More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri

advertisement
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
UZAKTAN EĞİTİM KAYNAK DOKÜMANI
Eğitim Adı: Milli Eğitim Bakanlığı Onaylı İnternet Tabanlı Dış Ticaret Elemanı
Yetiştirme Kursu
İÇERİK
1. GİRİŞİMCİLİK VE KARİYER OLARAK ‘DIŞ TİCARET MESLEĞİ
 Girişim Kavramı
2. DIŞ TİCARETE NASIL BAŞLAMALI
 Dış Ticaret Kavramları
 Dış Ticaretin Önemi
 Pazar Araştırması ve Dış Pazarların Analizi
3.İŞLETMELERİ DIŞ TİCARETE İTEN NEDENLER
4. İŞLETMELERİN ULUSLARARASILAŞMASI




Uluslararasılaşmanın Aşamaları
Uluslararasılaşma Sürecini Etkileyen Faktörler
İşletmeleri Uluslararasılaşmaya İten Sebepler
Uluslararası Pazarlamaya İlişkin Temel Kararlar
5. DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE DIŞ TİCARETİN GELİŞİMİ VE BEKLENTİLER
6. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ,KURALLAR VE DIŞ TİCARET
UYGULAMALARINA ETKİSİ
 Uluslararası Entegrasyonlar
7. AB’ NİN YAPISI VE GÜNCEL DURUMUN DIŞ TİCARETİMİZE YANSIMALARI
8. TÜRKİYE-AB TİCARİ İLİŞKİLERİ
9. SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI VE UYGULAMADAKİ ÖNEMİ
Sayfa 1
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
1.GİRİŞİMCİLİK VE KARİYER OLARAK ‘DIŞ TİCARET MESLEĞİ
Girişim kavramı;
Paranın varlığından ziyade yeni ürün veya üretim tekniklerini bilme geniş bir ufka sahip olma
ve yeni ve değişen şartlar uyum sağlama kabiliyetine vurgu yapmaktadır.
Girişimci;
Pazardaki Fırsatları ve gelişmeleri gören, bu fırsat ve gelişimleri iş fikrine dönüştüren, riski
üstlenerek kaynakları bir araya getiren ve etkin olarak kullanan, küçük işletmeyi başarıyla
yöneten, rekabeti yaşam biçimi haline getirerek kendisini ve işletmesini geliştiren yenilikçi ve
azimli kişidir.
Bir kişinin girişimci olabilmesi için;
Risk ve sorumluluk üstlenebilen, dinamik bir kişiliğe sahip, yeniliklere ve gelişime açık,
büyüme tutkusu olan bir kişi olması gerektiği söylenebilir.
İşletmenin başarısını etkileyecek temel girişimci özellikleri şunlardır;





Uzun süre yorulmadan çalışabilme;
Zorluklara karşı koyabilme (hemen yılıp vazgeçmeme);
Davranış ve kararlarda azimli olma;
Mali gücü kuvvetleninceye kadar az kârla yetinme;
İşin gerektirdiği teknik ve sosyal (beşeri) beceriye sahip olma.
Başarılı girişimci kişilik özellikleri;











Özgüven
Kararlı olma
İletişim becerileri
Yeni fikirlere açık olma
Vizyon sahibi olma
İnisiyatif kullanabilme
Güvenilirlik
Olumlu düşünme
Gerçekçilik
Esneklik
Risk alma
Sayfa 2
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Bunlara ilaveten;









Çalışkanlık
Organizasyon kabiliyeti
Denetim yeteneği
Bilgi
Çevresi ile barışık olma
Azim
Akılcılık
Kararlılık ve
Sürekli kendini yenileme sayılabilir
Fırsat girişimciliği temelde,
Pazardaki mevcut fırsatları görerek veya potansiyel fırsatları sezinleyerek mevcut bir ürünü
pazara sunmaktır
Fırsatçı girişimci var olan bir ürünün;
Pazara yeterince sunulamaması veya pazarda hiç olmaması veya nitelik bakımından yetersiz
olmasından faydalanarak yüksek kâr elde eder.
Yenilikçi Girişimcilik
Yeni bir fikir veya buluşu ya da mevcut olan bir mal veya hizmetin dizayn, fiyat kalite gibi
yönlerden iyileştirilerek piyasa sunulmasıdır.
Fırsat vs. Yenilik
Fırsat girişimciliğinde pazardaki potansiyel fırsatların kollanması ve buna göre yatırımlara
girişilmesi, yaratıcı girişimcilikte ise mevcut ürünlerde tasarım veya kullanım itibarı ile bazı
değişiklikler yapılması esastır.
Hatta işletmelerin tüketici beklentilerini aşarak, mevcut olmayan ürünleri yeni bir fikir veya
buluşun pazara sürülmesi şeklinde üreterek, müşterilerin kullanımına sunulması, önemli bir
ayrıntıdır.
Takipçi girişimcilik;
 Piyasadaki gelişmeleri izlemekle yetinen,
 Bu gelişmelere göre davranan,
 Yenilik yapan girişimcilerin yolundan gitmeyi içeren girişimcilik türüdür.
Sayfa 3
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Başlangıçta girişimcilik, kişilerin kendi sermayeleri ile iş kurması olarak algılanıyordu.
Klasik iktisatçılar girişimciyi bir «lider» olarak değil sadece «kapital sağlayan kişi» olarak
görüyorlardı.
Bunun yanında; Sanayi devriminden önce var olan arz sıkıntısı pazarlamada üretim anlayışını
getirmiş ve ne üretirsem satarım düşüncesiyle girişimcinin üstlendiği karar verici rolü
önemsenmemekteydi. Pazarın ve rekabetin gelişimiyle girişimcinin önemi artmış ve neyin,
nasıl üretileceğine karar veren girişimcinin bir üretim faktörü olarak kabul edilmesine yol
açmıştır.19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren şirket sahipliği ve yöneticiliğin birbirinden
ayrılmasıyla girişimcilik tanımı yöneticilikten soyutlanmış, konumu ve tanımı daha belirgin
hale gelmiştir.
Cumhuriyet dönemi öncesi;
 Osmanlı’da ticaretin ve zanaatkârlığın azınlıklar ve yabancılar tarafından yapılması
 Osmanlı’nın sanayi devrimine katılamaması
 Anadolu’ya altyapı yatırımlarının yapılmaması sonucu ekonomik gelişim ve çeşitlilik
sağlanamamıştır.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde özel teşebbüsün yatırım yapacak yeterli sermaye ve bilgi
birikimine sahip olmaması devletin yol gösterici olarak ekonomik alanda faaliyet göstermeye
başlamasının ana nedenidir.
 Ekonomik faaliyetler ve sanayi yatırımlar devlet öncülüğünde başlamış olsa da karma
ekonomi modeli geçerlidir.
Türkiye’de girişimciliği;





Cumhuriyet öncesi dönem
Cumhuriyetin ilk yılları,
1950 – 1980 dönemi ve
1980 sonrası dönem olarak dört döneme ayırmak doğru olur.
Başarı Hikâyeleri;
1- Pierre Omidyar: 1995 yılında kendine AuctionWeb adında kişisel bir web sitesi kurdu.
Bu sitenin amacı internet üzerinden açık artırmayla bilgisayar ekipmanları satmaktı. Ancak
site kısa sürede çok popüler oldu ve ciddi bir trafik almaya başladı. Mevcut sunucular bu
trafiği kaldıramayınca Omidyar’ın daha büyük sunucular kiralaması gerekti ki bu da
maliyetleri artırdı. Pierre Omidyar sonunda bu satışlardan komisyon almaya başladı. Ancak
bu sefer de sonuçlanan açık artırmaların para transferleri ve komisyonları toplamak ciddi bir
iş yükü haline geldi. Bunun üzerine Pierre Omidyar para akışını yönetmek üzere bir kişiyi işe
Sayfa 4
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
aldı.1996 yılında 250 bin, 1997 yılında ise 2 milyon ilan listelenen AuctionWeb’i şimdilerde
eBay olarak tanıyoruz. 1997 yılında 2 milyon ilan listeleyen eBay, aynı 6.7 milyon dolar
yatırım aldı. O yıl şirketin başına başkanı olarak Meg Whitman şimdilerde PC devi HP’nin
başkanı.
2- Mike Evans ve Matt Maloney: İki yazılımcı arkadaş olan Maloney ve Evans, bir web
sitesinde kendilerine kiralık ev ararken yemek söylemeye karar vermiş. Ancak restoran
seçenekleri, menüler, telefon numaraları derken iş içinden çıkılmaz bir hale gelmiş. Tam bu
anda ikilinin aklına tıpkı kiralık daireler gibi restoranları da tek bir sitede toplama fikri gelmiş.
Bunun üzerine 2004 yılında GrubHub kurulmuş.
GrupHub bugünlerde ABD’de kendi alanının en büyüklerinden biri ve şirketin değeri 3 milyar
dolar civarında.Elbette bu noktada şunu da hatırlatmak gerek: Yemeksepeti.com, Türkiye’de
2000 yılında yani GrupHub’dan 4 yıl önce faaliyete geçti. ABD pazarına açılmasa da bölge
ülkelerde faaliyet gösteren Yemeksepeti belki de gelecekte Türkiye’nin ilk milyar TL’lik
girişimi olacak.
3- Howard Schultz: Bir kahve dükkanı zincirinde pazarlamacı olarak çalışan Howard
Schultz, Milan şehrine yaptığı bir seyahatte buradaki küçük kahve dükkanlarından çok
etkilenmiş. ABD’ye döndüğünde bu fikri kendi şirketine sunmuş. Şirket bir pilot şube açmayı
kabul etmiş ancak sonuçlardan etkilenmemiş. Bu sebeple başka şubeler açmak istememişler.
Şirkete kızan Schultz görevinden istifa etmiş ve kendi şirketini kurmak için yola çıkmış.
Ancak eşi ilk çocuğuna hamile olan girişimci 400 bin dolarlık bütçeyi bulmakta zorlanmış.
Daha sonra çalıştığı eski kahve şirketinin kurucuları ona yardım etmeye karar vermiş ve
yatırımcı olmuşlar. 2 yıl sonra ise sahip oldukları çay şirketine yoğunlaşmak için kahve
şirketini Schultz’a satmayı teklif etmişler. Howard Schultz 1988 yılında Starbucks isimli bu
şirketi almayı kabul etmiş…
2.DIŞ TİCARETE NASIL BAŞLAMALI
DIŞ TİCARET KAVRAMLARI
Ticareti, üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir ücret karşılığı son kullanıcılara ulaştırılmasını
sağlayan alım-satım faaliyetlerinin tümü olarak tanımlayabiliriz. Ticaret genel olarak, iç ve
dış ticaret olmak üzere ikiye ayrılır. Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların
dışına akışıyla ilgilidir. Dış ticaret alım satım işlemlerinin teslimi açısından ithalat ve ihracat
olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. Ülke ekonomisinin kalkınmasında ihracat önemli bir yere
sahiptir. Bu nedenle ülkelerde ihracatın artırılması, ithalatın azaltılması önemli hedefler
arasındadır. Ülkelerin bu hedeflere ulaşmak için aldıkları kararlar ve tedbirler dış dış ticaret
politikasını oluşturur.
Sayfa 5
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Dış ticaret politikası açısından bir devletin dış ticaretini etkileyebilecek unsurların başlıcaları;
yasaklar, gümrük resmi, ticaret antlaşmaları, primler, sübvansiyonlar ve idari korumacılık
olarak sınıflandırılabilir. Bunlardan yasaklar, ithalat ve ihracat yasaklarıyla transit geçiş
yasakları şeklinde bir ayırıma tabi tutulurken; gümrük resmi de aynı şekilde ithalat, ihracat ve
transit ticarette uygulananlar olarak üçe ayrılmaktadır. Önceden, dış ticareti etkileme
araçları ithalat, ihracat ve transit geçiş yasakları ile sınırlıyken bu günkü gelişmeler,
gümrüklerin doğrudan sonucu etkileyici bir rol oynadıklarını göstermektedir.Küreselleşme
süreci ile birlikte dünyada ihracat sürecinde kullanılan belgeler, tanımlar ve uygulamalar
standartlaştırılmaktadır. Türkiye de Gümrük Birliği Anlaşmasıyla birlikte bu standartlaştırma
sürecinin içinde yer alarak, standartlara uymak için kanun ve yönetmeliklerinde değişiklikler
yapmıştır.
Döviz
Genel bir tanımlama ile yabancı ülke paralarına döviz denmektedir. Nakit şeklinde olan eldeki
paraya “efektif”, nakde dönüştürülebilir herhangi bir araç şeklinde olanlara (banka havalesi,
ödeme emri, döviz poliçeleri, mevduat sertifikaları, seyahat çekleri vb.) da “döviz” adı
verilmektedir. Döviz, çeşitli şekillerde ifade edilebilen bir kelimedir. Türk Parasını Koruma
Kanunu, dövizi efektif dâhil, yabancı parayla ödemeyi sağlayan her türlü hesap, belge ve araç
olarak ifade etmektedir.Bu tarif, dövizin dar anlamda bir tarifidir. Geniş anlamda döviz ise
yabancı ülkelere ödeme yapmaya yarayan her çeşit araçtır. Bu anlamda çek, poliçe, emre
yazılı senet, hazine bonosu, hisse senedi ve tahvil şeklindeki araçlar çevrilgen para
rejimlerinde döviz olarak kullanılır. Özellikle bankacılık uygulamalarında nakit yabancı
paralara karşılık olarak, bu gibi para yerine geçen ödeme araçlarına da döviz denmektedir.
Kambiyo
Kambiyo, para ya da para yerine geçen belgelerin değiştirilmesi işlemidir. Para alım ve satımı
ile ilgili işlemleri kapsar. Kambiyo senedi ise kıymetli evrakın tüm özelliklerini taşıyan ve
uygulamada en yaygın olarak kullanılan kıymetli evrak çeşididir. Kanunen emre yazılı olarak
düzenlenen, içerdikleri hak bakımından mutlaka bir para alacağını konu edinen, ekonomik
alanda çok işlem ve etki gören önemlerinden dolayı Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak
düzenlenmiştir. Kambiyo, nakit para veya para yerine geçen her türlü araç ve senetlerin alım
ve satımı iken millî para ve yabancı paraların dolaşımına ilişkin olarak kambiyo ise; para
yerine geçen ve ödeme aracı olarak kullanılabilen her türlü bono, çek, poliçe ve diğer menkul
kıymetler anlamında da tanımlanabilir. Kambiyo ile ilgili işlemlerde en çok kullanılan
tanımlar aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.Kambiyo Mevzuatı: Para ve diğer menkul kıymetler
ile maden ve taşların iç piyasada tedavülü ve ülkeden ihraç veya ülkeye ithaline ilişkin usul ve
esasları düzenleyen hukuki metinler bütününe kambiyo Mevzuatı denilir.
Sayfa 6
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Efektif: Banknot şeklindeki bütün yabancı ülke paralarını ifade eder.
FOB (Free On Board): Malların belirtilen yükleme limanında gemi bordasına aktarılmasıyla
satıcının teslim yükümlülüğünün yerine getirildiği anlamına gelir.
CIF (Cost, Insurance, Freight): Satıcının, mal bedeli ve navlunun yanı sıra taşıma sırasında
malların kayıp ve hasar riskine karşı deniz sigortası sağlama yükümlülüğü olduğu anlamına
gelir.
CFR (Cost And Freight): İşleme konu olan malların, belirlenen varış yerine kadar taşınması
için gerekli olan masrafları ve navlun bedelini satıcının ödemesi anlamına gelir.
Döviz: Efektif dâhil yabancı parayla ödemeyi sağlayan her türlü hesap, belge ve vasıtaları
ifade eder.
Merkez Bankası: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve şubelerini ifade eder.
Konvertibl Dövizler: Uluslararası para piyasalarında bütün ülkelerce kabul gören ve bu
sebeple bir diğer ülke parasına serbestçe çevrilebilme imkânına sahip dövizlerdir.
Döviz Alım Belgesi (DAB): İhracat bedellerinin ve ihracatçının bankası tarafından talep
edilen banka komisyonlarının alışı yapılırken düzenlenen belgeye denir.
Döviz Satım Belgesi (DSB): Dışarıya ödenen ithalat bedelleri, aracı komisyoncunun
komisyonları, yurt içindeki bankanın yurt dışındaki muhabir şubelerinin talep ettiği
komisyonlar vb. için düzenlenen belgeye denir.
Döviz Tevdiat Hesabı (DTH): Gerek yurt dışında gerek yurt içinde yerleşik gerçek veya
tüzel kişilerin serbest tasarruflarında bulunan döviz veya efektiflere banka veya özel finans
kurumlarında açtırdıkları tevdiat hesaplarıdır. Bu hesaplardaki dövizlerin kullanımı serbesttir.
Gümrük
Bir ülkenin giriş ve çıkışında ticari hareketlerin denetim ve gözetiminin yapıldığı yer olarak
tanımlanır. Diğer bir tanımla da yurt dışına gidiş veya yurt dışından dönüş sırasında gümrük
işlemlerinin yapıldığı yerdir. Gümrük işlemlerinin en önemli bölümünü dış ticaret işlemlerini
yapan işletmeleri ilgilendiren aşağıdaki bölümleri önem kazanmaktadır.Gümrük tarifesi: Dış
ekonomi politikasının en eski ve en çok kullanılan araçlarından biridir. Tanımda gümrük, belli
bir malın gümrük sınırını geçişinde ödenen vergi ve harçlardır. Tarife ise, uluslararası ticarete
konu olan bütün mallara uygulanan vergileri belirleyen listelerdir. Gümrük vergileri, gümrük
yükümlülüğünün doğduğu tarihte yürürlükte olan gümrük tarifesine göre hesaplanır.
Sayfa 7
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Gümrük tarifesi;
Bakanlar Kurulunca kabul edilen Türk Gümrük Tarife Cetvelini Tamamen veya kısmen Türk
Gümrük Tarife Cetveli ’ne dayanan diğer cetvelleri Eşyaya uygulanacak gümrük vergi
oranlarını, tarım politikası veya işlenmiş tarım ürünleriyle ilgili alınan ithalat vergilerini
Türkiye'nin bazı ülkeler veya ülke grupları ile yaptığı anlaşmalar gereği tercihli tarife
uygulamalarını Türkiye tarafından tek taraflı olarak bazı ülkeler, ülke grupları veya toprak
parçaları için tanınan tercihli tarife uygulamalarını İthalat vergilerinde, bazı eşyaya şartlı
olarak uygulanacak muafiyet veya indirim uygulamalarını Diğer tarife uygulamalarını
kapsar.Eşyanın “gümrük kıymeti”: Eşyanın gümrük kıymeti, gümrük tarifesinin ve eşya
ticaretine ilişkin belirli konularda getirilen tarife dışı düzenlemelerin uygulanması amacıyla
Gümrük Kanunu ile Gümrük Yönetmeliği’nde yer alan hükümler çerçevesinde belirlenen
kıymettir. İthal eşyasının gümrük kıymeti deyimi, ithal eşyası üzerinden advalorem sisteme
göre gümrük vergisinin hesaplanmasına esas teşkil edecek eşya kıymetini belirtir. Kıymet
tespit yöntemleri şunlardır:






Satış bedeli yöntemi
Aynı eşyanın satış bedeli yöntemi
Benzer eşyanın satış bedeli yöntemi
İndirgeme yöntemi
Hesaplanmış kıymet yöntemi
Son yöntem
Marka
Marka bir veya bir grup üretici ve satıcının mal ve hizmetlerini belirlemeye, tanıtmaya ve
rakiplerininkinden ayırıp farklılaştırmaya yarayan isim, terim, sözcük, simge (sembol),
tasarım (dizayn), işaret, şekil, renk veya bunların çeşitli bileşenleridir.
Serbest Bölge
Serbest bölgeler, bulundukları ülkenin siyasi sınırları içinde yer alan, fakat Dış Ticaret, Vergi
ve Gümrük Mevzuatı açısından gümrük hattı dışında sayılan bölgelerdir. Serbest bölgelerde
sınai ve ticari faaliyetler için ülkede sağlanandan daha geniş muafiyet ve teşvikler tanınır.
Türkiye’de serbest bölgeler, Türkiye Gümrük Bölgesi’nin parçası olmakla beraber serbest
bölgeler;
 Serbest dolaşımda olmayan herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmadığı; gümrük
vergisi, ticaret ve kambiyo uygulamaları bakımından Türkiye gümrük bölgesi dışında
kabul edildiği
 Serbest dolaşımdaki eşyanın ise çıkış rejimi hükümlerine tabi yerlerdir.
