kırsal alanda çevre sorunlarına etđk yaklaşım

advertisement
T.C.
ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ
ANABĐLĐM DALI
KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA
ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ
Doktora Tezi
Abdulkadir Mahmutoğlu
Ankara–2009
II
T.C.
ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ
ANABĐLĐM DALI
KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA
ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ
Doktora Tezi
Abdulkadir MAHMUTOĞLU
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Ankara–2009
III
T.C.
ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ
ANABĐLĐM DALI
KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA
ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ
Doktora Tezi
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı
Đmzası
Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU................
........................................
Prof. Dr. Cevat GERAY….…....................
........................................
Prof. Dr. Ruşen KELEŞ.............................
........................................
Prof. Dr. Çağrı ERHAN.............................
.........................................
Doç Dr. H. Đbrahim AYDINLI...................
.........................................
Tez Sınavı Tarihi 29/06/2009
IV
TÜRKĐYE CUMHURĐYETĐ
ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve
etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan
ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan
tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi
ayrıca beyan ederim.(23/07/2009)
Tezi Hazırlayan Öğrencinin
Adı ve Soyadı
Abdulkadir Mahmutoğlu
Đmzası
V
ĐÇĐNDEKĐLER
Sayfa No
BÖLÜM I
GĐRĐŞ…………………………………………………………………………………1
BÖLÜM II
KURAMSAL ÇERÇEVE: ETĐK VE ÇEVRE ETĐĞĐ………………………………26
2.1. Kavram ve Terimler…………………………………………………….26
2.1.1. Ekoloji………………………………………………………...28
2.1.2. Ahlak………………………………………………………….33
2.1.3. Etik……………………………………………………………43
2.1.4. Etik Đlkeler, Etik Đlişkiler ve Hukuk…………………………..52
2.1.5. Etiğin Bazı Kavramlarla Đlişkileri, Kapsamı ve Sınırları……..58
2.2. Etik ve Kuramsal Yaklaşımlar……...…………………………………..76
2.3. Çevre Etiği Kuramları…………………………………………………..87
2.3.1. Ekolojik Etik………………………………………………….91
2.3.2. Doğaya Saygı Etiği……………………………………………93
2.3.3. Đnsan Merkezli Etik…………………………………………...96
2.3.4. Canlı Merkezli Etik………………………………………….101
2.3.5. Yeryüzü Etiği………………………………………………..105
2.3.6. Çevre Merkezli Etik…………………………………………106
2.3.7. Derin Ekoloji………………………………………………...110
2.3.8. Ekofeminizm………………………………………………...112
BÖLÜM III
TÜRKĐYE’DE KIRSAL ALANDA ÇEVRE YÖNETĐMĐ, YEREL YÖNETĐMLER
VE ÇEVRE ETĐĞĐ……………………………………….………………………...113
3.1. Çevre Yönetimi ve Çevre Etiği………………………………………..113
3.2. Çevre Sorunları ve Yerel Yönetimler………………………….……...119
3.3. Çevre Sorunları ve Tarım……………………………………………..125
VI
3.4. Çevre Sorunları ve Enerji Kaynakları…………………………………131
3.5. Yerel Yönetimler ve Çevre Yönetimi…………………………………134
3.5.1. Đl Özel Đdareleri………………….………………………………......134
3.5.2. Köyler………………………………………………………………..143
3.6. Çevre Etiği ve Çevre Hukuku…………………………………………150
3.6.1. Çevre Kanunu……...………………………………………………..150
3.6.2. Gecekondu, Đmar, Toprak Koruma ve arazi kullanım
Kanunları…………………………………………………………...154
BÖLÜM IV
TÜRKĐYE’DE
KIRSAL ÇEVRE
ETĐĞĐ KONUSUNDA
MÜLKĐ ĐDARE
AMĐRLERĐNĐN GÖRÜŞLERĐ KONUSUNDA BĐR ARAŞTIRMA……………..160
4.1. Araştırmanın Konusu………………………………………………….160
4.2. Araştırmanın Amacı ve Soruları…………………................................160
4.3. Araştırmanın Önemi…………………………………………………...161
4.4. Araştırmanın Sayıltıları………………………………………………..166
4.5. Araştırmanın Sınırlılıkları……………………………………………..166
4.6. Araştırmanın Yöntemi…………………………………………………166
4.6.1. Araştırma Modeli……………………………………………166
4.6.2. Araştırma Evreni ve Örneklem……………………………...167
4.6.3. Veri Toplama Yöntemi………………………………………170
4.6.4. Veri Toplama Araçları………………………………………172
4.6.5. Geçerlik ve Güvenirlik Analizi……………………………...172
4.6.6. Normal Dağılım Testi……………………………………….175
4.6.7. Verilerin Toplanması………………………………………..176
4.6.8. Veri Çözümleme Yöntemi…………………………………..177
VII
BÖLÜM V
BULGULAR VE YORUMLAR….………………………………………………..179
5.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Bulgular……………………………………179
5.2. Mülki Đdare Amirlerinin Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………….188
5.2.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları………………………………………………………..188
5.2.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre
Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………..188
5.2.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre
Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………..189
5.2.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları………………………………………………………..190
5.2.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları………………………………………………..190
5.3. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamalarında Farklılaşma……………………………………………….191
5.3.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamalarında Farklılaşma……………………………………….191
5.3.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre
Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………….192
5.3.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre
Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………….193
5.3.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamalarında Farklılaşma……………………………………….193
5.3.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma………………………………..194
BÖLÜM VI
SONUÇLAR, DEĞERLENDĐRMELER VE ÖNERĐLER………………………..196
6.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Sonuçlar…………………………………...196
VIII
6.2. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………………197
6.2.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………197
6.2.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………198
6.2.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………198
6.2.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………199
6.2.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları………………………………………………...199
6.3. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamalarında Farklılaşma……………………………………………….199
6.4. Genel Değerlendirme…………………………………….....................200
6.5. Öneriler………………………………………………………………..208
KAYNAKÇA………………………………………………………………212
EKLER……………………………………………………………………..225
TÜRKÇE ÖZET.......………………………………………………………238
ĐNGĐLĐZCE ÖZET…………………………………………………………241
IX
TABLOLAR
Sayfa No
Tablo 1. MĐA Kadrolarının Dağılımı………………………………………168
Tablo 2. Güvenirlik Analizi……………………………………………......169
Tablo 3. Sorulara Đlişkin Genel Đstatistikler…………………………….….169
Tablo 4. Madde Đstatistikleri……………………………………………….174
Tablo 5. Normal Dağılım Testi
(One-Sample Kolmogorov-Smirnov Test)…………………………………175
Tablo 6. Anketlerin Geri Dönüş Oranları……………………………….…177
Tablo 7. Mülki Đdare Amirlerinin Yaş Durumu………………………..…..180
Tablo
8.
Mülki
Đdare
Amirlerinin
Yönetim
Görevlerine
Göre
Dağılımı……………………………………………………………………181
Tablo 9. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumu……………………..….181
Tablo 10. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdem Durumu……………..………...182
Tablo 11. Mülki Đdare Amirlerinin Fakülte Durumu……………..………..182
Tablo 12. MĐA’lerinin Yaş Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı….…..183
Tablo 13. MĐA’lerinin Yönetim Görevi Ve Eğitim Durumlarına Göre
Dağılımı……………………………………………………………………184
Tablo
14.
MĐA’lerinin
Kıdem
Ve
Eğitim
Durumlarına
Göre
Dağılımı……………………………………………………………………185
Tablo
15.
MĐA’lerinin
Fakülte
Ve
Yönetim
Görevlerine
Göre
Dağılımı……………………………………………………………………186
Tablo 16. MĐA’lerinin Kıdem Ve Yönetim Görevlerine Göre
Dağılımı……………..………………………………………………….…187
Tablo 17. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları…………………………………………………………….….188
Tablo 18. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları……………………………………………………..…189
Tablo 19. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları……………………………………………..…………189
X
Tablo 20. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları………………………………………………………………..190
Tablo 21. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları…………………………………………………………….….191
Tablo 22. Yöneticilerin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine
Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları…………………………..……..192
Tablo 23. Yöneticilerin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılama
Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………….………...192
Tablo 24. Yöneticilerin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılama
Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları……………………193
Tablo 25. Yöneticilerin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine
Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………………………………….194
Tablo 26. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine
Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………………………………….194
Tablo 27. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine
Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları………………………………………...195
BÖLÜM I
1. GĐRĐŞ
21. Yüzyılın henüz ilk on yıllık zaman diliminde insanlığın tarihte bugüne
kadar eşi görülmemiş düzeyde çevre sorunları ile karşılaşmakta olduğu
görülmektedir. Daha çok insanların etkinlikleri dolayısıyla yeryüzünde yaşam
kitlesel yok oluşlarla ve türlerin ortadan kalkması gibi sorunlarla karşı karşıya
bulunmaktadır. Doğal kaynaklar çok büyük ölçüde kirlenmekte ve bozulmaktadır.
Dünya nüfusu 6 milyarı aşmış durumdadır. Nüfusun artması kirlenmeyi ve
bozulmayı da arttırmaktadır. Gelecek nesilleri de etkileyecek olan biyolojik, nükleer
ve diğer zehirli atıklar giderek artmaktadır. Bu atıkların bir kısmı daha binlerce yıl
öldürücü etkilerini sürdürecektir. Yeryüzünde bulunan boş alanlar, ormanlar, çayırlar
ve diğer yeşil alanlar imara açılmakta, betonlaşmakta, kurutulmakta, yakılmakta ve
yok olacak şekilde bilinçsizce kullanılmaktadır. Diğer taraftan ozon tabakasındaki
delinme ve sera gazlarının küresel ısınmaya yol açabilecek düzeye ulaşması
dünyanın havasını, iklimini ve yaşamını tehdit eder duruma gelmiştir.1
Đnsanların tutum, davranış ve etkinlikleri doğal çevreyi önemli ölçüde
etkilemiş, değiştirmiş ve bozmuştur. Bu süreç ve değişim hız kesmeden devam
etmektedir. Bu değişim ile sera gazlarının artışı, ozon tabakasının tükenişi, bozulması
ve delinmesi, toprakların kirlenmesi, türlerin yok oluşu, atmosferin, nehirlerin ve
denizlerin kirlenmesi sonucu insanlık refah, mutluluk, yaşam ve varlık bakımından
hem şimdi hem de gelecek açısından tehlike ve tehdit altına girmiştir. Böyle devam
ederse insanlığın uygarlık yolunda sağlıksız ve belirsiz bir değişime uğraması hiç de
ihtimal dışı olmayacaktır.2 Dünyanın yaşlandığı ve ömrünün sonuna yaklaştığı
1
Joseph R. Des Jardins, Çevre Etiği, Çevre Felsefesine Giriş, (Çev. Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi,
Nisan 2006 Ankara, s:32-33, 256-257.
2
Richard Sylvan, Universal Purpose, Terrestial Greenhouse and Biological Evoluation, Canberra:
Division of Philosophy and Law, Research School of Social Sciences, Australian National
University, 1990.
2
yolundaki değerlendirme ve kaygıları dile getirenlerin sayısı giderek atmaktadır.
Đnsanlık kendi sonunu aklı ve bilimsel bilgi birikimiyle olasılıklar boyutunda
düşünmekte ancak bu kötü gidişe engel olamamaktadır.
Birçok araştırmacı tarafından 20. yüzyıl bilgi çağı olarak nitelendirilmiş ve
bilginin iki katına çıktığı vurgulanmıştır. Bu gelişme insanların sosyal çevreleriyle ve
doğayla olan ilişkilerinde hep doğanın zararına olmuş ve giderek bir yozlaşma ortaya
çıkmıştır. Bu duruma çok sayıda örnek arasından seçilen birkaç konu aşağıda yer
almaktadır;3
-
Brezilya yağmur ormanlarından her yıl yaklaşık 50.000 km2 yok
edilmektedir.
-
Asit yağmurları ve iklim değişiklikleri sonucu tarım alanlarının %7’si
çölleşmiştir.
-
Her gün 200 fil öldürülmekte, birçok canlı türü ve nesli yok edilme
tehlikesi yaşamaktadır.
-
Denizdeki kirlenmeler dolayısıyla balıklar ve bu balıklarla beslenen
insanlar risk altındadırlar.
-
Dünyanın birçok yerinde insanlar sağlıklı ve yeterli içme suyuna sahip
değildir.
-
Gıda mühendisliğinde ve genetik alanında sağlanan gelişmeler sonucu
insanların tükettiği besinler sağlıklı olmaktan daha çok kar getirecek
biçimde üretilmektedir.
Çevre konusunda dikkatli ve tedbirli olmak, sağduyulu politikalar geliştirmek
ve savunmak günümüzde ve gelecekte insan yaşamı ile ilgili endişe ve kaygıların
azaltılması açısından anlamlı bir adım olacaktır. Özellikle batılı demokratik ülkelerde
çevre konusunda yaşanan tartışmaların da bunu ispatladığı göze çarpmaktadır. Doğal
çevrede yaşanan ve görülen değişim ile ilgili olarak hem şimdi hem de gelecek
zamanda, insanların huzursuzluklarının giderilmesi, endişeleri ya da kaygıları
açısından ikna edilmesi, çevrenin en az ölçüde etkileneceği şekilde hareket edileceği
3
Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Etik ve Üniversite, TÜBA, Bilimsel toplantı Yayınları, Ankara,
2000, s:65.
3
konusunda inandırılması bir hak ve ödevdir.4 Bu sorumluluğun Dünyada bulunan
bütün devletler tarafından bilimsel ölçütler kapsamında yerine getirilmesi bir
gereksinim ve aynı zamanda zorunluluktur.
Đnsan var olduğu andan beri içinde bulunduğu doğayla ilişki içerisinde olmuş
ve karşılıklı etkileşime girmiştir. Sahip olduğu bilgi birikimine paralel olarak
doğanın sırlarını çözmüş ve ona hükmetmek istemiştir. Bu sürecin sonunda doğaya
karşı komunu değiştiren insanlık, onu herhangi bir nesneden farksız biçimde
algılamaya başlamış ve doğaya ilgisiz kalmıştır. Doğadan aldığının yerine ona sadece
zarar vermiş, sonuçta doğal dengeyi ve canlı yaşamını yok edecek bir duruma
düşmüştür. Küresel ısınma, su kaynaklarının tükenmesi, ozon tabakasının delinmesi,
kimyasal ilâçların yaygın kullanımı, ormanların azalması, nüfus artışı, ekonomik
sömürü ve dengesizlikler yaşanan çevre sorunlarından bazılarıdır. Özellikle 17.
yüzyıldan sonra bilim ve teknolojideki gelişmeler insanın doğaya egemen olması
sevdasına hizmet etmekten başka bir işe yaramamıştır. Bir başka deyişle tarihsel
süreç hep doğanın aleyhine işlemiştir.5 Son dönemlerde özellikle genetik, nano
teknoloji, gıda mühendisliği, biyoteknoloji alanlarında yaşanan gelişmeler bütün
beklentilere karşın henüz bu yargıyı çürütmemiştir.
Geniş anlamda bakıldığında insanın bizzat kendisi var olan bütün sorunların
hem nedeni hem de çıkış noktasını oluşturmaktadır. Đnsanın dışında var olan canlı ve
cansız varlıklar sistematik bir işleyiş içerisinde ve doğal bir denge kapsamında
bulunmaktadırlar.
Đnsanın
doğaya
yaklaşımı
aslında
ekonomik
çıkarları
doğrultusunda olmuştur. Bu bakımdan insan-doğa ilişkisi ekonomik temelli bir
zeminde yürütülmüştür. Doğadan yararlanma derecesi bu ilişkinin temel dayanağını
oluşturmaktadır.6 Bütün insan tutum ve davranışlarının odağında, insanların
ekonomik çıkarlarının, daha doğrusu en temel fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması
güdüsünün ilk sırada bulunduğu bilinen bir gerçektir.
4
Robert Elliot, Evironmental Ethics, Oxford University Press, Walton Street, Oxford, 1995, s:1-2.
Eray Yağanak, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002, s:80-81.
6
Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:77.
5
4
Bu yüzyılda çevre sorunlarının artık küresel bir boyuta taştığı konusunda fikir
birliği vardır. Tüm ülkelerin zengin-yoksul ayrımı yapmadan iş birliği yapmaları
gerekmektedir. Görülen o ki, daha çok “kuzey ülkeleri” denen sanayileşmiş ve
gelişmiş ülkeler, “güney ülkeleri” denen gelişmekte olan veya azgelişmiş ülkelerden
yakınmaktadırlar. Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkeler gibi çevrenin korunması
konusunda kurallara ve önlemelere yönelik politika üretememekte, akçalı ve insan
kaynağı noktasında sorunlarla karşılaşmakta ve kamuoyu desteğine sahip değillerdir.
Az gelişmiş ülkeler için sanayileşme bir amaç ve idealdir. Kişi başına düşen milli
gelir düzeyi yüksek olan ülkelerde çevre için kaynak ayırmak kolay iken, sadece
asgarî geçimlerini sağlayabilecek seviyede gelir elde eden kişilerin çoğunlukta
olduğu ülkelerde kaynak ayırmak son derece zordur. Sonuç olarak az gelişmiş
ülkeler de gelişmiş ülkelerin geçtiği yollardan geçmek, sanayileşmiş ülkelerin çok
uzun süre önce yapmış oldukları çevreye zarar veren hatalı eylemleri bile bile
yinelemek istemektedirler.7 Bu noktada gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler
arasında bir gerilim ve tartışma ortamı oluşmaktadır. Gelişmiş ülkelerin geçmişte
çevreye verdikleri zararları ve hataları, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin
benzeri gerekçelerle günümüzde ve gelecekte yinelemek konusunda kendilerince hak
görebilmektedirler.
Çevre konusunda görülen problematik noktaları belirli başlıklarda toplamak
mümkündür. Buna göre:8
1.
Çevre konusundaki ilk problematik nokta, dünyada iktisâdi
kaynakların kıt olmasına karşın, insanların sonsuz bir tüketim
arzusu içinde bulunmaları ve egemen sistem olarak kapitalizmin
bunu teşvik etmesidir.
2.
Sınırlı ve kıt kaynaklarla donatılmış dünyada, insanların sınırsız bir
ilerleme ve büyümeyi gerçekleştirmek için çok büyük çaba
göstermeleri ve bunu yüce bir ideal olarak benimsemeleridir.
7
Ayşegül Kaplan, Çevre Sorunlarının Küreselleşmesi ve Uluslar arası Düzeyde Bütüncül
Politika Arayışları, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
1995, Ankara, s: 4-7.
8
Đbrahim Uslu, Çevre Sorunları, Tarihi ve Teorik Bir Arka –Plan Araştırması, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đstanbul, 1991, s:21-35.
5
3.
Üçüncü dünya ülkelerinde fakirlik ve geri kalmışlık çevre
sorunlarına, çevre sorunları da birçok alanda çok çeşitli yeni
sorunlara yol açmakta ve bir kısır döngü çemberine girilmektedir.
Hem hızlı kalkınma için doğa tahrip edilmekte, hem de çevre
korumanın maliyeti göze alınmamaktadır.
4.
Çevrenin korunması ile bu korumayı yapabilecek endüstri arasında
ki ilişki bir problem olarak ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle;
çevreyi kirleten büyük sermaye ve endüstri, aynı zamanda çevrenin
korunmasını sağlayacak teknoloji ve üretim tekniklerini de satarak
bir kazanç elde etme peşindedir. Çevrenin korunması ile büyük
endüstri arasında bir çıkar ilişkisi belirmiştir.
5.
Çevre korumanın maliyetinin kimin tarafından karşılanacağı bir
sorun olarak ortaya çıkmıştır. Çevrenin kimler tarafından ve ne
ölçüde kirletildiği, hangi yöntemlerle bunun giderileceği gibi
konularda belirsizlikler bulunmaktadır.
6.
Çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi amacıyla olsa bile
doğaya yapılan müdahalelerde nasıl bir tepkiyle karşılaşılacağı ve
sonuçların neler olacağının önceden tam olarak bilinememesi bir
başka sorun kaynağıdır.
7.
Çevre ile ilgili olarak gerek sorunların nedenleri, sonuçları ve
çözümleri, gerekse bu süreçler arasındaki ilişkiler konusunda bir
görüş birliği sağlanamamıştır.
Günümüzde görülen ekolojik krizin nedenlerini veya kaynağını doğrudan ve
öncelikli olarak dinsel, tinsel, politik ve ideolojik olmaktan daha çok toplumsal
kökenli olduğunu ileri süren Murray Bookchin, insanlığın ekolojik problemlerin
kaynağının
anlaşılmasının
temel
koşulunun
toplumsal
yapının
yeniden
değerlendirilmesinde olduğunu ve toplumun daha derinlerine inilmesi gerektiğini
belirtmektedir. Toplumsal ekoloji kuramına göre, ekolojik bunalımın yalnızca teknik,
demografik, ekonomik, verimlilik gibi nedenlerden kaynaklanmadığı ve böyle
söylenmesinin de toplumsal bozuklukları gizlediği ileri sürülmektedir. Bu kuram,
insan ile doğa, toplum ile insan, toplum ile doğa karşıtlığını ve bu karşıtlıklardan
ortaya çıkan ekolojik krizleri çözmeye yönelik öneriler sunmaktadır. Diğer taraftan
6
ekolojik bunalımın kaynağını bulmak için hiyerarşi ve tahakkümü doğuran ve insan
toplumunun derinliklerinde yatan kurumsal, ahlaki ve tinsel değişimlere bakmak
gerektiği söylenmektedir.9 Toplum bilim ve siyaset bilimi kuramlarında da insanlar
açısından iktidar, baskı, itaat, direniş, özerklik, özgürlük v.b kavramların anlamı ve
aralarındaki ilişki ele alınmakta, bu kavramlara dayalı olarak sosyal olgular
açıklanmaya çalışılmaktadır.
Çevrecilik akımları ile liberalizm birkaç başlık altında uzlaşabilmektedir.
Bunlardan ilki; çevrecilik akımlarının insan hakları ile gelecek kuşakların hakları
kapsamında ele alınması ve tartışılması, insan haklarının korunmasına yönelik
politikalar üretmesidir. Đkinci nokta, çevrecilik akımlarının liberal politikaları dolaylı
olarak savunmakta olmalarıdır. Bireylerin özerkliği, dokunulmazlığı, bağımsızlığı,
doğal haklara sahip olması gibi kavramlar, çevrecilik akımında canlı ve cansız
varlıklar için gündeme getirilmektedir. Böylelikle doğal çevre ve doğal yaşam
olumlu bir şekilde ve yapısal olarak savunulmuş olmaktadır. Diğer bir nokta da
liberalizmin insan dışındaki canlı ve cansız varlıklara kıymet vermesi ve önemsemesi
olarak belirtilmektedir.10 Günümüzde liberal ülkelerin çevre kirliliğinde en büyük
kirletici konumunda bulunmaları ile birlikte, çevrecilik tartışmalarında öncülük ve
liderlik yapmaları dikkat çekici bir olgudur. Bu çerçevede kimilerine göre gelişmiş
ülkelerin rol ve imajları bakımından sadece görüntüde bu tür düşünceleri öne
sürdükleri,
yaptıklarının
savundukları
ile
çelişmesi
nedeniyle
içtenlikli
davranmadıkları kabul edilmektedir.
Çevre sorunları küresel boyutta yaşanmakla birlikte, bu sorunların çözümü
daha çok sorunların kaynağında yer alanların, yerelde sorumluluk ve kararlılık
göstermesi ile mümkündür. Ulusal ve uluslar arası hukukî düzenlemeler ve
yaptırımlar çevre sorunlarının çözümünde yeterli değildir. Çevre sorunlarının
temelinde insanların sınırsız ilerleme ve büyüme istekleri, sonsuz tüketim
alışkanlıkları, hızlı nüfus artışı ile eğitimsizlik ve duyarsızlık gibi birçok sosyal,
ekonomik, ideolojik ve siyasal faktör bulunmaktadır.11 Bu yönüyle çevrecilik
9
Yağanak, a.g.k. s:66-67.
Robert Eliot, a.g.k. s: 7-8.
11
Hüseyin Demirekin, Isparta Đlinde Çevre Sorunlarına Duyarlılık Analizi, Süleyman Demirel
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2001, s:107.
10
7
düşüncesi birçok bilim ve disiplinle ilişkili bir konuma gelmiştir. Gerek sosyal
bilimler gerekse fen bilimleri çevreci düşünceye çeşitli katkılarda bulunmaktadır.
Günümüzde insanlar arası ilişkilerin ve eylemlerin küresel boyutta ve
evrensel ölçekte geçerli ilkelerini ve temellerini oluşturmak için bir uzlaşma zemini
ve asgarî düzeyde bu uzlaşmanın sağlanacağı bir normatif alan kurulması
gerekmektedir. Bu görev etiğin başlıca görevleri arasında sayılmaktadır. Đktisadın ve
teknolojinin hemen her şeyi belirlediği bir zaman diliminde etik, yaşamın tek yönlü
kaygılarla rasyonalize edilmesinin ve yarar hesapçılığının yıkıcı etki ve sonuçlarını
eleştirel bir bakış açısıyla ele almakta ve bir uyarıcı görevi üstlenmektedir. Doğanın
dengesini kaybettiği bir aşamada her şeyin niceliksel bir düşünce ile görüldüğü bir
dönemde, niteliksel değerlerin olduğunun hatırlatılması işlevini yerine getirmektedir.
Bu yönüyle etik, bölgeler üstü geçerlilik gücü taşıyan uluslar arası ve uluslar üstü
kural ve normların anlatılması, anlaşılması ve kavranması için önemli bir platform
sayılmaktadır.12 Yaşadığımız zaman dilimine kadar geçen süreç, etik ilkelerin
belirlenmesinde, benimsenmesinde ve geçerliliğinde görülen gecikmenin insanlığa
büyük bir bedel ödettiğini göstermektedir. Bilimdeki bunca ilerlemelere karşın etik
ilkelerin insanlıkla tanışmasının son çeyrek yüzyıla sıkışması nedeniyle kaybedilen
değerlerin acısı yeryüzünde bütün canlılar varrlıklar tarafından hissedilmektedir.
Günümüzde çevre sorunlarında özel mülkiyet düşüncesinden kaynaklanan
olumsuzlukların da etkili olduğu görülmektedir. Gerçekten de günümüz insanının
kentte ve kırsal alanda bulunan dağ, deniz, ırmak ve göl alanlarında ve kıyılarında
yer kapma arzusu, toprağın kullanımında kamu mülkiyetinin önemini ortaya
çıkarmaktadır. Özel mülkiyete konu olan topraklar da kamunun çevre açısından
müdahalesi azalmaktadır. Oysa kamusal mülkiyete konu olan topraklarda yönetim
her zaman ve her durumda çevresel açıdan denetim yapabilmekte ve müdahale
edebilmektedir. Özel mülkiyette bulunan alanlarda çevre sorunlarının kontrolü
zorlaşmakta ve etkin bir metot kullanılamamaktadır.13 Özel mülkiyetin korunması ile
birlikte çok etkin bir hukuk ve kamuoyu denetimi olmadan çevrenin korunmasının
12
Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:10-12.
Atilla Ayvalı, Genel Olarak Metropoliten Yönetimler ve Yerel Yönetimlerini Çevre Konusuna
Sosyo-Ekonomik Yaklaşımları, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış,
Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:39-40.
13
8
oldukça zor hatta olanaksız olduğuna birçok ülkeden çok sayıda örnek göstermek
olasıdır.
Diğer taraftan hem kapitalist hem de sosyalist sistemlerde hedef ekonomik
büyüme olduğu için çevreye benzer yükler ve sorunlar getirmişlerdir. Ekonomik
ilerleme karşısında liberalizm gibi Marksizm de doğanın bir araç olarak
kullanılabileceği düşüncesine sahiptir. Çünkü sosyalizmin liberalizme yönelik
eleştirisi üretimden daha çok paylaşıma dönüktür.14 Temel siyasal sistemlerin de bu
iki kurama dayalı olması yaşadığımız çevre sorunlarının açıklanması bakımından
önem taşımaktadır.
Ekonomi alanında özel işletmelerin ilke plânında kar güdüsü ve amacıyla
hareket etmeleri, çevre kirliliğinde önleyici tedbirlerin alınmasına yönelik yatırımları
da maliyet-zarar boyutunda değerlendirmeleri neticesinde ve bütün hesapların karı en
çoklaştırmaya dönük olması gibi tutum ve davranışların sonucunda çevre kirliliğin
arttığı gözlenmektedir.
Çevre sorunlarının idarî ve hukukî boyutlarına bakıldığında, felsefî olarak
dünyaya bakış açıları ile ekonomideki düşünce yapısına bağlı olarak, sorunların
engellenemediği, koruma ve geliştirme çalışmalarının ancak çevre sorunları küresel
bir tehdit oluşturmaya başladıktan sonra hukukî ve idarî düzenlemelere konu edildiği,
bunun da ancak 1970’lerden sonra gündeme geldiği görülmektedir.15 Đnsanlığın bu
alanda topyekûn bir ihmal gösterdiği, çevre konusunun ideolojik bir konumlanma
göstergesi olarak araçsallaştırıldığı, devletlerin ortak bir akıl geliştiremedikleri ortaya
çıkmıştır.
Yeryüzünde çevre sorunları genellikle sanayileşmeye bağlı olarak bu
üretimin yapıldığı alanlarda yoğunlaşmakla birlikte giderek kırsal alana ve tarım
topraklarına doğru yayılmakta olduğu anlaşılmaktadır.16 Kentleşme sürecinin
yanında kırsal yerleşim yerlerinin terk edilmesi ve boşaltılması hem sosyal ve
14
Kılıç, a.g.k. s:77-80.
Đsmail Ceritli, Çevre Sorunları- Çevre Đçin Eğitim Đlişkisi ve Bir Araştırma Örneği,
Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 1996,
s:23.
16
Şevket Özdemir, Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Çevre Sorunlarına Duyarlılık, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1987, s:2.
15
9
toplumsal, hem de çevresel açıdan birçok soruna neden olmaktadır. Kentleşme
sorunları daha çok yaşayan nüfusun dağılımına dayalı olarak gündeme gelmekte,
buna bağlı olarak kentsel sorunlar çözüm konusunda daha avantajlı bir konuma sahip
olmakta iken, kırsal alanda ortaya çıkan sorunlar ikinci plânda kalabilmektedir.
Kırsal alan tanımları henüz bire indirilememiştir. Đl ve ilçe merkezleri
dışındaki alanlar nüfus sayımlarında kırsal alan olarak tanımlanırken, hane halkı
anketlerinde 20 binden az nüfuslu yerler, tarım istatistiklerinde ise tüm köyler ve 5
binden az nüfusu olan ilçe merkezleri kırsal alan olarak değerlendirilmektedir. Đl ve
ilçe merkezleri dışında kırsal alanda toplam nüfusun % 35’i yaşamaktadır. Bununla
birlikte kent sayılan yerlerden bazıları kırsal alan niteliğinde olabilirken, kırsal alan
olarak kabul edilen kimi yerler de kentsel alan niteliği sergileyebilmektedir.17
Kırsal alanda yaşanan toplumsal değişmenin ortaya çıkardığı çevre sorunları
arasında; tarımda makineleşme ve modernleşmenin nüfus göçüne yol açması, bu
göçlerin sonucunda çarpık kentleşmenin yaşanması, kentlerdeki işsizliğin artması,
küçük toprak sahiplerinin mülksüzleşmesi, tarım toprağına yapılan baskının artması,
gelişen tarım teknolojisinin gübre ve ilâç kullanımını arttırması sonucu toprak ve
sudaki doğal dengelerin bozulması gibi birçok sorun sayılmaktadır. Bunların yanında
verimsiz kalan küçük işletmelerin varlıklarını sürdürmeye çalışmaları da çok çeşitli
ve başka sorunları beraberinde getirmektedir.18 Son çeyrek yüzyılda Türkiye’de
yaşanan çevre sorunlarının kaynağında kentleşme süreci ve göç olgusu önemli bir yer
tutmaktadır. 1990 ile 2000 yılları arasında kentsel nüfus artış hızı binde 32,6
olmuştur. 2007–2008 yılları verilerine göre ülke içinde iki buçuk milyona yakın
sayıda insan göç etmiştir. 19
21. Yüzyılın; önceki yüzyılda var olan ve daha çok sanayileşme ile ekonomik
gelişmişlik farklarından kaynaklanan uçurumun daha da artacağı, buna ek olarak
bilgi, teknoloji ve yaşam kalitesini belirleyen ölçütler bakımından da bu uçurumun
17
Bülent Gülçubuk, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık
2005, s:68-69.
18
Şevket Özdemir, a.k., s:14-15.
19
Türkiye Đstatistik Kurumu, www.tuik.gov.tr/VeriBilgi/31.05.2009.
10
giderek derinleşeceği bir zaman dilimi olacağı tahmin edilmektedir.20 Gelişmiş
ülkeler genetik, nano teknoloji, uzay teknolojisi gibi alanlarda bilimin sınırlarını
zorlamakta iken, gelişmekte olan ülkeler sanayileşme ve endüstrileşme çağını henüz
tam yakalayamamış bir durumdadırlar. Bu durum ülkeler arasındaki farkın bir
uçuruma dönüştüğünü göstermektedir.
Çevre sorunlarının önlenmesi veya giderilmesi ya da çevrenin iyileştirilerek
geliştirilmesi sosyal ve ekonomik maliyetler açısından son derece zor bir iştir.
Yoksulluk ve yolsuzluk kıskacı altındaki azgelişmiş ülkeler bakımından bu durum
bir çıkmaz anlamına gelmektedir. Yoksulluk çevre sorunlarının temelindeki esas
nedendir. Bu ülkelerin çevre sorunlarından daha öncelikli birçok sorunu çözmeleri
gerekmektedir.
Gelişmekte
olan
ülkelerin
refah
düzeylerinden
özveride
bulunmalarını istemek ve beklemek hem etik açıdan hem sosyal ve ekonomik açıdan
sorgulanabilir ve tartışılabilir bir arayıştır. Öte yandan gelişmişlik ile çevre sorunları
arasında bir paradoks veya bir çelişki bulunmaktadır. Çevrenin korunması için
azgelişmişliğin ortadan kaldırılması gerekmekte iken, gelişme sürecinin kendisi de
çevre sorunlarına yol açmaktadır. Gelişmişliğin çevre sorunlarına yol açmaması için
önlenmesi ve durdurulması mı gerekmektedir sorusu ile azgelişmiş ülkelerin de, bir
dönem sanayileşmiş ülkelerinde yaptığı gibi, gelişme yolunda çevreyi ihmal
edebilme hakkına sahip olup olmadıkları sorusu çelişkinin bir diğer boyutunu ortaya
koymaktadır.21 Günümüzde bu çelişkinin net ve herkes tarafından kabul edilen bir
çözümü henüz ortaya konamamıştır.
Son zamanlarda etik ya da ahlâkla ilgili çalışmalar yeni kavramların ortaya
çıkmasını sağlamıştır. Kamu yönetimi etiği22, tıp etiği23, bilişim etiği24, iş etiği25,
meslek etiği, hukuk etiği, çevre etiği kavramları bu süreçteki gelişime örnek olarak
20
Kaplan, a.g.k. s:7.
Mehmet Işıksoy, Gelişme Sorunu ve Çevre Sorunları, Gelişme Ekonomisine Alternatif Olarak
Sürdürülebilir Gelişme Paradigmasının Küreselleşme ve Azgelişmişlik Koşullarında
Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1997, s:10-11.
22
Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002,
23
Nesrin Çobanoğlu, Tıp Etiği, Đlke Yayınevi, Ankara, 2007.
24
S.Gözde Dedeoğlu, Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar, Ege Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đzmir, 2004.
25
Nafiye Öztuğ, Etik ve Đş Etiğine Đlişkin Yaklaşımlar (Bir Uygulama), Marmara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 2004.
21
11
verilebilmektedir. Diğer taraftan “çevresel erdem etiği” kavramı da kullanılmaktadır.
Bu kavram diğer etik kavramlara göre daha az kullanılmaktadır. Etik kavramlar
birbirleriyle ilişki ve etkileşim içerisindedirler. “Erdem etiği” diğer kavramlarla
karşılaştırıldığında gelecekte daha yaygın kullanılacağı yolunda bir umut
vermemektedir.26 Bununla birlikte etiğin erdem ile çok özel ve yakın bir ilişkisi
olduğu unutulmamalıdır.
Kamu yönetimi çerçevesinde etik bir silsile bağlamında sıralama yaklaşımı
benimsendiğinde ilk sırada kişisel etik, ikinci sırada meslek etiği, üçüncü sırada
kurumsal etik ve son olarak da toplumsal etik kavramlarından söz etmek
olanaklıdır.27 Bir başka ifadeyle ne kadar uzmanlık gerektiren meslek varsa o kadar
da meslekî etikten söz etmek olanaklıdır.28 Đnsanlığın etik kavramını derinlemesine
ve bütün boyutlarıyla algılaması neticesinde, bu kavramın yokluğunun maliyetini,
varlığının katkısını daha iyi anlayacağı düşünülmektedir.
Etik sadece kuramsal bir bilim değil, uygulamalı bir bilim olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Genel etik ilkelerinin belirli yaşam ve eylem alanlarına uygulanmasıyla
birlikte o alanı ahlâkîlik ilkesi ve ahlâk bağlamında yorumlayan özel ve somut bir
etik ortaya çıkmaktadır. Tıp etiği, biyoetik, sosyal etik, bilim etiği, iktisat etiği,
ekoloji veya çevre etiği, barış etiği gibi alanlar buna örnek olarak verilebilir.29 Bu
durum etiğin yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldiğinin işaretleri olarak
algılanmalıdır.
Toplumsal, meslekî ve kurumsal yaşamda ortaya çıkan etik sorunları
çözümlemek için kuramsal yapılara gereksinim duyulmuştur. Etik sorun kümelerinde
“iyi-kötü” eylemlerin değerini kimin, nerde, nasıl ve hangi süre içerisinde
tanımlayacağı temel bir sorundur. Bu nedenle etikle ilgili kurallar konmuş ve bunları
uygulamak üzere kurullar oluşturulmuştur. Bu noktada neyin iyi neyin doğru
olduğunu kimin söyleyeceği tartışması yaşanmaktadır. Böylelikle etik kurulların
26
Jennifer Welchman, Book Reviews, Environmental Virtue Ethics, Ronald Sandler-Philip Cafaro
(Eds), Lanham, MD: Rowman-Littlefield,2005, ” Society for Applied Philosophy 2008. s:77-80.
27
Adalet Bayramoğlu Alada, Yerel Yönetim ve Ahlak, Toplu Konut Đdaresi BaşkanlığıIULA_EMME yayını, Kent Basımevi, Đstanbul,1993, s:65–70.
28
Çobanoğlu, a.g.k. s:11.
29
Pieper, a.g.k. s:86-98.
12
yapısı ve üye profilinin kimliği öne çıkmaktadır. Bu süreç içerisinde etik
uygulamaların; zor bir iş olan akıl yürütme ve etik tartışmalar yoluyla yapılması
gerekmektedir. Bu tartışmalar sonucunda ilgili topluluğun ikna edilmesi, sorunun
anlaşılması ve çözümün benimsenmesi suretiyle kurallar ortaya çıkmaktadır. Etik
kurullar işte bu yöntemle kural oluşturma işlevlerini yerine getirmektedirler.
Toplumsal düzenin sürdürülmesi bakımından, kültürel etkileşim biçimlerinin
davranış kalıplarına dökülmesi ile normatif kurallar oluşturulmaktadır.30 Zaman
içerisinde etik kurulların ve etik kuralların sayısının artması ile insanlık bu alanda
gerekli birikime sahip olacaktır.
1960’lı yılların sonlarında çevrecilerin “ekolojik kriz” ve “ortak trajedimiz”
gibi yayınlar yaparak ekolojik sorunlara felsefi açıdan yaklaşım göstermeleri
sonucunda çevre etiği kavramı tartışılmaya ve giderek artan ölçüde ekolojik kuram
içerisinde yer tutmaya başlamıştır. Ardından 1970’li yıllardan itibaren felsefeciler
çevre etiğinin sınırlarını belirlemek ve felsefenin ilgi duyduğu bir alan haline
getirmek için çalışmalarda bulunmuşlardır.31 Çevre etiği kavramının geleneksel Çin
Felsefesinden de etkilendiği ve esinlendiği ifade edilmektedir.32
20. Yüzyılın ilk yarısında siyasal ve ekonomik sorunlar ön planda iken, son
çeyrekte etik sorunlar öne çıkmış, 21. yüzyılın ilk on yılında ise etik gündemin ilk
sıralarında yer almıştır. Postmodern toplumlarda etik söylem ve buna bağlı olarak
etik kodlarda yeniden dönüşmekte ve yapısal bir değişim geçirmektedir.33
Gelişmişlik ve modernleşme düzeyine göre her ülkede etik yargılar oluşmakta ve
toplumsal kültür içerisinde kendine bir yer edinmektedir.
20.
Yüzyıl
birçok
açıdan
bir ilerleme ve dönüşüm
çağı
olarak
nitelendirilirken, etik ilkeler açısından orta çağın yaşandığı belirtilmekte ve etik
değer sorunlarıyla hesaplaşma yapılmadığı vurgulanarak çağa damgasını vuran
30
Nesrin Çobanoğlu, Etik Kurullar (Ed: Nesrin Çobanoğlu), Etik Kurullar, 2. Ankara Etik Günleri
Sempozyumu, Ankara, 2009, s: 2-3.
31
Özlem Şeniz Gündoğdu, Kentsel Çevre Estetiğinin Etik Açıdan Đrdelenmesi, A.Ü. Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999, s:29.
32
Lauren F. Pfister, “Envıronmental Ethıcs And Some Probıng Questıons For Tradıtıonal Chınese
Phılosophy” Journal of Chinese Philosophy, Professor, Department of Religion and Philosophy
Humanities, Hong Kong Baptist University; currently Visiting Professor, Institut für
Religionswissenschaft, Universität Bern, 2007, s: 101 -123.
33
Öztuğ, a.g.k. s:11-13.
13
olgulardan birinin de “değerler adına değer harcanması” olduğu ifade edilmektedir.
Bunun tarihsel sebepleri olduğu gibi bilgi sorunu ve bilimsellikle uğraşılmasından
ötürü etik değerlere ve ilişkilere gereken önemin verilmemesinden kaynaklandığı da
anlaşılmaktadır.34 Bununla birlikte 21. yüzyılın “çevre yüzyılı” olacağına ilişkin ön
görüler geliştirilmekte, yaşanan güncel ve önemli tartışmaların bu savı doğrulayacağı
beklenmektedir.35 Bu süreç bilinçli olmaktan daha çok, bir zorunluluk olarak
ülkelerin ve toplumların yaşamında var olacaktır.
Toplumsal gelişim veya değişimin büyük bir hızla yaşanması, beraberinde
birçok ahlâkî ve hukukî ya da normatif zor sorunların çığ gibi büyümesine ve
birikmesine neden olmuştur. Bu sorunların yol açtığı çelişkilere yanıt arama etkinliği
bir tür etik çalışmadır. Bu etkinlik yalnızca açık uçlu ve yanıtsız soruları ele almakla
yetinmez, eski kuralları ve yanıtlanmış sorunları da yeniden irdeler, eleştirir, inceler
ve bunlar için gerekirse farklı çözümler üretir.36 Tarihsel süreç çizgisel ve düz bir
ilerlemeci nitelik taşıdığından, geçmişten geleceğe uzanan bir birikimin ifadesidir.
Bauman, modern toplumların geçirdikleri süreçlerin sonunda ortaya çıkan
gereksinimlerinden dolayı her şeyi kapsayan bir etik anlayış ve insanların uymak
sorunda olacakları ahlâkî kurallar bütünü oluşturulduğunu ifade etmektedir. Ona göre
Ahlâk, insanların toplumla ve birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallar dizgesi
olup, değişik koşullara göre farklılık göstermektedir. Etik felsefenin bir dalı olarak
insan ilişkilerine temel teşkil eden değerlerin ahlâkî bakımdan iyi ya da kötü, doğru
ya da yanlış olarak nitelendirilmesi ile ilgilenmektedir. Modern etik anlayışının bilgiiktidar ilişkisine dayandığı ve bu iki kanadın birbirini tamamladığı ileri
sürülmektedir.37 Modernleşme süreci bilgi-iktidar ilişkisini çok açık bir tablo olarak
ortaya koymuştur. Bu dönemde bilginin iktidarın kaynağı ve meşrulaştırma aracı
olarak rol üstlendiği dile getirilmiştir.
34
Đoanna Kuçuradi, Etik, Türkiye Felsefe Kurumu, Türk Felsefesi Ya da Simurg Dizisi, Yayın No: 5,
Ankara, 2006, s:III-V
35
Kaplan, a.g.k. s:15.
36
Çobanoğlu, a.g.k. s:3.
37
Numan Kodal, Zygmunt Bauman’da Politika ve Etik, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003, s:36-37.
14
Bilgi, bilişim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan son gelişmeler bazı etik
sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bilgiye ilişkin sorunlar, fikri mülkiyetle
ilgili sorunlar, teknoloji-toplum ilişkisinden kaynaklanan sorunlar, insanın bilişim ve
iletişim teknolojileri kullanımından doğan diğer sorunlar v.b sayılabilmektedir.38
Bilişim toplumunda özellikle sanayide çok yoğun teknoloji kullanımı yaşam
kalitesinin niteliğini yükseltmekle birlikte çevre sorunlarına ve çevreyle ilgili etik
sorunlara neden olmaktadır. Kalkınma sürecinde kullanılan bilgi ve teknoloji
ekonomik, sosyal ve çevresel boyutta çeşitli sorunları ortaya çıkarmaktadır.
Đnsanlığın tarihsel süreç içerisinde yaşadığı aydınlanma dönemi, ortaya
koyduğu ilerleme fikri ile bugünkü ekolojik krizin temelini attığı, bilim ve
teknolojideki her gelişmeye pozitif anlam yüklenmesi dolayısıyla doğal tahribatların
önlenemediği ileri sürülmektedir. Buna göre, bilim ve teknolojideki gelişmeler
insanlığın yaşam kalitesini yükseltmiş, buna karşılık nüfus artışı, tüketim artışı, doğal
kaynakların hızla tükenmesi, doğal türlerin ortadan kalkması tehlikesi, ekolojik
dengenin bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalması, kimyasal ilâç kullanımının
yaygınlaşması gibi etkenler çevre kirlenmesine neden olmuştur.39 Diğer bir
anlatımla, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmeler, insanlığa sağladığı yararların
yanında geleceğe ilişkin birçok kaygı yaratan duruma da yol açmıştır. Bu kaygılar
etiğe olan ilgiyi arttırmış ve etik kodlar ya da normlar oluşturulmasına çalışılması
gerektiğini ortaya koymuştur.40 Bilimsel çalışmaların en uç noktalarına doğru
gidilmesi, bilimin bilinen sınırlarının zorlanması ve devrim niteliğinde ilerlemeler
kaydedilmesi ile doğru orantılı olarak etik; bir gereksinim olarak daha çok değer
kazanmaktadır.
Etik, insanın eylemlerini ele almakla birlikte, her türlü insan faaliyeti ve
eylemini değil, öncelikle ahlâkîliği vurgulamakta ya da ahlâkî eylemlerin kendisini
konu etmektedir. Bir eylemin ahlâkî açıdan iyi bir eylem olmasını sağlayan niteliksel
durumlar sorulmakta, ahlâk, iyi, doğru, ödev, yükümlülük, gereklilik gibi kavramlar
ile birlikte ele alınmaktadır.41 Diğer bir ifade ile etik ve ahlak, kullandığı çeşitli
38
Dedeoğlu, a.g.k. s:71.
