saray mollaları

advertisement
qwertyuiopgüasdfghjklsiz
xcvbnmöçqwertyuiopgüa
sdfghjklsizxcvbnmöçqwer
tyuiopgüasdfghjklsizxcvb
nmöçqwertyuiopgüasdfgh
jklsizxcvbnmöçqwertyuio
pgüasdfghjklsizxcvbnmöç
qwertyuiopgüasdfghjklsiz
xcvbnmöçqwertyuiopgüa
sdfghjklsizxcvbnmöçqwer
tyuiopgüasdfghjklsizxcvb
nmöçqwertyuiopgüasdfgh
Bir yerden başlamak,bir yerden dokunmak tarihin
kalbine ve bir sözle açmak gerekir konuyu.
Kur‟an‟dan bir ayet okumak,tefsirini yaşamak veya
nebevi sohbetten bir nefes koklamak…Ya da tarihin
karanlıklarında gezmek,kirli sayfaları çevirmek,sinsi
ve korkunç bir olaya tanık olmak,üzüntüden
kahrolmak…
İşte başlıyoruz;saray mollaları,cehennem
çıngırakları,üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan
kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan
köpekler. Onların günümüzdeki emsalleri veya geri
dönüşleri, tekrar dirilişleri,hakkın karşısında
dikilişleri ve imkanları oranında görevlerini
yapışları.
“Alim bozulduğunda alem de bozulmaya
mahkûmdur.” rivâyetinin sırrı işte bu gibi
durumlarda tecelli etmektedir.
“Firavun‟a;‟Seni Firavunlaştıran (azdıran)
neydi?‟diye sorulmuş o da ,‟Beni yaptığımdan
alıkoyacak birinin çıkmaması!‟cevabını vermiştir.
Müslümanlar Firavunların zulümlerine dur demeli,
ayaklanmalı, baş kaldırmalı,kıyam etmelidir.
Allah(cc) bizi özgür olarak yaratmıştır. Köleliği
kabul etmemeliyiz.Yerimizde oturup da bunların
2
bizim hakkımızı vermelerini beklememeliyiz.
Allah(cc)‟ın dinine yardım etmeliyiz.Yardım edelim
ki O‟da bize yardım etsin,rahmet yağmurları
üzerimize yağsın, ayaklarımızı sabit kılsın ve bizim
ellerimizle zalimleri kahretsin.Rabbimiz, şöyle
buyuruyor:
“Asra andolsun ki.
İnsan mutlak hüsrandadır.
Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar,
birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun
dışındadır.”(Asr sur.)
İmam Humeyni(ra) şöyle diyor:
“Ey sömürücülerin zulmü altında ki dünya
Müslümanları ve mustazafları!Ayağa kalkınız,
birbirinize ittihat elini uzatınız.İslam‟ı ve kendi
mukadderâtınızı savununuz. Güçlülerin çıkardıkları
gürültüden korkmayınız ki bu çağ, kadir olan
Allah‟ın izniyle mustazafların müstekbirlere,hakkın
batıla galebe çalacağı çağdır.”(Beytullah
ziyaretçilerine mesaj.6.9.1981)
Rabbimizi aklımızdan, fikrimizden,
düşüncelerimizden çıkarmamalıyız. Eğer biz gaflet
içinde olur,dünya‟ya dalar ,neme lazım gibi
düşüncelerle hareket edersek Allah(cc) bize şöyle
hitap eder:
3
“Allah'ı unutup da, Allah'ın da kendilerini
unutturduğu kimseler gibi olmayın. Çünkü onlar
sapık kimselerdir.” (Haşr,19)
Allah(cc) bizi terk etmedi ve sahipsiz bırakmadı.
Yeryüzü hüccetsiz kalmaz,Musasız(as), İsasız(as) ,
Muhammedsiz(as) put kıran İbrahimsiz(as) kalmaz.
Tarihteki tüm milletlere Allah(cc) peygamberler
göndermiştir.Allah(cc) Rahmandır,tüm canlılara
merhametlidir.Eğer insanlardan ahiret de hesap
soracaksa bu dünyada insanlara doğru yolu
gösterecek bir peygamber,kitap gönderir.
Peygamberlerden sonra dahi sayısız kulları
aracılığıyla bize yardımcı olur. Bize düşen
peygamberlerin vasileri olan alimlere, peygambere
biat ettiğimiz gibi biat etmektir.Peygamberlerin
tarihleri bizim kalıbımız,modelimiz olmalı.Kuran‟da
kıssalar iş olsun diye(haşa!) anlatılmıyor. Bizim
bunlardan ibret almamız için bunlar Kuran‟da
bulunmaktadır. Her alim kisvesine bürünene de tabi
olmamalıyız.Bu alimlerin Allah(cc) tarif ettiği örnek
insanlara benzeyip benzemediğine
bakmalıyız,amellerine dikkat etmeliyiz.Bunların
yükünün ağır olduğunu ve Allah(cc)‟nın bunlardan
da hesap soracağını unutmamalıyız.Bunlar alimidir
her yaptıklarında bir hikmet vardır,deyip körü
körüne bir teslimiyet içinde olmamalıyız.Bunların
davranışlarını Kuran ve sünnet‟e vurmalıyız.İslam
tarihinde bu örnek şahsiyetlerin hayatlarına,nasıl
yaşadıklarına,kimlerle mücadale ettiklerine
4
bakmalı,incelemeliyiz. Her şeyin gerçeği ve sahtesi
olduğu gibi alimlerinde iki çeşidi
vardır.Gerçeği,sahteden ayırt etmeliyiz.Çünkü,baş
nereye giderse ayaklarda oraya gider.Hidayeti
bulayım derken uçurumdan tepetaklak yuvarlanırız.
Domuz derisinden nasıl post olmazsa zalimlere kulköle olmuş alimlerden de rehber olmaz.Bir miktar
dünyalık için sonsuz ahretini satan insanlar nasıl da
zavallı kişilerdir.Bilge insanlar bu insanlar için
şöyle demişlerdir:
“Deveyi (veya keçiyi) yardan uçuran bir tutam
ottur.”ya da
“Kula kul oldu belasını buldu.”
İmam Hasan(as)‟ın dostluğunu,yarenliğini kaça sattı
rezil ve onursuz Ubeydullah b. Abbas?Başları
sarıklı,yüzler sakallı kalpleri marazlı tipler.Bunlar şu
sözlerin muhatabı olan insanlardır:
“Kork Allah‟tan korkmayandan.”
“Allahtan korkmayan kuldan utanmaz.”
Bel‟am kimdir?Samiri kimdir?Görevleri nedir?Bu
tip insanları nasıl tanıyabiliriz?Bunların islama
zararları nelerdir?Nasıl bu hale gelmişlerdir?Alimleri
Bel‟am‟laştıran unsurlar nelerdir?Bu soruların
cevabını her muvahhid araştırmalı,buna göre
önlemini almalıdır.Şeytani ve nefsi duygulardan
kendini arındırmalıdır.Biz gaybı bilemeyiz,ileride
bizleri ne bekliyor,koşullar nasıl olur
bilemeyiz.Haktan görünüp hakkın karşısına dikilen
5
bu tipleri ve onların taifesinin bilmeliyiz ki
kendimizi onlardan koruyalım.Hatta şimdi içinde
bulunduğumuz hareketi iyi tahlil etmeliyiz,eleştirel
bir gözle bulunduğumuz konumu tahlil
etmeliyiz.Körü körüne bir insana veya harekete
bağlanmamalıyız.Kur‟anın ifadesiyle:
“Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini
rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i
de.Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten
başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah
yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden
yücedir.” (Tevbe 31)
Ayetin tefsirinde ,İmam-ı Ahmed, Tirmizi ve İbn-i
Cerir değişik kanallara dayanarak bize bu belgeyi
naklediyorlar: Adiyy b. Hatem, Peygamberimizin
davetini alınca, çağrısını işitince Şam'a kaçtı. Bu zat
cahiliye döneminde hiristiyan olmuştu. Bir ara kız
kardeşi kabilesinden birkaç kişi ile birlikte
müslümanlara esir düşmüş, fakat Peygamberimiz
kadını bağışlayarak, serbest bırakmıştı. Kadın
kardeşinin yanına dönünce onu müslüman olmaya ve
Peygamberimize gidip kendisi ile görüşmeye teşvik
etmişti. Bunun üzerine Medine'ye geldi. -Bu zat o
sırada Tay kabilesinin şefi idi, babası da cömertliği
ile ün salmış bir kişi olan Hatem Tai idi.Peygamberimizin huzuruna vardığında boynunda
6
gümüş bir haç vardı. O sırada Peygamberimiz `Onlar
Allah'ın dışında hahamlarını ve rahiplerini ilah
edindiler' cümlesi ile başlayan ayeti okuyordu. Ayet
bitince bizzat kendi ifadesine göre Peygamberimize
`Onlar, hahamlarına ve rahiplerine tapmıyorlar,
kulluk etmiyorlar' dedi. Onun bu sözlerine
Peygamberimiz şu karşılığı verdi:
"Evet, ama din adamları onlara helal şeyleri
yasakladılar ve haram şeyleri serbest ettiler.
Onlar da din adamlarının bu hükümlerine
uydular. Bu tutum, onların, din adamlarına
kulluk etmeleri anlamına gelir."
İnsanlar bu fasıklara tabi oldular.Bu alimler halkı
daha iyi sömürmek için dini çorba haline getirdiler.
Hak ile batılı karıştırıp hak olarak gösterdiler.
Ortaçağda rahiplerin halkı nasıl dinsizleştirdiği,
soydukları tarihten okuruz.Cennette arsa satma,
günahları bağışlama vb. safsatalarla.Bugün aynı
yöntemi İslam ümmeti içindeki alimlerin bir kısmı
yapıyor.İslama hizmet adına islam‟ın dibini oyuyor,
islam‟ı ruhsuzlaştırmak,Müslümanları yaşayan ölüler
haline getirmek istiyorlar.Halk bunların
soygunculuklarını,sahtekarlıklarını görünce dinden
soğuyorlar. Gençlerin İslam‟dan ürkmelerinin nedeni
bu dini gerçek bir şekilde ve doğru olarak onlara
sunulmamış olmasıdır.
7
BEL‟AM‟ı Seyyit kutub‟un tefsirinden okuyalım:
"Onlara şu adamın olayını anlat: Adama
ayetlerimizi sunduk, fakat o onların içinden sıyrılıp
çıktı. Arkasından onu şeytan peşine taktı da
azgınlardan oldu. "(A´raf /175)
"Eğer dileseydik bu ayetler aracılığı ile onun
düzeyini yükseltirdik, fakat o yere saplandı kaldı.
Onun durumu üstüne varsan da, kendi haline
bıraksan da dilini sarkıtıp horlayarak soluyan
köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi
yalanlayanların durumu budur. Bu hikâyeyi onlara
anlat, ola ki, üzerinde düşünürler. "(A´raf /176)
"Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden
toplumun durumu ne kötü bir örnektir.
"(A´raf/177)
Bu sahne gerçekten hayret verici bir sahnedir. Bu
dilin düşünce ve tasvir yönünden zenginliğine dayalı,
son derece yeni bir manzara tasvir etmektedir.
Burada yüce Allah bir insana ayetlerini veriyor,
üstün nimetleriyle onu donatıyor, ilminden ona bir
pay veriyor. Doğru yolu seçmesi, kendisi ile bağ
kurması ve yükselmesi için gereken en güzel fırsatı
sağlıyor. Fakat o, bunların hepsine rağmen,
görüyorsunuz ya, bu işten sıyrılmak istiyor. Sanki o,
etine yapışık bulunan deriden sıyrılır gibi bu
ayetlerden sıyrılıyor. Çırpınarak, zorlanarak ve
8
büyük bir çabayla ancak bunu üzerinden atabiliyor.
Bedenine yapışık halde bulunan derisinden bir
canlının yüzülmesi gibi bir sıyrılıştır bu. İnsanın
bünyesi derinin bedeni sarması gibi Allah'a iman
duygusuyla sarılmış değil miydi? İşte o, buna
rağmen gördüğünüz gibi Allah'ın ayetlerinden
sıyrılıyor, kendisini koruyan örtüyü, bedenini
muhafaza eden zırhı atıyor, arzu ve isteklere uymak
için doğru yoldan sapıyor, aydınlık ufuklardan
yuvarlanıyor, kapkaranlık çamura gömülüyor. Ve
artık şeytanın bir oyuncağı durumuna düşüyor. Şimdi
artık hiçbir koruyucu onu korumuyor. Kimse
şeytandan onu muhafaza etmiyor. Ve o, şeytana
uyuyor. Şeytana bağlanıyor. Şeytan ona egemen
oluyor. Sonra bir de bakıyoruz ki, biz uğursuz, çirkin
ve korkunç bir sahne ile karşı karşıyayız. İşte şimdi
biz bu tuhaf yaratık ile karşı karşıyayız. Yeryüzüne
çakılıp kalmış, çamura batmış bir yaratıktır bu. Bir
de bakıyoruz ki, bu yaratık köpek şekline girmiş,
kovulsa da kovulmasa da solumasını sürdüren bir
köpek şekline. Bu hareketli manzaraların hepsi
birbirini izliyor, arka arkaya geliyor. İnsanın hayatı
burada olayı somut bir şekilde izliyor. Zaman zaman
tepki gösteriyor, hayret ediyor, heyecana kapılıyor.
Bu sahnelerin sonuna yani ardı arkası gelmeyen
solumalar sahnesine gelindiğinde, sahnenin
tamamını kuşatan gizli direktiflerle dolu bulunan
yorum geliyor:
9
"İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur.
Bu hikâyeyi onlara anlat, ola ki, üzerinde
düşünürler. Ayetlerimizi yalanlayan ve
kendilerine zulmeden toplumun durumu ne kötü
bir örnektir!"
İşte onların örneği budur. İnsanı doğru yola ileten
ayetler, imanı aşılayan direktifler onların fıtratlarına
ve bünyelerine ayrıca çevrelerini kuşatan bütün
varlıkların yapılarına da yerleştirilmiştir. Buna
rağmen onlar bunların hepsinden sıyrılmışlar. Sonra
onların şekilleri değişmiş, hayvanlaşmışlar.
Bünyeleri çirkinleşmiş "insan"lık konumundan
hayvanların düzeyine düşmüşler... Çamurda
debelenen köpeğin seviyesine inmişler. Halbuki
onların imandan kanatları vardı. Bunlarla yüce
alemlere açılabilirlerdi. Ne var ki, onlar bu güzel
makamdan alçakların alçağı bir dereceye
yuvarlanıyorlar!
"Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine
zulmeden toplumun durumu ne kötü bir
örnektir."
Bu örnekten daha kötü bir durum düşünebilir mi?
Doğru yoldan ayrılıp haktan uzaklaşmaktan daha
çirkin bir şey var mıdır? Yeryüzüne çakılıp
kalmaktan, arzu ve isteklere bağlanmaktan daha kötü
ne olabilir? Bu hareketleriyle kendi nefislerine
zulmeden insandan daha fazla nefsine zulmeden
10
birisi düşünebilir mi? Kendisini koruyan örtüyü
çıkarıp atan, bedenini muhafaza eden zırhtan
sıyrılan, böylece kendisini şeytanın oyuncağı haline
getiren ve ona bağlayan, şeytana binek yapan, onu
yeryüzüne çakılıp kalan şaşkınlık ve kararsızlık
içindeki hayvanlar alemine sürükleyen ve sürekli
köpeklerin soluyuşu gibi soluyan bir hayvan haline
getiren kişiden daha zalim kim vardır?
Bu durumun nitelendirilmesi ve tasviri konusunda
Kur'an-ı Kerim'in eşsiz, hayret verici ifade tarzından
başka hangi söz bu kadar eşsiz ve hayret verici ifade
gücüne sahip olabilir?
Sonra... Bu sadece okunan bir haber midir? Yoksa
çoğu zaman bir realite olarak gerçekleştiğinden
dolayı haber şeklinde verilen bir örnek midir? Bu
açıdan aktarılan bir haber midir?
Bazı rivayetlerin kayıtlarına göre bu
İsrailoğulları'nın Filistin'e girmelerinden önce orada
yaşayan iyi bir insanın haberidir. Rivayetler, bu
adamın şaşkınlığa ve sapıklığa düşüşünü detaylarına
varıncaya kadar verirler. Bu rivayetlerde olay öyle
bir üslubla dile getirilmiştir ki, onun yahudi
kültürünün bir parçası olmadığını söylemek çok
zordur. En azından olayın tüm detaylarının kesinliği
sözkonusu değildir. Ayrıca bu rivayetlerde birtakım
farklılıklar ve çelişkiler de vardır ki, bunlar aynı
konuda daha fazla dikkatli olmamızı
11
gerektirmektedir. Rivayete göre bu kişi
İsrailoğulları'ndan biri olan Bel'am b. Bâûrâ'dır.
O'nun Filistin'in zorba yerlilerinden biri olduğu da
rivayet edilmiştir. Araplar'dan Umeyye b. Sait
olduğu da gelen rivayetler arasındadır. Bu rivayete
göre ise, bu adam Peygamberimizin -salât ve selâm
üzerine olsun- çağdaşı olan, fasık olan Ebu Amir idi.
Musa'nın -selâm üzerine olsun- çağdaşı olduğu da
rivayet edilmiştir. Bir rivayete göre ise
İsrailoğulları'nın şehre girmeyi reddetmelere üzerine,
kırk yıllık çöl hayatından sonra İsrailoğulları'nın
zalimleriyle savaşan Yuşa b. Nûn zamanında
yaşayan bir adamdı. Hatırlanacağı gibi Kur'an-ı
Kerim'de bildirildiğine göre, onlar peygamberleri
Hz. Musa'ya -selâm üzerine olsun- şöyle demişlerdi:
"Git sen Rabbin ile birlikte savaş, biz burada
kalıyoruz." (Maide Suresi, 24)
Ona verilen bu ayetlerin tefsirinde, onların
kendisiyle dua edildiğinde kabul edilen "Allah'ın
İsmi A'zamı (en yüce adı) olduğu da rivayet edildiği
gibi, Allah tarafından gönderilen bir kitap olduğu ve
onun da bir peygamber olduğu bildirilmiştir...
Bundan sonra haberin detayları birçok açıdan
farklılık göstererek uzayıp gider.
Bu nedenle biz "Fî Zılâl'il Kur'an'da" izlediğimiz
metoda bağlı olarak bu rivayetlerin hiçbirine dalmayı
uygun görmedik. Ayrıca Kur'an'ın metninde bunların
hiçbiri yer almıyor. Bu konuda Peygamber'e -salât ve
12
selâm üzerine olsun kadar varan sağlıklı bir hadiseye
rastlayabilmiş değiliz. Dolayısıyla biz bu haberin
ötesini araştırmaya gerek görmedik. Burada Allah'ın
ayetlerini apaçık olarak gördükleri halde, bu
ayetlerin gösterdiği yolda yürümeyip onları yalan
sayanların durumu gözler önüne serilmektedir. Bu
olay insanın hayatında ne de çok gerçekleşiyor.
Allah'ın dininin bilgisi kendilerine bağışlandığı halde
bu bilgiler doğrultusunda hareket etmeyenler ne de
çoktur! Onlar bu dini bilgiyi, hükümlerin yerini
değiştirmek ve onunla arzu ve isteklerine uymayı
sağlamak için vasıta kılıyorlar. Onlar bu bilgilerini
kendi heva ve hevesleri ve dünya hayatının
nimetlerine sahip olduklarını zannettikleri
efendilerinin arzu ve istekleri doğrultusunda
kullanırlar.
Nice din bilgini tanıyoruz ki, Allah'ın dinini gerçek
anlamda öğrendiği halde ondan sapar. Onu
olduğundan başka türlü açıklar. Bu bilgisini bilinçli
tahrifler, yeryüzünün geçici hükümdarlarının keyfine
göre fetvalar için kullanır! Bu tahrifler ve fetvalarla
Allah'ın hakimiyetini ve O'nun yeryüzündeki bütün
mukaddeslerini çiğneyenlerin saltanatını sağlama
almaya çalışır!
Biz bu bilginler içinden; yasama Allah'ın
haklarından biridir, bu hakka kendisinin sahip
olduğunu iddia edenlerin ilâhlık iddiasında bulunmuş
olacaklarını, ilâhlık iddiasında bulunanların ise kâfir
13
olduklarını, ayrıca o kişilere bu hakkı verenlerin ve
onların peşinden gidenlerin de kâfir sayılacaklarını
bilen ve söyleyen kimseler gördük. Bununla beraber
bu gerçeği bilmelerine ve dinde bu gerçeği bir
zaruret olarak öğrenmelerine rağmen bu din
bilginleri, yasama hakkını kendinde gören ve bu
hakkı iddia etmekle ilâhlık iddiasında bulunan zalim
idarecilere dua ederler. Bizzat kendilerinin
küfürlerine hüküm verdikleri bu insanlara dua
ederler ve onlara "müslüman" adını yakıştırırlar!..
Onların bu yaptıklarım, en ideal islâm olarak
gösteriyorlar. Yine bunların bazılarını gördük ki; bir
sene faizin bütün çeşitlerinin haram olduğunu
yazdıkları halde, başka bir sene onun helâl olduğunu
yazmaya başlarlar. Yine bunların öylelerine rastladık
ki, insanlar arasında fuhuşun ve ahlâksızlığın
yayılmasına ön ayak oldukları gibi, bu çirkefin
üzerine din örtüsünü, dini ünvanları ve alâmetleri
çekmeye çalışırlar.
Bu ise: "ona ayetlerimizi sunduk, fakat o onların
içinden sıyrılıp çıktı. Arkasından şeytan onu
peşine taktı da, azgınlardan oldu." ayetini
doğrulayan bir delilden başka bir şey değildir. Bu
yüce Allah'ın kendisinden söz ettiği haber sahibinin
hayvanlaşmasından başka nedir ki?: "Eğer
dileseydik, bu ayetler aracılığı ile onun düzeyini
yükseltirdik, fakat o, yere saplandı kaldı. Onun
durumu üstüne varsan da, kendi haline bıraksan
14
da dilini sarkıtıp horlayarak soluyan köpeğin
durumu gibidir."
Eğer Allah dileseydi, kendisine verdiği ayetlerin
bilgisiyle onu yükseltirdi. Ne var ki, yüce Allah bunu
istememiştir. Çünkü ayetleri bilen bu adam, dünya
hayatının rahatını tercih etmiş, ayetlere değil de arzu
ve isteklerine uymuştur."
