More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri UZAKTAN EĞİTİM KAYNAK DOKÜMANI Eğitim Adı: Milli Eğitim Bakanlığı Onaylı İnternet Tabanlı Dış Ticaret Elemanı Yetiştirme Kursu İÇERİK 1. GİRİŞİMCİLİK VE KARİYER OLARAK ‘DIŞ TİCARET MESLEĞİ Girişim Kavramı 2. DIŞ TİCARETE NASIL BAŞLAMALI Dış Ticaret Kavramları Dış Ticaretin Önemi Pazar Araştırması ve Dış Pazarların Analizi 3.İŞLETMELERİ DIŞ TİCARETE İTEN NEDENLER 4. İŞLETMELERİN ULUSLARARASILAŞMASI Uluslararasılaşmanın Aşamaları Uluslararasılaşma Sürecini Etkileyen Faktörler İşletmeleri Uluslararasılaşmaya İten Sebepler Uluslararası Pazarlamaya İlişkin Temel Kararlar 5. DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE DIŞ TİCARETİN GELİŞİMİ VE BEKLENTİLER 6. DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ,KURALLAR VE DIŞ TİCARET UYGULAMALARINA ETKİSİ Uluslararası Entegrasyonlar 7. AB’ NİN YAPISI VE GÜNCEL DURUMUN DIŞ TİCARETİMİZE YANSIMALARI 8. TÜRKİYE-AB TİCARİ İLİŞKİLERİ 9. SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI VE UYGULAMADAKİ ÖNEMİ Sayfa 1 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri 1.GİRİŞİMCİLİK VE KARİYER OLARAK ‘DIŞ TİCARET MESLEĞİ Girişim kavramı; Paranın varlığından ziyade yeni ürün veya üretim tekniklerini bilme geniş bir ufka sahip olma ve yeni ve değişen şartlar uyum sağlama kabiliyetine vurgu yapmaktadır. Girişimci; Pazardaki Fırsatları ve gelişmeleri gören, bu fırsat ve gelişimleri iş fikrine dönüştüren, riski üstlenerek kaynakları bir araya getiren ve etkin olarak kullanan, küçük işletmeyi başarıyla yöneten, rekabeti yaşam biçimi haline getirerek kendisini ve işletmesini geliştiren yenilikçi ve azimli kişidir. Bir kişinin girişimci olabilmesi için; Risk ve sorumluluk üstlenebilen, dinamik bir kişiliğe sahip, yeniliklere ve gelişime açık, büyüme tutkusu olan bir kişi olması gerektiği söylenebilir. İşletmenin başarısını etkileyecek temel girişimci özellikleri şunlardır; Uzun süre yorulmadan çalışabilme; Zorluklara karşı koyabilme (hemen yılıp vazgeçmeme); Davranış ve kararlarda azimli olma; Mali gücü kuvvetleninceye kadar az kârla yetinme; İşin gerektirdiği teknik ve sosyal (beşeri) beceriye sahip olma. Başarılı girişimci kişilik özellikleri; Özgüven Kararlı olma İletişim becerileri Yeni fikirlere açık olma Vizyon sahibi olma İnisiyatif kullanabilme Güvenilirlik Olumlu düşünme Gerçekçilik Esneklik Risk alma Sayfa 2 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Bunlara ilaveten; Çalışkanlık Organizasyon kabiliyeti Denetim yeteneği Bilgi Çevresi ile barışık olma Azim Akılcılık Kararlılık ve Sürekli kendini yenileme sayılabilir Fırsat girişimciliği temelde, Pazardaki mevcut fırsatları görerek veya potansiyel fırsatları sezinleyerek mevcut bir ürünü pazara sunmaktır Fırsatçı girişimci var olan bir ürünün; Pazara yeterince sunulamaması veya pazarda hiç olmaması veya nitelik bakımından yetersiz olmasından faydalanarak yüksek kâr elde eder. Yenilikçi Girişimcilik Yeni bir fikir veya buluşu ya da mevcut olan bir mal veya hizmetin dizayn, fiyat kalite gibi yönlerden iyileştirilerek piyasa sunulmasıdır. Fırsat vs. Yenilik Fırsat girişimciliğinde pazardaki potansiyel fırsatların kollanması ve buna göre yatırımlara girişilmesi, yaratıcı girişimcilikte ise mevcut ürünlerde tasarım veya kullanım itibarı ile bazı değişiklikler yapılması esastır. Hatta işletmelerin tüketici beklentilerini aşarak, mevcut olmayan ürünleri yeni bir fikir veya buluşun pazara sürülmesi şeklinde üreterek, müşterilerin kullanımına sunulması, önemli bir ayrıntıdır. Takipçi girişimcilik; Piyasadaki gelişmeleri izlemekle yetinen, Bu gelişmelere göre davranan, Yenilik yapan girişimcilerin yolundan gitmeyi içeren girişimcilik türüdür. Sayfa 3 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Başlangıçta girişimcilik, kişilerin kendi sermayeleri ile iş kurması olarak algılanıyordu. Klasik iktisatçılar girişimciyi bir «lider» olarak değil sadece «kapital sağlayan kişi» olarak görüyorlardı. Bunun yanında; Sanayi devriminden önce var olan arz sıkıntısı pazarlamada üretim anlayışını getirmiş ve ne üretirsem satarım düşüncesiyle girişimcinin üstlendiği karar verici rolü önemsenmemekteydi. Pazarın ve rekabetin gelişimiyle girişimcinin önemi artmış ve neyin, nasıl üretileceğine karar veren girişimcinin bir üretim faktörü olarak kabul edilmesine yol açmıştır.19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren şirket sahipliği ve yöneticiliğin birbirinden ayrılmasıyla girişimcilik tanımı yöneticilikten soyutlanmış, konumu ve tanımı daha belirgin hale gelmiştir. Cumhuriyet dönemi öncesi; Osmanlı’da ticaretin ve zanaatkârlığın azınlıklar ve yabancılar tarafından yapılması Osmanlı’nın sanayi devrimine katılamaması Anadolu’ya altyapı yatırımlarının yapılmaması sonucu ekonomik gelişim ve çeşitlilik sağlanamamıştır. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde özel teşebbüsün yatırım yapacak yeterli sermaye ve bilgi birikimine sahip olmaması devletin yol gösterici olarak ekonomik alanda faaliyet göstermeye başlamasının ana nedenidir. Ekonomik faaliyetler ve sanayi yatırımlar devlet öncülüğünde başlamış olsa da karma ekonomi modeli geçerlidir. Türkiye’de girişimciliği; Cumhuriyet öncesi dönem Cumhuriyetin ilk yılları, 1950 – 1980 dönemi ve 1980 sonrası dönem olarak dört döneme ayırmak doğru olur. Başarı Hikâyeleri; 1- Pierre Omidyar: 1995 yılında kendine AuctionWeb adında kişisel bir web sitesi kurdu. Bu sitenin amacı internet üzerinden açık artırmayla bilgisayar ekipmanları satmaktı. Ancak site kısa sürede çok popüler oldu ve ciddi bir trafik almaya başladı. Mevcut sunucular bu trafiği kaldıramayınca Omidyar’ın daha büyük sunucular kiralaması gerekti ki bu da maliyetleri artırdı. Pierre Omidyar sonunda bu satışlardan komisyon almaya başladı. Ancak bu sefer de sonuçlanan açık artırmaların para transferleri ve komisyonları toplamak ciddi bir iş yükü haline geldi. Bunun üzerine Pierre Omidyar para akışını yönetmek üzere bir kişiyi işe Sayfa 4 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri aldı.1996 yılında 250 bin, 1997 yılında ise 2 milyon ilan listelenen AuctionWeb’i şimdilerde eBay olarak tanıyoruz. 1997 yılında 2 milyon ilan listeleyen eBay, aynı 6.7 milyon dolar yatırım aldı. O yıl şirketin başına başkanı olarak Meg Whitman şimdilerde PC devi HP’nin başkanı. 2- Mike Evans ve Matt Maloney: İki yazılımcı arkadaş olan Maloney ve Evans, bir web sitesinde kendilerine kiralık ev ararken yemek söylemeye karar vermiş. Ancak restoran seçenekleri, menüler, telefon numaraları derken iş içinden çıkılmaz bir hale gelmiş. Tam bu anda ikilinin aklına tıpkı kiralık daireler gibi restoranları da tek bir sitede toplama fikri gelmiş. Bunun üzerine 2004 yılında GrubHub kurulmuş. GrupHub bugünlerde ABD’de kendi alanının en büyüklerinden biri ve şirketin değeri 3 milyar dolar civarında.Elbette bu noktada şunu da hatırlatmak gerek: Yemeksepeti.com, Türkiye’de 2000 yılında yani GrupHub’dan 4 yıl önce faaliyete geçti. ABD pazarına açılmasa da bölge ülkelerde faaliyet gösteren Yemeksepeti belki de gelecekte Türkiye’nin ilk milyar TL’lik girişimi olacak. 3- Howard Schultz: Bir kahve dükkanı zincirinde pazarlamacı olarak çalışan Howard Schultz, Milan şehrine yaptığı bir seyahatte buradaki küçük kahve dükkanlarından çok etkilenmiş. ABD’ye döndüğünde bu fikri kendi şirketine sunmuş. Şirket bir pilot şube açmayı kabul etmiş ancak sonuçlardan etkilenmemiş. Bu sebeple başka şubeler açmak istememişler. Şirkete kızan Schultz görevinden istifa etmiş ve kendi şirketini kurmak için yola çıkmış. Ancak eşi ilk çocuğuna hamile olan girişimci 400 bin dolarlık bütçeyi bulmakta zorlanmış. Daha sonra çalıştığı eski kahve şirketinin kurucuları ona yardım etmeye karar vermiş ve yatırımcı olmuşlar. 2 yıl sonra ise sahip oldukları çay şirketine yoğunlaşmak için kahve şirketini Schultz’a satmayı teklif etmişler. Howard Schultz 1988 yılında Starbucks isimli bu şirketi almayı kabul etmiş… 2.DIŞ TİCARETE NASIL BAŞLAMALI DIŞ TİCARET KAVRAMLARI Ticareti, üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir ücret karşılığı son kullanıcılara ulaştırılmasını sağlayan alım-satım faaliyetlerinin tümü olarak tanımlayabiliriz. Ticaret genel olarak, iç ve dış ticaret olmak üzere ikiye ayrılır. Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir. Dış ticaret alım satım işlemlerinin teslimi açısından ithalat ve ihracat olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. Ülke ekonomisinin kalkınmasında ihracat önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle ülkelerde ihracatın artırılması, ithalatın azaltılması önemli hedefler arasındadır. Ülkelerin bu hedeflere ulaşmak için aldıkları kararlar ve tedbirler dış dış ticaret politikasını oluşturur. Sayfa 5 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Dış ticaret politikası açısından bir devletin dış ticaretini etkileyebilecek unsurların başlıcaları; yasaklar, gümrük resmi, ticaret antlaşmaları, primler, sübvansiyonlar ve idari korumacılık olarak sınıflandırılabilir. Bunlardan yasaklar, ithalat ve ihracat yasaklarıyla transit geçiş yasakları şeklinde bir ayırıma tabi tutulurken; gümrük resmi de aynı şekilde ithalat, ihracat ve transit ticarette uygulananlar olarak üçe ayrılmaktadır. Önceden, dış ticareti etkileme araçları ithalat, ihracat ve transit geçiş yasakları ile sınırlıyken bu günkü gelişmeler, gümrüklerin doğrudan sonucu etkileyici bir rol oynadıklarını göstermektedir.Küreselleşme süreci ile birlikte dünyada ihracat sürecinde kullanılan belgeler, tanımlar ve uygulamalar standartlaştırılmaktadır. Türkiye de Gümrük Birliği Anlaşmasıyla birlikte bu standartlaştırma sürecinin içinde yer alarak, standartlara uymak için kanun ve yönetmeliklerinde değişiklikler yapmıştır. Döviz Genel bir tanımlama ile yabancı ülke paralarına döviz denmektedir. Nakit şeklinde olan eldeki paraya “efektif”, nakde dönüştürülebilir herhangi bir araç şeklinde olanlara (banka havalesi, ödeme emri, döviz poliçeleri, mevduat sertifikaları, seyahat çekleri vb.) da “döviz” adı verilmektedir. Döviz, çeşitli şekillerde ifade edilebilen bir kelimedir. Türk Parasını Koruma Kanunu, dövizi efektif dâhil, yabancı parayla ödemeyi sağlayan her türlü hesap, belge ve araç olarak ifade etmektedir.Bu tarif, dövizin dar anlamda bir tarifidir. Geniş anlamda döviz ise yabancı ülkelere ödeme yapmaya yarayan her çeşit araçtır. Bu anlamda çek, poliçe, emre yazılı senet, hazine bonosu, hisse senedi ve tahvil şeklindeki araçlar çevrilgen para rejimlerinde döviz olarak kullanılır. Özellikle bankacılık uygulamalarında nakit yabancı paralara karşılık olarak, bu gibi para yerine geçen ödeme araçlarına da döviz denmektedir. Kambiyo Kambiyo, para ya da para yerine geçen belgelerin değiştirilmesi işlemidir. Para alım ve satımı ile ilgili işlemleri kapsar. Kambiyo senedi ise kıymetli evrakın tüm özelliklerini taşıyan ve uygulamada en yaygın olarak kullanılan kıymetli evrak çeşididir. Kanunen emre yazılı olarak düzenlenen, içerdikleri hak bakımından mutlaka bir para alacağını konu edinen, ekonomik alanda çok işlem ve etki gören önemlerinden dolayı Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmiştir. Kambiyo, nakit para veya para yerine geçen her türlü araç ve senetlerin alım ve satımı iken millî para ve yabancı paraların dolaşımına ilişkin olarak kambiyo ise; para yerine geçen ve ödeme aracı olarak kullanılabilen her türlü bono, çek, poliçe ve diğer menkul kıymetler anlamında da tanımlanabilir. Kambiyo ile ilgili işlemlerde en çok kullanılan tanımlar aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.Kambiyo Mevzuatı: Para ve diğer menkul kıymetler ile maden ve taşların iç piyasada tedavülü ve ülkeden ihraç veya ülkeye ithaline ilişkin usul ve esasları düzenleyen hukuki metinler bütününe kambiyo Mevzuatı denilir. Sayfa 6 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Efektif: Banknot şeklindeki bütün yabancı ülke paralarını ifade eder. FOB (Free On Board): Malların belirtilen yükleme limanında gemi bordasına aktarılmasıyla satıcının teslim yükümlülüğünün yerine getirildiği anlamına gelir. CIF (Cost, Insurance, Freight): Satıcının, mal bedeli ve navlunun yanı sıra taşıma sırasında malların kayıp ve hasar riskine karşı deniz sigortası sağlama yükümlülüğü olduğu anlamına gelir. CFR (Cost And Freight): İşleme konu olan malların, belirlenen varış yerine kadar taşınması için gerekli olan masrafları ve navlun bedelini satıcının ödemesi anlamına gelir. Döviz: Efektif dâhil yabancı parayla ödemeyi sağlayan her türlü hesap, belge ve vasıtaları ifade eder. Merkez Bankası: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve şubelerini ifade eder. Konvertibl Dövizler: Uluslararası para piyasalarında bütün ülkelerce kabul gören ve bu sebeple bir diğer ülke parasına serbestçe çevrilebilme imkânına sahip dövizlerdir. Döviz Alım Belgesi (DAB): İhracat bedellerinin ve ihracatçının bankası tarafından talep edilen banka komisyonlarının alışı yapılırken düzenlenen belgeye denir. Döviz Satım Belgesi (DSB): Dışarıya ödenen ithalat bedelleri, aracı komisyoncunun komisyonları, yurt içindeki bankanın yurt dışındaki muhabir şubelerinin talep ettiği komisyonlar vb. için düzenlenen belgeye denir. Döviz Tevdiat Hesabı (DTH): Gerek yurt dışında gerek yurt içinde yerleşik gerçek veya tüzel kişilerin serbest tasarruflarında bulunan döviz veya efektiflere banka veya özel finans kurumlarında açtırdıkları tevdiat hesaplarıdır. Bu hesaplardaki dövizlerin kullanımı serbesttir. Gümrük Bir ülkenin giriş ve çıkışında ticari hareketlerin denetim ve gözetiminin yapıldığı yer olarak tanımlanır. Diğer bir tanımla da yurt dışına gidiş veya yurt dışından dönüş sırasında gümrük işlemlerinin yapıldığı yerdir. Gümrük işlemlerinin en önemli bölümünü dış ticaret işlemlerini yapan işletmeleri ilgilendiren aşağıdaki bölümleri önem kazanmaktadır.Gümrük tarifesi: Dış ekonomi politikasının en eski ve en çok kullanılan araçlarından biridir. Tanımda gümrük, belli bir malın gümrük sınırını geçişinde ödenen vergi ve harçlardır. Tarife ise, uluslararası ticarete konu olan bütün mallara uygulanan vergileri belirleyen listelerdir. Gümrük vergileri, gümrük yükümlülüğünün doğduğu tarihte yürürlükte olan gümrük tarifesine göre hesaplanır. Sayfa 7 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Gümrük tarifesi; Bakanlar Kurulunca kabul edilen Türk Gümrük Tarife Cetvelini Tamamen veya kısmen Türk Gümrük Tarife Cetveli ’ne dayanan diğer cetvelleri Eşyaya uygulanacak gümrük vergi oranlarını, tarım politikası veya işlenmiş tarım ürünleriyle ilgili alınan ithalat vergilerini Türkiye'nin bazı ülkeler veya ülke grupları ile yaptığı anlaşmalar gereği tercihli tarife uygulamalarını Türkiye tarafından tek taraflı olarak bazı ülkeler, ülke grupları veya toprak parçaları için tanınan tercihli tarife uygulamalarını İthalat vergilerinde, bazı eşyaya şartlı olarak uygulanacak muafiyet veya indirim uygulamalarını Diğer tarife uygulamalarını kapsar.Eşyanın “gümrük kıymeti”: Eşyanın gümrük kıymeti, gümrük tarifesinin ve eşya ticaretine ilişkin belirli konularda getirilen tarife dışı düzenlemelerin uygulanması amacıyla Gümrük Kanunu ile Gümrük Yönetmeliği’nde yer alan hükümler çerçevesinde belirlenen kıymettir. İthal eşyasının gümrük kıymeti deyimi, ithal eşyası üzerinden advalorem sisteme göre gümrük vergisinin hesaplanmasına esas teşkil edecek eşya kıymetini belirtir. Kıymet tespit yöntemleri şunlardır: Satış bedeli yöntemi Aynı eşyanın satış bedeli yöntemi Benzer eşyanın satış bedeli yöntemi İndirgeme yöntemi Hesaplanmış kıymet yöntemi Son yöntem Marka Marka bir veya bir grup üretici ve satıcının mal ve hizmetlerini belirlemeye, tanıtmaya ve rakiplerininkinden ayırıp farklılaştırmaya yarayan isim, terim, sözcük, simge (sembol), tasarım (dizayn), işaret, şekil, renk veya bunların çeşitli bileşenleridir. Serbest Bölge Serbest bölgeler, bulundukları ülkenin siyasi sınırları içinde yer alan, fakat Dış Ticaret, Vergi ve Gümrük Mevzuatı açısından gümrük hattı dışında sayılan bölgelerdir. Serbest bölgelerde sınai ve ticari faaliyetler için ülkede sağlanandan daha geniş muafiyet ve teşvikler tanınır. Türkiye’de serbest bölgeler, Türkiye Gümrük Bölgesi’nin parçası olmakla beraber serbest bölgeler; Serbest dolaşımda olmayan herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmadığı; gümrük vergisi, ticaret ve kambiyo uygulamaları bakımından Türkiye gümrük bölgesi dışında kabul edildiği Serbest dolaşımdaki eşyanın ise çıkış rejimi hükümlerine tabi yerlerdir. Sayfa 8 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Serbest bölgeler; yabancı sermaye yatırımlarını ve dış ticareti artırmak, yerli üreticilerin dünya piyasalarındaki fiyattan girdi temin etmelerini sağlayarak uluslararası rekabet güçlerine katkıda bulunmak, ihracata dönük sanayilerin gelişmesini teşvik ederek ihracatı artırmak, döviz girişini artırmak, yeni iş imkânları yaratarak istihdam sorununun çözümüne yardımcı olmak, gelişmiş üretim ve yönetim tekniklerinin yurt dışından ülkeye getirilmesiyle ekonomik standartları yükseltmek amacıyla kurulur.Dünya serbest bölgelerine bakıldığında; II. Dünya Savaşı öncesi kurulan Singapur ve Hong Kong Serbest Limanları ile daha sonra kurulan Panama, İrlanda Tayvan ve Güney Kore serbest bölgelerinin elde ettikleri büyük başarılar, serbest bölgeler fikrinin pek çok ülkece kabul edilmesine katkıda bulunmuştur. 