Yağanak, a.g.k. s:76-77.
40
Çobanoğlu, a.g.k. s:12.
41
Pieper, a.g.k. s:16-17.
39
15
araçlar ile insanların tutum ve davranışlarını tartmakta ve onlara bir değer
biçmektedir.
Etik, ahlâkîleştirme, ideolojileştirme, dünya görüşü ortaya koyma gibi
amaçlara sahip değildir. Etik, temellendirilmiş sonuçlara varılmasını amaçlamakta ve
bunun için konusuna, yani ahlâkî eylemlere belirli bir yöntem kullanarak
yaklaşmakta ve bu yönüyle salt öznel değil nesnel bir geçerlilik kazanmakta ve
kanıtlanabilen
önermelere
önem
vermektedir.
Başlıca
iki
etik
yöntem
kullanılmaktadır; betimleyici ve normatif yöntem. Etik; normatif yöntemi
kullanmakta olduğundan bir saptamaya gitmeden önce eylemleri ahlâk çerçevesinde
değerlendirme olanağı sunan ölçütler geliştirmek zorundadır. Bu ölçütler sürekli
olarak sorgulanabilir, gözden geçirilebilir ve eleştirel bir karakter taşımalıdır.42 Bu
yönüyle etik, sürekli yenilenen ve diri olarak varlığını sürdüren bir yapı
görünümündedir.
Etik kavramını felsefe kavramından ayırmadan ele almak ve bu kavramları
bir bütünün parçaları olarak değerlendirmek daha doğru bir yoldur. Felsefe kavramı
düşün yaşamında daha uzun bir geçmişe sahiptir. Sokrates felsefeyi neyi bilmediğini
bilme olarak tanımlamışken Yunancada bilgi sevgisi anlamında kullanılmıştır.
Felsefe; insanın evrenle arasındaki ilişkiyi sistematik ve kavramsal olarak açıklayan
bilimsel bilgi, etik ise felsefenin alt dalı olarak adlandırılmakta ve ahlaki değerler
felsefesi olarak nitelendirilmektedir. Etik, insanın diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde
sorulabilecek her türlü sorunun “iyi- kötü” değerlendirmelerine göre yanıtlarını
vermeye çalışan değerler felsefesi olarak ortaya çıkmıştır.43 Felsefe bilmeden etik
hakkında fikir yürütmek olanaklı olmadığı gibi artık etik bilgi sahibi olunmadan
felsefe bilimine katkıda bulunmak olası değildir.
Bu konuyu farklı bir açıdan ele alan Naess, eko felsefe kavramını geliştirmiş
ve bu kavramla; insanın dışındaki doğayla olan ilişkisinin ortaya çıkardığı, çok
boyutlu ve çok ciddî yaşamsal sorunlar karşısında doğaya çıkarcı olmayan ve onun
varlığını amaç olarak benimseyen bir bakış açısıyla yaklaşarak, “doğa merkezli bir
42
43
Pieper, a.g.k. s:17-18.
Çobanoğlu, a.g.k. s:9.
16
etik görüş” belirlemeyi düşünmüştür. Eko felsefe, toplum için sosyal, politik ve etik
değerlerin geliştirilmesi ile toplumun yeniden bu çerçevede örgütlenebilmesi
amacıyla yön gösterici bir işlev görmektedir.44 Bütün bilim dallarında olduğu gibi
ekolojinin de felsefeyle yakın bir ilişkisi bulunmakta ve böylece felsefe bilimlerin
kesiştiği bir kavşakta ve disiplinler arası bir konumda bulunmaktadır.
Etik genel inançlarla, tavırlarla ya da alışılmış davranışları yönlendiren
kurallarla ilgili olup, toplumsal yaşam biçimini şekillendirmektedir. Felsefenin bir
dalı olarak etik; bize nasıl yaşamamız gerektiğini gösteren geleneğin akıl
süzgecinden geçirilmesini amaçlamaktadır. Bu anlamda her toplumun kendine özgü
bir etiği vardır. Çevre etiği insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ahlâkî ilişkilerin
sistemli olarak incelenmesi, bir başka anlatımla ahlâk kurallarının insanların doğal
dünya karşısındaki davranışlarını yönettiğini ya da yönetmesi gerekliliğini öngören,
insanların kimlere, nelere karşı sorumlu olduğunu ve bu sorumlulukların haklılığını
açıklayan bir kuram olarak tanımlanabilmektedir.45 Etik,
kısaca
ifade
edilirse;
felsefenin bir dalı olarak ahlâkî sorunlar ve ahlâkî yargılar hakkında felsefî düşünme
anlamındadır.46 Etik felsefenin bulunduğu konumdan da güç alarak yaşamın hemen
her alanı ile ilgili düşünmekte ve bunlara ilişkin ortaya bir yargı koyabilme
potansiyelini taşımaktadır.
Đnsanların kendi eylemlerini değerlendirmesi ve kendine hesap vermesi,
sorumluluk denen insansal bilinçle ya da kişi değeriyle hareket etmesi anlamına
gelmektedir. Her insanın kendine, diğer kişilere, çağdaşlarına ve gelecek kuşaklara
karşı sorumlulukları bulunmaktadır.
Bu noktada sorumluluk; her türlü koşulda
insanın değerinin korunması ve böylece insan olma bilincinin yüklediği bir
sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin kendi eylemlerine değer biçmesini
izleyen bir yaşantı durumu olarak adlandırılan “vicdan”, bir bilinç duygusu olarak
sorumlulukla ilgili bir olgudur. Bu sorumluluk olan bir sorumluluk değil, duyulan
belirli bir sorumluluktur. Vicdan, kişinin kendi eylemlerine karşı yaptığı değerlilikdeğersizlik bilinci ve kendi eylemlerine değer yargılarıyla değer biçmesi sonucu
44
Gündoğdu, a.g.k. s:30.
Des Jardins, a.g.k. s:46-58,
46
William Frankena, Etik, (Çev: Azmi Aydın), Đmge Kitabevi, Ankara, 2007, s:20.
45
17
oluşan bir duygu ya da yaşantı olarak tanımlanabilmektedir.47 Bu yönüyle vicdan
bilinci ve sorumluluk kavramı etik ilişkilerde ve değerlendirmelerde temel ve
belirleyici olguların başında yer almaktadır. Vicdanın onayı veya onaylamaması
sorumluluk durumunu da etkilemektedir.
19. yüzyıldan bugüne gelene kadar ortaya konan düşünce akımlarının en iyi
analizinin yakın dönemlerde felsefeciler tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bu
çerçevede çevreci düşünce kapsamında yapılan analizlerden biri de değer kavramının
yeniden sorgulanması olmuştur. Böylece felsefenin alt disiplini olarak etik, insanın
diğer insanlarla ilişkilerini sorgulamanın yanında, insanın doğal çevresiyle olan
ilişkilerini de irdelemeye başlamıştır. Çevre felsefecilerinin ortaya koyduğu bu
anlayış çevre etiği olarak adlandırılmaktadır. Bu bakış açısında insan merkezli
tutumlar ve insan merkezci etik yeniden yorumlanabilmektedir.48 Etik ve çevre etiği
ile uğraşan insanlar, doğaları gereği başlangıçta insan odaklı veya insanı merkez alan
görüşler ile işe başlamışlardır. Düşün yaşamının olgunlaşması ve ilerlemesi
sonrasında ise doğa ve diğer varlıklar ağırlık kazanmaya başlamışlardır.
Zaman içerisinde etik çalışma kapsamında yapılan çabalar sonucunda alanın
hayvan hakları, canlı türleri v.b. yönleri oluşmuş ve birer alt dal olarak gelişmiştir.
Daha sonra etik kavramı ile eko felsefe kavramı farklı yönlerde gelişme
göstermişlerdir. Etik; “iyi” ve “kötü”’nün ne olduğu, “yanlış” ve “doğru”nun nasıl
anlaşılması gerektiği gibi açılardan çevresel değerleri ele almaktadır.49 Eko felsefe
ise etik değerler üzerinden toplum doğa ilişkisini ele alarak, toplumun politik,
ekonomik ve sosyal yaşamını değiştirmek ve bu şekilde doğayı merkeze almak amacı
yönünde çaba göstermektedir.
Etik değerler, önceden metafizik kavramlarla nitelendirilirken, günümüzde
insanlığın daha iyi yaşamasını amaçlayan bir anlayışla ele alınmaktadır. Bilişim ve
iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmeler gelecek kuşaklar ve evren kavramları da
irdelenmektedir. Etik genel anlamda bilimin ve hukukun yolunu açan bir anlayış
47
Kuçuradi, a.g.k. s:152-154.
Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:95.
49
Gündoğdu, a.g.k. s:30.
48
18
çerçevesinde, her konuyla ilgili ortaya konan normları yapısal olarak değerlendirir,
düşünceler oluşturur ve çözüm önerileri getirir. Bu yönüyle bir tartışma ortamı
hazırlayarak yeni sorunsalları irdeleme olanağı verir.50 Bilişim ve iletişim
alanlarındaki yüksek hızlı değişim ve dönüşüm insanlığın düşünce ufkunu oldukça
etkilemekte, diğer alanlarda olduğu gibi çevre konusunda da farklı yaklaşımların
ortaya çıkmasına olanak tanınmış olmaktadır.
Etik ilişkilerde bir eylemin değeri, o eylemin yapıldığı belirli koşullarda
başka eylem olanakları bakımından değerlendirilmesi özelliğini anlatmaktadır. Bir
eylemin onunla aynı türden eylemler arasında tuttuğu özel yer o eylemin değerini
ifade etmektedir.51 Son derece karmaşık olan insan ve toplumun tutum ve
davranışlarının değerlendirilmesi ve anlaşılması süreci, hem çok boyutlu hem de çok
zorlu aşamalardan oluşmaktadır.
Çevre etiğinin tartışma alanında dünya genelinde çevreye ilişkin sorunlar yer
almaktadır. Bu kapsam ve çerçevede günümüz toplumlarında doğal çevreye ilişkin
olarak dünya çapında yaşanan ve aşağıda özetlenen sorunlarla karşı karşıya kalındığı
söylenebilmekte52 ve bu sorunlara her geçen gün yenilerinin eklendiği ifade
edilmektedir:53
-
Đklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma,
-
Asit yağmurları, katı atıklar, toksin atıklar,
-
Ormanların ve tarımsal alanların azalması sonucu çok sayıda hayvan ve
bitki türünün yok olma tehlikesi,
-
Büyük çapta nükleer kirlenme ve buna bağlı olarak çevre kirliliğinde artış,
radyoaktif kirlenme,
-
Çölleşme, DDT kirlenmesi, civa kirlenmesi, denizlerdeki petrol
kirlenmesi, su, deniz, kıyı ve toprak kirlenmesi, içilebilir su kaynaklarının
azalması,
50
Çobanoğlu, a.g.k. s:10.
Kuçuradi, a.g.k. s:169.
52
Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, yayın
No:10, Bursa, 1996, S:48-85
53
Kışlalıoğlu ve Berkes, a.g.k. s:63-79.
51
19
-
Gürültü, düzensiz ve çarpık kentleşme, hızlı nüfus artışı, sanayileşmeden
ve doğal çevreyi kirleten teknoloji kullanımından kaynaklanan sorunlar
v.b. birçok sorun ortaya çıkmıştır.
Bu sorunlar kırsal-kentsel ayrımı yapılmaksızın bütün çevreyi olumsuz olarak
etkilemektedir. Bütün bu sorunlara karşın bugün bile çevreye ilişkin koruma
çalışmalarının birçok kesim tarafından gereksiz ve anlamsız bir etkinlik olarak
görülmesinden dolayı insan ve toplum sağlığı ile birlikte çevre sağlığına yönelik
tehditler giderek büyümekte ve kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Bu endişe
duygusu sivil toplumda ve kamu yönetiminde gereken örgütlenme, tepki verme ve
önlem alma gibi sonuçlara beklendiği oranda dönüşememiştir.54 Đnsanlığın, belki de
uzun tarihsel süreç boyunca tarifi olanaksız sayısız tehdit ve tehlikelerle karşılaşması
ve bunları aşarak bugünlere gelmesinin verdiği öz güvenle günümüzde bir felâkete
dönüşen çevre sorunlarına gereken önem ve titizliği henüz göstermediği
görülmektedir.
Çevre merkezli yaklaşımların çevreci düşünceye, çevre etiği olmaksızın katkı
yapabilmesinin olanaksızlığı ortaya çıkmıştır. Bir çevre düşünürüne göre, çevreye
yönelik insan tutum ve davranışları ile toplum yaşamında görülen eylemleri ve sosyal
yaşamı irdelemeden ve eleştirel olarak değerlendirmeden bir anlayış geliştirilmesi
olanaklı görülmemektedir. Bir başka ifadeyle var olan kurulu düzene bir karşı çıkma
ya da tez-antitez anlayışı bir bakış açısı olarak benimsenmektedir.55 Bilimsel
ilerlemelere, eleştirel bakış açısına dayalı mantık sorgulamalarının çok önemli
katkıları olmaktadır. Gerek sosyal bilimler gerekse fen bilimleri bu anlayış
çerçevesinde ve temelinde varlık göstermektedir.
Çevre ve etik kavramlarının bir arada kullanılmasının bir başka gerekçesi;
aşırı nüfus artışı, üretim ve tüketim kalıplarının neden olduğu çevre kirliliği ve
bozulması sonucunda ortaya çıkan yaşamsal yoksunluklar ile gelecekle ilgili
yaşamsal kaygılardır. Bu sürecin sonunda insanlar ve toplumlar çevreye karşı tutum
ve davranışlarını sorgulamış ve yeni eylem ve yaklaşım geliştirmek düşüncesi
54
Özgener, a.g.k. s:195.
Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:97-98.
55
20
içerisinde olmuşlardır. Yaşamın sürekliliğini ve doğal dengeleri alt üst eden, insan ve
diğer canlıların yaşamlarını tehlikeye sokan çevre kirliliği nedeniyle insanlar kendi
tutum ve davranışlarını belirli ilke ve kurallar çerçevesinde denetlemek zorunda
kalmışlardır.56 Doğa insanlığı bu sorumluluk ve denetim sürecine zorlamış, ekolojik
sistemin bozulduğu alanlarda bütün canlı yaşamının tehlike altına girdiğinin
örneklerini bütün insanlığa göstermiştir.
Bugün gelinen ekolojik tehlike düzeyinin insanlığı tehdit etme ve var olma ile
yok olma meselesi haline geldiğini bildiren Bahro, ekolojik bunalımın doğayla ilgili
olmadığını, insanın doğayla yürüttüğü ilişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir
sorun olduğunu ve bu durumdan tek başına “kapitalizmin” tek neden olarak
görülemeyeceğini ifade etmektedir. Ona göre sorumlu “sanayi uygarlığı” olmakta ve
temel sorun sanayi toplumunun çevre sorunları değil, insanlığın ekolojik
bunalımından söz etmek gerekmektedir. Ardından çözüm olarak sonlu bir dünyada
yaşandığının bilinciyle sonsuz isteklerden vazgeçilmesini önerilmektedir. Đnsanın
kendisini doğadan kopardığını ve varlığının temelini tüketime endekslediğini
vurgulayarak, neticede insanın kendi kendisini sömürgeleştirmekte olduğunu, maddî
konforun terk edilmesi değil, bilinç devriminin gerçekleştirilmesi gerektiğini
söylemektedir.
Ayrıca insan doğa ilişkisinin yeniden inşa edilerek, yeni ahlâkî
kurumların oluşturulması ve doğayla ilişkiyi ifade eden ekonomi ve teknolojinin de
yeniden yapılandırılmasının önemini belirtmektedir.57 Đnsanların binlerce yıldır
kullandığı ve tükettiği yeryüzü, bugünkü çevre sorunlarının öznesi değil nesnesidir.
Dolayısıyla insanlık kendi tutum ve davranışlarının neticesinde ortaya çıkan bu kötü
tablonun sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.
Etik yargılar oluşturmak, doğru ve yanlışa ilişkin değerlendirmelerde
bulunmak, neyin gerekli ya da zorunlu olduğunu öğütlemek normatif etikle uğraşmak
anlamına gelmektedir. Normatif kararlar insan davranışlarına yön verebilmektedir.
Örneğin; fabrikalar çevreyi kirletmemeli, ormanlar ve tarım alanları yok
edilmemelidir. DDT ve civa kirlenmesi önlenmelidir, nükleer enerji santralleri doğru
56
Kumru Arapkirlioğlu, “Biyoetik ve Çevre” Yaman Örs Armağanı, (Ed: Yönetim Kurulu),
Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005, s:500.
57
Eray Yağanak, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002, s:74-75.
21
mekânlara yerleştirilmelidir. Örneğin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan türler
korunmalıdır gibi normatif kararlar açık ya da kapalı bir şekilde belirli bir etik
davranış ölçütü ya da kuralına bağlanabilmektedir. Bu anlamda çevre etiği;
felsefenin, çevreciliğin büyük bir bölümünü oluşturan bu normatif yargıları sistemli
bir biçimde inceleyen ve değerlendiren bir dalı olarak nitelendirilebilmektedir.58 Etik,
çevre etiği ve felsefe birbirini tamamlayan ve yakından izleyen teorik kapsamlara
sahip kavramlardır.
Bir genelleme yapılacak olursa etiğin işlevinin bir eylemi doğrudan buyurmak
ve yasaklamak değil, eylemin ahlâk açısından nasıl değerlendirilebileceğine ilişkin
bilgi vermek olduğu, eylem ve davranışların belirlenmesinden çok insan pratiği
açısından önem taşıdığı ifade edilebilmektedir.59 Etik insan eylemlerinin bilinç
düzeyi ile ilgilenmekte, bir tutum ve davranışı ortaya çıkaran iradeyi irdelemektedir.
Etiğin başlıca görevi insanlar arası ilişki ve eylemlerin, uzlaşmanın
sağlanabileceği normatif bir ortam üzerinde kurulmasını sağlamak, bu amaçla
insanların tutum ve davranışları açısından evrensel ölçekte geçerli olan ilke ve
kuralları ortaya koymaktır. Bunun için kültürlerde var olan normların çok iyi
bilinmesi, bu normların tutum ve davranışlar ile eylemleri yönlendirici ve
düzenleyici işlevlerinin eleştirel bir bakış açısıyla sorunlaştırılıp, bunların ne ölçüde
evrensel nitelik taşıdığı ve geçerliliğinin ne düzeyde olduğunun bilinmesi
gerekmektedir.60 Bu yönüyle etik; yerel ile evrensel noktalar arasında daha çok ikinci
noktaya ulaşma ve yakınlaşma çabasını göstermelidir.
Etiğin bir başka özelliği ne yapılması gerektiği değil, nasıl yapılması
gerektiği, neyi yapma ya da yapmamanın yanlış olduğu, doğru yola nasıl ulaşılacağı
gibi yol gösterici bir kılavuz niteliği taşımasıdır.61 Etik bir pusula özelliği taşımakta
olup, yolun ya da rotanın yönlerini belirtmekte ancak hangi yoldan veya rotadan
gidilmesi gerektiği konusunu insanların ilgi ve takdirlerine bırakmaktadır.
58
Des Jardins, a.g.k. s:60.
Nurten Ergüç, Đlköğretim Müfredat Laboratuar Okulu Müdürlerinin Mesleki Etik Đlkelere
Đlişkin Davranışları (Ankara ili Örneği), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ekim, Ankara, 2002, s:8.
60
Đrfan Yıldırım, Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003, s:16.
61
Arapkirlioğlu, 2005, a.g.k. s:504.
59
22
Etiğin amacına bakıldığında bir dizi alt amaç ortaya konmaktadır:62
-
Đnsan pratiğini ahlâkî niteliği bakımından açıklamak,
-
Eleştirel, ahlâk tarafından belirlenmiş bir bilinç geliştirmek,
-
Eleştiri için etik argümantasyon biçimi ve temellendirme süreçleri
oluşturmak,
-
Ahlâkî eylemin insanın keyfine bağlı olmadığını, aksine insan olarak
varlığının vazgeçilmez bir niteliği olduğunu göstermek,
-
Đnsana sevmeyi öğretmek.
Günümüzde geleneksel anlamda var olan ahlâkî normların yerine, başarı için
her yolu deneyen, vicdan, adalet, dürüstlük, güven gibi değerleri yok sayan, tüm
alanlarda ve bu arada kamu yönetiminde ve politik sistemde de kendisini gösteren
anlayış, yönetsel sorunları beslemekte ve böylece toplumsal alanda ortaya çıkan etik
sorunlara neden olabilmektedir.63 Amaca ulaşmada he yolu meşru sayan bir anlayış
yeryüzünü birçok alanda krize sürüklemektedir.
Etiğin dayandığı temel koşul, “iyi niyet” kavramıdır. Bu kavram kişinin iyi
olarak kabul edileni fiilen kendi eylemlerinin ilkesi haline getirmesini anlatmaktadır.
Etik bilgisine sahip olan kişinin mutlak ahlâklı olacağı söylenemez. Özellikle iyi
niyetin olmadığı, hoşgörü, uzlaşma, anlama ve ahlâkî olana karşı açık olunmadığı bir
durumda etik düşüncelerin de bir değeri ve önemi olmayacaktır.64 Bilgisayarlar her
türlü bilgiyi depolamakta ve kullanmaktadırlar, fakat herhangi bir değer yargısına
sahip değillerdir. Bu bakımdan etik bilginin varlığı uygulama veya pratik olmadan
tek başına bir anlam ifade etmemektedir.
Đnsanların bilim ve teknolojide sağladığı bunca bilgi birikimine rağmen, eline
geçirdiği bütün olanakları, uygarlığın verdiği cesaretle öteki tüm yaşam alanlarını
göz ardı ederek, baskın bir tür olarak davranmakta, dünyayı kendi çıkar ve
gereksiminler doğrultusunda kullanmaya ve biçimlendirmeye devam etmektedir.65
62
Pieper, a.g.k. s:18.
Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002, s: 16.
64
Pieper, a.g.k. s:19.
65
Arapkirlioğlu, 2005, a.g.k. s: 504.
63
23
Bu nedenle değer yargıları dikkate alınmadan, yeryüzünde bu ölçüde devam eden bir
tüketim sürecinin çok uzun bir zaman sürdürülebilmesi ve bu yükün gezegenimiz
tarafından kaldırabilmesi olanaklı gözükmemektedir.
Günümüzde bireysel ve toplumsal değerlerde görülen bozulma ve yozlaşma,
hak ve sorumluluklarının farkında olan, daha iyi bir toplum arzulayan, çevrede olup
bitenin farkında olan insanlarda bir huzursuzluğa yol açmaktadır. Bu durum doğru
ölçünün ne olduğu sorusunu yani etik sorununu gündeme getirmektedir. Siyaset
etiğinde ve toplumsal algılamalarda yaşanan kötü deneyimler, kamu yararı
bakımından yaşamın birçok alanında meslekî etiklerinde güçsüzlüğünü işaret
etmektedir.66 Özellikle gelişmekte olan ülkelerde demokrasinin yaşatılması ne kadar
zor bir süreç ise, sosyal, ekonomik ve ekolojik yaşamda etik ve çevresel değerlerin
referans alınması hususu da aynı şekilde sıkıntılıdır.
Herhangi bir eylemin iyiliğine ilişkin değerlendirmeler birtakım etik kodlar
temel alınarak yapılmaktadır. Meslekten mesleğe değişse de benimsenmiş olan temel
etik ilkeler; adalet, eşitlik, dürüstlük, doğruluk, yaşama saygı, tarafsızlık, sorumluluk,
yasallık ve özerklik gibi ilkeler belli başlı olarak sıralanabilmektedir.67 Bu ilke ve
değerler insanlığın uzun tarihinde yaşadığı sayısız deneyimlerinden elde edilen ortak
birikim ve miras olarak ele alınmalıdır.
Bu bilgiler ışığında Türkiye’de kırsal çevre sorunlarının etik açıdan ele
alınması gerekmektedir. 31 Aralık 2008 tarihi itibarîyle Türkiye nüfusu 71.517.100
kişidir. 2008 yılı yıllık nüfus artış hızı binde 13,1 olarak gerçekleşmiştir. Ülke
nüfusunun %75’i il ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadır. O halde nüfusun %25’i ise
kırsal alanda, il ve ilçe merkezleri dışında yani köy ve beldelerde bulunmaktadır. Đl
ve ilçe merkezlerinde ikamet eden nüfus 53.611.723, belde ve köylerde ikamet eden
nüfus ise 17.905.377 kişidir. Öte yandan Nüfus göstergelerine bakıldığında; kentsel
alan olarak 20.001 ve üzeri nüfusa sahip yerleşim yerleri kabul edildiğinde, kentsel
nüfus oranı, 2000 yılı verilerine göre toplam nüfusun yaklaşık %59,25’ini
66
Nesrin Çobanoğlu, “Bireysel Etikten Toplumsal- Siyasal Etiğe”, Yaman Örs Armağanı, (Ed:
Yönetim Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005, s:515.
67
Nesrin Çobanoğlu ve Gülefşan Demirbaş, “Biyoetik Yaklaşımların Uygulamalı Etiğe Yansımaları”
Uluslar Arası Katılımlı 3. Ulusal Tıp Etiği Kongresi, Kongre Kitabı-1, (Ed), s: 591, Özhan
Matbaacılık, Bursa 2003,
24
oluşturmaktadır. Buna göre kırsal alanda veya kentsel alan olarak tanımlanan yerler
dışında yaşayan nüfus oranı %41,75 dolayındadır.68
Türkiye’nin il ve ilçe merkezleri dışında kalan kırsal alanları da yüz ölçümün
yaklaşık %92’si gibi çok büyük bölümünü oluşturmaktadır. Kırsal alanda yerel
yönetim birimlerinden Đl özel idareleri ve köyler yetkili ve görevli idarelerdir.
Dolayısıyla belediyeler dışındaki alanlarda yerel yönetim olarak il özel idareleri ve
köyler sorumludur. Bu nedenle kırsal çevre etiği yaklaşımında il özel idareleri ve
köylerin yetki, görev ve sorumlulukları önem taşımaktadır. Bu idarelerin durumları,
çevre etiği ilkeleri bağlamında etkili, önemli ve belirleyici faktörler arasında yer
almaktadır.
Türkiye’de nüfus artışı ve kentleşmenin sürmesi hem kırsal alanda hem de
kentsel alanda sorunların boyutlarını giderek arttırmaktadır. Bununla birlikte kırsal
alanda da halen nüfusun önemli bir bölümü yaşamaktadır ve bu alanda çevre
sorunlarına karşı duyarlılık yeterli düzeyde değildir. Bu nedenle, çevre sorunlarının
özellikle kırsal alanda yaşayan toplum açısından önemli bir sorun olduğu
bilinmektedir.69
Gelişmekte olan bir ülke olması nedeniyle çevre konusunda tartışmalar henüz
bir sonuca ulaşmamış ve toplumsal anlamda ortak bir nokta etrafında
toplanamamıştır. Kırsal alanda henüz yol ve su gibi temel alt yapı hizmetleri
tamamlanamamış olup, KÖYDES adı altında bu noksanlığı tamamlamaya yönelik
projeler yürütülmektedir. Köylerin çok büyük bölümünün kendisine ait bir gelir
kaynağı
olmayıp,
sadece
Đl
Özel
Đdarelerinin
yaptığı
yardımlarla
bütçe
oluşturmaktadırlar.
Çevre sorunları hem çevrenin korunması, iyileştirilmesi, verilen zararların
önlenmesi ve azaltılması yönüyle, hem de siyasal ve ideolojik bir hareket olarak
politika ile ilgilidir. Çevre konusu bütün boyutlarıyla politikanın merkezine
yerleştirilmelidir. Ekonomi ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin “çevre dostu”
olmasının yanında çevre sorunlarının ancak insanların çevreye bakış açılarında ve
68
69
TÜĐK, www.tuik.gov.tr/31.05.2009.
Kemal Görmez, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, 3. baskı, Mart 2003, Ankara, s:9
25
değerler
sistemindeki
değişikliklerle
çözüleceği
ifade
edilmektedir.
Bu
değerlendirme “çevre etiği” kavramını gündeme getirmektedir. Akçalı kaynaklarla
güçlendirilmiş ve siyasal yetke tarafından özümsenmiş ve benimsenmiş çevre
politikalarının uygulanması ile etik bakış açısının ve değerlerin başta anayasa olmak
üzere bütün hukukî temel düzenlemelere yön vermesi gerekmektedir. Bireyler
açısından içinde bulunulan toplumsal koşullar, eğitim ve kültür düzeyi ile akçalı
olanaklar çevreye karşı duyarlılığı ve sorumluluğu belirlemektedir.70 Tüm dünyada
çevre sorumluluğu ve duyarlılığı ile sosyal değerler arasında paralel bir ilişkinin
varlığı gözlenmektedir. Bu bakımdan toplumların ekonomik, siyasal, felsefî, etik,
kültürel ve sosyal gelişmişlik düzeyleri, ülkelerin çevre politikalarını, duyarlılığını
ve sorumluluğunu etkilemektedir.
70
Kaplan, a.g.k. s:23-24.
26
BÖLÜM II
KURAMSAL ÇERÇEVE: ETĐK VE ÇEVRE ETĐĞĐ
2.1. Kavram Ve Terimler
Bir konu hakkında olgusal bilgi ve kavramsal açıklık büyük önem
taşımaktadır. Belli bir durumda bireyler ya da toplum, kişilerin veya başkalarının ne
yapması gerektiği konusunda bir kararsızlığa düştüğünde veya bu konuda bir
tartışma yaşandığında yapılması gereken şey, etik bir talimat değil, sadece olaya
ilişkin olgusal bir bilgi ya da daha geniş bir kavramsal açıklığın elde edilmesi ve
ortaya konmasıdır. Özellikle çevre kirliliği, savaşlar, nükleer tehdit, açlık,
uyuşturucu, ekolojik bozulma gibi bütün insanlığı ilgilendiren sorunlarda ne
yapılması gerektiğine ilişkin tartışmaların önemli bir bölümü, çoğunlukla bu sorunlar
ile ilgili yeterli ve gerekli seviyede bilgi sahibi olunmamasından kaynaklanmaktadır.
Bütün Dünyayla ve insanlıkla ilgili yukarıda belirtilen ve benzeri diğer birçok
konuda; ilgili her olgunun bilinmesi durumunda, ne yapılması gerektiği hakkında
yapılan tartışmalar daha nitelikli, çözüme dönük ve yararlı olabilecektir. Böylece
çoğunluğun aklında bulunan soru işaretleri de ya olmayacak ya da çözüme kavuşmuş
olabilecektir.71 Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, çevre dahil birçok sorun
derinlemesine ve akademik boyutlarda tartışılmaktan uzak, daha çok güncel ve
popüler yönleriyle gündeme getirilmekte ve politik birer olgu olarak ele
alınmaktadır. Bundan dolayı çözüm süreci uzamakta ve boşa emek harcanmaktadır.
Felsefenin bir disiplini olan etik, kendini ahlâkî eylemin bilimi olarak
anlamakta, ahlâkîlik kavramını temellendirmek üzere insan pratiğini, var olan ahlâkî
koşullar açısından araştırmaktadır. Ahlâkîlik, bir eylemi ahlâkî açıdan değerlendirme
71
Frankena, a.g.k. s:34.
27
sonrasında iyi bir eylem olarak tanımlama olanağını veren nitelik anlamına
gelmektedir. Etik üzerinde düşünmek sadece seçkinlere, ahlâk filozoflarına ya da etik
uzmanlarına özgü bir durum değildir ve olmamalıdır. Her insan az ya da çok etik
üzerinde düşünmekle beraber, genelde etiğe sistematik bir yaklaşım ile bakamaz ve
kuram oluşturamaz, belirli sorunlar veya çelişkiler üzerinde durur ve sorun ya da
çelişki çözüldüğünde de etik o kişinin gündeminden çıkar. Diğer taraftan yaşamın
her diliminde insana özgü her tür sorunda etik tartışmalar görülebilmektedir ve çoğu
zaman bu tartışmalardan bir çözüm üretilememektedir.72 Demokratik olgunluk ya da
uygarlık düzeyi belirli bir seviyede değilse, insanlar günlük olaylar etrafında dönüp
durmakta, dar bir çerçeveye sıkışıp kalmaktadırlar. O nedenle bilim ve aklın
gösterdiği ilkeler kapsamında verimli ve etkili çözümler geliştirme süreci her
toplumda başarılı bir şekilde yürütülememektedir.
Etik kamu yönetiminde ve toplumsal yaşamda yozlaşmaya ve ahlaki
bozulmaya karşı önemli bir engel ve iyi yönetimin en temel unsurlarındandır.
Yozlaşma yönetime ve kurumlara karşı çok önemli ölçüde güven krizine yol
açmaktadır. Bu güven bunalımı zaman içerisinde sosyal, siyasal ve ekonomik
dokunun da zarar görmesine neden olmaktadır. Etik kurumların, sosyal, ekonomik ve
siyasal dokunun temel harcıdır ve bir ülkenin en önemli toplumsal ve insani
sermayesidir. Diğer bütün maddî kaynaklar ödünç alınabilir, ithal edilebilir ancak
etik hiçbir şekilde ödünç alınamaz, ithal edilemez. Toplumda ve kurumlarda
geliştirilir, insanların, kurumların ve toplumların öz sermayesi niteliğindedir. Bu
sermayeyi geliştirmek oldukça zor, zahmetli ve uzun vadeli bir süreçtir. Çok büyük
gayretler harcanmasını gerekli kılan bir konudur.73 Gelişmiş ülkeler çok uzun zaman
içerisinde büyük emek harcayarak bu günkü etik anlayış düzeyine erişmişledir.
Đnsan kaynaklarının niteliği her alanda belirleyici bir rol üstlenmektedir. Bu yönüyle
toplumların sosyal sermaye unsurları arasında ve en başta sayılması gereken
değerlerinden birisi de var olan etik düşünme ve değerlendirme alışkanlıklarıdır.
Ekonomi; toplumsal, siyasal ve kültürel yapılar üzerinde etkileyici ve
belirleyici bir unsurdur. Bu kurum bütün toplumsal yapıları ve sistemleri belirli bir
72
Pieper, a.g.k. s:22-23.
Bilal Eryılmaz, Etik Kurullar (Ed:Nesrin Çobanoğlu), Kamu Görevlileri etik Kurulu, 2. Ankara
Etik Günleri Sempozyumu, Ankara 2009, s: 9-18.
73
28
yaklaşım kapsamında açıklamaktadır. Bugüne kadar egemen olan ekonomik
anlayışların doğa karşısındaki ilkelerinin yanlış olduğu artık bilinen bir gerçektir.
Özellikle kar odaklı bir sistem olan kapitalizmin çevre merkezli bir anlayışa geçmesi
doğrultusunda yoğun bir baskı oluşmuştur. Sosyalizmin toplumsal boyutta kapitalizm
üzerinde yaptığı etkileri, ekolojik hareketin kapitalizme baskı yapmak suretiyle
benzeri etkileri doğurmakta olduğu anlaşılmaktadır. Ekoloji kapitalizmi böylece bir
değişime zorlamakta ve üretim sistemini çevre odaklı olarak ele almaktadır.74 Gerek
kapitalizm gerekse sosyalizm, ekolojik veriler ışığında kuramsal söylemlerinde bir
takım değişikliklere gitmek durumunda kalmışlardır.
Çevre etiği bağlamında var olan sorun; insanların bazı tutum ve
davranışlarının doğal ve kültürel gelişime katkı yapmakta iken başka bazı tutum ve
davranışlarının ise bu gelişim sürecine sekte vurmakta olmasıdır. Kapitalist gelişim
süreci ideolojik bir savaş boyutunu içerdiğinden, sosyal adalet ve insan
özgürlüklerine karşı bir tavır içerisinde bulunabilmektedir. Her hal ve şartta kapitalist
gelişim süreci tepkilere neden olmakta ve erişilemez ya da ulaşılamaz hedefler
öngörmektedir. Gelecekte sadece ilerlemeci değil aynı zamanda gerçekçi ve
başarılabilir modeller önerilmelidir.75 Eldeki verilerin ortaya çıkardığı bir gerçek var
ki; gelişme ve ilerleme amacıyla oluşturulan bütün sistemlerin ekolojik kaygıları hiç
hesaba katmaması ve bunun sonucunda az ya da çok doğaya zarar vermesidir.
Yukarıda belirtilen çerçeve içerisinde tartışılan ve irdelenen konularda yeterli
bilgi düzeyine sahip olmak ve kavramsal açıklamalar yapmak büyük önem
taşımaktadır. Bu bölüm bu amaca dönük olarak ilgili kavramlara ayrılmıştır.
2.1.1.Ekoloji
Ekoloji, canlı organizmaları evlerinde ya da yaşam çevrelerinde inceleyen
bilimin adıdır. Ekoloji doğal ekosistemlerin nasıl işlemekte olduğuna ilişkin pek çok
74
Kılıç, a.g.k. s:207.
Richard Evanoff, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”,
Envıronmental Ethıcs, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3 (September 2005), 2005
The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p: 110-114.
75
29
bilgi sağlamaktadır. Ekoloji, çevredeki bozukluklara tanı koymamıza ve bu
bozuklukları giderecek politikalar oluşturmamıza katkıda bulunmaktadır. Ekoloji
aynı zamanda, çevre sorunları karşısında acil teknolojik çözümler uygulama
konusunda da önerilerde ve değerlendirmelerde bulunmaktadır.76 Günümüze kadar
yaşanan gelişmeler ve karşılaşılan sorunlar ekoloji bilimini giderek daha çok ön
plana çıkarmaktadır.
Ekoloji insan ile onun doğal çevresi arasındaki bütünlüğü ve organik ilişkiyi
ilgilendirmekte, insan ile doğa arasındaki ilişkiyi yarara dayalı bir nitelikten
çıkararak, ahlâkî ve sorumlu bir boyuta taşımaktadır.77 Đnsanlığın ekoloji bilimine
olan gereksinimi temel ihtiyaçlar kadar önem taşımaktadır. Çünkü temel ihtiyaçlar
hiyerarşisinin
başında
yer
alan
fizyolojik
gereksinimlerin
tam
anlamıyla
karşılanabilmesi ancak sağlıklı ve düzenli bir çevrede veya doğada olanaklıdır.
Ekolojinin kurallarını şöyle özetlemek mümkündür:78
1- Doğanın bütünlüğü ilkesi,
2- Doğanın sınırlılığı ilkesi,
3- Doğanın öz denetimi ilkesi,
4- Doğanın çeşitliliği ilkesi,
5- Doğada hiç bir şey yok olmayacağı ilkesi,
6- Doğaya karşı elde edilen her başarının bir bedeli olduğu ilkesi,
7- Doğanın geri tepmesi ilkesi,
8- En uygun çözümü doğa bulmaktadır ilkesi,
9- Kültürel evrim ve geleneksel ekolojiye saygı ilkesi,
10- Doğaya uyumlu davranma ilkesi.
Ekoloji hareketi, ekoloji biliminin bulgu ve verileriyle olgunlaşmış olmakla
birlikte, kökleri çok daha derinlere inmektedir. Birçok sosyal teori ve hareketten
etkilenmiş, iç içe geçmiş ve ortak değerlere sahip olmuştur. Bu yönüyle ekonomik,
76
Des Jardins, a.g.k. s:323,406.
Tuncay Önder, Bir “Yeni Toplumsal Hareket” Olarak Ekoloji Hareketinin Gelişimi ve
Đdeolojik Yönelimleri, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Ankara, 2001, s:3-4
78
Mine Kışlalıoğlu ve Fikret Berkes, Çevre ve Ekoloji, Remzi Kitabevi, Đstanbul, 1999, s:19-29.
77
30
sosyal, siyasal ve felsefî önermelere sahiptir. Naess’in görüşlerine göre; çevrecilik
akımı kirlenme gibi çevre sorunlarını teknik bir olgu olarak tanımlamakta ve
çözmekte iken, ekoloji, insanı ve doğayı bütünlük içerisinde kavrayan daha geniş
çerçevede bir anlayışı sergilemektedir. Çevrecilerin; insan-doğa ilişkisinin yaşadığı
bozulmayı kurulu düzen içerisinde düzeltileceğini ve kurumsal yapıda yapılacak
kısmî değişimlerle sorunun giderileceğini ileri sürmekte olmaları dolayısıyla tutucu,
veya geleneksel bir bakış açısını ifade ettikleri ileri sürülmektedir. Bu görüşü
benimseyenler, ekolojik düşüncenin bir bütünsellikten daha çok çeşitliliği içerisinde
barındıran, başka ideolojilerle eklemlenen ve yeni toplumsal hareketlere ilişkin
özellikleri taşıyan bir yapıda olduğunu belirtmektedirler.79 Çevrecilik ile ekolojik
hareket arasında çok kalın çizgilerle bir ayrım yapmak ve hele çevreciliği daha dar
bir düşünce olarak kabul etmek olanaklı değildir. Çevrecilik akımının ufuk olarak
çok iyi niyet veya ideallerle doğayı ele aldığını, insan ve doğanın bir bütünün
parçaları olarak değerlendirildiğini, çevreciliğin doğaya denge, düzen, bütünlük
açısından bakma noktasında diğer alanlara göre öncü bir rol üstlendiği
unutulmamalıdır. Hatta denebilir ki çevrecilik ekolojinin ilke ve temellerinin
oluşumuna katkı yapmış, bilgi birikimi ve deneyimleriyle bu alanı beslemiştir.
Đnsan ile doğanın uyumunun bozulması sadece nüfus artışı, sanayileşme,
kentleşme, bilim ve teknolojideki gelişmenin sonucunda meydana gelen üretim ve
tüketim artışına bağlanamaz. Đnsanın doğa ve çevreye ilişkin yaşadığı zihinsel ve
kültürel dönüşüm sürecinin büyük etkisi görülmektedir.80 Đnsanın doğaya karşı
geliştirdiği tutum ve davranışlar bilimin ve aklın gelişmesinden daha farklı bir süreç
izlemiştir. Bir çelişki olarak akıl ve bilimin gelişmesi ile ters orantılı olarak çevre ve
doğa hep zarar görmüştür.
Ekolojik düşüncenin oluşumunda etik önemli bir unsur olarak belirmektedir.
Etiğin felsefî bir disiplin olarak insan eylemlerini konu alması, bir eylemi ahlâkî
açıdan iyi bir eylem yapan niteliksel durumu sorgulaması bağlamında iyi, doğru,
ödev, gereklilik gibi kavramlarla uğraşması bu önemi vurgulamaktadır.81 Ekoloji ve
79
Önder, a.g.k. s:7-11.
Önder, a.g.k. s:11-12.
81
Nilgün Anıl Ekoloji Doğa Tasarımı ve Çevre Etiği, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2001, s:46.
80
31
etik disiplin olarak birbirlerini tamamlamakta, çok yakın ilişki içerisinde bulunmakta
ve yardımlaşmakta olup aynı veya birbirine benzer sorunların çözümü için
çalışmaktadırlar.
Naess ve Sessions ekoloji düşüncesi içerisinde bir boyut olarak sonradan yer
bulan derin ekolojinin ilkelerini 8 başlıkta toplamaktadırlar:82
1. Yeryüzünde insanların ve diğer canlıların iyiliği içsel bir değerdir.
2. Yaşamın zenginliği ve çeşitliliği bu değerlerin gerçekleştirilmesine katkıda
bulunmaktadır.
3. Yaşamsal zorunluluk dışında insanların bu zenginliği ve çeşitliliği
azaltmaya hakları yoktur.
4. Đnsan hayatının ve kültürünün gelişmesi insan nüfusunun azaltılmasıyla
olanaklıdır.
5. Đnsan kendi dışındaki dünyaya aşırı düzeyde müdahale etmektedir.
6. Politikalar değiştiğinde ekonomik, teknolojik ve ideolojik yapılar
etkilenecektir.
7. Đdeolojik değişiklik hayatın niteliğini değerli kılacaktır.
8. Yukarıda sayılan bu hususlar aynı zamanda insanların yükümlülüklerini
oluşturmaktadır.
Ekoloji hareketi, toplumsal sorunlar ile doğal sorunlar arasında bağ kurarak,
modern toplumun yapısal boyutunu sorgulamaktadır. Ekolojik bunalım modern
toplumun işleyişindeki aksaklık olarak değil, modern toplumun başarısının neden
olduğu bir bunalım olarak değerlendirilmektedir. Doğa ve toplum karşıtlık temelinde
ele
82
alındığından
Önder, a.g.k. s:111-112.
ekolojik
bunalım
modern
toplumun
doğasından
32
kaynaklanmaktadır.83 Bütün canlı ve cansız varlıklar içerisinde, günümüz dünyasında
yaşanan çevre, doğa ya da ekolojik kökenli sorunların kaynağının insan ve toplum
yaşamı olduğu noktasında kimsenin bir şüphesi bulunmamaktadır. O halde çözüm
sürecinin ve bu yoldaki çabaların da insan ve toplum yaşamı kapsamında olması son
derce doğaldır.
Biyolojik evrim sürecinin devam ettiğini ifade eden görüş sahiplerine göre;
ulaşılan
biyo-kültürel
evrim
aşamasının
değerinin
iyi
bilinmesi
gerektiği
belirtilmektedir. Canlıların ortaya çıkışında etken olan doğal çevrenin ve ekolojik
yapının korunması, geleceğin garanti altına alınması bakımından önem taşımaktadır.
Artan nüfus sorumsuzca doğal çevreyi ve ekolojik yapıyı tüketmektedir. Tükenen
türler hep ekolojik yapıda ve doğal çevrede meydana gelen değişimler sonucunda
ortadan kalkmışlardır. Đnsanoğlunun başına da böyle bir durum bir felâket olarak
gelebilir. Doğal dengeyi ve ekolojik ortamı korumak yerine insan eliyle bozmak ve
sarsmak ancak bilinçsiz ve sorumsuz tutum ve davranışlarla açıklanabilmektedir.
Đnsanın öteki canlılardan farklı bir biyolojik yapıya sahip olmadığı ancak doğayı
denetimi altına alabildiği ifade edilmektedir.84 Bu nedenle halk deyimi ile ifade
etmek gerekirse; “insan bindiği dalı kesmektedir.”
Dünyada var olan bütün ekosistemler dünya ekosisteminin bir parçası olarak
değerlendirilmelidir. Dünya, sistem yaklaşımı adı verilen bir görüş çerçevesinde
büyük bir canlı organizmaya benzetilmiştir. Dünyada canlılar olmasaydı bugünkü
yaşam da bütün boyutlarıyla var olmayacaktı. Canlı varlıklarla cansız varlıklar
arasında çok yoğun bir etkileşim olması sonucu bu gezegen yaşanabilir bir duruma
gelmiştir. Yaşamın devam etmesi bu etkileşimin ve besin zincirinin sürekliliğine
bağlıdır. Canlı ve cansız varlıklara verilen zararlar dünyada yaşamın sürmesini
sağlayan yapı taşlarının yok olması anlamına gelmektedir.85 Bütün canlılar kendi
içlerinde ister gereksinim, yardımlaşma, dayanışma, mücadele, güçlünün ayakta
kalması veya güçsüzün elenmesi v.b kavramlarla, isterse başka türlü bir kavramla
83
Önder, a.g.k. s:158.
Berna Alpagut, Doğal Çevre ve Đnsanın Evrimi, Đnsan Çevre Toplum (ED: Ruşen Keleş), Đmge
Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara, s:118-119.
85
Kılıç, a.g.k. s:194.
84
33
tanımlansın, her ne ile ifade edilirse edilsin, düzenli bir yaşam hiyerarşisine bağlı
olarak varlıklarını sürdürebilmektedirler.