Sayfa 8
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Serbest bölgeler; yabancı sermaye yatırımlarını ve dış ticareti artırmak, yerli üreticilerin
dünya piyasalarındaki fiyattan girdi temin etmelerini sağlayarak uluslararası rekabet güçlerine
katkıda bulunmak, ihracata dönük sanayilerin gelişmesini teşvik ederek ihracatı artırmak,
döviz girişini artırmak, yeni iş imkânları yaratarak istihdam sorununun çözümüne yardımcı
olmak, gelişmiş üretim ve yönetim tekniklerinin yurt dışından ülkeye getirilmesiyle ekonomik
standartları yükseltmek amacıyla kurulur.Dünya serbest bölgelerine bakıldığında; II. Dünya
Savaşı öncesi kurulan Singapur ve Hong Kong Serbest Limanları ile daha sonra kurulan
Panama, İrlanda Tayvan ve Güney Kore serbest bölgelerinin elde ettikleri büyük başarılar,
serbest bölgeler fikrinin pek çok ülkece kabul edilmesine katkıda bulunmuştur. 1967 yılında
serbest bölgelerin, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Komisyonunca
gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarını artırmada önemli bir araç olarak kabul edilmesinden
sonra, serbest bölge sayısı hızlanarak artmıştır. Sonuç olarak ABD, İngiltere, Almanya,
Macaristan, Yugoslavya, Suudi Arabistan, Pakistan, Hindistan, Tayland, Çin gibi farlı
rejimlerle idare edilen 80 ülkede, 450’nin üzerinde serbest bölge kurulmuş ve serbest bölgeler
üzerinde gerçekleştirilen ticaretin hacmi 500 milyar dolara ulaşmıştır.Yakın çevremizde yer
alan serbest bölge sayısı 25 civarında olup bunlar İran, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Libya,
Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Romanya’da bulunmaktadır. Bu gelişmelerin
dinamiğini sağlayan unsur ise şu şekilde özetlenebilir. Gelişmiş ülkelerdeki işçi ve özellikle
vasıfsız işçi ücretleri, gelişmekte olan ülkelerdeki işçilik ücretlerinin birkaç katıdır.
Sigorta
Dış ticarete konu olan mallar ihracatçı tarafından ithalatçıya teslim edilene kadar geçen süre
için sigorta yaptırılır. Bu durum iki tarafın yapacağı teslim sözleşmesinde açıkça ifade
edilmelidir. Malların bir yerden bir yere bir veya çok sayı ve türdeki nakil aracıyla taşınması
sırasında uğrayabileceği ziyan ve hasarları güvence altına alan sigorta türüdür. Diğer bir
deyişle, bu sigorta türüyle, sevkiyat sırasında gerçekleşme ihtimali olan risklere karşı
sigortalının mal üzerindeki menfaati korunmaktadır. Sigortalanabilir menfaatin neler
olabileceğini ve bu menfaatini sigortasının ne denli genişliklerde sağlanabileceğini
açıklamadan önce, emtia sigorta poliçesine gereksinim duyulan alanları sıralamak
gerekmektedir. Bu alanlar şunlardır:
 Dâhilî taşımacılık
 İhracatta taşımacılık
 İthalatta taşımacılık
Sigortalatanın isteği doğrultusunda, dar veya geniş olarak sağlanan teminatlar, her sevkiyat
türü için ve kapsamlarının genişliği ile doğru orantılı fiyat uygulamalarına tabidirler. Ayrıca
bu fiyat uygulamaları kendi içlerinde sefere ve emtianın cinsine göre değişiklikler arz
Sayfa 9
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
etmektedir. Fiyat uygulamalarının nasıl yapılacağını ve sağlanan teminatların neyi içerdiğini
incelemeye başlamadan önce uluslararası alışverişte, yani ihracat–ithalat olayında, her
halükarda iki taraftan birine yüklenen sigorta yaptırma sorumluluğu sebebiyle kesinlikle
ortaya çıkan sigorta gereksinimini göz önüne alarak uluslararası ticarette kullanılan satış
sözleşmelerinin türlerini incelemekte yarar vardır. Böylece sigorta ihtiyacının hangi noktada
ve kim tarafından hissedildiği anlaşılacaktır.
Dış Ticaretin Önemi
Uluslararası ticaretin gündemi, ticari, ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olarak
şekillenmektedir. Uzun uğraşlar sonucu gümrük tarifelerinde ve tarife dışı engellerde yaşanan
düşüşler, ülkelerin ilgisini son dönemde başka sorun alanlarına yöneltmiştir. Bu kapsamda son
yirmi yıldır ülkelerin gündeminde ticaret maliyetleri yer almaktadır. Bunun nedeni, ticaret
maliyetlerinin ülkelerin rekabet gücünü ve uluslararası ticaretin yönünü etkilemesidir. Az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, dış ticaret yapan firmalar uzun ve karmaşık
bürokrasiden ve yetersiz altyapıdan dolayı uzun beklemelere, gecikmelere ve yüksek
maliyetlere maruz kalmakta, bu yüzden rekabet güçlerini kaybetmektedir.Ticaret
maliyetlerinin ele alındığı hemen hemen tüm çalışmalarda ve toplantılarda dış ticaretin
kolaylaştırılması kavramı karşımıza çıkmaktadır. Dış ticaretin kolaylaştırılması, uluslararası
ticaret için gerekli olan işlemlerin basitleştirilmesini, söz konusu işlemler için gereken
belgelerin ve maliyetin azaltılmasını ve ticarete konu malların satıcılar ve alıcılar arasındaki
hareketini hızlandırmayı amaçlamaktadır. Bu alanlarda yapılacak iyileşmeler firmaların dış
ticaret yaparken katlandıkları ticaret maliyetlerini azaltmakta ve rekabet güçlerini
artırmaktadır. Yapılan araştırmalar ve ülke tecrübeleri, ticaretin kolaylaştırılmasının başta dış
ticaret olmak üzere yabancı sermaye girişine, yatırımlara, üretime ve istihdama katkı
sağladığını, kamu kurumlarının dış ticaret sürecindeki kontrollerinin etkinliğini, özel sektörün
düzenlemelere uyumunu ve kamu gelirlerini artırdığını ortaya koymaktadır.Az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerdeki yetersiz altyapı ve bürokratik engeller sadece bu ülkelerin
firmalarını değil, bu ülkelere ihracat yapmak isteyen gelişmiş ülkelerdeki firmaları ve küresel
ticareti de olumsuz etkilemektedir. Bundan dolayı küresel ticareti geliştirmeye yönelik
yürütülen uluslararası çalışmalarda dış ticaretin kolaylaştırılması konusu çeşitli platformlarda
gündeme gelmiştir. İkinci Dünya Savaşının ardından başlatılan bu çalışmalar 1990’lı yılların
ortalarından itibaren ivme kazanmıştır. Bu kapsamda günümüze değin birçok uluslararası
anlaşma imzalanmış, standartlar ve tavsiyeler kabul edilmiş, rehber, endeks ve kılavuzlar
hazırlanmıştır. Yapılan bu çalışmalar, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dış ticaretin
kolaylaştırılması konusuna ilgisini artırmıştır. Birçok ülke kendi imkânlarıyla veya donör
ülkelerden ve uluslararası kuruluşlardan teknik ve mali destek alarak reform süreci
başlatmıştır.
Sayfa 10
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde başlatılan bu reformların bazıları uygulamaya
geçerek başarılı sonuçlar vermiş, bazılarında ise uygulanmasında sorunlar yaşanmıştır.
Yaşanılan bu sorunların başlıca nedenleri siyasi irade noksanlığı, kurumların isteksizliği,
kurumsal ve insani kapasite yetersizliği, finansman azlığı ve koordinasyon eksikliğidir.
Koordinasyon eksikliğinin sorun olması, dış ticaret sürecinde birçok aktörün yer almasından
kaynaklanmaktadır. Dış ticaret sürecinde yer alan aktörleri ihracatçılar, ithalatçılar, dış ticaret
işleminin gerçekleşmesi için ihracatçılara ve ithalatçılara nakliye, sigorta, gümrük müşavirliği
gibi hizmet sunan aracılar ve çeşitli kamu kurumları olmak üzere dört grupta toplamak
mümkündür. Dış ticaretin kolaylaştırılması için bu aktörlerin kendilerinden beklenen rolleri
etkili bir şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. Bunlardan birisinde yaşanacak bir sorun,
adeta bir zincire benzeyen dış ticaret sürecinde diğer unsurlarda da sorun yaşanmasına neden
olmaktadır. Bu nedenle, süreç içerisinde tüm aktörlerin mevzuattan, prosedürlerden ve
altyapıdan kaynaklanan sorunlarının tespit edilmesi ve bu sorunların zamanında ve etkili bir
şekilde çözülmesi gerekmektedir. Bu durum ancak sayılan bu dört grup arasında verimli bir
koordinasyon sağlanmasıyla mümkün olabilmektedir. Aksi halde, dış ticarete engel teşkil
eden sorunlar tam olarak tespit edilemeyeceği için reformlar uygulanamayacak, yetersiz
kalacak veya başka sorunlar oluşmasına neden olabilecektir.
Pazar Araştırması ve Dış Pazarların Analizi
Kendi Firma Analizi: İhracat ve ithalata hazır mı?
Fiyat: İhraç etmeyi planladığınız ürünün fiyatı rekabet koşullarına uygun mu? İthal etmeyi
planladığınız fiyat iç piyasa için cazip mi?
Rekabet Ortamı ve Şartları: Pazar hazır mısın?
Bölgedeki Rakip Üretici Firmalar: rakip üretici firma ne yapıyor? Yeni ürün politikası ve
Pazar payı nedir?
Kâr Marjı: yatırım maliyetlerini karşılayacak mı? Kar marjı işletmenin arzuladığı hedefleri
karşılayacak mı?
Dış Ticarete Ait Masraf Kalemleri: Nelerdir?
Ticaret Kanalları: engeller ve maliyetler?
Ödeme Koşulları; Şekilleri güven veriyor mu? Risk, ödeme, tahsilat ve finansman maliyeti
nedir?
Teslim Şekilleri: için hangi yöntem seçilecektir? Teslim şeklinin risk ve ilave maliyetleri
nelerdir?
Sayfa 11
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Sigorta Teminat İhtiyacı: maliyet ve garanti nedir?
Hükümet Kararları: Ülke yöneticilerinin bakış açışı,
İlgili Ülkenin Alt Yapı Durumu: ürüne uygun mu?
Teknik Standart ve Düzenlemeler: Ülkede var mı?
Ticari Engeller: yasal veya gayri yasal engeller neler
Coğrafi Koşullar: Gerek ulaşım ve maliyet?
Tanıtım İhtiyacı ve Reklam Maliyeti: Nedir?
Ürünün Kalite Yapısı: İlave maliyetler neler olabilir?
Ürünün Benzer Ülke Ürünleri Karşısındaki Durumu: Kendi ürünümüz ve benzer ülkelerin
ürünleri arasındaki farklar nelerdir?
Ürünün Piyasada Yaşam Süresi: Ürünün piyasada süresi nedir? Moda ve mevsimlik
değişim süreci?
Ambalaj Durumu ve Maliyeti: ilave maliyetler nedir?
Piyasanın Genişliği: piyasa arz ve talep durumu?
Ülkedeki Moda ve Yaşam Standardı: Nedir?
Ülke Ekonomik ve Siyasal İstikrarı: değişken mi?
İthalat, İhracat Teşvikleri ve Kredileri: Yerli ya da yabancı ayırımı ile vergi ve yasal
yükümlülük nedir?
Korumacı Tedbirler: İthalat ile ilgili vergiler, fonlar, harçlar ve diğer kesintiler nelerdir?
Ürün ile ilgili miktar sınırlaması var mıdır? Varsa süresi nedir?
3.İŞLETMELERİ DIŞ TİCARETE İTEN NEDENLER
Bir ulusal ekonominin dünya ekonomisi ile olan ilişkilerinin nedenlerini dört grupta
toplayabiliriz. Şöyle ki bir kısım malların ihracı bazı malların arzının aşırı bolluğudur. Dış
ticarete neden olan diğer bir faktörde, yerli üretimin ülke gereksinimlerine göre kıt (yetersiz)
oluşuyla ilgilidir (ithalat). Bir grup malın ticareti de ülkeler arasındaki fiyat farklılıklarına
bağlanabilir. Son olarak bir grup malın ticareti ise ürün farklılıklarından ileri gelmektedir.
Şimdi ülkeleri dış ticarete iten nedenlere daha yakından bakalım.
Sayfa 12
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Yurtiçi Talep Karşılandıktan Sonraki Üretim Fazlası
Endüstri devriminden önceki dönemlerde ekonomilerin temel sorunu üretimin nasıl
arttırılması gerektiği iken, bu sanayileşme hareketinden sonra üretilen ürünlere pazar
bulunması ve uluslararası piyasaların nasıl genişletileceği temel sorun oldu. Ülke içindeki
talep karşılandıktan sonra üretim fazlası, ülkelerin dış ticarete girmesini zorunlu konuma
getirmektedir.
Yerli Üretimin Yetersizliği
Dış ticarete neden olan önemli faktörlerden biri de, belirli malların bazı ülkelerde hiç
üretilmemesi ya da yerli üretimin iç talebi karşılamaya yeterli olmamasıdır. Günümüzde
hiçbir ülke kendi kendine yeterli (otarşi) değildir. Doğal kaynakların yeryüzünde dengesiz
dağılımı, teknik bilgi ve uzman
emeğin yetersizliği, ekonomik gelişme farklılıkları
üretim yetersizliğine neden olarak, ülkeleri dış ticarete yönlendirmektedir.
Uluslararası Fiyat Farklılıkları
Ülkeler arasında üretim maliyetleri farklıdır. Teknoloji ve ülkelerin sahip oldukları üretim
faktörlerinin farklılıkları üretim maliyetini etkilerken aynı zamanda ülkeler arasında verimlilik
farklarına da neden olur. Verimlilik farklarından dolayı ülkeler ürettikleri bütün malları değil,
bunların içinden en ucuza üretebildikleri malları yurt dışına satarken, daha yüksek maliyetle
ürettikleri malları ithal etme yoluna gideceklerdir.
Mal Farklılaştırması
Belirli bir mal grubunu üreten firmalar topluluğuna endüstri denir. Endüstri içindeki bu
firmaların ürettikleri mallar birbirinin benzeri olmakla birlikte tıpa tıp aynı değildir. Malların
dış görünüşü, kullanılışı veya faktör bileşimi farklıdır. Bunun nedeni tüketici tercihlerinin
birbirinden farklı olmasıdır. Oldukça geniş bir mal grubu içinde yerli ve yabancı mallara olan
talep yapısı da farklılık gösterir.
4. İŞLETMELERİN ULUSLARARASILAŞMASI
Genellikle bir ya da birden çok yabancı bağlı veya yan kuruluşu olan bir işletme uluslararası
yönetim faaliyetleri ile ilgili demektir. Faaliyetlerin birden fazla ülkede gerçekleşiyor olması
bir işletmeye uluslararası işletme niteliği kazandırır. Uluslararasılaşma ile ilgili işletme
kavramlarını şu şekilde tanımlayabiliriz.Uluslararası işletmecilik: Bir işletmenin iki ya da
daha fazla bağımsız ülke içinde ya da arasında yer alan her türlü işletme faaliyetleridir. Özel
ya da kamu sektörünü ait girişimlerin çeşitli ülke sınırları arasında kaynak, mal, hizmet ve
benzeri hareketlerini kapsayan işletme faaliyetleridir.
Sayfa 13
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Uluslararası yönetim: Örgütün maddi ve beşeri kaynaklarının tedarik, dağıtım ve kullanımını
etkili bir biçimde koordine ederek, küresel çevre içinde dinamik denge durumunu korumasını
sağlayarak, küresel amaçlarına ulaşması sürecidir.Uluslararası işletme: genellikle kendi ülkesi
dışında bir veya daha fazla ülkede faaliyet gösteren işletmelerdir. Birçok kaynakta çok uluslu
ve küresel işletme kavramları yerine de kullanılmaktadır.Çok uluslu işletme: İki veya daha
fazla ülkede mülkiyeti kısmen veya tamamen kendisine ait olarak üretim veya pazarlama
faaliyetleri yürüten, kendisine özgü işletme stratejileri olan ve bu stratejileri tüm bağlı
kuruluşlar veya şubelerinde uygulayan işletmelerdir.Küresel İşletme: Faaliyetlerini dünya
çapında sürdüren, yüksek teknoloji kullanan küresel ürün, fiyat vb. politikalar yürüten dünya
vatandaşı yöneticiler tarafından yönetilen işletmelerdir.İşletmeler açısından küreselleşmenin
altında yatan nedenlere baktığımızda şu faktörlerin ön plana çıktığını görürüz.
 Sınırlar ötesi giderek artan iletişim ve seyahat: Bu etki özellikle kişisel tüketim ürünlerinin
küreselleşmesi ve kozmetik, parfüm, saat, giyim, pop müzik cd leri, gibi;
 Yeni ürün ve hizmet fikirlerini daha geniş bir coğrafi alanda test etme isteği: Bu ürün ve
hizmetlerin verilmesi farklı pazarlarda aynı ürün ve hizmetin göreceği farklı talep
düzeylerine göre değişecektir.
 Değişik kaynak kullanma fırsatlarını değerlendirme isteği: İşgücü maliyetlerinden tasarruf
etmek ve doğal kaynaklardan faydalanmak isteyen işletmeler üretim yerlerini
değiştirmişlerdir. Örnek olarak tekstil endüstrisinin büyük kısmı düşük işgücü
ücretlerinden yararlanmak için Güneydoğu Asya’ya taşınmıştır.
 Küresel rekabetin artması: Otomotiv, elektronik, tekstil, bilgisayar çipi gibi endüstrilerde
şirketler tüm dünya pazarında rekabet etmektedir. Bu ölçekte rekabet edebilmek,
teknolojik gelişmelerden haberdar olmak, dağıtım kanallarına sahip olmak veya bu
pazarda yer alan müşterileri elde tutmak açısından önemlidir.
 Çeşitlendirmeye gitme ve riski daha geniş bir coğrafi alana yayma isteği: Bir ülke
ekonomisinde gerileme varken bir diğerinde ilerleme yaşanılabilir. Bu farklılıklardan
yararlanmak isteyen firmalar farklı coğrafi alanlara yayılma eğilimi içinde olurlar.
 Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler: Telefon ağları ve uydu bağlantıları sayesinde
sağlanan faks, telekonferans, e-posta, uluslararası kuryecilik gibi gelişmeler uluslararası iş
yapma usullerini kolaylaştırmıştır.
 Taşımacılık sistemleri ve lojistikte yaşanan gelişmeler: Hammadde, çelik, otomobil gibi
kargoların düşük maliyetle ve en az zararla taşınabilmesi global ölçekte iş görmeyi
kolaylaştırmıştır.
 Bilgisayar destekli tasarım ve üretim sistemleri: Dünyanın değişik yerlerinden
mühendisler aynı ürünün tasarımında birlikte çalışmalar yapabilmektedirler.
 Küresel pazar alt yapısı: İşletmelerin muhasebe, reklam, pazar araştırması gibi hizmetler
sağlayan diğer firmalarda müşterileri ile birlikte küreselleşmiş, çeşitli ülkelerde şubeler
Sayfa 14
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
açmış ve değişik şebekelere bağlanarak dünya çapında hizmet sunmaya başlamışlardır.
Bankalar ve sigorta şirketleri, reklam şirketleri ve daha pek çok hizmet işletmesi tüm
dünyaya yayılmıştır.
Özetle küreselleşme bir yandan faaliyetlerin çapını büyüterek ihracat yönetimi, Uluslararası
satış gibi yeni alanlar ortaya çıkarmış, diğer yandan faaliyetlerin coğrafi dağılımı ve bu
faaliyetleri yönetecek kaynakların çeşitliliği nedeniyle karmaşık örgütsel ağların kurulmasına
ve böylelikle örgütler arası işbirliğinin artmasına yön vermiştir.
Uluslararasılaşmanın Aşamaları
Yerel bir işletme, uluslararası bir işletme haline dönüşürken birbirlerinden farklı ama
birbirleriyle bütünleşen bir takım aşamalardan geçmektedir. Bu aşamalar, süre açısından her
bir işletme için farklılıklar gösterebilmektedir. Bazı işletmeler bu aşamaları kısa bir sürede
tamamlarken bazıları ise yıllarca süren bir süreç sonunda tamamlamaktadırlar. Bu süreçteki
başka bir özellik de her işletmede yaşanan aşamaların birbirinden farklı olma ihtimalidir. Bu
aşamalar şunlardır:
 İhracat Aşaması: İhracat aşaması, çoğu zaman bir işletmenin dış piyasalarla tanıştığı ilk
adım olarak kabul edilmektedir. İşletmenin sınır ötesi faaliyetlerde bulunmaya başlaması
için başlıca iki sebep vardır. Birincisi; yerel kaynaklardan daha ucuz maliyetlerde girdi
elde etmek için ithalat yapma seçeneği tercih edilebilmektedir. İkincisi; yerel faaliyetlerin
sonucu elde edilen üretimi, var olan pazarları korumak veya yeni pazarlar elde etmek için
dış pazarlara satma amacıdır. Diğer bir ifade ile dolaylı ya da dolaysız ihracat
yapılmaktadır. Her iki durumda da uluslararasılaşmanın ilk adımı atılmış demektir.
 Doğrudan Satış ve Pazarlama Aşaması: İhracat yoluyla dış pazarlara girebilen firmalar,
ikinci aşama olarak yabancı ülkelerde satış veya pazarlama birimleri açmak ya da
ürettiklerini pazarlayacak işletmelerle anlaşmalar yapmak yoluna giderler. İhracat yapılan
ülkelerde pazarlama birimleri kullanmanın iki önemli avantajı bulunmaktadır. Birincisi,
açılacak olan bu birimlerin yerel arz ve talep koşullarına olan yakınlıkları ve
tecrübeleridir. İkincisi ise; ticari ilişkilerin ve dolayısıyla satışların artışına yapacakları
potansiyel katkıdır.
