastlıyoruz. Çağdaş toplumlarda ileri görüşlü yöneticiler, çoğu kez belirtilen gerekçeyle, olumsuz katılımlara hoşgörüyle yaklaşmakta, hatta desteklemektedirler. Bu yolla insanların haksız buldukları bir hukuksal eylem ya da işlemi sineye çekerek devletine olan güven ve bağlılığını zayıflatma yerine, sorunu çözerek toplum sözleşmesini, yeni koşullara uyarlamanın çok daha yararlı olacağı görülecektir.Ahilerin Selçuklu ve Osmanlı Devleti‟nin fetret dönemlerinde Ankara‟da yönetimi üstlenerek ve otoriteyi kurarak, halkı çapulculardan koruduğunu tarihi kayıtlarda görüyoruz. Devlet koruma görevini yerine getiremezse, insanların karşı koyma hakkının olduğunu söyleyen Locke‟ye göre; “insanın doğal özgürlüğü aynı zamanda bir eşitlik durumuydu. İnsanlar, yaşam hakkı, mülkiyet, hakkı vb. hakların kendisini değil korunmasını devlete devir etmişti” demektedir. Ahiler de devlet otoritesinin yeniden tesis edilmesiyle yönetimi tekrar Osmanlı‟ya devretmişti. Bunun gibi daha birçok konuda örnek alınacak uygulamalara rastlamaktayız. Ahilik Kültürü bin yıla yakın bir sürede Anadolu halkının aydınlanmasında, bilinçlenmesinde, önemli rolü olduğu “Tarih” ve “Toplumsal Bilimler” ışığında, “Antropoloji” ve “ İktisat Biliminin” katkılarıyla öğrenilmektedir. Anadolu‟da değişik mezhep ve dinlere mensup halkın, bir arada yaşamasını, nelere borçlu olduğu, bu çalışmalar sonucunda açıklık kazanabilir. Bunun öğrenilmesi bir bakıma Türk Modeli‟nin de bir açıklaması olacaktır. 20 yıla yakın bir süredir Ahilik araştırmalarından elde edilen yoğun bilgiler; değerlendirildiğinde, karşımıza görkemli bir tablo çıkmaktadır. Resmini gördüğümüz tablonun yapılışını görmesek de nasıl uygulandığını biliyoruz. Osmanlı Devleti‟nin kuruluşundaki sis perdesi de, bu bilgilerle aralanmış, durulaşmış ve açıklığa kavuşmuştur. Yapılan araştırmalar bizi, kaybolan değerlerin Sivil toplum, İnsan Hakları, Tüketici Hakları, İş Ahlakı, Kadın Hakları, Demokrasi, Hukuk, Anayasa ve Ombudsmanlık gibi günümüz evrensel değerleriyle olan ilişkilerini de ortaya çıkarmaktadır. Bu değerler tarihte Anadolu‟da Ahiliğin uygulandığı dönemde vardı dersek garipsenebilir. Çünkü tarih kitaplarında haliyle günümüz kavramlarının yer alması mümkün değildi. Ancak, bu terimlerin birçoğu, Batıda Sanayi Devriminden sonra, daha yakın tarih verecek olursak 20. Yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanmıştır. Tarihimizde görülen değerler kurumsallaşarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu terimler arasında yer alan Demokrasi ise M.Ö.lere, Ombudsmanlık (Kamu Hakemi Kurumu) ise 17. asra dayanmaktadır. Ancak bu terimlerin bugünkü anlamları, ortaya çıktıkları dönemdeki kavradığı anlamla kıyaslanamayacak kadar değişmiştir. Buradan şu sonuca gelmek istiyorum. Bugün demokrasiyi eski Grek dönemine, Ombudsmanlığı da İsveç Hukuk Sistemine bağlayabiliyorsak, Ahiliği de bazı uygulama ve usullerini, günümüze göre değerlendirir, evrensel hale gelen değerlerin kaynağı olarak gösterebiliriz. Örneğin, Aşık Paşa tarihinde adı geçen Bacıyanı Rum, yani Anadolu Kadınları Teşkilatı‟nı; ilk kadın haklarıyla, “Pabucu Dama Atma” eylemini ve marka seçme usulünü; Tüketici Haklarıyla, Yönetimden bağımsız örgütlenmenin; Sivil toplum kuruluşlarıyla, bağımsız idari otoriteyle, Çırak kalfa usta sistemini; Toplam Kalite Yönetimi ve ‹ş Ahlâkıyla, Yargı dışı denetim usulünü; Ombudsmanlık