1967 yılında serbest bölgelerin, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Komisyonunca gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarını artırmada önemli bir araç olarak kabul edilmesinden sonra, serbest bölge sayısı hızlanarak artmıştır. Sonuç olarak ABD, İngiltere, Almanya, Macaristan, Yugoslavya, Suudi Arabistan, Pakistan, Hindistan, Tayland, Çin gibi farlı rejimlerle idare edilen 80 ülkede, 450’nin üzerinde serbest bölge kurulmuş ve serbest bölgeler üzerinde gerçekleştirilen ticaretin hacmi 500 milyar dolara ulaşmıştır.Yakın çevremizde yer alan serbest bölge sayısı 25 civarında olup bunlar İran, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Libya, Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Romanya’da bulunmaktadır. Bu gelişmelerin dinamiğini sağlayan unsur ise şu şekilde özetlenebilir. Gelişmiş ülkelerdeki işçi ve özellikle vasıfsız işçi ücretleri, gelişmekte olan ülkelerdeki işçilik ücretlerinin birkaç katıdır. Sigorta Dış ticarete konu olan mallar ihracatçı tarafından ithalatçıya teslim edilene kadar geçen süre için sigorta yaptırılır. Bu durum iki tarafın yapacağı teslim sözleşmesinde açıkça ifade edilmelidir. Malların bir yerden bir yere bir veya çok sayı ve türdeki nakil aracıyla taşınması sırasında uğrayabileceği ziyan ve hasarları güvence altına alan sigorta türüdür. Diğer bir deyişle, bu sigorta türüyle, sevkiyat sırasında gerçekleşme ihtimali olan risklere karşı sigortalının mal üzerindeki menfaati korunmaktadır. Sigortalanabilir menfaatin neler olabileceğini ve bu menfaatini sigortasının ne denli genişliklerde sağlanabileceğini açıklamadan önce, emtia sigorta poliçesine gereksinim duyulan alanları sıralamak gerekmektedir. Bu alanlar şunlardır: Dâhilî taşımacılık İhracatta taşımacılık İthalatta taşımacılık Sigortalatanın isteği doğrultusunda, dar veya geniş olarak sağlanan teminatlar, her sevkiyat türü için ve kapsamlarının genişliği ile doğru orantılı fiyat uygulamalarına tabidirler. Ayrıca bu fiyat uygulamaları kendi içlerinde sefere ve emtianın cinsine göre değişiklikler arz Sayfa 9 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri etmektedir. Fiyat uygulamalarının nasıl yapılacağını ve sağlanan teminatların neyi içerdiğini incelemeye başlamadan önce uluslararası alışverişte, yani ihracat–ithalat olayında, her halükarda iki taraftan birine yüklenen sigorta yaptırma sorumluluğu sebebiyle kesinlikle ortaya çıkan sigorta gereksinimini göz önüne alarak uluslararası ticarette kullanılan satış sözleşmelerinin türlerini incelemekte yarar vardır. Böylece sigorta ihtiyacının hangi noktada ve kim tarafından hissedildiği anlaşılacaktır. Dış Ticaretin Önemi Uluslararası ticaretin gündemi, ticari, ekonomik ve siyasi gelişmelere bağlı olarak şekillenmektedir. Uzun uğraşlar sonucu gümrük tarifelerinde ve tarife dışı engellerde yaşanan düşüşler, ülkelerin ilgisini son dönemde başka sorun alanlarına yöneltmiştir. Bu kapsamda son yirmi yıldır ülkelerin gündeminde ticaret maliyetleri yer almaktadır. Bunun nedeni, ticaret maliyetlerinin ülkelerin rekabet gücünü ve uluslararası ticaretin yönünü etkilemesidir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, dış ticaret yapan firmalar uzun ve karmaşık bürokrasiden ve yetersiz altyapıdan dolayı uzun beklemelere, gecikmelere ve yüksek maliyetlere maruz kalmakta, bu yüzden rekabet güçlerini kaybetmektedir.Ticaret maliyetlerinin ele alındığı hemen hemen tüm çalışmalarda ve toplantılarda dış ticaretin kolaylaştırılması kavramı karşımıza çıkmaktadır. Dış ticaretin kolaylaştırılması, uluslararası ticaret için gerekli olan işlemlerin basitleştirilmesini, söz konusu işlemler için gereken belgelerin ve maliyetin azaltılmasını ve ticarete konu malların satıcılar ve alıcılar arasındaki hareketini hızlandırmayı amaçlamaktadır. Bu alanlarda yapılacak iyileşmeler firmaların dış ticaret yaparken katlandıkları ticaret maliyetlerini azaltmakta ve rekabet güçlerini artırmaktadır. Yapılan araştırmalar ve ülke tecrübeleri, ticaretin kolaylaştırılmasının başta dış ticaret olmak üzere yabancı sermaye girişine, yatırımlara, üretime ve istihdama katkı sağladığını, kamu kurumlarının dış ticaret sürecindeki kontrollerinin etkinliğini, özel sektörün düzenlemelere uyumunu ve kamu gelirlerini artırdığını ortaya koymaktadır.Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki yetersiz altyapı ve bürokratik engeller sadece bu ülkelerin firmalarını değil, bu ülkelere ihracat yapmak isteyen gelişmiş ülkelerdeki firmaları ve küresel ticareti de olumsuz etkilemektedir. Bundan dolayı küresel ticareti geliştirmeye yönelik yürütülen uluslararası çalışmalarda dış ticaretin kolaylaştırılması konusu çeşitli platformlarda gündeme gelmiştir. İkinci Dünya Savaşının ardından başlatılan bu çalışmalar 1990’lı yılların ortalarından itibaren ivme kazanmıştır. Bu kapsamda günümüze değin birçok uluslararası anlaşma imzalanmış, standartlar ve tavsiyeler kabul edilmiş, rehber, endeks ve kılavuzlar hazırlanmıştır. Yapılan bu çalışmalar, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dış ticaretin kolaylaştırılması konusuna ilgisini artırmıştır. Birçok ülke kendi imkânlarıyla veya donör ülkelerden ve uluslararası kuruluşlardan teknik ve mali destek alarak reform süreci başlatmıştır. Sayfa 10 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde başlatılan bu reformların bazıları uygulamaya geçerek başarılı sonuçlar vermiş, bazılarında ise uygulanmasında sorunlar yaşanmıştır. Yaşanılan bu sorunların başlıca nedenleri siyasi irade noksanlığı, kurumların isteksizliği, kurumsal ve insani kapasite yetersizliği, finansman azlığı ve koordinasyon eksikliğidir. Koordinasyon eksikliğinin sorun olması, dış ticaret sürecinde birçok aktörün yer almasından kaynaklanmaktadır. Dış ticaret sürecinde yer alan aktörleri ihracatçılar, ithalatçılar, dış ticaret işleminin gerçekleşmesi için ihracatçılara ve ithalatçılara nakliye, sigorta, gümrük müşavirliği gibi hizmet sunan aracılar ve çeşitli kamu kurumları olmak üzere dört grupta toplamak mümkündür. Dış ticaretin kolaylaştırılması için bu aktörlerin kendilerinden beklenen rolleri etkili bir şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. Bunlardan birisinde yaşanacak bir sorun, adeta bir zincire benzeyen dış ticaret sürecinde diğer unsurlarda da sorun yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, süreç içerisinde tüm aktörlerin mevzuattan, prosedürlerden ve altyapıdan kaynaklanan sorunlarının tespit edilmesi ve bu sorunların zamanında ve etkili bir şekilde çözülmesi gerekmektedir. Bu durum ancak sayılan bu dört grup arasında verimli bir koordinasyon sağlanmasıyla mümkün olabilmektedir. Aksi halde, dış ticarete engel teşkil eden sorunlar tam olarak tespit edilemeyeceği için reformlar uygulanamayacak, yetersiz kalacak veya başka sorunlar oluşmasına neden olabilecektir. Pazar Araştırması ve Dış Pazarların Analizi Kendi Firma Analizi: İhracat ve ithalata hazır mı? Fiyat: İhraç etmeyi planladığınız ürünün fiyatı rekabet koşullarına uygun mu? İthal etmeyi planladığınız fiyat iç piyasa için cazip mi? Rekabet Ortamı ve Şartları: Pazar hazır mısın? Bölgedeki Rakip Üretici Firmalar: rakip üretici firma ne yapıyor? Yeni ürün politikası ve Pazar payı nedir? Kâr Marjı: yatırım maliyetlerini karşılayacak mı? Kar marjı işletmenin arzuladığı hedefleri karşılayacak mı? Dış Ticarete Ait Masraf Kalemleri: Nelerdir? Ticaret Kanalları: engeller ve maliyetler? Ödeme Koşulları; Şekilleri güven veriyor mu? Risk, ödeme, tahsilat ve finansman maliyeti nedir? Teslim Şekilleri: için hangi yöntem seçilecektir? Teslim şeklinin risk ve ilave maliyetleri nelerdir? Sayfa 11 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Sigorta Teminat İhtiyacı: maliyet ve garanti nedir? Hükümet Kararları: Ülke yöneticilerinin bakış açışı, İlgili Ülkenin Alt Yapı Durumu: ürüne uygun mu? Teknik Standart ve Düzenlemeler: Ülkede var mı? Ticari Engeller: yasal veya gayri yasal engeller neler Coğrafi Koşullar: Gerek ulaşım ve maliyet? Tanıtım İhtiyacı ve Reklam Maliyeti: Nedir? Ürünün Kalite Yapısı: İlave maliyetler neler olabilir? Ürünün Benzer Ülke Ürünleri Karşısındaki Durumu: Kendi ürünümüz ve benzer ülkelerin ürünleri arasındaki farklar nelerdir? Ürünün Piyasada Yaşam Süresi: Ürünün piyasada süresi nedir? Moda ve mevsimlik değişim süreci? Ambalaj Durumu ve Maliyeti: ilave maliyetler nedir? Piyasanın Genişliği: piyasa arz ve talep durumu? Ülkedeki Moda ve Yaşam Standardı: Nedir? Ülke Ekonomik ve Siyasal İstikrarı: değişken mi? İthalat, İhracat Teşvikleri ve Kredileri: Yerli ya da yabancı ayırımı ile vergi ve yasal yükümlülük nedir? Korumacı Tedbirler: İthalat ile ilgili vergiler, fonlar, harçlar ve diğer kesintiler nelerdir? Ürün ile ilgili miktar sınırlaması var mıdır? Varsa süresi nedir? 3.İŞLETMELERİ DIŞ TİCARETE İTEN NEDENLER Bir ulusal ekonominin dünya ekonomisi ile olan ilişkilerinin nedenlerini dört grupta toplayabiliriz. Şöyle ki bir kısım malların ihracı bazı malların arzının aşırı bolluğudur. Dış ticarete neden olan diğer bir faktörde, yerli üretimin ülke gereksinimlerine göre kıt (yetersiz) oluşuyla ilgilidir (ithalat). Bir grup malın ticareti de ülkeler arasındaki fiyat farklılıklarına bağlanabilir. Son olarak bir grup malın ticareti ise ürün farklılıklarından ileri gelmektedir. Şimdi ülkeleri dış ticarete iten nedenlere daha yakından bakalım. Sayfa 12 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Yurtiçi Talep Karşılandıktan Sonraki Üretim Fazlası Endüstri devriminden önceki dönemlerde ekonomilerin temel sorunu üretimin nasıl arttırılması gerektiği iken, bu sanayileşme hareketinden sonra üretilen ürünlere pazar bulunması ve uluslararası piyasaların nasıl genişletileceği temel sorun oldu. Ülke içindeki talep karşılandıktan sonra üretim fazlası, ülkelerin dış ticarete girmesini zorunlu konuma getirmektedir. Yerli Üretimin Yetersizliği Dış ticarete neden olan önemli faktörlerden biri de, belirli malların bazı ülkelerde hiç üretilmemesi ya da yerli üretimin iç talebi karşılamaya yeterli olmamasıdır. Günümüzde hiçbir ülke kendi kendine yeterli (otarşi) değildir. Doğal kaynakların yeryüzünde dengesiz dağılımı, teknik bilgi ve uzman emeğin yetersizliği, ekonomik gelişme farklılıkları üretim yetersizliğine neden olarak, ülkeleri dış ticarete yönlendirmektedir. Uluslararası Fiyat Farklılıkları Ülkeler arasında üretim maliyetleri farklıdır. Teknoloji ve ülkelerin sahip oldukları üretim faktörlerinin farklılıkları üretim maliyetini etkilerken aynı zamanda ülkeler arasında verimlilik farklarına da neden olur. Verimlilik farklarından dolayı ülkeler ürettikleri bütün malları değil, bunların içinden en ucuza üretebildikleri malları yurt dışına satarken, daha yüksek maliyetle ürettikleri malları ithal etme yoluna gideceklerdir. Mal Farklılaştırması Belirli bir mal grubunu üreten firmalar topluluğuna endüstri denir. Endüstri içindeki bu firmaların ürettikleri mallar birbirinin benzeri olmakla birlikte tıpa tıp aynı değildir. Malların dış görünüşü, kullanılışı veya faktör bileşimi farklıdır. Bunun nedeni tüketici tercihlerinin birbirinden farklı olmasıdır. Oldukça geniş bir mal grubu içinde yerli ve yabancı mallara olan talep yapısı da farklılık gösterir. 4. İŞLETMELERİN ULUSLARARASILAŞMASI Genellikle bir ya da birden çok yabancı bağlı veya yan kuruluşu olan bir işletme uluslararası yönetim faaliyetleri ile ilgili demektir. Faaliyetlerin birden fazla ülkede gerçekleşiyor olması bir işletmeye uluslararası işletme niteliği kazandırır. Uluslararasılaşma ile ilgili işletme kavramlarını şu şekilde tanımlayabiliriz.Uluslararası işletmecilik: Bir işletmenin iki ya da daha fazla bağımsız ülke içinde ya da arasında yer alan her türlü işletme faaliyetleridir. Özel ya da kamu sektörünü ait girişimlerin çeşitli ülke sınırları arasında kaynak, mal, hizmet ve benzeri hareketlerini kapsayan işletme faaliyetleridir. Sayfa 13 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Uluslararası yönetim: Örgütün maddi ve beşeri kaynaklarının tedarik, dağıtım ve kullanımını etkili bir biçimde koordine ederek, küresel çevre içinde dinamik denge durumunu korumasını sağlayarak, küresel amaçlarına ulaşması sürecidir.Uluslararası işletme: genellikle kendi ülkesi dışında bir veya daha fazla ülkede faaliyet gösteren işletmelerdir. Birçok kaynakta çok uluslu ve küresel işletme kavramları yerine de kullanılmaktadır.Çok uluslu işletme: İki veya daha fazla ülkede mülkiyeti kısmen veya tamamen kendisine ait olarak üretim veya pazarlama faaliyetleri yürüten, kendisine özgü işletme stratejileri olan ve bu stratejileri tüm bağlı kuruluşlar veya şubelerinde uygulayan işletmelerdir.Küresel İşletme: Faaliyetlerini dünya çapında sürdüren, yüksek teknoloji kullanan küresel ürün, fiyat vb. politikalar yürüten dünya vatandaşı yöneticiler tarafından yönetilen işletmelerdir.İşletmeler açısından küreselleşmenin altında yatan nedenlere baktığımızda şu faktörlerin ön plana çıktığını görürüz. Sınırlar ötesi giderek artan iletişim ve seyahat: Bu etki özellikle kişisel tüketim ürünlerinin küreselleşmesi ve kozmetik, parfüm, saat, giyim, pop müzik cd leri, gibi; Yeni ürün ve hizmet fikirlerini daha geniş bir coğrafi alanda test etme isteği: Bu ürün ve hizmetlerin verilmesi farklı pazarlarda aynı ürün ve hizmetin göreceği farklı talep düzeylerine göre değişecektir. Değişik kaynak kullanma fırsatlarını değerlendirme isteği: İşgücü maliyetlerinden tasarruf etmek ve doğal kaynaklardan faydalanmak isteyen işletmeler üretim yerlerini değiştirmişlerdir. Örnek olarak tekstil endüstrisinin büyük kısmı düşük işgücü ücretlerinden yararlanmak için Güneydoğu Asya’ya taşınmıştır. Küresel rekabetin artması: Otomotiv, elektronik, tekstil, bilgisayar çipi gibi endüstrilerde şirketler tüm dünya pazarında rekabet etmektedir. Bu ölçekte rekabet edebilmek, teknolojik gelişmelerden haberdar olmak, dağıtım kanallarına sahip olmak veya bu pazarda yer alan müşterileri elde tutmak açısından önemlidir. Çeşitlendirmeye gitme ve riski daha geniş bir coğrafi alana yayma isteği: Bir ülke ekonomisinde gerileme varken bir diğerinde ilerleme yaşanılabilir. Bu farklılıklardan yararlanmak isteyen firmalar farklı coğrafi alanlara yayılma eğilimi içinde olurlar. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler: Telefon ağları ve uydu bağlantıları sayesinde sağlanan faks, telekonferans, e-posta, uluslararası kuryecilik gibi gelişmeler uluslararası iş yapma usullerini kolaylaştırmıştır. Taşımacılık sistemleri ve lojistikte yaşanan gelişmeler: Hammadde, çelik, otomobil gibi kargoların düşük maliyetle ve en az zararla taşınabilmesi global ölçekte iş görmeyi kolaylaştırmıştır. Bilgisayar destekli tasarım ve üretim sistemleri: Dünyanın değişik yerlerinden mühendisler aynı ürünün tasarımında birlikte çalışmalar yapabilmektedirler. Küresel pazar alt yapısı: İşletmelerin muhasebe, reklam, pazar araştırması gibi hizmetler sağlayan diğer firmalarda müşterileri ile birlikte küreselleşmiş, çeşitli ülkelerde şubeler Sayfa 14 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri açmış ve değişik şebekelere bağlanarak dünya çapında hizmet sunmaya başlamışlardır. Bankalar ve sigorta şirketleri, reklam şirketleri ve daha pek çok hizmet işletmesi tüm dünyaya yayılmıştır. Özetle küreselleşme bir yandan faaliyetlerin çapını büyüterek ihracat yönetimi, Uluslararası satış gibi yeni alanlar ortaya çıkarmış, diğer yandan faaliyetlerin coğrafi dağılımı ve bu faaliyetleri yönetecek kaynakların çeşitliliği nedeniyle karmaşık örgütsel ağların kurulmasına ve böylelikle örgütler arası işbirliğinin artmasına yön vermiştir. Uluslararasılaşmanın Aşamaları Yerel bir işletme, uluslararası bir işletme haline dönüşürken birbirlerinden farklı ama birbirleriyle bütünleşen bir takım aşamalardan geçmektedir. Bu aşamalar, süre açısından her bir işletme için farklılıklar gösterebilmektedir. Bazı işletmeler bu aşamaları kısa bir sürede tamamlarken bazıları ise yıllarca süren bir süreç sonunda tamamlamaktadırlar. Bu süreçteki başka bir özellik de her işletmede yaşanan aşamaların birbirinden farklı olma ihtimalidir. Bu aşamalar şunlardır: İhracat Aşaması: İhracat aşaması, çoğu zaman bir işletmenin dış piyasalarla tanıştığı ilk adım olarak kabul edilmektedir. İşletmenin sınır ötesi faaliyetlerde bulunmaya başlaması için başlıca iki sebep vardır. Birincisi; yerel kaynaklardan daha ucuz maliyetlerde girdi elde etmek için ithalat yapma seçeneği tercih edilebilmektedir. İkincisi; yerel faaliyetlerin sonucu elde edilen üretimi, var olan pazarları korumak veya yeni pazarlar elde etmek için dış pazarlara satma amacıdır. Diğer bir ifade ile dolaylı ya da dolaysız ihracat yapılmaktadır. Her iki durumda da uluslararasılaşmanın ilk adımı atılmış demektir. Doğrudan Satış ve Pazarlama Aşaması: İhracat yoluyla dış pazarlara girebilen firmalar, ikinci aşama olarak yabancı ülkelerde satış veya pazarlama birimleri açmak ya da ürettiklerini pazarlayacak işletmelerle anlaşmalar yapmak yoluna giderler. İhracat yapılan ülkelerde pazarlama birimleri kullanmanın iki önemli avantajı bulunmaktadır. Birincisi, açılacak olan bu birimlerin yerel arz ve talep koşullarına olan yakınlıkları ve tecrübeleridir. İkincisi ise; ticari ilişkilerin ve dolayısıyla satışların artışına yapacakları potansiyel katkıdır. Dışarıda Ortak Üretim Aşaması: Farklı bir ülkede ortak üretime başlamakla firmalar uluslararasılaşma sürecinde önemli bir adım atmış olacaklardır. Böylelikle üretim sürecinin bir kısmı ev sahibi ülkeden yabancı bir ülkeye transfer edilmektedir. Dışarıda ortak üretime başlayan işletme, çoğunlukla sahip olduğu teknoloji ve bilgisinin transferini de gerçekleştirmek zorundadır. 