Etik tartışmaların bir yüzünü ekolojik yenilenme, onarma veya yeniden
yapılanma adıyla ifade edilebilecek tartışmalar oluşturmaktadır. Ekolojik yenileme
günümüzde kamusal baskıların, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, ulusal, uluslar
üstü hukukun ve malî süreçlerin gereği olarak, ciddî ve yegâne bir yol ve yöntem
olarak ortaya çıkan bir projedir. Etik açıdan ortaya konan sorunların ve çıkmazların
göz önüne alınması sonucunda ekolojik yenilemeye dair bir çok plan ve proje
izlenmekte ve bu sorunların çözümü bakımından yeni fırsatlar yakalanmaktadır.
Ekolojik sorunların çaresi ve çözümleri etik kodlar içerisinde aranmalı ve
bulunmalıdır. Bu yönde gelecek vadeden ve umut verici gelişmeler etik tartışmalarda
görülmektedir.86
Netice
gerçekleştirilmesi
yolunda
itibarîyle
etik
birçok
ülkede
kapsamda
ve
öngörülen
toplumda
önemli
amaçların
aşamalar
kaydedilmektedir. Dünya genelinde toplumsal duyarlılık ve bilinç düzeyi; bilgi
toplumu, bilgi teknolojileri, iletişim ve bilişim alanlarındaki gelişme ve ilerlemelere
bağlı olarak giderek artmaktadır.
2.1.2. Ahlâk
Ahlâk günlük yaşamda önemli bir rol oynamaktadır. Bir sosyal topluluğun
üyesi olan insanların bütün davranış şekillerinde, insanı insan kılan tutum ve
tavırlarında, kullandıkları dil alışkanlıklarında, belirli değerlendirme ve yaklaşım
tasarımlarına dayanan bir ahlâkî bağlılık az ya da çok ifade edilmektedir. Đnsan
pratiğinin temelini oluşturan özgürlük, herkesin istediği gibi ya da kuralsız bir
keyfîlik şeklinde davranması anlamına gelmemektedir. Đnsanlar özgürlüğü gereksiz
kılacak biçimde veya hayvanlarda olduğu gibi içgüdü ve dürtüleriyle mükemmel
donatılmış bir yapıya sahip değillerdir. Bu nedenle ahlâkî özgürlük; insanın
duygularının yanında kendine kurallar koyması ve özgürlüğünün devamı için bu
86
Whitney Dickinson, Jessica Ferreyra, Kimberly L. Imbesi, ve diğerleri, The Ethical Challenges
Faced by Ecological Restorationists , Ecological Restoration, Vol. 24, No. 2, June 2006,p:102-104.
The University of Wisconsin System.
34
kurallara uyması demektir. Çünkü ancak bu özgürlük kurallarına kendini bağlı
kıldığında, kuralların bağlayıcılığı ve buna bağlı olarak ahlâk olgusu ortaya
çıkmaktadır. Diğer taraftan kuralsız özgürlük insanî olmadığı gibi, tümüyle kuralların
belirlediği, zorunluluk mekanizmalarının içinde katılaştırılmış bir özgürlük de
insanlık dışıdır.87 Đnsan, duyguları ile mantığı, özgürlük istemiyle toplumsal kurallar,
bireysel arzuları ile sosyal düzen arasında bir ölçü ve denge kurmalıdır. Bu ölçü ve
denge bulunamadığı zaman gerek kişisel gerekse toplumsal alanda bir takım
rahatsızlıklar ve uyumsuzluklar ortaya çıkmaktadır.
Ahlâk sözcüğü etik kavramından türetilmiştir. Etik daha çok ahlâk ilkelerine
ilişkin felsefî çalışma olarak tanımlanabilmektedir. Bu disiplin, yalnızca doğru veya
yanlışın ne olduğu ile değil aynı zamanda ahlâkî ödev ve sorumluluğun ne olduğuyla
da ilgilenmektedir. Shea’ya göre etik kavramıyla ifade edilen ahlâk; bir ahlâkî ilkeler
grubunu ya da değerler dizisini, belirli bir teoriyi ya da ahlâkî değerler sistemini, bir
birey ya da mesleği yöneten davranış ilkelerini ve standartlarını kapsamaktadır.
Ahlâk; bir birey ya da grubun belirli eylemlerinin doğruluğunu veya yanlışlığını,
eylemi yapanların iyi veya kötü yanlarını ve bu eylemlerin amaçlarına ilişkin olarak
insanlığın refahının ve mutluluğunun unsurlarını araştıran, bunları teşvik eden,
gerekli tutum ve davranışları açıklayan standartlar, değerler, ilkeler ve kurallardan
oluşan bir kavram olarak ifade edilebilmektedir.88 Bütün ortak noktalarına karşın etik
ile ahlâk kavramları birçok farklılık taşımaktadır.
Ahlâk ya da töre, bir insan topluluğunda karşılıklı ilişkilerde gelişen saygı,
birbirini benimseme süreçlerini de kapsayan ve kendilerine norm olarak geçerlilik
tanınan, bu haliyle geneli de bağlayan eylem modellerini kapsamaktadır. Diğer bir
ifadeyle ahlâk ve töre; olgunlaşmış yaşam biçimlerini temsil eden kurumlaşmış
düzenleri, bir topluluğun değer ve anlamlandırma arayışlarını yansıtan yaşam
biçimlerini ifade etmektedir. Ahlâk ve töre kavramlarının anlam içeriği daha çok
alışkanlık, töre, gelenekle benzeşirken, ahlâkîlik ya da töresellik soyutlamaları ise
anlamları bakımından karakter sözcüğünün anlamına daha yakın olup, koşulsuzca
87
88
Pieper, a.g.k. s:34-35.
Şevki Özgener, Đş Ahlakının Temelleri, Nobel Yayınları, nisan 2004, Ankara, s:5-6.
35
uyulacak bir iyi talebin somutlaştığı eylemin niteliğini tanımlamaktadır.89 Toplumsal
yaşamda ahlâk, daha çok töre anlamında tutum ve davranışları ifade etmek amacıyla
kullanılmaktadır.
Ahlâkî yargıların nasıl oluştukları konusu etik acılığı ile üst bakış düzeyinde
çözümlenir, yoksa tek tek eylemlere ilişkin ahlâkî yargılarda bulunmak etiğin ilgi
alanına girmemektedir. Böylece özetlemek gerekirse etik ahlâk üretmez, ahlâk
üzerinde konuşur.90 Etik bir sürecin ve nasıl sorusunun anlatımıdır. Bir başka
ifadeyle; etik usul veya biçim, ahlâk ise esas ya da içerik ile ilgilenmektedir.
Ahlâk insan topluluklarında bireylerin törelere uygun davranmasını sağlayan
yerel ve bölgesel kuralların toplamıdır. Oysa etik evrenseldir ve ahlâk üzerinde
düşünmedir, ahlâk üzerine felsefe yapmadır ve evrensel olanı yakalamadır. Etik
ahlâksal bir tavır almadır, insana insan olarak yönelmedir.91 Ahlâk yerel olmakla
birlikte evrensel olan ilke ve kuralların ilk önce yaşandığı ve denendiği alandır.
Evrensel nitelik taşıyan etik çerçevenin yapı taşları yerel ahlâkî kurallardan
oluşmaktadır.
Ahlâkın önemli bir özelliği tavsiyede bulunma ve yargıçlık yapma işidir.92
Bu noktada birçok görüş ortaya atılmakta ve en doğrunun, iyinin ve yükümlülüklerin
neler olduğu konusu tartışılmaktadır. Gerek bireysel olarak, gerekse evrensel
anlamda bu sorunlar ve tartışmalar yüzyıllardır süregelmektedir. Bu bağlamda
mutlak doğru, iyi ve yükümlülük konuları insanlıkla birlikte gelişip evrimleşecek ve
değişecek olgulardandır.
Ahlâk felsefesi, insanların benimsedikleri ahlâk kurallarını yetersiz
görmeleriyle başlamış olduğundan dolayı ahlâk felsefecileri yaşanılan kültürün
kurallarının ölçüt olarak alınması fikrine her zaman eleştirel yaklaşmışlardır. Yapılan
itirazların bir nedeni toplumun yürürlükteki kurallarının çok kesin olmaması,
istisnalarının bulunması ve bazen aralarında çelişkilerin görülmesidir. Bir diğer
89
Pieper, a.g.k. s:31.
Pieper, a.g.k. s:29.
91
Bedia Akarsu, Bilimsel Özgürlük ve Çevre Etiği, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş), Đmge
Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara, s:25.
92
Frankena, a.g.k. s:45.
90
36
neden de toplumda hâkim olan kuralların genel olarak sözlü, olumsuz, tutucu
olmaları ve yapıcı, olumlu ve yeni koşullara her zaman uyum sağlayamamalarıdır.
Öte yandan bir toplumun kurallarının kötü, ahlâka aykırı, yanlış, adaletsiz ya da
anlamsız olmaları ve insan yaşamına zarar verecek nitelikte olması, kültürden kültüre
değişen bir durumda bulunduğu yönünde de itirazlar söz konusudur.93 Ahlâkın yerel
olarak nitelendirilmesinin en önemli nedeni yöreden yöreye değişen, kimi zaman
birbirleriyle çelişen, toplumun içinde bulunduğu kültüre, sosyal ve ekonomik şartlara
göre şekillenme özelliğidir.
Ahlâkî ve töresel sıfatları iki anlamlıdır; hem geçerli olan ahlâk veya töre
kuralının izlenmesi anlamına gelmekte, hem de eylemin oluşma nedeninin insanın
ahlâkîliğinde ve töreselliğinde bulunması anlamına gelmektedir. Buna göre bir
insanın ahlâksız olduğu söylendiğinde onun davranışının veya eyleminin çoğunluk
tarafından kabul gören ahlâk yasalarına uygun olmadığı ya da onun karakterinin
bozuk olduğu ifade edilmektedir.94 Diğer bir anlatımla ahlâk deyimi hem kuralları
ifade etmekte hem de insanın yapısal veya doğal yönünü açıklamakta
kullanılmaktadır.
Düşünce tarihi boyunca birçok düşünür ahlâk felsefesi ile ilgili fikirlerini
belirtmişler, ahlâkın mahiyeti, insanın mutluluğu, iyi, kötü, haz, elem, erdem gibi
soru ve kavramlarla ilgilenmişlerdir. Ahlâk felsefesi bir felsefe disiplini olup, bu
konu sadece felsefenin değil, dinlerin, hukukun ve sosyal bilimlerin diğer
bölümlerinin de ilgi alanına girmektedir.95
Đnsanlık tarihinde kronolojik olarak
felsefeden daha önce gelen dinler ve hukuk kurallarının ahlâkla ilgisinin felsefeye
kıyasala daha öncelere dayandığı da söylenebilmektedir.
Ahlâkın içeriğine bakıldığında bağlayıcı olduğu kabul edilerek belirlenmiş
olan norm ve değerlerin soyutlaması olduğu görülmektedir. Bunlar daha çok
buyruklar ve yasaklar şeklinde uyarıda ve çağrıda bulunan norm ve değerlerden
oluşmaktadır. Her bir grubun ve toplumun ahlâkı ayrı olarak karşımıza çıkmakla
93
Frankena, a.g.k. s:35-36.
Pieper, a.g.k. s:31.
95
Nejdet Durak, Aristoteles ve Farabi’de Etik, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2003, s:10-11.
94
37
birlikte, çeşitli ahlâkları süzerek, buradan kapsamlı bir insanlık ahlâkına ulaşmaya
çalışmanın başarı şansı da bulunmaktadır. Özgürlük, eşitlik, insan onuru, adalet v.b.
birçok temel değer hemen her yerde ahlâkın temelini oluşturmaktadır. Asıl zorluk bu
değerlerin farklı
yaşam biçimlerine ve kültürlerine aktarılmasında ortaya
çıkmaktadır.96 Evrensel olan birçok ortak değerin yerel uygulamada çok farklı
sonuçları olabilmektedir. Bu yönüyle ahlâk, ortak değerlerin değişik kültürlerce
yorumlanması ve algılanması kapsamında kendini anlamlandırmaktadır.
Ahlâkla bağlantılı üç tür düşünme şekli olduğu söylenebilmektedir.
Bunlardan birincisi betimleyici deneysel inceleme olup, tarihsel ya da bilimseldir.
Örneğin insan bilimciler, tarihçiler, ruhbilimciler ve toplum bilimciler tarafından
yapılan incelemelerdir ve amaç ahlâk olgusunu betimlemek ya da açıklamak veya
etik sorularla bağlantılı bir insan doğası teorisi ortaya koymaktır. Đkinci tür normatif
düşünme şekli olarak neyin doğru, iyi veya yükümlülük olduğunu soran herhangi
birinin uyguladığı düşünme şeklidir. Üçüncü tür ise analitik, eleştirel ya da meta-etik
düşünme şeklidir. Ahlâkî anlamda doğru, iyi, sorumluluk, özgürlük, yükümlülük gibi
kavramların anlamı ve işlevi üzerinde düşünerek, etik yargılar ve değer yargılarının
nasıl oluşturulduğu ya da doğrulandığı, ahlâkın doğasının ne olduğu, ahlâkî olan ile
ahlâkî olmayan arasındaki farkın ne olduğu gibi sorular sorarak bu soruların
cevaplarını vermeye çalışmaktadır.97 Bütün bu süreçlerin sonunda elde edilen bilgi
birikimi insanlığın ahlâk odaklı değerlerinin toplamını vermektedir.
Bauman kişisel ahlâkın, toplumsal boyutta da geçerli hale getirilerek, bireyin
eylemlerinde sorumluluk kıstasına göre hareket edilmesini önermektedir. Günümüz
toplumunda birçok olgunun ahlâkı etkisizleştirmekte olduğu ve hatta yok etmekte
olduğunu belirtmekte ve eleştirmektedir. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin
getirdiği sosyal ve ekonomik sorunların, bugünün dünyasını güvenliksizlik ve
dengesizliklerle sarmaladığını ifade etmektedir. Bu nedenle sosyal, siyasal ve
ekonomik yaşamda ahlâkî kapasitenin arttırılması büyük önem taşımaktadır.98 Akıl
ve bilimde ne kadar gelişme ve ilerleme sağlanırsa sağlansın, insanın mutluluğu,
96
Pieper, a.g.k. s:36-37.
Frankena, a.g.k. s:20-21.
98
Kodal, a.g.k. s:55.
97
38
özgürlüğü, eşitliği, onuru, adalet duygusu, huzuru gibi birçok gereksiniminin
doyurulması ahlâkî gelişmişliğe bağlı gözükmektedir.
Ahlâkîlik iyi olma isteğidir ve bu isteği temel tavır olarak seçmiş olan kişiler
de ahlâkî yetkinliğe sahip olan kişilerdir. Ahlâkî yetkinlik ve sorumluluk taşıyan bu
kişiler, kararlarında yalnızca kendini değil, birlikte yaşadığı insanların ve toplumun
da sorumluluğunu üstlenebilen aydın insandır. Etiğin ana konusu da ahlâk ve
ahlâkîlik ilişkisidir. Etik bu ilişkiyi yansıtarak eleştirel olma hedefine ulaşmaktadır.99
Zaten ahlâk kurallarının ilk ortaya çıkışının, bireyler arası ilişkilerin düzenlenmesi
zorunluluğu ya da başka insanlara karşı tutum ve davranışların bir sorumluluk ilkesi
temelinde
düzenlenmesi
gereksiniminden
kaynaklanmış
olabileceği
düşünülmektedir.
Đnsanların kendileri ve toplum için hangi amaçların iyi ve doğru olduğu
değerlendirilip karara bağlanıyor, davranış ve eylemlerin içeriği genel kabul gören
kurallara uygunluğu açısından irdeleniyorsa ahlâkîlik boyutu ele alınmaktadır. Eylem
ve davranışlarda iyi ve doğru olma isteği temel tutum olarak benimsenmişse ahlâkî
yetkinlik söz konusudur.100 Toplumsal yaşamda her an aralıksız işleyen kurallar
öncelikli olarak ahlâk kurallarıdır. Diğer sosyal, hukuk, siyasal veya yönetsel
kuralların uygulanışı kesintiye uğrasa bile ahlâk kuralları yaşamın düzenini ve
sürekliliğini sağlamaktadır. Ahlâk kurallarının aksadığı toplumda sosyal yaşamı
ayakta tutmak büyük bir sorun haline gelecek ve zorlaşacaktır. Bütün sistemler bir
ahlâk anlayışına dayalı olarak varlıklarını sürdürme şansına sahip olmaktadırlar.
Kimi düşünürlere göre ahlâk kavramı bir düzen kavramıdır; ilke kavramı
değildir. Düzen kavramlarına örnek olarak; devlet, sanat, bilgi v.b. kavramlar
verilebilir.
Bu
kavramların
temellendirilmesi
ilke
kavramları
aracılığıyla
gerçekleştirilebilmektedir. Adalet, gerçeklik, güzellik v.b. ilke kavramları düzen
kavramlarının anlamını ortaya çıkaran nitelikteki kavramlardır. Ahlâk kavramı düzen
kavramı iken ahlâkîlik kavramı bir ilke kavramıdır. Ahlâk insana özgü özgürlüğün
tarihsel biçimlenişidir ve ahlâkîlik kavramıyla sürekli temellendirilmesi ve
99
Pieper, a.g.k. s:48-49.
Đrfan Yıldırım, Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003, s:9.
100
39
meşrulaştırılması gerekmektedir.101 Ahlâk kavramı somut değerlerle ilgili iken,
ahlâkîlik daha çok soyut tanımlamaları ve kavramları anlatmaktadır.
Adalet kavramı ahlâkın bir yarısını oluşturmaktadır, ancak onun tamamı
değildir. Diğer yarısı iyilik olabilir. Doğru olan her şey adaletli değildir, yanlış olan
her şey de adaletsiz değildir. Adalet ilkesi iyilik ilkesinden türetilemez, ama iyilik
ilkesi adalet ilkesinden türetilebilir. Bu yönüyle adalet iyilik demektir. Adalet benzer
durumlarda benzer davranmak iken, adaletsizlik benzer durumlarda farklı davranmak
olarak bilinmektedir. Adil olmak kurallara göre eylemde bulunmayı da
gerektirmektedir. Adalet insanlarla liyakat ve değerleri açısından ilgilenmek,
insanlara iyiyi ve kötüyü eşit olarak dağıtmak anlamında her insana eşit davranmak,
insanlara gereksinimlerine, yeteneklerine göre ya da her ikisine göre davranmaktır.102
Görüldüğü üzere ahlâk kavramına en yakın duran kavramların başında adalet
gelmektedir. Adalet olmaksızın ahlâkîliği sağlayan özgürlük, eşitlik, mutluluk, huzur
v.b kavramlardan söz etmek çok anlamlı olmayacaktır.
Ahlâk kurumu pek çok unsur içermektedir. Bunlar; yargı biçimleri, yargıların
nedenleri, kurallar, ilkeler, idealler, erdemler, genel değer yargıları, hisler,
yaptırımlar, bakış açıları gibi olgulardır. Ahlâkî ya da etik yargı türleri çok çeşitlidir.
Genel ya da tekil olabilecekleri gibi zaman ve kişiye bağlı olarak da
farklılaşabilmektedir. Bazen ahlâkî yargılarımızda belli bir eylem ya da eylem türü
için ahlâkî olarak doğru, yanlış, ödev, yükümlülük, gerekli veya gerekli değil
denmektedir. Kimi zaman ise eylem ya da eylem türleri için kişiler değil, onların
güdüleri, niyetleri, karakter özellikleri hakkında değerlendirme yapılmaktadır.
Sonuçta da onlar ahlâkî olarak iyi, kötü, erdemli, ahlâksız, sorumlu, ayıp, kutsal, rezil
v.b. diye adlandırılmaktadır. Bu yargılardan ilkine ahlâkî yükümlülük yargıları ya da
ödevci yargılar, ikicisine ise ahlâkî değer yargıları ya da erdemci yargılar denmesi
mümkündür.103 Bu analiz ahlâk ile ahlâkîlik kavramları arasındaki yapısal farklılığa
benzer bir durumun yargısal boyutlarda da bulunduğunu göstermektedir.
101
Pieper, a.g.k s:45-47.
Frankena, a.g.k. s: 92-98.
103
Frankena, a.g.k. s:28-29.
102
40
Ahlâk bireyin içinde büyüdüğü ve aktif olarak biçimlendirilmesine katkıda
bulunduğu topluluğun anlam ufkunu temsil etmekle birlikte bir grubun bir kısmı için
özel nitelikte ahlâk olarak da ortaya çıkabilmektedir.104 Ahlâk birçok unsura bağlı
olarak toplumdan topluma, topluluklardan topluluklara farklılıklar taşımakta olup,
son derece göreceli ve değişken bir yapıya sahiptir.
Đyi ve kötünün ne olduğu, neyin doğru neyin yanlış olduğu, meşru olan ile
yasak olanın neler olduğu ve neyi yapmak ile neyi yapmamak gerektiğine ilişkin
sorular ahlâkî sorulardır. Sosyal yaşam da her gün karşılaşılan bu tür sorular, etiğin
ortaya koyduğu ve toplumsallaşma sürecinde öğrendiğimiz ilkeler çerçevesinde yanıt
bulmaktadır. Böylece, davranış ve eylemlerimizi oluştururuz.105 Đnsan yaşamı sürekli
bir karar verme sürecini gerekli kılmaktadır. Bu karar verme süreci sonrasında tutum
ve
davranışlar
etik
ilkeler
doğrultusunda
gerçekleştiğinde
ahlâkî
olarak
değerlendirilmektedir.
Đnsan yaşamında ele alınan iyilik bir ilke olarak dört temel konuyu
vurgulamaktadır:106
1. Kişi kötü olan ve zararlı olan şeye yol açmamalıdır.
2. Kişi, kötüyü ya da zararlıyı engellemelidir.
3. Kişi, kötüyü yok etmelidir.
4. Kişi, iyiyi yapmalı ve geliştirmelidir.
Ahlâk ile etik arasındaki ilişkiyi açıklamak ve anlatmak bakımından edebiyat
bilimi ile uğraşanlar ile edebiyatçılar, tiyatro eleştirmenleri ile tiyatrocular, futbol
eleştirmenleri ya da hakemler ile futbolcular arasındaki ilişki verilebilir. Bu ikili
ilişkilerde ilk sırada sayılanlar konular hakkında eleştirel bir yaklaşımla
değerlendirme yaparlarken, ikinciler ise bizzat uygulayıcılar olarak işlerini yerine
getirmektedirler. Eleştirmenler uygulayıcıların yerlerine geçmeden değerlendirme
yapmaktadırlar. Buna benzer şekilde etikle uğraşanlarda ahlâk konusuna belli bir
mesafeden yaklaşarak değerlendirmede bulunmaktadırlar. Etikle uğraşanlar bunu
104
Pieper, a.g.k. s:39.
Meliha Đnce, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. s:7.
106
Frankena, a.g.k. s:94.
105
41
yapmakla ahlâkî eylemlerde bulunmamakta, aksine sadece bir bilim adamı olarak
eleştirel bir yaklaşımla ahlâkî olanı ortaya koymakta ve yansıtmaktadırlar. Bir başka
deyişle etik, ahlâkî pratiğin kuramı olarak bizzat ahlâk pratiği değildir.107 Aynı
şekilde siyaset bilimi veya yönetim bilimi ile uğraşanlar ile politikacılar ve
yöneticiler arasında da konumlanma farkı bulunmaktadır. Hemen her alanda teori ile
pratik arasında benzeri durumlar görülebilmektedir.
Ahlâk bir açıdan değerlendirildiğinde, toplumsal bir kurum olarak, bireyin
kendine rehber alacağı basit bir keşif ya da buluş olarak görülmemelidir. Kişinin dili,
dini, devleti gibi bireyden önce var olur ve bireyden sonrada var olmaya devam eder,
birey bunun içine doğar ve az ya da çok onun bir parçası olur. Ahlâk bireylerden
isteklerde bulunur, bu istekler dışsal niteliktedir ve bireyler bunu belli ölçülerde
içselleştirirler. Toplumsal bir düzen olarak düşünüldüğünde ahlâk, hukuk kurallarına,
geleneklere veya görgü kurallarına benzemektedir. Diğer taraftan ahlâk hukuk
kuralları gibi yasama, yargı veya yürütme gücü aracılığı ile oluşturulamaz ve
değiştirilemez bir nitelik taşımaktadır. Fiziksel güç uygulanarak tehdit edilemez
ancak, övme, kınama, ödüllendirme, beğenme, yerme ifade eden sözlere dayalı
olarak çeşitli yaptırımlara sahiptir. Ahlâk felsefecileri için ahlâkı aşamalara ayırmak
olağan bir haldir ve akılcı, töresel, grupsal, kişisel ahlâk gibi kavramlaştırmalar
kullanılmaktadır.108 Etik gibi ahlâk kavramını da her iş veya meslek adı ile yan yana
kullanmak olanaklıdır. Đş ahlâkı, sporcu ahlâkı, bilim ahlâkı, toplum ahlâkı benzeri
kavramlar yaygın şekilde görülmektedir.
Kişilere ahlâkî eylemin anlamının yöntemsel, kültürel ve sistematik biçimde
aktarılması etik aracılığı ile olmakla birlikte, etik ahlâkî eylemin yerini tutmadan
bilgiye dayalı yapısını ortaya çıkarmaktadır. Etik, bir yandan ahlâkî davranış
modellerinin ve temel tutumların betimlenmesi ve çözümlenmesi ile uğraşmakta
iken, diğer yandan ahlâkîliğin gerekliliğinin yöntemsel açıdan temellendirilmesi
suretiyle pratiğin değerlendirilmesine yönelik eleştirel ölçütleri aktararak, karmaşık
görünen ahlâkî eylem alanını kavramsal olarak açar ve insanın bu alanı aklıyla
107
108
Pieper, a.g.k. s: 33-34.
Frankena, a.g.k. s:23-26.
42
kavrayabilecek bir hale gelmesine katkı sağlamaktadır.109 Etik ahlak alanının
açıklanmasında ve değerlendirilmesinde araçsal bir rol üstlenmektedir.
Đnsan eylemlerine ilişkin ahlâkî sorunlar ve çelişkilerin belirlenmesi ve
tanımlanması ile çözüm önerileri geliştirilmesi, ahlâkî sonuçlar üzerinde en ince
ayrıntısına kadar düşünebilme ve bu düşünmenin olgunlaşmasıyla haklı gerekçelere
dayalı çözümlere karar verebilme etik aracılığı ile olanaklı hale gelebilecektir.
Böylece herhangi bir çıkarı nedeniyle eylemde bulunan insana, eylemini etik açıdan
temellendirmek
istediğinde,
kendisine
argümantasyon
stratejileri
sunulmuş
olmaktadır.110 Đnsanların tutum ve davranışları üzerinde görüş belirten ve araştırma
yapan psikoloji, psikiyatri, sosyoloji gibi etik ve ahlâk da fikir yürütmektedir.
Etikle ilgili bilgiler, yanlış algılamaları ve özellikle ahlâkla bir kavram
kargaşası yaşanmasını önleyebilecek düzeydedir. Etik birçok kural oluşturmasına ve
bildirmesine karşın, düzenlemeler ve bürokratik kurallarla eş tutulmamalıdır. Etik
aynı zamanda, yargılarla ilgili iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış diye çıkarsamalar
yapsa da değer bildirici fikirlere ve yargılara eş tutulmamalıdır. Etik sorunlar
karşısında yargıda ve değerlendirmede bulunulurken, dikkat edilmesi gereken nokta,
gelişigüzel davranılmamasıdır.111 Diğer bir ifadeyle ahlâk ve etik aynı alanda
bulunan ancak farklı anlamlar taşıyan kavramlardır. Aynılıkları ve farklılıkları olan,
çoğu zaman karıştırılan ya da aynı anlamlarda sıklıkla kullanılan ama farklılıklarının
önemsenmesi ve vurgulanması gereken kavramlar olarak ele alınmalıdır.
Ekolojik ve etik sorunlarla ilgilenen başlıca dört tür etik çalışma alanı
bulunmaktadır. Ekolojik etiğin yapısal unsurlarını oluşturan bu alanlar şunlardır:
normatif etik (yararcı, deontolojik ve erdem etiği), araştırma etiği, hayvanlarla ilgili
etik, çevre etiği (insan merkezli, yararcılık, biocentrizm ve ekocentrizm).112 Düşünsel
yaşamdaki gelişme ve ilerlemelere bağlı olarak bu alanlarda da artış beklenmektedir.
Felsefe insanlık tarihi ile birlikte sürekli olarak gelişmekte ve ilerlemektedir.
109
Pieper, a.g.k. s:20.
Pieper, a.g.k. s:20-21.
111
Nükhet Örnek Büken ve Erhan Büken, “Nedir Şu Tıp Etiği Dedikleri?”, STED, Cilt:11, Sayı:1,
Ankara, 2002, s:17.
112
Ben A. Minteer ve James P. Collins, Ecological Ethics: Building a New Tool Kit for Ecologists
and Biodiversity Managers, School of Life Sciences, Arizona State University, Tempe,
U.S.A.,Conservation Biology, Volume 19, No. 6, December 2005, p:1803-1812.
110
43
2.1.3. Etik
Aristoteles, etiği kuramsal felsefe olan mantık, matematik, metafizikten
ayırmak suretiyle kendi başına bir felsefe alanı olarak ele almıştır. Pratik felsefeyi
etik, ekonomi ve politika olarak üç alana ayırmış, kuramsal felsefenin konusunu
değişmez ve değişir olgularla sınırlı tutarken, pratik felsefenin insan eylemlerini ve
onların sonuçlarını konu ettiğini ifade etmiştir.113 Bu bakımdan etik tartışmaların
kökeni eski Yunan dönemine kadar gitmektedir.
Etik; ahlâk felsefesinin kavramsal boyutunu ve ahlâkın teorik kısmını
oluşturmakta
ve
ahlâk
üzerinde
felsefî
çerçevede
düşünmek
anlamında
kullanılmaktadır. Böylece neyin iyi neyin kötü, doğru ve yanlışın ne olduğu, insan
yaşamının amacının ne olması gerektiği, ahlâklı ve erdemli bir yaşamın içeriğinin
nelerden oluştuğunu araştıran felsefenin bir dalı olarak etik, ahlâkî kavramları analiz
ederek, iyinin ve doğrunun ne anlama geldiği, bir eylemi iyi ya da yanlış yapan
unsurların ne olduğu gibi konular üzerinde durmaktadır. Đonna Küçüradi’nin
belirttiği gibi yeryüzünde ahlâk ilkeleri bulunmayan bir toplum mevcut olmadığına
göre, yere ve zamana göre değişse de ahlâk ve dolayısıyla onun teorik boyutu olan
etik, bütün toplumların sahip olduğu bir değerdir. Bu anlamda etik, felsefenin bir dalı
olarak insan davranışlarının belirli normatif ilkeler ışığında ele alınıp incelenmesi,
böylece normatif boyutta bir değerlendirmedir.114 Đnsan tutum ve davranışlarını konu
olarak seçen diğer bilim dalları gibi toplumsal değişimlere karşı son derece duyarlı
bir alandır.
“Etik” sözcüğünün kökeni, Yunanca birbirinden oldukça farklı anlamlara
işaret eden “ethos” sözcüğüne dayanmaktadır.115 Bu sözcük genellikle bir kişinin
esas yeri ve yurdu, ikamet ettiği ev ya da memleket anlamının yanında alışkanlıklar,
geçmişten gelen birikimler, insan davranışlarının bilinen tarzları, töreleri ve adetleri
gibi anlamları kapsamaktadır. Bunlara ek olarak töresel ve ahlâksal bilinç, inanç,
tutum, karakter vb. anlamlar da karşımıza çıkmaktadır.116 Etik kavramının bu kadar
113
Pieper, a.g.k. s:29.
Durak, a.g.k. s:12-16.
115
Pieper, a.g.k s:30.
116
Veysel Atayman, Etik, Trend Yayınları (derleme), Đstanbul, 2006, s:11.
114
44
çok anlam içermesi konuyla ilgili çalışmaların zenginliğini ve çeşitliliğini
sağlamakta, ancak bu durumla orantılı olarak zorluğunu da göstermektedir.
“Ethos” sözcüğünden gelen etik, ahlâk kuramı ya da teorik ahlâk olarak da
basitleştirilebilir. Çok eski dönemlerden beri, evrensel iyi ve evrensel doğru olup
olmadığı ve bunlara ulaşılıp ulaşılamayacağı ile meşgul olan etik, iyi ve doğru
kavramlarının ne olduğunu araştırmaktadır. Ahlâk ise kişinin sonradan edindiği
tutum ve davranışlar için kullanılırken, aynı zamanda toplumun benimsediği değer
sistemlerinin de adı olarak kullanılmaktadır.117 Etik olmadan ahlâkîlikle ilgili
değerlendirme yapmak temelsiz bir bina inşa etmek ya da köksüz bir ağaç dikmek
anlamına geleceği gibi, ahlâk olmadığında yapılan etik tartışmalarında meyvesiz bir
ağaçtan veya toprağın altına doğru yapılmış olduğundan insanların yaşamalarına
elverişli olmayan bir binadan farkı kalmayacaktır.
Etik her şeyden önce istenilen, arzu edilen bir yaşamın araştırılması ve
anlaşılmasıdır. Etik belirli bir eylem ve davranışı değil, salt insana özgü olan
özgürlük anlamındaki ahlâkîliği gösterip talep eder. Etik insanı bilgilendirerek onu
hem geçmiş hem de gelecek eylemleri açısından aydınlatır. Etik kavramının birçok
tanımı bulunmaktadır. Bunlar arasından değişik araştırmacılar tarafından ortaya
konan bazı kavramsal tanımlamalar şöyle özetlenebilir:118
-
Bolay’a göre etik; ahlâkî eylemin bilimidir.
-
Pieper’e göre etik; ahlâkîlik kavramını temellendiren insan pratiğini ve
ahlâk koşullarını araştıran disiplindir. Etik ahlâk üretmez, ama ahlâk
üzerine konuşur. Etik ahlâksal olanla ilintili bütün sorunları çok genel,
ilkesel ve soyut düzlemde tartışır. Etik iyi olana değil, bir şeyin iyi olduğu
hükmüne nasıl varıldığını söyler. Etik, ahlâk kavramından hareket ederek
eylemlere ve davranışlara anlam kazandırır.
-
Holt’a göre etik; bir kişinin ya da grubun davranışlarına rehberlik eden
doğrunun ya da yanlışın, iyi ya da kötünün standartlarını oluşturan moral
ilkelerin kodudur.
117
Berna Arda, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004, s:21-22.
Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Seçkin
yayınları, Ankara 2003, s:25-28.
118
45
-
French’e göre etik; ahlâkî eylemin doğasını soruşturan ve iyi yaşamın
nasıl olması gerektiğini açıklayan felsefenin bir dalıdır.
-
Đnal’a göre ahlâk insanın değer ve tutumlarını içerirken, etik; insanların
bireysel ve toplumsal anlamda kurdukları ilişkilerin temelinde var olan
değerleri, kuralları, doğru-yanlış, iyi-kötü gibi kavramları ahlâksal açıdan
araştıran felsefe disiplinidir. Diğer bir ifadeyle ahlâk; toplumsal anlamda
var olan davranış ve inançları yönlendiren bir değerler sistemidir. Etik
soyut ve kuramsal bakarken, ahlâk ise tersine bireylerin günlük yaşamı
içerisinde nasıl yaşamaları gerektiğini ince ayrıntılar içinde pratik olarak
düşünmektedir.
-
Bauman’a göre ahlâk; etiğin yaşam pratiğine yansıyan kurallar demetidir.
Bir başka ifadeyle ahlâk ben, etik ise biz anlamına gelmektedir.
Etik, bir başka açıdan değerlendirildiğinde başlıca iki farklı anlama sahiptir.
Bunlardan ilkinde, alışkanlık, töre, gelenek anlamlarını taşır ve bunlara uyanların ve
uygulayanların etiğe göre davrandığı belirtilir. Diğer anlamı ise daha dar ve asıl
anlamı olarak kabul edilir ve kişilerin kendisine aktarılan eylem kurallarını ve değer
ölçülerini sorgulamadan uygulamayıp, aksine, kavrayarak ve üzerinde düşünerek
talep edilen iyiyi gerçekleştirmek için onları alışkanlığa dönüştürme durumunda,
etiğe göre eylemde bulunulmuş veya davranılmış olduğu anlatılmaktadır.119 Etik ile
ilgili bütün bilgilerin yüklendiği bir bilgisayarın yaptığı tüm işlemlerin etik olmasının
düşünülmesi nasıl olanaklı değilse, iyi ve doğru tutum ve davranışların, üzerinde
düşünmeden, anlamını kavramadan, herhangi bir bilinç ve bilgiye dayalı olmadan
yalnızca zorunluluklardan dolayı ortaya konmasını da etik olarak yorumlamak ve
değerlendirmek olası değildir.
Etik daha çok kurallara dayalı davranışları ifade ederken, ahlâk kavramı ise
duygusal boyutu içermektedir.120 Etik açısından bir eylemin tartışılması, sistemli
olarak bir değerlendirme yapılmasını ve kuramsal görüşler çerçevesinde bir irdeleme
yapılmasını gerektirmektedir. Bu görüşlerin hemen hepsinde de eylemin ahlâkî
değerinin “iyi” olması beklenmektedir. Bu bakımdan eylemin amacı, niteliği, ona
119
120
Pieper, a.g.k. s:30.
Öztuğ, a.g.k. s:17.
46
ulaşmak için kullanılan araçlar, eylemin sonuçları, sonuçların etkilediği kişi ya da
kişiler etik yaklaşımlar çerçevesinde değerlendirilmelidir.121 Görüldüğü üzere etik,
bir tutum ve davranışın daha düşünce plânında ilk ortaya çıktığı andan sonuçlarının
uzandığı en uç noktaya kadar irdeleme yapmakta iken, ahlâk ise daha çok
uygulamanın yapılışı ve etkileri ile ilgilenmektedir.
Etik ahlâkla, ahlâka ilişkin sorun ve yargılarla ya da ahlâkî sorun ve
yargılarla ilgili felsefe dalı olarak tanımlanabilmektedir. Bununla birlikte etik
sözcüğü her zaman bu felsefe dalına ilişkin olarak kullanılmamaktadır. Bazen tam
anlamıyla ahlâk sözcüğü gibi kullanılırken, bazen de bir bireyin ya da grubun ahlâkî
kodunu ya da normatif teorisini göstermek için kullanılmaktadır. Ahlâkî ve etik
kavramları çoğunlukla doğru ya da iyi ile aynı anlamda ve ahlâka aykırı veya etiğe
aykırı ile karşıt anlamlarda kullanılmaktadır.122 Bu durum gerek etik üzerinde
gerekse ahlâk üzerinde bir karmaşaya da yol açabilmektedir. Birçok akademik
çalışmada bu iki kavramın birbirlerinin yerine kullanılmakta olması, aralarındaki
farklıklar ve benzerliklerin yeterince bilinmediğini göstermektedir.
Güncel olaylara ilişkin çıkarsamalar yapmak için, hem koşulların doğru
bilgisi, hem de değerler bilgisi gerekmektedir. Ayrıca o eylemin değerini bilmek için,
başka eylem olasılıklarının bilinmesi, diğer seçeneklerin varlığının göz önüne
alınması belirleyici bir özellik taşımaktadır.123 Etik yaklaşımların bu nedenle olaylara
ve olgulara çok geniş bir açıdan bakmaları, geçmiş ve geleceğe ilişkin bilgi sahibi
olmaları büyük önem taşımaktadır.
Etik; âdeta bir pusulanın kuzeyi sabit olarak göstererek gidilecek yere
ulaşılmasına olanak sağlaması gibi; bir eylemi doğrudan buyurmaz veya yasaklamaz
ancak bir eylemin veya davranışın ahlâkîliğini gösterip bunu talep eder. Pusula da
insana sadece gideceği yeri bulmasında yardımcı olur fakat doğrudan bunu
göstermez veya fiilen izleme istemez. Etik insanı eylem yapmaya zorlamadan
yalnızca eylem yapma düşüncesine ahlâkî açıdan katkı yapar. Gerçek yaşamda
bireyler ahlâkî eylem ve davranışları yapmaktan kaçınabilecekleri gibi ona aykırı
121
Çobanoğlu, a.g.k. s:16.
Frankena, a.g.k. s:22-23.
123
Çobanoğlu, a.g.k. s:19.
122
47
tutum ve davranış da sergileyebilirler. Etik eylem ve davranışları yapan kişileri
aydınlatır, bilgilendirir, ama doğrudan bu eylem ve davranışı belirlemede etkin
değildir. Bu eylem ve davranışı sorgulayarak saydam bir yapıya kavuşturmaktadır.124
Etik soyut alanda kalmakta, ahlâk ise somut bir alanı temsil etmektedir.
Genç bir disiplin olan etik, felsefenin özel bir kolunu temsil etmektedir.
Felsefî etiğin kurucusu Aristoteles; döneminin çok yönlü ve çeşitli sorunlarını felsefe
boyutunda incelemiş, ahlâkî tutum ve davranışların biçim ve şartlarını analiz etmiş,
ahlâkî olanın özünü, amaç ve hedeflerini sistematik bir şekilde ifade etmeye
çalışmıştır. Bu çabalarla birlikte etik kavramı felsefeye girmiş ve ahlâka yönelik
felsefî incelemelerin tanımlayıcısı olarak kullanılagelmiştir.125 Sonuçta etik
felsefenin temel bileşenlerinden biri haline gelmiştir.
Etik ahlâkîlik konusunda çalışmakla birlikte, etik sorular ile ahlâk soruları
birbirlerinden farklılaşmaktadır. Ahlâk bireysel ve somut sorgulamalar yapmakta
iken etik, ahlâk ilkesini ve ahlâkîliği gösteren eylemleri ve davranışları
sorgulamaktadır. Netice olarak etik, ahlâk eylemini konu alarak kendi alanını
oluşturmaktadır.126 Bir başka deyişle etik ahlâk alanını kapsayıcı bir boyut
kazanmıştır.
Etiğin konusunu ahlâkî eylem ve yargılar oluşturmaktadır. Etik, sorumluluk
bilincine sahip, sosyal topluluk üyesi olup, mevcut iletişim ve eylem biçimlerini
iyileştirmek isteyen herkesi ilgilendirmektedir. Bütün toplulukların hayatı kurallarla
belirlenir. Kurallara gereksinim duymak baskı istemek ya da sınırlanmak anlamına
gelmemektedir. Bu olgu daha çok özgürlüklerden herkesin en yüksek düzeyde
yararlanabilmesi
için
pratiğin
düzenlenmesine
ve
yapılandırılmasına
olan
müdahalenin gerekliliğine işaret etmektedir. Bu bakımdan kuralsız bir yaşam insanca
değildir.127 Bu kuralların insana bakan veya insanla ilgili olanları etik kapsamda yer
alan düşüncelere dayanmaktadır.
124
Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002, s: 13-14.
125
Atayman, a.g.k. s:19.
126
Arapkirlioğlu, a.g.k. s:60.
127
Pieper, a.g.k. s:19.
48
Etik
boyutta
Devletin,
işletmelerin,
sivil
toplumun
ve
bireylerin
sorumlulukları vardır. Devlete düşen sorumluluk etik ilkeler kapsamında hukukî
düzenlemeler yapmak ve uygulamaktır. Sivil toplum örgütlerinin etik konusunda
toplumsal bilinci ve duyarlılığı geliştirmek, bireyleri bilgilendirmek ve iş birliği
yapmak sorumluluğu söz konusudur. Đşletmelerin de iş etiği ve iş kodları
çerçevesinde çalışma yapmaları ve çalışanları eğitmeleri bir görev olarak
algılanmalıdır.128 Etik tamamen insana ve topluma ilişkin bir kavram olduğundan
dolayı, bütün sosyal kurumlarla yakın ilişki veya iletişim kurmak durumundadır.
Klâsik düşünce tarzında, bir şeyin nasıl ve niçin üretildiği önemini kaybetmiş
ve etik değerlerden arındırılmıştır. Böylece teknik, doğaya tahakkümün öznesi haline
gelmiş ve bu haliyle teknoloji insanlığın bir uzantısı olmaktan çıkmış, insanlık
teknolojinin bir uzantısı haline gelmiştir. Modern toplumun insanlık anlayışının ve
doğa tasarımının değişmesi ile birlikte tüm tahakküm tarzlarının ortadan kalkması
sonrasında insanın doğa ile kavgasının sona ermesi ve yeni bir insan-insan, insan
toplum ve toplum-doğa etiğinin gelişmesi mümkün olabilecektir.129 Bunun
sağlanması ve gerçekleştirilmesi etik tartışmaların ana konusunu oluşturmaktadır.
Pieper’e göre etik, ahlâkîleştirme, ideolojiye dönüştürme veya dünya görüşü
ortaya koyma gibi amaçlar yerine, temellendirilmiş sonuçlara varmayı ve aşağıda
belirtilen alt amaçlara ulaşmayı hedeflemektedir:130
-
Đnsan davranışını ahlâkî nitelik bakımından irdeleme,
-
Eleştirel bir bilinç geliştirme,
-
Đnsana sevmeyi öğretebilme.
Etiğin temel dayanak noktasının iyi niyet olduğu, sorumluluk bilinci, ahlâkî
yükümlülüğün üstlenilmesi, ahlâkî olanın bağlayıcı olarak tanınması gibi genel kabul
gören tutumların insanın kendi eylemlerinin ilkesi haline getirilmesinin önemli
128
Öztuğ, a.g.k. s:41.
Yağanak, a.g.k. s:73.
130
Kılavuz, a.g.k. s:17.
129
49
olduğu ifade edilebilmektedir.131 Sonuç itibarîyle etik, insanın tutum ve
davranışlarının temel hareket noktası olmalıdır.
Đnsanlar arası ilişkilerde etik, eylem gerçekleştirilirken ve politikalar
uygulanırken bir pusula görevi üstlenmelidir. Kimi zaman sosyal, ekonomik ve
toplumsal yapılar çok karmaşık bir hal almaktadır. Bu nedenle iyi-kötü kavramları
da yer değiştirmiş olduğunda bile insanların eylem ve işlemlerine yol gösteren etik
değerler, tıpkı bir pusula gibi her durum, zaman ve şartta dahi dışsal etkilerden uzak
kalarak doğruyu ve iyiyi göstermek durumundadır. Đyi ve doğru değerlendirmesi
yapılırken etik ilkeler gözetilmelidir. Kişiler var olan seçeneklerden birisini tercih
ederek etik açıdan gerekçelendirmektedirler. Bu tercihler hukukî, toplumsal
nedenlerle seçilip gerekçelendirilebileceği gibi, bütünüyle etik pusulanın gösterdiği
iyi ve doğru yönünde de seçilebilirler. Belirli zamanlarda ve belirli olaylarda bazı
ilkeler önem kazanırken, farklı durum ve zamanlarda da farklı ilkeler ön plâna
çıkabilmektedir. Böyle durumlarda mümkün olan en az sayıda etik ilkenin
çiğnenmesi veya göz ardı edilmesi suretiyle karar vermek ve eylemi gerçekleştirmek
en etik sayılan tutum ve davranış olacaktır.132
Etik davranışı; bireye içinde bulunduğu toplumun yüklediği ödev ve
sorumluluklar, bireyin kendi vicdanı, iyi niyet duyguları, iyilik, doğruluk ve sevgi
anlayışı yönlendirmektedir. Bireylerin eylemlerini iyi ya da kötü olarak
değerlendirmek
iyilik,
doğruluk,
sevgi
gibi
ahlâkî
kavramlarla
mümkün
olabilmektedir. Ahlâkî olarak uygun görülen eylemler iyi, uygun görülmeyenler ise
kötü olarak değerlendirilmektedir. Bu bakımdan Kant, eylemin iyi niyetle yapılmış
olmasını bu eylemin iyi olarak nitelendirilmesi için yeterli görmüştür. Bununla
birlikte eylemin doğru olması da gerekmektedir ve büyük önem taşımaktadır.