kurumuyla ilişkilendirebiliriz. Tabi bu örnekler çoğaltılabilir. Ahiliğin toplum hayatına yön veren kaideleri hukukumuzun, Anayasamızın temelini oluşturmaktadır. Nitekim Anayasamızda yer alan Sosyal Hukuk Devleti tanımı ve buna ait madde hükümleri, Ahi kültüründe; sakatlara, vazife şehitlerine yardım; yaşlıların korunması (m. 61), çocukların eğitimi (m. 62), sanatçının korunması öngörülmüştür (m. 64). Devlet, sosyal ve iktisadi alanda Anayasa ile belirlenen görevlerini iktisadi istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getirir (m. 65). Bu hükümlerin kaynağı Ahilikte yardımlaşmaya, gelirin dengeli biçimde dağıtımına örnek gösterilebilir. Osmanlı Devleti‟nin kuruluşunda, Osman Gazinin aldığı köktenci ve sert kararları, Ahilerin törpülediğini söyleyen Amerikalı bilim adamı Arnakis, kuruluş döneminde demokratik bir yöntemin uygulandığını belirtmektedir. Yine Osmanlı‟daki Divanı Hümayun toplantılarında alınan kararlarda demokratik usul uygulandığı, yerli ve yabancı bilim adamlarınca kabul edilmektedir. İsveç‟te 1713 yılında başlayan Ombudsmanlık hizmetleri, Osmanlı‟daki yargı dışı bağımsız bir kurumdan alındığını Fransız ve Avusturya Ombudsmanları söylemekte bu konu bilimsel makalelerde yer almaktadır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Ahiliğin günümüze yansıyan toplumsal, iktisadi, felsefi, hukuksal, ahlâksal boyutu hakkında kısa bilgi sunmak istiyorum. Ahlâkın felsefe boyutu: Felsefe ile yaşıt olan ahlâkın konusu, iyi ve onun zıddı olan kötünün ne anlama geldiğidir. Fakat iyi ve kötü üzerine araştırma yapan felsefeciler arasında neyin iyi neyin kötü olduğu konusunda tam bir mutabakat sağlanamamıştır. Aynı şekilde iyi ve kötü gibi soyut bir kavram olan ahlâk konusunda da, farklı kültür çevrelerinden gelen insanlar arasında, farklı anlayışlar ortaya çıkmıştır. Her toplumun kendine has bir ahlâkî yapıya sahip olması, toplumu meydana getiren fertlerin özünde bulunan değerlerden kaynaklanır. Ahlâkî davranışla ilgili inançlar da değer hükmünde olup; çevreye ve topluma göre değişmektedir. Bu bakımdan kendi değer hükmümüze göre ahlâksız addettiğimiz bir toplumun; neden yok olmadığını yadırgamamamız gerekir. Çünkü kendilerine göre o davranış; değer hükmünde olup ahlâkî sayılmaktadır. Aynı dini, aynı coğrafi iklimi paylaşan; birbirine yakın toplumlarda bile farklı değer yargıları mevcuttur. Bu yüzden ahlâk değerlerimizi terk edip dışarıdan „mal ithal eder gibi‟ ahlâk alamayız. Kaldı ki yabancı bir ahlâk kuralını topluma zorla kabul ettiremeyiz. Böyle bir uygulama ahlâk felsefesine ve sosyolojik kaidelere de ters düşer. Ayrıca toplumun doğru bildiği, her ferdi tarafından benimsendiği, aykırı hareket edenlerin kınanma, ayıplanma ve terk etme gibi müeyyidelerle karşı karşıya kaldığı, yüzyılların birikimiyle kazanılan ahlâk kurallarının günlük ihtiyaca göre ayarlanamayacağı açıktır. Bu bağlamda öne çıkan husus, ahlâkın kolayca değişmeyen bir kültür ve medeniyet hadisesi olduğudur. Ahlâk bu çerçevede ele alındığında karşımıza Ahilik çıkmaktadır. Ahlâkın tarih ve ekonomik boyutu : Toplumda genel ve ferdi ahlâkın tesisinde, iktisadi ve toplumsal kaidelerin uygulanmasında kurumların önemli rolü vardır. Türk tarihine bakıldığında ahlâkın uzun yıllar egemen olduğunu görmekteyiz. Ahlâk değerlerini kurumsallaştıran düşüncenin temelinde Ahilik yatmaktadır. Sosyo-ekonomik bir kurum olan Ahilik