ANADOLU‟NUN ĠSLAMLAġMA SÜRECĠNDE DÂRU‟L

advertisement
ANADOLU‟NUN ĠSLAMLAġMA SÜRECĠNDE
DÂRU‟L-HADĠSLER
08-09 Eylül 2012 ÇANKIRI / TÜRKĠYE
__________________________________________________________
Kemal ÖZKURT
*
MĠMARĠ GELENEK VE SĠYASAL GÜÇ
KAVġAĞINDA DÂRU‟L-HADĠSLER

Mescid-i Nebevi‟nin kaynaklarda sayılan çok sayıdaki fonksiyonuna rağmen, iki özelliğinin ön plana çıktığı görülmektedir: ibadet ve eğitim. Bu durum,
bütün camiler için, kısmen değiĢmekle birlikte günümüze kadar varlığını sürdürmüĢtür. Bilinen bütün Ġslam toplumlarında hayırsever insanların en çok yaptırmayı istedikleri yapılardan ikisinin cami ve medrese olduğu unutulmamalıdır.
Ġslam mimarisinin kamu kullanımına ait olan türlerinin inĢa sebeplerindeki asıl amacın “Allah‟ın rızası”nı kazanmak olduğunu söylemek bir hakkın teslimi olacaktır. Esasen bu tür inĢa faaliyetini teĢvik eden ve karĢılığında dünya ve
ahirette büyük güzellikler vadeden çok sayıda ayet ve hadis bulunmaktadır.1
Farklı dönem, bölge ve türdeki yapıların birçoğunun inĢa kitabesine bakıldığında
bânilerin “Allah‟tan bağıĢlanma” ve bu eserlerden yararlanacak kullardan “hayır,
dua bekledikleri” görülmektedir.2
*
1
2
Yrd. Doç. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü.
Birçok camide rastladığımız ve İslam Sanatında banileri cami inşaya teşvik eden Tevbe
suresi 18. ayeti bu anlamda zikredilebilir. (Allâh'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar şenlen‫ه‬
‫ه‬
dirirler. Onların, doğru yolu bulanlardan olacakları umulur.) ‫اهلل َو ْالٌ َْو ِم‬
ِ ّ ‫هللا مَنْ هامَنَ ِب‬
ِ ّ َ‫جد‬
ِ ‫ِا َّنمَا ٌَعْ ُم ُر مَسَا‬
‫الز هكو َة ولَم ٌ َْخ ا َِّال ه‬
‫ه‬
‫ه‬
‫ه‬
ّ
‫ه‬
ْ
ْ
ُ
ُ
َّ
ُ
َ
َ
َ
َ
َ
‫ه‬
َ
َ
ْ
ْ‫ن‬
‫ت‬
‫ه‬
‫م‬
ُ
‫ال‬
‫م‬
‫وا‬
‫ن‬
‫و‬
‫ك‬
ٌ
‫ا‬
‫ئ‬
‫ـ‬
‫ول‬
‫ا‬
‫ى‬
‫س‬
‫ف‬
‫هللا‬
‫ى‬
‫ت‬
‫ا‬
‫و‬
‫ة‬
‫و‬
‫َّل‬
‫ص‬
‫ال‬
‫م‬
‫ا‬
‫ق‬
‫ا‬
‫و‬
‫ِر‬
‫خ‬
‫اال‬
‫دٖد‬
َ‫ٌن‬
َ‫ِن‬
َ
َ‫ِك‬
َ‫َ ع‬
َ
َ
ْ َ
َ َ ِ
Ayrıca ‫“ من بنى هلل مسجدا بنى هللا له م له فً الجنة‬kim Allah için bir mescid inşa ederse Allah da onun
için cennette bir benzerini inşa eder”, Buhari, Salat, 65. Hadis-i şerifi de İslam sanatında
bânileri hayır işlerine teşvik eden naslara örnektir.
Bu anlamda İslam mimarisinin erken örneklerinden bir kitabeye burada yer vermek anlamlı
olacaktır. Abdülaziz bin Mervan’ın hicri 69, miladi 689 tarihinde, Fustat’ta inşa ettirdiği
köprünün kitabe metni şöyledir:
ّ َ‫ُزٍ المٌطشج اهش تِا ػثذ الؼضيض تي هشّاى االهيش اللِن تاسن لَ فى اهشٍ ولَ ّ شثد علطاًَ ػلى ها ذشضى ّ الش ػيٌَ فى ًفغ‬
‫حشوَ أهيي ّ لام تثٌائِا عؼذ اتْ ػصواى ّ ورة ػثذ الشحوي فى صفش عٌح ذغغ ّ عريي‬
“Bu köprünün yapımını Emîr Abdülaziz bin Mervan emretmiştir. Allah’ım onun tüm işini
mübarek eyle, hükümdarlığını, hoşnut olduğun şeylerde daim eyle. Gözünü, kendinde ve
maiyetindekilerde aydın ve sabit eyle. Binanın yapımını Sa’d ebu Osman üstlenmiş ve kitabeyi Abdurrahman 69/689’da yazmıştır.” Burada zamanla İslam sanatında yaygınlaşıp belli
bir üsluba kavuşacak olan kitabelerin içerik bakımından önemli bir örneğine şahit olmakta-
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
Öncelikli amaç sevap kazanmak olmakla birlikte, dönemin Ģartları gereği
bazen siyasi, ilmi, ticari vb. alanlarda öncü olmanın getirdiği zorunluluk, insanları hayır kurumları inĢa etmeye zorlamıĢtır. Bu durumda yine amaç sevap kazanma duygusu olmakla birlikte, bu durum ikinci plana düĢmekte, “toplumun teveccühü”, daha yüce değerlerin yerini almaktadır.