Bu, Allah'ın kendi bilgisinden bir miktarını verdiği
halde, bu bilgiden yararlanmayan, iman yolu
üzerinde doğru bir istikamete yönelmeyen,
horlanmış bir biçimde şeytanın peşine düşmek ve
sonuçta şekil değiştirerek hayvanların mertebesine
inmek için Allah'ın nimetinden sıyrılan herkesi
kapsamına alan bir örnektir!
Sonra ardı arkası kesilmeyen köpek solumaları nedir
acaba?
Kur'an'ın arzettiği manzaranın tasvir gücünden ve
haberin vurgularından da anlaşıldığı gibi, bu
solumalar dünya hayatının geçici güzellikleri peşinde
koşarken yaşanan solumalardır... İşte dünyanın bu
geçici zevklerine takılanlar, Allah'ın kendilerine
verdiği ayetlerden sıyrılmak isteyenlerdir. Dünya
malının peşine düşen bu insanlara öğüt verilse de
verilmese de, onlar bu solumalarından
vazgeçmeyecekler ve onlar sürekli olarak bu hal
üzere devam edip gidecekler.
15
Dünya hayatı her yerde, her zaman ve her toplumda
bu örneği sürekli olarak gözlerimizin önüne getirir.
Hatta birçok zaman geçmesine rağmen insanın
gözleri hangi bilgine takılsa, onun durumunun da
aynı olduğunu görür. Allah'ın ayetlerinden
sıyrılmayan, dünya hayatının rahatına dalmayan,
arzu ve isteklerin peşinde sürüklenmeyen, şeytanın
boyunduruğuna razı olmayan, egemenliği ellerinde
bulunduranların sahip oldukları dünya malının
peşinden habire solumayan, Allah'ın kendilerini
koruduğu çok az bir kesim hariç!
Bu varlığı ve meydana gelişi hiçbir zaman
kopukluğa uğramayan bir örnektir. Belli bir kuşakta
meydana gelen bir olayla asla sınırlı değildir!
Yüce Allah, Peygamberimize -salât ve selâm üzerine
olsun- bu örneği Allah'ın ayetlerinin kendilerine
gönderildiği kavmine okumasını istiyordu ki, onlarda
bu ayetler kendilerine verildikten sonra ondan
sıyrılmasınlar. Sonrakiler için de ders olsunlar. Ard
arda gelen nesiller tarafından okunsunlar. Allah'ın
ilminden bir şey öğrenenler bu çirkin akıbete
uğramaktan sakınsınlar, Ardı arkası kesilmeyen bir
soluyuş içine girmesinler. Hiçbir düşmanın
düşmanına dahi reva görmediği biçimde kendi
kendilerine zulüm etmesinler. Çünkü bu uğursuz
akıbet ile kendi kendilerinden başka kimseye
zulmetmiş olmazlar!
16
Günümüzde bu tip alimlerden öylelerini gördük ki,
Allah korusun kendi kendilerine zulmetmek için
büyük bir ihtirasla ortaya atılıyorlar veya cehennem
çukurundaki yerlerini kendileriyle beraber yarış
halindekilerden birinin almasından korkan adamın
hali gibi, bu işe dört elle sarılıyorlar! Cehennem'deki
bu yerini garantiye almak için her sabah biraz daha
ilerliyorlar! Bu dünya hayatının sonuna kadar bitmek
tükenmek nedir bilmeyen salyalı solumaları ile bu
emellerinin peşinde koşup duruyorlar!
Allah'ım sen bizleri koru! Ayaklarımızı kaydırma!
Üzerimize sabır yağdır! Ve müslüman olarak
canımızı al!
Mutahhari bu konuda şöyle diyor:
“…İnsanoğlu yüceldiği gibi sapıp düşebilmektedir
de .Dünyanın ahlâk hocaları öteden beri şunu
bizlere söylüyorlardı:Bir kişide ilmin
bulunması,onun insanlığın yararına adım atacağına
delil teşkil etmez.Bir kişi alim olup da ilminin
şehvetinin hizmetinde olması mümkündür.
Emiru‟l Mü‟minîn Hz.Ali(a.s) şöyle
buyurmaktadır:
”Benim çok ilmim var ama ne yazık ki öğretecek
adam bulamıyorum.”Daha sonra şöyle
eklemekte:”Bazı insanları buluyorum, bunlardan
17
kimileri salim ve yetkindirler amam zeki
değiller,anlamıyorlar veya yanlış anlıyorlar,kimileri
de zeki ve kavrayıcıdırlar fakat benden bir şey alır
almaz bilgilerini maddî menfaatleri için bir vesile
kılıyorlar,yani ilmi basit ve iğrenç hedeflere
kavuşmak vesilesine dönüştürüyorlar.”
Şair Senai şöyle diyor:
“İlim öğrendiğinde hırstan o zaman daha fazla kork.
Çünkü gece lambayla gelen hırsız,seçerek daha iyi
mal götürür.”
Bu çok doğru bir sözdür.Bir insan alim olur olmaz
onun yaptığı her şeyin doğru olduğunu söylemek
yanlıştır.Önce bu insanın ilminin hür mü tutsak mı
olduğuna bakmalıyız.Acaba bu insanın ilmi aklın
tasvib ettiği yollardan mı yoksa baksa yollar ve
hedefler uğruna mı kullanıyor?Hz.Ali(a.s)‟nin
ifadesiyle “Dini dünya için kullanan”mıdır?Bu bir
kişi hakkında söylenmiştir,düşünün bir de toplum
böyle bir hastalığa mübtelâ olursa ne
olur?Alimlerden ve bilim adamlarından bir grup
toplumu ilerletmek ve yüceltmek için geceli gündüzlü
çaba gösteriyorken,bazı menfaat tutkunu kimseler bu
insanların yapıcı çalışmalarını kendi uğursuz yıkıcı
emellerinin hizmetine almak için daima pusuda
bekliyorlar.”(İslam ve Değişim, s.30)
“Şöyle bir hikaye daha naklediyorlar:‟Bir zamanlar
Meşhet kentinde bir talebe şöyle diyormuş;‟Kim
18
bana para verirse ben onu adil bilirim ve arkasında
namaz kılarım ve namaz kılmamın da bir sakıncası
yoktur,çünkü para verdiğinde gerçekten onunla ilgili
kanaatim değişiyor ve gözümde adil
oluveriyor.Şeriatde benden adaletine inandığım kişi
arkasında namaz kılmamdan başka bir şey
istemiyor,ben de böyleyim.Kim ki bana para
verirse,bende onun adil olduğuna dair kanaat hasıl
olur.Öyle ise bana para verenin arkasında,para
hatırı için de olsa dahi namaz kılmamın herhangi bir
sakıncası yoktur” .”(İslam ve Değişim, s.312)
Bu sözler şaka ve mizah olsun diye söylenmiş ise de
tarihten günümüzde bunun bir çok örneğine
rastlayabiliriz.İmam Hüseyin(a.s) Kufe halkının
durumunu kime sorduysa,aldığı cevap şu oldu:
“Kalpleri seninledir ama kılıçları ise aleyhine.”
Kufe halkı İmamı tanıyor,hedefinin ne olduğunu
biliyordu.Beden ve ruhları kirlenen-necislenen bir
halk dünyaya menfaat penceresinden bakıyordu.Hem
İmam‟a yetiş,imdat‟a bizi kurtar diyorlardı hem de
komplo yapıyorlardı.Bu bir kişinin değil,toplumun
geneline sirayet eden bir durumdu.Yani zaman ve
mekan hastalıklıydı.Ayaklarına kadar gelen tabib‟i
öldürüyorlardı. Kendilerini cehennem çukuruna bile
bile atıyorlardı.Çünkü bunlar İmam‟a layık bir
topluluk değildi.İmam bu halkı ve onların
karakterlerin çok iyi biliyordu ve başkalarının
tavsiyesine de ihtiyacı yoktu.Ama ceddinin getirdiği
19
din tehlikedeydi.Kendisinin ve ailesinin kanlarıyla
insanların zihinleri ve kalpleri bu necasetten
temizlenmeliydi.Bu fedakarlık yapılmasaydı ,kendi
değimiyle‟ islam‟a Fatiha okumak‟ ,Resulun dinine
elveda demek gibi bir durum oluşurdu.O‟nun
kıyamıyla insanlar kendilerine geldi .Bu şok komaya
girmiş,kalbi durmuş ümmeti yeniden diriltti.Medine
halkı zillete hayır dedi.Her yer Kerbela ve her gün
aşura,Yezidi sistemlere ölüm,zillet bizden uzak
olsun,emrindeyiz ey Hüseyin şiarıyla dirilen ümmet
Yezit‟lerin planlarını alt-üst etmiştir. Ehl-i beyt
imamlarının tarihte oynadığı roller,görev ve vazifeler
hep fedakarlık üzerinedir.İmam Ali Haricilere karşı
savaşmasaydı,biz bu tipleri nasıl anlardık.Ya da
onlarla kim savaşmaya cesaret edebilirlerdi.
İnsanlar köpeğe niçin ihtiyaç duyuyorsa bu zalim
yönetimlerde onun için ihtiyaç duyar.Yani iki
durumda da sebep aynıdır.Bir insanın
bağı,bahçesi,dükkanı vardır,köpeği kapısının önüne
bağlayarak malını dıştan gelen zararlara karşı
korur.Zalim yönetimlerde sistemlerini ayakta tutmak
için bu köpekleri saraylarının önüne bağlar ve
sistemlerini garantilerler.Ama bu içi köpekleşmiş
ama dışı sarıklı,cüppeli,nur yüzlü köpek
çeşididir.Bunlara verilen görev Müslümanları
Kur‟an‟dan soğutmak,duyarsızlaştırmaktır. İngiliz
Sömürge İşleri Bakanı:
20
”Bu Kur‟an, Müslümanların elinde bulundukça biz
onlara hakim olamayız,ya bu Kur‟an‟ı onların
arasından kaldırmalıyız,yahut Müslümanları
Kur‟an‟dan soğutmalıyız.”
Bel‟am fuhşu,zinayı ve sapıklığı yaygınlaştırarak,
İsrailoğullarının maneviyatını yerle bir ederek onları
yenilgiye uğratmıştır.Bel‟am‟ın emsalleri de bu gün
aynı yöntemi kullanarak ümmeti sersemletmiş ve
emperyalistlere yem yapmıştırlar.Basın-yayın gibi
tüm iletişim kanallarını kullanarak şehveti cazip hale
getiriyorlar.Faize girmeyi kolaylaştırıp
yaygınlaştırıyorlar.İçkinin reklamını
yaparak,filimler-diziler aracılığıyla cazip gösterip,
insanların bu melanete çekiyorlar.Karma eğitimlerle
gençlerin zihinlerini alt-üst edip
eğitimin,bilimin,tekniğin gelişmesine engel
oluyorlar.Kısacası bunlar insanın yetişmesinden
korkuyorlar.Gençlerin bilinçli ve şuurlu olmasından
korkuyorlar.Bu tür ahlaki yozlaşmalarda bizden
görünen insanlar,yönetimler baştayken daha bir
başarılı oluyorlar.Bu yüzden istikbarat bu tür
insanları kullanarak amaçlarına daha kolay
ulaşabiliyor.Zaman ve mekan hastalıklı hale
gelince,gençlerimiz bozulunca insi şeytanlar her
türlü cinayet ve zulmü işliyorlar.
21
SAMİRİ
Din taciri,çıkarcı ve aldatıcı tilki sahnede.Halkı
sömürmek, onları süslü şeylerle kandırmak,aldatmak
isteyen iktidar heveslisi bilgin.Kalbi hastalığı
Hz.Musa(as)‟ın bedduasıyla bedeni hastalığa
dönüşen,toplumdan kesinlikle tehcir edilmesi
gereken hastalıklı insan.Samirinin rolünü oynayan
insanlara hemen hemen tüm toplumlarda ,çağlarda
ve mekanlarda rastlanabilir.Mekke müşriklerinin
halkı putlar aracılığı ile nasıl sömürdüklerini,din
tacirliği yaptıklarını, hiristiyan ve Yahudi
bilginlerinin insanları nasıl sömürdükleri tarihten
okuyoruz,şahit oluyoruz. Hz.Musa gibi söz hakkının,
iktidarın kendi etkisinde olan peygamberler
döneminde bunların oyunları boşa çıkarılmış, gerçek
yüzleri açığa vurulmuştur.Ama bazı peygamberler
döneminde bu tipler hak ve batılı birbirine
karıştırmış ve halk bunları tam anlamıyla
sökememiştir.Hatta Hz.Harun(as) onlara vekil
bırakılmışken,onların arasındayken bile bir parmağın
sayısını geçmeyen müminler hariç,diğer insanlar o
kadar tembih‟e rağmen Samiri‟ye uymuştur.İslam
İnkılabı olduğunda bu tipler Hz.İmam (ra)‟a
komplolar kurmuş,hatta halktan kendilerine bağlı
olanlarla İmam‟ı öldürmeyi dahi planlamış ama
Allah(cc)‟ın ahirinlere gaybi yardımlarıyla bunların
oyunları boşa çıkmıştır.Örneğin Şeriatmedari dış
destekli odaklarla yaptıkları planlar
gerçekleşmeyince televizyona çıkıp yaptıklarını itiraf
22
etmiş ve İmam‟dan kendisini halka teslim
etmemesini istemiştir. Allah Samirinin durumunu
bize şöyle açıklıyor:
“Allah dedi ki "Biz senin arkandan soydaşlarını
sınavdan geçirdik ve Samiri onları yoldan çıkardı.
Bunun üzerine Musa soydaşlarının yanına öfkeli
ve üzgün olarak döndü. Onlara dedi ki: "Rabb'iniz
size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Sizden ayrılalı
çok uzun bir zaman mı geçti, yoksa Allah'ın
gazabına çarpılmak istediniz de mi bana verdiğiniz
sözden caydınız?
Soydaşları dediler ki; ' `Biz sana verdiğimiz sözden
kendi başımıza caymadık. Fakat yanımızda
Mısırlılar'a ait birkaç insan yükü süs eşyası
getirmiştik. Bu yükleri ateşe attık. Samiri de
yanındaki süs eşyalarını ateşe atmıştı.
Samiri, o erimiş altınlardan böğüren bir buzağı
heykelini yontarak İsrailoğullarının önlerine dikti.
Onlar da birbirlerine "İşte sizin ve Musa'nın ilahı
budur, fakat Musa onu unuttu " dediler.
Oysa onlar, o buzağı heykellerinin kendilerine
cevap vermediğini, ne zarar ve ne de fayda
dokunduramadığını görmüyorlar mı?
Üstelik Harun daha önce onlara "Ey soydaşlarım,
bu altın heykel aracılığı ile siz sınav
23
geçiriyorsunuz. Aslında sizin Rabb'iniz rahmeti bol
olan Allah'dır. Bana uyunuz ve dediğimi yapınız"
demişti.
Onlar Harun'a "Musa bize dönünceye kadar bu
buzağı heykeline tapmayı sürdüreceğiz" dediler.
Musa dönünce dedi ki: "Ey Harun, onların
sapıttıklarını gördüğünde seni engelleyen ne oldu?
Niye beni izleyerek onlara karşı koymadın? Yoksa
emrime karşı mı geldin?
Harun Musa`ya "Ey anamın oğlu, saçımı-sakalımı
çekme, ben `İsrailoğullarını birbirlerine düşürdün,
sözümü tutmadın' diyeceksin diye korktum " dedi.
Bunun üzerine Musa "Ey Samiri, peki senin
amacın neydi?" dedi.
Samiri dedi ki; "Ben onların görmediklerini
gördüm. Bana gelen ilahi elçinin ayak izlerinden
avucumu doldurarak onu èrimiş altın külçesinin
bulunduğu potaya attım. Böyle yapmamın iyi
olacağı içime doğdu.
Musa ona dedi ki: "Çekil karşımdan " Sen hayatı
boyunca insanlara `Bana değmeyin' demeye
mahkûm oldun. Ayrıca asla yakanı
kurtaramayacağın başka bir cezan daha vardır.
24
Şimdi tapmaya devam ettiğin ilahının başına neler
geleceğini gör. Onu ateşte eriteceğiz, sonra da
parçalarını denize atacağız.
Aslında sizin ilahınız, kendisinden başka ilah
olmayan Allah'dır. O'nun bilgisi her şeyi kapsamı
içine almıştır.
Onlara de ki; "Şimdi siz de biz de bekleme
dönemindeyiz. Bekleyiniz ilerde hangimizin düz
yolda olduğunu, hangimizin doğru yönde
ilerlediğini öğreneceksiniz.
Sana böylece geçmişin bazı olayların anlatıyoruz.
Sana katımızdan öğüt içerikli bir kitap verdik.
Kim bu kitab'a yüz çevirirse, kıyamet günü ağır bir
günah yükünü sırtında taşır.
Onlar ebedi olarak bu yükün altında kalırlar.
Kıyamet günü bu yük onlar için ne kötü bir
yüktür.”(Taha 83-101)
Örneğin Allah(cc) faizi haram kılmıştır.Faiz
muamelesi yapanları kendisine savaş açmış olarak
nitelemiştir.Ama bugün toplumumuzda faiz olmazsa
olmazlar arasındadır. Kendisini Müslüman olarak
nitelendirten bir insan hem faiz yiyor hem de
camiye gelip namaz kılıyor.Bu durumdan da her
hangi bir rahatsızlık duymuyor.Ama Allah(cc) bunu
farklı değerlendiriyor.Bu insan peygamberimiz
25
döneminde yaşayıp bu davranışta bulunsaydı,
peygamberimizin ona karşı tavrının çok şiddetli
olduğunu tarihteki örneklerden öğrenebiliriz.İşte
ayetler;
“Riba (faiz) yiyen kimseler şeytan çarpan kimse
nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara
"alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir.
Oysa ALLAH alışverişi helal faizi de haram
kılmıştır. Bundan böyle her kim Rabbinden
kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son
verirse geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki
hüküm de ALLAH'a kalmıştır. Her kim de yeniden
faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve
orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara/275)
“Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır
(bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr nankörü
sevmez.” (Bakara/276)
“Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı
dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları
Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar
mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara/277)
“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının
ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden
geriye kalanı bırakın.” (Bakara/278)
26
“Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle
savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek
olursanız, ana paralarınız sizindir. Böylece siz ne
başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de
başkaları size haksızlık etmiş olur.” (Bakara/279)
Allah Teala haşr zamanında bazılarının şöyle
dediğini haber veriyor:”Allah’ım,niçin beni kör
olarak haşrettin,halbuki benim dünyada gözlerim
vardı.”Onlara şöyle cevap verilecek:”Sen
ayetlerimizi unuttuğun için bugün de bizzat kendin
unutuldun.”(Taha Suresi,125-126)
Rasûlullah (s.a.v.) faizi yiyen ve yedirene lanet etti.
(Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace.)
Rasûlullah (s.a.v.) faizi yiyeni, yedireni, faiz akdini
yazanı, zekata mani olanı, dövme yapan ve yaptıranı,
hulle yapan ve yaptıranı lanetledi.( Nesai, Zinet 25.)
İsra gecesinde karınları evler gibi olan, içinde
yılanların da dolaştığı kişilerin kimler olduğunu
Cebrail‟e sordum. Faiz yiyenlerdir dedi.( K. Sitte
6691.)
Bile bile bir dirhem faiz yemek otuz üç zinadan daha
beterdir.( Müsned 5/225.)
Bile bile bir dirhem faiz yemek otuz altı zinadan
daha beterdir.( Müsned 5/225.)
27
Peki neden bu ayetler ve hadisler bu kadar şiddetli
bir şekilde faiz muamelesini yapanları uyarıyor da bu
kendisini Müslüman diyen insan buna rağmen
faizciliği terk etmez?Bu insan acaba ahirette
kendisini nasıl bir sonun beklediğinin farkında mı?
Bu insanın namaz,oruç,hac ve zekattan önce bu kötü
amelini terk etmesi gerekir.Yaptığımız ameller bizi
bu kötü,çirkin şeylerden alıkoymuyorsa kendimizi
tekrar yoklamalı, silkelenmeli, tevbe etmeliyiz.
Ölümün ne zaman başımıza geleceği belli
değildir.Ecelimiz gelmeden bu derin uykudan
uyanmalıyız.Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Vay, o namaz kılanların haline ki;
Onlar kıldıkları namazdan gafildirler.
Onlar gösteriş yaparlar.
En ufak bir yardımı esirgerler.”
(Maun sur.4-7)
Bir arifin dediği gibi:”Hacı,hacı olmaz gitmekle
Mekke‟ye; Dede dede olmaz gitmekle takkeye.”
Cihada havanın çok sıcak olduğu zamanda ve
mahsullerin toplandığı anda cihada çıkmayanlar
hakkında inen ayetler çok şiddetlidir.Peygamberimiz
ve sahabeler hatta bu sahabilerin eşleri dahi onlarla
iletişimi kesmişlerdir.Bu dünyada kendilerinden yüz
çeviren peygamberimiz acaba ahirette bunlara karşı
tavrı nasıl olur,bunu kestirmek çok güç değildir.
28
Peki bu Müslümanlara,ıslah edenlere ne oldu da
kendileri bile ıslah olmamışlar?Biz bu hale nasıl
geldik?
“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır;
öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve
aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını
kullanarak) aldatmasın.”( Fatır – 5)
Alim,fakih diye bildiğimiz bel‟amlar bizi bu hale
getirdi. Eflasyon oranında faiz helaldir.Faiz alarak ev
alabiliriz.Çünkü ev zaruri ihtiyaçlardandır.Diye diye
,fetva vere vere müslümanları bu bataklığa çektiler.
Peygamber(s.a.v.)bir hadisinde şöyle buyuruyor:
”Bazı insanlar kıyamet gününde maymun ve
şempazeden daha çirkin bir surette haşrolacaktır.”
Bu alimler(!) ikiyüzlü insanlardır.Ama bu basit bir
ikiyüzlü ve iki dillilikten ibaret değildir.
İkiyüzlülükte maharet kazanmak,yalanı
sistematikleştirmek bu alanda bedenine, ruhuna ve
duygularına hakim olmaktır.Halkı uyutmak için
ağlamak mı gerekiyor,ağlarlar.Gülmek mi gerekir
gülerler.Minberde zıplamak mı, maymun taklidi
yapmak mı gerekir,yaparlar.Bunlar son derece
korkunç insanlardır.Korkunç derken kalplerine işaret
ediyoruz.
