I. GÜN 2.0TURUM YENİ TİCARET DÜZENİ VEKALKINMA OTURUM BAŞKANI : Prof. Dr. Erdinç TOKGÖZ KONUŞMAClLAR : Prof. Dr. Arslan SONAT Prof. Dr. Tuba ONGUN I. GÜN 2.0TURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Erdinç TOKGÖZ PROF. DR. ERDiNÇ TOKGÖZ (Oturum Başkanı)- Çok değerli meslektaşlarım, hepimizin var olmasının nedeni olan siz sevgili öğrenciler; bu gün çok güzel bir toplantıyı birlikte yürütüyoruz. Toplantının laşmak özüne geçmeden önce benim kişisel, duygusal bir anıını sizinle payistiyorum. Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü benim için çok hayli bir anlam taşıyor. Kendim Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesiyim. Türkiye Ekonomi Kurumunun Başkanı­ yım. Bu iki şapkam; bir akademik, bir de sivil toplum örgütü olarak, mesleğin üst düzey örgütü olarak benim için Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyeleri çok değerli. Benim kişisel başarıma gerçekten katkıda bulunmuşlardır. Bir dönem YÖK Yasası yürürlüğe girdikten sonra Ankara' da beş tane iktisat profesörü vardık; Orta Doğu'da Merih Celasun, Hacettepe'de ben, Gazi'de Tezer Öcal, Siyasal'da Uğur Korum ve Nejdet Serini. Bu dönemde doktora, doçentlik ve profesörlük jürilerinde gece-gündüz dayanışma içindeydik. İşte o süreç içinde yıllarca Gazi Üniversitesi İktisat Bölümünde yetişen bütün arkadaşları yakından tanıdım diyebilirim. Buna ilave olarak şunu söyleyeyim: Bu tanışma benim için çok değerli katkılar getirdi meslek hayatıma; çok şeyler öğrendim. Bu genç arkadaşlarımın yetişmesini yakinen izledim. Hepsi gerçekten ülkesine bağlı, demokratik, sosyal hukuk devletine bağlı seçkin bilim adamlarıdır. Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyelerini bu bakımdan her zaman gıptayla seyretmişimdir. Ayrıca bu Bölüm Türkiye'nin her yerine, özellikle Anadolu'ya yöneticiler göndermiştir; gözünü kırpmadan Sivas'a, Malatya'ya kalkıp gitmişlerdir. Şimdi bir başka üniversitenin kuruluşuna katkıda bulunmuşlardır. Yani, yönetici ve bilim adamı yetiştirip ihraç eden bölümlerden de birisidir. Ve ikinci şapkam dolayısıyla iftiharla söyleyebilirim ki, rahmetli Cem Alpar'dan bu yana Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü Türkiye Ekonomi Kurumunun ülke düzeyinde seçkin, değerli meslektaşlarıyla birlikte çok güzel işler yapmışsa, Gazi Üniversitesinin İktisat Bölümü öğretim üyelerinin desteğiyle olmuştur. Önce Cem Alpar, ardından Tuba Ongun, Oğuz Esen Genel Sekreter olarak çok değerli hizmetler EKONOMiK YAKLAŞlM 1 61 yapmışlardır, bundan sonra da yapacaklarına inanıyorum. Dolayısıyla ben, Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanı Erdinç Tokgöz olarak Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Şiir Hamının kişiliğinde Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyelerini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Umarım bu bayrağı siz genç kardeşlerim, Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü öğ­ rencileri, siz bu bayrağı daha yükseklere çıkaracaksınız, dalgalandıracaksınız. Sizleri de öğretim üyesi olmaya davet ediyorum. Çünkü, ülkeye hizmet bilimsel çalışma­ larla çok değer kazanıyor, önem kazanıyor. Kolay para kazanmayı tercih edenler olabilir. Ama, bu ülkeye hizmetin önemli yolu bilime hizmetle, bilim adamı olmakla, bilim hanımı olmakla mümkündür ancak. Bilim olmayan yerde, büyük Atatürk'ün dediği gibi, çağdaşlaşmanın tek yolu vardır: Bilim ve akıl. Akıl hepinizde var; eksiğiniz