 Dışarıda Ortak Üretim Aşaması: Farklı bir ülkede ortak üretime başlamakla firmalar
uluslararasılaşma sürecinde önemli bir adım atmış olacaklardır. Böylelikle üretim
sürecinin bir kısmı ev sahibi ülkeden yabancı bir ülkeye transfer edilmektedir. Dışarıda
ortak üretime başlayan işletme, çoğunlukla sahip olduğu teknoloji ve bilgisinin transferini
de gerçekleştirmek zorundadır.
 4. Ortak Yatırım: Uluslararasılaşmanın en önemli adımı olan bu safhada birçok değişken
işletmenin kararlarını etkileyecektir. Tecrübe faktörü, ölçek ekonomisi, firmanın arz
Sayfa 15
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
kapasitesi, üretim sürecinin esnekliği veya transfer edilebilirliği, yatırım yapılacak
ülkedeki yasal düzenlemeler ve teşvikler, rakiplerin hareketleri, bilgiyi ya da know-how
 Dışarıda Doğrudan Üretim Aşaması: Dışarıda doğrudan üretim, daha önceden ortak
yatırımlara girişmiş olan çokuluslu işletmelerin şartlar oluştuğunda tercih ettikleri bir
aşamadır. Bu safhada çokuluslu işletme, dış ülkede kendi tesislerini tamamen kendi
kurarak ülkenin kendine has özelliklerine göre yeni ürün üretmek veya kendi ürünlerinde
küçük değişiklikler yapmak suretiyle ürünlerin pazarlamasını kendisi yapmak yolunu
tercih etmektedir.
 Küresel Entegrasyon Aşaması: Çokuluslu işletmelerin küresel işletmeye dönüşmesi olarak
adlandırılabilecek bu aşamada dış ve iç faaliyetler tamamen bütünleşmektedir. Bu
aşamada çokuluslu işletmelerin yönetim yapısı, organizasyon yapısı, üretim ve pazarlama
faaliyetleri birleşmekte ve tüm dünyadaki faaliyetlerde küresel stratejiler uygulanmaya
başlanmaktadır (Mutlu, 2008).
Uluslararasılaşma Sürecini Etkileyen Faktörler
Uluslararasılaşma süreci bir dizi faktörün etkisindedir. Bu faktörler şunlardır (Mutlu, 2008):
 Öğrenme etkisi: Herhangi bir dışa açılma kararının verilmesini etkileyen en önemli
faktörlerden birisi, işletmelerin önceki tecrübelerinden öğrendikleridir. İşletmeler
uluslararasılaşmanın ilk aşaması olan ihracat aşamasında elde ettikleri bilgiler ve
deneyimler sonucunda diğer bir aşamaya geçme konusunda daha gerçekçi kararlar
verebileceklerdir. Her bir aşamada elde edilen bilgiler ve öğrenilenler bir sonraki aşama
için bir feedback yani geri besleme oluşturacaktır.
 Ölçek ekonomisi: Uluslararasılaşma kararını etkileyen bir başka faktör de ölçek
ekonomisidir. Üretim kapasitesinin arttırılmasının ölçek ekonomisini sağlayacağı
durumlarda işletmeler uluslararası piyasalardaki paylarını arttırmak isteyeceklerdir.
 Üretim Sürecinin Esnekliği ve Arz Potansiyeli: Bir işletmecinin üretim süreci ne kadar
esnekse, başka deyişle, ne kadar kolay transfer edilirse, işletme o kadar kolay
uluslararasılaşma kararı verebilecektir. Aynı zamanda üretilen malın arz potansiyeli ne
kadar yüksekse işletmenin dış pazarlara girme şansı da o kadar artmış olacaktır.
 İthalat Kısıtlamaları ve İhracat Teşvikleri: Yabancı pazarlarda ihracatın ve ithalatın
lehine ve aleyhine verilen kararlar işletmelerin uluslararasılaşma kararlarını olumlu ya da
olumsuz yönde etkileyecektir.
 Rakip Firmaların Davranışları: Uluslararası pazarlardaki rakip firmaların tutumu da
uluslararasılaşma kararının verilmesinde etkili olan bir diğer faktördür. Hedeflenen dış
pazara hangi firmanın ilk olarak gireceği pazar payının belirlenmesinde önemli bir
noktadır.
Sayfa 16
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
 Uluslararası Taşıma Maliyetleri ve İdari Harcamalar: Bunlar da uluslararasılaşma
zamanını etkileyen faktörlerdir.
İşletmeleri Uluslararasılaşmaya İten Sebepler
İşletmeleri uluslararasılaşmaya iten nedenlere, iktisat bilimi ile pazarlama disiplini açılarından
bakılması gereklidir.
İktisat Bilimine Göre Uluslararasılaşmanın Nedenleri
a)Çevresel Nedenler: Çok uluslu şirketlere gerekli ortamı hazırlayan nedenlerdir. Bunlar:
 Çok yalınlaşma: Uluslararası ekonomide iki yanlı ilişkilerden çok yanlı ilişkiler düzenine
geçiş. Bölgesel entegrasyonlar.
 Amerikan Dış Yardımları: ABD, diğer ülkelerle yaptığı ekonomik yardım sözleşmelerine
kendi firmalarının iş yapma şartını getirmekteydi.
 Siyasi Faktörler: 2. Dünya Savaşından sonra komünizme karşı demokratik ülkelerin
ekonomik, askeri ve siyasi birlikte hareket etme çabaları.
b)Ekonomik Nedenler: İşletmelerin yurt dışına çıkışına itici etki yapan ekonomik içerikli
nedenlerdir.
 Maliyetleri Düşürmek: yurt dışındaki ucuz iş gücü ve zengin doğal kaynaklardan
yararlanma amacı, firmaların üretim tesislerini bu kaynakların bulunduğu yerlerde
kurmalarına neden olmaktadır.
 Dış Ticaret Engelleri: Yabancı ülkelerin dış ticaret üzerine koydukları gümrük tarifeleri,
kotalar, yasaklar ve kambiyo denetimi gibi kısıtlamalar yönlendirici etki yapmıştır.
 Mahalli Pazarlama Kuruluşlarının Etkin Olmayışı: Firmaların kendi pazarlarında
ürünlerini pazarlayan pazarlama kuruluşlarının yeterince etkin olmaması sonucu azalan
piyasa paylarını dışarıya açılarak karşılamak istemeleri.
 Rekabet: Yerli ve öteki yabancı uluslararası firmalarla daha etkin rekabet edebilme ve
değişen piyasa koşullarına hızla uyabilme, dolayısıyla rakiplerinin yeni ürün geliştirme
çabalarına karşı önlem alma ihtiyacı.
c)Köken Ülkenin İtici Faktörleri
 Mevcut pazarları muhafaza endişesi: Firmaların pazar paylarını diğer firmalar tarafından
tehdit altında görmesi sonucu artan bir şekilde uluslararası yayılmaya yöneldiği iddia
edilmektedir. Bu tür yatırımlara “Savunma Yatırımı” adı verilir.
 İç piyasa koşullarını yetersizliği: İç piyasanın yeni üretim teknolojilerini uygulamak için
dar gelmesi veya doymuş olması şirketleri yeni pazarlar aramaya ve bu nedenle
uluslararasılaşmaya yöneltmektedir. Bu yatırımlara “Taaruz Yatırımı” adı verilmektedir.
Sayfa 17
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
 Üretilen malın uluslararası niteliği: Bazı sektörler tabiatı gereği (Petrol ve maden sektörü
gibi) uluslararasıdır. Dolayısıyla bu tür sektörlerde faaliyet çok uluslu şirketlerce
yürütülmektedir.
 Köken ülkede ücretlerin yüksek, diğer sosyal hakların gelişmiş olması: Köken ülkeler
gelişmiş sanayi ülkeleri olduğu için buralarda ücret maliyetleri yüksektir. Bu nedenle
rekabette avantaj sağlamak için firmalar ücret maliyetlerinin düşük olduğu ülkelere
yönelmektedirler.
 Köken ülkenin vergi mevzuatı: Köken ülkede vergilerin yüksek olması, firmaların
faaliyetlerini ulus ötesi alanlara kaydırmasına neden olmaktadır.
 Köken ülkenin yeniden kolaylıklar sağlaması: Köken ülkenin ithalatta kolaylıklar
sağlaması, yerli firmaların üretimlerini maliyet avantajları için yabancı ülkede yaparak iç
piyasaya satış yapmasına neden olabilmektedir.
 Köken ülkede üretimin daha rasyonel işletmecilik uygulamasına imkân vermemesi: Gerek
hammaddenin köken ülkeye getirilmesi, gerekse ürünlerin çeşitli ülkelere ihracatı
sırasında oluşan maliyetler, üretimin ve satışın hammaddelerinin bulunduğu yerlerde
yapılmasını daha karlı hale getirebilmektedir. Ayrıca çevre ile ilgili faktörler de
yatırımların başka ülkelere kaydırılmasına neden olabilmektedir.
d ) Kabul eden ülkenin çekici faktörleri
 Kabul eden ülkenin geniş bir pazara sahip olması: Yapılan araştırmalar firmaların yabancı
ülkelere doğrudan yatırım yapmalarının birinci sıradaki motifinin pazarların muhafazası
ve büyütülmesi olduğunu ortaya koymuştur. Bu durumda yatırım yapılan(yada lisans
anlaşmaları verilen) ülkenin geniş bir pazara sahip olması kabul eden ülkenin en cazip
tarafı olmaktadır.
 Kabul eden ülkenin himayeci tedbirleri: Yatırım yapılan ülke geniş kapsamda ithal
ikamesine dayalı bir sanayileşme politikası izliyorsa, uluslararasılaşmış bir firmanın bu
ülkedeki pazarını muhafaza edebilmesi ancak bu ülkede yatırım yapmakla olacaktır.
 Kabul eden ülkede işgücünün ucuz olması: Emeğin üretimde yaygın olduğu faaliyetlerde
firmalar, rekabet avantajı sağlamak için emeğin ucuz olduğu yerlerde yatırım veya değişik
anlaşmalarla üretim yapmaktadırlar.
 Kamu otoritelerince sağlanan kolaylıklar: genellikle sermaye yetersizliği içinde olan,
gelişen teknolojilere ihtiyaç duyan ülke hükümetleri yabancı yatırımları teşvik
etmektedirler
Pazarlama Disiplinine Göre Uluslararasılaşmanın Nedenleri:
Pazarlama disiplini firmaların uluslararasılaşmasını ihracat ile başlatmaktadırlar. İktisatçılar
uluslararasılaşmadan neredeyse sadece doğrudan yabancı yatırımı anlamalarına karşılık
Sayfa 18
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
pazarlamacılar ihracatı uluslararasılaşmada ilk ve önemli bir aşama olarak kabul
etmektedirler.Theodore Lewitt (1983), haberleşme teknolojilerinde meydana gelen baş
döndürücü gelişmelerin, özellikle gelişmiş ülke hayat tarzı ve tüketim alışkanlıklarının
dünyanın her yanına taşıdığı, buna bağlı olarak bu yörelerde yaşayan insanların tüketim istek
ve ihtiyaçlarını tahrik ederek yeni pazar imkanları yarattığını söylemektedir. Ona göre
standartlaşmış tüketim malları için global düzeyde yeni pazarlar ortaya çıkmıştır. Artık ulusal
ve uluslararası farklılıklar neredeyse ortadan kalkmakta, bir işletmenin, modası geçmiş
ürünleri az gelişmiş ülkelere sattığı günler geride kalmıştır. Pazarlar küreselleşmekte,
firmaların önünde tüm dünya bir pazar fırsatı haline gelmektedir. Dolayısıyla firmalar ayakta
kalmak istiyorlarsa bu trende ayak uydurmak yani uluslararasılaşmak zorundadırlar. Lewitt’e
göre bu anlamda uluslararasılaşma, çok uluslu şirket olma demek değildir. Bunlar da tarihe
karışacaktır. İşletmeler bütün dünya tek pazarmış gibi kabul etmek zorundadırlar.
Faaliyetlerini buna göre geliştirmek zorundadırlar. Lewitt’in bu görüşlerinde
uluslararasılaşmadan daha çok uluslararası pazar kavramı öne çıkmaktadır (Erkutlu ve Eryiğit,
2001).
Uluslararası Pazarın Önemi
Uluslararası pazarların giderek artan önemi üç temel nedene dayanmaktadır: Etkileyici
faktörler, karşılaştırmalı üstünlükler ve dış ticaret (Tek ve Özgül, 2005).
Etkileyici Faktörler
Artan yurt içi yerli ve dış rekabet, artan maliyetler, çok uluslu şirketlerin gelişimi, devletlerin
ihracatı teşvik tedbirleri, fuar ve sergilerin artışı, NAFTA, OECD vb. gibi ekonomik işbirliği
ve bütünleşme örgütleri kanalıyla makro uluslararası pazarların büyümesi, genişlemesi, hızlı
teknolojik gelişme, kitle taşımacılığının, iletişimin gelişimi, karar alma tekniklerindeki
gelişmeler, artan ticaret kısıtlamaları, koruyuculuk eğilimleri, küreselleşme, özelleştirme
eğilimleri, küresel markalar, uydu iletişimleri uluslararası pazarların önemini arttıran başlıca
faktörlerdendir.
Karşılaştırmalı Üstünlükler Kuramı
Bu kuram her ülkenin karşılaştırmalı olarak en avantajlı, etkin olduğu ürün ve hizmetlerin
üretim ve pazarlamasında uzmanlaşarak bunları ihraç etmesi, en zayıf olduğu ürün ve
hizmetleri ise başka ülkelerden ithal etmesidir. Ülkelerin kaynakları uygun olsa bile,
izolasyon politikası yurtiçi fiyatları çok yükseltebilir. Bu bakımdan bir ürünü üretmek yerine
ucuz ithal etme şansı olduğunda edilmelidir. Söz konusu avantajlar zamanla değişebilir.
Bazen de uluslararası ticaret yoluyla enflasyon ithali olabilir. Bu arada uydu iletişimi ve
Sayfa 19
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
küresel markalar, hızlı ulaşım ve teknoloji karşılaştırmalı avantajları da zamanla ortadan
kaldırmaktadır.
İthalat ve İhracatın Artması
Dışa açılmanın ilk yolu dış alım ve dış satımdır. Ekonomik kalkınma ihracat artışına bağlı
olduğu kadar ithalat artışına da bağlıdır. Her ikisinin de gelişmekte olan ülkeler başta olmak
üzere, tüm ülkelerde ‘pazarlama’ faaliyetlerinin ve kapasitesinin artmasında önemli bir rolü
vardır. Dünya ticaret hacminin artış göstermesi de dış pazarların önemini daha çok
arttırmaktadır.
Uluslararası Pazarlamaya İlişkin Temel Kararlar
Uluslararası pazarlamaya geçmeyi düşünen işletmelerin bu konuda almaları gereken kararlar
vardır. Bunlar sırasıyla, uluslararası pazarlamaya başlama, pazar seçimi, pazara giriş ve
faaliyet biçimi kararlarıdır.
Uluslararası Pazarlamaya Başlama Kararı
Girişimcinin yurt içi ve yurt dışındaki fırsatları ile kendi işletmesinin kaynaklarının dış
pazarlamaya başlamak için yeterli olup olmaması, uluslararası pazarlama kararını etkileyen
faktörlerin başında gelir. Girişimciler uluslararası pazarlamaya genelde yurt içindeki bir
ihracatçı veya yabancı ithalatçı yoluyla ya da kendiliğinden başlar. Hükümetlerin ihracata
dayalı kalkınma ve dışa açılma politikası ve buna dair özendirici çabaları (vergi iadesi, serbest
kur, ucuz kredi) bu uluslararasılaşma sürecini hızlandıran etkenlerdir. Yurt dışına çıkmayı
planlayan bir girişimci daha önce uluslararası pazarlama amaç ve politikalarını belirlemedir.
Bunun için de aşağıdaki faktörleri dikkate almalıdır:
 Toplam Satışlar İçinde Yurt Dışı Satışlarının Yüzdesi: Küreselleşmenin artmasıyla
Colgate, Palmolive, Kodak, IBM, Gillette gibi küresel markaların yurt dışı satışlarının
miktarı kaynak ülkelerindeki satışlarından kat kat daha fazla olabilmektedir.
 Uluslararası Pazarlamada Bulunulan Ülke Sayısı: İşletmenin kendi kaynaklarına göre
sınırlı sayıda pazara yoğunlaşma veya çok sayıda ülkede pazar çeşitlemesine gitme kararı
verilebilir.
 Ülke Türleri: Seçilen ülke türleri ürün, coğrafi faktörler, gelir, nüfus, siyasi durum, iklim
vb. faktörlere bağlıdır. Örneğin 1980 sonrasında Libya, S. Arabistan gibi petrol üreten
ülkeler Türkler için inşaat malzemeleri ve hizmet bakımından çekici olmuştur.
Bu faktörleri göz önüne alan işletmeler pazar seçim kararı ve uluslararası pazarlara giriş
ve faaliyet biçimi kararlarını verebilirler.
Sayfa 20
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Pazar Seçimi Kararı
Girişimci çeşitli olası ülkelerin listesini hazırladıktan sonra bunları bir ön elemeye ve
derecelendirmeye tabi tutmak zorundadır. Pazarın büyüklüğü, pazarın gelişme potansiyeli,
maliyetler ve kar, rekabet durumu, risk düzeyi ve yatırım üstünden beklenen gelir tahmini vb.
ölçütler bu aşamada kullanılabilir. Bu ölçütlerin kullanılması, işletmenin uluslararası pazara
girme biçimine göre farklılık gösterecektir.
Uluslararası Pazara Giriş ve Faaliyet Biçimi Kararı
İşletme belirli bir ülke ya da ülkelerin çekiciliğine karar verdikten sonra, bu ülke veya
ülkelere en iyi giriş yolunun hangisi olduğuna karar vermelidir. Bazen şirketler yurt içi ve
ihraç yapılacak ülkedeki yasal düzenlemeler, genel ekonomik koşullar ve rekabet koşulları
nedeniyle birkaç yöntemi de kullanma yoluna gidebilir.
5.DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE DIŞ TİCARETİN GELİŞİMİ VE BEKLENTİLER
1960’lı yılların sonlarında yaşanan olumsuz gelişmeler sonucunda global dünyayı oluşturan
parçaların (gelişmiş ülkelerin) kâr oranlarının düşmesi sebebiyle sermayelerinin, yeni ve kârlı
alanlara duyduğu ihtiyaç finansal serbestleşmenin gündeme gelmesinde ve hız kazanmasında
temel etken olarak ön plana çıkmaktadır. Sistemin içine düştüğü bu bunalım, milli sınırlar
içerisinde kapalı kalmış olan sermayenin hızla uluslararası pazarlara girmesini gerekli kılmış
ve ‚kârlılık‛ sorununun çözümü bu yolla aranmaya başlamıştır. Çözüme yönelik politikalar
uygulamaya konularak sermayenin serbest dolaşımı hız kazanmış, özellikle finansal sermaye,
kendisine daha yüksek kârlılık sağlayacak gelişmekte olan ülkelere doğru hızla akmaya
başlamıştır. Bu durum hem sermaye sahiplerinin hem de nitelikli insan gücünün gelirlerinin
yeniden dağılımında pozitif yönde bir değişimi beraberinde getirmiştir. Ancak aynı sonucu az
nitelikli ve niteliksiz işgücü için söylemek çok doğru olmayacaktır. Çünkü küresel ekonomide
bu grupta yer alanların ikame oranı oldukça yüksektir. Türkiye küreselleşen dünyadaki bu
gelişmelere paralel olarak; 1970’li yılların sonunda içinde bulunduğu ekonomik buhran
sebebiyle ve küresel finansal sisteme entegre olmak için 24 Ocak 1980 yılında bir takım
ekonomik istikrar kararları almış ve buna mukabil piyasa ekonomisine yönelik ciddi bir adım
atarak ithal ikameci sanayileşme modelini terk ederek ihracata dayalı sanayileşme modelini
benimsemiştir. 24 Ocak 1980 Kararlarıyla başlayan reform sürecinde ilk safhada, mal ve
hizmet ticaretinin serbestleştirilmesine mukabil ulusal piyasaların uluslararası piyasaya
açılması gerçekleşmiştir. Bu gelişmeyi takiben ikinci safhada faiz oranları üzerindeki kamu
denetimleri/kısıtlamaları kaldırılarak iç finansal serbestleşme sağlanmıştır. Bu şekilde
başlayan serbestleşme hareketlerini 1989 yılında 32 Sayılı Karar ile sermaye hareketleri
üzerindeki tüm kısıtlamaların kaldırılması ve Türk Lirası’nın konvertibilitesinin
sağlanmasıyla dış finansal serbestleşme takip etmiştir. 1980’lerde başlayıp 1990’lı yıllarda
Sayfa 21
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
büyük ölçüde tamamlanan bu reform süreci, 1980-2000 döneminde Türkiye ekonomisinin
makroekonomik istikrarsızlık, kronik enflasyon gibi yerleşik problemlerinden tam anlamıyla
kurtulmasına yardımcı olamadığından dolayı 1999 sonlarından itibaren yeni reform
çalışmalarına başlamıştır. Bu çerçevede ilk olarak 1999 yılında ‚Enflasyonu Düşürme
Programı‛ uygulamaya konulmuştur. Program, sıkı maliye politikası, enflasyon hedefi ile
uyumlu gelirler politikası ve enflasyonun düşürülmesine odaklı para ve kur politikası üzerine
kurulmuştur. Bunun yanında yapısal reformlar çerçevesinde, tarım reformu, sosyal güvenlik
reformu ve kamu mali yönetimine yönelik yapısal dönüşümlerin gerekliliği vurgulanmıştır.
