Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 Osman ORAL1 AHMED YESEVİ’NİN ŞİİRLERİNDE İMÂN ESASLARI Özet Hoca Ahmed Yesevî, XI. yüzyılın ikinci yarısında Kazakistan‟ın Sayram şehrinde dünyaya gelmiş müslüman Türk âlimidir. Onun din anlayışı ve öğretileri, tarih boyunca Türk boylarının müslüman kimliklerinin korunması ve zamanımıza kadar devam ettirmesine katkıları olmuş, sağlam bir dînî ve ahlâkî hayat sürmelerini sağlayıp canlılığını günümüze kadar sürdürmüştür. Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar ve Anadolu Türkleri‟nin dînî anlayış ve inançlarında geniş tesirler icra ettiğinden “Pîr-i Türkistan” ve "Hâce-i Türkistan" ünvânlarıyla anılmıştır. Ahmed Yesevî, Yesevîlik tarikatını kurmuş ve tarihte ilk Türk tarikat kurucusu olmuştur. Onun, Türkler arasında özel bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Yesevî dervişleri, Orta Asya ve Anadolu halkının İslâm dinini kabul etmesinde etkili olmuşlardır. Ahmed Yesevî‟nin Divan-ı Hikmet‟teki şiirleri, Allah ve Hz. Muhammed sevgisi ile dini motiflerde doludur. Bu makâlede onun şiirlerinde imân ve akâid esasları incelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Ahmed Yesevî, Hikmetler, İmân, İslâm, Türk ESSENTIALS OF FAITH IN THE POEMS AHMED YESEWI Abstract Khoja Ahmed Yasawi was a prominent Turkish Muslim scholar who was born in Sayram, Kazakhstan in the second half of XI century. His understanding and the teachings of religion helped Turkish tribes to protect their Muslim identity throughout history to the present time and contributed them to practice a sound religious and moral life. He was also known as “Pir-i Turkistan” and "Haja-i Turkistan" due to his wide influence on religious understanding and beliefs of 1 Dr., Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Kelâm ve İtikâdî İslam Mezhepleri Anabilimdalı emekli öğretim üyesi, [email protected] Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları people in Central Asia, the Caucasus, the Balkans and Anatolia. Ahmed Yesevî is the founder of the sect of Yesevîlik, and he is also considered as the first Turkish sect founder. He has a special place and importance among Turks. Yesevî dervishes contributed to the acceptance the Islamic religion of the people of Central Asia and Anatolia. The poems of Ahmed Yesevî in the Divan-ı Hikmet are full of love of Allah and the Prophet Muhammad of religious motifs. This article examines faith and the essentials of faith in his poems. Keywords: Ahmed Yasawi, Wisdoms, Faith, Islam, Turkish GİRİŞ Ahmed Yesevî, XI. yüzyılın ikinci yarısında Kazakistan‟ın Türklerden oluşan Sayram şehrinde dünyaya gelmiş Müslüman Türk âlimidir.2 Onun din anlayışı ve öğretileri, tarih boyunca Türk boylarının Müslüman kimliklerinin korunması ve zamanımıza kadar devam ettirmesine katkıları olmuş, sağlam bir dînî ve ahlâkî hayat sürmelerini sağlayıp canlılığını günümüze kadar sürdürmüştür. Anadolu Türk İslâm Medeniyetinin ihya ve inşasında büyük bir öneme hâiz âlimlerden biri olan Ahmed Yesevî (ö. 562/1166), Büyük Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinde 1093 ila 1166 yıllarında yaşamış, "Hâce-i Türkistan", "Hazreti Sultan", "Sultânu'l-Evliyâ", "Pîr-i Türkistan" ile "Evliyâlar Serveri" gibi ünvânlar verilmiş Türk âlimidir.3 Yesevî, Arapça ve Farsça dillerini iyi bilmesine rağmen, çevresindekilere İslâm dininin temel prensiplerini, âyet ve hadis merkezli din anlayışını, kendi adıyla anılan Yesevîlik adlı tasavvuf, âdâp ve erkânını "Hikmetler" adı verilen hece veznindeki manzumelerle sade bir dil ve Türkçe ile aktarmıştır. Böylece O, anadili Türkçe‟ye değer vererek Türkçe‟nin yükselişinde önemli katkı sağlamıştır. Arapça ve Farsça dillerine tamamen vâkıf olup hikmetlerini Türkçe söylemesi ve Türkçe yazılması Türk-İslâm dünyası açısından çok önemli bir özellik olduğu söylenebilir. O‟nun düşünceleri yetiştirdiği öğrencileri ve halifeleri vasıtasıyla Orta Asya‟nın çeşitli bölgelerine yayılmış, bu yola uyanların mensup olduğu tarikata “Yesevîyye” denildiği gibi kendisine “Sultan” lakâbına nisbetle “Sultâniyye”, cehrî yani açıktan zikir yapmalarından dolayı “Cehriyye”, müntesiplerinin çoğunun Türkler olmasından dolayı “Silsile-i Meşâyih-i Türk” de denilmiştir.4 Anadolu'da aradan geçen yüzyıllara rağmen onun din anlayışı ile Anadolu Türkİslâm medeniyetinin ihya ve inşasındaki etkisi onun öğrencileri, halifeleri veya soyundan geldiği iddia edilen şahsiyetler aracılığıyla da olsa yaşamaya devam etmektedir.5 O, tasavvufî şiirleri ve tasavvufi görüşleriyle Türk kökenli insanların dini hayatını asırlardan beri etkilemektedir.6 Ahmed Yesevî, vefât edinceye kadar Yesi‟de irşat, eğitim ve öğretim hizmetine devam etti. Hz. Peygamber‟in vefât ettiği yaş 63 olduğundan Yesevî, 63 yaşından itibaren hayatının geri kalan kısmını, Tekke‟nin bahçesinde yerin altında küçük bir hücre veya kuyu şeklinde 2 Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet Seçmeler, Haz: Kemal Eraslan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991, s. 94. 3 Bkz. Feridüdin Attar, Tezkiretü‟l-Evliyâ, Erkam Yay., İstanbul, 1984, s.227. 4 Bkz. Necdet Tosun, “Yesevîyye”, DİA, İstanbul, 2013, 43/487. 5 Kemal Eraslan, "Ahmed Yesevî", DİA, İstanbul, 1989, 2/160. 6 Hayati Bice, Hoca Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet, TDV. Yay, Ankara, 1993, s.XII. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 195 Osman Oral kazdırdığı Çilehane‟de geçirdi.7 Kesin olmamakla beraber 120 yaşında iken vefât ettiği ve 562/1167‟de öldüğü de kaydedilir. Bazıları da onun 87 veya 125 yaşında vefât ettiğini söylerler.8 Yesevî‟nin vefâtından sonra kabri üzerinde bir türbe yapılmıştır. Yesi‟de Ahmed Yesevî‟nin türbesi etrafında cami, tekke ve kütüphaneden teşekkül eden külliyesi, Siriderya nehrinin doğusunda Türkistan şehrinin kurulduğu ovadadır. Bu külliye bugüne kadar Maveraunnehir halkı ve bozkır göçebeleri için mukaddes bir ziyaretgâh ve Yesevî Kültürünün de merkezi konumunda işlev yapmaktadır.9 Yesevî'nin İbrahim adında bir oğlu Gevher Şehnâz ve Gevher Hoşnâz isimli iki tane kızı olmuş, Hz. Peygamber‟in neslinin kızından devam etmesi gibi Yesevî, hayattayken oğlu İbrahim vefât etmiş, soyu kızlarından Gevher Şehnâz yoluyla devam etmiştir.10 Ahmed Yesevî'nin din ve ahlâk menşeli şiirlerine "Hikmet", hikmetlerin toplandığı kitaba da “Dîvân-ı Hikmet” adı verilir. Yani Divân-ı Hikmet; Hoca Ahmed Yesevî‟nin hikmet adı verilen dinî-tasavvufî manzumelerini içine alan şiirlerinin adıdır.11 Farklı nüshaları bulunmakla birlikte elimizdeki basılı nüshalarda orijinal dilinin zamanla bazı değişikliklere maruz kaldığı iddia edilen hikmetler, hem halk kitlelerine hem de sofilere yani Yesevî tarikatına girenlere hitap etmektedir.12 Hikmetlerde işlenen konular Allah inancı, nübüvvet, Peygamber‟e bağlılık, kıyamet halleri, Cennet ve Cehennem tasvirleri, dervişlerle ilgili ders verici menkıbelerdir. Hikmetler‟in gâyesi, İslâmı Türkler‟e sevdirmek, yıkıcı, ayrıştırıcı akımlara karşı İslâm‟ın Sünnî akîdesini yaymak ve yerleştirmek olduğu söylenebilir. Yesevî, Allah‟ın isim ve sıfatlarını ve imânî meseleleri zikrederken daha çok tasavvufî ve irfanî üslup kullanmıştır. O, hikmetlerindeki millî ve dinî değerleri birleştirici fikirleriyle Türklere İslâm‟ı sevdirip dinin canlı olmasını sağlamıştır.13 Divân-ı Hikmet, el-Hâcc Hasan Şevkî tarafından 1327 (M. 1909) yılında Osmanlı Türkçesine tercüme edilmiş ve İstanbul‟da Hürriyet Matbaası tarafından “Terceme-i Divân-ı Ahmed Yesevî” adıyla 2 cilt halinde yayınlanmıştır. 1983 yılında Kemal Eraslan tarafından “Divân-ı Hikmet‟ten Seçmeler” ve Hayati Bice tarafından “Divân-ı Hikmet” adıyla Ankara1993 yılında yayınlanmıştır. Yesevî‟ye atfedilen diğer bir eser de “Fakrnâme”dir.14 Sadece sofilere hitap eden bu risalenin Yesevî‟nin dervişleri tarafından düzenlenip derlendiği de söylenir.15 Fakrnâme, sanki Divân-ı Hikmet„in mukaddimesi gibidir. İçerik itibariyle; tarikat adâbı, usûlü ve erkânını, kâmil bir şeyhin, bir dervişin özelliklerini, merâtıb-ı erbaa‟yı yani „dört kapı kırk makam‟ı açıklar. Fakrnâme'nin Dîvân-ı Hikmet‟in yazmalarının hiçbirinde bulunmaması, Ahmed Yesevî tarafından kaleme alınmadığını, daha sonra Dîvân-ı Hikmet‟i tertip edenler tarafından yazılıp esere dâhil edildiği izlenimini vermektedir. Fakrmâme, metnin dil özelliklerinden ele alındığı 7 Bice, Hoca Ahmed Yesevî, s.XII. Bkz. Abdurrahman Güzel, Ahmed Yesevî‟nin Fakrnâmesi, Öncü Kitap, Ankara, 2007, s.53. 9 Cengiz soyundan bir hatun ile evlenerek küregen (hakan damadı) ünvânını alan Timur, hamd nişânesi olarak içinde türbe de bulunan Ahmed Yesevî Külliyesi‟ni yeniden inşa ettirmiştir. Burada Ahmed Yesevî‟nin kızı Gevher Hatun‟un mezarı da bulunmaktadır. Bkz. Erarslan, “Ahmed Yesevî”, DİA, 2/159. 10 Bice, Hoca Ahmed Yesevî, s.XV. 11 Bkz. Kemal Erarslan, “Divan-ı Hikmet”, İstanbul, 1994, 9/429. 12 Güzel, Ahmed Yesevî‟nin Fakrnâmesi, s.73. 13 Eraslan, Divan-ı Hikmetten Seçmeler, s.63. 