temel islam ilimlerinin birbirleriyle ilişkileri - İSAM Kütüphanesi

advertisement
İSLAMI iLiMLERDE METODOLOJİ/USÜL - V
TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN
ORTAYA ÇIKIŞI ve
BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Tarb.şmalı İlm1 ihtisas Toplanb.sı
18 - 19 Ocak 2014
· Üsküdar Belediyesi
Sabahattin Zaim Eğitim ve Kültür Merkezi
Büyük Çamlıca-Üsküdar /İstanbul
İstanbul2014
İKİNCİ TEBLİG
HADiS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE
Dİ GER İSLAMI İLİMLERLE İLİŞKİSİ
(Rivayet Dönemi/İlk Üç Asır)
Ahmet YÜCEL.
Yaklaşık on beş asırlık hadis tarihini temel farklılıklaruu dikkate alarak "Rivayet Dönemi", "Nakil Dönemi" ve "Son Dönem"
olmak üzere üç ayrı döneme ayırarak incelemek mümkündür. Yaklaşık ilk beş asır, ister şiiahi kaynaktan ister yazılı bir metinden alınsın
her hadisin isnad.ıyla ve hangi metotla alınd.ığına delalet eden rivayet
lafızlanyla nakledildiği birinci devre rivayet d~nemi olarak isimlendirilmektedir. Bu dönemin ikinci ayına özelliği ise hadisin Hz. Peygamber'e aidiyetini tespit ile yorumlanmasırun da belirleyici olduğu
farklı ekollerin ortaya çıkmasıdır. Hi.cri altına asrın başlarından miladi xvm. asrın başlarına kadar geçen süre nakil dönemi olarak
isimlendirilebilir. Bu devre, her bir hadisin isnad.ıyla rivayetin büyük
oranda son bulduğu, rivayet dönemi eserlerinin bir bütün halinde
sonraki nesillere isnad.ıyla aktanldığı bir d önemdir. Miladi XVIII.
asırdan günümüze kadar geçen süre ise son dönem olarak isimlendirmek mümkündür. Bu devre, daha önce söz konusu ol.rriayan oryantalistlerin geliştirdikleri yöntemlerle hadis ilmiyle ilgili Müslümanlardan farklı yaklaşım ortaya koydukları, İslam dünyasında da
farklı yaklaşımların ortaya çıkbğı ve akademik çalışmaların yapıldığı
bir d önemdir.1
' Prof. Dr., Marmara Üniversitesi İlah.iyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
1
Yücel, Hadis Tarihi, s. 18.
206 TEMEL isLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BiRBiRLERiYLE İLİŞKİLERİ
rivayet döneminde hadis ilminin eliğer ilimlerle ilişkisi tespite çalışılacakb.r. Yaklaşık beş asırlık rivayet döneminde
başlangıçtan itibaren hadislerin tespit ve rivayeti hususunda belirlenen rivayet prensipleri ile bunlarla ilgili ıshlahlar, şartlar ve ihtiyaçlar çerçevesinde tedrici olarak geliştirilmiştir. Bu dönemde
gerek
(
rivayet prensipleri ve ilgili ıstılahiarın belirlenmesinde gerekse temel
hadis kaynaklarının telifinde etkili olan hususlardan biıi de hadis
ilminin eliğer İslanu ilimlerle ilişkisi olmuştur. Zira bu deVı-e yukarı­
da da ifade edildiği üzere haclisle ilgili farklı yaklaşımları benimseyen ekallerin etkin olduğu bir dönemdir. Bu husus aşağıda tarihi
süreç ve temel farklılıklan da dikkate alınarak rivayet dönemi çerçevesinde incelenecektir. Ancak burada özellikle hadisle eliğer ilimlerin
değil hadis ilmiyle eliğer İslanu ilimlerin arasındaki ilişkilerin inceleneceğine işaret etmeliyiz.
Bu
araşbrmada
Aşağıda önce "Doğuş veya Teşekkül Öncesi Dönem" olarak
isimlendircliğiıniz hicri birinci asırda haclisle ilgili genel çerçeve çizilecek daha sonra teşekkül döneminde hadis ilminin eliğer İslanu ilimlerle ilişkisi ele alınacakb.r.
I. DOGUŞ (TEŞEKKÜL ÖNCESi) DÖNEMİ
'
Gerek Hz. Peygamber'in örnek şahsiyeti gerekse Kur'an-ı Kerim' de ona (s.a.) itaat etmeyi errueden,ı örnek alınmasını belirten,)
isyan etmeyi yasaklayan4 ayetler islam toplumunda baŞlangıçtan
itibaren Resillullah (s.a.) hakkındaki bilgilerin önemli olduğu anlayı­
şını yerleştirmiştir. Diğer taraftan "(Ey Müminler!) Dinz ve ahlaki duyarlılığı zayıf birisi size önemli bir haber getirdiğinde o haberir~ı doğru olup
olmadığını iyice araştırın. Yoksa işin aslını bilip etmeden birtaktnz insanlara
zarar verirsiniz, sonra da yaptığımza pişman olursunuz"5 aY,eti ile Hz.
Peygamber'in "Kim kasden benim adıma yalan uydurursa cehennemdeki
yerine hazırlansın" 6 uyarısı hadislerin öğrenilip öğretilmesinde hassas
davranılmasını sağlamıştı. Bu durum doğuş dönemini kapsayan hicri
2
Al-i imr§n 3/31, 32, 132; el-Enfal 8/20; en-Nisa 4/64.
el-Ahzab, 33/21.
4 en-Nisa 4/14, 115; el-Ahzab, 33/36.
s el-Hucurat 49/6.
3
6
Buhari, "İlim", 38.
.,'
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
ve öğretiminde belirli kuralların uygulanmasını gerektirmişti. Bu dönernde hadisle ilgili genel durumu
~eya dönemin temel özelliklerini "Şifahl Rivayet" ve "Rivayet Kuralları" başlıklarıyla incelemek mümkündür.
birinci
asırda
207
hadis
ı. Şifahi
öğrenim
Rivayet
Hz. Peygamber, Bulefa-i raşidin ve Bıneviler dönemini kapsayan hicri birinci asır, temel İslam bilimlerinde sahabe ve büyük
tabillerin belirleyici olduğu bir dönemdir. Henüz Kur'an-ı Kerim'in
naru olmaya devam ettiği Hz. Peygamber döneminde Kur'an dışın­
da bir şey yazılması yasaklanmışh. Kur'an-ı Kerim ile kanştırılma­
ması amacı ve Abdullah b. Amr b. As gibi bazı sahabilerin
Reswullah'ın (s.a.) izniyle hadis yazdıkları dikkate alındığında söz
konusu yasağın genel olmaktan ziyade özellikle vahiy katipierine
yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Vahiy katipleri arasında hadis yazanlann bulunmaması da bu durumu desdeklemektecfu.7 Hz. Peygamber döneminde genellikle sahabe bizzat Reswullah'tan (s.a.)
veya bir başka sahabiden öğrendiği hadisi ezber yoluyla korumakta
ve hafızadaki bilgileri pekiştirrnek amacıyla müzakere etmekteydi. 8
Hz. Peygamber.ve daha sonrasında başta Abdullah b. Amr b. As (ö.
65/684) olmak üzere yaklaşık 52 sahabi9 bazı hadisleri yazmalarına
rağmen bu dönemde şifahi rivayet hakimdi. Zira az veya çok hadis
rivayet ettiği bilinen yaklaşık 1300 civarındaki sahabiden sadece 52'si
bazı hadisleri yazmıştı. Bu durum, hakim rivayet şeklinin şifahl olduğunu göstermekteydi. Aynca söz konusu sahabilerin bazı ha~sle­
ri yazmaları da yazılı rivayet amacını taşımamaktaydı. Nitekim
sahabe arasında en çok hadis yazrnasıyla tanınan Abdullah b. Amr b.
As'ın "Be~ Reswullah'tan işittiğim her şeyi ezberlemek amacıyla
yazıyordum" 10 şeklindeki açıklaması da bu dönernde hadislerin sonraki nesillere yazılı bir metin bırakmak değil hafı zaya yar?-rmcı olVahiy katiplerinin listesi hakkında Bkz., Cerrahoğlu, Tefsir Us u/ii, s. 53.
s Ahmed b. Hanbel, VI, 443; Da.ri.mi, "Mukaddime", 51; Rfunehurmüzi, elMuhaddisıı'l-fôsıl, s. 195, 546, 547, 548; Hakim en-Nisabı1ri, Ma'rife, s. 141;
Hatib el-Bağdacü, el-Ciimi, I, 236-239; Il, 267-279.
9 A'zaırU, Dirôsiit, I, 92-167.
10 Ahmed b. Hanbel,.II, 162, 192; Ebu Davı1d, "İlim", 3. Konuyla ilgili daha
açıklayıo başka bir rivayet için Bkz., Ahmed b. Hanbel, Il, 176; Dari.nU, "Mukaddime", 43.
7
208 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
mak gayesiyle yazıldığıru göstermektedir. Genellikle hicri birinci
asırla ilgili kullanılan "müzakere", "kitabetü'l-hacüs", "sahife" "şifa­
hi rivayet" kavramları da sahabe ve büyük tabiller döneminde hadislerin işitilerek alırup sözlü olarak nakledildiğini ifade eden terimlerdir. Nitekim ezberlerindekileri pekiştirrnek amaayla sahabilerin
hadisleri karşılıklı okumalarına. müzakere, başta sahabher olmak
üzere hicri birinci asırda hafızaya yardıma olmak üzere !l:ıadis yazmaya kitabetü'l-hacüs, bu amaçla yazılan hadis metinlerilıe sahife11,
yazılı bir metinden veya ezberinden sözlü olarak hadis nakletmeye
şifahi rivayet denilmekteydi.
2. Rivayet Kurallan
Sahabe döneminde yaygınlıklan farklı olmakla birlikte hadislerin naklinde "Hadis Rivayetinde İhtiyatlı Davranmak", ~'Az Hadis
Rivayet Etmek", "Hatalı Rivayetleri Düzeltmek", "Hadisleri
Müzakere Etmek" ve "Hatırlamak Amacıyla Hadisleri Yazmak"
olmak üzere bazı kuralların uygulandığı bilinmektedir. Hz. Ebu Bekir'in ninenin mirasına dair hadisle ilgili Muğire' den; Hz. Ömer'in
ise eve girerken izin isteme hadisi hakkında Ebu Musa el-Eş'ari'den
başka birini daha şahit getirmelerini istemeleri hadislerin kabulünde
ihtiyatlı davranmalarından kaynaklanmaktaydı. Hz. Peygamber'in,
kendisi adına yalaı:ı uyduranlan cehenneme gitmekle uyarmasılı
sahabenin büyük çoğunluğunun hadis rivayetinden uzak durmaları­
na veya az hadis nakletmelerine sebep olmuştu. Başta Hz. Aişe olmak üzere baiı sahabiler eksik duyma, yanlış öğrenme, ijri ezberleyememe gibi sebeplerle yapılan hatalı rivayetleri düzeltmeyi ve
hadisin doğru şeklirıi tespit etmeyi görev bilmekteydiler.13 Ezberle-
i
n Sahabeden Abdullah b. Amr b. As'ın yazılı olarak bir araya tetirdiği hadisleri ihtiva eden sahife es-Sahifetii's-sfidıkn ismiyle tarunmakta dlup Ahmed
b. Hanbel'in Miisned'inde (ll, 158-226) bulunmaktadır. Sahabe neslinden
günümüze qıüstakil olarak gelen yazılı metin ise Ebu Hureyre'nin (ö.
58/678), talebesi Hemmam b. Münebbih'e (ö. 132/750) yazdırdığı 138 hadis
ihtiva eden ve Sahifetü Hemmam b. Münebbih diye tanınan sahifeqi.r. Söz konusu sahlfe ve tercümeleri hakkında Bkz., Erul, Hadislerin Dili: İlk Hadis Belgesi Hemmfim'ın SaJıifesi, s. 8.
12
Buhan, ''İlim",38.
ıl Zerkeşi el-İcfibe li Iradi mii'stedrekethıı 'Aişe 'alii's-sahabe isimli esdrinde Hazreti
Aişe'nin
eleştirileri bir
sahaberlin hatalı rivayetlerini tashihi ve sahabeye
araya getirmiştir.
yönelttiği
HAD İS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
209
rindekileri pekiştirrnek amaayla hadisleri karşılıklı okuyarak
müzakere etmek ve hafızaya yardıma olmak üzere hadis yazmak da
,?azı sahabiler tarafından uygulanan prensiplerdi. Söz konusu kurallann yaygın ve sistematik bir şekilde uygulandığuu söylemek mümkün gözükmemektedir. Sözü edilen prensipler içerisinde sahabenin
çoğu tarafından ve yaygın olarak kullanılan kuralın çok hadis
rivayetinden kaçınmak ve az hadis rivayetini benimsernek olduğu söylenebilir. Bildikleri halde birçok sahabenin hadis rivayet ebnemesi ve
rivayette bulunan sahabe sayısının az olması da bu durumu teyit
etmektedir.14
Hz. Peygamber'in vefatından sonra özellikle Hz. Osman'ın şe­
hit edilmesiyle birlikte İslam toplumunda daha önce söz konusu
olmayan yeni siyasi, sosyal ve kültürel hadiseler meydana ·gelmişti.
Bu durum hadisin nakli için yeni kurallar konulmasını gerektirdi.
Müslümanlar arasındaki siyasi ayrılıklar sonucunda hicd birinci
asrın ortalanndan itibaren hadis uydurma faaliyetleri ortaya çıkmıştı.
Güven duygusunu zayıflatan böylesi bir ortamda uydurma faaliyetlerine karşı hadis naklinde isnad uygulaması başlatıldı. Başlangıçta
iptidai olan isnad uygulaması hicri ikinci asrın ortalanndan itibaren
sistemli halde kullarulabildi.
Bu dönemde hadislerin anlaşılması ve yorumlanmasında iki
farklı yaklaşım ortaya çıkmıştı. Sahabeden Abdullah b. Ömer, Ebu
Hüreyre, Ebu Zer el-Gıfan, Abdullah b. Arnr ve onları takip edenler
sünneti belirlemede genellikle Hz. Peygamber'in söz ve fiilleri.nln
zahirini ve lafzını esas almaktaydı. ıs Buna karşılık Hz. Ebu Bekir, Hz.
Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe, Muaz b. Cebel, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve onları takip edenler ise sünnetin belirlenmesinde
Hz. Peygamber'in söz ve fiilierinin arka planını, illetini ve maksadını
esas almaktaydı.16 Sözü edilen iki farklı yaklaşım tab.iin döneminde
Medine aiimleri sünneti tespitte zahiri ve latzi yaklaşımı b~nimser­
ken Kille bölgesi aiimleri illet ve maksadı esas almaktaydı. t 7
Doğuş
dönemi olarak kabul edilen hicrl birinci asırda hadislerin nakli ve anlaşılmasında ihtiyaç duyulan.bazı kurallar uygulansa
Yücel, Hadis Tarihi, s. 26-33.
Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 153-196.
16 Erul, a. g. e., s. 275-286.
ı1 Yücel, Hadis UsUlü, s. 37-39.
ı•
15
210 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIIaŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
sistematik ve yaygın olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedİr. Aynca bu dönemde bazı sahabiler hatırlamak amaayla hadis yazsalar da riv"ayetin genellikle şifahi olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla hicri birinci asırda sistematik bir rivayetten ve müstakil bir hadis ilminden bahsetmek mümkün değildir.
da
bunların
• 1
II. TEŞEKKÜL DÖNEMİ
Hicd birinci asırda hadis rivayetiyle ilgili yukarıda zikredilen
bir takım prensipler söz konusu olsa da sistematik bir rivayetten ve
müstakil bir hadis ilminden bahsedilemez. I{icri ikinci asrın ilk çeyreğinden itibaren ise yazılı rivayete geçilmesi bir taraftan kitap ve
hoca merkezli sistematik rivayete diğer taraftan asan merkeze alan
Ehl-i hadis anlayışırun oluşmasına zemin hazırlamışhr. rİicri ikinci
asır aynı zamanda hadislerin sıhhatini tespit, delil olarak kullanımı
ve yorumlanmasıyla ilgili hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf branşları­
nın farklı yaklaşımlarının da söz konusu olduğu bir dönemdir. Hadis
ilminin müstakil bir ilim olması ve diğer ilimlerle ilişkisinin de bu
dönemden itibaren başladığı söylenebilir. Bu sebeple aşağıda öncelikle bu dönemde hadis ilminin temel özellikleri, daha sonra diğer
ilimlerle ilişkisi ele alınacaktır.
1. Hadis ilminin Temel Özellikleri
Diğer ilimlerle ilişkilerini doğru olarak
anlayabilmek için öncelikle hadis ilminin teşekkül dönemindeki temel özellj.kletini tespit
etmek gerekmektedir. Böylece ilimler arası ilişkilerin hangi ilmi ortamda gerçekleştiği görülecek ve daha sağlıklı değerlenqirmeler yapılabilecektir. Hadis ilminin teşekkül dönemi olarak kapul edilen
hicri ikinci asırda hadis ilminin "Yazılı ve Sistematik Riva~~te Geçiş"
ve "Her Türlü Rivayeti Toplamak" olmak üzere iki temel qzelliğinde
söz edilebilir.
·
a.
Yazılı
ve Siste·m atik Rivayete
Geçiş
Hadislerin yazılıp yazılmaması, başlangıçta bir mü~Q.et tartı­
birlikte hicri birinci asrın son çeyreğinde, sahabenin h'atır­
lam~ amaayla tuttuğu özel notların kaynhldık ettiği yazili malzemenin hadis talebelerinin elinde dolaşmaya başladığı göriil.Jnektedir.
Halife Ömer b. Abdülaziz'in valilere, Medine halkına ve ' ta.ru.nn'uş
ilimiere gönderdiği yazıda zamanla hadislerin yok olup gitmesinden
şılmakla
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
211
endişe duyduğunu,
bu sebeple Hz. Peygamber'in hadisle~ araştı­
belirtinesiyle resınl tedvini başlatması
yazılı hadis metinlerinin çoğalmasına vesile olmuştur. t8 Hicri ikinci
asrın ilk yarısında .tedvin faaliyeti öylesine yaygınlaşmıştı ki hemen
her mı:.ıhaddisin bir konuda hadis cüz'ü bulunmaktaydı. İkinci asrın
başlarından itibaren hadislerin yazılması işi artık hadis naklinin vazgeçilmez vasıtası haline gelmişti. Böylece birinci asırda hadisler genellikle şifahl olarak nakledilirken ikinci asırdan itibaren yazılı rivayet dönemi başlamıştı. Daha önce yazılı hadis metinleri "sahlfe" olarak isimlendirilirken hicri ikinci asJ!da onun yeriili "kitap" almıştı.
Aşağıda açıklanacak sebepler hadislerin "kitap" ve "hoca" merkezli
öğrenilip öğretilmesini zorunlu hale getirmişti. Bu durum aynı zamanda çerçevesini önemli ölçüde hadis hocalarının belirlediği müstakil bir ilme
dönüşmesi anlamına da gelmekteydi.
rılıp yazılmasım istediğini
tedvin faaliyeti kısa sürede yaygınlaşmıştı. Ancak konu esaslı olmayan bu tür kitaplardan
hadisleri bulup istifade etmek son derece zordu. Hadislerden daha
çok İstifadeyi sağlamak amacıyla hicri ikinci asrın ortalanna doğru
konu esaslı hadis kitapları telif edilmeye başlandı. Hadisleri konularına göre tertip etmeye tasnif, bu şekilde meydana getirilen eseriere
ise musannef denilmekteydi. Bu dönemde birçok hadis alimi konu
. esaslı hadis kitabı telif etmişti. İbn Cüxeyc (ö. 150/772), Ma'mer b.
Raşid (ö. 153/770), Said b. Ebu Arube (ö. 156m2), Rebi' b. Subeyh (ö.
160/776), Süfyan es-Sevr! (ö. 161/777), Hammad b. Selerne (ö.
167/783), Malik b. Enes (ö. 179/795), Abdullah b. Mübarek (ö.
181/797), Hüşeym b. Beşir (ö. 193/808), Süfyan b. Uyeyne (ö. 198/813)
bu dönemde konu esaslı hadis kitabı yazan aJimlerdendi. 1 9.Ma'mer b.
Raşid'in el-Ciimi'i, Malik b. Enes'in el-Muvatta'ı, ehl-i re'yin önde
gelen aJimlerinden Ebu Yusuf (ö. 182/798) ve Muhammed b. Hasan
eş-Şeylbaru'nin (ö. 189/805) el-Asiir isimli eserleri bu dönemden günümüze ulaşan musannef eserlerdir.
Hicri ikinci
asrın başlarında başlayan
Konu esaslı kitaplardan kısa bir süre sonra hadisleri sahabi
ravilerin isimleri altında bir araya getiren yeni bir eser türü telif
edilmeye başlanmıştır. Bu tür eseriere miisned ismi verilmiştir. Ebu
18
19
Dfuiınl, "Mukaddime",43; Buhar1, "İlim", 34.
Rfunehurmüzl, el-Muhaddisu'l1iisıl, s. 611-613.
212 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Davüd et-Tayilisı (ö. 204/819), Esed b. Musa (ö. 212/827), Ubeydullah
b. Musa (ö. 213/828) hicri ikinci asrın sonlarına doğru müsned türü
eser telif eden ilimlerden bir kaçıdır.
:Yazıya
geçirilmesi bir taraftan hadisin kaybolmasını önlerken
taraftan ehil olmayanl~ ona el atmasına sebep ! olmuştur.
Evza1'nin "Bu ilim, ehlinden alındığında şerefli idi. Kitap~ara yazıl­
maya başlayınca ehil olmayanlar da işin içine karıştı" 20 sJrzenişi bu
gerçeği dile getirmektedir. Bu kişiler hadisleri onu rivayet eden
ravilerden değil doğrudan sahifelerden alıyorlar ve Arap yazısının
henüz yetersiz oluşu sebebiyle rivayetlerde tashif ve tahrifiere sebep
oluyorlardı. Zira bu dönemde Arap yazısı henüz nokta ve harekeden
mahrumdu ve şeklen birbirine benzeyen harflerin karıştıçlması söz
konusuydu. Kitap haline gelmiş ve birçok Müslüman tarafından
ezberlenmiş olmasına rağmen Kur' an' da yapılabilecek muhtemel
tahrifleri önlemek ancak harfiere hareke ve nokta .koymakla mümkün olabilmiştir. İslam çoğrafyasının genişlemesi, sahabenin değişik
bölgelere dağılmış bulunması ise hadislerin Kur'an gibi tek kitap
haline getirilmesine engel teşkil etmiştir. Bu durumda muhaddisler
hadiste yapılabilecek tashii ve tahrifler ile Arap yazısından kaynaklanan diğer hataları önlemek için bazı tedbirler almayı gerekli görmüşlerdir. Bu amaçla ilimler, başta "tahammül ve eda/hadis öğre­
nim ve öğretim metotlarını geliştirmek" olmak üzere farklı tedbirler
almışlardır. Bu dönemde hadis, önce hadis kitabı bulunan ilimin
rivayet ettiği metnin istinsah edilmesi ·daha sonra bizzat hocadan
dinleyerek veya ona arz ederek öğrenilmekteydi. Böylece rivayet
döneminde hadislerin büyük çoğunluğu sema·ve [araat olarak isimlendirilen söz konusu yöntemlerle öğrenilip öğretilmek~eydi. 21 Bu
şekilde hadislerin öğretildiği il.ınl ortam ise sema ve kıraqt n:zeclisleri
olarak isimlendirilmekteydi. Muhadd.isler bu metotları~ öncelikle,
istinsah edilmiş metinlerdeki yazı hatalarını düzeltmek amacıyla
geliştirip kullanmışlardır. Ancak bu metotların yegane gayesi bundan ibaret olmamıştır. 0ra hicrl ikinci ve üçüncü asırlarda sema ve
kıraat meclisleri, yazı hatalarını düzeltmenin yanında b3.?ka: amaçlar
diğer
ıo
D3.ri.ml, "Mukaddime", 42.
•
Bu dönemde yaygın olarak kullanılmayan icazet, münaveıe; !mükatebe,
i'lfun, vasıyyet ve vidide metotları hakkında Bkz., Yücel, Hadis UsUlü, s. 7782.
21
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
213
için de kullarulnuşlardir. Kaynakların verdiği bilgiler bu metotların
yazı hatalannı düzeltmenin yanında hadislerin yorumlarını öğren­
plek amacıyla da kullaruldıklaruu göstermektedir. Nitekim dönemin
önde gelen alimlerinden Abdurrahman b. Mehdi'nin (ö. 198/813-814),
"Son vardığını kararı daha önce düşünebilseydim her hadisin yorumunu yanına yazardınl. .. "22 açıklaması sema ve kıraat .meclislerinde
J:ıadislerin yorumlannın yapıldığını, ancak belki de hadise karışır
endişesiyle yazılmadığını göstermektedir. Abdurrahman b. Mehdi
bu açıklamasıyla, yapılan yorumlan yazmamaktan duyduğu pişman­
lığı dile getirmesinin yanında~ sözü .edilen meclislerde hadisin öğre­
nilmesi yanısıra yorumlannın da söz konusu edildiğini göstermektedir.
b . HerTürlü Rivayeti Toplamak
Hicri ikinci asırdan itibaren hadis alimlerinin Şu'be b. Haccac
ve İmam Malik gibi istisnalan bulunmakla birlikte genel yaklaşımı
güvenilir-zayıf ayırımı yapmaksızın her :ı;aviden sahih, zayıf ve uydurma her türlü rivayeti kitaplarda toplamakb. Tirmizi bu durumu,
"birçok hadis alimi durumlannı da açıklayarak zayıf ravilerden
rivayette bulunmaktaydı. Dolayısıyla güvenilir ravilerin zayıflardan
rivayeti seni hataya düşürmesin" ifadeleriyle açıklamaktadır. Muhammed b. S'ırin de hadisi aldığı kimsenin güvenilir olmakla .birlikte
isnad.ındaki bir önceki ravinin yalancıl.ıkla itharn edilebildiğini belirtmekteydi.23
Dönemin önde gelen hadis alimlerinden Süiyan es-Sevri':ıi.in
(ö. 161/778), "hadisi din edinmek/amel etmek, araşbrmak ve uydur- .
ma olduğunu bilmek amaçlarından biriyle alırım" 24 açıklaması da bu
durumu ifade etmektedir. Süfyan es-Sevri "Kelbi'den sakuun" diye
uyarıda bulunduğu halde kendisi ondan rivayet etmekteydi. Sebebi
sorulduğunda ise "ben onun doğrulannı da yalanlannı da bilirim"25
.
'
açıklamasuu yapmaktaydı. Nitekim hicri ikinci asırdan kısmen günümüze gelen Ma'mer b. R§şid'in el-Cılmi26 isimli eserinde sahih,
22
İbn Ebıl Hatim, el-Cerh, I, 262.
23 Tirmizi,
24
Hatib
el-İlelU's-sağfr, s. 46.
el-Bağdadi,
el-Kifaye, s. 441.
ıs Tirmiz1, el-helü's-sağir, s. 46.
26 Eserin günümüze gelen kısmı talabesi Abdürrezza.k b.
Musannefinde (X, 379-468; XI, 3-471) bulunmaktadır.