4. Ortak Yatırım: Uluslararasılaşmanın en önemli adımı olan bu safhada birçok değişken işletmenin kararlarını etkileyecektir. Tecrübe faktörü, ölçek ekonomisi, firmanın arz Sayfa 15 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri kapasitesi, üretim sürecinin esnekliği veya transfer edilebilirliği, yatırım yapılacak ülkedeki yasal düzenlemeler ve teşvikler, rakiplerin hareketleri, bilgiyi ya da know-how Dışarıda Doğrudan Üretim Aşaması: Dışarıda doğrudan üretim, daha önceden ortak yatırımlara girişmiş olan çokuluslu işletmelerin şartlar oluştuğunda tercih ettikleri bir aşamadır. Bu safhada çokuluslu işletme, dış ülkede kendi tesislerini tamamen kendi kurarak ülkenin kendine has özelliklerine göre yeni ürün üretmek veya kendi ürünlerinde küçük değişiklikler yapmak suretiyle ürünlerin pazarlamasını kendisi yapmak yolunu tercih etmektedir. Küresel Entegrasyon Aşaması: Çokuluslu işletmelerin küresel işletmeye dönüşmesi olarak adlandırılabilecek bu aşamada dış ve iç faaliyetler tamamen bütünleşmektedir. Bu aşamada çokuluslu işletmelerin yönetim yapısı, organizasyon yapısı, üretim ve pazarlama faaliyetleri birleşmekte ve tüm dünyadaki faaliyetlerde küresel stratejiler uygulanmaya başlanmaktadır (Mutlu, 2008). Uluslararasılaşma Sürecini Etkileyen Faktörler Uluslararasılaşma süreci bir dizi faktörün etkisindedir. Bu faktörler şunlardır (Mutlu, 2008): Öğrenme etkisi: Herhangi bir dışa açılma kararının verilmesini etkileyen en önemli faktörlerden birisi, işletmelerin önceki tecrübelerinden öğrendikleridir. İşletmeler uluslararasılaşmanın ilk aşaması olan ihracat aşamasında elde ettikleri bilgiler ve deneyimler sonucunda diğer bir aşamaya geçme konusunda daha gerçekçi kararlar verebileceklerdir. Her bir aşamada elde edilen bilgiler ve öğrenilenler bir sonraki aşama için bir feedback yani geri besleme oluşturacaktır. Ölçek ekonomisi: Uluslararasılaşma kararını etkileyen bir başka faktör de ölçek ekonomisidir. Üretim kapasitesinin arttırılmasının ölçek ekonomisini sağlayacağı durumlarda işletmeler uluslararası piyasalardaki paylarını arttırmak isteyeceklerdir. Üretim Sürecinin Esnekliği ve Arz Potansiyeli: Bir işletmecinin üretim süreci ne kadar esnekse, başka deyişle, ne kadar kolay transfer edilirse, işletme o kadar kolay uluslararasılaşma kararı verebilecektir. Aynı zamanda üretilen malın arz potansiyeli ne kadar yüksekse işletmenin dış pazarlara girme şansı da o kadar artmış olacaktır. İthalat Kısıtlamaları ve İhracat Teşvikleri: Yabancı pazarlarda ihracatın ve ithalatın lehine ve aleyhine verilen kararlar işletmelerin uluslararasılaşma kararlarını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyecektir. Rakip Firmaların Davranışları: Uluslararası pazarlardaki rakip firmaların tutumu da uluslararasılaşma kararının verilmesinde etkili olan bir diğer faktördür. Hedeflenen dış pazara hangi firmanın ilk olarak gireceği pazar payının belirlenmesinde önemli bir noktadır. Sayfa 16 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Uluslararası Taşıma Maliyetleri ve İdari Harcamalar: Bunlar da uluslararasılaşma zamanını etkileyen faktörlerdir. İşletmeleri Uluslararasılaşmaya İten Sebepler İşletmeleri uluslararasılaşmaya iten nedenlere, iktisat bilimi ile pazarlama disiplini açılarından bakılması gereklidir. İktisat Bilimine Göre Uluslararasılaşmanın Nedenleri a)Çevresel Nedenler: Çok uluslu şirketlere gerekli ortamı hazırlayan nedenlerdir. Bunlar: Çok yalınlaşma: Uluslararası ekonomide iki yanlı ilişkilerden çok yanlı ilişkiler düzenine geçiş. Bölgesel entegrasyonlar. Amerikan Dış Yardımları: ABD, diğer ülkelerle yaptığı ekonomik yardım sözleşmelerine kendi firmalarının iş yapma şartını getirmekteydi. Siyasi Faktörler: 2. Dünya Savaşından sonra komünizme karşı demokratik ülkelerin ekonomik, askeri ve siyasi birlikte hareket etme çabaları. b)Ekonomik Nedenler: İşletmelerin yurt dışına çıkışına itici etki yapan ekonomik içerikli nedenlerdir. Maliyetleri Düşürmek: yurt dışındaki ucuz iş gücü ve zengin doğal kaynaklardan yararlanma amacı, firmaların üretim tesislerini bu kaynakların bulunduğu yerlerde kurmalarına neden olmaktadır. Dış Ticaret Engelleri: Yabancı ülkelerin dış ticaret üzerine koydukları gümrük tarifeleri, kotalar, yasaklar ve kambiyo denetimi gibi kısıtlamalar yönlendirici etki yapmıştır. Mahalli Pazarlama Kuruluşlarının Etkin Olmayışı: Firmaların kendi pazarlarında ürünlerini pazarlayan pazarlama kuruluşlarının yeterince etkin olmaması sonucu azalan piyasa paylarını dışarıya açılarak karşılamak istemeleri. Rekabet: Yerli ve öteki yabancı uluslararası firmalarla daha etkin rekabet edebilme ve değişen piyasa koşullarına hızla uyabilme, dolayısıyla rakiplerinin yeni ürün geliştirme çabalarına karşı önlem alma ihtiyacı. c)Köken Ülkenin İtici Faktörleri Mevcut pazarları muhafaza endişesi: Firmaların pazar paylarını diğer firmalar tarafından tehdit altında görmesi sonucu artan bir şekilde uluslararası yayılmaya yöneldiği iddia edilmektedir. Bu tür yatırımlara “Savunma Yatırımı” adı verilir. İç piyasa koşullarını yetersizliği: İç piyasanın yeni üretim teknolojilerini uygulamak için dar gelmesi veya doymuş olması şirketleri yeni pazarlar aramaya ve bu nedenle uluslararasılaşmaya yöneltmektedir. Bu yatırımlara “Taaruz Yatırımı” adı verilmektedir. Sayfa 17 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Üretilen malın uluslararası niteliği: Bazı sektörler tabiatı gereği (Petrol ve maden sektörü gibi) uluslararasıdır. Dolayısıyla bu tür sektörlerde faaliyet çok uluslu şirketlerce yürütülmektedir. Köken ülkede ücretlerin yüksek, diğer sosyal hakların gelişmiş olması: Köken ülkeler gelişmiş sanayi ülkeleri olduğu için buralarda ücret maliyetleri yüksektir. Bu nedenle rekabette avantaj sağlamak için firmalar ücret maliyetlerinin düşük olduğu ülkelere yönelmektedirler. Köken ülkenin vergi mevzuatı: Köken ülkede vergilerin yüksek olması, firmaların faaliyetlerini ulus ötesi alanlara kaydırmasına neden olmaktadır. Köken ülkenin yeniden kolaylıklar sağlaması: Köken ülkenin ithalatta kolaylıklar sağlaması, yerli firmaların üretimlerini maliyet avantajları için yabancı ülkede yaparak iç piyasaya satış yapmasına neden olabilmektedir. Köken ülkede üretimin daha rasyonel işletmecilik uygulamasına imkân vermemesi: Gerek hammaddenin köken ülkeye getirilmesi, gerekse ürünlerin çeşitli ülkelere ihracatı sırasında oluşan maliyetler, üretimin ve satışın hammaddelerinin bulunduğu yerlerde yapılmasını daha karlı hale getirebilmektedir. Ayrıca çevre ile ilgili faktörler de yatırımların başka ülkelere kaydırılmasına neden olabilmektedir. d ) Kabul eden ülkenin çekici faktörleri Kabul eden ülkenin geniş bir pazara sahip olması: Yapılan araştırmalar firmaların yabancı ülkelere doğrudan yatırım yapmalarının birinci sıradaki motifinin pazarların muhafazası ve büyütülmesi olduğunu ortaya koymuştur. Bu durumda yatırım yapılan(yada lisans anlaşmaları verilen) ülkenin geniş bir pazara sahip olması kabul eden ülkenin en cazip tarafı olmaktadır. Kabul eden ülkenin himayeci tedbirleri: Yatırım yapılan ülke geniş kapsamda ithal ikamesine dayalı bir sanayileşme politikası izliyorsa, uluslararasılaşmış bir firmanın bu ülkedeki pazarını muhafaza edebilmesi ancak bu ülkede yatırım yapmakla olacaktır. Kabul eden ülkede işgücünün ucuz olması: Emeğin üretimde yaygın olduğu faaliyetlerde firmalar, rekabet avantajı sağlamak için emeğin ucuz olduğu yerlerde yatırım veya değişik anlaşmalarla üretim yapmaktadırlar. Kamu otoritelerince sağlanan kolaylıklar: genellikle sermaye yetersizliği içinde olan, gelişen teknolojilere ihtiyaç duyan ülke hükümetleri yabancı yatırımları teşvik etmektedirler Pazarlama Disiplinine Göre Uluslararasılaşmanın Nedenleri: Pazarlama disiplini firmaların uluslararasılaşmasını ihracat ile başlatmaktadırlar. İktisatçılar uluslararasılaşmadan neredeyse sadece doğrudan yabancı yatırımı anlamalarına karşılık Sayfa 18 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri pazarlamacılar ihracatı uluslararasılaşmada ilk ve önemli bir aşama olarak kabul etmektedirler.Theodore Lewitt (1983), haberleşme teknolojilerinde meydana gelen baş döndürücü gelişmelerin, özellikle gelişmiş ülke hayat tarzı ve tüketim alışkanlıklarının dünyanın her yanına taşıdığı, buna bağlı olarak bu yörelerde yaşayan insanların tüketim istek ve ihtiyaçlarını tahrik ederek yeni pazar imkanları yarattığını söylemektedir. Ona göre standartlaşmış tüketim malları için global düzeyde yeni pazarlar ortaya çıkmıştır. Artık ulusal ve uluslararası farklılıklar neredeyse ortadan kalkmakta, bir işletmenin, modası geçmiş ürünleri az gelişmiş ülkelere sattığı günler geride kalmıştır. Pazarlar küreselleşmekte, firmaların önünde tüm dünya bir pazar fırsatı haline gelmektedir. Dolayısıyla firmalar ayakta kalmak istiyorlarsa bu trende ayak uydurmak yani uluslararasılaşmak zorundadırlar. Lewitt’e göre bu anlamda uluslararasılaşma, çok uluslu şirket olma demek değildir. Bunlar da tarihe karışacaktır. İşletmeler bütün dünya tek pazarmış gibi kabul etmek zorundadırlar. Faaliyetlerini buna göre geliştirmek zorundadırlar. Lewitt’in bu görüşlerinde uluslararasılaşmadan daha çok uluslararası pazar kavramı öne çıkmaktadır (Erkutlu ve Eryiğit, 2001). Uluslararası Pazarın Önemi Uluslararası pazarların giderek artan önemi üç temel nedene dayanmaktadır: Etkileyici faktörler, karşılaştırmalı üstünlükler ve dış ticaret (Tek ve Özgül, 2005). Etkileyici Faktörler Artan yurt içi yerli ve dış rekabet, artan maliyetler, çok uluslu şirketlerin gelişimi, devletlerin ihracatı teşvik tedbirleri, fuar ve sergilerin artışı, NAFTA, OECD vb. gibi ekonomik işbirliği ve bütünleşme örgütleri kanalıyla makro uluslararası pazarların büyümesi, genişlemesi, hızlı teknolojik gelişme, kitle taşımacılığının, iletişimin gelişimi, karar alma tekniklerindeki gelişmeler, artan ticaret kısıtlamaları, koruyuculuk eğilimleri, küreselleşme, özelleştirme eğilimleri, küresel markalar, uydu iletişimleri uluslararası pazarların önemini arttıran başlıca faktörlerdendir. Karşılaştırmalı Üstünlükler Kuramı Bu kuram her ülkenin karşılaştırmalı olarak en avantajlı, etkin olduğu ürün ve hizmetlerin üretim ve pazarlamasında uzmanlaşarak bunları ihraç etmesi, en zayıf olduğu ürün ve hizmetleri ise başka ülkelerden ithal etmesidir. Ülkelerin kaynakları uygun olsa bile, izolasyon politikası yurtiçi fiyatları çok yükseltebilir. Bu bakımdan bir ürünü üretmek yerine ucuz ithal etme şansı olduğunda edilmelidir. Söz konusu avantajlar zamanla değişebilir. Bazen de uluslararası ticaret yoluyla enflasyon ithali olabilir. Bu arada uydu iletişimi ve Sayfa 19 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri küresel markalar, hızlı ulaşım ve teknoloji karşılaştırmalı avantajları da zamanla ortadan kaldırmaktadır. İthalat ve İhracatın Artması Dışa açılmanın ilk yolu dış alım ve dış satımdır. Ekonomik kalkınma ihracat artışına bağlı olduğu kadar ithalat artışına da bağlıdır. Her ikisinin de gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, tüm ülkelerde ‘pazarlama’ faaliyetlerinin ve kapasitesinin artmasında önemli bir rolü vardır. Dünya ticaret hacminin artış göstermesi de dış pazarların önemini daha çok arttırmaktadır. Uluslararası Pazarlamaya İlişkin Temel Kararlar Uluslararası pazarlamaya geçmeyi düşünen işletmelerin bu konuda almaları gereken kararlar vardır. Bunlar sırasıyla, uluslararası pazarlamaya başlama, pazar seçimi, pazara giriş ve faaliyet biçimi kararlarıdır. Uluslararası Pazarlamaya Başlama Kararı Girişimcinin yurt içi ve yurt dışındaki fırsatları ile kendi işletmesinin kaynaklarının dış pazarlamaya başlamak için yeterli olup olmaması, uluslararası pazarlama kararını etkileyen faktörlerin başında gelir. Girişimciler uluslararası pazarlamaya genelde yurt içindeki bir ihracatçı veya yabancı ithalatçı yoluyla ya da kendiliğinden başlar. Hükümetlerin ihracata dayalı kalkınma ve dışa açılma politikası ve buna dair özendirici çabaları (vergi iadesi, serbest kur, ucuz kredi) bu uluslararasılaşma sürecini hızlandıran etkenlerdir. Yurt dışına çıkmayı planlayan bir girişimci daha önce uluslararası pazarlama amaç ve politikalarını belirlemedir. Bunun için de aşağıdaki faktörleri dikkate almalıdır: Toplam Satışlar İçinde Yurt Dışı Satışlarının Yüzdesi: Küreselleşmenin artmasıyla Colgate, Palmolive, Kodak, IBM, Gillette gibi küresel markaların yurt dışı satışlarının miktarı kaynak ülkelerindeki satışlarından kat kat daha fazla olabilmektedir. Uluslararası Pazarlamada Bulunulan Ülke Sayısı: İşletmenin kendi kaynaklarına göre sınırlı sayıda pazara yoğunlaşma veya çok sayıda ülkede pazar çeşitlemesine gitme kararı verilebilir. Ülke Türleri: Seçilen ülke türleri ürün, coğrafi faktörler, gelir, nüfus, siyasi durum, iklim vb. faktörlere bağlıdır. Örneğin 1980 sonrasında Libya, S. Arabistan gibi petrol üreten ülkeler Türkler için inşaat malzemeleri ve hizmet bakımından çekici olmuştur. Bu faktörleri göz önüne alan işletmeler pazar seçim kararı ve uluslararası pazarlara giriş ve faaliyet biçimi kararlarını verebilirler. Sayfa 20 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Pazar Seçimi Kararı Girişimci çeşitli olası ülkelerin listesini hazırladıktan sonra bunları bir ön elemeye ve derecelendirmeye tabi tutmak zorundadır. Pazarın büyüklüğü, pazarın gelişme potansiyeli, maliyetler ve kar, rekabet durumu, risk düzeyi ve yatırım üstünden beklenen gelir tahmini vb. ölçütler bu aşamada kullanılabilir. Bu ölçütlerin kullanılması, işletmenin uluslararası pazara girme biçimine göre farklılık gösterecektir. Uluslararası Pazara Giriş ve Faaliyet Biçimi Kararı İşletme belirli bir ülke ya da ülkelerin çekiciliğine karar verdikten sonra, bu ülke veya ülkelere en iyi giriş yolunun hangisi olduğuna karar vermelidir. Bazen şirketler yurt içi ve ihraç yapılacak ülkedeki yasal düzenlemeler, genel ekonomik koşullar ve rekabet koşulları nedeniyle birkaç yöntemi de kullanma yoluna gidebilir. 5.DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE DIŞ TİCARETİN GELİŞİMİ VE BEKLENTİLER 1960’lı yılların sonlarında yaşanan olumsuz gelişmeler sonucunda global dünyayı oluşturan parçaların (gelişmiş ülkelerin) kâr oranlarının düşmesi sebebiyle sermayelerinin, yeni ve kârlı alanlara duyduğu ihtiyaç finansal serbestleşmenin gündeme gelmesinde ve hız kazanmasında temel etken olarak ön plana çıkmaktadır. Sistemin içine düştüğü bu bunalım, milli sınırlar içerisinde kapalı kalmış olan sermayenin hızla uluslararası pazarlara girmesini gerekli kılmış ve ‚kârlılık‛ sorununun çözümü bu yolla aranmaya başlamıştır. Çözüme yönelik politikalar uygulamaya konularak sermayenin serbest dolaşımı hız kazanmış, özellikle finansal sermaye, kendisine daha yüksek kârlılık sağlayacak gelişmekte olan ülkelere doğru hızla akmaya başlamıştır. Bu durum hem sermaye sahiplerinin hem de nitelikli insan gücünün gelirlerinin yeniden dağılımında pozitif yönde bir değişimi beraberinde getirmiştir. Ancak aynı sonucu az nitelikli ve niteliksiz işgücü için söylemek çok doğru olmayacaktır. Çünkü küresel ekonomide bu grupta yer alanların ikame oranı oldukça yüksektir. Türkiye küreselleşen dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak; 1970’li yılların sonunda içinde bulunduğu ekonomik buhran sebebiyle ve küresel finansal sisteme entegre olmak için 24 Ocak 1980 yılında bir takım ekonomik istikrar kararları almış ve buna mukabil piyasa ekonomisine yönelik ciddi bir adım atarak ithal ikameci sanayileşme modelini terk ederek ihracata dayalı sanayileşme modelini benimsemiştir. 24 Ocak 1980 Kararlarıyla başlayan reform sürecinde ilk safhada, mal ve hizmet ticaretinin serbestleştirilmesine mukabil ulusal piyasaların uluslararası piyasaya açılması gerçekleşmiştir. Bu gelişmeyi takiben ikinci safhada faiz oranları üzerindeki kamu denetimleri/kısıtlamaları kaldırılarak iç finansal serbestleşme sağlanmıştır. Bu şekilde başlayan serbestleşme hareketlerini 1989 yılında 32 Sayılı Karar ile sermaye hareketleri üzerindeki tüm kısıtlamaların kaldırılması ve Türk Lirası’nın konvertibilitesinin sağlanmasıyla dış finansal serbestleşme takip etmiştir. 