bilimdir. Bunu da en iyi şekilde alarak Türkiye'yi yüceltmek, yükseltmek yolunda çalışmalısınız. Şimdi ben şunu söyleyeyim: İkinci Oturum, konuşmacılar 20'şer dakika konuşa­ caklardır, 15 dakika civarında da yorumcumuz. Sizlerden yazılı sorular gelirse, hangi konuşmacı ya soracağınızı da lütfen işaretleyiniz. Soruları da cevaplandırmaya çalışacağız. En geç 15 .45'te, otuıumu kapatmak zorundayı m. Bir çay ondan sonra Üçüncü Oturum başlayacak. Şimdi n yorum. birinci konuşmayı malası arası vereceğiz, yapmak üzere Profesör Doktor Arslan Sanat' a sözü ve- SERBEST TİCARET: AMAÇLAR VE ARAÇLAR Prof. Dr. Arslan SONAT* 1. Giriş Yeni dünya düzeni yeni bir siyasal oluşum. Ama bu oluşumun sosyal ve ekonomik altyapısını oluşturan küreselleşme olgusu yeni değil. En azından 1860 lardan bu yana çeşitli hamlelerle hayata geçirilıneye çalışılan bir düşünce. Yeni olan, bu olgunun gerektirdiği dünya ölçeğincieki hegemonik siyasal yapı. Öyle bir siyasal yapı ki , merkez hiçbir zaman bugün olduğu kadar egemen olmamıştı. Pax Roman'adan bu yana iki bin yıllık tarih sürecinde hiçbir zaman tek bir devlet dünya siyasetinde bu kadar dominant olmamıştı. Böyle bir siyasal düzen yaşıyoruz, bu siyasal yapı içinde de küreselleşme çok büyük atılımlar yapıyor. Küreselleşme olarak adlandırılan olgunun çeşitli boyutları var. Bizim alanımıza giren, bizi ın burada tartışacağımız ekonomik boyut esas olarak iki ayak üzerinde duruyor ; mal hareketlerinin serbestleştirilınesi, sermaye hareketlerinin serbestleştiril­ mesi. Yani serbest ticaret ve finansalliberalizasyon. Türkiye bunu çok değişik tarihi koşullarda dört kez yaşadı. 1860 larda yaşadı, 1923 -29 arası kısa bir dönemde yaşadı. İkinci dünya savaşından sonra yaşadı, ki bugünkü küreselleşme sürecini yöneten kurumlar IMF, Dünya Bankası, GATT o dönemde oluştu. Bugün mevcut siyasi yapı içinde daha gelişip, daha güçlü hale geliyor bu kurumlar. Bu yapılanma içinde Türkiye bu süreci çok daha etkili bir biçimde bir kez daha yaşıyor. SERBEST TİCARET : KAVRAM VE SONUÇLAR Bizim konumuz, oturumumuzun konusu küreselleşmenin iki ayağından biri olan ticaret, "Yeni Ticaret Düzeni" . 150 yıllık küreselleşme deneyleri, girişimleri pers- * A.Ü. İletişim Fakültesi ! ' ~ 1 ~ r r 1 f 1 EKONOMiK YAKLAŞlM 1 63 pektifinden bakarsak " yeni ticaret düzeni" de yeni değil. İki yüzyılı aşkın geçmişi olan, Adam Smith' e kadar uzanan "serbest ticaret" düşüncesinin günümüz koşulla­ rına, biraz önce sözünü ettiğimiz dünya ölçeğindeki yeniden yapılanmaya uyarlanmış hali. Bu nedenle önce serbest ticaretin bugünkü küreselleşmeye yön veren özeliklerini gözden geçirmek gerekiyor. Burada amacım uzun uzun serbest dış ticaret teorisini anlatmak değil, kullandı­ ğım kavramlar ve yaklaşım için açıklayıcı bir düzlem oluşturmak. Bu gerekiyor, çünkü dış ticaret teorisi bizim okullarda okuttuğumuz en soyut ve karmaşık konulardan biri. Garip ticaret üçgenleri, Meade geometrisi içinde boğulan öğrencilerin en çok başarısız oldukları, başarılı olanların da genellikle çözümleyici bir araca sahip olamadıkları derslerden biridir dış ticaret. Dahası meslektaşların dahi kavram ve yöntemlerini farklı yorumladıkları bir konu. Bu sadece Türkiye'de böyle değil. Krugman'ın bir yazısında iktisatçıların serbest ticaret konusunu anlamadıklarından ya da ortak kavrarnlara sahip olmadıklarından yakınmasını da bir örnek olarak verebilirim (KRUGMAN:2000) Karşılaştırmalı üstünlüklere dayanan serbest dış