14 Güzel, Ahmed Yesevî‟nin Fakrnâmesi, s.71; Edebiyatımızda Fakrnâme geleneği, Ebu‟l-Hasan Harakani (ö. 425/1033) ile başlamış, Ahmed Yesevî ve Âşık Paşa (ö. 733/1332) ile devam etmiştir. 15 Bkz. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, DİB Yay, Ankara, 1993, s.103. 8 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 196 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları geniş bir incelemeyle birlikte Kemal Eraslan tarafından yayımlanmıştır. Abdurrahman Güzel tarafından da Ahmed Yesevî’nin Fakrnâmesi adıyla, Öncü Kitap, Ankara, 2007 tarihinde basılmıştır. Yesevî, Kur‟ân ve sünnetten aldığı din anlayışını kendi dilinde Türk toplulukların anlayacağı şekilde “Hikmetler”le söylemiş, şiirlerini de âyet ve hadislerin anlamından süzerek anlatmıştır. Bu yazılı kültürü, sözlü kültür halinde ve şehirlerde olduğu kadar bozkırlarda okuma imkânı bulamayan göçebe halinde yaşayan topluluklara bu bilgileri aktarıp dînî tebliğ ve irşad görevini yapmıştır. Kendisi şöyle dile getirir: Benim bütün hikmetlerim Sübhan’ın16 fermanı, Okuyup bilir isen hepsi Kur’ân’ın anlamı, Benim hikmetlerim âlemde sultan, Eyler bir anda çöl yeri gül bahçesi.17 Yesevî‟nin hocası olan Yûsuf Hemedani (1048-1140)‟nin de Hanefi-Mâtürîdî geleneğine bağlı bir âlim olduğu da bilinmektedir.18 O dönemde bölgeye hâkim olan Hanefi-Mâtürîdî anlayışına sahip Karahanlılar, yıkıcı ve bid‟at akımlara karşı İslâmı ve Ehl-i Sünnet görüşlerinin bölgede yayılması ve revaç bulması için olağanüstü çaba sarf etmişlerdi. Yesevî‟nin Hikmetler‟ine yansıyan inanç anlayışı, Tevhid, nübüvvet, âhiret konuları ve hulefâyı Raşidin hakkındaki görüşleri ile Hanefi-Mâtürîdî anlayışın temel ilkeleriyle büyük ölçüde örtüşür. O, hikmetleri sayesinde millî değerlerine sıkı bir bağ ile bağlı olan Türklere İslâm dinini kabule zemin hazırlamıştır. Türk milletinin bugünkü kültür hayatının; aynı duygu, düşünce ve ülkü etrafında birleştiren kültür mimarlarımızdan biri olan Yesevî‟nin Türk dünyasındaki kalıcı tesirlerinden bir diğeri de onun yukarıda anlatılan Ehl-i Sünnet çizgisi ve görüşleri çerçevesinde yetiştirdiği ve Türk dünyasının dört bir yanına gönderdiği öğrencileri veya halifeleridir.19 Bunlar gittikleri her yerde onun telkinleri ve Hikmetler‟i doğrultusunda bir irşad faaliyetini sürdürerek, ortak İslâmî inanç ve ahlâkının hâkim olmasına ve İslâm inancının kökleşmesine katkı sağlamışlar, Anadolu Türk-İslâm medeniyetinin ihya ve inşasında önemli görevler ifâ etmişlerdir. Divân-ı Hikmet ve Fakrnâme‟de görüldüğü gibi Sünnî anlayışa bağlılığı ve tasavvufi anlayışı kanaatimizce Türk toplulukları çoğunluk itibarıyla bid‟at fikirlerden arındırıp saf bir İslâm ve imân çizgisinde tutabildiği söylenebilir. Yesevî‟nin kendine has bir tasavvuf, tarikat anlayışı vardır. İnsanları edeb ve ahlakî açıdan eğitmeye önce kendi nefsini eleştirerek ve eğiterek işe başlar. İnsanları incitmeden eğitmeye çalışmak onun eğitim metodudur. Kur‟ânı okuyup anlamayan kadıları, müftüleri ve diğer kimseleri eleştirir. Hz. Peygamber'in sünnetine ittibaya ve nefsi muhasebe ve murakabeye büyük özen gösterdiği, “ölmeden önce ölünüz.” ve “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba 16 Sübhan; Ulûhiyyetle bağdaşmayan her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih edilen Allah demektir. Bice, Münacaat, s.185. 18 Bkz.Yusuf Hemedani, Hayat Nedir, Çev: N.Tosun, İstanbul, 2002, s.12 vd. 19 Anadolu‟da Yesevî tarikatı mensubu şahsiyetler olarak şunlar sayılabilir: Gürcistan‟da Avşar Baba; Bursa'da Abdal Musa ve Geyikli Baba; Karadeniz bölgesi Batova'da Akyazılı Aziz. Tokat'ta Gajgaj Dede; İstanbul Unkapanı'nda Horoz Dede; Bozok Yöresi Yozgat ilinde Emir Çin Osman; Zile'de Şeyh Nusret; Merzifon'da Şeyh Pir Dede; Filibe‟de Adatepe'de Kademli Baba ve Sarı Saltuk. Hacı Bektaş-ı Velî, Lokman-ı Pârende, Tapduk Emre de Ahmed Yesevî‟nin halifesidir. Bkz. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 46-55. 17 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 197 Osman Oral çekiniz” düsturunu hayat felsefesi edindiği de anlaşılmaktadır. İnsanlara, müslüman kâfir olmasına bakmaksızın müsamaha ve hoşgörülü davranmayı; onlara güzel sözler söylemeyi ve güler yüzlü olmayı öğütler. Meselâ bir yerde şöyle demektedir: Sünnet imiş, kâfir olsa, verme azar, Gönlü katı, gönül inciticiden Hüda bizar, Allah şahid, öyle kula "Siccin"20 hazır, Bilgelerden işitip bu sözü eyittim ben ya.21 Ey Kul Ahmed sen yürüyüp gamlı gönülü avla, Gönül ehli olan kişi gamlı gönülü şad eder.22 Yesevî, Hak ve Peygamber aşığı ve mahlukâtı seven birisidir. Çalışmayı sever ve çevresine de boş durmayıp çalışmayı teşvik eder. Tefrika ve ayrıştırıcı fikirlerden uzak durup akıl ve nakil çatışmasına düşmediği söylenebilir. Toplumun dertleri ve sorunlarıyla yakından ilgilendiği, yetimlere fakirlere ve yoksulların yardımın önemini anlatır. Meselâ bir yerde şöyle der: Muhammed dediler: "Her kim yetimdir, biliniz, o benim has ümmetimdir." Yetimi görseniz, incitmeyiniz; garibi görseniz, dağ etmeyiniz.23 Dini hükümleri ve kuralları bilmeden tarikata girmenin yanlış olduğunu söyler ve tarikat için dini hüküm ve kuralları bilmeyi şart koşar. Bilgisizliği ve cehâleti eleştirir. Tasavvufî çerçevede, ilimle ameli birleştiren bir aksiyon adamıdır. Vatan ve millet sevgisiyle doludur. O, nakilcilik yapmaz, olayları aklıyla te‟vil ederek özgün yorumlarda bulunur. İnsanlara dini öğretirken bütün insanların fıtratlarında bulunan sevgi, aşk ve muhabbet gibi ortak kavramlar içerisinde usandırmadan, bıktırmadan ve nefret ettirmeden konuları anlatır.24 Bu durum, O‟nun öğreti, irşad ve tebliğ metodunun genel kabul görüp çağlar üstü yapmasına sebep olmuştur. Hoca Ahmed Yesevî‟nin şiirlerindeki hikmet mirasının hatırlanması ve anlaşılması, yolumuzu aydınlatması ile hakikat nurunun daha fazla insana ulaşması bakımından önem arzetmektedir. Hikmetleri idrâk etmek de; akıl, imân, erdem ve aşk ile âleme bakmamızı sağlayıp Türk-İslâm medeniyetinin temel taşlarını gelecek nesillere aktarımını kolaylaştıracak, O‟nun şiirlerindeki imân esaslarının incelenmesi o dönem Türklerin dînî-itikadî anlayışını da öğrenmemizi sağlayabilecektir. “Ahmed Yesevî'nin Şiirlerinde İmân Esasları” adlı bu çalışmada Yesevî‟nin Divân-ı Hikmet‟teki şiirlerinden yola çıkılarak onun imân anlayışı, İslâm‟ın akîde, imân esasları hakkında görüşleri incelenip değerlendirilmektedir. 20 Siccin; Kur‟ânî bir kavramdır. Bkz. Mutaffifin, 83/7-9; Çok dar ve sıkıcı bir zindan ve hapis, Cehennemde bir kuyu, yerin derinliklerinde bir kaya, kâfirlerin amellerinin yazıldığı kitap şeklinde te‟vil edilmektedir. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu‟l-Gayb, Dâru‟l-Kütübi‟l-İlmiyye, Beyrut, 1990, XXXI/92-3. 21 Bice, Hikmet-1. 22 Bice, Hikmet-116. 23 Bice, Hikmet-36. 24 Bkz. http://www.sonmezkutlu.net/?pnum=142. Erişim tarihi: 02/02/2017. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 198 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları A. İmân Yesevî‟ye göre imân, Allah‟ın insanlara verdiği bir armağandır. Mu‟cize gibi olağanüstü bir şeydir. İmân sahibi olmanın dünya ve âhirette saadete, kurtuluşa erdiren en büyük tac ve devlet yani büyük bir nimet olduğunu da söyler: “Hoş mu’cize verdi imân armağanını”25 “Hakk Teâlâ imân armağan eyledi bize”26 “İmân armağan eyler Allahım, tâc ve devlet”27 Bir kimse Kelime-i Şehâdet veya Kelime-i Tevhid‟i söyledikten sonra imân esaslarını kalbi ile tasdik ediyorsa bu gerçek anlamda mü‟mindir.28 Allah‟tan başka ilah olmadığı ile Hz. Muhammed‟in Allah‟ın kulu ve rasülü olduğuna inanmak, imâna girişte ilk adımdır. Hz. Muhammed‟in nuru dünya ve âhiret her iki cihanı da aydıtlatmalıdır; Bu cihana Muhammed'in nuru doldu O nur ile iki cihan aydınlanır olmalı.29 Hz. Peygamber “Kim Allah’tan başka bir ilâh olmadığını bilerek bu imân ile ölürse ebedî Cennete girer”30 diyerek son nefeste imânın önemini vurgulamaktadır. Bu hakikatı “Son günümde imândan ayırma”31 diye temennide bulunarak dile getiren Yesevî, imân ile âhirete giden kulların ölümsüz olduklarını, ebedî hayatı kazanacaklarını da söyler: Âhiretin gereğini burada hazırla, Kul Hoca Ahmed imân üzere tayyib ol, İmân ile varan kullar ölmez imiş.32 İslâm‟da yalan ve yalancı şahitlik büyük günâhlardan sayılır ve Hz. Peygamber ümmetini yalandan sakınmaya çağırır ve yalancılığın imân sahibi mü‟minde olmaması gereken bir özellik olduğunu belirtir.33 İmân ile yalancılığın bir arada olmayacağını söyleyen Yesevî şöyle der: "El-kezzabu lâ ümmeti-Yalancı ümmetimden olamaz"34 dedi size O Muhammed Hakk Resûlü idi bize, Yalancıya Cennet yoktur, vallahi ona, 25 Bice, Hikmet-50. Bice, Hikmet-142. 27 Bice, Hikmet-102. 28 Bkz. N.Sabûnî, el-Bidâye fi Usuli‟d-Din, Terc: B.Topaloğlu, DİB Yay., Ankara, 1995, s.180 vd. 29 Bice, Hikmet-104. 30 Ebû‟l-Hüseyin el-Müslim, es-Sahih, Çağrı Yay., İstanbul, 1981, “İmân”, 43. 31 Bice, Hikmet-32. 32 Bice, Hikmet-111. 33 Ebu Abdullah el-Buhari, el-Camiu‟s-Sahih, Çağrı Yay., İstanbul, 1981, “İmân”, 16, 24, “Edeb”, 6; Müslim, “İmân”, 141-146. 