29
İmam Humeyni(r.a)şöyle buyurmaktadır:
Bağımlı olan,kutsal görünen ve taşlanmış alimler az
değillerdi ve değiller.İlmiye havzâlarında inkılâbın
ve(ÖZ MUHAMMEDÎ İSLAM)‟ın aleyhine faaliyette
bulunan bir takım kimseler vardı.Bu gün bir gurup
kimse,mukaddes görünmeye çalışmakla dinin,inkılâb
ve nizamın temeline öyle darbe vuruyorlar ki sanki
başka görevleri yokmuş sanırsınız.İlmiye
havzâlarındaki ahmak taşlanmışların ve mukaddes
görünmeye çalışanların tehlikesi az değildir.Aziz
talebeler bir an bile “BU GÜZEL ÇİZGİLİ VE
DESENLİ YILANLARI” akıllarından
çıkarmasınlar.Bunlar “AMERİKACI İSLAM”ın
yayıcıları Resullah‟ın düşmanlarıdır…”(Sahife-i Nur
c.21,s.91)
Yine İmam Humeyni bu alimler için şöyle
buyurmaktadır:
Bunlar İslam fakihleri çerçevesine
girmezler.Bunların birçoğu İran Emniyet Teşkilatı
(Savak) sarık sahibi yapmıştır ki,duacılık ederek
halkı aldatsınlar.Bayramlarda ve diğer dini
merasimlerde cemaate İmamlık edenlere güç
yetiremedikleri için Şah‟ı övsünler diye
kendilerinden din adamları düzüp
koşmuşlardır.Bunlar son zamanlarda Ona (Şah‟a)
“Celle Celalüh” demeye kadar gitmişlerdir.
30
Bunlar fakih değildir.Ne oldukları tanınmış,
bilinmiştir. Halk bunları tanır.Rivayet‟de,”Bu gibi
kişilerden din açısından
korkunuz,kaygılanınız.Bunlar dininizi ortadan
kaldırırlar.”diye nakledilmiştir.Bunların kimliğini
açıklayıp rezil etmek gerekir.Yüzsüz değil
iseler,yapılacak açıklamadın sonra halka bakacak
yüzleri kalmaz,silinir giderler.Bunların halk
üzerinde etkisi güçlenip sürdüğü ölçüde de ne İmamı Zaman‟ın(a.s) ne İslam‟ın etkisi kalır.(Bunlar
gerçek İslam‟ın halka ulaşmasını engeller)
Gençlerimiz,bunların sarıklarını başlarından
almalıdır.”İslam uleması”,”İslam Fukahası”adı
altında Müslümanlar topluluğunda bunca fesat icad
eden bu gibi ahudların sarıklarını başlarından
kaldırmak gerekir.Bilmiyorum ki,İran‟da ki
gençlerimiz öldüler mi?Neredeler?Niçin bunların
sarıklarını başlarından almazlar?Dikkat edin,
”Öldürsünler!” demiyorum.Bunların öldürülmesi
değil,sarıklarının alınması(din bilgini kisvesinden
soyulması) gerekir.Halk bu konuda
ödevlidir,İran‟daki gayretli gençlerimiz ödevlidir ki
(Şah‟a) “Celle Celaluh”diyen bu gibi ahudların
camilerde boy göstermelerini veya halk arasında
sarık ile dolaşmalarını önlesinler.Bunlara kuvvetlice
bir dayak atmak da gerekmez.Sadece sarıklarının
alınması,sarıkla dolaşmalarına engel olunması
gerekir.Bu kisve şeriflidir.Herkesin eynine uygun
düşemez.Arz ettik ki İslam âlimleri bu gibi
31
hususlardan münezzehdir.Zalimlerin tezgâhları ile
ilişkileri olmamıştır ve yoktur,ilişkileri
olanlar;kendilerini dine ve ulemaya yamayan
beleşçilerdir.Bunların hesabı gerçek ulemaden
ayrıdır ve halk bunları tanımaktadır.
Bizim de ağır ve güç ödevlerimiz var.Kendimizi
manevi açıdan ve yaşayış biçimimiz açısından daha
olgun kılmalıyız.Ne kadar mümkünse o kadar
zahid,tok gözlü,temiz yaşayışlı olup dünya
hırslarından yüz çevirmeliyiz.(İslamda Devlet s.204205)
İslam‟a sahip çıkan tarihte sürekli gençlik
olmuştur.Bedenleri ve zihinleri genç,zinde, canlı
olanlar tarihin seyrini
değiştirmiştir.Cihat,mücadele,çalışma,didinme,dayan
ma genç bir beden ve ruh ile olur.Peygamber bu
gençlik sayesinde davalarını yaymışlardır.Büyük bir
aşk ve şevkle,hiç tereddüt etmeden peygamberin
yatağına yatmak,İslam için hiç tereddüt etmeden tüm
aile fertlerini feda etmek.İbrahim misali davası için
kendini ateşe atmak.İslam garipken,yaşlı bir
Şeyhin(ra) ceddinin dinini sokakta bilye oynayan
çocuklarla ülkeye hakim kılması. İslami hareket
canlıdır,bir insanda heyecan yoksa onun bu harekette
yeri de yoktur.Heyecanını kaybeden bir insan zaten
ölüdür.İslami gençliğin hayalleri vardır,Allah(cc)‟ın
bunlara vadi vardır.Ve rabbimizin yardımı çok
32
yakındır. Hz.Musa(as)‟ın taraftarlarını Allah(cc)
şöyle anlatıyor:
“ Musa'ya soydaşlarının sadece bir bölüm gençleri
inanmıştı. Bunlar da hem Firavun'dan ve hem de
ileri gelen soydaşlarından kaynaklanan işkence
korkularına rağmen inanmışlardı. Çünkü Firavun
yeryüzünde koyu bir diktatörlük kurmuş, iyice
azıtmıştı.”
Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri açıkça ifade ediyordu
ki, İsrailoğulları'ndan Hz. Musa'ya iman ettiklerini
ve ona katıldıklarını açıklayanlar, İsrailoğulları
(Yahudi) milletinin tamamı değil, sadece bu milletin
küçük yaşta sayılabilecek gençliği idi. Bu gençler
soydaşlarının eziyetlerinden çekiniyor ve Hz.
Musa'ya bağlılıktan alıkoyarlar diye endişe
ediyorlardı. Bir taraftan Firavun'dan, bir taraftan da
iktidar sahipleri katında çıkar sağlayan kendi
büyüklerinin nüfuzlarından, ayrıca bütün iktidar
sahiplerine yaltaklık yapan ve özellikle
İsrailoğulları'nın bu özelliğini taşıyan ayak
takımının ispiyonlamasından çekiniyorlardı.(Fizilal)
Hz.Adem‟den son peygamber Hz.Muhammed
(s.a.v.)‟e kadar birçok nebi ve resul gelmiştir.Her
resul‟e bir şeriat verilmiştir.Nebiler ise Resul
peygamberlere verilen şeraite uymuş ve onu ayakta
tutmaya çalışmışlardır.Ama ne hazindir ki
33
Hz.Muhammed(s.a.v.)‟e kadar gelen bütün şeraitler
tarife uğramıştır.Eğer peygamberimizin getirdiği
Kur‟an Allah(cc) tarafından özel koruma altına
alınmasaydı onun sonuda eski peygamberlerin başına
gelen ile aynı olması hiç içten bile değildir.Peki bu
tahrifata neden olan unsurlar nelerdi?
Belamların diğer bir özellikleri de Kur‟an‟ın bazı
kısımlarını insanlara ballandıra ballandıra
anlatmaları ama yönetim ile ilgili ayetleri hiç
anlatmamaları veya Yahudi ahbarlar gibi kitabı
okurken o ayetlere sıra geldiğinde elleri ile o ayetleri
saklamaları,üstünü kapatmaları veya tarif ederek
anlatmalarıdır.İslamı bunlardan öğrenen islamın dört
ahlak kuralından ibarit olduğunu sanar.Bunlar
sürekli “islamın devlet talebi yoktur”derler.İslamın
devlet talebi yoksa Kuran ayetlerinin büyük bir kısmı
iş olsun,torba dolsun için mi indi?(haşa)Tüm
peygamberler neden toplumlarındaki zalim
yönetilere karşı insanları kıyama çağırdı, örgütledi?
Hz.Musa Firavundan ne istiyordu?Hz.İbrahim
Nerut‟tan ve putlarından ne istiyordu?Neden
peygamberimiz kendisine başkanlık teklif edilmesine
rağmen Dar‟un Nedve‟den uzak durdu.Bunların
tekliflerini reddetti.Medine gider gitmez devletinin
temelini attı,devletini kurdu,yasalarını belirledi.Eğer
bu bel‟am‟ların dediği gibi islamın devlet talebi
yoksa neden tüm peygamberler ve peygamberimiz
bu doğrultuda hareket etti.Yoksa biz islamda böyle
34
bir potansiyelin olduğuna inanmıyoruz mu?Bütür
saçmalıkları dillendiren emperyalistlerin
uşaklarıdır.Allah(cc) bunları şöyle anlatıyor:
“…Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını
inkâr mı ediyorsunuz? Oysa içinizden böyle
yapanların cezası dünya hayatında perişanlıktan
başka birşey değildir. Onlar Kıyamet günü de en
ağır azaba çarpılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan
habersiz değildir.”( Bakara-85)
Bir ülke İslam şeriatı ile yönetilmiyorsa,orda
adalet, özgürlük, hak,hukuk olmaz.Zaten adaletin
olmadığı yerde özgürlük,özgürlüğün olmadığı yerde
de adalet olmaz.Zulüm ebediyen o ülkede eksik
olmaz.O ülkedeki insanlar insanların kulu kölesi
haline gelir.Bel‟am‟ların ve onların efendilerinin
istediği de budur.Bir fert,cemaat “islamın devlet
talebi yoktur” derse,bilin ki bunlara yön verenler
bel‟am tipli insanlardır. Onlardan şeytandan kaçar
gibi kaçın,uzaklaşın.Hz.İsa‟nın ahmak insanlardan
kaçtığı gibi siz de bu ahmak,gafil ve hain insanlardan
kaçın.Bu tür cemaatler istikbarın kontrolündeki
cemaatlerdir.Bunlar dininizi tahrif etmek,imanınızı
çalmak, amellerinizi boşa çıkarmak isteyen
şeytanlardır. Elinizi, ayağınızı kesip protez el ve
ayağı size cazip göstermek isteyen hainlerdir.Yapay
bir şey doğal ile aynı olur mu?İlahi kanun ile beşeri
kanun aynı olur mu?Beşeri kanunları güzel,süslü
35
gösterme şeytanın telkinidir.Üstad H.Hakverdi bu
konuda şöyle demektedir:
“Amerikacı İslam‟ deyimi buradan,yani „Büyük
Şeytan‟ Ameraka‟nın Allah‟ın yeryüzündeki
hakimiyetini kaldırmak, kendi ‟Şeytani-Tağudi‟
hakimiyetinin kurmak ve onun devamını sağlamak
için ve bu amaca yönelik bir İslam(!) anlayış
geliştirme-yaygınlaştırma çabalarından
kaynaklanmaktadır.
Bu deyim ile,Amerika‟nın râzı olduğu ve yardımcı
bulunduğu ve Amerikan çıkarlarına hizmet
eden,Amerikan emperyalizminin hakimiyetiniyönlendiriciliğini-eğiticiliğini kabul eden –sözüm
ona-bir İslamî(!) anlayış kastedilmektedir.”
Tahran Cuma imamı Seyyid Hasan İmami,Şah‟ın
elçisi olarak Nevvab Safevi‟ye gönderildi.Şah‟ın
tekliflerini içeren mesajı Nevvab‟a sundu:
“Memleketin siyasi işlerine karışmaması
şartıyla,Nevvab Safevi‟nin fazl ve kereminden dolayı
Şah,Meşhed‟deki İmam Rıza‟nın hareminin idaresini
ve bütün gelirlerini kendilerinin hizmetine
vermektedir.Nevvab Safevi bu gelirleri istediği gibi
şer‟i hizmetlerde kullanma hakkına sahiptir.Ayrıca
her alanda Şah‟ın desteğine sahip olacaktır.”
Teklife şiddetli tepki gösteren Nevvab Safevi
cevabını verdi:
36
“Amcaoğlu!Gayret sahibiysen,adamsan benim bu
mesajımı o Pehlevi köpeğine götür ve ona deki:”Sen
benem mal ve makamla satın alacağın insanlardan
biri olduğumu mu sanıyorsun?Ya seni öldürüp
cehenneme göndereceğim ya da senin beni
öldüreceğine ahd etmişim.Böylece beni cennete
göndereceksin?Her iki durumda da kazanan ben
olacağım.Sağ oldukça hiçbir şekilde senin isteklerine
boyun eğmeyeceğim.Sessizce bir kenara çekilip seni
rahat bırakmam asla mümkün olmayacak.”
Zalim Abdulmelik b.Mervan Cuma hutbesinde şöyle
sesleniyordu:
“…Ben,pasif ve güçsüz bir halife
değilim!...Kendimden önceki halifeler gibi para
dağıtmaya da niyetim yok!..Ben,asayiş temin
edilinceye kadar kılıcı elimden bırakmayacak,silahla
karşınızda duracak,bana karşı gelenlerin,Amr b.
Sa‟id gibi kafalarını keseceğim!..Size her şeyinizi
temin edeceğim,her türlü ibadetlerinizde
serbestsiniz.Sizden istediğim tek şey,saltanatıma
göz dikmemenizdir;oraya gelmeyi
düşünmemenizdir!”(Suyuti,Tarih,s.218-219)
Seyyit Kutub bu konu hakkında şunları söylüyor:
“Biz bugün,İslâm-öncesi cahiliyenin tıpkısı,hatta
ondan daha koyu bir cahiliye içerisinde
bulunuyoruz. Çevremizdeki her şey cahiliye damgası
taşıyor.İnsanların düşünceleri,inançları,âdet ve
gelenekleri,kültür kaynakları,sanat ve
37
edebiyatları,yasa ve hukukları..hatta İslâm
kültürü,İslâm kaynakları,İslâm felsefesi ve İslâm
düşüncesi olarak kabul ettiğimiz şeylerin çoğu bu
cahilî özellikler taşımaktadır…Evet bütün bunlar bu
cahiliyenin ürünüdür!”
“Sonra bu cahiliye toplumunun
baskılarından,cahiliye düşünce,gelenek ve
öncülüğünden kurtulmamız gerekiyor…Özellikle de
kendi içimizde bunlardan kurtulmamız
gerekiyor…Bizim görevimiz,bu cahiliye toplumunun
pratiği ile uzlaşmak ya da onun dostluğunu kabul
etmek değildir.O bu özellikte iken,cahiliye niteliğini
korurken,onunla uzlaşmamız imkân dışıdır.Bizim
amacımız,daha sonra bu toplumu değiştirebilmek
için öncelikle kendi içimizde bir değişim
gerçekleştirmektir.Ondan sonra ilk görevimiz,bu
toplumun cahilî gerçekliğini değiştirmektir…Evet ilk
görevimiz,İslâmi yöntem ve bakış açısıyla temelden
çelişen,zorla ve baskıyla Allah‟ın istediği gibi
yaşamımıza engel olan bu cahiliye toplumunun
pratiği kökünden değiştirmektir.”(Yoldaki
İşaretler,s.17-19)
“İslâm,yalnızca iki tür toplum vanır:İslâm toplumu
ve cahiliye toplumu.İslâm
toplumu,inanç,ibadet,yasa,sosyal düzen,ahlak ve
davranış bakımından içinde İslâm‟ın egemen olduğu
bir toplumdur.Cahiliye toplumu ise içinde İslâm‟ın
uygulanmadığı,İslâm inancının, İslâm düşüncesinin,
İslâmî değer yargılarının,İslâmî ölçülerin, İslâm
38
düzeninin İslâm‟a özgü hukuk sisteminin,İslâm
ahlâk ve davranış biçiminin hükmetmediği
toplumdur.
İslâm toplumu,Allah‟ın şeriatının kanun olarak
benimsemediği halde kendilerine Müslüman sıfatını
yakıştırmış olan insanların oluşturduğu toplum
değildir.Bu toplum ister namaz kılsın,oruç tutsun ve
Beytü‟l-Haram‟ı ziyaret etsin.İsl3am toplumu
birtakım kimselerin Allah‟ın belirlediği ve
Peygamberimizin(s.a.v.)‟in açıkladığı ilkeler sistemi
dışında keyiflerine göre uydurup „modern İslâmiyet‟
adı altında ortaya koydukları şey de değildir!
“Cahiliye toplumu,hepsi ortak özellikleri sahip
olmak üzere çeşitli şekillerde kendini gösterebilir.Bu
toplum,Allah‟ın varlığını tanımayan,tarihî diyalektik
ve meteryalist açıdan yorumlayan ve sosyal düzen
olarak ‟bilimsel sosyalizm‟ adını verdiği bir modeli
uygulayan bir toplum olabildiği gibi ;bazen da yüce
Allah‟ın varlığını inkâr etmeyen,fakat onu yeryüzü
egemenliğinden azlederek yalnız göklerdeki
egemenliğini onaylayan,böylece hayat düzeninde
Onun şeriatının uygulamayan ve insan yaşamı için
değişmez olduğunu buyurduğu değerleri geçerli
saymayan, havralarda, kiliselerde ve camilerde
ibadet etmeyi insanlara mübah görürken sosyal
yaşamda Allah‟ın şeriatının egemen olmasını
istemeyi yasaklayan bir toplum olarak da karşımıza
çıkabilir.Kuşkusuz bu toplum böylece Allah‟ın
39
yeryüzü üzerindeki egemenliğini ya inkâr etmekte ya
da askıya almaktadır.Oysa Yüce Allah,aşağıdaki
âyet-i kerime ile bu egemenliğin kesinliğini
bildirmektedir:
“O gökte de,yeryüzünde de ilah
olandır”(Zuhruf,84)
Bu yüzden söz konusu toplum,aşağıdaki âyetin
belirlediği „Allah‟ın dini‟ içinde değildir:
“Egemenlik yalnız Allah‟a özgüdür.O sırf
kendisine kul olmanızı emretti.Dosdoğru din
budur.”(Yusuf,40)
“Bu toplum, her ne kadar Allah‟ın varlığını tanısa
da,her ne kadar insanların havralarda,kiliselerde ve
camilerde ibadet etmelerini serbest bıraksa da,sözü
edilen nedenlerle cahiliye toplumudur.İslâm toplumu
bu niteliği tek uygar-ileri toplumdur.Cahilî
toplumlar ise tüm çeşitleriyle geri kalmış
toplumlardır.Bu büyük gerçeğin aydınlığa kavuşması
gerekmektedir…”(A.e.,s.105-106)
“İslam, gerek düşünce açısından,gerek bu düşünceye
dayanan uygulama ve koşullar bakımından cahiliye
ile ortaklaşa çözümlere girişmeyi kabul etmez.Ya
İslâm,ya cahiliye.Ortada İslâm‟ın kabul edip
hoşnutlukla karşılayacağı,yarısı İslâm,diğer yarısı
cahiliye olan iki arada bir derede kalmış bir toplum
40
düşünülemez.Hakkın tek olup birden fazla
olamayacağı,hakkın dışında kalan her şeyin sapıklık
olduğu hususunda İslâm‟ın bakış açısı
açıktır.Bunların birbirine karıştırılması, birbirine
kaynaştırılması mümkün değildir.Ya Allah‟ın
hükmü,ya cahiliyenin hükmü.Ya Allah‟ın yasası,ya
nefislerin yasası.Bu konudaki ayetler,hayli
kabarıktır:‟Ve onların
Aralarında Allah‟ın indirdiğine dayanarak hüküm
ver.Onların keyfi arzularına uyma.Allah‟ın sana
indirdiklerinin bir kısmından seni alıkoymalarından
sakın.(Maide,49)
“Bunlar,üçüncüsü olmayan iki şıktırlar.Ya Allah‟ın
ve Rsûlü‟nün çağrısına uymak ya da nefsin
arzularının peşinden gitmek…)(A.e.,s.149-150)
“Yeryüzünde egemenliği Allah‟a ve ilahî yasalara
vermek,insanın ve beşerî yasaların egemenliğini
ortadan kaldırmak,otoriteyi gaspçıların elinden
alarak sırf Allah‟a vermek…evet bütün bunlar
sadece tebliğ ve vaazla gerçekleşemez.Çünkü
kulların enselerine binenler,yeryüzündeki ilahî
yetkinin gaspçıları,egemen zorbalar, sırf tebliğ ve
bildiri gibi şeylerle egemenliklerinden
vazgeçmezler.Böyle olmasaydı,Allah‟ın dinini
yeryüzüne yerleştirmek için uğraşan peygamberlerin
işi ne kadar kolay olurdu.Oysa peygamberler
tarihi,nesiller boyu süren bu dinin tarihi bunun
tersini göstermektedir.
41
“Sırf Allah‟ın ilah olduğu ve O‟nun bütün evrenin
Rabbi olduğunu ilan ederek yeryüzünde insanı
Allah‟tan başka her türlü otoritenin egemenliğinden
kurtarmanın evrensel bildirisi teorik,felsefî ve
edilgen olmamıştır.Tersine o,eyleme dönük,pratik ve
faal bir bildiri olmuştur.Allah‟ın şeriatını
yeryüzünde gerçekleştirmek ve insanları kullara
kulluktan Allah‟a kulluğa yükseltmek isteyen bir
bildiridir bu.O yüzden „bildiri‟ yanında „hareket‟in
de var olması gerekmektedir…Bütün boyutlarıyla
„realite‟ile karşılaşabilmek için bu
şarttır.”(A.e.,s.60-61)
Hz. Ayetullah Hamaney bu konuda şöyle diyor:
“Mücadele ve siyasi hayata atılmam 1952–1953
yıllarında gizli bir gücün beni, Merhum Nevvab
Safevi‟ye doğru itmesiyle başladı.
Bir gün Merhum (Seyyid Şehid) Nevvab Safevi
bulunduğum medreseye gelerek çok ateşli bir
konuşma
yaptı.
Bu
konuşmasında
İslam‟ın
diriltilmesi ve dünyaya hakim kılınması gerektiğini
ifade etti ve Şah ile İngilizlerin komplolarını dile
getirerek: “Bu memleketin, yöneticilerinin hepsi
42
yalancıdır. Bunlar Müslüman değildirler.” dedi.
O andan itibaren Nevvab Safevi vasıtasıyla kalbimde
İslam inkılabı ümidi doğdu. Evet bizim kalbimizde
inkılap ateşini ilk kez Rahmetli Nevvab Safevi yaktı.
1954–1955 yıllarında mücadeleyi başlattık. Şöyle ki;
Farruh adında bir şahıs Meşhed‟e vali olarak
atanmıştı, bu adam İslam‟ın zahirine bile riayet
etmiyordu. O zamanlar genellikle Muharrem ve
Sefer aylarında Meşhed‟de olan tüm sinemalar
kapatılırdı. Ama o ilk önce Muharrem ayının on
dördüncü gününe kadar kapattırdı, itirazlar
çoğalınca yirmisine kadar uzattı. Bu sırada biz
toplantı yaparak marufu emretme ve münkeri
nehyetme hakkında bildiri yayınlayıp, her tarafa
dağıtmaya başladık.”
