r. ' _., "' ·~ ' \· \':/ \ DİNLER TARİHİ DERNEGİ YA YlNLARI Dinler Tarihi 13 Araştırmaları - III (Sempozyum, 09-10 Haziran 2001, Ankara) 2000. YILINDA HIRİSTİYANLIK (DÜNÜ, BUGÜNÜ ve'GELECEGİ) Ankara 2002 YAHUDiLİK AÇlSINDAN HIRİSTİYANLIGA BAKlŞ Yusuf ALTINTAş· Dinler Tarihi Derneği'nin bu dönem için sempozyum konusu olarak saptadığı: "2000. Yılında Hıristiyanlık" ana başlığını isabetli bir seçim olarak değerlendirdiğimizi ifade ederken, bu sempozyum içinde "Yahudilik Açısından Hıristiyanlığa Bakış" konulu bildirinin bir Yahudi inançlısı tarafından sunulmasını teminenTürkiye Hahambaşılığı'yla ilişkiye girilmesinin düşünülmüş olmasını da, aynı derecede isabetli ve konunun ciddiyetine yaraşır mahiyette bir davranış olarak değerlendirdiğimizi burada belirtmek istiyoruz. Bu çoktan beri yapılmasını beklediğimiz bir davranıştı. Bizi bizlerden dinlemek varken, bizlerin neler düşünüyor olabileceğine ilişkin çoğun varsayımsal alanlara da kayabilecek görüşleri bizden başkalarından dinlemenin, bilimsel nesnellikten uzak düşmeye elverişli ortamlar üretip bu ortamların sınırlarına mahkum olmaktan öte bir sonuç sağlayamacağı bellidir. Bu şekilde hiç değilse konuya ilişkin görüş ve düşünceler ilk elden edinilebiimiş olacak, sunumların benimsenip benimsememe hakkı saklı kalsa da, bir din mensubunun kendisini tanımladığı biçimiyle tanınması ortamları sağlanabilmiş olacaktır ki, din ve inançlara saygı temeline dayalı Dinlerarası Diyalog süreci, ancak bu sayede Evrensel Barış Kültürü'nün yapılandırılmasına katkı sağlayabilecektir. "Yahudilik Açısından Hıristiyanlığa Bakış"; itiraf etmek gerekir ki, oldukça çetrefılli bir konudur. Bu çetrefıllilik aslında; "bir din açısından başka bir dine bakış"ın bizatihi kendi temeli içinde bulunmaktadır. Bakacağınız açı ne denli dar ya da geniş olursa olsun, açınızı oluşturan hatlar kendi dininizin temel hatları olunca, isteseniz de istemeseniz de bakış alanınızı bu hatlarla sınırlandırmak zorunda kalacaksınız ki; bu durum en iyi niyetli bir ifadeyle bile, belki de doğru ama eksikli, ya da önyargılı/taraflı sonuçlara varmamza neden olabilecektir. Meğer ki, bakış açınız 360" olabilsin. Türkiye Hahambaşılığı Temsilcisi 177 Her dinin sadece kendi inanç sistematiği içindeki dogmaları ve birikimi değil, kurumsallaşma ve kuramsallaşma dönemiyle coğrafyasındaki toplum yapısı ve önceki kültürlerden devraldığı miras birikiminin üstüne, bir de dinler arasındaki anlamsız rekabetin körüklediği husumet, bu arada birtakım siyasi, askeri, ekonomik ve bu gibi dinle hiçbir alakaları olmaması gereken yarar odaklarının kendilerini dinlerin ardına saklayarak, yararları­ nı dinsel kisvelere büründürmedeki becerilerinin somutlaştırdığı ve adeta kurumlaştırdığı düşmanlık da ilave edilirse; "bir din açısından başka bir dine bakış" sürecinde, bakmaktan görmeye geçmenin ne denli zorlu engellerle karşılaşabileceğini, isabetli teşhis etmek bile hiç de güç olmasa gerektir. İşte burada; konuya önyargılar üstü yaklaşım, dürüstlük, samirniyet ve bilimsel formasyon başlığı altında tadat edebileceğimiz şeylerin önemi ortaya çıkmaktadır. Bütün bunların doğru ve yerinde