129-136 Bülent arslan

advertisement
Almanya’daki ‹slam Konferans› Müslümanlar›n Durumu ve Uyumlar›
Bülent Arslan
Konuşmamda dört aşamalı bir yol izleyeceğim. Önce sizlere Almanya
İslam konferansı hakkında bilgiler vereceğim, daha sonra ikinci
aşamada
Almanya’daki
Müslümanlar
ile
Hıristiyanlar
ve
Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki ortak yaşamın mevcut
durumunu ortaya koymak istiyorum, ardından da üçüncü aşamada
sorunların sebepleri üzerinde duracağım. Dördüncü aşamada ise ne
yapılması gerektiği yönündeki sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Öyleyse önce birinci aşamaya gelelim: Entegrasyon. Entegrasyon
konusu, Almanya’da çok revaçta olan bir konudur. Almanya’daki
medyayı şöyle bir takip edecek olursanız, entegrasyonla ilgili herhan129
Almanya’daki ‹slam Konferans› - Müslümanlar›n Durumu ve Uyumlar›
gi bir konunun ele alınmadığı hemen hemen hiçbir gün geçmediğini
görürsünüz. Almanya’da bir doğru yol arayışı sürüp gitmektedir.
Dolayısıyla da bu konuda elbette belli bir huzursuzluk var ve 2005’te
iktidara gelen federal hükümet, bu konuyu ele aldı. Bir taraftan bir
devlet bakanlığı “kurdu”, entegrasyon zirvesini düzenledi ve 2006’da
içişleri bakanlığının ve bakan Wolfgang Schäuble’nin öncülüğünde
İslam konferansını tesis etti.
Almanya İslam konferansının amacı, bir taraftan Almanya’daki
Müslümanların durumları ve yaşam biçimleri hakkında bilgi
alışverişinde bulunmak, aynı zamanda da devlet ile birlikler arasında
işbirliği içerisinde Müslümanlarla Almanların birlikte yaşamasının
iyileştirilmesine katkıda bulunabilecek önlemler geliştirmektir. İslam
konferansı yaklaşık olarak toplam üç yıl çalışacak; konferansın yapısı
bir genel kuruldan oluşmaktadır. Yaklaşık 30 katılımcıdan oluşan bir
genel kurul. Bu genel kurulda devletin, federal yapının ve eyaletlerin,
Müslüman birliklerinin temsilcileri ve bilim adamları yer almaktadır.
Sayın Rohe ve onun gibi diğer bazı kişiler de Almanya İslam
Konferansı’nın üyesidir. Genel kurulda, görevleri aşağıdaki şekilde
ayrılan 4 çalışma grubu bulunmaktadır:
Birinci çalışma grubu anayasayla ilgili sorunlar, ikinci çalışma grubu
değerler konusunu; üçüncü çalışma grubu medya ve ekonomi gibi
konuları, dördüncüsü de güvenlik sorunlarını ele alacak. Çalışma gruplarında sadece genel kurul üyeleri değil, aynı zamanda başka çalışma
alanlarından uzmanlar ve bağımsız kişiler de yer alıyor.
Almanya’daki Müslümanlarla ilgili rakamları daha önce duydunuz.
Kısaca bir kez daha tekrarlayacak olursak; Almanya’da 3,5 milyon
civarında Müslüman yaşamaktadır ve bunların 2,7 milyonu
130
Bülent Arslan
Türkiyelidir. Yaklaşık 2600 cami ve cami derneği bulunmaktadır ve
hemen
hemen
her
cami
derneği
bir
birlik
çatısı
altında
teşkilatlanmıştır. Farklı sınıflandırmalara göre 5-6 birlikten bahsedebiliriz.
Böylece ikinci noktaya geliyorum: Müslümanlarla gayrimüslimlerin
birlikte yaşamalarındaki durum nedir? Elbette ki bu konuda genel bir
şey söylenemez. Durum gerçekten farklı konuları ortaya koyuyor. Bu
durumu iki alanda ele alacağım. Önce ekonomik ve sosyal durumun
nasıl göründüğüne bakalım.
Bu alanda bir taraftan başarılı gelişmeler mevcut. Müslümanların
eğitim seviyesi alanında bir artış görüyoruz, örneğin bugün Alman
üniversitelerinde yaklaşık 30.000 Türk öğrenci bulunmaktadır.