ticaret teorisinden bazen haksız olarak "Rcardo'nun lanetli teorisi" diye söz edilir. Ricardo'ya haksızlık, çünkü Ricardo'nun yaptığı sadece bir saptama. Eski deyişle "bir bedahetin ifadesi", bir totoloji. Ülkeler göreli üstünlüğe sahip oldukları malda uzmanIaşıp ticaret yaparlarsa toplam refah artar. Bu çok açık. Almanya ile İngiltere ya da Mısır'la Suriye, İran ile Türkiye arasında engellerin kaldırılması , işbölümü iyidir. Artan refahın paylaşımı ya da toplam refah artarken zarar gören grupların zararları­ nın karşılanması gibi - örneğin bugün AB içindeki tartışmaların ana eksenini oluş­ turan- sorunlar görüşme ve uzlaşmalar yolu ile çözülebildiği sürece hiçbir sorun yok. Sorun karşılaştırmalı üstünlüğün kaynağından doğuyor. Ricardo'da karşılaştır­ malı üstünlük"rassal"dır. Kim iyi yapıyorsa o yapar. Ama niye o daha iyi yapıyor? Sorusunun açık yanıtı yoktur. Bu sorunun yanıtını Hecksher-Ohlin'in faktör donanı­ mı teorisi veriyor. Bu teoriye göre karşılaştırmalı üstünlük, dolayısı ile de ticaret rassal olarak ortaya çıkmıyor, ülkeler arasındaki faktör donanıını farklarından doğuyor. Buna göre emek yoğun ülkeler var, sermaye yoğun ülkeler var. Emek yoğun mallar var, sermaye yoğun mallar var. Emek yoğun ülkeler emek yoğun mallarda, sermaye yoğun ülkeler sermaye yoğun ınallarda uzmanlaşıyorlar. 200 yıldır var olan 1947 den bu yana da IMF nin finansman, Dünya Bankasının yapılandırma kredileri ile teşvik ettiği ticaret düzeni bu kuramsal temel üzerine oturuyor. O zaman da durum değişiyor. İngiltere ile Almanya, Mısır ile Suriye arasında serbest ticaret yine iyi ama İngiltere ile Suriye, Alınanya ile Mısır arasmdaki ticaret çok önemli sorunlar ortaya çıkarıyor. Yeni Ticaret Düzeninde kendilerini şiddetle hissettiren bu sonınları kısaca özetlemek istiyorum. 64 1 ARSLAN SONAT Birincisi; hiyerarşik bir yapı ortaya çıkıyor. Sermaye birikiminde çok yol almış "sermaye yoğun" ülkeler merkezi, diğerleri çevreyi oluşturuyor. Emek yoğun sektörler tanımı gereği katma değeri düşük sektörler. Bu birikimi yavaşlatan bir faktör. Bu hiyerarşik yapı statik değil, sürekli değişiyor. işbölümünde ülkelerin payına düşen sektörler, üstünlüğe sahip olunan sektörler zaman içinde sürekli olarak değişi­ yor. Bundan 50-60 yıl önce Türkiye'ye verilen görev tarım ülkesi olma göreviydi, şimdi sanayi ülkesi olma görevi aldı sistem içinde. Bundan 50 yıl önce bugünkü sanayileşmeyi hayal bile edemezdik. 1960 larda bu sanayileşme değildir, montaj sanayiidir diyorduk. Bu, karşı çıkılan dünya sistemini ve onun en önemli dayanağı olan serbest dış ticaret düşüncesini tam anlamamaktan doğan bir yanılgı idi, birçok yanlış politikanın da nedeni oldu. Sanayileşme kapitalist dünya sistemi içinde kalındı­ ğında ulaşılamayacak bir hedef gibi algılanıyordu. İşte şimdi Türkiye sanayileşti. Uluslararası işbölümü içinde kendisine düşen görev, yani "üstünlüğe sahip olduğu" sektörler değişti. Daha da değişecek eğer küme düşmez ise; tekstilcilikten, demir-çelikten daha ileri sanayi daUarına geçecek. Sektörel yapı değişiyor ama hiyerarşi değişmiyor. Türkiye sanayiieşirken merkez gayri maddi üretimde bilgi ve bilgi temelli hizmetler üretimine geçiyor. Yeni Ticaret düzeni diye adlandırdığımız yapı ya da kurumlar mevcut hiyerarşinin bu değişen sektörel dağılımına uygun düzenlemeler. GA TS - Hizmet Ticareti Genel Anlaşması ya da TRIP S- Entelektüel Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması gibi