DIYANET IŞLERI BAŞKANLIG! DERGiSI DtNI, AHLAKt, hi'DEBl, MESLEKl AYLIK DERGi 1. Cilt 'Kasım 1962 6. Sayı bu k ye'se kapılır, nankör, zalim, mü balağa ile ka,fir, aceleci, hasis ·gibi sıfatlarla) tavsif ederek beşer fıtratının zayıf tarafların~ insanların gözü önüne koyar. Kur'an'da insanlar arası mücadeleye dair işaretler vardır (Bakara. 36 ve 38. - A'raf 24 ve 25). Kur' an, tabiatte gördüğümüz ıstıfa'dan · sa~ rahatle bahseder (Şems 9 ve 10, - Enbiya 11 ve 105. - Nur 55}. insan~ lar arasındaki musavatsızlık hakkında Kur'an'ın ayetleri sayınakla bitmez (Bakara 212; 247; 261. ~ Al-i imran 26 ve 27. - En'am 165. Raad 26. - Nahl 71. - Rfim 37). Bütün bunlar Kur'an'da dile getirilen kanunlardır. işte bütün kanunlar veya hadiseler üzerine Kur'an insanların veya mü'minlerin dikkatini çekerken «kanuri» ların değişmez olduğunu İhtar­ etmekle beraber insanda cüz'i iradenin meslubiyetine dair hiç bir şeyden bahsetmez. Füllerinden dolayı onların üzerinden mes'Uliyeti asla ref' etmez. (Devamı var) 'I'EFSiR SAHASINDA iSRAiLiYYATA KISA BiR BAKlŞ -I- Dr. isınail CERRAHOG-LU israiliyyat kelimesinin müfredi israiliyye'dir. Yahudi kelimesi bun~ dan da.ha umumidir. Bu bakımdan her israill, yahudi olduğu halde her yahudi israili neseb sayılamaz. Biz .bu kelimenin etimolojisi üzerinde durmayıp, onun İslamiyet'te kullanıldığı manayı anlamaya çalışacağ1z, İsrailiyyat denince, yahudilikten islama . nakledilen şeyler kastedildiği gibi, bu kelimenin muhrtevası içine diğer dinlerden nakledilen şeyler de girer. Fakat daha ziyade yahudi haberler islama girdiğinden,· bu keli~ menin buraya tahsisi uygun düşmüştür. (1) Kur'an-ı Kerim; kültür bakımından gelişmemiş, saf ve berrak sed maları gibi saf ve berrak bir zihne sahip olan Araplara nazil olmuştu. On1ann zihinleri, kültür bakımından terakki etmiş milletierin kafalarını karıştıran, dini ve felsefi ceryanlardan hiçbiriyle k!U'ışmamıştı. işte Kur'An böyle saf, hatta zihinleri boş diyebileceğimiz bir camiaya nazil olmuş ve ilk günden itibaren, olduğu gibi kabul edilmişti. Bu bakımdan (1) Es-Seyyid Kur'an, s. 37. Ahmed Halil, 1373/1954. İskenderiye Neş'etu't-Tefsir fi'l-Kutubi'I-Mukaddeseti ve'l~ Kur'an hir kitab haline gelinceye kadar, bii· tehlike mevzuuhahs olmamış, ancak ' mevzuubahs .olabilecek tehlike, Kur'~n'ın tefsirine girmiş. Fakat . o da ben yabancıyım diye sırıtırcasına kendini göstermiştir. Hazret-i Peygamber'in vefatından sonra Sahabe devrinden itibaren, İsrailiyya"t denilen· bu menkfılat ekseriya Kur'an-ı Kerim'de kısa ve kapah olarak zikredilen kıssalar eh·afında dönmüştü. Bu kapalı kıssalar etrafında meydana ge· len boşlukları doldurmak için, diğer mukaddes kitab mensublarına müracaat edip, onların bu hususda kitabiarında bulunan tamamlayıcı ma1fı­ matı aktarmışlardı. Bu mesele ileride öyle bir durum almıştır ki, gayba · ait haberleri Kur'an'dan istihraç etme gibi bir duruma sürüklenmişti. Mesela Mukatil İbni Süleyman (ö. 150/767) «Hiç bir kasaba yoktur ki kıyamet gününden evvel onu helak etmiş olmıyalım veya şiddetli bir azaba uğratmıyalıiD>> (1) a.yetini İstanbul'un fethi ve Endülüs'ün yıkıl­ ması şeklinde tefsir eohnişti. (2) ' Eskilerden bazdarının kitabiarı bütün bu nakillerle dolmuştu, Araplar yazı ve ilirnde pek ileri olmadıklarından, bu haberlerin iyi veya kötüsünü ayırt etmeksizin aldılar. İbn Haldun bu l~ususda «Bunların eserle'rinde doğru ve reddedileırleriri ayırt edilmeden toplanmış olmasının sebe- · bi şudur :. Araplar ilahi kitabları olmayan bir kavimdi, onlar göçebelik hayatı