Firmaların sayısı da her geçen gün artmaktadır, Almanya’da yaklaşık
60.000 Türk firması var. Elbette sosyal ve ekonomik alanda da birçok
s o run bulunmaktadır ki bunlara da daha önce değinildi. Eğitim
konusu ilk sırada gelmektedir. Eğitim ve mezuniyet durumu ortalama
olarak olumsuz bir tabloyu ortaya koymakta, eğitim alanındaki
iyileşmeye rağmen okuldan oldukça kötü bir dereceyle ayrılanların
oranı aynen devam etmektedir. Bir rakam verecek olursak: Bir okuldan
mezun olmadan ayrılan Türklerin sayısı, bu durumdaki Alman gençlerinin sayısından yaklaşık üç kat daha fazladır.
İşsizlik konusuna da değinildi. İşsizlik, Alman nüfusununkine oranla
ortalama olarak yaklaşık üç kat daha fazladır ve bunu sadece yetersiz
bir eğitime bağlamak doğru değildir, çünkü akademisyenler
arasındaki işsizlik oranı da ortalamanın üzerindedir.
Mesleki eğitim ve mesleki eğitim sayısında da sorunlar var.
131
Almanya’daki ‹slam Konferans› - Müslümanlar›n Durumu ve Uyumlar›
Almanya’da gençlerin yaklaşık %60’ı bir mesleki eğitim almaktadır.
Göçmen gençlerde bu rakam 2005 yılında %34 civarındaydı, 2006
yılında ise zaten düşük olan bu seviye daha da düşerek, %29’a inmiştir.
Ve tabii ki ülkenin bundan sonraki ekonomik gelişimi açısından,
bugün Almanya’da mesleki eğitim görmeyen bir kimsenin önümüzdeki yıllarda işinin çok daha zor olacağı söylenebilir.
Elbette durumun değerlendirilmesinde sosyo-ekonomik ve kültüreltoplumsal alana da bakmak gerek. Bu konuda tamamen sübjektif
olarak kendi değerlendirmemi sizlere aktarmak istiyorum. Benim
izlenimlerime göre, birlikte yaşamdaki atmosfer daha da kötüleşmiş,
her iki taraftaki hassasiyet artmış, her iki tarafta da çekinceler artmıştır
ve sanırım şöyle de diyebiliriz: Eğer Alman halkınınkine oldukça benzeyen bir yaşam tarzınız varsa, elbette işiniz daha kolaydır. Tabii ki
insanlar birbirlerinden ne kadar fazla ayrılıyorlarsa, yani bu ayrım dil
bilgisiyle, dindarlıkla, başörtüsüne evet veya hayır demekle başlamaktadır, yani farklılıklar ne kadar fazlaysa, birlikte yaşamak da o kadar
zor olmaktadır. Bunun bilhassa İslam konusuyla ilgisi bulunmaktadır;
son yıllarda İslam dininden korku belirgin bir şekilde artmıştır. 90’lı
yılların başlarında “İslam dininden korkuyor musunuz?” sorusuna
“evet” cevabı verenler %20’nin üzerindeyken, bu oran günümüzde
%70’in üzerine çıkmıştır.
Şimdi 3. noktaya gelmek istiyorum. Acaba bu sorunların sebepleri nelerdir? Bayanlar ve baylar, işte bu konuda bazı temel sebepleri ortaya
koymaya çalışacağım: Bunlardan birincisine daha önce değinmiştim ki
bu, bütün dünyada İslam, İslamcılık ve köktendincilik hakkında
yapılan tartışmalard ı r. Alman Birinci veya İkinci televizyon
kanalındaki ana haber bültenlerinde İslam konusunun herhangi bir
132
Bülent Arslan
bağlamda bir rol oynamadığı gün geçmiyor. Elbette bunlar, büyük
ölçüde Almanya ile ilişkisi olmayan, aksine İran’dan, Afganistan’dan,
Irak’tan vs. görüntülerdir. Tabii ki bunun da toplumdaki birlikte
yaşam ve atmosfer üzerinde etkisi olmaktadır.