1980’lerde başlayıp 1990’lı yıllarda Sayfa 21 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri büyük ölçüde tamamlanan bu reform süreci, 1980-2000 döneminde Türkiye ekonomisinin makroekonomik istikrarsızlık, kronik enflasyon gibi yerleşik problemlerinden tam anlamıyla kurtulmasına yardımcı olamadığından dolayı 1999 sonlarından itibaren yeni reform çalışmalarına başlamıştır. Bu çerçevede ilk olarak 1999 yılında ‚Enflasyonu Düşürme Programı‛ uygulamaya konulmuştur. Program, sıkı maliye politikası, enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası ve enflasyonun düşürülmesine odaklı para ve kur politikası üzerine kurulmuştur. Bunun yanında yapısal reformlar çerçevesinde, tarım reformu, sosyal güvenlik reformu ve kamu mali yönetimine yönelik yapısal dönüşümlerin gerekliliği vurgulanmıştır. Diğer taraftan bütçenin hazırlanmasını, uygulanmasını ve denetimini kuvvetlendirmek; bütçe işlemlerinin şeffaflığını ve güvenilirliğini arttırmak; vergi sistemini ve idaresini iyileştirmek için ‚kamu mali yönetiminin‛ etkinleştirilmesinin önemi vurgulanmıştır. EDP’nin uygulanmasıyla ilk aylarda döviz kurundaki belirsizlik ortadan kalkmış, risk primindeki düşüşe paralel olarak faiz oranlarında azalmalar meydana gelmiş, en önemlisi de enflasyon son 14 yılda en düşük seviyeyi göstermiş- tir (% 30’un altına düşmüş). Program çerçevesinde mali piyasaların ve reel sektörün istikrar kazanması için bankaların mali bünyelerinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur. Bankalar Kanunu’nda değişiklikler öngören yasal süreç başlatılmış, bankalardaki mevduat ve diğer yükümlülüklerine yönelik ilan edilen garantilerin devam edeceği belirtilmiştir. Kamu bankaları, TMSF bünyesindeki bankalar ve özel bankalar olmak üzere bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Liberalleşme çerçevesinde para politikasına ilişkin gelişmelere bakıldığında, Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren TCMB’nin bağımsızlığı tartışmalarında son nokta GEGP’nin en önemli ayağını teşkil eden 4651 Sayılı Kanun olmuştur. Bu Kanun, TCMB’nin kamuya kredi açma olanağını kaldırmakta ve sadece fiyat istikrarı hedefini üstlenebileceğini öngörmektedir. Böylece TCMB’nin Hazine’ye kısa vadeli avans ve KİT’lere kredi açma görevleri sona erdirilerek hükümet ile organik bağlantısı koparılmış ve para politikasının daha etkin uygulanabilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat burada şunu belirtmekte fayda vardır. EDP’de, GEGP’de IMF ile yapılan anlaşmalar sonucunda uygulamaya konulmuş ve her ikisi de IMF tarafından desteklenmiştir. Biri sabit kur uygulamasına dayanırken diğeri dalgalı kur rejimini uygulamıştır. Kısaca birbirinin zıttı olan iki programın ikisinin de IMF tarafından desteklenmesi IMF politikalarındaki çelişkiyi ortaya koymaktadır. Türkiye ekonomisinde serbest piyasa ekonomisi temelinde tüm bu alınan tedbirler, uygulanan reformlar; Kronik sorun olan enflasyonla mücadelede olumlu bir etki yarattığı yukarıdaki tablolarda görülmektedir. Kriz dönemleri sonrasında 2002 yılında %29,7 iken 2015 yılında bu rakam %8,8 oranında gerçekleşmiştir. Alınan her türlü tedbir işsizliğin önüne geçmede başarılı olamamıştır. 2002 yılında %10,3 oranında gerçekleşen işsizlik verileri 2015 yılında da aynı oranda gerçekleştiği görülmektedir. Ekonomik büyüme rakamlarına bakıldığında kriz dönemleri dışında sürekli bir büyümenin yaşandığı görülmektedir. Ancak bu Sayfa 22 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri büyümede istikrara kavuşulduğunu söylemek çokta doğru bir yaklaşım olamayacaktır. Zira büyüme hızlarındaki değişim oranı oldukça yüksektir. Kısa vadeli sermaye hareketlerinin hızlanması küresel şoklara karşı direnci zayıflatmıştır. Ancak 2003 yılında çıkarılan 5018 Sayılı KMYKK çerçevesinde getirilen ve riayet edinilen mali disiplin kuralı hem küresel şoklara karşı direncin artmasına hem de borç yönetiminde etkinliğin sağlanmasına katkıda bulunmuştur. Aynı zamanda kamu kesiminin borçlanma gereksinimini de azaltmıştır. 2002 yılında Kamu kesimi borçlanma gereksiniminin GSYH’ya oranı %10 iken 2015 yılında bu oran %0,4 düzeyinde gerçekleşmiştir. Kişi başına düşen milli gelirde ciddi bir artışın yaşandığı görülmektedir. Ancak bunu TL bazında değil de TL/$ paritesi ile ele alacak olursak çok da iyi bir gelişmenin olmadığı görülecektir. Çünkü son bir yılda TL dolar karşısında ortalama %30 civarında değer kaybetmiştir. Bu durumda gerçek anlamda satın alma gücünde bir iyileşmenin olmadığını göstermektedir. Piyasa ekonomisinin önemli bir ayağını teş- kil eden finansal serbestleşme politikaları çerçevesinde 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile kamu mali yönetiminde, hesap verebilirlik, mali disiplin, ekonomik verimlilik, mali saydamlık, maliyet-fayda ve maliyet-etkinlik hedeflenerek, kamu kaynaklarının etkin, verimli ve tutumlu kullanılmasını sağlamak üzere ‚Performans Esaslı Bütçeleme ‛ye geçiş sağlanmıştır. 5018 Sayılı Kanun çerçeve sinde getirilen, performans bütçe kavramıyla gelişen, yeni yönetim anlayışında stratejik planlamayla iç içe olan çok yıllı bütçeleme sistemiyle; 3 yıllık ekonomik ve mali hedefler ortaya konulmuş, mali disiplin sağlanmış, kamusal hizmetlerin maliyetleri ölçülmüş, mali saydamlık oluşturulmuş ve kamusal karar alıcılara uzun vadeli düşünebilme yetisi kazandırılmıştır. Mali disiplinin sağlanmasıyla da kaynakların daha etkin, verimli ve ekonomik olarak elde edilmesi ve kullanılması sağlanmış, ayrıca kamu maliyesinin hesap verilebilir bir yapıya bürünmesine kaynaklık etmiştir. 6.DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ,KURALLAR VE DIŞ TİCARET UYGULAMALARINA ETKİSİ Dünya Ticaret Örgütü'nde (DTÖ) yeni tur uluslararası ticaret müzakerelerinin 1 Ocak 2002 tarihinde başlamasından sonra uluslararası ticarette ayrımcılığın önlenmesi, serbest ve adil rekabetin geliştirilmesi ve özellikle uluslararası ticaret sisteminin yeni aktörleri haline gelen gelişmekte olan ülkelerin bu ilkeleri benimseyerek uygulamaya geçirmeleri önem kazanmıştır.Makale kapsamında, serbest ve adil rekabete dair DTÖ kuralları, İktisadî İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) çerçevesinde rekabet konularının gelişmesi ve son olarak ülkemizde rekabet kuralları özetle ele alınacaktır.Dış ticarette ayrımcılık yapılmaması (nondiscrimination), DTÖ sistematiğinin temelinde yer almaktadır. Hemen bütün DTÖ Anlaşmaları bu temel ilkeyi içermektedir. Uluslararası ticarette, ayrımcılık yapılmaması ve serbest ve adil rekabeti önleyici eylemlere karşı gereken ilke ve kuralların belirlenmesi ve Sayfa 23 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri geliştirilmesi DTÖ bakımından önem taşıyan hususlar arasında yer almaktadır. Zira, serbest ve adil rekabetin gelişmesini önleyici ulusal politikaların uluslararası ticaret üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır."Ulusal Muamele" ve "En Fazla Gözetilen Ulus Kaydı"gibi temel DTÖ ilkelerine dayalı olarak çok taraflı rekabet kurallarının geliştirilmesi ve bu kuralların etkin şekilde uygulanmaları amacıyla ulusal kurumların oluşturulması ve bu amaçla, gelişmekte olan ülkelere gelişmiş ülkelerce teknik yardımda bulunulması gerekmektedir. Çok taraflı rekabet kurallarının geliştirilmesinde, DTÖ üyesi ülkeler arasındaki farklı ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeylerinin ve bu bağlamda aşağıda belirtilen şu hususların dikkate alınması yararlı olabilecektir: Ekonomik ve sosyal kalkınma boyutu geliştirilecek çerçeve kapsamında yer almalıdır. Çok taraflı rekabet kuralları bağlamında, DTÖ'nün gelişmekte olan ve en az gelişmiş üyeleri için "özel ve lehte muamele" uygulamasına devam olunması gerekmektedir. Çok taraflı rekabet kurallarının geliştirilmesinde, esnek hareket edilmelidir. "One size fits all" türü bir yaklaşım, DTÖ'nün birbirinden çok farklı sosyal ve ekonomik niteliklere sahip 140'dan fazla üyesi açısından yetersiz kalacaktır. DTÖ üyelerinin büyük bir çoğunluğu, özellikle de gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkeler, çok taraflı rekabet kurallarını benimseme ve etkin bir biçimde uygulama amacıyla teknik yardıma ihtiyaç duymaktadırlar. DTÖ Singapur Bakanlar Konferansı'nda kurulması kararlaştırılan, Uluslararası Ticaret ve Rekabet Politikaları Arasındaki İlişkiyi İnceleme Çalışma Grubu ticaret ve rekabet politikalarının birbirlerine etkilerini bir süredir ele almaktadır. Çalışma Grubu faaliyetleri "eğitici" olarak nitelendirilmektedir. 2001 yılında düzenlenmiş olan Doha Bakanlar Konferansı, anılan Çalışma Grubu'nun faaliyetlerini 2003 yılındaki Bakanlar Konferansı'na kadar sürdürmesini ve bu konferans sırasında Grubun çalışmalarının bir defa daha değerlendirilmesini kararlaştırmıştır.Çok taraflı rekabet kurallarının DTÖ'de ele alınmasında karşılaşılan bu durum, DTÖ üyeleri arasında bu alandaki görüşlerin temelde farklı olmasından kaynaklanmaktadır. DTÖ tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, gelişmekte olan ve en az gelişmiş DTÖ üyeleri, bu konunun DTÖ kapsamında ele alınmasını çıkarlarına uygun bulmamaktadırlar2. DTÖ üyesi bu ülkeler, çok taraflı rekabet kurallarının DTÖ kapsamında bağlayıcı niteliğe kavuşmasının kendileri açısından ağır sosyal ve ekonomik maliyetleri beraberinde getireceğine inanmaktadırlar. Bu ülkeler, sözkonusu kuralların DTÖ'de benimsenmesinin sağlayacağı yararların kendileri için kısıtlı kalacağı ve çok taraflı rekabet kurallarının esasen hiç de gerekli olmadığı savını öne sürmektedirler. Gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkeler, çok taraflı rekabet kurallarının, gelişmiş ülkeler karşısındaki, ucuz işgücü maliyetleri gibi karşılaştırmalı üstünlüklerini zayıflatmak amacını güttüğüne inanmaktadırlar. Sayfa 24 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Öte yandan, gelişmiş ülkeler, DTÖ'nün, rekabet kuralları ve politikaları ile daha sistematik bir şekilde ilgilenmesinin yararlı ve gerekli olduğunu savunmaktadırlar. Bu ülkeler, çok taraflı rekabet kurallarını benimsemek suretiyle, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin daha fazla yabancı sermaye çekebileceklerini ve içeride de, adil ve serbest rekabet kurallarına aykırı olabilecek çeşitli baskılara daha rahat karşı koyabileceklerini ileri sürmektedirler.Çok taraflı rekabet kurallarının DTÖ bağlamında geçirdikleri ele alınma sürecinde esnek hareket edilmesi, gelişmekte ve en az gelişmiş olan ülkelerin, ihtiyaçlarına en uygun cevapları verebilecek kuralları seçmelerine mümkün olduğunca olanak tanınması önem taşımaktadır. Şeffaflık, rekabet kurallarının uygulanması bağlamında en önemli ilkelerden birisini oluşturmaktadır. Rekabet ile ilgili kuralların kamuya ilan edilmesinde ve uygulanmasında şeffaflık, ilgili ülkeye daha fazla yabancı sermaye çekilmesi ve iç pazarda ekonomik istikrarın kök salarak yerleşmesine katkıda bulunmaktadır.Yukarıda anılan hususlara ek olarak, her DTÖ üyesinin bu alandaki ihtiyaçlarının farklı olduğu olgusundan hareketle, sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve ekonomik bakımdan güçlenerek, yeniden yapılanma hedeflerinin de bu süreçte her zaman için göz önünde bulundurulması gerekmektedir.Çok uluslu veya ulusal nitelikte olabilecek, alanlarında tekel gücüne sahip firmalar, gelişmekte olan veya en az gelişmiş ülkeler için serbest ve adil rekabetin sağlanması bakımlarından ciddi sorunlar yaratabilmektedirler. Buna karşılık olarak, çok taraflı ve ulusal rekabet kurallarını benimsemiş ve uygulayan ülkelerin bu nitelikteki firmalardan kaynaklanabilecek risklere karşı kendilerini koruyabilecek mekanizmaları mevcut olacaktır. Nitekim, Dünya Bankası tarafından 2001 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada, sözkonusu risklere ve alınabilecek önlemlere işaret edilmektedir.Gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerde ulusal rekabet kurumlarının oluşturulması ve faaliyete geçmeleri, serbest ve adil rekabetin benimsenmesi ve gelişmesi bağlamında yeterli görülmemektedir. Bu kurumların etkin bir biçimde işlemeleri gerekmektedir. Sözkonusu kurumların istikrarlı olarak iç siyasi destek görmeleri de sağlıklı ve etkin olarak işlemeleri için ihtiyaç duyulan unsurlardan birisidir.DTÖ'de bir süredir çok taraflı rekabet kurallarına ilişkin olarak yürütülmekte olan müzakerelerde, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerde görülen isteksizlik ve çekimserlik, esasen bu ülkelerde rekabet politikası mevzuat ve uygulama çalışmalarının ulusal plânda yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu ülkeler, kendilerini yeterince gelişmemiş buldukları, kendileri için görece yeni bir alanda, bu konudaki adımları çok önceden atarak iç mevzuat açısından güçlü bir konuma ulaşmış gelişmiş ülkelerle eşit şartlarda müzakere edemeyecekleri kanaatini taşımaktadırlar. DTÖ Yazmanlığı'nın bu noktada devreye girerek, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerde mevcut güvensizliğin ortadan kalkmasına katkıda bulunacak teknik işbirliği ve teknik yardım programlarını daha geniş kapsamlı olarak uygulaması gereği doğmaktadır. Sayfa 25 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Doha Bakanlar Konferansı'nda bu konuda alınan kararın da gösterdiği gibi, konu DTÖ kapsamında ele alınmaya devam edilecektir. DTÖ üyeleri arasında bu konudaki görüş farklılıkları sürmektedir.Sonuç olarak, ulusal rekabet politikalarının uyumlu hale getirilmesi, DTÖ'deki çalışmaları hızlandırabilecektir. DTÖ bağlamında gelişmiş ülkelerce esnek hareket edilmesi, şeffaflık ve ayrımcılığın önlenmesi ilkelerine uyulması, DTÖ Yazmanlığı ve gelişmiş ülkelerin bu alandaki çalışmalara teknik ve mali destek sağlamaları ve ilgili ulusal makamlar arasında görüş alış verişi yapılması gibi hususlar, bu alandaki DTÖ çalışmalarına katkı yapabilecektir.Çok taraflı rekabet kuralları bağlamında, OECD tarafından yapılan çalışmaların da ele alınması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilecektir.OECD'de konu, Ticaret ve Rekabet Ortak Grubu kapsamında görüşülmektedir. Sözkonusu Grup, Ticaret ve Rekabet Kuralları ve Politikaları Komitelerine bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Anılan Komiteler, ticaret ve rekabet arasındaki ilişkiyi 1990'lı yılların başından beri incelemektedir.OECD Ticaret ve Rekabet Ortak Grubu 1996 yılında kurulmuştur. Görev yönergesi, anılan tarihten bu yana iki yıllık dönemlerde yenilenmekte olup, Grup çalışmalarını sürdürmektedir. Grup, yılda iki defa, üye ülke Hükümet, ticaret ve rekabet politikaları alanındaki yetkili kurum, iş dünyası, tüketiciler, sivil toplum örgütleri ve ilgili diğer uluslararası örgüt temsilcileri düzeyinde toplanmaktadır.Grubun temel hedefi, OECD üyesi ülkeler arasında bu alandaki uyumu ve anlayışı güçlendirmek ve "Çok Taraflı Rekabet Politikası Anlaşması"nı hayata geçirmektir. OECD üyelerinin genel olarak benzer dünya görüşlerini paylaşan ülkeler olmalarına rağmen, bu alanda çok taraflı bir anlaşma yapılması süreci yavaş ilerlemektedir. Konuya ilişkin olarak gelişmiş ülkeler arasında da görüş ayrılıkları bulunduğu gözlenmektedir. Bu şartlar altında, DTÖ gündemine de getirilmiş olan "Çok Taraflı Rekabet Politikası Anlaşması", gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerden kaynaklanan eleştiriler çerçevesinde geri plânda kalmış ve DTÖ Çalışma Grubu'nun bu alandaki eğitici faaliyetlerini sürdürmesi kararı ile yetinilmiştir. Yeni tur uluslararası ticaret müzakereleri kapsamında, konunun iki yıl sonraki DTÖ Bakanlar Konferansı'nda yeniden ele alınacağına yukarıda değinilmişti.Ülkemizde rekabet konusu Anayasanın 167. Maddesi'nde ele alınmaktadır. Buna göre Devlet, mal, hizmetler, mali ve diğer piyasaların sağlıklı olarak işlemelerini sağlamak amacıyla gereken önlemleri almak sorumluluğunu taşımaktadır. Devletin, monopol ve kartellerin oluşmasını engelleme sorumluluğu da bulunmaktadır.Anayasanın bu maddesi doğrultusunda, Türk Rekabet Kurumu 1994 yılında kurulmuştur. Rekabet Kurumu, 1997 yılında faal hale gelmiştir. Rekabet Kurumu'nun bağımsızlığı yasa ile güvence altına alınmıştır. Rekabet alanında kendi özerk kararı ile soruşturma açma yetkisi bulunan kurum, yasalara aykırı bir rekabet kuralı ihlâli tespit etmesi halinde, para cezası uygulama hakkına sahip bulunmaktadır.AB müktesebatına uyum amacıyla ülkemizce atılan adımlar da rekabet konularını içermektedir. Ülkemizin AB'ne tam üyelik sürecinde benimsemekte olduğu AB müktesebatı çerçevesinde, rekabet politikası Sayfa 26 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri alanında önemli ilerlemeler kaydedildiği, AB Komisyonu'nun Türkiye'nin AB'ne Katılımı Gelişme Raporu'nda teyit edilmektedir. Komisyon, raporunda rekabete ilişkin kuralların uygulanmasını tatmin edici olarak nitelendirmiştir.DTÖ'nün eski Genel Müdürlerinden Sutherland, DTÖ sisteminin, üyelerinin ekonomik kalkınmalarına katkıda bulunabileceğini, ancak bunun garanti edilemeyeceğini söylemiştir. Zira, ülkeler açısından sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın sağlanmasında, DTÖ gibi dışsal faktörlerin yanı sıra içsel faktörler de rol oynamaktadır. Bu bağlamda, rekabet politikaları ve uygulamaları önemli içsel faktörler arasında karşımıza çıkmaktadır. DTÖ, diğer alanlarda olduğu gibi, rekabet alanında da mevcut bütün ulusal ve uluslararası sorunları çözme yeteneğine sahip bulunmamaktadır.Doha Bakanlar Konferansı, DTÖ üyelerinin uluslararası ticaret sistemini daha da güçlendirme yönündeki iradelerini ortaya koydukları bir toplantı olmuştur. Öte yandan, yeni tur uluslararası ticaret müzakerelerinin, Doha'daki konferans sırasında adlandırıldığı üzere, gerçekten de "Kalkınma Turu" olması, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin, sistemin iyileştirilmesi amacıyla sunmuş oldukları 100'den fazla önerinin gelişmiş ülkelerce nasıl değerlendirileceğine bağlı kalacaktır. Başlamış olan yeni tur uluslararası ticaret müzakereleri bağlamında ele alınmamakla beraber, rekabet politikasına ilişkin olarak gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin aralarındaki görüş ayrılıklarının DTÖ çerçevesinde azaltılmasına yönelik adımlar da DTÖ sisteminin işleyişine olumlu yönde katkıda bulunacaktır. Uluslararası Entegrasyonlar Günümüzde artan dünya ticaret hacmi ve gittikçe şiddetlenen rekabet ile birlikte, şirketlerin pazar paylarını yükseltme çabaları hızla artmaktadır. Bu rekabet ortamında ayakta kalabilmek uluslararası alanda başarılı olmaya bağlıdır. Bu durumdan en az kayıpla çıkmayı hedefleyen sanayileşmiş ve yeni sanayileşen ülkeler ekonomik güvenliklerine daha fazla önem vermeye başlamışlardır. Yaşanan globalleşme sürecinde uluslararası ticarette mal, miktar kısıtlaması gibi engellerin azaldığı ve bölgesel entegrasyonların güçlendiği görülmektedir.Uluslararası ticareti serbestleştirme çabalarını bir bölümünü oluşturan uluslararası birleşme ya da diğer ifadesiyle uluslararası ekonomik entegrasyonların tanımı entegrasyon kavramı çerçevesinde yapılabilir. Ekonomik birleşme, birleşmeye giden ekonomilerde mal ve hizmet akımlarına serbesti sağlayıp, ticarete engel olan kısıtlamaları kaldırarak, bir ortak Pazar yaratmak şeklinde tanımlamaktadır Bugün için Dünya’daki Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlara verilebilecek en önemli örnek; temelleri 1957 yılında atılan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’dir.1957 yılında imzalanan ve Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) kuran Roma Antlaşması ile temelleri atılan Avrupa Birliği, bugün dünya üzerinde erişilmiş en ileri ekonomik entegrasyon örneğidir. Avrupa Birliği’nin ekonomik bütünleşmesi gümrük birliği ile başlayıp,1993 yılında tamamlanan tek Pazar ile daha da derinleşmiştir. Avrupa ekonomik Sayfa 27 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri bütünleşmesinin en ileri aşamasına da,1 Ocak 2002 tarihinde tanımlanan Ekonomik ve Parasal Birlik ile geçilmiş ve tek para birimi olan Euro on iki üye devlette ulusal paraların yerini almıştır.1 Mayıs 2004’ten itibaren Avrupa Birliği’nin üye sayısı 25’e yükselmiş ve Birlik daha da büyük bir ekonomik blok haline gelmiştir.