kullimımı, bulgularımı­ zı değerlendirmedeki hata payını nispeten aza indirirken, yaklaşımımızda­ ki bilim dışılık kuşkularını da önemli ölçüde gicİerebilir. Bu nedenledir ki, "Yahudilik Açısından Hıristiyanlığa Bakış" başlıklı bu çalışmamızı hazırlar ve sunarken; yeteneklerimizin elverdiği oranda önyargılardan uzak kalmaya özen gösterecek, bilimsel dürüstlük ve samirniyete uygun davranmaya, irademizi gerçekleri eğip bükmekten kaçınma yolunda kullanmaya gayret edeceğiz. Yapacağımız şey; bakıp görebildiğimiz fotoğraflarını, var olanların biçimini değiştirecek hiçbir fıltre kullanmaksızın çekip, bunları bir tartışma vesilesi haline getirmeden unmaya gayret etmek olacaktır. Burada hiçbir tezi savunma durumunda almadığımız gibi, hiçbir görüşü çürütme durumunda da değiliz. Eğer bu, kısa zaman içinde sunulup bitirilmesi gereken bir bildiri olmabilimsel sistematik gereği; önce Yahudiliğin etraflıca bir tanımlama­ sının yapılması gerekecekti. Oysa ki, böylesi bir tanımlamaya girişrnek bu bildirinin sınırlarını da, bu sempozyumun sınırlarını da aşar. Bu nedenle bir ön kabul olarak; Hıristiyanlık kendini nasıl tanımlıyorsa onu öyle tanımaya ve bakışlarımızı o noktadan itibaren tevcih etmeyi uygun, gerekli ve bu çalışma için yeterli gördük. Bunun için de, Hıristiyanlığın temel metni olan incil'i ele alıp, Kilise külliyatı ve Hıristiyan dini ulularının çalışmaları içinde ulaşabildiklerimizden hareket ederek ve bunların pratikteki yansımalarını da olabildiğinde diksaydı, 178 katten uzak tutmamaya çalışarak bir tür tanımlaması halitası edinmeye çalıştık. Sözü edilen bakış açısını oluştururken; Yüce Tanrının tebliği anından bu yana hiç değişmeden geldiğine iman ettiğimiz Tevrat metninitemel aldık. Kadim Ahit külliyatı, Talmud, Allaha ve öteki Yahudi dinsel edebiyatının ulaşabildiğimiz bölümleriyle, son yirmi asırdaki Yahudi dini ulularının görüşlerini ihtiva eden kitaplarda, konuya ilişkin ulaşabildiklerimizden de yararlanıp, yine pratikteki yansımaları olabildiğince değerlendirmeye çalışa­ rak, bunlardan bir bakış halitası oluşturmayı denedik. Diğer taraftan, Yahudi dininin günümüzdeki bir iç meselesi olarak; yaklaşık yirmi asırdan beri Yahudi dini inançlıları üzerinde alemşümul nitelikte bir dini içtihat veya fıkıh otoritesi olarak tanımlanabilecek bir üst kurumun bulunmuyor olması da, az sonra serdedeceğimiz görüşlerin tüm Yahudi inançlılarını bağlayıcı nitelikte olamayacağı tabii sonucunu getirmektedir ki, bu özel durumun bildirimizi dinleyenler açısından bir ön kabul olarak algılanması isabetli olur diye düşünüyoruz. Hıristiyanlığın kuramsallaşıp · kurumsallaşmasının başlangıcıyla, alemşümul nitelikli bir Yahudi dini otoritesinin tarih sahnesinden çekilmesinin aşağı yukarı aynı tarihlere rastlaması; "Yahudilik Açısından Hıristiyanlığa Bakış"ın kurumsal tanımlamasını imkansız kılıyorsa da, Yahudi inançlı düşünürlerin de, sıradan Yahudi inançlılarının da aradan geçen yirmi asır içinde olduğu gibi bugün de; Hıristiyan inanç biçimini yok sayma, görmezden gelme veya ona kayıtsız kalma gibi bir toptan kolaycılığa kapılabilecekle­ rini düşünmek gerçekçilikten uzak düşmek olur. Diğer