Dünya Ticaret Örgütü (WTO) platformlarında gündeme getirilen dayatmalar da işte bu değişmenin gerekleri. Nitekim WTO GATT-1947 ve GATT- 1994 diye ikiye ayırdı mevzuatını, kuruluş döneminin mevzuatını da müzesine kaldırdı. İkincisi faktör donanıını da statik bir kavram değil, sürekli değişiyor. Ama nasıl değişiyor? Serbest ticaret koşulları sürdükçe emek yoğun ülkeler giderek daha emek ülkeler de giderek daha sermaye yoğun hale geliyor. Yani hiyerarşi giderek güçleniyor. Emek yoğun dediğimiz çevre ülkelerde yatırımlar arttığı, sermaye stoku büyüdüğü-hatta bazen, genişleme dönemlerinde, dünya sisteminin dışında kalan ülkelere oranla daha çok büyüdüğü halde-iki ülke grubu arasında­ ki hiyerarşi daha da güçleniyor. Bu durum aynı zamanda uluslararası işbölümünün güçlenmesi, daha vazgeçilmez hale gelmesi anlamına da geliyor. Örneğin sermaye birikimi ve sanayileşmedealdığı yola karşın Türkiye'nin dünya sistemi dışına çıka­ bilme olanağı bugün 40-50 yıl öncesinden çok daha azdır. yoğun, sermaye-yoğun Üçüncü sorun teknoloji ile ilgili. Niteliği itibariyle teknoloji esas olarak sermaye yoğun, katma değeri yüksek sektörlerde üretilir. Katma değeri düşük sektörlerde AR-GE'ye, araştırma-geliştirmeye harcanan kaynak sermaye-yoğun sektörlere oranla çok düşüktür. Yani fiberoptik sanayiinde ya da Silikon Vadisindeki araştır­ malar ve bunların sonucu ortaya çıkan teknolojik gelişme tekstil sektöründe, Ame- EKONOMiK YAKLAŞlM 1 65 rika'daki tekstil sektöründe dahi mümkün değildir. Amerikan tekstil sektöründeki gelişmelerin itici gücü Silikon Vadisi'ndedir. Teknoloji sermaye yoğun sektörlerde, dolayısı ile de merkez ülkelerde üretilir, dalgalar halinde diğer ülkelere ve sektörlere dağılır. Bunun iki sonucu var; birincisi- daha önce de sözünü ettiğimiz- katma değer oranları ve faktör donanımları arasındaki farkın giderek artmasıdır. İkincisi ise daha da önemlidir: Hicks(1932)' den bu yana analitik olarak biliyoruz ki teknolojinin yönünü belirleyen faktör fiyatlarıdır. Faktör fiyatları ise büyük ölçüde faktör donanımına bağlıdır. Çevre ülkelerin emek-yoğun sektörlerinin teknolojilerinin dahi merkezde üretilmesi-faktör, özellikle emek hareketlerinin sınırlandığı koşullarda­ söz konusu ülkelerin kendi donanımianna uygun olmayan teknolojileri kullanmaları anlamına gelir. Bu ise potansiyel üretim olanakları sınırının daralması demektir. Burada, modası geçmiş -yine merkez ülkelerde o günün koşullarına göre üretilmiş­ eski ve daha emek-yoğun teknolojilerin korunmasının bir çözüm olmadığını da vurgulamak gerekir. Ülkenin faktör donamma uygun olmasa dahi merkezde üretilen yeni teknolojiler, rekabet gücü, etkinlik ve verimlilik açısından bu eski teknolojilerden üstün olacaktır. Çözüm o andaki donanıruma uygun, rekabet gücünü arttırıcı yeni teknolojilerin çevre ülkelerde üretilmesidir, ki yukarıda belirtildiği gibi, serbest ticaretin getirdiği hiyerarşik yapı içinde bu mümkün olmamaktadır. Dördüncü sorun gelir dağılımı ve uluslararası bölüşüm şeması ile ilgili. Çevre ülkeler faktör donanımianna göre belli mallarda uzmanıaşıyorlar, ama o iki ülkeli , iki mallı model yok gerçek hayatta. Aynı yapıda çok sayıda ülke var ve ticari anlamda birbirleri ile boğazlaşıyorlar. Endonezya, Pakistan, Mısır, Türkiye tekstil sektöründe birbirleriyle dişe diş mücadele ediyorlar. Merkez ülkelerdeki emek yoğun sektörler de çevre ülkelerdeki benzerlerinin üzerinde Demoklesin kılıcı gibi duruyor. O