Diğer bütün eğitim kurumlarında ve geniĢ anlamda tüm inĢa ve imar faaliyetlerinde olduğu gibi dâru‟l-hadislerin de ana kuruluĢ amacı “i‟lâ-i
Kelimetullah”, dolayısıyla banileri bakımından öldükten sonra amel defterlerinin
kapanmamasıdır. Ġkinci olarak “Ehl-i Sünnet” akidesi bakımından, dinin sahih
olan yorumunu insanlara ulaĢtırmak, “sapkın” kabul edilen fırka ve fikirlerle
mücadele etmektir. Bu amaçla kurulan eğitim kurumlarına atanacak hoca ve
yetiĢtirilecek öğrencilerle toplumdaki “ehl-i ilm‟i” kontrol altında tutmak ise
burada, en az ilk iki hedef kadar önemli durmaktadır. Zira yönetimin doğru iĢlerinin takdir edilmesi ve geniĢ halk kitlelerine ulaĢtırılması, yanlıĢların mümkün
olanlarının meĢrulaĢtırılması, olmayanların ise “hoĢ görülmesi” ancak adı geçen
araçlarla mümkündür.
390
Ġslam toplumlarında Kur‟an-ı Kerim‟den sonra en çok saygı duyulan kaynak Ģüphesiz Hadis-i Ģeriflerdir. Bu anlamda yapılan ilmi çalıĢmalarda hadislerin
önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Ancak, Peygamber (a.s)‟a duyulan saygısevgi ile hadis eğitiminin verildiği dâru‟l-hadislerin sayısı arasında bir orantısızlık dikkat çekmektedir.3 Farklı adlarla anılan ve Hadisin öğretildiği eğitim kurumlarının dıĢında bazı âlimlerin camiler ve evlerde de bu eğitimi sürdürmeleri,
dâru‟l-hadis türü medreselerin sayısal azlığına sebebiyet verdiği, genelde kabul
gören yaklaĢımdır. Ancak mimari gelenek bakımından, günümüze az sayıda
dâru‟l-hadis gelmiĢ olmasına iliĢkin farklı bir sebebe daha dikkat çekmek gerekmektedir.
Ġslam toplumlarındaki hayır hasenat sahibi baniler, yaptırdıkları eserlere
kitabeler koydurmakta ve bu kurumlardan istifade edenlerden dua beklemektedirler. ġüphesiz aynı durum medreseler için de geçerlidir. Ancak çoğu kez medreselerin kitabelerinde ne tür bir medrese olduğu ifade edilmemekte, bazen sadece
“medrese”, bazen “dâr” gibi ibareler kullanılmakla yetinilmektedir. Eğer o medreseye ait bir vakfiye varsa ve kaybolmadan sonraki zamanlara kalmıĢsa orada
geniĢçe eğitim türü vb. bilgiler yer almaktadır. Bu durumda aslında dâru‟lhadislerin bir kısmının kitabelerinde “dâru‟l-hadis” ibaresinin yer almaması dolayısıyla, zamanla bu özel anlamın unutulduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Örneğin ġam‟da, Melikü'l-EĢref Mûsâ‟nın inĢa ettirdiği Dâru‟l-hadis elyız. Yapım emri, bani adı, yapıma nezaret eden şahıs, yapı türü, dua cümlesi, kitabeyi yazan
şahsın adı ve inşa tarihi. Kitabeyi yazan şahıs adı inşa kitabelerinde çok yaygın olmamakla
birlikte diğer ögeler yaklaşık hemen her dönem İslam inşa kitabelerinde rastlanılmaktadır.
http://www.islamic-awareness.org/History/Islam/Inscriptions/fustat.html, 21.10.2012.
3
Örneğin 8/14 yüzyılın sonlarında Kahire'de bulunan yetmiş üç medresenin sadece ikisinin
dâru’l-hadis olduğu ifade edilmektedir. Nebi Bozkurt, “Dârülhadis”, DİA, C. VIII, İstanbul,
1993, S. 528.
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
EĢrefiyye el-Cevvâniyye, geçirdiği bir yangın sonrasında büyük hasar görmüĢ ve
yapıya 702/1303 yılındaki onarım için konan kitabede “dâr” ifadesi kullanılmıĢtır.4 Yine aynı medreseye sonraki onarımlar için yazılan kitabede ise, dâru‟l-hadis
ifadesi açıkça yazılmıĢtır.5
Anadolu‟daki ilk dâru‟l-hadis Çankırı Cemaleddin Ferruh Dâru‟lhadisinde bu ifade açıkça kullanılmıĢken, Erzurum‟da Ġlhanlılar döneminde 1324
yılında inĢa edilen Ahmediye dâru‟l-hadisi kitabesine ise, Hz. Ali‟ (r.a.)‟dan
rivayetle “Ümmetimden kim kırk hadis bellerse, alimler zümresinde yer alır”
hadisi yazılmıĢtır. Bu örnekte yapının bir dâru‟l-hadis olduğu ifade edilmemiĢ,
yazılan hadis-i Ģerifle bu durum vurgulanmıĢtır.
Yine kitabelerde dâru‟l-hadis ibaresinin bulunmayıĢı dolayısıyla, Sivas
gibi önemli bir Selçuklu Ģehrinde, dâru‟l-hadis medresesinin hangisi olduğu konusunda bir netlik bulunmamaktadır. AraĢtırmacıların bir kısmı Sivas‟taki dâru‟lhadisin “Çifte Minareli Medrese”, bir kısmı ise “Gök Medrese (Sâhibiye)” olduğu kanaatindedirler.6 Konya Ġnce Minareli Dâru‟l-hadisi taçkapısında, Selçuklu
dönemi mimari yazı tezyinatının en güzel örneği yer almaktadır (Fotoğraf 3).