Hemmam'ın
el-
214 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
zayıf, mevzu hadisler bulunmaktadır. Ayrıca isnad.lannda meçhul
raviler yer almakta, eserde belağ türü rivayetler de zikredilmektedir.27 Kısaca ifade etmek gerekirse bu dönemde isnaduu zikretmek
şartıyla hadis eserlerinde her türlü rivayeti bir arada zikretme geleneği hakimdi.
i
Bu ilmi gelenek önemli ölçüde hicri üçüncü asırda' da devam
etmekteyeli Bu asırda ilk defa İmam Buhari ve talebesi imb Müslim
sadece sahih hadisleri toplamak amacıyla eser telif etmişlerdi. Her iki
alim de eserlerini el-Cômiu's-sahfh olarak isimlendirmişlerdi. Onlar
"es-Sahih" ile eserlerine aldıklan hadislerin sahih olduğuna, "elCami" ile ise eserlerinin sahih olmak şartıyla İslam'ı ilgilendiren her
konuda hadis ihtiva ettiğine işaret etmişlerdi. Bu, İslam'ı i)gilendiren
bir konuda az da olsa sahih hadis varsa eserlerine alacakları anlamı­
na gelmekteydi. Ancak Buhan'nin eserinin isminde "el-muhtasar"
ifadesine yer vermesi amacının tüm sahih hadisleri toplamak olmadığım göstermekteydi. Aynı durum Müslim için de söz konusuydu.
Dolayısıyla sözü edilen önde gelen iki hadis ilimi tüm sahih hadisleri toplamayı değil sahih hadisiere dayalı bir İslam anlayışını ortaya
koymayı amaçlamaktaydı.
m. DİGER İLİMLERLE İLİŞKİLER
Hadis ilminin diğer ilimlerle ilişkilerini ve hadis ilminin geetki ve katkılarını doğru olarak tespit edebi\mel< için fıkıh,
kelam, tasavvuf gibi İslami ilimierin ilk dönemdeki teşekkülünü
anahatlarıyla ortaya koymak gerekmektedir.
·
lişmesine
Ifi:cri birinci asrın ortalanndan itibaren büyük ~cih işleyen
kimse (murtekib-i kebire) hakkındaki tartışmalar sonu~da Murcie,
Cebriyye, Kaderiyye ve Cehmiyye gibi siyasi ve itikadi: mezhepler
ortaya çıkmıştı. Ancak başta Hariciler olmak üzere bu dönemde oluşan siyasi ve itikadi mezhepler birer ekol olmaktan çok belirli görüş
ve anlayışları savunan,. belirli kişilere bağlı ve onların isimleriyle
anılan fırka özelliğini taşımaktaydılar.
.·
Ma'mer b. Raşid'in el-Cfuni adlı eseri ve özellikleri hakkında Bkz., Erul,
"Hicri İkinci Asırda Rivayet Üs!Cıbu I", Ankara Üni'Oersitesi İlahiynt Fakültesi
Dergisi, 43/1, 2002, s. 27-61; "Hicri İkinci Asırda Rivayet Üslubu II", Ankara
Üniversitesi İlahiynt Fakültesi Dergisi, 43/1, 2002, s. 57-90.
21
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
215
Siyasi ve itikadi mezhep taraftarlan; görüşlerini d~steklemek,
tenkit etmek, kendi liderlerini övmek, diğerlerini yerrnek
~acıyla hadis uydurmuşlardır. Bu durum söz konusu fırkaların,
İslam dışı ve e:tıJ.-i bid'at görüşleri savunduklan gerekçesiyle dışlan­
malarına ve ekolleşemeyerek marjinal kalmalarına sebep olmuştur.
Tespit edilebildiği kadarıyla kaynaklarda bu marjinal fırkaların kendi
görüşleri uğruna hadis uydurduklarına . dair bilgiler dışında hadisin
sıhhatinin tespiti, yorumu ve hadis metodolojisiyle ilgili diğer konularda farklı yaklaşımlan ve iddialan söz konusu değildir.
karşı tarafı
. A: HAD İS İLMİ-FIKIH İLİŞKİSİ
Hicıi ikinci asır, siyasi ve itikadi fırkaların yanında İslam düşüncesiyle
ilgili farklı ilml branşların da teşekkill dönemidir. Bu dö. nemde hadislerle ilgili yaklaşımları dikkate alınarak hadis ilmiyle
meşgul olanlar Ehl-i hadis, fıkıh ilmiyle meşgul olanlar ise Ehl-i re~y
veya ehl-i amel olarak isimlendirilmektedir. Başka bir ifadeyle bu
dönemde İslam düşüncesiyle ilgili hadis ve fıkıh ilmi, mensuplannın
hadisle ilgili yaklaşımlan esas alınarak adlandırılmaktaydı. Bu du- ·
rumda öncelikle söz konusu ekallerin ortaya çıkışı ve temel görüşleri
ortaya konuimalı daha sonra bunların birbiriyle dolayısıyla ilgili
ilimler arası ilişkisi tespit edilmelidir.
1. Ehl-i hadis ve Temel Görüşleri
Kaynaklarda "sahibu hadis", "ashabu hadis", "ashabu'lhadis", "ehl-i hadis", "ehl-i eser", "ehl-i ilm" gibi tabirlerle de ifade
edilen ve hadis . taraftarları anlamına gelen Ehl-i hadis, hicıi ikinci
asırda teşekkill etmiş önemli ekallerden biridir. Bu kavram,
başlangıda hadis öğre~ ve öğretimiyle meşgul olan, ravilerin durumlarını bilen ve hadisle ilgili olan bütün konularda söz sahibi kimseler hakkında kullanılırken zamanla ''hadise göre amel etmeye gayret eden kimseler" anlamını da kazanmıştır.28
Bu ekol, sahabe ve tablin döneminde " Medine ekolü" "KUfe
ekolü" veya" Hicazlılar" "Ir~ar" diye anılırken Abbasiler devrinde yaygın ismiyle "Ehl-i hadis" ve "Ehl-i re'y" olarak anılmaya baş28 Ehl-i hadis'in ortaya çıkışı ve Ehl-i hadis hakkında kullanılan diğer tabirler
için Bkz., Kırbaşoğlu, Ehl-i Sünnet'in Kurucu Atalan, s. 19-78.
216 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
lamışb.r. Ehl-i hadis ekolünün başta hadisle ilgili olmak üzere görüş­
lerinin teşekkül etmesinde, içinde bulunduklan şartların önemli bir
etkisi söz konusudur.
Sahabe döneminden itibaren, zaruret olmadıkca fetva vermekten ve istinbatta bulunmaktan kaçınan, re'y ile hüküm vepneyi doğ­
ru bulmayan ve mesailerini Hz." Peygamber'den rivayete 'adayan bir
grup ai.im bulunagelmiştir. Nitekim Hz. Peygamber'in ciltırun veya
gümüşün, ağırlığından fazlasına satılmamasını emrettiğirü habilatın­
ca Muaviye'nin "Ben bunda bir sakınca görmüyorum" diye karşılık
vermesi uzerine Ebu'd-Derda "Ben Hz. Peygamber'den bir haber
naklediyorum, o da bana kendi re'yini söylüyor. (Ey Muaviye)
seninle birlikte hiçbir yerde oturmam"29 diyerek çıkı~mışb.r. Hz.
Peygamber'in yasakladığı bir a.J:ışverişten bahsettiği esnada
oradakilerden birinin, ''Peşin olursa ben bu alışverişte bir mahzur
görmüyorum" demesi uzerine Ubade b. S&r:nit de "Vallahi, seninle
ebeciiyen bir çah altında bulunmayacağım"30 diyerek azarlamışb.r.
İbn Ömer de "Sadece Kur'an ve uygulanmış sünnetle fetva ver.
Bunun dışında hem helak olur hem de helak edersin!"lı uyarısında
bulunmuştur.
Bu
tavırlarıyla
onlar, hadisin
yanında
re'ye
mürncaatı
uy-
gun görmediklerini ifade etmekteydiler.
Hicri birinci' asırda ·meydana gelen olaylar sonucunda ortaya
çıkan siyasi ve itikadl mezhepler, Irak bölgesinde hüküm
istinbatında re'y kullarumıru ön plana çıkaran Ehl-i ,re'y. taraftarlan
ile Emevi idaresinin sonuna doğru ortaya çıkan zınfu:kıık faaliyeti,
Ehl-i hadis görüşünün yaygınlaşmasına ve dolayısıyla taraftarlannın
çoğalmasına zemin hazırlamışb.r. Hicri birinci asrın son çeyreğinden
itibaren .bid'at fırkaları ve onların fikirlerine karşı ilkimücadeleyi
farklı bölgelerde İbrahim en-Nehai (ö. 96/714), Ömer b. ~bdülaziz (ö.
101/720), Mücahid (ö. 103/721), Amir eş- Şa'bl (~. 105/724), Hasan-ı
Basri (ö. 110/728), M~ammed b. Sirin (ö. 110/728), Ata b. Ebu Rebah
(ö. 115/733), İbn Şihab ez-Zuhrl (ö. 124/741) gibi ai.imler yapmaktaydı. Bunlar söz konusu. grupların ileri sürdükleri görüşleri, sonradan
ortaya cıkmış re'y veya bid'at kabul etmiş ve sahiplerini '( ehlu
bid'a", "sahibu bid'a" veya" sahibu re'y":olarak nitelendirmiş, bunMuvatta, "Büyıl", 33; Nesat ''Büyıl", 47.
"Mukaddime", 40.
Jı Dariml, "Mukaddime", 20.
29
JO Dariml,
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
217
ların dışında
kalanlar ise Hz. Peygamber'in ve ashabının yolundan
gidenler anlamında " sahibu's-sünne", " ehlü's-sü.nne" kavramlarıyla
ifade edilmişlerdir. Bu yaklaşımın en temel ozelliği, bid' at ve re' ye
karşı cıkarak Hz. Peygamber ve ashabının yolunu takip etınekti.
İslam dünyasının çeşitli bölgelerindeki Ehl-i hadis temsilcileri Kur'an
ve sünnete bağlılığı teşvik etmek suretiyle "hadisten bağımsız re'y
kullanmak" tan sakındırmayı amaçlamaktaydılar.
Yaklaşık
hicri ikinci asrın başlarından itibaren ise hadis ve
re'yle ilgili bazı prensip ve anlayış farklılıkları belirginleşmeye, buna
bağlı olarak değişik görüşler ortaya çıkmaya başlanuştu. Tabiinin
önde gelen alimlerinden Amir eş- Şa'bi'nin (ö. 105/724); "Sahabeden
rivayet edileni al, kendi görüşü (re'y) olarak nakledileni ise kaldır
at''32, "Şunların Resiilullah'tan (s.a.) rivayet ettiklerini al, kendi görüşleriyle söylediklerini ise helaya at'' ll, "Asan terkedip kıyasa baş­
vurduğunuzda helak olursunuz"34, "Vcinahi şarkı söylemek kendi
görüşümü söylemekten daha hoştur"35; Evza.l'nin, "İnsanlar seni
dışlasa da, seleften nakledilen asara sarıl, insanların görüşlerinden
sakın"36, "İlim Resulullah'ın ashabından gelendir''37 şeklindeki açık­
lamaları; Muhammed b. Sirin'in, "Ben sana Resulullah'ın hadisini
söylüyorum, sen kalkıp falan şöyle dedi diyorsun!"38 diyerek çıkış­
ması ve "Alimler asara sarıldıkça doğru yolda oldu,klarını kabul
ederlerdi"39 demesi ·bu yaklaşımın yaklaŞık ikinci asrın başlarından
itibaren ekolleşmeye başladığuu göstermektedir.
Nitekim İbn S'ırin kendi görüşüyle hüküm vermez, sadece
Katade b. Diame ise (ö.l18/736) otuz seneden
beri kendi ·görüşüyle hüküm vermemekle övünürdü. Şa'bi de "dinin,
şahsi görüşünden daha üstün olduğu"nu ifade etmiştir. Şa'b1 ayrıca
"Kıyas yapmaktan sakının! Kıyas yapmayı kabul ederseniz hararnı
helal, helali haram yaparsınız. Ashabtan size ulaşanlarla a.D1el ediduyduğunu nakl~der,
32 İbn
Abdilber, Ciimi, II, 32.
Darimi, "Mukaddime", 23.
~İbn Abdilber, Ciimi, II, 137.
35 Darimi, "Mukaddime", 17.
36 İbn Abdilber, Ciimi, II, 277.
37 İbn Abdilber, Cami, II, 29.
38 Darimi, "Mukaddime", 40.
39 İbn Abdilber, Cami, II, 137.
33
218 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇII<IŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
uyansında bulunmuştur.4o Mesı:Uk
b. Ecda' (ö. 63/683), kıyas
Said b. Cübeyr de
(ö. 95/713) ayru gerekçeyle sorulan sorulara cevap vermekten kaçın­
mışbr.42 Bu dönemde sorulan soruyu "bu konuda bilgim yok" demek
suretiyle cevapsız bırakarak susmayı tercih eden birçok ~ bulunmaktaydı. Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir (ö. 107/725). "Siz bizim
daha önce sormadıklanmızı soruyor, araşbrmadıkları.ı:n:ızı araşbrı­
yorsunuz" diye cıkışmakta43, Urve b. Zübeyr (ö. 94/712) ise
İsrailoğullan'nın muhtelif milletlerden esir aldığı kadınların çocuklarının kendi görüşleriyle hüküm vermesi sonucu sapıttıklarını belirtmekteydi.44 Bu durum Ehl-i hadisin gerekli olmadıkça re;y ve kıyasa
başvurmadıklarına delalet etmektedir. Evzai'nin Ehl-i re'y ve Ehl-i
hadisi kastederek ehl-i Irak ve ehl-i Hicaz' dan söz etmesi4s, bu iki
ekolün yoğun oldukları merkezleri ve ikinci asrın ilk çeyreğinde iyice
belirginleştiklerini göstermektedir.
niz"
yapbğında ayağuun kayacağı endişesini taşınuş41 ,
Şahsi görüşlerin
din edinileceği, kıyas yapmak suretiyle hayabana kültüre kapı aralanacağı ve hadislerin devre dışı bırakılacağı endişelerini taşıyan Ehl:-i hadis, ~sas itibariyle "etinin asardan ibaret olduğu", "etinin re'ye değil nakle dayandığı" görüşünü savunmaktaydı. Zira onlara göre önceki milletler
asm terkedip kendi görüşlerini esas aldıklan için helak olmuşlardı.
Havanc, Murcie, Şia, Mu'tezile gibi mezheplerin yarıında genellikle
İran kökenli Zerdüşt, Mani, Mazdek dinlerine me!l.S4p olan ve
Abbasller devrinde Kıi.fe'yi merkez edinen zındıkl.ıR faaliyetlerinin
bu anlayışın oluşmasında önemli etkisinin bulunduğu anlaşılmakta­
dır. Zira zındıklar Müslüman toplum içinden çıkmış olmalarına
r?ğmen İslam'ın Allah, peygamber ve ahiret inancı gibj. temel kavramiarına karşı bu inançlan eleştirmeye ve reddetmeye fönelik entelektüel bir görünüm arzetmekteydiler.
~
ramların helaJJ.eştirileceği,
Ayrı_ca bu dönemde Kur'an'la yetinerek hadisi reddeden bazı
fert ve gruplar da bulunmaktaydı. Nitekim Eyyüb es-Sahtiyani'nin
"Mukaddime", 17.
"Mukaddime", 22.
42 Dari.ınl, "Mukaddime", 19.
43 Dari.ınl, "Mukaddime", 17.
44 Dari.ınl, "Mukaddime", 17.
45 HaJ<im en-Nisabfui, Ma'rife, s. 65.
4o Dari.ml,
c
Da.rj.ınl,
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
219
(ö. 131/748) "Kendisine hadis rivayet ettiğin kimse, 'bize sadece
Kur'an'dan bahset' · diyorsa o hem sapıtnuş hem de sap~ştır'' 46
!-!yarısı bu anlayışa sahip kişi veya gruplann bulunduğunu göstermektedir. Bütün bunlar Ehl-i hadisi, dini korumanın ve olumsuz dış
tesirleq etkisiz kılmanın en önemli şartının "hadisleri rivayet etmek"
olduğu görüşünü benimsemeye sevketmiş, bu sebeple de onlar hayatlaruu hadis öğrenme ve öğretmeye tahsis etmişlerdi. Ehl-i hadis,
insanları hadisiere bağlanmaya teşvik etmeyi, Kur'an ve Sü.ı:ınet dı­
şındakilere tutunmaktan s~dırmayı amaçlamaktaydı. ·
Ehl-i hadis, genellikle sünnetin vahiy kaynaklı olduğunu,
Kur'an'ın sünnete müracaat etmeden doğru olarak anlaşılamayaca­
ğuu kabul etmekte, Hz. Peygamber ve sahabeden rivayetin bulunmadığıı konularda konuşmayı ve yeni fikirler ortaya atmayı bid'at
saymakta, her bid'abn bir sünneti yok edeceğini düşünmekteydi.
Ehl-i hadise göre "Sünııetime ve hidayet üzere olan haliJelerin sünnetine
sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkan işlerden. uzak durımuz. Çünkü
sonradan ortaya çıkan her şeı; bid'at, her bid'at ise sapıklıktır"47 hadisi
buna delalet etmekteydi. Aksi takdirde İsrailoğullarının başına gelen
durum söz konusu olabilirdi. Nitekim onlara göre Hz. Peygamber
"İsrniloğullan'nın durumu, aralarında esir milletierin çocukları olan
mııvelledı1n türeı;inceı;e kadar normaldi. Bunlar tiireı;ip kendi görüşleriyle
hüküm vermeı;e · başlayınca, hem kendileri daliiiete düştüler, hem de
İsrniloğulları'ııı daıazete diişiirdiiler"48 buyurmak suretiyle ümmetini
uyarmışh. Bu sebeple Ehl-i hadis, Kur'an'ı re'yle yorumlamaktan
kaçınmayı, hadisleri mümkün olduğu kadar yoruma tabi tutmadan
ve kıyasa başvurmadan uygulamayı ve akli ilimlerden ziyade nakli
ilimlerle ilglienmeyi temel prensip edinmişti.
Ehl-i hadis, ilmi mesaisinde rivayeti ve rivayet keyfiyetini
Ancak bazı hadisçiler işi tamamen nakilciliğe dökmüş
ve hadisleri anlama yönünde bir gayret göstermemişlerdir.49 Nitekim
Ahmed b. Hanbel'in, "Ehl-i hadisin fıkhı azdır"50 şeklindeki
öncelemiştir.
Hatib el-Bağdadl, el-Kifiiye, s. 31.
Ahmed b. Hanbel, IV, 126~127; İbn Mace, "Mukaddime", 6; Ebu Davı1d,
"Sünnet", 6; Tirmizi, "İliriı", 16.
48 İbn Mace, "Mukaddime", 8
49 Hattabl, Melilimii's-siinen, I, 4.
so İbn Ebu Ya'Ja, Tabakntii'l-Haniibile, I, 329.
46
47
220 TEMEL isLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
açıklaması; Veki' b. Cerrah ve Süfyan b. Uyeyne'nin, Ehl-i re'ye
üstün gelebilmek için Ehl-i hadisi fıkıh öğrenmeye teşviki51 ve önemli
cerh ve ta'dil ilimlerinden Yahya b. Said el-Kattan'ın (ö. 198/813)
ahkfun istinbatında başarılı olmayıp Ebu Hanife'nin ictihadına tabi
olması52 Ehl-i hadis'in, muhtevadan çok rivayete önell} verdiğini
göstermektedir,
'
Ehl-i hadis fakihleri, sahabe veya daha sonraki awhıerin amel
ettikleri sahih hadisleri esas almakta, selefin terkinde ittifak ettiklerini ise "haklı bir gerekçeye dayandırarak terkettikleri" düşüncesiyle
reddetmekteydi. Nitekim ömer b. Abdülaziz'in "Sadece sizden öncekilerin görüşlerine uygun düşeni alın, zira onlar sizden daha çok .
bilgiliydiler"53 açıklaması bu anlayışı ifade etmektedir.
Ehl-i hadis genelde naslardan bqğımsız re'ye, a.kli istidlallere
ve kişjsel yorumlara karşı çıkmaktaydı. Onlara göre re'y kişisel çıkar­
Iara zemin hazırlamakta ve fertleri bid' ate düşürmek te, şahsi zanna
dayandığı için kesin bilgi ifade etmemektedir.S4 Bu sebeple onlar, re'y
taraftarlarını eleştirmekle kal.manuş, onları sünnet düşmanı ve ehl-i
bid'at olarak nitelendirmişlerdir.ss Hadisin, eskiden mi yoksa şimdi
mi daha fazla olduğu sorusuna Eyyüb es-Sahtiyani'nin (ö. 131/748)
''Bugün kelfun (re'y) fazla, dün ise hadis daha fazlaydı" 56 diye cevap
vermesi, Evzai'nin ·"Biz Ebu Hanife'yi re'y ile hüküm verdiğinden
dolayı ayıplanuyoruz. Zira biz de re'y ile hüküm vermekteyiz. Biz
onu, kendisine
hadis ulaştığı halde başka bir görüşle J:ıadise
muhale•
1
fet ettiğinden dolayı kınıyoruz"S7 ifadesi ile Ahmed b. Hanbel'in (ö.
241/855) "Onlar bid' atçı ve sapıktırlar, sünnete ve esere düşmandır­
lar, hadisleri iptal edip Resfrlullah'a karşı çıkarlar,· Eb~ ,Hanife ve
onun gibi düşünenleri imam ve onların dinini din edifrler. Onlar
Resfrlullah'ın hadislerini, ashabının yolunu terkedip EbO. Hanife ve
taraftarlarının yoluna tabi olmuşlardır"Ss sözleri, Ehl-i ı{adis'in Ebu
sı
Hakim en-Nisabfıri, Ma'rife, s. 66.
Tezkire, I, 307. ·
53 İbn Receb, Fazlll ilmi's-selef, s. 32.
54 İbn Abdilber, Ciimi, II, 32, 33.
55 İbn Abdilber, Ciimi, II, 135.
56 Ahmed b. Hanbel, İlel, I, 159.
57 İbn Kuteybe, Hadis Müdasfası, s. 71.
58 İbn Ebu Ya'la, Tabakatii'l-Hmıiibile, I, 35-36.
52 ZehEbG,
.~
HAD İS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
221
Hanife'nin kullandığı yöntemin "hadisi devre dışı bıraktığı" endişe­
sini taşıdığını ve Ehl-i re'ye bu sebeple karşı çıktığını göstermektedir.
~hl-i hadis'in Ebu Hanife ve ekolüne karşı çıkmalarının bir başka
sebebinin de Ömer b. Abdiliaziz döneminde Medine'de sadece hadis
toplamak ve rivayet etmekle meşgul olan muhaddislerin özellikle
Irak fak.ihlerinden ellerindeki mevcut hadisiere aykırı düşen fetvalar
işitmeleri olduğu anlaşılmaktadır. Onlar bu fetvaları işittikce Ebu
Hanife ekolünün hadisi terkedip re'y ile hüküm verdikleri za:rlnına
kapılmaktaydılar.s9 Bişr b. Gıyas, İbn Ebu Du§.d gibi Kur'an'ın mahlllk olduğu görüşünü savunan ve . akılcı bir ekol olarak bilinen
Mu'tezile'ye mensup 8liınlerin fıkıhta daha çok Hanefi Mezhebi'ne
bağlı o~alarının da Ehl-i hadisin Ehl-i re'y hakkında olumsuz düşünmesinde etkili olduğu bilinmektedir.6o
Ehl-i hadis re'y ve kıyası inkar etmemekle birlikte ona nadiren
başvunnakta, zayıf bile olsa hadisi re'ye tercih etmekte6•, hadis ve
esere hiçbir şeyi tercih etmemektedir. Onlara göre çok bilgili de olsa
sahabe ve tabiine muhalefet eden kimse dala.Iettedir. Çünkü ashabtan
nakledilmeyen şey ilim değildir. Din insanlara açıklanmış olup
onlara düşen ittibadır.
Ehl-i hadis, hadisleri anlamaya yönelik bir usUle sahip alına­
yan genellikle hadislerin zahiriyle amel etmeye çalışan hadisçilerden
oluşmaktaydı. Ehl-i hadis ve İmam Şafii1 ye göre sürui.etin tesbitinde
tek kaynak Hz. Peygamber'in hadisleridir. Başka bir ifadeyle bu ekale göre sadece Hz. Peygamber' den gelen bilgiler sünnet olarak değer­
lendirilebilir. Nitekim İmam Şam, Hz. Peygamber'in söz ve fiilleri
yanında sahabe uygulamalarını da sünnet olarak kabul eden Ehl-i
re'y ile arnel-i ehl-i Medine'yi sünne~ olarak niteleyen İmam Malik'i
eleştirir. 62
Ehl-i hadis ve İmam Şam'ye göre sünneti belirlemede Hz.
Peygamber'den gelen haberlerin esas alınması yanında onların l§.fzt
olarak anlaşılması da ten:ı.el bir prensipti. Nitekim sünnetin merffi
hadisle belirleneceğini söyleyen İmam Şafii ''Düşmanla dövüşüp onu
İsmail Hakkı, İmam Eba Hanife'nin Hadis Anlayışı, s. 219-265.
KılıÇer, "Ehl-i re'y", DİA, X, 523.
59 Ünal,
60
61
Herevi, Zemnıii'l-kelam, s. 98.
s. 33-116.
6ı Şam, İhtitafu Miilik ve'ş-Şiifil,
222 TEMEL isLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIIQŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
öldüren üzerindekileri alır'' 63 hadisinden hareketle hiçbir idarecinin
mücahitlerin öldürdükleri düşmanlarm üzerindeki eşyaları almasına
mani olamayacaklarını ifade eder. Aynı hadisi el-Muvatta'mda
rivayet eden İmam Malik ise kumandarun izni olmadan hiçbir askerin bu eşyalan alamayacağı görüşündedir. Görüldüğü gibi İmam
Şafii sünneti tesbitte hem Hz. Peygamber'in·hadisini esas ;almış hem
de onu lafzi olarak anlamıştır. 64 İmam Şafii'ye göre bü~ abdestten
1
sonra yapılacak temizlik konusundaki süıınet, üç taşla yapılmasıdır.
Cünkü Rasulullah (s.a.) üç taşla istinca yapılmasını emretmiştir. Bu
sebeple kişi temizlendiğini hissetse bile üç taştan aşağısıyla istinca
yapamaz.65
Ehl-i hadis' e göre Hz. Peygamber hakkında nakled.i}.en her bilgi, onun sünnetine dahildir. Zira onların tarifinde pratik hayatta
uygulanma imkarn bulunmayan Hz. Peygamber'in görünümüne
benzemek de sünnettir. Ehl-i hadisin başta Kütüb-i Sitte olmak üzere
hicri üçüncü asırda telif ettiği eserler sünnetin kaynağı· olan Hz. Peygamber'in hadislerini toplamayı amaçlamaktaydı.
Ehl-i hadis hadisin sıhhatini tespitte isnadı esas almaktadır.
bir ifadeyle Ehl-i hadisin sahih hadis tanımı isnad merkezlidir.
İsnaddaki ravilerin adalet ve zabt vasıflarını taşımaları ile isnadın
muttasıl olması hadisin sahih olabilmesinin en temel şartlarıdır.
Başka
Ehl-i hadisin temel yaklaşımlarını maddeler halinde şöyle
özetlemek mümkündür:
'•
·
1. Ehl-i hadis Kur'an, hadis ve asan cem edip bunlardan hüküİn istinbatına çalışır.
i
2. Sünnet vahiy kaynaklıdır.
3. Kur'an sünnete müracaat etmeden
Kur'an'ın anlamını belirleyen süıınettir.
\
doğru
$laşılamaz.
4. Din Allah'tan gelmiştir ve insanlarm akıl ve re'ylerine
bıra­
kılmamıştır.
63 el-Mııvatta,
"Cihad", 18-19.
İmam Şafii'nin lafza bağlı hadis anlayışı hakkında geniş bilgi için
Bkz.,
Bayraktutar, İmam Şafii'de Lafta Bağlı Hadis/Siimıet Anlayışı, Ankara 2010.
65 İmam Şafii'nin sünnet anlayışı hakkında .geniş bilgi için Bkz., Aktepe, Erken Dönem İslfim Hukııkçıılnrmııı Siiıınet Anlayışı, s. 192, 233, 236, 288-289.