Diğer taraftan bütçenin hazırlanmasını, uygulanmasını ve denetimini kuvvetlendirmek; bütçe
işlemlerinin şeffaflığını ve güvenilirliğini arttırmak; vergi sistemini ve idaresini iyileştirmek
için ‚kamu mali yönetiminin‛ etkinleştirilmesinin önemi vurgulanmıştır. EDP’nin
uygulanmasıyla ilk aylarda döviz kurundaki belirsizlik ortadan kalkmış, risk primindeki
düşüşe paralel olarak faiz oranlarında azalmalar meydana gelmiş, en önemlisi de enflasyon
son 14 yılda en düşük seviyeyi göstermiş- tir (% 30’un altına düşmüş). Program çerçevesinde
mali piyasaların ve reel sektörün istikrar kazanması için bankaların mali bünyelerinin sağlıklı
bir yapıya kavuşturulmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur. Bankalar Kanunu’nda
değişiklikler öngören yasal süreç başlatılmış, bankalardaki mevduat ve diğer
yükümlülüklerine yönelik ilan edilen garantilerin devam edeceği belirtilmiştir. Kamu
bankaları, TMSF bünyesindeki bankalar ve özel bankalar olmak üzere bankacılık sektörünün
yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Liberalleşme çerçevesinde para
politikasına ilişkin gelişmelere bakıldığında, Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren TCMB’nin
bağımsızlığı tartışmalarında son nokta GEGP’nin en önemli ayağını teşkil eden 4651 Sayılı
Kanun olmuştur. Bu Kanun, TCMB’nin kamuya kredi açma olanağını kaldırmakta ve sadece
fiyat istikrarı hedefini üstlenebileceğini öngörmektedir. Böylece TCMB’nin Hazine’ye kısa
vadeli avans ve KİT’lere kredi açma görevleri sona erdirilerek hükümet ile organik bağlantısı
koparılmış ve para politikasının daha etkin uygulanabilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat
burada şunu belirtmekte fayda vardır. EDP’de, GEGP’de IMF ile yapılan anlaşmalar
sonucunda uygulamaya konulmuş ve her ikisi de IMF tarafından desteklenmiştir. Biri sabit
kur uygulamasına dayanırken diğeri dalgalı kur rejimini uygulamıştır. Kısaca birbirinin zıttı
olan iki programın ikisinin de IMF tarafından desteklenmesi IMF politikalarındaki çelişkiyi
ortaya koymaktadır. Türkiye ekonomisinde serbest piyasa ekonomisi temelinde tüm bu alınan
tedbirler, uygulanan reformlar;  Kronik sorun olan enflasyonla mücadelede olumlu bir etki
yarattığı yukarıdaki tablolarda görülmektedir. Kriz dönemleri sonrasında 2002 yılında %29,7
iken 2015 yılında bu rakam %8,8 oranında gerçekleşmiştir.  Alınan her türlü tedbir işsizliğin
önüne geçmede başarılı olamamıştır. 2002 yılında %10,3 oranında gerçekleşen işsizlik verileri
2015 yılında da aynı oranda gerçekleştiği görülmektedir.  Ekonomik büyüme rakamlarına
bakıldığında kriz dönemleri dışında sürekli bir büyümenin yaşandığı görülmektedir. Ancak bu
Sayfa 22
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
büyümede istikrara kavuşulduğunu söylemek çokta doğru bir yaklaşım olamayacaktır. Zira
büyüme hızlarındaki değişim oranı oldukça yüksektir.  Kısa vadeli sermaye hareketlerinin
hızlanması küresel şoklara karşı direnci zayıflatmıştır. Ancak 2003 yılında çıkarılan 5018
Sayılı KMYKK çerçevesinde getirilen ve riayet edinilen mali disiplin kuralı hem küresel
şoklara karşı direncin artmasına hem de borç yönetiminde etkinliğin sağlanmasına katkıda
bulunmuştur. Aynı zamanda kamu kesiminin borçlanma gereksinimini de azaltmıştır. 2002
yılında Kamu kesimi borçlanma gereksiniminin GSYH’ya oranı %10 iken 2015 yılında bu
oran %0,4 düzeyinde gerçekleşmiştir.  Kişi başına düşen milli gelirde ciddi bir artışın
yaşandığı görülmektedir. Ancak bunu TL bazında değil de TL/$ paritesi ile ele alacak olursak
çok da iyi bir gelişmenin olmadığı görülecektir. Çünkü son bir yılda TL dolar karşısında
ortalama %30 civarında değer kaybetmiştir. Bu durumda gerçek anlamda satın alma gücünde
bir iyileşmenin olmadığını göstermektedir. Piyasa ekonomisinin önemli bir ayağını teş- kil
eden finansal serbestleşme politikaları çerçevesinde 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile kamu mali yönetiminde, hesap verebilirlik, mali disiplin, ekonomik
verimlilik, mali saydamlık, maliyet-fayda ve maliyet-etkinlik hedeflenerek, kamu
kaynaklarının etkin, verimli ve tutumlu kullanılmasını sağlamak üzere ‚Performans Esaslı
Bütçeleme ‛ye geçiş sağlanmıştır. 5018 Sayılı Kanun çerçeve sinde getirilen, performans
bütçe kavramıyla gelişen, yeni yönetim anlayışında stratejik planlamayla iç içe olan çok yıllı
bütçeleme sistemiyle; 3 yıllık ekonomik ve mali hedefler ortaya konulmuş, mali disiplin
sağlanmış, kamusal hizmetlerin maliyetleri ölçülmüş, mali saydamlık oluşturulmuş ve
kamusal karar alıcılara uzun vadeli düşünebilme yetisi kazandırılmıştır. Mali disiplinin
sağlanmasıyla da kaynakların daha etkin, verimli ve ekonomik olarak elde edilmesi ve
kullanılması sağlanmış, ayrıca kamu maliyesinin hesap verilebilir bir yapıya bürünmesine
kaynaklık etmiştir.
6.DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ,KURALLAR VE DIŞ TİCARET
UYGULAMALARINA ETKİSİ
Dünya Ticaret Örgütü'nde (DTÖ) yeni tur uluslararası ticaret müzakerelerinin 1 Ocak 2002
tarihinde başlamasından sonra uluslararası ticarette ayrımcılığın önlenmesi, serbest ve adil
rekabetin geliştirilmesi ve özellikle uluslararası ticaret sisteminin yeni aktörleri haline gelen
gelişmekte olan ülkelerin bu ilkeleri benimseyerek uygulamaya geçirmeleri önem
kazanmıştır.Makale kapsamında, serbest ve adil rekabete dair DTÖ kuralları, İktisadî İşbirliği
ve Gelişme Teşkilatı (OECD) çerçevesinde rekabet konularının gelişmesi ve son olarak
ülkemizde rekabet kuralları özetle ele alınacaktır.Dış ticarette ayrımcılık yapılmaması (nondiscrimination), DTÖ sistematiğinin temelinde yer almaktadır. Hemen bütün DTÖ
Anlaşmaları bu temel ilkeyi içermektedir. Uluslararası ticarette, ayrımcılık yapılmaması ve
serbest ve adil rekabeti önleyici eylemlere karşı gereken ilke ve kuralların belirlenmesi ve
Sayfa 23
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
geliştirilmesi DTÖ bakımından önem taşıyan hususlar arasında yer almaktadır. Zira, serbest
ve adil rekabetin gelişmesini önleyici ulusal politikaların uluslararası ticaret üzerinde olumsuz
etkileri bulunmaktadır."Ulusal Muamele" ve "En Fazla Gözetilen Ulus Kaydı"gibi temel DTÖ
ilkelerine dayalı olarak çok taraflı rekabet kurallarının geliştirilmesi ve bu kuralların etkin
şekilde uygulanmaları amacıyla ulusal kurumların oluşturulması ve bu amaçla, gelişmekte
olan ülkelere gelişmiş ülkelerce teknik yardımda bulunulması gerekmektedir.
Çok taraflı rekabet kurallarının geliştirilmesinde, DTÖ üyesi ülkeler arasındaki farklı
ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeylerinin ve bu bağlamda aşağıda belirtilen şu hususların
dikkate alınması yararlı olabilecektir:
 Ekonomik ve sosyal kalkınma boyutu geliştirilecek çerçeve kapsamında yer almalıdır.
 Çok taraflı rekabet kuralları bağlamında, DTÖ'nün gelişmekte olan ve en az gelişmiş
üyeleri için "özel ve lehte muamele" uygulamasına devam olunması gerekmektedir.
 Çok taraflı rekabet kurallarının geliştirilmesinde, esnek hareket edilmelidir. "One size fits
all" türü bir yaklaşım, DTÖ'nün birbirinden çok farklı sosyal ve ekonomik niteliklere
sahip 140'dan fazla üyesi açısından yetersiz kalacaktır.
 DTÖ üyelerinin büyük bir çoğunluğu, özellikle de gelişmekte olan ve en az gelişmiş
ülkeler, çok taraflı rekabet kurallarını benimseme ve etkin bir biçimde uygulama amacıyla
teknik yardıma ihtiyaç duymaktadırlar.
DTÖ Singapur Bakanlar Konferansı'nda kurulması kararlaştırılan, Uluslararası Ticaret ve
Rekabet Politikaları Arasındaki İlişkiyi İnceleme Çalışma Grubu ticaret ve rekabet
politikalarının birbirlerine etkilerini bir süredir ele almaktadır. Çalışma Grubu faaliyetleri
"eğitici" olarak nitelendirilmektedir. 2001 yılında düzenlenmiş olan Doha Bakanlar
Konferansı, anılan Çalışma Grubu'nun faaliyetlerini 2003 yılındaki Bakanlar Konferansı'na
kadar sürdürmesini ve bu konferans sırasında Grubun çalışmalarının bir defa daha
değerlendirilmesini kararlaştırmıştır.Çok taraflı rekabet kurallarının DTÖ'de ele alınmasında
karşılaşılan bu durum, DTÖ üyeleri arasında bu alandaki görüşlerin temelde farklı olmasından
kaynaklanmaktadır. DTÖ tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, gelişmekte olan
ve en az gelişmiş DTÖ üyeleri, bu konunun DTÖ kapsamında ele alınmasını çıkarlarına
uygun bulmamaktadırlar2. DTÖ üyesi bu ülkeler, çok taraflı rekabet kurallarının DTÖ
kapsamında bağlayıcı niteliğe kavuşmasının kendileri açısından ağır sosyal ve ekonomik
maliyetleri beraberinde getireceğine inanmaktadırlar. Bu ülkeler, sözkonusu kuralların
DTÖ'de benimsenmesinin sağlayacağı yararların kendileri için kısıtlı kalacağı ve çok taraflı
rekabet kurallarının esasen hiç de gerekli olmadığı savını öne sürmektedirler. Gelişmekte olan
ve en az gelişmiş ülkeler, çok taraflı rekabet kurallarının, gelişmiş ülkeler karşısındaki, ucuz
işgücü maliyetleri gibi karşılaştırmalı üstünlüklerini zayıflatmak amacını güttüğüne
inanmaktadırlar.
Sayfa 24
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Öte yandan, gelişmiş ülkeler, DTÖ'nün, rekabet kuralları ve politikaları ile daha sistematik bir
şekilde ilgilenmesinin yararlı ve gerekli olduğunu savunmaktadırlar. Bu ülkeler, çok taraflı
rekabet kurallarını benimsemek suretiyle, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin daha
fazla yabancı sermaye çekebileceklerini ve içeride de, adil ve serbest rekabet kurallarına
aykırı olabilecek çeşitli baskılara daha rahat karşı koyabileceklerini ileri sürmektedirler.Çok
taraflı rekabet kurallarının DTÖ bağlamında geçirdikleri ele alınma sürecinde esnek hareket
edilmesi, gelişmekte ve en az gelişmiş olan ülkelerin, ihtiyaçlarına en uygun cevapları
verebilecek kuralları seçmelerine mümkün olduğunca olanak tanınması önem taşımaktadır.
Şeffaflık, rekabet kurallarının uygulanması bağlamında en önemli ilkelerden birisini
oluşturmaktadır. Rekabet ile ilgili kuralların kamuya ilan edilmesinde ve uygulanmasında
şeffaflık, ilgili ülkeye daha fazla yabancı sermaye çekilmesi ve iç pazarda ekonomik istikrarın
kök salarak yerleşmesine katkıda bulunmaktadır.Yukarıda anılan hususlara ek olarak, her
DTÖ üyesinin bu alandaki ihtiyaçlarının farklı olduğu olgusundan hareketle, sürdürülebilir
ekonomik kalkınma ve ekonomik bakımdan güçlenerek, yeniden yapılanma hedeflerinin de
bu süreçte her zaman için göz önünde bulundurulması gerekmektedir.Çok uluslu veya ulusal
nitelikte olabilecek, alanlarında tekel gücüne sahip firmalar, gelişmekte olan veya en az
gelişmiş ülkeler için serbest ve adil rekabetin sağlanması bakımlarından ciddi sorunlar
yaratabilmektedirler. Buna karşılık olarak, çok taraflı ve ulusal rekabet kurallarını benimsemiş
ve uygulayan ülkelerin bu nitelikteki firmalardan kaynaklanabilecek risklere karşı kendilerini
koruyabilecek mekanizmaları mevcut olacaktır. Nitekim, Dünya Bankası tarafından 2001
yılında gerçekleştirilen bir çalışmada, sözkonusu risklere ve alınabilecek önlemlere işaret
edilmektedir.Gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerde ulusal rekabet kurumlarının
oluşturulması ve faaliyete geçmeleri, serbest ve adil rekabetin benimsenmesi ve gelişmesi
bağlamında yeterli görülmemektedir. Bu kurumların etkin bir biçimde işlemeleri
gerekmektedir. Sözkonusu kurumların istikrarlı olarak iç siyasi destek görmeleri de sağlıklı ve
etkin olarak işlemeleri için ihtiyaç duyulan unsurlardan birisidir.DTÖ'de bir süredir çok taraflı
rekabet kurallarına ilişkin olarak yürütülmekte olan müzakerelerde, gelişmekte olan ve en az
gelişmiş ülkelerde görülen isteksizlik ve çekimserlik, esasen bu ülkelerde rekabet politikası
mevzuat ve uygulama çalışmalarının ulusal plânda yeterince gelişmemiş olmasından
kaynaklanmaktadır. Bu ülkeler, kendilerini yeterince gelişmemiş buldukları, kendileri için
görece yeni bir alanda, bu konudaki adımları çok önceden atarak iç mevzuat açısından güçlü
bir konuma ulaşmış gelişmiş ülkelerle eşit şartlarda müzakere edemeyecekleri kanaatini
taşımaktadırlar. DTÖ Yazmanlığı'nın bu noktada devreye girerek, gelişmekte olan ve en az
gelişmiş ülkelerde mevcut güvensizliğin ortadan kalkmasına katkıda bulunacak teknik
işbirliği ve teknik yardım programlarını daha geniş kapsamlı olarak uygulaması gereği
doğmaktadır.
Sayfa 25
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Doha Bakanlar Konferansı'nda bu konuda alınan kararın da gösterdiği gibi, konu DTÖ
kapsamında ele alınmaya devam edilecektir. DTÖ üyeleri arasında bu konudaki görüş
farklılıkları sürmektedir.Sonuç olarak, ulusal rekabet politikalarının uyumlu hale getirilmesi,
DTÖ'deki çalışmaları hızlandırabilecektir. DTÖ bağlamında gelişmiş ülkelerce esnek hareket
edilmesi, şeffaflık ve ayrımcılığın önlenmesi ilkelerine uyulması, DTÖ Yazmanlığı ve
gelişmiş ülkelerin bu alandaki çalışmalara teknik ve mali destek sağlamaları ve ilgili ulusal
makamlar arasında görüş alış verişi yapılması gibi hususlar, bu alandaki DTÖ çalışmalarına
katkı yapabilecektir.Çok taraflı rekabet kuralları bağlamında, OECD tarafından yapılan
çalışmaların da ele alınması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilecektir.OECD'de konu,
Ticaret ve Rekabet Ortak Grubu kapsamında görüşülmektedir. Sözkonusu Grup, Ticaret ve
Rekabet Kuralları ve Politikaları Komitelerine bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Anılan
Komiteler, ticaret ve rekabet arasındaki ilişkiyi 1990'lı yılların başından beri
incelemektedir.OECD Ticaret ve Rekabet Ortak Grubu 1996 yılında kurulmuştur. Görev
yönergesi, anılan tarihten bu yana iki yıllık dönemlerde yenilenmekte olup, Grup çalışmalarını
sürdürmektedir. Grup, yılda iki defa, üye ülke Hükümet, ticaret ve rekabet politikaları
alanındaki yetkili kurum, iş dünyası, tüketiciler, sivil toplum örgütleri ve ilgili diğer
uluslararası örgüt temsilcileri düzeyinde toplanmaktadır.Grubun temel hedefi, OECD üyesi
ülkeler arasında bu alandaki uyumu ve anlayışı güçlendirmek ve "Çok Taraflı Rekabet
Politikası Anlaşması"nı hayata geçirmektir. OECD üyelerinin genel olarak benzer dünya
görüşlerini paylaşan ülkeler olmalarına rağmen, bu alanda çok taraflı bir anlaşma yapılması
süreci yavaş ilerlemektedir. Konuya ilişkin olarak gelişmiş ülkeler arasında da görüş
ayrılıkları bulunduğu gözlenmektedir. Bu şartlar altında, DTÖ gündemine de getirilmiş olan
"Çok Taraflı Rekabet Politikası Anlaşması", gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerden
kaynaklanan eleştiriler çerçevesinde geri plânda kalmış ve DTÖ Çalışma Grubu'nun bu
alandaki eğitici faaliyetlerini sürdürmesi kararı ile yetinilmiştir. Yeni tur uluslararası ticaret
müzakereleri kapsamında, konunun iki yıl sonraki DTÖ Bakanlar Konferansı'nda yeniden ele
alınacağına yukarıda değinilmişti.Ülkemizde rekabet konusu Anayasanın 167. Maddesi'nde
ele alınmaktadır. Buna göre Devlet, mal, hizmetler, mali ve diğer piyasaların sağlıklı olarak
işlemelerini sağlamak amacıyla gereken önlemleri almak sorumluluğunu taşımaktadır.
Devletin,
monopol
ve
kartellerin
oluşmasını
engelleme
sorumluluğu
da
bulunmaktadır.Anayasanın bu maddesi doğrultusunda, Türk Rekabet Kurumu 1994 yılında
kurulmuştur. Rekabet Kurumu, 1997 yılında faal hale gelmiştir. Rekabet Kurumu'nun
bağımsızlığı yasa ile güvence altına alınmıştır. Rekabet alanında kendi özerk kararı ile
soruşturma açma yetkisi bulunan kurum, yasalara aykırı bir rekabet kuralı ihlâli tespit etmesi
halinde, para cezası uygulama hakkına sahip bulunmaktadır.AB müktesebatına uyum
amacıyla ülkemizce atılan adımlar da rekabet konularını içermektedir. Ülkemizin AB'ne tam
üyelik sürecinde benimsemekte olduğu AB müktesebatı çerçevesinde, rekabet politikası
Sayfa 26
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
alanında önemli ilerlemeler kaydedildiği, AB Komisyonu'nun Türkiye'nin AB'ne Katılımı
Gelişme Raporu'nda teyit edilmektedir. Komisyon, raporunda rekabete ilişkin kuralların
uygulanmasını tatmin edici olarak nitelendirmiştir.DTÖ'nün eski Genel Müdürlerinden
Sutherland, DTÖ sisteminin, üyelerinin ekonomik kalkınmalarına katkıda bulunabileceğini,
ancak bunun garanti edilemeyeceğini söylemiştir. Zira, ülkeler açısından sürdürülebilir
ekonomik kalkınmanın sağlanmasında, DTÖ gibi dışsal faktörlerin yanı sıra içsel faktörler de
rol oynamaktadır. Bu bağlamda, rekabet politikaları ve uygulamaları önemli içsel faktörler
arasında karşımıza çıkmaktadır. DTÖ, diğer alanlarda olduğu gibi, rekabet alanında da
mevcut bütün ulusal ve uluslararası sorunları çözme yeteneğine sahip bulunmamaktadır.Doha
Bakanlar Konferansı, DTÖ üyelerinin uluslararası ticaret sistemini daha da güçlendirme
yönündeki iradelerini ortaya koydukları bir toplantı olmuştur. Öte yandan, yeni tur
uluslararası ticaret müzakerelerinin, Doha'daki konferans sırasında adlandırıldığı üzere,
gerçekten de "Kalkınma Turu" olması, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin, sistemin
iyileştirilmesi amacıyla sunmuş oldukları 100'den fazla önerinin gelişmiş ülkelerce nasıl
değerlendirileceğine bağlı kalacaktır. Başlamış olan yeni tur uluslararası ticaret müzakereleri
bağlamında ele alınmamakla beraber, rekabet politikasına ilişkin olarak gelişmiş ülkeler ile
gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin aralarındaki görüş ayrılıklarının DTÖ
çerçevesinde azaltılmasına yönelik adımlar da DTÖ sisteminin işleyişine olumlu yönde
katkıda bulunacaktır.