Buradaki yazı programında, Fetih suresi, Yasin suresi ve Ayete‟l-Kürsi yazılmıĢtır. Selçuklu mimari süslemesinde yazının en yoğun kullanımına tanık olduğumuz bu örnekte bir tek hadisin bulunmayıĢı anlamlı olsa gerekir. Sadece taç kapıda değil, yapının iç mekânındaki kitabelerde de herhangi bir hadise yer verilmemiĢtir.
Dâru‟l-hadislerin Anadolu‟da ilk örneklerinden yaklaĢık 200 yıl sonraki
bir temsilcisi olarak günümüze gelen ve Amasya‟da günümüzde Müftülük kayıtlarında da Sofular Camii olarak geçen Abdullah PaĢa Dâru‟l-hadisi ve kitabesi,
dâru‟l-hadis ve kitabe yazımı bakımından ayrı bir önem taĢımaktadır. Bu yapı,
Çankırı Cemaleddin Ferruh Dâru‟l-hadisinden sonra, kitabesinde (Fot. 5) dâru‟lhadis ibaresi bulunan ikinci önemli eserdir.7 Sultan II. Bayezid döneminden
890/1485 tarihli medresenin inĢa kitabesi Ģöyledir: 8
‫عمر دار الحدٌث الحاج عبد هللا پاشا‬
4
5
6
7
8
‫تغن هللا الشحوي الشحين ػوشخ ُزٍ الذاس الوثاسوح تؼذ احرشالِا ّ اًِذاهِا تٌظاسج الشيخ اإلهام الؼالن الؼالهح شيخ اإلعالم تشوح‬
.‫الشام صيي الذيي ػثذ هللا تي هشّاى الفاسلي الشافؼي ّرله في شِْس عٌح اشٌي ّعثؼوائح‬
Burada sadece “Dârü’l-Mübâreke” ifadesi kullanılarak, medrese lafzına yer verilmemiştir.
Kitabenin metni şöyledir:
‫ صلى هللا ػليَ هي ول حيي‬- ‫ُزٍ داس حذيس الوصطفى‬
‫ مخلصا هلل رب العالمٌن‬- ‫جد فً تجدٌدها قاضً القضاة‬
Kitabede dâru’l-hadis binası, “Dâru’l-hadisi’l-Mustafâ” olarak adlandırılmış ve Kadı’l-Kudat
tarafından yenilendiği ifade edilmiştir.
Ali Yardım, “Temel Kültür Müesseselerimizden Dârülhadisler” Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra
Kitabı, İstanbul, 1995, s. 68-72.
Yardım, a.g.e., s. 85.
Yapının kitabesinde bani olarak açıkça ‫ ػثذ هللا پاشا‬Abdullah Paşa’nın adı geçmesine rağmen,
“Türkiye'de Vakıf Abideler ve Eski Eserler”, adlı kitapta, başlık dahil olmak üzere dört yerde,
Abdullah Paşanın adı “Aptullah Paşa” şeklinde yazılmıştır. Dahası yapının tanım ve
tarihçesinde vaktiyle Dâru’l-hadis olması mevzuuna ise hiç değinilmemiştir, Türkiye’de
Vakıf abideler ve Eski Eserler I, Ankara, 1983, s. 234.
391
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
‫بن الحاج سنان عفی هللا عنهما فی اٌام‬
‫سلطان باٌزدعز نصره فً تسعٌن و مانمائه‬
“Bu dârülhadisi Abdullah PaĢa bin el-Hâc Sinân, Allah ikisinin de günahlarını bağıĢlasın, Sultan Bayezid zamanında, yardımı bol olsun, 890/1485 yılında
imar etmiĢtir.”
Anadolu Selçuklularının baĢkenti Konya‟da, türünün önemli örneklerinden olan Ġnce Minareli Medrese‟nin ilk inĢasında dâru‟l-hadis ibaresi geçen bir
kitabe konmamıĢtır. Yapıda, 1876 tarihinde yapılan onarım için Hattat Hamdi
Zâde Mahbub Efendi tarafından yazılan tamir kitabesinin son iki mısraı Ģöyledir:
‫چٌقاردم بن ده بر محبوب مجوهر تارٌخ تعمٌر‬
1293 ‫بهشت آسا نو احٌا اولدى بو دار الحدٌث ٌا هو‬
“Çıkardım ben de bir Mahbûb mücevher tarih-i tamir
BihiĢt âsâ nev ihyâ oldu bu dârü‟l-hadîs yâhû 1293/1876”9
Dâru‟l-hadis sayısının genel medrese sayısına oranla azlığına iliĢkin bir
izah da, yapıların zamanla yok olmaları gösterilebilir. Örneğin, Osmanlı Devleti‟nde, II. Murad dönemine gelinceye kadar yapılan dâru‟l-hadislerden hiç biri
günümüze gelememiĢtir. Ancak kaynaklardan bu döneme ait dâru‟l-hadis yapıları
görülmektedir.10
392
Erken dönem Osmanlı dârülhadislerinin en meĢhuru. Olarak gösterilen ve
II. Murad'ın 1425‟te Edirne'de yaptırdığı Dârülhadis Medresesi'nden günümüze
hiçbir iz kalmamıĢtır. Sadece aynı adla anılan cami varlığını sürdürmektedir.