64
HADiS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
223
5. Din asardan ibarettir. Din re' ye değil nakle dayaınmaktadır.
6. Re'y, yabancı kültürlere kapı aralar.
7. Re'y, hadislerin devre dışı bırakılması sonucuna götürür.
8. Re'y, kiŞisel çıkariara zemin hazırlamaktadır.
9. Re'y, fertleri bid'ate düşürmektedir.
10. Re'y şahsi zanna dayandığı için kesin bilgi ifade etmez.
ll. Hz. Peygamber ve sahabeden rivayetin bulunmadığı konularda konuşmak ve yeni fikirler ortaya atmak bid'attir.
12. Her bid'at bir sünneti ortadan kaldırır.
13. Hadjsler zahiri manalarıyla anlaşılmalıdır.
14.Sünnetin tesbitinde tek kaynak Hz. Peygamber'in hadisleridir.
15. Hadisin sıhhati raviierin güvenilirliği ve isnadın ittisaliyle
tespit edilir. Dolayısıyla hadisin sıhhatini tespitte isnad esas alınır.66
2. Ehl-i Re'y ve Temel Görüşleri
"Re'y taraftarı kimse" anlamına gelen Ehl-i re'y veya
ashabu'r-re'y terimi, yaklaşık olarak hicri ikinci asrın başlarından
itibaren Kufe merkezli fıkıh taraftarlarını ifade etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır. Tabfuı. döneminde Medine-Kille şeklinde mahalli fıkıh ekolleri oluşmuş tu. Bu dönemde Kille'de İbrahim enNehai (ö. 96/714) Ehl-i re'yin, Şa'b1 ise Ehl-i hadisin temsilcisi olarak
fetva vermekteydi. Şa'bi'nin Hz. Ali' den, ehl-i Medlne' den görüş
almasına mukabil İbrahim en-Nehai sadece hocalarının görüşlerini
benimserdi. Şa'bi rivayet bilgisi bakımından, Nehai ise fıkıh nosyonu
açısından üstündü.67
Hakim .unsur Müslüman Araplar olmakla birlikte Kufe halkı
Mecfrs1J .Mazdeist, Maniheist, Yahudi ve Hıristiyanlardan meydana
gelen ~ımmiler ile İslam'ı kabul etmiş gayri Arap mevililerden teşekkül etmekteydi.6B Aynca Kufe, hadis rivayeti açısından ;Hicaz
Geniş bilgi için Bkz., Özpınar, Hadis Edebiyahnın Oluşumu, s. 72-83.
Özen, "Nehai", DİA, XXXII, 537.
68 Söylemez, Bedevllikten Hadfiriliğe Kiife, s. 158, 161, 281, 292-294.
66
67
224 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞI<İLERİ
bölgesi kadar zengin olmadığı gibi, burada karşılaşılan ve cevaplandınlması gereken meseleler de çok ve çeşitliydi. Bu durum re'yle
hüküm vermeyi zorurılu kılmaktaydı. Irak ekolü bu metodu başarılı
bir şekilde kullanmalarından dolayı Ehl-i re'y olarak isimlendirilmiş­
lerdir. Sahabe ve tablin doneminde "Irclk ekolü" veya :"Iraklılar"
olarak anılırken İbrahim en-Nehai' den (ö. 96/714) sonra; Ehl-i re'y
diye anılmaya başlamışlardır.
KUfe ekolünün kuruluşunda, Kur'an ve Sünnet bilgileriİtin yam sıra re'y ve ictihadlarıyla da tanınan Hz. Ömer, Hz. Ali ve İbn
Mes'ud'un etkin bir role sahip. olduğu bilinmektedir. Ehl-i re'y'in
tablin neslindeki temsilcisi İbrahim en-Nehai'nin görüşlerinin, öğ­
rencisi Hammad b. Ebu Süleyman (ö. 120/738) vasıtasıyla .Ebu Hanife'ye intikal etmesiyle ve onun öğrencilerinin de katkılarıyla ekolleş­
tiği kabul edifu.69 Sahabe ve tablin döneminde Medine ve KUfe merkezli Hicazlılar- Iraklılar şeklinde kendini gösteren fıkhl gruplaşma,
hicr! ikinci yüzyıldan itibaren daha çok "Ehl-i hadis" ve '~Ehl-i re'y"
diye anılmaya başlamış ve bu durum asırlar boyunca devam etmiştir.
Başlangıçta sözü edilen iki grup arasında hoca, çevre ve dini bilgi
kaynakları açısından farklılık mevcutken, yaklaşık ikinci asrın ilk
çeyreğinden itibaren hadis ve re'yle ilgili prensip ve anlayış farklılık:
ları da belirginleşmeye, buna bağlı olarak farklı görüşler ortaya çık­
maya başlamıştır.70
Hicri ikinci yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren I)ufe' de oluşan
Ehl-i re'y'in, Medine merkezli Ehl-i hadis'ten en önemli farkı, meselelerin çözümünde re'ye daha fazla yer vermesi ve re'y ile hüküm
vermeyi farazi meseleleri de kapsayacak şekilde geliştirip s.istemleş­
tirmesiydi. Nitekim bir talebesinin "Bir takım kimsel~ gördüm.
Onlar, 'Bu meselelere asla girme, zira Hz. Peygamber'inı ashabı bu
konulara girmedi, orılar için kafi olan şey senin için de kafidir,'
demektedir" demesi üzerine Ebu Hanife (ö. 150/767) "Onlar sana
'Hz. Peygariı.ber'in ashabı için kafi olan senin için de kafi değil
midir?' dediklerinde, 'evet, ben orıların durumunda olsaydım, oniar
için mümkün olan benim için de olurdu' diye cevap ve;. Oysaki
orıların şartlan ile bizim şartlarımız ayru değildir" şeklinde karşilık
.,'
69 Kılıçer,
10
"Ehl-i re'y", DİA, X, 521.
Öğüt, "Ehl-i Hadis", DİA, X, 508-511.
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
225
vermiştir.71
Bu durum Hz. Peygamber ve sahabeden rivayetin
olmadığı konularda susmayı tercih edenlerin varlığım, Eliı-i re'y'in
imanu Ebu Hanife'nin ise ashab dönemindeki şartların farklı
oid~ğunu ve nas bulunmayan hususlarda yeni çözümler üretmek
gerektiği görüşünü benimsediğini göstermektedir.
Ehl-i re'y de hadisiere önem verir ancak sıhhat tespitinde Ehl-i
hadisten farklı kriterler uygulardı. Nitekim tabiin döneminde Irak
ekolünün otoritesi kabul edilen İbrahim en-Nehai re'yin rivayetsiz,
rivayetin de re'ysiz olamayacağıru söylerdi. Ancak o, rivayetler konusunda şüpheci ve seçici davranır,. kriteriere uygun olanları alır,
uymayanları terk ederdi. Ebu Hanife de Basralı alim Osman elBetti'ye yazdığı mektupta "Bildiğiniz ve insanlara öğrettiğiniz şeyle­
rin en faziletiisi sünnettir" tavsiyesinde gulunarak öğrenilmesi ·ve
öğretilmesi gereken en önemli bilginin sünnet olduğunu belirtmiştir.
Ancak o, hadislerin sıhhatini tespitte ihtiyatlı davranmakta ve
ravilerinin güvenilirliğiyle yetinmeyerek onları Kur'an'a da
arzetmekteydi. Bir talebesinin Hz. Peygamber' e ulaşıncaya kadar
güvenilir raviler yoluyla nakledilen bir hadisi kabul etmemesi durumunda ravilerin de kendisini Hz. Peygamber'in hadisini tekzip etmekle suçlayacaklarını hatırlatması uzerine Ebu Hanife şöyle demiş­
tir: Tekzip etmek ancak "Ben Hz. Peygamber'in sözünü yalanlıyo­
rum" diyen kimsenin yalanlamasıdır. Bir kimse ''Ben Hz. Peygamber'in söylediği her şeye iman ederim, fakat o kötülük yapılmasını
söylemedi, Kur'an'a da muhalefet etmedi" derse, bu söz o kimsenin
Hz. Peygamber'i ve Kur'an-ı Kerim'i ta~dik etmesi; Allah'ın
Resulünü, Kur'an'a muhalefetten tenzih etmesidir. Eğer Hz. Peygamber, Kur'an'a muhalefet etse ve Allah için hak olmayan şeyleri
kendiliğinden uydursaydı Allah onun kudret ve kuvvetini alır, şah
damarını koparırdı. Nitekim bu husus Kur'an'da şoyle belirtilir:
"Eğer peı;gamber söylemediklerimizi bize karşı kendiliğinden uyr;lurmuş
olsaydı, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra da şah damarını koparıverirdik.
Sizin hiçbiriniz de buna mani olamazdı. " 72 Allah'ın Peygamber'i, Allah'ın kitabına muhalefet etmez, Allah'ın kitabına muhalefet eden
kimse de Allah'ın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu
haber Kur'an'a muhaliftir. Şu halde Kur'an-ı Kerim'in hilafına Hz.
Ebfı Hanife, el-Alim ve'l-müteallim, s. 10.
n el-Hakka 69/44-47.
71
226 TEMEL İSLAM İLİMI.ERİNİN ORTAYA ÇOOŞI VE BiRBiRLERiYLE İLİŞKİLERİ
Peygamber'den hadis nakleden. herhangi bir kimseyi reddetmek,
Resulullah'ı reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis
Hz. Peygamber adına bablı rivayet eden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber'e değil, nakleden kimseye yöneliktir. Hz.
Peygamber'in söylediğini duyduğumuz/ duymadığımız her şey can
baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onla.rin Allah'ın
Resillü'nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamber'in Allah'ın yasakladığı bir şeyi emretmediğine, Allah'ın kullarına ulaştınlmasını emrettiği bir şeye de mani olmadığına şahitlik
ederiz. O hiçbir şeyi Allah'ın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif
etmez. Yine şehadet ederiz ki o bütün işlerde Allah'ın emrine muvafakat etmiş, ortaya hiçbir bid'at koymamışb.r. Allah'ın söylemediği
hiçbir şeyi de, Allah'a isnat etmemiştir. Bunun için Allah 1'Kiın Resılle
itaat ederse, Allalı'a itaat etmiş qlur''73 buyurmaktadır.74
ı
Hadislerin sıhhatini tespit edebilmek için Kur'an'a arz edilmesi konusunda Ebu Yusufun açıklaması ise şöyledir: "Rivayetler çoğaldıkça, bilinmeyen, fıkıh ehlinin bilmediği, Kitaba ve Sünnet'e
uygun olmayan rivayetler ortaya çıkar. Alimlerin bilmediği şaz hadislerden sakın! Hadisçilerin ve fakihlerin bilcİikleri ile, Kitap ve
Sünnet'e uygun olanları al, diğerlerini buna göre değerlendir. Çünkü
~ur'an'a aykırı olcın, Hz. Peygamber'den rivayet edilmiş dahi olsa
ondan değildir." 75 Böylece başta İmam Ebu Hanife olmak üzere Ehl-i
re'y, hadisleri kabul, başka bir ifadeyle sıhl).atini tespit etmek için
Kur'an'a arz metodunu gerekli görmekteydi.
'•
·
Ehl-i re'y'in en önemli temsilcisi Ebu Hanife'nin yukarıda zikredilen açıkl~ası dışında hadisleri kabulde hangi şartları. esas aldı­
ğına dair kendisinden herhangi bir bilgi nakledilmemiştir. Ancak .
daha sonra onun amel ettiği veya terkettiği hadislerd~n hareketle
kullandığı prensipler tespit edilmiştir. Buna göre rivayei edilen haber-i vahid. dinin temel kaynaklarından elde edilen prensiplere,
meşhur ve ma'ıılf süİınete aykırı veya umı1mü'l-belva76 bir konuda
ise reddedilmelidir.
73
74
en-Nisa 4/80.
Ebıl Hanife, el-Alim ve'l-miiteallinı, s. 24-25.
75
Ebtl Yusufr er-Red, s. 31-32.
76
Umılmü'l-belva,
karşıya kalıp
genel olarak bütün toplumu ilgilendiren ve herkesin karşı
hükmünü bilmeye gerek duyacağı varsayılan hususlardır.
HAD İS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
227
İmam Ebu Hanife ile talebelen Ebu Yusuf ve Muhammed b.
Hasan eş-Şeybaru'rıin sistemleştirdiği Ehl-i re'ye göre· sünneti.İl
tesbitinde öncelikle Kur'an-ı Kerim ve merffi hadisler olmak üzere
mevkuf ve maktti hadisler de dikkate alınmalıdır. Ehl-i re'y'in bu
görüşü benimsernesinde sahabe ve tablin nesillerinin asr-ı saadet
dönemine daha yakın olmaları ve bu nesillere ait bilgi ve görüşlerin
Hz. Peygamber:in sünnetini yansıtma ihtimalinin daha fazla bulunması anlayışı olduğu anlaşılmaktadır. Sahabe ve tabiinden bazıları­
nın Hz. Peygamber'in hadislerini rivayetteki hassasiyetleri sebebiyle
bildikleri merffi hadisleri kendilerine veya sahabeye nispet ederek
nakletmeleri, dolayısıyla onlara nispet edilen bazı bilgilerin Resul-i
Ekrem'e ait olma ihtimalinin bulunmasının da etkili olduğu
soylenebilirF İbn Şihab ez-Zühri'rıin Hz. Peygamber'in hadisleri
yanında sahabeye ait bilgileri de toplaması, arkadaşı SaJ.ih b. Keysan
'm (ö. 140/757) başlangıcta bu tutuma karşı çıkıp daha sonra isabet
ettiği görüşünü benimsemesFs söz konusu anlayışın bu dönemde
genel kabul gördüğünü göstermektedir.
Ehl-i re'y'in merffi hadisi esas alarak sünneti belirlediğine dair
birçok misal bulunmaktadır. 79 Burada mevkuf ve maktti hadisleri
esas alarak sünneti belirlediklerine dair bir misal vermekle yetinilecektir. Medineliler'e göre.zina ettiği kadınla evlenmek isteyen kimsenin bunu gerçekleştirebilmesi için kadırun iddet beklernesi gerekmektedir. Muhammed b. Hasan eş-Şeybaru ise Hz. Ebu Bekir, ·Hz.
Ömer ve İbn Abbas'ın verdiği hükümleri esas alarak sünnette böyle
bir şey olmadığını söylemişfu.so Ebu Yusuf da heıal ve haram konularmda Resillullah, sahabe ve fakihlerin ictihadları ile amel edileceğini söylemek suretiyle sünnetin belirlenmesinde sahabe ve sonraki
alimlerin görüşlerinin de esas alınacağını ifade etmiştir.sı Kısaca ifade etmek gerekirse Ehl-i re'y, sünneti belirlemede genelde merffi
hadisleri esas almakla birlikte mevkuf ve maktti hadisleri de ,sünnetin kaynağı olarak kabul etmekteyçii.
77
Geniş bilgi için Bkz., Aktepe, a.g.e., s. 119-174; Özşenel, Ebı1 Yusufım
Anlayışı,
s. 29-34.
78
Abdürrezzak b. Hemmam, el-Musamıef, XI, 258-259.
79
Aktepe, n.g.e., s. 119-174.
so Şeybfu:U, Hiicce, m, 387-393.
sı Ebu Yusuf, er-Red, s. 76.
Hadis
228 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Ehl-i re'y olarak isimlet)diriıen Hanefi ekolu ile ehl-i amel diye
ac;ilandırılan İmam Malik ve taraftarianna göre sünnetin tesbitinde
öncelikle Kur'an-ı Kerim ve merffi hadisler esas alınmakla birlikte
mevkuf ve maktıl hadisler de önem arzetmektedir.
Ehl-i re'y ilk üç neslin mürsellerinin delil olarak kı,i.llanılacağı
görüşündedir. İlk üç neslin güvenilir olduğunu ifade e'd erken bu
hususta Hz. Peygamber'in, "İnsanların en hayırlılan benim izamaııımda
yaşayanlardır, sonra onları takip edenler, sonra onları takip edenler. Sonra
yalan yaygınlaşrr'sı hadisini esas alırlar.83 Zahiren munkah görünse de
ilk nesillere duyulan güvenden dolayı mürsel hadis delil olarak kabul edilirken, zahiren muttasıl görünse de muhtevası temel deliliere
aykırı olan rivayetler manevi/batı.rıl munkatı olarak değer!endirilmiş­
tir. Hatta Ehl-i re'ye göre İbrahim en-Nahai gibi tanınmış bir ravinin
mürsel olarak rivayet ettiği hadis, onun meşhur olduğunun delilidir.
Zira İbrahim en-Nehai, ~abiin neslindeki yaygın durumun dürüstlük
olmasından hareketle hadisleri çok defa mürsel olarak rivayet ederdi.
İbn Mes'ud' dan bir kişinin adını vererek rivayet ettiği hadisi sadece
ondan, ad vermeden doğrudan İbn Mes'ud' a nisbet ettiği rivayeti ise
pek çok kimseden duyduğunu belirterek mürsel rivayetinin müsned
rivayetinden daha güçlü olduğuna işaret etınekteydi. Hicri ikinci
asırda Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in Kitiibü'l-iisiir'lannda İbra­
him en-Nehai'nin Hz. Ali, Ömer, İbn Mes'ud, Zeyd b. Sabit ve Hz.
Aişe' den naklettiği birçok mürsel rivayet bulunmaktadır. Bu durum
Ehl-i hadisin sıhhat anlayışına bütünüyle aykındır. '.
·
Ehl-i re'y ahkam konulannda sahabe neslinden fakih olan
ravilerin rivayetini tercih eder, sahabeye muhalefeti doğJ;u bulmaz
_a ncak bu hususlar~a özellikle Ebu Hureyre'nin nakille{ini ihtiyatla
karşılardı. Nitekim Ihrahim en-Nehai, Ebu Hureyre'nin ı;ivayet ettiği
hadislerin bir kısmının kabul edilip bir kısmının reddedileceğini,
bunlardan sadece cennet ile cehennemi tasvir eden ve Kur'an'da
zikredilen iyi davranışlan yapmaya, yasaklanan kötü davranışlardan
kaçınmaya teşvik eden hadislerin kabul edilebileceğini söylemekteydi.84
..
sı Ahmed b.
Hanbel, 1,378, 417; ll, 228, 410; Buhan, "Şehadat", 9;, "Rikak", 7.
Usiıl, I, 363.
.!
114 Cessas, ei-Fıısıll, ID, 127; Debusi, Takvlmii'l-edille, s. 180-181; Serahsi, el-Usfil,
83 Serahsl,
1, ,341.
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
Ehl-i re'yin temel
lemek mümkündür:
yaklaşımlaruu
maddeler halinde
şöyle
229
özet-
1. Meselelerin çözümünde re' ye daha fazla yer verilmektedir.
2. Re'y ile hüküm vermek farazi meseleleri de kaps&yacak şe­
kilde geliştirip sistemleştirmiştir.
3. Sünnetin tesbitinde Kur'an-ı ~erim, merffi, mevkuf ve
maktil hadis olmak üzere.kaynaklann tamamı esas alınmaktadır.
4. Hadislerin sıhhatini tespitte ihtiyatlı davrarulmakta ve
ravilerinin güvenilirliğiyle yetiıülmeyerek ayrıca
Kur'an'a
arzedilmektedir.
5. Rivayetler dinin temel kaynaklanndan elde edilen usullere,
külli kaidelere, meşhı,ır ve ma'ıılf sünnete aykırı veya umı1mü'l­
belva bir konuda ise reddedilmelidir.
6. Rivayetlerin Kur'an'a, dinintemel kaynaklanndan elde edi- .
len usullere, meşhur ve ma'ıılf sünnete aykırı olmasını manevi inkıtli
(anlam kopukluğu) olarak isimlendirmektedirler.
·
7. Rivayetler imamlar tarafından düzenlenip tertip edilen külll kaideler çerçevesinde ele alınmalıdır.
8. İlk üç neslin mürselleri delil olarak kullanılır.
9. Hadisler lafzi olarak yorumlanmamaktadır.
3. Ehl-i Amel ve Temel Görüşleri
İlk dönemlerden itibaren Medine, Hz. Peygamber'in ve
sahabenin büyük çoğunluğunun yaşayıp vefat etl;iği yer olması sebebiyle "sünnet yurdu/daru's-sünne" olarak isimlendirilmişti. Kur'an
ve Hz. Peygamber'in eğitiminden geçen sahabe Medine'de İS'lanu bir
gelenek oluşturmuştu. Bu sebeple Medineli Müslümanların yaygın
olarak bildiği ve uyguladığı bu gelenek, zamanla hukukun temel
kaynaklarından biri olarak kabul edilmiş, Medine'deki yaygın uygulamalar "nmel-i ehl-i Medzne" şeklinde kavramlaştırılmıştı. Medine
uygulamalarının hukukun önemli kaynaklanndan biri olmasında en
önemli vurguyu yapan ise kendisi de Medineli olan ve burada yetişen İmam Malik b. Enes (ö. 179/795) olmuştur. O, Medine arnelini
230 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
sadece hukukun bir kaynağı kabul etmekle kalmamış sünnetin
tesbitinde de, onun en önemli ·kaynaklardan biri olduğu ~ayışını
savunmuştur. Ona göre sünnet, Medine' deki. toplum tarafından gelenek haline getirilmiş uygulamadır. Onun, rivayet ettiği halde yetmiş küsur hadisle amel etmemesinin sebebi de sünneti.ı:t tesbitinde
. Medine uygulamasını esas alması el-Mııvatta isimli eserinde merffi,
mevkuf, makttl rivayetlerle birlikte üstadlarının görüşler~ bir araya
getirmesi Medine amelini, dolayıs~yla sünneti tesbite yönelik olmalı­
dır. Burada konuyla ilgili bir misal vermekle yetinilecektir. İmam
Malik el-Muvatta'da Hz. Peygamber'in, "Dul kadının rıza veı;a izni
v~lisinden dalıa
önemlidir. Bekar kızlarm da izni alınır. Ortlarm siikutıı iziıı
sayılır" 85
hadisi ile Kasım b. Muhammed (ö. 107/725) ve Silim b. Abdullah'ın (ö. 107/725) kızlarına danışmadan onları evlertdirdiklerini
nakleder.u Hz. Peygamber'in söz konusu hadisine rağmen İmam
Malik Medine arneline uygun olmaları sebebiyle zikredilen iki
tabiinin uygulamalarını esas alır. Böylece o, sünnetin belirlenmesinde
Medine arnelinin önemine dikkat çeker.s7
Medine arnelini esas alan İmam Malik ve talebelerinin temel
halinde .şöyle özetlemek mümkündür:
yaklaşımıamu iki madde
L Hz. Peygamber'den tebeu't-tabün nesiine kadar süren zaman dilimi içerisiride Medineillerin üzerinde ittifak ettikleri fı.khl
görüş ve uygulamaları kapsayan amel-i ehl-i Medine icmam hemen
ardından bağlayıcı bir delildir.ss
2. Sünnetin tespitinde Medine arneli belirleyicidir.89
4. İkinci Asırda Antelin Belirleyiciliği
.
.
i
Islam düşünce tarihinde amel denildiğinde genel.lif.le "Medine
ameli" ön plana çıkm~tadır. Ancak hicri ikinci asırda irivayetierin
sıhhatini belirlemede, hadislerin yorumunu yapmada ve içtihad etss el-Muvatta, "Nikah", 4.
el-Muvatta, "Nikah", 6.
İmam Milik'in sünneti belirlemede Medine arnelini esas aldığuia dair
geniş bilgi ve .misaller için Bkz., Aktepe, a.g.e., s: 185, 187, 197.
88 Özkan, Hicri İkinci Asırda Farklı Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 15,1-152; Kaya,
"Miliki Mezhebi", DİA, XXVII, 525.
.!
89 Medine arneline aykırı olduğu · için birçok rivayetle amel etmediğine dair
Bkz., Rfunehürmizl, e!-Mııfınddisıı'l-Jfisıl, s. 322.
86
87
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
231
mede anıelin belirleyiciliği sadece İmam Malik'in öncülüğünü yaptı­
ğı Ehl-i amel ile sınırlı değildir. İkinci asırda bütün büyük şehirlerin
l<endine has bir amel telakkisi bulurunaktaydı. 9q Nitekim Ehl-i re'y
ekolü de bir ravinin rivayet ettiği hadisle amel etmediğini veya
rivayetine aykın amel ettiğini gösteren rivayetlerin bulunduğunu
tespit ettiklerinde hadisi te'vil edip ravinin arnelini esas alma yoluna
gitmekteydi. Onlar ayrıca Hz. Peygamber'den nakledilen· rivayetler
arasındaki ihtilafı gidermede nınel-i ıniitevlires, meşhur siiımet, siinen-i
mliziye veya nınel-i e/ıl-i KCıfe'yi esas almaktaydı. "Bir raviden bir hadis
sübut bulur da amel onun hilafına olursa, hadis değil amel esas alı­
nır" kuralı bu dönemde temel prensiplerden biri kabul edilmekteydi.91 Benzeri bir yaklaşım Şam bölgesinin önde gelen fakibi Evzai ve
Mısır bölgesinin önde gelen fakihi Leys b. Sa'd için de söz konusudur. Zira onlar da kendi bölgelerindeki nesilden nesile uygulana
gelen arneli aynı şekilde önemsemekteydi.92 Kısaca ifade etmek gerekirse hicri ikinci asırda "arnelin rivayete üstünlüğü" prensibi özellikle fukaha arasında hakim bir anlayıştı.. Hatta İmam Malik, İbn Şihab
ez-Zühıi gibi güvenilir bir raviden aldığı amel edilmeyen hadisleri
rivayet etmemiştir.93
S. Hadis ilmi Fıkıh ilişkisinin Sonuçlan
İlk dönemlerde hadis ilminin fıkıh ilmiyle ilişkisi, Ehl-i hadisin
Ehl-i re'y ve ehl-i ameli, sünnete gerekli önemi vermemeleri ve
mürsel hadisi delil olarak kullanmaları yönleriyle eleştirmesi ile Ehl-i
hadis tarafından telif edilen temel hadis kitaplannın tasnifinde Ehl-i
re'yin etkisi açısından incelenecektir.
90
Özkan, n. g. e., s. 189, 193.
9ı Konuyla ilgili geniş bilgi için Bkz., Halit Özkan, Hicrl ft:iııci Asırda Farklı
Şelı(rlerde Amel Telakkisi Oluşımıımda Siimıet ve Hadisiıı Yeri (yayımlanmanuş
doktora tezi, M. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü 2006); Haydar Hasan Han,
"Hadiste Bir Kriter Olarak Uygulamanın Değeri: Arnel-i Mütevares Kavramı" (çev. Mehmet Özşenei), Sakan;a Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3,
200ı, s. 419-424. Haydar Hasan Han "Hucciyetü'l-ameli'l-mütevares" isimli
söz konusu makalesi Muhammed Abdürreşid en-Nu'maru'nirı el-İmiim İbn
Miice ve Kitiibulıu 's-siiııeıı (Beyrut ı4ı9) isimli eserinde (s. 86-90) bulunmakta-
dır.
a. g. e., s. 244-247,251-252.
Özkan, a. g. e., s. ısı, ı52-ı53.
92 Özkan,
93
232 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
a. Ehl-i hadisin Ehl-i re'y-Ehl-i amel Taraftarlarını Eleştirisi
Ehl-i hadis, Ehl-i re'y ve ehl-i arneli sünnete gerekli önemi
vermemeleri ve mürsel hadisi delil olarak kullanmalamu eleştirisi
aşağıda ayn başlıklar altında ele alınacakhr.