Neticede eylemin iyi ya da iyiliğe yönelmesi ile birlikte doğru olması kritik bir
şarttır.133 Bu nokta etik tartışmalarda en çok üzerinde durulan bir husustur.
Modern toplumun ahlâkı dışladığı, etkisiz hale getirdiği ve belirli etik
anlayışların bir çözüm üretemediği ifade edilmektedir. Özellikle Kant’ın etik
131
Kılavuz, a.g.k. s:17.
Çobanoğlu, a.g.k. s:195.
133
Kılavuz, a.g.k. s:27-30.
132
50
anlayışında eylemin sonucunun önemsenmemesi, niyetin iyi olmasının yeterli
görülmesi, ödev ve sorumluluklarını iyi niyetle yapan bireyin görevini yapmış
sayılması, ödevin mutlaklığının önemsenmesi gibi konular eleştiri konusu
yapılmaktadır. Bu anlayışın kişiyi kaygı ve belirsizlikten kurtardığı, böylece insanın
eyleminin sonuçlarını hesaba katmadan gönül rahatlığı ile ödevini yerine getirmesini
sağladığı belirtilmektedir.134 Đnsan olmanın gereği olarak her türlü tutum ve
davranışın başlangıcından en son aşamasına kadar tüm sorumluluğunun üstlenilmesi
önemlidir.
Etik, ahlâkî eylemin yerini tutmak yerine bu eylemlerin bilgiye dayalı olan
yapısını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Bir yandan ahlâkî davranış modellerinin ve
temel tutumların irdelenip anlaşılması, öte yandan da ahlâkî gereksinimlerin yöntem
olarak belirlenmesi amacıyla tutum ve davranışlar ile eylemlerin betimlenmesine
dönük ölçütler ortaya koyar. Bu yönüyle karmaşık ahlâkî eylemleri kavramsal olarak
açıklayıp anlaşılmasına katkı yapar. Böylece etik; ahlâk üzerinde sistemli bir
düşünce, irdeleme, araştırma, soruşturma, tartışma aracılığı ile ahlâkî problemlerle
ilgilenmektedir. Etik, ahlâk üzerinde çalıştığından dolayı, normların meşruiyeti ve
haklılığını eleştirel bakış açısıyla sorgulamakta, bu nedenle de siyaset ve hukukla
yakın bir ilişki içerisinde bulunmaktadır.135 Bu ilişkinin bir başka boyutunu da
siyaset ve hukukun işlemesi sürecinin de etik bir temelde yürütülmesi gerekliliği
oluşturmaktadır.
Etik içerisinde temelde iki başlık ile çeşitlilik sağlanmaktadır; meta-etik ve
normatif etik. Normatif etik de yararcı ve görev etiği kuramlarına ayrılmaktadır.
Meta-etik ile doğru, yanlış, adalet, yükümlülük gibi normatif kavramların anlamları
belirlenirken, normatif etik ile insanların ne yapması gerektiğine ilişkin temel ahlâk
ilkelerine dayanan ahlâkî tutum ve davranışlara özgü yasalar oluşturulmaktadır.
Normatif etik doğru nedir ve doğru davranışı doğru yapan nedir, neden ahlâklı
olmalıyız gibi soruların da yanıtını aramaktadır.136 Böylelikle insan ve toplum
134
Kodal, a.g.k. s:38-39.
Yıldırım, a.g.k. s:10.
136
Meliha Đnce, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. s:8.
135
51
yaşamının en çok sorulan ve yanıtı en çok merak edilen soruları üzerinde
durulmakta, sosyal yaşamın en kritik kuralları belirlenmektedir.
Etik etkinlik sonucu ortaya çıkan ve önerilen olgusal çözümler, normatif ve
hukukî kurallar biçiminde yaşantıya yansıtılmalı, araştırma ve yayın alanında
kayıtlara geçirilmelidir. Böylece etik değerlere uygunluk açsından eylemler
denetlenebilecek, bu denetimin etkili kurumlar tarafından normatif kurallar aracılığı
ile denetlenmesi sağlanmış olacak ve neticede “kötü eylem ve olayların” görülme
olasılığı azalacaktır.137 Gelişmiş çağdaş toplumların sosyal yaşamlarının en belirgin
özelliklerinden birisi etik uygulamalar olduğundan, ülkelerin bu alanda sergiledikleri
çabalar gelişmişlik ölçütü olarak kabul edilmelidir.
Etik sorunlarla hesaplaşmak ve böylece kişiler arası ilişkilerde yaşanan
sorunlara çözüm bulmak isteyenler, öncelikle değer sorunları ve insanî sorunlarla
kendi hesaplarını görmüş olmaları ve kişiler arası ilişkilere bakarken değerler
felsefesine
girmeleri
gerekmektedir.
Kişiler
arası
ilişkilerin
aydınlatılması
amaçlanıyor ise, önce etkinliğe bakmak ve buradan öğrendiklerimizle ürün hakkında
konuşmak daha uygun görülmektedir. Bu durum etik araştırmaların hareket noktası
olmalıdır. Bu şekilde etiğin sorunları ölçü sorunları olmaktan çıkmakta, insanın
yaşantı ve eylem olanaklarına ilişkin sorunlar olarak belirmektedir. Bu olanaklar
insan için değer felsefesinin ışığında ve bir bilgi sorunu olarak aydınlanmaktadır.138
Etik ve ahlâk hem bir bilgi birikimini gerektirmekte, hem de bu bilginin yaşama
geçirilmesini istemektedir. Etik ve ahlâka ilişkin sorunları salt bir bilgi sorunu olarak
görmek eksik bir değerlendirme olacaktır.
Đnsanın amacı, yaşamda karşılaşılan ve yadırganan, istenmeyen, acısı çekilen
sorunların değişimine ve çözümüne yardımcı olmak ise, bunu yapmanın yolu, olan
bitenleri açıklamak ve çözümü gösterip aydınlatmaktan geçmektedir. Etik bilgiler
sayesinde toplumun bilinçlendirilmesi istek ve beklentisine dayalı olarak yaşanan
olumlu gelişmeler, etik alanında bir aydınlanma çağının gelebileceği umudunun
137
138
Çobanoğlu, a.g.k. s:20.
Kuçuradi, a.g.k. s:76.
52
kapısını açmaktadır.139 Bu konuda gösterilen her çaba böyle bir çağın yakalanması
olasılığını arttıran bir aşama olarak önem ve değer taşımaktadır.
Geleneksel toplumlarda öteden beri etik tavrın yeterli olarak belirmeyişi,
yalnızca inanca dayalı eğitim nedeniyle felsefeye yer verilmemiş olması ve
düşüncenin yasaklanmış olması ile açıklanabilmektedir. Felsefenin olmadığı yerde
kişilik ve karakterin oluşmasının zorluğu dolayısıyla etik tavrın ortaya çıkması da
güçleşmektedir.140 Günümüzde düşünce ve ifade özgürlüğü olan ülkelerin, etik
alanda da gelişmiş olan ülkeler olduğu dikkat çekmektedir.
Bazı yaklaşımlara göre etik normlar; insanî gelişme süreci, sosyal adalet ve
çevrenin bütünlüğü arasındaki dengesizlik ve orantısızlıkların bir sonucu olarak
değerlendirilmektedir.141 Etik, insan ve toplum yaşamının gerek kendi içindeki
yaşam döngüsünde, gerekse doğa ile olan ilişkisinde düzenleyici, dengeleyici ve
gelişmeleri yönlendirici bir işlev görmektedir.
2.1.4.Etik Đlkeler, Etik Đlişkiler ve Hukuk
Pratik niyet ve hedeflere yönelik bir kuram olma özelliği taşıyan etik, siyaset
ve hukuk felsefesini kapsayan pratik felsefenin en temel ve klâsik alanlarından
biridir. Etik bir ahlâkî eylem kuramıdır, ama bu kuram öncelikle bilgi adına değil,
eylem adına geliştirilir. Bu nedenle etik, kuram oluşturma amacıyla ve entelektüel bir
doyum sağlamak için hazırlanan zihinsel bir çalışma değil, düşünce ile eylemin
ilişkisidir.142 Eyleme geçme olanağı bulunmayan bilginin insan ve toplum yaşamına
katkı yapması olası değildir.
Etiğin temel amacı ve ilkesi; insanın iyi temellendirilmiş ahlâkî kararları
kendi başına vermek durumunda olduğunu ve bu kararları verirken başka hiçbir
139
Kuçuradi, a.g.k. s:77.
Akartürk, a.g.k. s:39.
141
Richard Evanoff, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”,
Envıronmental Ethıcs, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3 (September 2005), 2005
The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p: 109.
142
Pieper, a.g.k. s:60.
140
53
kimseye
veya
otoriteye
teslim
olmaması
gerektiğini
göstermek
olarak
özetlenebilmektedir. Ahlâkî sorunlar çerçevesinde hiçbir kimse doğuştan bir
başkasından daha yetkin değildir ve olamaz. Bu konuda kişinin daha bilgili, aydın,
bilinçli ve eleştirel yaklaşım açısına sahip olması sadece kendi yerini daha kolay
bulmasını sağlar. Kişi bağımsız olarak ahlâkî sorunlar ve çelişkiler üzerinde
düşünebilir ve çözüm önerileri geliştirebilir. Bu süreçte etiğin çok önemli bir işlevi
vardır; bireyi vesayet altına almadan, toplum içerisinde yaşamını sürdürürken bireyin
kendini nasıl kendi olarak gerçekleştirebileceğine ya da kendisi nasılsa ve neyse
öylece var olabileceğine ilişkin yol ve yöntemleri göstermektir.143 Etik bilginin
bireylerce algılanması ve anlaşılması kişiden kişiye değişebileceğinden dolayı bu
bilginin eylem olarak ortaya çıkması da farklı şekillerde olabilmektedir. Bireysel
özgünlük etik uygulamalarda sık karşılaşılan bir durum olarak bilinmektedir.
Kişi neyi isteyince eylemi ahlâksal bir değer taşır ve etik ilkelere uygun olur
dendiğinde bu konuda kesin olarak söylenebilecek tek şey, kişinin istemelerini
belirleyen ilkelerinin ahlâk yasasının istediği genellik ve nitelikte olmaları
gerektiğidir. Kişinin istemelerini belirten ilkeler, her akıl sahibi varlık için geçerli
olabilecek nitelikte ise, ancak o zaman ahlâk yasasına uygunluk olabilecektir. Bu
durum özetle “ahlâk yasasının istediği tarzda eylemde bulun” demektir. Kant, her
defasında insanlığa, kendi kişiliğinde olduğu kadar başka herkesin kişiliğine de sırf
araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun”
şeklinde dile getirmektedir. Bu buyruk ahlâk yasasının istediği nitelikte bir ilkedir.
Ahlâk yasasına uygun bir eylemde bulunmak isteyen bir kişi, iyi bir “istem” de
bulunuyor demektir. Özetle, Kant’ın bu ilke ile ortaya koyduğu, değerli bir eylemin
özelliği, bu eylemin yapılmasında kişinin amacı kendine ve başkasına insan olarak
muamele etmekse, yani kendini ve başkasını sırf araç olarak değil, amaç olarak ta
görmekse, eylemi ahlâksal bir değer taşımaktadır.144 Halk deyimiyle “kendine nasıl
davranılmasını
istiyorsan
istenmektedir.
143
144
Pieper, a.g.k. s:21.
Kuçuradi, a.g.k. s:63-64.
başkalarına
da
öyle
davran”
ilkesi
anlatılmak
54
Hukukun amacı adaleti ve düzeni sağlamak şeklinde tanımlandığında, etiğin
amacını da iyiyi ve doğruyu hâkim kılmak biçiminde özetlemek mümkündür. Bu iki
kavram birbirlerini tamamlamakta ve bir topluluktan diğerine çok önemli bir
değişiklik göstermemektedir. Hukuk bireylerin aralarında ve devletle olan ilişkilerini
düzenler ve yaptırıma bağlarken, etik de bu ilişkide etkili olan bir unsur olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Hukuk ve etik toplumların değişmez ve vazgeçilmez
değerleri arasında yer almakta olup, anlamlı ve düzenli bir yaşamın en önemli
unsurları
olarak
değerlendirilmektedir.145
Đnsan
ve
toplum
yaşamının
sürdürülmesinin gereği olan sosyal yaşam kurallarının iki temel ayağını hukuk ve
etik oluşturmaktadır.
Hukuk felsefesi ya da felsefî hukuk öğretisi de felsefenin insan pratiğine
yönelik alanlarından biri olarak bu pratiğin hukuksal yanıyla ilgilenmektedir. Hukuk
düzeninin normları, ahlâk normlarından farklı olarak cezaî yaptırımlarla ve
tehditlerle donatılmıştır. Bu nedenle hukuk normlarına uyma zorunluluğu ille de
ahlâkî kaygılara ve nedenlere dayalı olmak zorunda değildir. Buna bağlı olarak
hukuk kavramı, tıpkı siyaset kavramında olduğu gibi, ahlâkîlik ilkesine
dayandırılmadan meşrulaştırılabilmektedir. Örneğin insan hakları ya da temel
hakların kavranış biçimleri bakımından hukuk veya siyaset, etik ve ahlâk anlayışı
gibi özgürlük esaslıdır ve insan hakları bu yüzden dokunulmaz bir niteliğe sahiptir.146
Kişilerin toplumu merkeze alarak kurdukları insanî ve toplumsal ilişkiler, en
geniş anlamıyla hukuk ilişkileridir. Bu tür ilişkiler bir toplumun yapısını meydana
getiren ve tarihsel varlık alanı içinde kendine özgü bir yapıda olan ilişkilerdir.147
Hukuk birikimi sosyal yaşamın bütün boyutlarından esinlenilerek ve süzülerek ortaya
çıkarılan kurallardan oluşmaktadır. Genellikle yazılı olmakla birlikte yazılı olmasa
da insan ve toplumların hafızalarında varlıklarını hissettiren bu kurallar, uzun zaman
geçerliliğini korumaktadırlar.
Hukuk kavramı ile özdeşleşen adalet kavramının amacı bireylerin haklarının
korunmasıdır. Bunun için toplumsal yaşamda hak ve ödevlerin karşılaştırılıp, belirli
145
Kılavuz, a.g.k. s:22.
Pieper, a.g.k. s:64-66.
147
Kuçuradi, a.g.k. s:6.
146
55
bir düzenlemeye konu olması, sosyal ve ekonomik olanakların dağıtılmasının belli
ilkelere bağlanması gerekmektedir.148 Bir toplumda hukukî alt yapının sağlamlığı
etik düzenlemeleri ve uygulamaları da yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir.
Hukuk kurallarının oluşumunda belirli bir payı olan Felsefe, bir tutum ve
eylemin etik değeri açısından, hangi özelliklere sahip insanların etik değerlilik
yaşantısını yaşayabileceği, ne gibi özelliklere sahip bir insanın nasıl bir insan
karşısında etik bir ilişki değeri yaşayabileceğini ve böyle bir yaşantı olanağının
koşullarının bilgisini verebilmektedir. Söz gelimi sevgi, insanın insan olmasının
değerini bilmesi ve koruması amacıyla yaptığı doğru değerlendirme sonucunda
yaşayabileceği bir yaşantıdır. Saygı insanın insan olmanın değerini bilmesi ve her
türlü zor koşulda bu değeri koruması ve ona zarar vermemesi anlamında, güven ise
insanın değerini bilen bir insanın değersiz bir eylemde bulunmayacağına emin
olmasından kaynaklanan bir yaşantıdır.149
Hukukî yargılarda olduğu gibi, etik yargılara ulaşabilmek için de birtakım
ilkelerin varlığı gerekmektedir. Diğer normatif çalışma alanlarına benzer şekilde,
genel kurallardan özel bir yargıya ulaşmak için tümden gelime dayalı bir yöntem
kullanılmalıdır. Etik ilkeler etik açısından karar verme sürecinde başvurulan
genelleştirilmiş anlatımlar olup, tek ve mutlak değil bir dizi ilkeye dayanmaktadır.
Bu dayanaklar sıradan ve paylaşılan ahlâkî kanılardır. Oldukça genel, dayatmacı
olmayan, içinde yer aldığı kültürel dokuya göre değerlendirme yapılabilen özellikte
olan temel etik ilkeleri şöyle belirtmek mümkündür:150
1- Zarar vermemek,
2- Yararlılık,
3- Özerkliğe saygı,
4- Adalet.
Özerkliğe saygı ilkesi, kişinin kendi kendine serbestçe karar verebilme hakkı
olarak hem sınırlı bir haktır hem de insan haklarının ve bireyselliğe saygının en temel
148
Yıldırım, a.g.k. s:60.
Kuçuradi, a.g.k. s:176-179.
150
Çobanoğlu, a.g.k. s:62, Arda, a.g.k. s:29-30.
149
56
koşullarından biridir.151 Burada belirtilen Adalet kavramı iki tür olarak
incelenebilmektedir; denkleştirici adalet ve dağıtıcı adalet. Denkleştirici adalet,
tarafların eşit görülmesi anlamında mutlak bir yaklaşım iken, dağıtıcı adalet hak
paylaşımında herkesin hak ettiğine, yeteneğine ve toplumsal durumuna göre
paylaşımı savunmaktadır. Dağıtıcı adalet üç farklı başlıkta irdelenmektedir:
-
Eşitlikçi yaklaşım,
-
Yararcı yaklaşım,
-
Liyakatçi yaklaşım.
Adaletin etik temeli olmadığında sadece hukuksal yapı ile sınırlandırılması
söz konusu olacaktır. Bu durum adalet anlayışında, ötekine ve başkalarına karşı etik
sorumluluğun kısıtlanmasına neden olabilecektir.152
Gerek hukuk gerekse etik kapsamında önemli bir kavram olan değer, tür
olarak insanın varlığa kattığı bir bilinç boyutu, bir şeyin aynı türden şeyler arasında
özel yeri olarak tanımlanmaktadır. Etik açıdan bir eylemin değeri, o eylemin
yapıldığı koşullarda diğer eylem olanakları ve başka nelerin yapılabileceği
bakımından özelliği iken, bir kişinin değeri de, onun insanlarla ilişkilerinde,
eylemlerinde ve tutumlarında diğer kişilere göre farklılığı, özelliği ve özel yeridir.
Böylece etik değerler, insan açısından bakıldığında, insanın, insanlar arası ilişkilerde
bazı yaşantı ve eylem olanakları olarak ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle etik
değerler, kişiler için, insanlar arası ilişkilerde gerçekleştirebilecekleri eylem ve
yaşantı olanakları olmaktadır. Ancak bu olanakları gerçekte bazı insanlar
gerçekleştirebilmektedir. Bu olanakları gerçekleştirenler etik değerleri gerçeklik
alanına ve yaşama katmaktadırlar.153
Her meslek ve bilim alanında uygulamaya yansıyan iyi eylem öncelikle ilgiyi
izleyen bilgiyi gerektirmektedir. Bu nedenle iyi ve doğru eyleme ulaşmak için bilgi
sahibi olmak ve eğitimli bireyler olunması zorunluluğu vardır. Bilgi ve beceri
kazanıldığında elde edilen yeterlilik ve yetkinlik yetenekle birleşerek bireyi bir
151
Çobanoğlu, a.g.k. s:62.
Kodal, a.g.k. s:54.
153
Kuçuradi, a.g.k. s:181-184.
152
57
alanda uzman veya meslek sahibi yapmaktadır. Bu süreçte benimsenen tutum ve
değerler bireyin meslekî etik niteliğini göstermektedir.154 Meslekî etik anlayışının
belirlenmesinde kişilerin hukuk bilgileri, anlayışları ve felsefeleri ile kültürel
birikimleri önemli bir yer tutmaktadır.
Etik ilişkilerde belirleyici olabilen davranış ilkeleri, genellikle kişinin yapılıryapılmaz, etmeli-etmemeli konusunda, yani bazı gereklilikler konusunda ki
düşüncelerini ve genel kabullerini anlatmaktadır. Doğru hareket etme konusundaki
inanç ve ilkeler kişi bir hedefe yöneldiğinde, yapacağı eylemlerin tarzını
belirlemektedir. Bir davranış ilkesi bir bilgiden daha çok bir düşüncedir, yapılması
veya yapılmaması gereken ya da yapılmasına izin verilen veya verilmeyen
konusunda bir düşünceyi ifade etmektedir. Bu noktada davranış ilkelerinin kaynağına
bakıldığında; yarar-zarar değerlendirmesi, insanın değerinin bilgisi (insanın değeri;
türüne
özgü
yapısal
olanaklar
olduğundan
bu
değerlerin
zedelenmemesi
öngörülmektedir) ve mantıksal çıkarımlara dayanan davranış ilkeleri ile değer
yargıları karşımıza çıkmaktadır.155
Kişilerin kendileriyle ilişkileri de kendine özgü bir etik ilişki türüdür. Kişinin
kendine yönelik eylemleri, kendine ilişkin kararları, kendisine yaptığı davranışlar,
yaşamına yön vermesi gibi konular hep bu ilişki çerçevesinde oluşmaktadır. Bu ilişki
aynı zamanda kişilerin başkalarına yönelik eylemlerinin oluşmasında da en belirgin
şekilde de bir eylemin değerini belirleyen noktalarda rol oynamaktadır.156 Đnsanın
önce kendisine saygı duyması, benliğine değer vermesi ve kişiliğini önemsemesi
gerekmektedir. Aksi takdirde bu kişiden diğer insanlara ve topluma karşı
sorumluluklarını yerine getirmesini beklemek olanaklı değildir.
Etik, bir eylemin içeriği ne olursa olsun, ahlâkî olarak tanımlanabilmesi için
uyulması gereken koşulları biçimsel yollardan yeniden kurarak, ahlâkla ilgili bütün
sorunları çok genel, ilkesel ve soyut düzlemde tartışmaktadır. Bu nedenle etik, hangi
somut amaçların tek tek iyi ve herkes için ulaşılmaya değer amaçlar olduğunu
belirlemez, daha çok ölçütleri belirler, bu ölçütlere göre öncelikli ve iyi amacın
154
Çobanoğlu, a.g.k. s:195-196.
Kuçuradi, a.g.k. s:72-73.
156
Kuçuradi, a.g.k. s:149.
155
58
hangisi olduğunu gösterir,
bunların da bağlayıcı bir şekilde kabul edilmesi
gerektiğini ifade eder. Özetle etik ilkeler, iyi olanı değil, bir şeyin iyi olduğuna nasıl
hükmedildiğini ve varıldığını ifade etmektedir.157
2.1.5. Etiğin Bazı Kavramlarla Đlişkileri, Kapsamı ve Sınırları
Etik; moral normlar gereğince insan yaşamının her alanıyla ilgili plân ve
organizasyonlar
hakkında
düşünmeli,
eleştirmeli
ve
çeşitli
yaklaşımlar
geliştirmelidir. 20. Yüzyıl boyunca etik literatür, yerleşik kuralcı bakış açısıyla
erekbilimsel yaklaşım arasındaki farklılıkların etkisinde kalmıştır.158 Diğer bir
deyişle etik, insan ve toplumun sosyal yaşamının her alanında kendini göstermelidir.
Etik, hukuk, siyaset, din v.b birçok kavramla ilişkili olmakla birlikte
yaptıkları değerlendirmeler bakımından aralarında farklılıklar bulunmaktadır. Örnek
olarak hız sınırlarını aşmak hukuka aykırı iken, acil bir hastayı hastaneye yetiştirmek
gibi
insan
hayatını
ilgilendiren
durumlarda
hız
kurallarını
aşmak
yadırganmamaktadır.159 Bir tutum ya da davranışı irdelemek ve sağlıklı sonuçlara
varabilmek için birçok soru sorulmalı ve yanıtları alınmalıdır. Bu yapılmadan aceleci
bir biçimde değerlendirme yapmak doğruyu ararken yanlışa sürüklenmeye neden
olabilmektedir.
Günümüzde insanların faaliyetleri sonucunda çevre sorunları ortaya
çıkmaktadır. Đnsan konu edilince öne çıkan kavramlardan birisi dindir. Đnsanların
çevreye zarar vermeleri, egoist ve bencil olmaları gibi özellikleri dolayısıyla dinlerin
ilgi alanına girilmektedir. Đnsanların çeşitli sorunları hakkında din çözüm önerileri
getirmekte ve vicdanî noktadan muhasebe yapmaya zorlamaktadır.160 Bu noktada
etik ile din arasında yakın bir ilişki ortaya çıkmaktadır.
157
Pieper, a.g.k. s:28.
J. Philip Wogaman, Ethics For Environmental Professionals, Environmental Practice 6 (1)
March 2004, Specıal Sectıon, p:7.
159
David B. Resnik, Bilim Etiği, (Çev:Vicdan Mutlu), Đstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004, s:32.
160
Yunus Macit, Hz. Peygamberin Sünnetinde Çevre, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun, 1997, s:4.
158
59
Dinlerin öngördüğü çevre-insan ilişkileri çerçevesinde, dini inanışlardan
çevreyi koruma ve geliştirme noktasında yararlanmak ve bir çevre ahlâkı oluşturmak
suretiyle çevrenin felâkete sürüklenmesinin önüne geçmenin olanaklı olduğu ileri
sürülmektedir. Aksi halde ahlâkî ilkelerle tutum ve davranışları sınırlandırılmayan
insanların ve toplumun hırsları, egoları, kötülükleri ve olumsuzlukları ile büyük
çevre sorunlarına yol açılacağı ifade edilmektedir.161 Etik yaşamı tehdit eden bütün
kötülüklere karşı, kendisine yardımcı veya destek olabilecek her türlü kavram ve
kuramla iş birliği yapmak durumundadır.
Kutsal kitaplar ve tek tanrılı dinler, insan merkezli düşüncelerin temel
kaynaklarından biridir. Kutsal kitaplarda hem doğanın ve canlıların korunması
yönünde ilkeler bulunmakta, hem de insan merkezli yaklaşımlar yer almaktadır.
Buna göre insanların her iki yönlü tutum ve davranışları kutsal kitaplarda bir karşılık
bulmaktadır. Neticede belirleyici olan insanın bizzat kendi duygu ve düşünceleridir.
Dinlerin bakış açılarında; canlılar arasında var olan bir hiyerarşide insan en üst
noktada bulunmaktadır.162 Đnsanın zirveye yerleştirildiği bütün şemalarda ister
istemez diğer canlılar ve varlıklar birer ast durumunda konumlandırılmaktadır.
Saint Thomas d’Aquinas, iyi olanı doğal durumun varlığını sürdürmesine
dayandırmış, en büyük iyiliği Tanrının ve onun yarattığı doğal düzenin temsil ettiğini
ileri sürmüştür. Kant ise insanların yalnızca sonuçlarını denetleyebilecekleri
davranışlarından sorumlu olabileceklerini düşünerek, etik davranışı ve iyi olanı,
akılcı ya da rasyonel davranış olarak tanımlamaktadır.163
Çevre sorunları karşısında dinlerin de rol oynaması olasılığı, insanların etik
sorumluluklarını semavî dinlerin getirdiği davranışlara ve kurallara bağlamaları ile
orantılıdır. Müslümanlıkta çevreye ilişkin başlıca dört nokta vurgulanmaktadır: doğal
olayların ve varlıkların açıklanması, doğal olaylara, varlıklara ve evrenin yapısına
ilişkin bilgi vermek, evrenin insanlar için yaratıldığını ve insanların buyruğuna
verildiğini anlatmak, doğanın korunması gerektiğini öğretmek. Çevrenin ve doğal
dengenin korunması, ormanların, bitkilerin ve hayvanların korunmasına ilişkin
161
Macit, a.g.k. s:10.
Kılıç, a.g.k. s:150-151.
163
Ruşen Keleş, Đnsan Çevre Toplum, Đmge Yayınları, 1997, Ankara, s:414-415.
162
60
kurallar, hem Kuran ile hem de Hz. Peygamberin söz ve davranışlarını ifade eden
Sünnet ile ortaya konmuş ve çevre açısından bu kuralların doğrudan ya da dolaylı
olarak yarar sağlayabileceği öne sürülmüştür.164
Hıristiyanlığın çevreye ve doğaya karşı hem olumlu hem de olumsuz tutum
ve davranışlar geliştirdiği ifade edilmektedir. Ancak yaygın görüş, bütün dinlerin
temelde kendi üyelerine Tanrının yarattığı doğaya ve çevreye saygılı olmayı
öğütlediği, evrenin dengesine vurgu yaptığı, tanrıya saygılı olmanın onun
yarattıklarına da saygılı olmayı gerektirdiği yönündedir.165
Katolik ahlâk teolojisi Tanrısal bir etiği savunmaktadır. Bütün bağlayıcı
eylem normları Tanrının iradesinden üretilir. Tüm insanların yaşam biçimini Tanrısal
modele göre yönlendirmelidirler. Đnanç etiği, pratik insan aklını değil, Hıristiyanlığın
anlayışını ahlâkîliğin nihaî temeli olarak görmektedir. Teoloji ahlâkî eylemi dinsel
olarak açıklamak istemektedir. Bu boyutuyla etik ve teoloji ahlâkî eylemi normatif
temellere bağlama istekleri nedeniyle birbirleriyle ilişkilendirilmektedir. Etik
teolojiden farklı olarak tüm ahlâkî eylemlerin ve normların kaynağını Tanrısal bir
irade yerine insanın akılcı iradesine dayandırmaktadır.166 Bu çerçeveden bakıldığında
etik ve teolojinin aynı alanda çalışma yürüttüğü ve kurallar koyduğu anlaşılmaktadır.
Woischnik ve Linz’e göre çevreye insan merkezli yaklaşımın önemli
kaynaklarından biri, insanın doğaya egemen olmasını teşvik eden Yahudi-Hıristiyan
geleneğidir. Yeryüzünün insanların hizmetine verildiği, doğada bulunan canlı veya
cansız her şeyin insana armağan edildiği, bu varlıklara hükmetmek için insanın
yaratıldığı belirtilmektedir. Đnsanın evrende özel bir yerinin olduğu Đncil’de ifade
edilmektedir.167 Buna benzer görüşler Đslâm dininde de bulunmaktadır. Böylece üç
büyük dinin çevre konusunda bir birine benzer görüşler içerdiği ortaya çıkmaktadır.
Dinsel etik her şeye rağmen, etiğin henüz tam gelişmediği dönemlerde önemli
işlevler görmüş olup günümüzde de halen doğal çevre üzerinde farklı bakış açılarını
anlamaya yardımcı olabilecek önemli bir kaynak olma özelliğini korumaktadır. Đlk
164
Ruşen Keleş ve Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Yayınları, 2005, Ankara, s:256.
Keleş ve Hamamcı, a.g.k. s:256-260.
166
Pieper, a.g.k. s:111-113.
167
Kılıç, a.g.k. s:63-64.
165
61
başta dinsel etik ilkeleri çevreye ilişkin bir güdüleme kaynağı olmaktadır. Doğal
dünyayı iyiliğin ve iyiliksever Tanrının eseri olarak gören her dinsel yaklaşım, doğal
dünyayı kendi başına iyi sayma eğilimindedir. Bu yönüyle insan Tanrının
yarattıklarına saygılı davranmakla Tanrının kendisine de saygılı davranmış
olmaktadır. Tanrı kavramı, yaratılışın bir doğal düzeni bulunduğunu ve bu düzenin
iyi olduğu varsayımını gerektirmektedir.168 Türk kültüründe önemli bir yer edinmiş
kişiliklerden biri olan Yunus Emre “yaratılmışı severiz yaratandan ötürü” söylemi ile
doğaya ve tüm varlıklara sevgi ve saygı göstermenin kaynağını Tanrıya bağlamış,
böyle yapılmakla aynı zamanda Tanrı’ya da sevgi ve saygı gösterilmiş olacağını
ifade etmiştir.
Đnsanın yeryüzünde kendi yaşadığı çevresini bozması ve yaşanmaz hale
getirmesi ile doğal dengeyi bozmasına kendi karakterinin neden olduğunu belirten
bir
ilâhiyatçı,
bunun
sebeplerini
Ayet
ve
Hadislere
dayanarak
şöyle
özetlemektedir:169
1. Đnsanın zayıflığı,
2. Đnsanın aceleciliği,
3. Đnsanın ihtirası, hırsı ve sabırsızlığı,
4. Đnsanın nankörlüğü ve şımarıklığı,
5. Đnsanın azgınlığı ve tartışmacı oluşu,
6. Đnsanın arzularına ve nefsine düşkünlüğü,
7. Đnsanın bilgisizliği.
Kimi inançlar göre insanlar doğal dünyaya yaklaştıkları ölçüde Tanrıya da
yaklaşmış olmaktadırlar. Çünkü doğal dünya Tanrı tarafından yaratılmıştır. Birçok
inanç sisteminde tüm doğal yaşam değerli sayılmaktadır. Çok sayıda dinin, inanç
sahipleri için kötülüklere karşı çıkmak ve iyilikler yapmaya çalışmak doğrultusunda
kurallar koymuş olduğu, böylelikle iyi insanların iyiliksever Tanrıya yaklaşmış
olacağı kabul edilmiştir. Diğer taraftan birçok din ise, insanların doğal dünyaya karşı
olan sorumluluklarını, insanlara bir yaratıcı tarafından emanet edilen bir doğal dünya
168
169
Des Jardins, a.g.k. s: 91-93.
Macit, a.g.k. s:40-44.
62
anlayışına dayandırmaktadır. Bu düşünceye göre insan bir emanetçi olarak
görülmektedir. Tanrının bir armağanı olan doğal dünya, takdir, sevgi ve saygı
düşüncesi çerçevesinde kullanılmalıdır. Bozma, kirletme, savurganlık ve tahrip etme
Tanrının cömertliğine ve iyiliğine saldırı olarak değerlendirilmektedir. Emanetçilik
gereği Tanrının yarattığı şeylerin korunması önemli sayılmaktadır. Yahudilik ve
Hıristiyanlık, insanları doğal dünyanın bir çobanı olarak görmektedir. Çobanın
sürüye iyi bakması gerektiği gibi, insanlarında doğal dünyaya iyi bakmaları gerektiği
ifade edilmektedir. Đnsanların doğal dünya üzerindeki egemenlik hakları kötüye
kullanılmamalıdır. Egemenlik tahakküm kurmak değildir. Böylece emanetçilik
yaklaşımı doğal çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve dengeli bir şekilde
değerlendirilmesi açısından uyumlu bir yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır.170 Đslâm
dininde de benzer şekilde insan dünyada Tanrının bir halifesi olarak görülmekte,
doğanın insan için hazırlandığı ve kendisine emanet edildiği vurgulanmakta, savaş
halinde bile canlılara ve bitkilere zarar verilmemesini istenmektedir. Bu nedenle de
her türlü kaynağın insan gereksinimleri için kullanılması ancak israf edilmemesi
özellikle ifade edilmiştir.
Kimi ilâhiyatçılar dünyada çevre sorunlarının artmasının temelinde insan,
hayat ve evren üçlüsünün gerçek manasının kavranamamasının yer aldığını ifade
etmektedirler. Kendini tanımayan ve özelliklerinden haberi olmayan insanın
normalin dışına çıkması, normal olmayan tutum ve davranışlarda bulunması
kaçınılmaz olmaktadır. Bu insanların diğer canlılarla ve varlıklarla ilişkileri de
sorunlu hale gelmektedir. Kendini tanımayan, kimliğinin farkında olmayan bir insan
hayatın
özünü
kavramakta
da
zorluk
çekmekte
ve
mutlu
bir
yaşam
sürdürememektedir. Çevresindeki varlıkların gerçek yönünü bilmeyen insanlarında
doğa ile savaşmaya çalıştığı, doğayı âdeta bir düşman gibi algılama yanlışına
düştükleri ileri sürülmektedir.171 Bu görüşler hem Tanrısal dinlerde hem de bazı
felsefî inanç ve düşünce akımlarında dile getirilmektedir.
Çevre sorunlarının çözümü için insan, hayat ve evren kavramlarının ayrıntılı
olarak
170
171
irdelenmesi,
özelliklerinin
Des Jardins, a.g.k. s: 93-96.
Macit, a.g.k. s:32-33.
anlaşılması
ve
öğrenilmesi
gerektiği
63
belirtilmektedir. Đnsanların mutlu bir yaşam sürebilmeleri ve doğa karşısında
yalnızlıktan kurtulabilmeleri, hem kendilerini, hem de hayat ve evreni iyi
anlamalarına bağlı olduğu ifade edilmektedir. Đslâm dininde evrendeki bozulmaların
insan eliyle, insanların heveslerini kontrolsüz bir şekilde ve hırsla yapmak
istemelerinden kaynaklandığı anlatılmaktadır. Đnsanların sahip oldukları nimetleri,
kendilerinin içinde bulunduğu iyi hallerini değiştirmedikçe Tanrının da onların bu
halini değiştirmeyeceği, bu nedenle insanlığın kendi eliyle yaptığı müdahale ile
çevreyi kirletmedikçe dünyanın kendi kurulu sistemi içerisinde temiz kalacağı, aksi
takdirde yaşamın zorlaşacağı ve sorunlu hale geleceği vurgulanmaktadır.172 Böylece
insan olumlu ya da olumsuz bütün yaptıklarından sorumlu bir varlık olarak
benimsenmiş ve doğaya ilişkin birtakım yükümlülüklerinin olduğu kabul edilmiştir.
Đslâmiyet Ayet ve hadislerde sorumsuzca davranışların ve çevreyi kirletmenin
canlılara zarar vereceğini ve insanları korkunç felâketlere sürükleyeceğine dikkati
çekmekte, insanları sorumlu davranmaya ve yanlış davranışlardan sakınmaya davet
etmektedir. Đnsanlara karşı işlenen zulümlerin çevre kirliliği yoluyla ortaya çıktığı
belirtilmekte ve hiç kimsenin çevre kirliliğine neden olarak canlıların ve insanların
hayatlarını riske etmeye hakkı olmadığı, bir insanın hayatına kastetmenin bütün
insanların hayatlarına kastetmek anlamına geldiği ifade edilmektedir. Đnanan insanın
her türlü kötülük ve haksızlıktan, çevreyi kirletme ve tahripten, diğer insan ve
canlılara ya da varlıklara zarar vermekten inancı gereği kendini koruyacağı
anlatılmaktadır.173 Bu anlatım açık ya da üstü kapalı şekilde, insanların belirtilen
kurallara uyması gerektiğini ve bu uyumun aynı zamanda Tanrının bir beklentisi
olduğunu göstermektedir.
Etiğin ilgisi, bir kişinin bir eylemde bulunmaya karar vermesinden daha çok,
neye karar verdiği ve verdiği kararla gerçekte ne yaptığıdır. Bir başka deyişle istenen
ile verilen karar ve hedef arasındaki açı veya istek ile diğer kişiye yapılan arasındaki
farktır.174 Bu fark tutum ve davranış ile ilgili bütün sürecin değerlendirilmesini
sağlamaktadır.
172
Macit, a.g.k. s:33-34.
Macit, a.g.k. s:40-47, 53.
174
Kuçuradi, a.g.k. s:65.
173
64
Etik ilişki, belirli bir bireyin başka insanlarla eylemde bulunarak yaşadığı ve
değer sorunlarının söz konusu olduğu her tür ilişkiyi kapsayan, insanlar arası ilişki
türlerinden bir tanesi ve belki de en temel olanıdır. Bu ilişkide eldeki veri insanların
başka insanlarla kurdukları ilişki durumlarındaki eylemleridir. Etik ilişkinin bilgisi,
ancak insanlara bakarak elde edilebilir ve değerlerin önemsendiği ya da yaşandığı bir
ilişkiyi sürdürmek oldukça zor ve güç bir iştir.175
Etiğin soruları, günlük yaşam pratiğinde görülen sorunların radikalleştirilerek
öne çıkmasıyla gelişmiştir. Ahlâkî sorular daha çok emir ve bildirme kipindeki
ifadelerdir. Örneğin; yalan söylemeyeceğine söz ver, sadık kalacağına söz ver, işini
düzenli ve titiz yap, saygılı davran, yardım et gibi emir ifadeleri ile yardım etmek bir
erdemdir, başarı için çok çalışmak gerekir gibi bildirme cümleleridir. Etik ise konu
olarak daha temel ve genel soruları ele almaktadır:176
-
Verilen sözleri neden tutmak gerekmektedir?
-
Neden yalan söylenmez?
-
Neden güvene ihanet edilmez?
-
Đnsan neden her zaman üstüne düşeni yapmak zorundadır?
-
Düzenli ve titiz olmak insanın neden görevidir?
-
Đhtiyacı olana yardım etmek neden zorunludur?
Etiğin ele aldığı temel sorular sonuçta bizi “neden insan esas olarak ahlâkî
davranmalı, ahlâk dışı davranışlara girmemelidir” sorusuna götürmektedir. Etik
sadece kesin ve son olacak nitelikteki yanıtların peşindedir ve bu yanıtlar yeni
sorulara götürmeyen, şartlı ve sınırlı olmayan son yanıtlardır. Ahlâkı gerektiği gibi
temellendirmeye çalışan etik, normatif olma iddiasını garanti edecek mutlak olana ve
nihaî geçerlilik taşıyana dayanmak zorundadır.177
Etik, insanların eylemlerine ilişkin değerlendirmeleri ile olması gereken “iyi
eylem” biçimlerini tanımlamaya çalışırken, bilim ise var olan sınırlı bir doğa
gerçeğini anlama ve açıklama etkinliği olarak tanımlanmaktadır. Bu boyutuyla etik
175
Kuçuradi, a.g.k. s:3-4.
Pieper, a.g.k. s:49-50.
177
Pieper, a.g.k. s:50-51.
176
65
olması gerekenler üzerine, bilim ise olanlar üzerine açıklamalar yapmaktadır. Bu
bakımdan denebilir ki etik, bilimin ve hukukun yolunu açan bir nitelik taşımaktadır.
Bilim ve teknolojideki gelişmeler ile küreselleşme, adalet ve eşitlik ilkesiyle
yakından ilgili olup, bu ilkelerin yaşamda uygulanıp uygulanmaması noktasında
belirleyici olmaktadır.178 Sonuçta etik ve bilim karşılıklı birbirlerine katkı yapan,
etkileyen ve etkilenen, böylece yakın bir ilişkiyi sürdüren bir konumda
bulunmaktadırlar.
Etik eylem bakımından yapılacak değerlendirme, gerekeni gerçekleştiren ve
gerçekleştiremeyen eylemler açısından yapılabilmektedir. Yapılması gereken nedir
ve ne tür özellikler taşımaktadır sorularına verilecek yanıtlar bu değerlendirme için
gereklidir. Gereken eylem kimi zaman hedefe ulaşacak tarzda olan veya istediğini
gerçekleştirecek tarzda hareket etmek olarak anlaşılırken, kimi zaman da kişinin
belirli bir ilişkide yapılması gerekeni bulup yapması anlamına gelmektedir. Belirli bir
ilişkide eylemin mutlaka doğru olması, onun değerli ve etik bir eylem olmasını
gerektirmemektedir. Bir doğru eylemin aynı zamanda değerli ve etik eylem
olabilmesi, bu doğru eylemin insanın değerine en az zarar vermesi, en az harcaması,
eylemin yapıldığı ortam hesaba katıldığında insanın değerini en az zedelemesi ile
ilgilidir.179
Etik bir ilişkide ilk önce durumlaştırma denen durum saptama yapılmalıdır.
Bu saptama; bir insanın ya da grubun içinde bulunduğu koşulları kavramak ve bu
koşullar bütününe, bir insanî durum olarak ad vermektir. Ardından bu durumu
tarihselliğinde
ortaya
koymak
durum
değerlendirmesinin
ikinci
aşamasını
oluşturmaktadır. Böylelikle bir muhasebe yapmak ve bu durumun insanın değeriyle
ilgisini kurmak suretiyle bir muhasebesini yapmak, insanın hangi olanaklarının
gerçekleştirilmesine elverişli veya elverişsiz ya da engelleyici olduğunu belirlemek,
bu durumun olgusallığını ve koşullar bütününü ortaya koymak demektir.180
Etik ile bilim arasındaki ilişkiye bakıldığında, Kantiyen etikle güvenceye
alınan bilim adamının araştırma yapma hakları, ekonomik ve sosyal özerklikleri ile
178
Çobanoğlu, a.g.k. s:77-78.
Kuçuradi, a.g.k. s:78-81.
180
Kuçuradi, a.g.k. s:88-91.
179
66
sağlanan bilimsel ortamda ancak bilimin beklenen gelişimi göstermesi ve bilimsel
bilgi üretimini arttırması mümkündür. Böylece üretilen bilgilerin insanlık yararına
uygulanması utilitaryen etik yaklaşıma uyumlu eylemler olacaktır. Bilim insanı
bilimsel gerçekleri araştırırken, bilimsel etiğe uygun davranır ve elde edilen bilgilerin
hangi amaçlara hizmet edeceği noktasında sorumluluk sahibi olması gibi konular,
insanlık tarihi ve bilim tarihi açısından incelenmekte ve etik değerlendirmenin
nesnesi olmaktadır.181
Etik insan pratiğinin ahlâkî boyutunu, siyaset bilimi ise onun siyasî boyutunu
yansıtmaktadır. Aristoteles etik ve siyaset biliminin birbirinden ayrılmaz nitelikte
olduğunu belirtmiştir. Siyaset bilimi, insanlara mutlu bir yaşam biçimi sağlayacak en
iyi yasalara yönelmekte ve yasaların temelinde yatan adaletin koşulu olarak
ahlâkîliği görmektedir. Demokrasi ilkesi üzerinde kurulu bir işleyişi olan siyaset,
kendini ahlâkî temel değerlere karşı yükümlü saymakta, amaçlarının yalnız siyasî
etkisi açısından değil, insancıllığı bakımından da meşru ve haklı kılmak gibi bir
ahlâkî istemi yerine getirmektedir. Dolayısıyla etik, bir temel bilim olarak siyasal
felsefenin, etik özgürlük ilkesinin gerek hukuksal gerekse kurumsal düzlemde
güvenceye
alınmak
suretiyle
kendi
üzerinde
kurulduğu
bir
bilimdir.182
Demokrasilerin sağlıklı bir şekilde yaşatılabilmesi, yönetim ve siyaset sistemlerinin
etik ve ahlâk zemininde işlemesi koşuluna bağlıdır. Aksi takdirde adı demokrasi olsa
bile etik ve ahlâkî ilkelerden yoksun sistemlerin özgürlük, adalet, eşitlik, mutluluk
gibi hedefleri yakalaması olanaklı gözükmemektedir.
Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ile etik arasında yakın bir ilişki
bulunmaktadır. Özgür olmayan toplumlarda durağan bir ahlâk anlayışının nedeni
özgürlüklere yapılan kısıtlamalardır. Ekolojik toplumlarda demokrasiler insan
dışındaki varlıkları da bir değer olarak kabul eder ve koruma altına alır. Böylelikle
demokrasi, devlet yönetiminde insanın dışında kalan varlıkları da dolaylı olarak
muhatap olarak değerlendirmektedir. Demokratik toplumlarda mutlak özgürlük
olamaz. Đnsanın özgürlüğünün sınırı diğer insanların sınırlarında sona ermektedir.
Đnsan hakları, demokrasi, özgürlükler ve diğer medenî hak ve sorumluluklarının
181
182
Çobanoğlu, a.g.k. s:78-79.