Hâlbuki Kaynaklarda bu dârülhadisin ilk müderrisi Fahreddîn-i Acemî'den,
XVIII. yüzyıla kadar görev alan tüm müderrislerin isimlerini bulmaktayız.11
Geleneksel eğitim anlayıĢımızda bir din anlatılırken, yaratıcı, kutsal kitap,
peygamber, mabet ve nihayet kutsal merkezi olan “Ģehir” Ģeklinde bilgiler verilirdi. Ġslam toplumundaki bir Ģehrin kimlik kazanması bakımından taĢıdığı değerler bağlamında dâru‟l-hadisin yeri ayrı olsa gerek.
Gerek Müslüman idareciler, gerek farklı tabakadan hayırseverlerin inĢa
faaliyetlerindeki Allah‟ın rızasından sonra, insanların teveccühünü kazanmak,
eğer yönetici iseler halkın itaatinin devamını temin etmek gibi bir kaygıları ola9
10
11
Bu kitabede bir yandan “ebced” hesabı ile tarih düşürülürken diğer yandan da dârülhadis
ibaresine yer verilmiştir.
Aynı duruma bir başka örnek de Valide Kethüdası Mehmet Efendi Dâru’l-hadisi kitabesinde
rastlanmaktadır. Tarih düşürme sadedinde yapının türü ifade edilmiştir.
“Ta'iba, tahsin edüp Hatif dedi tarihini, Oldu bu darü'1-hadis-i bi bedel sahn-ı cihan”. Işıl
Çankaya, İstanbul'daki Darulhadıs Ve Darulkurra Yapılarının Mimari Değerlendirme Ve
Koruma Sorunları, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2003, Sayfa 82, Resim 4.1.
Ali Yardım, “Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda Dâru’l-hadis”, DİA, C. VIII, İstanbul, 1993,
S. 529-532.
M. Baha Tanman, “Dârülhadis Camii”, DİA, İstanbul, 1993, C. VIII, s. 534.
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
cağı muhakkaktır. Hatta bazı örneklerde buradaki sıralama yer değiĢtirebilir veya
bileĢenlerden biri hiç yer almayabilir.
Anadolu‟daki ilk dâru‟l-hadis örneğinde karĢımıza çıkan durum aslında
konuyu açıklayıcı mahiyettedir. Atabey Cemaleddin Ferruh, Çankırı‟da önce
ġifahane (1235), bundan 7 yıl sonra (1243) ise dâru‟l-hadis‟i yaptırmıĢtır. Önce
Ģifahane sonra dâru‟l-hadis inĢası aslında toplumsal öncelikleri vurgulamak bakımından anlamlıdır. Kısacası “önce sağlık” denmiĢtir. Olaya, hadis eğitimi zaten
camilerde ve baĢkaca bazı yapılarda da verilebilirdi veya verilmekteydi Ģeklinde
itiraz edilebilir. Ancak aynı itirazın tersinin de doğru olduğu unutulmamalıdır.
Anadolu Selçuklu dönemi dâru‟l-hadislerin banileri arasında Sultanların
bulunmaması, dikkat çekici bir durumdur. Buna karĢın vezir, Atabey ve diğer
hayırseverler bu konuda öne çıkmıĢlardır. Sahip Ata Fahreddin Ali‟nin Anadolu
Selçuklu sultanlardan daha çok yapı inĢa ettirmesi aslında, sultanlar bakımından
bir nakısa gibi görünmektedir.12 GeçmiĢe dönük yorumların kesinliği hep tartıĢma konusu olmakla birlikte, bu duruma bir izah getirilmesi gerekmektedir. Anadolu Selçuklu sultanları neden bir dâru‟l-hadis yaptırmadılar sorusu, mimari
gelenek bakımından anlamlı bir sorudur. Çünkü aynı dönemde sultanlar ve yakın
çevreleri baĢta kervansaray olmak üzere çok sayıda yapı yaptırmıĢlardır 13.
Ġslam mimarisinde banilerin inĢa ettirdikleri yapılar üzerinde bazen
herhangi bir kitabe, bilgi bulunmaz. Bu durum bazen konan kitabenin zamanla
kaybolması bazen de, “Allah bilsin yeter” anlayıĢıyla hiç kitabe konmamasıyla
ilgilidir.
Kitabelerin bir kısmında son derece kesin, iddialı, ne istediğini bilen,
farklı kesimlere farklı mesajlar gönderen bir üslup hakim iken, bazen de dua
bekleyen, mütevazı ifadelerle yetinilir. Mütevazı örnekler üst yönetime mensup
olmayan kimselerin eserlerinde rastlanır. Bazı durumlarda sultandan sonra gelen,
ona bağlı yöneticilerin de iddialı ifadelerden kaçındıkları görülür. Atabey
Cemaleddin Ferruh‟un, Çankırı Dâru‟l-hadisi'nin giriĢ kapısındaki kitabesi, “Bu
Dâru‟l-hadis ve mübarek makberenin (mezar odasının) yapılmasını Latîf olan
Allah'ın rahmetine muhtaç Abdullah oğlu Atabey Ferruh 640/1243 yılında
emretti” cümlesiyle mütevazı bir ifade kullanmıĢtır. 14 Ġbaresi ile bu tür bir
mütevaziliği örneklendirmektedir.
Halep Ulu Camii Minaresinde yer alan Selçuklu dönemi tecdid kitabesinde tevazudan uzak bir üslup hakimdir: 15
12
13
14
15
Aynur Durukan, “Anadolu Selçuklu Sanatında Kurucular ve Sanatçılar”, Selçuklu Çağında
Anadolu Sanatı, ed. Doğan Kuban, İstanbul, 2002, s. 39 vd.