XI. yüzyılda Selçuklular döneminde esnaf, sanatkâr ve sanayiciyi bünyesinde barındıran bir teşkilattır. Selçuklu ve daha sonra Osmanlı Devleti‟ni zirveye taşıyan sır Ahilik ve onun uyguladığı ilkelerdir. Bir ülkenin ilerlemesinde ve kalkınmasında ahlâkın yani manevi yapının önemli rolü olduğu burada da açıkça görülmektedir. Ahi sisteminin temel özelliği madde ile manayı, müsbet ilimle, manevi ilmi bir dengede tutmasıdır. Bu sistemi başarıya ulaştıran etkenlerin başında akıl, ahlâk, çalışma ve bilim gelir. Bu yüzden araştırmacılar Ahiliği bir ahlâk ve sanat okulu olarak tarif ederler. 13. Asırda ekonomiye hakim olan bu uygulama daha sonra modern ekonominin düşünce sisteminde yer almıştır. İktisadi zihniyet ve ahlak ilkeleri, modern iktisat düzeninin alt yapı etmenleri olarak değerlendirilmiştir. Max Weber ve Sombart gibi çağdaşlarının görüşleri buna örnek teşkil etmektedir. Max Weber‟in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı eseri 20. asra damgasını vurmuştur. Bu eserin özü iktisatta ahlakın egemen kılınmasıdır. Yani dünyevi hayat tarzını manevi alan içine almasıdır. Ahiliğin ekonomik boyutunu Ahilik kurumunun kurucusu ve sistemin uygulayıcısı Ahi Evren: Kaliteli, bol, ucuz üretimin toplumsal huzurun barışın kazanılmasında önemli bir etken olduğunu söylemektedir. Bugün de ekonomistler aynı şeyi söylerlerken bu görüşü paylaşmaktadırlar. Doğunun aydınlanması: Ahi sisteminde ahlâkın, toplumsal ve iktisadi kaidelerin temelini, Orhun Kitabeleri‟nden başlayarak sonradan yazıya geçirilen Bilge Kağan Destanı, Kutadgu Bilig, Divanü Lûgati‟t Türk, Fütüvvetname denilen iyi ahlâk kitapları ile İslam alimleri: Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Haldun ve Ahi Evren çizgisinde gelişen düşünce sistemi oluşturur. Bu sistemin özelliği, kahramanlık, erlik, doğruluk, bilgelik, cömertlik, misafirperverlik, hoşgörü, vatan sevgisi, fedakârlık, kadına saygı, hür yaşama, yardımlaşma, hak, adalet, vicdan hürriyeti, eşitlik, diğergamlık; gibi değerleri kapsayan akılık kaidelerinin günlük hayata indirilmesidir. Bu kaidelerle iktisadi sistemin özelliği ise insan ihtiyaçlarını gidermektir. İnsanlar ihtiyaç duydukları ürünleri tüketmekten mutlu olacakları için; bunları bol, nitelikli ve ucuz olarak üretmek gerekir. Böylece İnsanların ihtiyaçlarının giderilmesine ve mutluluğuna sebep olan üreticiler de mutludur, çünkü; onlar da ürettiği malın satışından kazandığı parayla, kendilerinin ihtiyaç duyduğu ürünleri alabileceklerdir. Üretimde asıl gaye bu olunca, haksız para kazanmak, yalan söylemek, sahtekârlık asgariye inmiştir. İnsanlar başıboş bırakılmamış, özdenetimle ve eğitimle hem kaliteli-standart üretim sağlanmış, hem de her türlü ahlâksızlık önlenmiştir. Akı teşkilatının kurucusu iktisatçı, büyük İslâm alimi Ahi Evren, bu öneriyi Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat‟a sunduğu siyasetname türü bir eser olan Letaif-i Hikmet‟te belirtmiştir. Bu bağlamda Ahiliği kısaca şöyle tarif edebiliriz: “Ahilik binlerce yıldan beri süregelen eski Türk uygarlığının, Anadolu‟nun fethiyle birlikte yakın temasa geçtiği İslam kültürü ile uyum içerisinde kaynaşmasından doğan yeni bir kültür kuruluşudur.” Ahiliğin doğmasına eski Anadolu, Roma, Hint, İran kültürlerinin etkileri olmuştur. Böylece Ahiliğin, evrensel kültür niteliği ortaya çıkmakta, bu yapının esas öğesini de eski Türk kültürü meydana getirmektedir. Bu