Pieper, a.g.k. s:62-63.
67
sınırı da doğanın ve çevrenin bozulduğu ve kirlendiği yerde bitmektedir.183 Bu
aşamada demokrasinin radikal ve postmodern tanımlarının yanında, ekolojik
demokrasi adı ile bir başka köklü yapıdan söz etmek olanaklı hale gelmektedir.
Bir eylemin etik değerlendirmesinin üç ana dayanağı bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi kişinin tutum ve eylemini anlama, neden-niçin olduğunu görme
ve böylece eylemin doğru bir şekilde tanımlanmasıdır. Đkinci aşama; kişinin eylemi
yaptığı koşullar içinde başka eylem olanakları bakımından özelliğini yani değerini
fark etmedir. Bu iki aşamayla elde edilen eylemin değerinin bilgisi ile insanın
değeriyle ilgisinin kurulması ise etik değerlendirmenin üçüncü aşamasını
oluşturmaktadır. Bu ilginin kurulması, o eylemin değerliliğini-değersizliğini ya da
doğruluğunu-yanlışlığını belirler. Böylelikle bir eylemin değerliliği, o eylemin insan
için ifade ettiği anlam olarak ortaya çıkmaktadır.184
Etik değerlendirme sürecinde kişinin yaşantısı, inançları, amaçları, istekleri,
bireysel özellikleri, özel ihtiyaçları da etkilidir. Kişi değerlerini özümseyerek
sağladığı etik bilgi aracılığıyla, bir bilinç ve bir inanç oluşturmaktadır. Bu bilinçinanç ise ona sahip kişilerin, diğer kişilerle kurduğu ilişkilerin niteliğini ve bireyler
arasında oluşan yaşantının düzeyini belirlemektedir.185
Değerler toplumsal normlardan üç konuda farklılık göstermektedir:186
1. Değer varlığın davranış biçimidir, toplumsal norm bir hareket biçimidir.
2. Değer belirli durumları aşmaktadır, toplumsal norm belli durumlarda belli
davranışları öngörmektedir.
3. Değer kişisel ve içseldir, norm genel ve dışsaldır.
Rokeach, değerlerin insan ve toplum yaşamında üstlendiği görev ve
işlevlerinden bazılarını şöyle belirtmiştir:187
183
Kılıç, a.g.k. s:232-233.
Kuçuradi, a.g.k. s:16-17.
185
Kuçuradi, a.g.k. s:37-62.
186
Đnce, a.g.k. s:35.
184
68
1. Değerler kendimizi ve başkalarını değerlendirmede kullanılırlar.
2. Kendi saygınlığımızı arttırmaya ve korumaya yardımcı olurlar.
3. Çatışmaları çözmekte ve karar verilmesinde yardımcı olmaktadır.
Etik,
değerlerin
sorgulandığı,
iyi-kötü
kavramlarının
eleştirel
değerlendirmelerinin yapıldığı, felsefenin bir alt dalı olarak “değerler felsefesi”
olarak adlandırılabilen bir alandır. Ahlâk felsefesi olarak etik, her konuyla ilgili
normların yapısına ilişkin düşünceler oluşturmakta, değerlendirmeler yapmakta, yeni
sorunlara ilişkin çözüm önerileri oluşturup tartışmakta ve netice olarak her konuyla
ilgili felsefe alnında iyi-kötü değerlendirmesi yapmaktadır.188 Sosyal, ekonomik,
siyasal yaşamda ortaya çıkan bütün sorunlarla ve kavramlarla ilgili etik ve ahlâkın
düşünme, fikir yürütme ve söz söyleme potansiyeli ve yeteneği bulunmaktadır.
Etik genellikle iyi ve kötü ayrımının net bir şekilde belirgin olmadığı
ikilemlerde ortaya çıkan sorunların çözümü ile ilgilenmektedir. Bu nedenle bilimsel
etik açısından önemli bir sorun olan bilimsel araştırma ve yayın etiği konusunda iyi
ve kötü durumlar gündeme getirilerek etik bakımdan tartışma ortamı oluşturmak,
çözüm önerilerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.189 Etik de dâhil olmak üzere
bütün bilimsel alanlarda kuramsal boyutu ortaya koyan araştırma ve yayınların etik
ilkelere uygunluğunu arayan bilim etiği özel bir önem taşımaktadır.
Etik kuramın bir başka yönü de felsefî özgürlük öğretisi niteliği taşımakta
olmasıdır. Böylelikle etiğin hedefleri, kapsamı ve sınırları özgürlük kavramıyla
belirlenmektedir. Etik, özgürlüğü koşulsuz bir gereklilik olarak görmekte ve
değerlendirmektedir
sağlayamamaktadır.
190
ancak,
tek
başına
özgürlüğün
pratiğe
dönüşmesini
Sosyal teorilerin en önemli amaçlarından biri olan özgürlük
kavramının yaşama geçirilmesi etik ile birlikte bütün düşünce sistemlerinin ortak
istemidir. Bu süreç insanlık tarihi kadar geçmişi olan uzun vadeli bir beklentidir. Bu
187
Đnce, a.g.k. s:36.
Çobanoğlu, a.g.k. s:24.
189
Çobanoğlu, a.g.k. s:80.
190
Pieper, a.g.k. s:150.
188
69
beklentisinin ne ölçüde karşılandığı veya tam olarak karşılanıp karşılanamayacağı
konusu sosyal bilimin en önemli tartışma başlıklarından biridir.
Etik değerler kişilerin yaşantı ve eylem olanakları ile ilgilidir. Etik değerler
kişinin değerleridir ve bu değerlere uygun davranan kişileri değerli kılmaktadır. Buna
göre etik değerlerin iki türünden söz etmek mümkündür; etik kişi değerleri ve etik
ilişki değerleri. Birincisine dürüst, saygılık, güvenilir olma kişi özelliklerini,
ikincisine ise saygı, sevgi, güven, minnet gibi değerlilik yaşantıları örnek olarak
verilebilmektedir. Etik değerler etik ilişkilerde otaya çıkmaktadır. Etik kişi değerleri
ya da erdemleri kişiyi diğerlerinden farklı, değerli veya değersiz kılan özelliklerinden
bir bölümünü oluşturmaktadır. Kişilerin özellikleri arasında onun zekâsı, dikkati,
bağlantı kurabilme yeteneği, iletişim becerileri, kavrayışı, güçlü belleğe sahip oluşu,
sabırlı ve cesur oluşu, ölçülü, sorumlu ve dayanıklı olması gibi karakter veya kişilik
özellikleri sayılabilmektedir. Bu özellikler kişilerin eylem ve tutumları üzerinde ve
etik ilişki boyutunda etkili olabilen ve rol oynayabilen ama doğrudan doğruya bu
eylem ve tutumların etik değerini belirlemeyen özellikler arasındadır.191
Kimi değerler bir başka değer için araç niteliğindedirler. Bazı değerler ise
araçsal değil, özsel değerdirler. Bunlar kendilerinde değer taşımaktadırlar. Çevre
tartışmalarında değer dizgesi; yaşam için uygun davranışı ve bazı özel durumlar ile
siyasal ve toplumsal düzenlemelere karşı daha geniş sorumluluklar bağlamında
ilkesel bir konumlamayı ifade etmektedir. Ayrıca değerler; doğru ve yanlışın ne
olduğuna dair inancı oluşturan ve bu inancın sürdürülmesini ve değişimini sağlayan
ekinsel bir zenginliğin göstergesidirler.192
Kişinin bir insanla ya da grupla ilişkisinde yaptığı durum değerlendirmesinin
sonucunda o kişinin tutumu ortaya çıkar. Kişinin yaptığı değerlendirme, karşısında
bulunduğu durumu onun gözünde istenilir veya istenmeyen bir durum olarak
tanımlar. Bu tutumda artı etken, ağır basan bir etkendir ve kişinin kendi koşulları
veya insana, dünyaya, hayata ilişkin tasarımları ya da değerlilik inançlarıdır, insanın
kendi ürettiği ya da ona öğretilen düşüncelerdir; ideleri, dünya görüşü, hayat görüşü
191
192
Kuçuradi, a.g.k. s:170-174.
Đnce, a.g.k. s:27-33.
70
v.b ile kişinin değerine verdiği önem olarak karşımıza çıkmaktadır.193 Đnsan tutum ve
davranışlarını irdelemek ve analiz etmek son derece zor ve karmaşık bir iştir. Bu
zorluğun bir yönü de insan tutum ve davranışlarının araştırılması sürecinde olgunun
öznesi ve nesnesinin insan olmasından kaynaklanmaktadır.
Etik somut eylem talimatları ve kurallar ortaya çıkarmaz, daha çok iyi
davranmak isteyenleri farklı durumlarda önem taşıyan normları sorunlaştırmaya ve
özel bir durumda yapılması gerekenin ne olduğuna karar vermeye çağırır. Bu
noktada, her kişinin kendi düşüncesi, iradesi ve eylemi içerisinde bulunan özgürlük
gerçek ve somuttur, özellikle de bunun için etik felsefî özgürlük öğretisi olarak yol
ve yöntem göstermek niyet ve kararlılığındadır.194
Etik ilişkilerde kişilerin kendi özel koşulları, farklı derecelerde olmakla
birlikte her zaman tutum ve davranışın oluşmasında rol oynamaktadırlar. Bu rol ne
kadar az olursa, kişinin tutumunu değerlilik inançlarının belirlemesi anlamına
gelmektedir. Eğer bu rol tek başına tutumu belirlemekte ise, kişilerin bir durum
karşısında tutumunu oluşturan şey, bu durumun kendi özel koşullarıyla ilgisidir.195
Özel koşullarla değerlilik inançları bir tutum ve davranışı belirlemede değişken
ölçüde bir paya sahip olmaktadırlar. Bu payın büyüklüğü o tutum ve davranışı
yorumlamada bir unsur olarak görülmektedir.
Etik ilişkilerin niteliğini ve etiğin diğer kavramlarla olan ilişkilerini belirleyen
etkenlerden biri de etiğin sahip olduğu amaçlarıdır. Bu amaçları şöyle özetlemek
olanaklıdır:196
1- Özgürlüğü insanın istek ve eylemleri içinde göstermek için, yaşam
pratiğinin
ve
geçerlilik
taleplerinin
ahlâkî
haklılıklarını
kuramsal
olarak
aydınlatılmasıdır. Böylelikle insanlar diğer insanların özgürlük alanının sınırlarına
saygı duyacak ve bu alanlarda ortaklaşa bir yaşam sürdürebileceklerdir.
193
Kuçuradi, a.g.k. s:99-100.
Pieper, a.g.k. s:155.
195
Kuçuradi, a.g.k. s:101.
196
Pieper, a.g.k. s:151-152.
194
71
2- Yaşam pratiğinin meşruluğu açısından eleştirel bir bakış açısına göre
değerlendirilme yapılmasının öğrenilmesidir. Đnsan istek ve eylemlerinin ahlâkîlik
taleplerini karşılayıp karşılamadığı ve özgürlük ilkesinin mutlak olarak gerçekleşip
gerçekleşmediğini eleştirel bir gözle yoklamaktır.
3- Eylemde bulunan insanların ahlâkî yetkinlik kazanmasıdır. Ahlâkî
yetkinlik toplumsal sorumlulukla ilişkili bir kavram olarak; eylemin yapılmasını
gerekli kılan tüm durum ve şartlarda özgürlük ilkesi açısından zorunlu olan iyi
bağlamında karar verebilmektir. Ahlâkî yetkinlik modern erdem olarak da ifade
edilebilmektedir. Bu kavram, herkesten beklenen ahlâkî davranma ve yargılama
becerisini, herkesin özgürlüğe saygı göstermeye ve özgürlük temelinde hesap
vermeye hazır olmasını öngören sosyal sorumluluğu anlatmaktadır.
Özgürlük kavramı, normatif bir ilke olarak kavranmakta ve başkasının
özgürlüğünün insanın kendi özgürlüğünün koşulu olduğunun kabul edildiği bir
pratikte
yaşama
geçirilebilmekte
ve
ancak
bu
düzlemde
özgürlüğe
ulaşılabilmektedir.197 Özgürlük insan ve toplum yaşamında çıkar ve dengelerin en
uygun değerde buluşması ile yaşama geçirilebilecek, aynı zamanda sosyal,
ekonomik, siyasal alanları da kapsayan çok boyutlu bir kavram olarak
değerlendirilmektedir.
Güncel olaylara yön verecek doğru saptamalar ve çıkarsamalar yapmak için
koşulların doğru bilgisi yanında, değerler bilgisi de gerekmektedir. Değerler bilgisi,
eylemin yapıldığı koşulların varlığı, seçeneklerin durumu, olanakların bulunması,
bireyin istençleri gibi etkenlere göre belirlenmektedir.198 Etik ilkelerin yaşama
geçirilmesi değerler bilgisine sahip olunması ile mümkündür.
Etik ilişki, temelde bir değer-değersizlik ilişkisi olup insanların eylemleriyle
ortaya çıkmaktadır. Ne var ki, her kişiler arası ilişkide ve kişi ilişkisinde etik
197
198
Pieper, a.g.k. s:153.
Çobanoğlu, a.g.k. s:80.
72
eylemler karşımıza çıkmamakta ve böylece kişi eylemlerinin çoğu da etik eylem
olarak değerlendirilmemektedir.199
Etik ilişkiler yapısal olarak değişmezlik özelliği taşımaktadırlar. Bu ilişkiler
her türlü insan ilişkisinde söz konusu olmakta ve doğrudan doğruya değer
sorunlarıyla ilgili olmaktadırlar. 200 Đnsan ve toplum yaşamının her aşamasında çevre
ile ilişki söz konusu olmaktadır. Bu ilişkilerde değer sorunu ön plâna çıkmaktadır.
Etik antropolojiyle, insana duyulan merak ve ilgi bakımından, metafizikle,
evrende insanın konumunun ve durumunun ne olduğu sorunsalını irdeleme
açısından, mantıkla, insan bilgisinin biçimsel yapıları sorunsalını paylaşmaktadır.
Etik bu alanların salt kuramsal bilgilerini ahlâkîlik ilkesi bağlamında insan
eylemlerinin
anlamı
üzerine
yansıtmak
suretiyle
özerkliğini
de
korumuş
olmaktadır.201
Etik görüşlerin tarihine bakıldığında Kant’ın bir eylemi “yapmayı isteme” ile
ilgili görüşleri ve ilkeleri ortaya koyduğu bilinmektedir. Bu noktada eylemin
“isteme” yönüyle ilgilenildiğini, eylemin değerlendirilmesi için bir ölçü olarak
“isteme özgürlüğü” ve eylemin ahlâksal bir değer taşıması için neyin istendiği
üzerinde durulduğu görülmektedir. Böylelikle ortaya konan ilkelerin temel ilkesi
Kant’ın “ahlâk yasası” dediği ve “istemenin ilkesi, her defasında genel bir yasama
ilkesi
olarak
geçerli
olacak
şekilde
eylemde
bulunmak”
şeklinde
ifade
edilmektedir.202
Etik doktrinleştirme, ideolojileştirme ve ahlâk öğretmek peşinde ve amacında
değildir. Yalnızca günlük yaşam pratiğinde özgür insan olamamanın çeşitli şekilleri
açısından insan varlığının insanî yanı olan özgürlük ilkesini anımsatmaya ve
gündeme getirmeye çalışmaktadır. Özgürlüğü istisnasız her pratiğin âdeta bağlayıcı
ölçütü olarak öne sürmektedir. Etik bakımından ne kadar yüksek kalitede olursa
olsun, hiçbir kuram ve bilimin insanın özgürlüğünü elinden alamayacağı düşüncesini
ısrarla vurgulanmaktadır. Çünkü insan kendini diğer özgür olanlar arasında özgür
199
Kuçuradi, a.g.k. s:7.
Kuçuradi, a.g.k. s:11-12.
201
Pieper, a.g.k. s:85-86.
202
Kuçuradi, a.g.k. s:62-63.
200
73
olarak kavramak ve eylemleriyle bunu gerçekleştirmek zorunluluğundadır.203 Etik bu
düşünceler çerçevesinde postmodernizme yakınlaşmaktadır. Postmodernizm de insan
özgürlüğünü sınırlayan bütün kuram ve düşünceleri yadsımakta, kuram ve bilimin
insan özgürlüğünü ve yaşamını çeşitli kurallar getirmek suretiyle sınırladığını ileri
sürmektedir. Bu noktada özgürlüğe bakış açısından etik ve postmodernizm arasında
bir düşünce ortaklığı ve ilişkisi gözlenmektedir.
Bir insanın ya da grubun durumu karşısında kişinin yaptığı, durumu nasıl
değerlendirdiğine ve buna bağlı olarak oluşan tutumuna bağlıdır. Bu sürecin nasıl
belirlendiği ve durumun olgusal koşulları, durumun istenen ya da istenmeyen bir
durum olarak görülmesini belirlemektedir.204
Etik insanları ahlâklı yapmaz, bir insan yalnızca kendiliğinden, kendi aracılığı
ve kendi iradesiyle iyi ya da kötü insan olabilir. Kötülüğü ve iyiliği ortaya çıkaran
nedenler vardır, etik eylemde bulunan kişileri ahlâkî eylemin konusu ve koşulları
hakkında aydınlatarak, onlara özgürlüğü mutlak olması gereken iyi anlamında
kavratarak etkili olmaya çalışmaktadır. Đnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan iyilik ve
kötülükler etiğin ne başarısı ne de başarısızlığı olarak değerlendirilebilir. Çünkü etik
insanların aklına hitap ederek onları iyiyi yapmaya teşvik etmek için kendi yol ve
yöntemlerini
sürekli
olarak
düzeltmeye,
geliştirmeye
ve
yetkinleştirmeye
çalışmaktadır ancak bireyin özgürlüğünü dışlayarak ve hiçe sayarak ya da bireyin
özgürlüğüne karşı davranarak hiçbir şekilde herhangi bir iyi niyet üretmeye
kalkışamaz. Bu durum etiğin hem gücü hem de yetkisi dışında olan bir konudur.205
Etiğin uzun süreli bütün çabalarına karşın günümüzde yaşanan çevre sorunları bu
durumun delilidir.
Diğer taraftan etik bir süper ahlâk da değildir ve insanlığa bağlayıcı eylem
normları içeren bir katalog sunmamaktadır. Ahlâkî normlar, özgürlüğün herkesin
özgürlüğü adına kendini sınırlaması durumunda başvurulacak pratik kurallar olarak,
insanların yaşamında karşılıklı olarak birbirlerini kabullenme süreçlerinden
doğmaktadır. Özetle etik; otoriter bir güç değildir ve özgürlüğün yanlış
203
Pieper, a.g.k. s:155-156.
Kuçuradi, a.g.k. s:106.
205
Pieper, a.g.k. s:154.
204
74
anlaşılmamasını bildirmektedir. Etiğin görevi, sadece maddî normları yargılamanın
ölçüsü olabilecek biçimsel normları temellendirmek ve bunu bireyin özgürlük
alanlarına dikkat ederek, özen göstererek ve bakarak çizmektir. Bu nedenle etik bir
olaylar koleksiyonu da değildir. Elde bir katalog olmadığı için, önceden belirlenmiş
ahlâkî normlara bakarak belli bir durumda neyin yapılması gerektiğini bildiren en
yüksek ahlâkî merci de değildir. Böylelikle etik, eylemdeki öznelerin yerini tutan,
ahlâken onların üstünde yetkin bir konum alan bir olgu değildir. Sadece eylemde
bulunanların
bizzat
ahlâkî
yetkinlik
kazanmalarını
sağlamak
ve
onların
uygulamalarını yönlendirmekle sınırlı bir fonksiyon üstlenebilir. Yapması gereken de
yalnızca bundan ibaret olmalıdır.206 Etiğe onun gücünü ve olanaklarını aşacak ölçüde
görevler yüklemek ve bunun sonucunda aşırı beklentilere girmek ümitsizlik ve hayal
kırıklığına yol açmak anlamına gelmektedir.
Ahlâkî sorumluluk kavramına bakıldığında, Aristoteles’e göre bir birey
eyleminden sadece şu iki koşulla sorumlu olduğunu söylemektedir: birincisi, eğer
eylemin nedeni kişiye içselse, yani kişi eylemde bulunurken dışarıdan biri ya da bir
şey tarafından zorlanmadıysa, ikincisi ise eğer kişinin yaptığı şey, daha önceki
seçimleriyle kendisinin yaratmadığı bir bilgisizliğin sonucu değilse. Sadece bu
şekilde kişinin eylemi iradîdir. Başkaları bir insanın eyleminden, kişi başka bir şey
yapmayı seçtiği ya da karakteri ve istekleri farklı olduğu halde başka bir şey
yapamıyorsa sorumlu olmayacağını ifade etmektedirler. Bunun yanında kişilerin
sadece seçtiğini yapamıyorsa değil, aynı zamanda başka bir şeyi yapmayı
seçemiyorsa da eyleminden sorumlu olmadığı da ileri sürülmektedirler.207
Ahlâkî bakış açısının ne olduğuna bakıldığında, Baier’e göre, kişi eğer bencillik
yapmıyor, olaylara ilkesel yaklaşıyorsa, ilkelerini evrenselleştirmek istiyorsa ve
bunlar yaparken, herkesin iyiliğini aynı şekilde düşünüyorsa ahlâkî bakış açısını
benimsediği söylenebilmektedir.208
Günümüzde teknolojik gelişmelere olan güven azalmış, insanlığa hizmet
verme noktasında soru işaretleri çoğalmıştır. Tıp, iletişim, ulaşım gibi alanlarda
206
Pieper, a.g.k. s:154-155.
Frankena, a.g.k. s:135-137.
208
Kurt Baimer, The Moral Point of View, New York: Random House, 1965, 5. Bölüm.
207
75
yaşam kalitesini arttıran gelişmeler görülürken, insan öldürmeyi amaçlayan silâh
sanayisinin gelişmesi için yapılan harcamalarda bir yandan sürekli artmaktadır. Bu
yönde yapılan harcamaların etikle ve ekolojiyle açıklanması ve bağdaşması olanağı
yoktur. Silâh sanayisi gelişmekte olan ülkelerin ve geri kalmış devletlerin kıt
kaynaklarını gasp etmenin ya da sömürmenin açık veya örtülü bir yöntemi haline
gelmiştir. Ülkeler arası gerginlik politikaları silâh sanayicilerin kazancını arttıran bir
rol üstlenmiştir. Silâh bağımlılığının ardından ekonomik ve siyasal bağımlılık ortaya
çıkarmaktadır. Bu ilişkiler bir tür yeni sömürü kısır döngüsüne yol açmaktadır.209
Çevre sorunlarının çözümünü zorlaştıran etkenlerden biride uluslar arası
ilişkilerde yaşanan gerginlik politikaları ve güvenlik sorunlarıdır. Bu nedenle barışın
sağlanması ve insan haklarında yaşanan gelişmeler çevre sorunlarının çözümünü
kolaylaştırmaktadır.
Etiğin bir alt bağlığı olarak kabul edilen çevre etiğinde değerler iki başlıkta
ele alınabilmektedir:210
1-
Araçsal
değerler:
bir
şeyin
araçsal
olarak
hizmet
etmesinden
kaynaklanmaktadır. Araçsal değeri olan varlık, tek başına bir değere
sahip olmayıp, insana hizmet ettiği sürece araçsal olarak değere sahiptir.
Eğer bir nesne bir şeyde kullanılabiliyorsa, o nesnenin bir araçsal veya
kullanım değeri bulunmaktadır. Buna göre nesnenin dışında, o nesneyi
kullanan kişi değeri belirlemektedir.
2-
Özsel ya da içsel değerler: bir varlığın nesnel olarak bir değere sahip
olmasıdır. Bir başka ifadeyle bu değerin birileri tarafından tanınması
gerekli değildir. Özsel değer araçsal olmayan ve kendinde bir amaç olan
anlamındadır. Doğaya daha çok saygıyı ifade eden bir kavram olarak,
varlıklar kendiliklerinden değerli kabul edilmektedirler.
209
210
Kılıç, a.g.k. s:141-142.
Đnce, a.g.k. s:24-25., Kılıç, a.g.k. s: 43-47. Des Jardins, a.g.k. s: 260.
76
2.2. Etik ve Kuramsal Yaklaşımlar
Demokritos, ilk çağ Yunan düşünürleri arasında ahlâk öğretisinde “doğru bir
yaşayışın temel dayanakları nelerdir?” sorusunu ele almıştır. Ona göre mutluluğa
ulaşmak isteyen kişi, yararına olan ile olmayanı ayırt etmek ve mutlak iyi olanı nispî
iyi olandan ayırt etmeyi bilmek durumundadır. Dostluğun, insanları sevmenin, akıllı
ve ölçülü olmanın ve davranmanın yanında tüm özgür yurttaşların genel yararları
doğrultusunda çaba sarf etmek de mutluluğun koşullarındandır.211
Eylemin iyi ve kötü olarak değerlendirilmesi açısından başlıca yaklaşımlar
Kantiyen, Utiliteryan, Komüniteryan ve Liberal etik yaklaşımlardır. Evrensel etik
yasalarının varlığına vurgu yapan Kant, amaç ve araç iyi ise bunu yeterli görmekte
ve iyi bir iş yapılmış saymaktadır. Bu düşüncede vicdan çok önemli yer tutmaktadır.
Utiliteryan etik yaklaşımda; en fazla sayıda insana en çok mutluluk ve haz verecek
olan eylem iyi olarak değerlendirilmektedir. Burada amaç-araç ilişkisi ve vicdan
önemli sayılmamaktadır. Önemli olan eylemin sonucudur. Komüniteryan etik
yaklaşım; hedeflenen iyiye ulaşmak için bütün bireylerin birlikte hareket etmesini,
böylece hepsinin iyiliğe ve ileriye götürülmesini esas almaktadır. Liberal yaklaşımda
her bireyin yetenekleri ve gelişmişliği ölçüsünde yani hak ettiği düzeyde iyilik
görmesi benimsenmektedir. Buna göre mutlak eşitlik eşitsizliğe neden olacaktır. Bu
yaklaşımlardan
kullanılmaktadır.
en
çok
Utiliteryen
ve
Kantiyen
yaklaşımlar
uygulamada
212
Kimi yazarlar etikte düşünce formlarını kozmolojik, teolojik, antropolojik,
faydacı, uzlaşmacı adalet teorisi ve özsel-doğal hukuk yaklaşımı şeklinde başlıklar
altında toplamaktadır.213 Đnsanın merkez kabul edilip edilmemesine göre etik bir
sınıflama yapıldığında üç yaklaşım ortaya çıkmaktadır: ego merkezli etik, sosyal
merkezli etik ve çevre merkezli etik.214
211
Atayman, a.g.k. s:20-21.
Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s: 590.
213
Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:21-25.
214
Manfried Welan, Umweltethik-Eine Hinführung, Diskussionspapier Nr. 75-R-98, 1998, HansJoachim Höhne, “Die natur der Gesellschaft” Ausi Politik und Zeitgeschichte (B33-34_2000).
212
77
Etik kuramlar bağlamında ele alınan ve erekçi teoriler olarak adlandırılan
görüşler; ahlaki olarak neyin doğru, yanlış, yükümlülük, iyi veya kötü olduğu gibi
konulara ilişkin temel ya da belirleyici kriter veya standardın, meydana getirilen
ahlaki olmayan değer olduğunu, bir eylem veya eylemin bağlı olduğu kural, kötüye
kıyasla daha büyük oranda iyi üretiyorsa doğru, bunu yapmıyorsa yanlış olarak
değerlendirilmektedir. Bu görüşler ahlâkî olarak iyiyi ahlâkî olmayan iyiye
bağlamaktadırlar.215
Diğer taraftan ödevci teoriler ise, erekçi görüşlerin düşüncelerini reddederek,
bir eylemi ya da kuralı, sonuçlarının iyiliği ya da kötülüğü yanında, doğru, iyi ve
yükümlü kılacak başka etmenler olduğunu ileri sürmektedirler. Eylemin kendisinin
bazı özelliklere sahip olması, âdil olması, tanrı ya da devlet tarafından emredilmesi
gibi faktörlere sahip olması o eylemin doğru ya da yükümlü olmasını sağlamaktadır.
Ödevci
teoriler
eylem-ödevci
ve
kural
ödevci
olarak
iki
başlıkta
toplanabilmektedirler. Ahlâkta, “vicdanı” rehber ve ölçüt olarak gören insanlar,
vicdanı temel olarak bize genel kurallar veren bir olgu olarak görüp görmemelerine
göre kural-ödevci ya da eylem-ödevci olarak ayrılmaktadırlar. Eylem-ödevciler
hiçbir kriter ya da rehber ilke önermemekte, en çok deneyimlere dayanan kurallar
önermektedir. Bu görüşü savunanlar, her bir durumun farklı ve biricik olduğunu,
deneyimlere dayanan kurallar dışında hiçbir genel kuralın fazla bir yardımı
olamayacağını iddia etmektedirler. Kural-ödevciler ise kişilerin ahlâkî olarak seçim
yaparken, yargıda bulunurken ve akıl yürütürken en azından dolaylı olarak bile olsa
çeşitli ilke ya da kuralları benimsediğini ileri sürmektedirler.216
Normatif etik yararcı ve görev etiğine ayrılmaktadır. Yararcı etik sonuçsal etik
kuramı olarak da adlandırılabilmektedir. Buna göre en çok sayıda insan için en çok
iyiyi sağlayacak eylemler yapmak ya da en yüksek yararı getirecek davranışlar
önemsenmektedir. Böylelikle insan eylemlerinin kendisi değil, bu eylemlerin
sonuçları ve sağladığı yararlar ele alınmaktadır. Bir eylemin ahlâkîliği, doğruluğu ve
yanlışlığı onun sonuçlarına göre ve yararlarına göre belirlenmektedir. Buradan
hareketle mutluluk, haz, gönenç kavramlarına odaklanılmaktadır. Bireyler en çok
215
216
Frankena, a.g.k. s:36-37.
Frankena, a.g.k. s:38-42, 52-56.
78
sayıda insanın en yüksek düzeyde mutluluğunu sağlayacak eylemleri yapmakla
yükümlü tutulmaktadırlar. Bentham’a göre bütün insan eylemlerinin amacı haz
yaratmaktır.217 Đnsan ve toplum yaşamında görülen hemen bütün çalışmalardan
öncelikli beklenti, yaşam kalitesinin arttırılması ve mutluluk düzeyine katkı
sağlanmasıdır.
Normatif etiğin diğer tarafını oluşturan ödev etiğine göre bir eylemin ahlâkî
olarak doğruluğunu ve yanlışlığını belirleyen unsur eylemin sonucu değil, akla dayalı
olan ödevlerdir.218
Mutluluk, haz, gönenç gibi sonuçları iyi olarak kabul eden yararcı etik, çevreyi
insanın yaşamsal gereksinimlerini gidereceği bir araç olarak değerlendirmektedir.
Dolayısıyla çevrenin bozulması insanın mutluluğunu, hazzını ve gönencini
etkileyecektir. Bu nedenle çevre korunmalıdır ve çevre insana hizmet ettiği sürece
değerlidir. Bu araçsal bir değerdir. Bir başka deyişle insana hizmet etmeyen
varlıkların değeri olmayacaktır.219 Bu yaklaşım teolojik kaynaklı düşüncelerle
paralellik taşımakta özellikle Hıristiyanlık çerçevesinde yer alan çevreye bakış
açısını anımsatmaktadır.
Etik bencilik, Butler’in ben sevgisi ve Freudcuların ego dedikleri şeyin etiği
olarak; kişinin her zaman için kendisine en büyük miktarda iyiyi getirecek tutum ve
davranış içerisinde bulunacağını ifade etmektedir. Bir eylem ya da eylem kuralı,
kişinin kendisine uzun vadede, en az alternatif bir eylem ya da eylem kuralı kadar,
kötüye kıyasla daha büyük oranda iyi meydana getiriyorsa doğru, getirmiyorsa yanlış
olarak kabul edilmektedir. Bu görüşü Epikuros, Hobbes, Nietzsche gibi düşünürler
savunmuştur. Diğer taraftan etik evrenselcilik ya da genellikle yararcılık olarak
adlandırılan görüş ise; neticede amacın en büyük genel iyiye ulaşmak olduğunu
belirtmektedir. Buna göre bir eylem ya da eylem kuralının evrende en az alternatif
bir eylem ya da eylem kuralı kadar, kötüye kıyasla daha büyük oranda iyiye neden
oluyorsa veya olması olanaklı ise doğru, değilse yanlış olduğu ileri sürülmektedir. Bu
217
Meliha Đnce, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. s:8-9.
218
Đnce, a.k. s:9.
219
Đnce, a.g.k. s:11.
79
görüş Jeremy Bentham ve John Stuart Mill tarafından savunulmaktadır. Bu
düşünürler, ahlâkî hedefin acıya kıyasla en büyük oranda hazza ulaşmak olduğunu
ileri sürdüklerinden dolayı hazcı olarak tanımlanmaktadırlar.220
Yararcı görüşler genellikle üçe ayrılarak ele alınmaktadır. Bunlar; eylemyaracılığı, genel-yararcılık ve kural-yararcılığı olarak adlandırılabilmektedir. Đlkinde
kişilerin doğru ve iyi olanı evrensel ve genel yarar ilkesine göre belirlemesi
anlatılmakta iken, ikincisinde bir şeyi yapmak birisi için belli durumda doğruysa, o
zaman o şeyi yapmak aynı durumdaki herkes için doğrudur fikri ifade edilmektedir.
Üçüncüsünde ise ahlâkta kuralların merkezîliğine önem verilmekte, kuralların herkes
adına en büyük genel iyiyi sağlayacağının düşünülerek belirlenmesi gerektiği
belirtilmektedir. Burada soru en büyük yararı hangi eylem değil, hangi kural sağlar
sorusudur. Kuralların sağladıkları yarara göre seçilmesi, ileri sürülmesi ve gözden
geçirilerek yerleştirilmesi savunulmaktadır.221
Yararcılık anlayışına göre “bir insan, herkes dikkate alındığında, iyinin kötü
karşısında en büyük ağırlığı olacak biçimde davranmalıdır” biçimlendirmesi eylem
yaracılığı anlamına gelmektedir. Burada iyinin değeri zevk ve mutluluk olabilir.
Kural yararcılığında ise temel ilke şudur: “bir kimse, genellikle uyulduğu sürece ve
herkes dikkate alındığında iyinin kötü üzerinde en büyük ağırlığı olacaktır kuralına
göre davranmalıdır”. Her iki görüşte de önde gelen nokta insan eylemlerinin
sonucudur. Bu nedenle yararcılık ile sonuççuluk aynı veya eş anlamda
kullanılmaktadır.222
Butler, ben-sevgisinin insan doğasının tek temel ilkesi olduğunu, insanların
kendilerine kötüye kıyasla en büyük oranda iyiyi sağlayacak, yararlı olacak ya da
üstünlük getirecek tutum ve davranışı sergileyeceğini belirtmektedir. Buna psikolojik
bencilik denilmekte ve etik benciliğin temelini ve esasını oluşturmaktadır. Psikolojik
bencilere göre insanlar, başkalarının yararına olacak iyi şeyler yaptığında bu bir
doyum sağlamakta, insanların başkalarına yardım etmeleri de işte bu doyumu
220
Frankena, a.g.k. s:39-44.
Frankena, a.g.k. s:73-80.
222
Yaman Örs, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge
Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara, s:366-367.
221
80
amaçlamaları dolayısıyla olmaktadır. Böylece başkalarına yararlı olacak şeyler
yapmak, doyuma ulaşmanın bir aracı olarak görülmektedir. Butler, başkalarına
yararlı şeyler yapmanın doyum sağlamak gibi bir faydası olsa bile bu tür
davranışların o amaçla yapılmadığını, bunları yapmak istemiş olmaktan ve bunu
gerçekleştirmiş olmaktan dolayı doyum elde edildiğini ifade etmiştir.223
Alman
Filozofu
Đmmanuel
Kant’a
göre
asıl
amaç
gerçekleşip
gerçekleşmediğine bakılmaksızın iyiyi istemedir. Bu bir ahlâk yasasıdır ve “öyle
hareket et ki, senin hareketlerin aynı zamanda başka insanlar için de bir ilke olsun”
şeklinde ifade etmektedir. Kant’ın ahlâk felsefesinin merkezinde Tanrı değil, pratik
akla göre hareket eden insan yer almaktadır. Ona göre ahlâk “pratik akla” göre
temellendirilmiştir. Akla çok büyük önem vermiş, onun iyi ve doğrunun yegâne
kavrayıcısı olduğunu belirtmiştir. Đnsan ahlâkî bir varlık olarak ve akıl sahibi bir fail
olarak kendi kendini idare etmekte ve kendi ahlâk kurallarını belirlemekte olan hür
bir kişiliktir.224
Sonuççuluk ya da yararcılığın tümüyle karşıtı olan etik görüş Kant
Deontolojisi olarak bilinmektedir. Kant için insan eyleminin değerlerimiz açısından
doğruluğu ya da yanlışlığı, onun sonuçlarının iyilik veya kötülüğünden tümüyle
bağımsızdır. Bu görev bilgisel (deontolojik) düşüncesine ağırlık veren bir etik
dizgedir. Kant’ın kesin buyruğu olarak bilinen ilkesi: “ yalnızca, aynı zamanda
evrensel bir yasa olarak ortaya konabilecek biçimde davranmalı” ve “ insanlığın bir
araç değil bir amaç olduğu düşüncesiyle hareket edilmelidir” şeklinde ifade
edilmektedir.225
Friedrich Nietzsche toplumun kabul ettiği ahlâk değerlerini reddetmekte ve
insanlığın gerçekleştireceği asıl amacı insanüstü kavramı ile ifade eder. Buna göre
insanın doğasına yakışan güçlü, korkusuz, acımasız olmaktır ve güç en yüce
erdemken güçsüzlük insanın tek kusuru olmaktadır. Đnsan iyi olmak yerine güçlü
olmalı ve yaratıcılığa yönelmelidir.226 Bu düşünceden hareket edildiğinde doğaya
223
Frankena, a.g.k. s:47-50.
Durak, a.g.k. s:51-53.
225
Örs, a.g.k. s: 366-367.
226
Durak, a.g.k. s:55.
224
81
karşıda bir güç gösterisi yapılmasının düşünsel temelleri ortaya konmaktadır. Çevre
sorunlarının doğaya karşı bir güç kullanımı ve onunla savaş yapılması sonucu ortaya
çıktığı sıklıkla savunulan bir görüştür.
Kimi felsefecilere göre; bir insanın karakteri, mizacı ve kişiliği kolayca
değişmeyeceğinden doğaya karşı temel tavrın değişmesi ile uğraşmak aslında insanın
öz benliğinin değişmesi ile uğraşmak anlamına gelmektedir. Böylece ne istediğimizi
belirleyen değerlerin değil, ne olduğumuzu gösteren değerlerin önem taşıdığı ifade
edilmektedir.227 Çevre sorunlarının çözümü insan tutum ve davranışlarının dayandığı
ilke ve anlayışların değişmesini gerektirmektedir.
Tarihsel süreçte Sofistler etik ile ilgili olarak, hak, hukuk ve ahlâk yasalarının
insanlar arasında mutabakattan oluştuğunu, bunların tanrılardan gelmediğini
düşünmüşlerdir. Onlara göre iyi, kötü, atıp, utanç, övgü, yergi vb. kavramlar mutlak
değil göreceli anlam taşıyan kavramlardır. Bu harekette felsefî etik içerisinde ilk kez
insanların hepsinin eşit olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bir başka ilk, etik
içerisinde göreceleştirme ve öznelleştirme sürecinin başlatılmasıdır.228
Felsefenin önemli isimlerinden bir olan J.P.Sartre, insanın kendi var oluşunu
ancak özgürce davranarak gerçekleştireceğini fakat bu özgürlüğün sınırlı olmadığını
ve bir sorumluluk çerçevesinde olacağını savunmuştur. Özgürlük kavramı göreceli
olduğundan
dolayı
evrensel
bir
ahlâk
yasasından
söz
etmek
mümkün
görülmemektedir.229
Sokrates ile birlikte felsefe tarihinde ilk kez doğrudan insan sorunlarına
yönelme eğilimi ortaya çıkmış, böylece etik de felsefe içerisinde giderek ağırlık
kazanmaya başlamıştır. Ona göre gerçek bilginin kaynağı insanın kendisi olup, bilgi
gerçek erdem olarak ifade edilmektedir. Neticede ahlâkî üstünlük, erdemli olmak
bilgiye dayanırken, bilginin kaynağı da insan olunca yasalara herkesin kendi içindeki
iyiyi tanımak suretiyle ulaşması mümkün görülmüştür.230
227
Des Jardins, a.g.k. s:271.
Atayman, a.g.k. s:21-22.
229
Durak, a.g.k. s:55.
230
Atayman, a.g.k. s: 23.
228
82
Platon Sokrates’in öğrencisi olarak onun düşüncelerini geliştirmiş ve her
şeyin en üst düzleminde tanrısal iyi idea’sının varlığını kabul etmiş ve dünyanın bu
idea’lardan oluştuğunu ileri sürmüştür. Buna göre gerçeklik adına ne varsa bu
idea’ların birer yansımasıdır.231
Felsefî etiğin skolâstik düşünceden kopma sürecinde Spinoza; ahlâkı insan
eylemlerinden ve tabiatından yola çıkarak açıklamıştır. Buna göre etiğin görevi,
insanın tutkularını denetleyebilmek için ona yardımcı olmak ve desteklemektir.232
Etik, belli bir anda ve yerde ne yapılacağı hakkında ahlâkî yargılara varmaz,
daha çok eylemin ahlâkî olarak kabul edilmesi için nasıl davranılması gerektiği
hakkında bilgi aktarır. Bununla birlikte ahlâkîliğin kanıtlarını türetemez, ancak
pratiğin niteliğine dikkat çeker. Aynen bir pusula gibi gidilecek yolu değil, yön
olarak kuzeyi gösterir. Etik, pratikte doğrudan eylem ve davranışları tayin etme
anlamında etkin değildir.233
Locke, insanın ahlâkının ona hem haz hem de acılar üreterek iyi ve kötüyü ayırt
etmesine olanak tanıdığını, sosyal çevrenin insanın ahlâkî hayatı üzerinde etkisi
bulunduğunu savunmaktadır.234
Kant, kural-ödevci olarak “sadece, aynı zamanda evrensel bir yasa olmasını
da isteyebileceğin kişisel bir ilkeye göre eylemde bulun” demekle bir ilke ortaya
koymakta ve bunu yaşamda temel ilke ve kuralları belirlemenin gerekli ve yeterli
kriteri olarak önermektedir. Böylelikle kişinin kendi isteği ile bir eylemde
bulunduğunda mutlaka bir kişisel ilke veya kurala göre davrandığı, bu ilkenin
evrensel olmasını istediğinde bir yargıda bulunduğu ve bu isteğinde tutarlı ise ahlâkî
olarak doğru veya yükümlülük olduğu ifade edilmektedir.235
Kant’a göre bir eylemin iyi olabilmesi amaç ve hedefe değil, eylemi yönelten
ilkeye bağlıdır. Yani eylemin iyiliği ulaşılmak istenen hedefe göre değil, hareket
231
Atayman, a.g.k. s:24.
Atayman, a.g.k. s:46.
233
Pieper, a.g.k. s:98-100.
234
Atayman, a.g.k. s:46.
235
Frankena, a.g.k. s:65.
232
83
noktasındaki davranışın temeline dayanmaktadır. Kant bazılarınca olmayı amaçladığı
gibi bir ödevci değil, daha çok bir yararcı olarak kabul edilmektedir.236 Hegel’e göre
ahlâkın görevi ise bireylerin eylemleri arasında uyum sağlamak ve bunu kişilerin
inanç ve tutumlarından dolayı yapabilmektir.237
Bentham’a göre her bireyin bir tarafta acıları, bir tarafta zevkleri
toplandığında, hangi taraf ağır basıyorsa kişinin bireysel çıkarlarına saygı
gösterilmeli ve böyle yapılmakla sonuçta toplumun çıkarlarına saygı gösterilmiş
olmaktadır. Buna göre topluluk tek tek bireylerden daha önemli değildir ve toplumun
çıkarı aslında onu oluşturan bireylerin çıkarları toplamıdır.238
Bir genelleme yapıldığında, ödevci teoriler diğer insanlara önem vermekte
iken iyinin artmasına yeteri kadar önem vermemektedir. Bencilik iyinin artmasına
önem vermekte iken diğer insanlara yeteri kadar önem vermemektedir. Yararcılık ise
bu iki teorinin kusurlarını gidermektedir.239
Yararcılar; yarar ilkesi ile adalet ilkesinin birlikte bir birlik oluşturdukları ve
yarar ilkesini yerine getiren her neyse, onun aynı zamanda adaletin koşullarını da
yerine getirdiği, bu haliyle adalet ilkesi ile yarar ilkesinin birbirinden ayrılmaz bir
bütün oldukları, bir başka deyişle adaletin yarar ilkesinin ayrılmaz bir parçası
olduğunu ileri sürmektedirler. Buna göre doğruyu ve yanlışı belirleme ölçütü sadece
yarar değil, aynı zamanda adalet ölçütü olarak da ortaya çıkmaktadır.240 Adalet
kavramı göreceli olmasına karşın iyilik bağlamında ölçüt olarak kabul edilen temel
kavramların başında gelmektedir.
Dünyada kötüye kıyasla iyinin oranını en üst düzeye çıkarmak amacıyla
rehberlik etmesi için adalet ilkesinin kabul edilmesi gerektiğini belirten düşünürlere
göre, hangi kuralın izlenmesi gerektiğinin belirlenmesi yolu, hangi kuralın iki temel
yükümlülük ilkesi olan yarar ve adalet koşulunu en iyi şekilde yerine getirdiğini
236
Frankena, a.g.k. s:66.
Atayman, a.g.k. s:51-54.
238
Emine Dilek Aydemir, Đş Etiği Kavramı, Đleri Bir Đş Etiği Uygulaması Olarak Đşletme
Taahhütnameleri Ver Bir Araştırma, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul, 2002, s:5.
239
Frankena, a.g.k. s:71.
240
Frankena, a.g.k. s:84-85.
237
84
anlamaktan geçmektedir. Bu düşünürlere göre, ahlâk insan içindir, insan ahlâk için
değil. Adalet de iyinin ve kötünün dağılımına önem vermektedir. Bir başka deyişle,
bütün ödevlerimizle birlikte adalet ödevimiz bile, iyinin ve kötünün varlığını ve
bunların var olmalarına ve devamlarına yönelik belli bir ilgiyi gerekli kılmaktadır.241
Đnsanlar arası ilişkilerde etik, eylemlerin pusulası olmak durumundadır. Her
durum ve zamanda etik, doğru yönleri göstermelidir. Jardins’in dediği gibi, “etiksiz
bilim boş, bilimsiz etik ise kördür.” Her alanda etik olarak iyi eylem, öncelikle ilgiyi
izleyen bilgiye dayalı olmalıdır. Yani doğru eyleme ulaşmak için bilgi sahibi ve
eğitimli olmak gerekmektedir. Bilgi ve becerilerin yanında benimsenen değer ve
tutumlar etik niteliği belirlemektedir. Kültür kavramı çerçevesinde etik ilke ve
değerler
ile
tutumlara
dayalı
etik
davranışlarda
bir
kültür
olarak
adlandırılabilmektedir.242
Etiğin amacı davranışlara kılavuzluk edecek olan ilke ve kuralları oluşturmak,
geliştirmek ve bunların uygulanmasını savunmak olarak belirtilmektedir. Bu noktada
yaşama saygı dünyaya karşı alabileceğimiz temel bir tavırdır. Bu anlamda yaşama
saygı ilkesi eylemlerle değil karakter, mizaç ve değerlerle ilgilidir. Bu bakımdan etik
kuramın iki yaklaşımı ortaya çıkmaktadır: eylem etiği ve erdem etiği.243
Erdem etiği, eylemlere ilişkin erdemci yargıları, öznelerin güdüleri ve
karakter özelliklerine ilişkin erdemci yargılara dayalı olarak ele almaktadır. Erdem
etiği, ahlâkta temel olan “cesaret bir erdemdir”, “iyi insan herkese dosttur”, “sevgi
dolu ol” gibi yargılardır. Erdem etiği, temel talimatların insanlara rehberlik edeceğini
düşünür, hem ne olmak gerektiği hem de ne yapılması gerektiği konularında bu
rehberliğin olacağını belirtmektedir. Erdem etiği benci ve yararcılar olarak erekçi,
ödevci
ve
iyi
niyet
ile
adalet
ilkesine
dayalı
erdem
etiği
olarak
sınıflandırılmaktadır.244
Pieper’e göre etik, topluluk içerisinde yaşayan, bilinçli ve sorumluluklarını
bilen tüm bireyleri ilgilendirmektedir. Bir topluluk için norm, baskı ya da sınırlama
241
Frankena, a.g.k. s:88-89.
Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s:594.
243
Des Jardins, a.g.k. s:269-270.
244
Frankena, a.g.k. s:120-123.
242
85
anlamına gelmemekte, daha çok özgürlüklerden herkesin daha çok yararlanabilmesi
amacıyla yaşamın düzenlenmesi ve yapılanması ile ortaya çıkan bir yaşam şekli
anlamına gelmektedir. Kuralsız bir yaşam insan açısından söz konusu değildir.
Kişiye ahlâkî eylemin anlamının yöntemsel ve sistematik olarak aktarılması etik
kuram ile mümkündür. Etik ahlâkî eylemin karşılığı değildir ancak bu eylemlerin
bilgiye dayalı içeriklerini bildirmektedir. Etik eleştirel bakış açısıyla karmaşık nitelik
taşıyan ahlâkî eylem alanını kavramsal olarak insanın kavrayabilmesine ortam
hazırlamaktadır.245
Etiğin amacı, bireye toplum içerisinde diğerleriyle birlikte yaşarken iyi
temellendirilmiş ahlâkî kararları kendi başına verebilecek durumda olmayı ve kendi
başına var olabilmeyi öğretmektir.246
Đnsanların etik ile ilgili çalışmaları sonucunda önerilen başlıca hususlar şöyle
belirtilmektedir:247
1-
Đlk önce bütün gayretler, insan yaşamı ile çevrenin korunması arasında
var olan gerilim ve çelişkinin giderilmesi yönünde sarf edilmelidir.
2-
Đnsanlar dünyanın geleceğini risk altına alan bütün politika, tutum ve
davranışların karşısında tereddütsüz yer almalıdır.
3-
Đnsanlar
etik
ve
ahlâkî
sorunlara
veya
belirsizliklere
karşı
yaklaşımlarını büyük bir dikkatle ve özenle gözden geçirmeli ve
düzeltmelidirler. Çevresel sorunların doğru yanıtlarını bulmak
noktasında doğru öneri ve teklifler yapılmalıdır.
Yararcı yaklaşımın savunucuları, davranışlarının sonuçlarını görebilen
rasyonel insanların iyi sonuç üreten davranışlarını, üretmeyen davranışlarına tercih
etmelerini sistematik hale getirildiğini ileri sürmüş ve uygulamada izlenecek yolu
belirleyecek esasları şöyle sıralamışlardır:248
245
Kılavuz, a.g.k. s:17-18.
Kılavuz, a.g.k. s:18.
247
J. Philip Wogaman, Ethics For Environmental Professionals, Environmental Practice 6 (1) March
2004, Specıal Sectıon, p:8.
248
R.T. De George, Business Ethics, 5. Edition, Prentice Hall Inc, NJ,USA,1999, s:56-72.
246
86
1. Davranışın doğru bir şekilde belirlenmesi,
2. Davranışın doğrudan ve dolaylı olarak kimlerin etkileneceğinin
belirlenmesi,
3. Belirlenen bedellerin ağırlıklarının ortaya konması,
4. Davranıştan doğrudan etkilenenler açısından iyi ve kötü sonuçların
olasılıkları ile birlikte belirlenmesi,
5. Đyi sonuçlarla kötü sonuçların karşılaştırılması,
6. Davranışlardan dolaylı olarak etkilenenler için de benzeri
analizlerin yapılması,
7. Tüm iyi ve kötü sonuçların özetlenmesi ve çıkarımda bulunulması,
8. Söz konusu davranışın alternatiflerinin analizlerinin yapılması,
9. Farklı davranışların sonuçlarının karşılaştırılması sonucu etik
uygunluğun bulunması olarak ifade edilmektedir.
Öte yandan sorumluluk esaslı teorilerin pratik uygulamasını ve etik
değerlendirme sürecinin yaşama geçirilmesi işlemini ve tutum ve davranışlar
üzerinde yapılması gerekenleri şöyle belirtmek mümkündür:249
1. Değerlendirilecek davranış doğru olarak belirtilir.
2. Davranışın evrensel kabul gören değişmez sorumluluklara dâhil olup
olmadığı değerlendirilir.
2.1. Eğer dâhil edildi ise sorumluluğun gereği uygulanır.
2.2. Tereddütlü bir durum var ise üçüncü aşamaya geçilir.
2.3. Davranış birden fazla sorumluluk alanına giriyorsa beşinci aşamaya
geçilir.
3. Davranışa üç test uygulanır:
3.1.Davranış
bir
aykırılık
olasılığı
olmadan
herkes
tarafından
gerçekleştirilebilir mi? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır, evet ise;
3.2. Davranış sonuçlarıyla ve ifade etmek istedikleriyle insanlara saygılı
mı? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır, evet ise;
249
R.T.De George, a.g.k. s:93.
87
3.3. Rasyonel bir insanın herkes tarafından yapılmasını isteyebileceği bir
davranış mıdır? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır. Evet ise davranış
ilk aşamadan itibaren etiktir.
4. Davranış hiç tartışmasız etik ise bir arada uygulanamayacak diğer etik
davranışlarla ters düşme olasılığı var mıdır? Yanıt hayır ise davranışın
etikliği anlaşılmıştır. Yanıt evet ise beşinci aşamaya geçilmelidir.
5. Tartışılan
davranış
temel
sorumluluklar
açısından
ayrı
ayrı
değerlendirmeye alınır ve destekleyici durumdaki sorumluluk esas alınır.
2.3. Çevre Etiği Kuramları
Bir ülkede geçerli hukuk kuralları ahlâklı bir bireyin veya vatandaşın tutum
ve davranışlarını her zaman açıkça belirleyemez. Kamusal ödev ve sorumluluklar
asgarî ölçüde çerçevesi verilen eylem ve işlemlerdir. Kişilerin tutum ve
davranışlarını bu ödev ve sorumluluklar kapsamında düzenlemesi öngörülmektedir.
Ancak hukuksal düzenlemeler her durumda etik sorunlara çözüm getiremeyebilirler.
Çünkü yaşamsal süreç içerisinde bütün olguları tanımlayabilmek ve düzenleyebilmek
her durumda olanaklı olmayabilir. Kimi zaman hukuk kuralları da yetersiz kalabilir.
Đşte bu tür durumlarda etik ilke ve standartlar da en az hukuksal düzenlemeler kadar
önemli ve etkili bir konumda olabilmektedirler. Öte yandan bazı durumlarda da
bireysel etik ile çevre etiği birbiriyle çelişebilecektir. Bu nedenle kamusal boyutu da
göz önüne alınarak çevre yönetiminde geçerli olacak etik kurallara ve anlayışa
gereksinim duyulmaktadır.250
Yakın geçmişte başlayan ve hızlı bir ilerleme gösteren küreselleşme süreci,
hem ülkeler hem de firmalar arasında sert bir rekabet ve amansız bir yarışmanın
yaşanmasına yol açmış, bu durum ise çevre kirliliğinin artmasında önemli bir rol
üstlenmiştir. Uluslar arası ve uluslar üstü şirketler olarak adlandırılan firmalar,
karlarını arttırma kaygısı içerisinde çevre değerlerini göz ardı etmeleri ve verimsiz
kullanmalarına neden olmuştur. Bunun yanında yakın zamanlara kadar çevresel
250
Kılavuz, a.g.k. s:95-96.
88
sorumluluk da üstlenmemişlerdir. Bu sorumluluğun az olduğu ülkeler yabancı
sermaye yatırımlarında çekici ve belirleyici etken olmuştur. Sonuçta küreselleşme
süreci dünyanın daha çok kirlenmesine yol açmış, bu kirliliğin boyutlarını ve
yoğunluğunu arttırmıştır.251 Kapitalist gelişimi ile çevrenin kirlenmesi ve bozulması
süreçleri birbiriyle ters orantılı bir şekilde sürmektedir.
Bazı yazarlara göre etiğin amacı çevre etiğinin de amacını oluşturmaktadır.
Buna göre doğanın korunması yanında insanın mutlu olmasını sağlamak da çevre
etiğinin amaçları arasındadır. Böylece mutluluğa ulaşmak temel ve ortak amaç olarak
belirmektedir. Tür olarak çevre etiğini insan, acı, çevre ve canlı merkezli olarak dört
başlıkta toplayan çalışmalar bulunmaktadır.252 Gerçekten de çevre düzeninin
olmadığı, doğanın bozulduğu ve kirlendiği bir ortamda tam anlamıyla mutluluktan
söz etmek olanaklı değildir.
Çevre etiği, çevreyle ilgili verilmesi gereken her türlü kararda, çevreyi az ya
da çok ilgilendiren faaliyetlerde, yapılması zorunlu olan işlerde ve çevreye ilişkin
yapılacak uygulamaların belirlenmesinde etkili olan tutum ve davranışları etkileyen
ilkeleri irdeleyen kuramsal bir disiplin olarak tanımlanabilmektedir.
Günümüzde etik kavramının ilgilendiği en önemli konulardan biri çevreyi
koruma amaçlı olarak yapılan çalışmalardır. Đnsanın çevreyi sömürdükten ve ortaya
çıkan zararlı etkiler çok önemli boyutlara ulaştıktan sonra çevreye karşı yeni bir
ahlâkî sorumluluk etiği kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelmiştir.253 Diğer bir
ifadeyle insanlar çevre konusunda bütün alternatifleri tüketmiş ve son bir seçenek
olarak çevrenin korunması üzerinde hem fikir olmak durumunda kalmışlardır.
Đnsanoğlunun karar vermesi gereken konuların başında, yaşadığı gezegende
çevresini kuşatan ve sarmalayan doğal ortamda, canlı ve cansız varlıklarla veya
türlerle zarif, düzenli, akılcı, temiz bir ilişki kurabilmesi meselesidir. Bu tartışma hak
251
Kılıç, a.g.k. s:145-146.
Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:37-43.
253
Fraser-Darling, Die Verantwortung des Menschen für seine Umwelt, Ökologie und Ethik, s:18.
252
89
ve ödevler bağlamında ve yapısal olarak ele alındığında çevre etiği olarak
adlandırılan kavramın doğmasına yol açmıştır.254
Çevre etiği alanında yapılan tartışmalar geçmişte genellikle insan merkezli,
canlı merkezli ve çevre merkezli etik olarak başlıca üç başlıkta yapılmıştır. Bu
düşünceler insanın günlük ve geleceğe yönelik çıkarlarını ve davranışlarını temel
almakta, bireyin başka bireylerle, toplumla, devletle, doğayla, ekosistemle, canlıcansız varlıklarla ilişkilerini ele almaktadır.255 Bu değerlendirme temel bir yaklaşım
olarak kabul görmüştür.
Çevre etiğinin amaçlarından biri hem insanları hem de doğayı korumak için
teknolojinin tehlikelerine karşı insanları uyarmak ve onun kötü amaçlar için de
kullanılma olasılığını ifade etmektir. Sorun bilim ve teknolojinin kendisinde değil,
onun olası yan etkilerini önemsemeyen ve insana aşırı güven veren insan merkezli
anlayıştan kaynaklanmaktadır. Đnsan merkezli anlayışın doğaya hâkim olma hırsı
sonucu bilim ve teknolojiyi, atom bombası örneğinde olduğu gibi, kötü amaçlar için
de kullanabileceği olasılığı söz konusudur. Bazen de bilim, insanların kötü
amaçlarını maskelemede kullandıkları bir araç olabilmektedir. Bu nedenledir ki etik,
bilimsel araştırmalarda denetimin ve bilim etiğinin önemini vurgulamaktadır.256
Çevreci düşünce bulunulan zaman diliminin düşünce ve yaşam biçimine tepki
olarak gelişmiş, bir tez-antitez süreci göstermiştir. Önceki yüzyılda düşünürler
tarafından “insan merkezli” ve “çevre merkezli” olmak üzere iki farklı bakış açısı
ortaya konulmuş ve böylelikle yüzyıllardır süregelen görüşler kategorize edilmiştir.
Đnsan merkezli görüş, dünyayı keşfetme hırsı ve yeni kaynaklar elde ederek dünya
üzerinde bir baskı kurma eylemine yol açmıştır. Bu dönemde kaynakların bol olduğu
düşüncesi nedeniyle tüketim artışı yaşanmış, birçok tür ve kaynak yok olma ile karşı
karşıya bırakılmıştır. Đnsan merkezli görüş sıkı ve zayıf olarak iki farklı yaklaşıma
konu olmuştur. Bu görüşlerin ortak noktası insanlara nitelikli bir yaşam ve iyi bir
gelecek sunmaktır. Burada doğa bir araç olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan
254
Diego Azqueta and Gonzalo Dalacamara, “Ethics, economics and environmental management”
Ecological Economics, 56 (2006), p:531, www.elsevier.com/locate/ecolecon, Available online at
www.sciencedirect.com; 10 May 2005, 05.02.2008.
255
Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s:597.
256
Kılıç, a.g.k. s:243
90
çevre merkezli düşüncede ise doğrudan yaşamın kendisi ile bunu sağlayan doğa
insandan bağımsız olarak düşünülmektedir. Bu görüşe göre insan doğanın bir
parçasıdır ve ondan bağımsız olarak korunmalıdır. Hem insan merkezli hem de çevre
merkezli düşünce insanların tutum ve davranışları ile eylemlerini eleştirel bir bakış
açısıyla sorgulayan ve kaynakların nasıl kullanılması gerektiğini irdeleyen yeni etik
arayışlar olarak nitelendirilebilmektedir.257
Etik ve çevre konusunda yapılan çalışmaların neticesinde bilim adamları
tarafından çevre etiğinin üç temel amaca sahip olması gerektiği öne sürülmektedir:258
1- Đnsan yaşamının gelişim sürecinin en yüksek düzeye çıkarılması
bakımından hem insanın kendisinin zorunlu bedensel ve fiziksel
gereksinimlerini, hem de onun psikolojik, sosyal ve kültürel gelişimini
algılamalı, anlamalı, farkında olmalı ve bunlara karşı duyarlı olmalıdır.
2- Kültürler arası ve kültür içinde sosyal adaleti gerçekleştirmelidir.
3- Đnsan ve insanın dışındaki yaşamın çevresel bütünlüğünü dikkate
alarak, yeterli bir şekilde ve nitelikli düzeyde gelişimini sağlamalı,
desteklemeli, yükseltmeli ve geliştirmelidir.
Bir eylemin doğru ya da yanlış olduğuna nasıl karar verilmelidir? Eylemin
sonuçlarına bakılarak mı, ona örneklik eden ilkeye bakarak mı, yoksa eylemdeki
güdü, niyet veya karakter özelliğinin ahlâkî olarak iyi ya da kötü olmasına bakarak
mı? Bu soruları yanıtı; bir eylemin doğru ya da yanlış olduğuna, bir ilkeden ya da bir
ilke grubundan hareketle karar vermek gerekmektedir. Bu şekilde bir eyleme
yüklenen ahlâkî nitelik, öznenin o eylemi yaparken taşıdığı, güdüsüne, niyetine ya da
huyuna bağlı olmaktadır. Bu durumda bir başka soru, ahlâkî iyilik nedir, bir kişi ne
zaman ahlâkî olarak iyidir, ne zaman eylemleri, huyları, güdüleri ya da niyetleri
ahlâkî olarak iyidir? Kişinin kendisinin ve eylemlerinin ahlâkî olarak iyi olup
olmadığı, kişinin yaptığı şeyin ya da o şeyin sonuçlarının doğruluğuna bağlı değildir;
257
Arapkirlioğlu, a.g.k. s:78-87.
Richard Evanoff, Environmental Ethics, Reconciling Self, Society, And Nature Đn Environmental
Ethics, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number3 September 2005, The Center For Political
Ecology Www.Cnsjournal.Org, 05.02.2008, p:107-108.
258
91
kişinin karakterine ve niyetine bağlı olduğu ifade edilmektedir.259 Çevreye ilişkin
tutum ve eylemlerin iyiliğinin ve kötülüğünün bu çerçeveden değerlendirilmesi
sonucu, çevre etiği boyutunda bir değerlendirme yapılmış olunmaktadır.
Etik ve etiğin bir alt dalı olan çevre etiği en yüce kavram olarak da
nitelendirilebilecek mutluluk, özgürlük ve iyilik kavramlarıyla bütünleşmektedir. En
yüce iyi, bütünüyle üstesinden gelinmiş ve başarılmış bir yaşam pratiğinin
gerçekleştirilmesi amacıyla sürdürülen çaba ve çalışmalar çerçevesinde özgürlüğün
gerçekleşme olanağı bulduğu anlamlar alanının ufku olarak ortaya çıkmaktadır.260
Denebilir ki bilim bilim içindir veya bilim insan içindir yaklaşımı yerine bilim
yeryüzünde bulunan bütün varlıklar içindir anlayışı ile hareket edildiğinde iyilik,
mutluluk ve özgürlük ufku çok daha kolay yakalanabilecektir.
2.3.1. Ekolojik Etik
Stuhlmann-Laeisz’e göre ekolojik etik, insanların doğa ile ilişkileri, tutum ve
davranışları konusunda ahlaki kurallar oluşturmak ve bu kuralları sağlam temellere
dayandırmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Đnsanlara “çevreyi korumalısın” anlayışını
benimsetmeye ve ahlâkî bir kural haline getirmeyi hedeflemektedir.261
Çevre etiği teorisi yaşamın büyük bölümünde karşılaşılan ekolojik
problemlerin çözümü alanında uğraş vermektedir. Çevresel erdem etiğinin ekolojik
sorunlara yaklaşımda daha verimli ve kuvvetli bir umut olarak karşımıza çıktığı ifade
edilmektedir. Daha iyi ve mutlu bir yaşam için ve doğanın değerini bilmek ve takdir
etmek bakımından erdem etiği değerlendirilmelidir. Deontoloji ve yararcı etik “ben
ne yapmalıyım?” diye sorarken, erdem etiği ise “ben ne olmalıyım?” şeklinde bir
sorgulama çizgisinde bulunmaktadır.262
259
Frankena, a.g.k. s:132-133.
Pieper, a.g.k. s: 149.
261
Kılıç, a.g.k. s:116.
262
Christopher Freiman, “Environmental Virtue Ethics”, Book Rewiev, edited by Ronald Sandler and
Philip Cafaro. New York and Oxford: Rowman & Littlefield, 2005, pp. 240. Ethıcs & The
Envıronment, 11(1) 2006, Indiana University Press, Bloomington, USA, p:133.
260
92
Đnsanlar çevre ile ilişkilerinde üç boyut yaşamıştır. Bunlardan ilki insanın
doğal kaynakları kullanarak, tüketerek ve biçimlendirerek dönüştürmesi neticesinde
yaptığı tarım devrimi, kentleşme, sanayileşme gibi eylemlerden oluşmaktadır. Daha
sonra doğayı, onunla olan ilişkisini ve onun varlığını sorgulayarak gerçekleştirdiği,
yöntem-bilgisel olarak düzenlediği felsefî ve bilimsel düşünce ve bulgular elde
edilmiştir. Son olarak eylemlerini ve toplumsal yaşamını düzenleyen, denetleyen,
yönlendiren ve biçimlendiren ahlâk, din, hukuk gibi toplumsal kuralları
kurgulamıştır.263
Kurt Bayertz ekoloji etiğinin üç temel amacı olduğunu belirtmektedir.
Bunlardan ilki, güncel ekolojik sorunların nedenlerinin özenle analiz edilmesidir.
Đkincisi, doğaya karşı eylemlerimizin normatif hedeflerinin hazırlanması ve
gerekçelerinin temellendirilmesi, üçüncüsü ise normatif hedeflerin pratikte
gerçekleştirilmesi olarak ifade edilmektedir. Aslında ekoloji etiği geleceğin etiğidir.
Çünkü insan doğası ile insanın dışındaki doğa birbiriyle çok yakın ilişki içerisinde
olduğundan, bugünkü yaşayanlar yerküre ile ilişkileri açısından yükümlülük altına
girmektedirler.264
Daha önce belirtildiği üzere çevre etiğinde başlıca iki yaklaşımdan söz
edilmektedir. Bunlardan birisi insan merkezli “antroposentrik” görüş, ekosisteme
insan için yararı ölçüsünde araç olarak değer vermektedir. Diğer yaklaşım ise
ekosisteme özsel değer veren, amaç olarak benimseyen “ekosentrik” bakış açısıdır ve
çevreyi kendi değerinden ötürü özneleştirirken bu arada sorumluluğu insana
yüklemektedir.265
Buraya kadar anlatılanlardan hareketle ekoloji etiğinin görevi, insanlara hem
kendilerinin hem de gelecek kuşaklar bakımından sahip olmaları gereken
sorumluluklarını hatırlatmak, doğanın insan tarafından ele geçirilmesi ve kendi
hizmetine koşulması isteğinin ve becerisinin sınırlanmasının zorunluluğunu
bildirmek ve başka hiçbir art niyet ve amaç taşımadan doğaya bir dokunulmazlık
alanı oluşturmak şeklinde özetlenebilir. Bir başka görevi de insanın yaşama alanı ve
263
Kumru Arapkirlioğlu, Biyoetik ve Çevre, a.g.k. s:501.
Pieper, a.g.k. s:93.
265
Çobanoğlu, a.g.k. s:190.
264
93
doğayı korumakla birlikte, üretilen her türlü ürünün adalet ve hukuk çerçevesinde
dağıtılmasıdır. Dünya çapındaki açlık ve yoksulluğun ortadan kaldırılması, tüm
insanların refahtan âdil ve olabildiğince eşit yararlanması için paylaşım ve dağıtım
sisteminin yeniden düzenlenmesine gereksinim vardır. Böylece sınırsız sömürünün
kesinlikle ahlâkî olmadığı ve bu sömürünün etik açıdan mahkûm edilmesi gerektiği
mutlak bir geçerlilik olarak karşımıza çıkmaktadır.266
2.3.2. Doğaya Saygı Etiği
“Doğaya Saygı Etiği”nin kurucusu Paul W. Taylor’a göre çevre etiğini
oluşturmak için dört grupta toplanan temel soruların yanıtlanması büyük önem
taşımaktadır:267
1. Doğal çevreyle ilişkilerimizde belirleyici temel ilkeler var mıdır?
2. Eğer birtakım temel ilkeler var ise bunlar nelerdir, insan olmayan
canlılara
ve
cansızlara
karşı
ödevlerimiz
hangi
temele
dayanmaktadır?
3. Herkesi bağlayacak geçerlilikte olan çevre etiği ilkeleri var mıdır?
4. Çevre etiğine ilişkin ödevlerin insan değer ve çıkarları karşısındaki
yeri ve ağırlığı nedir?
Taylor’a göre; doğaya saygı etiği kuramı çerçevesinde ödev olarak kabul
görmesi gereken ahlâksal davranış kuralları şunlardır:268
1. Kötülük yapmama,
2. Müdahale etmeme,
3. Sadakat,
4. Telâfi edici adalet.
266
Pieper, a.g.k. s:94-95.
Yağanak, a.g.k., s:56-57.
268
Yağanak, a.g.k. s:57-58.
267
94
Gelen çağrılar ve uyarılar sonrasında çevre etiği düşüncesi, doğaya bakışı
değiştirmeyi gerekli kılmakta, doğaya yönelik olarak yalnız insanların çıkarları ve
gereksinimleri doğrultusunda hareket edilmesini terk etmeyi zorunlu görmektedir.
Đnsanın kendisini doğadan üstün görme eğilimi sona ermeli ve tekrar doğaya saygı
tavrı ve duygusu hissedilir hale gelmelidir.269 Đnsanın tüketim kültüründen
vazgeçmesi, sunî değil gerçek ve temel gereksinimlerini karşılama çabasında olması,
doğanın geri dönülemez bir yıkıma gitmesini önlemek açısından bir zorunluluktur.270
Đnsanın doğayla ilişkisi açısından sosyal ve ekonomik gelişmeler doğayı
ikincil bir duruma sürüklemiştir. Đnsanın aklı aracılığı ile doğa üzerinde kurmaya
çalıştığı egemenlik ve sahiplenme sonucu giderilmesi ve geri dönüşü mümkün
olmayan çok çeşitli zarar meydana gelmiş olduğunu belirten Michel Serres, insandoğa ilişkisini yeniden baştan kuracak bir sözleşme imzalamanın zamanının geldiğini
belirtmektedir. Günümüzde insan-doğa ilişkisi daha çok bir savaşa benzemekte ve
sonuçta doğa hep kayıp vermekte ise de gerçek mağlûp insan ve toplumsal yaşam
olacaktır. Bu nedenle “doğaya dönüş” büyük önem taşımaktadır. Bir ortak yaşam
hukuku oluşturmalı ve karşılıklılık boyutunu da göz önüne alarak bunu
sürdürebilmeliyiz.271
Avustralyalı çevrecilere göre; yeryüzü sözleşmesinde (2007), yeni global
etiğin dört temel ilkesinin olduğu belirtilmektedir. Bunlar;
1- Canlı varlıklara önem vermek ve saygı göstermek,
2- Ekolojik bütünlük ve sağlamlık,
3- Sosyal ve ekonomik adalet,
4- Demokrasi, barış ve şiddetin reddedilmesi,
Olarak ifade edilmektedir. Bu sözleşme ekolojik terminolojide, korumak,
onarmak, ekolojik sistemin bütünlüğünü sağlamak, biyolojik türlerin ve doğal
süreçlerin sürdürülmesi ile dünyanın kendini yenileme kapasitesinin arttırılması,
üretim ve tüketim süreçlerinin yeniden ele alınması, insan hakları ve toplumun
269
M. Rock, Theologie der Natur, Ökologie und Ethik, s: 83, 93.
Kılıç, a.g.k. s:92.
271
Yağanak, a.g.k. s:61-63.
270
95
iyiliğini kapsamaktadır. Bunlarla hedeflenen, ekolojinin korunmasında bir bütünlük
sağlamak ve doğal sistemin bozulmasında bilgisizliğin, dar ekonomik çıkarların ve
açgözlülüğün yıkıcı etkisini dengelemek ve ayarlamak suretiyle düzenlemektir.272
Çevre etiğinin konusu doğadır. Doğa ise yaşamı da içinde barındıran ve
kapsayan bir anlama sahiptir. Hayatın devamı, beslenme, korunma, kendini
geliştirme ve değiştirme ile üretme doğanın sağladığı ortam ile mümkündür.
Yaşamın olmadığı bir doğa olabilir ancak doğanın olmadığı bir yaşam düşünülemez.
Yaşam varlığını doğaya borçludur. Yaşam doğayı korumadan kendi varlığını devam
ettiremez. Merkezinde yaşam olan bir yaklaşım kendisini doğadan ayrı düşünemez
ve soyutlayamaz. Bu nedenledir ki insan eylemleri ile tehlikeye atılan çevrenin
geleceği yaşamı doğrudan ilgilendiren bir büyük sorundur. Bu sorunun etik yönü ve
boyutları önem taşımaktadır. Đnsanlığın varlığı ve yaşamı doğadaki tüm unsurlarla
ve öğelerle yakın bir ilişki ve bağımlılık içerisindedir. Dolayısıyla insanlık alacağı
her kararın ve uygulayacağı her politikanın merkezine kendisini değil, yaşamı ve
onun olmazsa olmaz şartı olan doğayı koymak zorundadır.273 Çevre etiği
yaklaşımlarının en üst amacı bütün insanlara bu düşünceyi ifade etmek ve
uygulamanın buna göre şekillenmesini sağlamaktır.
Dünyada doğanın korunması ve çevre sorunlarının çözümlenmesi, ancak
uluslar arası alanda sağlanacak bir barış ve uzlaşma ortamı ile olanaklı olacaktır.
Bunun dışında insanlığın ve doğanın geleceği tehlike altında kalmaya devam
edecektir. Yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasal yaşam ile tarihsel süreç, dünyada
beklenen ölçüde bir barış ve uzlaşmanın sağlanmasının oldukça zor olduğunu
göstermektedir. Savaşlar, gerginlikler, çatışmalar ve çeşitli kavgalar dünyanın hemen
her yerinde görülmektedir. En önemlisi de bu olumsuz tablonun sona ereceğine
ilişkin henüz bir belirtinin bulunmamasıdır.274 Akıl ve bilimde yaşanan bütün
gelişmelere ve ilerlemelere rağmen insanlık savaşları sonlandıramamış, açlık ve
yoksulluğu çözememiş, gelir adaletini sağlayamamış, çevrenin bozulmasını
önleyememiştir.
272
Ian Lowe, “Environmental Movement”, Social Alternatives, Vol. 26, No: 3, Third Quarter, 2007.
s:22.
273
Çobanoğlu, a.g.k. s:191.
274
Kılıç, a.g.k. s:225.
96
Canlıları içsel değere sahip olarak görmek demek; doğaya saygı tavrının bir
ifadesidir. Bu tavır, başka canlıların iyiliğini korumanın ve geliştirmenin aslında
kendi iyiliğini öne
almak,
geliştirmek ve korumak
anlamına geleceğini
belirtmektedir.275
Doğaya saygı tavrının getirdiği dört temel ödev kötülük yapmama,
karışmama sadakat, onarımcı adalet kavramlarını özetlemek gerekmektedir.276Bu
kavramlardan kötülük yapmama; hiçbir organizmaya kötü davranmamamızı, zarar
verebilecek herhangi bir davranıştan kaçınmayı ve yalnız insana ait bir ahlâkı
anlatmaktadır. Karışmama; genel olarak ekosistemlere veya canlı topluluklarının
özgürlüklerine
karışılmamasını,
onların
sınırlanmaması,
sağlıklarından
ve
besinlerinden yoksun bırakılmamasını ifade etmektedir. Sadakat; doğada yaşayan
canlılara ihanet etmemeyi, onları aldatmamayı, yanıltmamayı ve onlara kötü
davranmamayı içermektedir. Buna göre her türlü avlanma sorgulanmalı ve
sadakatsizlik kuralının ihlâlinin doğaya saygısızlık olduğu unutulmamalıdır.
Onarımcı adalet ise eski durumuna getirme, başka canlı organizmalara zarar vermiş
olan insanların, bu organizmaların eski durumuna getirmesini gerektiren bir adalet
kuralıdır. Adalet zararı verenin bu zararı telâfi etmesini öngörmektedir.277
2.3.3. Đnsan Merkezli Etik
Etik, göreceli bir kavram olarak, bireyler arası ilişkileri düzenlemek ve hatta
yönlendirmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Fakat çevre etiği diğer etiklerden farklı
olarak iki taraf arasında bir düzenleme yapmayı amaçlamadan, birçok şey arasındaki
ilişkileri düzenlemeye çalışmaktadır. Yaşayan insanlar, doğa, gelecek nesiller gibi.
Burada insan merkezli hareket etmekten vazgeçerek tüm tarafların haklarının
düşünülmesi ve onlara saygı duyulması önerilmektedir.278 Đnsan merkezli yaklaşım,
çevre etiğinde bir aşama olmakla birlikte aşılmakta olan bir dönem olarak
değerlendirilmektedir.
275
Des Jardins,
Des Jardins,
277
Des Jardins,
278
Anıl, a.g.k.
276
a.g.k. s:279.
a.g.k. s:280.
a.g.k. s:280-282.
s: 48-49.
97
Çevreci hareketler; hem çevre etiğini etkileyen ve tabandan gelen hareketler
olarak görülmekte, hem de etiğin insanî ve toplumsal alanda yansımaları ve bir
yaşama kavgasının sonucunda ortaya çıkan tutum ve davranışlar anlamında
yorumlanmaktadır.279
Günümüzde egemen olan üretim tarzı ve ekonomik anlayış, daha çok insan
merkezli bir yaklaşımı benimsemektedir. Buna göre dünya yaşamın sürdüğü bir
yerleşim alanı olmaktan daha çok dev bir üretim tesisi ve alanı olarak görülmektedir.
Acımasız piyasa koşulları üreticileri gider azaltmaya zorlamakta, bunun sonucunda
da çevre açısından gerekli güvenlik önlemlerinin ve tedbirlerinin alınması kısılmakta
ya da savsaklanmaktadır. Böylece modern toplum bir risk toplumuna dönüşmekte,
bedelini tüm dünyanın ödediği ancak sonuçta sınırlı sayıda insanın yararlandığı
çelişkili ve dengesizliklerin barındığı bir yapı haline gelmektedir.280 Görüldüğü üzere
çevre sorunları aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik boyutları olan sorunlar
olarak ortaya çıkmaktadır.
Dieter Birnbacher, şimdiki kuşakların geleceğe yönelik sorumluluklarını
belirten pratik normları bir katalog olarak şöyle sıralamaktadır:281
1- Đnsanların ve hayvanların türsel varlıklarının tehlikeye atılmaması,
2- Tüm canlıların kolektif biçimde yaşamlarını sürdürmelerinin sağlanması,
3- Gelecekte insan onuruna yakışır var oluşun tehlikeye atılmaması,
4- Doğal ve kültürel kaynakların korunması, iyileştirilmesi ve sürekliliğinin
sağlanması,
5- Devlet ve sivil toplumun geleceğe yönelik amaçların gerçekleştirilmesi
açısından iş birliği yapması,
6- Sonraki kuşakların pratik normlar konusunda eğitilmesi.
Đnsan merkezli çevre etik anlayışında zaman kavramı tartışmalı bir konudur.
Đnsan doğa ilişkisinde bugün yaşayanlar ile gelecek kuşaklar arasında nasıl bir denge
gözetileceği sorusu net yanıtlanmamıştır. Günümüzde var olan büyüme anlayışı
279
Kılıç, a.g.k. s:127.
Kılıç, a.g.k. s:94-95.
281
Dieter Birnbach, Verantwortung für Zukünftige Generationen, 6. bölüm, s:197-240.
280
98
gelecek kuşakları çok dikkate almamaktadır. Bu nedenle insan merkezli yaklaşımın
bir neticesi olarak büyüme politikaları dolayısıyla gelecek kuşaklara temiz bir çevre
yerine bozulmuş ve kirlenmiş, doğal dengesi kaybedilmiş bir çevre bırakılması söz
konusudur.282
Leist, bugünkü ahlâkî bakış açısı içerisinde ölen insanlara karşı bir saygı
kabul edilmişken, gelecek kuşaklar bakımından herhangi bir saygı anlayışı
gözlenmediğini ifade etmektedir. Yakın gelecek günlük ilişkilerde dikkate alınırken,
uzak gelecek aynı ilgiyi görememektedir.283 Günümüzde yaşanan en önemli çevre
sorunlarından bir bölümü gelecek kuşakların haklarının ihlâl edilmesinden
kaynaklanmaktadır.
Kapitalist üretim ve tüketim sisteminde sosyal, siyasal ve ekonomik açılardan
birçok çelişki görülmektedir. Bu sistem içerisinde hem emek hem doğa
sömürülmektedir. Mevcut nüfusa oranla çok fazla yaşam gereksinimi üretilmemiştir.
Bunun tam tersine nüfusun büyük bölümünün gereksinimlerinin yeterli ve dengeli bir
oranda veya insanca karşılanması için pek az üretim yapılmaktadır. Nüfusun
çalışabilir durumda olan kısmının istihdamı için çok fazla üretim aracı da
üretilmemiştir. Bu döngü içerisinde eşit ve âdil bir bölüşüm söz konusu değildir. Kar
oranları sömürü sisteminin işleyişine ve devamına göre belirlenmektedir. Kar
oranları kapitalist üretim tarzı ve biçiminin itici gücünü oluşturmaktadır.284
Antroposentrik
görüş
ile
ekosentrik
görüş
karşılaştırılarak
değerlendirildiğinde; ekosentrik duruşun gereği olarak değer verilen olgulara
bakılarak, bu anlayışın daha kapsamlı bir etik durumu temsil ettiği ifade
edilmektedir.285
Đnsan merkezli etik anlayışının bir sonucu olarak diğer canlıların herhangi bir
değeri bulunmamaktadır. Diğer canlılar insanlara hizmet ettikleri sürece ve yararlı
oldukları ölçüde değer kazanmaktadırlar. Đnsanlar kendilerine yararlı olan canlıları
282
Kılıç, a.g.k. s:108-109.
Kılıç, a.g.k. s:130-131.
284
Karl Marx, Kapital, Üçüncü Cilt, Sol Yayınları, Ekim, 1997, Ankara, s:222-229.
285
Carina Lundmark, “The new ecological paradgm revisited: Anchoring the NEP scale in
environmental ethics”, Environmental Education Research, Vol. 13, No. 3, July 2007, pp 333-339.
283
99
koruma eğilimi taşımaktadırlar. Yararlı olmadığını düşündüğü canlılar açısından
ilgisiz ve kayıtsız bir tutum ve davranış takınabilmektedirler. Günümüzde çok sayıda
canlı türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Đnsanların kendilerine faydalı
canlıları belirlerken ellerinde güvenilir bir ölçüt ya da teknik olmadığından dolayı bu
konuda oldukça
yanlış
uygulamalar ve
adımlar atılabilmektedir.
Yapılan
değerlendirmeler sonucunda bu gün yararlı olmayan bir canlının daha sonra yararının
olup olmayacağı bilinemeyeceği gibi, canlıların insana doğrudan olmasa bile yaşam
zincirine yaptıkları katkıların değerlendirmesinin yapılabilmesi oldukça zor bir karar
gerektirmektedir.286
Önceki dönemlerde bir filozofun ifade ettiği “insan her şeyin ölçüsüdür”
düşüncesi benimsendiği takdirde insan merkezcilikten söz edilmiş olmaktadır. Buna
göre ilgi odağı olan, merkeze konan insan ya da insanlar olmaktadır. Bu durumda
ben-merkezcilik kavramı da ortaya çıkmaktadır. Hümanizm ya da insancıllık
anlayışında merkeze konan kişiler ilke olarak toplumdaki herkestir, insanın kendisi
ile birlikte başka insanlardır. Böylelikle ben-merkezcilik yerini birey-toplum
bağlamında insan-merkezciliğe bırakmaktadır. Đnsan-doğa ilişkilerinde insan
merkezcilik yaşamın değişik alanlarında ortaya çıkmaktadır: tarım, kentleşme,
avcılık, sanayi, enerji v.b. Bu süreçle birlikte insan nüfusunun artması, doğal
kaynakların tükenmesi ve çevre kirliliği olarak üç temel başlık ile anlatılan çevre
sorunları gündeme gelmiştir.287
Đnsan merkezli yaklaşımın insana ve diğer canlılara bakış açısına dikkat
edildiğinde, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelerin ne insana ne de diğer canlılara
mutlak anlamda fayda getirmediği görülmektedir.288 Bütün gelişme ve ilerlemelere
karşın sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar dünya nüfusunun büyük bölümü
bakımından henüz bir çözüme kavuşturulamamıştır.
Đnsan merkezci görüşü savunan Kant’a göre insan, değerli olan tek varlık
olduğundan değer sadece insana özgüdür. McGee ise insan dışındaki varlıkların,
286
Kılıç, a.g.k. s:105.
Yaman Örs, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge
Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara, s:362-363.
288
Kılıç, a.g.k. s:96.
287
100
insanın gereksinimlerini karşıladığından dolayı insanla ilgili oldukları ve sırf bu
nedenle de bir değere sahip olacaklarını ifade etmektedir. Guthrie için diğer canlılar
ahlâksal ilginin dışında olup, bu canlıları etik boyut içerisine almak mantıklı değildir.
Ona göre sadece insan ahlâkî ilginin nesnesi olmalıdır. Diğer taraftan Murdy, diğer
canlıların insanlara yarar sağladığı kadarıyla değerli olacağını, bu nedenle doğa’nın
kendi başına bir değeri olmadığını, insanların gereksinimlerini karşıladığı ölçüde
değerli olabileceğini savunmaktadır. Đnsan merkezli bu tür düşüncelerin ortak yanı,
çevrenin insanın iyiliği açısından bir araç olarak görülmesi, doğa’nın insanla ilişkisi
nedeniyle değer taşıması ve insanın dışındaki canlılara ve varlıklara özünde bir değer
tanımamalarıdır.289
Đnsan merkezci etiğe eleştirel bir yaklaşım sergileyen Hans Jonas, etiğin insan
merkezcilikten kurtarılmasını ve doğaya dayandırılması gerektiğini düşünmektedir.
Böylece insanı merkeze alan bir etik yerine doğayı merkeze alan yeni bir etik
önermektedir. Ona göre doğa kendi özünde değerlidir ve insanın gelecekteki
bütünlüğü açısından da önem taşımaktadır. Bu nedenle etik insan yerine doğayı öne
almalıdır. Bu görüş, insanın tutum ve davranışlarının sonuçlarının yeryüzünde
yaşamın sürmesi ile uyumlu olmasını anlatmaktadır.290
Đnsan merkezli etik düşüncenin, bireylerin kendiliklerinden bir değere sahip
olması, topluma katkı yapıp yapmamasına bakmadan ve doğuştan bu sıfatı
kazanması gibi yönleri dikkate alındığında, insanların kölelikten yurttaşlığa
yükselmesi, insanlar arasında var olan etnik, dini, sınıfsal ve cinsiyete dayalı ayrımcı
anlayışları ortadan kaldırdığını belirten ve bu düşünceyi olumlu yönde değerlendiren
yaklaşımlarda bulunmaktadır.291
Đnsanı doğadan üstün kılan insan merkezli yaklaşımların geçmişi çok eskilere
dayanmaktadır. Bu düşünce sahiplerinde doğadan daha çok yararlanma ve onun
gücünü kullanmak amaçlanmaktadır. Đnsan ve doğa arasındaki ilişkiler daha da
yoğunlaşmış ve bu ilişkilerin niteliği de değişmiştir. Ancak insan merkezli bakış
289
Mehmet Yaşar Ciniviz, Etik Sorunlar Açısından “Ekolojik Etik”: Hans Jonas Etiği Üzerine
Bir Đnceleme, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ankara, 2002, s:10-13.
290
Ciniviz, a.g.k. s:48.
291
Kılıç, a.g.k. s:56.
101
açısıyla
çevreyi
korumuşlardır.
değerlendirme
odaklı
düşünce
sistemleri
ağırlıklarını
292
2.3.4. Canlı Merkezli Etik
Canlı veya ekosistemi merkeze alan çevre etiği düşüncesi, yaşayan
organizmalara verilen zararlardan kaynaklanan sorunları etik açıdan ele almakta, bu
canlıların hangileri olduğu konusunda bazıları duyguları olanlar ve olmayanlar olarak
ayırmakta ve birincileri kapsama almakta, kimileri de tüm canlı organizmaları dâhil
etmektedir. Diğer bir kesim ise bütün ekosistemi veya biyosferi çözümlemelerinin
merkezine almaktadırlar.293
Doğanın işleyişinin insanlar ve diğer canlılar açısından tehlikeli bir hale
gelmesinin nedeni yine insandır. Đnsanın doğayla olan ilişkisini, nasıl bir tutum ve
davranış sergileyeceğini, doğayı nasıl algılayacağını, insanın içerisinde yetiştiği
toplumda var olan ekonomik, sosyal ve siyasal sistemin özünü oluşturan etik anlayış
belirlemektedir.294 Đnsan ve toplum yaşamının çerçevesini ve kapsamını etik anlayış
çizmektedir.
Çevre sorunlarının ortaya çıkmasının nedeni insandır ve ortaya çıkan
zararlardan diğer tüm canlılarla birlikte yine insan zarar görmektedir. Bu zararın ve
sorunların bilincine yalnız insan sahiptir. Bugün yaşanan çevre sorunlarına neyin,
nasıl, ne zaman neden olduğu ve kimlerce yapıldığı, hangi politika ve anlayışların,
karar ve eylemlerin bu sorunlarda etkili olduğunun belirlenmesi önem taşımaktadır
ve bir gerekliliktir.295 Çevre sorunlarının teşhisi ile kirlenen ve bozulan çevrenin
tedavisinde etik ilkeler öncelikli yer tutmaktadır.
Đnsanlar günümüzde tüm canlıların geleceğine yönelik çok çeşitli kaygılar
taşımaktadırlar. Bu kaygıların temelinde gelişmiş ülkelerde devletlerin insan
292
Kılıç, a.g.k. s:63.
Anıl, a.g.k. s:75.
294
Kılıç, a.g.k. s:111.
295
Anıl, a.g.k. s:75.
293
102
merkezli politikalar çerçevesinde uygulamaya koydukları sosyal, kültürel ve
ekonomik yöntemler yatmaktadır. Bu yöntemler var olan kurumsal yapıları değişime
zorlamakta, çevre sorunlarını daha da kötü bir duruma itmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerdeki sorunlar her alanda olduğu gibi çevresel boyutta da bütün dünyanın
sorunu olarak insanlığın karşısına çıkmaktadır.296 Bu nedenle uluslar arası alanda
gelişmiş ülkelerle diğer ülkeler arasında bir gerilim ve çekişme gözlenmektedir.
Bütün canlılar amaçsal olarak yaşam merkezleridir ve hepsinin bir iyiliği
vardır. Her türün kendine özgü bir amacı varsa da bütün türlerin de ortak amaçları
vardır. Bu amaçlar genellikle; büyüme, gelişme, türünü sürdürme ve yayılmadır.
Yaşamın kendisi de belli bir yönde gelişmektedir. Canlıların kendilerine özgü
iyiliklerinin olması bir canlıya insanî ödevlerin konusu olma olanağını tanımaktadır.
Bu noktadan hareketle canlı merkezli yaklaşım, insanların başka canlılarla ilişkilerini
kavramlaştıran bir inançlar sistemi getirmektedir. Đnsanlarla doğal dünya arasındaki
ilişkileri sağlayan inançlar sistemidir. Bu görüş benimsendiğinde bütün canlılar içsel
meziyete sahip olarak ele alınmakta ve anlamlandırılmaktadır.297
Canlı merkezli etik düşüncesi içerisinde olması gereken yaşama saygı ilkesi,
bir karıncanın ya da bir sineğin yaşamı ile ilgilidir. Her türlü canlının yaşamı ve
hayatta kalması önem taşımaktadır. Ancak zararlı olan canlılarla ilgili olarak bir
formül önermektedir. Buna göre; yapılması zorunlu olan eylemlerde sorumluluk ve
bilinç olmalı, yaşama saygı kuralı gereği alınan kararlarda duyarlı olunmalıdır.