zaman rekabet gücü diye bir sorun ortaya çıkıyor. Teknoloji üretemediğiniz, dolayısı ile de teknolojik gelişmeye dayalı rekabet olanağı sağlayamadığınız zaman sahip olduğunuz tek imkan salt fiyat rekabeti olacaktır. Salt fiyat rekabeti iki şekilde yapılır. Ya ücretler üzerinde baskı uygularsınız, ülke içindeki gelir dağılımı olumsuz etkilenir. Ya da rekabet gücünün bedeli bütün halka yüklenir, döviz kuru yükseltilir, ticaret hadierindeki değişmeler yolu ile uluslararası bölüşümde pay azalması ortaya çıkar. Her iki durumda da serbest ticaret ulusal ve uluslararası planda gelir eşit­ sizliği ve adaletsizliğin kaynaklarından birini oluşturur. Son olarak paradoks gibi görünen bir olguyu açıklamak gerekiyor. Stolper-Saünlü makalesinden (1947) bu yana biliyoruz ki serbest ticaret faktör fiyatlarını eşitler. Farklı zaman dilimleri için bunu doğrulayan çok sayıda ampirik çalışma var. İşte paradoks burada ortaya çıkıyor; bir yandan bu teoreme göre emekyoğun ülkelerde ücret artışları bekleniyor, öte yandan -yukarıda dördüncü özelikie ilgili olarak vurgulandığı gibi- serbest ticaret bu ülkelerde ücretler üzerinde baskı muelson'ının \ 66 1 ARSLAN SONAT yaratıyor. Çelişkili gibi görünen bu iki süreç farklı zaman ve koşullarda işliyor. Çevre ülkeler serbest ticarete katıldıkları zaman, özellikle dünya ekonomisinin genişle­ me dönemlerinde ilk süreç işliyor ücretler-buna bağlı olarak da diğer gelirler- artıyor. Ancak ücret artışları rekabet gücü kayıplarına ve giderek büyüyen dış açıkla­ ra yol açıyor. İşte o zaman düzeltme hareketleri, devalüasyonlar ve mali kriz ortaya çıkıyor. Benim 1950-2000 arası 50 yıllık dönem için Güney Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerini kapsayan bir araştırmamda bu durum açıkça görülüyor (SONAT,1998 ). Ücretler yükseliyor, ülkeler rekabet gücünü kaybediyor, sonra kriz geliyor, ücretler tekrar geriye gidiyor. Yani kartlar yeniden dağıtılıyor, oyun yeniden başlıyor. Bu anlamda 1990 lardan sonra karşılaşmaya başladığımız mali krizler sistemin balans ayarları. Bu ücret dinamiği merkez ülkelerde de işliyor. Faktör fiyatlarının eşitlenmesinin bu ülkeler için anlamı ücretlerin göreli, bazen de mutlak olarak gerilemesi dir. Bu olgu küreselleşme ile birlikte merkez de en çok da Amerika da görülüyor (SONAT ,1998: 222-3). Bu nedenle bütün merkez ülkeler işçi sınıfları, özellikle de Amerikan işçi sınıfı içinde şiddetli bir küreselleşme ve serbest ticaret aleyhtarlığı görülüyor. Merkez ülke işçi sınıfının önünde ücretler üzerindeki serbest ticaretin bu olumsuz etkisine karşı iki yol var : Birincisi çevre ülkelerdeki çalışma standartlarının gelişmesi, ücret yükselişlerinin hızlanması için çaba harcamaktır. Çevre ülkelerde çalışma standartlan ve ücretlerin, emek maliyetinin yükselmesi hem merkez ülkelerdeki ücret üzerindeki baskıyı hem de ülkeler arasındaki hiyerarşik yapıyı zayıflatacaktır. İkinci yol ise, ülkenin serbest ticaretten zarar gören sermaye yoğunluğu açısından göreli olarak geri kalmış sektör ve kesimlerinin temsilcileri ile birlikte izolasyonizmi ve korumacılığı savunmaktır. Birinci yol üst düzeyde siyasi bilinç, enternasyonalist deneyimler ve güçlü bir örgütlenme gerektiren karmaşık bir süreci içerir. Bazı Avrupa ülkeleri sendikalarında bu yaklaşım gözleniyor. Tarihi nedenlerle bu özelliklere sahip olmayan ABD işçi sınıfı içinde ise ikinci yolun popülist söyleminin daha etkili olduğu görülüyor. 