••
1
aa. Sünnete Gerekli Oneini Vermedikleri Eleştirisi
j
Ehl-i re'y'in sözü edilen yaklaşımı Ehl-i hadisi dini korumanın
ve olumsuz dış tesirleri etkisiz kılmanın en önemli şartının ''hadisleri
rivayet etmek" olduğu görüş~ü benimsemeye sevketmiş, bu sebeple.de onlar hayatlarını hadis öğrenme ve öğretmeye tahsis ettiklerine
yukarıda temas edilmişti. Hadisleri müınkün olduğu kadar yoruma
tabi tutmadan ve kıyasa başvurmadan uygulamayı ve akli ilimlerden
ziyade nakli ilimlerle ilgilenmeyi temel prensip edinmişlerdi. Bu
sebeple onlar, re'y taraftariamu eleştirmekle kalmamış, onları sünnet
düşmanı ve ehl-i bid'at olarak nitelendirmişlerdir. Ehl-i hadis'in Ebu
Hanife'nin kullandığı yönteme ''hadisi devre dışı bıraktığı" endişe­
siyle karşı çıktığı anlaşılmaktaclır. Ehl-i hadis'in Ebu Hanife ve ekolüne karşı çıkmalannın bir başka sebebinin de Ömer b. Abdiliaziz (ö.
101/ 720) döneminde Medine'de sadece hadis toplamak ve rivayet
etmekle meşgul olan muhaddislerin özellikle Irak fakihlerinden ellerindeki mevcut hadisiere aykırı düşen fetvalar işitmeleri olduğu söylenebilir. Onlar bu fetvalan işittikçe Ebu Hanife ekolünün hadisi
terkedip re'y ile hüküm verdikleri zannına kapılmaktayq.ııar. Nitekim Hammad b. Selerne (ö. 167/783), Ebu Hanife'nin .f.ık.ıJ:ı anlayışının
hadis ve asarı re'y ile reddetmekten ibaret olduğunu ifade etmekteydi.9~ Bişr b. Gıyas (ö. 218/833), İbn Ebu Duad (ö. 240/854) gibi
Kur'an'ın mahlt1k olduğu görüşünü savunan ve akılcı biriekol olarak
bilinen Mu'tezile'ye mensup alimierin fıkıhta daha çok rya.nefi Mezhebi'ne bağli olmalannın da Ehl-i hadisin Ehl-i re'y hakk'ında olumsuz düşünmesinde etkili olduğu düşünülebilir. Abdullah b. Ahmed
b. Hanbel9~ ile İbn Kufeybe96 Ebu Hanife'nin ayet ve hadis bulunan
konularda re'yiyle h~ verdiği iddiasıyla onu eleştirm.işlerdir.
Şam
Ehl-i amel ise özellikle kurucusu İmam Malik'in talebesi İmam
tarafından hadisle ilgili yaklaşımları açısından eleştirilmiştir.
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 545.
b. Ahmed, Kitlibü's-siinne, s. 180-22~.
96 İbn Kuteybe, Hadis Müdfifası, s. 70-81.
94
95 Abdullah
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
233
İmam Şam, ehl-i arneli bazen hadislerle amel ederken bazen geçerli
sebep olmaksızın onları ihmal etmeleri, rivayet ettikleri hadisiere
etmeleri, haber-i vahid olduğu gerekçesiyle merfıl hadisi
bırakıp yine ·haber-i vahid olan mevkUf bir haberi kabul etmeleri,
sünnet ve eseriere muhalefet etmek suretiyle muanzıan H!ffiefiler'le
ayru fikri savunmalan açılarından eleştirmiştir.97
~uhalefet
ab. Mürsel Hadisleri Delil Olarak Kullandıklan Eleştirisi
Yukanda ifade edildiği üzere Ehl-i re'y ilk ü.ç neslin
mürsellerinin delil olarak kullanılacağı görüşündedir. imam· şam ve
Ehl-i hadise göre ise hadisin sahih olmasının en temel şartlarından
biri isnadının muttasıl olmasıdır. Ehl-i hadise göre mürsel, zayıf hadis türlerinden biridir. Zayıf kabul edilmesinin sebebi ise ilk iki asır­
da hadis alimlerinin güvenilir ravilerin yanında zayıflardan da hadis
rivayet etmeleridir.98 Ebu DaVU.d'un verdiği bilgiye göre ise İmam
Şam' den önce Süfyan es-Sevri, İmam Malik, Evzai gibi ikinci asırda
yaşayan alimler mürsel hadisi delil olarak kullanmaktaydı. Mürsel
hadisin delil olması meselesini ilk defa tartışan İmam Şam olmuş
daha sonra Ahmed b. Hanbel ve diğer ru.unıer onun görüşünü benimsernişlerdir.99
ac. Ebu Hureyre Rivayetlerine İhtiyatla Yaklaşılmasının
Eleştirilmesi
Ehl-i hadis, Ehl-i re'y'in ahkam konularında sahabe neslinden
fakih olan ravilerin rivayetini tercih etmek amacıyla özellikle Ebu
Hureyre'nin nakillerini ihtiyatla karşılamasını eleştirmektedir. Bu
konuda İbrahim en-Nehai'ye nispet edilen açıklamalann zındıklara
ait olduğıınu, onun böyle bir şey söyleyemeyeceğini ifade etmektedir. Ancak Hanefiler usill eserlerinde özellikle tearuz halindeki ah-
97 el-Üm isimli eserinin "İhtilatu Malik ve'ş-Şam" bölümü İmam Şam ehl-i
arnele yönelik eleştirilerini ihtiva etmektedir. B~ bölüm İshak Emin aktepe
tarafından İhtiliifıı Miilik ve'ş-Şiifil (İstanbul 2010) başlığıyla Türkçe'ye tercüme edilmiştir. Konuyla ilgili ayrıca Bkz., Aktepe, "İmam Şam'nin Ehl-i Kelam ve Malikilere Karşı Hadis Savunusu", Hadis Tetkikleri Dergisi, 6/1,2008, s.
121-133.
98 Tirmizi,
el-İlelü's-sağlr, s. 66, 69.
99 Ebu Davild, Risiile, s. 32-33.
234 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
kam hadisleri konusunda ravlnin fakih
ifade etmektedirler.ıoo
olması şartını aradıklarını
b. Hadis Kitaplannın Tasnifinde Ehl-i re'y Fıkhırun Et.kisi
Hidi ikinci asırd.a ortaya çıkan hadislerin sıhhat:il)i tespit ve
yorumlanmasıyla ilgili ·ekoller arasındaki farklı yaklaşım ~e tru;tışma­
lar, üçüncü asırda eleştiri ve cevap şeklinde yazılı olaral<j devam etmiş ve bu durum temel hadis kitaplarının telifinde etkili olmuştur.
Hicri üçüncü asır, daha sonra " Kütüb-i sitte" veya " Sünen-i
v~ya Kütüb-i erbaa" diye isimlendirilen temel hadis kitapları­
nın yazıl_dığı dönemdir. Yukarıda işaret edildiği üZere hadis aiimleri,
Kur'an ve sünnette bulqnmayan veya bunlarda yer almakla birlikte
ayrıntılarına girilmemiş olan meselelerin münakaşa konusu haline
getirilmesini bid'at olarak görmekteydi. Bu sebeple onlar bid'ata
bulaşmamış bir İslam anlayışının ayet, hadis ve ilk nesillerin (sahabetabiln) görüşleriyle ortaya konulabileceğini düşünmekteydi. Bunlar
içerisinde özellikle belirleyici ve bağlayıcı olan ise Hz.. Peygamber'in
hadisleriydi. Böylece Ehl-i hadis, beşeri görüş olarak kabul ettikleri
re'y ile yabancı kültüre dayalı anlayışiara karşı Kur'an, hadis ve ihtiyaç halinde sahabe-tabiln görüşlerine dayalı bir İslam anlayışı oluş­
Erbaa
turmayı amaçlamaktaydı.
Onlara göre bir taraftan doğru İslam anlayışını ortaya koymak
diğer taraftan yanlışları eleştirrnek gerekliydi. Hadis a.Iimle.rinin eserlerini böyle bir düşünceyle te~ ettikleri anlaşılmaktadır. Bu anlayışı
özellikle üçüncü asırda hadis a.Iimleri tarafından telif edilen el-Cami,
es-Sünen ve el-Musannef başlığıru taşıyan hadis eserlerinde görmek
mümkündür. Tirmizi'nin el-İlelii's-snğlr diye de anılan es~Stinen'inin
sonundaki "el-İlel" bölümü ile Hakim en-Nisabilıi'~ Mn'rifetii
ulftm(l-hndfs isimli eserinde verdikleri bilgiler Ehl-i hadisin kendi
fakihleri ve anlayışı çerçevesinde fıkıh oluşturmaya çalıştığıru göstermektedir.'·Nitekim Tirmizi es-Siinen'inde fıkhi görüş olarak Süfyan
es-Sevri, İmam·Malik, Al:?dullah b. Mübarek, İmam Şam, Ahmed b.
Hanbel ve İshak b. Rahuye'nin tercihlerini esas aldığını ifade etmektedir.ıoı O, söz konusu Ehl-i hadis a.Iimlerinin fıkhi görüşlerini tercih
100
Cessas,
el-Fıtsiil,
m,
.
.:
U7i. Debusl, Takvim ii 'l-edille, s. 180-181; Serahsl, el-
Usfil, I, 341.
ıoı Tirmizi, el-İlelii's-sağlr, s. 30-32.
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
235
ettiği
gibi eserinde Ehl-i re'y fakihlerinin görüşlerine de yer vermemiştir. Hakim en-Nisabfui de söz konusu eserinde "Ma'rifetü fıkhı'l­
J::ıadls" başlığı altmda Ehl-i hadis fakihlerini ve onların fıkıh alanın­
daki yetkinliklerini ortaya koymayı amaçladiğını ifade etmektedir. O,
burada İbn Şihab ez-Zühri'den başlayarak toplam 23 Ehl-i hadis fakihi zikretmektedir .ıoı
Hadis ilimlerinin eserlerini böyle bir düşünceyle telif ettiklerini temel hadis kaynaklarının bab başlıklarında da görmek mümkündür. İbn Ebu Şeyhe de el-Mıısanııefinde Ebu Hanife'yi eleştirrnek
üzere "Kitabü'r-red ala Ebu Hanife" ·ismiyle açhğı bölümde Ebu Hanife'nin 124 meselede Hz. Peygamber'den gelen hadisiere muhalefet
ettiğini ispat amacıyla 485 rivayet nakletıniştir. 103 Ehl-i hadis, eserlerinde Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Arnmar b. Yasir gibi
sahabilerin henüz vuku bulmamış olaylar hakkında soru sormayı
yasaklayan rivayetlerine yer vermekıo.ı suretiyle de farazi fıkıhla uğ­
raşmakta bir sakınca görmeyen Ehl-i re'yi eleştirmiştir. "Re'yi Kabul
Etmenin Mekruhluğu"ıos, "Re'y ve Kıyastan Uzak Durmak"t06, "Re'yi
ve Fasid Kıyası Kınamaya. İlişkin Olarak Zikredilen Ayet ve Hadisler"t07, "Hz. Peygamber Allah'ın Kendisine Öğrettiklerinin Dışında
Erkek ve Kadınlara Re'y ve Kıyasla Bir Şey Öğretmedi"tos gibi bab
başlıklarının kullanınu, söz konusu amaca yönelik gayretlerdi.109
Buhan el-Ciimiu's-sahih'inin değişik bölümlerinde Ehl-i re'ye
yönelik eleştirilerde bulunan hadis ilimlerinin başında gelmektedir.
Onun yirmi beş yerd e kale ba'du'n-nlis şeklinde ismini açıklamadan
eleştirdiği kimselerin başta Ebu Hanife olmak üzere Ehl-i re'y ilimleri olduğu bilinmektedir. Buhari ile Ehl-i re'y arasındaki ihtilaf, önemli ölçüde nasları anlaİna ve yorumlama farklılığından kaynaklanmakHakim en-Nisabilrl, Ma'rife, s. 63-85.
Konuyla ilgili BkZ., Muhammed Kasım Abduh el-Harisl, Mıılıaddisler
Nazannda İnıflm Ebfı Hanife (çev. Ahmet Yücel-İbrahim Tüfekçi), İstanbul
2004; Ataullah Şahyar, İbn Eb ıl Şeybe'nin Ebü Hallife'ye İtiraz/arı, İstanbul2011.
1o.ı Dari.ml, "Mukaddime", 23.
ıos Dari.ml, ''Mukaddime", 23; İbn Mace, "Mukaddime", 8.
106 İbn Mace, "Mukaddime", 8.
ı01 Buhan, "İ'tisam", 7.
ıos Buhan, "İ'tisfun", 9
109 Aynca Bkz., Özpınar, Hadis Edebiyatının Oluşumu, s. 76, 79-83.
102
103
236 TEMEL_İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
tadır. O, Ehl-i re'yi tenakuza düşmeleri ve kendi prensiplerine baglı
kalmamaları açılanndan eleştirmektedir.ııo Buhan aynca Kitabü'lkıra'ati halfe'l-imamm isimli eserinde Ehl-i re'yin görüşlerinin aksine
farz namazlarda imamla beraber cemaatin de Kur' an okumasının
gerekli olduğunu savunmaktadır. Ref'u'l-yedeyn fi's-salpt 112 . isimli
risalesinde de Ehl-i re'yin görüşlerinin aksine namazda riikua vanrken ve rükUdan kalkarken elleri kaldırmanın sünnet old~ğunu ortaya koymaktadır.
·
Hadi~ kitaplarının
tasnifinde ikinci asırda fakihlerin amel
etkili olduğu da görülmektedir. Nitekim
Tirınizl eserinin temel özelliklerini zikrettiği el-İlelü's-sağfr'inde113
ikisi hariç eserine kendileriyle amel edilen hadisleri ald}.ğıru ifade
etmektedir. Nitekim o, es-Sünen'inde "aleyhi'l-amel inde ehli'l-ilmi:
alimler nezdinde arnel/uygulama bu haclise göredir", "aleyhi'l-amel
inde ba' dı ehli'l-ilmi: bazı alimler nezdinde arnel/uygulama bu haclise göredir", "aleyhi'l-amel inde funmeti'l-fukaha: fakihlerin çoğu
nezdinde arnel/uygulama bu haclise göredir" veya "leyse'l-amel ala
Mza inde ekseri'l-ilm: alimlerin çağuna göre arnel/uygulama bu hadise göre değildir" ifadeleriyle hadislerin eserine alınmasında ve
yorumlanmasında anıeli esas aldığım ifade etmiştir.114
merkezli
anlayışlarının
· Tirmizi'nin verdiği bilgiye göre üçüncü asır · öncesinde hadis
alimleri sadeCe güvenilir ravilerden rivayette bulunmadıkları gibi
eserlerine de sadece sahih hadisleri almamaktaydılaı;.m Bu durum
1
üçüncü asnn başlannda hadis alimlerinin çelişkili, zayif ve uydurma
rivayetleri nakletmeleri sebebiyle eleştirilmelerine sebep olmuştu.ıı6
i
\
Buhan'nlrı görüşlerini ayet ve hadisiere dayandırmaya çalışar~ Ehl-i re'y
taraftarlarını eleştiriliğine dair Bkz., Merttürkmen, BııJıarl'nin ~u Hanife'ye
İtirazlan ve Aralanndaki İhtilaflar, s. 42 vd; Eren, "Buhati'nin Sahlh'inde Re'y
Ehline İtiraz Ettiği Bazı Meseleler", s. 139-163._
m Eser 1985 tarihinde Beyrut'ta yayımlanmıştır.
ıu Eser Ahmed eş-Şerif tarafından Kıırratü'l-ayneıJn bi-ref'i'l-yedeıJn fi's-salfit
adıyla 1963'te Küveyt'te yayımlanmıştır.
·
m Tirmizi, el-helii's-sağlr, s. 29.
114 Misal için Bkz., Tirmizi, es-Siiııeıı, I, 31, 366, 377, 398; ll, 62, 80, 9?, 110, 203,
110
260,443;lll,362,642;fV,66,222.
m Tirmizi, el-İlelii's-sağfr, s. 69-70.
116 İbn Kuteybe, Hadis Müdiifası, s. 3.
:
HAD İS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
237
Hadis alimleri bu eleştirilere bir taraftan" ihtilafu'l-hadis" başlığıyla
kaleme aldıkları eserlerde diğer taraftan da sadece sahih hadisleri bir
'!~'aya getiren eserler telif ebnek sure~yle cevap vermişlerdir. Tespit
edilebildiği kadanyla kitabına sadece sahih hadisleri alan ve eserini
sahih o_larak niteleyen ilk aiiın İbaziyye'nin ima.au Rebi'b. Habib (ö.
180/796) olmuştur. Sahih hadisleri mustakil eserlerde toplama faaliyeti ise hicri üçüncü ve dördüncü asırlarda gercekleşmiştir. Buhaıi ve
Muslim'in el- Camiu's-sah1/ı'leri, İbn Huzeyme'nin (ö. 311/924) Salılh'i
ve İbn Hibban'ın (ö. 354/965) el-Müsnedü's-sahlh'i bu dönemde sadece
sahih hadisleri ihtiva ebnek amaayla telif edilen kitaplardır.
Görüldüğü gibi hicri ikinci asır fı.lah ilminin hakim olduğu,
hadis ilminin büyük oranda hadis rivayeliyle meşgul olduğu bir
dönemdir. Bu dönemde ayrıca rivayetlerin sıhhatini belirlemede,
rivayetler arası tercihlerde ve hadislerin yorumlarında arnel-i ehl-i
Medine ile arnel-i miitevares belirleyiciydi. Hicri üçüncü asır ise hadis
ilminin tepkisel olarak fıkha da yöneldiği ve hadis eserlerinin Ehl-i
hadis fıkhı anlayışıyla telif edildiği bir dönemdir. Ehl-i re'y ve ehl-i
amel Kur'an, amel ve bunlardan elde edilen külli kaide merkezli bir
yaklaşımı esas alırken Ehl-i hadis sünnet olarak nitelediği rivayet
esaslı bir anlayışı beniın:semektedir. İkinci asrın sonlarına doğru amel
esaslı anlayıştan tivayet merkezli bir anlayışa geçilmiş117 ve Ehl-i hadis
bu anlayışın en önemli temsilcisi olmuştur. Ayrıca Ehl-i hadis İmam
Şam'nin prensiplerini belirlediği isnad esaslı11.8 bir sıhhat anlayışını
da tercih etmişti.
B. HADİS İLMİ KELAM İLİŞKİSİ
İlk dönemlerde hadis ve kelam ilimleri arasındaki ilişkiyi tes-
pit edebilmek için öncelikle kelam ilmi ve onunla özdeşleşen
Mu'tezile'nin doğuşu ve temel görüşleri incelenmelidir. Özellikle
hicri üçüncü asırda Mu'tezile ile Ehl-i hadis arasındaki tarhşma ko- ·
nuları ve bunların doğıırduğu· sonuçlar sözü edilen iki ilim arasınd a­
ki ilişkilerin belirleyicisi olmuştur. Aşağıda iki ilim arasındaki ilişki­
ler bu çerçevede ele alınacaktır.
m Özkan, Hicn İkinci Asırda Farklı Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 263, 271, 272,
279, 283, 284, 286, 288-289, 296
ns Özkan, Hicr! ft:inci Asırda Farklı Şehirlerde Anıel Telakkisi, s. 299-300.
238 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
ı. Kelam İlminin ve Mu'tezilenin Doğuşu
Hz. Ali':niİı hilaLeti döneminde meydana gelen Cemel ve Sıffin
savaşlan sebebiyle bir müslümanı öldürmenin dirıl hükmü, imangünah, kader-cebir, tektir gibi konular tartışılmış ve çözümler aranması ile Emevi idarecilerinin icraatlarını meşrulaştırmak amacıyla
cebir inancını yaymaya çalışmaları kel&m ilminin doğmas:ının iç fak' karşılaştörleri olmuştur. Müslümanların yabancı din ve kültürleı!J.e
maları ve değişik diniere mensup alimlerle kültürel bir ilişkiye girip
dini konularda tartışmalan ise kelam ilminin doğmasının dış faktörleri arasındadır. İslam'ı eleştiren yabancı diniere mensup bilginierin
felsefeden, özellikle Grek düşüncesinden yararlanmala-rı Müslüman
alimleri felsefe kültürünü öğrenmeye sevketınişfu.u9
Söz konusu savaşlarda ölen ve öldürülenlerin dünya ve
ahiretteki durumları hakkında farklı görjişler ileri sürülmekteydi.
Konunun Hasan-ı Basri'nin meclisinde tartışılması esnasında Vasıl b.
Ata (ö. 131/748) yeni bir görüş ortaya atarak büyük günah işieyenin
kftfir, mü'ınin veya münafık olarak isimlendirilemeyeceğini, böyle
bir kişinin küfürle iman arasında bir yerde ( el-menzile beyne'lmenzileteyn) olduğunu, tevbe etmeden ölürse cehennemde ebedi
olarak kalacağı görüşünü ileri sürdü.ııo Daha sonra Amr b. Ubeyd (ö.
144/761) onunla aynı görüşü savunmaya başladi ve böylece
Mu' tezile'nin temeli atılmış oldu.
Şia ve Havaric siyasi oiaylar sonucu ortaya cıkarkeri Mu'tezile
tamamen fikri bir hareket olarak doğmuştur. Fetihler sonucu
Müslümanların
çeşitli
inanç ve kültüre sahip milletlerle
karşılaşmasıyla İslam dinine yönelik eleştiriler de ortaxa· çıkmaya
başlamıştı~ Bu dönemde Mu'tezile, Allah'ı ve Peygaclberi inkar
edenlere, SeneViyye, Yahudi, Hıristiyan, Sabie ve çdşitli ateist
gruplara karşı İslam dinini ikna edici akll delillerle 'savunmuş,
bunların görüşlerini aynı metotla reddetıniştir. Nitekim Mu'tezili
alim Cfthız (ö. 255/869) nübüvvet konusunda yazdığı kitabı. sebebiyle
hadis alimi Zehebi (ö. 748/1348) tarafından rahmetle anılırken, .Kadi
Abdülcebbar (ö. .415/1025) aynı konuda yazdığı Tesbiti? delaili'n-
119
Yavuz, "Kelam", DİA, XXV, 198-199.
ııo Kadi Abdülcebbar, Şerhıı'l-Usuli'l-hamse,
s. 137-13S.
HADiS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
nübüvve isimli
eserindeki güçlü delil ve üstübundan
239
dolayı
övülmüştür .121
Emeviler devrinde Basra'da ortaya çıkan Mu'tezile, Halife
Me'mfin, Mu'tasım ve Vasik (227-232/842-847) dönemlerinde en
parlak devrini yaşanuştır. Özellikle İbn Ebu Duad'ın (ö. 240/854) bu
üç Abbas! halilesi üzerindeki geniş nüfuzunun yaru sıra başkaclılık
görevinde de · bulunması, Mu' tezile'nin resmi mezhep haline
gelmesini ve sarayın görüşünü belirleyen bir güç olmasını
sağlanuştır. Bu dönemde Basra ekolüne nisbetle felsefeden daha çok
etkilenen Bağdat Mu' tezilesi halifeler nezdinde itibar kazanarak
kendi görüşlerini devletin resmi mezhebi haline getirmiştir. 122
"Kişilerin akü tefekkürterinden daha lezzetli bir şey yoktur" diyerek
akla verdiği önemi belirten, aynı zamanda hadis oğrenip rivayet
etmesiyle de tanınan Me'mfrn Mu'tezile'nin ortaya attığı Kur'an'ın
yaratılnuşlığı fikrini benimseyerek İbn Ebu Duad'ın kışkırtmalan ile
bütün Müslümanları bu fikri kabule zorlamıştır. Nitekim o Ahmed b.
Hanbel (ö.241/855) ile Haris b. Miskln (ö_. 250/864) başta olmak üzere,
"Kur'an Allah kelanudır" 1 23 diyerek bu görüşü benimsemeyen
ilimiere baskı uygulayıp, onları hapse mahkUm etmiş, aynı
uygulama Mu'tasım (ö. 227/842) ve Vasik (ö. 232/846) dönemlerinde
de devam etmiştir. Ancak ilimiere yapılan baskılar sonucu oluşan
tepkiyi azaltmak durumunda kalan Mutevekkil (ö. 247/861)
döneminde Mu'tezile devlet desteğini kaybetmeye başlamıştır. Zira
Mutevekkil, Kur'an'ın mahiyetiyle ilgili tarhşmalan yasaklanuştır.
Ebu'I-Hasan el-Eş'ar1'nin (ö. 324/935) ayrılmasıyla Mu'tezile gücünü
iyice kaybetmiş ve Sarub b. Abbad'ın (ö. 385/995) Buveyhi veziri
olmasıyla elde ettiği devlet desteğiyle bir süre tekrar güçlenmişse de
özellikle Bakıliarn (ö. 403/1013), Cuveyru (ö. 478/1085) ve Gazzaıl'nin
(ö. 505/1111) yönelttikleri tenkitleı: sonucunda zayıflayarak zamanla
gücünü tamamen yitirmiştir. Mu'tezile'nin temel prensiP,leri, Allah'ın yarablmışlara ait her türlü sıfattan tenzihi ile adil olma sıfatını
ihlal eden anlayışları reddetmeyi amaçlamakta ve bu iki gaye
etrabnda şekillelUi\ektedir.
ııı
Kevseri, "Mezheplerin DoğuşW1a Bir Bakış", s. 45-46.
122
Yavuz, "İbn
Duad", DİA, XIX, 431.
ZehEbu, Siyer, X, 282.
t23
Ebu
240 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
2. Mu'tezile'nin Temel
Görüşleri
Allah'ın zatı ve sıfatlarında birliğini ve yaratı.Imlşlardan
hiçbirinin O'na ortak olmadığını ifade eden tevhit, Mu'tezile'nin
fikirlerinin temelini teşkil eden en önemli prensiptir. Mu'tezile,
Kur'an'ın yaiatılnuşlığı (halku'l-Kur'an) ve Allaıırın ahirette
görülmesi (rü'yetullah) konularını bu temel prensip çerÇevesinde ele
almaktadır. Tevhit ve adalet prensiplerine verdikleri ön~m sebebiyle
Mu'tezile ehlii't-tevhld ve'l-ndl olarak da isimlendirilmiştir. Büyük
günah işleyen kimsenin ne mürnin ne de kafu olduğu, ik;isinin
arasında bir yerde bulunduğu ve tevbe etmediği takdirde cehenneme
gideceği fakat cezasının daha hafif olacağı anlamına gelen el-menzile
beyne'l-menzileteıJn görüşü, Mu'tezile'nin en önemli, prensipleri
arasında yer alır. İ}rilik yapanl.arı ödüllendir~ceğini vadeden·Allah'ın
bu sözünden asla dönmeyeceği ve onların mükafatını vereceği;
günah işleyenleri, kötülük ve adaletsizlik yapanları cezalandırmakla
veya ebedi cehennemlik olmakla tehdit eden Allah'ın bu tehdidinden
dönmeyeceği aı:Uanuna gelen vn'd ve'l-vald Mu'tezile;nin ikinci
önemli prensibidir. Şerrin, kötülüğün giderilebilmesi, fesadın yok
edilebilmesi için kalple, lisanla ve elle mücadele etmek, kısaca iyiliği
emretmek ve kötülüklerden sakındırmak manasındaki emr bi'l-ma'raf
nehy ani'l-münker . prensibi, Mu' tezili alimlerin usulden sayılması
konusunda ittifak ettikleri bir husushır. Allah'ın fiilierinde insanlara
hür irade verdiği ve bunun sonucunda oluşan eyle~erine göre
onları ödüllendirip cezalandıracağıru, O'nun her 'hususta adalet
ilkesine uyduğıınu ifade eden adalet anlayışı da Mu'tezile'nin bir
başka önemli prensibidir. Söz konusu beş · prensip Mu' tezile'nin
bütün konularda temel kabul ettiği ve kendilerini b~kalarından
ayıran hususlardır. 124
t·
1
Sünnetin gerekliliği ve delil oluşu hususund~ Mu'tezile
alimleri arasında görüş birliği bulunmaktadır. Sünnet koyma yetkisi
Resulullah'a aittir. Allah ona sünnet koyma yetkisi vermiştir.