Uluslararası Entegrasyonlar
Günümüzde artan dünya ticaret hacmi ve gittikçe şiddetlenen rekabet ile birlikte, şirketlerin
pazar paylarını yükseltme çabaları hızla artmaktadır. Bu rekabet ortamında ayakta kalabilmek
uluslararası alanda başarılı olmaya bağlıdır. Bu durumdan en az kayıpla çıkmayı hedefleyen
sanayileşmiş ve yeni sanayileşen ülkeler ekonomik güvenliklerine daha fazla önem vermeye
başlamışlardır. Yaşanan globalleşme sürecinde uluslararası ticarette mal, miktar kısıtlaması
gibi engellerin azaldığı ve bölgesel entegrasyonların güçlendiği görülmektedir.Uluslararası
ticareti serbestleştirme çabalarını bir bölümünü oluşturan uluslararası birleşme ya da diğer
ifadesiyle uluslararası ekonomik entegrasyonların tanımı entegrasyon kavramı çerçevesinde
yapılabilir. Ekonomik birleşme, birleşmeye giden ekonomilerde mal ve hizmet akımlarına
serbesti sağlayıp, ticarete engel olan kısıtlamaları kaldırarak, bir ortak Pazar yaratmak
şeklinde tanımlamaktadır Bugün için Dünya’daki Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlara
verilebilecek en önemli örnek; temelleri 1957 yılında atılan Avrupa Ekonomik Topluluğu
(AET)’dir.1957 yılında imzalanan ve Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) kuran Roma
Antlaşması ile temelleri atılan Avrupa Birliği, bugün dünya üzerinde erişilmiş en ileri
ekonomik entegrasyon örneğidir. Avrupa Birliği’nin ekonomik bütünleşmesi gümrük birliği
ile başlayıp,1993 yılında tamamlanan tek Pazar ile daha da derinleşmiştir. Avrupa ekonomik
Sayfa 27
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
bütünleşmesinin en ileri aşamasına da,1 Ocak 2002 tarihinde tanımlanan Ekonomik ve Parasal
Birlik ile geçilmiş ve tek para birimi olan Euro on iki üye devlette ulusal paraların yerini
almıştır.1 Mayıs 2004’ten itibaren Avrupa Birliği’nin üye sayısı 25’e yükselmiş ve Birlik
daha da büyük bir ekonomik blok haline gelmiştir.Üye devletlerarasında bu düzeyde bir
bütünleşme, ekonomi politikaları arasında çok sıkı bir koordinasyonu gerektirmektedir.
Ekonomi politikasının en önemli iki aracından biri olan para politikası konusundaki tüm
yetkiler uluslar üstü Avrupa Merkez Bankası’na devredilirken, bütçe politikası konusundaki
yetkiler halen ulusal düzeyde kalmaya devam etmektedir. Bu durum bütçe politikalarının
yayılma etkisi göz önünde bulundurulduğunda, üye devletlerin sıkı ve disiplinli bütçe
politikaları yürütmelerini gerektirmektedir. Bunun sağlanması için de, Topluluk organları
düzenli olarak gözetimde bulunmaktadır.Bir diğer önemli Bölgesel Ekonomik Entegrasyon
hareketi, üye ülkelerin arasındaki ticareti yeniden düzenleyerek yeni avantajlar elde etmek
amacıyla A.B.D. ve Kanada arasında 1992 yılında başlamış, 1994 yılında Meksika’yı da içine
alarak “Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması” (NAFTA) adı altında faaliyete geçmiştir.
Üçüncü bir ekonomik grup da Japonya ve çevresindeki Güney Doğu Asya Ülkelerinin
oluşturdukları ekonomik entegrasyon hareketidir. Söz konusu bu üç kutup, Dünya’daki
bölgeselleşme eğiliminin de odakları haline gelmiştir.
Ekonomik Entegrasyonun Oluşma Sebepleri
Ülkeler ekonomik bakımdan üretim kapasitelerini genişleterek verimliliği arttırmak ve bunun
neticesinde de toplumsal refah düzeyini yükseltmek amacıyla ekonomik entegrasyonlara
girerler. Böylece ekonomik ve siyasal egemenliklerinden kısmî olarak vazgeçmeleri
karşısında toplumsal refahı arttırıcı garantiler alabilirler. Ülkelerin bölge dışı bloklara karşı
daha büyük bir rekabet gücüne sahip olarak, politik alanda daha etkili olmak istemeleri yani
politik potansiyelin yükseltilmek istenmesidir. Ekonomik entegrasyonun bir diğer nedeni ise,
bölgesel olarak bir arada yaşamak durumunda olan komşu ülkelerin birbirleri ile çatışmaları
yerine güçlerini bir araya getirerek çıkar çatışmalarını önlemektir.
Ekonomik Entegrasyonların Etkileri
Durağan Etkiler
Ekonomik yapı ve teknolojinin değişmediği varsayımında, üretim faktörlerinin yeniden
dağılımından doğacak etkilerle ilgilidir. Ülkeler gümrük birliği özelliğinde bir ekonomik
bütünleşmeye gittiklerinde, ekonomideki nispi fiyatlar değişecek ve bu durum üretim, tüketim
ve ticaretin yapısı ile yönünü etkileyecektir. Birlik sonrası teknolojinin ve ekonomik yapının
sabit kaldığı varsayımı altında, üretim faktörlerinin yeniden dağılımı dolayısıyla ortaya çıkan
etkilere durağan etkiler denmektedir. Başka bir tanımlama ile faktör donanım, teknolojik
seviye ile talep yapısı gibi parametrelerin sabit kaldığı varsayımı altında gümrük birliğinin
Sayfa 28
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
birlik içinde kaynakların yeniden dağılımı sebebiyle ortaya çıkan etkilerdir.Durağan etkiler,
ticaret yaratıcı ve ticaret saptırıcı olarak iki şekilde ortaya çıkar.Ticaret yaratıcı etki;
Entegrasyon dâhilindeki ülkenin, ortaklık içindeki diğer bir ülkeden daha ucuza ithalat
yapabilmesiyle ortaya çıkar.Gümrük birliklerinin üretim üzerindeki etkileri, belirli mallara
yönelen tüketici alımlarının, üçüncü ülkeler ve iç üreticilerden ortak üretici ülkelere kayması
sonucu meydana gelmektedir. Birliğe ortak üye ülkeler arasındaki üretimin olumlu yönde
gelişmesi ticaret yaratıcı etkiyle ortaya çıkar. Bu üretim etkisi, tüketimin yüksek maliyetli iç
mallardan düşük maliyetli ortak ülke mallarına kayması sonucu oluşur. Ticaret yaratıcı etki,
GB dolayısıyla üye ülkelerdeki yüksek maliyetli üretimin yerine, birlik içindeki daha verimli
ülkenin üretiminin geçmesi dolayısıyla ortaya çıkar. Yani birlik içinde üyeler arasındaki
ticaret hacminin genişlemesi ticaret yaratıcı etkiyi oluşturur. Bu etki birlik içinde
karşılaştırmalı üstünlüklere uygun bir uzmanlaşmanın sonucudur. Ticaret yaratıcı etkinin
büyüklüğü GB sonucunda birliğe katılan ülkelerin refah artışının da büyük olacağının
göstergesidir.GB’nin ticaret yaratıcı etkisinin nasıl ortaya çıktığını aşağıdaki örnek yardımıyla
açıklamaya çalışacağız. Türkiye, Almanya ve Fransa’nın ticaret ilişkilerini ve oluşturacakları
birlik ile ticareti nasıl yaratacaklarını tablo yardımıyla gösterelim. Bu ülkeler otomobil
üretmektedirler. Türkiye, otomobili diğer ülkelere göre daha yüksek maliyetle üretmektedir.
Almanya’nın otomobil üretim maliyeti ise diğerlerine göre daha ucuzdur. Bu ülkelerin
otomobil maliyetlerine ilişkin tablo aşağıda gösterilmiştir.
Tablo 1: Otomobil Üretimine İlişkin Maliyetler
(100.000 TL/adet)
Türkiye’nin normal şartlarda otomobili Almanya’dan ithal etmesi gerekmektedir. Yukarıdaki
tabloya göre, Türkiye’deki ithalatçıların aslında yüksek vergi nedeniyle daha ucuza mal edilen
ithal otolardan alma şansları yoktur. Çünkü vergiden sonra ithal otoların fiyatı yerli üretim
maliyetinin üstüne çıkmaktadır. %20’lik gümrük vergisiyle 43.000’e üretilen Alman otoların
Sayfa 29
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Türkiye’ye maliyeti 51.600’e, 46.000 olan Fransız otolarının maliyeti de 55.200’e çıkmıştır.
Bu durumda her iki ülkeden ithal edilecek olan otomobil maliyeti yerli oto üretim maliyeti
olan 50.000’in üzerinde olmaktadır. Almanya ve Türkiye’nin Fransa’yı dışarıda bırakacak
şekilde birlik oluşturduklarını varsayalım. Ülkeler oluşturdukları GB ile mal hareketlerine
konan kısıtlamaları kaldıracaklardır. Türkiye ve Almanya aralarında bir gümrük birliği
kurmaları durumunda kendi aralarında uyguladıkları gümrükleri kaldıracaklar ve Fransa’ya
karşı %10 OGT uygulamaya koyacaklardır. GB öncesi yüksek maliyeti nedeniyle
gerçekleşmeyen Almanya’dan otomobil ithalatı GB sonrası mümkün olacaktır. Çünkü
Almanya ve Türkiye arasında gümrükler sıfırlanacağı için Alman ithal otomobilin ithal fiyatı
43.000 olacaktır. Bu durumda tüketiciler 50.000’e yerli oto yerine 43.000’e ithal otomobili
tercih edeceklerdir. Bu talep artışı üretimi yüksek maliyetli Türkiye’den, düşük maliyetli
Almanya’ya kaydıracaktır. Bu durumda Almanya için GB’nin durağan refah etkilerinden
ticaret yaratıcı etkisi (olumlu üretim etkisi) ortaya çıkmış olacaktır.Ticaret saptırıcı etki;
Entegrasyon dışındaki ülkeden daha düşük maliyetle ithalat yapmak yerine, birlik üyesi bir
ülkeden daha yüksek maliyetli ithalat yapma durumunda ortaya çıkar.Ticaret saptırıcı etki,
GB’nin kurulmasıyla en verimli üreticinin birlik dışında kalması dolayısıyla birlik ülkelerinin
bu ülkeden yapmakta oldukları ithalatın sona ermesi dolayısıyla ortaya çıkar. Birlik dışında
kalan ülkelerle yapılan ticaret hacminin daralması ticaret saptırıcı etkiyi oluşturur.GB’nin
ticaret saptırıcı etkisini (olumsuz üretim etkisi) şu örnekle açıklayalım. Türkiye, Almanya ve
Fransa arasındaki et üretimine ilişkin maliyetler ve ithalat için oluşacak fiyatlar tabloda
gösterilmiştir.
Tablo 2: Et Üretimine İlişkin Maliyetler
(100 TL/KG)
Sayfa 30
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Tablodan da görüleceği gibi eti en düşük maliyetle Fransa üretmektedir. Türkiye GB
kurulmadan önce et için %25 gümrük vergisi koymasına rağmen tüketiciler ithal eti tercih
edeceklerdir. Çünkü ithal etin maliyeti ithalat vergisine rağmen 47.500 olmaktadır. Yerli etin
üretim maliyeti ise 50.000’dir. Türkiye ve Almanya’nın aralarında, Fransa’yı dışarıda
bırakacak şekilde GB kurduklarını varsayalım. Türkiye ve Almanya aralarındaki gümrük
vergilerini kaldırmışlar ve dışarıya karşı %20 OGT uygulamışlardır. GB sonrasında Türkiye
için ithal etin maliyeti Fransa’dan 45.600, Almanya’dan ise 42.000 olacaktır. GB sonucunda
tüketiciler yine ithal eti tercih edeceklerdir ancak bu durumda talep Fransız etinden Alman
etine kayacaktır. GB sonucunda, birlik dışında kalan Fransız etine %20 OGT konurken,
Alman etinin sıfır gümrük ile Türkiye’ye girmesi, talep değişimine bağlı olarak üretimin
Fransa’dan Almanya’ya kaymasına neden olacaktır. Bu durumda Fransa için GB’nin ticaret
saptırıcı etkisi (olumsuz üretim etkisi) ortaya çıkmış olacaktır.
Değişken Etkiler
 Rekabetin artar(rekabet diğer taraftan kalkınma ve ileri teknoloji kullanımını teşvik eder.)
 Pazarın genişlemesi sonucu ortaya çıkan ölçek ekonomilerinden faydalanma imkânı
doğar.
 Rekabet ve genişleyen pazarın yatırımcılar için cazip hale gelmesi sonucu yatırımların
artması sağlanır.
 Dışsal ekonomilerin oluşması (genellikle kamu kesiminde, herhangi bir iktisadi birimin,
üretim faaliyetleri sırasında, maliyeti içinde yer almayan ekonomik faaliyetin
sonuçlarından yararlanmasıdır.)
 Üretim faktörlerinin serbest dolaşımı sonucu kaynak etkinliği sağlanır(Entegrasyon içinde
emek ve sermaye gibi üretim faktörlerinin serbestçe dolaşması, ekonomide kaynakların
daha etkin kullanılmasını sağlar).
 Döviz tasarrufu yaratır.
Sayfa 31
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları
Serbest Ticaret Bölgesi
Serbest ticaret bölgesi, üyeleri arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen tarife ve kotaların
kaldırıldığı, üyelerin birlik dışında kalanlara karşı ise Ortak Gümrük Tarifesi (OGT)
uygulama zorunluluğunun olmadığı ekonomik bütünleşme şeklidir. Bölgeye giren mal ve
hizmetler için yaratılan ortak piyasa, üretim faktörlerinin girişine açık değildir. Bu tür
birleşmelerde, ekonomi politikalarının ve kurumların uyumlaştırılması ve birliği söz konusu
değildir. Dolayısıyla bölge dışında kalan ülkelere karşı her ülkenin bağımsız olarak belirlediği
ekonomi politikası uygulanır. Serbest ticaret bölgelerinde amaç, üye ülkeler arasında mal ve
hizmetlere ilişkin ticareti serbestleştirerek ortak bir pazar yaratmaktır. Ticaretin
serbestleşmesi, AB’de olduğu gibi tüm ekonomik faaliyet dalları için geçerli olabileceği gibi,
EFTA’da olduğu gibi belli bir sektör için, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nda olduğu gibi
belli bir mal grubu için oluşturulabilir.Serbest ticaret bölgesi şeklindeki ekonomik
bütünleşmeler uygulamada bazı olumsuzluklara yol açmaktadırlar. Serbest ticaret bölgesinde
özellikle üyelerin dışa karşı farklı tarifeler uygulamaları uluslararası ticareti dolambaçlı
yollara saptırmaktadır. Çünkü birlik dışındaki ülkelerden yüksek gümrüklü ülkeye mal ihraç
edecek olan ihracatçı, malları ilk önce birlik içinde düşük gümrüklü ülkeye göndermekte,
düşük tarife ödendikten sonra mallar, asıl amaçlanan yüksek gümrüklü ülkeye re-eksport
yapılmaktadır. İhracatın bu şekilde dolambaçlı yollarla yapılması, uluslararası ticaret
akımlarının normal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunu engellemek için bölge
içinde dolaşan malların ilk üretim yerlerinin gösterildiği menşei belgeleri düzenlenmektedir.
Dünya’da serbest ticaret bölgelerine Latin Amerika Ülkeleri’nin kurduğu LAFTA, Avrupa
Ticaret Bölgesi (EFTA) ve Avrupa Ekonomik Alanı (EES) örnek verilebilir.
Sayfa 32
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Gümrük Birliği
GB, tarihte en çok görülen bütünleşme şeklidir. 1834 yılında birçok bağımsız Alman devletin
kurduğu Zolverein ve 1957’de kurulan AET, GB’nin en güzel örneklerindendir. Gümrük
birliği serbest ticaret bölgesinin ileri safhasını ifade eder. Üye ülkeler kendi aralarında gümrük
tarifelerini ve miktar kısıtlamalarını kaldırmanın yanı sıra üye ülkeler dışında kalanlara ortak
dış tarife ya da diğer ifadesiyle ortak gümrük tarifesi (OGT) uygularlar. Birbirlerinden
gümrük almama esasına dayanan bölgesel bir birlik olan Gümrük Birliği, serbest ticaret
bölgesindeki koşullara ek olarak birliğe üye ülkelerin serbest dış ticaret politika izlemelerini
sınırlandırmış olduğundan daha ileri bir aşamayı ifade etmektedir. Üretim, faktörlerinin
hareket serbestisi yoktur ama özellikle sanayi mallarında ortak gümrük tarifesinin
uygulanması ve her türlü kısıtlamanın kaldırılması söz konusudur. Kısaca; Gümrük
‘Birliği’nde sanayi malları ticaretinde bütünleşme söz konusudur. Mal, kişi, hizmet ve
sermaye dolaşım serbestisinden sadece bir tanesi konu dâhilindedir: Mal. Ama tarım ürünleri
kapsam dışında olduğundan tam olarak malların serbest dolaşımı da denemez. Gümrük
Birliği’nde aynı zamanda üçüncü ülkelere ortak bir ticaret politikası zorunlu olarak uygulanır
ve kaçınılmaz olarak mevzuat uyumu sağlanır. Bu açıklama bütünleşme kavramı ile gümrük
sistemlerinin birlikte düşünüldüğünü göstermektedir. Türkiye ile AB arasında 01.01.1996
tarihinden itibaren bu çalışmanın konusunu oluşturan bir gümrük birliği kurulmuştur. Gümrük
Birliği ile üye ülkelere katma değeri arttırma (trade creation) ve ticaret saptıran etki (trade
diversion) ortaya çıkarabilmektedir. Bu da refah azaltıcı bir sonuç ortaya koymaktadır.
Böylece, Gümrük birliği bütünleşme sürecinin ilk aşamasıdır ve bütünleşmenin statik etkileri
ile ilgilenmektedir” denebilir. Gerçekten de gümrük birlikleri “… gümrük indirimi ve üçüncü
ülkelere ortak gümrük tarifesi uygulamakla yetindikleri taktirde, birlik bir süre sonra
verimsizleşerek dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Faydanın sürekli olabilmesi için
birliğin “ekonomik bütünleşme” yolunda gelişmesi gerekecektir. Bu da, bütünleşme sürecinin
dinamik etkiler doğurduğu sürece varlığını sürdürebileceği sonucunu ortaya çıkartmaktadır.
Ortak Pazar
Ekonomik entegrasyonlarda gümrük birliğinden sonraki aşama ortak pazardır. Ortak Pazar
anlaşması üye ülkeler arasında iç ticarette tüm tarifeleri ve diğer kısıtlamaları kaldırırken,
ortak dış tarifeler koyar ve üye ülkeler arasına emek ve sermaye ve bilgiyi içeren üretim
faktörlerinin bölge içinde serbest dolaşımına olanak sağlar. Üretim faktörlerinin serbest
dolaşımı bu bütünleşme şeklini öncekilerden ayırmaktadır. Avrupa ekonomik topluluğu bu
aşamaya da örnek olarak gösterilebilir. Yukarıdaki tartışmalar göstermektedir ki,
bütünleşmenin dinamik etkisi; gümrük birliği oluşturmuş ülkeleri bu birlik kurallarına uymak
Sayfa 33
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
için ek bazı faaliyetlere zorlamaktadır. Birliğe üye ülkeler aralarındaki emek, sermaye,
girişimci gibi üretim faktörlerinin serbest hareketliliğini sağlayarak sınır engellerini kaldırır
ve aralarındaki gümrük birliği ülkelerini de korurlar ise, ortak pazar oluşturmuş olurlar. Ortak
pazar, her bir üye ülkenin iç pazarından oluşmuş “genişletilmiş bir iç Pazar”dır. İç pazarın
temel prensipleri: Vergi harmonizasyonu, iktisat politikalarının göreli harmonizasyonu,
üretim faktörleri hareketliliğini sağlayarak sınır engellerinin kalkmasıdır. Sınırların kalkması
ise üç anlamda ele alınmaktadır:
 Fiziksel sınırların kalkması (kişiler, mallar için)
 Teknik sınırların kalkması (normlar, hukuk prösedürleri, radyo-TV yayınları, sermaye
hareketleri, hizmet dolaşımı),
 Mali sınırların kalkması ve vergi uyumu.
İktisadi Birlik
Bu aşama iktisadi birleşme hareketlerinin en ileri aşamasıdır. Entegrasyon iç tarife
engellerinin kaldırılması, ortak dış engellerin konması ve faktörlerin serbest dolaşımının yanı
sıra birlik içinde ekonomik ve sosyal politikaların koordine edilip, uyumlaştırılması söz
konusudur. Ekonomik birlik aşamasında politikaların belirlenmesinde, üye ülke
temsilcilerinden oluşan bir kurul karar organı durumundadır. Ancak uygulamayı her bir ulusal
devlet kendisi yürütmektedir. Ekonomik birlik içerisinde uyumlaştırılacak politikalar: Mal ve
faktör piyasalarında sağlanacak bütünleşme sadece gümrük engellerinin kaldırılması ya da
sermaye ve emek dolaşımının serbestleştirilmesiyle gerçekleşmez. Üye ülkelerin ellerinde
standartlardan vergilemeye, çeşitli teşviklere kadar uzanan, bu akımları engelleyici politika
araçları kalmaktadır. Bu nedenle söz konusu alanlarda bir uyuma gidilmesi, etkileri
uluslararası düzeyde görülen çevre sorunları gibi konularda ortak politikaların izlenmesi, tek
bir ülkenin çözemeyeceği büyük ölçekli teknoloji, bilimsel araştırmalar ve kaynakların
harekete geçirilmesini gerektiren alanlarda ortak projelerde olduğu gibi uluslararası
politikaların izlenmesi ve topluluk içinde rekabetçi yapıları bozan ve tekelleşmeyi ortaya
çıkaran uygulamaları önlemeye dönük politikalarda işbirliğine gidilmesi olarak sıralanabilir.