Aynur Durukan, “Aksaray Sultan Hanı”, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, ed. Hakkı
Acun, Ankara, 2007, s. 141-157; Yıldıray Özbek, “Tuzhisar Sultan Hanı”, a.g.e., s. 175-193.
Kemal Özkurt, “İslam Mimarisinde Dâru’l-hadisler” Anadolu’da Hadis Geleneği ve Dâru’lHadisler, 30- Nisan 1Mayıs 2011 Çankırı, Samsun 2011, s. 157.
Kitabe ve içerik bağlamında, 2013 yılı Nisan ayında, Suriye Halep’te meydana gelen çatışmalarda yıkılan ve yok olan Halep Ulu Camii Minaresinin Selçuklu dönemi kitabesine yer vermek anlamlı olacaktır. Minare gövdesinin ilk kuşağında yer alan kitabenin metni şöyledir:
393
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
Bismillahirrahmanirrahim bu minare, mevlâmız büyük sultan,
ĢehinĢahların en büyüğü, milletlerin efendisi, Arap ve Acem‟in yöneticisi, Allah‟ın arzının (yeryüzünün) sultanı, Ġslam ve Müslümanların dayanağı, dinin ve
dünyanın yücelticisi, Devletin azameti, Ebul Feth MelikĢah bin Muhammed
Mü‟minlerin emiri, Allah saltanatına yardımcı olsun ve büyük emir Yahya bin
Muhammed bin HaĢâb Allah‟ın rahmeti üzerine olsun, zamanında yenilenmiĢtir.
Kitabedeki “Büyük Sultan, ġehinĢahların en büyüğü, milletlerin efendisi,
Arap ve Acem‟in yöneticisi” ibarelerinin ilk bakıĢta cami gibi dinin en önemli
yapısına bir minare ekleyen veya restore eden insanın asla kullanmayacağı bir
ifade gibi görülebilir. Ancak burada unutulmaması gereken Ģey mimari ve siyasi
gelenekteki konuya iliĢkin uygulamadır. Sultan veya yöneticilerin kitabelerinde
yapıya iliĢkin bilgiler yanında adeta hakimiyet sembolü gibi iĢlev gören ibareler
de bulunur. Buradaki “ĢahlarĢahı”, “Arap ve Acemin yöneticisi” gibi ifadeler
aslında büyüklük, gurur ve kibir değil sadece bir unvan olarak algılanmalı.16
Konuya Anadolu‟dan bir örnek olarak, Sivas Gök Medrese‟deki kitabeyi
görebiliriz. Sahip Ata Fahreddin Ali‟nin hayratı olan bu eserdeki kitabede, dönemin sultanı Kılıç Arslan‟ın oğlu Keyhusrev, “ĢahinĢah (ġahlarĢahı 17), dinin ve
dünyanın yardımcısı” olarak nitelenmektedir.18
394
Bir düĢüncenin ortaya çıkıĢ ve Ģekillenme sürecinde kendi iç dinamiklerinin olduğu kadar karĢılaĢtığı dıĢ Ģartlar da belirleyicidir. Bu anlamda dâru‟lhadislerin ilk ortaya çıkıĢ dönemi olan 12. yy sonu ve 13. yy‟ın ilk yarısını dikkatle ele almak gerekmektedir. Önceki hadis eğitimi veren benzer medreselere
rağmen dâru‟l-hadis adıyla anılan kurumların en erken örneklerinin ġii Fatımi
Devleti‟nin19 bir zamanlar etkin olduğu Suriye ve Mısır‟da ve Fatımiler döneminden hemen sonra ortaya çıkması, bu kurumların ġia‟ya bir tepki olarak ortaya
çıktığı gibi çağrıĢımı akıllara getirmektedir.20 Dâru‟l-hadislerin ortaya çıkıĢ ve
sayısal olarak artıĢ göstermelerine iliĢkin olarak ileri sürülen gerekçeler arasında,
dönemin Sünni yönetimlerinin ġia‟ya ve bulunulan bölgeye göre ġia‟nın kolları‫" بسم هللا الرحمن الرحٌم جددت هذه المأذنة فً دولة موالنا السلطان المعظم شاهنشاه األعظم سٌد األمم مولى العرب والعجم‬
‫سلطان أرض هللا ركن اإلسالم والمسلمٌن معز الدنٌا والدٌن جالل الدولة أبً الفتح ملكشاه بن محمد أمٌر المؤمنٌن نصر‬
‫هللا سلطانه وأٌام األمٌر األجل المظفر قسٌم الدولة ونصٌر الملة آلب أبً سعٌد آق سنقر بك موال أمٌر المؤمنٌن أعز هللا‬
‫نصره مما ابتدأ بإنشائه القاضً األجل أبو الحسن محمد بن ٌحٌى بن محمد بن الخشاب رحمه هللا إنما ٌعمر مساجد هللا‬
".‫من آمن باهلل والٌوم اآلخر وأقام الصلوة وآتى الزكاة‬
16 Günümüzde devlet başkanlarının sahip oldukları bazı ayrıcalıklar ne ise o dönem
geleneğinde bu ifadeler aynı anlama gelir. Örneğin günümüzde, bir Cumhurbaşkanına sen
değil “siz” denmesi, isim veya sıfatının önüne “sayın” ifadesi konması gibi düşünülebilir.