nedenlerle Ahilik, günümüz evrensel değerlerine kaynaklık etmektedir. Gelecek yüzyıllarda da zamanın koşullarına uyum sağlayacak özelliklere sahiptir. Ahilik ve Aydınlanma : Ahiliğin gelişme dönemine tekabül eden XI. ve XII. yüzyıllar Anadolu‟nun aydınlanma çağıdır. Aydınlanma çağının meydana getirdiği; Sosyo-ekonomik nizamın adı olan Ahilik, birçok yönden Batının da aydınlanmasına; reform ve rönesans hareketlerinin başlamasına neden olmuştur. Bugün bizi de ilgilendiren, modern dünyanın ekonomik temellerini kuran bilim, burjuva kültüründen doğmuştur. Bu kültürün oluşmasına sebep olan şartlar, Ahilikle birlikte incelendiği zaman bu konu daha kolay anlaşılacaktır. Ortaçağda Avrupa, bir yandan senyörlerin (soyluların) diğer yandan kilisenin hakimiyeti altındadır. Üçüncü bir sınıfı teşkil eden halk, köylüler (serfler) bu iki grubun arasında ve onların tahakkümü altında hiçbir güvenceleri olmadan sefil ve perişan bir hayat sürmektedirler. Bu gruptaki insanlara tamamıyla köle muamelesi yapılmaktadır. Feodalitenin hüküm sürdüğü bu devirlerde esnaf ve sanatkâr birlikleri (corporation) da devlete bağlı kurumlardır. Onların da bu duruma müdahale edecek kapasiteleri yoktu. Sivil örgütlenme ve ilk sosyal demokrasi deneyimi: Anadolu‟da bu dönemde yaşayan halkın bir kısmı şehirlerde yaşamakta ve buralarda çalışmaktadır. Geri kalanlar ise hayvancılık ve çiftçilikle uğraşmaktadır. Esnaf ve sanatkârlar kendi örgütlerine bağlı topluluğu meydana getirmekte olup din ve devlet organizasyonuna bağlı değildir. Ancak Osmanlı‟da uygulana gelen, ticaret adabını devlet adına denetleyen muhtesipler vardı. Muhtesipler tayin olduğu şehirde esnaftan “İhtisap Rüsumu” denilen bir nevi vergi toplardı. Çiftçiler ve hayvancılıkla meşgul olan köylüler de ikta veya tımar denilen bir sistemle belli bir oranda vergi ödemekteydiler. Her iki grubu teşkil eden halk, köle konumunda değildi. Tarihî araştırmalara göre XII. asırda kurulmaya başlayan Ahi üretim veya Ahi sanat birlikleri sivil toplum niteliğinde örgütler olup, resmi otoritenin izni veya engeli ile karşılaşmamışlardır. Devlet yapısı içerisinde görev almayan Ahiler, kendi yönetim kadrolarını, demokratik usulle yaptıkları seçimle belirlemişlerdir. Aynı zamanda halkın lideri konumunda olan Ahi Babalar, halkın taleplerine göre belirlenen kuralları bir kanun gibi uygulamışlardır. İş kurma, hammadde temini ve tevzii, fiyat, standart üretim, tüketici şikayeti, eğitim, ticaret adabı, iş ahlâkı, ürün garantisi, çalışma ilkeleri, iş yeri açma ve kapatma, çırak, kalfa, ustalık kaideleri, kredi, yardımlaşma gibi birçok konu ve kaideler bu bağlamda sayılabilir. Ahi Üretim Birliklerinde Yerli Malı üretimine ve tüketimine önem verilerek ülke kaynakları tam verimle çalıştırılmış güçlü ve bağımsız bir ülke ekonomisi oluşturulmuştur. Bahsedilen kaideler toplumun diğer kesimlerinde yaşayan halkı da kapsadığından dil, din ve mezhep farkı gözetilmeden herkese eşit biçimde uygulanmıştır. Bir toplumda sevginin, dayanışmanın, hoşgörünün yerleşmesi, toplumun ortak değeri olan örf, âdet ve ahlâk kaidelerine uyumu nispetinde gerçekleşir. Anadolu‟da bu kaidelerin uygulandığı dönemlerde, adil ve hak üzere gelir dağılımı sağlanmış, ulusal bütünlüğün temelleri atılmıştır. Anadolu‟da yaşanan huzur, zenginlik Batıda yankı bulmuştur. Bugün bu değerleri ne yazık ki batıdan alarak öğreniyoruz. Ahi Galip Demir