Tarihten günümüzü tüm zalim yönetimlerin
istedikleri tek bir şey vardır.La ilahe illallah‟ın
pratiğe-uygulamaya konulmaması, askıda kalması
veya pasifize etmektir.Cahiliye devrinde Hanif
dinine mensup olan insanlara sistem tarafından bir
baskı uygulanmaması bunların günümüzdeki
Müslümanlar gibi pasif-uyuşuk hale
getirilmeleridir.Bu zalimler ve yandaşları hükmün
Allah‟a ait olmasını istemiyorlar.Hükmün kaynağı
Kur‟an olursa ve toplumun tümü için geçerli olursa
bunlar yok olacaktır.Günümüzde İslam şeriatıyla
yönetilen bazı İslam devletleri
vardır.Zülmün,diktatörlüğün ve baskının bu
43
ülkelerde daha çok olduğunu görüyoruz.Peki bu bir
çelişki değil mi?Bu içi boşaltılmış yani
süfyanileştirilmiş bir islamdır.
Seyyit Kutub bu konu hakkında şunları söylüyor:
“İslam‟ın görevi ,insanları kula kulluktan yalnızca
Allah‟ın kulluğuna götürmektir.Böylece Allah‟ın
alemlerin Rabbi olduğunun genel tebliği,insanların
toplucu kurtuluşu gerçekleşmiş olur.Hem İslam
düşüncesinde, hem de bilimsel düşüncede ,ibadet
yalnızca Allah‟a yapılabilmesinin,sadece İslami bir
düzende gerçekleşebileceği su götürmez bir
gerçektir.Allah‟ın bütün kulları,hakimi-mahkumu,
siyahı-beyazı,şereflisi-alçağı,fakiri-zengini için
yasalar koyduğu ve hepsinin eşit şekilde bunu
uyduğu tek düzen bu düzendir.Diğer düzenlerde ise
insanlar kullara ibadet etmektedir.Çünkü onlarda
uluhiyetin özelliklerinden olan yasama ile olan
hususları kullardan almaktadırlar.Her kim ki
insanlara yasama hakkını kendinde görürse;fiilen
ilahlığını iddia etmiş olur.İster bunu söylemiş
olsun,isterse de söylemesin.Başka bir insanda,bu
hakkın o insanda bulunduğunu kabul ederse,bunun
adını koysun ya da koymasın,onun ilahlık hakkının
bulunduğunu kabul etmiş olur.”(Yoldaki İşaretler
s.95)
Seyyid Kutubun bu düşüncesi zamanın Firavun‟unu
Mekke müşrikleri gibi dehşete düşürmüştür.Çünkü
44
halk bu dünceleri benimserlerse onların saltanatı
yerle bir olacaktır.Hizmet ettikleri Siyonist efendiler
onların ipini çeker.Ne yapıp etmeli Seyyid‟i bu
düşüncelerden alıkoymalı. Cumhur başkanı Cemal
Abdunnasır Seyyit Kutup şehit edilmeden önce
kendisine şu teklifte bulunur "Şimdiye kadarki söz ve
hareketlerinde yanıldığını beyan ederek
Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır‟dan özür
dilediğin taktirde idam hükmünü bozacak ve seni
serbest bırakacaktır "Seyyit Kutup bu teklif
karşısında şu cevabı verir "eğer idamı hak etmiş
olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz
etmek haksızlıktır eğer batılın zulmune kurban
gidiyorsam batıldan merhamet dileyecek kadar
alçalamam" Seyyit Kutub‟un bu sözleri onu
ebedileştirdi ve tüm islam aleminde örnek ve önder
bir mücahit olarak tanınmasına vesile oldu.
Mahkeme heyeti onu idama mahkum ettiğinde
Kutub'un ağzından şu sözler dökülmüştü:
“Eğer kanunu ile mahkum edilmişsem ben Hakk'ın
hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkum
olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip
olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet
dilemem.Allah 'a şükürler olsun ki on beş sene cihad
ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben yolunda
yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda
Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir
tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile
yazmayacaktır.”
45
“Biz,fikir ve sözlerimiz uğruna ölsek de,o fikir ve
sözler ruhlu birer vucud olarak kalacak,yahut da
onları kanlarımızla sulayıp canlılar,ruhlular
arasında yaşatacağız…”
“Kalem sahibi kimseler birçok büyük
işler.Ancak,fikirlerinin yaşaması pahasına
kendilerini feda etmeleri şartıyla…fikirlerinin,kan ve
canları karşılığında feda etmeleri şartıyla…‟Hak‟
bildikleri şeyin ‟Hak‟ olduğunu fütur etmeden
söyleyip,gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri
şartıyla…”
"Mü'minler arasında öyleleri var ki, Allah'a
verdikleri sözde dururlar. Kimileri sözünü yerine
getirip o yolda canını vermiştir; kimileri de
şehitlik beklemektedir. Onlar hiç sözlerini
değiştirmediler."(Ahzab,23)
Seyyid Kutub gibi İslam kahramanları şu sözün
kendilerinde tecelli ettiği güzide insanlardandır:
“Mümin rüzgarda eğilen fidan gibi değil, fırtınada
dik duran asırlık çınar gibidir”.
Seyyid Kutub İslam siyasetini özümsemişti.Ne için
göz kırpmadan öleceğini iyi biliyordu.Çünkü bu
fikirler milyonların dirilişine neden olacaktır.O kendi
kanıyla karaya vurmuş,işlevsiz hale getirilmek
istenen İslam gemisini tekrar harekete
geçirdi.Tağutların korkulu rüyası yani islamın
teorikte,askıda kalma fikiri çürütüldü.Ümmet siyasi
46
analiz gücüne kavuşmuştur.İlahi ahkamın tekrar
dönüşünün kıpırtıları,belirtileri oluşmaya
başlamıştır.Bu İran İslam İnkılabının etkisiyle daha
bir tetiklenmiştir.Bu nur patlamasıyla tağutlar şoka
girmiştir.
Bu dinin Bediüzzaman gibi yiğitlere ihtiyacı
vardır.Çünkü bunlar dinin bekçileri,şeriatın
koruyucuları,peygamberin varisleridir.Öz
Muhammedi İslamın savunucularıdır. Bediüzzaman
şöyle diyordu:
“Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda
etmeye hazırım;zira şeriat sebeb-i adalet mahz ve
fazilettir.”
Bu yiğit,kahraman ve cengaver çizgisini şöyle
belirtiyordu:
“Saçlarım adedince,başlarım bulunsa
Ve her gün biri kesilse
Hakikat-ı Kur‟aniyeye feda olan bu başı
Zındıkaya teslim-i silah etmeyecek ve davasından
vazgeçmeyecektir.”
47
Ali Şeriati bu konu hakkında şunları söylüyor:
“Bugün İslam dünyasında şiddetlenen bu yalancı
savaş Ali Şiası‟yla Muhammedî Sünnîliğin savaşı
değildir.Bu savaş, “Safevî Şiası”nın “Emevî
Sünnîliği” ile savaşı olup Safevîler‟in Osmanlılar‟la
savaşının ve bu iki düşman devletin siyasette dini
kullanmalarının yansımasıdır. İkincisi, İslam
ülkelerinin her yanında yeni yeni canlandırılan ve
düzenli programlarla, düzenli işleyen bütçe, hesap,
kitap ve taktiklerle icra edilen bu savaş, İslamSiyonizm savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Bu
savaş, bütün halkın ve özellikle gerçek Ali Şiası ve
Muhammedî Sünnîlik âlimlerinin düşüncesinde
Müslümanların ortak dış tehlike karşısında birlik,
beraberlik ve dayanışma fikri gündeme geldikten
sonra gündeme gelmiştir. Plan, cephe gerisinde
tefrika çıkarma planıdır. Bu, Müslümanların
Siyonizm tehlikesinden gâfil kalmalarını sağlamanın
en iyi yoludur. Amaç, Sünnî halkın, İslam‟ın tehlikesi
Şiîliktir, diye korkmasını sağlamak, Şiî halkı da,
İslam‟ın tehlikesi Sünnîliktir, diye korkutmaktır!
Düşman için bundan daha iyi bir başarı olamaz.
Öyle bir plan ortaya koyarlar ki karşı cephede
düşmana saldırmak için aynı siperin içerisinde pusu
kuran iki asker ansızın birbirinin canına kast eder ve
beriki, “Kapıyı Hz. Fatıma‟nın böğrüne vuran
sendin.” diyerek arkadaşının yakasına yapışırken
öteki de “Ömer‟e şöyle böyle diyen sendin ha?” diye
berikinin yakasına yapışarak bağırır. Bu iki kardeşin
48
kopardığı yaygara ve İslam‟ın ilk dönemindeki
anlaşmazlıkları düzeltmek için çıkarılan kargaşa
arasında biri kulak kesilse, ırmağın batı kıyısından
zafer ve alay kahkahasını duyabilir”.
Ali Şeriati „Dine Karşı Din‟ adlı kitabında ise bu
konuyu şöyle açıklıyor:
Bu ifade kimilerine tuhaf veya müphem
gelebilir. Zira biz şimdiye kadar dinin sürekli küfrün
karşısında yer aldığını ve tarih boyunca savaşın din
ile dinsizlik arasında meydana geldiğini sanırdık. Bu
nedenle “dine karşı din” ifadesi ilginç, müphem,
şaşırtıcı ve kabul edilemez gelebilir. Oysa ben son
zamanlarda şunu fark ettim: Bu tasavvurun aksine
tarih boyunca, her zaman din, dine karşı savaşmıştır
ve hiçbir zaman bugün anladığımız şekliyle din,
dinsizlikle savaşmamıştır.
İslami olarak bildiğimiz ülkeler Amerika ile
dosttane ilişkileri varsa,birlikte stratejik müteffik
iseler veya dünya mustazaflarını ezen ülkelerle
birlikte hareket ediyorlarsa bu Kur‟an‟ın ifadesiyle:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost
edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (bir
birinin tarafını tutarlar). İçinizden kim onları dost
(ve hâkim) edinirse o da onlardandır. Şüphesiz
Allah o zâlimler topluluğuna hidâyet etmez (hak
yolu göstermez). (Mâide Sûresi, âyet,51)
49
“Ey iman edenler! Sizden evvel kendilerine kitap
verilenlerle kâfirlerden dininizi bir eğlence ve bir
alay konusu edinenleri dostlar (ve üzerinize
hâkimler) edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer
(O’na) inanmış kimselerseniz.” (Mâide, âyet 57)
“Onlardan çoğunun, inkâr edenlerle dostluk
ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için (ahiret
hayat ları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür:
Allah onlara gazabetmiştir ve on lar azap içinde
devam lı kalıcıdırlar! (Mâide, âyet ,80)
“Eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve ona
indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı, kâfirleri
dost tutmaz lardı. Fakat onların çoğu yoldan
çıkmış kimselerdir.” (Mâide, âyet ,81)
“Ey inananlar, Kitap verilenlerden herhangi bir
gruba uyarsanız imanınızdan sonra, (onlar) sizi
döndürüp kâfir yaparlar.” (Âl-i İmrân, âyet,100)
“Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları
görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar
ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. (Nisâ, âyet
,44)
Peygamber(S)'İn: "Muhakkak sizler kendinizden
önce gelen milletlerin yoluna uyup gideceksiniz"
50
Peygamber(S):
-"Benim ümmetim kendisinden evvelki ümmetlerin
yolunu karış karış, arşın arşın alıp ta'kîb etmedikçe
kıyamet kopmaz" buyurdu. Sahâbîler tarafından: Yâ Rasûlullah (yollarına gidilen) Fars ve Rûm gibi
milletler midir? diye soruldu. Rasûlullah da: "Onlardan başka insanlardan kim var?" diye cevâb
verdi.
Peygamber (S):
- ''Muhakkak sizler, sizden önceki ümmetlerin
yolunca karış karış, arşın arşın uyup gideceksiniz.
Hattâ onlar bir keler deliğine girmiş olsalar bile (siz
de o daracık yere girecek) onlara tâbi' olacaksınız"
buyurdu.
Biz: - Yâ Rasûlallah! Bu ümmetler Yahûdîler'Ie
Hnstîyanlarmı?diyesorduk.
Rasûlullah: - "Onlardan başka kim olacak?"
buyurdu.
Ayet ve hadisler bizi bizden olmayanlarla dost
,arkadaş, sırdaş edinmemizi yasaklıyor,
uyarıyor,bunun tehlikesini-sonuçlarını gözlerimizin
önüne seriyor.Basiret ehli olmamız gerekiyor. Zaten
Emevi krallarının(Melik-i Adudların) etraflarındaki
akıl hocalarının bu tür insanlar ile çevrili olduğunu
tarihten öğreniyoruz. Duygu, düşünce ve
davranışlarında benzerlik olan insanlar birbirleriyle
arkadaşlık yaparlar. Ya da üzüm üzüme baka baka
kararır ve biri diğerine benzer.Bu Melik-i Adudlar,
kendi yapılarında olanlarla dostluk kurdular.İçki içip
51
namaz kıldırdılar,zina edip oruç tuttular,faiz alıp
hacca gittiler ve zamanla yönettikleri insanları da bu
hale getirdiler. Ve şöyle dediler:
-“Haram helâl ver Allah‟ım,garip kulun yer
Allah‟ım.”
Peygamberimiz (sav) buyurdu ki:
“Allahü Teâla‟ya yemin ederim ki,bir lokma haram
yiyenin kırk gün ibâdetleri kabûl olmaz.”
Ömer Hayyam‟ın deyimiyle:
Bir elde kadeh, bir elde Kuran;
Bir helaldir isimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kafiriz, ne tam müslüman!
Ya da:”Hancı sarhoş yolcu sarhoş.”Böyle alimönder-rehberler böyle cemaatleri şekillendirirler.
Hadis-i şerifte, (Ümmetim, kötü din görevlilerinden
çok zarar görecektir) buyuruldu. (Hakim)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim, kötü âlimler, cahil âbidler yüzünden
helâk olur. Kötülerin en kötüsü kötü âlimlerdir.
İyilerin en iyisi de iyi âlimlerdir.) [Darimi]
(Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda
vermeyen din görevlisinedir.) [Beyhaki]
52
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin en kötüsü, insanların en kötüsüdür.)
[Bezzar]
Ahmet Yesevi hazretleri bel‟am‟lar için şöyle diyor
:
Herkese şeyhlik satar ahir zaman şeyhleri
Her gün battıkça batar ahir zaman şeyhleri
Farzı geriye atar, nafile oruç tutar
Dini paraya satar ahir zaman şeyhleri.
Beline kuşak bağlar, sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar ahir zaman şeyhleri
Ağlaması göz boyar her gün ayağı kayar
Kendini adam sayar ahir zaman şeyhleri.
Başına sarık sarar, kendine mürit arar
İlmi yok neye yarar ahir zaman şeyhleri
Dünyaya kucak açar, zoru görünce kaçar
Her yere küfür saçar ahir zaman şeyhleri.
Şeyhlik ulu bir iştir, Hakka doğru gidiştir
Yaklaşılmaz ateştir, ahir zaman şeyhleri
Salih şeyhler nerdedir, kötüler her yerdedir
53
Hak yoluna perdedir ahir zaman şeyhleri.
Kötü âlimler, din iman hırsızlarıdır
Yunus Emre deyimiyle:
Müslümanlar zamane yatlı oldu
Helal yenmez, haram kıymetli oldu
Fakirler miskinlikten çekti elin
Gönüller yıkıben heybetli oldu
*** ***
Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu
Yunus gel aşık isen tevbe eyle
Nasuh'a tevbe ucu kutlu oldu
Müslümünların Nasuh tevbesi yapıp Allah‟ın
istediği şekilde bir kul olması gerekiyor. Yöneticilere
veya onların eksenindeki alimlerin İslam
yorumlarına değil,peygamberimizin açıkladığı
şekilde çizgilerini belirlemelidirler.Örneğin
peygamberimiz hiçbir zaman kadınlarla
tokalaşmamıştır.Ama bugün tüm camilere dağıtılan
iki ciltlik kitaplarda bunun aksi telkin
edilmektedir.Peki bu konuda hadis olmasına rağmen
nasıl bunu söyleye biliyorlar?Kendilerince bazı
zanlarda bulunarak, peygamberimiz döneminde
kadınlarla el tutuşmak adedi yoktu,falan,filan…Peki
böyle bir adet yoktuysa o kadınlar neden
54
peygambere elini uzattılar?Yoksa bu kadınlar o
bölgenin insanları değil miydi veya o dönemin
adetlerini bilmiyorlarmıydı?İşte hadisler:
Efendimiz, kendisine bîat için gelen Sahabî
hanımlara şöyle buyurmuşlardır:
“Ben kadınlarla tokalaşmam Benim yüz kadına
söylediğim söz bir kadına söylediğim söz gibidir ”(
Neseî, Bîy‟a: 18; İbni Mâce, Cihad: 43 )
Hz Âişe Validemiz (r a ) ise Resulullah'da
(a s m ) gördüğünü şöyle nakletmektedir:
“Resulullahın (a s m ) mübarek eli hiçbir yabancı
kadının eline kesinlikle değmedi ”
(Buharî, Ahkâm, 49; İbni Mâce, Cihad: 43)
Bunların amaçları müslümanları heva ve heves ehli
yapmaktır.Bir insan nekadar ibadet ederse etsin bir
kadının cilvesiyle haleti ruhiyeleri yerle bir olur.Nice
kahramanlar savaş meydanlarında büyük işler
yaptılar amam bir kadının cilvesine mağlup düştülür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Cihadın en büyüğü nefisle cihattır,” ve “Senin en
büyük düşmanın, içinde bulunan nefsindir”
55
Tebük seferi dönüşünde Allah Resulünün (s.a.v)
mübarek ağzından dökülen şu hikmet çağlayanı
bizim için ne büyük derstir:
“Küçük cihattan büyük cihada döndük.”
Büyük cihad nedir? Ey Allah'ın Rasulü?"
dediler.Kulun nefsiyle mücalesidir." dedi.
“İmanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor
olacak, kişi gece mü‟min yatacak, sabah kâfir olarak
kalkacak veya bunun tersi olacak.”
Seyyit Kutub (İstikbal İslamındır)adlı kitapta:
“Bu din,cehalet yerine ilimden,noksanlık yerine
kemalden, zayıflık yerine güçten,heva yerine
hikmetten kaynaklanan Rabbani sistem ilkesine
dayanır.Şüphesiz insanlığın bu sisteme olan
ihtiyacı,ona kin besleyenlerin kininden daha
büyüktür. İnsanlığın Allah‟a,O‟nun hayat için
gönderdiği sapasağlam sisteme dönmekten başka
kurtuluş yolu yoktur.Biz,insanların Allah‟a,O‟nun
hayat sistemine döneceklerine,gerçekten geleceğin
İslam‟ın olacağına inanıyoruz.”
Biz Kur‟an ve Ehlibeyt eksenli hareket edersek,bu
şeytanların bize hiçbir zararı olmaz.Bunların
oyunları boşa çıkar.Bunlar ancak kendilerini
saptırırlar.
56
"Ben sizin aranızdaiki değerli emanet
bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece benden
sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın
Kitab'ı ve benim itretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu
ikisi, kevser Havuzu üzerinde bana tekrar
dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar.
Bakın görün benden sonra onlara nasıl
davranacaksınız?
İmamlar toplumda en fakir insanı baz alarak
yaşarlar.Nasıl ki bır anne çocuklarını kendi nefsine
tercih ediyorsa,imamlarda halkı kendi nefisine tercih
eder.
"Onlar içleri çektiği halde yemeklerini yoksullara,
yetimlere ve tutsaklara yedirirler."(İnsan-8)
İbn-i Abbas diyor:
“Hz.Emir‟el müminin huzurunda
vardığımda,çarığını yama yapmakla meşgul
olduğunu gördü.O bana „bu çarığın değeri sence ne
kadardır?‟diye soru.Ben ‟bu çarığın değeri olmaz‟
dediğimde.Hazret bana işte böyle bir anda şu şekilde
buyurdu:”Eğer hakkı ayakta tutup,batılı ortadan
kaldırma arzum olmasaydı,benim yanımda çarığın
değeri,sizin hükümetinizden daha değerlidir.”
Tüm Ehlibeyt imamları Öz Muhammedi İslamı
tahrifattan korumak için şehid oldular.Bunların
taraftarları işkencelere ,katliamlara,soykırımlara tabi
tutuldular.Onları seve Ebu Hanife,Ahmet bin
Hambel gibi önderler işkence edile edile
57
öldürüldüler.Sırf Ehlibeyti sevdikleri için rafizi
damgası yediler.İmama Şafii ehlibeyt
taraftarlarındandır.Ehl-i beyt‟e olan sevgisi Necran
kadılığı döneminde Abbasiler‟i ürkütmüş.Harun ERReşid‟e ;
-O diliyle,savaşçıların kılıçlarıyla yapamadığını
yapıyor.
Sözleri ile şikayet edilmiş.Bu uğurda nice sıkıntılar
çekmiştir.Ama o doğru bildiğinden şaşmamış ve bu
öncüleri hayatı pahasına da olsa seveceğini
haykırmıştır,tüm kör,sağır ve dilsizlere.
İşte şiirleri;
PEYGAMBERİN AİLESİ
Vesiledir hayra peygamberin ailesi
İhmal etmem esbâba tevessül etmeyi
Dilerim ki yarın verilir
Onların hatırına
Sağ elime alırım defterimi
(el-Beyhaki,Menâkıbu‟ş-ŞafiÎ c.2,s691)
EHL-İ BEYT SEVGİSİ
Fırat‟ın çırpınan dalgaları gibi coşkun
Akarken seher vakti hacılar Mina‟ya
Dur ey süvari Mina‟nın çakıllığında
Seslen,duran ve oturanlara dağın eteklerinde
58
Muhammed Ehli‟ni sevmek,
Râfızilikse eğer
İnsanlar ve cinler şahit olsun
Râfıziyim ben de.
(el-Beyhaki,Menâkıbu‟ş-ŞafiÎ c.2,s.71/Fehreddin erRâzi, Menâkıbu‟ş-ŞafiÎ,s.51/İbn
Asâkir,Târih,c.4,s.401)
RÂFİZÎLEŞMEK
Râfızileştin dedilir,asla!
Râfızilik ne itikadım,ne de dinimdir
Olsa olsa hayırlı bir imamı ve mürşidi
Şeksiz dost edinmişimdir.