34 Hadis kaynaklarında “Yalancı ümmetimden değildir” şeklinde geçen hadis bulunamamıştır. Ancak manası doğru olarak kabul edilebilir. Hz. Peygamber‟e: “Mü‟min korkak olur mu?” diye sorulunca “Evet”; Peki yalancı olur mu? dediklerinde “Hayır, mü’min asla yalancı olmaz” demiştir. İmam Malik, el-Muvatta, Beyrut, trs., “Kelâm” 19. 26 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 199 Osman Oral Yalan konuşup imânsız olarak gitmeyin dostlar.35 "El-kezzabu lâ ûmmeti" dedi, bilin Muhammed, Yalancılar kavmini ümmet demez Muhammed. 36 Yesevî‟ye göre her namazda kişinin imânı baştan tazelenir ve hayâ yani utanma da imândandır ve hayâsız toplulukların da yadırganıp şaşılacak işleri ve ahlâkı olur; Câhil kimse namazın kadrini nereden bilir, Her namazda imân baştan tazelenir.37 "Hayâ imândandır"38 deyip Rasûl dedi, Hayâsız kavim acaipler oldu dostlar!39 İmân, peygamberlerin Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen ve zarûrât-ı diniyye veya usulu’d-din denilen, İslâm‟ın esasları ve hükümlerinin doğru ve gerçek olduğuna gönülden tereddütsüz inanmaktır.40 Örtmek, şükrünü yerine getirmeyerek erişilen nimeti gizlemek; nankörlük etmek, manasına gelen küfür ise, gerçekleri ve doğruları örtmektir.41 Yesevî, imânın tadına ancak Allah ve resûlünü sevmekle varılabileceğini ifade ederek sevgi ile imânı birbirine birleştirir. İmân, Kelime-i Şehâdeti kabul ederek söylemekle olduğu gibi, küfür de imâna ters düşecek, inkâr sayılacak bir inanışa sahip olmak, bu manada gönülden de tasdik ederek bir söz söylemekle olur.42 İmân olabilmesi için kişinin kalbinde ve gönlünde hür iradeye dayalı bir boyun eğişin, teslimiyetin ve tasdîkin bulunması gerekir.43 Ahmed Yesevî‟nin imânı Allah‟ı birlemekle başlayan aşk imânı yani “tahkikî imân”dır.44 İmân, kalbin tasdik etmesi dilin de bunu doğrulamasıdır ve her mü'minde bulunması gereken bir unsurdur. Dolayısıyla nasslarda inanılması istenen akâid esaslarından birincisi de “Allah‟a imân”dır.45 B. Allah’a imân Allah inancı, bütün ilâhî dinlerin özellikle de İslâmın temelini oluşturur. Allah‟a inanmak, sorumluluk çağına gelmiş, akıllı her kişinin ilk ve aslî görevi yani farzdır. Buna işaret eden Yesevî, "Lâ-Lâ"deyip "İllallah"a tutkun ol” deyip La ilahe illallah‟ın dilde, akılda her an olması gerektiğini söyler; Dile al "La İlahe İllallah"ı 35 Bice, Hikmet-81. Bice, Hikmet-37. 37 Bice, Hikmet-104. 38 Buhari, “İmân”, 16. 39 Bice, Hikmet-89. 40 Abdulkâhir el-Bağdâdî, Usulu‟d-Din, Tahk: A. Şemseddin, Dâru‟l-Kutubi‟l-İlmiyye, Beyrut 2002, s. 247 vd; Ebûbekir el-Bakıllanî, el-İnsâf, Tahk: M. Zahid el-Kevseri, Kahire, 1413/1993, s. 55. 41 Râgıb el-Isfehânî, el-Müfredât fî Garîbi‟l- Kur‟ân, Tahk: S.A.Ravâviri, Beyrut, trs.,, "küfür" ve “nankör” madd., s. 653; İbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, Beyrut, trs., "küfür" mad. 42 Maide, 5/5; Bkz. Mâtürîdî, Te‟vilâtü‟l-Kur‟ân, Tahk: B.Topaloğlu, Mîzân Yay., İstanbul, 2005, IV/164. 43 Bkz. Ebû Hanife, el-Fıkhu‟l-Ekber, Terc: M.Öz, İmam-ı A‟zam‟ın Beş Eseri, İstanbul, 2011, s 62. 44 Tahkîkî imân; delillere dayanılarak, araştırılarak gönülden inanmaktır. Allah‟ın razı olduğu imân çeşididir. Bkz. Mâtürîdî, Te‟vilât, II/161. 45 Örneğin bkz. Bakara, 2/177, 285, Nisa, 4/136; Buhâri, “İmân”, 2-3; Müslim, “İmân”, 1. 36 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 200 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Akla koy her nefesde ol uyanık.46 “Bir” olan Allah‟tan başka bütün her şeyin âyette belirtildiği gibi ölümlü olup yok olacağını söylemektedir; "Külli men aleyha fan"47 âyetinde, Bir Allah’dan başka mahlûk ölür imiş!48 Kelime-i Tevhid, Allah‟ın varlığını ve birliğini söyleyen kelimedir. Bu da; Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah; Allah‟tan başka hiçbir ilâh yoktur. Muhammed (aleyhisselam) O‟nun elçisidir, cümlesidir.49 Tevhid, yalnız Allah‟a kulluktur.50 Yesevî, Allah‟ın isimlerini de zikrettiği bir duâsında hidâyeti veren Allah‟a imân edene O‟nun yardım eli uzanıp hidâyet edeceğini, ihtiyacı olanların da ihtiyaçlarını gidereceğini ve dertlere de devâ olacağını söyler; Hoş kudretli Allah, Bir ve Var'ım, Elimi tutup yola koy "Ente'l-Hadi", Zâtı yüce Rahmân Rabbim hem Cebbâr'ım, Elimi tutup yola koy "Ente'l-Hadi".51 Ya ilahi, Kadir, Allah'ım, Rahmet eyle kuluna ey Rahman, Sığındım Zat'ına ey Allahım, Yaradan bütün âlemin penahı, İcabet Sen'den ve başvurmak bendendir, Ey ilah-ı zül-celâl bütün hacetlerde, İlahi hâcetimi Sen kolaylaştırır, Kerim'sin lutfiyle derdime deva eyle! Kerem ile affeyle ey Ârif Zât, Âhiret azabından azâd eyle! Demiyorum beni candan ayırma, Son günümde imândan ayırma.52 Yesevî; “Hakkâ yakın olayım desen ibadet eyle; İbadet eyleyen Hakk'a yakın olur; 53 Tevbe eyleyip Hazret'ine yakın olsun”54 demektedir. Allah‟ın yakın olması, Allah‟ın kulu 46 Bice, Hikmet-95. “Küllü men aleyha fan/ Göklerde ve yerde var olan, yok olmaya mahkûmdur.” Rahman, 55/26.âyet. 48 Bice, Hikmet-112. 49 Müslim, “Cenâiz”, 1; Ebû İsa et-Tirmîzî, es-Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1981, “Cenâiz”, 7. 50 Kâdî Abdulcebbâr, Şerhu‟l-Usûli‟l-Hamse, Çev: İlyas Çelebi, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul, 2013, I/208. 51 Bice, Hikmet-22. 52 Bice, Hikmet-32. 47 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 201 Osman Oral rahmetiyle kuşatması manasına yorumlanabilir.55 Yesevî, Allah'ın, kendisine kendinden daha fazla yakın olduğunu belirterek, Rahman ve Rahim Allah'ın Cemâlini yani yüzünü görmeyi arzulamaktadır;56 57 Cennet derki: "Ben üstün, cemal görmek bende var, Cemalini göstermeğe Rahîm adlı Rahmân var. 58 Yesevî, Allah‟ın, dünyada yapılan günâhlarla görülemeyeceğini, yalan, riyâ, şeytanın yolundan gitme gibi haller O‟nun Cemâlini görmeye engel olduğunu belirtir. O‟na göre Allah‟a itaatle ibadet eden kimse mahlûklara acıması ve Hz. İsmail gibi canını O‟nun yolunda kurban edebilme niyet ve irâde gösterebilmesiyle Hakk‟ın Cemâlini görmeye de nâil olabilecektir; Hakk’a buluşmaya yanıp mü’min olsan, ibadet eyle, İbadet eyleyen Hak cemalini görür dostlar.59 Allah’ı görmek için canı kurban etmedikçe, İsmâil gibi Cemâlullahı arzulamayın dostlar!60 Yesevî, “aşk/imân olmadan Hak cemalini görmek olmaz” diyerek mü‟min kullara Allah‟ın Cemâlini mü‟minlere Cennette göstereceğini dile getirmektedir: Amel eyle cennet al masivasını, Cennet alan cemalini görür imiş.61 Hakk'a yanıp mü’min olsan, ibadet eyle, İbadet eyleyen Hakk cemalini görür dostlar.62 Oruç tutup namaz kılıp tevbe eyleyen, Seherlerde kalkıp Allah diye kulluk eyleyen, Böyle kullar Hakk cemâlini görür imiş.63 Yesevî, Allah‟a “bana Sen gereksin” diyerek gece ve gündüz Allah‟a olan imânını yani aşkını dile getirmektedir; 53 Bice, Hikmet-104. Bice, Hikmet-141. 55 Bkz. Fahreddin er-Râzî, Esasu‟t-Takdis fi İlmi‟l-Kelâm, Çev: İbrahim Coşkun, İz Yayıncılık, İstanbul, 2014, s.124. 56 Kelâm İlmi‟nde âlimlerce tartışmalı bir konu olan Allah‟ın görülmesi “Ru‟yetullah” başlığı ile incelenmektedir. Bazı görüşler Allah cisim olmadığından dünya ve âhirette görülmez derken, Ehl-i Sünnet ve‟l-Cemâat‟ın kanaati âhirette görülebileceğidir. 57 Akâid ve Kelâm İlmi‟nde Allah‟ın görülebilmesi “Ru‟yetullah” başlığı ile incelenir. İslâm âlimlerinin genel kanaati dünyada Allah‟ın görülemeyeceği, Cennette ise Allah‟ın mü‟minler tarafından görülebileceği şeklindedir. Bkz. Temel Yeşilyurt, Rü‟yetullah Sorunu, Kubbealtı Yay., Malatya, 2001, s.199 vd; Yesevi, şiirlerinde buna işaret etmektedir. 58 Bice, Hikmet-143. 59 Bice, Hikmet-82. 60 Bice, Hikmet-81. 61 Bice, Hikmet-108. 62 Bice, Hikmet-82. 63 Bice, Hikmet-113. 54 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 202 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Aşkın eyledi şeyda beni, cümle âlem bildi beni, Kaygım sensin gece gündüz, bana Sen gereksin. Taâla'llah zihi mani, sen yarattın cisim ve canı, Kulluk eyleyim gece gündüz, bana Sen gereksin. Gözüm açtım seni gördüm, bütün gönülü sana verdim, Akrabalarımı terk eyledim, bana Sen gereksin. Söylesem ben dilimdesin, gözlesem ben gözümdesin, Gönlümde hem canımdasın, bana Sen gereksin. Feda olsun sana canım, döker olsan benim kanım, Ben kulunum sen sultanım, bana Sen gereksin. Âlimlere kitap gerek, sûfilere mescid gerek, Mecnunlara Leyla gerek, bana Sen gereksin. Gâfıllere dünya gerek, akıllılara ahiret gerek, Vâizlere minber gerek, bana Sen gereksin. Âlem bütün cennet olsa, bütün huriler karşılasa, Allah bana nasip eylese, bana Sen gereksin. Cennete gireyim cevlan eyleyim, ne hurilere nazar eyleyim, Onu bunu ben neyleyim, bana Sen gereksin. Hoca Ahmed benim adım, gece gündüz yanar odum, İki cihanda umudum, bana Sen gereksin.64 Sonuç olarak Allah'a imân, akâid esaslarının özünü oluşturduğundan Allah'a imân Yesevî‟nin şiirlerinde önemli bir yere sahiptir. Tanrı cisim değildir ki görülsün diyen Mûtezîlî ve Felsefî görüşlerin65 aksine Allah, mü‟min kullara Cennette cemalini mü‟min ve hak eden kullarına gösterecektir. Yesevi, Allah'a imânı Tevhid anlayışı içerisinde ele alır. Ona göre âlemdeki herşeyde bu Tevhid de idrâk edilebilmektedir. C. Meleklere İmân Yesevî‟nin şiirlerinde meleklerin önemli bir yeri vardır. Melekler, Allah‟ın emirlerine tam itaatkâr iyi nitelikteki ruhanî varlıklardır. Meleklere imân da, âyet ve hadislerde Allah inancından sonra ikinci sırada yer alır.66 Yesevî‟ye göre melekler şeytan gibi büyüklenmeyip Allah‟ın emrine uyup O‟na secde etmişler, tabiat ve karakterlerini itaat olarak göstermişlerdir; Büyüklenme şeytana neler eyledi, 64 Bice, Hikmet-35. Bkz. Kâdi Abdulcebbâr, Şerhu‟l-Usûli‟l-Hamse, I/418-420; Ebu‟l-Muîn en-Nesefî, Tabsıratü‟l-Edille fi Usuli‟d-Din, Tahk: H.Atay-Ş.A.Düzgün, DİB Yay., Ankara, 2004., I/546-8; İbn Rüşd, el-Keşf an Menâhici‟l-Edille fi Akâidi‟l-Mille, Çev: S. Uludağ, İstanbul, 1985, s. 275. 