Üye devletlerarasında bu düzeyde bir bütünleşme, ekonomi politikaları arasında çok sıkı bir koordinasyonu gerektirmektedir. Ekonomi politikasının en önemli iki aracından biri olan para politikası konusundaki tüm yetkiler uluslar üstü Avrupa Merkez Bankası’na devredilirken, bütçe politikası konusundaki yetkiler halen ulusal düzeyde kalmaya devam etmektedir. Bu durum bütçe politikalarının yayılma etkisi göz önünde bulundurulduğunda, üye devletlerin sıkı ve disiplinli bütçe politikaları yürütmelerini gerektirmektedir. Bunun sağlanması için de, Topluluk organları düzenli olarak gözetimde bulunmaktadır.Bir diğer önemli Bölgesel Ekonomik Entegrasyon hareketi, üye ülkelerin arasındaki ticareti yeniden düzenleyerek yeni avantajlar elde etmek amacıyla A.B.D. ve Kanada arasında 1992 yılında başlamış, 1994 yılında Meksika’yı da içine alarak “Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması” (NAFTA) adı altında faaliyete geçmiştir. Üçüncü bir ekonomik grup da Japonya ve çevresindeki Güney Doğu Asya Ülkelerinin oluşturdukları ekonomik entegrasyon hareketidir. Söz konusu bu üç kutup, Dünya’daki bölgeselleşme eğiliminin de odakları haline gelmiştir. Ekonomik Entegrasyonun Oluşma Sebepleri Ülkeler ekonomik bakımdan üretim kapasitelerini genişleterek verimliliği arttırmak ve bunun neticesinde de toplumsal refah düzeyini yükseltmek amacıyla ekonomik entegrasyonlara girerler. Böylece ekonomik ve siyasal egemenliklerinden kısmî olarak vazgeçmeleri karşısında toplumsal refahı arttırıcı garantiler alabilirler. Ülkelerin bölge dışı bloklara karşı daha büyük bir rekabet gücüne sahip olarak, politik alanda daha etkili olmak istemeleri yani politik potansiyelin yükseltilmek istenmesidir. Ekonomik entegrasyonun bir diğer nedeni ise, bölgesel olarak bir arada yaşamak durumunda olan komşu ülkelerin birbirleri ile çatışmaları yerine güçlerini bir araya getirerek çıkar çatışmalarını önlemektir. Ekonomik Entegrasyonların Etkileri Durağan Etkiler Ekonomik yapı ve teknolojinin değişmediği varsayımında, üretim faktörlerinin yeniden dağılımından doğacak etkilerle ilgilidir. Ülkeler gümrük birliği özelliğinde bir ekonomik bütünleşmeye gittiklerinde, ekonomideki nispi fiyatlar değişecek ve bu durum üretim, tüketim ve ticaretin yapısı ile yönünü etkileyecektir. Birlik sonrası teknolojinin ve ekonomik yapının sabit kaldığı varsayımı altında, üretim faktörlerinin yeniden dağılımı dolayısıyla ortaya çıkan etkilere durağan etkiler denmektedir. Başka bir tanımlama ile faktör donanım, teknolojik seviye ile talep yapısı gibi parametrelerin sabit kaldığı varsayımı altında gümrük birliğinin Sayfa 28 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri birlik içinde kaynakların yeniden dağılımı sebebiyle ortaya çıkan etkilerdir.Durağan etkiler, ticaret yaratıcı ve ticaret saptırıcı olarak iki şekilde ortaya çıkar.Ticaret yaratıcı etki; Entegrasyon dâhilindeki ülkenin, ortaklık içindeki diğer bir ülkeden daha ucuza ithalat yapabilmesiyle ortaya çıkar.Gümrük birliklerinin üretim üzerindeki etkileri, belirli mallara yönelen tüketici alımlarının, üçüncü ülkeler ve iç üreticilerden ortak üretici ülkelere kayması sonucu meydana gelmektedir. Birliğe ortak üye ülkeler arasındaki üretimin olumlu yönde gelişmesi ticaret yaratıcı etkiyle ortaya çıkar. Bu üretim etkisi, tüketimin yüksek maliyetli iç mallardan düşük maliyetli ortak ülke mallarına kayması sonucu oluşur. Ticaret yaratıcı etki, GB dolayısıyla üye ülkelerdeki yüksek maliyetli üretimin yerine, birlik içindeki daha verimli ülkenin üretiminin geçmesi dolayısıyla ortaya çıkar. Yani birlik içinde üyeler arasındaki ticaret hacminin genişlemesi ticaret yaratıcı etkiyi oluşturur. Bu etki birlik içinde karşılaştırmalı üstünlüklere uygun bir uzmanlaşmanın sonucudur. Ticaret yaratıcı etkinin büyüklüğü GB sonucunda birliğe katılan ülkelerin refah artışının da büyük olacağının göstergesidir.GB’nin ticaret yaratıcı etkisinin nasıl ortaya çıktığını aşağıdaki örnek yardımıyla açıklamaya çalışacağız. Türkiye, Almanya ve Fransa’nın ticaret ilişkilerini ve oluşturacakları birlik ile ticareti nasıl yaratacaklarını tablo yardımıyla gösterelim. Bu ülkeler otomobil üretmektedirler. Türkiye, otomobili diğer ülkelere göre daha yüksek maliyetle üretmektedir. Almanya’nın otomobil üretim maliyeti ise diğerlerine göre daha ucuzdur. Bu ülkelerin otomobil maliyetlerine ilişkin tablo aşağıda gösterilmiştir. Tablo 1: Otomobil Üretimine İlişkin Maliyetler (100.000 TL/adet) Türkiye’nin normal şartlarda otomobili Almanya’dan ithal etmesi gerekmektedir. Yukarıdaki tabloya göre, Türkiye’deki ithalatçıların aslında yüksek vergi nedeniyle daha ucuza mal edilen ithal otolardan alma şansları yoktur. Çünkü vergiden sonra ithal otoların fiyatı yerli üretim maliyetinin üstüne çıkmaktadır. %20’lik gümrük vergisiyle 43.000’e üretilen Alman otoların Sayfa 29 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Türkiye’ye maliyeti 51.600’e, 46.000 olan Fransız otolarının maliyeti de 55.200’e çıkmıştır. Bu durumda her iki ülkeden ithal edilecek olan otomobil maliyeti yerli oto üretim maliyeti olan 50.000’in üzerinde olmaktadır. Almanya ve Türkiye’nin Fransa’yı dışarıda bırakacak şekilde birlik oluşturduklarını varsayalım. Ülkeler oluşturdukları GB ile mal hareketlerine konan kısıtlamaları kaldıracaklardır. Türkiye ve Almanya aralarında bir gümrük birliği kurmaları durumunda kendi aralarında uyguladıkları gümrükleri kaldıracaklar ve Fransa’ya karşı %10 OGT uygulamaya koyacaklardır. GB öncesi yüksek maliyeti nedeniyle gerçekleşmeyen Almanya’dan otomobil ithalatı GB sonrası mümkün olacaktır. Çünkü Almanya ve Türkiye arasında gümrükler sıfırlanacağı için Alman ithal otomobilin ithal fiyatı 43.000 olacaktır. Bu durumda tüketiciler 50.000’e yerli oto yerine 43.000’e ithal otomobili tercih edeceklerdir. Bu talep artışı üretimi yüksek maliyetli Türkiye’den, düşük maliyetli Almanya’ya kaydıracaktır. Bu durumda Almanya için GB’nin durağan refah etkilerinden ticaret yaratıcı etkisi (olumlu üretim etkisi) ortaya çıkmış olacaktır.Ticaret saptırıcı etki; Entegrasyon dışındaki ülkeden daha düşük maliyetle ithalat yapmak yerine, birlik üyesi bir ülkeden daha yüksek maliyetli ithalat yapma durumunda ortaya çıkar.Ticaret saptırıcı etki, GB’nin kurulmasıyla en verimli üreticinin birlik dışında kalması dolayısıyla birlik ülkelerinin bu ülkeden yapmakta oldukları ithalatın sona ermesi dolayısıyla ortaya çıkar. Birlik dışında kalan ülkelerle yapılan ticaret hacminin daralması ticaret saptırıcı etkiyi oluşturur.GB’nin ticaret saptırıcı etkisini (olumsuz üretim etkisi) şu örnekle açıklayalım. Türkiye, Almanya ve Fransa arasındaki et üretimine ilişkin maliyetler ve ithalat için oluşacak fiyatlar tabloda gösterilmiştir. Tablo 2: Et Üretimine İlişkin Maliyetler (100 TL/KG) Sayfa 30 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Tablodan da görüleceği gibi eti en düşük maliyetle Fransa üretmektedir. Türkiye GB kurulmadan önce et için %25 gümrük vergisi koymasına rağmen tüketiciler ithal eti tercih edeceklerdir. Çünkü ithal etin maliyeti ithalat vergisine rağmen 47.500 olmaktadır. Yerli etin üretim maliyeti ise 50.000’dir. Türkiye ve Almanya’nın aralarında, Fransa’yı dışarıda bırakacak şekilde GB kurduklarını varsayalım. Türkiye ve Almanya aralarındaki gümrük vergilerini kaldırmışlar ve dışarıya karşı %20 OGT uygulamışlardır. GB sonrasında Türkiye için ithal etin maliyeti Fransa’dan 45.600, Almanya’dan ise 42.000 olacaktır. GB sonucunda tüketiciler yine ithal eti tercih edeceklerdir ancak bu durumda talep Fransız etinden Alman etine kayacaktır. GB sonucunda, birlik dışında kalan Fransız etine %20 OGT konurken, Alman etinin sıfır gümrük ile Türkiye’ye girmesi, talep değişimine bağlı olarak üretimin Fransa’dan Almanya’ya kaymasına neden olacaktır. Bu durumda Fransa için GB’nin ticaret saptırıcı etkisi (olumsuz üretim etkisi) ortaya çıkmış olacaktır. Değişken Etkiler Rekabetin artar(rekabet diğer taraftan kalkınma ve ileri teknoloji kullanımını teşvik eder.) Pazarın genişlemesi sonucu ortaya çıkan ölçek ekonomilerinden faydalanma imkânı doğar. Rekabet ve genişleyen pazarın yatırımcılar için cazip hale gelmesi sonucu yatırımların artması sağlanır. Dışsal ekonomilerin oluşması (genellikle kamu kesiminde, herhangi bir iktisadi birimin, üretim faaliyetleri sırasında, maliyeti içinde yer almayan ekonomik faaliyetin sonuçlarından yararlanmasıdır.) Üretim faktörlerinin serbest dolaşımı sonucu kaynak etkinliği sağlanır(Entegrasyon içinde emek ve sermaye gibi üretim faktörlerinin serbestçe dolaşması, ekonomide kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlar). Döviz tasarrufu yaratır. Sayfa 31 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Ekonomik Entegrasyonun Aşamaları Serbest Ticaret Bölgesi Serbest ticaret bölgesi, üyeleri arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen tarife ve kotaların kaldırıldığı, üyelerin birlik dışında kalanlara karşı ise Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) uygulama zorunluluğunun olmadığı ekonomik bütünleşme şeklidir. Bölgeye giren mal ve hizmetler için yaratılan ortak piyasa, üretim faktörlerinin girişine açık değildir. Bu tür birleşmelerde, ekonomi politikalarının ve kurumların uyumlaştırılması ve birliği söz konusu değildir. Dolayısıyla bölge dışında kalan ülkelere karşı her ülkenin bağımsız olarak belirlediği ekonomi politikası uygulanır. Serbest ticaret bölgelerinde amaç, üye ülkeler arasında mal ve hizmetlere ilişkin ticareti serbestleştirerek ortak bir pazar yaratmaktır. Ticaretin serbestleşmesi, AB’de olduğu gibi tüm ekonomik faaliyet dalları için geçerli olabileceği gibi, EFTA’da olduğu gibi belli bir sektör için, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nda olduğu gibi belli bir mal grubu için oluşturulabilir.Serbest ticaret bölgesi şeklindeki ekonomik bütünleşmeler uygulamada bazı olumsuzluklara yol açmaktadırlar. Serbest ticaret bölgesinde özellikle üyelerin dışa karşı farklı tarifeler uygulamaları uluslararası ticareti dolambaçlı yollara saptırmaktadır. Çünkü birlik dışındaki ülkelerden yüksek gümrüklü ülkeye mal ihraç edecek olan ihracatçı, malları ilk önce birlik içinde düşük gümrüklü ülkeye göndermekte, düşük tarife ödendikten sonra mallar, asıl amaçlanan yüksek gümrüklü ülkeye re-eksport yapılmaktadır. İhracatın bu şekilde dolambaçlı yollarla yapılması, uluslararası ticaret akımlarının normal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunu engellemek için bölge içinde dolaşan malların ilk üretim yerlerinin gösterildiği menşei belgeleri düzenlenmektedir. Dünya’da serbest ticaret bölgelerine Latin Amerika Ülkeleri’nin kurduğu LAFTA, Avrupa Ticaret Bölgesi (EFTA) ve Avrupa Ekonomik Alanı (EES) örnek verilebilir. Sayfa 32 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Gümrük Birliği GB, tarihte en çok görülen bütünleşme şeklidir. 1834 yılında birçok bağımsız Alman devletin kurduğu Zolverein ve 1957’de kurulan AET, GB’nin en güzel örneklerindendir. Gümrük birliği serbest ticaret bölgesinin ileri safhasını ifade eder. Üye ülkeler kendi aralarında gümrük tarifelerini ve miktar kısıtlamalarını kaldırmanın yanı sıra üye ülkeler dışında kalanlara ortak dış tarife ya da diğer ifadesiyle ortak gümrük tarifesi (OGT) uygularlar. Birbirlerinden gümrük almama esasına dayanan bölgesel bir birlik olan Gümrük Birliği, serbest ticaret bölgesindeki koşullara ek olarak birliğe üye ülkelerin serbest dış ticaret politika izlemelerini sınırlandırmış olduğundan daha ileri bir aşamayı ifade etmektedir. Üretim, faktörlerinin hareket serbestisi yoktur ama özellikle sanayi mallarında ortak gümrük tarifesinin uygulanması ve her türlü kısıtlamanın kaldırılması söz konusudur. Kısaca; Gümrük ‘Birliği’nde sanayi malları ticaretinde bütünleşme söz konusudur. Mal, kişi, hizmet ve sermaye dolaşım serbestisinden sadece bir tanesi konu dâhilindedir: Mal. Ama tarım ürünleri kapsam dışında olduğundan tam olarak malların serbest dolaşımı da denemez. Gümrük Birliği’nde aynı zamanda üçüncü ülkelere ortak bir ticaret politikası zorunlu olarak uygulanır ve kaçınılmaz olarak mevzuat uyumu sağlanır. Bu açıklama bütünleşme kavramı ile gümrük sistemlerinin birlikte düşünüldüğünü göstermektedir. Türkiye ile AB arasında 01.01.1996 tarihinden itibaren bu çalışmanın konusunu oluşturan bir gümrük birliği kurulmuştur. Gümrük Birliği ile üye ülkelere katma değeri arttırma (trade creation) ve ticaret saptıran etki (trade diversion) ortaya çıkarabilmektedir. Bu da refah azaltıcı bir sonuç ortaya koymaktadır. Böylece, Gümrük birliği bütünleşme sürecinin ilk aşamasıdır ve bütünleşmenin statik etkileri ile ilgilenmektedir” denebilir. Gerçekten de gümrük birlikleri “… gümrük indirimi ve üçüncü ülkelere ortak gümrük tarifesi uygulamakla yetindikleri taktirde, birlik bir süre sonra verimsizleşerek dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Faydanın sürekli olabilmesi için birliğin “ekonomik bütünleşme” yolunda gelişmesi gerekecektir. Bu da, bütünleşme sürecinin dinamik etkiler doğurduğu sürece varlığını sürdürebileceği sonucunu ortaya çıkartmaktadır. Ortak Pazar Ekonomik entegrasyonlarda gümrük birliğinden sonraki aşama ortak pazardır. Ortak Pazar anlaşması üye ülkeler arasında iç ticarette tüm tarifeleri ve diğer kısıtlamaları kaldırırken, ortak dış tarifeler koyar ve üye ülkeler arasına emek ve sermaye ve bilgiyi içeren üretim faktörlerinin bölge içinde serbest dolaşımına olanak sağlar. Üretim faktörlerinin serbest dolaşımı bu bütünleşme şeklini öncekilerden ayırmaktadır. Avrupa ekonomik topluluğu bu aşamaya da örnek olarak gösterilebilir. Yukarıdaki tartışmalar göstermektedir ki, bütünleşmenin dinamik etkisi; gümrük birliği oluşturmuş ülkeleri bu birlik kurallarına uymak Sayfa 33 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri için ek bazı faaliyetlere zorlamaktadır. Birliğe üye ülkeler aralarındaki emek, sermaye, girişimci gibi üretim faktörlerinin serbest hareketliliğini sağlayarak sınır engellerini kaldırır ve aralarındaki gümrük birliği ülkelerini de korurlar ise, ortak pazar oluşturmuş olurlar. Ortak pazar, her bir üye ülkenin iç pazarından oluşmuş “genişletilmiş bir iç Pazar”dır. İç pazarın temel prensipleri: Vergi harmonizasyonu, iktisat politikalarının göreli harmonizasyonu, üretim faktörleri hareketliliğini sağlayarak sınır engellerinin kalkmasıdır. Sınırların kalkması ise üç anlamda ele alınmaktadır: Fiziksel sınırların kalkması (kişiler, mallar için) Teknik sınırların kalkması (normlar, hukuk prösedürleri, radyo-TV yayınları, sermaye hareketleri, hizmet dolaşımı), Mali sınırların kalkması ve vergi uyumu. İktisadi Birlik Bu aşama iktisadi birleşme hareketlerinin en ileri aşamasıdır. Entegrasyon iç tarife engellerinin kaldırılması, ortak dış engellerin konması ve faktörlerin serbest dolaşımının yanı sıra birlik içinde ekonomik ve sosyal politikaların koordine edilip, uyumlaştırılması söz konusudur. Ekonomik birlik aşamasında politikaların belirlenmesinde, üye ülke temsilcilerinden oluşan bir kurul karar organı durumundadır. Ancak uygulamayı her bir ulusal devlet kendisi yürütmektedir. Ekonomik birlik içerisinde uyumlaştırılacak politikalar: Mal ve faktör piyasalarında sağlanacak bütünleşme sadece gümrük engellerinin kaldırılması ya da sermaye ve emek dolaşımının serbestleştirilmesiyle gerçekleşmez. Üye ülkelerin ellerinde standartlardan vergilemeye, çeşitli teşviklere kadar uzanan, bu akımları engelleyici politika araçları kalmaktadır. Bu nedenle söz konusu alanlarda bir uyuma gidilmesi, etkileri uluslararası düzeyde görülen çevre sorunları gibi konularda ortak