içine dalmışlar, okuma ve yazma bilmiyorlardı. Kainatın sebebi, bilkatın başlangıcı ve vücfıd'un sırları gibi, herkesiı-ı bilmek istediği şey­ leri öğrenmek istedikleri zaman., kitab ehli olan yahudi ve hristiyanlara başvuruyorlardı. O çağda Araplar arasında yaşa.yan Tevrat ehli, Araplar gibi göçebe bir hayat yaşıyordu. Tevra:t ehlinden olan avam ne büiyorsa Arapların başvurdukları kimseler dahi ancak o derecede bilgi sahibi idiler. Tevmt ehlinin çoğu yahudi dinini kabul etmiş Himyer Araplan idi. Bunlar islamiyet'i kabul ettikten sonra da İslam şeriatı hükümleriyle hiç te· ilgisi d:qrtıyan ·eski btl,dikleri:ni muhafaza ettiler» (3). diyor. Bu menkulat zamanla çoğalmıştır. Bu merviyyatın çoğalmasım, içtimaiyat ve dini yönden Müslümanların alma ve nakletmelerinde bir suç olmadığı da zikrediliyor. İbn Haldun : «İçtimai yönden Araplar üzerine ümmilik ve bedevilik galip geldi. Beşeriyetin zevklendiği şeyleri bilmemeleri, mükev~ venatın sebebi, yaratılışın mebdei, vücudun esrarı gibi hususları, Ehl-i Kitab'a soruyorlardı. Ama sorulan ve İslamiyete giren bu menkulat alı­ kama taallfık etmemektedir. Alıkarnda sıhhat aramır ve amel vacib olur. Gafil olan müfessirler, kitabiarını bu gibi menkulatla doldurdular» (4) demektedir. (ı) isra süresi, 57. (2) ignaz Goldziher, Mezahibu't-Tefsiri'l-İslami (Arapçaya çeviren, Abdü'l-Halim en-Naccar) s. 77. Kahire 1374/1955. (3) İbn Haldun, Mukaddime (Türkçe tercemesi), II. 505-506. istanbul 1954-1957. ( 4) Emin el-Hfıli, et-tefsir, Maalimu Hayatihi, Minheculm'l-yevm, s. 10-11. Mısır 1944. 9 Bu gihi merviyyatın (rivayet edilen şeylerin) . islamiyete girişi,onla­ rm kii.ltür bakımından za,yıf olmalarında aranılacağı gibi, İslaıniyete diğer dinlerden girenlerin şahsi durumlarında da aramak lazımdır. Onlardan bir kısmı bti.r menfaat dolayısiyle Müslüman olmuş, hatta bu dini düşman olarak görmüş, onu zayıflatabilmeık için bu gibi zararlı şeyleri de sokmuştur. Onlard~n diğer bir kısmı ise, hakikaten samimi Müsl.üman olmuşlar, psikolojik bir hal olarak, aşağı yukarı ömürlerinin kısm-ı kül• llsini , yaşadıkları bir dinin, zihinlerine yeirleştirdiği alış~anl:ırktan kurtulamamış, hatta ellerinde olmayarak eski dinl·erinde gördükleri cazib şey- · lEri yeni dinde de görmek istemişlerdir. Yahudilik : is~amiyet ve bilhassa Kur'an tefs~ri. üzerine tesir, bu dinin merviyyatından ve mensublarından gelmiştir. İslamiyet daha Arabistan yarımadası dışına çıkmadan evvel dahi Arıapıarın boş zihinlerini menkulatla doldurmalarmaian, tesir bakımından ön safta gelmişl.er­ dir. Bu rivayetler Yemen, Medi'ne ve Iraktan, bilhassa Kufe'den gelmiş­ tir. Onların buralarda kolonileri vardı. Umumi olarak Arabistan yahudileri, Tervrat'tan bir şey anlamıyor­ lar, ancak kendi alimlerinin şerh ettiklerini anlıyor ve alıyorlardı. Yine onların ekserisi ibraniceyi bilmiyorlardı. (1). Bu husus Kur'an-ı Kerim'de zikrodilmektedir. ~;J:~~~-Ç~(.I~~('§=J~~S;;j Onların (yahudilerin) içinde ümmiler de vardır. Kitabı (Tevrat'ı) bilmezler. Bütün bildikleri (yalnız reisierinin telkin ettikleri) bir sürü kuruntu ve uydurmalardır. Bunlar kuru zanlara dalmış, kaprlmış kimselerden başka değildirler. (2) Arabistan yarımadasma giren yahudilik, dünyanın oluşu, hisab ve mizan gibi hususlarda, kendi Tevmt müfessıirlerinin ihata edemeyip hu~ rafelerle doldurdukhrı şeyleri, güya Tevrat tefsirleri imiş gibi neşre başladılar. · Hazret-i Peygamber'in sağlığında yahudilerden Müslüman olanlar pek azdır. Bir haberde Peygamber «Bana Yahudilerden on kişi iman etseydi, bütün yahudiler de iman ederlerdb {3) buyuruyor. Peygamber zamanında lıiı:üslüman olan veya İslamiyete sempati gösteren, Abdullah ibn-i Selam, Yarnin ibn Umeyr ibn Ka'b en-Nadri, Yarnin tbn el·israili ve Muhayrık gibi dört şahıs arasında en fazla temayüz eden Abdullah ibn-i Selam idi. (I) Cevad Ali, Tarihu'l-Arab kable'l-İslam, VI, 98. Bağ·ctat 1377/1957. (2) Bakara süresi, 78. ( 3) Ebu Abdil.I::ı. h Muhammed ilm i smail cl- Bı.