66 Bkz. Bakara, 2/177; 285; Nisa, 4/136. 65 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 203 Osman Oral Büyüklendiğinden lanet tavkı ona saldı, Melekler görüp orada secde eyledi, Secde eyleyip âmin oldu dostlarıma.67 Yesevî, “İsrafil Sur’u alıp üflediğinde”68 diyerek dört büyük melekten biri olan İsrafil‟in görevini anlatır. “Cebrâil vahiy getirdi Hak Rasûl'e”69 diyen Yesevî, vahiy meleği Cebrâil‟in “Oku” emrine karşılık, Muhammed Mustafa‟nın “Ben okuma bilmem, nasıl okuyayım” diye sorduğunu, Cebrâil‟in onu sıkıp daha bedene girmeden kemâl bulduğunu söylemektedir: Hakk Mustafa Cebrâil'den kıldı sual, Bu nasıl ruh, bedene girmeden buldu kemâl?70 Ölüm meleği Azrâil‟in Yesevî‟nin hikmetlerinde önemli bir yeri vardır. Dünya malını versen, sakal yolup çırpınıp dursan da kişinin eceli geldiğinde ölüm meleğinin canını alacağını söyler; Ecel gelse, azık gelmez, sakal yolup, Bu dünyanın mallarını hazır eyleyip, Rüşvet versen, "ölüm meleği" almaz imiş.71 Ölüm meleği emir ile canım alsa, Ağabey-kardeş herkes toplanıp tutuşup yansa, Yedi adım attıktan sonra kalır olsa, Münker-Nekir girip soru sorur olmalı, Münker-Nekir girip soru sorar olsa, O ateşli mızrak ile vurur olsa, Başım yanıp canım tenim ateşe yansa, İncitip canım dar kabirde yanar olmalı!72 Bu arada kabirde suâl soran Münker-Nekir meleklerini ve sordukları soruları da dile getiren Yesevî, kabre koyan yakınların ve dostların oradan ayrıldıktan sonra meleklerin ölen kişiye “Men Rabbük/Rabbin kim?” diye soru soracaklarını da zikreder: Beni bırakıp yedi adım gider olsa, Münker-nekir o zaman girip gelse, "Men Rabbûk" diye melekler bakıp dursa, "Rabbim Allah" dediğimi bilemezdim.73 67 Bice, Hikmet-83. Bice, Hikmet-112. 69 Bice, Hikmet-19. 70 Bice, Hikmet-2. 71 Bice, Hikmet-111. 72 Bice, Hikmet-104. 73 Bice, Hikmet-48. 68 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 204 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Aciz olup yattığımda, melekler girdiğinde, "Rabbin kimdir?"diye soranda ne eylerim Allahım? Götürüp kabre koyduğunda, yedi adım döndüğünde, Sorucular girdiğinde ne eylerim Allahım?74 Yesevî, “Kirâmen Kâtibin” adlı melekleri ve görevlerini “Kiramen Kâtibin" adlı melek/ Çöl kumlarından çok günahı anlatır”75 diyerek söyler. Bunlar, insanın sağında ve solunda olup ondan hiç ayrılmayan, bıkıp usanmadan onun her yaptığı iyilik ve kötülüğü kayıt altına alan yazıcı meleklerdir.76 Cennette görevli meleğin adı Rıdvan’dır.77 Yesevî, “Rıdvan melek kadeh sunup hürmet eyleyince”78 diyerek imân sahibi cennetlik kullara görevli Rıdvan adlı meleğin içecek sunup hürmet edeceğini belirtir. Yesevî‟nin melekler hakkındaki bu ve benzer düşüncelerinden onun Melek inancının Kur‟ân ve hadis merkezli olduğunu anlayabilmekteyiz. O, birçok yerde melekler ve görevlerini anlatır. Âlimlere göre de sayısız meleklerin yaratılması, Allah‟ın hikmetinin ve rahmetinin gereğidir. İslâm literâtüründe her bir meleğin müvekkel olduğu ilâhî icraatı alkışladığı dile getirilir.79 Melekler yaratılışa aracı olsa da gerçek fâil Allah‟tır.80 Yesevî‟nin düşüncesinde melekler, Allah‟ın izni ve emriyle, kuvveti ve hikmetiyle görevli ruhânî varlıklardır. D. Kutsal Kitaplara İmân Kutsal kitaplar; Tevrat, İncil, Zebur ve Kur‟ân ile 100 Suhuf‟tan81 oluşur. İmân esaslarından Allah‟a ve Meleklere imân‟dan sonra üçüncü sırada olan82 Kitaplara imân; Allah tarafından bazı peygamberlere kitaplar indirildiğine ve bu kitapların içeriğinin tümüyle doğru ve gerçek olduğuna inanmak demektir ve Mü‟min olmanın da bir gereğidir.83 Yesevî, Allah kelâmı Kur‟ân‟a karşı mü‟min kişinin görevini şöyle hatırlatır; Eğer tilavet ettiğimde bu Allah kelamını, Yanlış, isyan ve hatalar benden geçse affeyle! Yanlış okusam bir kelime veya bir harfini, Böyle eksik dualar benden geçse affeyle! Kurân'ın izzet ve ikrâmını yerine getirmesem, 74 Bice, Hikmet-28. Bice, Hikmet-34. 76 Bkz. İnfitâr, 82/10-12; Kâf, 50/17-18; Buhârî, “Rikâk”, 31, “Tevhid”, 35; Müslim, “İmân”, 203-209. 77 Bkz. Adüdiddin el-Îci, Kitabu‟l-Mevâkıf fi İlmi‟l-Kelâm, Beyrut, trs., s.367 vd. 78 Bice, Hikmet-102. 79 Bkz. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Kitâbu‟t-Tevhid, Haz: B.Topaloğlu-M.Aruçi, İSAM, Ankara, 2005, s.401, 590; Îci, Kitabu‟l-Mevâkıf, s. 366-7. 80 Bkz. Seyyid Şerif el-Cürcânî, Şerhu‟l-Mevakıf, Kahire, trs., III/216-220; Sa‟deddin et-Taftazânî, Şerhu‟l-Makâsıd, Tahk:A.Umeyre-S.Musa Şeref, Alemü'l-Kütüb, Beyrut, 1998, III/367. 81 Suhuflar şöyledir: Hz. Âdem‟e 10, Hz. Şit‟e 50, Hz. İdris‟e 30, Hz. İbrahim‟e 10 sayfa. Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Beyrut, trs., IV/107; Râzî, Mefâtîhu‟l-Gayb, XXIX/13, XXXI/149. 82 Bkz. Bakara, 2/177, 284; Nisa, 4/136. 83 Bkz. Nisa, 4/136. 75 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 205 Osman Oral Edepsizlik, akılsızlık benden geçse affeyle!84 İlâhî kitaplar peygamberlerin vefatından sonra insanlar arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlık durumunda inanç, ibadet, ahlâk ve insanlar arası yaptırımlı ilişkilerde müracaat kaynağıdır.85 Yesevi, kutsal kitapları anlayıp idrâk ederek okumayı da öğütler ve ilahi kitapları anlamayanı eleştirir. Hikmet dolu Kur‟ân sözlerini işitip ağlamanın da mü‟min kişinin özelliği olduğunu söylemektedir; Mü’min değil, hikmet işitip ağlamıyor, Ayet hâdis, Kur'ân'ı anlamıyor.86 Yesevî, “Benim hikmetlerim Sübhan'ın fermanı/ Okuyup bilsen, hepsi Kurân'ın anlamı”87 diyerek hikmetlerinin Kur‟ân‟ın anlamı olduğunu da dile getirmektedir. Yesevî‟nin anlayışına göre insanların yanlış yorumu ve tahrifatı karışmamış ilâhî kitaplardaki kutsal beyanların mânâsı, insanların insan-ı kâmil yani onun manevî olgunluğa erişmesi yolunda rehber alınacak evrensel barışa yönelik yüce değerler ve dünya ve âhiret saadetine götüren köşe taşlarıdır. E. Peygamberlere İmân Yesevî, nebilere ve özellikle de Hz. Muhammed‟e ve öğretilerine büyük önem vermektedir. Nebilerin illki Hz. Âdem, sonuncusu Hak‟kın habibi ve O‟nun dergâhına lâyık, yaratılış sebebi; Hz. Muhammed Mustafa‟dır. Yesevî bu hakikâtı şöyle dile getirir: Ya rasuller efendisi, ya nebilerin sonuncusu, Ya sapıtmışların doğrultucusu ya Mustafa Muhammed! Peygamberlerin öncüsü ya Mustafa Muhammed! Sen'sin Hâlık'ın sevgilisi, Hakk dergâhına lâyık, Yaratılmışların özü ya Mustafa Muhammed! İnsan varlığının aslı, rasul ve nebilerin sonuncusu.88 Peygamberlere îmân, insanlara doğru yolu göstermek için, Allah tarafından seçkin kimselerin gönderildiğine, bu kimselerin Allah‟tan getirdiği bütün bilgilerin gerçek ve doğru olduğuna inanmaktır.89 Peygamberlere imân, âmentü ile ifâde edilen imân esaslarının dördüncü sırasında geçer.90 Nebilere imân, akâid esaslarındandır.91 Bir âyette: “Peygamber ve mü’minler Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız”92 denilmektedir. Bütün peygamberlerden örnek alınmasını isteyen Ahmed Yesevî, Hz. Âdem‟in sünnetlerini yapsam “Bir” ve “Mevcut” olan Allah beni kendi yoluna kabul eder mi, diye münacatta da bulunmaktadır; 84 Bice, Hikmet-31. İlyas Çelebi, Kitaplara İmân, DİB Yay., Ankara, 2014, s.21. 86 Bice, Hikmet-3. 87 Bice, Münacaat-186. 88 Bice, Hikmet-39. 89 Bkz. Saduddin et-Taftazânî, Şerhu‟l-Akâid, Haz: S. Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul 2013, s. 244. 90 Bkz. Müslim, “İmân”, 1. 91 Taftazânî, Şerhu‟l-Akâid, s. 244. 92 Bakara, 2/285. 