Veli‟yi sevmek RâfızilİKSE
Bütün kullar bilsin ki Râfıziyimdir.
(Abdulmu‟min eş-Şeblencî Nûru‟l Ebsâr,s.216/Husnî
Nâisa,Şi‟ru‟l-Fukahâ,s.9)
EHL-İ BEYT‟İ SEVMEK FARZDIR
Ey Resûllah‟ın Ehl-i Beyti
İndirdiği Kuran‟da Allah
Farz kıldı sevginizi(Ahzab Sur.33)
Yeter şeref olarak size,böyle övünç bulunmaz
Size salat getirmeyenin
Namazı olmaz
(Neseî,Sünen,Kitabu‟s-Sehv,Bâb 49)
59
ALİ,TORUNLARI VE FÂTIMA
Bir mecliste söz ettiysek ne zaman
Ali‟den,iki torundan
Ve temiz Fâtıma‟dan
Şöyle denilir;
“Bunları geçin efendiler
Busözler Râfizilerindir.”
Muheymin‟e sığınırım(Her şeye hükmeden,yöneten)
Fâtıma sevgisini Râfizilik sayan
Böylesi insanlardan
(el-Kundûzî el-Hanefi,Yenâbîu‟lMevedde,s.356/Abdulmu‟min eş-Şeblenci,Nûru‟lEbsâr,s.127)
Allah‟ın hidayet verdiğini kim sapıtabilir.Onlar ki
nimet verilenlerin yollarına tabi oldular,onların
vasıtasıyla öncü oldular,öne geçtiler. Allah(cc) bu
kişiler için şöyle diyor:
“Ey müminler, siz kendinizden sorumlusunuz,
eğer siz doğru yolda olursanız sapıklar size zarar
veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O size
yapmış olduklarınızın iç yüzünü bildirecektir.”
(Maide 105)
İmam Malik bin Enes İmam Cafer Sadık hakkında
şunları söylüyor:
60
“Cafer b.Muhammed(as)‟in yanına bir süre gidipgeldim,bu müddet zarfında onu daima şu üç halden
birinde gördüm;Yanamazdaydı,yo oruçluydu ya da
Kur‟an tilavet etmekteydi.Bence ilim ve ibadette
Cafer Sadık b.Muhammed (as)‟den daha faziletli
birini kimse ne duymuş, ne de görmüş
değildir.”(Tehzib-ut Tehzib,c.2,s.1004)
“Ben bazen Cafer İbn-i Muhammed(as)‟ın huzuruna
çıkıyordum.O‟nun üzerine oturup yaslandığı bir yeri
vardı,ısrarla beni oturduğu yere oturtuyordu,bana
sevgi ve muhabbet gösteriyordu,ben onun bu
davranışından oldukça hoşnut oluyordum.”
“Abitlerin ve zahidlerin en büyüklerindendi o,yüce
Allah korkusu onun kalbinde yer
etmişti,Peygamber‟in hadislerini çok bilirdi,onun
huzurunda olmak çok güzel ve çok faydalıydı.”
Ebu Hanife ,İmam Cafer Sadık‟ın öğrencisiydi ve
O‟nun hakkında şöyle demiştir:
“Bu iki yıl olmasaydı Numan helak olurdu.”
“Vallahi Cafer Sadık‟dan daha fakih birisini
görmedim”demiştir.
Ebû Cafer Mansur,bir defasında Cafer Sâdık‟ın ilmi
dirayetini tesbit etmek için Ebu Hanife‟ye 40 adet
61
soru hazırlatıp,bir mecliste ona sordurur.Daha
sonrasını Ebu Hanife şöyle anlatıyor:
“Ben hazırladığım soruları sormaya başladım.Ben
soruyordum,o cevap veriyordu.Bu arada siz (Kufe
Ekolü) şöyle dersiniz,Medine ehli şöyle der,‟Biz ise
böyle deriz diyerek bütün ihtilafları
naklediyor,bazen bizim görüşümüzü
benimsiyor,bazen de Medine ehlinin görüşlerini
kabul ediyordu.Bazen de her iki ekole de muhâlefet
ediyordu.Kırk sorunun hepsini böyle bütün
tafsilatıyla cevaplandırdı,bir tanesini bile cevapsız
bırakmadı.”
Ebu Hanife yukarıda arz edilen olayı naklettikten
sonra Cafer Sâdık‟ın ilmi gücünü belirterek,şunları
söyledi:
“Cafer Sâdık insanların en alim olanı,meseleler
etrafındaki ihtilâfları en iyi bilendir.”
İmam Zeyd Kufe‟de,Oğlu Yahya Horosan‟da ve
Yahya‟nın oğlu Abdullah Yemen‟de Emevilere karşı
kıyam edince Ebu Hanife hem mali yardımda hem
de kılıçtan keskin olan diliyle Ehl-i Beyt
mensuplarına yardımda bulunmuştur. Zeyd b. Ali
Zeynelâbidin, Kûfe'de Hişam b. Abdilmelik'e karşı
isyan bayrağını açtığı zaman Ebu Hanîfe şöyle
62
demiştir": „Zeyd'in bu çıkışı, Resûlüllah'ın Bedir
günündeki çıkışma benziyor.‟ Kendisine, İmam
Zeyd'le birlikte niçin savaşa katılmadığı
sorulduğunda şu cevabı vermiştir: „Beni ondan
alıkoyan, halkın yanımdaki emanetleridir. Bu
emanetleri İbni Ebî Leylâ‟ya bırakmak istedim,
kabul etmedi. Savaşta ölür ve bunca emanetin altında
kalırım diye korktum.‟ İmam Ebu Hanîfe, İmam
Zeyd'e on bin dirhem yardımda bulunmuş ve
elçisine; «benim özrümü ona anlat», demiştir.
İbni Hubeyre, mührün Ebu Hanife'nin elinde
olmasını ve muamelelerini bununla imza etmesini,
onun elinden çıkmayan hiç bir yazının infaz
edilmemesini ve malî sarfiyatın da yalnız onun müsaadesiyle yapılmasını istemiştir. Ebu Hanife, onun
bu tekliflerini yerine getirmekten şiddetle
kaçınmıştır. Vali îbni Hubeyre ise, bu vazifeyi kabul
etmediği takdirde Ebu Hanîfe'yi dövdüreceğine yemin etmiştir. Bunun üzerine âlimler, Ebu Hanîfe'ye
bu vazifeyi kabul etmesi için ricada bulunmuşlar ve;
«Biz kendini tehlikeye atmayasın diye sana Allah
için öğüt veriyoruz. Sen, bizim kardeşimizsin.
Hepimiz böyle bir vazifeyi istemiyoruz. Fakat başka
bir çaremiz yoktur», demişlerdir. Güçlü, İmanlı ve
takva sahibi Ebu Hanîfe de onlara şöyle cevap
63
vermiştir: «Eğer o, Vâsıt Mescidinin kapılarını saymamı isteseydi benden, onu dahi kabul etmezdim. O
halde nasıl olur da o, bir adamı idam etmek için
benim hüküm vermemi ister ve bu hükümle onun
boynunu vurur! Ben böyle bir hükmü ihtiva eden
kararın altını nasıl mühürlerim! Vallahi ben, böyle
bir işe ölünceye kadar giremem.»Ebu Hanîfe vazife
almamakta Israr etti. Ve onun ısrarı karşısında bütün
kuvvetler perişan oldu. Emniyet müdürü (Sahibu'sŞurta), Ebu Hanife'yi üst üste birkaç gün
hapsettirdikten sonra dövdürmeye başlamıştır. Hattâ
ona kırbaç vuran kimse usanmış ve dövülmeden
dolayı ölür ve Emevî idaresine kıyamete kadar
sövülmeye sebep olur diye korkmuştur.İbni Hubeyr'e
bilginlere; «Ebu Hanîfe'ye söyleyin de bizi
yeminimizden kurtarsın», demiş, onlar da Ebu
Hanife'den bu teklifi kabul etmesini rica etmişler,
fakat o tutumunda şiddetle ısrar etmiştir. Bunun
üzerine îbni Hubeyre, bilginlerden, zindanda bulunan
İmam Ebu Hanîfe'ye tavassut ederek, vazife teklifini
reddetmektense ileride belki yapabileceğini söylemesini temin etmelerini istemiş; fakat Ebu Hanîfe bunu
da kabul etmemiştir. Sonunda İbni Hubeyre, İmam
A'zam'ı serbest bırakmak zorunda kalmıştır. Ebu
Hanîfe, hürriyetine kavuşur kavuşmaz yol hazırlığını
yaparak, Beytullah'a sığınmak üzere Hicaz'a
64
gitmiştir, işte bu olaylar, 130 H. yılında cereyan
etmiştir.
Ebu Hanife ve Ahmet bin Hanbel hiçbir zaman
devletten hediye,maaş ve makam beklentileri
olmadı,teklif edildiğinde ise reddettiler.
Hafız Askalani,Tehzib El Tehzib adlı eserinde
şunları söylüyor:
“İmam Malik Emeviler zamanında İmam Cafer EsSadık(as)‟tan hadis rivayet etmeye cesaret
edemiyordu.
Ancak Emevi devleti yıkılıp Abbasi devleti
kurulunca İmam Cafer‟den iki rivayeti Muvatta‟sına
ilave etmiştir.Fakat emniyeti sağlamak için konuyla
ilgili diğer şahıslardan rivayetler eklemiştir.”(Tehzib
el Tehzib,Dar us-sadr bas.,c.3,s.103)
Hafız El Mızzi de şöyle bir olayı anlatıyor:
“Bir ara Hasan el Basri hadis rivayet ederken ravi
sahabeyi atlayarak direk‟Kale Resulullah‟ yani
„Resulullah şöyle buyurdu…‟demiş.O sırada birisi
„Ey Hasan sen tabiindensin, Resulullah‟ı
görmemişsin, buna rağmen nasıl olur da rivayeti
direk Resulullah‟a dayandırıyorsun.‟ demiş.Bunun
üzerine Hasan el Basri de şöyle cevap vermiş.Ben
öyle bir zamanda yaşıyorum ki,Hz.Ali‟nin ismini
bile,dile getiremiyorum.Ben ‟Kale Resulullah…
65
dediğim zaman o rivayeti Hz.Ali‟den aldığımı
bilin.”(El Feteva el Hadisiye,İbn-i Hacer el Haytemi)
Mutahhari bu imamlar için şöyle demiştir:
“…Şunu unutmayın biz Şii olduğumuzdan dolayı
şunu göz ardı etmemeli ve bu imamların Emevi ve
Abbasi halifelerinin oyuncağı olduğunu ve
halifelerin her söylediklerini yerine getirdiklerini
düşünmeyelim. Kesinlikle böyle değildir.Onlar,kendi
yollarında azimli ve kararlıydılar.Ebu Hanife‟den
cezaevinde Abbasi hükümetinin meşru bir hükümet
olduğuna dair fetva istiyorlardı,fakat O kesinlikle
böyle bir fetva vermeye yanaşmıyordu.Ve halkın
daha önce beni Hasan‟a(İmam Hasan‟ın
çocukları)biat ettiğini,bu biat doğru olduğundan
Abbasilere yapılan biatın yanlış olduğunu
söylüyordu. Çokça kırbaçlandı ama kendisinden
istenilen fetvayı vermedi.Malik bin Enes de
böyle.Oda cezaevine atıldı,halifeler aleyhine verdiği
fetvadan vazgeçmesi için kırbaçlandı ama
fetvasından vazgeçmedi.Bunlar İslam‟ın iftihar ve
onurudurlar.Şunu da iyice bilmeliyiz
ki;İslam,halifelerin elinde oyuncak olacak insanlar
yetiştirmez.”(İslam ve Değişim s.62)
66
Ama bu imamlardan sonra gelen ve insiyatifi ele
alan alimler sultanlara yakın oldular,Harun-u Reşidin
baş kadısı oldular.Bu zalimler İmam Musa Kazım‟ı
zindanlarda zehirleyip öldürürken bunlar makam
kapma ,servet biriktirme yarışına girmişlerdi.Hatta
kendilerini öyle bir kaptırmıştılar ki Allah(cc)‟ın farz
kıldığı zekatı bile çeşitli hilelerle iptal etme ve buna
fetva uydurma yolunu tuttular. Ebu Yusuf, malından
zekatı iskat etmek için havl müddetinin sonuna
doğru malını karısına hibe eder, ertesi sene de, karısı
zengin olursa kendisine hibe edebileceğini söylerdi.
(İhya)
Bu fetva ile İslam‟ın beş temel şartından olan zekat‟a
Fatiha okumak düşüyor.Hz.Ebubekir zamanında bu
şekilde hareket etmek isteyen insanlara müsamaha
gösterilmeyip en şiddetli şekilde bunlara cevap
verildi.Zekat vermeyi istememek bu şekilde
cezalandırılıyorsa,bu konuda fetva vermek nasıl
algılanır kestirmek zor değil.O zamanda
Hz.Ebubekir veya Hz.Ömer halife olsaydı Ebu
Yusuf‟un hali nice olurdu.Hz.Ömer‟in dediği gibi
„annen seni eşeklere çoban olsun diye
doğurmuş!‟kadı olasın diye değil.Der miydi demez
miydi Bahrey‟ne vali olarak atananın halini,yediği
dayakları tarihten okuyun da görün.Karun‟un o kadar
67
malı olmasına rağmen zekat vermek istemesi ve
helak oluşu tarihteki ibretlik olaylardan
biridir.Allah(cc)zekat hakkında şöyle diyor:
“Ey müminler, birçok hahamlar ve rahipler
insanların mallarını eğri yöntemlerle yerler ve
halkı Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve
gümüşü biriktirip de bunları Allah yolunda
harcamayanları acıklı bir azapla müjdele!
O gün biriktirdikleri altın ve gümüşler cehennem
ateşinde kızdırılır ve onlarla alınları, yan tarafları
ve sırtları dağlanır; kendilerine "Bunlar
biriktirdiğiniz altın ve gümüşlerdir şimdi
biriktirdiklerinizin azabını tadın bakalım"
denir.”(Tevbe 34-35)
“Mallarının bir bölümünü sadaka olarak al ve bu
yolla onları temizle, günahlardan arındır. Onlara
dua et, çünkü senin duan onlara gönül huzuru
sağlar. Allah her şeyi işitir ve bilir.”(Tevbe,103)
Altını ve gümüşü biriktirmek,fakirin hakkını
vermemek ve alim(baş kadı) ,fakih olarak kendini
adlandırmak. Halbuki Allah(cc) bunlara ahirette
farklı ,özel muamele edeceğini söylüyor.Yoksa bu
alimlerin kazandıkları mallar tertemiz de ondan mı
zekat vermek istemiyor,hile yapıyorlar.Ya da
bunların temizlenmeye ihtiyaçları mı yok?Tarih
tekerrür ediyor bazı haham,rahipler eski ümmetlere
68
ne tür hileler yaptıysa,bizden görünen bazıları da
aynı yolu takip etmiş gidiyor.
Bu Bel‟am‟ların yaptıkları habisliklerden biri de
kelimelerle oynamak,İslam‟i kavramları tarif
etmek,içini boşaltmaktır. Örneğin Ehven-i şer
kavramını ele alalım.Ehven-i şer; müminlerin günlük
hayatta karşılaştıkları fıkhi meselelerde
geçerlidir.Dolayısıyla bunu öne sürerek „iki küfürden
şu daha hayırlıdır‟ demek imkansızdır.Çünkü küfür
başlı başına bir necasettir. Bu yüzden alimler
demokratik hareketlerden yüz çevirmiştir.Çünkü
siyasi partiler;Anayasa‟nın çizdiği hududlar
içerisinde teşkilatlanır.Allah(cc) bu konuda şöyle
diyor:
“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde hükümdar yaptık.
İnsanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma,
sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın
yolundan sapanlara, hesap gününü
unuttuklarından dolayı çetin azab vardır.” (Sad,26)
“Ey müminler, Allah'a itaat ediniz; Peygambere ve
sizden olan ulu’l emre(devlet yetkililerine )de itaat
ediniz. Eğer gerçekten Allah'a ve ahiret gününe
inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa
düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah'a ve
Peygamber'e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en
hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir
tutumdur.”(Nisa,59)
69
Ayetin tefsirine baktığımızda devlet yetkililerinin
Allah ve Resulüne itaat ettikleri zaman onlara itaat
edilir.Bu devlet yetkilisi Allah va Resulüne itaat
etmeyip heva ve heveslerine uyduklarında bunlara
itaatın caiz olmayacağıdır.İlk iki halifenin devlet
başkanı seçilirkenki konuşmaları hepimizin
malumudur.İslami bir devlette bile bu kural
geçerliyse,İslami kanunların hiç baz alınmadığı
sistemlerde,gericilik,eskiye dönüş,çağdışı olarak
kabul edildiği düzenlerde durum daha
vahimdir.Burada mümine düşen vazife daha ağırdır.
Resul-i Ekrem(s.a.v)‟in:
”Nefsim yed-i kudretinde olan Allah‟ü Teala(cc)‟ya
yemin olsun ki,arzusunu İslam‟a tabi kılmayan
kimse iman etmiş olmaz.” Buyurduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla mü‟minler ,heva ve heveslerini bir
kenara bırakıp,İslami hükümlere kayıtsız ve şartsız
teslim olmak mecburuyetindedirler.
Bu konuda M.Taki Müdderrisi şöyle diyor:
“Tağutun,her türlü düşünce terörü aracılığıyla
oluşturduğu kültürel egemenliğine Kur‟an-ı Kerim
ne buyuruyor acaba? Kur‟an-ı Kerim bize şöyle
sesleniyor:
‟Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri
görmedin mi?(Baksana onlar) puta ve tağuta
inanıyorlar ve inkar edenlere, bunlar
70
inananlardan daha doğru
yoldadır,diyorlar‟(Nisa,51)
Kendilerine Kitap‟tan bir pay verilenler;ilim
adamları,kültürlü kişiler ve
düşünürlerdir.Alim,derecesi ve sıfatı ne olursa olsun
puttan,yani,çıkar,bencillik ve makam hırsından uzak
olması gerekir.Eğer nefsî arzu,dünya sevgisi ve
başkanlık-önderlik isteği,alimlere de bulaşırsa bunun
anlamı o kişinin tağutun ağına düştüğünün
işaretidir.Tağutun politikasına tabi olan bir ilim,batılsapık siyasetin ürettiği bir çeşit kültürdür.İşte burada
tağuta karşı yapılması gereken devrim,aslî kültürün
özüne, gerçek yönetimin kökenine dönüşür.
Öte yandan nefsani arzularının baskısı altında
tağutun sisteminde bir aygıt-uşak olmayı kabul eden
bir alim, kendisinden kaçınılması ve devrilmesi
gereken tağut gibi,karşı çıkmamız ve devirmemiz
gereken kötü alimin ta kendisidir. Tağuti kültüre
boyun eğmek,tağuti sistemi kabul etmenin bir
uzantısıdır.
İşte bu,insanı Allah‟a şirk koşmaya götürür.Allah‟a
ibadet, şirk kültürü ile nasıl bir arada toplanabilir ki?
Hiç kimse,cahilî kültürün gölgesinde Allah‟a ibadet
ettiğini iddia edemez.Yani,devrimci kültürün gölgesi
altında görevimizi kavradığımız sürece,ibadetlerimiz
net ve kabule şayandır.Bu konu,hadislerde de açıktır:
„Kim,bir söyleneni dinlerse,ona ibadet eder.Eğer
söyleyen şeytandan ise,şeytana ibadet eder;eğer
söyleyen Rahman‟dan ise Rahman‟a ibadet eder.‟
71
Alim,tağuta ibadeti kabul ettiği andan itibaren,ona
teslim olması ve ona boyun eğmesi ile adi bir
ajana,uşağa dönüşmüştür.İlmine ve ilminin nuruna
rağmen Allah‟a şirk koşmuştur.
Dolayısıyla insanın,Rahman‟dan değil şeytandan
söyleyen bu tür alimlerden uzaklaşması gerektiği
gibi kişinin,onların sapık ve çarpık etkilerinden
korunması da gerekir.Allah(cc) şöyle buyuruyor:
„Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah‟a
yönelenlere müjde var.Müjdele kullarımı:Onlar
ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar.İşte
onlar,Allah‟ın kendilerini doğru yola ilettiği
kimselerdir ve onlar aklı selîm sahipleridir.‟
(Zümer,17-18)
Çünkü,Nisa Suresinin 51. Ayeti,bilim adamları ve
alimler hakkında varid olmuştu.Bu ayet-i kerime
ise,tağutî kültüre boyun eğmeyen mümin cemaati
hakkında varittir.Çünkü,tağutî kültüre boyun
eğmek,bilimsel ve kültürel bağımsızlığı yitirmek
demektir ki, bu durum,delalete ve sapıklığa götürür.
Bilimsel alanda devrim,tağuti kültürü ve tağutun
uşağı olan alimleri reddetmektir.Tabii olarak, bu
da,siyasi devrim olmaksızın
gerçekleşemez.Çünkü,siyasi olarak tağuta boyun
eğmek,kültür ve bilim alanında ona tabi olmayı
gerektirir. Bilimin,politik,ekonomik ve sosyal güç
yörüngesinde dönen bir uydu değil de Allah için
olabilmesi;insanı acze düşüren,rezil eden ve hakkını
gasbeden tağutî kültürel düzenin yıkılması ile olur.
72
Hz.Peygamber (sav) şöyle buyurur:
„Kim,Allah için öğrenir,Allah için amel eder ve
Allah için öğretirse,Allah katında yüce olarak
çağrılır.‟
İşte bu hadis,kültürel devrimde İslamî programı
açık ve net olarak ifade etmektedir.”(İslam ve
Devrim,s.25-27)
Bediüzzaman siyaset hakkında şöyle diyor:
“Şeytandan ve siyasetten Allah‟a sığınırım.”
Çünkü bu sistemlerde din siyasete alet
edilmiştir.Halbuki siyaset dine alet edilmeli ,dine
hizmet etmeli.
Yine Üstad şöyle buyuruyor:
“Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet
okuyacaksın.Senin,fikr-i siyasetine muhâlif bir melek
olsa lânet edeceksin.”
Peki bir mümin siyasetten uzak mı
durmalı?Dünyadan el etek mi çekmeli?Ya da şöyle
mi demeli:
“'Öyleyse Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını
Tanrı'ya verin”
Yani Allah‟ın kanunları gökyüzünde,insanların
kanunları da yeryüzünde geçerli olsun.Allah(cc)
bize,biz de ona karışmayalım.Allah(cc) bizi bu tür
düşüncelerden korusun.Ama bugün Laik sistemlerde
73
geçerli olan bu düşüncedir.Kesinlikle siyasette
dinin,dini kanunların yeri yoktur.