Mu'tezile'ye göre sahabe ve tabiin uygulamalan sünnet olarak 'kabul
edilemez. Sünnet Hz. Peygamber'in yaptığı ve insanlarm. uymasını
istediği davranışlan ve yerine getirilmesini istediği emirleridir. Bir
.,'
ı24 Mu'tezile'nin söz konusu esasları hakkında Bkz., Çelebi, İslam İnanç Sisteminde Akılcı lık, s. 162-168.
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
241
davraruşın
sünnet olabilmesi, Hz. Peygamber'e ait olduğunun icma
ile tespiti ve dirıl bir nitelik taşıması şartlarına bağlıdır. Dolayısıyla
. Hz. Peygamber'e ait olduğu hususunda ihtilaf edilenlerle dirıl nitelik
taşımayan haberler sünnet kabul edilmemektedir.125
Sünneti bize ulaştıran rivayetleri güvenilirlikleri ve delil
olmaları açısından has (haber-i has) ve am (haber-i am) şeklinde iki
kısma ayıran Mu'tezile'nin kurucusu Vasıl b. Ata hüccet olabilecek
haberi, "Üzerinde anlaşma, yazıyla iletişim ve ittifak mümkün
olmayan her haber hüccettir. Bu şartları taşımayan haberler ise
reddedilir"126 şeklinde tanımlamaktadır. Cahız'a gör e de delil
olabilecek hadis, aslında kasıt ve yalanın bulunmadığı hadistir.
Bir1:>irleriyle
karşılaşmamış,
yazışmamış
kimselerin
farklı
sebeplerden dolayı aynı anlamı ifade eden haberi nakletmeleri ve
kendilerinden de aynı şekilde nakledilmesi şeklinde gelen haberler
kesin bilgi ifade ederler.127 İlk dönem Mu'tezili a.Iimlerl tarafından
belirlenen delil (hüccet) olabilecek haberin söz konusu şartları, Kadl
Abdülcebbar (ö. 415/1025), Ebu'l-Huseyin el-Basri (ö. 436/1044) ve
İbnü'l-Murteza (ö. 840/1437) gibi muahhar Mu'tezile alimleri
tarafından da benimsenmekte ve bazı şartlar ilave edilerek mütevatir
terimiyle ifade edilmektedir.
Doğru veya yanlış olma ihtimali taşıyan ve mütevatir
seviyesine ulaşmayan . manasında kullanılan haber-i vahid,
Mu'tezile'ye göre kesin bilgi ifade etmemektedir. Amr b. Ubeyd,
sübut açısından güvenilir olmadığı gerekçesiyle haber-i vahide bilgi
kaynağı nazarıyla bakılamayacağı görüşündedir. İnanç esasları
zanna dayalı olamaz ve sadece kesin delillerle belirlenebilir. Kadi
Abdülcebbar' a göre tek raviye dayandığından haber-i vahidin yalan
ve yanlış olma ihtimali vardır. Ancak güvenilir, adalet ve zabt sahibi
ravilerin Kur'an'a aykıri olmayan rivayetleri arneli konularda kabul
edilebilir. Zan ifade etmeleri sebebiyle bu tür haberlerin 'naklinde
kesinlik belirten lafızlar yerine " Resulullah'tan şöyle rivayet edilir''
gibi ihtimal bildiren ifadeler kullanılmalıdır.1ıa Nazzam dışındaki
Mu' tezile a.Iimlerine göre haber-i vahid zanni bilgi ifade etmekte, bu
125
Hansu, Mu'tezile'nin Hadis Anlayışı, s. 106-109.
126
Kadl Abdülcebbar, Fazlii'l-i'tiziil, s. 234.
el-Osmiiniyye, s. 116.
Kadi Abdülcebbar, el-Muğnl, XVII, 383-384.
127 Cahız,
128
242 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
sebeple de akaid konularında delil olarak kullanılamamaktadır.
Hayyat (ö. 300/913), er-Red nla men esbete hnbere'l-vahid isimli eserini
Ehl-i hadis'in görüşünü reddetmek ve Mu'tezile'nin konuyla ilgili
görüşünü savunmak amacıyla kaleme alnuştır. 1 29
Mu'tezile, haber-ivahidin sıhhatinin hem isnad h~i:n de metin
tenkidi ile belirleneceği kanaanndedir. Hadisin sahih olabilmesi için
isnadının güvenilir olması gerekmektedir. Güvenilir isı:ladın temel
şartı ise, isnadın büyük günah · işlemeyen, şahsiyetini zedeleyen
davranışlardan uzak duran zabt sahibi ravilerden meydana
gelmesidir. Ancak Ebü'l-Hüzeyl el-Allaf haber-i vahidin delil
olabilmesi için her nesilden en az dört ravi tarafından rivayet
edilmesini şart koşmuştUI.
Mu'tezile, hadisin sıhhatini tespitte isnadın güvenilir olmasını
gerekli görmekle birlikte öncelikle ve çoğunlukla muhteva terikidine
önem vermektedir. Mu' tezile alimleri, hadislerin isnadından . çok
metnine önem vermiş ve hadisin sahih olması için muhteva
tenkidine daha çok ehemmiyet vermişlerdir. 130 Mu'tezill alim Ebü'lHüseyin el-Basri akla aykırı haberin kabul edilemeyeceği, Kadi
Abdülcebbar da akla aykırı haberin reddedileceği ancak akla uygun
rivayetlerin Hz. Peygamber'e ait olduğunun söylenebileceği
. görüşündedir. 131
Mu'tezile alimleri, hadisin sahih kabul edilebilmesi için
Kur'an'a, mütevatir sünnete, i~aya, sahabe
uygulamasına ve akla aykırı olmaması, geneli ilgilendiren (umu.ıni
belva) konularla ilgili olmaması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. 132
muhtevasının;
3. Ehl-i hadis'in İnanç Alaruxıdaki Temel Yaklaşi.mı
.
~
Ehl-i hadise göre din Allah'tan gelmiştir ve insan!arın akıl ve
re'ylerine bırakılmamıştır. İn~ç konularında tartışma da (cidal) kelam da bid:at olup kalpte şüphelerin artmasına ve hakikatin bilinme·Mu' tezile'nin haber-i · vahi.d konusundaki görüşleri için , .Bkz., Ka cü
Abdülcebbar, Şerhıı'l-Usiili'l-hamse, s 769-770; Yavuz, "Haber-i vahi.d", DİA,
XIV, 353; Hansu, Mıı'tezile'nin Hadis Anlayışı, s. '138-142.
ı30 Caluz, Resiiil, I, 287.
,
m Ebü'l-Hüseyin el-Basri, el-Mu'temed, II, 549; Kadi Abdülcebbar, ŞerJm'l­
UsUli'l-hamse, s. 770.
132 Hansu, Mıı'tezile'ııin Hadis Anlayışı, s.131-135.
129
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
243
sine engeldir.133 Bu sebeple İmam Malik kelfundan hoşlanmadığıru,
bölgesindeki aJ.imlerin de ayru görüşte olduklaruu haber vermiştir. 134
jshak b. Rahuye'nin (ö. 238/853) "Kurtuluş Kitap ve Sünnet'e ittiba
iledir. Dinde tartışmaya girmek haram, bundan uzak durmak
kurtuluştur." 135 sözleri de ayru durumu ifade etmektedir. "Dinde
Cidal ve Tartışmanın Zemmi" başlığı altında Ehl-i hadisin dinde
cidal ve tartışmadan kaçınmasuun hadislerden delillerini de zikreden
Ebu Bekir Muhammed· b. Hüseyin el-Acurr! (ö. 360/970) şöyle
demektedir: "Tabiin ve sonraki ilim ehli bu hadisleri işittikleri zaman
dinde cida.J. ve tartışmaktan uzak. durdular. Cidal ve tartışma
hususunda . Müslümanlan da uyararak sünnetiere sanlmalarıru,
ashabın yolunu takip etmelerini emrettiler. Bu, hak yolunda olanların
takip ettiği metottur." 136 Acurr! daha sonra Ma.J.ik b. Enes, Evzai,
Süfyan es-Sevrl, Abdullah b. Mübarek, Şafii, Ahmed b. Hanbel, Kasım b. Sellam ve daha başka aJ.imlerin de bu anlayışta olduklaruu
belirtmektedir.t37
Kur'an, sünnet ve asm esas alıp akli tartışmalardan uzak duran Ehl-i hadisin genel kabulüne göre iman, söz ve filldir, artar ve
eksilir, namazın terki hariç büyük günah işleyen kimse, fasık ve imam eksik bir mürnin olsa da İslam' dan çıkmaz.13B Aşağıda açıklanacağı
üzere Ehl-i hadis'e göre kulların kendileri gibi fillleri de mahlı1ktur.
Kul, fiilinin yaratıası kabul edildiği takdirde Allah' a eş koşulmuş
olur. Allah'ın ahirette görülmesine iman etmek farzdır. Ehl-i hadis'e
göre sıfatıarın kadim oluşu tevhid inanayla çelişmez, çünkü sıfatlar
zatın ayru olmadığı gibi gayrı da değildir. Onlara göre Kur'an-ı Kerim Allah kelarm olup mahlfik değildir.
4. Mu'tezile ve Ehl-i hadis Arasındaki Tartışma Konulan
Hicıi ikinci asırda oluşan ekaller arasındaki ilmi tartışmalar
üçüncü asırda da devam etmiştir. Haber-ivahidin bilgi değeri, kulların filllerinin yarab.lması ve kader, Allah'ın ahirette mu'minler tara133 Bazmfıl,
134
el-İntisiir li elıli'l-hadis, s. 88.
İbn Abdilber, Ciinıi, II, 95.
1 35
Bazmfıl, el-İntisiir li elıli'l-lıadls, s. 93.
eş-Şeria, s. 52.
137 Acurrı,
~
a.g.e, s. 58.
136 Acurri,
A
138
Ehl-i hadis'in iman anlayışı ve değerlendirmesi için Bkz., Kutlu, İsitim
. Viişiincesinde İlk Gelenekçi/er, s. 73-173.
244 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
fından görülmesi, Allah'ın sıfatlan, halku'l-Kur'an gibi konular
üçüncü asırda Ehl-i hadis ile Mu'tezile arasındaki tartışma konularıydı. Bu tartışmalarda Ehl-i hadis ayet, hadis, sahabe ve tabiin görüşlerini, Mu'tezili aiimler ise bunlarla birlikte felsefe, tabiat ilimleri
ve diğer dinlerle ilgili bilgileri de kullanmaktaydı.
a. Haber-i vahidin Bilgi Değeri
i
Bu dönemde Mu'tezili aiimler haber-i vahidle oluşturulan
itikadi inançlara güvenilemiyeceğini, haber-i vahid hakkında sırf
isoada dayanarak verilen kararların yeterli olmadığını ifade etmekteydi. Nitekim Mu'tezili ve Hanefi olan Bişr b. Gıyas el-Mens'i'ye (ö.
218/833) göre Hz. Peygamber zamanında yazıya geçirilmeyen ve
içerisine pek çok uydurma rivayet karışan hadis literatüriirie dayanarak belirlenmiş olan kabir azabı, Münker ve Nekir Melekleri'nin sorgulaması, Mizan ve Sırat'ın mevcudiyeti gibi konulardaki itikadi
inançlara güvenilemez.ı39 Cahiz, nakledilen hadislerin kabul edilebilmesi için çok meşhur olmalarının ve senediere dayanmalannın
yeterli olmadığını ifade etmekte, üzerinde ittifak edilmeyen haberlerin güve~ bilgi kaynağı olamayacağını belirtmekteydi. Ona göre
duyuların yanılması ve haberin sahih olmaması ihtimali bulunduğundan bilgi kaynaklannın en güveniliri akıldır. Aynı konuda farklı
rivayetlerin doğru oianını belirleyebilmek için onlan tarihi olaylar!~
karşılaştırmak ve akli tenkitten geçirmek lazımdır. Ona göre özellikle
hadisler objektif bilgi vasıtalarının ışığı altında incelenıneli~ bu ölçülere uymayan haberler reddedilmelidir.140 Nazzam'a (ö. 231/845) göre
bir haberin dt>ğru kabul edilebilmesi için akla veya tecrübeye dayanan bir karine ile teyit edilmiş olması gerekir. Karine bult,ınması halinde haber-i vahidle de kesin bilgi hasıl olur. Aks~ takdirde
mütevatir haberle bile bilgi oluşmaz.ı4ı
\
Mu'tezili aiimler, aralarında tenaku.z bulunması sebebiyle haber-i vahide· güvenilemeyeceği görüşündeydi. Nitekim kaynakların
zikrettiğine göre Basra ~u'tezilesi ai.im.lerinden Dırar b. Amr (ö.
200/815) aralarında tenakuz bulunan rivayetleri tespit ·amaciyla
139 Kılavuz,
"Bişr b. Gıyas", DİA, VI, 220.
.1
Akyüz, el-Cfihız'ııı Sünnet Anlayışı, s. 115-117; Şeşen, "Cahiz'', DİA, Vll, 21;
Yavuz, "Cahiz", DİA, VIT,24.
141 Çelebi,"Nazzam", DİA, xxxn, 467.
140
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
245
Kitfibü tenfikuzi'l-hadfs ismiyle bir eser telif etmişti. 1 ~ Tamnmış
Mu'tezili alim Hayyat (ö. 300/913) er-Red ala men esbete habere'l-vfihid
isimli eserindet43 inanç alanında bilgi vasıtaları için kesinlik şartı
koyan kelfun a.Iimlerinin metodunu· ve haber-i vahid konusundaki
görüşlerini ele almıştır. Muhtemelen o, bu eseri haber-i vahidin her
alanda delil olduğunu savunan Ehl-i hadise karşı reddiye amacıyla
yaznuştır.
Ehl-i hadis' e göre ise, sahih olan haber-i vahid başta ibadet ve
inanç olmak üzere her konuda delil olarak kullanılmalıdır. Bu dönemde Buhar!, el- Cfimiu's-sahfh'inin·"I<itabu ahban'l-ahad" bölümünü haber-i vahidin dinde delil olması kqnusuna tahsis etmiştir. Altı
bab ve yirmi iki hadisten meydana ·gelen bu bölüme Buhan, ezan,
namaz, oruç, feraiz ve ahkfun konularında doğru sözlülüğüyle tanı­
nan bir kişinin verdiği haberle amel etmenin caiz olduğunu kaydetmekle başlamaktadır. Böylece o, haber-i vahidin delil olabilmesi için
Have şartlar ileri süren1ere cevap vermekte ve oruarın görüşlerini
reddetmekteydi. Dolayısıyla Ehl-i hadis'e göre güvenilir bir isnadla
rivayeıt edilen haber-i vahid kesin bilgi ifade etmekte ve dinde delil
olarak kullanılabilmektedir .ı44
b. İnsan Fiilieri ve Kader
İnsan fiilierinin kader sonucu olup olmadığı ile insanın özgiir
iradesiyle hareket edip etmediği hususları da bu dönemde tartışılan
iki önemli konudur. Mu'tezile, özellikle zulümlerin ilaru kadere havale edil.İnesi halinde bunun Allah'ın adaletiyle ve Kur'an'da insan
iradesine vurgu .yapan ayetlerle çelişeceği görüşündedir. Nitekim
kader probleminin odak noktasını oluşturan insanların fiilleri konusunda Kur' an' da dileyenin iman, dileyenin inkar edebileceği, itaat ve
isyanın insanın iradesine bağlı kılındığı, kişilerin işledikleri arneller
karşılığında cennete veya cehenneme girecekleri, iyi işlerinin lehlerine, kötü fiillerinin aleyhlerine olduğu ve Allah'ın kullarına asla zulmetınediği ifade edilmiştir. us Dolayısıyla Mu' tezile a.Iimleri sorumluluk doğuran beşeri fiilieri kader ve kazanın dışında tutmuşlardır.
142 Öz,
"Dırar b. Amr", DİA, IX, 275.
t43 Gölcük, "Hayyat Ebu'l-Huseyin'~, DİA, XVIT, 104.
144
Ertürk, "Haber-i vahid", DİA, XIV, 349-351.
18/29; es-Secde 32/19-20; Sebe' 34/37-38; Yasin·36/54, 63-64.
145 el-Kehf
246 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Mu'tezi:li ilimlerden Cubbru'ye (ö. 303/916) göre bir fiil iki fail
tarafından meydana getirilemeyeceği için insanın fiilieri Allah tarafından yarablmaz. Ona göre Müsliünanlar, insanın sorumlu olduğu
bütün fiilierini hür iradesiyle kendisinin yapb.ğıru kabul etmişken ilk
defa Muaviye b. Ebfr Süfyan bu tür fiilierin Allah'ın takqrriyle vuku
bulduğunu. ve dolayısıyla kişiniiı cebir altında olduğunu iddia etmiş,
böylece yanlış İcraatını mazur göstermeye çalışmış, ond~ sonra da
bu gqrüş yayılmaya·başlarnıştır.t46
·
Ehl-i'hadis'e göre ise kulların kendileri gibi fiilieri de mahluktur: Kul, fiilinin yaratıası kabul edildiği takdirde Allah'a eş koşul­
muş olur. Mu'tezile'nin, ilahi fiilierin hadis· olduğunu savunurken
insanlara ait ihtiya.rl f.iillerin kendi iİade ve kudretlerini{ı eseri ?lup
Allah tarafından yarablmarnış olduğunu iddia· etmesi Müslümanların ashab devrinden itibaren öğrendikleri bilgilere aykırı düşmekte­
dir. İnsanlar sadece Allah tarafindan haklarında önceden takdir edilip yazılan fiilieri yerine getirirler. Hidayet-dala!et, saadet-şekavet,
hatta akıllı ve aptal olmak dahil her şey kadere göre cereyan eder.
Birçok ayet ve hadis bunu açıkca ifade eder. 147 Kulların fiilierini ilahi
iradenin dışında tutmak, bu iradeyi sımrlandırmayı ve dolayısıyla
uluhiyet hakkında acz ve eksikliği g$i!rektireceğinden mümkün değildir. Ehl-i hadis ·bu konudaki rivayetleri görüşlerinin delili olarak
zikretmişlerdir. Temel hadis kaynaklarının kader bölümlerinde
rivayet edilen kadere iman etmenin gerekliliği 148, insanıı:ı cennet ve
cehennemdeki yerinin yazıldığı149, Hz. Adem'in giiı\ah işleyip cennetten çıkmasının önceden belirlenmiş · bir kader sonucu
gercekleştiğitso, Hz. Peygamber'in dualarında kaderfu kötüsünden
Allah' a sığındığı ve bunu ashabına da tavsiye ettiği?sı ljlususlarında
naklediİen hadisler. Ehl-i hadis'in delillerinden bir kısnudır.ıs2
;
.
1
6Yavuz, "Cubbai, Ebu Ali", DİA, Vlll, 101.
Yavuz," Buhan Muhammed b. İsmail", DİA, VI, 373.
Ha Muslim, "İman", 37.
H9 Muslim, "Kader", 6.
ıso Buhan, "Kader", 34; Muslim, "Kader", 14-15.
isı Buhan, "Kader", 13.
152 Mu' tezile ve Ehl-i hadisin inSanın fiilierinin yarahiması ve ;kader konusundaki görüşleri için Bkz., Dariınl, er-Red ale'l-Celımiyye, s. 66-71; ·Yav.uz,
"Kader", DİA, XXIV, 58-63;: Üzüm,"Kaderiyye'',. DİA, XXIV, 64-65; Özpınar,
14
147
Hadis Edebiyatının Oluşumu, s. 390-404..
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
247
c. Rü'yetullah
Allah'ın
ahirette mürninler tarafından görülmesi başka bir ifadeyle rü'yetullah bu dönemde Mu'tezile ile ehl-i hadis arasında tarb.şılan konulardan bir diğeridir. Mu' tezili aJ.imler Allah'ın cisim olmadığını dolayısıyla gözle görülemeyeceğini ifade etmişlerdir. Onlar
Allah'ın ahirette ·görüleceğine delil olarak zikredilen, "O gün parlak
yüzler vardır, Rablerine bakarlar'' 153 mealindeki ayetinin " ... rablerinin
nimetlerini beklerler" şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmekteydi. Onlara gör~ bu konuda öne sürülen. hadisler delil olarak kabul
edilecek seviyede değildir. 1 54 Akll bilgiler de Allah'ın görillemeyeceğini teyit eder, çünkü -g özler sadece bir yerde ve bir yönde bulunan
sorilu ve sınırlı maddi varlıkları gör.ebilir; Allah ise bu türden bir
varlık değildir ve maddi özellikler taşımaktan münezzehtir. Teşbih
ve tecsimden kaçınmak için rü'yetullahı reddetmek akl! bir zorunluluktur.
Ehl-i hadis' e göre ise Allah'ın ahirette görülmesine iman etmek
farzdır. Zira Kur'an'da mün:ıinlerin rablerine bakarak mutlu olacakları, buna karşılık kafirlerin rablerinden mahrum brrakılacaklan bildirilmiş,1ss birçok hadiste de bu husus açıkca ifade edilmiştir. Rü'yet
bazı naslardcı. "bilmek" manasında kullanılmakla birlikte iü'yetullahı
konu edinen ayet ve hadislerde "görmek" anlamında kullanılmıştır.
Söz konusu naslara bilmek manasını vermek imkansızdır, çünkü
ahirette ister mürnin ister kafir olsun yarab.kların hiçbiri Allah'ın
varlığından ve birliğinden şüphe etmeyecektir. Gözlerin Allah' ı idrak
edemeyeceğini ifade eden ayetin156 hükmü ise ahirete değil dünyaya
aittir. Yani gözler bu dünyada Allah'ı göremez demektir. Nitekim
inkarcıların rablerinden mahrum brrakılacağını belirten ayet157 de bu
durumu teyit etmektedir.1ss
153 el-Kıyame 75/23.
1
s.ı Mu'tezile'nin rü'yetullah hakkındaki görüşü hakkında Bkz., Darimi,
Nakzü Osman b. Said ale'l-Merlsl, s. 167-174, 523-530; Koçyiğ:it, Kur'an ve
Hadzste Ru'yet Meselesi, s.9, 21-39; Yeşilyurt/Rü'yetullah", DİA, XXXV, 313.
155 el-Kıyame 75/23; el-Mutaffifin83/15.
156 el-En' am 6/103.
157 el-Mutaffifin 83/15.
158 Ehl-i hadisin ru'yetullah ile ilgili görüşü hakkında Bkz., Danrru, Nakzii
Osman b. Stild ale'l-Merlsl, s. 166, 524-533; Koçyiğit, Kıır'iiıı ve Hadzste Rıı'yet
Meselesi, s. 9-10, 39-86; Yeşilyurt, a.g.m., DİA, XXXV, 312-313.
248 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
d. Allah'ın Sıfatları
Mu' tezile'ye göre ilahl sıfatıarda öne çıkan unsur tenzihtir. Allah duyularla algılanamayan kadim, hay, alim, adl, hakim, vahid,
garu bir varlıkbi; fakat böyle olUşu zatında müstakil manalar halinde
sıfatlarının olduğu aİllamına ge4Jıez. Sıfatlar Allah'ın zabhda gercek
manada bulunmayıp sadece insan zihni tarafından O'n~ yöneltilen
nitelemelerden ibarettir. Bu sebeple Mu'tezile, Allah'ın ylınında baş­
ka kadim varlıkların mevcudiyeti (teaddüdü kudema) sonucuna
götüreceğiili düşünerek Allah'ın zatından başka, varlıkla nitelenebilecek kadim sıfatıara sahip olmasıru tevhid ilkesine aykın görmüştür.
Onlara göre sıfatlar açısından Allah hakkında ancak şu tabirler kullanılabilir: Allah zanyla veya zatından ~olayı yahut zatınçlaki halden
dolayı hay, alim, kadir, mürid, semi', bas"ırdir; bunların zıtlan ise ·
Allah hakkında muhaldir.t59 Dolayısıyla Mu' tezili aiimler sıfatları zat
ile kaim ezeli manalar olarak telakki etmeyi Allah'ın yaratıklara benzetilmesini gerektireceği düşüncesiyle reddeb.niş ve hadis olduğunu
söylemişlerdir. ı60
Alla;h'ın birliği inancına
halel getirmernek amacıyla Allah'a
bazı kadim sıfatları nispet etmekten kaçınan Mu'tezile'yi "muattıla"
olarak isimlendiren Ehl-i hadis'e göre sıfatıarın kadim oluşu tevhid
inanayla çelişmez,'' çünkü sıfatlar zabn aynı olmadığı gibi gayrı da
değildir.161 Ayrıca teşbihe kapı aralayacağı endişesiyle naslarda Allah'a nisbet edilen sıfatları reddetmek tutarlı bir yol çleğildir.
Çünkü
1
her biri bir üstül)lük ifade eden sıfatları nefyetmek de O'nu hiçbir
üstünlüğe sahip olmayan putlara berizetmeyi gerektirir. O'nu yaraOklara benzetrnek nasıl hatalı ise onlara benzetmernek için
naslarda
;
bildirilen sıfatları nefyetmek de aynı şekilde hatalıdır. Çfutkü tenzihte aşırı gitmek başka türlü bir teşbihe yol açar. Teşbih v~· aşırı tenzih
görüşünün taşıdığı · mahzurlardan kurtulmanın yegane yolu,
naslarda b~dirilen sıfatları kabul edip bunların mahiyet ve keyfiyet
itibariyle yaratıkların sıfatlarından farklı olduğuna inanmakbi. Dolayısıyla teşbihten kaçınmak için söz konusu nasları te'YD: .etmek isa159 Çelebi, "Sıfat", DİA, XXXVTI, 102; a.mlf., "Mu'tezile", DİA, XXXt 395-396;
.:
Yurdagür, "Ebü'l-Hüzeyl el-AliM'', DİA, X, 331.
160 Mu'tezile'nin Allah'ın sıfatlan hakkındaki görüş ve delilleri için Bkz.,
Koçyiğit, Miinalaışalar, s. 112-137.
161 Yavuz, "Ahmed b. Hanbel", DİA, n, 83.
HAD İS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
249
gibi bunları te'vil etmeyi zaruri gören kelfuncılarca
te'viller de isabetli değildir. Tenzih, Allah'ın kusur ve ayıp­
lardan, yaratılmışlara özgü eksikliklerden uzak ve yüce olduğunu
benimsernek demektir. Zatı gibi O'ndan ayrılmayan isimleri, sıfatları
ve fiilieri de kadimdir. Bunların dışında kalan her şey yaratılmış
olduğundan zat, isim, sıfat ve fii1 açısından O'na benzeyen hiçbir
varlık yoktur. 16 2 .
betli
olmadığı
yapılan
Sonuç itibariyle Mu'tezile Ehl-i hadis'i ilaru sıfatlar konusunda
ederken, Ehl-i hadis de
Mu'tezile'yi özellikle haberi sıfatları ve ilahi fiilieri yorumlamak suretiyle gecersiz kılmak, hatta bunları inkar etmekle suclanuştır. Bu
sebeple Ehl-i hadis Mu'tezile'y.i "muattıla" ve "nüfat'' 163; Mu'tezile de
Ehl-i hadis'i "haşViyye" 164, "müşebbihe" ve "mücessime" olarak adteşbih ve tecsim inancını benimsemekle itharn
landırmıştır .ı65
e. Halku'l-Kur'an
Mu' tezile aliı:rileri, sıfatları zat ile kaim ·ezeli manalar olarak
kabul etmeyi Allah'ın yaratıklara benzetilmesini gerektireceği düşüncesiyle reddetmiş ve hadis olduklarını söylemişler, b:u sebeple de
ilahi bir sıfatın tecellisi olan Kur'an'ın yaratılmışlığı fikrini savunmuşlardır. Onlar Kur'an'ın hem lafzı hem de manası itibariyle mahlill<. olduğunu ileri sürüp bu görüşü akli ve nakli delillerle kanıtla­
maya çalışmışlardır. Halku'l-Kur'an meselesinin Müslümanlar arasında itikadi bir problem olarak tartışılmasının sebepleri konusunda
farklı görüşler166 ileri sürüise de II. (VIII.) yüzyılın ilk yarısında orta'ya çıktığı ancak Mu'tezili alim İbn Ebu Duad'ın (ö. 240/854) Abbasi
Devleti'nde başkadılık görevine gei.nlesiyle mihne olayı ile farklı bir
boyut kazandığı genel kabul gören bir husustur.167
Ehl-i hadisin sıfatlarla ilgili görüş ve delilleri için Bkz., Koçyiğit, Miinaktı­
s. 137-145; Kırbaşoğlu, Ehl-i Siinnet'in.Kıırucu Atalan, s. 173-298.