85 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 206 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Âdem Safi sünnetlerini dile alsam "Yâ Rabbenâ zalemnâ"93 deyip feryad etsem. Kırlarda gözyaşımı akıtsam Bir ve Var'ım beni yola salar mı ki?94 İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem emre muhalefeti olmakla beraber pişman olup tövbe etmiş ilâhi rahmete kavuşmuştur. Hz. Âdem, işlemiş olduğu zelleden95 dolayı tüm varlığı ile pişmanlığa gark olmuş, yıllarca dünyanın bir köşesinde, kırlarda kanlı gözyaşları dökmüştür. Eşi Hz. Havva da Hz. Âdem gibi farklı bir yerde ağlaya ağlaya ve ne yapacağını bilmez bir şekilde hayat mücadelesi vermiştir. Sonra bir şekilde buluştuklarında “Eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz"96 diyerek tevbe istiğfâr yapmışlardır. Böylece yapılan kötülüklerden, işlenen günâh ve kabahatten kurtulma ve manevî kirlerden arınabilme irâdesini yani tövbe edebilmeyi baş âsi İblis yani şeytanın inad ve gururla reddetmesine karşılık Hz. Âdem ve eşi gösterebilmişlerdir. Yesevî, insanlığın atası Hz. Âdem gibi günah işleyen âsi kulun da tevbe edebilme erdeminin önemini şöyle anlatır: Ey âsiler tevbe eyleyin Hakk işitsin, Feryadınızdan yer ve gökler feryad eylesin.97 Kul Hoca Ahmed, bu dünyada tevbe eyle, Tevbe eyleyip yol başına varıp de, Seçkin kullar gibi azığını alıp yürü!98 Yapılan kötülüklerden, işlenen günâh ve kabahatten kurtulma ve manevî kirlerden arınabilmeyi yani tövbeyi insanlığın atası Hz. Âdem bize göstermektedir. Yesevî de “Âdem Safi sünnetlerini dile alsam/ "Yâ Rabbenâ zalemnâ"99 deyip feryad etsem/ Kırlarda gözyaşımı akıtsam” 100 diyerek Hz. Âdem‟in ağlama, inleme, pişman olma ve tövbe-i istiğfar edebilme sünnetini işlemeyi arzu etmekte, seçkin kullar nebi ve salihler gibi olabilmeyi istemektedir. Yesevî‟ye göre Kur‟ân ismi zikredilen 25 veya 28 isim dışında daha birçok nebi gelmiştir. Dört yüz kırk dört peygamber, mürsel, nebi, Kalmadı bu cihanda geçti hepsi, "Külli nefsin zaikatül mevt"101 âyeti, Kur’ân içinde ondan haber verir olmalı.102 93 Şu âyete işaret vardır: (Hz. Âdem ile eşi) Dediler ki "Ey Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz." A'râf, 7/23. 94 Bice, Hikmet-64. 95 Zelle; nebilerin işlediği küçücük hatalardır. Bkz.Fahreddin er-Râzî, İsmetü‟l-Enbiyâ, Tahk: M.HicaziMektebetü‟l-Hancı, Kahire, 1986, s.40; Nureddin es-Sabuni, el-Münteka min İsmetil-Enbiya, Darü İbn Hazm Yay., Beyrut, 2013, s.12 vd. 96 A'râf, 7/23. 97 Bice, Hikmet-64. 98 Bice, Hikmet-75. 99 A'râf, 7/23. 100 Bice, Hikmet-64. 101 “Her canlı/nefis ölüm acısını tadacaktır” âyetidir. Bkz. Âl-i İmrân, 3/185; Enbiya, 21/35. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 207 Osman Oral Allah‟ın seçkin elçileri ve rehber olan103 nebilerin hayatlarından alınacak dersler vardır.104 Yesevî, her biri farklı meslek ve istidatta olan nebilerden dersler alınmasını, Allah‟ın rızasına erebilmek için onların yollarından gidilmesini de istemektedir; “Zekeriyya gibi bu başıma bıçkı koysam Eyyüb gibi bu bedenime kurtu koysam Musa gibi Tur dağında ibadet eylesem Bu iş ile Ya Rab, seni bulur muyum?105 Hz. Meryem‟in babasız olarak Hz. İsa‟yı doğurması üzerine mabed görevlisi olan eniştesi Hz. Zekeriyya‟ya iftira atılmıştı. O‟nun suçlu olduğu zannıyla öldürmeye karar verirler. Bunu öğrenen Hz. Zekeriyya İsrailoğulları kâfirlerinden saklanmaya çalışırken bir ağaca gizlendi. İsrailoğulları bunu öğrendiler, bıçkı yani testere getirildi, ağaç biçildi, bıçkı Hz. Zekeriyya'nın başına dayandı. Bu durumdayken ondan bir inleme çıktı. Allah derhal ona vahiy gönderdi: Eğer senden ikinci bir inleme çıkarsa muhakkak seni peygamberlik defterinden silerim. Bunun üzerine Zekeriyya ikiye biçilinceye kadar sabretti ve şehit oldu.106 Bu olayı imâ eden Yesevî, Hz. Zekeriyya gibi başıma bıçkı koysam sabrederek Allah‟ın rızası ve yoluna ulaşabilmeyi dilemektedir. Hz. Zekeriyya‟dan göz açıp kapanıncaya kadar bile olsa inleme, sabırsızlık, tereddüt ve isyan asla sadır olmamıştır.107 Yesevî, Hz. Eyyüb gibi yaralarına kurdu koysam da sabretsem, diyerek Hz. Eyyüb misâli hastalıklara karşı sabredebilmeyi temenni etmektedir. Eyyüb (a.s.) hastalık ve musibetlere karşı sabır örneği olmuş, Allah tarafından “Sabırlı, ne güzel kul ve evvab”108 olarak övülmüş bir peygamberdir. Allah ona malı, mülkü, çocuklarını alıp kendisine ızdırap veren bir hastalık, sıkıntı ve musibetler verdi. O, sabrına ve şükrüne devam etti. “Ey Rabbim, bana zarar iyiden iyiye dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”109 Başa gelen hastalıklara ve musibetlere karşı “Eyyûb Sabrı” örnek olabilmektedir. Ahmed Yesevî de “Eyyüb gibi bu bedenime kurtu koysam” diyerek başa gelen musibet ve hastalıklara karşı sabırlı olabilmeyi istemektedir. Çünkü başa gelenlere sabretmek, nimetlere de şükretmek kulluğun anahtarı, hikmet ehlinin de özelliğidir.110 Yesevî bir yerde: “Musa gibi Tur dağında ibadet eylesem /Bu iş ile Ya Rab, seni bulur muyum?111, Musa gibi Tur dağında niyazını desem”,112 demektedir. Tur-u Sînâ, Hz. Musa‟ya ilk defa vahyin geldiği, Allah‟ı görmek isteğinde O‟nun haşmetinden paramparça olduğu dağın adıdır.113 Hz. Musa orada ibadet etmiş, kardeşi Hârûn ile birlikte peygamberlik görevini Tûr dağında almış, “Tevrat” isimli kutsal kitap, Allah tarafından taştan levhalara yazılmış bir tarzda 102 Bice, Hikmet-104. Isfehânî, el-Müfredât, “Nbe” ve “Rsl” madd. 104 Bkz. Yûsuf, 12/111. 105 Bice, Hikmet-56. 106 Bkz. Gazâli, İhyau Ulumi‟d-Din, Terc. A.Serdaroğlu, Bedir Yay., İstanbul, 1974, IV/244. 107 Sâbuni, el-Müntekâ, s.186 108 Sa‟d, 38/44. 109 Enbiyâ, 21/83; Sad, 38/41. 110 Bkz. Müslim, “Zühd”, 64; Mâtürîdî, Te‟vilât, VIII/137. 111 Bice, Hikmet-56. 112 Bice, Hikmet-63. 113 Bkz. Mü‟minûn, 23/20; Tûr, 52/1; Tîn, 95/2. 103 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 208 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Tur dağında verilmiştir.114 Yesevî de bu hakikatlere işaret ederek Hz. Musa gibi Tur dağında ibadeti yani Yüce Allah‟a kulluk yaparak yakınlaşmayı, rahmetine ulaşmayı istemektedir. Hz. Yûnus, kendisine vahiy inen, hidâyete sevkedilip, âlemlere üstün kılınan sâlihlerden ve nebilerden olduğu Kur‟ân‟da bildirilir.115 Yesevî, denizdeki balık içinde Hz. Yûnus gibi Allah‟ı anabilmeyi arzulamakta, Hz. Yakub gibi oğlu Yûsuf‟un kaybolmasına ağladığı ve inlediği gibi Allah‟a yakınlaşabilmeyi arzu etmektedir. Bununla da Allah‟ın rızasına uygun işler yapabilmeyi ve O‟nun rahmetini istemektedir; Yûnus gibi deniz içinde balık olsam Yakub gibi Yusuf için ağlayıp inlesem Bu iş ile Ya Rab, seni bulur muyum?”116 Hz. Yakub, çok sevdiği oğlu Yûsuf‟u kaybetmesinden dolayı çok üzülmüş ve gözlerini kaybedecek kadar çok ağlamıştı. “Allahım üzüntü ve hüznümü sana iletiyorum” diyerek Allah‟a yönelmiş, güzel bir sabırla beklemeyi tercih etmişti.117 Yesevî, “Yakub gibi Yûsuf için ağlayıp inlesem/ Bu iş ile Ya Rab, seni bulur muyum?” 118 diyerek peygamberler gibi Allah‟ın rızasına uygun işler yapabilmeyi arzulamaktadır. Çünkü nebilerin her bir hareketi hikmet üzeredir. Onlara uyanlar kurtuluşa erer, bu hikmet ve irfanlara karşı çıkanlar ise hem bu dünyada hem de âhiret hayatında kaybedenlerden olurlar. Çünkü aklını kullanıp düşünebilenler için nebilerin hayatlarından çıkarılabilecek pek çok dersler ve hikmetler vardır.119 Yesevî, Cennet ve Cehennemi karşılaştırdığı bir beytinde Cennetin kendinde Ken‟anlı Yûsuf‟un olduğunu söylemektedir; Cennet der: "Ne dersin, sözü bilmez söylersin Sende Firavun olsa, bende Yûsuf Ken’ân var."120 Hz. Yûsuf, kardeşleri tarafından kuyuya atılmış ve Mısır ülkesinde köle diye satılmış, sonradan birçok hikmete binâen sarayda yetişmiş, kötülüklere nefsini dizginlediği için suçsuz yere hapishaneye gönderilmiştir. Mazlum karakterini temsil eden Hz. Yûsuf, kendisini kuyuya atan kardeşlerini “Bugün azarlanacak değilsiniz. Allah sizi bağışlar. O merhametlilerin merhametlisidir”121 diyerek bağışlamıştır. Yesevî, kendisine kötülük yapanları bağışlamanın bir erdem ve Cennete götüren amel olduğunu ima etmektedir. Çünkü Allah kötülükleri affedendir.122 Allah hata ve günâhları mağfiret edip affettiği gibi Allah‟ın sevgisine nâil olmak isteyen mü‟minler de Yûsuf misâli kötülük yapanları affetmelidirler.123 Yesevî, mazlum, kötülüklere karşı sabredip affedici olan Hz. Yûsuf karakterli kişilerin cennetlik ameller yaptığından ve dünya-âhirette saadeti, Cenneti hak edebileceğini belirtmektedir. Ahmed Yesevî, 114 Bkz. Tâhâ, 20/10-11; A‟raf, 7/144-145. Bkz. Nisa, 4/163; En„am, 6/86; Kalem, 68/50. 116 Bice, Hikmet-56. 117 Bkz. Yusuf, 12/83-87. 118 Bice, Hikmet-56. 119 Yusuf, 12/111. 120 Bice, Hikmet-143. 121 Yusuf, 12/92. 122 Bkz. Şura, 42/25. 123 Bkz. Al-i İmran, 3/134. 115 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 209 Osman Oral nebilerin sünnetleri olan, yetim ve kimsesizlere bakmak, gönüllerini almak gibi özelliklerin Cennette salihlerle yoldaş ve dudaklarında Kevser suyundan içtiklerini belirtir ve o kişiler daha dünyada iken bile kevser gibi nimetlere kavuştuklarını söyler; Hayr ve cömerdik eyleyenler, yetim gönlünü alanlar Çehâr-yârlar (salih kişiler) yoldaşı, kevser dudağında gördüm.124 Gılman ve vildan, cennettekilerin etraflarında dolaşan, her istediğini yerine getiren hizmetçi arkadaşlardır.125 Nebilerin sünnetlerini yerine getiren, Allah yolunda olan kulların cennete girdiklerinde bu nimetlere kavuşacaklardır. Âyet bu gerçeği şöyle ifade eder: "Etraflarında, sedeflerinde saklı inciler gibi tertemiz gılmanlar dolaşır''126 Yesevî de bu hakikatı; Peygamberler önünde Kevser, hûri-gılman var,127 diyerek şiirinde zikretmektedir. Yesevî‟nin nebilerin hayat hikâye ve kıssalarını ince ayrıntılarına kadar çok iyi bildiği de söylenilebilir. Onun inanç felsefesinde son peygamber, Hz. Muhammed‟in ayrı bir önemi vardır. Allah, onun hatırına âlemi yaratmış, habibi yani en çok sevdiği kulu olduğundan ona içten salavât getirenin günâhlarının silineceği de bildirilmiştir;128 Bütün peygamberlerin nübüvvetine inanan Yesevî şöyle der: Sen'sin Halık'ın sevgilisi, Hakk dergâhına layık, Yaratılmışların özü ya Mustafa Muhammed! İnsan varlığının aslı, rasul ve nebilerin sonuncusu, Gizli niyaza mahrem ya Mustafa Muhammed! 