Bu aşamaya verilebilecek örnek 1 ocak 1993 yılında ismini Maastricht anlaşmasına uygun
olarak Avrupa Birliği olarak değiştiren Avrupa Ekonomik Topluluğudur.
Siyasi Birlik
Ülkelerin para ve maliye politikalarını uyumlaştırmaları, ekonomik olarak tek elden idare
edilmelerine yol açacaktır. Ekonomik konularda birlikte hareket eden birlik, güvenlik ve
savunma gibi konularda da birlikte hareket edecektir. Bu aşamayı bir önceki aşamadan ayıran
yön, bu aşamada ulusal ekonomik bağımsızlığın büyük ölçüde kaldırılması ve bunun yerini
bir uluslar üstü otoritenin almasıdır. Yukarıda açıklanan entegrasyon aşamalarını
Sayfa 34
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmanın mümkün olmadığı; özellikle siyasi birlik aşaması ile
iktisadi birlik aşaması arasındaki ayrımın zorlama olduğu iddia edilmektedir. Birçok
araştırmacı da siyasi birlik aşamasına değinmemeyi yeğlemekte; son aşamayı iktisadi birlik
olarak belirtmektedir. Bir bütünleşme sürecinin siyasal birlik aşamasına ulaşabilmesi için,
ekonomik birlikte olduğu gibi bazı elverişli koşulların bulunması gerekmektedir. Bunlar, şu
biçimde özetlenebilir:





Ortak siyasal ve hukuksal değerler ile uygulamaların varlığı.
Kültürel göreli homojenite.
İşbirliğinin basit bir düzeyden başlatılması.
İleriye yönelik ortak bir amaç yoğunluğu.
Ekonomik-parasal birlik koşullarını düzenleyen ortak yapılar ve ortaklığı harekete geçirici
mekanizmalar.
 Gelişen işbirliği sürecinin çoğunluk yararına olduğuna, ortaklıktan sağlanan yararların eşit
ve karşılıklı, sorumlulukların da orantılı olduğuna inanılması.
Sonuç
20. YY’da hızla gelişen küreselleşme eğilimiyle, ülkeler bir yandan bu eğilimin beraberinde
getirdiği yoğun rekabetten korunabilmek ve dünya ile bütünleşme sürecini hızlandırabilmek
amacıyla çeşitli zamanlarda ekonomik bütünleşme sürecine girmişlerdir. Bu süreç içerisinde
dünya ticaretinde önemli değişimler yaşanmış, artan küresel rekabet ortamında ülkeler dış
ticaret politikalarını yeniden düzenlemişlerdir. Özellikle dış ticareti kısıtlayan tarife ve kotalar
giderek azalmış, serbest ticaret anlayışı uluslararası ticarete hâkim olmuştur. İkinci Dünya
Savaşından sonra özellikle sanayileşmiş batılı ülkeler, dünya ticaretinde çok yönlü
denkleşmeye imkân sağlamak, dış ticareti canlandırmak amacıyla ekonomik bütünleşme
sürecine girmişler ve çeşitli organizasyonlar kurmuşlardır.Ekonomik bütünleşme sürecinin
aşamaları şu şekilde sıralanabilir: Serbest Ticaret Bölgesi-Gümrük Birliği-Ortak Pazarİktisadi Birlik-Ekonomik ve Parasal Birlik(Siyasi Birlik). Serbest Ticaret Bölgesi, iki ya da
daha çok ülke arasında malların ve hizmetlerin serbest dolaşımındaki engeller olan gümrük
tarifeleri ve miktar kısıtlamalarını kaldırılmasıdır. Gümrük Birliği üyeler arasında ticarete
konu olan her türlü engellerin (ithal ve ihraç yasakları, kota, gümrük vergisi vb.) kaldırılması,
birlik dışı ülkelere karşı da Ortak Gümrük Tarifesi’nin uygulandığı aşamadır. Ortak Pazar,
ekonomik entegrasyonlarda gümrük birliğinden sonraki aşamadır. Ortak Pazar anlaşması üye
ülkeler arasında iç ticarette tüm tarifeleri ve diğer kısıtlamaları kaldırırken, ortak dış tarifeler
koyar ve üye ülkeler arasına emek ve sermaye ve bilgiyi içeren üretim faktörlerinin bölge
içinde serbest dolaşımına olanak sağlar. İktisadi Birlik, iç tarife engellerinin kaldırılması,
ortak dış engellerin konması ve faktörlerin serbest dolaşımının yanı sıra birlik içinde
ekonomik ve sosyal politikaların koordine edilip, uyumlaştırıldığı aşamadır. Siyasi birlikte
Sayfa 35
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
ise, ülkelerin para ve maliye politikalarını uyumlaştırmaları, ekonomik olarak tek elden idare
edilmelerine yol açacaktır. Ekonomik konularda birlikte hareket eden birlik, güvenlik ve
savunma gibi konularda da birlikte hareket edecektir. Bu aşamayı bir önceki aşamadan ayıran
yön, bu aşamada ulusal ekonomik bağımsızlığın büyük ölçüde kaldırılması ve bunun yerini
bir uluslar üstü otoritenin almasıdır. Faktör donanımı, teknolojik seviye ve talep yapısı gibi
parametrelerin sabit kaldığı varsayımı altında ekonomik entegrasyonun birlik içinde
kaynakların yeniden dağılımı sebebiyle ortaya çıkan etkilerine statik refah etkileri denir. Bu
etkiler kısaca; Ticaret yaratıcı etki ve Ticaret saptırıcı etkidir.Ekonomik bütünleşme
hareketleri, üye ülkelerin ekonomik yapılarında, üretim kapasitesi ve kaynak verimliliklerinde
köklü değişiklikler meydana getirir. Bu değişiklikler zaman içinde oluşan milli geliri,
kalkınma hızını ve ekonomik refahı yakından ilgilendiren etkilerdir. Bu etkiler de ekonomik
entegrasyonun dinamik refah etkileridir. Rekabet artışı etkisi, ölçek ekonomileri etkisi, dışsal
ekonomiler etkisi, teknolojik gelişmeye etkisi ile yatırımları özendirme ve sermaye etkisi
dinamik refah etkileridir.
Avrupa Ekonomik Entegrasyonu
Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan Tek Pazara Doğru
Avrupa Birliği, daha kuruluşunda ekonomik entegrasyon amacı taşımaktadır.1957 yılında altı
ülke(Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, Lüksemburg) tarafından imzalanan ve
Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) kuran Roma Antlaşması’nda üye devletler arasında
önce bir gümrük birliğinin, ardından da bir ortak pazarın kurulması öngörülmüştür. Bu
çerçevede, öncelikle,1968 yılında üye ülkeler arasındaki ticarette gümrük vergileri ve miktar
kısıtlamalarının kaldırılmasını öngören Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir. Daha sonra,1987
yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi ile üretim faktörlerinin de serbest dolaşımının
sağlandığı tek pazarın tamamlanması için 1992 yılı hedefi kesinleştirilmiş ve 1993 yılının
başında Avrupa Tek Pazarı yürürlüğe girmiştir. Tek Pazar, Birlik içerisinde malların, kişilerin,
hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını öngören bu dört temel özgürlüğü
içermektedir.Topluluk 1993 yılı başı itibariyle tek pazarı büyük ölçüde kurmuş
bulunmaktadır. Tek pazarın nihai amacı, fiziki, teknik ve mali engellerin aşamalı olarak
kaldırılması suretiyle ekonomide daha fazla büyüme imkânı, yeni istihdam olanakları, ölçek
ekonomileri, yüksek verimlilik ve karlılık, sağlıklı rekabet, iş ve meslek hareketliliği, istikrarlı
fiyat ve tüketici tercihine ulaşılmasıdır.[1]
Ekonomik ve Parasal Birliğin Kurulması
Roma Antlaşması’nın hazırlandığı sırada, devam eden Bretton Woods sisteminin istikrar
sağlamada yeterli olacağı beklentisiyle, söz konusu antlaşmada para politikalarında yalnızca
sınırlı bir diyaloga yer verilmiştir. Ancak, izleyen yıllarda ortaya çıkan ekonomik gelişmelerle
Sayfa 36
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
birlikte bu sistemin sürdürülmesinde bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır.Aralık 1969’da
gerçekleştirilen Hague Zirvesi’nde ekonomik ve parasal birliğin(EPB) Avrupa entegrasyonun
resmi hedefi olmasına karar verilmiş ve dönemin Avrupa Toplulukları Komisyonu(ileride
komisyon olarak anılacaktır.) başkanı Werner başkanlığında bir gruba EPB hedefinin nasıl
gerçekleştirilebileceğine ilişkin bir rapor hazırlama görevi verilmiştir. Ekim 1970’de
tamamlanan Werner Raporu’nda 10 yıl içerisinde üç aşamalı bir plan dâhilinde ekonomik ve
parasal birliğin gerçekleştirilmesi ve nihai hedef olarak ta sermaye hareketlerinin
liberalizasyonu, döviz kurlarının geri dönülmez biçimde sabitlenmesi ve ulusal paraların
yerini tek bir paranın alması öngörülmektedir. Bununla birlikte, ekonomi politikalarının
koordinasyonunun güçlendirilmesi ve ulusal bütçe politikalarının temel ilkelerinin
belirlenmesi de tavsiye edilmektedir.Bu rapor üzerinde EPB’nin ilk aşaması denemek üzere
başlatılmış, ancak Ağustos 1971’de Bretton Woods sisteminin çöküşü ile birlikte çıkan
istikrarsızlık dalgası sonucu bu projede durdurulmuştur. Bunun ardından 1972 yılında
“tüneldeki yılan” mekanizması ortaya atılmıştır. Bu mekanizma, üye devletlerin ulusal
paralarının ABD doları karşısında dar bir aralıkta dalgalanmasını öngörmektedir. Ancak,1973
petrol krizi, dolardaki zayıflık ve üye devletlerin ekonomi politikaları arasındaki farklılıklar
nedeniyle, bu uygulama da sürdürülememiştir.1979 yılına gelindiğinde, parasal istikrar alanı
oluşturması konusundaki çabalar yeniden canlanmış ve bir “Avrupa Para Sistemi(European
Monetary System)”kurulmuştur. Bu çerçevede bir döviz kuru mekanizması oluşturulmuştur.
Buna göre, üye devletlerin ikili kurlarında döviz kurlarının %2,25’lik bir marj içerisinde
dalgalanması öngörülmüştür. İstisna olarak İtalyan lireti için %6’lık bir dalgalanma marjı
tanınmıştır.Avrupa Para Sistemi İkinci Dünya Savaşı’ndan 1973 yılına kadar küresel döviz
kuru düzenlemelerini yürüten Bretton Woods sisteminin daha esnek ve dengeli bir versiyonu
olarak tasarlanmıştır1985 yılında tek pazar programının kabul edilmesinden sonra, üye
devletler arasındaki alışverişlerde özellikle döviz kurlarındaki farklılıklara ve belirsizliğe
bağlı yüksek maliyet düşünüldüğünde, ekonomik ve parasal birlik sağlanmadan tek pazarın
potansiyelinden tam olarak faydalanılamayacağı açık bir şekilde görülmüştür.Aynı yıl, üye
devletlerin liderleri mal, hizmet, sermaye ve kişiler için ortak pazarın 1992 yılı itibariyle
tamamlanması üzerinde anlaşmaya vararak, Avrupa içerisinde serbest ticaretin
gerçekleştirilmesi konusundaki çalışmalara hız kazandırmıştır. Aynı zamanda, üye ülkeler
mevcut paritelere bağlı kalmak konusundaki taahhütlerini artırmak yoluyla 1979 yılında
oluşturulan Avrupa Para Sistemini güçlendirme kararı almışlardır. Para politikasının
oluşturulması hususunda tüm ülkelerin söz sahibi olması, bu sistemin EPB’den temel farkını
ortaya koymaktadır.1988 yılında, ekonomik ve parasal birlik konusunu incelemek üzere
dönemin Komisyon başkanı Jacques Delors başkanlığında bir komite oluşturulmuştur.
Komitenin 1989 yılı Nisan ayında sunduğu raporda, EPB’nin üç aşamada tamamlanması
önerilmektedir.7.Raporda parasal birlik için gerekli üç koşul şu şekilde sıralanmıştır: para
Sayfa 37
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
birimlerinin tam konvertibilitesi, sermaye hareketlerinin tam liberalizasyonu ile mali
piyasaların tam entegrasyonu, ve döviz kurlarının geri dönülemez bir şekilde sabitlenmesi.
Burada yer alan ilk iki gereklilik, Toplulukta zaten karşılanmaktaydı.1989 yılı Haziran
ayındaki Madrid Zirvesi’nde, Delors Raporu esas alınarak,1 Temmuz 1990 itibari ile EPB’nin
ilk aşamasının, yani sekiz üye devlette sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinin,
başlatılmasına karar verilmiştir.Aralık 1989’da gerçekleşen Strasbourg Zirvesi’nde ise,
ekonomik ve parasal birliğe tam olarak erişebilmek üzere antlaşmada ne tür değişiklikler
yapılması gerektiğini belirlemek için hükümetlerarası konferansın toplanmasına karar
verilmiştir. Bu konferanslarda yapılan çalışmaların sonucunda, 1991 yılı Aralık ayındaki
Maastricht Zirvesi’nde kabul edilen ve 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan Maastricht
Antlaşması ortaya çıkmıştır.
Maastricht Antlaşması ve Tek Paraya Geçiş
1991 yılının Aralık ayında gerçekleşen Maastricht Zirvesinde Tek Senet ile belirlenen
Ekonomik ve Parasal Birlik hedefine yönelik önemli kararlar alınmıştır. Maastricht Zirvesinin
ardından Şubat 1992’de Avrupa Birliği Antlaşması olarak da anılan Maastricht Antlaşması
imzalanmıştır. Avrupa Topluluklarının ekonomik, parasal ve siyasal birliğini gerçekleştirmeyi
amaçlayan bu antlaşma 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Antlaşma ile Avrupa
Ekonomik Topluluğunun ismi Avrupa Topluluğu olarak değiştirilmiştir. Bu antlaşmanın
yürürlüğe girmesi ile bir üst kavram olan Avrupa Birliği deyimi de kullanılmaya başlanmıştır.
Maastricht Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle, üye devletler EPB’nin gerçekleştirilmesi
konusundaki kararlılıklarını bir kez daha ortaya koymuşlardır. Antlaşmada, ekonomik ve
parasal birliğin kesin bir zaman çizelgesi içinde üç aşamada tamamlanması öngörülmektedir.
Buna göre:
İlk aşama 1 Temmuz 1990’da başlamıştır. Bu aşamada, Bakanlar Konseyi(Council of
Ministers) (ileride Konsey olarak anılacaktır) ekonomik ve parasal yakınlaşmaya ilişkin
ilerlemeleri değerlendirirken, üye devletler de antlaşmada ortaya konan belirli yasaklara
uyacaklardır (sermaye hareketlerinin kısıtlanmasının yasaklanması, merkez bankalarının
kamu yetkililerine ve kamu teşekküllerine erişimlerinin yasaklanması).
İkinci aşamaya geçiş konusunda resmi bir karar alınmamış olmakla birlikte, bu aşamaya 1
Ocak 1994 tarihinde geçilmiştir. Bu aşamada üye devletler ekonomi politikalarının
yakınlaştırılması konusunda önemli ilerleme sağlayacaklardır. Kamu finansmanı üzerine kesin
ama bağlayıcı olmayan kurallar benimsenmiş ve Komisyon tarafından yürütülmek üzere bu
defa kamu maliyesi üzerinde yeni tür bir izleme mekanizması oluşturulmuştur. Avrupa Para
Enstitüsünün (European Monetary Institute) kurulmasıyla para politikalarının koordinasyonu
için kurumsal bir yapı oluşturulmuştur. Avrupa Para Enstitüsü’nün başlıca iki görevi
Sayfa 38
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
bulunmaktadır. Bunlar, ulusal merkez bankaları arasında işbirliğini güçlendirmek ve tek para
birimine geçiş için gerekli hazırlıkları yürütmektir.
Üçüncü aşamaya geçiş, EPB’nin başlangıcına işaret ettiğinden, Antlaşma ile ortaya konmuş
olan bir dizi objektif kriter doğrultusunda ölçülen yüksek derecede sürekli yakınlaşmanın
sağlanmasını gerektirmektedir. Bu aşamada, bütçe ile ilgili kurallar bağlayıcı olmakta ve
bunlara uymayan üye devletler yaptırımlara tabi olabilmektedir. Bu son aşamada ayrıca tek
bir para politikası getirilmiş ve bunun yürütülmesi ulusal merkez bankaları ve Avrupa Merkez
Bankası’ndan (European Central Bank) oluşan ve bu işi Avrupa Para Enstitüsü’nden
devralacak olan Avrupa Merkez Bankaları Sistemi’ne bırakılmıştır.[8]
Sürecin ilk aşaması sermayenin dolaşımının serbestleştirilmesiyle başlamış olsa da, EPB
hazırlıklarının asıl başlama noktasını 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe giren Maastricht
Antlaşması oluşturmuştur. İzleyen yıllarda, AB’nin tüm kurumlarınca EPB’ye yönelik yoğun
çalışmalar gerçekleştirilmiştir.[9]11 Aralık 1995 Madrid Zirvesinde alınan kararla ortak
paranın isminin ECU yerine EURO olması benimsenmiştir.[10]13-14 Aralık 1996 tarihinde
gerçekleştirilen Dublin Zirvesi’nde, tek para biriminin piyasaya sürülmesi için gerekli
koşulların yerine getirilmesi konusunda siyasi bir uzlaşma sağlanmıştır. Bu çerçevede,
Euro’nun kullanımının yasal çerçevesi, katı bir bütçe disiplini sağlanması için İstikrar ve
Büyüme Paktı ve Euro bölgesine dâhil olmayan ülkeler için yeni döviz kuru mekanizmasının
yapısı konuları açıklığa kavuşturulmuştur.1996 ve 1997 yıllarında üye devletlerde yaşanan
ekonomik iyileşme, döviz kurlarındaki istikrar ile faiz ve enflasyon oranlarında görülen
düşüşler sonucu kamu maliyesi genel bir iyileşme göstermiş ve bu durum birçok üye devletin
1999 yılında Euro’ya geçişini kolaylaştırmıştır. Dublin Zirvesi’nde uzlaşma sağlanan konular
ve “Yeni Döviz Kuru Mekanizması üzerine İstikrar ve Büyüme Paktı” 17 Haziran 1997
tarihinde yapılan Amsterdam Zirvesi’nde kabul edilmiştir.12-13 Aralık 1997 tarihli
Lüksemburg Zirvesi’nde de bunun yasal çatısı ile EPB’nin son aşaması süresince daha yakın
ekonomik işbirliği prosedürü ve ilkeleri ortaya konmuştur.1998 yılının Mayıs ayı başında
gerçekleşen üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları toplantısında, ECOFIN (AB Ekonomi
ve Maliye Bakanları Konseyi) tarafından kabul edilen bir tavsiye kararı doğrultusunda ve
Avrupa Parlamentosu ile yapılan istişareler sonucu, 1 Ocak 2001 tarihi itibariyle 11 üye
devletin gerekli kriterleri sağladığına karar verilmiştir. Bu 11 ülke Almanya, Avusturya,
Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg ve Portekiz’dir.
İngiltere ve Danimarka opt-out (dışarıda kalma) haklarını kullanmışlardır.Avrupa Merkez
Bankası,1 Haziran 1998’de kurulmuş olup, Avrupa Para Enstitüsü’nün yerini almıştır.
Merkezi Frankfurt’ta olan banka,1 Ocak 1999 tarihi ile çalışmalarına başlamıştır. Bu tarih
itibariyle Euro kaydi para olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yunanistan, gerekli kriterleri
yerine getirmesinin ardından,2000 yılı Haziran ayından itibaren Euro’ya dâhil
Sayfa 39
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
olmuştur.[11]Ortak para politikasının uygulama sorumluluğu 1 Ocak 1999 tarihinde faaliyete
geçmiş bulunan Avrupa Merkez Bankası’na aittir. Bununla birlikte, ulusal merkez bankaları
da bu sistemin bir parçası olarak sorumluluk taşımaktadır.[12]Maastricht Antlaşması’nın
unsurlarından biri de ekonomi politikasının koordinasyonudur. EPB içerisinde, bütçe ve
ekonomi politikalarının sorumluluğu ulusal düzeyde kalmaya devam etmektedir. Bununla
birlikte, üye devletlerin karşılıklı olarak gittikçe artan ekonomik bağımlılıkları, politikalarında
koordinasyonu daha önemli kılmaktadır. Bu çerçevede, özellikle bütçe politikalarının
uyumlaştırılması üzerinde durulmaktadır.[13]Maastricht Antlaşması, üye devletlerin yerine
getirmesi gereken ve ikisi doğrudan kamu maliyesi ile ilgili olan beş makroekonomik
yakınlaşma kriterini ortaya koymaktadır:
Maastricht Kriterleri
Fiyat istikrarı: yıllık ortalama enflasyon oranı, en iyi performans gösteren üç üye devletin
enflasyon oranı ortalamasının % 1,5’inden fazla olmamalıdır.