163 Dariınl, er-Red ale'l-Cehmiyı;e, s. 8, 12.
164 Rfunehürmiz1, el-Muhaddisü'l1t1sıl, s. 162.
165 Çelebi, "Sıfat'', DİA, XXXVII, 102.
166 Bu konudaki farklı görüşler ve Kur'an'ın mahltlk oluşununakli ve nakli
delilleri için Bkz., Yavuz, "Halku'l-Kur'an", DİA, XV, 371-373.
167 Dari.ml, Nakzu Osman b. Said ale'l-Merfsf, . s. 309-310. Yavuz, "İbn Ebı1
Duad", DİA, X I X ,430-431.
162
şalar,
250 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA çnaşı VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Ehl-i hadis ise Kur'an'ın malılUk olduğunu söylemekle onun
sözü olduğunu iddia etmek arasında hiçbir fark bulunmadığıru savunmuştur. 168 Onlara göre Kur'an-ı Kerim Allah kelfunı olup
malılUk değildir. Zira kelam Allah'ın zabndan ayrılmayan bir sıfattır.
Dolayısıyla "Kur'an malılı1ktur" demek küfür, "malılt).k değildir"
demek ise bid'attır. Kur'an'ın Allah kelfunı olduğu ayet ve hadislerle
sabittir, ashab ve tablin aiimleri de bu hususta farklı bir ~örüş beyan
etmemişlerdir. Bu sebeple sadece, "Kur'an Allah kelfunı olup malılUk
değildir'' demekle yeti.nmek ve Kur'an'ı telaffuz edişin malılUk olup
olmadığı tartışmasına girmernek gerekir.t69
bir
beşer
4. Tartışmalann Sonuçlan
Söz konusu siyasi ve i.lml tartışmaların sonuCUI}da'mihne olayı
hadis Mu'tezile'ye yönelik eleştiri edebiyatı telifine
başlanuş ve bu tartışmalar hadis kaynaklarının telifinde de etkili
yaşanmış, E~-i
olmuştur.
a. Miline Olayı
Halktı'I-Kur'an
konusunda Mu' tezile ile Ehl-i hadis arasındaki
tartışma fikri seviyede .kalmamış zamanla siyasi bir baskıya dönüş­
müştür. Cahiz, muhaddislerin teşbihe dair fikirlerini red amaayla
Kitlibü'r-red nle'l-miişebbihe ismiyle bir eser kaleme almış daha sonra
kitabını tanıtmak ve onların Mu'tezile'ye karşı tehlike oluşturdukla­
rını belirtmek üzere başkadı İbn Ebu Duad'a hitaberı,Rislile ilfi Alımed
1
.
b. Ebıl Dulid fi Kitfibi'r-red nle'l-miişebbihe başlıklı bir mektup yazmıştır.J70 Bu mektup İbn "ijbu Duad'ın milıne olayını başlatmasında Ehl-i
hadisin tehlikeli olmaya başladığı düşüncesine vardı~. da göstermektedir. Aşağıda "Ehl-i hadisin Eleştiri Edebiyatı" b~lığı albnda
zikredileceği üzere Ehl-i hadisin Mu'tezile'yi eleşt:iro:{ek amaoyla
yazdığı red edebiyatı da bu durumu teyit etmektedir. !
Abbasi sarayında vezirlik makamına ulaşan Mu' tezili ilim İbn
Ebu Duad, "Kur'an m~Uktur" demeyen Müslümanlan kati.r kabul
edip eşlerinin kendilerinden boşanmış sayılacağıru düşünmq.ş 171 ve
168
oa.ruru, n.g.e., s. ıs.
169
DariınJ, a.g.e., s. 310-313,330-333; Yavuz, n.g.m., DİA, )N, 373.
170
111
Şeşen, "Cahiz", DİA, vn, 22.
Zehebi, Siyer, XI, 263.
·:
HADİS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
bu
aşırı görüşlerini
251
halifelerin nüfuzlanndan faydalanarak bütün
İslam ilimlerine zorla benimsetmek için her türlü baskıyı uygulama
~ararına varmıştır. Osmanb. Sa.ld ed-Dfui.ı::ni'nin (ö. 280/894) verdiği
bigiye göre Mu' tezile'nin söz konusu siyasi baskısı Kur'an'ın mahlfrk
olup olmadığı konusundaki tartışmaları ateşleyen unsur olmuştur.
Onun nakline göre Ahmed b. Hanbel'in, "Mi.ı.'tezile Kur'an'ın mahlfrk · olduğu meselesini gündeme getirmeden önce bu konuda sükut
etmeyi tercih ediyorduk; fakat onlar böyle bir tezle ortaya çıkınca biz
de iddialarını çürütmeyi gerekli gördük" şeklindeki ?tçıklaması da bu
durumu desteklemektedir.ın
Halife Me'mfrn, 212 (827) yılında Kur'an'ın malılUk olduğuna
sonra Ahmed b. Ebu Duad'ın teşvikiyle 218
(833) · yılında Bağdat valisi İshak b. İbrahim' e bir yazı göndererek
ilimleri bu konuda sorguya çekmesini, Kur'an'ın mahlfrk olduğuna
inanmayanların hukuki ehliyetlerini iptal etmesini emretıniştir. Muhammed b. Nuh (ö. 218/833), Nuaym b. Hammad (ö. 229/843),
Ahmed b. Nasr el-Huzru (ö. 231/845) ve Ahmed b. Hanbel (ö.
241/855) gibi ilimlerin dışındakiler resmi görüşü benimsernek zorunda .!.<almışlardır. Ahmed b. Hanbel ve arkadaşlan ise, "Kur'an
Allah kelamıdır, bunun dışında ilave bir söz söylemeyiz" tarzında
cevap verip resmi görüşe karşı direndikleri için işkenceye
inandığım açıkladıktan
maruz kalmışlardır. Muhammed b. Nuh işkence sonucu ölHalife Mu'tasım Ahmed b. Hanbel'i işkenceye tabi tutmaya
devam etmiş, Ahmed b. Nasr el-Huzru Halife Vasik tarafından öldürülmüş, Nuaym b. Hammad ise hapiste ölmüştür.
müş,
Me'mfrn zamanında başlayan . mihne olayı Mu'tasım ve
dönemlerinde de d~vam etmiştir. Halife Me'mfuı'un ölümüriden sonra İbn Ebu Duad, Kur'an'ı mahlfrk saymamak suretiyle
dinden çıkan bir kimseyi serbest bırakmanın doğru olmayacağını,
halkın bunu, "Mu'tasım kardeşi Me'mfrn'un yolundan ayrıldı, üstelik İbn Hanbel her iki halifeyi mağlup etti" diyerek yanlış değerlen­
direceğini söyleyerek hadis ilimleri üzerindeki baskının devamını
sağladı. Onun etkisinde kalan halife kızgın güneş altında cellatların
daha çok kamçılamak suretiyle yaptıkları işkencelere bizzat n~zaret
etti. Ahmed b. Hanbel halife Vasik'ın ölümüne kadar evinde göz
Vasik'ın
172
Daruru, ·er-Red ale'l-Merlsl, s. 110.
252 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BiRBiRLERiYLE İLİŞKİLERİ
hapsinde tutuldu. Cuma namazıanna bile gidemedi. 173 Hadis aiimleri
üzerinde on alb. yıl kadar devam eden bu baskı ve işkence 234'te
(849) Halife Mutevekkil döneminde sona ermiş ve Kur'an'ın mahltlk
olduğunu söylemek yasaklanmıştır.ı74
b. Ehl-i hadisin Eleştiri Edebiyah
Osman b. Said ed-Dari.ınl'nin belirttiği üzere Nru'tezile'nin
Kur'an'ın mahltlk olduğu meselesini gündeme getirmesi Ehl-i hadisin eleştiri edebiyatının ortaya çıkmasındaki en önemli etken olmuş~
tur.
Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam'ın (ö. 224/838) Kitabü'l-imfin'ıı~,
Abdiliaziz b. Yahya b. Abdiliaziz el-Kinaru'nin (ö. 240/854). Kitabü'lhayde ve'l-i'tizar fi'r-reddi alfi men kôle bi halki'l-Kur'fin'ı1 76, Ahmed b.
Hanbel'in (ö. 241/885) er-Red ale'z-zenfidıka ve'l-Cehmiyye'si 171,
Buhaıi'nin Halkıl ej'fili'l-ibad'ı 17B, İbn Kuteybe'nin (ö. 276/889) el-İhtilaf
fi'l-lfijz ve'r-red ale'l-Cehmiyye ve'l-müşebbihe'sim Osman b. Said edDariınl'nin (ö. 280/894) er-Red ale'l-Cehmiyye'si 180·İbrahim b. İshak elHaröı'nin. (ö. 285/898) Risfile fi enne'l-Kur'fin gnyru mnhlUk'uısı, İbn Ebu
Asım'ın (ö. 287/900) Kitfibü's-sünne'si1B2, Abdullah b: Ahmed b.
m Kandemir, "Ahmed b. Hanbel", DİA, II, 76.
ı74 Yavuz, "Halku'l-Kur'an", DİA, XV, 372; Yücesoy, "Mil'$e", DİA, XXX, 2627.
ır. Nasıruddin· el-Elbaru tarafından Resiiiiii Erban içerisinde (s. 47-102) 1985'te
Kuveyt'te yayımlanmıştır.
. .
ı 76 Ali b . .Muhammed b. Nasr el-Fakih tarafından 2001'de Me~e'de yayım­
lanmıştır. Eser Halife Me'mun huzurunda gerçekleştirilen mu,ellif ile Bişr el~
Merisi arasındaki tartışmayı konu edinmektedir.
177 Eserin farklı baskıları için Bkz., Kandernir, a.g.m., DİA, II, 78.
ı 7s Eserin farklı baskıları için Bkz., A'zaınl, "Buhfui Muhammed b. İsmail",
DİA, VI, 371.
179 1349/1930'da Z§hld el-kevsen tarafından Kahire' de yayımlanmıştır.
ıso 1960'ta Gosta Vitestam tarafından Lund-Leiden'da yay~anrruştir. Eserin
bir başka neşri ise Ali Sami en-Neşşar ve Ainmar et-Talibi tarafından 1971
tarihinde İskenderiye'de ~kiiidii's-selefiçiD.de (s. 253-356) yapıbfıştır.
ısı Kandemir, "Harbl", DIA, XVI, 115.
182 Basim b. Faysal el-Cevabire tarafından 1998 yılında Riyad'da yayımlan­
mıştır.
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
253
Hanbel'in (ö. 290/903) Kitiibü's-sünne'si1B3, Ebu Bekir el-HallaJ.'ın (ö.
311/923) Kitiibü's-sünne'si1B4 Ehl-i hadis aJ.i.ınleri tarafından sözü edilen tartışma konularında görüşlerini ortaya koymak ve kendilerine
yöneltilen eleştirilere cevap vermek amacıyla kaleme alınmış eserlerdir. Bu eserlerde imanın tarunu, imanın arhp eksildiği, Kur'fu:ı.'ın
mahlil.k olmadığı, kulların fiilierinin mahlil.k olduğu, kader, büyük
günah işieyenin durumu, rü'yetullah, Allah'ın sıfatları, arşı.i:ı mahiyeti konularında Mu' tezile'ye cevap verilmiş ve bu konularla ilgili Ehl-i
'
hadisin görüşleri ortaya konulmuştur.ıss
Bunların dışında İbn Kuteybe'nin Te'vilü muhtelifi'l-hadis'i
Mu'tezile ve Ehl-i re'y tarafından hadisçilere yöneltilen eleştirilere
cevap vermek amacıyla kaleme alınmışlır. Osman b. Said ed-Danmi
ise Nakzü'l-İmiim Ebu Said Osman b. Said ale'l-Merisiyyi'l-Cehmiyyi'lanid firne'f-terii ale'llahi mine't-tevhzd 186 isimli eserini hadislerin Hz.
Peygamber ve ilk üç halife zamanında yazılmadığı, dolayısıyla delil
olamayacağı ve sahabeden Ebu Hüreyre ile Abdullah b. Amr b. As' a
güvenilemeyeceği iddialarına reddiye amacıyla kaleme almışhr. Ebu
Davil.d es-Sicistfuıl'nin (ö. 275/889) er-Red alil ehli'l-kader ve er-Red
ale'l-kaderiyye adlarıyla da anılan Kitiibü'l-kader1B 7 isimli eseri de
Kaderiyye'ye reddiye amacıyla kaleme alınmıştır. İbn Ebu Hatim'in
(ö. 327/938) er-Red ale'l-Cehmiyye isimli eseri de aynı amaca yoneliktir.
Buhan'nin. el- Ciimiu's-sahih'inde "Kitabu'l-iman",
"Kitabu't-tevhid ve'r-red ale'l-Cehmiyye ve gayrihim", "Kitabu'lkader" bölümlerinde açhğı bab başlıklarında imanın tarifi, unsurları,
iman-aınel, iman-günah münasebetleri, sıfat, zat-sıfat ilişkisi, tekvinmükevven, meşiet-irade, rü'yetullah konularıyla ilgili zikrettiği ayet,
ashab ve tabiinin açıklamalarıru verdikten sorira ilgili hadisleri zikAyrıca
183
Muhammed b. Said b. SaJ.im eı:Kahtaru tarafından 1994 yılında Riyad'da
yayımlanrruştır.
Ahyye Zehraru tarafından 1989'da Riyad' da yayımlanmıştır.
Ehl-i hadisin diğer ekollere cevap mahiyetinde telif ettiği eserler hakkında
geniş bilgi için Bkz., Özer, Elıl-i Hadisin Red Literatiirii (Yayımlanmamış yük- ·
sek lisans tezi, 2008 Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü)
186
Eserin f.arklı baskıları için Bkz., Aydınlı, "Dariml Osman b. Said", DİA,
VIII,496.
1s7 Kandemir, "Ebı1 Davı1d es-Sicistaru", DİA, .X, 121.
184
185
254 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
retmesi de dönemindeki sözü edilen konulardaki görüşleri
dirmeyi amaçlamaktadır.
değerlen­
Ehl-i hadisin önde gelen ai.iml.erinden Osman b. Said edDaruru'ye göre ilahi sıfatları kabul etmeyerek Kur' an' a muhalefet
eden, Allah kelamı olan Kur'an'la insan sözü arasında Y,aratılnuşlık
açısından fark görmeyen, ashabİn görüşlerine ve icmaa a'ykırı inançlar benimseyen zümreler .ehl-i kıbleye dahil değildir. Duriımlaiı buna
uyan Cehmiyye ve benzeri tırkalara mensup kimselere görüşlerinden
dönmeleri teklif edilir, kabul etmedikleri takdirde mürted sayılırlar.
Allah'ın sıfatıarını gerçek manasından saptınp hadis kabul etmek,
Kur'an'ın
mahltlk olduğunu söylemek, rü'yetullahı inkar etmek, kadere
iman etmemek İslam'dan çıkmayı gerektirir.ıss Nitekim Buhan de
Hnlkıı eflili'l-ibad adlı eserinde Süfyan es-Sevri, Abdullah b. Mübarek
gibi hadis a.Iimlerinin Kur'an'ı mahltlk olarak niteleyenleri kafu,
zındık, müşrik ve dinden çıkmış olarak itharn ettiklerini nakletmektedir.189 O, Ebu Hanife'nin talebesi ve Ehl-i re'y'in önde gelen alimi
Muhammed b. Hasan eş-Şeybaru'yi de şiddetle eleştirdiği
Celımiyye'den saymaktadır. 190 Ayrıca Buhari el-Cfimiu's-sn1ı1h'indeki
"Kitabü'l-menak.ıb" bölümünün "Alamatü'n-nübüvve fi'l-İslam"
adını taşıyan başlık altında konuyla ilgili elliden fazla rivayet kaydetmek suretiyle dönemindeki nübüvvet inkaralarma cevap vermeyi
amaçlamış olmalıdır.
c. H adis Kitaplarının Tasnifinde Mu' tezile ve Diğer İtikadl
Mezheplerin Etkisi
Özellikle hicri üçüncü asırda telif edilen temel hadis kaynakla-
rında bir taraftan Ehl-i hadisin inanç anlayışı ortaya kopulurken diğer
taraftan başta Mu' tezile olmak üzere dönemin itikad.i mezheplerini eleştirmek, onların görüşlerini tashih etmek amaayla müstakil
bölümlere· yer verildl ği veya bazı bab başlıkları konulduğu görülmektedir. Nitekim Buhan eserinin "Kitabü't-tevhid" bölümünde
nasların zahiri anlamlarına dayalı Ehl-i hadisin anlayiŞını -ortaya
ıss Yavuz, "Daruru Osman b. Said", DİA, VIII, 497; a.mlf., ." Ahmed b.
.1
Hanbel", .DİA, II, 76.
ıs9 Buhar!, Halku efftli'l-ibnd, s. 14, 17, 18.
ı90 Buhan, a.g.e., s. 24.
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
255
koymuş, Allah'ın
bir, gökte ve arşın üzerinde olduğuna ve O'nun eli
ve gözü gibi uzuvlan bulunduğuna işaret etmişfu.t9ı O, "Kitabü'ttevhid" bölümünün 28. babından 55. babına kadar kelamullahın
mahl'Cık olmadığı konusunu ortaya koymaktadır. 192 Haberi sıfatlarla
ilgili yedisi kudsi toplam on sekiz hadis naklettiği "Kitabü'ttevhid'in" otuz beşinci bab başlığına "Onlar Allah'ın sözünü değiş­
tirmek isterlerl93" ayetini almak suretiyle haberi sıfatıarın tevilini
Allah'ın ayetlerini değiştirmek olarak gördüğünü ifade etmiştir. 194
"Kitabü'l-kader" bölümünü de Mu'tezile'ye reddiye olarak yazmıŞ­
tır. Nitekim ikinci babına "Allah'ın İlmi Üzere Yazan Kalem Kuru-
du", dördüncü babına ise
"Allah'ın
Emri Takdir Edilmiş Bir Kader-
dir"19ö başlığını koyi:nası da bu durumu teyit etmektedir.196 "Kitabü'l1man" bölümünde ise döneminin imanla ilgili tartışmalarına katılmış
ve imanın tanımı, imanda arhp eksilme olmayacağı ile iman-amel
ilişkisi ~onularında önemli ölçüde Mürcie'yi eleştirmişfu.197 Ayrıca
hadis aiimleri Kaderiyyenin bu ümmetin mecuslleri olduğunu, hastalandıklarında ziyaret edilmemelerini, öldüklerinde haklarında iyiliklerine şahitlik edilmemesini ve karşılaşıldığında selam dahi verilmemesini, tevbeye davet edilmeleri kabul etmedikleri takdirde öldürülmelerini ifade eden rivayetleri de eserlerinde kaydetmişlerdir. 1 9s
Geniş bilgi için Bkz., Çakın, "Kitabü't-tevhid'in Bab Başlıklarına Göre
Buhari'nin Tevhid Anlayışı", Dfnf Arnşhrmalar, 7/20, s. 425-432; Özpınar,
Hadis Edebiyahnm Olıış·umıı, s. 360-367..
192 Özpınar, Hadis Edebiyahnm Olıışıımıı, s. 378.
193 el-Feth 48/15.
'
m Buhari, "Tevhid", 35.
195 Buhm, "Kader", 2
t96 Buhar!, "Kader", 4. "Kitabü'l-kader" bölümü çerçevesinde Buharl'nin
kader anlayışı hakkında Bkz., Bağcı, "el-Buhari'nin Kader Konusunda
Mu'tezile İle Münakaşalan", Ankara Üniversitesi halıiyat Fakültesi Dergisi,
46/1, s. 21-42.
197 Geniş bilgi için bk.Çakın, "Buhar!' nin Mürcie . İle İman Konusunda Tartışması", Ankara Üniversitesi İlalıiyat Fakültesi Dergisi, 32, 1990, s. 183-189;
Aşıkkutlu, "Buhan Döneminde {ID/IX. Asır) İmanla İlgili Yaklaşımlar ve
Sahlh'inin İman Bölümü Çerçevesinde Buhar!'nin İman Yaklaşımı", Marmara
Üniversitesi İlalıiyat Fakültesi Dergisi, 19, 2000, s. 59-83.
ı9s Muvatta, "Kader", 6; İbn Mace, "Mukaddime", 10; Ebu DavCid, "Sünne",
16.
191
256 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Bunların dışında bazı temel hadis kaynaklarında yer alan
"Haber-i Vahidlerin Bilgi Değeri" 199, "Hz. Peygamber'in Hadisine
Saygı ve Ona Muhalefet Edenlerle Mücadele Etmek" 200, "Bid'atçı ve
Münakaşacılardan Uzaklaşmak" 2oı, "Bid'atçılardan Uzaklaşmak ve
Onlara Buğzetmek"202, "Bid'atçılara Selam Vermemek"203{ "Hariciler
Hakkında"204 ,"İnsanların Kendisinden Uzaklaşmasını Engellemek ve
İlişkileri
Bozmamak Amaoyla Haricilerle Savaşpıamak"ıos,
"Cehmiyyenin İnkar Ettikleri"206, "Mü 'minlerin Ahirett~ Rablerini
Görmelerinin İsbab.", 207 "Kader Konusunda Konuşmanın Yasaklan- ·
d.ığı" 208 "Kulların Fiillerinin ve Kesblerinin Yaratıld.ığı",209 "Meşiet ve
İrade"ııo gibi alt başlıklar (bab başlıkları) ve "Üm.metimden iki grubun İslam'dan nasibi yoktur. Ehl-i irca ve ehl-i kader" 211 ve benzeri
rivayetleri eserlerine almaları söz konusu amaca yonelik gayretlerdir.ııı
d. Cerh-Ta'dile Etkisi
Dinde cidal ve tarb.şmayı, ehl-i eser aleyhinde konuşmayı
bid'ati hadisçileri HaşviyyeııJ diye isimlendirmeyi ise zındıklık alame-
ı99
Buhan, "Ahbaru'l-ahad", ı-6.
İbn Mace, "Mukaddime", 2.
201 Dari.ml, "Mukaddime",35; İbn Mace, "Mukaddime", 7..
202 Ebu Davfid, "Sü.nne", 3.
203 EbU Davfid, "Siinne", 4.
204 İbn Mace, "Mukaddime", 12.
205 Buhan, "İstitabetü'l-mürtedcün", 7.
206 İbn Mace, "Mukaddime", 13.
207 Müslim, "İman", 296-303.
ıos Muvatta, ''Kader", 1.
209 Buhan, "Tevhid",40.
2ıo Buhar!, "Tevhid", 31.
211 İbn Mace,.Mukaddime, 9. Kaderiyye ve Mürcie ile ilgili rivayetler hakkın­
da Bkz., Köktaş, "Kaderiyye ve Mürcie İle İlgili Hadislerin Değerlendirilme­
si", Hadis Tetkikleri Dergisi, 1h, 2003, s. 113-143.
ııı Temel hadis kaynaklarırun iman bölümlerinin dönemin inanç tartışmala­
rıyla ilişkisi hakkında Bkz., Özpınar, Hadis Edebiyatının Olıışumıı, s. 344-345,
349.
ıı3 Haşviyye, dini konularda akıl yürütmeyi reddeden, nasl~ın zahirine
bağlı kalmak suretiyle teşbih ve tecsime kadar varan telakkileri benimseyenlereverilen isimdir (Yurdagür, "Haşviyye", DİA, XVI, 298-299, 304).
200
HADİS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
257
ti kabul eden Ehl-i hadis, bu özelliğe sahip kimselerle ~irlikte bulurırnamak, onlarla konuşmamak, onlara buğzetmek gerektiği görü~ündedir. Zira ehl-i bid'at Hz. Peygamber'in hadislerini nakledenlere
düşmanlık beslemekte, onlan Haşviyye olarak isimlendirmekte ve
cahillikle itharn etmektedirler.ıt4 Nitekim Ahmed b. Sinan el-Kattan
(ö. 256/869) "Dünyadciki her bid'at sahibi 'Ehl-i hadise düşmanlık
besler, çünkü bir kimse bid'ata düştüğünde kalbinden hadis sevgisi
giderilir"ııs demiş, kendisine aslıab-ı hadisi karalayan biri hatırlatıl­
dığında Ahmed b. Hanbel'in o kimsenin zındıklığına hükmettiğini
de sözlerine eklemişfu.2I6
Hadis aJ.imleri, Kur'an ve sünnetle bulunmayan veya bunlarda
yer almakla birlikte ayrıntılarına girilmemiş olan bir itikacü meselenin münakaşa konusu haline getirilmesini bid' at olarak görmekteydi.
Onlara göre Mu'tezile'nin itikacü konularda hataya düşmesinin sebebi hadisiere itibar etmemesiydi. Hadislerin bir kısmını kabul edip
bir kısmını reddetmek, neticede kişiyi Kur:an'ı yanlış anlamaya götürmekteydi.217 Bu sebeple onlar Ehl-i hadisten olmayanlardan hadis
almayı uygun görmezlerdi. Buhfui'nin, "1080 kişiden hadis yazdım.
Bunlann hepsi de 'iman söz ve ameldir; artar ve eksilir' inancında
olan Ehl-i hadisti" 218 açıklaması bu husutaki hassasiyetini göstermektedir. Ayrıca o, "Cehmiyye Yahudi ve Hıristiyanlardan daha zararlı­
dır. Zira Yahudi ve Hıristiyanlar ve bütün din mensuplaiı, Allah'ın
Arş üzerinde olduğunu kabul ederken, Mu'tezile, Arşın üzerinde bir
şey yoktur demektedir''2ı9 açıklamasıyla Mu;tezile'nin Yahudi ve
Hıristiyanlardan daha zararlı olduğunu ifade etmekteydi.
Onlara göre ehl-i
bid'atın
alameti Ehl-i hadisin
görüşlerine
karşı çıkmak, Cehmiyye'nin alameti Ehl-i hadise müşebbihe, niibite ve
mücbire nazarıyla bakmaktır. Özellikle mihne olayı, hem hadis
ravileri hakkındaki değerlendirmelerde hem de hadis ilimlerinin
birbirleriyle ilişkilerinde belirleyici olmuştur. Bu dönemde Ehl-i hadisin mu'tezili ilimler hakkındaki yaklaşımı yukandaki açıklamalaSabfini, Akldetii's-selef, s. 298-299, 304.
Hakim en-Nisabfıri, Ma'rife, s. 4.
216 a.y.
214
21s
217
21s
219
Yavuz, "Buhar'i Muhammed b. İsmail", DİA, VI, 372.
ZehEbfı, Siyer, XII, 395.
Buhan, Halkıı eftıli'l-ibiid, s. 15-16.
258 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇII<lŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
rından anlaşılmaktadır. Nitekim yukanda zikredildiği üzere Buhan,
Süfyan es- Sevri, Abdullah b. Mübarek gibi hadis aJ.imlerinin
Kur'an'ı mahlılk olarak niteleyenleri kafir, zındık, müşrik ve dinden
çıkmış olarakitham ettiklerini nakletmiştir.22o Ayrıca Buhan'nin Ebu
Hanife'nin talebesi ve Ehl-i re'y'in önde gelen ai.imi Muhammed
b.