bir tür gerçekçilikten uzak düşme olasılığı da; Yahudi inançlı düşünürlerin Hıristiyanlığı belli bir tarafsızlıkla ya da bir tür bilimsel soğuk­ kanlılıkla değerlendirmiş olduklarını düşünmektir. Az önce sözünü ettiği­ miz bakış açısı burada olanca gücüyle kendini göstermekte ve istense de istenmese de bu bakış, adına "Judeocentriste" diyebileceğimiz, bir tür "Yahudimerkezci" mahiyet taşımaktadır ve bu, hiç şüphe yok ki işin doğası gereğidir. Yahudi; evrende var olan her şeyi yorumlarken olduğu gibi, Yahudi inançlısı olmayana bakarken de temelde Tevrat metinlerinden referans aldığı için, Tevrat metinlerinin açıkça beyanı ve/veya bu metinlerin din ulularınca mutabakat bulmuş muteber yorumları, Yahudi inançlısı olamayanları tanımlamanın yegane ölçütü olmaktır. 179 Diğer taraftan; bu tarihlerde 20.00. yılını idrak eden Hıristiyanlık konusuyla ilgili olarak Yahudi inançlılar düzlemlerinde öylesine çok ve kimi zaman bağdaşık, kimi zaman çelişik, kimi zaman da çeşitli seviy~lerdeki alt başiıkiarSa konu olabilecek sözler söylenmiş, yazılar yazılmıştır ki; bunların pek çağuna birinci/ikinci elden ulaşmak mümkün olamadığı gibi, ulaşılabilinenlerin aralarındaki temele ve teferruata yönelik görüş farklılıkları­ nı da hassasiyetle tesbit etmek çok kolay bir iş değildir. Bu yüzden burada düşünür adları belirtmekten ziyade, bu alanda Yahudi inançlısında oluş­ muş bakışın kalın hatlarını vermekle yetineceğiz. O halde; bu çalışma için oluşturduğumuz "Hıristiyanlığın kendini tanım­ lama halitası"yle "Yahudiliğin bakış halitası"nı yan yana getirip; bunlar arasında çakışıp örtüşen yönleri olduğu kadar, çatışıp ayrışan yönleri de gözler önüne serrnek için kısacık bir soru soralım ve yanıtlarını da, konunun elverdiği ölçüde, mümkün olduğu kadar kısa tutmaya çalışalım. *** Hıristiyanlık inanç bazında Hıristiyanlık inanç bazında kendini nasıl tanımlıyor? kendini özetle: "Temelde İbrahim!, Eski _Ahit'in İ.Ö. 150 yıllarında İskenderiye'de oluşturulan Grekçe'ye çevirisi 'Septuagnita' metni ve Yeni Ahit'ten oluşan 'Kanonik' bütünlük içinde kitabi, semavl tek tanrılı bir dini inanç sistemi." olarak tanımlıyor. Yahudi düşünürleri bu tanımı nasıl algılıyor? Yahudi düşünüdere göre: * İbrahim) temel, aslında kendi temeli olan Nuhl altyapıya dayanmaktadır. "Nuh evlatlarının yedi yönergesi" olarak da çevrilebilecek "Şeva Mitsvot Bene Noah" kavramı, Tanrıya taparlıkla putataparlık olarak da çevrilebilecek "Avoda Zara" arasındaki ayırımı· belirleyen temel ölçüttür. İbrahimltemel, bu bağlamda Tanrıya taparlık ifade eder. Tevrat, kendisinden önce verilen bu yönergeleri neshetmemiş, aksine yürürlükte bırakarak takviye etmiştir. Yahudi inanışının pratik yaşama aktarılış tüzüğü niteliğin­ deki "Allaha"; "Dünya halkları salihlerinin gelecek dünyada payları vardır." ilkesi gereği Yahudi din disiplinine bağlı olmayanlar için "Nuh evlatlarının yedi yönergesi"ni samirniyetle benimseyip yaşamlarını bu esaslar dairesinde düzenlemenin erdem sayılacağını ve bu gibilerin "yaşamlarında mutluluğa, alıretlerinde kurtuluşa ulaşabileceklerini" belirtmektedir. 