politikaların izlenmesi, tek bir ülkenin çözemeyeceği büyük ölçekli teknoloji, bilimsel araştırmalar ve kaynakların harekete geçirilmesini gerektiren alanlarda ortak projelerde olduğu gibi uluslararası politikaların izlenmesi ve topluluk içinde rekabetçi yapıları bozan ve tekelleşmeyi ortaya çıkaran uygulamaları önlemeye dönük politikalarda işbirliğine gidilmesi olarak sıralanabilir. Bu aşamaya verilebilecek örnek 1 ocak 1993 yılında ismini Maastricht anlaşmasına uygun olarak Avrupa Birliği olarak değiştiren Avrupa Ekonomik Topluluğudur. Siyasi Birlik Ülkelerin para ve maliye politikalarını uyumlaştırmaları, ekonomik olarak tek elden idare edilmelerine yol açacaktır. Ekonomik konularda birlikte hareket eden birlik, güvenlik ve savunma gibi konularda da birlikte hareket edecektir. Bu aşamayı bir önceki aşamadan ayıran yön, bu aşamada ulusal ekonomik bağımsızlığın büyük ölçüde kaldırılması ve bunun yerini bir uluslar üstü otoritenin almasıdır. Yukarıda açıklanan entegrasyon aşamalarını Sayfa 34 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmanın mümkün olmadığı; özellikle siyasi birlik aşaması ile iktisadi birlik aşaması arasındaki ayrımın zorlama olduğu iddia edilmektedir. Birçok araştırmacı da siyasi birlik aşamasına değinmemeyi yeğlemekte; son aşamayı iktisadi birlik olarak belirtmektedir. Bir bütünleşme sürecinin siyasal birlik aşamasına ulaşabilmesi için, ekonomik birlikte olduğu gibi bazı elverişli koşulların bulunması gerekmektedir. Bunlar, şu biçimde özetlenebilir: Ortak siyasal ve hukuksal değerler ile uygulamaların varlığı. Kültürel göreli homojenite. İşbirliğinin basit bir düzeyden başlatılması. İleriye yönelik ortak bir amaç yoğunluğu. Ekonomik-parasal birlik koşullarını düzenleyen ortak yapılar ve ortaklığı harekete geçirici mekanizmalar. Gelişen işbirliği sürecinin çoğunluk yararına olduğuna, ortaklıktan sağlanan yararların eşit ve karşılıklı, sorumlulukların da orantılı olduğuna inanılması. Sonuç 20. YY’da hızla gelişen küreselleşme eğilimiyle, ülkeler bir yandan bu eğilimin beraberinde getirdiği yoğun rekabetten korunabilmek ve dünya ile bütünleşme sürecini hızlandırabilmek amacıyla çeşitli zamanlarda ekonomik bütünleşme sürecine girmişlerdir. Bu süreç içerisinde dünya ticaretinde önemli değişimler yaşanmış, artan küresel rekabet ortamında ülkeler dış ticaret politikalarını yeniden düzenlemişlerdir. Özellikle dış ticareti kısıtlayan tarife ve kotalar giderek azalmış, serbest ticaret anlayışı uluslararası ticarete hâkim olmuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra özellikle sanayileşmiş batılı ülkeler, dünya ticaretinde çok yönlü denkleşmeye imkân sağlamak, dış ticareti canlandırmak amacıyla ekonomik bütünleşme sürecine girmişler ve çeşitli organizasyonlar kurmuşlardır.Ekonomik bütünleşme sürecinin aşamaları şu şekilde sıralanabilir: Serbest Ticaret Bölgesi-Gümrük Birliği-Ortak Pazarİktisadi Birlik-Ekonomik ve Parasal Birlik(Siyasi Birlik). Serbest Ticaret Bölgesi, iki ya da daha çok ülke arasında malların ve hizmetlerin serbest dolaşımındaki engeller olan gümrük tarifeleri ve miktar kısıtlamalarını kaldırılmasıdır. Gümrük Birliği üyeler arasında ticarete konu olan her türlü engellerin (ithal ve ihraç yasakları, kota, gümrük vergisi vb.) kaldırılması, birlik dışı ülkelere karşı da Ortak Gümrük Tarifesi’nin uygulandığı aşamadır. Ortak Pazar, ekonomik entegrasyonlarda gümrük birliğinden sonraki aşamadır. Ortak Pazar anlaşması üye ülkeler arasında iç ticarette tüm tarifeleri ve diğer kısıtlamaları kaldırırken, ortak dış tarifeler koyar ve üye ülkeler arasına emek ve sermaye ve bilgiyi içeren üretim faktörlerinin bölge içinde serbest dolaşımına olanak sağlar. İktisadi Birlik, iç tarife engellerinin kaldırılması, ortak dış engellerin konması ve faktörlerin serbest dolaşımının yanı sıra birlik içinde ekonomik ve sosyal politikaların koordine edilip, uyumlaştırıldığı aşamadır. Siyasi birlikte Sayfa 35 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri ise, ülkelerin para ve maliye politikalarını uyumlaştırmaları, ekonomik olarak tek elden idare edilmelerine yol açacaktır. Ekonomik konularda birlikte hareket eden birlik, güvenlik ve savunma gibi konularda da birlikte hareket edecektir. Bu aşamayı bir önceki aşamadan ayıran yön, bu aşamada ulusal ekonomik bağımsızlığın büyük ölçüde kaldırılması ve bunun yerini bir uluslar üstü otoritenin almasıdır. Faktör donanımı, teknolojik seviye ve talep yapısı gibi parametrelerin sabit kaldığı varsayımı altında ekonomik entegrasyonun birlik içinde kaynakların yeniden dağılımı sebebiyle ortaya çıkan etkilerine statik refah etkileri denir. Bu etkiler kısaca; Ticaret yaratıcı etki ve Ticaret saptırıcı etkidir.Ekonomik bütünleşme hareketleri, üye ülkelerin ekonomik yapılarında, üretim kapasitesi ve kaynak verimliliklerinde köklü değişiklikler meydana getirir. Bu değişiklikler zaman içinde oluşan milli geliri, kalkınma hızını ve ekonomik refahı yakından ilgilendiren etkilerdir. Bu etkiler de ekonomik entegrasyonun dinamik refah etkileridir. Rekabet artışı etkisi, ölçek ekonomileri etkisi, dışsal ekonomiler etkisi, teknolojik gelişmeye etkisi ile yatırımları özendirme ve sermaye etkisi dinamik refah etkileridir. Avrupa Ekonomik Entegrasyonu Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan Tek Pazara Doğru Avrupa Birliği, daha kuruluşunda ekonomik entegrasyon amacı taşımaktadır.1957 yılında altı ülke(Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, Lüksemburg) tarafından imzalanan ve Avrupa Ekonomik Topluluğunu (AET) kuran Roma Antlaşması’nda üye devletler arasında önce bir gümrük birliğinin, ardından da bir ortak pazarın kurulması öngörülmüştür. Bu çerçevede, öncelikle,1968 yılında üye ülkeler arasındaki ticarette gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarının kaldırılmasını öngören Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir. Daha sonra,1987 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi ile üretim faktörlerinin de serbest dolaşımının sağlandığı tek pazarın tamamlanması için 1992 yılı hedefi kesinleştirilmiş ve 1993 yılının başında Avrupa Tek Pazarı yürürlüğe girmiştir. Tek Pazar, Birlik içerisinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını öngören bu dört temel özgürlüğü içermektedir.Topluluk 1993 yılı başı itibariyle tek pazarı büyük ölçüde kurmuş bulunmaktadır. Tek pazarın nihai amacı, fiziki, teknik ve mali engellerin aşamalı olarak kaldırılması suretiyle ekonomide daha fazla büyüme imkânı, yeni istihdam olanakları, ölçek ekonomileri, yüksek verimlilik ve karlılık, sağlıklı rekabet, iş ve meslek hareketliliği, istikrarlı fiyat ve tüketici tercihine ulaşılmasıdır.[1] Ekonomik ve Parasal Birliğin Kurulması Roma Antlaşması’nın hazırlandığı sırada, devam eden Bretton Woods sisteminin istikrar sağlamada yeterli olacağı beklentisiyle, söz konusu antlaşmada para politikalarında yalnızca sınırlı bir diyaloga yer verilmiştir. Ancak, izleyen yıllarda ortaya çıkan ekonomik gelişmelerle Sayfa 36 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri birlikte bu sistemin sürdürülmesinde bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır.Aralık 1969’da gerçekleştirilen Hague Zirvesi’nde ekonomik ve parasal birliğin(EPB) Avrupa entegrasyonun resmi hedefi olmasına karar verilmiş ve dönemin Avrupa Toplulukları Komisyonu(ileride komisyon olarak anılacaktır.) başkanı Werner başkanlığında bir gruba EPB hedefinin nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkin bir rapor hazırlama görevi verilmiştir. Ekim 1970’de tamamlanan Werner Raporu’nda 10 yıl içerisinde üç aşamalı bir plan dâhilinde ekonomik ve parasal birliğin gerçekleştirilmesi ve nihai hedef olarak ta sermaye hareketlerinin liberalizasyonu, döviz kurlarının geri dönülmez biçimde sabitlenmesi ve ulusal paraların yerini tek bir paranın alması öngörülmektedir. Bununla birlikte, ekonomi politikalarının koordinasyonunun güçlendirilmesi ve ulusal bütçe politikalarının temel ilkelerinin belirlenmesi de tavsiye edilmektedir.Bu rapor üzerinde EPB’nin ilk aşaması denemek üzere başlatılmış, ancak Ağustos 1971’de Bretton Woods sisteminin çöküşü ile birlikte çıkan istikrarsızlık dalgası sonucu bu projede durdurulmuştur. Bunun ardından 1972 yılında “tüneldeki yılan” mekanizması ortaya atılmıştır. Bu mekanizma, üye devletlerin ulusal paralarının ABD doları karşısında dar bir aralıkta dalgalanmasını öngörmektedir. Ancak,1973 petrol krizi, dolardaki zayıflık ve üye devletlerin ekonomi politikaları arasındaki farklılıklar nedeniyle, bu uygulama da sürdürülememiştir.1979 yılına gelindiğinde, parasal istikrar alanı oluşturması konusundaki çabalar yeniden canlanmış ve bir “Avrupa Para Sistemi(European Monetary System)”kurulmuştur. Bu çerçevede bir döviz kuru mekanizması oluşturulmuştur. Buna göre, üye devletlerin ikili kurlarında döviz kurlarının %2,25’lik bir marj içerisinde dalgalanması öngörülmüştür. İstisna olarak İtalyan lireti için %6’lık bir dalgalanma marjı tanınmıştır.Avrupa Para Sistemi İkinci Dünya Savaşı’ndan 1973 yılına kadar küresel döviz kuru düzenlemelerini yürüten Bretton Woods sisteminin daha esnek ve dengeli bir versiyonu olarak tasarlanmıştır1985 yılında tek pazar programının kabul edilmesinden sonra, üye devletler arasındaki alışverişlerde özellikle döviz kurlarındaki farklılıklara ve belirsizliğe bağlı yüksek maliyet düşünüldüğünde, ekonomik ve parasal birlik sağlanmadan tek pazarın potansiyelinden tam olarak faydalanılamayacağı açık bir şekilde görülmüştür.Aynı yıl, üye devletlerin liderleri mal, hizmet, sermaye ve kişiler için ortak pazarın 1992 yılı itibariyle tamamlanması üzerinde anlaşmaya vararak, Avrupa içerisinde serbest ticaretin gerçekleştirilmesi konusundaki çalışmalara hız kazandırmıştır. Aynı zamanda, üye ülkeler mevcut paritelere bağlı kalmak konusundaki taahhütlerini artırmak yoluyla 1979 yılında oluşturulan Avrupa Para Sistemini güçlendirme kararı almışlardır. Para politikasının oluşturulması hususunda tüm ülkelerin söz sahibi olması, bu sistemin EPB’den temel farkını ortaya koymaktadır.1988 yılında, ekonomik ve parasal birlik konusunu incelemek üzere dönemin Komisyon başkanı Jacques Delors başkanlığında bir komite oluşturulmuştur. Komitenin 1989 yılı Nisan ayında sunduğu raporda, EPB’nin üç aşamada tamamlanması önerilmektedir.7.Raporda parasal birlik için gerekli üç koşul şu şekilde sıralanmıştır: para Sayfa 37 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri birimlerinin tam konvertibilitesi, sermaye hareketlerinin tam liberalizasyonu ile mali piyasaların tam entegrasyonu, ve döviz kurlarının geri dönülemez bir şekilde sabitlenmesi. Burada yer alan ilk iki gereklilik, Toplulukta zaten karşılanmaktaydı.1989 yılı Haziran ayındaki Madrid Zirvesi’nde, Delors Raporu esas alınarak,1 Temmuz 1990 itibari ile EPB’nin ilk aşamasının, yani sekiz üye devlette sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinin, başlatılmasına karar verilmiştir.Aralık 1989’da gerçekleşen Strasbourg Zirvesi’nde ise, ekonomik ve parasal birliğe tam olarak erişebilmek üzere antlaşmada ne tür değişiklikler yapılması gerektiğini belirlemek için hükümetlerarası konferansın toplanmasına karar verilmiştir. Bu konferanslarda yapılan çalışmaların sonucunda, 1991 yılı Aralık ayındaki Maastricht Zirvesi’nde kabul edilen ve 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan Maastricht Antlaşması ortaya çıkmıştır. Maastricht Antlaşması ve Tek Paraya Geçiş 1991 yılının Aralık ayında gerçekleşen Maastricht Zirvesinde Tek Senet ile belirlenen Ekonomik ve Parasal Birlik hedefine yönelik önemli kararlar alınmıştır. Maastricht Zirvesinin ardından Şubat 1992’de Avrupa Birliği Antlaşması olarak da anılan Maastricht Antlaşması imzalanmıştır. Avrupa Topluluklarının ekonomik, parasal ve siyasal birliğini gerçekleştirmeyi amaçlayan bu antlaşma 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Antlaşma ile Avrupa Ekonomik Topluluğunun ismi Avrupa Topluluğu olarak değiştirilmiştir. Bu antlaşmanın yürürlüğe girmesi ile bir üst kavram olan Avrupa Birliği deyimi de kullanılmaya başlanmıştır. Maastricht Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle, üye devletler EPB’nin gerçekleştirilmesi konusundaki kararlılıklarını bir kez daha ortaya koymuşlardır. Antlaşmada, ekonomik ve parasal birliğin kesin bir zaman çizelgesi içinde üç aşamada tamamlanması öngörülmektedir. Buna göre: İlk aşama 1 Temmuz 1990’da başlamıştır. Bu aşamada, Bakanlar Konseyi(Council of Ministers) (ileride Konsey olarak anılacaktır) ekonomik ve parasal yakınlaşmaya ilişkin ilerlemeleri değerlendirirken, üye devletler de antlaşmada ortaya konan belirli yasaklara uyacaklardır (sermaye hareketlerinin kısıtlanmasının yasaklanması, merkez bankalarının kamu yetkililerine ve kamu teşekküllerine erişimlerinin yasaklanması). İkinci aşamaya geçiş konusunda resmi bir karar alınmamış olmakla birlikte, bu aşamaya 1 Ocak 1994 tarihinde geçilmiştir. Bu aşamada üye devletler ekonomi politikalarının yakınlaştırılması konusunda önemli ilerleme sağlayacaklardır. Kamu finansmanı üzerine kesin ama bağlayıcı olmayan kurallar benimsenmiş ve Komisyon tarafından yürütülmek üzere bu defa kamu maliyesi üzerinde yeni tür bir izleme mekanizması oluşturulmuştur. Avrupa Para Enstitüsünün (European Monetary Institute) kurulmasıyla para politikalarının koordinasyonu için kurumsal bir yapı oluşturulmuştur. Avrupa Para Enstitüsü’nün başlıca iki görevi Sayfa 38 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri bulunmaktadır. Bunlar, ulusal merkez bankaları arasında işbirliğini güçlendirmek ve tek para birimine geçiş için gerekli hazırlıkları yürütmektir. Üçüncü aşamaya geçiş, EPB’nin başlangıcına işaret ettiğinden, Antlaşma ile ortaya konmuş olan bir dizi objektif kriter doğrultusunda ölçülen yüksek derecede sürekli yakınlaşmanın sağlanmasını gerektirmektedir. Bu aşamada, bütçe ile ilgili kurallar bağlayıcı olmakta ve bunlara uymayan üye devletler yaptırımlara tabi olabilmektedir. Bu son aşamada ayrıca tek bir para politikası getirilmiş ve bunun yürütülmesi ulusal merkez bankaları ve Avrupa Merkez Bankası’ndan (European Central Bank) oluşan ve bu işi Avrupa Para Enstitüsü’nden devralacak olan Avrupa Merkez Bankaları Sistemi’ne bırakılmıştır.[8] Sürecin ilk aşaması sermayenin dolaşımının serbestleştirilmesiyle başlamış olsa da, EPB hazırlıklarının asıl başlama noktasını 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması oluşturmuştur. İzleyen yıllarda, AB’nin tüm kurumlarınca EPB’ye yönelik yoğun çalışmalar gerçekleştirilmiştir.[9]11 Aralık 1995 Madrid Zirvesinde alınan kararla ortak paranın isminin ECU yerine EURO olması benimsenmiştir.[10]13-14 Aralık 1996 tarihinde gerçekleştirilen Dublin Zirvesi’nde, tek para biriminin piyasaya sürülmesi için gerekli koşulların yerine getirilmesi konusunda siyasi bir uzlaşma sağlanmıştır. Bu çerçevede, Euro’nun kullanımının yasal çerçevesi, katı bir bütçe disiplini sağlanması için İstikrar ve Büyüme Paktı ve Euro bölgesine dâhil olmayan ülkeler için yeni döviz kuru mekanizmasının yapısı konuları açıklığa kavuşturulmuştur.1996 ve 1997 yıllarında üye devletlerde yaşanan ekonomik iyileşme, döviz kurlarındaki istikrar ile faiz ve enflasyon oranlarında görülen düşüşler sonucu kamu maliyesi genel bir iyileşme göstermiş ve bu durum birçok üye devletin 1999 yılında Euro’ya geçişini kolaylaştırmıştır. Dublin Zirvesi’nde uzlaşma sağlanan konular ve “Yeni Döviz Kuru Mekanizması üzerine İstikrar ve Büyüme Paktı” 17 Haziran 1997 tarihinde yapılan Amsterdam Zirvesi’nde kabul edilmiştir.12-13 Aralık 1997 tarihli Lüksemburg Zirvesi’nde de bunun yasal çatısı ile EPB’nin son aşaması süresince daha yakın ekonomik işbirliği prosedürü ve ilkeleri ortaya konmuştur.1998 yılının Mayıs ayı başında gerçekleşen üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları toplantısında, ECOFIN (AB Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi) tarafından kabul edilen bir tavsiye kararı doğrultusunda ve Avrupa Parlamentosu ile yapılan istişareler sonucu, 1 Ocak 2001 tarihi itibariyle 11 üye devletin gerekli kriterleri sağladığına karar verilmiştir. Bu 11 ülke Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg ve Portekiz’dir. İngiltere ve Danimarka opt-out (dışarıda kalma) haklarını kullanmışlardır.Avrupa Merkez Bankası,1 Haziran 1998’de kurulmuş olup, Avrupa Para Enstitüsü’nün yerini almıştır. Merkezi Frankfurt’ta olan banka,1 Ocak 1999 tarihi ile çalışmalarına başlamıştır. Bu tarih itibariyle Euro kaydi para olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yunanistan, gerekli kriterleri yerine getirmesinin ardından,2000 yılı Haziran ayından itibaren Euro’ya dâhil Sayfa 39 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri olmuştur.[11]Ortak para politikasının uygulama sorumluluğu 1 Ocak 1999 tarihinde faaliyete geçmiş bulunan Avrupa Merkez Bankası’na aittir. Bununla birlikte, ulusal merkez bankaları da bu sistemin bir parçası olarak sorumluluk taşımaktadır.[12]Maastricht Antlaşması’nın unsurlarından biri de ekonomi politikasının koordinasyonudur. EPB içerisinde, bütçe ve ekonomi politikalarının sorumluluğu ulusal düzeyde kalmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, üye devletlerin karşılıklı olarak gittikçe artan ekonomik bağımlılıkları, politikalarında koordinasyonu daha önemli kılmaktadır. Bu çerçevede, özellikle bütçe politikalarının uyumlaştırılması üzerinde durulmaktadır.