!
Hasan eş-Şeybaru'yi de şiddetle· eleştiırdiği Cehmiyye' den; saydığı da
ifade edilmişti.22ı
!
Mihne olayı hadis aJ.imlerinin Mu' tezile ve Ehl-i re'y hakkında
olumsuz yaklaşımlarını etkilediği gibi hadis aJ.imlerinin birbirleriyle
ilişkilerinde de belirleyici olmuştur. Nitekim Ahmed b. Hanbel,
milinede olumlu cevap vermeleri sebebiyle önceleri takdirle karşıla­
dığı Ali b. Medini ile yakın dostu olan Yahya b. Malıiden hadis
yazmanın uygun olmayacağını ifade ebniştir. Devrinin önemli hadisçilerinden Muhammed b. Yahya ez-Zuhli (ö. 258/871), insanların
Kur'an okumalarının yaratılmış olduğu görüşü sebebiyle Buhan gibi
bir hadis ai.iminin bid'atçi olabileceğini, kendisiyle bir mecliste oturulamayacağını ve konuşulamayacağını belirtmiştir. Zühli'nin aleyhi;ndeki açıklamaları ve yazdığı bir mektup sebebiyle Ebu Zür'a er-Razi
ve Ebu Hatim er-Razi Buhan'den hadis rivayet etmeyi bırakmışlar­
dır.222
C. HAD İS iLMi TASAVVUF İLİŞKİSİ
Kur'an'ın; dünya hayatırun geçiciliği, onun oyun ve eğlence­
den ibaret olduğu, ahiretin ebediliği hususlarındaki ttyariları ile Hz.
Peygamber'in yaşadığı zühd hayah, İslam toplumunda sahabeden
itibaren özellikle dünyaya değer vermeyen, nefsi "yaratılmış her
türlü bağdan koparan" başka bir ifadeyle zühd anlayışf!U benimserneleriyle öne çıkan Müslümanların bulunmasını sa~arnışhr. Bu
anlayış yaklaşık hic:rl ikinci asrın sonlarına kadar geçenlsüiede bazı
fertlerin zühd hayahnı tercih ettikleri bir dönem ve "züli.d hareketi"
olarak isimlendirilmektedir. Bu hareketin hic:rl ikinci asrın sonların­
dan itibaren bir ilmi disiplin şeklinde İslam toplumunda yerini alma-
Buhan, a. g. e., s. 14, 17, 18.
nı Buhan, a.g.e., s. 24.
m ZehEbu, Siyer, XI, 43; XII, 456, 462.
220
. ,'
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
sıyla
"tasavvuf dönemi" başlamıştır. Tasavvuf hareketi hicn
"tarikat dönemi" olarak devam etmişfu.223
259
altına
asırdan itibaren ise
Burada hadis ilmiyle ilişkisi açısından "zühd hareketi" ve "tasavvuf dönemi" söz konusu edilecektir. Ehl-i zühd ve tasavvufun
hadis anlayışını "zühd hareketi" ve "tasavvuf dönemi" şeklinde iki
ayn dönem olarak incelemek gerekmektedir. Zühd hareketi hadis
tarihi açısından rivayet döneminde ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber'i
kendilerine örnek aldıklarını ifade eden sufiler arasında bu dönemde
hadis rivayet edenler bulunmaktadır. Ancak ibadetler ile diğer dinl
vazuelere engel olacağı ve benzeri düşüncelerle bu dönemde genellikle sufiler hadis rivayetiyle meşgul olmayı doğru bulmamışlardır.224
Bu dönemin zahidleri, hadis a.J.imlerinin ravilerin hadis rivayetine
ehliyetlerini tespit amaayla yaptıkları cerh-ta'dil.faaliyetini de gıybet
olarak nitelemişlerdir. 225 Cerh-ta'dil faaliyetinin gıybet olacağı anlayışı Ebu Talib el-Mekki (ö. 386/996) gibi tasavvuf a.J.imleri tarafından
da ifade edilmişfu.226
Sufiler, hadisle rivayet için değil öğüt almak ve aı:İı.el etmek
amaayla meşgul oldukları için isnada' önem vermemişlerdir. Aynca
onlar aynı gerekçelerle hadisleri eserlerinde mana ile rivayet
etmişlerdir.227
Hicri üçüncü asırdan itibaren ise zühd hareketinden tasavvuf
dönemine geçildi. Bu dönemde sufiler kalbi arındırarak
kendilerinden başkasının
anlayamayacağı
gaybi
manaları
keşfedebileceklerini ve tasavvufun sırlar ilmi olduğunu iddia et_tiler.
Onlara göre keşf, muşahede ve ilham yoluyla elde ettikleri ve ma'rifet
olarak isimlendirdikleri bilgi.akıl-nakil ve öğrenme vasıtalarıyla elde
edilen ilimden üstündür. Bu anlayış onları akıl ve nakil ile elde
edilen bilgiden çok, kendi yöntemleri olan keşf ve benzeri yollarla
bilgi edinmeye yönlendirmiştir. Dolayısıyla nakille elde, edilen
bilgiler tasavvuf ehli için birinci derecede önem arzetmemektedir.
Üstelik onlar hadisleri nakille değil keşf, rüya ve ilham yollarıyla
m Ocak, Türkler, Türkiye ve İslam, s. 161-166.
224 Aydınlı, Doğuş
ıış Aydmlı,
Devrinde Tasavvıifve Hadis, s. 135-155.
a.g.e., s. 115·116.
Hadis Tarihinde Mulıaddis Sufiler, s. 210, 213.
227 Yıldırım, Tasavvıifım Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanak/an, s. 34-40.
226 Saklan,
260 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİL~
doğrudan
Hz. Peygamber'den alabileceklerini ileri sürmekteydiler.228
Hadislerin sıhhatini tespitteki yöntem farklılıkları da keşf ve benzeri
yollarla elde edilen bilgileri belirleyici kabul etmelerinden
kaynaklanmaktadır.
İlk zamanlarda belirginleşen ehl-i tasavvufun bu a.q.layışı daha
sonraki dönemlerde de devam · etmiştir. Nitekim qnde gelen
mutasavvıflardan Ebu Tai.ib el-Mekki (ö. 386/996), "Hadis~erin zayıf
kabul ettiği bazı kimseler ahiret ai.im.J.erinden ve marifet clilindendir.
Onların hadis rivayetinde kendilerine özgü metotları vardır. Bu
durumda hadisçilerin onlar hakkındaki açıklamaları kendi
aleyhlerinde bir delildir."229 Tasavvuf kitaplarında zikredilen, "Bu
hadis keşfen sahih naklen sabit değildir"230 ifadesi de onların
hadislerin nakille değil keşf, rüya ve ilham yollarıyla doğrudan Hz.
Peygamber'den alınabileceği hususundaki görüşlerini belirtmektedir.
Hakim et- Tirmizi (ö. 310/922) ·Ve Ebu Talib el-Mekki (ö.
386/996) gibi bazı tasavvuf ehli, "her güzel ve hikmetli söz Hz.
Peygamber'in söylediğidir'' şeklinde bir prensibi benimsemiş ve
buna delil olacak rivayetlerde bulunmuşlardır. Buna göre kelam-ı
kibar, hikmetli veya gll.zel bir söz, her ne kadar başkalarına ait de
olsa, onu veya onun aslını mutlaka Hz. Peygamber söylemiştir.
Ehl-i tasavvtifun gerek h?disleri söz konusu yollarla doğrudan
Hz. Peygamber'den almaları gerekse sıhhat tespiti konusundaki zikredilen yaklaşımları, subjektif ve ispatlanması mi4nJ<ün olmadığı
1
gerekçesiyle diğer ai.im.J.er tarafından kabul görmemiştir. 231
Ehl-i zühd ve tasavvufun hadisle ilgili yaklaşımlarını doğru
bulmayan hadis ai.im.J.eri temel hadis kaynaklarında ıp;. Peygamber'in zühd hayah ve zühdle ilgili hadisleri hicri ikinci ~ırdan itibaren müstakil eserlerde toplamak suretiyle bu konularda tilip edilmesi gereken yolu gösterıneyi amaçlamışlardır. Nitekim.Abdullah b.
Mübarek'in Kitôbü'z-zühd ve'r-rekılik'i23ı ile V eki b. Cerrah'ın Kitabü'zSaklan, Hadis Tarihinde Muhaddis Sı1ftler, s. 214.
Ebu Tilib el-Mekki, Kutu'l-kulfib, I, 300; Saklan, Hadis Tarihinde Mtthaddis
Suftler, s. 213
228
229
230
İbnü'l-Araöı, el-Ftttııhfitii'l-Mekkiyye, I, 744.
231
Uysal, Tasavvıif Kültiiriinde Hadis, s. 74-78.
232
Eser 1966
redilmiştir.
yılında
Habibürrahman el-A'zami
.~
tarafından
Malegon'da
neş­
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
261
zühd'ü233 bu amaçla hicri ikinci asırda telif edilmiş eserler<ii:ı'. Bu eserlerde ibadet, güzel ahlak, ihlas, tevekkül, doğruluk, tevaztİ, kanaat
gibi konulara dair merffi, mevkuf ve makro' rivayetlere yer verilmiş­
tir. Böylece Hz. Peygamber, sahabe ve tablinin örnek zühd hayatı
ortaya kçmulmuştur. Hicri üçüncü asırda ise zühdle ilgili hadisler
ayrıca temel hadis kitaplarnun "Rik§k", . "Zühd", "Zühd ve
Rekaik'',"Edeb" bölümlerinde bir araya getirilmişlerdir.
D. HAD İS iLMi TEFSİR İLİŞKİSİ
Yukarıda ifade edildiği üzere dinin Allah'tan geldiğini, insan-
ların akıl ve re'ylerine bırakıİmadığuu, re'yin zanna day~dığı için
kesin bilgi ifade etmeyeceğini, hadislerin devre dışı bıralclması sonucuna götüreceğini, fertleri bid'ate düşfueceğini, yabancı kültürlere
kapı aralayacağuu, Hz. Peygamber ve sahabeden rivayetin bulunmadiğı konularda konuşmanın ve yeni fikirler ortaya atmanın bi d' at
olacağını düşünen Ehl-i hadis, Kur'an'ı anlamanın sadece hadislerle/sünnetle olabileceği anlayışını · savunmaktadır. "es-Sünnetü
kadıyetün ale'I-Kitab/Sünnet Kur'an'ın anlamını belirleyicidir" şek­
linde .ifade edilen bu anlayış Ebu Davfrd ve Tirmizi tarafından merffi
olarak nakledilen "Allah'ın kitabını kendi re'yine dayanarak tefsir eden
isabet etse de hatalıdır"234 rivayetiyle de desteklenmektedir. Söz konusu
rivayeti Ebu Davfrd "babu'l-kelam fi kitabi'liahi bi ğayri ilm/Allah'ın
kitabını ilimsiz tefsir etmek" başlığı altında vermek suretiyle rivayete
dayalı olmayan (bi ğayri ilm) re'y ile yapılan tefsirin isabetli de olsa
kabul edilmeyeceğini ifade etmektedir. Sözü edilen rivayeti "babü
ma cae fi'l-lezi yüfessiru'l-Kur'ane bi-re'yihl/Kur'an'ı re'yi ile tefsir
eden kimse" ve "yüfessiru'l-Kur'ane bi-re'yihl/ Kur' an' ı re' yi ile tefsir
eden kimse" başlıkları . altİnda naklederek aynı duruma Tirmizi de
işaret etmektedir.235
Eser 1984 yılında Abdurrahman Abdülcebbar el-Ferivai tarafından Medine'de neşredilmiştir. Hayatı Allah'a Adamak (İstanbul2010).ismiyle Ali Pekcan
tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir
234 Ebu Davfıd, "İlim", 5; Tirmizi, "Tefsir", ı.
23s Bu rivayetin hem isnad hem de metin açısından zayıf olduğuna işaret
edilmelidir (Elbaru, Zaifu Siinen-i Ebıl Dfivtıd, I, 363; a. rnlf., Zaifu Süneni'tTirmizi, I, 359, 360).
233
262 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Ahmed b. Hanbel'den nakledilen "Üç çeşit kitabın aslı yoktur.
Bunlar, meğazi, melahiın ve tefsir kitaplandır''236 açıklaması genellikle tefsirlerde sahih olan rivayetlerin, sahih olmayan rivayetlere oranla daha az olduğu, tefsirde israiJ.iyyat türü rivayetlerin bulunduğu,
Ahmed b. Hanbel'in tüm tefsir kitaplarını değil Kelbi ve; Mukatil b.
Süleyman'ın tefsirlerini kastettiği şeklinde yorumlanmışfu.237 Ancak
onun bu sözüyle asıl maksadının kendisinden önceki ı:rıwessirlerin
rivayetleri isnadlı olarak nakletme hususunda hassas daYı-anmadık­
ları olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim hicri ikinci asrın önde gelen
müfessiri Mukatil b. Süleyman, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiinden
yaphğı nakillerde nadiren isnad kullanmaktaydı.23B Aynı dönemin
İslam tarihçileq de isnadlarda telfi.k yapmaktaydı. Bu durum
rivayetlerin isnadlı nakledilmes; hususunda hassas davranılması
gerektiği, hatta isnadı din olarak niteleyen Ehl-i hadis anlayışına göre
son derece yarılış bir yöntemdi. Nitekim hayrarılıkla baklıktan sonra
Mukatil b. Süleyman'ın tefsiri hakkında "onda ne bilgi var! Keşke
isnadı da olsaydı"239 diyen Abdullah b. Mübarek'in hayıflanması ile
Yahya b. Said el-Kattan'ın, "Hadise değil, isnada bakın. İsnad sağlam
ise ne ala;_aksi halde isnadı sağlam olmadıkça hadise aldanma" 240
açıklaması da bu durumu desteklemektedir. Dolayısıyla Ahmed b.
Hanbel'in eleştirisi tefsirle ilgili rivayetlerden çok bunların müfessirler tarafından rivay'et ediliş yöntemineydi. Başk~ bir ifadeyle Ahmed
b. Hanbel'in bu açıklamasıyla söz konusu kitaplarda isnad konusunda hassasiyet gösterilmediği; bazı rivayetlerde yer al~ "aslı yoktur"
ifadesiyle de "isnadı bulunmamakta" demek istediği anlaşılmakta­
dır.24t
Hicri ikinci asırda tefsir hadis ilminin bir parçasıydı. Zira bu
dönemde Süfyan es-Sevr!, Şu'be b. Hacac gibi bazı h~dis ilimleri
aynı zamanda Hz. Peygamber, sahabe ve tabillerden n~edilen tefsirle ilgili mevküf ve makm' haberleri de bir araya getirmekteydi.242
Hatib el-Bağdadi, el-Cılnii', ll, 162.
Sıbal, es-Sıinne, s. 245238 İbn Hacer, Tehzib, X, 280; Demirci, Tefsir Tarihi, s. 105. .
239 İbn Hacer, Telızib, X, 279. .
240 Zehebi, Siyer, IX, 188.
241 Türcan, "Hadis Rivayet Geleneği ve Tefsir", s. 253.
242 Demirci, Tefsir Tarihi, s. 102-103.
236
237
.,'
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
263
Süfyan es-Sevr!, Ma'mer b. Raşid, Abdürrezzak b. He~fun, İbn
Hibban gibi ilk dönem hadis aJ.imlerinin aynı zamanda tefsir yazdık­
l§ın ve bunların bir kısmının günümüze ulaşbğı bilinmektedir. İlk
sistemli rivayet tefsirlerinden kabul edilen ve önemli kısmı günümüze ulaşan Süfyan es-Sevr!'nin et-Tefs1r'i ilk dönem tefsirlerindendir.243
Hacası Ma'mer b. Raşid'in Tefsiri'ni de ihtiva eden Abdürrezzak b.
Hemmam'ın et-:-Tefs1r isimli eserinin bir nüshası Kahire' de 244, diğer
nüshası ise Dil ve Tarih-Çoğrafya Fakültesi Kütüphanesi'nde245 bulunmaktadır. İkinci asırda diğer hadislerle birlikte veya müstakil
olarak yazıya geçirilen tefsirle ilgi.lj. haberler Kur'an'ın tamamını
ihtiva edecek nitelikte değildi. Dolayısıyla söz konusu ai.lı:nlerin tefsire dair topladığı malzeme, müstakil tefsir kitabı oluşturacak bir hacme salrip değildi. 246 Bu ilk dönem tefsirlerinde re'y tefsirine ·delalet
edecek herhangi bir hususa rastlanmamakta genellikle merffi, mevkuf ve maktu rivayetiere yer verilmektedir. ·Çok fazla olmamakla
birlikte bu eserlerde anlaşılması güç kelime ve ifadeler hakkında
rivayete dayalı kısa açıklamalar da bulunmaktadır. Bir iki istisna
dışında bu tefsirlerde dil inceliklerine dair açıklamalar, şiirle istişhad,
fıkhi ya da itikadi görüş ve yorumlar yer almaz.247
Hicn ikinci asrın ortalarına doğm daha önce mevcut olmayan
birtakım
hadiselerin meydana gelmesi sonucu, ictihadi tefsir de ortaya çıkmaya başlamışb. Bir taraftan hadis ilmiyle birlikte tedvin edilen malzemeyi kendi alanına taşımak, diğer taraftan en azından filolojik mahiyette de olsa- ictihadi tefsir faaliyetini geliştirmek amacıyla
müstakil tefsir telif faaliyeti başlamışbr. Kur'an'ı başından sonuna
kadar mevcut sure tertibine göre ele alarak tefsir eden ilk müstakil
tefsir alimi Mukatil b. Süleyman (ö. 150/767) olmuştur. et-Tefs1ru'lkeb1r ismiyle tanınan eserinde o, ayetlerin nüzıll sebepleri ve nüzıll
zamanları konusunda bilgiler vermiş; kelimelerle ilgili etimalajik
açıklamalar ve nahv! tahliller yapmışbr. Nadir olarak bir kısım
ayetlerle ilgili açıklamaların naklinde isnadları da zikreden Mukatil,
Eser İmtiyaz Ali Arş1 tarafından 1965'te Rfunpı1r' da neşredilmişti.r.
Sezgin, GAS, I, 99.
245 İsmail Saip Sencer, nr. 4216 . .
246 Demirci, Tefsir Tarihi, s. 103.
247 Demirci, Tefsir Tarihi, s. 106; Özdirek-Çavuşoğlu, "Süfyan es-Sevri", DİA,
x:xxnı, 24.
243
244
264 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇII<JŞI VE BiRBiRLERiYLE İLİŞKİLERİ
söz konusu tefsirini otuz kadar şeyhten yaptığı rivayetlerden oluş­
turmuştur.248 Hicri üçüncü asırda ise biri Taberi (ö. 310/923) diğeri
İbn Ebi Hatim (ö. 327/939) tarafından olmak üzere iki rivayet tefsiri
telif edilmiştir. Bir araştırmaya göre söz konusu iki tefsirde yer alan
ayetlerin tefsiriyle ilgili rivayetlerin sayısı yaklaşık 54000'qrr. Bunlardan Taberi tefsirindeki isnadlarıİı.% 1.4'ü, İbn Ebi Hatini'in tefsirindekilerin ise sadece% 4'ü Hz. Peygamber'e ulaşmaktadı~. Başka bir
ifadeyle sözü edilen iki rivayet tefsirinde 54000 tefsir konusundaki
rivayetin yaklaşık % 11. 4'ü merffi. hadistir. Ayrıca Hz. Peygamber' den gelen bu rivayetlerin çok büyük bir kısıru Hz. Peygamber'in
tefsir amaçlı beyanlarından oluşmaz. Bu rivayetlerin büyük bir kısmı
ondan sonraki bir sahabi veya .rpüfessir tarabndan ayetleri tefsir
ederken kullanılmıştır. Dolayısıyla bu dönemde rivayet tefsirlerinde
merffi. hadis yok denecek kadar azdır. Tefsirle ilgili yer verilen
rivayetler büyük oranda sahabe ve tabiin alimlerinin açıklamaları­
dır.249
Hicri üçüncü asırda telif edilen temel hadis kaynakları arasın­
da tefsir bölümüne müstakil olarak yer veren ilk müellif Buhari'dir.
Daha sonra Müslim ve Tirmizi onu takip etmişlerdir. Tefsir bölümlerinde Buhari'nin el-Camiu's-sahih'inde 490, Müslim'in el-Camiu'ssahih'inde 34, Tirmizi'nin es-Sünen'inde ise 419 rivayet bulunmaktadır.250 Hadis kitaplarının söz konusu bölümlerinde bir kısmı bab
başlıklarında olmak üzere ;Ebu Ubeyde Ma'mer b.11üsenna'run (ö.
209/824) Mecazü'l-Kur'an'ı ve Ferra'run (ö. 207/822) Me'iini'l-Kur'iin'ı
gibi önceki alimlerden bazı kelimelerin izahlan mi.kledilmekteısı ve
ayetlerin anlaşılınasına katkı sağlayan başta esbab-ı nüzul ~ivayetleri
olmak üzere merffi., mevkuf ve maktu tefsir rivayetlericle yer verilmektedir. Sözü edilen bölümlerde yer verilen rivay~tlerin ilgili
ayetleri bütün yönleriyle açıklamaya yeterli olmaması, mllelliflerinin
tefsir yapmaktan çok ilgili rivayetleri bir araya getirmeyi amaçladık­
larını göstermektedir. Söz konusu eserlerde daha çok ayet ya da sure
hakkında bilgiler sunan .muhtevaya sahip rivayetler bulunmaktadır .
..
Demirci, Tefsir Tarihi, s. 105.
Koç. "Tefsirde Keyfiliğin Çaresi: Tefsir Rivayetleri", s. 48.
'
250
Koç. "Tefsirde Keyfiliğin Çaresi: Tefsir Rivayetleri", s .. 49.
251
Buhan'nin söz konusu iki alimden kelime izahlanyla ilgili yaptığı nakiller
için Bkz., Sezgin, Bııhiin'nin Kaynakları, s. 319-379.
248
249
..
HAD İS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
265
Doğrudan
ayetleri izah eden ve esbab-ı nüzul bilgisi veren rivayetler
ise az sayıda yer almaktadır. Çoğunlukla ayetin indiği orta.mi tasvir
~den, ayet ve surelerin faziletinden bahseden, ayetle ilgili herhangi
bii olaıyı aktaran ya da ayetle ayru veya benzer bii ifade içeren
rivayetler zikredilmektedir.:Q2
Hadis· alimlerinin tefsiide re'y kullarumına karşı çıkmaları,
rivayete dayalı tefsiri teşvik etmeleri ve konuyla ilgili rivayet malzemelerini eserlerinde bir araya getirmelerinin rivayet tefsirinin geliş- ·
mes~de önemli etkisinin olduğu görülmektedir. Ancak hicri üçüncü
asır temel hadis kaynaklarındaki tefsir bölümleri tefsir ilmi açısından
kaynaklık etme özelliğine sahip olmakla birlikte sözü edilen bölümlecin ayru dönem sayılabilecek tefsir eserleriyle hem içerik hem de
tefsir anlayışı bakırnından ciddi farklılıklar bulunmaktadu. Tefsiilerde baştan sona tüm sureler ele alınırken hadis kitaplarında hakkında
rivayet bulınan surelerle ilgili hadisler nakledilmektedir. Hadis kitaplarında bab başlıklarında kısmi filolojik aktarımlar dı.şında bütünüyle :rivayetlere yer verilirken özellikle Taberi gibi bir hicri üçüncü
asır müfessirinin tefsiiinde rivayetlerden başka mantık, felsefe, hp,
tabiat ve astronomi gibi yabancı kültürlere dayanan ilimler de söz
konusu edilmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse her iki faaliyetin
ortaya çıkışı ve gelişimi farklı tarihi süreçlere tabidir. 253
E. HADİS İLMİ TARİH İLİŞKİSİ
Bilindiği gibi hadisler, Kur'an ve tefsii kitaplannın yanında siyer ve megazi başka bir ifadeyle İslam tarihi ile ilgili kaynakların
ikincisini teşkil eder. Nitekim hadis kitaplarının "Megazi", "Siyer",
"Menakıb",
"Menakıbu'l-ensar",
"Enbiya", "Kısasu'l-enbiya",
"Fezailü's-sahabe", "Kitabü'l-cemel" gibi bölümleri doğrudan siyer
ve İslam tarihiyle ilgili bilgiler ihtiva ettiği gibi diğer böl~erde de
dağınık olarak azımsanmayacak miktarda malzeme bulmak mümkündür. Ancak hadis kitaplarının ilgili bölümlerinde İslam tarihiyle
ilgili yer alan hadis malzemesi tarihçi manhğıyla değil hadisçi anlayı~ıyla derlenmiştir. Bu açıdan her ikisi de geçmişe ait haberlerle
ısı Türcan,
253 Türcan,
107.
"Hadis Rivayet Geleneği ve Tefsir", s. 274,277.
"Hadis Rivayet Geleneği ve Tefsir", s. 278; Demirci, Tefsir Tarihi, s.
266 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
ilgilenmeleri ve malzeme derlemelerine rağmen hadis ve tarih ilimle-=
ri haberler hakkında farklı yöntemler kullanmaktaydı. Hadis ve tarih
ilimlerinin yaklaşık hicri ikinci asrın ortalanndan itibaren farklı yöntemler kullanan iki ayn ilim dalı oldukları söylenebilir. Bu dönemde
Urve b. Zübeyr (ö. 94/713), Asl.m b. Ömer b. Katade (ö. 12p!737), İbn
Şihab ez-Ziihri (ö. 124/741), Musa b. Ukbe (ö. 141/758), İbn İshak (ö.
151/768) ve Vakıdi (ö. 207/822) gibi Hz. Peygamber'in qayahm ve
gazveterini telif edenler ayru zamanda hadis ilmiyle de tanınan ve
birçok hadisin isnadında yer alan alimlerdi. Ancak söz konusu alimler tarih ve megazi konusundaki rivayet ve teliflerinde gerek geçmişe
ait olayların zaman ve mekanlarını tespit etme, kronolojik olarak
sunma ve olayın tamaı;nıru zikretme, bazen Yahu di, Hıristiyan ve
MecU.siler'den ve onlann kitaplarından nakillerde bulu.rurl.a hususlannda gerekse isnadlarda tellik yapma açılanndan hadis rivayetinden
farklı yöntem kullanmaktaydı.
Hadis alimleri eserlerinde siyer ve İslam tarihini ilgilendiren
birçok rivayete yer verdikleri halde bunları gerek kronolojik, gerekse
metinsel b.i r bütünlük içinde arzetme gibi bir gaye gütmemişlerdir.
Zira hadis alimleri kendilerine isnadlı bir şekilde ulaşan bilgileri
herhangi bir değişikliğe uğratmadan kaydetip aktarma görevini üstlenmişlerdir. Dolayısıyla siyer ve İslam tarihini ilgilendiren bilgiler.
hadis kitaplarında belirli bölümler ve alt başlıklarda münferit veriler
halinde sıralanmıştır.
Geçmişe
~
ait bilgilerin naklinde isnad kullanımı hadisçiler açısından son derece önemliydi. Hatta bazı hadis alimleri isnadın önemini "isnad dindendir", "isnad mü'minin silaludır" gibi.açıklamala­
nyla ifade etmekteydi. İlk siyer ve İslam tarihi müelli.fler4naklet_tikleri haberleri bazen isnadsız nakletmekteydi. Nitekim ilk siyer ve Islam
tarihi müelli.flerinden kabul edilen İbn İshak eserinde Cffiuliye çağı­
na, Yemen .tarihine, Arap kabileieriyle putlanna, Hz. Peygamber'in
dedelerine ve Mekke halkının din1 anlayışına yer verilen bölün;ıü
yazarken sened zikretmemişti.~ İsnad hususunda son de~~ce hassas
olan hadisçiler açısından ise bu durum büyük bir eksik.l.iİcti. Ahmed
b. Hanbel'in sözünde meğazi rivayetleriiii eleştirmesinin sebebi de
bu olmalıdır.