17 Türkçeye “şahlarşahı” olarak tercüme ettiğimiz ifade Farsça’da ٍ‫شاٌُشا‬, َ‫شاٌُش‬,‫شاٌُشا‬, ٍ‫شاُاى شاٍ شا‬
‫ شاُاى‬gibi farklı kullanımlara sahip ve ‫پادشاٍ پادشاُاى‬, ‫ علطاى الغالطيي‬, ‫ هلک الولْک‬anlamlarında
kullanılmaktadır. Bu anlam yüküyle İran’ın İslam öncesi dönem şahları tarafından da
kullanılan bir unvandı.
http://www.loghatnaameh.org/dehkhodaworddetail29b7032d41744b1ea87b8e19d95b84e8-fa.html, 11.10.2012.
18 ...‫عمر فً اٌام دولة السلطان االعظم شاهنشاه المعظم غٌاث الدنٌا و الدٌن كٌخسرو بن قلٌج آرسالن خلد هللا دولته‬
19 Fatımi Devleti (909-1171) yılları arasında Tunus’ta kurulup, Kuzey Afrika ve Arap
yarımadasının bir kısmında 10-12. yy’lar arasında hüküm sürmüş Şii karakterli bir devlettir.
20 Buna karşılık, her hangi bir tepki sonucu olmayıp, kendi iç dinamikleri ile ortaya çıktığını
kabul etmek de mümkündür.
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
na karĢı ehl-i sünnet‟i koruma kaygıları önemli yer tutar. ġüphesiz adı geçen
dönemler bakımından bu yaklaĢımı doğrulayacak çok sayıda örnek göstermek
mümkündür. Ancak yine aynı dönemler bakımından bu yaklaĢımın zıddı bir
sonuca ulaĢmamızı sağlayacak örnekler de mevcuttur.
Büyük Selçuklu Devleti öncesinde de medreseler bulunmasına rağmen,
Alparslan ve MelikĢah dönemlerinde, vezir Nizamül Mülk aracılığıyla yapılan
medreselerdeki gerek sayısal, gerek eğitim kalitesindeki artıĢ, sadece yönetilen
toprakların geniĢliği ve burada ihtiyaç duyulan elemanla izahı sağlıklı bir yaklaĢım olmayacaktır.
Sosyal olayları tek sebeple izah etmenin yanlıĢlığı genelde kabul gören bir
yaklaĢımdır. Bu anlamda, Medreselerin çoğalma, eğitim kalitesinin artması ile
Abbasi halifesi Kâim bi-Emrillah‟ın dünyevî yetkilerini Büyük Selçuklu sultanı
Tuğrul Bey‟e bırakması arasında bir bağ kurmak tek sebep olmamakla birlikte
önemli etken olarak görülebilir.21 Selçuklular korumakla yükümlü oldukları Sünni dünyaya dâru‟l-hadis gibi bir özel kurumu hediye etmiĢ olmaları anlaĢılacak
bir durumdur.
Ġlk dâru‟l-hadisin Halep Atabeyi Nureddin Mahmud Zengi tarafından
(yaklaĢık) 1170 yılında inĢa ediliĢinden kısa bir süre sonra, konuyla ilgili önemli
bir geliĢme daha yaĢanmıĢtır. Bu durum farklı Ģekillerde daha erken örnekleri
bulunmasına rağmen günümüzde anlaĢıldığı Ģekliyle Mevlit kutlamalarının ortaya çıkıĢıdır. Fatımiler döneminde Mevlid kutlamaları devlet erkânı arasında gerçekleĢmekte ancak halk kitlelerinin katılımı söz konusu değildi. Günümüzdeki
Ģekliyle Mevlid törenlerinin Erbil Atabeyi Muzafferuddin Gökböri (1190-1233)
döneminde ortaya çıktığı kabul edilir.22 Burada Hz. Peygamberin sözlerinin özel
öğretim kurumu olan dâru‟l-hadislerle, O‟nun hayatını konu edinen Mevlid kutlamalarının çok yakın zamanda ortaya çıkıĢı tesadüf olmasa gerekir.
Dâru‟l-hadislerin varlık sebepleri ve siyasi durumlarına iliĢkin olarak yapılacak yorumlar aslında istinatsız keyfi yaklaĢımlar değil aksine somut olaylardır. Selçukluların, medreselere atayacakları müderrislerin mensup oldukları mezhebe de dikkat ettikleri bilinen bir husustur. Konya Altun-aba (Ġplikçi) Medresesi
vakfiyesinde müderrisin Hanefî, Sivas'taki Gök Medrese vakfiyesinde ise ġafiî
mezhebinden olması, bulunmaması durumunda Hanefî olabileceği ifade edilir.23
Bazı örneklerde ise talebe hoca arasında farklılıklara müsamaha gösterilmekte ve
“talebe Hanefi veya ġafi mezheplerinden olabilecek, fakat müderris ile imam
21
22
23
Konuya ilişkin Selçuklu sonrası döneme ait bir tespit, o dönemi anlamamıza yardımcı mahiyettedir. Hemen her dönemde mevcut bulunan mezhebi çekişmeler Osmanlı Devleti – Safevi
Devleti örneğinde zirve noktasını yaşar. Denebilir ki, Osmanlı’nın düşman algısında
Safevilerin ayrı bir yeri vardır. Aynı durum tersinden de doğrudur.
Osman Çetin, “Tarihte İlk Resmî Mevlid Merasimleri”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Sayı: 2, Cilt: 2, Yıl: 2, 1987, s. 73-76.
Osman Turan, "Celâleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri" Belleten, Cilt XII, Sayı 45 (Ocak
1948), s. 74.