Faiz oranları: ortalama nominal uzun vadeli faiz oranı, en iyi performans gösteren üç üye
devletin ortalamasının % 2’sinden fazla olmamalıdır.
Döviz kurları: EPB’nin üçüncü aşamasının başlangıcından itibaren, Avrupa döviz kuru
mekanizmasının “normal” dalgalanma marjı içinde yer almış olmalı ve en az iki yıldır
devalüasyon yapmamış olmalıdır.
Bütçe açıkları: sürdürülebilir koşullar altında, bütçe açıklarının gayri safi yurt içi hasıla ya
oranı % 3’ü aşmamalıdır.
Kamu borçları: kamu borç stoklarının gayri safi yurt içi hasılaya oranı % 60’ı
geçmemelidir.[14]
Maastricht Sonrası, Ekonomik ve Parasal Birlik Çerçevesinde Ekonomi Koordinasyonu
Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB), Avrupa Birliği’nin ekonomik bütünleşme sürecinin
gümrük birliği ve bütünleşmiş bir tek pazardan sonra en son ve en kapsamlı aşaması olarak
nitelendirilebilir. EPB, malların, hizmetlerin, kişilerin ve sermayenin serbest dolaşımının yanı
sıra, üye devletlerin ulusal para birimleri arasında sabitleştirilmiş kurlar ve nihai olarak da tek
bir para biriminin kabulü anlamına gelmekte olup, üye devletlerin daha önce ulusal nitelik
taşıyan para politikası alanındaki yetkilerinin ve bir anlamda egemenliklerinin de Avrupa
Merkez Bankası’na devredilmesini de içermektedir.Bu hedeflere ulaşılabilmesi için başta
maliye politikası olmak üzere ekonomi politikalarının yakınlaştırılması da ekonomik ve
parasal birliğin hedefleri arasında yer almaktadır.[15]
Sayfa 40
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
EPB kapsamında para politikası, ulusal(bağımsız) merkez bankaları ile Avrupa Merkez
Bankasından (AMB) oluşan Avrupa Merkez Bankaları Sistemi tarafından yürütülmektedir.
İlgili tüzüklerde, bu iki kurumun hükümetlerden ve diğer Topluluk kurumlarından bağımsız
oldukları belirtilmektedir.[16]Ortak para politikası, yalnızca bağımsız ve uluslar üstü
statüdeki AMB’nin yetki alanında iken, diğer ekonomi politikaları, özellikle de bütçe
politikaları ile yapısal politikalar genel olarak ulusal aktörlerin sorumluluğu altında kalmaya
devam etmektedir.
7. AB’ NİN YAPISI VE GÜNCEL DURUMUN DIŞ TİCARETİMİZE YANSIMALARI
Türkiye’nin AB ile ilişkileri, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 12 Eylül 1963 tarihinde
imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşmasının temelini
oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesinde başlamıştır.Ankara Anlaşması, Türkiye ile AB’nin
bütünleşmesi için, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olarak üç devre
öngörmüştür. Geçiş döneminin sonunda gümrük birliğinin tamamlanması planlanmıştır.
Anlaşmada öngörülen hazırlık döneminin sona ermesiyle birlikte, 13 Kasım 1970 tarihinde
imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol’de geçiş döneminin hükümleri ve
tarafların üstleneceği yükümlülükler belirlenmiştir.Geçiş döneminin hitamında, AB ile
bütünleşmemizde önemli bir aşamayı teşkil eden Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Gümrük Birliği ile taraflar arasındaki entegrasyon seviyesi ileri bir
noktaya ulaşmış ve ülkemizin bundan sonraki çabası, Ankara Anlaşması’nda bir sonraki hedef
olarak yer alan tam üyelik olmuştur.10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB
Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde tam üyeliğe adaylığımızın tesciliyle birlikte
Avrupa Birliği ile uzun bir geçmişi bulunan ilişkilerimizde yeni bir dönem başlamıştır. 17
Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları
Zirvesi’nde 1999’da Helsinki’de alınan karar teyit edilmiş, Türkiye’nin siyasi kriterleri
“yeterince” yerine getirmiş olduğu belirtilerek, ülkemizle üyelik müzakerelerinin 3 Ekim
2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır. Katılım müzakereleri planlandığı gibi
sözkonusu tarihte başlamıştır.Katılım sürecimizde bugüne dek 13 fasıl (Sermayenin Serbest
Dolaşımı, Şirketler Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku, Bilgi Toplumu ve Medya, Gıda
Güvenliği, Hayvan ve Bitki Sağlığı, Vergilendirme, İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası,
Trans-Avrupa Ağları, Bilim ve Araştırma, Çevre, Tüketicinin ve Sağlığın Korunması, Mali
Kontrol) müzakerelere açılmış olup, bunlardan biri geçici olarak kapatılmıştır (Bilim ve
Araştırma).Ankara Anlaşması’nı AB’ye 2004 yılında katılan yeni üyelere teşmil eden Ek
Protokol ülkemiz ile AB Dönem Başkanlığı ve Komisyon arasında 29 Temmuz 2005
tarihinde mektup teatisi aracılığıyla imzalanmıştır. Bu vesileyle tarafımızdan, mektubumuz ve
imzamızla hukuken bir bütün oluşturan bir deklarasyon yapılarak, Ek Protokol’ün
imzalanmasının GKRY’ni hiçbir şekilde tanıma anlamına gelmeyeceği sarih bir şekilde
Sayfa 41
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
belirtilmiştir.AB Konseyi’nin Aralık 2006’da aldığı karara göre, ülkemizin Ankara
Anlaşması’na Ek Protokol’den kaynaklanan yükümlülüklerini GKRY’ne uygulamadığı
gerekçesiyle, sekiz fasılda müzakereler açılamamakta (Malların Serbest Dolaşımı, İş Kurma
ve Hizmet Sunumu Serbestisi, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Balıkçılık,
Ulaştırma Politikası, Gümrük Birliği, Dış İlişkiler) ve diğer fasıllar da geçici olarak
kapatılamamaktadır.Diğer taraftan, Fransa 5 faslın (Tarım ve Kırsal Kalkınma, Ekonomik ve
Parasal Politika, Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu, Mali ve Bütçesel
Hükümler, Kurumlar) müzakereye açılmasına, bu fasılların tam üyelikle doğrudan ilgili
olması gerekçesiyle izin vermeyeceğini (Fransa’nın bloke ettiği Tarım ve Kırsal Kalkınma
faslı, aynı zamanda Ek Protokol nedeniyle bloke edilen sekiz fasıldan biridir) açıklamıştır.
Aralık 2009’da yapılan AB Konseyi toplantısı sonrasında ise GKRY yaptığı tek taraflı bir
açıklamayla 6 faslın (İşçilerin Serbest Dolaşımı, Eğitim ve Kültür, Enerji, Adalet, Özgürlük
ve Güvenlik, Yargı ve Temel Haklar, Dış, Güvenlik ve Savunma Politikaları) açılmasını
engelleyeceğini beyan etmiştir. Buna karşılık, fasıllar üzerindeki müzakerelerin sadece ait
oldukları müktesebat temelinde yürütülmesi AB'nin taahhütlerinin gereğidir. Gerek AB ile
kurumsal temaslarda, gerek üye ülke temsilcileriyle gerçekleştirilen temaslarda, teknik
nitelikli müzakere sürecinin siyasi saiklerle yavaşlatılmaması gereği vurgulanmakta ve katılım
müzakerelerinin yeni bir ivmeyle canlandırılmasına yönelik çabalar sürdürülmektedir.AB
üyeliği, Türkiye’nin daha fazla çağdaşlaşma yönündeki tarihi yöneliminin bir parçası olarak
kabul edilmektedir. Ülkemiz son yıllarda kapsamlı bir siyasi ve ekonomik dönüşüm
sürecinden geçmektedir. Bu süreçte Türkiye’nin AB’ne katılım müzakerelerinin yarattığı
ivme de etkili olmuştur. Türk halkının ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda demokrasi,
hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanlarında en yüksek norm ve standartları elde etmek
için geniş ölçekli reformlar gerçekleştirilmektedir. 12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen
referandumla kabul edilen anayasa değişikliği paketi, bu reform sürecinde önemli bir adım
olmuştur. Anayasa değişiklik paketiyle, insan hakları ve temel özgürlüklerin kapsamı
genişletilmiş ve anayasal sistem Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle daha uyumlu hale
getirilmiştir. Anayasa değişikliğinin gerektirdiği mevzuat değişikliklerini içeren yeni
kanunları ve kanun değişikliklerini kapsayan Eylem Planı 27 Eylül 2010 tarihinde Bakanlar
Kurulu tarafından onaylanmıştır.Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olan Türkiye, 2010 yılında
ortalama yüzde 8,9’luk büyüme oranıyla, Avrupa’da ilk sırayı almıştır. Yalnızca bu yılın ilk
çeyreğinde yakalanan yüzde 11’lik büyüme oranıyla Türkiye, Çin ve Arjantin’i geride
bırakarak dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştur. Türkiye’nin aynı zamanda Birlik ile
yoğun ticari ve ekonomik ilişkileri bulunmaktadır. Dış ticaret hacmimizin yaklaşık yüzde
42’si AB üyesi ülkeler ile gerçekleşmektedir.Türkiye’nin katılımı, Avrupa iç pazarının
büyüklüğünü arttıracak ve AB’nin küresel ekonomideki göreceli rekabet yeteneğini
güçlendirecektir. Eğitimli ve dinamik nüfusu, bölgesindeki saygın konumu ve izlediği
Sayfa 42
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
vizyoner ve çok boyutlu dış politika ile Türkiye, Birlik için gerçek bir kazanım teşkil
edecektir.Dış politika alanında AB ile yakın temas içinde bulunmaya gayret eden Türkiye, AB
Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) çerçevesinde yürütülen insani ve askeri
faaliyetlere de katkıda bulunmaktadır. Ülkemiz OGSP’ye sadece AB’ye aday olması
nedeniyle değil, bölgesel ve uluslararası barış ve istikrara katma değeri olacak her girişimi
desteklemek yönündeki genel yaklaşımı çerçevesinde ve çok yönlü dış politikasının gereği
olarak katkıda bulunmaktadır. Türkiye bu desteğini, sözlü beyanların ötesinde AB’nin
savunma ve güvenlik alanındaki faaliyetlerine, misyon ve harekatlarına kapsamlı katkıda
bulunmak suretiyle fiiliyata da yansıtmıştır. Katkı yapılan harekatların sayısı ve her bir
operasyona sağladığı gerek sivil, gerek askeri katkıların niteliği itibariyle OGSP’ye katkı
sağlayan AB üyesi olmayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Türkiye’nin OGSP
harekatlarına sağladığı katkılara örnek olarak Bosna-Hersek EUFOR-ALTHEA harekatı,
OGSP bağlamındaki ilk sivil kriz yönetimi operasyonu olan Bosna-Hersek'teki AB Polis
Misyonu'na (EUPM) ve EUPOL Kinşasa Polis Misyonu’na katkısı gösterilebilir.Özel
jeostratejik konumu ve geniş ekonomik potansiyeliyle Türkiye’nin Birliğe üyeliği, her iki
taraf açısından da somut fayda getirecektir. Ülkemizin katılımı, AB’ye yük değil, katma değer
sağlayacaktır.AB içinde bazı çevreler zaman zaman Türkiye’nin Birliğe katılımı konusuna
şüpheyle yaklaşan beyanlarda bulunabilmektedir. Ancak, bunlar küçük bir azınlık olup,
Türkiye’nin Birliğe katılımı AB üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından
desteklenmektedir. Katılım sürecimize yönelik bu destek, birçok Avrupalı siyasi liderin şahsi
demeçlerinde ve uluslararası basın organlarında yayınladıkları makalelerde açıkça ifade
bulmaktadır.Katılım sürecimize ilişkin siyasi engellerin aşılması, reform sürecinde gerekli
ilerlemenin sağlanması ve gerekli kriterlerin karşılanarak Birliğe katılım sağlanması
yolundaki gayretler yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.
. 8.TÜRKİYE-AB TİCARİ İLİŞKİLERİ
AB Türkiye Gümrük Birliği Öncesi Sonrası
Ankara Anlaşması'nın öngördüğü biçimde Türkiye ile AB arasında gümrük birliğinin
kurulması, 6 Mart 1995 tarihinde Brüksel'de yapılan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi
toplantısında görüşüldü. Sözü geçen toplantıda gümrük birliğinin gerçekleşme yöntem ve
koşullarını belirleyen kararlar alındı. Ayrıca, Brüksek toplantısında benimsenen bazı öneri
kararları ile mali işbirliği deklarasyonu bulunmaktadır.Avrupa Parlamentosu onayı sonrası,
Türkiye-AB gümrük birliği 1 Ocak 1996 tarihinde resmen uygulamaya girmiştir. Türkiye,
AB'ye karşı sanayi malları ithalatı üzerindeki tarifeleri sıfıra düşürmüştür. Ayrıca AB
dışındaki ülkelere karşı da topluluğun sahip olduğu ortak gümrük tarifesini uygulamaya
başlamıştır.
Sayfa 43
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
AB ise tekstil ve bazı petrol ürünleri dışında, Türkiye'den ithal ettiği sanayi malları üzerindeki
tarifeleri ve öteki kısıtlamaları daha 1971'de zaten kaldırmış bulunmaktaydı. (Bu noktada
1971-1996 arasını nasıl geçtiği malum, bu başarısızlığın sonucu olarak sadece o yılları kayıp
olarak görmek yerine büyük resime baktığımızda daha büyük kayıplar yaşadığımızı
görebiliriz)Diğer taraftan, tekstilde ihracat kotaları, petrol ürünlerinde de tarife kontenjanları
uygulanması sürdürülüyordu. AB gümrük birliğinin oluşturulmasıyla Türkiye menşeili
(kaynaklı) tekstil ve petrol ürünleri üzerindeki bu kısıtlamalara da son vermiştir. Türkiye
ihracatının önemli bir kalemi olan tekstile ait kotaların kaldırılması büyük önem taşımaktadır.
Gümrük Birliğinin Öngördüğü Koşullar
Ortaklık Konseyi'nin Mart 1995 tarihli toplantısında Türkiye ile AB arasında gümrük birliği
oluşturulması ile ilgili kararda özetle, gümrük vergilerinin, eş etkili engellerin kaldırılması,
üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi uygulanması ve dış ticaret mevzuatının AB
mevzuatınıa uydurulması öngörülür.
Sözü edilen karar 9 bölümden oluşuyordu.
I. BÖLÜM
Malların serbest dolaşımı ve dış ticaret politikası ile ilgilidir. Bu bölümde gümrük birliğinin
kapsamının sanayi malları olacağı ve tarım ürünlerinin dışarıda tutulacağı açıkça
belirtilmektedir.Ayrıca, sanayi malları üzerindeki tarifelerin, eş etkili vergilerin kaldırılması
ve Türkiye'nin AB ortak gümrük tarifesinin uygulamaya koyması ile gümrük birliğinin 1
Ocak 1996 tarihinden itibaren başlayacağı belirtiliyor. Dış ticaretteki teknik engeller
konusunda da Türkiye'nin karar yürürlüğe girdikten sonraki 5 yıl içerisinde; standardizasyon,
ölçüm, kalibraj, kalite, akreditasyon, test ve sertifikalandırma gibi konulardaki topluluk
mevzuatını benimsemesi tasarlanıyordu.Bunların yanısıra, topluluğun diğer ülkeler karşı
uyguladığı tercihli ticaret rejimlerini de 5 yıllık bir geçiş dönemi içinde Türkiye'nin de
uygulamaya geçmesi öngörülmüştür. Bu kararlar uyarınca Türkiye, kendi iç piyasasını AB ile
özel ilişki içinde bulunan az gelişmiş ülkelerin sanayi ürünlerine açması bekleniyordu.Önemli
bir nokta ise, Türkiye'nin sanayi ürünü kabul ettiği birçok işlenmiş tarım ürünü (şeker, salça,
zeytinyağı gibi maddeler), topluluk tarafından tarım ürünü olarak tanımlanır. Bu nedenle, söz
konusu ürünlerin ticareti konusunda özel bir uygulama benimsenmektedir. Bu özel uygulama
kısaca, bu ürünlerin tarım ve sanayi paylarının belirlenmesi ve ithalatta sanayi payları vergi
dışı bırakılarak tarım paylarından ise ortak gümrük tarifesi ölçüsünde bir vergi alınmasıdır.
II. BÖLÜM
Tarım ürünleriyle ilgili olan bölümdür. Tarım ürünleri söylendiği gibi gümrük birliği
kapsamına girmez. Fakat, öngörülen serbest dolaşım amacı ile ilerleyen zamanlarda tarım
Sayfa 44
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
ürünler içinde bunun gerçekleştirilmesi beklenmektedir. Türkiye nin ve AB nin uyguladıkları
tercihli rejimleri geliştirmeleri ve Türkiye'nin ortak tarım politikasına uyum sağlamak adına
adımlar atması önerilmektedir.
III. BÖLÜM
Gümrük hükümlerinin yer aldığı bölümdür. Türkiye; ürünün menşei, gümrük değeri, gümrük
beyanı ve serbest dolaşıma giriş gibi konularda topluluğun gümrük ilkelerini benimsemesi
öngörülmüştür.
IV. BÖLÜM
Yasaların ve mevzuatın uyumlulaştırılmasını kapsayan bölümdür. Bu bölümde fikri, sınai ve
ticari mülkiyet haklarının korunmasına verilen önem vurgulanmıştır. Ayrıca, Türkiye'nin bu
konuda belirlenmiş Topluluk mevzuatına ve uluslarası sözleşmelere uyum sağlaması üzerinde
durulmuştur.Şirketler arasında rekabeti bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve
uygulamaların da yasaklanması öngörülmüştür. Bu amaçla Topluluğun rekabet kuralları ile
mevzuatın benimsenmesi, rekabeti bozan ve bozma etkisi olan her türlü devlet yardımlarının
kaldırılması öngörülmüştür.
V. BÖLÜM
Kamu ihaleleri ile ilgilidir. Buna istinaden taraflar kamu satınalım ihaleleri için piyasalarını
karşılıklı olarak birbirine açmalarını sağlamak üzere görüşmelerin yapılması
kararlaştırılmıştır.
VI. BÖLÜM
Bu bölüm vergilendirmeyi konu alır. AB ve Türkiye'nin ithal mallara dolaylı ve dolaysız
olarak ulusal mallara uyguladıkları vergilerden daha yüksek bir vergi uygulaması
yasaklanmıştır.
VII. BÖLÜM
Kurumsal hükümleri içerir. Şöyle ki, Gümrük Birliği Ortak Komitesi adıyla bir kurum daha
önceki görevi yerine artık gümrük birliğinin düzgün işleyişini sağlamak görevine atanmıştır.
Kısaca görevi, bu amaçla Ortaklık Konseyi'ne önerilerde bulunmmak ve taraflar arasında
görüş alışverişi olanağı sağlamak olarak söylenebilir.
VIII. BÖLÜM
Uyuşmazlıkların çözümü ile ilgilidir. Avrupa Adalet Divanı'ndan ayrı, sınırlı bir hakemlik
kurumu getirilmiştir.
Sayfa 45
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
IX. BÖLÜM
Tavsiye kararlarını kapsamaktadır. Bunlar; Türkiye'nin Trans-Avrupa yol şebekelerine
katılması, sanayi, enerji, ulaştırma, telekomünikasyon, çevre, bilimsel araştırma ve
makroekonomik politika gibi konularda işbirliği önerileri bulunmaktadır.