ıst Fayda, "İbn İshak", DİA, XX, 95.
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBiRiYLE İLİŞKİLERİ
267
İlk siyer ve İslam tarihi müelli.flerinden bir kısmı bazen Yahu-
di,
Hıristiyan
ve MecU.siler' den ve aniann kitaplanndan nakillerde
bulunmaktaydı. Nitekim ilk siyer ve İslam tarihi müelliflerinden
kabul edilen İbn İshak Ehl-i hadis geleneğinden ayrılarak Ehl-i kitap'la ilgili haberlerde Yahudi, Hıristiyan ve MecU.siler'den ve onlarm kitaplanndan nakillerde bulunmakta, bunlan da aldığı kaynağı
zikretınek yerine "Tevrat ehli", "ilk kitap ehlinden bazı kimseler",
"acemierden SQZ nakledenler" gibi müphem ifadeler kullanmaktaydı.
Ayrıca o, Eski ve Yeni Ahid tercümelerinden bazı haberleri aynen
aktarmaktaydı.m Nitekim İmam Malik İbn İshak'ı Hz. Peygamber'in
Hayber, Kureyza, Nadir gibi gazvelerine dair bilgileri Yahudi asıllı
Müslümanlardan alması sebebiyle bile eleştirmekteydi.256 Zira bu
durum, ravinin Müslüman olmasını en temel şart olarak gören hadisçilerin kabul etmesi mümkün olmayan bir husus tu.
Tarihçilerin özellikle isnadlan
birleştirerek
(telfiku'l-isnad)
kimin neyi dediğinin belli olmayacağı bir şekilde olaylan aniatmalan
bazen şahsi görüşlerini de eklemeleri, başka bir ifadeyle birçok malzemeyi tek bir olayın parçası haline getirmeleri de hadisçiler açısın­
dan kabul edilemez bir yaklaşımdı. Urve b. Zübeyr (ö. 94/713), Asım
b. Ömer b. Katade (ö. 120/737), İbn Şihab ez-Zühri (ö. 124/741), Musa
b. Ukbe (ö. 141/758), İbn İshak (ö. 151/768) ve Vakıdi (ö. 207/822) gibi
Megazi müelli.fleri eserlerinde bu yöntemi kullanmaktaydı. Önde
gelen tarihçi İbn İshak hakkında Ahmed b. Hanbel'in "Metnin kime
ait olduğunu açıklamadan bir hadisi aynı anda birçok kimseden
rivayet ediyor"257 açlklaması hadisçilerin tarihçileri kullandıklan
yöntemleri açısından eleştirdiklerini göstermektedir.
. Bunlann dışında özellikle İbn İshak'la ilgili olarak tedlis suçsiyer ve tarihçilerin hadisçiler açısından isnad konusunda
hassas olmadıklan şeklinde anlaşılmıştır.
laması258
Öz, hk Siyer Kııynaklan ve Miiellijleri, s. 236, 239-240; Fayda, "Siyer ve
Megazi", DİA, XXXVIJ, 322; a.mlf., "İbn İshak", DİA, XX, 95.
256 Fayda, "İbn İshak", DİA, XX, 94.
b 7 İbn Hacer, Tehzib, IX, 43. Aynca Bkz., Öz, hk Siyer Kaynaklan ve Müellifleri,
s. 127-128, 181,212,257,320,332334
258 Öz, hk Siyer Km;naklan ve Müellifleri, s. 240-241.
255
268 TEMEL İSLAM itiMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Başta
Buhan olmak üzere Müslim, Ebu Davı1d, Tirmizi, Nesai,
İbn Mace ve Ahmed b. Hanbel gibi muhaddisler ilk siyer ve İslam
tarihi müelli.flerinden İbn İshak'tan hadis rivayet etmişlerdir. Bu
durumda tarihçi olarak İbn İshak'tan hadis rivayet etmelerine rağ­
men tarih ilmini güvenilir kabul etmemelerinin başka b4' sebebi olmalıdır. Bize göre bunun sebebi ravi olarak güvenilir plsalar bile
tarihçilerin hadisçilerin benimsediği isnad merkezli bilr aktarımı
hususunda titiz davranmamaları olmalıdır. Başka bir ifadeyle ilk
siyer ve İslam tarihi müelliflerinden bir kısrrurun bazen ha~erlerin
naklinde isnad zikretmemeleri, bazen Yahudi, Hıristiyan ve
Mecı1süer' den ve onlann kitaplanndan nakillerde bulunmaları,
isnadlan birleştirmeleri hadis alimlerinin tarih ilmine olan güvensizliklerinin olması ve senediere dikkat .e tmeleri gerçek sebebi olmalıdır.
Dolayısıyla hadis alimlerinin tarih ilmi hakkındaki olumsuz yaklaşımlan tarih ilimleriyle ·ilgili olmaktan çok kullandıkları yöntemle
ilgilidir. Ahmed b. Hanbel' den nakledilen "Üç çeşit kit~bın aslı yo~­
tur. Bunlar, meğazi, melahim ve tefsir kitaplarıdır" 259 şeklindeki açık­
lamasının da bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.
SONUÇ
İslam tarihinde yaklaşık hicri birinci asrın sonlarından itibaren
itikadi .fı.rkalar ortaya çıkmış, ikinci asırda ise ekoler ve temel İslam
bilimleri müstakilleşmeye başlamıştır. "Ehl-i hadis" hadis ilminin,
"Ehl-i re'y" ve "ehl-i amel'' fıkıh ilminin, "Mu'tezile" 'kelam ilminin,
"ehl-i zühd ve fasavvuf" tasavvuf ilminin oluşum ve gelişiminde
birinci derecede etkili olan ekollerdir. İlk dönemde söz konusu ekallerin birbirleriyle ilişkisi aynı zamanda sözü edilen iliml~rin ilişkile­
rini de belirlemekteydi.
Başka bir ifadeyle başta hadis kınu
olmak
.
ı
üzere ilk dönemde Islfuni ilimierin oluşum .ve gelişmesilide ekaller
arasındaki ilişkilerin önemli etkisi sö~ konusuydu.
Hadisler İslam düşünce tarihinde her i.lml ekol ve geleneğin en
önemli kaynaklarından biri olmuştur.260 Ancak herekol hadise yaklaşımını geliştirdiği yöntemi çerçevesinde belirlemiştir. Y?ntenlı.erin
m Hatib el-Bağdadi, el-Cami', II, 162.
Hadisin isıarnı ilimiere kaynaklık etmesi hakkında Bkz., Cirit, Hadise Giriş,
s. 44-52.
281
.
HADİS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
269
belirlenmesinde ise fıkıh, kelam, tasa~ gibi ilgi alanlan ile temel
din anlayışlan etkili olmuştur. Söz konusu ekaller gerek hadislerin
sıhhatini belirlemede gerekse hadislerin yorumunda farklı yaklaşım­
iar ortaya koymuşlardır. Dinin anlaşılmasında hadislerin belirleyiciliğini esas alan Ehl-i hadise göre sıhhat tespiti isnad merkezli olmalı,
hadisler zahiri olarak aniaşıimalı ve yorumdan kaçınılmiuıydı. Dinin
anlaşılmasında Kur'an ve sünnetin belirleyiciliğini esas alan Ehl-i
re'ye göre sıhhat tespiti metin merkezli olmalı, hadisler Kur'an,
sahabe ve tablin açıklamalarıyla birlikte anlaşılmalıydı. İslam inançlarını nakli ve akll delillerle ispat ve savunma görevini üstlenen
Mu'tezile'ye göre sıhhat tespiti metin merkezli olmalı ve Kur'an'a,
. sarili akla aykırı rivayetler Hz. Peygamber'e nispet edilmemeli, tek
başına haber-i . vahidlerle inanç oluş turulmamalı ve inanç alanında
mütevatir haberler delil kabul edilmelidir. Nakli ve akü bilgiden çok
keşf, ilham ve rüya gibi yollarla el.de edilen marifet bilgisini esas alan
tasavvuf ehline göre ise gerek sıhhat tespiti gerekse hadislerin yorumunda marifet bilgisi ölçü olmalıdır.
Hadis alimlerinin tefsir ve tarih ilimleri ve naklettikleri bilgilere güvenmemelerinin sebebinin kullandıklan yöntemle ilgili olduğu
anlaşılmaktadır. İlk dönemde gerek tarihçilerin gerekse tefsir aiimlerinin isnad konusunda gereken hassasiyeti göstermemeleri, tarihçiierin isnadlan bi.ı.:Jeş~eleri, bazı tarihçi ve müfessirlerin isnadsız
bilgi nıakletıneleri, her iki ilme mensup bazı aiimlerin Ehl-i kitaptan
bilgi aktarmalan hadis alimlerinin onlar hakkında olumsuz düşün­
melerine sebep oİduğu görülmektedir. Bu konuda Ahmed b.
Hanbel'den nakledilen ilgili haberin bu bağlamda ele alınması daha
isabetli gözükmektedir.
İlk dönemde hadis ve sünnet hakkındaki tarhşmalar asıl itiba-
riyle hadislerin sıhhatini tespit, sünneti tespit ve yorumlanmasıyla
ilgili her ekolün temel din anlayışı çerçevesinde geliştirdikleri yöntem tartışmalandır. Mu'tezile ve Ehl-i hadis fikri tarhşmalan inançla
özdeşleştirerek dışlayıo bir yaklaşım sergilemişlerdir. önce
Mu'tezile daha sonra siyaseten galip gelen Ehl-i hadis karşı görüşte­
kilere siyasi baskı yapmışlardır. Böylesi bir ortamda fikri tarhşma ve
gelişmeler önemli ölçüde durdurulmuş ve İslam düşüncesinde hadis
ve sünnetle ilgili genelde Ehl-i hadis anlayışı hakim olmuştur.
270 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Burada son olarak yaklaşık hicri dördüncü asrın sonlarından
itibaren ilimler arası ilişkilerde farklılıkların olduğuna işaret etmeliyiz. Nitekim bu dönemde Mu'tezile zayıflanuş, inanç alanında İmam
Maturidi ve Eş'ari ön plana çıknuştı.r. Ehl-i re'y ile Mu'tezile ilişkisi
kpma noktasına gelmiştir. Ayrıca hadisle ilgili konularda1 da önemli
ölçüde ehl-i hadis anlayışı hakim olmaya başlanuştır. YapUan eleştiriler çerçevesinde Kur'an ve sünnet merkezli tasavvuf anlayışı geliştir
rilmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla yaklaşık hicri dördüncü.asır sonrası
ilimler arasındaki ilişkilerde önemli değişiklikler olduğu ve bunların
müstakil·olarak ele alınması gerekriğini de ifade etmeliyiz.
BİBLİYOGRAFYA
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Kitabü's-siinne (nşr. Muhammed b.
Said b. Salim el-Kahtaru), Riyad 1994.
Abdürrezzak b. Hemmam, el-Musannaf (nşr. Habiburrahman elA'za.ınl), Beyrut 1970-1972.
Acurri, Muhammed b. Hüseyin el-Bağdadl, eş-Şeria (nşr. Muhammed
Hfunid el-Fıkl), Beyrut 1983.
Ahmed b. Hanbel, el-Miisned, İstanbul1982.
A'zami, Muhammed Mustafa, Dirilsat fi'l-hadlsi'n-nebevl, Riyad 1981.
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, İstanbul1981.
Kitabü'l-ilel ve ma'rifetii'r-ricıll (nşr. Talat Koçyiğit­
İsmail Cerrahoğlu), İstanbul1987.
_ _ _ __, Kitabii'l-ilel ve ma'rifetü'r-ricıll (nşr. Vasıyyullah b. M.
'
·
Abbas), Beyrut-Riyad 1408/1988.
Aktepe, İshak Emin, Erken Dönem İslam Hukukçulannın Sünnet Anlayı­
şı, İstanbul2008.
-----'"İmam Şafii'nin Ehl-i Kelam ve Maiiki.l.ere Karşı Hadis
Savunusu", Hadis Tetkikleri Dergisi, 6/1,2008, s. 111-133.
Akyüz, Hüseyin, el-Cahız'ın Sünnet Anlayışı (Aİlkara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2004).
Aşıkkutlu, "Buhari Döneminde (III/IX. Asır) İmanla İlgili Yaklaşımlar
ve Sahlh'inin İman Bölümü Çerçevesinde Buhari'nin İman Yaklaşımı", Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 19, 2000, s. 59-83.
Aydınlı, Abdullah, Doğuş Devrinde Tasavvufve Hadis, İstanbul1986.
_ _ __, "Dariml Osman b. Said", DİA, VIII, 496.
Bağa, Musa, "el-Buhari'nin Kader Konusunda Mu'tezile İle Münakaşaları", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 46/1, s. 21-42.
Bayraktutar, Muantmer, İmam Şafii'de Lafta Bağlı Hadis/Sünnet Anlayı­
şı, Ankara 2010.
Bazmill, Muhammed b. Ömer b. Sauin, el-İntisar li ehli'l-hadls, Riyad
1415.
Buhar!, Muhammed b. İsmail, el-Canıiu's-sahlh, İstanbul1981.
_ _ ___, Halkıt efali'l-ibtld (tre. Yusuf Özbek), İstanbul1992.
Cahız, Amr b. Bahr, el-Osmaniyye, Kahire 1374/1955.
----...J Resailü'l-Cahzz (nşr. Abdüsselam Muhammed Harun),
Kahire ts.
Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulii, Ankara 1993.
Cessas, Ahmed b. Ali, el-Fusul fi'l-usUl (nşr. Uceyl Casim en-Neşeınl},
Küveyt 1414/1994.
Cirit, Hasan, Hadise Giriş, İstanbul2013.
Çakın, Kamil, "Kitabü't-tevhid'in Bab Başlıklarına Göre Buhari'nin
Tevhid Anlayışı", Dini Araştırmalar, 7/20, s. 425-432.
272 TEMEL iSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIIQŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
- - - - - ' "Buhan'nin Mürcie he İman Konusunda Tarbşması",
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 32, 1990, s. 183-189.
Çelebi, İlyas, İsliim İnanç Sisteminde Akılcı/ık, İstanbul2002.
------J "Mu'tezile", DİA, XXXI, 395-396.
------J "Nazzam", DİA, XXXII, 467.
- -----J "Sıfat", DİA, xxxvn, 102.
Dari.mi, Osman b. Said, er-Red
Lund-Leiden 1960.
ale'l-Celımiyı;e (nşr.
Gösta Vitestam),
j
- - - - - ' Nakzü Osman b. Said ale'l-Mensl (nşr. Mansur b. Abdülaziz es-Simari), Riyad 419/1999.
- - - - - ' Reddü'l-İmfim ed-Dfiriml ale'l-Bişr el-Merlsl el-anld (nşr.
Muhammed Hfunid el-Fıkı), Beyrut 1358/1939.
Dari.mi, Abdullah b. Abdurrahman, es-Siinen, İstanbul, 1982.
Debusi, Ebu Zeyd Abdullah b. Muhammed, Takvlmü'I-e~i1le fi usali'lfıkh (nşr. Halil Muhyiddin el-Mey~), Beyrut 1421/2001.
Deıriirci, Muhsin, Tefsir Tan1ıi, İstanbul2012.
Ebu Da.vfıd, Süleyman b. Eş' as es-Sicistaru, es-Siinen, İstanbul1982.
- - - --' Risfiletii'l-İmam Ebu Davild es-Sicistiiııl i/ii ehli Mekke ve
Vasft Siinenihi (nşr. Abdülfettah Ebfı Gudde), Riyad 1416.
·
Ebfı Hanife, Numan b. Sabit, el-Alim ve'l-mütea/lim (tre. Mustafa Öz,
İnuım-ı A'zam'ın Beş Eseri içinde), İstanbul2002.
Ebu Taıib el-Mekki, Kiltu'l-kulılb, (nşr. Asım İbrahim el-Keyyali), Beyrut 1426/2005.
Ebu Yusuf, Ya~kub b. İbrahim, er-Red ala. Siyeri'I-Evzm (nşr. Ebu'l-Vefa
el-Efgaru), Mısır 1357..
Ebü'l-Hüseyin el-Basri, Muhammed b. Ali, Kitiibii'l-mıı'temed fi usQli'lfıklı, Dımaşk 1385/1965.
'.
.
Elbaru, Muhammed Nasıruddin, Zaifu Sünen-i Ebu Davud (nşr. Muhammed Züheyr es-Saviş), Beyrut 1914-1999.
·
_ _ _ __, Zaifu Siineni't-Tirmizi, (nşr. Muhaı:I)liled .Züheyr esSaviş), Beyrut 1914-1999.
i
Eren, Mehmet, "Buhari'nin Sahih'inde Re'y Ehline itirb Ettiği Bazı
ı
Meseleler'', Dini Araşbrmalar, 5/15, s. 139-163.
:
Erturk, Mustafa, "Haber-i vahid", DİA, XIV, 349-351.
· Erul,-Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, Ankara 2000.
-------J Hadislerin Dili
İlk Hadis Belgesi Hemmfim'ın Sahifesi,
Ankara 2009.
Fayda, Mustafa, "İbn İshak", DfA., XX, 94, 95.
"Siyer ve Megazi", DİA, XXXVTI, 322.
Gölcük, Şerafettin, "Hayyat Ebu'l-Huseyin", DİA, XVII, ıp4.
Hakim en-N1sabun, Muhammed b. Abdullah, Ma'rifetü 'ulumi'l-hadfs,
Medine 1397/1977.
·
_ __
_
___J
HADİS İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
273
- -- - - - ' "Hicri İkinci Asırda Rivayet Üslubu I", Arıkııra Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 43/1, 2002.
- -- - - - ' "Hicri İkinci Asırda Rivayet Üslubu II", Ankııra Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 43/1, 2002.
Han, Haydar Hasan, "Hadiste Bir Kriter Olarak Uygulamanın Değeri:
Amel-i Mütevares Kavranu" (çev. Mehmet Özşenel), .Sakıırya Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3, 2001, s. 419-424.
·
Hansu, Hüseyin, Mıı'tezile'nin Hadis Anlayışı, Ankara 2004.
Harisi, Muhammed Kasım Abduh, Muhaddisler Nazannda İmam Ebu
Hanife (çev. Ahmet Yücel-İbrahim Tüfekçi), İstanbul2004.
Hatib el-Bağdadi, Ahmed b. Ali, el-Ciimi' li ahliikı'r-rfiv'i ve iidiibi's-siimi'
(nşr. Mahmud et-Tahhan), Riyad 1403/1983.
_ _ __ ___, el-Kifiiye fi ilmi'r-riviiye (nşr. Ahmed Ömer Haşim),
Beyrut 1406/1986.
Hattabi, Hamd b. Muhammed, Mealimil 's-siinen, Beyrut 2005.
Herevi, Abdullah ~: Muhammed, Zemmü'l-kellim (nşr. Semih
Dugaym), Beyrut 199.4.
İbn Abdilber, Yusuf b. Abdilber en-Nemeri, Ciimiıı beı;iini'l-ilm ve
Jazlih ve mii yenbağlfi riviiyetih ve hamlih, Beyrut ts.
İbri EbU Hatim Abdurrahman b. Muhammed er-Razi, el-Cerh ve'tta'dll, HaydarabM 1371/1952.
İbn EbU Ya'la, Muhammed b. Muhammed, Tabakiitü'l~Haniibil.e (nşr.
Muhammed Hamid el-Fıki), Kahire 1371/1952.
İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalaru, Tehzlbü't-Tehzfb, HaydarabM
1326.
İbn Kuteybe, Muhammed b. Kuteybe ed-D"ıneveri, Hadis Miidafası
(tre.
Hayri Kırbaşoğlu), İstanbul1989.
İbn Mace, Muhammed b. Yezid el-Kazvirıi, es-Sünen, İstanbul1981.
İbn Receb el-Hanbeli, Abdurrahman b. Ahmed, Fazlıı ilmi's-selef ale'lhalef (nşr. Necm Abdurrahman Halef), Dımaşk 1989.
İbnü'l-Arabi, Muhyiddin, Futuhiitii'l-Mekkiyye, Mısır 1329.
Kadi Abdülcebbar b. Ahmed, Şerhıı'l-Usı?li'l-hamse (nşr. Abdilikerim
Osman), Kahire 1408/1988.
_ _ _ _, Fazlü'l-i'tiziil ve tabakiitü'l-Mu'tezile, Tunus 1393/1974.
_ _ __, el-Muğnlfi ebviibi't-tevhld ve'l-adl, Kahire 1963.
Kandemir, M. Yaşar, "Ahmed b. Hanbel", DİA, Il, 76.
- -----'"Ahmed b. Nasr el-Huzai", DİA, II, 110.
- - ----'"Ebu Davild es-Sicistaru", DİA, X, 121. ·
- - - - - ' "Harbi", DİA, XVI, 115.
Kaya, Eyyüb Said, "Maüki Mezhebi", DİA, XXVII, 525.
274 TEMEL İSLAM İLİMLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Kevseô, Muhammed zah.id, "Mezheplerin Doğuşuna Bir Bakış" (tre.
Seyit Bahçıvan), Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12, 2001, s 4546.
Kılıçer, M. Esad, "Ehl-i re'y", DİA, X, 522-523.
Kılavuz, Ahmet Saim, "Bişr b. Gıyas", DİA, VI, 220.
Kırbaşoğlu, Hayri, Ehl-i Siinn.et'in Kunıcu Atalan, Ankara ~011.
Koç.Mehmet Akif, "Tefsirde Keyfiliğin Çaresi: Tefsir Rivayetleri", Tef
sirde Aklldemik Yaklaşımlar (edit: Mehmet Akif Koç-İsmail Alba0'ak), Ankara
2013, s. 48-49.
Koçyiğit, Talat, Kur'an ve Hadfste Rıı'yet Meselesi, Ankara 1974.
Kelamcılarla Hadisçiler Arasındaki Münakaşalar, Ankara
1984.
Köktaş, Yavuz, "Kaderiyye ve Mürcie İle İlgili Hadislerin Değerlendirilmesi", Hadis Tetkikleri Dergisi,~~ 2003, s. 113-143.
Kutlu, Sönmez, İslam Viişiincesinde ilk Gelenekçiler, Ank~a 2002.
Milik b. Enes, el-Mııvatta', İstanbul1981.
Merttürkmen, M. Hilmi, Bııhari'nirı Ebu Hanife'ye İtirazlan ve Araların­
daki İhtilajlar, (yayımlanmamış doktora tezi), Erzurum 1976.
Müslim, Ebü'l-Hüseyin Müslim b. Haccac el-Kuşeyô, Kitiibil't-Temy'iz
(nşr. Muhammed Mustafa el-A'zami), Riyad 1410/1990.
Nesa.J, Ahmed b. Şuayb, es-Siinen, İstanbul1981.
Ocak, Ahmet Yaşar, Türkler, Tiirkiye ve İslam, İstanbul1999.
Öğüt, Salim, "Buhar! Muhammed b. İsmail", DİA, VI, 376.
-------~· "Ehl-i Hadis", DİA, X, 508-511.
Öz, Mustafa, "Dırar b. Amr", DİA, IX, 275.
Öz, Şaban, İlk Siyer Knynaklan ve Müellifleri, İstanbul2008.
Özdirek Recep-Çavuşoğlu Ali Hakan, "Süfyan es-S~i",· DİA,
24.
Özen, Şükrü, "Nehai", DİA, XXXIT, 535-538.
Özkan, Halit, Hicrf İkinci Asırda Farklı Şehirlerde Amel I:elakkisi Oluşu­
mıında Sünnet ve Hadisin Yeri (yayımlanmamış doktora tezi,tıM. Ü. Sosyal
Bilimler Enstitüsü 2006).
ı ·
Özpınar, ömer, Hadis Edebiyatının Oluşumu, Ankara 2005.
Özşenel, Mehmet, Ebu Yusufun Hadis Anlayışı, İstanbul2008.
Ram~hurmüzi, Hasen b. Abdurrahman, el-Muhaddisu'l-fasıl beyne'rravt ve'l-va't (nşr. Muhammed Accac el-Hatib), Beyrut 1404/1984.
Sabfıni, İsmail b. Muhammed,
Akfdetü's-selef ve ashlibii:l-hadfs
(nşr.
1
•
~asır b. Abdurrahman Muhammed el-Cedi'), Riyad 1415.
Saklan, Bilal, Hadis Tarihinde Muhaddis Sı'ifiler, İstarıbul2012.
Serahsi, Muhammed b. Ahmed, el-UsUl (nşr. Ebü'l-Vı:;ffi el-Efgani),
Beyrut 1393/1973.
Sezgin, Fuad, Bııhliri'nin Knynaklan, İstarıbul1956.
xxxm,
HADiS iLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ
275
- -- - ' GAS, Leiden 1967-1984.
Sıbai, Mustafa, es-Siinne ve mekfinetühfi fi't-teşr'i'l-İstaml, Beyrut
1396/1976.
Söylemez, M. Mahfuz, Bedevi/ikten Hadfiriliğe Kufe, Ankara 1998.
Şafii, Muhammed b. İdris, İhtı1lifıı MfilJk ve'ş-Şlifil (çev. İshak Emin
Aktepe) İstanbul2010.
Şahyar, Ataullah, İbn Ebu Şeı;be'nin Ebu Hanife'ye İtirazlan, İstanbul
2011.
Şeşen, Ramazan, "cahiz", DİA, Vll,21.
Şeybaru, Muhammed b. Hasan, el-Hücce ala ehli'l-Medine (nşr. Mehdi
Hasan el-Kilaru), Beyrut 1993.
Tirmizi, Muhammed b. İsa, es-Süiıen, İstanbul1981.
el-İlelü's-sağir (nşr. Seyyid Abdilimacid el-Gavri),
Dımaşk 1416/2005.
Türcan, Zişan, "Hadis Rivayet Geleneği ve Tefsir", Selçuk Üniversitesi
ilahiyat Fakültesi Dergisi, 29, 2010, s. 249-282.
Uysal, Muhittin, Tasavvıif Kiiltiiriind_e Hadis, Konya 2001.
Üzüm, İlyas, ''Kaderiyye", DİA, XXIV, 64-65.
Yavuz, Yusuf Şevki, "Ahmed b. Hanbel", DİA, II,83.
- - - - - - ' "Buhar! Muhammed b. İsmail", DİA, VI, 373.
- - - - - - ' "cahiz", DİA, vn, 24.
- - - - - - ' "Cubbai, EbU Ali", DİA, VIII, 101.
- - - - - - ' ''Dfuinıi Osman b. Said", DİA, VIII, 497.
- - - - - - ' "Haber-i v§hid", DİA, XIV, 353.
- - - - - - ' ''Halku'l-Kur'an", DİA, xv, 371-373.
_ _ ____,"İbn Ebu Duad", DİA, XIX, 431.
_ _ ____,"Kader'', DİA, XXIV, 58-63.
_ _ ____, "Kelfun", DİA, XXV, 198-199.
Yeşilyurt, Temel, "Rü'yetullah", DİA, XXXV,313.
Yıldın.m, Ahmet, Tasavvıifun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanaklan, Ankara 2000.
Yurdagür, Metin, "Ebü'l-Hüzeyl el-Allaf'', DİA, X, 331.
- - - - - ' "Haşviyye", DİA, XVI, 298-299, 304.
Yücel, Ahmet, Hadis Tarihi, İstanbul2012.
_ _ ____, Hadis
Usı1lü, İstanbul2012.
Yücesoy, Hayrettin~ "Milıne", DİA, XXX, 26-27.
ZehEbu, Muhammed b. Ahmed, Tezkiretii '1-huffaz, Beyrut ts.
Siyerii a'lami'n-niibelfi (nşr. Şuayb el-Amaut), Beyrut
1405/1985.
Zerkeşi Bedreddin, el-İcabe li Iradi ma'stedrekethıı 'Aişe 'ala's-sahfibe (çev.
Bünyamin Erul}, Ankara 2000.
Download