129 Yesevî, Dîvân-ı Hikmet'in 36. Hikmetinde Hz. Muhammed'in hayat hikâyesini gâyet yalın bir üslupla, 46. Hikmetinde de Hz. Muhammed'in vefatını da aynı şekilde tafsilatlı bir şekilde anlatır. Buradan onun Hz. Peygamber‟in hayat hikâyesini çok iyi bildiği anlaşılabilir. Yesevî sünnete bağlılığını, Hz. Muhammed'in vefat yaşı olan 63 yaşından sonraki ömrünü yer altında yaptırdığı bir hücrede geçirerek göstermek ister. Hz. Muhammed ve en yakın arkadaşları olan Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali‟nin dünyadaki ömürleri 63 olduğuna göre 63‟den sonraki hayat beyhûdedir. Belki o, Rasulullah‟a olan saygısından ve aşırı sevgisinden tasavvufî düşüncesine göre böyle algılamış olabilir. Kabre girmek Hz. Peygamber‟in sünneti ve ona bağlılıktır. Yesevî‟de âlemlere rahmet Hz. Muhammed Mustafa‟nın sünnetine bağlılığını her fırsatta belirtir ve ona olan sevgisini 63 yaşında yerin altına girer ve sebebini şöyle dile getirir: Ey dostlar, kulak verin söylediğime, Ne sebepten altmış üçte girdim yere, Pir-i kâmil Hakk Mustafa, şüphesiz bilin, Nereye varsan, vasfını söyleyip saygı gösterin, 124 Bice, Hikmet-53. Vâkıa, 56/17; İnsân, 76/19. 126 Tur, 52/24. 127 Bice, Hikmet-143. 128 Hadis rivâyetlerinde Hz. Peygamber‟e salavât getiren kişinin günâhlarının döküleceği anlatılır. Bkz. Nesâî, “Sehv”, 55; Tirmîzî, “Salât”, 357, “Daavat”, 110. 129 Bice, Hikmet-39. 125 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 210 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Salatü selam deyip Mustafa’ya ümmet olun, O sebepten altmış üçte girdim yere.130 Sünnetlerini sıkı tutup ümmet oldum, Yer altına yalnız girip nura doldum, Hakka tapanlar makamına mahrem oldum, Bâtın mızrağı ile nefsi deştim ben işte.131 Ahmed Yesevî‟nin Dîvân-ı Hikmet'te Hz. Muhammed ile ilgili olarak en çok işlenen konu; O'nun ümmetine karşı o eşsiz şefkati ve düşkünlüğüdür; Ümmeti için özünü yaktı, Ümmet olsan bu sözleri anlarsın. Ağlamaktan yüzü gözü şişti, Kıyamda durmaktan ayakları şişti, Ümmeti için kaygı, sıkıntı çekti, Ey dostlar, bunu bilen ümmet hani? Eğer bilsen bundan fazla nimet hani? Kıyamet günü onu geçen şefkat hani? Ümmet olup Resul'ün değerini bildiniz mi? Beden ve ruhunuzla sünnetlerini yaptınız mı? Onun için ağlayıp inlediniz mi?132 Horluk çekip Hak Mustafa ümmet dedi, Asi ve cefa edici ümmetinin tasasını çekti. Hak Teâlâ bizi odun kılar mı deyip, Ümmetinin endişesi ile dimağından duman çıkar.133 Yesevî‟ye göre Hz. Muhammed‟e ümmet olan ve ona gönlünde yer veren yani Kelime-i Şehadet‟i gönülden söyleyen kişi Cehennemde ebedî olarak kalmayacaktır;134 Gerçi çoktur günâhım affedesin Allahım, Sensin benim sığınağım ya Mustafa Muhammed! Her kim sana sığınır Cehennemden o kurtulur, 130 Bice, Hikmet- 2. Bice, Hikmet-1. 132 Bice, Hikmet-38. 133 Bice, Hikmet-79. 134 Kalbinde zerre miktarı imân bulunan kişinin Cehennem‟den çıkıp Cennet‟e gideceği Cehennem‟de ebedî kalmayacağı rivâyetlerde bildirilir. Bkz. Buhari, “Tevhid”, 19, 31, 36, 37; Müslim, “İmân”, 322, 334. 131 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 211 Osman Oral Cennete doğru yollanır ya Mustafa Muhammed. 135 Yesevî, Allah‟ın Halil‟i, dostu Hz. İbrahim‟in ateşe atıldığını, ateşin yakmadığını ve ateşi Allah‟ın güllük gülüstanlık bostan kıldığını söylemektedir: Allah diyerek ateşe girdi Halilullah, O ateşi bostan kıldı, görün, Allah.136 Kur‟ân‟da ismi geçen 25 veya 28 peygamberden başka da nebilerin geldiği bildirilir.137 Yesevî‟ye göre her bir peygamberin insanlığa öğrettiği birçok ahlâkî erdem ve fazilet vardır. Onları örnek alanlar dünya ve âhirette huzur ve mutluluğa kavuşurlar. Peygamberler, insanlara iyiyi, doğruyu ve güzeli öğretip, insanları Allah‟a inanma ve Allah‟a giden yolda devamlı yürümelerini sağlamak için her çeşit sıkıntıya katlanarak, diğer insanlara her yönüyle örnek olmuşlardır. Yine Yûnus‟a göre âlemlere rahmet olarak yaratılan, âlemin fahri yani en çok övüleni, nebilerin serveri, son peygamber olan Hz. Muhammed bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderilmiş, insanlığın şefaatçisidir. Yesevî, ümmet olan kişinin her ân şefaat için Hz. Muhammed‟e salatü selâm getirilmesi gerektiğini, onun onsekizbin âlemin nebisi ve otuzüçbin sahabeye de rehber olduğunu söyler: Onsekizbin âleme serveri olan Muhammed, Otuzüçbin sahabeye rehber olan Muhammed!138 Hakk Teâlâ imân armağan eyledi bize, O Mustafa Hakk Rasülü idi bize, Salatü Selam söylesen kuvvet verir dinimize.139 Ey dostlar! Bildireyim Hakk Resülünden, Ümmet olsan işitip salat selam söyleyin dostlar, O, büyük ve küçük âlemler için rahmettir, Ümmet olsan, işitip salat selam söyleyin dostlar.140 Yesevî, peygamberler ve onların sünnetlerinden alınacak ibret ve hikmetler olduğunu belirtmektedir. O, nebileri, insanlara doğru yolu gösteren elçiler ve rehberler olarak kabul eder ve inanır. Yesevî, Hz. Muhammed, Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Hz. Mûsa; Hz. Îsa; Hz. Yûsuf, Hz. Yûnus, Hz. Zekeriyya, Hz. Eyyüb, Hz. Süleyman Hz. Lokman gibi onların bazı hususiyetlerine yer verir. O, kendini son peygamber ve elçi olan Hz. Muhammed'e ve O‟nun sünnetine gâyet bağlı kimse olarak görür. Yesevî‟nin hayatında Hz. Muhammed'in ayrı bir yeri vardır. O‟na bağlılığını, O'na olan sevgi, saygı, övgüsüyle ve sünnetlerine sımsıkı yapışmayla göstermeye çalışmıştır. Hatta 63 yaşından sonra yeryüzünde dolaşmayı O'nun sünnetine aykırı görüp, o yaştan sonraki ömrünü yer altında geçirmesi bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu kısa çalışmamızda tesbit edebildiğimiz Ahmed Yesevî'nin peygamberlerden örnek alınmasını, 135 Bice, Hikmet-37. Bice, Hikmet-139. 137 Bkz. Mümin, 40/78. 138 Bice, Hikmet-40. 139 Bice, Hikmet-142. 140 Bice, Hikmet-80. 136 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 212 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları uyulmasını istediği hikmetleri âyet ve hadislere İslâm akâid ve kelâmı içerisinde yer alan Ehl-i Sünnet anlayışıyla bütünüyle örtüşdüğünü söyleyebilmek de mümkündür. F. Kadere İmân Yesevî‟ye göre Yaratıcı Allah, kudretiyle kader çerçevesinde bir damla sudan insanı, yumurtadan kuşu yaratır, neslini türetir, devam ettirir. Kader planında her şey hoş, güzel ve hikmetlidir. Kader kaleminin yazdığı her şey de Levh-i Kalem veya Mahfûz‟da141 kayıtlıdır, ne yazılıysa başa o gelir. Kader kavramlarını kullanan Yesevî, Arş ve Kürsü‟yü142 yürüdüğünü, kâinatın başlangıcından kıyamete kadar meydana gelecek bütün nesne ve olayları kaydeden Levh ve kader kalemini gördüğünü, varlık şehrini de gezdiğini söylemektedir; Arş ve Kürsü'yü yürüdüm, Levh ve Kalemi gördüm, Varlık şehrini gezdim, söyledim bu can içinde.143 Arş, Kürsü, Levh'ten geçip Kalem'i gezdim, Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.144 Yesevî, Elest‟i ve Misâk‟ı145 da anlatır. Rab Teâlâ bütün ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabını söyleyince ruhlar da “Kalû Belâ/Evet, sen bizim Rabbimizsin”146 diye karşılık vermişlerdir. Eğer bu sözden kendi özgür iradesiyle dönülürse Cehennemde olunabileceğini belirtir: "Elestü birabbiküm" demiş vakitde Ahd eyleyip "kalu bela" dedim Hakk’a. Eğer sen döner olsan el-misaka, Yerin senin Cehennemde olmadı mı?147 Yesevî, ezelde takdir edilen kadere yani Elest Bezmi‟ne göre dünyaya gelindiğini de ayrıntılarıyla şöyle anlatmaktadır: O "elestü birabbiküm" dediğinde, "Kalû bela" dediğimi bilemezdim. "Vema diniküm" diyerek yine sorduğunda, "Dinim İslam" dediğimi bilemezdim. Allahımdan yine üç defa geldi hitap, 141 Levh-i Mahfûz veya Kalem; üzerine yazı yazılan, silinmekten ve değişikliğe uğramaktan korunmuş düzgün satıh yani bütün nesne ve olaylara ilişkin ilâhî ilim ve takdirin kayıtlı bulunduğu kitaptır. 142 Arş ve Kürsü; nasslarda ilâhî hükümranlık, hâkimiyet ve taht anlamında kullanılan, kelâmi literâtürde te‟vil edilip edilmeyeceği konusunda tartışılan “haberi veya Sem‟i sıfat” olarak isimlendirilen terimlerdir. 143 Bice, Hikmet-62. 144 Bice, Hikmet-6. 145 Elest ve Misâk; Allah‟la yaratılışları sırasında insanlar arasında yapıldığı kabul edilen sözleşme için kullanılan bir kavramdır. Kelime, A„râf sûresinin 172. âyetinden alınmıştır. 146 Bkz. A‟raf, 6/172. 147 Bice, Hikmet-191. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 213 Osman Oral Mümin ruhlar "Rabbimsin" deyip verdi cevap, Cevap vermeyeni kâfir eyledi Azim Vehhab, Ben de cevap verdiğimi bilemezdim. Bütün ruhlara o saatte ferman ulaştı, Ferman olunca, an geçmeden saf kuruldu, Kâfir solda müslüman kullar sağda durdu, Hangi tarafta durduğumu bilemezdim. Secde eyle diye Hakk'tan yine ferman oldu, Secde eyleyip bütün müminler pay aldı, Secde eylemeyip kalanları kâfir oldu, Ben de secde eylediğimi bilemezdim.148 Kader, Allah‟ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesidir. Bu, Allah‟ın İlim, İrâde ve Kudret sıfatlarının da bir gereğidir. Dolayısıyla Allah‟ın kemâl sıfatlarına imân eden kadere de imân etmiş olmaktadır.149 Kader‟e imân; ezelden ebede kadar olmuş, olan ve olacak her şeyin hayır-şer, hüsün-kubuh, hikmet-sefeh, zaman-mekân, hak-batıl oluş, mükâfat veya cezaya mahal teşkil ediş gibi hususiyetlerini, sahip bulunacakları kabiliyet ve özelliklerini Allah‟ın ezelde bilip tesbit ve ta‟yin ettiğine, her şeyi taşıdığı mahiyet üzere belirleyip yaratmasıdır.150 Yesevi, yaratılan mahlûkların kader çerçevesinde yaşadığını şöyle anlatır: Bu dünyada yaratılan mahlûklara, Şimdi bildim, dirilik olmaz imiş. Bu ölümün şerbetidir acı şarap, Bütün âlem içmeyip ondan kalmaz imiş.151 Yesevî, kader çerçevesinde eceli gelenlerin öldüğünü, eceli gelenlerin ölümden kurtulamayacağını dile getirir: Seni koymaz ecel aslâ, ne kadar hükmün geçerli olsa, İdare ile âlemi eğer altın ve yakut eylesen, Muhassıldır ahaliye ecel tıpkı askerler gibi, Gazap ile alır canını, ne kadar inlesen, Olmuştur herkese ferman ölümün şerbetini içmek, Kaçıp ondan kurtulmazsın, ne kadar ondan çekinsen.152 148 Bice, Hikmet-47. Taftazânî, Şerhu‟l-Akâid, s. 187, 244. 150 Bkz. Mâtürîdî, Kitâbu‟t-Tevhid, s. 487-8. 151 Bice, Hikmet-111. 152 Bice, Hikmet-106. 149 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 214 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Yesevî, bu dünya imtihanını, köhne yani eski ve yaşlı kervansarayını kader çerçevesinde iyilerle yaşayıp günahlardan uzak durulmasını istemektedir; Ey gafil, gözünü aç, gitmektedir bütün yar şimdi, Cihan köhne kervansarayıdır ki bilsen yol göstericiyi şimdi. Gözünün ışıtanı ihsan, kalbinin kuvveti imân, Bu dünya vefasız, yalan, gidersin çaresiz şimdi. Gece-gündüz cedel eyleyip, bu dünya izzetini izleyip, Gece-gündüz boşuna sözleyip, yürürsün günahla şaşkın şimdi.153 Yesevî‟ye göre kâinatta en küçüğünden en büyüğüne kadar, her şeyde bir düzen ve nizam görülmekte, Yaratıcı tarafından konulan kanunlar, ilâhî kaderin birer parçası olmakta, bu kanunların hepsi de kader dairesinde cereyan etmektedir. Dünya hayatı da kader çerçevesinde olduğundan kul da gâfil olmamalı, kendisine Allah tarafından emanet verilen beden ve malını O‟nun yolunda iyi bir şekilde değerlendirmeli, kişi, imân, ibâdetler ve güzel ahlâkla yani özgür irâdesini iyi şeylere yönlendirmesiyle hem dünyasını hem de âhiretini cennetlere çevirmelidir. G. Âhirete İmân İslâm‟ın imân esaslarından biri de âhirete îmândır.154 Âhiretin hikmetini idrâk edenler “dünyada bir yolcu, bir misafir gibi”155 davranır, bu geçici dünyayı ebedi dünyaya dönüştürmeye çalışırlar. Asıl hayat, âhiret hayatıdır.156 Bunu Yesevî şöyle anlatmaktadır; Dünyacılar malını görüp heves eyler Ben-benlikden o Tanrılık iddiası eyler Ölür vakitte imânından ayrı eyler Can verirken hasret ile gider dostlar. Bütün dünyayı yığanları vallahi gördüm Öleceği vakitte, "Nasılsın" deyip halini sordum Şeytan dedi: "İmânına çengel vurdum,157 Can çıkarken ağlaya ağlaya gider dostlar.158 Kul Hoca Ahmed, aşksızların işi kötü Sabaha varsa, Hakk göstermez ona cemal Arş ve Kürsi, Levh ve Kalem hepsi bizar 153 Bice, Hikmet-182. Bkz. Nisa, 4/136. 155 Buhâri, “Rikâk”, 3. 156 Bkz. Ankebût, 29/64, Mü‟min, 40/39. 157 Hz. Peygamber son nefeste şeytanın imânlı kişiye bir bardak suyu imânı ile değişmesi için çelme takacağını belirterek şöyle duâ etmiştir: “Allahım! Ölüm anında şeytanın sırtımı yere getirmesinden Sana sığınıyorum.” Nesâî, es-Sünen, Çağrı Yay, İstanbul, 1981, “İstiâze”, 56; Gazâli, İhya, III/74. 158 Bice, Hikmet-86. 154 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 215 Osman Oral Aşksızlara cehennem kapısını açar dostlar.159 Dar kabirde imân ile yattı olmalı,160 Bu durumda o Azrail gelse ansızın, Sıcak bedenden canı alır vah ne yazık, Şeytan alıp imânımı, eyler rezil, Kardeşler, ara yolda kaldım şimdi.161 Dünya ehlinin âhiretten korkusu yok, Ruhu yalnız, imân-İslâm yoldaşı yok.162 Yesevî, şiirlerinde kelâmi literâtürde olup olmadığı hakkında tartışma olan163 Sırat Köprüsü‟ne ve oradaki geçişin zorluğuna işâret etmektedir: Dünya için gam yeme, Hakk'tan başkasını deme, Kişi malını yeme, Sırat üzerinde tutar ha! 164 Kılıçtan keskin kıl köprünün adı sırat, Yalan dâva eyleyen geçemeyip kalır imiş.165 Sırat kıldan ince kılıçtan keskin diye mecazî anlatımlarla tarif edilen,166 Cennete uzanan, belki de insanın dünya hayatı boyunca işlediği amellerle inşa ettiği bir köprüdür. Yesevî‟nin deyişiyle “başı uyuşturan sırat adlı güzergâhtır”167 İnsanlar Cennete buradan geçerek ulaşacaklar, geçemeyenler ise Cehennem üzerine kurulu bu köprüden aşağıya düşeceklerdir.168 Bazı âlimler Sırat‟ı kabul etmeyip veya değişik yorumlarken169 Sünnî âlimler Sırat‟ta imkânsızlık görmezler. Kıldan ince ve kılıçtan keskin oluşuna dâir rivâyetler,170 sevap ve günâhlara göre üzerinden geçmenin kolay ve zor oluşundan kinayedir.171 Yesevî, aklım şaşkın, gönlüm korkmuş vaziyette, haksız fetva veren müftüleri Sırat köprüsünde gördüm diyerek, günahkârların köprüdeki durumunun dehşetini anlatmaktadır; Müftü olan âlimler, haksız fetva verenler 159 Bice, Hikmet-20. Bice, Hikmet-59. 161 Bice, Hikmet-69. 162 Bice, Hikmet-103. 163 Mu‟tezile ve Şiâ anlayışındaki bazı âlimler Sırat‟ın varlığını kabul etmez veya değişik yorumlarken, Ehl-i Sünnet âlimleri Sırat Köprüsü‟nün varlığını kabul ederek “Sırat Köprüsü haktır” demektedirler. Taftazani, Şerhu‟l-Akaid, s. 208; İbn Ebi‟l-İz Dımeşki, Şerhu‟l Akideti‟t-Tahaviyye, Beyrut, trs, s.605 vd. 164 Bice, Hikmet-144. 165 Bice, Hikmet-108. 166 İsfehânî, el-Müfredât, s.337, 412. 167 Bkz. Bice, Hikmet-103. 168 Bkz. Tirmîzî, “Cehennem”, 1. 169 Bkz. Kâdî Abdulcebbâr, Şerhu Usuli‟l-Hamse, III/611-2. 170 İbn Hanbel, Müsned, II/343; İbn Mâce, “Zühd”, 33. 171 Sabûni, el-Bidâye, s. 92-3; Ebû Hamid el-Gazâlî, el-İktisad fi'l-İ'tikad, Terc: A. Duran, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 2004, s.299-300; İbn Ebi‟l-İz, Şerhu‟l Akideti‟t-Tahaviyye, s.605. 160 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 216 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Öyle müftü yerini sırat köprüsünde gördüm.172 Kıyametin şiddetinden aklım şaşkın Gönlüm korkmuş, canım yorgun, evim yıkık Sırat adlı köprüsünden gönlüm paramparça Aklım gidip, deli olup kaldım dostlar.173 Yesevî‟nin “aklım gidip deli olup şaşakaldım dostlar” dediği, Sırat köprüsü ve oradan geçişi âhiret halleri ile ilgili durumlardan biri ve âhiretin bu dünyadaki insanın irâdi fiilleriyle ilgili olmasındandır. Akâid ve Kelâm İlmi‟nde, akıl ve deneyle ispat edilmeyen ve yalnız peygamberler vasıtasıyla gelen naklî delillerle sabit olan itikâdî esaslara, “Sem‟iyyât” adı verilmektedir ki Kabir ve Berzâh halleri, Ba‟s, Mizân, Sırat, Cennet ve Cehennem gibi âhiretle ilgili konuların hepsi sem‟iyyâttandır.174 Akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı olup gayb da denilen bu konulara inanmak farzdır.175 Bu meselelerde akıl, haber verilenleri tasdîke yarar. Bundan dolayı klasik akâid ve kelâm eserlerinde âhiret halleri için “haktır”176 denilerek bu gerçeğe işâret edilir.177 Yesevî, âhiret sahnelerinden Amel Defterleri ve Mizan‟ı, organların dünyada yaptıklarına şahitlik etmesini ve Sırat köprüsünden geçişi gibi halleri ayrıntılı bir şekilde şöyle anlatmaktadır; Okuyup kitabımı görsem hiç amel yok, Başımı önüme eğip olacağım pişman, Ki ben derim "bu işi yaptığım yok" Bütün organlarım olacaktır şahid, Ölümün elinden hiç kimse kurtulmaz, Kalender ol başına giy külahı, Cehennem üstüne kurulu sıratı, Görüp kullar eyler figan-ahı, Hoca Ahmed Yesevî sen ağla daima, Sahiblik etmez sana yarınki ahı.178 Yesevî, kelâmî literâtürde tartışılan âhirette şefaat179 konusunu da şiirlerinde işlemektedir. Günahkâr kullara şefaati kabul etmeyen görüşlerin aksine180 Yesevî, Hz. Peygamber‟in âhirette 172 Bice, Hikmet-53. Bice, Hikmet-5. 174 Bkz. Mâtürîdî, Te‟vilât, XIII/60-1. 175 Bkz. Bakara, 2/3. 176 Gazâli, el-İktisad, s.299; Taftazânî, Şerhu‟l-Akâid, s.208. 177 Bkz. Taftazânî, Şerhu‟l-Makâsıd, V/120 vd; Sabûnî, el-Bidâye, s.178. 178 Bice, Hikmet-34. 179 Şefaat, Allah'tan günâhkâr bir kimsenin afıını dilemek, bir kimsenin bağışlanmasına aracı olup rica ve istirhamda bulunmaktır. İbn Manzûr, Lisânü‟l-Arab, “Şefea” mad. 180 Örneğin Mu‟tezile‟ye göre şefaat, sadece günahı olmayan veya olup da tövbe eden kişinin iyiliklerine yöneliktir. Büyük günah sahiplerine ise şefaat yoktur. Kâdî Abdulcebbâr, Tenzihu‟l-Kur‟ân Ani‟lMetain, Darü‟n-Nahda el-Hadise, Beyrut, trs., s. 45, 147 vd; Mâtüridi, Tevhid, s.536-7; Te‟vilât, II/154. 173 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 217 Osman Oral yardımı yani şefaatinin Allah‟ın yardımı ve inâyetiyle günâhkâr mü‟min kullara olabileceğini söyler ve “Asi, câfi ümmete şefaatlı Muhammed”181 diyerek bunu dile getirir; Her kim “ümmetim” dese Rasül işini bırakmasa, Şefaat günü olsa mahrum bırakmaz Muhammed! Gerçi çoktur günâhım affedesin Allahım! Sensin benim sığınağım ya Mustafa Muhammed! Her kim sana sığınır Cehennemden o kurtulur, Cennete doğru yollanır ya Mustafa Muhammed! 