Biz siyaseti adile içinde mücadelemizi devem
ettirmeliyiz.Politika(Çok yüzlülük veya Polis
kontrolündeki siyasi güç) veya siyaset-i zalimeyi
kabul etmemeliyiz.Bu münafıkvari bir
siyasettir.Sizin yanınızda hoşunuza giden şeyleri
söyleyen ama şeytanları ile baş başa kaldıklarında
biz onlarla dalga geçiyoruz diyen bir siyasettir.Bu
politikacılar bu yöntemi peygamber efendimize bile
uygulamışlar.Ama peygamber gökten haber
alıyordu.Bunların oyunlarını boşa çıkarıyordu.Bugün
ki Müslümanların durumu çok daha zordur.Allah(cc)
bunların durumlarını bize şöyle bildiriyor:
“Onlar müminler ile karşılaştıkları zaman
"inandık" derler. Fakat şeytanları, elebaşları ile
başbaşa kaldıkları zaman "Biz sizin yanınızdayız,
onlarla sadece alay ediyoruz" derler. Aslında
onlarla alay eden ve kendilerini azgınlıkları içinde
debelenmeye bırakan Allah'tır. Onlar hidayet
karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir. Bu
yüzden yaptıkları ticaretten kazanç elde
edememişler ve de hidayete
erememişlerdir.”(Bakara sur.)
İmam Humeyni'den (r.a) :
“İslami ülkede Allah‟ın kanunu egemen olmalıdır ve
Allah‟ın kanunundan başka hiçbir şeyin egemenliği
yoktur.”
74
“Sömürücü devletlerin asıl gayesi Kur‟an‟ı, İslam‟ı
ve İslam ulemasını yok etmektir.”
BEL‟AMLAR VE DİRAR MESCİDİ
Savaşa katılmayanların bir başka grubu da islâma
zarar vermek, kâfirliği pekiştirmek, mü'minler
arasında ayrılık tohumu ekmek, daha önce Allah'a
ve Peygamber'e karşı savaşmış birine gözetleme
yeri hazırlamak amacı ile bir mescid yaptılar.
Onlar, "iyilikten başka bir amacımız yoktu" diye
yemin edeceklerdir. Oysa Allah şahittir ki, onlar
yalan söylüyorlar.( Bakara/107)
Orada asta namaza durma. İlk gününden itibaren
Allah korkusu temeli üzerine kurulan mescid,
içinde namaz kılmana daha lâyık bir yerdir. Orada
günahlardan arınmayı özleyen kimseler vardır.
Allah günahlardan arınanları sever. (Bakara/108)
Yapısını Allah korkusu ve hoşnutluğu temeli
üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını kaymak
üzere olan bir yarın kendi üzerinde kurup da o
yarla birlikte cehenneme kayan kimse mi
hayırlıdır? Allah zalimler güruhunu doğru yola
iletmez.( Bakara/109)
Yaptıkları o yapı kalpleri paralanana kadar,
yüreklerinde bir kuşku kaynağı olmaya devam
75
edecektir. Allah her şeyi bilir ve her yaptığı
yerindedir. (Bakara/110)
Zarar amaçlı mescid (mescidi dırar) olayı, Tebük
seferi sırasında yaşanmış bir olaydır. Bunun için bu
mescidi yapan münafıklar, diğer münafıklardan ayrı
tutulmuş ve o günkü müslüman toplumdaki genel
gruplar sunulduktan sonra bağımsız bir bölümde
onlardan söz edilmiştir.
İbn-i Kesir tefsirinde .şöyle der: "Bu ayetlerin
indiriliş sebebi şudur: Pëygamberimiz -salât ve
selâm üzerine olsun- Medine'ye gelmeden önce,
Hazreç kabilesinden Rahip Ebu Amr denen bir adam
vardı. Cahiliye döneminde hristiyan olmuş, ehl-i
Kitab'a ait bilgiler okumuştu. Cahiliye döneminde
tek başına ibadet ederdi. Hazreç kabilesinde büyük
bir saygınlığa sahipti. Peygamberimiz -salât ve selâm
üzerine olsun- Medine'ye hicret ettiği,
müslümanların etrafında toplandığı, artık islâmın
sesi yükselmeye başladığı ve yüce Allah Bedir günü
onlara zafer bahşettiği zaman, mel'un Ebu Amr
salyalarını dökerek düşmanlığını açığa vurdu. Sonra
da kaçıp Mekke kâfirlerinin, Kureyş müşriklerinin
yanına gitti. Onlar Peygamberimize karşı savaşmaya
teşvik etti. Kendilerine katılan diğer Arap
kabileleriyle birlikte Uhud savaşı yılı harekete
geçtiler. O sene müslümanlara olan oldu. Allah
onları imtihandan geçirdi ve sonuçta Allah'dan
korkanlar kazandı. İşte bu fasık herif, iki saf arasında
76
bazı çukurlar kazmıştı. Bu çukurlardan birine
Peygamberimiz de düşmüştü. O gün yaralanmış,
yüzü yarılmıştı. Sağ alt dişlerinden biri kırılmıştı. O
gün Peygamberimizin başı da yarılmıştı. Savaş
başlamadan önce Ebu Amr, kavmi olan Ensar'a
doğru seslenmiş, onları kendisine yardım etmeye,
kendisine uymaya çağırmıştı. Onun sesini tanıdıkları
zaman şöyle karşılık vermişlerdi: "Allah seni kör
etmiş ey fasık, ey Allah'ın düşmanı "Onu kovalayıp
sövmüşlerdi. O da, "Allah'a and olsun ki,. kavmim
benden sonra bozulmuş" diyerek geri dönmüştü.
Kaçmadan önce Peygamberimiz -salât ve selâm
üzerine olsun- onu Allah'ın dinine çağırmış, ona
Kur'an okumuştu. Müslüman olmak istememiş,
inatlaşmıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz -salât ve
selâm üzerine olsun- "Uzak ve kovulmuş olan ölsün"
diye beddua etmişti. İşte bu beddua tutmuştu. Şöyle
ki, bu adam Uhud savaşı sonrasında
Peygamberimizin gitgide güçlendiğini ve üstünlük
sağladığını görmüştü. Bunun üzerine Bizans
İmparatoru Heraklius'un yanına gitmiş ve Hz.
Peygamber'e karşı ondan yardım istemişti. İmparator
ona yardım sözü vermiş, iyilikte bulunmuş ve
yanında tutmuştu. Bunun üzerine Ensar arasındaki
bir grup münafık ve kararsızlıklara bir mektup
yollayarak; yakında bir orduyla gelip Hz.
Peygamberle savaşacağını, onu yenip geldiği yere
göndereceğini va'detmişti. Bunun için kendisine bir
sığınak hazırlamalarını, böylece göndereceği
77
mesajları orada almalarını istemişti. Bu, aynı
zamanda geldiğinde kendisi için de bir karargâh
olacaktı. Bunun üzerine Kuba mescidinin yakınında
bir mescid inşa etmeye başladılar. Peygamberimiz salât ve selâm üzerine olsun- Tebük seferine
çıkmadan önce, binayı tamamladılar. Peygamber'den
yanlarına gelmesini, mescidlerinde namaz kılmasını
istediler. Amaçları, peygamberin namazını
mescidlerinin meşruluğuna kanıt olarak kullanmaktı.
Ayrıca bu mescidi, sırf karanlık gecelerde zayıf ve
sakatların namaz kılmaları için inşa ettiklerini
söylediler. Fakat yüce Allah, peygamberini orada
namaz kılmaktan korudu. Peygamberimiz -salât ve
selâm üzerine olsun- "Şu anda sefere çıkmak
üzereyiz, dönüşte inşaallah" dedi. Peygamberimiz
Tebük seferinden Medine'ye dönerken, iki veya üç
günlük yolu kalmışken, Cebrail -selâm üzerine
olsun- indi ve bu zarar amaçlı mescid hakkında
(Mescid-i Dirar) haber verdi. Bunu kuranların daha
ilk günden takva esası üzerine kurulan kendi
mescidlerindeki -Kuba mescidi- mü'min cemaat
arasında ayrılık çıkarmayı amaçladıklarını,
niyetlerinin küfür olduğunu bildirdi. Bunun üzerine
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsunMedine'ye varmadan önce müslümanların gidip o
mescidi yıkmalarını emretti. (İbn-i Kesir bunu, İbn-i
Abbas'dan, Said b. Cübeyr'den, Mücahit'ten, Urve b.
Zübeyr'den ve Katade'den de rivayet etmiştir.)
78
Bu konuda İmam Humeyni(r.a) şunları söylüyor:
Rejimin Hilelerinden Biri de İslamî Üniversitiyi
Tesis Etmesidir!
“Siz,bu beyefendilerin İslamî üniversite açmak
istemelerini, bunların İslam‟la barış yaptığına
yorumlamayın!...Bu konu; Emir‟elMü‟minin‟in(as)karşısında,Kur‟an‟ın mızraklara
takılmasına benzemektedir.Muaviye,Kur‟an
harbesiyle Emir‟el Müminin‟i yendi.Kur‟an‟ı alet
etti;yoksa,birkaç saat içerisinde,Ben-i Ümeyye‟den
bir iz dahi kalmayacaktı!... Lâkin,Kur‟an‟ı
getirerek;‟Biz Müslüman,siz de Müslüman! Eşhedü
en lailahe illallah;işte bu da
Kur‟an!‟dediklerinde,bu betbaht ahmaklar
olan:Kutsal ahmak olup da İmam‟ı tanımayan bu
Hâriciler;Hz Emir,her ne kadar Sabırlı olun!dediyse
de,!Hayır,hayır…Kur‟an Allah‟ın hükmüdür; Böyle
şey olmaz!‟diyerek,hatta…Hz.Ali‟yi,doslarıyardımcıları(olan Haricîler);Onların(Ben-i
Ümeyye‟nin) Kur‟an‟ı mızraklara takarak,‟Sizinle
bizim aramızda Allah‟ın hükmü olan Kur‟anhüküm
vermelidir!‟sözlerine
aldatarak,öldürmek(bile)istediler…
…(Böylece,Hz.Ali‟yi sulha mecbur bıraktılar.Ve
Ben-i Ümeyye),..Kuran ile,İslam‟ı yendiler…
…Lâkin(şimdi uyanık)İslam milleti vardır;İslam
milleti yine canlıdır-dipdiridir;yeniden canlanmaya
başlamıştır. ‟Barekellahu fikum‟.İslam milleti,artık
79
uyandı,(gafil-gafil) oturmayacaktır.Eğer,ben bile
dönüş yapsam,İslam milleti,asla(bu kıyam
yolundan)geriye dönüş yapmayacaktır…” (Sahife-i
Nur:1/74;…)
Bel‟am‟lar‟ın (Saray mollalarının) dine karşı din
politikası tüm zamanlarda bu olmuştur.Hakkı
yenemeyeceklerini anladıkları anda bu yolu
benimsemişlerdir.Mescid yapma,İslami üniversite
açmak,medrese yapmak,islami söylemleri
ağızlarından eksik etmemek yani şarap içerken
besmele çekmek. Halktan siyaseti bilmeyen,içi-dışı
bir,saf kesim bunların bu hilelerine aldanırlar.Zaten
bunların açtıkları-yaptıkları –inşa ettikleri sözde
İslami müeseselerde siyaseti konuşmak, uğraşmak,
gündeme getirmek yasaktır. Şehit Müderris (r.a)‟i
siyaset için şöyle diyor:
"Bizim siyasetimiz dinimizin aynısıdır, dinimiz de
siyasetimizin aynısıdır."
İmam Humeyni(ra) şöyle diyor:
“İslam siyasetten ayrı değildir İslam diğer dinler
gibi değil ki dua ve zikirden ibaret olsun İslam‟ın
siyaseti diğer hükümleriyle birliktedir Ve ben de
siyasi müdahalede bulunuyorum ”
“İnsanlık tarihinin başlangıcından beri
peygamberler ve alimler zalim sultanlara ve
hükumetlere karşı kıyam etmek ve savaşmakla
görevliydiler
Acaba onlar, siyasi işlere karışmanın Ruhani bir
kişinin görevi olmadığını bilmiyorlarmıydı?!”
“İslam uleması İslam‟ın açık hükümlerini korumakla
80
yükümlüdür İslam ülkelerinin bağımsızlıklarını
desteklemeleri gerekir Zulüm ve baskılardan nefret
ettiklerini açıklamaları gerekir İslam ülkelerinin
bağımsızlıkları aleyhine ve İslam düşmanları ile
yapılan antlaşmalara karşı nefretlerini
açıklamalıdırlar ”
“Ben burada oturup tesbih çeken mollalardan
değilim Ben Papa değilim ki, Pazar günleri ayin
yapıp, diğer vakitlerde kendim için saltanat süreyim
ve diğer işlerle bir ilgim olmasın ”
Müslüman basiret ehli olmalıdır.Allah(cc) şöyle
buyurmaktadır:
Deki; işte benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar
basiret üzere Allah'a davet ederiz."(Yusuf: 108)
İslamı bir bütün olarak okumalı ve mücadelesini
bu temel üzerine oturtmalıdır.Çağımız
bilinçlenme,uyanma ve islam‟ın hakim olduğu bir
çağdır.Bu bel‟amlar bizi duayla kandırmaya
çalışıyorlar.Evet dua da dinimizin bir parçasıdır ve
en önemli öğelerinden biridir.Ama din sadece
duadan,zikirden de ibaret değildir.İnsan nasıl sadece
baştan,ayaktan ve gövdeden ibaret değilse dinimiz de
sadece duadan ibaret değildir.Yani bütün
alınmayınca parçanın kıymeti kalmıyor.Bu araba
sadece direksiyonla,tekerlekle hareket
etmiyor.Zalim,Siyonist uşağı sistemler de dinin
hareket etmesini,bir model olarak var olmasını
istemiyor.Bir beldeye cami,karşısına da meyhane
yapıyoryar.Ömer Hayyam gibi meyhaneden çıktıktan
sonra caminin şöyle bir heybetine bakıp esteğfirullah
81
deyince Allah(cc)‟ın rahmeti ile af olunacağını hal
diliyle söyleyip, bilinç altına aşılıyorlar.İslami diye
bildiğimiz televiziyonlarda önce vaaz programı verip
sonra reklamlarda baldırı çıplak kadınlar boy boy
gösteriliyor. Dizilerde her türlü habisliği millete
aşılıyorlar.Alim diye bildiğimiz bel‟am‟lar mini
etekli kadınlarla ropörtaj yapıyor ve bundan da hiçbir
rahatsızlık duymuyor.Peygamberimizin varisi
alimler diye bunlar topluma model olarak
gösteriliyor.Vucüdunun tenini gösteren bir elbise
giyen Esma‟yı Resullulah‟ın(sav) nasıl uyardığını
hepimiz biliriz. Peygamberimiz neden bu durumdan
rahatsızlık duymuştur? Peki O‟nun varisi olarak
Müslümanlara yutturulmak istenen bu alimler neden
bunların vaziyetlerinden rahatsızlık duymuyor?
Bel‟al‟lar açtıkları okullarda siyaseti din‟den
ayırıp,geri ye ne kalıyorsa onu veya onun bir kısmını
süsleyip halka sunuyorlar.Buralarda yetişen-ilham
alan insanlar siyasete bilmediklerinden kolayca
kandırılıyorlar.Kendilerinin bağlı oldukları
alimlerin(!) islama hizmet ettiklerini,İslami
faaliyetleri tüm düyaya yaydıklarını,şu kadar okulislami müesese açtıklarını ve bunlarının da bir övünç
kaynağı oldukları bahsederler.İslami bir siyasetten
yoksun bırakıyorlar insanları,kendilerine kolay
hazmedilir bir hale getiriyorlar.Halkın aklı
gözündedir diye bir söz vardır.İşte siyasetten
anlamayan halk ,zalim
(Kar‟un),faizci,tefeci,soyguncunun biri mescid
82
yaptığında hemen ona rahmet okumaya başlıyor.İşin
yoksa o mescidi yapan insanın ne kadar habis biri
olduğunu anlat da dur.
Peki biz bunları nasıl tanıyabiliriz?
Bu alimler,cemaatler istikbarın kontrolündeki
ülkelerde istekleri faaliyetleri yapıyorsa,istedekleri
müeseseyi açabiliyorlarsa,basın-yayın,yurt gibi her
türlü imkanlara sahipseler,tefrikacılık yapıyorlarsa
ve bunu şiar edinmişselerse bilinmelidir ki bunlar
emperyalist uşağı bel‟am‟lardır.
Neden Öz Muhammedi İslam‟ı anlatanlar her türlü
imkanlardan mahrum bırakılıyor? Yaptıkları
çalışmalardan dolayı gözetim altında
tutuluyor,zindanlara tıkılıyor,işkence
ediliyor,suikastlara uğruyorlar?İnsanlık tarihi
boyunca neden hep bunların kaderleri böyle
olmuştur?
Hz.Zekeriyya(as) testere ile ikiye bölen ,oğlu Hz.
Yahya(as)‟yı koyun keser gibi kesen zalim yönetim,
Felisiler ve Sadukilere faaliyetiyetlerinden neden
rahatsızlık duymuyordu? Allan(cc)‟ın birçok mucize
ile gönderdiği ulu‟l-azm peygamber Hz İsa (as)‟yı
neden katletmek istediler?
Bu tür soruları her müvahhid kendine
sormalı,cevabını aramalı ve nasıl bir teşkilat içinde
bulunduğuna kendisi karar vermelidir.Bu zalim
yönetimlerin İslami faaliyet yapan
insanlara,cemaatlere neden çifte standart
uyguladığını gözleri ile görmeli,kulakları ile duymalı
ve kalbi teskin olmalıdır.Zaten görmek
83
istemeyenden,gözlerini eliyle kapatandan daha kör
bir insan yoktur.Allah(as)‟ın peygamberleri bile bu
tür insanlara doğru yolu gösterememiştir.
İran‟ın saray molları Şah‟ı takdis ediyordu.
Saddam‟ın mollaları onun tüm cinayet ve
katliamlarına fetva veriyordu.Rabbani alimler bu tür
rezilliklerden,boyun eğmelerden,tastik etmelerden
Allah(cc)‟a sığınmışlardır.
"Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru
yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar vermez.."
(Maide 105)
İmam Humeyni(ra) şöyle diyor:
„İslam Uleması İslam‟a ve Peygamber‟e Olan
Borcunu Ödemelidir!‟
“İslam‟ın ve İslam Peygamberi‟nin bizler
üzerinde hakkı vardır.O büyük önderin zahmetlerinin
yok olduğu şu zamanda,İslam uleması ve mukaddes
dine bağlı olanlar,borçlarını ödemek,üzerlerine
düşen görevleri yapmak zorundadır.Ben;ya,bu fasid
düzene gereken dersi verinceye kadar oturmamaya,
ya da Allah-u Teala(cc)‟nın huzurunda mazur
kalmaya kararlıyım!Ey İslam Uleması!Siz de
kararınızı verin!..Ve, bilin ki zafer
sizindir!...(Zira)‟…Allah,nurunu
tamamlayacaktır,kâfirler „kerih‟ görseler de…‟
Allah‟ım!İslam‟ın,Müslümanların ve İslam
Ulemasının azâmetini her geçen gün artır…”
84
“Biz,o büyüklerin hatırı için ‟tokat‟ yedik;ve
gençlerimizi kaybettik.Bizim suçumuz, İslâm‟ın
ahkâmını ve İran‟ın bağımsızlığının
korumamızdır.Biz,İslam için bu kadar ihanete
ma‟zur kalmışız ve kalıyoruz. Biz; hapis, eziyet ve
idamı beklemekteyiz!...Bırakın da bu zalim ve zorba
düzen,her türlü insanlık dışı işi yapsın;gençlerimizin
elini ve ayağını kırsın, hastalarımızı hastaneden
dışarı atsın,bizi ölümle,hakarete ma‟ruz bırakmakla
tehdid etsin,din ilimleri medreselerinin
yıksın,İslam‟ın güvercinlerini yuvalarından kovsunavare kılsın!...” (Sahife-i nur:1/44-45)
Bel‟am‟ların görevlerinden biri de ümmet içinde
tefrika yaratmaktır.Bilge insanlar:
“Fitne uyuyan yılana benzer,uyandırma.”
demişlerdir. Tarihteki hoş olmayan olayları gündeme
getirmenin,bu yarayı kaşımanın kime faydası
olur?Onlarca ayet ve hadis ümmetin birlik ve
beraberliğini,bunun faydasını belirtirken bu alimler
her fırsatta tefrika için çalışır,didinir
dururlar.Örneğin 73 fırka hadisi iyi tahlil edildiğinde
Peygamberimiz ümmetin eski ümmetler gibi
fırkalara ayrılmaması için uyarılarda bulunur.Onların
bölünmeleri,fırka fırka olmaları sonucu nasıl bir
zarara uğradıklarını hatırlatır bize.Allah(cc) ise şu
ayetinde tefrikanın Firavun‟un projesi olduğunu
vurguluyor:
“Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde)
büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara
ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını
85
boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu.
Şüphesiz o bozgunculardandı.”(Kasas sur.,4)
Allah(cc)‟ın dileğiyse:
“Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte
olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım
ve onları varisler kılalım. .”(Kasas sur.,5)
“ Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve
onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına,
çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.” (Kasas sur.,5)
Mustazaflar birlik ve beraberliği yani vahdeti
sağlamadıkça bu zalimler tahtlarından alt-üst
edemezler.Bu zalim yönetimler Müslümanların
vahdetinden çekindikleri için işbirliği yaptıkları,her
türlü desteği verdikleri alimleri yardıma çağırırlar.Bu
alimlerin yardımı olmadan bu zalimler zulümlerini
devam ettiremezler.Bu alimler
camilerde,medreselerde, vakıflarda vs. bulundukları
her yerde tefrikacılık yaparlar.Şii bölgelerde
bulunanlar Şiileri sunilere,suni bölgelerde bulunanlar
sunileri Şiilere düşman ederler.Birbirlerini sapıklıkla
itham etme,fırka-i naciye biziz,diğer gruplar fırka-i
dalledir gibi söylemlerle halkı veya öğrencilerini
diğer gruplara karşı doldururlar.Peygamberimiz ise
kurtulan fıkanın ceaaat olduğunu söylüyor.Evet akıl
86
da bize kurtulanların vahdet ehli olduğunu söylüyor.