2000 yılındaki başkanlık seçimindeki üçüncü aday Patrick J .Buchanan'ın Amerikan gericiliği, anti-semitizm ve şöven bir milliyetçilik düzlemindeki faşizan politik söyleminin en önemli unsurlarından biri de küreselleşme karşıtlığı idi. Serbest ticarete NAFTA'ya GATT/WTO'e karşı idi, küreselleşme denilen olgunun Amerikan sanayiini ezdiğini, Amerikan işçilerini yoksullaştırdığını ileri sürüyordu. 1 Seçimlerde marjinal kaldı, çok oy alamadı, ama Amerikan toplumunda özellikle işsizler ve işçi sınıfı içinde derin etkileri oldu. Sadece ona oy verenler değil, seçim sisteminin özelliği, kazanma şansı nedeni ile Cumhuriyetçilere, Bush'a oy veren geniş bir kesim içinde de etkili olduğu ileri sürülüyor. Anket ve araştırmalar aldığı oy ların önemli bir bölümünün işçi sınıfından, özel- I Buchanan'ın ilginç, zaman zaman da tanıdık gelecek görüşler için; (BUCHANAN, 2000) EKONOMiK YAKLAŞlM 1 67 likle sendikalı işçilerden geldiğini gösteriyor. Tearusters (kamyoncular sendikası) lideri James Hoffa' yı başkan yardımcısı adayları arasında ilan etmesi propagandası­ nın hedef kitlesi hakkında ipucu veriyor. Amerikan işçilerinin uzun dönemde ne dünya halkları ne de kendileri için olumlu sonuçlar getirmeyecek böyle bir politikaya destek vermeleri makine kırıcılığı dönemini çağrıştırtıyor. Küreselleşme karşıtla­ rının Seattle'da sokaklara barikat kuran gençlerden, küreselleşme karşıtlığının da yalnızca onların aydınlık bir dünya özlemlerinden oluşmadığına da dikkat etmek gerekiyor. iTHAL iKAMECİ-KORUMACI POLİTİKA ÇÖZÜM OLABİLİR Mİ ? Yukarıda belirtilen özellikler , karar-çözümleme birimi ülke/devlet olarak kabul zaman, serbest ticaret üzerinde gelişen globalleşme süreci ile sözü edilen hiyerarşik yapının dışına çıkılamayacağını gösteriyor. Bu durumda bu yapı, bu yapının getirdiği bölüşüm tablosu ve diğer adaletsizlikler nasıl değiştirilecek sorusunun yanıtlanması gerekiyor. Burada ilk akla gelen Türkiye'nin 1930-39 döneminde uyguladığı korumacı- ithal ikameci sanayileşme modeli. Bu politika aynı dönemlerde, 1929 krizi sonrası bazı Latin Amerika ülkelerinde, 1950' !erin ortalarından Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen sloganının yükseldiği 1970'lerin sonlarına kadar birçok üçüncü dünya ülkesinde uygulandı ve istenilen yönde başarılı sonuçlar alın­ dı. Örneğin Türkiye'de sözü edilen on yıllık dönemdeki sanayileşme hızına bir daha ulaşılamadı. Bu örnekler tarihi ekonomik politikanın tekran konusunda ilham veriyor. Ancak bu modeli başanya ulaştıran aşağıdaki beş temel faktörün bugünün koşullarında varlığı sorgulandığında bu ilham perileri hızla uzaklaşıyor: edildiği Bir: 1930'ların Türkiye'si de 1960'ların Mısır' ı Cezayir·' i Suriye'si de tarım toplumlan idiler. GSMH nın büyük bölümü tarım kesiminden sağlanıyordu, sanayi çok küçük , hizmetler sektörü zayıftı. Bu polititkanın uygulanmaya başlandığı 1929 yı­ lında GSMH'nın% 70'ini oluşturan tarım kesiminden % lO'unu oluşturan sanayiye (B ULUTAY vd.,l974: T.8.2.A). kaynak aktarmak mümkündü. Türkiye'de 1930' lardaki devletçi sanayileşme hareketinin temel kaynağı da tarımdan sanayie aktarı­ lan kaynaklardır (BORATAV.l988 :61-62 ). İki : Bu toplumlar köylü toplumlarıdırlar. Tüketim talepleri düşük, iktisadi talepleri bastırılması kolay toplumlardır. Hepsinde de siyasi yapılar bu özelliğe göre oluş­ muştur. O dönemle karşılaştırılamaz iletişim olanakları ile donatılmış, kültür düzeyi değilse bile tüketim kalıplan global ölçekte standartlaşmış, manipule edilmiş tüketimi siyasi talepleri ile özdeşleştirmiş ve elinde yönetimlerin belirlenmesinde şu '-.