395
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
muhakkak Hanefî mezhebinden olacak"24 denmektedir. Buradaki Hanefi veya
ġafii mezhebinden olma kaydını, istenen insan tipi ile bölge itibariyle öncelikli
ihtiyaç duyulan elemanın yetiĢtirilmesi olarak anlamak mümkündür. Ancak o
mezheplere mensup olmayanlar bakımından özendirici nitelik taĢıdığı da muhakkaktır.25 Bu durumun salt mezhebi değil bir boyutuyla siyasi bir dengeyi de içerdiği düĢünülebilir. O dönem (hatta günümüz) anlayıĢında mezhepler sadece bazı
itikat ve ibadetler konusunda nüanslara sahip düĢünce ekolleri değil, doğrudan
siyasi anlam ve tercihler yüklü duruĢlar olarak varlıklarını sürdürmekteydiler.
Dâru‟l-hadis yapılarını geliĢtiren ve Ġslam Sanatına armağan edenlerin
Büyük Selçuklular olduğunu söylemek sadece bir hakkın teslimi olacaktır.
Eyyübiler‟in sürdürdüğü bu mimari gelenek Osmanlı Devleti tarafından sayısal
olarak zirveye taĢınmıĢtır. Bunun yanında eğitim kurumlarında görev alan eğitimciler, dönemlerinin protokolünde önemli bir yere sahip olmuĢlardır. ġüphesiz
Osmanlı devletinde dâru‟l-hadis inĢası konusunda bazı dönemler bir duraklama,
bazı dönemler bir artıĢ olduğu gözlenmektedir. Bu durum ihtiyaca göre, bazen
yeni inĢa, bazen de mevcudun tamiri ve eğitim kalitesinin geliĢtirilmesi Ģeklinde
devam etmiĢtir. Sultan I. Selim (Yavuz) döneminden bilinen hiçbir dâru‟l-hadisin
bulunmayıĢı onu Hadis‟i ġeriflere karĢı duyarsız yapmayacağı gibi, kendisi bizzat bir dâru‟l-hadis yaptıran II. Selim‟i de, dedesinden daha mütedeyyin yapmaz.
396
Osmanlı Devleti döneminde dâru‟l-hadislerin sayısındaki artıĢa iliĢkin
olarak söylenebilecek birçok Ģey yanında bir durum öne çıkmaktadır. Osmanlı
padiĢahlarının Fetih sonrası dönemde önceleri, Ebu Eyyub el-Ensari Türbesi ve
“Ata Mezarları”na yaptıkları ziyaretlerin adına “Türbeler Ziyareti” denmekteydi
ve bu durum XVII. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etmiĢtir. Bundan sonraki
dönemlerde ise Kılıç Alayı Merasimi dolayısıyla sadece Ebu Eyyub el-Ensari ve
Fatih Türbesi ziyaretiyle yetinilmiĢtir. Burada Eyyûb el-Ensari Türbesine yapılan
ziyaretle padiĢahların verdikleri mesaj açıktır. “Sahabeye gösterilen hürmet,
Peygambere gösterilen hürmettir”. Bu durum bizim, Osmanlı toplumunda dâru‟lhadis inĢasının zihni arka planını anlamamıza yardımcı bir unsurdur.
Bu medreselerde dönemin önemli hocaları ders vermekte, bazıları medrese ile Ģöhret bulurken, bazıları da medreseye Ģöhret katmaktaydı. Her zaman
olduğu gibi, yaptıranları ve yaĢatanları bakımından bu durum, “hayır hasenat”
maksadının ötesinde, devlet yöneticileri toplumda sevilen bir âlimi kurduğu medreseye atamakla veya bunu yapan hayırseverleri desteklemekle, geniĢ halk kitlelerinin takdirini kazanmak gibi pratik de bir sonucu bulunmaktaydı.
24
25
Osman Turan, "Şemseddin Altun-Aba, Vakfiyyesi ve Hayatı", Belleten, Cilt XI, Sayı 42 (Nisan
1947), s. 202-203.
Aynı duruma örnek olarak Medresetu dâru’l-hadis Eşrefiyye Makdisiye Hanbeliye’nin
kitabesine bakacak olursak dâru’l-hadisin adından da anlaşılacağı üzere Hanbeli mezhebine
tahsis edildiği görülecektir:
‫بم هللا الرحمن الرحيم وقف هذه المدرسة الوثاسلح ابتغاء لوجه هللا تعالى الوْلى‬
‫السلطان العالم العادل المظفرالمؤٌد المنصور الملك االشرف مظفر الدٌن أبو الفتح موسى ابن المولى‬
‫السلطان الملك الؼادل سٌف الدٌن أبً بكر بن أٌوب تقبل هللا منه وأ ابه الجنة على الحنابلة المحد ٌن وأوقف علٌها‬
‫ًصف ديش أسغى تالثماع الؼضيض ّسيؼِا ّهضاسػِا في عٌح أستغ ّشالشيي ّعروائح‬
http://www.rwaq.net/monuments.php?item=3, 22.09.2012.
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
Sonuç olarak, dâru‟l-hadisler inĢa ve imar edenlerin öncelikli amaçlarının
Allah‟ın rızasına ulaĢmak olduğu muhakkaktır. Bunun ötesinde sultan ve yöneticiler, idare ettikleri insanların teveccühlerini kazanmak gibi ikinci ve en az birincisi kadar etkili bir amaçları da her var olmuĢtur. Bazen bu amaçların yer değiĢtirdiği veya bileĢenlerden birinin tümden ortadan kalktığı örnekler de bulunmaktadır.
Ġlk dâru‟l-hadislerin kuruluĢ ve sayılarındaki artıĢın yaĢandığı yüzyıl ve
coğrafyalar, bu yapıların ortaya çıkıĢında, ġia-Sünni siyasi rekabetinin etkisini
olduğunu hissettirir.