-ı-ı ari, sahih V. 89, Mısır 1345.; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, II. 346, Mısır 1313. ]0 Yahudilerden alınan haberleri nakledip etmeme hususunda Hazret-i Peygamber'in müsaadeleri muhteliftir. Ebu Hüreyre'den gelen bir haberde «Ehl-i Kitab, Tevrat'ı İbrani diliyle okur ve onu İslam ehli için Arapça olarak tefsir ederlerdi. Bunun üzerine Peygamber : Ehl-i. Kitab'ı tasdik de, tekzib de .etmeyin, Allah'a ve O'nun tarafından indirilene inandık deyiniz» (1) buyurdu. Yine başka bir haberde, Peygamber, yahudilerden rivayete izin vererek, <~Benu İsrail'den hraber nakledin, bunda beis yoktur» (2) deınişlerdir. Abdullah ibn-i Amr, Peygamber'in «Benden bir ayet dahi. olsa tebliğ edin, Benu İsrail'den nakledin, bunda beis yoktur. Bir kimse benim üzerime yalan söylerse ateşten oturacak yerine hazır­ lansın» (3) hadisini nakleder. Bu müsaadeden dolayı, Abdullah ibn-i Aınr, Yennuk muharebesinde kendisine isabet eden iki deve yükü Ehl-i Kitab'ın kitablarından, .anladığı nisbette naklederdi. Fakat onun bu nakli istişhad içindi, itikada veya alıkama taalluk etmiyordu. Bu haberlerden anlaşıldığına göre Hz. Peygamber onları tamamen men etmemiştir. İs­ lamın ruhuna mııgayir olmayan şeyleri alma:kta da bir beis görme~ş olabilir. Bu müsaadeden dolayı sahabe Ehl-i Kitab'dan nakletmişlerdir. Rivayete göre, ömer, yahudilerin derslerine gider, onların ulemasını dinler ve Kur'an için Tevrat'ın, Tevrat için de Kur'an'ın muvafakatına taaccüb ederdi. (4) Başka bir haberde de örnerin elinde bir Tevrnt sahifesi bulunduğu zikr.ediliyor. «Tanrı elçisi, örnerin elinde Tevrat'ın bir yaprağını gördüğünde, ona danldı ve dargınlığının eseri yüzünde helirdi ve : Ben, size Tevrat'ın yerine parlak, şek ve şüphe götürmez daha yüksek bir Ki tab'la Tanrı tarafından elçıi .olarak gelmedim mi? Allaha yeı:nin ederim ki, Musa sağ olsaydı, bana inanmak ve bana tabi olmaktan başka bir ~y yapmazdı.» (5) dedi. Bu son haberde, Peypamber'in ömer'i ta'm edişi, onu da ömer'in itikadda bir esas gibi kabul edişinden ileri gelse ge. rektir. Yoksa itikada taa:lluk etmeyen kısımlaroa, onlardan istişhadda bir beis yoktur. Bazı yerlerde Tevrat ve İncil'le istişhad etmek icab eder. «Tevratm indirilmesinden önce, İs:r:ailin kendisine haram tanıdığı şeyler­ den başka yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullarına helal idi. De ki : Haydi davanızda gerçek iseniz Tevıat'ı getirin de okuyun» (6). Burada yahudilerin yalanlan üzerine Cenab-ı Hak Tevrat'la istişhad etmiştir. Zira Peygamber de Yahudi'lerin zina hakkında sorduldıarı suallerde Tevratla istişhad etmişti. (7) (Devamı var) (3 . (I) Sahihu'I-Buhari, VI. 20.; Ahmed Emin, Duha'l-islam I. 349 Mısır 1357/1938 , , (2) Ebu Davud Süleyman ibn el-Eş'as es-Sicistani Sunen, II. 289. Mısır CÜ tab'ı). 1371/1952. . , ( 3) Sahihu'l-Buhari, IV. 207.; !smail ibn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, I. 4, ;Mısır 1376/1956. (4) El-Vahidi, Esbabu'n-Nuzul, s. 19, Mısır 1315. ( 5) Mukaddime, II. 497. ( 6) Ali !mran süresi, 93. (7) Tefsiru'l-Kasımi, I. 45-46. Mısır 1376/1957. ll