·ı. 68 1 ARSLAN SONAT ya da bu derecede etkili olan "oy hakkı" bulunan kitlelerden lqmlarına bu açıdan hiç benzemezler. oluşan günümüz top- Üç: Geçmişlerinde merkezle kısa dönemli eklemlenme çabaları görülse de, bunlar pre-kapitalist özelliklerinden dolayı kapalı toplumlardır. Kapalı toplumlar oldukları için dış ticaret hacimleri çok düşüktür, GSMH'ya oranı çok küçüktür, döviz gereksinimleri sınırlıdır. Dört: 1960'larda kendi aralarında örgütlü, dünya siyasetine birlikte ağırlık koyabilen toplumlardır. Hem ABD hem de SSCB'ye sözünü dinletebilen, zaman zaman taleplerini kabul ettirebilen bağlantısızlar hareketi ve Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen talebi çerçevesinde merkeze karşı bir bölüşüm stratejisi ortaya koyabilmişlerdir. Beşinci faktör de Sovyetler Birliği'nin varlığıdır. 1930'larda SSCB nin Türkiye'nin sanayileşmesine katkılarını biliyoruz. 1960 larda da SSCB KP merkez komitesi uzun tartışmalardan sonra "kapitalist olmayan yol" teorisini kabul etti. Üçüncü dünya ülkelerinin Batıdan bağımsız, kapitalist olmayan yolla kalkınmalarının ABD'ini siyasi ve ekonomik olarak zayıftataeağı düşünülüyordu. Bu nedenle SSCB sosyalist ve kendi safında olmayan tarafsız ülkeleri ekonomik açıdan da destekledi; teknolojik ve mali destek sağladı, ürünlerini-zaman zaman dünya pazarlarındaki fiyatlarından yüksek fiyatlarla- satın aldı. Bu yaklaşım tarımdan aktarılacak kaynakların sınırına yaklaşan üçüncü dünya ülkelerine kalkınma için geniş kaynak ve olanaklar sağladı. Bu beş faktörün hiçbiri bugünkü koşullarda geçerli değil. Geçmişte bu koşullar­ da "kalkınma" ekonomisini sürdüren ülkeler için sanayilerinin bugün geldiği noktada ve yukarıdaki faktörlerin yokluğunda ulaşılabilecek kaynaklar yalnızca ihracat ve borçlanma. Bunun için de serbest ticarete açılmak zorundalar. Bu ülkelerde geçmişin devletçi-korumacı "ulusal kalkınma" ideolojisi bugün yerini "sosyal damping" teorisine bırakmış durumda. "Rekabet gücünü azaltan düzenlemeleri" kalkınma hedeflerine ulaşılmasına erteleyen bu teoriye uygun hareket eden üçüncü dünya ülkeleri uluslararası emek platformlarında ,çokuluslu şirketlerin temsilcileri ile birlikte, emek yanlısı düzenlemelere ve çevre standartlarına karşı çıkıyorlar. Serbest ticaretin getirdiği hiyerarşik yapı ve adaletsiz ulusal ve uluslararası bölüşümü pekiştiren bu stratejinin "kalkınma"ya hizmet etmeyeceği yukarıda açıklandı. Sürekli kendi küçük bölgelerinde hegemonya peşinde koşan bu ülkelerin sağladıkları tek şey silahlanmalarının finansmanıdır. Ucuz emek, çocuk emeği, insanlık dışı çalışma koşulları ve doğal kaynaklarının sınırsız ve hesapsız bir biçimde yağmaya açılması ile finanse edilen silahianma yarışı ise sosyal dampingi giderek vazgeçilmez hale getiriyor. EKONOMiK YAKLAŞlM 1 69 Serbest ticaret ve küreselleşmeye karşı korumacılık ve ulusal devletin güçlendirilmesi önerisi etrafındaki tartışmalar da yeni değil, farklı ortam ve bağlamlarda serbest ticaretin ve ulusal devletin ortaya çıkışından bu yana tartışılıyor." ... bize deniyor ki, serbest ticaret uluslararası bir işbölümü yaratacaktır ve böylelikle her ülke, kendi doğal üstünlüklerine en uygun düşen üretimde bulunacaktır. Kahve ve şe­ kerin Batı Hint adalannın doğal kaderi olduğuna belki de inanıyorsunuz baylar. (MARX,1948: 202)" diyerek serbest