5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org Medresetüz Zehra Ekseninde Eğitim Reformu Mustafa Yankın Muhterem Efendim, kıymetli misafirler, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı üzerinize olsun. Türkiye’nin ve âlem-i İslam’ın en önemli meselesi hiç şüphesiz nesillerimize doğru, yeterli ve istikametli bir eğitimin verilemeyişidir. Ekonomik sıkıntılar, ahlaki bozulmalar, terör olayları, sosyal hayatın bozulması, âlem-i İslam’ın çözülmesi gibi aklımıza gelebilecek bütün olumsuzlukların temelinde eğitimdeki eksikliklerimiz vardır. Hz. Üstadın ifadesiyle, “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı; sanat, marifet ve ittifak silahıyla cihat edeceğiz.” Dünya ve ahiret hesabına geçecek en önemli eserimiz, hiç şüphesiz iyi bir eğitim vererek yetiştireceğimiz nesillerimiz olacaktır. Medresetüz-zehranın Doğuşu Kıymetli misafirler, Kuruluşu Nebevi tedrisatın merkezi olan Ashab-ı Suffa ile başlayan ve İslâm eğitim tarihi içinde müstesna bir yeri bulunan medreselerimizde, 16. yüzyılın sonlarına kadar içinde bulundukları çağın bütün ilimleri beraber okutulmuştu. İslam tarihi boyunca muhakkıkin ulemanın hemen hepsi, kalbî ve aklî ilimleri kendilerinde mezc ve derç etmişler ve birçok alanda mütehassıs olmuşlardı. O, mübarek ve mütebahhirin âlimler ulum-u diniyede, funun- ı medeniyede, maneviyatta hep önde idiler. Mesela, uyanık iken yetmiş defadan ziyade sohbet-i nebeviyeye müşerref olan İmam-ı Suyuti, Arap dünyasında en çok eser telif eden müellifti ve adeta kalem oynatmadığı ilim dalı yoktu. Tefsir, hadis, fıkıh, nahiv, meani, beyan, bedii, lügat başta olmak üzere, birçok dalda ihtisas sahibi bir alimdi. Daha bunun gibi Fahreddin-i Raziler, Seyyid Şerif Cürcaniler, İmam-ı Gazaliler, El- Cezeriler, Biruniler, İbn-i Heysemler, Cabir el Hayyanlar olmak üzere binlerce münevveri bu ilim deryalarına örnek verebiliriz. Medreselerimizde dini ilimlerle fen ilimlerinin mezç edildiği bu dönemlerde Müslümanlar fennin, ilmin, san’atın, iktisadın, tıbbın, edebiyatın, felsefenin zirvesini yakalamışlardı. Oluşturdukları İslam Medeniyeti bütün dünyada söz sahibi olmuştu. Dünya medeniyet tarihinde, VIII. asırdan XVI. asra kadar olan dönem adeta İslam Medeniyetinden ibarettir. Fakat o devirlerden bu tarafa gelindiğinde, hususan 17. yüzyıldan itibaren Avrupa fikir, fen ve teknoloji alanında hızlı gelişme gösterirken, İslam dünyasında mektep, medrese ve tekkenin arası giderek açıldı. Bu süreçte medreseler sadece dini ilimlerin, mektepler fen ilimlerinin okutulduğu eğitim kurumları olarak tebarüz etmeye başladı. Eğitimdeki bu değişim, bu çözülme ve gevşeme; askeri, ticari ve sosyal hayatın diğer alanlarına da sirayet ederek maalesef kaht-ı ricale sebebiyet verdi ve çağı yakalama dirayetimizi zayıflattı. 1 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org Üstadımız asrımız hastalıklarına neşter vuran bir nazarla “medresetüzzehra” projesini işte bu çözüm arayışıyla ortaya koydu. O, İslam’ın her iki dünyayı da kucaklayan eşsiz iklimini yeniden tesis etmek istiyordu. Avrupa’nın İslâm’ı ortadan kaldırma düşüncesine mukabil düşündüğü çare; çağın ihtiyaçlarına uygun; Müslümanları fikren, ilmen ve fennen üstün konuma getirecek, kuvvetli ve nitelikli bir eğitimi gerçekleştirmekti. Bu düşünceden hareketle üç önemli kurum olan medrese, tekke ve mektebi bünyesinde barındıran, kendisinin “Medresetü’z-Zehrâ” ismini verdiği İslâmî bir üniversitenin kurulmasını arzu ediyor ve şöyle diyordu. "Vicdanın zıyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri (ayrıldıkları) vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüt eder.” Üstad Hazretleri İstanbul hükümetini bu konuda ikna etti ve Medresetü’z-Zehrâ üniversitesinin Van’da temelleri atıldı. Fakat 1. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla bu teşebbüs yarım kaldı. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bu proje tekrar gündeme geldiyse de bu sefer başka sebepler yüzünden bunu tahakkuk ettirmek yine mümkün olmadı. Çünkü medreseler kapatılmış, farklı bir mücadele safhası başlamıştı. Risale-İ Nurların Manevi Medresetüz-zehrayı Temsil Etmesi Rahmet-i İlahi Üstadın bu niyetini başka şekilde tezahür ettirdi. Bediüzzaman Hazretleri 1926 yılında sürgün olarak gönderildiği Barlada, Risâle-i Nûr Külliyatının telifine başladı. İlimde, kelamda tecdit olan bu risalelerle Medresetü’z-Zehrâ Üniversitesi’nde yapmak istediği eğitimin temelini attı. Risaleler, imanî konuları ispat etmeleri cihetiyle medreseyi, marifetullah ve muhabbetullahı kazandırması itibarıyla tekkeyi, delillerini hem enfüsi hem de dış âlemden, fenlerden getirmesi itibarıyla da mektebi temsil ediyordu. Delillerini Kur’an’dan ve kâinat kitabından alan Risale-i Nurlar, iman esaslarını ispat edip insanların taklidi imanlarını tahkiki imana dönüştürüyordu. Yalnız aklı değil; kalbi, ruhu ve diğer hisleri de doyurarak kişisel ve toplumsal bütün hastalıkların kaynağı olan iman zayıflığını izale ediyordu. Asrın İmamı Risale-i Nurun bu özelliğini şöyle ifade etmiştir: “Risâle-i Nûr, diğer âlimlerin eserleri gibi, yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez. Ve evliya gibi yalnız kalbin keşf ü zevkiyle hareket etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihat ve imtizacı; ruh ve sair latifelerin, duyguların yardımıyla hareket ederek en yükseklere uçar. Taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişmediği yerlere çıkar; hakaik-i imaniyeyi kör gözüne de gösterir.” Risale-i Nur ile iman hizmeti, o devirdeki bütün zorluklara, baskılara, hapislere, sürgünlere rağmen 1945’lere gelindiğinde Anadolu’nun her yerine yayılmıştı. Pek çok zorluk ve baskılara rağmen Risale-i Nurlar kısa zamanda büyük bir rağbet gördü, milyonlarca insanın imani inkişafına vesile oldu. Bir de bu eserlerin hiçbir engele maruz bırakılmadan, eğitim kurumlarında ders kitabı olarak okutulduğunu, diğer sosyal alanlarda serbestçe okunduğunu, genç beyinlerin onları mütalaa edip bütün duygularıyla messedip istifade ettiklerini düşünelim. Nice manevi inkişafa ve manevi fütuhata vesile olacağı aşikârdır. İşte bugün bu salon bunun en güzel misalidir, delilidir. Onun içindir ki Hz. Üstad, çok önemli gördüğü Medresetüzzehra projesinin maddi cihetini biz gelecek nesillere vasiyet ederken, bu yeni mücahede safhasında Risale-i Nur’un yayıldığı merkezlerin bir "Medresetüzzehra" hükmünde olduğunu şu cümlelerle ifade etmiştir: 2 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org “Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Medresetü’z-Zehra’nın manevi hüviyetini Isparta vilâyetinde tesis etti. Risale-i Nur’u tecessüm ettirdi. İnşaallah istikbalde Risale-i Nur şakirtleri o âli hakikatin maddî suretini de tesis etmeye muvaffak olacaklar.” Bizler de Üstadımızın bu duasına binlerle âmin diyoruz. Tekke ve Medresenin Birleştirilmesi Değerli kardeşlerim, Medresetüzzehra projesinin önemli bir ayağı, tekke ve medreseyi birleştirmektir: İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren Müslüman toplumlarda medrese ve tekke birbirinden kopuk, iki ayrı eğitim kurumu olarak değil, merkezi bir yapının iki ayrı fonksiyonu olarak faaliyet göstermiştir. Ama maalesef sonraki dönemlerde bir ayrışma sürecine girildi, medrese-tekke ihtilafı ortaya çıktı. Bu durum, medresenin salt bilim ekseninde kalmasına, eğitimin manevi füyuzat ve tasavvufi terbiye cihetinden mahrum kalmasına sebebiyet verdi. Üstad Hazretleri bir taraftan medrese ile mektebi birleştirmek isterken, öte yandan da İslam tarihi boyunca milyonlarca evliya yetiştiren tekkenin bu manevi terbiye fonksiyonunu önemsiyor ve bu üç müesseseyi tek merkezde toplama hedefini şu mealde dile getiriyordu: “İslâmiyet hariçte bir saray suretinde temessül etse; bir menzili mektep, bir hücresi medrese, bir köşesi zaviye, salonu dahi hepsinin toplanacağı müşterek bir zemin olur. Biri diğerinin noksanını tekmil için bir meclis-i şûrâ olarak, nurani, sağlam bir saray şeklinde tezahür