Mali işbirliği deklarasyonunda ise, Topluluğun bütçe kaynaklarından 5 yıllık süre içinde 375
Milyon ECU, yürürlükteki Akdeniz Programı çerçevesinde (1992-1996) 300-400 Milyon
ECU ve 1996 yılında yürürlüğe girmesi öngörülen Akdeniz programından da miktarı net
belirtilmeyen bir yardım verilmesi şeklinde hükümler yer almaktaydı.Ayrıca Avrupa Yatırım
Bankası (EIB) kanalından 5 yıl süre ile 750 Milyon ECU proje kredisi sağlanması
öngörülmekteydi.Tüm diğer kaynaklarla beraber sağlanacak kredilerin tahmin edilen değeri
yaklaşık 3,5 Milyar ECU dolayındaydı.Önemli Nokta: Türkiye, halen tam üye olmadan AB
ile gümrük birliği oluşturan tek ülke konumdadır.Türkiye için gümrük birliğinin sağlayacağı
yararlar satın alma gücü yüksek geniş bir piyasaya katılmanın getirecekleriydi. Bunlar
öncelikle, ihracatın ve yatırımların artması, teknolojik gelişmenin hızlanması, doğrudan
yabancı sermaye girişi, ölçek ekonomileri gibi konulardı.Ankara Anlaşması'nın özüne göre,
gümrük birliği Türkiye için nihai amaç olmayıp, tam üyeliğe giden yolda bir orta aşama
durumundaydı. Ancak, eski Doğu Bloku ülkeleriyle bile tam üyeliğe alınırken, Türkiye'nin
tam üyeliğinin hala tartışılır olması bu konuda bir çelişki barındırır.Diğer ilginç bir nokta ise,
tam üye olmaması nedeniyle Türkiye, AB'nin karar alma mekanizması dışında kalırken, birlik
tarafından alınan kararları uygulamak durumundadır. Bu da ülkenin ekonomik ve siyasal
bağımsızlığı ile bağdaştırılamaz bir konudur.Gümrük birliğinin olumsuz etkileri konusuna
bakarsak, Avrupa ile rekabet edilmesi nedeniyle bazı endüstrilerin olumsuz etkilenmesi
olasılık dâhilindeydi. Tarife indirimi basit anlamda ülkenin gelirlerinden biri olan gümrük
vergileri kaleminin eksilmesi anlamına gelmekteydi. Bu bağlamda yapılan tahminler söz
konusu vergi kaybının yaklaşık olarak AB'den sağlanacak toplam dış yardım tutarına eşit
olduğunu göstermiştir.Konuya daha geniş açıdan bakıldığında, 1990'lardan sonra Türkiye'nin
yalnızca Avrupa Birliği ekseninde hareket etmesi yerine çok taraflı politikalar izlemesi
gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Özellikle, Kafkasya'da ve Orta Asya'da bağımsızlığına
yeni kavuşan Türk Cumhuriyetleri ve KKTC ile yakın ekonomik, kültürel ve siyasal ilişkileri
inşa edilmektedir. Ayrıca, çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak, Orta Doğu ülkeleriyle de
işbirliği yapılmaktadır. Türkiye önderliğinde bir Karadeniz İşbirliği Anlaşması imzalanmış ve
uygulamaya konmuştur.Tüm gelişmelere bağlı olarak, Türkiye'nin dış ekonomik ve siyasal
ilişkilerinin çok boyutlu bir şekilde yürütmek zorunda olduğu açıktır. Sonuç olarak, gümrük
birliğine girilmesi ve ilerde öngörülen Avrupa Birliği (pek olası değil) üyeliğinin
gerçekleşmesi durumunda bile, Türkiye bölge ülke ve kuruluşlarıyla ilişkilerini aynı hızda
geliştirmeye devam etmelidir.
Sayfa 46
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Detay Not: İstatistiki veri olarak, AB ile gümrük birliği anlaşmasının imzalanması Türkiye'nin
ihracatında beklendiği gibi bir patlama doğurmamıştır. Fakat, AB'den yapılan ithalatımızda
belirgin bir artış ortaya çıkmıştır.
9. SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI VE UYGULAMADAKİ ÖNEMİ
Serbest Ticaret Anlaşması (STA), taraf ülkelerin kendi aralarında gümrük vergisi ve
kısıtlamalarını kaldırmaları, ancak üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifeleri
oluşturmamaları, anlaşma dışında kalan üçüncü ülkelere her üye ülkenin kendi milli gümrük
tarifesini uygulayabildiği bir ekonomik birleşmedir. STA’da gümrük birliğinden farklı olarak
üçüncü ülkelere ortak bir gümrük tarifesi uygulanmamaktadır. Ayrıca gümrük birliği’nde
serbest dolaşım ilkesi geçerli iken STA’da ise menşe kuralları uygulanır.Çok tarafl ı ticaret
sisteminde özellikle son yıllarda yaşanan yavaşlama, ülkelerin ticaret politikalarında Tercihli
Ticaret Anlaşmalarını (TTA) ön plana çıkarmıştır. Sadece gelişmiş ülkeler kapsamında değil,
kuzey-güney ve güney-güney ticari ve ekonomik ilişkilerinde de TTA’ların artış gösterdiği
istatistiklerden ortaya çıkmaktadır.Aralık 2008 itibariyle DTÖ/GATT’a 421 Bölgesel Ticaret
Anlaşmasının (BTA) bildirimi yapılmış durumdadır. 421 adet BTA’nın yüzde 90’ını Serbest
Ticaret Anlaşmaları (STA) ve Kısmi Çerçeve Anlaşmaları oluşturmaktadır.Türkiye, 22 Aralık
1995 tarih ve 1/95 sayılı “Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) Arasında Gümrük Birliği
Kurulmasına İlişkin Ortaklık Konseyi Karar”ının 16. maddesi uyarınca, AB’nin Ortak Ticaret
Politikasını üstlenme yükümlülüğünden hareketle üçüncü ülkelere yönelik olarak AB’nin
tercihli ticaret sistemini üstlenmektedir.Ülkemiz, bu taahhüdün bir gereği olarak AB’nin
Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzaladığı üçüncü ülkelerle, bu ülkelerin AB ile imzaladığı
STA’lardaki hükümler paralelinde ve karşılıklı çıkar çerçevesinde münferiden STA’lar
akdetmektedir.
Türkiye’nin Serbest Ticaret Anlaşmaları
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında gümrük birliğini düzenleyen 1/95 sayılı Türkiye-AT
Ortaklık Konseyi
Kararı’nın 16’ncı Maddesine istinaden, Türkiye’nin, AB’nin Ortak Ticaret Politikası’na uyum
yükümlülüğübulunmaktadır. Bu kapsamda ülkemiz, AB’nin tercihli ticaret anlaşması
akdettiği ülkelerle karşılıklı yarar esasına dayalı benzer anlaşmalar akdetmektedir.
16. madde;
“1. Türkiye, ticaret politikasını Topluluğun Ticaret Politikasına uyumlu hale getirmek
amacıyla bu Kararın
Sayfa 47
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı
olarak uyum sağlar.
Bu uyum, hem otonom rejimleri hem de üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmaları kapsar.
2. Birinci fıkrada anılan durumların her birinde bu tarife tercihlerinin tanınması,
Topluluğun söz konusutercihlerin tanınmasını düzenleyen menşe hükümleriyle aynı
hükümlere uyulması şartına bağlıdır.” Hükümlerini amirdir.Diğer taraftan, ülkemiz, Barselona
Süreci olarak da adlandırılan Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’na taraf bulunmaktadır.Söz konusu
Ortaklık, 27-28 Kasım 1995 tarihinde Barselona’da düzenlenen Avrupa-Akdeniz Dışişleri
Bakanları Konferansında tarafl arın kabul ettikleri ‘Barselona Deklarasyonu’na dayanmakta
ve Akdeniz ülkeleri, AB, Türkiye ve EFTA3 arasında STA’lar akdedilerek Akdeniz
Havzasında 2010 yılına kadar bir serbest ticaret alanı yaratılmasını öngörmüştür. Ancak,
Akdeniz Havzasında 2010 yılına kadar bir serbest ticaret alanı oluşturulması hedefi
tamamlanmış değildir.Söz konusu serbest ticaret anlaşmaları (STA), Dünya Ticaret Örgütü
(DTÖ) kuralları ve GATT’ın 24’üncü maddesine uygun olarak akdedilmektedir.Bu çerçevede,
ülkemiz, bugüne kadar 26 adet serbest ticaret anlaşması imzalamıştır. Avrupa Birliği’nin 1
Mayıs 2004 ve 1 Ocak 2007 tarihli genişlemeleri neticesinde Litvanya, Macaristan, Estonya,
Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Slovenya, Letonya, Bulgaristan ve Romanya ile
yürürlüğe giren 10 adet STA’mız feshedilmiş olup, anılan tarihten itibaren bu ülkelerle ticari
ilişkilerimiz Türkiye-AB ortaklık ilişkisi temelinde yürütülmektedir. Ülkemizin, halen 14 adet
serbest ticaret anlaşması yürürlükte olup (EFTA, İsrail, Makedonya, Hırvatistan, BosnaHersek, Filistin, Tunus, Fas, Suriye, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan)
imzalanan 2 anlaşmanın da (Şili, Ürdün) yürürlüğe girmesine yönelik onay süreci devam
etmektedir. Diğer taraftan, ülkemizin hâlihazırda, Lübnan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK)4 ,
Ukrayna, MERCOSUR5 , Libya, Morityus, Seyşeller ve Faroe Adaları ile STA müzakereleri
devam etmekte olup, bu ülkeler ile müzakerelerin bir an önce sonuçlandırılmasına yönelik
çalışmalar devam etmektedir.Ayrıca, Meksika, Cezayir, Güney Kore, Güney Afrika Gümrük
Birliği, ASEAN ülkeleri6 ile Afrika-Karayip-Pasifik (AKP) ülkelerinden 36 Afrika ülkesi7 ,
ANDEAN, Hindistan, Orta Amerika Topluluğu ile STA müzakerelerini başlatmak yönünde
girişimlerimiz devam etmektedir. Öte yandan, AB, 4 Ekim 2006 tarihinde açıkladığı “Küresel
Avrupa” adlı stratejisi çerçevesinde, önümüzdeki dönemde yeni Serbest Ticaret Anlaşmaları
akdetmeyi hedefl emektedir. AB’nin STA akdetmeyi hedefl ediği yeni ülkeler arasında
ASEAN ülkeleri, Hindistan, Ukrayna, Orta Amerika Ortak Pazarı ve ANDEAN ülkeleri de
yer almaktadır. Bu çerçevede, Avrupa Komisyonu, anılan ülkelerle müzakerelere başlamak
yönünde 23 Nisan 2007 tarihinde AB Konseyi’nden gerekli yetkiyi almış bulunmaktadır. Bu
çerçevede, ülkemiz de söz konusu ülkelerle karşılıklı yarar temeline dayalı STA’lar yapmak
üzere girişimlerde bulunmaktadır.
Sayfa 48
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
Türkiye bugüne kadar, AB üyelikleri nedeniyle STA’ları feshedilen Merkezi ve Doğu Avrupa
ülkeleri hariç, on altı ülke ile STA imzalanmıştır.8 Bunlardan on dördü yürürlüğe girmiş, iki
anlaşmanın ise (Şili ve Ürdün) iç onay süreçleri devam etmektedir. Yedi ülke/ülke grubu ile
müzakereler devam etmekte olup9 , dokuz ülke/ülke grubu nezdinde de STA müzakerelerine
başlanması yönünde girişimde bulunulmuştur10. Anlaşmalar kapsamında, sanayi ürünlerinde
tam serbestleşme öngörülürken, tarım ürünlerinde tercihli kotalar çerçevesinde taviz
verilmektedir. STA’sı yürürlükte olan ülkeler ile olan ticaretimiz kümülatif olarak
incelendiğinde; 2000-2008 yılları arasındaki ihracat artış oranı, % 375 iken, aynı dönemde
STA ülkeleri ile olan ihracat artış oranının % 465 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Öte
yandan, genel ithalatımız aynı dönem içinde % 270 oranında artarken, STA ülkelerinden
ithalatımız % 298 oranında artış göstermiştir. Türkiye, 2000 yılında toplam 2,1 milyar dolarlık
ihracat gerçekleştirdiği STA ortaklarına 2008 yılına gelindiğinde yaklaşık 12 milyar dolarlık
ihracat gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, 2008 yılında STA imzalanan ülkelerin 132 milyar
dolar olarak kaydedilen toplam ihracat içerisindeki payları % 9’a ulaşmıştır. STA ülkelerinin
toplam ithalatımız içerisindeki payları ise, 2008 yılında % 5,3 civarında gerçekleşmiştir. Aktif
şekilde devam eden STA müzakereleri de iki ülke arasındaki ikili ticaretin gelişmesine önemli
katkıda bulunmaktadır. Şili ile bir sene içinde tamamlanan STA müzakereleri esnasında,
Şili’ye olan ihracatımızda % 262 oranında artış gerçekleşmiştir. STA ülkeleri ile olan
ticaretimizde mal grupları bazında, en fazla ihracatı yapılan fasıllar; gemiler, motorlu kara
taşıtları, mobilyalar, elektriksiz makineler, örme giyim eşyası, demir veya çelikten eşya,
plastik ürünleridir. Bu ülkelerden yapılan ithalata bakıldığında ise, inciler, kıymetli taş ve
metal mamulleri, elektriksiz makineler, mineral yakıtlar, demir ve çelik, elektrikli makine ve
cihazlar fasılları öne çıkmaktadır. Kriz sonrası, küresel düzeydeki daralmaya paralel olarak
ihracatımız 2009 yılının ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre %30,5 oranında
düşerken, aynı dönemde STA ülkelerine olan ihracatımızın %10,6 oranında artış kaydetmesi
dikkat çekicidir. Bu çerçevede, 2008-2009 Ocak-Eylül dönemi verileri incelendiğinde, en
fazla ihracat artışının EFTA ve içerisinde Mısır, Fas, Tunus gibi STA ülkelerinin de
bulunduğu Kuzey Afrika’da olduğu görülmektedir. Eylül ayında ise, Kuzey Afrika’ya yapılan
ihracatın geçen yılın aynı ayına göre % 9,4 oranında arttığı, bu bölgede yaşanan artışın
özellikle Mısır’a yönelik başarılı ihracat performansından artıştan kaynaklandığı tespit
edilmektedir. İhracatımızdaki ilk otuz ülke içerisinde, 2009 yılı Ocak-Eylül döneminde,
ihracatta en büyük yüzde artış (% 104,3) Mısır pazarında olmuştur. 2009 yılı Ocak-Eylül
dönemi itibariyle ihracatımızdaki ilk 40 ülke arasında Mısır 9. sırada bulunmaktadır. Ayrıca,
ilk 40 ülke sıralamasında STA imzaladığımız 7 ülke de yer almaktadır.Ülkemizin lokomotif
hizmet sektörlerinden olan yurtdışı müteahhitlik hizmetleri açısından, 2003-2008 yılları
arasında üstlenilen projelerin ülkelere göre dağılımına bakıldığında ise Fas, Gürcistan, Mısır,
Tunus, Makedonya, Mısır ve Arnavutluk’ta yaklaşık 3,5 milyar dolarlık projenin üstlenildiği
Sayfa 49
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
görülmektedir. Benzer şekilde, STA’lar bu ülkelerdeki yatırımları da tetiklemektedir.
Örneğin; Türkiye-Mısır STA’nın 2007 yılında yürürlüğe girişinden sonra, Mısır’daki Türk
yatırımları 2008 yılında 500 milyon dolar düzeyinden 2 milyar dolara çıkmıştır. Diğer
taraftan, STA imzalamak için girişimde bulunduğumuz ve/veya müzakerelerin devam ettiği
ülkeler açısından anlaşmaların statik etkileri, diğer bir deyişle anlaşma eğer bugün yürürlüğe
girseydi ortaya çıkacak etkiler hakkında çeşitli genel denge modelleri kullanmak suretiyle
öngörülerde bulunmak mümkündür. Anlaşmanın orta ve uzun vadede ortaya çıkan dinamik
etkileri hakkında da yine bu modeller vasıtasıyla tahmin yapılabilmektedir. Bu alanda yapılan
çalışmalar ortaya koymaktadır ki; bu tür bölgesel entegrasyonlar, ölçek ekonomilerine yol
açarak maliyet düşüşü ve kaynak verimliliği sağlamakta, dışa açık rekabetçi bir ekonomik
altyapının tesisi suretiyle ülkenin uluslararası rekabet gücünü artırmakta, milli geliri,
toplumsal refahı yükseltmektedir. Ayrıca karşılıklı yatırımların artırılması yönünde daha
uygun bir ortamın tesisini sağlamaktadır. İçinde bulunduğumuz kriz ortamında pazar
çeşitliliği sağlanması ise STA’ların en faydalı sonuçları arasında yer almaktadır. Örneğin şu
anda sınırları içerisinde ANDEAN, MERCOSUR ve Orta Amerika Topluluğu gibi STA
müzakerelerini yürütmekte olduğumuz/girişimde bulunduğumuz ticaret bloklarını ihtiva eden
Güney ve Orta Amerika bölgelerinde, 2008 yılında ithalat yüzde 15,5 büyümüştür. Bahse
konu bölgede ithalatın dünyada hiçbir bölgede olmadığı kadar güçlü bir büyüme sergilemesi,
söz konusu STA’ların nihayetlendirilmesinin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim
Avrupa Birliği de bu pazarlarda etkin olabilmek için bu ülke gruplarıyla yürüttüğü bölgesel
anlaşmaları azami süratte tamamlamaya çalışmaktadır. Sonuç olarak, daha önce
imzaladığımız anlaşmalar da somut olarak ortaya koymaktadır ki; tarife indirimleri ile “derin
entegrasyon” olarak tabir edilen menşe kuralları, yatırımlar, fikri mülkiyet hakları gibi
alanlarda yakınsama sağlayan bu anlaşmalar sonucu ülkelerin üretim, dış ticaret ve refah
düzeyi üzerinde ciddi ölçüde pozitif etkiler oluşmaktadır. Son olarak, genel siyaset
perspektifinden bakıldığında; ülkemizin STA akdettiği ülkeler ile sadece ticari ve ekonomik
ilişkilerinin değil, aynı zamanda siyasi ilişkilerinin de daha istikrarlı bir yapıya kavuştuğu
dikkat çekicidir. STA akdedilmesi sonrasında, STA’ya taraf ülkeler arasında oluşturulan
Ortaklık Konseyi ve Ortaklık Komitesinin, en üst seviyede siyasi ve bürokratik temsilcileri bir
araya getirerek karşılıklı olarak yeni işbirliği imkanlarının gözden geçirilmesine fırsat verdiği,
STA’lar sayesinde ülkelerin birbirlerinin ekonomik ve ticari potansiyelleri konusundaki
farkındalıklarının arttığı ve iş adamları arasındaki karşılıklı anlayışın geliştiği bunun
sonucunda da ilgili ülkelerle dostluk bağlarının daha da pekiştiği izlenmektedir.EFTA-İsviçre,
Norveç, İzlanda Devletleri ve Türkiye Avrupa’daki ekonomik entegrasyon sürecine aktif
şekilde katılmak hususundaki niyetlerini ve bu süreci güçlendirmenin yollarını ve araçlarını
araştırmak hususunda işbirliğinde bulunmaya hazır olduklarını ifade ederek, Türkiye- EFTA
Serbest Ticaret Anlaşmasını imzalamışlardır. Anlaşmanın amaçları şunlardır: (a) Karşılıklı
Sayfa 50
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
ticaretin genişletilmesi yoluyla EFTA Devletleri ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin
ahenkli şekilde gelişmesini teşvik etmek; (b) EFTA Devletleri ile Türkiye arasındaki ticaret
için dürüst rekabet koşullarını sağlamak; (c) Bu yolla, ticaretteki engellerin kaldırılması
suretiyle, dünya ticaretinin ahenkli gelişmesi ve genişlemesine katkıda bulunmak; (d) EFTA
Devletleri ile Türkiye arasındaki işbirliğini arttırmak.
Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (European Free Trade Assocıatıon-Efta) Kuruluşu
4 Ocak 1960 tarihinde İsveç'in başkenti Stockholm'de imzalanan ve 3 Mart 1960'da yürürlüğe
giren antlaşma ile Avrupa Ekonomik Topluluğu'na alternatif olarak kurulmuştur.
Amaçları
EFTA'nın amacı, gıda maddeleri dışındaki maddeler için aralarındaki gümrük duvarlarını
kaldırarak sanayi malları alanında serbest bir ticaret bölgesi oluşturmaktır. EFTA üyeleri,
üçüncü ülkeler ile yaptıktan sınaî ürün ticaretinde ortak gümrük tarifesi uygulamamaktadırlar.
Üyeler
Kurucuları, İngiltere, Norveç, Danimarka, Avusturya, Portekiz, İzlanda ve İsviçre'dir.
Günümüzde ise EFTA'nın üyeleri şunlardır:
Avusturya, İzlanda, Norveç, İsveç ve İsviçre. Finlandiya ortak üye statüsündedir.
Organları
Her ülkenin bir temsilcisi ile temsil edildiği ve bağlayıcı karar alabilen Konsey, EFTA ve
Finlandiya Ortak Konseyi, Konsey Komiteleri, Danışma Komitesi ve Sekreterliktir. Örgütün
merkezi, İsviçre'nin Cenevre kentindedir.
Faaliyetleri
EFTA ülkeleri kendi aralarında sanayi ürünlerinde gümrük ve eş etkili vergilerle diğer
kısıtlamaları kaldırmışlar, ancak üçüncü ülkelere ulusal mevzuatlarını uygulamayı
sürdürmüşlerdir. Zamanla iki kuruluş arasındaki ilişkileri giderek artmış ve 1994 yılında
Avrupa Ekonomik Alanı'nın kurulması sonucunu doğurmuştur. Üyelerinin bir kısmının
AET'ye katılmasıyla EFTA eski önemini yitirmiştir.
Gelişmeler
1973'te İngiltere ile Danimarka Avrupa Topluluğu'na katılınca EFTA'dan çıkmışlardır. Bunun
üzerine geri kalan EFTA üyeleri ile Av­rupa Topluluğu arasında, sanayi malları alanında bir
serbest ticaret antlaşması imzalanmıştır. Daha sonraları Portekiz de ATye katılarak EFTA'dan
ayrılmıştır.
Sayfa 51
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri
EFTA ile Avrupa Topluluğu arasında 22 Ekim 1991 tarihinde "EFTA-AT Ekonomik Birlik
Antlaşması" imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre AT ve EFTA üyesi ülkelerde üretim
faktörlerinin serbest dolaşımı sağlanarak bir ekonomik geniş alan oluşturulmuştur (EEA Avrupa Ekonomik Alanı).
Sayfa 52
More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com
[email protected]
Download