180 Nuh evlatlarının yedi yönergesi: Puta taparlıktan kaçınmak, Tanrı ismine kafir olmamak, Zinadan kaçınmak, Adaletle davranmak, Öldürmernek, Çalmamak, Canlı hayvana vahşice davranmamak * Tevrat'ın Grekçe'ye çevirisi olduğu ileri sürülen Septuagnita metninin Hıristiyan inanç uluları tarafından bile "Yahudi Tevrat'ının hemen hemen aynı" olarak tanımlanmasından da anlaşılacağı gibi, Septuagnita'ya dayanak olan metnin özgün Tevrat'tan farklı olabileceği kuşkusu itibariyle Tevrat'tan az ya da çok değişik olması ve özgün dili olan İbranca/Aramca'dan farklı Grekçe metnin; etimolojik, linguistik, numerolojik ve bu gibi tahlillerle yorumlara elverişliliğini yitirmiş olmasının önemi bir an için ikincil sıra­ larda telakki edilirse, Hıristiyanlığın inanç bazının Tevrat'a dayanıyor olması, ilahi menşeinin tescili bakımından, Yahudi inancı bağlamında elbette makbul addedilebilecek bir davranıştır. * HıristiyaQlığın bir yandan kendini Tevrat'a bağlı olarak tanımlarken, diğer yandan Tevrat'ta açıkça Tanrı buyruğu olarak beliren; örneğin beslenme tüzüğü niteliğindeki "Kaşerut", On emir içinde yer alan hafta tatilinin kutsallığı niteliğindeki "Ş ab at", İbrahim] nesilden gelen ve T anrıyla gayri kabil-i rücu bağlantı niteliğindeki "Brit Mila" esaslarına ve benzerlerine kendini bağlı saymaması açık bir çelişkidir. Ancak bu çelişki; Tevrat'ta bunları huyuran Tanrı ile kendini Tevrat'a bağlı olarak tanımlayan birey ve toplum arasındadır ve hiç kimsenin elinde kişilerle toplumları Tanrı adına yargılamaya elverecek bir Tanrı vekaletnamesi yoktur. Kaldı ki, Hıristiyanlık başka ve ayrı bir dindir. * Belli bir zaman dilimi içerisinde birden fazla ilahi kaynaklı dinin yürürlükte olması, beşeri mantığa göre; "Bu durum yeryüzü sakinlerinin kültürel birikimlerinin ve coğrafi konumlarının farklılıklarından kaynaklanıyor ve İla­ hi kaynaklı olmaları nedeniyle esas ilkelerde değil ama, yaşam pratiğine aktarılış biçimlerindeki ayrıntılarda birtakım farklılıkları gerektiriyor ve bu nedenle varolma hakkına sahip olma bir yana, insanlığın mutluluğuna hizmet ediyor." şeklinde izah edilebilirse de, "Tanrı'nın tasawurlarını anlamak insan zihninin kapasitesini aşar." Ancak; "Kendini Nuh1 yönergelere ve Tevrat'a bağlı sayan Hıristiyanlık, Yahudiliğin kutsal yükümlülüğü olan; semavi tek tanrılı ve kitabi din disiplini anlayışının tüm dünyaya yayılması işlevini de yerine getirmesi bakımından amaca hizmet eder niteliktedir. Bu hizmet; aynı zamanda tüm insanların Yüce tanrıya kulluk etmelerinin yetkinliğini temin bakımından da, Yahudi olmayan kavimler arasında da ilahi 181 l ı ı yasaları yaymakla, Yahudi inanç disiplininin kutsal özlemi olan Maşiah devrinin yaklaşmasına uygun zemin oluşturmaktadır." * Konu Maşiah-Mesih anlayışına geldiğinde üzerinde önemle durulması gereken şu hususa işaret etmek gerekir: "İsa Gamliel ekolünden, Esseni yaşam biçimi olan zühdü seçmiş mutekit ve besbelli münewer bir Yahudi'dir. Dönem gereği neredeyse her bakımdan çöküntüye uğramış ve pagan inanışın işgali altınc;la inildeyen dinciaşlarını bir .