eder.” Hz. Üstad, Medresetü’z-Zehrâ’nın çatısı altında bu üç kurumun kaynaşmalarını ve birbirlerinden istifade etmelerini hem ilmin izzeti, hem müminlerin ittifakı, hem de ittihad-ı İslam açısından gerekli görüyordu. İttihad-ı İslam’ın Çekirdeği: Medresetüz-zehra Hz. Üstadın Medresetüz Zehra projesiyle hedeflediği en önemli meselelerden biri de hiç şüphesiz ittihad-ı İslam’dı. İttihad-ı İslam’ı temin eden ve ilk Osmanlı halifesi olan Yavuz Sultan Selim Han, "İhtilaf u tefrika endişesi kuşe-i kabrimde hatta bî-karar eyler beni İttihadken savlet-i a’dayı def’a çaremiz/ İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni." Yani “Ayrılık ve tefrika endişesi beni kabrimde dahi rahatsız eder. İttifakta düşmanı def etme çaremiz varken, millet ittihad etmez de ayrılığa düşerse bu beni ta derinden yaralar.” diyordu. Yavuz Sultan Selim’e ittihad-ı İslam’ı sağlama noktasında biat ettiğini söyleyen Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanın en büyük farz vazifesinin ittihad-ı İslam olduğunu ifade ediyordu. Bu maksat için ilk önce tevhit inancı ekseninde, fikir ve kalplerin ittifakını hedeflemişti. İttihad-ı İslam ilimle olur diyor ve Medresetüz Zehrayı bu ittihadın çekirdeği sayıyordu. Anadolu, Arabistan, Hindistan, İran, Balkan, Kafkas, Türkistan, Malezya, Endenozya gibi bütün İslâm ülkelerinden Medresetüz Zehra’ya talebeler celbederek Müslümanlar arasındaki kardeşlik ruhunu, birlik ve beraberliği inkişaf ettirmek niyetindeydi. Bu konudaki görüşünü şöyle ifade etmiştir: “Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya, Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da dahi lâzımdır. Ta ki İslâm kavimlerini, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müspet ve kutsi ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile Kur’ânın“ اِنَّ َما ْال ُمؤْ ِمنُونَ اِ ْخ َوةMü’minler ancak kardeştir” kanun-u esasîsi tam inkişafa mazhar olsun.” (Müslümanlar arasındaki kardeşlik tesis edilsin.) Medresetüz-zehra Niçin Önemlidir? 3 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org Kıymetli Kardeşlerim, Üstadın tabiriyle, dünya, manevi bir buhran geçiriyor. Manevi temelleri sarsılan Batı cemiyeti içinde doğan; bir hastalık, bir veba, bir taun felaketi, ahlaki çöküntü gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Televizyon, internet gibi kitle iletişim vasıtalarının son derece hızlı gelişme göstermesi, özellikle gençler için birer cazibe merkezi oluşturuyor. Alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkların kullanımı her geçen gün artıyor, gayri ahlaki davranışlar normal bir davranışa dönüşüyor. Kötülükler adeta küreselleşiyor. Bu müthiş, sari illete karşı İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Batının çürümüş, kokuşmuş, tefessüh etmiş batıl formülleriyle mi? Yoksa İslam cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? İman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesi, memleketimizin ve İslam ülkelerinin maddi-manevi müreffeh birer ülke olmaları ve dünyanın küresel anlamda huzurlu bir atmosfere kavuşması için Bediüzzaman’ın cihan-şumul değer taşıyan medresetüzzehra projesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç tehir edilmemeli; İslam ülkeleri, sivil toplum kuruluşları gelecek neslin maddi manevi gelişimini ve itminanını hedefleyen bir yaklaşımla mekteb, medrese ve tekke kurumlarını bünyesinde birleştiren bu projeye sahip çıkıp acilen uygulamaya koymalıdır. Hz. Üstadın manevi medresetüzzehrasını Risalei Nur hizmetiyle gerçekleştirme sa’y ü gayreti içinde olan muhterem büyüklerim ve mübarek kardeşlerim, Bugün, bu saat, bu dakika itibariyle Hz. Üstadın vasiyet ettiği Medresetüzzehranın maddeten inşası adına gelin hep beraber niyetimizi ve duamızı bir kez daha yineleyelim. Rabbim, MedresetüzZehranın maddi inşasını ankaribüzzamanda bizlere nasip eylesin. Amin, bihurmetiseyyidilmurselin, velhamdülillehirabbül alemin. Bu duygu ve düşüncelerle tekrar hepinize hürmet ve muhabbetlerimi arz ediyorum. 4