Umursamazlık ve vicdan olgusunun yokluğu yaşama saygı ilkesine uygun
düşmemektedir.298
Canlı merkezli yaklaşım özünde bütün canlıları herhangi bir ayrım yapmadan
eşit olarak kabul etmektedir. Canlı olmak ahlâkî olarak bir değere sahip olmaya ve
saygı görmeye yeterli sayılmaktadır. Böylece canlı merkezli yaklaşım insan merkezli
yaklaşımdan belirgin bir kopuşu anlatmaktadır. Özellikle hayvan haklarının daha çok
gündeme gelmesini sağlamıştır. Canlı merkezli anlayış, çevre merkezli yaklaşımın
gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Daha sonraki düşünsel yaşama önemli bir
296
Kılıç, a.g.k. s: 223-224.
Des Jardins, a.g.k. s:276-278.
298
Des Jardins, a.g.k. s:268-269.
297
103
aşama niteliğinde değerlendirilmiştir. Bununla birlikte canlı merkezli yaklaşımın
bütün olumlu değerlendirmelerine karşılık aldığı bir takım eleştiriler vardır:299
-
Đnsanlarla
diğer
canlılar
arasındaki
çıkar
çatışmaları
nasıl
çözümlenecektir?
-
Đnsanlar çözüm içerisinde ayrıcalıklarını sürdürecekler mi?
-
Bütün canlıların bir iyilikleri var mı?
-
Đnsanların diğer bütün canlılara iyilik yapmaları doğru mu?
Doğaya canlı merkezli bakış açısı dört temel inanca dayalıdır:300
1- Đnsanlar, bütün başka canlılarla birlikte yeryüzündeki yaşamın bir parçası
olarak bulunmaktadırlar. Bir başka ifadeyle insanlar ve diğer bütün
canlılar yeryüzündeki yaşamın üyeleridirler.
2- Đnsanlar ve bütün canlılar bir bağımlılık sisteminin parçalarıdırlar.
3- Bütün
canlılar
kendi
iyiliklerinin
ardından
kendi
geliştirdikleri
yöntemlerle gitmektedirler.
4- Đnsanlar başka canlılardan öz yapıları nedeniyle üstün sayılmazlar.
Canlı merkezli etik, geleneksel kuramlarda belirlenen ahlâkî hiyerarşiyi devre
dışı bırakarak, ahlâkî ehliyeti doğal dünyanın büyük bir bölümüne yayarak etik
düşüncede çok önemli bir değişiklik getirmiştir. Fakat canlı merkezli etik bir çok
çevre sorununa çözüm getiremeyince çevre merkezli etik yaklaşımı ortaya çıkmış ve
canlı olmayan doğal nesnelere ve ekolojik sistemlere de ahlaki değer verilmesi
gerektiğini belirtmişlerdir. Çevre merkezli etik canlı organizmaların birbirleriyle ve
canlı olmayan çevrelerle etkileşimini, bağımlılıklarını anlamaya ve açıklamaya
çalışmaktadır. Bu nedenle çevre merkezli etik bireysel olmaktan çok bütüncül bir
nitelik taşımaktadır.301
Canlı merkezci etik tüm yaşamın içsel bir değer taşıdığını kabul eden bir
kuram olarak bilinmekte ve Biosentrik kavramı ile ifade edilmektedir. Bu kuramda
299
Kılıç, a.g.k. s:169-170.
Des Jardins, a.k. s:278-279.
301
Des Jardins, a.g.k. s:298-299.
300
104
bütün canlılar kapsama dâhil edilmektedir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler sonucu
ortaya çıkan sanayileşmiş toplum, doğayı ilgisiz, değerlerden bağımsız ve mekanik
bir güç olarak görmüş, etik ile doğayı birbirinden ayırmıştır. Çağdaş bilim çoğu kez
doğayı fizik ve mekanik yasaların yönettiği bir olgu olarak değerlendirmekte ve
doğaya özgü bir değer olarak iyiden söz etmemektedir. Oysa doğa ile etik arasındaki
bağ yaşama saygı ilkesi çerçevesinde saklı bulunmaktadır.302
Bir başka görüşe göre yeryüzünde bütün canlı varlıklar kendi başlarına bir
iyilik oluşturmakta ve yaşamın amaçsal özekleri olmaktadırlar.
Bu iyilik canlı
varlıkların bir yaşam sahibi olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu görüşle birlikte
bütün canlıların içsel bir değeri olduğu tanınmakta, bir ahlâkî tavır olarak doğal
çevreye
saygılı
ve
ahlâken
sorumlu
davranış
gösterilmesi
gerektiği
anlaşılmaktadır.303
Canlı
merkezli
etiğin
dinlerden
kaynaklandığını
savunan
görüşler
bulunmaktadır. Buna göre, özellikle Đncil’de bütün yaşayan varlıklara vurgu
yapılması ve insanın da bu canlı varlıkların en tepesine yerleştirilmesi sonucunda bir
canlılar hiyerarşisi ortaya konmaktadır. Böylece insan merkezli yaklaşımla ortak bir
noktayı paylaşmakla birlikte, diğer canlılara da bazı haklar tanıyan bir anlayış ortaya
çıkmaktadır.304
Canlı merkezli yaklaşım ahlâkî ehliyetin sınırlarını gidebileceği yere kadar
genişletmiş olmakla birlikte belki de araçsal olmayan, içsel değerlere sahip her nesne
ahlâkî ehliyet kümesine sokulmalıdır. Böylece ruhsal, simgesel ve estetik değerler de
gündeme gelmektedir.305
Canlı merkezli etiğe eleştirel yaklaşımlardan biri yaşam biçimlerine değer
atfetmenin zorluğu noktasındadır. Yaşam sistemi gelişmiş canlıların diğerlerinden
üstün sayılması bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır.306 Ekosistem içerisinde
302
Des Jardins,
Des Jardins,
304
Kılıç, a.g.k.
305
Des Jardins,
306
Kılıç, a.g.k.
303
a.g.k. s:264-265.
a.g.k. s:273.
s:179-180.
a.g.k. s:291.
s:181-182.
105
birbirlerine yaşam zinciri ile bağlı canlıların bir sıralamaya sokulması anlaşılması ve
açıklanması zor bir duruma işaret etmektedir.
2.3.5. Yeryüzü Etiği
Etik tartışma düzleminde yer alan diğer bir görüş olan yeryüzü etiğinin
öğelerine bakıldığında ilk olarak oldukça geniş ve kapsamlı bir bakış açısı sağladığı
görülmektedir. Kirlenme, korumacılık, enerji, doğal kaynakların tükenmesi, doğal
alanların korunması v.b. birçok değişik konuda normatif bir kılavuz işlevi
görmektedir. Bunun yanında canlı merkezli yaklaşımın bireyci tavrının tersine
sistemin bir bütün olarak ve sağlıklı bir şekilde sürmesi ile daha çok
ilgilenilmektedir. Son olarak açık bir biçimde insan merkezli yaklaşıma ters bir
şekilde ekolojik topluluk içerisinde insanın ayrıcalıklı bir konumda olmadığını
belirtmektedir. Özet olarak; eğer yeryüzünün kendisi canlıysa, hastalanıyorsa, yok
oluyorsa, ölüyorsa, işte o zaman yeryüzü ahlâkî ehliyete gereksinim duymakta ve
bunu hak etmektedir.307
Leopold’ın yeryüzü etiği yaklaşımında toprak, etiğin temel unsuru olarak ele
alınmakta ve cansız varlıklara bir değer atfedilmektedir. Bu tür düşünceler Eski
Yunan doğa felsefecilerinin cansız varlık odaklı düşünceleri ile örtüşmektedir.308
Leopold, canlılar arasında birbirine bağlı ya da birbirlerini destekleyen
yaşamların devam edeceğini, insanların da bütün yapıya zarar vermeden diğer
canlılardan yararlanabileceğini ileri sürmektedir.309
Ekolojik görüşlerin bazıları teknolojiyi yücelten ve ona kurtarıcılık rolü
yükleyen aydınlanmacılardan farklı olarak, çevre için zararsız, insanı baskı altına
almayan, küçük ölçekli, güneş, rüzgâr ve su gücü ile elde edilen enerjinin
kullanılmasını ve sonuç itibarîyle doğanın düzenine müdahale etmeyen, sadece
307
Des Jardins, a.g.k. s:361.
Kılıç, a.g.k. s: 194-195.
309
Kılıç, a.g.k. s:197.
308
106
olağan süreçlerden yararlanmak suretiyle yeryüzünde doğal süreçleri ve dengeleri alt
üst etmeyen küçük ölçekli teknolojileri önermektedir.310
2.3.6. Çevre Merkezli Etik
Çevre merkezli etik canlı cansız bütün varlıkları etiğin konusu haline
getirmiştir. Bu yaklaşıma bütüncül çevre etiği de denmektedir. Doğa araçsal
olmaktan çıkarılmış ve var olan her şeyin hak sahibi olduğu vurgulanmaktadır. Her
şey önemlidir ve doğada yer almaları dolayısıyla bir bütünü oluşturmaktadır.311
Çevre etiğinin ortaya çıkması mevcut yaklaşımların doğanın korunmasında
yeterli olmadığı fikrine dayanmışken, insan merkezli etik düşünceler mevcut etik
anlayış içerisinde doğanın korunmasını öngörmektedir. Buna karşın, çevre etiği
aslında daha çok insan merkezli yaklaşımların karşısında yer alan düşünceleri ifade
etmektedir. Đnsan merkezli çevre etiğine göre bikriler, hayvanlar ve cansız varlıklar
kendiliğinden herhangi bir değere sahip olarak görülmemektedir. Tam tersine insana
hizmet verdikleri sürece var olma hakkına ve bir değere sahip olabilmektedirler.
Buna göre insan merkezli yaklaşımda doğanın neredeyse insanı çevreleyen bir
eşya312 veya araçsal nitelikte bir olgu ya da insana bağımlı bir varlık olarak
görüldüğü ifade edilmektedir.
Yararcı düşünürlerin “en çok sayıda insan için en çok iyiliği, yararı
sağlayabilen davranışlar” iyidir yaklaşımı, iyiyi ve iyiliği insana hizmet etme
amacıyla sınırlandırmaktadır. Bir başka deyişle iyiyi, kendi başına, bağımsız bir
değer ve amaçsal bir değer olarak değil, fakat bir başka amaca hizmet eden bir araç
olarak görmektedir. Đnsan özekli (antroposantrik) anlayışların yetersiz sayıldığı, bitki
ve hayvanların ve hatta ekosistemin cansız öğelerinin korunmasının ağırlık kazandığı
310
Yağanak, a.g.k. s:77.
Kılıç, a.g.k. s: 183-184.
312
Kılıç, a.g.k. s:53.
311
107
günümüzde, yararcı düşüncelerin çevreciliğin ve insanlığın gereksinimlerine yanıt
veremeyeceği anlaşılmıştır.313
Başka canlı varlıkların içsel ahlâkî değerlerini kabul ettikten sonra sosyal,
ekonomik ve siyasal yaşamda insan-doğa ilişkisi odaklı pek çok uyuşmazlık ortaya
çıkabilmektedir. Örneğin; bir alış-veriş merkezi oluşturmak için bir çayırlık alanın
veya meranın bozulması, bir dağın yamacında maden ocağının açılması ya da
herhangi bir iş yeri veya işletme için doğal ortamın zararına olacak şekilde kullanım
ve benzeri etkinlikler sayılabilir. Bu etkinliklerin yalnızca başka canlı organizmalar
için önemli zararlar oluşturduğunu gördüğümüz ve anladığımız takdirde bir ahlâkî
sorun niteliğine dönüştüğü söylenebilmektedir. Bu uyuşmazlıkların insanlardan yana
tavır koymadan çözümü için bazı kurallar oluşturulmuştur. Bu kuralları öz savunma,
orantılılık, en az yanlış yapma, dağıtıcı adalet ve telâfi edici adalet şeklinde
sıralamak mümkündür.314
Bu
kurallardan
kendini
savunma,
yalnızca
insan
dışındaki
canlı
organizmaların çıkarlarının insan sağlığını ve yaşamını tehdit etmesi ya da tehlikeye
atması durumunda insan çıkarlarına öncelik verilmesini haklı görmektedir. Öteki dört
kural ise insanların hiçbir ciddî tehditle karşılaşmaması ile birlikte hepsi de temel ve
temel olmayan nitelikteki çıkarlar arasında bir ayrım yapmaya dayanmaktadır.
Örneğin, orantılılık ilkesi; son moda bir ayakkabı ya da çanta yapmak için
sürüngenlerin öldürülmesindeki insan çıkarını doğaya saygı için yasaklamaktadır.315
Bugüne gelinceye değin, insan doğa ilişkisinde insanın kuralları belirlediği
bir düşünce biçiminde, benmerkezci yaklaşım hâkim olmuştur. Ancak insan doğa
ilişkisinin sorgulanması gerektiği konusunda bir gündem oluşmuştur. Bu
sorgulamanın ürünü olarak ekolojik doğa tasarımı kuramsal tartışma gündemine
girmiştir. Bu olgunun yaşam biçimi haline gelmesi ve gündelik hayatın içerisinde yer
alması bir gereksinim olmak durumundadır.316
313
Ruşen Keleş, Çevre Yurttaş, Sorumluluk, Đnsan Çevre Toplum (ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi,
2. baskı, 1997, Ankara, s:414.
314
Des Jardins, a.g.k. s:282-283.
315
Des Jardins, a.g.k. s: 283.
316
Anıl, a.g.k. s:87.
108
Doğa ile yaşam arasında bir gerginlik durumu ve bağlantı bulunduğu görüşü
çok önceden beri insanlığın gündeminde yer almıştır. Eski Yunan düşünürlerinden bu
güne doğa, evren ve insan arasındaki ilişkiler konusunda birçok tartışma yaşanmıştır.
Bundan sonra da bu sorun üzerinde insanlık düşünmeye ve tartışmaya devam
edecektir. Çünkü bu sorunun tam ve doğru yanıtının ne olduğu henüz açıklığa
kavuşmuş değildir.317
Đnsanın dışındaki doğayla olan ilişkimizin bugün ortaya çıkan çok boyutlu,
çok ciddî, çok büyük ve yaşamsal sorunlar göz önüne alındığında, doğaya çıkarcı
olmayan, onun varlığını amaç olarak benimseyen bir yaklaşıma gereksinim olduğu
anlaşılmaktadır. Öz olarak doğa merkezli bir etik görüşün benimsenmesi ve bencil,
dar, ön yargılı, bilinçsiz bakış açısının terk edilmesi gerekliliği açıkça ortaya
çıkmıştır. Bu durum “bütün canlı varlıkların iyiliği için çalış” tümcesiyle ifade
edilebilmektedir.318
Çevre etiğinin üç amacın karşılanmasında yönlendirici ve rehberlik edici bir
rol üstlenmesi gerektiği belirtilmektedir:319
1- Đlk olarak insanın kişisel gereksinimleri ile bütün psikolojik,
sosyal ve kültürel gelişimleri karşılanmalıdır.
2- Sosyal adalet hem kültür iç bünyesinde hem de kültürler arasında
gerçekleştirilmelidir.
3- Çevrenin bir bütün olarak ele alınarak, nitelik ve kalite açısından
hem insan yaşamında hem de insan yaşamı dışında yeterli oranda
gelişimine olanak sağlanmalıdır.
317
Kılıç, a.g.k. s:185.
Örs, a.g.k. s:370-371.
319
Richard Evanoff, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”,
Envıronmental Ethıcs, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3 (September 2005), 2005
The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p: 107-114.
318
109
Stuhlmann-Laeisz’e göre, dünyanın giderek canlılar için yaşanmaz hale
gelmesinde insan ile doğa arasındaki ilişkileri düzenleyen, insan yaşamına yön veren
felsefî yaklaşımların büyük etkisi olmuştur. Bu nedenle insan çevre ilişkisini
düzenleyen mevcut etik anlayışların sorgulanması ve yeni bir etik arayışını zorunlu
kılmıştır. Bu arayışın bilimsel temellerini ekoloji oluşturmaktadır. Egemen anlayış
olan insan merkezli etik yaklaşımı, insan doğa ilişkisini salt fayda zarar bağlamında
değerlendirdiğinden
dolayı
insanın
amaçsal
olarak
doğaya
karşı
ahlâkî
sorumluluklarının olduğunu dolaylı yollardan kabul etmektedir. Bu nedenle insanın
doğayı koruma düşüncesi aksi durumlarda insanların zarara uğrayacağı veya
faydalarının azalacağı, böylece insanların mutluluklarının tehlikeye gireceği
kaygısına dayanmaktadır. Nitelik olarak çıkarcı olan bu ilişki ve bakış açısı aslında
bütün etik yaklaşımlarda az ya da çok kendini göstermektedir.320
Çevre sorunlarının temel nedeni insan ile doğa ilişkisi olmakla birlikte, insan
davranışları ile insanın insanla olan ilişkisi de göz ardı edilmemelidir. Çözüm
bağlamında insanın doğaya ve diğer insanlara karşı tutum ve davranışlarını
yönlendiren etik anlayışların değişmesi ile işe başlanmalıdır. Bu gün toplumlara yön
veren egemen etik anlayış ne yazık ki insan merkezli yaklaşımdır. Bu anlayış doğa
ile insan arasındaki sorunlarda tek taraflı bir yaklaşım sergilemektedir. Öte yandan
insanların kendi aralarında sorunları çözmesi, doğa ile olan sorunları çözmesi kadar
önemlidir. Toplumsal sorunlarla çevresel sorunların iç içe olmaları nedeniyle
insanlar arası sorunların çözümü olmadan doğa ile olan sorunların çözümü
beklenmemelidir. Bu iki temel sorun birbiriyle yakında ilişkili olduğundan birini
çözmek diğerini de etkilemektedir. Bu bakımdan her ikisini beraber ele almak daha
yararlıdır. Yoksulluk ve baskı altında bulunan insanlardan çevrenin korunmasını
beklemek ne kadar yanlış ise, doğanın bozulduğu bir ortamda insanların refah ve
yaşam koşullarının iyileşmesini beklemek de o kadar yanlış olacaktır. Bu açıdan,
çevrenin korunması aynı zamanda insanların yaşam kalitelerinin yükselmesi
anlamına gelmektedir. Sürdürülebilir kalkınma ve gelişme doğanın sömürüsüne
320
Kılıç, a.g.k. s:115-116.
110
dayalı olarak değil, toplumlarda var olan gelir paylaşımındaki eşitsizliği ve
adaletsizliği gidermek şeklinde olmalıdır.321
2.3.7. Derin Ekoloji
Derin ekoloji kavramının iki kuralı kendini gerçekleştirme ve canlı merkezli
eşitliktir. Kendini gerçekleştirme, insanların kendileri dışında bulunan doğanın geri
kalan kısmıyla bir bağımlılık ilişkisini anlatmaktadır. Canlı merkezli eşitlik ise bütün
organizmaların ve varlıkların aynı zamanda birbirine bağlı bir bütünün üyeleri
olmaları dolayısıyla eşit içsel değere sahip olduklarını belirtmektedir. Bu yaklaşım
hem çevre merkezli hem de insan merkezli yaklaşıma karşı sistemli bir çevre
felsefesi geliştirme amacındadır. Bu akım çevre sorunlarının salt etik sorun
olmadığını ileri sürmektedir. Çevre sorunları bilgi kuramı, etik, siyaset felsefesi,
metafizik gibi felsefî sonuçlara yol açmaktadır.322
Derin ekoloji kavramını ilk gündeme getiren Arne Naess, bu kavramın temel
ilkelerini sekiz madde olarak belirlemiş olup,323 derin ekoloji düşüncesi netice olarak
aşağıda maddeler halinde yer alan şu önerileri yapmaktadır:324
1- Yeryüzünde insan ve insanın dışındaki varlıkların iyiliği büyük ve
önemli bir değerdir. Yani yeryüzünde insan ve diğer varlıkların
gelişmesi ve gönenci kendi başına değer taşımaktadır.
2- Yaşam çeşitliliği bu değerin varlığına katkı sağlamaktadır. Bir
başka ifadeyle yaşam biçimlerinin çeşitliliği ve zenginliği, bu
değerlerin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktadır.
3- Yaşamsal zorunluluk dışında insanların bu çeşitliliğe zarar vermeye
ve azaltmaya hakları yoktur.
321
Kılıç, a.g.k. s:241-242.
Des Jardins, a.g.k. s:421-432.
323
Yağanak, a.g.k. s:64-65.
324
R. Tamay Başağaç Gül ve diğerleri, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi, Ankara Üniversitesi Yayınları,
Ankara, 2004, s:136.
322
111
4- Đnsan nüfusunun azlığı, insan yaşamının ve kültürünün gelişmesi
için önemlidir. Đnsanların dış dünyaya müdahalesi aşırı ölçüde
olduğundan, hızlı bir bozulma görülmektedir.
5- Đnsanın doğaya müdahalesi çok aşırı olmuş ve durum gittikçe
kötüleşmektedir.
Siyasal, ekonomik ve teknolojik tercihlerin
değiştirilmesi gerekmektedir.
6- Temel ekonomik, teknolojik ve ideolojik yapılar ve politikalar
değişmelidir. Yaşamın niteliğinin değerli kılınması sağlanmalıdır.
7- Yaşam kalitesinin bilinçli olarak ele alınması ve değerlendirilmesi
gerekmektedir.
8- Đnsanların tümü bir yükümlülük taşımaktadırlar. Bu ilkelerin
gerçekleştirilmesinde herkesin ahlâkî sorumlulukları vardır.
Derin ekoloji kavramı insan merkezli yaklaşımlardan keskin biçimde
ayrışmaktadır.
Buna göre günümüzde var olan çevreci yaklaşımlar, mevcut
toplumsal ve ekonomik sistemlerin etkisi altında kalmışlardır.
Bu nedenle bu
görüşler güncel ekonomik ve sosyal sistemleri etkileme ve belirleme olanağını
bulamamışlardır. Böylelikle bu tür görüşler sığ ekoloji olarak nitelendirilirken, derin
ekoloji kavramından esinlenilerek savunulan düşünceler ise derin ekoloji olarak
adlandırılmıştır.325Derin ekoloji mevcut sistemlere duyulan tepkiyi ifade etmektedir.
Halen var olan ekonomik ve toplumsal yapının ortaya çıkardığı çevresel kirlenme ve
bozulmanın sürdürülemez olduğunu, bunun yerine farklı bir sosyal ve ekonomik
sistemin kurulması gerektiği fikrini savunmaktadır. Ancak bu yeniliğin nasıl ve ne
şekilde yapılacağına dair herhangi bir ifade belirtilmektedir. Bu değişimin nereden
başlanacağını ve toplumsal desteğin nasıl sağlanacağı sorusunun yanıtı da
bulunmamaktadır.326
325
326
Kılıç, a.g.k. s:195.
Kılıç, a.g.k. s:202.
112
2.3.8. Ekofeminizm
Çevre etiği tartışmaları arasında yer alan bir başka görüş olan Ekofeminizm
dört başlıkta toplanabilen şu tezleri ileri sürmektedir:327
1-
Kadınların ezilmesi ile doğanın ezilmesi arasında önemli bağlar
görülmektedir.
2-
Bu bağların kavranması bir zorunluluktur.
3-
Feminist teori ve pratik ekolojik bir perspektif içermelidir.
4-
Ekolojik sorunlara getirilen çözümler de feminist bir bakış açısı
içermelidir.
Ekofeminizm, çevre sorunları ile cinsiyet ayrımcılığı arasında bir ilişki
olduğunu ileri sürmektedir. Erkek egemen toplumda var olan baskı hem çevreye hem
de kadına yönelik olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ekofeminizm, temelde var
olan bütün baskı ve sömürülerin ortadan kaldırılmasını vurgulamaktadır. Hem doğa
hem de kadın erkeğin baskı ve egemenliğinden kurtarılmalıdır. Kadının özgürleşmesi
ve kurtulması cinsiyet ayrımcılığının sona ermesi ve kadın erkek eşitliğinin
sağlanması ile olanaklı görülmektedir. Doğanın özgürleşmesi ise ekolojik adaletle
sağlanabilecektir.328
Đslâmiyet açısından doğa ile insan ilişkileri hakkında bilgi veren S.Hüseyin
Nasr, insanların yeryüzünde hayatın sorumluluğundan kaçtıklarını ve Tanrının imar
emrini yerine getirmek yerine çevrelerini tahrip ettiklerini, insanların doğaya
“kendilerinden yararlanılan ama onlara karşı ayrıca sorumlulukları olan bir eş gibi
değil bir fahişe gibi” davrandıklarını, doğayı âdeta bir fahişe gibi görmeye
başladıklarını belirtmiştir.329 Bu yorum ekofeminizme Đslâm dininin getirdiği bir
bakış açısı olarak değerlendirilebilir.
327
Başağaç Gül, a.g.k. s:136.
Kılıç, a.g.k. s:196.
329
Macit, a.g.k. s:50.
328
113
BÖLÜM III
TÜRKĐYE’DE KIRSAL ALANDA ÇEVRE YÖNETĐMĐ, YEREL
YÖNTĐMLER VE ÇEVRE ETĐĞĐ
3.1. Çevre Yönetimi ve Çevre Etiği
Anayasalarda demokratik, hukuk ve toplumsal devlet olma nitelikleri ile
çevre devleti olma niteliği bir arada ve uyum içerisinde bulunduğunda çevre
devletinin oluşturulmuş olduğu ileri sürülmektedir. Bu arada çevre devleti
oluşturmadan önce çevre toplumuna sahip olunması gerektiği belirtilmektedir. Aksi
takdirde hukukî düzenlemelere çevreye ilişkin hükümler koymak, çevreyi korumayı
amaçlamak ve buna uygun yapılar oluşturmak, toplumda çevre bilinci olmadığı ve bu
yönde bir devingenlik gözlenmediği durumda beklentileri karşılamak olanaklı
görülmemektedir.330 Bu çerçevede gerek yöneticilerin gerekse kırsal ve kentsel
alanda yaşayan toplumun çevre sorunlarına karşı duyarlılığı ve bilinç düzeyi etik
açıdan büyük önem taşımaktadır.
Avrupa Birliğinin politikaları içerisinde çevre yönetimi özel bir yer
tutmaktadır. Birlik ülkelerinde çevre bilincinin yerleşmiş olması dolayısıyla siyasal
ve toplumsal alanda da bu bilinç gözlenmektedir. Ab ülkelerinde çevrenin siyasetle
bağı kurulabilmiştir. AB çevre politikalarının uygulanmasında ve çevre yönetiminde
bireylerin, yurttaş hareketlerinin ve gönüllü örgütlerin oldukça etkili olduğu
bilinmektedir. Çevre bilincinin görece gelişmiş olması nedeniyle çevre sorunları her
zaman gündemin önemli maddeleri arasında yer almıştır. Türkiye AB üyesi olma
yolunda yaptığı çalışmalarda çevre ile ilgili konular ağırlıklı bir yer tutmaktadır. AB
330
Kaplan, a.g.k. s:215.
114
giriş sürecinin zorunlulukları çevre sorunlarında yasama faaliyetlerine de
yansımaktadır.331
Toplumsal sistem açısından bakıldığında sosyal, siyasal ve ekonomik birçok
sorunun temelinde üretim, bölüşüm ve paylaşım boyutunda yapılan tercihlerin
bulunduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Kapitalist sistem içerisinde sermayenin işleyişi
göz önüne alındığında parasal değerlerin insanî değerlerin çok önünde yer aldığı
görülmektedir. Böylece birçok ekonomik faaliyetin gereksinimleri karşılamak ve
gidermek için değil, para ve mal birikimi için yapılan uğraşılara dönüştüğü ortaya
çıkmaktadır. Kapitalizm sürekli birikim mantığı yönünde hareket edilmesini
yönlendirmekte olduğundan, insanî gereksinimlerin dışına çıkılması bu üretim
sisteminin en büyük özelliği haline gelmiştir. Amaç mal ve para birikimi olduğunda,
sistemin aktörleri tüketimi sınırsızca yapılacak bir davranışa dönüştürmektedirler. Bu
süreç önce doğanın sonrada insanın sömürüsünü gündeme getirmektedir. Sınırsız
tüketim için artan üretim sonucunda, özellikle gereksinim dışı yapılan her ürünün
doğaya maliyeti daha da artmaktadır. Bunun bedeli hem doğa tarafından hem de
bütün insanlık tarafından ödenmek durumundadır. Neticede kapitalizm bakımından
önemli olan kar elde etmek olduğundan gereksiminler de ikinci plânda
kalmaktadır.332 Günümüzde yaşanan birçok sorun bu işleyişin ortaya çıkardığı ve
bütün insanlığın önüne koyduğu bir tablo olarak değerlendirilmektedir. Bu yönüyle
çevre sorunlarının temeline bakıldığında, bu sorunların sosyal, ekonomik ve siyasal
sistemlerden kaynaklandığı daha iyi anlaşılmaktadır.
AB çevre yönetimi bağlamında uyguladığı politikalarını eylem plânları
aracılığı ile yürütmektedir. 1973 yılından başlayarak bugüne kadar 6 program
yürürlüğe konulmuştur. Bugün yürürlükte olan altıncı çevre eylem programı (20012010), sürdürülebilir kalkınma, Pazar ekonomisinin güçlendirilmesi, çevre
duyarlılığının yaygınlaştırılıp katılımın arttırılması ve çevre sorunlarına geniş
kapsamlı bakış açısıyla yaklaşılması gibi ilkeler üzerine kurulmuştur. AB çevre
331
Bülent Duru, “Avrupa Birliği Çevre Politikası” A.Ü. S.B.F., s:1,9,12,
www.ankara.edu.tr/acikarsiv/fulltex/, 31.05.2009.
332
Kılıç, a.g.k. s:83.
115
politikasının dayandığı diğer ilkeler ise; bütünleşiklik, önleyicilik, ihtiyat, kirleten
öder, hizmette halka yakınlık ve aşamalı sorumluluk ilkeleridir.333
Etik kuram; hem bireysel ahlâkî görüşlerden hem de toplumsal ve kamusal
politikalardan kaynaklanan sorulara sistematik yanıtlar bulma girişiminin adıdır. Bu
çerçevede bireysel sorular arasında “ben ne yapmalıyım, nasıl bir kişi olmalıyım,
nelere değer vermeliyim” gibi sorular varken, toplumsal ve kamusal sorulara
verilebilecek bazı örnekler şöyle özetlenebilir:334
-
En iyi toplum hangisidir?
-
Hangi politikalar izlenmelidir?
-
Bireylerin
gönencini
hangi
düzenleme ve
uygulamalar koruyup
geliştirebilir?
-
Bireylerin kendi aralarında anlaşmadıkları durumlarda ne yapılmalıdır?
-
Çevre kirliliğini önlemek veya gidermek nasıl olabilir?
-
Çevre sorunlarının nedenleri ve çözümleri üzerinde nasıl tartışmalıyız?
-
Çevre sorunları bağlamında uzlaşma nasıl sağlanabilir?
Üretim maliyetlerini düşürmek ve karını sürekli arttırmak çabası içerisinde
olan sermaye, çevrenin ek bir maliyet çıkarmasını da istememektedir. Kirliliğin veya
çevreye verilen zararların getireceği maliyetleri de üstlenmek yerine bunlardan
kaçınma yollarını aramaktadırlar. Çevre konusunda kurallar ve uygulamaların gevşek
olduğu, toplumsal duyarlılığın düşük olduğu ülkelerde ekonomik aktörler çevre
konusunda yeterli ve gerekli tutum ve davranışları sergilememektedirler. Diğer
yönden gelişmiş ülkelerden bu tür tutum ve davranışların olduğu ülkelere doğru bir
çevre atığı geçişleri ve aktarımları da görülmektedir.
Sonuçta kar güdüsünün
oluşturduğu motivasyon ile hareket eden ekonomik aktörler çevreyi kolaylıkla
kirletebilmekte ve gözden çıkarabilmektedirler. Doğada bulunan kaynakların paraya
çevrilmesi hırsı ile hareket eden sermaye,335 sürekli kazanma ve biriktirme
güdüsünün sonunda tüm insanlığın bugün karşılaşarak bedelini ödemek ve zararlı
sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı çevre sorunlarına yol açmıştır.
333
Bülent Duru, a.g.k. s:5-9.
Des Jardins, a.g.k. s:61.
335
Kılıç, a.g.k. s:84-85.
334
116
Toplumun
çevre
konusunda
günümüzde
yaşadığı
zorlukların
ve
umutsuzlukların temelinde kapitalist sistemin geldiği aşamada, toplumsal kazançların
paylaşıldığı refah sürecini bitirip, artık tehlikelerin ve kötülüklerin dağıtıldığı risk
toplumuna dönüşmesinin önemli bir etkisi bulunmaktadır.336 Bu süreç gelişmiş ya da
gelişmemiş bütün ülkeleri ve toplumları etkisi altına almıştır. Yakın bir gelecekte
insanlık, “çevrenin sonu” adıyla ifade edilebilecek bir kavramı tartışmak ve daha
doğrusu bu kötü sona hazırlanmak durumunda kalabilecektir.
Đnsan merkezli yaklaşımın daha çok gelişmiş ülkeleri temel aldığı ifade
edilmektedir. Dünyada gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler arasında var olan eşitsizlikler,
insan merkezli görüş ve düşüncelerin sanayileşmiş ülkeleri temel aldığı yorumlarına
neden olmaktadır. Bu ülkelere de yakından bakıldığında, ülke içinde de eşitsizlik ve
dengesizliklerin bulunduğu, bir grup azınlığın ekonomide büyük pay ve rol sahibi
olabildiği, bu yönüyle insan merkezciliğin mutlu ve elit azınlıklara dayalı bir
düşünce sistemi olduğu görüşünü desteklemektedir.337
Kamu yönetiminde ve yerel yönetimlerde iyi işleyen etik alt yapı, belirli
davranış
standartlarını
destekleyen
bir
kamu
hizmeti
anlayışına
katkıda
bulunmaktadır. Etik alt yapı başlıca sekiz unsurdan oluşmaktadır. En önemli üç
işlevi; denetim, yönlendirme ve yönetim olarak belirtilmektedir. Bunlardan denetim;
hukukî çerçeve, etkili hesap verebilirlik mekanizmaları ile kamuoyunun katılım ve
denetimi unsurları ile sağlanabilmektedir. Yönlendirme ise; siyasî liderlerin
kararlılığı ve bunun kamuoyuna anlatılması, değerleri ve standartları ifade eden
davranış kuralları ile eğitim gibi meslekî sosyalleştirme mekanizmaları ile
yapılabilmektedir. Öte yandan yönetim; etkili insan kaynakları politikalarına dayanan
olumlu kamu hizmeti ortamı ile özel bir etik kurumu tarafından sağlanan eş güdüm
ile mümkün hale gelebilmektedir.338
AB ülkelerinde çevre yönetimi sürecinde rol alan kurumların başında Avrupa
Parlâmentosu, “Çevre, Halk Sağlığı ve Tüketicinin Korunması Komitesi”, Avrupa
Adalet Divanı ve Komisyon gelmektedir. Diğer kurumlar ise; Çevre Genel
336
Kılıç, a.g.k. s:87.
Kılıç, a.g.k. s:107-108.
338
Kamu Hizmetinde Etik, TÜSĐAD-OECD, Eylül 2003, Đstanbul, s:39-40.
337
117
Müdürlüğü, Avrupa Çevre Ajansı, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Çevre Đlkeleri
sayılabilmektedir.339
Günümüzde yaşanan gelişmelerde göstermektedir ki doğanın kirlenmesi ve
bozulması bütün çabalara karşın önlenememiş ve sonuçta kriz sürecine girilmiştir.
Egemen üretim sistemi çevre kirlenmesi ve bozulmasını bazen gizleyerek bazen de
çevreci görüntü ardında çıkarlarının gerektirdiği politikaları sürdürmüşlerdir. Küresel
ısınma, ozon tabakasının delinmesi, iklim değişiklikleri, ormanların yok olması gibi
birçok sorun artık dev boyutlara ulaşmış ve gizlenemeyecek bir duruma gelmiştir.
Çevre sorunlarının kriz boyutuna gelmesinde mevcut sistemin çevreci olduğuna dair
görüşlerin etkisi de olmuştur. Bu görüşlere göre yaşanan gelişme ve değişim
sonrasında görülen çevresel sorunlar normal karşılanmalıdır. Bu yanılgı daha
doğrusu yanılsama bugünkü sorunlarında temel nedenidir. Çevreci düşünceler
topluma kendilerini yeteri kadar anlatamamaktadırlar. Toplumun artan tehlike ve
tehditlere karşı yeterince uyarılamaması neticesinde kıyametin ayak sesleri
denebilecek birçok sorun mavi gezegenin sonunu hazırlamaya devam etmektedir.
Ancak ekolojik düşünce, bütün zorluklara karşın zorlu bir uyarı görevini yerine
getirmeye gayret etmektedir.340
Çevre konusunda riskler genellikle doğaya ödettirilmiştir. Çevreden verilen
her taviz, sosyal ve ekonomik alanda bir gelişmeye katkı yapmıştır. Özellikle
gelişmiş ülkelerin sosyal ve ekonomik düzeyleri ile çevre sorunlarının ortaya çıkma
süreci arasında bir paralellik ve doğrudan ilişki bulunduğu göze çarpmaktadır.
Gelecekte gelişmiş toplumların ekonomilerinin doğada bulunan ve yenilenemez
nitelikte olan kaynaklara dayalı olmasından dolayı, neticede bu toplumları büyük bir
çöküşün beklediği ifade edilmektedir.341
Ülkelerin egemenlik anlayışları doğa üzerindeki baskı ve tahakkümü de
açıklamaktadır. Özellikle toplumsal yapı içerisinde insanın insanı sömürmesi üzerine
kurulu olan egemenlik anlayışı, kaçınılmaz olarak insanın doğayı da sömürmesinin
psikolojik, ekonomik ve sosyal alt yapısını oluşturmaktadır. Ayrıca insanın insan
339
Bülent Duru, a.g.k. s:12-13.
Kılıç, a.g.k. s:235-237.
341
Kılıç, a.g.k. s:88-89.
340
118
üzerinde kurduğu baskı bir karşı tepkiyi ve direnmeyi doğurmaktadır. Bu nedenle
toplumsal yaşamda baskı, şiddet, gerginlik, çatışma ve savaşlar bir kısır döngü
halinde devam etmektedir. Oysa bu olumsuzlukların olduğu bir ortamda çevrenin ve
doğanın korunması söz konusu olamaz.342
Gelişmekte olan ülkelerin sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan modernleşme
projelerini daha çok Batı ülkelerinden ithal etmeleri dolayısıyla, kaçınılmaz olarak
çevre bağlamında da sanayileşmiş ülkelerde görülen sorunların görülmesine neden
olmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, hem kendi egemenleri tarafından hem de
sanayileşmiş ülkeler tarafından sömürülmektedir. Bu süreç çevresel yıkımın
habercisi olarak değerlendirilmektedir.343
Đyi ve kötünün insan ve toplum yaşamında anlamlandırılması, politikaların
oluşumunda anahtar rol üstlenmektedir. Đnsanın doğuştan iyi ya da kötü olarak kabul
edilmesi yanlış düşüncelere de neden olabilecektir. Örneğin, insanın iyi olarak
tanımlanması yönetimde boşluklara yol açabilirken, kötü olarak kabulü de yönetimin
baskıcı ve aşırı kuralcı yöntemlere başvurmasına, dolayısıyla kısır döngülere
girilmesine neden olabilmektedir. Her iki yaklaşımda çevre yönetimine olumsuz
etkilerde bulunmaktadır. Eğer insanın doğası iyi olarak görülürse onun çevreye zarar
vermesi ve onu kirletmesi gündeme gelmeyecektir. Bunun aksi düşünüldüğünde ise
insanın doğayı sürekli tahrip edeceği ve zarar vereceği bekleneceğinden farklı bir
yönetim anlayışını zorlayacaktır. Gerçekten insanın doğası gereği çevreye karşı ne
her zaman olumsuz-yıkıcı bir tutum ve davranış içine girmesi, ne de her zaman
yapıcı-olumlu bir tutum ve davranış göstermesi söz konusu değildir. Buna göre insan
tutum ve davranışlarının yapısal olarak ne hep iyi, ne de hep kötü olarak kabul
edilmesi doğru ve tutarlı bir felsefî düşünce olmayacaktır.344
Đnsanlar sosyal psikolojinin tespitlerine göre, hem bu günkü hem de
gelecekteki varlıklarını koruma davranışı için çaba gösteren varlıklardır. Ancak
psikolojinin insanın bencilliği ile ilgili bulguları da dikkate alındığında ekolojik bir
topluma ulaşmanın zorluğu ortaya çıkmaktadır. Özellikle insan merkezli bir
342
Cantzen, a.g.k. s:222.
Kılıç, a.g.k. s:224-225.
344
Kılıç, a.g.k. s: 50.
343
119
yaklaşımdan doğayı temel alan bir anlayışa geçmek, insanların bugüne kadar alışmış
oldukları bütün temel normları değiştirmeleri ve inançlarını yenilemeleri anlamına
geldiğinden dolayı son derece güç bir iştir.345
3.2. Çevre Sorunları ve Yerel Yönetimler
Günümüzde çevre sorunlarının karmaşıklaşması karşısında, etik boyutta
yapılacak çalışmalar bağlamında, mahalli idarelerin etkinliği bir çözüm olarak
önerilmekte, yerel düzeyde çevre etiğine ilişkin sorunların mahalli idarelerce
çözümlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Ulusal düzeyde veya uluslar arası
düzeyde
ele
alındığında
346
alınması
gereken
sorunların
giderek
arttığı
göz
önüne
çevre etiği ile ilgili yaşamsal sorunların ciddiyeti, önemi, ivediliği ve
çok boyutluluğu ortaya çıkmaktadır.
Demokratik bir toplum için kapitalizmin üretim araçlarından kaynaklanan
toplumsal baskısının kaldırılması gerekmektedir. Bu baskının kaldırılmasının
araçlarından ve yöntemlerinden birisi otoriteyi güçlendiren merkezi yönetim
anlayışının terk edilmesidir. Sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik gelişmişlik
açısından hem sanayi hem de teknolojinin merkeziyetçiliğin dışında topluma mal
edilmesi gerekmektedir.347 Bunun en iyi yol ve yöntemi yerel yönetimlerin bu
konuda işlevsel bir rol üstlenmesidir.
Türkiye’nin AB’ye uyumu sürecinde en çok zorluk yaşayacağı alanlardan biri
çevredir. Toplumsal yaşamda görülen birçok sorun çevre yönetiminin kapsamı
içerisinde kalmaktadır. Yapılan tahminlere göre Türkiye’nin AB’ye tam uyumu için
yaklaşık 60 milyar dolar kaynağa gereksinim duyulmaktadır. Bununla birlikte teknik
olanakların yetersizliği, nitelikli personel eksikliği ve çevre bilincinin yeterince
gelişmemiş olması da başlıca çevre yönetiminde karşılaşılan sorunlar arasındadır.
345
Kılıç, a.g.k. s:238-239.
Hüseyin Avcı, Çevre Sorunları ve Mahalli Đdareler, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989.
347
Rolf Cantzen, Daha Az Devlet Daha Çok Toplum, (Çev: Veysel Atayman), Đstanbul, Ayrıntı
Yayınları, 2000, s:258-263.
346
120
2005 ilerleme raporuna göre atık yönetimi, doğanın korunması ve gürültü alanlarında
bazı ilerlemeler karşın, çevreyle ilgili müktesebatın iç hukuka aktarımı düzeyinin
düşük olduğu, bu konudaki çabaların yetersiz olduğu gözlenmektedir. Türkiye’de
çevre yönetiminin gelişimini büyük ölçüde AB üyelik süreci belirlemektedir. Çevre
yönetiminde yasal düzenlemelerin yanında uygulama düzeneklerinin kurulması ve
gereken yatırımların gerçekleştirilmesi önemlidir. Yasaların yaşama geçirilmesi ve
diğer politikalarla uyumunun sağlanması ile kurumsal kapasitenin arttırılması
konularında güçlük yaşandığı görülmektedir.348
Yerel yönetimlerin çevre yönetimi bağlamında önleyici (koruyucu), onarıcı,
geliştirici nitelikte görevleri ve sorumlulukları söz konusudur. Merkezi idarenin taşra
teşkilâtı ve yerel yönetimlerde görev yapan yöneticilerin çevre sorunlarına
yaklaşımları ve etik anlayışları, çevreye ilişkin görevlerin yapılması, yetkilerin
kullanılması ve sorumlulukların yerine getirilmesi bakımından anlamlıdır.
Çevre sorunlarındaki artış, hemen her ülkede çevre sorunlarına acil önlemler
alınmasını gerekli ve hatta zorunlu hale getirmiştir. Bu önlemler yakın zaman kadar
koruma amacı ile sınırlı kalmış iken, son dönemlerde bozulan çevrenin iyileştirilmesi
ve onarılması yönünde politikalar izlenmesini gündeme getirmiştir. Bu aşamada
çevre kirlenmesini önleyici politikalar ağırlık kazanmaktadır.349 Bu politikaların
uygulanabilmesi bakımından yerel yönetimlerin güçlendirilmesi suretiyle çevre
yönetiminde yetki ve görevlerin yerelleştirilmesi önem taşımaktadır.
Yerel yönetimler merkezi idarelere göre halka daha yakın olmakta ve bire bir
ilişki kurabilmekte, insanları ve toplumu yönlendirme noktasında belirli bir
potansiyel gücü ellerinde bulundurmaktadırlar. Özellikle çevre için eğitim, çevre
duyarlılığı ve bilincinin geliştirilmesi gibi çalışmalar ile çevre sorunlarının
çözümünde kullanılabilecek önemli araçlara ve yöntemlere sahiptirler. Yerel halkın
çevreye ilgisinin artması çevre bilincinin ve duyarlılığının oluşturulmasında ilk
348
349
Bülent Duru, a.g.k. s: 14-15.
Kılıç, a.g.k. s: 242-243.
121
aşamadır. Çevre sorunlarının çözümü öncelikle halkın ilgisinin sürekli kılınmasına
ve çevreyle ilgili çalışmalara halkın katılımının sağlanmasına bağlıdır. 350
Ülkemizde il özel yönetimi ve köyler kırsal alanları kapsayan yerel
yönetimlerdir. Özellikle özel idareler alan yönetimleridir. Belediye sınırları ile
mücavir alan dışı yerler özel idarelerin ve köylerin yönetimi altındadır. Buna karşın il
özel irdelerinin ve köylerin yeterli oranda bütçe kaynakları bulunmamaktadır. Genel
bütçe vergi gelirlerinin zamana göre değişmekle birlikte, %2 ile % 5’i arasında
değişen oranlarda kaynak aktarımı yapılmaktadır. Oysa bu oranlar nüfus ve yetkiler
bakımından değerlendirildiğinde oldukça düşük kalmaktadır. Özelikle köyler sadece
il özel idarelerinin yardımlarıyla hizmet verebilmektedirler.
Yerel yönetimlerin yapmak zorunda olduğu işlerin büyük kısmı vatandaşların
yol, su, konut, çevre, eğlenme, dinlenme, temizlik v.b hizmetlerden oluşmaktadır.
