Oryantalistik Hadis Ara*t*rmalar*n*n Tarihi ve Kültürel Arka

advertisement
BİRİNCİ BÖLÜM
SÜNNETE ÇAĞDAŞÇI YAKLAŞIMIN TARİHİ ve FİKRİ
ARKA PLANI
Tarihi Arka Plan: Mutezile ve Sünnet
• Mu‘tezilîler’in bir özelliği Kur’an üzerinde yoğunlaşmış
olmalarıdır. Onlar bir konuda naklî delil getireceklerse bunun
Kur’an’dan olmasına özen gösteriyorlardı. Dirâyet tefsir
metodu ilk defa onların başvurduğu bir yöntemdir. Bu konuda
gösterdikleri hassasiyet, Kur’an üzerine yazdıkları eserlerden
ve cilt sayısı yüzlere ulaştığı nakledilen Kur’an tefsirlerinden
anlaşılmaktadır. Çoğu özel hayatında zâhid ve müttaki olmakla
beraber Kur’an’a bağlılıkları sebebiyle hermetik felsefeye
dayanan tasavvufa karşı çıkmışlardır.
• Mu‘tezile’nin Ehl-i sünnet’e açık etkisi Eş‘arî ile başlamıştır.
Hayatının önemli bir kısmını Mu‘tezilîler arasında geçirdikten
sonra onlardan ayrılan Eş‘arî başta kelâm metodu olmak üzere
ilâhî sıfatlar, kesb, cüz-i lâ yetecezzâ, te’vil ve hudûs gibi birçok
konuda Mu‘tezile’nin etkisinde kalmıştır. Peygamber
göndermenin toplum açısından gerekliliği, hüsün-kubuh, akılnakil ilişkisi gibi hususlarda Mu‘tezile ile Mâtürîdiyye arasında
benzerlikler vardır.
• Eş‘arî, Abdülkāhir el-Bağdâdî, Şehristânî gibi mezhepler tarihi
müellifleri mezhep tasniflerinde Mu‘tezile’yi ana fırkalar
içinde sayarken Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî, Şehâbeddin İbn
Arabşah gibi yazarlar onlar hakkında tarafsız veya olumlu
ifadeler kullanmış, Seyyid Ahmed Han, Emîr Ali, Mevlânâ
Muhammed Ali Lahorî, Ferîd Vecdî, Cemâleddin el-Kāsımî,
Ahmed Emîn, Fazlur Rahman ve Murtazâ Mutahharî gibi son
dönem âlimleri onlardan ilham almışlardır. Bazı şarkiyatçılar,
başlangıçta Mu‘tezile’yi İslâm rasyonalistleri olarak
nitelendirirken Mu‘tezilî eserlerin yayımlanmasından sonra bu
görüşlerinden vazgeçerek onların İslâm teologu olduklarını
söylemeye başlamışlardır.
• Mutezile’nin tartıştığı ve savunduğu konular ile günümüz
modernistlerinin temel özellikleri arasında bazı benzerlikler
olmakla birlikte konulara yaklaşımları farklıdır.
• Her iki grup da kendi zamanlarının problemlerini ve etki
alanına girdikleri dış tesirleri dini tartışmaların içine
taşımışlardır.
• İlk dönemde diğer din ve kültürlerde tartışılan uluhiyet,
risalet, ba’s ahiret, melekler, cin, ruh gibi konular Kur’an ile
bağlantılı olarak ele alınmış, Allah’ın sıfatları, kader, Allah’ın
görülmesi, Kur’an’ın mahluk olması gibi problemler o dönemin
en ateşli tartışma konularını teşkil etmiştir.
• Siyasi ihtilaflara kadar sünnet, tartışmasız olarak Kur’an’dan
sonra ikinci kaynak olarak görülmekteydi. İhtilaflardan sonra
sünnetin hüccet oluşu tartışılmaya başlandı.
• İmam Şafii döneminde Basra’da yaygınlaşmış olan Mutezili
hareketin imamları, hadisçilere karşı besledikleri husumetle
meşhur olmuşlardı. Şafii’nin Cimâu’l-ilm’de anlattığına göre
yalnızca Allah’ın kitabının yeterli olduğu düşüncesini
savunanlar, sahabe döneminden itibaren Basra ve Irak’ta
yoğunlaşmışlardı. Onların düşüncesi genel itibariyle şöyleydi:
• “Kur’an’da her şey açıklanmıştır. Zanni olan hadisin kati olan
Kur’an üzerine hüküm getirmesi mümkün değildir. Raviler
vasıtasıyla nakledilen hadislerin yalan ihtimalinden uzak
olması mümkün değildir.”
• Mutezile’yi hadis karşıtı bir hareket olarak görmek yanlış olur.
Onun hadisle ihtilafı, Kur’an’da olmayan veya ona muhalif olan
veya akla ters gördüğü bazı konulara ait hadislere karşıydı.