ölçüde canlandırmak istemiş, Tevrqt bütününün Nebiler bölümünde örneklerine çokca rastla- · nabilecek biçimde, önceki nebilerin yolunu tutarak halkı arasına karışmış ve ilahi prensipiere dayalı Yahudi yaşam biçiminin ihyasını amaçlamıştır. Bu nedenle; sözleriyle de davranışlarıyla da İlahi prensipiere dayalı Yahudi yaşam biçiminde o zamana kadar bulunmayan yeni bir şey getirmiş değildir. Bir başka anlatımla; İsa'nın ne sözleri, ne eylemleri, ne yaşam biçimi, ne de ölümü Yahudi tarihi içinde ilk kez rastlanan ş~yler.dir. Hiç şüphe yok ki, bu durum onun insan olarak kıymeti üzerinde bir nakısa olarak görülemez ama, kendini Mesih ilan etmesini de haklı ve yerinde kılmaz." "Maşiah", gelişi ve gelişinin yeryüzü üzerindeki etkileri, Yahudi dinsel külliyatında defalarca ayrıntılarıyla anlatılmış, tanımlanmış ve yorumlanmıştır. "Eğer Hıristiyanlığın İsa'ya aftfettikleri "Mesih" sıfatıyla, Kadim Ahit metinlerinde tanımlanan "Maşiah" kastedilmek isteniyorsa; bu metinlerde tarif edilen gelişi hazırlayan sebepler, gelişin etkileri ve sonuçları bakımından bu kasti benimsemenin de bununla mutabık olmanın da imkanı olmadığı gibi, aradan geçen İki Bin yıl içinde de bu kastı teyit eden herhangi bir emare de yoktur." Hıristiyanlığın özellikle "Matta İn­ cil"inde lsa'nın soy ağacını "Kral David"e dayandırıyor olması O'nun i?l1 soydan gelişini tanıtıyorsa da bu, "Maşiah"lık iddiasında tek başına yeterli kanıt olmaya elverişli sayılamaz. Bu nedenle Yahudi dinsel disiplininde "Maşiah beklentisi" sürmekte ve bu beklentiye olan kusursuz güven Yahudi iman esasları içinde yer almaya devam etmektedir. * Hıristiyanlıktaki esaslardan biri olan ''Teslis" ilkesinin "Bir üçtür, üç birdir" formülüyle, lsa'ya atfedilen "Gluhiyet" vasfının "İlahi kelamın İsa'da beşeri tecessüm bulduğu" izahıyla, "Ölüm" biçiminin de "Kurban oluş" ve "Günahın nesnel suçluluğunun yaşamda engel oluşturmaması anlamın­ da, İnsanoğlunun temsilcisi olan İsa aracılığıyla Tanrıyla barışması ve onun aracılığıyla kurtuluşa ulaşması" şeklinde izah edilmeye çalışması; bir tür "tevil" olarak algılanmakta ve Yahudilikteki "Tanrı'nın tekliği, Tanrı'ya 182 eş koşulamazlık, Tanrı'nın tecessümden beri olması, hiçbir beşeri varlığa uluhiyet izafe edilemeyeceği, bireyin Tanrısına aracısız ulaşabilirliği, asli günah kavramının olamazlığı ve kurtuluşa ulaşmanın yegane yolunun Tanrı inancı ve Tanrı sevgisi olduğu" esaslarıyla temelden çelişmekte olup, bunun Yahudilikteki adı; "Şirk" anlamına gelen "Şituf"tur ve bir tür "politeist" çağrışımlar uyandıran davranışlardır. * Hıristiyanlığın kısa bir yerel Judeo-Chretien dönemden sonra, Batı/Pagan coğrafyalara yayılmasıyla birlikte büründüğü Greko-Romen kimliğin gereği ve bu coğrafyalardaki alt kültürlerin bir tür dayatması sonucu; Hıristiyanlık içinde önemlice bir yer bulan "İkonografi't de aynı şekilde; "On Emir" içinde yer alan "İlk yasağa açıkça karşı gelme" olarak algılan­ makta, "inanç pratiği açısından yabansılanmakta" ve Yahudiliğin unutmak istediği "Altın buzağı" olayına benzeyen bir durumu çağrıştırmakta olduğundan; bir tür putataparlık anlamında "Avoda zara" olarak değerlen­ dirilmektedir. Ancak bu rezervler geçerli olmakla birlikte, Yahudilerin Hı­ ristiyanlığa bakışında "Nuh Evlatlarının Yedi