Tercübe sahibi,bilginlerimizde:
“Nerde birlik, orda dirlik ,birlikten kuvvet doğar,
bir elin nesi var iki elin sesi var, baş başa
vermeyince taş yerinden kalkmaz.” gibi nice sözlerle
bizim vahdetten ayrılmamamızı öğütlemişlerdir.Biz
bunu slogan olarak değil,bizzat pratik olarak
uygulamaya koymalıyız.Her Müslüman bulunduğu
her ortamda vahdate zarar veren söylemlerden
çekinmeli,duyarlı davranmalı,bu tür cuz‟i konulara
odaklaşmamalıdır. Bel‟am‟ların etkisinde kalan diğer
kardeşlerimize yardımcı olmalı,bunun Müslümanları
ayırmak,bir birlerine su-i zanla bakmalarını
sağlayacak, emperyalistlerin işgal ettikleri ülkelerde
birbirlerini öldürmelerine zemin hazırlayan bir proje
olduğunu anlatmalıyız.Bu dediklerimizi
ayet,hadis,takva sahibi alimlerin sözleri ve
gündemdeki haberlerle anlatmalı, desteklemeliyiz ki
kardeşlerimiz neye hizmet ettiklerini
bilsinler,saflarını görsünler ve hak-batılı bir birinden
ayırt etsinler.Ve rabbimizin huzuruna gittiklerinde
bir bahaneye sığınmasınlar.Bel‟am‟ların (fasıkların)
sözlerinin araştırılması gerekmektedir.Öyle her
söylenen söze inanmamalı,basiret ehli olmalıyız.
Günümüzde bilgiye ulaşmak kolaylaşmıştır.Bunların
söylemlerini,ithamlarını kitap,dergi,basın-yayından
araştırmalı veya en sağlıklısı gidip o kardeşlerimizle
münazara etmeli ve düşüncelerine bizzat şahit
olmalıyız.Bunlar yapılmadığında eski ümmetler gibi
87
bağnaz bir şekilde yaptıklarımız körü körüne bir
teslimiyet olacaktır.
Allah(cc) şöyle buyuruyor:
“Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam
bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın.
Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük
edersiniz de sonra yaptığınıza pişman
olursunuz.”(Hucurat,6)
“…Kargaşa(fitne) çıkarmak, adam öldürmekten
daha ağır bir suçtur…”(Bakara 191)
“…Fitne (kargaşa) çıkarmak ise adam öldürmekten
de büyük bir günahtır.”(Bakara 217)
Rabbimiz(cc) nice ayetlerde şöyle buyurmaktadır;
“Hiç düşünmüyor musunuz?”, “ Hâlâ aklınızı
kullanmayacak mısınız?”, “Artık kim dilerse,
öğüt alıp-düşünür.”,” Fakat öğüt alıp-düşünen
var mı?”, “düşünen bir topluluk için gerçekten
ayetler vardır.”…
Kur‟an‟a baktığımızda vahdet için söylenen,işaret
edilen birçok ayet-i kerime bulunmaktadır.Tarihte
münafıkların Müslümanları nasıl bir birine
vurdurmak için komplolar yaptıklarını vurguluyor ve
bizleri uyarıyor.
88
Allah(cc) şöyle buyuruyor:
“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız sakın
ayrılığa düşmeyiniz, Allah'ın size bağışladığı nimeti
hatırlayınız. Hani bir zamanlar düşman olduğunuz
halde O, kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu nimeti
sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş
kuyusunun tam kenarındayken O sizi oraya
düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle
açık açık anlatır ki, doğru yolu bulasınız.”(Al-i
İmran 103)
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten
sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler
bunlardır”.(Al-i İmran 104)
“Sakın kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra
parçalanıp çatışmaya düşenler gibi olmayınız.
Böyleleri için büyük bir azap vardır. “(Al-i İmran
105)
Ayrıca bakınız.(Bakara/208,Al-i İmran/64110,Nisa/59,Maide/2 ,Mü’minin/52,
Enfâl/42,Şura/10
,En’am/159,Kasas/4,Enbiya/92,Hucûrat/10-11-13)
Peygamberimiz(sav)ise şöyle buyurmaktadır:
“Sizden biriniz nefsi için istediğini kardeşi için
istemedikçe iman etmiş olmaz.”
(Buhari‟nin Sahih‟i c.1,s.7)
89
“Bölücülük yapan bizden değildir.”(Camiu‟sSağır,‟Men‟ maddesi)
“Peygamberimiz;Size oruç,namaz ve sadakadan daha
üskün bir şeyi haber vereyim mi?buyurdu.Evet
dediler.Peygamberimiz:
„İki kişi arasını düzeltmektir.Zira iki kişi arasının
bozulması(dini) kökünden kazır.”(Ebû
Davûd,Edep,58)
“Mü‟minlerin birbirine karşı sevgi,şevkat ve
merhametteki misali bir vücudun misaline benzer ki
,ondan bir uzuv acı çektiğinde vücudun diğer
organları harâret ve sukunetsizlikle ona katılır.”
(Müslim,c.4,s.1999)
“Mü‟min,mümini yokluğunda arkasından koruyan
kardeşidir,onun yokluğunda kardeşi onun adına
kifayet eder.Mü‟min müminin aynasıdır.”(Kenzilu‟l
Amâl c.1,s152)
“Bir adam zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine
yardım etsin.”(Muslim‟in Sahih‟i c.4,s.1998)
“Müslüman müslümanın kardeşidir.Ona zulmetmez
ve ona zarar vermez.” Muslim‟in Sahih‟i c.4,s.1996)
“Mü‟min mümin için birbirine kenetlenmiş bina
gibidir.Birbirine kuvvetle destek olur.”( Muslim‟in
Sahih‟i c.4,s.1999)
“Musafahalaşın,kalplerinizdeki kini giderir.”(ElMuvatta,Hasenu‟l Hulûk)
“Kim cemaatten bir karış uzaklaşırsa Allah onun
boynundan islâm halkasını çıkarır.”(Ahmet bin
Hambel‟in Müsned‟i c.1)
90
“Kim cemaatten biraz uzaklaşırsa cahiliyye
ölümüyle ölür.”(Buhari‟nin Sahih‟i c.4,s120)
“Allah‟ın eli cemaâtle beraberdir.”
“Ancak müminler kardeştir.”(Tehafu‟l Ukul s.102)
“Müslümanlara eziyet etmeyiniz,onları
ayıplamayınız,mahrem olan durumlarını ve
eksikliklerini araştırmayınız.Kim Müslüman
kardeşinin mahrem olan şeylerini ve kusurlarını
araştırırsa,Allah‟ta onunkileri araştırır.Ve Allah her
kimin mahremiyetini araştırırsa eğer,bunlar onun
evinin içinde bile olsa onları ortaya döker onu rezil
eder.”(Tirmizi‟nin Sünen‟i c.4,s.278)
“Size cemaât olmak farzdır,fırkalaşmaktan
sakınınız.”( Tirmizi‟nin Sünen‟i c.4,s.466)
“İhtilafa düşmeyiniz,muhakkak ki sizden öncekiler
ihtilâfa düştüler ve helâk oldular.”(Kenzu‟l A‟mâl
c.1,s.117)
“Mü‟minler birbirleri için samimidirler,doğru yolu
göstericidirlir.Evleri ve bedenleri ayrı olsa da
birbirlerini severler.”( Kenzu‟l A‟mâl c.1,s.152)
Ayetler ve hadisler tefrikanın ne denli tehlikeli
olduğunu,vahdetinde ne denli zaruri olduğunu
vurgulamaktadır.İslam alimleri de her ortamda bu
vahdeti sağlamak için mücadele
etmişlerdir.Ayetullah Burucerdi ile Hasan elBenna‟nın bu konuda attıkları adımlar çok
önemlidir.İmam Humeyni‟nin,İmam Hamaney‟in her
ortamda vahdetten bahsetmeleri ve mü‟minlerin
kurtuluşunun buna bağlı olduğunu vurgulamaları ve
onlar bağlı alimlerin bulundukları ülkelerde sürekli
91
vahdetten bahsetmeleri konunun ne kadar önemli
olduğunu göstermektedir.Yüzlerce konuşmadan
sadece bir tanesini buraya aktarıyoruz.
İmam Humeyni'den (r.a) :
“Şii-Sunni ayrımı ve düşmanlığı cehaletten ve
yabancıların propagandalarından kaynaklanmakta
ve yine yabancılar tarafından
körüklenmektedir.Bugün,bütün Müslümanların
İslam‟ın temellerini yok etmek isteyen şeytâni
güçlere karşı birlikte mücadele etmeleri gereken
gündür.Bugün,İslâmın temelleri doğrultusunda ŞiiSunni tüm Müslümanların birleşmeleri gereken
gündür.”
“Sünnilik ve Şiilik ayrımını yapanları kendi
saflarınızdan çıkarınız.”
İmam Hamaney:
“Geçmişten şu ana kadar bildiğimiz kadarıyla
,emperyalistleri bağlı tek bir merkez tarafından hem
Şia hem de Ehl-i Sünnet aleyhinde küfür ve
iftiraların yer aldığı nice kitaplar basılmıştır.İşte bu
tehlikeli gerçek bile bir ihtar ve bir uyanış vesilesi
değil midir?Bu kitapların yayılması Amerika ve
Siyonizmin hedeflerine katkıda bulunmaktır.Herkes
şunu bilsin ki,bu tür kitaplar hiçbir Şiiyi Sunni
yapmayacağı gibi,hiçbir Sünninin gönlünü de Şia
92
inançlarına çekemeyecektir.Ehl-i Sünnete saldırıp
iftira atmakla Şia‟yı savunabileceklerini sananlar
bilsinler ki,bu eylem düşmanlık ateşini
körüklemekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.Bu
tür hakaretler,Velayet‟in savunması olmayıp,
Amerika ve Siyonizmi savunmak demektir.”
Ulu‟l emr İmam Hamaney‟e bağlı dünyada ne kadar
Müslüman varsa şu bilinsin ki vahdet onların
şiarlarıdır.Bir Müslüman tefrikacılık yapıyorsa
velayet‟in çizgisinden çıkmış,insi şeytanlara kul
olmuştur.Bu tür insanların şii veya sunni olması
önemli değil.İslam tevhid dinidir ve vahdeti bize
öğütler.Küfür şirk dinidir ve bize tefrikayı aşılar.Bir
insan Allah‟ın evinde „Allah İran‟ı daha da
karıştırsın,onlar şiidir,sahabe düşmanıdır‟ diyorsa
ve sürekli bunu kendine şiar edinmişse,tefrikaçılık
ediyorsa bilinmeliki bunlar şeytanın tuzağına
düşmüş uşak tipli insanlardır.Bu tür söylemlerle
nerelere hizmet ettiği aşikardır.Yine bir insan Ehl-i
beyt‟ten görünüp de Müslümanların vahdetine zarar
veriyorsa bunlarda aynı şekilde Amerika güdümlü ve
odaklıdır.İmam‟ın çizgisindeki bir mü‟min,Velayet-i
Fakih‟e bağlı bir mü‟min şeytanın tuzaklarına hiçbir
zaman düşmez.Çünkü Allah(cc)‟nın şu buyruğunu
bizim şiarımızdır,kulağımıza küpe olması gerekir:
"Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir
adam bir haber getirirse onun doğruluğunu
araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı
93
kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman
olursunuz."(Hucurat,6)
Fadlullah(ra) şunları söylemektedir:
“Uluslar arası sömürgeci tezgahların siyasetlerinden
biri(belki de en önemlisi) de,Müslümanlar arasında
mezhep adına tefrika ve bölücülük meydana
getirmektir.Özellikle ;Şia ve Sunni
olarak,Müslümanlar‟ı „iki parça‟edip birbirinden
ayırmaya çalışıyorlar.Sunnilere;‟Şiiler sizden
değildir,onlar sizin düşmanlarınızdır.Onlarla sizin
aranızda çok ihtilaflar var;sakın onlarla birliğe
vahdete yaklaşmayın ve onlarla beraberliğe
yanaşmayın,birlik kurmayın!gibi derslernasihatler!veren emperyalist güçler ve vicdanları‟
Dolar-Mark-Dinar ve Riyal ile satılmış olan mahalli
uşaklar;etki edebileceklerini akıllarına kestirdikleri
Şia‟ya mensub eşhâs ve zümrelere de benzeri
yollarla
yaklaşmakta,Müslümanların‟Birleşmemeleri‟ ve
bölünmeleri için bütün güçlerini ve imkanlarını
seferber etmiş bulunmaktalar…
Bize göre,sömürgecilerin ve onların yerli uşakları
olan egemen güçlerin istedikleri şundan ibarettir
ki;bizleri „Birleştirici‟bu gibi(mezhebi
vs.)vesileleri,sürekli olarak‟Tefrikaya‟dönüştürmek
veya mektebin-kültürün mensupları olan‟imanın
aslında,dinin zaruretinde‟birleşen ve aynı
noktada,çizgide bulunun
94
Muhammdileri(Müslümanları) birbirine
düşürmek,Vahdetlerini engellemek için gayret
sarfetmektir.Bir kısım sözde Müslümanların da bu
oyunda figüranlık yapmaları,meselenin ciddiyetini ve
vehâmetin derecesini dahada arttırmaktadır.Hucurat
10,Al-i İmran102-103,Enfal 46 gibi…nice ayet-i
kerimelerin ilâhi tâ‟limâtı ve tebliğatı cümlenizin
malumudur.Ben,burada ayrıca,bilhassa şu ayet-i
kerimeye dikkat çekmek istiyorum:
“Deki; `Ey kitap ehli, sizinle aramızda ortak olan
şu söze geliniz: Sırf Allah'ın kulluk edelim, hiçbir
şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp
birbirimizi ilâh edinmeyelim.”(Al-i İmran/64)
Burada Allah-u Teala‟nın „Ehl-i Kitab‟la‟ ortak
kelimede,ortak noktada ve çizgide birleşebileceğini
beyân buyruklarını görmekteyiz.O halde;Ehl-i
Kitab‟la Müslümanların,Hak ve doğru bir kelimede
birleşmeleri mümkün görünüyor da,değişik mezheb
ve meşreb mensubu Müslümanların‟Kelime-i Tevhid
de islamın esaslarında ve İslam‟ın hakimiyet
davasında niçin birleşmeleri mümkün olmasın?Ehl-i
Kitab‟la Müslümanlar arasında „Müşterek Kelime‟
ve „Ortak Nokta‟ bulunuyor da,İslamıi mezhep
mensubu Müslümanlar arasında mı „Müşterek Yol‟
ve „Ortak Nokta‟bulunmuyor?...Ehl-i Kitab „Ortak
Nokta‟ya‟davet ediliyor da,Müslümanlar neden
„Ortak Nokta‟ya‟ davet edilmesin?Ehl-i
Kitab‟a‟Tefrika‟dan önce,Vahdet Noktası‟üzerinde
düşünün! Denilebilirse ,Müslümanlar için bu tür
hitâb öncelik arzetmez mi?
95
Şia-Sunni mezâhib arasındaki ihtilâflar.dinin
aslına taalluk etmemekte,fıkhi-mezhebi,tâli-fer-i bir
özellik taşımamaktadır.Ki,bu tür fıkhî ve îçtihadi
ihtilâflar,Sunni mezheblerin arasında da vardır ama
bunlar tefrikaya-bölünmeye vesile olmamalıdır.”
Bediüzaman Sait Nursi(ra) şöyle demektedir:
“Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı
İslamdır.”
“Azametli bahtsız bir kıt‟anın,şanlı talihsiz bir
devletin,değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi;ittihat-ı
islâmdır.”
“Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet vel cemaât ve ey Âl-i
Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden
Aleviler!Çabuk bu manasız ve
hakikatsız,haksız,zararlı olan nizâı aranızda
kaldırınız.Yoksa,şimdiki kuvvetli bir suretle
hükmeyleyen zındıka cerayanı,birbirinizi diğeri
aleyhinde âlet edip,ezmesinde îstimaledecek.Siz ehl-i
tevhit olduğunuzdan,uhuvveti ve mabeynizde
varken,iftirakı iktiza eden cuz‟i meseleleri bırakmak
elzemdir.(4.Lemalar s.558)
“Ey insafsız adam!Şimdi bak ki;Mü‟min kardeşine
kin ve adavet ne kadar zulümdür.Çünkü nasıl ki sen
âdi küçük taşları,Kâbe‟den daha ehemmiyetli ve
Cebel-i Uhud‟dan daha büyük desen,çirkin bir
akılsızlık edersin.Aynen öyle de;Kabe hürmetinde
olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ıİslâmiye;muhabbeti ve
ittifaki istediği halde,mümine karşı adavete sebebiyet
veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı
96
kusuratı,iman ve İslâmiyete tercih etmek,o derece
insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm
olduğu aklın varsa anlarsın!..”
“Sen,bir hane-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye
olan bir müminin vücudunda iman ve İslâmiyet ve
komşuluk gibi dokuz değil,belki yirmi sıfat-ı masume
varken;sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni
sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla,o
hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve
ihrakına,tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu
etmen,şeni ve gaddar bir zulümdür.”
Necip Fazıl Kısakürek‟in dediği gibi:
“Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.”
Tarihin kanlı,insafsız,imansız sayfalarını
çevirdiğimizde öyle vahşetlere tanık oluyoruz ki
üzüntüden yüreğimiz daralır,nefesimiz
kesilir,kalbimizin ritmi bozulur.Nice
zalimce,akılsızca, kalpsizce verilen fetvalara tanık
oluruz.Padişahlara kul olmuş alim kılıflı vampirlerin
ağızlarında damlayan kanların tarih adlı kitabı nasıl
kızıla boyadığına şahit oluruz.Bu katliamları yapan
zalimlere halkın ‟padişahım çok yaşa‟- yaşa ki ateşin
bol olsun-haykırışlarını duyarız.Padişahların kendi
topraklarını çoğaltmak,egosunu tatmin etmek için
Müslüman halkı nasıl hale getirdiğini,birbirlerine
nasıl kırdırdıklarını ve bunlara cevaz veren alimlerin
hallerine tanık oluruz.Bu alimlerin verdikleri
fetvalardan biri şöyledir:
97
“Sultan 4 Murat(k.1032-1049) o dönemde
Safevîlerin egemenliği altında bulunan Irak‟a göz
dikti ve İran‟la savaşa hazırlandı.Fakat Safevîleri
yenemeyeceğini bildiği için mezhebî bir fitne
çıkarmaya karar verdi.Bu yüzden saray
alimlerinden,Şiîlerle savaşın gerekliliğine dair
fetvada bulunmalarını istedi.Fakat Nuh Efendi
adındaki bir genç dışında hiç kimse onun isteğini
kabul etmedi.Bu genç,sultanın istediği fetvayı
verdi.Fetvası şöyleydi:‟Bir Şiî öldüren kimseye
cennet vacip olur.‟Fetvasının bazı yerlerinde şöyle
dedi:‟Allah seni mutlu kılsın.Bu isyancı fâcir
güruh,tüm küfür,eşkiyalık,ilhad,inad,fısk ve zındıklık
türlerini kendinde toplamıştır.Kim.onların
kafirliğine,sapıklığına,öldürülmesinin caizliğine ve
onlarla savaşmanın farziyetine hüküm vermede
çekimser kalırsa,onlar gibi kafir olur.‟Daha sonra
şöle diyor:‟Onlarla savaşmak gerektiğinin ve onları
öldürmenin caizliğinin nedeni ise hem asi,hem de
kafir oluşlarıdır.Asiler,kıyamet gününe kadar
halifeye(hallede‟l-lâhü Teâlâ mülkeh)* itaatten
kaçtıkları ve Allah haklarında‟Allah‟ın fermanına
boyun eğinceye kadar asilerle
savaşınız‟buyurduğu,bu âyetteki emir de vücub ifade
ettiği,yani kullanılan siga,vacibliğine delalet ettiği
için Müslümanlara,halife kendilerini,peygamberin
dilinden lânete uğramış olan bu asi güruhla
savaşmaya çağırdığında icabet etmek düşer.Halifeye
yardımetmek ve halifeyle birlikte onlarla savaşmak
98
farzdır…Şu halde bu şerli kafirleri öldürmek,tevbe
etseler de etmeseler de vaciptir…Cizye ve geçici ve
daimî emanla onları öldürmekten kaçınmak caiz
değildir…Onların kadınlarını cariye olarak almak
caizdir.Çünkü dâru‟l-harbe veya hakim imam ve
halifenin egemenliği altında bulunmayan bir yere
gittikten sonra mürted kadını cariye olarak almak
caizdir.(Hak imamın egemenliği altında bulunmayan
yer de dâru‟l-harb hükmündeder.)Aynı şekilde
çocuklarını köleleştirmek de,annelerini
cariyeleştirmenin cevabı gibi caizdir.”(Mecelletü
Türasunâ,sayı 6,s.38-41;el-Fusûlü‟l-Mühimmeh fî
Te‟lifi‟l-Ümmeh,s143-147)Bu fetva yedi ay süren(7
Recep 1048-23 Muharrem 1049 kamerî) bir savaşı
başlattı.Savaşta iki taraftan onbinlerce kişi kana
bulandı.Nihayet İran‟la Osmanlı arasında Kasr-ı
Şirin şehrinde bir barış antlaşması imzalandı ve
savaş sona erdi.
Allah(cc) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ey müminler Allah yolunda savaşa çıktığınız
zaman iyice emin olmadan silah çekmeyiniz. Size
selam verene, dünya hayatının malına göz dikerek
`sen mü'min değilsin' demeyiniz. Zira asıl bol
ganimetler Allah katındadır. Bir zamanlar siz de
öyle idiniz de Allah'ın lütfu ile mümin oldunuz. O
halde silah çekmeden önce durumu iyice anlayınız.
Hiç şüphesiz ne yaparsanız Allah ondan
haberdardır.”(Nisa,94)
99
“Kim bir mümini bile bile öldürürse onun cezası
içinde ebedi olarak kalmak üzere Cehennemdir.
Allah ona gazap etmiş, lanet yağdırmış ve kendisi
için büyük azap hazırlamıştır.”(Nisa,93)
Bu insanlar acaba Kur‟an‟ı okumuyorlar mı?Kur‟an
bu insanlara etki etmiyor mu?Padişah‟ın kulu
olmak,emrine girmek ya da rahiplerini ve
hahamlarını (bilginlerini) Rab‟ler edinmek bu olsa
gerek.Fetvayı veren bir alim olunca artık gerisini
düşünmeye ,Kur‟an‟a başvurmaya gerek yok
mu?Büyüklerimiz düşünmüş,artık bizim bu konuda
kafa yormamız caiz değil deyip beyinlerini
kilitlemek veya gözlerine,kulaklarına,kalbine mühür
vurmak…bu olsa gerek.Ordunun temelini
devşirilmiş gayri Müslimlerden oluşturan
padişahların politikası ayrı bir faciadır.Kalpleri
Müslümanlara kin ile dolu bu askerler bu savaşları
bir fırsat olarak görecek ve katliamlarını hiçbir
vicdani rahatsızlık duymadan yapacaklardır.Cihat
adına,İslam adına yapılan savaşlar,bunlara verilen
fetvalar ve baştaki Firavunlar topraklarınızda rahat
etmeyesiniz.