[13]Maastricht Antlaşması, üye devletlerin yerine getirmesi gereken ve ikisi doğrudan kamu maliyesi ile ilgili olan beş makroekonomik yakınlaşma kriterini ortaya koymaktadır: Maastricht Kriterleri Fiyat istikrarı: yıllık ortalama enflasyon oranı, en iyi performans gösteren üç üye devletin enflasyon oranı ortalamasının % 1,5’inden fazla olmamalıdır. Faiz oranları: ortalama nominal uzun vadeli faiz oranı, en iyi performans gösteren üç üye devletin ortalamasının % 2’sinden fazla olmamalıdır. Döviz kurları: EPB’nin üçüncü aşamasının başlangıcından itibaren, Avrupa döviz kuru mekanizmasının “normal” dalgalanma marjı içinde yer almış olmalı ve en az iki yıldır devalüasyon yapmamış olmalıdır. Bütçe açıkları: sürdürülebilir koşullar altında, bütçe açıklarının gayri safi yurt içi hasıla ya oranı % 3’ü aşmamalıdır. Kamu borçları: kamu borç stoklarının gayri safi yurt içi hasılaya oranı % 60’ı geçmemelidir.[14] Maastricht Sonrası, Ekonomik ve Parasal Birlik Çerçevesinde Ekonomi Koordinasyonu Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB), Avrupa Birliği’nin ekonomik bütünleşme sürecinin gümrük birliği ve bütünleşmiş bir tek pazardan sonra en son ve en kapsamlı aşaması olarak nitelendirilebilir. EPB, malların, hizmetlerin, kişilerin ve sermayenin serbest dolaşımının yanı sıra, üye devletlerin ulusal para birimleri arasında sabitleştirilmiş kurlar ve nihai olarak da tek bir para biriminin kabulü anlamına gelmekte olup, üye devletlerin daha önce ulusal nitelik taşıyan para politikası alanındaki yetkilerinin ve bir anlamda egemenliklerinin de Avrupa Merkez Bankası’na devredilmesini de içermektedir.Bu hedeflere ulaşılabilmesi için başta maliye politikası olmak üzere ekonomi politikalarının yakınlaştırılması da ekonomik ve parasal birliğin hedefleri arasında yer almaktadır.[15] Sayfa 40 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri EPB kapsamında para politikası, ulusal(bağımsız) merkez bankaları ile Avrupa Merkez Bankasından (AMB) oluşan Avrupa Merkez Bankaları Sistemi tarafından yürütülmektedir. İlgili tüzüklerde, bu iki kurumun hükümetlerden ve diğer Topluluk kurumlarından bağımsız oldukları belirtilmektedir.[16]Ortak para politikası, yalnızca bağımsız ve uluslar üstü statüdeki AMB’nin yetki alanında iken, diğer ekonomi politikaları, özellikle de bütçe politikaları ile yapısal politikalar genel olarak ulusal aktörlerin sorumluluğu altında kalmaya devam etmektedir. 7. AB’ NİN YAPISI VE GÜNCEL DURUMUN DIŞ TİCARETİMİZE YANSIMALARI Türkiye’nin AB ile ilişkileri, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşmasının temelini oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesinde başlamıştır.Ankara Anlaşması, Türkiye ile AB’nin bütünleşmesi için, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olarak üç devre öngörmüştür. Geçiş döneminin sonunda gümrük birliğinin tamamlanması planlanmıştır. Anlaşmada öngörülen hazırlık döneminin sona ermesiyle birlikte, 13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol’de geçiş döneminin hükümleri ve tarafların üstleneceği yükümlülükler belirlenmiştir.Geçiş döneminin hitamında, AB ile bütünleşmemizde önemli bir aşamayı teşkil eden Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gümrük Birliği ile taraflar arasındaki entegrasyon seviyesi ileri bir noktaya ulaşmış ve ülkemizin bundan sonraki çabası, Ankara Anlaşması’nda bir sonraki hedef olarak yer alan tam üyelik olmuştur.10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde tam üyeliğe adaylığımızın tesciliyle birlikte Avrupa Birliği ile uzun bir geçmişi bulunan ilişkilerimizde yeni bir dönem başlamıştır. 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde 1999’da Helsinki’de alınan karar teyit edilmiş, Türkiye’nin siyasi kriterleri “yeterince” yerine getirmiş olduğu belirtilerek, ülkemizle üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır. Katılım müzakereleri planlandığı gibi sözkonusu tarihte başlamıştır.Katılım sürecimizde bugüne dek 13 fasıl (Sermayenin Serbest Dolaşımı, Şirketler Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku, Bilgi Toplumu ve Medya, Gıda Güvenliği, Hayvan ve Bitki Sağlığı, Vergilendirme, İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası, Trans-Avrupa Ağları, Bilim ve Araştırma, Çevre, Tüketicinin ve Sağlığın Korunması, Mali Kontrol) müzakerelere açılmış olup, bunlardan biri geçici olarak kapatılmıştır (Bilim ve Araştırma).Ankara Anlaşması’nı AB’ye 2004 yılında katılan yeni üyelere teşmil eden Ek Protokol ülkemiz ile AB Dönem Başkanlığı ve Komisyon arasında 29 Temmuz 2005 tarihinde mektup teatisi aracılığıyla imzalanmıştır. Bu vesileyle tarafımızdan, mektubumuz ve imzamızla hukuken bir bütün oluşturan bir deklarasyon yapılarak, Ek Protokol’ün imzalanmasının GKRY’ni hiçbir şekilde tanıma anlamına gelmeyeceği sarih bir şekilde Sayfa 41 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri belirtilmiştir.AB Konseyi’nin Aralık 2006’da aldığı karara göre, ülkemizin Ankara Anlaşması’na Ek Protokol’den kaynaklanan yükümlülüklerini GKRY’ne uygulamadığı gerekçesiyle, sekiz fasılda müzakereler açılamamakta (Malların Serbest Dolaşımı, İş Kurma ve Hizmet Sunumu Serbestisi, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Balıkçılık, Ulaştırma Politikası, Gümrük Birliği, Dış İlişkiler) ve diğer fasıllar da geçici olarak kapatılamamaktadır.Diğer taraftan, Fransa 5 faslın (Tarım ve Kırsal Kalkınma, Ekonomik ve Parasal Politika, Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu, Mali ve Bütçesel Hükümler, Kurumlar) müzakereye açılmasına, bu fasılların tam üyelikle doğrudan ilgili olması gerekçesiyle izin vermeyeceğini (Fransa’nın bloke ettiği Tarım ve Kırsal Kalkınma faslı, aynı zamanda Ek Protokol nedeniyle bloke edilen sekiz fasıldan biridir) açıklamıştır. Aralık 2009’da yapılan AB Konseyi toplantısı sonrasında ise GKRY yaptığı tek taraflı bir açıklamayla 6 faslın (İşçilerin Serbest Dolaşımı, Eğitim ve Kültür, Enerji, Adalet, Özgürlük ve Güvenlik, Yargı ve Temel Haklar, Dış, Güvenlik ve Savunma Politikaları) açılmasını engelleyeceğini beyan etmiştir. Buna karşılık, fasıllar üzerindeki müzakerelerin sadece ait oldukları müktesebat temelinde yürütülmesi AB'nin taahhütlerinin gereğidir. Gerek AB ile kurumsal temaslarda, gerek üye ülke temsilcileriyle gerçekleştirilen temaslarda, teknik nitelikli müzakere sürecinin siyasi saiklerle yavaşlatılmaması gereği vurgulanmakta ve katılım müzakerelerinin yeni bir ivmeyle canlandırılmasına yönelik çabalar sürdürülmektedir.AB üyeliği, Türkiye’nin daha fazla çağdaşlaşma yönündeki tarihi yöneliminin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ülkemiz son yıllarda kapsamlı bir siyasi ve ekonomik dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu süreçte Türkiye’nin AB’ne katılım müzakerelerinin yarattığı ivme de etkili olmuştur. Türk halkının ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanlarında en yüksek norm ve standartları elde etmek için geniş ölçekli reformlar gerçekleştirilmektedir. 12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen referandumla kabul edilen anayasa değişikliği paketi, bu reform sürecinde önemli bir adım olmuştur. Anayasa değişiklik paketiyle, insan hakları ve temel özgürlüklerin kapsamı genişletilmiş ve anayasal sistem Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle daha uyumlu hale getirilmiştir. Anayasa değişikliğinin gerektirdiği mevzuat değişikliklerini içeren yeni kanunları ve kanun değişikliklerini kapsayan Eylem Planı 27 Eylül 2010 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır.Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olan Türkiye, 2010 yılında ortalama yüzde 8,9’luk büyüme oranıyla, Avrupa’da ilk sırayı almıştır. Yalnızca bu yılın ilk çeyreğinde yakalanan yüzde 11’lik büyüme oranıyla Türkiye, Çin ve Arjantin’i geride bırakarak dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştur. Türkiye’nin aynı zamanda Birlik ile yoğun ticari ve ekonomik ilişkileri bulunmaktadır. Dış ticaret hacmimizin yaklaşık yüzde 42’si AB üyesi ülkeler ile gerçekleşmektedir.Türkiye’nin katılımı, Avrupa iç pazarının büyüklüğünü arttıracak ve AB’nin küresel ekonomideki göreceli rekabet yeteneğini güçlendirecektir. Eğitimli ve dinamik nüfusu, bölgesindeki saygın konumu ve izlediği Sayfa 42 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri vizyoner ve çok boyutlu dış politika ile Türkiye, Birlik için gerçek bir kazanım teşkil edecektir.Dış politika alanında AB ile yakın temas içinde bulunmaya gayret eden Türkiye, AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) çerçevesinde yürütülen insani ve askeri faaliyetlere de katkıda bulunmaktadır. Ülkemiz OGSP’ye sadece AB’ye aday olması nedeniyle değil, bölgesel ve uluslararası barış ve istikrara katma değeri olacak her girişimi desteklemek yönündeki genel yaklaşımı çerçevesinde ve çok yönlü dış politikasının gereği olarak katkıda bulunmaktadır. Türkiye bu desteğini, sözlü beyanların ötesinde AB’nin savunma ve güvenlik alanındaki faaliyetlerine, misyon ve harekatlarına kapsamlı katkıda bulunmak suretiyle fiiliyata da yansıtmıştır. Katkı yapılan harekatların sayısı ve her bir operasyona sağladığı gerek sivil, gerek askeri katkıların niteliği itibariyle OGSP’ye katkı sağlayan AB üyesi olmayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Türkiye’nin OGSP harekatlarına sağladığı katkılara örnek olarak Bosna-Hersek EUFOR-ALTHEA harekatı, OGSP bağlamındaki ilk sivil kriz yönetimi operasyonu olan Bosna-Hersek'teki AB Polis Misyonu'na (EUPM) ve EUPOL Kinşasa Polis Misyonu’na katkısı gösterilebilir.Özel jeostratejik konumu ve geniş ekonomik potansiyeliyle Türkiye’nin Birliğe üyeliği, her iki taraf açısından da somut fayda getirecektir. Ülkemizin katılımı, AB’ye yük değil, katma değer sağlayacaktır.AB içinde bazı çevreler zaman zaman Türkiye’nin Birliğe katılımı konusuna şüpheyle yaklaşan beyanlarda bulunabilmektedir. Ancak, bunlar küçük bir azınlık olup, Türkiye’nin Birliğe katılımı AB üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından desteklenmektedir. Katılım sürecimize yönelik bu destek, birçok Avrupalı siyasi liderin şahsi demeçlerinde ve uluslararası basın organlarında yayınladıkları makalelerde açıkça ifade bulmaktadır.Katılım sürecimize ilişkin siyasi engellerin aşılması, reform sürecinde gerekli ilerlemenin sağlanması ve gerekli kriterlerin karşılanarak Birliğe katılım sağlanması yolundaki gayretler yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. . 8.TÜRKİYE-AB TİCARİ İLİŞKİLERİ AB Türkiye Gümrük Birliği Öncesi Sonrası Ankara Anlaşması'nın öngördüğü biçimde Türkiye ile AB arasında gümrük birliğinin kurulması, 6 Mart 1995 tarihinde Brüksel'de yapılan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısında görüşüldü. Sözü geçen toplantıda gümrük birliğinin gerçekleşme yöntem ve koşullarını belirleyen kararlar alındı. Ayrıca, Brüksek toplantısında benimsenen bazı öneri kararları ile mali işbirliği deklarasyonu bulunmaktadır.Avrupa Parlamentosu onayı sonrası, Türkiye-AB gümrük birliği 1 Ocak 1996 tarihinde resmen uygulamaya girmiştir. Türkiye, AB'ye karşı sanayi malları ithalatı üzerindeki tarifeleri sıfıra düşürmüştür. Ayrıca AB dışındaki ülkelere karşı da topluluğun sahip olduğu ortak gümrük tarifesini uygulamaya başlamıştır. Sayfa 43 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri AB ise tekstil ve bazı petrol ürünleri dışında, Türkiye'den ithal ettiği sanayi malları üzerindeki tarifeleri ve öteki kısıtlamaları daha 1971'de zaten kaldırmış bulunmaktaydı. (Bu noktada 1971-1996 arasını nasıl geçtiği malum, bu başarısızlığın sonucu olarak sadece o yılları kayıp olarak görmek yerine büyük resime baktığımızda daha büyük kayıplar yaşadığımızı görebiliriz)Diğer taraftan, tekstilde ihracat kotaları, petrol ürünlerinde de tarife kontenjanları uygulanması sürdürülüyordu. AB gümrük birliğinin oluşturulmasıyla Türkiye menşeili (kaynaklı) tekstil ve petrol ürünleri üzerindeki bu kısıtlamalara da son vermiştir. Türkiye ihracatının önemli bir kalemi olan tekstile ait kotaların kaldırılması büyük önem taşımaktadır. Gümrük Birliğinin Öngördüğü Koşullar Ortaklık Konseyi'nin Mart 1995 tarihli toplantısında Türkiye ile AB arasında gümrük birliği oluşturulması ile ilgili kararda özetle, gümrük vergilerinin, eş etkili engellerin kaldırılması, üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi uygulanması ve dış ticaret mevzuatının AB mevzuatınıa uydurulması öngörülür. Sözü edilen karar 9 bölümden oluşuyordu. I. BÖLÜM Malların serbest dolaşımı ve dış ticaret politikası ile ilgilidir. Bu bölümde gümrük birliğinin kapsamının sanayi malları olacağı ve tarım ürünlerinin dışarıda tutulacağı açıkça belirtilmektedir.Ayrıca, sanayi malları üzerindeki tarifelerin, eş etkili vergilerin kaldırılması ve Türkiye'nin AB ortak gümrük tarifesinin uygulamaya koyması ile gümrük birliğinin 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren başlayacağı belirtiliyor. Dış ticaretteki teknik engeller konusunda da Türkiye'nin karar yürürlüğe girdikten sonraki 5 yıl içerisinde; standardizasyon, ölçüm, kalibraj, kalite, akreditasyon, test ve sertifikalandırma gibi konulardaki topluluk mevzuatını benimsemesi tasarlanıyordu.Bunların yanısıra, topluluğun diğer ülkeler karşı uyguladığı tercihli ticaret rejimlerini de 5 yıllık bir geçiş dönemi içinde Türkiye'nin de uygulamaya geçmesi öngörülmüştür. Bu kararlar uyarınca Türkiye, kendi iç piyasasını AB ile özel ilişki içinde bulunan az gelişmiş ülkelerin sanayi ürünlerine açması bekleniyordu.Önemli bir nokta ise, Türkiye'nin sanayi ürünü kabul ettiği birçok işlenmiş tarım ürünü (şeker, salça, zeytinyağı gibi maddeler), topluluk tarafından tarım ürünü olarak tanımlanır. Bu nedenle, söz konusu ürünlerin ticareti konusunda özel bir uygulama benimsenmektedir. Bu özel uygulama kısaca, bu ürünlerin tarım ve sanayi paylarının belirlenmesi ve ithalatta sanayi payları vergi dışı bırakılarak tarım paylarından ise ortak gümrük tarifesi ölçüsünde bir vergi alınmasıdır. II. BÖLÜM Tarım ürünleriyle ilgili olan bölümdür. Tarım ürünleri söylendiği gibi gümrük birliği kapsamına girmez. Fakat, öngörülen serbest dolaşım amacı ile ilerleyen zamanlarda tarım Sayfa 44 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri ürünler içinde bunun gerçekleştirilmesi beklenmektedir. Türkiye nin ve AB nin uyguladıkları tercihli rejimleri geliştirmeleri ve Türkiye'nin ortak tarım politikasına uyum sağlamak adına adımlar atması önerilmektedir. III. BÖLÜM Gümrük hükümlerinin yer aldığı bölümdür. Türkiye; ürünün menşei, gümrük değeri, gümrük beyanı ve serbest dolaşıma giriş gibi konularda topluluğun gümrük ilkelerini benimsemesi öngörülmüştür. IV. BÖLÜM Yasaların ve mevzuatın uyumlulaştırılmasını kapsayan bölümdür. Bu bölümde fikri, sınai ve ticari mülkiyet haklarının korunmasına verilen önem vurgulanmıştır. Ayrıca, Türkiye'nin bu konuda belirlenmiş Topluluk mevzuatına ve uluslarası sözleşmelere uyum sağlaması üzerinde durulmuştur.Şirketler arasında rekabeti bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaların da yasaklanması öngörülmüştür. Bu amaçla Topluluğun rekabet kuralları ile mevzuatın benimsenmesi, rekabeti bozan ve bozma etkisi olan her türlü devlet yardımlarının kaldırılması öngörülmüştür. V. BÖLÜM Kamu ihaleleri ile ilgilidir. Buna istinaden taraflar kamu satınalım ihaleleri için piyasalarını karşılıklı olarak birbirine açmalarını sağlamak üzere görüşmelerin yapılması kararlaştırılmıştır. VI. BÖLÜM Bu bölüm vergilendirmeyi konu alır. AB ve Türkiye'nin ithal mallara dolaylı ve dolaysız olarak ulusal mallara uyguladıkları vergilerden daha yüksek bir vergi uygulaması yasaklanmıştır. VII. BÖLÜM Kurumsal hükümleri içerir. Şöyle ki, Gümrük Birliği Ortak Komitesi adıyla bir kurum daha önceki görevi yerine artık gümrük birliğinin düzgün işleyişini sağlamak görevine atanmıştır. Kısaca görevi, bu amaçla Ortaklık Konseyi'ne önerilerde bulunmmak ve taraflar arasında görüş alışverişi olanağı sağlamak olarak söylenebilir. VIII. BÖLÜM Uyuşmazlıkların çözümü ile ilgilidir. Avrupa Adalet Divanı'ndan ayrı, sınırlı bir hakemlik kurumu getirilmiştir. Sayfa 45 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri IX. BÖLÜM Tavsiye kararlarını kapsamaktadır. Bunlar; Türkiye'nin Trans-Avrupa yol şebekelerine katılması, sanayi, enerji, ulaştırma, telekomünikasyon, çevre, bilimsel araştırma ve makroekonomik politika gibi konularda işbirliği önerileri bulunmaktadır. Mali işbirliği deklarasyonunda ise, Topluluğun bütçe kaynaklarından 5 yıllık süre içinde 375 Milyon ECU, yürürlükteki Akdeniz Programı çerçevesinde (1992-1996) 300-400 Milyon ECU ve 1996 yılında yürürlüğe girmesi öngörülen Akdeniz programından da miktarı net belirtilmeyen bir yardım verilmesi şeklinde hükümler yer almaktaydı.Ayrıca Avrupa Yatırım Bankası (EIB) kanalından 5 yıl süre ile 750 Milyon ECU proje kredisi sağlanması öngörülmekteydi.Tüm diğer kaynaklarla beraber sağlanacak kredilerin tahmin edilen değeri yaklaşık 3,5 Milyar ECU dolayındaydı.