Karahanlılar döneminde Ġslam‟ı kabule baĢlayan Türkleri, sonraki yüzyıllarda, bir yandan kendileri ĠslamlaĢma sürecini tamamlamaya çalıĢırken, öte
yandan da baĢkalarına Ġslam‟ı anlatma gibi bir misyonla karĢı karĢıya gelmiĢlerdir. Bu durum sadece Büyük Selçuklu değil, Anadolu Selçukluları için de geçerlidir. Bu anlamda dâru‟l-hadisler, Anadolu‟nun ĠslamlaĢma sürecinde rol almıĢ
kurumlarımızdan biridir.
397
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
FOTOĞRAFLAR
398
1. Halep Ulu Camii Minaresi
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
2. Halep Ulu Camii Minaresi Kitabesi
399
3. Konya Ġnce Minareli Medrese
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
400
4. Çankırı Cemâleddin Ferruh Mezar Sandukası
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
5. Amasya Sofular Abdullah PaĢa Camii (Fotoğraf Eren HUPAL)
401
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
KAYNAKÇA
402
BALTACI, Cahid, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, Ġstanbul 1976.
BAYRAM, S. - KARABACAK A.H. (1981), “Sahib Ata Fahrü‟d-din Ali‟nin Konya Ġmaret
ve Sivas Gök Medrese Vakfiyeleri”, Vakıflar Dergisi, S. XVII, Ankara, s. 31-61.
BOZKURT, Nebi, “Dârülhadis”, DĠA, C. VIII, Ġstanbul, 1993, S. 527-529.
ÇANKAYA, IĢıl, Ġstanbul'daki Darulhadıs Ve Darulkurra Yapılarının Mimari Değerlendirme Ve Koruma Sorunları, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul, 2003
ÇETĠN, Osman, “Tarihte Ġlk Resmî Mevlid Merasimleri”, Uludağ Üniversitesi Ġlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, Cilt: 2, Yıl: 2, 1987, s. 73-76.
DURUKAN, Aynur, “Aksaray Sultan Hanı”, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, ed.
Hakkı Acun, Ankara, 2007, s. 141-157.
DURUKAN, Aynur, “Anadolu Selçuklu Sanatında Kurucular ve Sanatçılar”, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, ed. Doğan Kuban, Ġstanbul, 2002, s. 39-58.
HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, Türkiye Selçuklu Sultanlarının Kitabelerde Geçen Bazı Unvanları ve Bunların Selçuklu Siyasetine Yansımaları, Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi, Sayı 31, Bahar
2012, s. 173-190.
http://www.islamic-awareness.org/History/Islam/Inscriptions/fustat.html, 21.10.2012.
http://www.loghatnaameh.org/dehkhodaworddetail-29b7032d41744b1ea87b8e19d95b84e8fa.html, 11.10.2012.
http://www.rwaq.net/monuments.php?item=3, 22.09.2012.
KUġÇU, AyĢe D., “Orta Doğu‟da ġi‟î-Sünnî Mücadelesinde Selçuklu ve Zengî Medreselerinin Yeri”, Akademik Ortadoğu Dergisi, Ankara, 2008, c.II, S. 4, s.17-38.
MERÇĠL, Erdoğan, Gazneliler Devleti Tarihi, Ankara, 1989, T.T.K.Yay.
NĠZÂMÜ ‟L-MÜLK, Siyâset-Nâme, (Haz. M. Altay KÖYMEN), Ankara, 1999.
ÖNGE, Yılmaz, "Çankırı DarüĢĢifası", Vakıflar Dergisi, V1, 1962, s. 251-255.
ÖZBEK, Yıldıray, “Tuzhisar Sultan Hanı”, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, ed.
Hakkı Acun, Ankara, 2007, Hakkı Acun, s. 175-193.
ġAMAN DOĞAN, Nermin, Selçuklu Döneminde Siyasi ve Bani Kimliği ile Mübarizeddin
ErtokuĢ, Edebiyat Fakültesi Dergisi / Journal of Faculty of Letters, Cilt/Volume 27 Sayı/Number 1
(Haziran/June 2010).
TANMAN, M. Baha, “Dârülhadis Camii”, DĠA, Ġstanbul, 1993, C. VIII, s. 534.
TURAN, Osman, "ġemseddin Altun-Aba, Vakfiyyesi ve Hayatı", Belleten, Cilt XI,
Sayı 42 (Nisan 1947).
TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-Ġslâm Medeniyeti, Ġstanbul, 1993.
Türkiye‟de Vakıf abideler ve Eski Eserler I, Vakıflar Genel Müdürlüğü yay. Ankara, 1983.
ÜNAL, Ġ. Hakkı, Hadisler ve "Hayru'l-Buldan" Risalesi, Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: XLI, s. 67-90, Ankara-2000.
WOLPER, E.S. (1995), “The Politics of Patronage: Political Change and the Construction of
Dervish Logdes in Sivas”, Muqarnas”, 12, s. 39-47.
YARDIM, Ali, “Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda Dâru‟l-hadis”, DĠA, C. VIII, Ġstanbul, 1993, S. 529-532.
YARDIM, Ali, “Temel Kültür Müesseselerimizden Dârülhadisler” Ekrem Hakkı Ayverdi
Hatıra Kitabı, Ġstanbul, 1995, s. 59-119
ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINDA DARU’L-HADİSLER
Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Seyit AVCI
Hocamıza bu güzel tebliği için çok teĢekkür ediyoruz.
Müzakeresini yapmak üzere aynı zamanda sempozyumun da organizatörü
olan sayın dekanımız Yavuz ÜNAL hocamızı kürsüye davet ediyoruz. Buyrun
hocam.
.
403
Download