Recm, el kesme, mestler üzerine mesh, rüyetullah gibi konular
bunlardandır.
• Sahabenin adaleti konusunda da Mutezile’nin Cahız, Nazzam
gibi önde gelen imamları Ehl-i sünnete aykırı görüşler ileri
sürmüşlerdir.
• Mutezile hadisleri mütevatir ve ahad olmak üzere iki gruba
ayırır. Mütevatir haber tanımında bilinen tanımına ilaveten,
onun duyular yoluyla elde edilmesi ve Kur’an’a muhalif
olmaması şartlarını ileri sürmüşlerdir. Aslında Mutezilenin
mütevatir haber tanımına giren yalnızca Kur’an’dır; onun
dışındaki haberler ahad olarak kabul edilmektedir.
• Mutezile alimleri, hadisçiler tarafından yapılan haberi
vahidlerin taksimine itibar etmemişlerdir. Mutezili bir alim
olan Ebu’l-Hüseyn haberi vahidi dörde ayırmıştır. 1.
Şartlarında eksiklik bulunması nedeniyle kendisiyle amel
etmek gerekli olmayanlar, 2. İbadet ve muamelatla ilgili
olanlar, 3. Akla uygun olanlar, 4. Akla muhalif olanlar.
Oryantalistler ve Sünnet
• Sünnete karşı ikinci köklü muhalefet oryantalistler tarafından
gündeme getirilmiştir.
• Yirminci yüzyılda Müslüman araştırmacıların çoğunluğu
çalışmalarını oryantalistlerin iddialarına cevap vermeye
yoğunlaştırmışlardır.
• Oryantalistler Kur’an’a ve hadislere dini ilahi metinler gözüyle
değil, insan ürünü ve her türlü müdahaleye açık metinler
gözüyle bakmışlardır. Bu bakış açısıyla başlatılan çalışmalar ilk
önce Biblical criticisim adıyla Mukaddes Kitap üzerine
denenmiş, daha sonra historical criticism adıyla Kur’an ve
hadislere uygulanmıştır.
• Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalar hariç, oryantalistler
hadis ya da sünnet terimleri yerine Islamic tradition terimini
kullanmayı tercih etmişlerdir. Bu terim, önceki nesillerden
sonraki nesillere aktarılan her şey anlamına gelmekte ve
gerçekte geleneğin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu terim
aynı zamanda gelenekteki değişim anlamını da içermektedir.
• Böylece onlar Kur’an’ı da sünneti de İslam toplumuna nispet
etmişlerdir.
• Oryantalistler sünnet ve hadis terimlerini birbirinden farklı
görmüşlerdir. Bu ayrımı ilk yapan Goldziher’dir. Onu Lammens
ve Morgoliouth takip etmiştir. Onların açıklamasına göre
sünnet kelimesi hicri ikinci asırdan sonra terim haline
gelmiştir.
• Schacht, ilk dönemlerde sünnetin living tradition anlamına geldiğini
ifade etmiştir.
• Oryantalistler hadislerin güvenilirliği meselesi üzerinde de
durmuşlar, muhaddislerin bu amaçla kullandıkları yöntemleri
güvenilmez görmüşlerdir.
• Muir hadislerin güvenilir yollarla nakledilmediğini, Hz.
Muhammed’in hayatını ortaya çıkarmaya yarayacak tek kaynağın
Kur’an olduğunu iddia etmiştir.
• Goldziher’e göre hadislerin çok az kısmı hariç, Hz. Peygamber’le bir
ilgisi bulunmamaktadır. Hz. Peygamber’in saygınlığından
yararlanmak için hadisler sonradan uydurulmuştur.
• Oryantalistler sünnetin oluşumunda önceki dini geleneklerin büyük
etkisinin olduğu görüşünü savunmuşlardır. Onlara göre abdest,
teyemmüm gibi ibadetler Yahudilikten Arap adetlerine, oradan da
sünnete girmiştir.
• Oryantalistlere göre İslam hukukunda hem cahiliye
döneminden hem de önceki din ve geleneklerden izler bulmak
mümkündür.
• Goldziher’le başlayan iddialara göre halifelerin öldürülmesiyle
başlayan ihtilaflar ve kargaşalarda her taraf kendi lehine hadis
uydurmaya başlamıştır.
• Oryantalistler hadislerin sözlü olarak nakledilmesi nedeniyle
bozulmaya açık görmüşlerdir.
• Hadis kitapları içinde Buhari’nin Sahih’inin altı yüz bin hadis
arasından seçmiş olmasını, hadis uydurmanın genişliğine kanıt
gösteren oryantalistler, Buhari’nin de yalnız senet tenkidine
önem verdiğini hadislerin metinleri üzerinde düşünmediğini
savunmuşlardır.
• Goldziher hadislerin yazılmasını beyan eden hadislerin ehl-i
rey, yazılmamasını beyan eden hadislerin ehl-i hadis
tarafından uydurulduğunu söylemiştir.
Download