ticaretin merkez ve sömürge ülkelerin işçileri üzerindeki etkilerini ve yıkıcı karakterini eleştiren Marx buna karşı korumacılığı değerlendirişi de bu konudaki farklı bir paradigma örneğidir: "Baylar, sanmayınız ki ticaret özgürlüğünü eleştirirken himayecilik sistemini savunmak gibi bir niyet taşıyoruz . ... bundan baş­ ka himayeci sistem, belirli bir ülkede sanayi kurmanın, yani ülkeyi dünya pazanna bağımlı duruma getirmenin aracından baş­ ka bir şey değildir, ve dünya pazanna bağımlılık sağlandığı andan sonra da serbest ticarete az-çok bağımlılık zaten var demektir . .... Ama genel olarak, serbest ticaret sisteminin yıkıcı olmasına karşın, günümüzün himayeci sistemi de tutucudur. Serbest ticaret sistemi, eski uluslan parçalar ve proletarya ile burjuvazi arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı uç noktasına iter. Tek sözcükle, serbest ticaret sistemi toplumsal devrimi hızlandmr. İşte bu devrimci anlarmyladır ki, baylar ben serbest ticaretten yanayım. (a.g.e.: 203-204 )" SONUÇ Küreselleşmenin en önemli dayanaklanndan biri olan serbest ticaretin , özellikle üçüncü dünya ülkeleri için yol açtığı sonuçlar açık, gözle görülüyor. Buna karşılık korumacı-ithal ikameci ulusal ekonomi modeli de bugünkü dünya koşullarında uygulanabilir bir seçenek olarak gözükmüyor. O zaman seçeneğin, uygulanabilir stratejinin ne olduğu sorusu gündeme geliyor. Serbest ticareti savunanların kuramsal dayanakları-ikincil aksiyarnlar ve hipotezlerde, yöntem ve yaklaşımlardaki teknik farklılıklar ve tartışmalar dışında- standart, temel argümanları ve politika önermeleri açıktır. Buna karşılık serbest ticarete karşı çıkan görüşler Marx'ın devrimci düşün­ celerinden, List' in kapitalist korumacılığına; arkaik merkantilist görüşlerden, 1960 ların kalkınmacı ideolojilerine, Amerikan kapitalizminin en gerici kesimlerinin karanlık dünya tasavvurlarından, Porto Allegre göstericilerinin sömürürsüz bir dünya umutlarına kadar çok farklı kuramsal ve sınıfsal temeller üzerinde ortaya çıkmakta­ dır. Bütün bunların değerlendirilmesi bu bildirinin kapsamı ve süre sınırının dışında 70 j 1 ARSLAN SONA T kalıyor. Ancak burada vurgulanmak istenen; bir politika önermesinin yalnızca açık ve yakın hedefinin değil kuramsal, sınıfsal temelinin de değerlendirilmesi gereğidir. Bunun için de , öncelikle karar birimleri küreselleşmeyi dayatan merkez ile güçlendikçe bu süreci yavaşlatan ve "kalkınma"yı hızlandıran çevre ulus devletlerinden oluşan, her biri kendi içinde monoblok ve homojen iki parçalı bir dünya algılama­ sından vazgeçmek gerekir. KAYNAKÇA BORA TA V, Korkut (1995) : Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985 (5. Baskı) , Gerçek Yayınları, İstanbul BUCHANAN, Patrick (2000) : Articles, Letters and Speechs , The Internet Brigade, Official Web Site: http://www ..buchanan.org BULUTAY, T-Y.Tezel-N.Yıldırım (1974) . Türkiye Milli Geliri (1923-1948) , SBF Yayını, Ankara HICKS,J.R (1932): The Theory ofWages (2 ııı Ed.): MacMillan, London, 1963 KRUGMAN, Paul (2000) : "Ricardo's Dif.fucult Idea"; http://web.mit.edu/krugman/www .ricardo.htm). MARX, Karl (1848) : "Serbest Ticaret Sorunu Üzerine", Felsefenin Sefaleti (Dördüncü baskı çev:A.Kardam, Sol Yayınları, Ankara, 1992) içinde ss.l89-204 SONAT, Arslan (1998): "Globalleşme, Kriz ve Ücretler" Ekonomide Durum, S.5, ss.200-228 STOLPER,W.F- Paul A. Samuelson : "Protection and Real Wages" , Review of Economic Studies, November 1941