Yönergesi" bir referans noktası olarak kalmaya devam etmekte ve bu referans Yahudi inançlı olmayanlar adına hayatta mutluluk ve ahrette kuruluş için "gerekli ve yeterli şart" olma niteliği sürdürmektedir. Hıristiyan inancının pratiğe yansırnalarına bir kez de, Yahudi inançlılar bağlamında bakıldığında; Hıristiyanlığın içinden çıktığı Yahudi inancına, kendisini içinden çıkaran Yahudi inanç disiplininin Hıristiyanlığa bakabildiği kadar serin kanhhkla bakabildiğini saptayabilmek hiç de kolay olmasa gerektir. * Hıristiyanlığın kısa Jedo-Chretien dön~mden sonra Greko-Romen döneme geçmesi, Yahudi karşıtı nitelik kazanmasına sebep olmuş ve bu nitelik neredeyse Hıristiyan inancının temeli haline gelmiş bulunmaktadır. Bu durum Hıristiyanlık öncesi pagan batı kültürünün ilk semavi tek tanrılı ve kitabi din disiplinine temelde siyasal/toplumsal nitelikli husumetinden kaynaklanıyorsa da, ne yazık ki bu husumet; oldukça maharetli bir biçimde dinsel kisveye büründürülmüş ve Hıristiyan bireyinin imanını belirleyen nirengi noktalarından biri haline getirilmiş, Hıristiyan inancına sa·dakat Yahudi düşmanlığının yoğunluğuyla ölçülebilir sayılmıştır. Oysa ki; eğer Hıristiyanlığın kendine özgü erdemleri varsa -ki, Nuhllerin yedi yönergesine sadakat ifadesi ve kendini Tevrat'a bağlı sayma şeklindeki iddiaları olduğuna göre böylesi erdemleri var sayılmak durumundadır.- bu183 nu Yahudi iman biçimini tahkir, tezyif ve hatta imha etmeye yeltenrneksizin de ortaya koyabilirdi. * Hıristiyanlığın bir kurum olarak; tarihi gerçeklerle bağdaşıp bağdaş­ madığına bakmaksızın veya çoğu kez bu gerçekleri eğip bükerek ve kendi amaçları doğrultusunda tahrif ederek Yahudi inançlıları "Tanrı katilleri" olmakla suçlaması ve İsa'nın çarmıha gerilmesinden Yahudi inançlıları sorumlu tutması, tarih süreci içinde "İnsanın insana ezasının kutsal gerekçesi" haline getirilmiş ve Hıristiyanlıkça buna adeta "ilahi meşruiyet" izafe edilmiştir. Bu tutumun ortaçağ İberyasında; Hıristiyan dini görevlilerince kotarılıp desteklenen ve siyasal iktidarları da birinci derecede etkileyen bir halde 'Kan İftiraları', 'Kutsal mahkemeler', 'Enkizisyonlar' ve 'Ote da fe' anlayışıyla Yahudi inançlıları ve çeşitli nedenlerle Hıristiyanlığı kabul eden 'eski Yahudi inançlılarını ve ahfadını' canlı canlı ateşe atınalara ve 'Sürgün'lere dönüştüğü birer tarihi gerçek olarak kayıtlara geçmiş bulunmaktadır. Aynı tutum Doğu Avrupa ve Batı Asya coğrafyalarında 'Pogrom' olaylarını yaratmış, buralarda da Yahudi dini inançlıları sırf bu inançları nedeniyle sürgüne, zulme ve katle uğratılmışlardır. Bütün bu olaylar karşı­ sında kendini gadre uğramış hisseden sıradan Yahudi inançlısının Hıristi­ yanlığa ,bakışının; kişinin canına ve malına, hatta dinine diyanetine kastedene bakışından farklı olmasını beklemek fazlaca iyimserlik olurdu. Oysa Yahudi inançlısı tarih boyu bu konuda pasif savunmadan öte bir tavır takınrnamıştır. Ama bu pasif savunmanın da Hıristiyan dünyasını daha yoğun bir Yahudi aleyhtarlığına ittiği bilinmeyen bir gerçek değildir. * Kemikleşen Yahudi inancı aleyhtarlığı giderek bir kültür halini almış, Feuerbach'larla, Wagner'lerle