“…Allah'ın, meleklerin ve insanların ortak lâneti
onların üzerinedir.”(Bakara ,161)diyen Rabbimin
dediği gibi demek veya O‟nun kızgınlığı sizi
kabirlerinizde rahat bırakmasın. Mahkeme-i Kübra
da katlettiğiniz insanlarla buluşana kadar… Tarihte
bunları okuyunca içimiz kan ağlıyor,yüreğimiz
100
daralıyor,o insanların ezan okurken,secde
halindeyken,oruçluyken öldürülmelerine.Bunları
yapıp tevbe edenleri Allah(cc) afetsin,Allah(cc)‟ın
rahmeti sınırsızdır ve hiçbir insan buna sınır
koyamaz.Bizim sözümüz,kızgınlığımız,nefretimiz
son nefese kadar bu hal üzere kalanlara ve onların
takipçilerinedir.Bu doğrultuda hareket eden hangi
Osmanlı,Safevi,Selçuklu vs. padişah‟ı varsa
sözümüz onlaradır.
Bu tür fetvalara tarihte çokça rastlıyoruz.Bir
padişah bir İslam beldesine savaş açmışsa çevresinde
bulunan bel‟am‟lardan bu tür fetvalar vermelerini ve
kendilerine özgü uyduruk kerametleri halk arasında
yaymalarını istemişlerdi.Bunlar tarihte yaşanmış ve
orda kalan olaylar değil, günümüzde bile aynı
oyunları oynuyorlar.İran‟da İslam İnkılabı
olduğunda tüm emperyalist odaklar Saddam adlı‟
sözde sunilerin öncüsü,bayraktarı,Halit bin Velid‟ini
diye propagandası yapılan „zalimi çeşitli bahanelerle
İran‟a saldırttılar.Bu kuduz köpeğe haddini gösteren
İmam İslamın nasıl bir kuvveti olduğunu tüm
insanlığa ispatladı.Evet İslam güçünü hak‟tan ve
halktan alır.Bir hareket hak olur ve halkın tümü
tarafından benimsenirse dünyanın en süper güçleri
bile hiçbir halt edemez.Saddama hangi alimler fetva
verdi,onu nasıl sunilerin önderi diye halka
göstermeye çalıştı,nasıl kinlerinden geberip gitti
artık bunlar tarihin kirli sayfalarından
okunabilir.Zafer islamın olduktan sonra, bu tür
101
insanlardan bahsetmek,kafa yormak
anlamsızlaşıyor.Artık İslam güneşi doğmuştur,
Kur‟an‟ın ve peygamberimizin bizlere müjdelediği
yiğitler gelmiştir.Rabbani alimler cedleri Resullullah
gibi tarih sahnesine çıkmıştır.Artık bu çağ Ebu
Leheplerin,Ebu Cehillerin,Ebu Süfyanların
kahırlarından ölecekleri, münafıkların planlarının
başlarına geçirileceği İslamın yani Öz Muhammedi
İslamın devridir.Her gecenin bir gündüzü
vardır.Allah(cc) bu topluluğu bizlere şöyle
tanıtmaktadır:
“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kavmin;
babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da
olsa Allah'a ve Peygamberine düşman olanlarla
dostluk ettiğini göremezsin. Allah onların
kalplerine imanı yazmış ve onları katından bir ruh
ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar
akan cennetlere sokacak, orada ebedi
kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş onlarda
O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın
taraftarlarıdır. Muhakkak ki başarıya ulaşacak
olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.”(Mücadele,22)
Allah(cc) Fecr suresinde bu müjdeyi şöyle veriyor:
1-Andolsun tanyerinin ağarmasına!
2- On geceye,
3- Çifte ve teke.
102
4-Gitmekte olan geceye.
5- Ki bunlarda akıl sahipleri için birer yemin déğeri
var.
Rabbimiz İslam güneşinin doğmasıyla
zalimlerin,oyun kuranların,insanları sömüren
güçlerin sonlarının nasıl olacağını tarihteki bazı
kavimlerden(süper güçler) örnekler vererek
açıklıyor,gözler önüne seriyor,mü‟minleri
müjdeliyor.
6- Görmedin mi Rabbin ne yaptı Ad kavmine?
7- Yüksek sütunlu İrem'e.
8- Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılmamıştı.
9- Vadide kayaları oyarak evler yapan Semud
kavmine?
10-Ve kazıklar sahibi Firavun'a.
11-Bunlar ülkelerinde azmışlardı.
12- Oralarda çok kötülük etmişlerdi.
13-Bu yüzden Rabbin onların üzerine azab
kırbacını çarptı
14- Çünkü Rabbin her an gözetlemektedir.
103
Peygamberimiz ise bu müjdeyi şöyle vermektedir:
“…Kardeşlerimi görmüş olmayı çok arzu ederim!
buyurdu.
Ashab:
-Biz senin kardeşlerin değil miyiz?Ya Resulullah!
Resululla(sav) de :
-(Hayır!)Siz benim ashabımsınız!
Kardeşlerim ise,henüz gelmeyenlerdir!”diye
buyurmuşlardır.(Müslim 2/342)
“Muhakkak ki İslam‟garib‟ olarak başladı.Ve tekrar
„garib‟olacaktır!Ne mutlu o gariblere!”(İbn-i Mace
10/203-205,Müslim 2/21-23,Müsned-i Ahmed
1/184,398,Cami‟us Sâğir 2/164,Tirmizi 4/385-386)
“Ümmetimin misali, yağmur misalidir.Ki,evveli mi
daha hayırlıdır,yoksa ahiri mi ?bilinmez”(Tirmizi
5/17)
“Arkanızda öyle günler gelecek ki,o günlerde
(İslam‟da) sabır,ateş közünü elde tutmak gibidir.O
günlerde (dinin ahkâmıyla)amel edenlere „sizden‟elli
kişinin secabı kadar ecir verilecektir.”(Tirmizi
5/171-172)
“Resul-i Ekrem(sav) ellerini yanında bulunan
Selman-ı Farisi‟nin(ra)dizine veya omzuna vurarak:
Onlar Selman‟ın kavmidir!Benliğimi elimde tutan
Allah‟a andolsun ki „din‟ Süreyya yıldızında
104
olsa,Farisilerden olan yiğitler muhakkak ki ona
ulaşacak,onu elde ederek yeryüzüne
indirecektir.”(Buhari,İbn-i Hatim,Nesei ve İbn-i
Cerir‟den,İbn-i Kesir:14/7879-7880;
Tirmizi:K.Tefsir/62; (Ter):5/412;6/397,
Müslim:K.Fezail‟us-Sahabe;59;(Ter):10/476477;Zübbet‟ül Buhari;842;Tecrid-i Sarih;11/200201;El Mizan:19/269,Dürr‟ul Mensur:6/215;TefsirHazin(M.Tefasirde)6/258)(Cum‟a suresi,2-3 Tefsir
bak.)
“Siyah bayraklılar gelip de karşınıza çıktığında
farslılara ikramda bulunun.Zira sizin devletiniz
onlarla beraberdir”
İbn-i Abbas
“Yakında size Horosan tarafından siyah bayraklılar
gelecek.Kar üzerinde emekliyerek olsa da onlara
iltihak ediniz.Zira onların arasında Allah‟ın halifesi
„Mehdi‟ vardır.”
Hz.Sevban
“Horosan tarafından siyah sancaklar çıkacak,hiçbir
kuvvet onları önlemeyecek ve netice de
İlyâ‟ya(Kudüs‟e)o sancaklar
dikilecektir.”(Tirmizi/128)
Bediüzzaman Saidi Nursi ise şöyle buyurmaktadır:
“Şark tarafından bir nur zuhur edecek(orada
çıkacak), bid‟atlar zülümatını dağıtacak.Ben böyle
bir nurun zuhuruna çok intizar ettim(gözledim) ve
105
ediyorum.Fakat çiçekler baharda gelir.Öyle kudsi
çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir.Ve anladık
ki,bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar
ediyoruz.(hazırlıyoruz)”(Tarihçe-i Hayat
194,Mektubat,370)
“Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına,inkisâfına
ve beşeri tenvir etmesine mümânaât eden perdeler
açımaya başlamıştır.Omümânaât eden perdeler
açılmaya başlamıştır.O mümânaât edenler çekilmeye
başlıyorlar.Kırk beş sene evvel o fecrin emâreleri
göründü.Yetmiş birde fecr-i sadıka başladı veya
başlayacak.Eğer bu fecr-i kâzip de olsa,otuz-kırk
sene sonra fecr-i sâdık çıkacak,”(Hutbe-i Şamiyye
s.34)
“(Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve
ala ali seyyidina Muhammedin keme salleyte ala
İbrahime fil-âlemine inneke hamidün mecid) duası
umum ümmet,umum namazında günde beş defa
tekrar ettikleri bu duâ,bil‟müşade kabul olmuştur
ki;Al-i Muhammed aleyhissalatü ve alihi vessellem,
Al-i İbrahim aleyhisselam gibi öyle bir vaziyet almış
ki;umum mübarek silsilelerinin başında,umum aktar
ve asarın mecmuâlarında o nurânî zatlar
kumandanlık ediyorlar.Ve öyle bir kesrettedirler ki;o
kumandanların mecmuu,muazzam bir ordu teşkil
ediyorlar.Eğer maddi şekle girse ve bir tenasüd ile
bir fırka vaziyetini alsalar,İslamiyet dinini,millîyet-i
mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah
106
yapsalar,hiçbir milletin ordusu onlara karşı
dayanamaz!...İşte o pek kesretli,o muktedir ordu,Al-i
Muhammed aleyhissalatü vesselam‟dır ve Hazret-i
Mehdi‟nin „enhas‟ ordusudur.
Evet,bugün tarih-i alemde hiçbir nesil,şecere ile ve
senetlerle ve an‟ane ile birbirine muttasıl ve en
yüksek şeref ve âli haseb ve asil neseb ile mümtaz
hiçbir nesil yoktur ki,Al-i Beyt‟ten gelen seyyidler
nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun.Eski
zamanlardan beri,bütün ehl-i hakikatın fırkaları
başında onlar; ve ehl-i kemalin namdar reisleri yine
onlardır.Şimdi de ,kemiyeten milyonları geçen bir
nesl-i mübarektir.Mütenebbih ve kalpleri imanlı ve
muhabbet-i nebî ile dolu ve cihan değer şeref-i
intisabiyle serfinazdırlar.
Böyle bir cemaat-i azime içindeki mukaddes
kuvveti „tehyic‟ edecek ve uyandıracak hadisat-ı
vücûda geliyor…Elbette,o kuvvet-i azimedeki bir
hamiyet-i aliye fevaran edecek ve Hazret-i Mehdi
başına geçip,tarik-i hak ve hakikate sevkedecek.
Böyle olmak ve böyle olmasını,bu kıştan sonra
baharın gelmesi gibi âdetullahtan ve rahmet-i
ilâhiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız…”
(Mektubat:408-409)
Bu yiğit halk geçmişte birçok kahramanlıklarda
bulundu. Sözleri ve amelleri bir olan bu yiğitler ve
onlara tabi olanlar zalimlerin korkulu rüyası haline
geldi.İmamın çizgisini takip eden muvahhidler
İran‟da, Irak‟ta, Lübnanda,Filistin‟de,Afganistan‟da
107
vs.dünyanın birçok yerinde zaferden zafere
koşuyorlar.Artık 21.yüzyılın İslam‟ın çağı
olacaktır.Muhammediler bir devlet, topluluk, halkın
her kesimine yayılan bir hareket halini almıştır.Elde
ettikleri zaferlerle müminlerin gönlünü ferahlatacak
ve kafirleri ve onlara bağlı satılmış alimleri
kahredecektir.Bu alimler utanmadan hala kendilerine
bağlı yerlerde mezhebi fitneyi yayıyorlar.Dini
havzaları bir ekonomik çıkar,mal ve mülk edinme
yerleri edinmişler.Veya İnkılap‟tan yana gözüküp
insanları kula kul ederek saptırmaya
çalışıyorlar.İmam‟a bağlı olanlar bizlere şunu
dediler:
Dr.Mustafa ÇAMRAN:
“- Ben,sahte inkılâpçılardan kaçmışımdır
hep…İnkılâp silahıyla silahlanan madde-perest
tüccarlardan nefret ediyorum!...Şehidlerin
kanlarıyla ticaret yapanlara kin duyuyorum.Önemli
olan şey;bencilliğe,gurura,alçak maddi maslâhatlara
(çıkarlara)galebe çalıp,İlâhi değerlere iman
etmektir…Allah‟ım!Sana şükrediyorum ki;şahadet
sırrını bana gösterdin.Ta ki,tehlike döneminde
ölümden korkmayayım,aşkla tehlike denizine
dalayım!Korkunç sahnelerden kaçmayayım.Tehlike
ve tehdit beni,senin yolundan saptırmasın!...Şahadeti
kabul etmem,beni hürleştirdi.Şahadete dayanan
108
böyle bir hürriyeti, hiçbir şeye,hayatım pahasına
satmayacağım!...”
İmamın yolunda yürüyen topluluğun ruh
hali,coşkusu şu şekildeydi:
MİLYONLAR KEFENLİ YÜRÜYOR
“Tasua ve Aşure gösterileri,devrim‟in en epik
anılarından birini oluşturuyor.Gösterileri
önleyebilmek için Tahran‟ın havadan bombardıman
bile edileceği yolundaki tehditler üzerine,gösteriye
katılanların bir çoğu kefen giyiniyor,eğer ölürlerse
kimlikleri belli olsun diye karınlarının üzerine
isimlerini yazıyorlar,yakınlarına vasiyetlerini
bırakıyorlar,gösterilerin bir gece öncesi mezarlarını
kazıyorlar ve ertesi sabah gösteriye
katılıyorlar.”(Dünden Yarına İran,s.15,Cengiz
Çandar)
Tarihi Cuma namazı ile ilgili İmama Humeyni(ra) şu
mesajı vermiştir:
-“O Cuma namazının nurlu ve coşkulu topluluğunu
asla unutamam; bir yandan bombalar patlıyor,
havadan uçaklar tehdit edip, aşağıdan uçaksavarlar
aralıksız ateş ediyorlar. Bu sırada özellikle halkın
durumunu seyretmek için bakıyordum, hiç kimse
yerinden kıpırdamamış, saflar dizili ve Cuma İmamı
(Seyyit Ali Hamaney) halkın canına, ruhuna işleyen
109
etkili ve heyecan dolu hutbesine devam ediyordu. Bu
sırada Cuma imamının sözleri ile coşan halk hep
birden „Allah‟u Ekber‟,‟Biz Şehid Olmaya Geldik‟
diye feryat ediyorlardı.”(İktibaslar,s.19)
Bunlar İmam‟a bağlı bağrı yanık,gözü kara,aşk ehli
kimselerdir.Şehid Fethi ŞİŞAKİ diyor ki:
“Siyonistler beni kanlı işkencelerin
ardından,yaralarımdan kan damlar vaziyette tek
kişilik hücreye attıkları zaman,zindan duvarlarına
kendi kanımla „RUHULLAH MUSEVİ
HUMEYNİ‟DİYE YAZMIŞTIM.Benim bu
aşkım;kan,mücadele ve fedâkarlıkla yazılmış bir
aşktır!”
Şehid Muhammed Bakır es-Sadr diyor ki:
“İmam Humeyni İslam‟da eridiği gibi siz de İmam
Humeyni‟nin rehberliğinde eriyin.”
Şehit Murtaza Mutahhari diyor ki:
“Ruhumuzsun Humeyni!...Canımızsın Humeyni!..”
110
SONSÖZ
Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Ey insanlar, sizin aranızda, kendilerine sarıldığınız
takdirde asla sapmayacağınız iki değerli ve ağır
emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabını; o kitapta
hidayet ve nur vardır ve itretim olan Ehlibeyt''
İmam Ali(as) ve ondan sonra gelen imamlar hep
zalim yönetimlere karşı durdular. Zalim yönetimlerle
hiçbir zaman işbirliği yapmadıkları, makam-mevki
almadıkları gibi halkı onların yaptıklarına karşı
bilinçlendirdiler. İslam‟ın tarif edilmemesi ve Öz
Muhammedi İslam‟ı ayakta tutmak için bu
imamların hepsi sürgün edildi, öldürüldü ve
zehirlendiler. Tarihte birçok insan zalimlerin
tekliflerini reddetti, onlara karşı tavır aldı. Ama
hiçbir nesil Ehlibeyt‟ten gelen insanların nesli gibi
ilk günden bugüne kadar sistematik olarak bu şekilde
davranmamışlardır. Ama Ehlibeyt imamları ve
onlardan soyundan gelen alimler bu davayı
babalarından miras aldılar. .Ehlibeyt imamları ve
onların soylarından gelen alimler hep babaları
Hz.Muhammed (sav)in yolunu takip ettiler. Onların
ektiği filiz 11 Şubat 1979‟da kökleri sağlam olan bir
çınar oldu. Evet,İran İslam İnkılabının temelleri
Hz.Mumammed (sav) döneminde atılmıştır. Bugün
bu güneşin ışıklarıyla zifiri karanlığa gömülmüş olan
111
dünya aydınlanmaya, nurlanmaya başlamıştır.
Halklar kendi güçlerinin farkına varmış ve süper
güçlerin kuklalarına karşı ayaklanmaya başlamıştır.
İnkılap yeryüzündeki tüm mustazaflar için pratik bir
model olmuştur. Seyyid Kutup‟ların rüyaları
gerçekleşmeye başlamıştır. Artık insanlar
cahiliye‟den yüz çevrilmesi gerektiğini ve İslam‟ın
berrak pınarlarından kana kana içilmesi gerektiğinin
farkına varmışlardır. Kurtuluş Allah(cc)nın
Rab‟lığında(terbiye edici),İlahlığında(kanun
koyucu), Melikliğinde(mülkün sahibi veya
sahibimiz)dir.Allah(cc) şöyle buyuruyor hidayeti
isteyenlere:
“De ki: Sığınırım ben, insanların Rabbine,
İnsanların Melikine,
İnsanların İlahına.
O sinsi vesvesecinin şerrinden.
O ki insanların göğüslerine kötü düşünceleri
fısıldar.
Gerek cinlerden, gerek insanlardan.”
Bu vesveseciler her koşulda „biz sizin iyiliğinizi
istiyoruz‟ diyerek babamız Hz.Adem (as) ve eşini
nasıl cennetten çıkarılmasına neden olduysa,bunlara
Allah(cc)‟ın emrini nasıl unutturduysa aynı rolü yine
oynuyorlar.Allah(cc)‟ın kullarını çeşitli vesvese ve
korkularla ürkütüp tağut‟a kul ediyorlar.Yeryüzünde
112
Allah(cc)‟ın kanunları hükmetmedikçe insanlık rahat
yüzü görmeyecektir.Allah(cc)‟ın kanunları askıda
kaldığı sürece bunların duyguları,düşünceleri ve
istekleri de askıda
kalacaktır.Fakirlik,yoksuzluk,işsizlik hiçbir zaman
son bulmayacaktır.Firavunun İsrailoğullarını ezdiği
gibi onun çağdaşları da insanlığa kan
kusturacaktır.Başörtüleri başlarından çekilip yerlerde
sürünmek ve hiçbir şey yapamamak.Leş kargalarına
el açmak.Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Dini yalanlayanı gördün mü?
İşte o, öksüzü iter, kakar.
Yoksulu doyurmaya önayak olmaz.”(Maun
sur,1-3)
Kahrolmak ve tekrar tekrar bu filmi izlemek.Nerede
Musamız?Nerede bu gidişe dur diyecek Muhammedi
bir ten ve ruh?İmdada yetiş ey hidayete eren ve
erdiren rehberimiz!
İmam Humeyni(ra) şöyle diyor:
“İslam uleması İslam‟ın açık hükümlerini korumakla
yükümlüdür. İslam ülkelerinin bağımsızlıklarını
desteklemeleri gerekir.Zulüm ve baskılardan nefret
ettiklerini açıklamaları gerekir.İslam ülkelerinin
bağımsızlıkları aleyhine ve İslam düşmanları ile
yapılan anlaşmalara karşı nefretlerini
açıklamalıdırlar.”
113
İmam Ali „Hz.Mehdi(as)‟ın zuhuru hakkında‟
buyurmuştur:
“Dünya inattan sonra yavrusuna şefkatle dönen
ısırıcı deve gibi şefkatle bize dönecektir.”Daha sonra
şu ayeti okudu:
“Biz istiyoruz ki, o yeryüzünde müstaz‟aflara
(güçsüz düşürülenlere) lütufta bulunalım, onları
imamlar/önderler yapalım, onları vârisler kılalım
(ötekilerin yerini aldıralım).” (28/Kasas,5
(Hikmetli sözler 209)
“Her insan topluluğunu, imamları/önderleri ile
birlikte çağıracağımız günde kimlerin amel
defterleri sağından verilirse, onlar, en küçük bir
haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini
okurlar.” (17/İsrâ, 71)
“Sabrettikleri ve âyetlerimize yakînî olarak (kesin
bir şekilde) iman ettikleri zaman, onların içinden,
emrimizle doğru yola ileten imamlar/rehberler
yaptık.” (Secde, 24)
Bu yol zor,çetin,meşakkatli bir yoldur.Mesuliyet,
sabır ,şuur ve çelikten bir yürek ister.Bu dava
toplumsallaşıncaya kadar birçok engel ve sıkıntı ile
karşılaşılır.Pieta „nın dediği gibi:
114
" Söyledim... duydu anlamına gelmez
Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
Anladı... hak verdi anlamına gelmez
Hak verdi... inandı anlamına gelmez
İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”
Kalpleri hastalanmış ve ruhları kirlenen insanlık, bir
uçurumun kenarında ve kendilerine bir el
uzatılmasını bekliyor.Davaya gönül vermiş bir şefkat
elinin sıcaklığına ve samimiyetine muhtaç. Yunus
Emre gibi aşk ehil gönül ehli bir garip der ki:
"Kimseyi düşman tutmayız ağyar dahi yardır bize
Nerde ıssızlık varsa mahalle ve şardır bize
Adımız miskindir bizim düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız kamu âlem birdir bize."
“Hayat pamuk ipliğine bağlıdır, tek ilaç duadır.”
Selam ve dua ile.
115
116
Download