Bugün öğleden önceki tartışmalarda değinilen ikinci bir sebebe gelelim. Bu ikinci sebep, ulus kavramıyla ilgilidir. Önce Almanya’daki ulus
kavramı hakkında bir şeyler söyleyelim. Bu konuda yasal olarak belirlenen ulus kavramı ile toplumda yaşanan ulus kavramı arasında bir
tezat olduğunu tespit etmek mümkündür. Eğer belli koşulları yerine
getiriyorsanız, dilekçe verebilir ve Alman vatandaşlığına geçebilirsiniz. Bundan sonra artık yasalara göre siz Almansınız. Ancak
toplumsal açıdan uzun süre Alman olamıyorsunuz, hem de ne
Almanlar arasında, ne de Türkler ve Müslümanlar arasında. Hâlâ Türk
olmakla veya Türkiye ile ilişkilendirilirsiniz ve benim kanaatime göre
Almanya’da toplumsal olarak daha başka birçok milleti ilgilendiren
böyle bir durum hâkimdir. Kısacası eğer soyunuz Alman ise, Alman
olarak görülüyorsunuz. Tabii ki bu durum da toplumsal yaşam
açısından önemli sonuçları beraberinde getirmektedir. Şimdi bir adım
daha ileri gitmek istiyorum. Almanlarla Türklerin birlikte yaşamında
bu durumun elbette özel bir tarafı var, çünkü Türkler de her yönüyle
millet kavramına sahiptirler ve elbette Almanya’da yaşayan – örneğin
Almanya’da Alman vatandaşlığına geçmiş 1 milyon kişi olmasına
rağmen –Türkler de hâlâ Türk olarak nitelendirilmektedir ve kendilerini de öyle görmektedirler.
Üçüncü bir sebep daha var ki bu da entegrasyon anlayışı ile ilgilidir.
Entegrasyon kavramı, Almanya’da siyasette, toplumda ve birçok
yaşam alanında çok kullanılıyor. Ancak tabii ki entegrasyon
133
Almanya’daki ‹slam Konferans› - Müslümanlar›n Durumu ve Uyumlar›
anlayışında farklılıklar bulunmaktadır. Alman halkının çok büyük bir
çoğunluğunun – siyasileri de buna dâhil ediyorum –, entegrasyonu
başka hiçbir yerde olmadığı kadar güçlü vurguladığını iddia ediyorum. Eğer entegrasyon hakkında konuşuyorsa, Almanya’da her politikacı sözlerine: “Entegrasyon ile asimilasyonu kastetmiyoruz” diyerek başlamaktadır. Ama entegrasyon anlayışı olarak hakim olan şey,
çoğu zaman asimilasyonla çok fazla ilgilidir. Asimilasyon ağır bir
kavramdır. Burada daha ziyade uyum kavramını kullanmayı tercih
ederdim. Elbette Müslümanlarda, özellikle de Türklerde başka bir
entegrasyon anlayışı hakimdir. Onlar entegrasyonu ilk etapta kendi
kültürel ve dini kimliklerini muhafaza etme şeklinde anlamaktadırlar.
Eğer karşılıklı bilgi alışverişi olur ve bir diyalog gerçekleşirse, iki taraf
da entegrasyondan bahseder. Ama çoğu kez tamamen farklı şeylerden
bahsedilmektedir. Yani – ne kadar mümkün bilmiyorum ama –
Almanya’da bu birlikte yaşamın nasıl işleyeceği konusunda bir modele ihtiyacımız var.
Bence bu sorunlara ilişkin olarak dördüncü bir neden daha bulunmaktadır. Bu da kimlik sorunuyla ilgilidir ve böylece Almanya’daki her
entegrasyon politikasını Nasyonalsosyalist dönemi artalanıyla da
değerlendirmek gerekir. Tabii ki 1933-1945 yılları arasındaki tarih
yüzünden Almanya da bu konuda oldukça hassastır. Bu durum bir
yönüyle Türk tarafının dışlanma, eşitsizlik ve ırkçılık olduğuna işaret
ettiği zamanlar Alman tarafının, daha önce söylediğimiz gibi
Nasyonalsosyalist arka planı olan tarihi nedeniyle bunlara inanmadığı
ve bunları reddettiği anlamına gelmektedir.
Diğer taraftan Almanya kendi kimliği, yani “milletimle, bayrağımla,
milli marşımla vs. ilişkim nedir” konusunda her gün biraz daha zor134
Bülent Arslan
lanıyor. Ve bu konuda özellikle Almanya’daki genç vatandaşlarda bir
kimlik arayışının olduğunu düşünüyorum. Kanaatimce bu kimlik
arayışını, bilhassa bu dönemde, bütün bu entegrasyon tartışmalarında
ve örneğin “Türkiye’nin AB üyeliği” konusunda oldukça açık şekilde
görmek mümkündür. Yani çoğu zaman Almanya’daki kimlik arayışı
pozitif olarak tanımlanmamakta, aksine sıklıkla kendini ötekinden
ayırarak, yani Alman olmanın zorla evlendirme, töre cinayeti,
başörtüsü vs. olmadığı anlamına geldiğini söyleyerek, kendi kimliğini
tanımlamaya çalışılmaktadır.
135
Download