felsefi ve sanatsal altyapı edinmiş, nihayet Nazi ülküsüyle siyasal kimlik kazanıp, Hitler ve hempaları eliyle "Yahudi inançlıların, sırf bu inançları sebebiyle imha edilmesi endüstrisine dönüş­ müştür." İşierin bu noktaya varmasında, Hıristiyanlığın bir iman biçimi haline getirdiği Yahudi inancına karşı hasmane tavrın birincil önemde etkili olmadığını iddia etmek inandırıcılıktan yoksun olacaktır. O dönemde vahşet tüm dünyanın gözleri önünde cereyan ederken "Evrensel Kiliseyi temsil etme iddiasındaki Roma Papalığının" kayıtsız ve sükuti tavrı, uygulanan vahşete zımnen rıza göstermekten, dahası destek vermekten başka bir anlam ifade etmez. Günümüz sıradan Yahudi inançlısı bütün bunları bağışlamış görünüyor. Ancak henüz ne unutınaya hazırdır ne de unutturulmasına. 184 * Son 30-35 yıldır Hıristiyan inançlıl.arın belli bir bölümünü temsil eden Hıristiyan din kurumlarından bazılarının isa'nın çarmıha gerilmesinde Yahudilerin dahli olmadığına ilişkin beyanları; bir geri adım değil sadece hakkın sahibine teslim edilmesi niteliğindedir. Yine bir kısım Hıristiyan önderi kurumların, Nazi soykırımı dönemiyle ilgili olarak kendilerince tesbit ettikleri kendilerine ait kusurlu davranışların, Nazi soykırımı dönemiyle ilgili olarak kendilerince tesbit ettikleri kendilerine ait kusurlu davranışları itiraf etmeleri, sıradan Yahudi inançlısı için "Bas-ü harab-ül Basra" olarak teIakki edilse de, hiç yapılmamış olmasından evla ve henüz böylesi bir itirafa cesaret edemeyen bir kısım Hıristiyan kurumları için örnek alınması gereken bir davranış olarak telakki edilmektedir. Bu arada Yahudi ve yukarıda kalın inançlıların Hıristiyan kurumlarına duymakta oldukları hatlarıyla tarif edilmeye çalışılan "iğbirar"ının muhatapları; münhasıran Greko/Romen Hıristiyan kurumları ve eklentilerinin bir bölümüdür. "Doğu Cemaatleri Hıristiyanlığı"nın bu alanda bir başka biçimde tanımlandığını da kaydetmek gerekir. Bugünkü duruma bakıldığında; yaklaşık yirmi asırlık kemikleşmiş hasmane tavırları bir çırpıda hertaraf etmek mümkün olamayacaksa da, Yahudi inanç disiplini mensuplarıyla Hıristiyanlığı temsil eden kurumlar arasında, daha çok bu kurumların inisiyatifiyle gelişme gösteren, geleceğe yönelik olarak umut verici temaslardan söz etmek mümkün görünmektedir. * Yenilenmemeleri ve yinelenmemeleri tarih içindeki yanlış­ amaçlayan günümüz Yahudi inançlı düşünürler, her türlü inanç sisteminin ve bu arada Semavi tek tanrılı ve kitabi dinlerin el ele vererek ve kendi içlerinde taşı­ dıkları İlahi ışığın aydınlattığı ortak alanlardan hareketle evrensel barış kültürünün oluşturulmasında paydaş olunması gerektiği düşüncesi içinde, ve dünya çapındaki bir Hıristiyan-Yahudi inisiyatifinde ahenk ortamın­ da çalışmakta ve insanlığın yeryüzündeki saadeti ve alıretteki kurtuluşu adına ortak çabalar harcamaktadır. ları bulundukları yerde koşuluyla bırakarak geleceğe yapılandırmayı Umuyor ve diliyoruz ki; bu durum giderek gelişecek ve dinler "birlikte var olma" ile "birarada yaşama"nın erdemlerini artık gözardı etmeyeceklerdİr. Şu ihtiyar dünyanın yeni dinsel husumetlere tahammülü kalmamış olsa gerek. 185