Önemli Nokta: Türkiye, halen tam üye olmadan AB ile gümrük birliği oluşturan tek ülke konumdadır.Türkiye için gümrük birliğinin sağlayacağı yararlar satın alma gücü yüksek geniş bir piyasaya katılmanın getirecekleriydi. Bunlar öncelikle, ihracatın ve yatırımların artması, teknolojik gelişmenin hızlanması, doğrudan yabancı sermaye girişi, ölçek ekonomileri gibi konulardı.Ankara Anlaşması'nın özüne göre, gümrük birliği Türkiye için nihai amaç olmayıp, tam üyeliğe giden yolda bir orta aşama durumundaydı. Ancak, eski Doğu Bloku ülkeleriyle bile tam üyeliğe alınırken, Türkiye'nin tam üyeliğinin hala tartışılır olması bu konuda bir çelişki barındırır.Diğer ilginç bir nokta ise, tam üye olmaması nedeniyle Türkiye, AB'nin karar alma mekanizması dışında kalırken, birlik tarafından alınan kararları uygulamak durumundadır. Bu da ülkenin ekonomik ve siyasal bağımsızlığı ile bağdaştırılamaz bir konudur.Gümrük birliğinin olumsuz etkileri konusuna bakarsak, Avrupa ile rekabet edilmesi nedeniyle bazı endüstrilerin olumsuz etkilenmesi olasılık dâhilindeydi. Tarife indirimi basit anlamda ülkenin gelirlerinden biri olan gümrük vergileri kaleminin eksilmesi anlamına gelmekteydi. Bu bağlamda yapılan tahminler söz konusu vergi kaybının yaklaşık olarak AB'den sağlanacak toplam dış yardım tutarına eşit olduğunu göstermiştir.Konuya daha geniş açıdan bakıldığında, 1990'lardan sonra Türkiye'nin yalnızca Avrupa Birliği ekseninde hareket etmesi yerine çok taraflı politikalar izlemesi gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Özellikle, Kafkasya'da ve Orta Asya'da bağımsızlığına yeni kavuşan Türk Cumhuriyetleri ve KKTC ile yakın ekonomik, kültürel ve siyasal ilişkileri inşa edilmektedir. Ayrıca, çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak, Orta Doğu ülkeleriyle de işbirliği yapılmaktadır. Türkiye önderliğinde bir Karadeniz İşbirliği Anlaşması imzalanmış ve uygulamaya konmuştur.Tüm gelişmelere bağlı olarak, Türkiye'nin dış ekonomik ve siyasal ilişkilerinin çok boyutlu bir şekilde yürütmek zorunda olduğu açıktır. Sonuç olarak, gümrük birliğine girilmesi ve ilerde öngörülen Avrupa Birliği (pek olası değil) üyeliğinin gerçekleşmesi durumunda bile, Türkiye bölge ülke ve kuruluşlarıyla ilişkilerini aynı hızda geliştirmeye devam etmelidir. Sayfa 46 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Detay Not: İstatistiki veri olarak, AB ile gümrük birliği anlaşmasının imzalanması Türkiye'nin ihracatında beklendiği gibi bir patlama doğurmamıştır. Fakat, AB'den yapılan ithalatımızda belirgin bir artış ortaya çıkmıştır. 9. SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI VE UYGULAMADAKİ ÖNEMİ Serbest Ticaret Anlaşması (STA), taraf ülkelerin kendi aralarında gümrük vergisi ve kısıtlamalarını kaldırmaları, ancak üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifeleri oluşturmamaları, anlaşma dışında kalan üçüncü ülkelere her üye ülkenin kendi milli gümrük tarifesini uygulayabildiği bir ekonomik birleşmedir. STA’da gümrük birliğinden farklı olarak üçüncü ülkelere ortak bir gümrük tarifesi uygulanmamaktadır. Ayrıca gümrük birliği’nde serbest dolaşım ilkesi geçerli iken STA’da ise menşe kuralları uygulanır.Çok tarafl ı ticaret sisteminde özellikle son yıllarda yaşanan yavaşlama, ülkelerin ticaret politikalarında Tercihli Ticaret Anlaşmalarını (TTA) ön plana çıkarmıştır. Sadece gelişmiş ülkeler kapsamında değil, kuzey-güney ve güney-güney ticari ve ekonomik ilişkilerinde de TTA’ların artış gösterdiği istatistiklerden ortaya çıkmaktadır.Aralık 2008 itibariyle DTÖ/GATT’a 421 Bölgesel Ticaret Anlaşmasının (BTA) bildirimi yapılmış durumdadır. 421 adet BTA’nın yüzde 90’ını Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) ve Kısmi Çerçeve Anlaşmaları oluşturmaktadır.Türkiye, 22 Aralık 1995 tarih ve 1/95 sayılı “Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) Arasında Gümrük Birliği Kurulmasına İlişkin Ortaklık Konseyi Karar”ının 16. maddesi uyarınca, AB’nin Ortak Ticaret Politikasını üstlenme yükümlülüğünden hareketle üçüncü ülkelere yönelik olarak AB’nin tercihli ticaret sistemini üstlenmektedir.Ülkemiz, bu taahhüdün bir gereği olarak AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzaladığı üçüncü ülkelerle, bu ülkelerin AB ile imzaladığı STA’lardaki hükümler paralelinde ve karşılıklı çıkar çerçevesinde münferiden STA’lar akdetmektedir. Türkiye’nin Serbest Ticaret Anlaşmaları Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında gümrük birliğini düzenleyen 1/95 sayılı Türkiye-AT Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16’ncı Maddesine istinaden, Türkiye’nin, AB’nin Ortak Ticaret Politikası’na uyum yükümlülüğübulunmaktadır. Bu kapsamda ülkemiz, AB’nin tercihli ticaret anlaşması akdettiği ülkelerle karşılıklı yarar esasına dayalı benzer anlaşmalar akdetmektedir. 16. madde; “1. Türkiye, ticaret politikasını Topluluğun Ticaret Politikasına uyumlu hale getirmek amacıyla bu Kararın Sayfa 47 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı olarak uyum sağlar. Bu uyum, hem otonom rejimleri hem de üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmaları kapsar. 2. Birinci fıkrada anılan durumların her birinde bu tarife tercihlerinin tanınması, Topluluğun söz konusutercihlerin tanınmasını düzenleyen menşe hükümleriyle aynı hükümlere uyulması şartına bağlıdır.” Hükümlerini amirdir.Diğer taraftan, ülkemiz, Barselona Süreci olarak da adlandırılan Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’na taraf bulunmaktadır.Söz konusu Ortaklık, 27-28 Kasım 1995 tarihinde Barselona’da düzenlenen Avrupa-Akdeniz Dışişleri Bakanları Konferansında tarafl arın kabul ettikleri ‘Barselona Deklarasyonu’na dayanmakta ve Akdeniz ülkeleri, AB, Türkiye ve EFTA3 arasında STA’lar akdedilerek Akdeniz Havzasında 2010 yılına kadar bir serbest ticaret alanı yaratılmasını öngörmüştür. Ancak, Akdeniz Havzasında 2010 yılına kadar bir serbest ticaret alanı oluşturulması hedefi tamamlanmış değildir.Söz konusu serbest ticaret anlaşmaları (STA), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kuralları ve GATT’ın 24’üncü maddesine uygun olarak akdedilmektedir.Bu çerçevede, ülkemiz, bugüne kadar 26 adet serbest ticaret anlaşması imzalamıştır. Avrupa Birliği’nin 1 Mayıs 2004 ve 1 Ocak 2007 tarihli genişlemeleri neticesinde Litvanya, Macaristan, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Slovenya, Letonya, Bulgaristan ve Romanya ile yürürlüğe giren 10 adet STA’mız feshedilmiş olup, anılan tarihten itibaren bu ülkelerle ticari ilişkilerimiz Türkiye-AB ortaklık ilişkisi temelinde yürütülmektedir. Ülkemizin, halen 14 adet serbest ticaret anlaşması yürürlükte olup (EFTA, İsrail, Makedonya, Hırvatistan, BosnaHersek, Filistin, Tunus, Fas, Suriye, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan) imzalanan 2 anlaşmanın da (Şili, Ürdün) yürürlüğe girmesine yönelik onay süreci devam etmektedir. Diğer taraftan, ülkemizin hâlihazırda, Lübnan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK)4 , Ukrayna, MERCOSUR5 , Libya, Morityus, Seyşeller ve Faroe Adaları ile STA müzakereleri devam etmekte olup, bu ülkeler ile müzakerelerin bir an önce sonuçlandırılmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir.Ayrıca, Meksika, Cezayir, Güney Kore, Güney Afrika Gümrük Birliği, ASEAN ülkeleri6 ile Afrika-Karayip-Pasifik (AKP) ülkelerinden 36 Afrika ülkesi7 , ANDEAN, Hindistan, Orta Amerika Topluluğu ile STA müzakerelerini başlatmak yönünde girişimlerimiz devam etmektedir. Öte yandan, AB, 4 Ekim 2006 tarihinde açıkladığı “Küresel Avrupa” adlı stratejisi çerçevesinde, önümüzdeki dönemde yeni Serbest Ticaret Anlaşmaları akdetmeyi hedefl emektedir. AB’nin STA akdetmeyi hedefl ediği yeni ülkeler arasında ASEAN ülkeleri, Hindistan, Ukrayna, Orta Amerika Ortak Pazarı ve ANDEAN ülkeleri de yer almaktadır. Bu çerçevede, Avrupa Komisyonu, anılan ülkelerle müzakerelere başlamak yönünde 23 Nisan 2007 tarihinde AB Konseyi’nden gerekli yetkiyi almış bulunmaktadır. Bu çerçevede, ülkemiz de söz konusu ülkelerle karşılıklı yarar temeline dayalı STA’lar yapmak üzere girişimlerde bulunmaktadır. Sayfa 48 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri Türkiye bugüne kadar, AB üyelikleri nedeniyle STA’ları feshedilen Merkezi ve Doğu Avrupa ülkeleri hariç, on altı ülke ile STA imzalanmıştır.8 Bunlardan on dördü yürürlüğe girmiş, iki anlaşmanın ise (Şili ve Ürdün) iç onay süreçleri devam etmektedir. Yedi ülke/ülke grubu ile müzakereler devam etmekte olup9 , dokuz ülke/ülke grubu nezdinde de STA müzakerelerine başlanması yönünde girişimde bulunulmuştur10. Anlaşmalar kapsamında, sanayi ürünlerinde tam serbestleşme öngörülürken, tarım ürünlerinde tercihli kotalar çerçevesinde taviz verilmektedir. STA’sı yürürlükte olan ülkeler ile olan ticaretimiz kümülatif olarak incelendiğinde; 2000-2008 yılları arasındaki ihracat artış oranı, % 375 iken, aynı dönemde STA ülkeleri ile olan ihracat artış oranının % 465 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Öte yandan, genel ithalatımız aynı dönem içinde % 270 oranında artarken, STA ülkelerinden ithalatımız % 298 oranında artış göstermiştir. Türkiye, 2000 yılında toplam 2,1 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdiği STA ortaklarına 2008 yılına gelindiğinde yaklaşık 12 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, 2008 yılında STA imzalanan ülkelerin 132 milyar dolar olarak kaydedilen toplam ihracat içerisindeki payları % 9’a ulaşmıştır. STA ülkelerinin toplam ithalatımız içerisindeki payları ise, 2008 yılında % 5,3 civarında gerçekleşmiştir. Aktif şekilde devam eden STA müzakereleri de iki ülke arasındaki ikili ticaretin gelişmesine önemli katkıda bulunmaktadır. Şili ile bir sene içinde tamamlanan STA müzakereleri esnasında, Şili’ye olan ihracatımızda % 262 oranında artış gerçekleşmiştir. STA ülkeleri ile olan ticaretimizde mal grupları bazında, en fazla ihracatı yapılan fasıllar; gemiler, motorlu kara taşıtları, mobilyalar, elektriksiz makineler, örme giyim eşyası, demir veya çelikten eşya, plastik ürünleridir. Bu ülkelerden yapılan ithalata bakıldığında ise, inciler, kıymetli taş ve metal mamulleri, elektriksiz makineler, mineral yakıtlar, demir ve çelik, elektrikli makine ve cihazlar fasılları öne çıkmaktadır. Kriz sonrası, küresel düzeydeki daralmaya paralel olarak ihracatımız 2009 yılının ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre %30,5 oranında düşerken, aynı dönemde STA ülkelerine olan ihracatımızın %10,6 oranında artış kaydetmesi dikkat çekicidir. Bu çerçevede, 2008-2009 Ocak-Eylül dönemi verileri incelendiğinde, en fazla ihracat artışının EFTA ve içerisinde Mısır, Fas, Tunus gibi STA ülkelerinin de bulunduğu Kuzey Afrika’da olduğu görülmektedir. Eylül ayında ise, Kuzey Afrika’ya yapılan ihracatın geçen yılın aynı ayına göre % 9,4 oranında arttığı, bu bölgede yaşanan artışın özellikle Mısır’a yönelik başarılı ihracat performansından artıştan kaynaklandığı tespit edilmektedir. İhracatımızdaki ilk otuz ülke içerisinde, 2009 yılı Ocak-Eylül döneminde, ihracatta en büyük yüzde artış (% 104,3) Mısır pazarında olmuştur. 2009 yılı Ocak-Eylül dönemi itibariyle ihracatımızdaki ilk 40 ülke arasında Mısır 9. sırada bulunmaktadır. Ayrıca, ilk 40 ülke sıralamasında STA imzaladığımız 7 ülke de yer almaktadır.Ülkemizin lokomotif hizmet sektörlerinden olan yurtdışı müteahhitlik hizmetleri açısından, 2003-2008 yılları arasında üstlenilen projelerin ülkelere göre dağılımına bakıldığında ise Fas, Gürcistan, Mısır, Tunus, Makedonya, Mısır ve Arnavutluk’ta yaklaşık 3,5 milyar dolarlık projenin üstlenildiği Sayfa 49 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri görülmektedir. Benzer şekilde, STA’lar bu ülkelerdeki yatırımları da tetiklemektedir. Örneğin; Türkiye-Mısır STA’nın 2007 yılında yürürlüğe girişinden sonra, Mısır’daki Türk yatırımları 2008 yılında 500 milyon dolar düzeyinden 2 milyar dolara çıkmıştır. Diğer taraftan, STA imzalamak için girişimde bulunduğumuz ve/veya müzakerelerin devam ettiği ülkeler açısından anlaşmaların statik etkileri, diğer bir deyişle anlaşma eğer bugün yürürlüğe girseydi ortaya çıkacak etkiler hakkında çeşitli genel denge modelleri kullanmak suretiyle öngörülerde bulunmak mümkündür. Anlaşmanın orta ve uzun vadede ortaya çıkan dinamik etkileri hakkında da yine bu modeller vasıtasıyla tahmin yapılabilmektedir. Bu alanda yapılan çalışmalar ortaya koymaktadır ki; bu tür bölgesel entegrasyonlar, ölçek ekonomilerine yol açarak maliyet düşüşü ve kaynak verimliliği sağlamakta, dışa açık rekabetçi bir ekonomik altyapının tesisi suretiyle ülkenin uluslararası rekabet gücünü artırmakta, milli geliri, toplumsal refahı yükseltmektedir. Ayrıca karşılıklı yatırımların artırılması yönünde daha uygun bir ortamın tesisini sağlamaktadır. İçinde bulunduğumuz kriz ortamında pazar çeşitliliği sağlanması ise STA’ların en faydalı sonuçları arasında yer almaktadır. Örneğin şu anda sınırları içerisinde ANDEAN, MERCOSUR ve Orta Amerika Topluluğu gibi STA müzakerelerini yürütmekte olduğumuz/girişimde bulunduğumuz ticaret bloklarını ihtiva eden Güney ve Orta Amerika bölgelerinde, 2008 yılında ithalat yüzde 15,5 büyümüştür. Bahse konu bölgede ithalatın dünyada hiçbir bölgede olmadığı kadar güçlü bir büyüme sergilemesi, söz konusu STA’ların nihayetlendirilmesinin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim Avrupa Birliği de bu pazarlarda etkin olabilmek için bu ülke gruplarıyla yürüttüğü bölgesel anlaşmaları azami süratte tamamlamaya çalışmaktadır. Sonuç olarak, daha önce imzaladığımız anlaşmalar da somut olarak ortaya koymaktadır ki; tarife indirimleri ile “derin entegrasyon” olarak tabir edilen menşe kuralları, yatırımlar, fikri mülkiyet hakları gibi alanlarda yakınsama sağlayan bu anlaşmalar sonucu ülkelerin üretim, dış ticaret ve refah düzeyi üzerinde ciddi ölçüde pozitif etkiler oluşmaktadır. Son olarak, genel siyaset perspektifinden bakıldığında; ülkemizin STA akdettiği ülkeler ile sadece ticari ve ekonomik ilişkilerinin değil, aynı zamanda siyasi ilişkilerinin de daha istikrarlı bir yapıya kavuştuğu dikkat çekicidir. STA akdedilmesi sonrasında, STA’ya taraf ülkeler arasında oluşturulan Ortaklık Konseyi ve Ortaklık Komitesinin, en üst seviyede siyasi ve bürokratik temsilcileri bir araya getirerek karşılıklı olarak yeni işbirliği imkanlarının gözden geçirilmesine fırsat verdiği, STA’lar sayesinde ülkelerin birbirlerinin ekonomik ve ticari potansiyelleri konusundaki farkındalıklarının arttığı ve iş adamları arasındaki karşılıklı anlayışın geliştiği bunun sonucunda da ilgili ülkelerle dostluk bağlarının daha da pekiştiği izlenmektedir.EFTA-İsviçre, Norveç, İzlanda Devletleri ve Türkiye Avrupa’daki ekonomik entegrasyon sürecine aktif şekilde katılmak hususundaki niyetlerini ve bu süreci güçlendirmenin yollarını ve araçlarını araştırmak hususunda işbirliğinde bulunmaya hazır olduklarını ifade ederek, Türkiye- EFTA Serbest Ticaret Anlaşmasını imzalamışlardır. Anlaşmanın amaçları şunlardır: (a) Karşılıklı Sayfa 50 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri ticaretin genişletilmesi yoluyla EFTA Devletleri ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin ahenkli şekilde gelişmesini teşvik etmek; (b) EFTA Devletleri ile Türkiye arasındaki ticaret için dürüst rekabet koşullarını sağlamak; (c) Bu yolla, ticaretteki engellerin kaldırılması suretiyle, dünya ticaretinin ahenkli gelişmesi ve genişlemesine katkıda bulunmak; (d) EFTA Devletleri ile Türkiye arasındaki işbirliğini arttırmak. Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (European Free Trade Assocıatıon-Efta) Kuruluşu 4 Ocak 1960 tarihinde İsveç'in başkenti Stockholm'de imzalanan ve 3 Mart 1960'da yürürlüğe giren antlaşma ile Avrupa Ekonomik Topluluğu'na alternatif olarak kurulmuştur. Amaçları EFTA'nın amacı, gıda maddeleri dışındaki maddeler için aralarındaki gümrük duvarlarını kaldırarak sanayi malları alanında serbest bir ticaret bölgesi oluşturmaktır. EFTA üyeleri, üçüncü ülkeler ile yaptıktan sınaî ürün ticaretinde ortak gümrük tarifesi uygulamamaktadırlar. Üyeler Kurucuları, İngiltere, Norveç, Danimarka, Avusturya, Portekiz, İzlanda ve İsviçre'dir. Günümüzde ise EFTA'nın üyeleri şunlardır: Avusturya, İzlanda, Norveç, İsveç ve İsviçre. Finlandiya ortak üye statüsündedir. Organları Her ülkenin bir temsilcisi ile temsil edildiği ve bağlayıcı karar alabilen Konsey, EFTA ve Finlandiya Ortak Konseyi, Konsey Komiteleri, Danışma Komitesi ve Sekreterliktir. Örgütün merkezi, İsviçre'nin Cenevre kentindedir. Faaliyetleri EFTA ülkeleri kendi aralarında sanayi ürünlerinde gümrük ve eş etkili vergilerle diğer kısıtlamaları kaldırmışlar, ancak üçüncü ülkelere ulusal mevzuatlarını uygulamayı sürdürmüşlerdir. Zamanla iki kuruluş arasındaki ilişkileri giderek artmış ve 1994 yılında Avrupa Ekonomik Alanı'nın kurulması sonucunu doğurmuştur. Üyelerinin bir kısmının AET'ye katılmasıyla EFTA eski önemini yitirmiştir. Gelişmeler 1973'te İngiltere ile Danimarka Avrupa Topluluğu'na katılınca EFTA'dan çıkmışlardır. Bunun üzerine geri kalan EFTA üyeleri ile Av­rupa Topluluğu arasında, sanayi malları alanında bir serbest ticaret antlaşması imzalanmıştır. Daha sonraları Portekiz de ATye katılarak EFTA'dan ayrılmıştır. Sayfa 51 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected] More Enstitü Uzaktan Öğretim Hizmetleri EFTA ile Avrupa Topluluğu arasında 22 Ekim 1991 tarihinde "EFTA-AT Ekonomik Birlik Antlaşması" imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre AT ve EFTA üyesi ülkelerde üretim faktörlerinin serbest dolaşımı sağlanarak bir ekonomik geniş alan oluşturulmuştur (EEA Avrupa Ekonomik Alanı). Sayfa 52 More Enstitü UZEM www.uzemmoreenstitu.com [email protected]