182 Şefaat, Hz. Peygamberin günahkâr kullara yapacağı kabul olan duâsıdır.183 Yesevî, Mahşer meydanını tasvir edip bütün nebilerin âciz kaldığı bir halde Hz. Muhammed'in ümmetine ve diğer ümmetlere şefaatini ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır; Bütün halklar Âdem Ata'ya doğru ardınca gidince, "Ey babamız şimdi bizi kolla" deyince, "Ruhsat yok, benden geçti evlat" deyince, "İbrahim'e gidelim"deyip söyler imiş. İbrahim'e gidip söyleyince Âdem Ata, “Şefaat eyle bunlara sen, hepsi hata" O da der "Sizden yakın Âdem Ata" "Musa tarafına gidelim"deyip söyler imiş. Musa deyince "-Rabbi erini-"184 dedim o gün, Acizlikten çıktığım yoktur işte bugün, Gidelim Muhammed'e olup mahzun". Hepsi Hazret'e doğru gider imiş. Musa deyince "Ya Muhammed ayak bas, Ümmetlerin cehennem içinde yok oldu" Muhammed'de iba eyleyip durunca o an, Musa bırakmayınca birlikte varır imiş. Tacını alıp kısıp koyup arş altında, 181 Bice, Hikmet-40. Bice, Hikmet-37. 183 Her peygamber kabul olan duâsını bu dünyada yapmış ama Hz. Muhammed ise bu duâsını günahkâr mü‟minlere şefaat etmek üzere âhirete saklamıştır. Bkz. Buhârî, “Deavât”, 1, “Tevhid”, 31, Müslim, “İmân”, 334; Mâtürîdî, Tevhid, s. 589; Te‟vilât, III/362, IX/168. 184 “Musa “Rabbi erini: Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi”. A‟raf, 7/143.âyetine işarettir. 182 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 218 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları Feryad edip ağlayıp durunca işte o günde, "Ya Kadir, Ya Gafur" dediğinde, "Ya Habibim başını kaldır"deyip söyler imiş. Alıp gel ümmetini dergâhıma, Bağışlayım hepsini ben sizlere. Dâhil eyleyim hepsini cennetime" Böyle diyerek Hakk'tan nida gelir imiş!185 Yesevî, “Firdevs adlı Cennetinden haberci geldi”186 diyerek, en güzel ve yüksek olan Firdevs Cennetini anlatır. “Cennet içinde ipek giysiler biçer dostlar”187 diyerek de cennetliklerin ipek giysiler içinde olduklarını da işaret eder. Yesevî, münâfıkların Cehennemde olacaklarını, imân edenler de günahları kadar Cehennemde kaldıktan sonra çıkacaklarını söyler: Münâfıklar Cehennem içinde tutuşup yanınca İmân eden halis olup yanıp çıkınca İmânsızlar önce sonra tutuşup yanınca Allahımdan imân dileyip yürüdüm ben ya.188 Dünya talibi muhterislere kulum demez, Mahşer günü yoldan çıksa yola salmaz, Susayıp, çatlayıp feryad eylese, elini almaz, Dünyayı tepip ahireti sevmeyim mi? Sıratı geçmeden bence, “kah-kah” gülme, Cennete girmeden bu dünyada hürrem yürüme, Didar görmeden ağlamayı zinhar koyma, Burada ağlayıp âhiretde gülmeyim mi? Kul Hoca Ahmed, bu dünyada gamsız geçtin, Hakk’tan korkmadan tan atana kadar durup yatdın, Dünya dileyip Hak zikrini dışlayıp atdın, "Tubu ileyh"189 okuya-okuya ölmeyeyim mi?190 Yesevî‟nin şiirlerinde, ecel, ölüm, Cennet, Cehennem, Şefaat, Sırat, Mizan ve Rü‟yetullah gibi âhiret halleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Verilen bilgilerin Kur‟ân âyetlerine ve 185 Bice, Hikmet-112. Bice, Hikmet-3. 187 Bice, Hikmet-20. 188 Bice, Hikmet-15. 189 “Tubu ileyh: Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin” Hud, 11/90.âyetindeki tevbe etme emrine işaret edilmektedir. 190 Bice, Hikmet-188. 186 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 219 Osman Oral sahih hadis rivâyetleriyle Sünnî anlayışın akîde esaslarıyla uyum sağladığı da söylenilebilir. Konuları itikâdî ve kelâmî tartışmalara girmeden Ehl-i Sünnet ve‟l-Cemaat‟ın anlayışı çerçevesinde ve gaybî haberler olan konuları da halk diliyle anlattığı da görülmektedir. Ebedî hayat âhiretin hallerini iyi bilenler hikmetlerle dolu ekim yeri bu dünyayı sevgi potasında cennetlere çevirebilme imkânına sahip oldukları gibi, imân, ibâdetler ve güzel ahlâk ile ebedi âhiret hayatını da burada yani dünya hayatında şekillendirebilmektedirler. Bu hakikâtı Yesevî, hikmetlerinde her fırsatta işlediği de görülmektedir. SONUÇ Hoca Ahmed Yesevî, İslâm‟ı, Kur‟ân ve Sünnet ışığında ana dili Türkçe‟yi kullanarak manzum şiirler halinde insanlara anlatmaya çalışmış, ahlâk ve hikmet merkezli bir din anlayışının insanların gönüllerinde yer bulabilmesi için çalışmış ve hikmetler söylemiştir. İslâm‟ın barış ve huzur dini olduğunu, sevgi, kardeşlik, birlik, beraberlik, hoşgörü gibi değerlerin asırlar öncesinden Yesevî tarafından söylendiği ve dile getirildiği anlaşılmaktadır. İnsanlara dini öğretirken bütün insanların fıtratlarında bulunan sevgi, aşk ve muhabbet gibi kavramlar içerisinde usandırmadan, bıktırmadan ve nefret ettirmeden anlattığından dolayı O‟nun dini irşad ve tebliğ metodu ve öğretilerini genel kabul gördürüp çağlar üstü yapmıştır. Yesevî‟nin şiirlerinde Allah, melekler, kutsal kitaplar, peygamberler, kader ve âhiret inancı ile ilgili imânî konuların kelâmî tartışmalara girmeden ifrat ve tefritten uzak itidal bir şekilde Sünnî anlayış çizgisinde anlatıldığını da görmekteyiz. Anadolu‟nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında ve edebiyat, kültür ve medeniyetin oluşmasında büyük katkısı bulunan Hoca Ahmed Yesevî, İslâmın imân esaslarını şiirlerinde Kur‟ân ve Sünnet ışığında objektif yorumlayan bir düşünürdür. O‟nun şiirlerinde görülen bu inanç ve akîdeleri, âyet ve hadislerle desteklenen, âlimlerin çoğunluğu tarafından da kabul görmüş, güncelliğini koruyan fert ve toplumları birleştirici, evrensel barışa katkı sağlayan objektif görüşlerdir. KAYNAKLAR Attar, Feridüdin, Tezkiretü‟l-Evliyâ, Erkam Yay., İstanbul, 1984. Bağdadî, Abdulkâhir, Usulu‟d-Din, Tahk. A.Şemseddin, Dâru‟l-Kutubi‟l-İlmiyye, Beyrut 2002. Bakıllanî, Ebûbekir, el-İnsâf, Tahk. M.Zâhid el-Kevserî, y.y., Kahire, 1413/1993. Bice, Hayati, Hoca Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet, TDV. Yay., Ankara, 1993. Buharî, Muhammed b. İsmail, el-Camiu‟s-Sahih, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981. Cürcanî, Seyyid Şerîf, Şerhu‟l-Mevâkıf, y.y., Kahire, trs. Çelebi, İlyas, Kitaplara İmân, DİB Yayınları, Ankara, 2014. Dımeşki, İbn Ebi‟l-İz, Şerhu‟l Akideti‟t-Tahaviyye, Beyrut, trs. Ebû Hanife, el-Fıkhu‟l-Ekber, Terc: M.Öz, İmamı A‟zam‟ın Beş Eseri, MÜİFV. Yay., İstanbul, 2011. Eraslan, Kemal, "Ahmed Yesevî", DİA, cilt: 2, İstanbul, 1989. ----------, “Divan-ı Hikmet”, DİA, cilt: 9, İstanbul, 1994. Gazâli, Ebu Hamid, İhyau Ulumi‟d-Din, Çev: A.Serdaroğlu, Bedir Yay., İstanbul, 1974. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 220 Ahmed Yesevi’nin Şiirlerinde İmân Esasları --------, el-İktisâd fi'l-İ'tikad, Terc: A.Duran, İtikadda Orta Yol, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 2004. Hemedani, Yusuf, Hayat Nedir, Çev: N.Tosun, y.y., İstanbul, 2002. http://www.sonmezkutlu.net/?pnum=142. Erişim tarihi: 13/02/2017. İbn Hanbel, Ahmed, el-Müsned, Beyrut, trs. İbn Manzur, Cemaluddin, Lisânü‟l-Arab, y.y., Beyrut, trs. İbn Rüşd, el-Keşf an Menâhici‟l-Edille fi Akâidi‟l-Mille, Çev: Süleyman Uludağ, İstanbul, 1985. Îci, Adüdiddin, Kitabu‟l-Mevâkıf fi İlmi‟l-Kelâm, Beyrut, trs. İmam Malik, el-Muvatta, Beyrut, trs. Isfehânî, Ragıb, el-Müfredât fî Garîbi‟l- Kur‟ân, Tahk: S.A.Ravâviri, Beyrut, trs. Kadî Abdulcebbâr, Tenzihu‟l-Kur‟ân Ani‟l-Metain, Darü‟n-Nahda el-Hadise, Beyrut, trs. ---------, Şerhu‟l-Usûli‟l-Hamse, Çev: İlyas Çelebi, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul, 2013. Köprülü, Fuat, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, DİB Yayınları, Ankara, 1976. Mâtürîdî, Ebû‟l-Mansur, Kitâbu‟t-Tevhid, Haz: Bekir Topaloğlu-Muhammed Aruçi, İSAM Yay., Ankara, 2005. -----------, Te‟vîlâtü‟l-Kur‟ân, Kontrol: Bekir Topaloğlu, Mîzân Yay., İstanbul, 2005. Müslim, Ebû‟l Hüseyin, es-Sahih, Çağrı Yay., İstanbul, 1981. Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb b. Alî, es-Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1981. Nesefi, Ebû‟l-Muîn, Tabsıratü‟l-Edille fi Usuli‟d-Din, Tahk: Hüseyin Atay-Şaban Ali Düzgün, DİB Yay., Ankara, 2004. Râzî, Fahreddin, İsmetü‟l-Enbiyâ, Tahk: M.Hicazi-Mektebetü‟l-Hancı, Kahire, 1986. -------, Mefatihu‟l-Gayb, Daru‟l-Kütübi‟l-İlmiyye, Beyrut, 1990. -------, Esasu‟t-Takdis fi İlmi‟l-Kelâm, Çev: İbrahim Coşkun, Allah‟ın Aşkınlığı, İz Yay., İstanbul, 2014. Sabunî, Nureddin, el-Bidâye fi Usuli‟d-Din, Terc: Bekir Topaloğlu, Mâtüridiyye Akâidi, DİB Yay., Ankara,1995. --------, el-Münteka min İsmetil-Enbiya, Darü İbn Hazm, Beyrut, 2013. Taftazânî, Sa‟deddin, Şerhu‟l-Makâsıd, Tahk: A.Umeyre-S.M.Şeref, Alemü'l-Kütüb, Beyrut, 1998. ----------, Şerhu‟l-Akâid, Haz: Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul, 2013. Tirmizi, Ebu İsa Muhammed, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981. Tosun, Necdet, “Yeseviyye”, DİA, cilt: 43, İstanbul, 2013. Yesevî, Ahmed, Divân-ı Hikmet Seçmeler, Haz: Kemal Eraslan, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1991. Yeşilyurt, Temel, Rü‟yetullah Sorunu, Kubbealtı Yay., Malatya, 2001. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 194-221 221