Bunlar arasında çevre daha kapsayıcı ve diğer hizmetleri de etkileyen bir
konumdadır. Tarihi, doğal ve yapay çevrenin korunması yerel yönetimlerin en
önemli görevleri arasındadır. Bu görevleri yapması için yerel yönetimlerin iyi bir
plâna sahip olması ve koordinasyonu gereği gibi yapabilesi gerekmektedir. Bunun
için amaç ve hedeflerini iyi belirlemesi ve elindeki kaynakları iyi tanıması
gerekmektedir. Seçtiği hedeflere ulaşmak için yeterli kaynakları yoksa önce kaynak
bulma yoluna giderek, öz kaynakların dışındaki olanakları değerlendirmek
zorundadırlar. Beşeri kaynaklar açısından da durum aynıdır. Amaç ve hedeflere
ulaşmak için mevcut personelin iyi niteliklere sahip olması, hizmet içi eğitimöğretim gibi yollara başvurularak veya nitelikli yeni personel alınması ile az sayıda
personelle çok sayıda işi yapmak, bir başka ifadeyle etki ve verimli çalışmak
durumundadırlar.351
Çevrenin nasıl ve ne ölçüde korunacağı konusunda çevreci düşünceler ve
yönetim sistemleri ortak bir noktada buluşmuş değillerdir. Bu nedenle bu konuda
birbirinden farklı anlayış ve yöntemlere rastlanmaktadır. Bu noktada sorun hangi
anlayış ve yöntemin çevreyi en iyi koruyacağının bilinemeyişidir. Yurttaş inisiyatifi,
350
Ceritli, a.g.k. s:110-111.
Cevat, Geray, Ruşen Keleş, Can Hamamcı, ve diğerleri, Mahalli Đdareler ve Çevre El Kitabı, Çevre
projesi yönetimi, Araştırma ve proje grubu çalışması, TODAĐE,1991, Ankara, s:83
351
122
sivil toplum hareketleri ve kamu yöneticilerine ya da politikacılara baskı uygulamak
ile iktidara doğrudan yönelmek arasında iki yönlü tutum ve davranışlar
görülmektedir.352 Toplumsal değişim ve ilerlemeler sonucunda her iki yönteminde
çok iyi düzeyde örnekleri hemen her gelişmiş ülkede görülmeye başlanmıştır. Burada
önemli olan gelişmekte olan ülkeler ile üçüncü dünya ülkeleri de denilen geri kalmış
ülkelerde çevre koruma politikalarının nasıl ve hangi ölçüde uygulama olanağı
bulacağıdır.
Türkiye’de köylere ve kırsal alanda yaşanan çevre sorunlarına bakıldığında
temel sebebin ekonomik yoksulluk olduğu görülmektedir. Kamu hizmetlerinin yeterli
ve gerekli bir şekilde götürülememesi nedeniyle temel alt yapı sorunları bile tam
çözümlenememektedir. Kırsal alanda en temel sorunlar yol, kanalizasyon, nüfus
artışı, içme suyu gibi ana başlıklar altında toplanabilmektedir.353
Kırsal alanda yaşanan çevre sorunlarının temelinde ekonomik yoksunluk
bulunmaktadır. Düşük gelir düzeyleri, geri kalmış teknoloji kullanımı, sağlıklı içme
ve kullanma suyunun bulunmaması, kanalizasyon alt yapısının olmayışı, hızlı nüfus
artışı, orman ve meraların azalması, aşırı otlatma, eğitim düzeyinin düşüklüğü,
gecekondulaşma, işsizlik, yetersiz ve dengesiz beslenme gibi birçok sorun
görülmektedir.354
Çevre sorunlarının tipik özelliği “yerellik olgusu” ve “ortak olma” olgusunda
da hareket edilerek, sorunların ortaya çıktığı yerlerde kontrol altına alınması,
yayılmasının önlenmesi ve yerelde çözümlenmesi çevre sorunlarının çözümünde
başarılı olmanın temelini oluşturmaktadır.355
Çevre sorunları esas olarak merkezi idare eliyle çözülmesi çok zor olan
sorunlardır. Türkiye’deki merkezi idarenin örgütlenmesine bağlı olarak sorunun
çözümü görevi büyük oranda yerel yönetimlere verilmiş gibi görünse de zaman
352
Kılıç, a.g.k. s:123-124.
Hüseyin Avcı, Çevre Sorunları ve Mahalli Đdareler, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:3.
354
Şevket Özdemir, a.g.k. s:28-29.
355
Ramazan Armağan, Yerel Yönetimlerde Çevre Hizmetlerini Sunma Yöntemleri ve
Karşılaştırmalı Analizi, Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 1996, s:146.
353
123
içerisinde merkezi yönetim yerel yönetimlere bazen yetki aktarmakta bazen de
ortaklaşa çalışmaktadır. Nitekim son zamanlarda çevreye ilişkin görev ve hizmetlerin
yerel yönetimlere aktarılmasına ilişkin bir eğilim olduğu görülmektedir.356
Türkiye’de her alanda olduğu gibi çevre politikalarında ve çevre mevzuatında
çok sık değişiklikler görülmektedir. Özellikle, çevre kanunu buna örnek olarak
gösterilebilir. Politikalardaki hızlı değişimler kırsal alanda bir uyum sorunu olarak
karşımıza çıkmakta, uzun vadeli plânlamalar yapılamamasına neden olabilmektedir.
Türkiye gelişmekte olan bir ülke olduğu için kırsal alanda temel alt yapı hizmetlerini
bile henüz tamamlayamamış bir ülkedir. Bu nedenle kırsal çevrede korumacılık ile
kırsal kalkınma hedeflerinin çakışıyor gibi algılanması bir yanlışlıktır. Kırsal
kalkınma çevre koruma hedefleri ile çatışmamaktadır.357 Ancak uygulamada buna
bağlı sorunlar çıkabilmektedir. Özellikle kırsal çevrenin ihmal edildiği ya da
önemsenmediği durumlar görülebilmektedir.
Diğer bir konu toplumda var olan çevre duyarsızlığıdır. Bunun kırsal alana
yansıması daha da yıkıcı ve tahrip edici olmaktadır. Kırsal alanda kurumsal
yapılanma ve alt yapı yetersizliği bu olumsuzluğu kalıcı hale getirmektedir.
Çevre politikalarında son yıllarda görülen bir gelişmede, gelişmiş ülkelerde
görülen uygulamaların tersine ülkemizde, yetkilerin merkezi yönetimde toplanmakta
olmasıdır. Yerel yönetimler alanında yapılan reformlara karşın özellikle çevre
politikaları açısından yetki ve görevlerin merkezi yönetimde toplandığı ya da bu
yetki ve görevlerin yerel yönetimlere aktarılmadığı gözlenmektedir.358
Kırsal çevre bağlamında çevresel stratejik plânlamaların yerel yönetimler
tarafından yeterli düzeyde yapılmadığı bilinmektedir. Bu plânlamayı yapacak teşkilât
ve birimlerde bulunmamaktadır. Bu da göstermektedir ki yerel yönetimler çevre
konusunu ne yazık ki henüz yeteri kadar ciddiyet ve önemle ele almamakta, çevre
konusunu sadece sağlık ve temizlik konusu olarak değerlendirmektedirler.359 Bu
356
Kemal Görmez, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, 3. baskı, Mart 2003, Ankara, s:135
Görmez, a.g.k. s:173
358
Görmez, a.g.k. s:174
359
Mahalli Đdareler El Kitabı, a.g.k. s:90
357
124
nedenle yerel yönetimlerde çevre konusunda uzman birimlerin oluşturulması
gereksinimi çok açıktır.
Gerek yerel yönetimler gerekse merkezi yönetim açısından hem çevreye
ilişkin hem de diğer tüm görevlerinde kaliteli ve verimli bir kamu hizmetinin
gerçekleştirilmesi için etik yönetimin temel ilkelerini uygulamaya geçirebilmeleri
büyük önem taşımaktadır. Kamu hizmetlerinde etik yönetimin başarılı olabilmesi
için başlıca temel ilkeler şöyle özetlenebilir360:
-
Kamu hizmetlerinde etik standartlar açık ve anlaşılır olmalıdır.
-
Kamu görevlileri için etik kılavuz kullanılmalıdır.
-
Etik konusundaki politik yorumlar kamu görevlilerini etik bakımından
teşvik edici olmalıdır.
-
Karar alımı süreci açık olmalı ve halk bilgilendirilmelidir.
-
Kamu ve özel sektör arasındaki ilişki açık olmalıdır.
-
Yöneticiler etik işlemleri geliştirmeli ve bu konuda örnek olmalıdırlar.
-
Yönetimin
politikaları,
izlekleri
ve
uygulamaları
etik
davranışı
ilerletmelidir.
-
Kamu hizmeti koşulları ve insan kaynakları yönetimi etik davranışı
ilerletmelidir.
-
Prosedür ve işlemler bozulmalarla mücadele etmelidir.
Etik yaklaşımının geleneksel işlevlerinden biri rehberlik ve değerlendirme
yapmasıdır. Çevre ile ilgili sorunlarda çözümlemeler yapmak ve tavsiyelerde
bulunmak için etik ussal bir temel sağlamaktadır. Bu nedenle çevre sorunlarının
çözüme kavuşturulmasında etik önemli bir kaynak olmaktadır.361
Yerel yönetimlerin kırsal alanda çevre ile ilgili başlıca sorunları aşağıdaki
gibi özetlenebilir:362
1- Yasal düzenlemelerden kaynaklanan sorunlar
360
Bayram Coşkun ve N.Kemal Öztürk, “Yerel Yönetimlerde Etkinlik ve Etik” TODAĐE, ÇYY,
C:11, sayı:2, Ocak 2002, s:82-85.
361
Des Jardins, a.g.k., s:63.
362
Geray ve diğerleri a.g.k. s: v
125
2- Yerel kuruluşların örgütleniş ve işleyişleri
3- Yetkilerin yeterli olmasına karşın malî olanakların yetersizliği
4- Çevre konusunda iş birliği, eş güdüm ve denetim yetersizlikleri
5- Sağlık ve çevre konularında yetişmiş eleman eksikliği
6- Merkezi yönetim, yerel yönetimler ve üniversiteler arasındaki iş birliğinin
belirli ve yeterli düzeye çıkarılamaması
7- Halkta çevreye duyarlılığın yetersizliği
8- Yatırım plânlarının stratejik olmaktan çok sağlık kontrolleri ile ilgili
olması. v.b.
3.3. Çevre Sorunları ve Tarım
Türkiye yüz ölçümünün %36’sını işlenen tarım alanları oluşturmakta,
nüfusun yaklaşık %35’lik bir bölümü de geçimini tarımsal faaliyetlerden
karşılamaktadır. Bu bakımdan tarımsal politikalar sosyal, ekonomik ve çevresel
etkiler oluşturduğu gibi, etkilenmeye de açık bir durumdadır. Tarımın çevresel
etkileri su kaynakları, toprak kaynakları, biyolojik çeşitlilik, iklim değişimi üzerinde
görülmektedir.363
Kırsal alanda toprağın ekonomik ederi son derece düşüktür. Bu toprakların
ucuz olması bu toprağın kentsel alandaki topraktan daha değersiz olduğunu
göstermemektedir. Bu durum toprak rantı ve özel mülkiyet konusu ile ilintili etik bir
sorundur.
Türkiye’de tarım ile çevre arasındaki ilişkilere ve politikalara yön veren en
önemli kaynaklardan biri DPT tarafından hazırlanan kalkınma plânlarıdır. Bu
plânlara göre bütün ekonomik politikalarda çevre boyutunun dikkate alınması gereği
benimsenmiş ancak yeterince uygulama fırsatı bulunamamıştır. Bununla birlikte
363
Ela Atış, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005, s:161.
126
Türkiye Ulusal Biyolojik Çeşitlilik stratejisi ile Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem
Plânı hazırlanmıştır.364
Diğer alanlarda olduğu gibi tarımsal faaliyetlerde de bilim ve teknoloji uygun
bir şekilde kullanılmadığı takdirde faydadan daha çok zarar getirmektedir. Örneğin
tarım ilâçlarının yol açtığı kirlenme ve zararlar çok ciddî bir sorun olarak karşımıza
çıkmıştır. Bu ilâçların uzun vadede birçok sorunlara yol açacağı bilinmesine ve bu
konuda uyarılar yapılmasına karşın, verimlilik ve kar güdüsü ile bu uyarıların dikkate
alınmadığı anlaşılmaktadır. Özellikle insan merkezli yaklaşım bu konuda gerekli
tedbir ve önlemlerin alınmasını engellemektedir. Tarım ilâçları doğal sürece
müdahale ederek bitkilere zarar veren böceklerle beslenen canlıları da yak
etmektedir. Sonuçta bilim ve teknoloji aracılığı ile doğal denge bozulmakta ve
canlılar arasında var olan yaşam zinciri koparılmaktadır.365
Türkiye’de ilk defa VIII. Kalkınma plânında tarımın çevresel boyutu ayrıntılı
olarak ele alınmış, tarımdan kaynaklanan çevre sorunlarına yönelik olarak girdilerle,
ekolojik üretimle ve biyolojik mücadele ile ilgili tedbirler ve somut önerlere yer
verilmiştir. Ayrıca organik tarımla ve iyi tarım uygulamaları ile ilgili düzenlemeler
yapılmıştır. Buna karşın genetiği değiştirilmiş organizmalar ve biyogüvenlik alanında
yeterli çalışma ve düzenleme yapılamamıştır. Bu konuda çok büyük sorunlarla
karşılaşılmaktadır. Ötre yandan Tarım Stratejisi belgesi oluşturulmuş, tarım
sektörünün gelişmesinde çevre boyutu dikkate alınarak sürdürülebilir bir süreç
hedeflenmiştir. Tarım ile çevre ilişkisinin geleceğini AB müktesebatına dayalı tarım
ve çevre politikaları belirleyecek olmakla birlikte hukukî uygulama, denetleme ve
yaptırımların yaşama geçirilmesi ile kurumlar arası eş güdümün sağlanması gereği
vardır.366
Türkiye’de ekonomik yoksunlukla birlikte yaşanan kalkınma süreci, tarıma
dayalı bir ekonominin varlığı, asgarî yaşam standartlarının sağlanmasında yaşanan
zorluklar, açlık sınırında yaşamakta olan nüfusun getirdiği toplumsal sorunlar gibi
nedenlerle doğa, bütün bu sorunların giderilmesinde bir araç olarak algılana
364
Atış, a.g.k. s: 169.
Kılıç, a.g.k. s:101-102.
366
Atış, a.g.k. s:175-176.
365
127
gelmiştir. Bu bir ölçüde zorunluluk olarak belirmiştir. Bu nedenle kalkınma-doğa
dengesi ve sürdürülebilir bir kalkınma süreci tam ve sağlıklı olarak hayata
geçirilememiştir.
Buna
yönelik
kurumsal
ve
yasal
düzenlemeler
ortaya
konamamıştır. Böylece tarımsal gelişmeler etik açıdan hep sorunlu olarak var
olmuştur.
Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı gelecekte büyük sorunlara yol açacak
bir süreçtir. Bu konuda yasal ve kurumsal düzenlemelere gereksinim vardır. Devlet
tarım arazilerinin korunmasında gereken tedbirleri almakla anayasa gereği
yükümlüdür. Oysa “Hazineye ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun” ile
getirilen düzenlemeye göre sadece on yıl süresince tarım dışı kullanım
yasaklanmıştır. Bu süre sonunda alınacak idarî izinle tarım dışı kullanım olanaklı
olabilecektir.367 Bir başka düzenleme olan “Sulama alanlarında Arazi Düzenlemesine
Dair Tarım Reformu Kanunu” ile de tarım dışı kullanım süre kaydı aranmaksızın
uygulayıcı kuruluşun izni ile tarım arazisi tarım dışı amaçlarla kullanılabilecektir.368
Bu kanun amaçları arasında “tarım arazilerinin diğer amaçlara tahsisini düzenlemek”
de sayılmaktadır. Kanun öncelikle ekonomik kalkınma ve üretim artışı ile verimlilik
kaygısını öne çıkarmakta, ekonomik kullanımdan milli güvenlik nedeniyle yapılacak
düzenlemelere kadar birçok konuyu içerdiği halde, çevresel değerlere vurgu
yapmamaktadır. Görüldüğü üzere bu düzenlemeler tarım arazilerine yeterli korumayı
sağlamaktan uzaktır. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı tüm toplumu ilgilendiren
bir konu olduğundan, sırf ekonomik gerekçelerle ele alınmamalıdır.
Türkiye’de tarımsal üretim artışı, tarımda makineleşme, tarımsal girdi
kullanımının artması ve tarımsal alanların genişlemesi çayır, mera ve otlak
alanlarının azalmasına ve aşırı otlatmaya yol açmaktadır. Bitkisel üretim artarken
hayvancılığı zor duruma düşürmektedir. Bu sorunlara bağlı olarak ormanların
367
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun, Kanun Numarası: 4070, Kabul Tarihi:
16.2.1995 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 19.2.1995, Sayı:22207, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5,
Cilt: 34, md:10.
368
Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu, Kanun no: 3083, Kabul
Tarihi: 22.11.1984, Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 1.12.1984 Sayı: 18592,Yayımlandığı Düstur:
Tertip: 5, Cilt: 24, Sayfa: 80, Md:19.
128
azalması da söz konusu olmaktadır. Sonuçta bütün bu etkenler erozyonun artması, su
taşkınlığı gibi çevre sorunlarına neden olmaktadır.369
Kırsal çevrede kimyasal gübreler, tarımsal mücadele ilâçları ile ortaya çıkan
su kirliliği, deterjanlar, toprak kirliliği v.b. kirlenmeler görülmektedir. Bu kirlenme
sorunlarına çare olarak insan-doğa ilişkilerinin iyi yönde geliştirilmesi, insan ile
doğayı ve kırsal çevreyi uzlaştırmak, yaşam ortamının sürdürülebilirliğini sağlamak
gerekmektedir.370
Ülkemizde yaşanan gelişmeler, tarımda kullanılan ilâçların ve kimyasal
gübrelerin yaygın olarak kullanıldıkları alanlarda, çok zararlı ve uzun dönemde
büyük tehlike yaratacak boyutlara ulaştığını, doğadaki dengenin bozulmasına ve
hatta insan zehirlenmelerine yol açtığını göstermektedir.371
Kırsal alanda tarımsal yatırımlarda yönelim azlığı dolayısıyla tarımda
verimlilik düşük, üretim maliyetleri ise yüksektir. Tarımda istihdam edilen nüfus çok
fazla sayıdadır. Tarım ile sanayi arasında uyum ve bütünleşme zayıflığı
bulunmaktadır.
Gıda
güvenliği
ve
bitki
sağlığı
konusunda
yetersizlikler
bulunmaktadır. Üreticilerin meslekî eğitim ve bilgi düzeyleri düşük, davranış
eğilimleri ve üretim alışkanlıkları geleneksel yapıdadır. Tarımda yapısal uyum
politikaları bazı belirsizliklere yol açmıştır. Tarım ve orman alanları amaç dışı
kullanılmaktadır. Erozyon ve iklim değişikliklerinden kaynaklanan olumsuz etkiler
kırsal alanda sorunlara neden olmaktadır. Öte yandan küreselleşmenin ve hızlı
kentleşmenin getirdiği sosyal, ekonomik ve hukukî zorluklar aşılamamaktadır.372
Kırsal alanda çevre kirlenmesini önlemek amacıyla yapılacak çalışmaların
başarıya ulaşması, kırsal çevrede yaşayan toplumun ve özellikle yerel yönetimlerin
çevreye olan duyarlılığına ve bu konuya gönüllü katılımına bağlıdır.
369
Böyle bir
Şevket Özdemir, a.g.k. s:63.
Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Kitabevi, Mayıs 2005, Ankara, s:97
371
Şevket Özdemir, a.g.k. s:66-67.
372
Bülent Gülçubuk, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık
2005, s:92-93.
370
129
duyarlılık ve gönüllü katılım ise toplumun her kesimine yaygınlaştırılmış çevre
eğitimi ile ilgilidir.373
Đnsan sağlığı açısından önemli olan bir kirlenme çeşidi de yanlış gübre
kullanımı sonucu ortaya çıkan bitki kirlenmesidir. Gıda denetimlerinin yetersiz
olması nedeniyle gıda zehirlenmeleri görülmektedir. Kirlenme gübrelerin aşırı ve
yanlış kullanımından ortaya çıkmaktadır. Besinler yoluyla meydana gelen kimyasal
zehirlenmeler, toksin besin maddelerinin yenmesi yoluyla oluşmaktadır.374 Kırsal
alanda kurumsal denetim yetersizliği nedeniyle besinler yoluyla oluşan zarar
artmaktadır. Hayvan yemleri gübre ile yayılmakta, temizlik, bulaşık ve diğer atık
sular kırsal çevrede kirliliğe neden olmaktadır.
Bilimsel gelişmeler ve çevre konusundaki bilinç ile etik anlayışın bir sonucu
olarak organik tarım önem kazanmış ve gündeme gelmiştir. Ülkemizde de 2004
yılında çıkan bir kanunla tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik
ürünlerin ve girdilerin üretimi geliştirilmesi amaçlanmıştır. Organik tarım
faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün
veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün
toplanmasını ifade etmektedir.375
Kırsal alanda temel ve zorunlu eğitimin nüfusun tamamına verilemeyişi,
devlet tarafından alt yapının tam olarak kurulamaması sosyal, ekonomik ve siyasal
sorunların çözümünü de zorlaştırmaktadır. Çevre sorunlarının insan ve toplum
yaşamının bir sonucu olduğu düşünüldüğünde, tarımda çalışan nüfustan kaynaklanan
çevresel ve etik sorunlarda diğer toplumsal sorunlar gibi giderek artmaktadır.
Canlılar için gözlemlenen türlerin yok olması tehlikesi bitki türleri açısında
da söz konusu olmaktadır. Bugün eldeki verilerle ve araştırma olanakları ile faydası
bulunamayan bitki türlerinin gelecekte yeni teknik olanaklarla çeşitli yaralarının
bulunması olasılığı her zaman mümkündür. Bu nedenle bitki ve hayvan türleri
bakımından faydalı veya zararlı şeklinde bir sınıflandırmanın insanları yanılgıya
373
Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, U.Ü.Yayınları, no:10 Bursa, 1996 s: 138
Ertürk, a.g.k. s:75
375
Organik Tarım Kanunu, Kanun No: 5262, 1.12.2004. RG No: 25659.
374
130
sürükleyeceği açıktır. Bütün ekosistem içerisinde en küçük ayrıntının bile gözden
kaçırılmaması için henüz yeterli bilgi birikimi ve veri elde bulunmamaktadır. Cansız
varlıkların bile yaşam zinciri içerisinde rolleri olduğu düşünüldüğünde bitki ve
hayvanların insan yaşamını etkileme durumu açısından var olan ilişkilerin ortaya
konması ve en azından görmezden gelinmemesi gerekmektedir.376
Türkiye’de gerek tarımda kullanılan sularda gerekse tarım dışı alanlarda
kullanılan sularda kirlenme yaygın olarak görülmektedir. Nitekim yerleşim yerleri
ile sanayi kuruluşlarının atıklarını dökmeleri neticesinde birçok göl ve akarsu
kirlenmiştir.
Yerelde
bu
kirlilik
nedenleriyle
ve
sonuçlarıyla
kolaylıkla
görülebilmektedir. Kırsal çevrede birçok yerleşim yerinin kanalizasyon sistemlerinin
yetersizliği de su kirlenmesine yol açmaktadır. Kırsal çevrede su kirliliğine yol açan
nedenleri kaynaklarına göre:377
1- Tarımsal etkinliklerin neden olduğu kirlilik,
2- Sanayinin neden olduğu kirlilik,
3- Yerleşim alanlarından kaynaklanan kirlilik olmak üzere
üç grupta toplanabilir.
Sularla ilgili yasal düzenlemelerin yetersizliği de bu maddeler arasında
sayılabilir. Toplumsal duyarlılığın düşük olduğu ülkelerde yasaların işlevi daha da
önemli hale gelmektedir. Bu nedenle yasaların herhangi bir boşluğa ve yanlış
anlaşılmaya izin vermemesi önem taşımaktadır. Örneğin “Sular Hakkında Kanun” ile
düzenlenen ek 7. maddede, içme sularına zarar verebilecek ve sağlık niteliklerini
bozabilecek tutum ve davranışlar doğrudan yasaklanmamış, bu durumlarda belediye
ve ihtiyar meclislerinin yasak koyabileceği belirtilerek takdire dayalı bir hüküm tesis
edilmiştir.378
Bilinçsiz su kullanımının toprağın verimliliğini düşürdüğü, tuzlanmayı
çoğalttığı, toprağın yapısını ve tarımsal üretim için gereken niteliklerini bozduğu
bilinmektedir. Birçok bölgede görülen su kaynaklarının yanlış kullanımı hem yeraltı
376
Kılıç, a.g.k. s:106.
Ertürk, a.g.k. s:72
378
Sular Hakkında Kanun, Kanun No: 831, Kabul Tarihi: 28.4.1926, R.G. sayı: 368, Md: ek 7
377
131
sularının durumunu, hem de tarımsal üretimi olumsuz olarak etkilemektedir. Tarımda
plânlama yapılmadan üretim artışının ekonomik kaygılarla ele alınması sonucunda
uzun vadede telâfisi giderilemeyecek ölçüde güçlüklerle karşılaşılmaktadır.
3.4. Çevre Sorunları ve Enerji Kaynakları
Dünyada kullanılan enerji kaynakları başlıca iki grupta toplanabilir:379
-
Yenilenebilen kaynaklar.
-
Yenilenemeyen kaynaklar.
Yenilenebilen kaynaklar rüzgâr, su, güneş, jeotermal v.b kaynaklardır.
Yenilenemeyen kaynaklar ise kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil nitelikli kaynaklar ve
geleneksel nükleer enerji kaynaklarıdır.
Güneş enerjisi dünyadaki ekolojik döngüleri sağlarken diğer yandan değişik
enerji kaynaklarının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu kaynaklar:380
-
Kömür, petrol ve doğalgaz,
-
Odun, biyomas enerjisi,
-
Akarsulardan elde edilen enerji,
-
Hava akımlarından veya rüzgârlardan elde edilen enerji,
Olmak üzere çeşitli başlıklarda toplanmaktadır.
Enerji gereksiniminin bir bölümü birincil enerji kaynakları ve özellikle su
kaynakları ve kömürün kullanılması ile karşılandığından dolayı kırsal alanda çeşitli
çevre sorunları ile karşılaşılmaktadır. Kömür üretiminin daha çok açık işletmecilikle
yapılması sonrasında onarımı oldukça güç sorunlara yol açmaktadır. Bunların
başında işletmelerde toprağın, bitkisel örtü tabakasının kaldırılması ile erozyona açık
bir hale gelmesi, doğal güzelliklerin yitirilmesi, çeşitli malzemenin ve artığın çevreye
379
380
Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Kitabevi, Mayıs 2005, Ankara, s:91
Kışlalıoğlu ve Berkes, a.g.k. s:234.
132
bırakılması, bu yığınların daha sonra büyük kütleler haline gelmesi sonucunda
heyelân tehlikesine neden olması gibi giderilmesi büyük zaman, emek ve kaynak
isteyen, bazen de geri getirilmesi olanaklı olmayan birçok kayıp ve sorunla karşı
karşıya gelinmektedir. Kömürün kullanılması, başta hava kirliliği olmak üzere
atıkların çevreye bırakılması sonrası ekolojik dengenin bozulması, toprak ve su
kirliliği gibi çevre sorunları da yaratmaktadır.381
Su kaynaklarının enerji üretiminde kullanılmasının kırsal alanda bir takım
sorunlar çıkardığı bilinmektedir. Büyük hidrolik santrallerin kurulduğu barajlarda,
birçok yerleşim yeri sular altında kalmakta, tarihi turistik alanlar kaybedilmekte,
tarım alanları kullanılamaz hale gelmektedir. Kırsal alanlardan geçen petrol ve
doğalgaz taşıma boru hatlarının verdiği çevresel zararlar ile ormanlardan elde edilen
odunların kullanılmasının getirdiği sorunlarda enerji üretimi ile ilgili bilinen çevre
sorunları arasındadır.382
Ülkemizde enerji tüketiminde ve ihtiyacında hızlı bir artış olmaktadır.
Ülkemizde akarsu potansiyelinin değerlendirilmesi sonucu enerji ihtiyacının bir
kısmı hidroelektrik santrallerden sağlanmaktadır. Hidroelektrik enerji üretimi su
kaynaklarının kullanımına dayanmaktadır. Su kaynakları ise kırsal çevrede yer
almaktadır. Enerji üretiminde kırsal çevrede bulunan potansiyelin çok iyi
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında Türkiye’nin gelecek
yıllarda enerji temini açısından;383
1- Enerji açığının kapatılması için dışa bağımlılık,
2- En önemli enerji kaynağı olan petrol ve doğal gazın dünya ölçeğinde
tükenme olasılığı,
Olduğu söylenebilir. Bunların yanı sıra Türkiye açısından bir diğer sorunda
geleneksel olarak kullanılan enerji kaynaklarının çevre üzerinde önemli olumsuz
etkilerinin bulunmasıdır. Özellikle kırsal çevre ve doğal çevre bundan büyük ölçüde
zarar görmektedir. Türkiye yerel enerji kaynaklarına, temiz ve yeni enerji
381
Şevket Özdemir, a.g.k. s:67-71.
Şevket Özdemir, a.g.k. s:71-74
383
Ertürk, a.g.k. s:59-62.
382
133
kaynaklarına yönelmelidir. Jeotermal enerji, biyogaz, güneş enerjisi ve rüzgâr
enerjisi kullanımı yerelde ve kırsal çevrede kullanılmalıdır.
Türkiye atom enerjisi ile ilgili yasal düzenlemeleri 1982 yılında yapmış
olmasına karşın bu alanda çok mesafe alamamıştır. Nükleer santral yapımı ile ilgili
ihaleye ilişkin çalışmalar 2009 yılının başlarında henüz sonlandırılmamıştır. 1982
yılında çıkarılan Atom Enerjisi Kurumu Kanunu’nun amaçlarına bakıldığında
kalkınma plânlarına uyguna olarak ülke yararına atom enerjisinin barışçıl amaçlarla
kullanılması birinci öncelik olarak belirlenmiştir.384 Çevre kirliliğinin önlenebilmesi,
enerji gereksiniminin çevreye en az zarar verecek kaynaklardan karşılanması veya
çevre açısından en az maliyetle enerji üretilmesi gibi düşüncelere yer verilmediği
görülmektedir. Burada daha çok çevresel değerlerin ve doğal kaynakların kalkınma
amacıyla kullanılması ve büyümenin sağlanması için çevrenin ve doğal kaynakların
araç olarak algılandığı anlaşılmaktadır.
2007 yılında yapılan yasal düzenleme ile Nükleer Güç Santralarının
Kurulması ve Đşletilmesi ile Enerji Satışına Đlişkin Kanun’da öncelikli olarak enerji
plân ve programları ile kalkınma amaçlı bir yaklaşıma sahiptir. Bu kanunda elektrik
enerjisi üretimi, satışını ve nükleer enerji kullanımı sadece ticarî olarak ele almakta
ve çevresel değerler konu edilmemektedir. Çevreye ilişkin kaygı ve endişeler
giderilmediği gibi, 5. maddesinde nükleer yakıt, radyoaktif madde veya radyoaktif
atık taşınırken veya santralde meydana gelecek kazalarda zararların karşılanması ve
tazmin edilmesi ile maliyetlerin firmalarca karşılanması, kazalara karşı sigorta
yaptırılması gibi hep ticarî ve parasal endişeler giderilmeye çalışılmış, çevre
boyutunda giderilmesi olanaklı olmayan zararlar gündeme bile alınmamıştır.385 Bu
yönüyle yasayı çevre etiği bakımından oldukça sorunlu bir düzenleme olarak
değerlendirmek mümkündür.
Diğer yandan elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımını amaçlayan 5346 sayılı “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
384
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, Kanun No: 2690, Kabul Tarihi: 9.7.1982, Resmi Gazete
Sayı: 17753, Md: 1.
385
Nükleer Güç Santrallarının Kurulması, Đşletilmesi ile Enerji Satışına Đlişkin Kanun, Kanun No:
5710, Resmi Gazet sayı: 26707, 21.11.2007
134
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına Đlişkin Kanun” ise sera gazı emisyonlarının
azaltılması, çevrenin korunması, kaynak çeşitliliğinin sağlanması, güvenilir
kaynakların ekonomiye kazandırılması gibi amaçlara değinerek çevresel değerlere
vurgu yapmıştır.386 Ekonomik büyüme ve gelişme kaygılarının yanında etik
değerlerde göz ardı edilmemiştir.
Enerji Verimliliği Kanunu ile enerjinin etkin kullanılması, israfın önlenmesi,
çevrenin korunması için enerji kaynaklarının ve enerjinin kullanımında verimlilik
artışı amaçlanmaktadır. Özellikle enerji bilincinin geliştirilmesi ile yenilenebilir
enerji kaynaklarından yararlanılmasına yönelik çalışmaların toplum genelinde
yürütülmesi öngörülmektedir.387
3.5. Yerel Yönetimler ve Çevre Yönetimi
3.5.1. Đl Özel Đdareleri
1913 yılında kurulan il özel idareleri bayındırlık, eğitim, sağlık, tarım,
hayvancılık, ormancılık, ekonomi, sosyal yardım v.b alanlarda birçok görev
üstlenmişlerdi. Yıllar geçtikçe bu görevlerin birçoğu başka kamu kurumlarına ve
özellikle de, merkezi yönetim kurumlarına devredilmiştir.388 Yeterli malî kaynakları
olmayan özel idareler kendilerine verilen görevleri çok sınırlı ölçülerde yerine
getirebilmişlerdir. Daha sonra il özel idarelerine daha fazla görev ve yetki verilmesi
konusunda görüşler ağırlık kazanmıştır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve
reform yapılması toplumda bir beklenti oluşturmuştur.
Kırsal çevrede görevli ve yetkili olan Đl özel idareleri ve Köy yönetimlerinin
çevre yönetimi bağlamında önleyici- koruyucu yaklaşımlar çerçevesinde hareket
etmeleri önem taşımaktadır. Kirlilik önleme; koruyucu, bütünsel, sürekli bir
stratejinin üretim süreçlerine uygulanarak verimliliğin arttırılması ve dolayısıyla
386
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına Đlişkin Kanun,
Kanun No: 5346, Resmi Gazete sayı: 25819, 18.5.2005.
387
Enerji Verimliliği Kanunu, Kanun No: 5627, RG Sayı:26510, 2.5.2007.
388
Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Ağustos, 2000, Đstanbul, s:138-142.
135
çevresel başarının gelişmesi ve maliyetlerin azaltılması demektir. Anlayış olarak
kirlilik denetimi yaklaşımından kirlilik önleme yaklaşımına geçilmesi gerekmektedir.
Bunun faydaları şunlar olacaktır:389
-
Ekonomik yararlılık ve verimlilik sağlanacaktır
-
Mevzuata ve AB uyum yasalarına uyarlık sağlanacaktır
-
Daha iyi bir toplumsal imaj edinilecektir
-
Yasal yaptırımların gereği yerine getirilmiş olacaktır
-
Çalışanların güdülenmesi sağlanmış olacaktır
Kırsal çevrede kirliliği önlemenin araç ve yöntemleri şunlardır:
-
ÇED
-
Yaşam döngüsü değerlendirme
-
Kimyasal değerlendirme
-
Atık denetleme
-
Enerji denetleme
-
Risk denetleme
-
Sulamada, su kullanım yönetimi
Kirlilik önleme yöntemlerinin kırsal çevrede görevli kurumlarda ve yerel
yönetimlerde uygulanması veya bu yöntemlerin kullanılması şöyle olabilir390:
389
-
Satın almalarda
-
Đmara açma işlemlerinde
-
Đnşaat ve mülk yönetiminde
-
Bakım ve yenileme işlemlerinde
-
Binalarda
-
Katı atık yönetimlerinde
-
Atık su yönetimlerinde
TMMOB,Çevre Mühendisleri Odası, Yerel Yönetimler Đçin Bütünsel/Önleyici Çevre Yönetimi
Eğitimi Projesi, Aralık 2000, Ankara, Bölüm 2,3,4,5,6,7.de geniş bilgi bulunmaktadır.
390
TMMOB,Çevre Mühendisleri Odası, Yerel Yönetimler Đçin Bütünsel/Önleyici Çevre Yönetimi
Eğitimi Projesi, Aralık 2000, Ankara, Bölüm 2,3,4,5,6,7.de geniş bilgi bulunmaktadır.
136
-
Su kaynaklarının yönetiminde
-
Halk eğitiminde
Çevre yönetiminde ve çevre sağlığında görev, yetki ve sorumluluk çoğunlukla
belediyelerdedir. Ancak kırsal çevrede görevli ve yetkili idareler olan Đl özel idareleri
ve köy yönetimleri aşağıdaki alanlarda görevlerini çevre sağlığı ve halk sağlığına
duyarlı olarak kırsal çevre mevzuatı kapsamında yerine getirmektedirler:
-
Konut sağlığı ve imar, yapılaşma, mimarî ve estetik,
-
Hava kirliliği, yakıt kullanımı, denetimi,
-
Su ve enerji kullanımı,
-
Gürültü ile mücadele,
-
Katı atıklar, kanalizasyon ve alt yapı,
-
Tehlikeli atıklar,
-
Beslenme ve gıda üretimi, denetimi,
-
Böcek öldürücü maddelerin ve DDT’nin kullanımı,
-
Sağlığa aykırı kuruluşlar,
-
Kamuya açık yerler,
-
Mezarlıklar,
-
Spor ve yeşil alanlar,
-
ÇED,
-
Nüfus hareketleri ve köyden kente göç,
-
Çevre sağlığı.
Kırsal çevrede görevli idarelerin yeterli malî olanaklara kavuşturulması
gerekmektedir. Aksi takdirde kendilerine verilen görev ve sorumluluklarını gereği
gibi yerine getirmeleri mümkün değildir. Özellikle köy yönetimleri bu anlamda
bütünüyle malî olanaklardan yoksun durumdadırlar. Ayrıca kırsal çevre yönetiminde
halk katılımı, plânlama, denetim, çevre için eğitim v.b. görevlerin özenle yerine
getirilmesi gerekmektedir.
Çevre sorunlarının gittikçe artması karşısında çözüm olarak kırsal alanda ve
yerel yönetimlerin olanakları kapsamında başlıca üç yöntem önerilmektedir; nüfusun
dengeli dağılımı, yerleşim alanlarının plânlanması ve yaşam alanlarının işlevsel
137
olarak bölgelendirilmesi.391 Köy ve kentlerde nüfusun dağılımı plânsız ve dengesiz
olduğu takdirde, çevre sorunlarıyla birlikte sosyal, ekonomik ve siyasal birçok
soruna yol açmaktadır.
Đl özel yönetimleri alan yönetimi birimleri olarak kendi görev alanlarında
yasalardan kaynaklanan ya da yasal açıdan açıkça öngörülmemiş olsa bile çevre etiği
çerçevesinde birtakım görev ve sorumlulukları üstlenmek durumundadırlar.
Bunlardan bazıları şöyledir:392
-
Toprak ve su gibi yeraltı ve yer üstü doğal kaynakların geliştirilmesi,
-
Çevre kirliliğinin önlenmesi ve erozyonun denetim altına alınması,
-
Kırsal alt yapının iyileştirilmesi,
-
Kültür varlıklarının ve doğal alanların korunması, geliştirilmesi,
-
Örgün ve yaygın eğitimin geliştirilmesi,
-
Kadınlara ve gençlere yönelik projeler yapılması,
-
Okul öncesi eğitimin geliştirilmesi,
-
Kız çocuklarının eğitime katılmalarının sağlanması,
-
Halka sağlılığı ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi,
-
Geri kalmış yerlerin sosyo-ekonomik standartlarının yükseltilmesi,
-
Mekânsal kullanımın işlevselleştirilmesi,
-
Yerleşim yerlerinin büyüklükleri ile buralardaki nüfus yığılmalarının
ekonomik, sosyal ve çevresel yararla uyumlu hale getirilmesi,
-
Kırsal konut sisteminin iyileştirilmesi,
-
Bölgesel göçlerin plânlı ve kontrollü olması için tedbir alınması,
-
Yerel girişimciliğin desteklenmesi ve bölgenin ekonomik potansiyelinin
harekete geçirtilmesi,
-
Gelir farklılıklarının azaltılması ve sosyal bütünleşmenin sağlanması,
-
Çarpık
yapılaşmanın
önlenmesi,
yükseltilmesi,
-
391
392
Biyolojik çeşitliliğin korunması,
Avcı, a.g.k. s:145-150.
Mengi ve Algan, a.g.k. s:273-279.
yerleşmelerde
yaşam
kalitesinin
138
2005 yılında Đl özel idare yasası değiştirilerek sistem yapısal olarak
yenilenmiştir. 3 Mart 2005 tarihinde yayınlanan 5302 sayılı kanun ile il özel idaresi;
“Đl halkının mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve
karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip
kamu tüzel kişisi” olarak tanımlanmıştır. Bu kanunda yer alan görev ve
sorumluluklar bağlamında Đl özel idaresi mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla;393
a) Sağlık, tarım, sanayi ve ticaret; ilin çevre düzeni plânı, bayındırlık ve iskân,
toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, sosyal hizmet ve yardımlar, yoksullara
mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim
kurumlarının arsa temini, binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının
karşılanmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde,
b) Đmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, kültür,
turizm, gençlik ve spor; orman köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve
bahçe tesisine ilişkin hizmetleri belediye sınırları dışında,
Yapmakla görevli ve yetkili kılınmıştır.
Bu maddede ön görülen ilin çevre düzeni plânı etik açıdan önemlidir. Bu
maddenin
devamında;
“Đl
çevre
düzeni
plânı;
valinin
koordinasyonunda,
Büyükşehirlerde Büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi
ile birlikte yapılır. Đl çevre düzeni plânı belediye meclisi ile il genel meclisi
tarafından onaylanır” denmektedir. Burada dikkat çekici olan konu, yerel yönetim
birimleri arasında bir eş güdüm sağlanarak çevre düzeni plânının yapılmasının
hükme bağlanmış olmasıdır. Yerel yönetimler arasında eş güdüm yönetim
sistemimizde sorunlu olan konulardan biridir. Bu hüküm bu nedenle büyük önem
taşımaktadır. Diğer taraftan kanunda yer alan: “Hizmetlerin yerine getirilmesinde
öncelik sırası, il özel idaresinin malî durumu, hizmetin ivediliği ve verildiği yerin
gelişmişlik düzeyi dikkate alınarak belirlenir” hükmü hizmetlerin sınırlarını ve
çerçevesini vermektedir. Özel idarenin malî olanakları dikkate alındığında
393
5302 Sayılı Đl Özel Đdare Kanunu 6. Madde, Resmi Gazete Yayın Tarihi 03.03.2005.
139
hizmetlerin çok etkili ve verimli bir şekilde verilmesinin zorluğu daha iyi
anlaşılmaktadır.
Kanunla ihtisas komisyonları düzenlenerek; “Eğitim, kültür ve sosyal
hizmetler komisyonu, imar ve bayındırlık komisyonu, çevre ve sağlık komisyonu ile
plân ve bütçe komisyonu kurulması zorunludur” hükmü ile çevre ile ilgili bir
komisyonun kurulması sağlanmıştır.394 Yerel yönetimlerin en önemli görevlerinden
biri çevreye ilişkin görev ve sorumluluklardan oluşmaktadır. Giderek önem ve
önceliği artan çevre yönetimi, yerel yönetimlerin merkezi yönetimle iş birliği
içerisinde yürütmesi gereken ve ancak böylece tam anlamıyla yerine getirilebilecek
bir yükümlülüktür.
Çevre yönetiminde stratejik plân hazırlanması Türkiye’de henüz bilinmeyen
ve uygulanmayan bir yöntemdir. Yerel yönetimlerin ve özellikle küçük yerleşim
yerlerinde bulunanların, gerek insan kaynakları gerekse malî yönden yeterli olmadığı
bilinmektedir. Bununla birlikte Kanunla bu konular ilk defa zorunlu hale getirilmiş
ve hükme bağlanmıştır: “Vali, mahallî idareler genel seçimlerinden itibaren altı ay
içinde; kalkınma plân ve programları ile varsa bölge plânına uygun olarak stratejik
plân ve ilgili olduğu yılbaşından önce de yıllık performans plânı hazırlayıp il genel
meclisine sunar” denilmektedir. Valinin bu görevini yaparken varsa üniversiteler ve
meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alacağı ve il
genel meclisinde kabul edildikten sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Öte yandan
Stratejik plân ve performans plânı bütçenin hazırlanmasına esas teşkil
etmekte ve il genel meclisinde bütçeden önce görüşülerek kabul edilmektedir.395
Çevre stratejik plânının hazırlanması, bir yandan yerel yönetimin bulunduğu
bölgenin beşeri, coğrafî, doğal ve fizikî özellikleri, diğer yandan da yerel
yönetimlerin amaç ve anlayışlarıyla yakından ilgilidir. Bir yerel yönetim kuruluşunda
çevresel stratejik plânlama etkinliğine başlamadan önce, yönetici tarafından
aşağıdaki temel sorular yanıtlanmalıdır:396
394
5302 sayılı Đl Özel Đdareleri Kanunu, 16. Madde.
5302 sayılı Đl Özel Đdareleri Kanunu, 31. Madde
396
Mahalli Đdareler El Kitabı, a.g.k. s:93
395
140
-
Çevre sorunları konusunda çözüm için ne kadar yeterlilik söz konusudur?
-
Çevre sorunlarının çözümünde 5 yıl sonra nerede olunmak istenmektedir?
-
Bulunulan yerden hedeflenen yere nasıl gidilir?
-
Plânlanan faaliyetler için gerekli kaynaklar var mıdır?
Bu soruların yanıtlanması için üç aşamalı işlemlerin yapılması gerekmektedir:
-
Hazırlık ve başlangıç aşaması,
-
Amaç ve görevlerin belirlenmesi,
-
Verilerin toplanması, analiz edilmesi ve senteze varılması,
Đl özel idaresi teşkilâtı; genel sekreterlik, malî işler, sağlık, tarım, imar, insan
kaynakları, hukuk işleri birimlerinden oluşmaktadır. Burada çevre ile ilgili bir birim
oluşturulmamıştır. Ancak : “Đlin nüfusu, fizikî ve coğrafî yapısı, ekonomik, sosyal,
kültürel özellikleri ile gelişme potansiyeli dikkate alınarak norm kadro sistemine ve
ihtiyaca göre oluşturulacak diğer birimlerin
kurulması, kaldırılması veya
birleştirilmesi il genel meclisinin kararıyla olur. Bu birimler Büyükşehir belediyesi
olan illerde daire başkanlığı ve müdürlük, diğer illerde müdürlük şeklinde kurulur”
hükmüne göre çevre ile görevli ve yetkili bir birim ve teşkilât oluşturulabilmektedir.
Bu durumun kanunda bir zorunluluk olarak düzenlenmemesi ve yerel yönetim
sistemi içerisinde çevre örgütlenmesinin öngörülmemesi çevre yönetimi açısından
çeşitli sakıncalar içermektedir. Bir alanda eş güdüm ve iş birliğini sağlayacak ve
sürdürecek bir birim olmadığı takdirde, o alanda yapılması gereken her türlü iş ve
işlemler başka birimler tarafından üstlenilir ve beklendiği ölçüde bir performans
görülmesi olasılığı azalır. Bu bakımdan bu noksanlık, kanunun verdiği yetkiye
dayanılarak idarî işlemlerle giderilmelidir.
Đl özel idareleri, il genel meclisinin kararı üzerine yapacağı anlaşmaya uygun
olarak görev ve sorumluluk alanlarına giren konularda; “Merkezî idareye ait aslî
görev ve hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla gerekli bina ve tesisler ile arsa ve
aynî ihtiyaçları karşılayabilir, geçici olarak araç ve personel görevlendirebilir. Kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, dernekler, vakıflar ve meslek odaları ile
ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir” denilmektedir. Buna göre çevre hizmetleri
alanında dernek ve vakıflarla ortak çalışmalar, projeler ve diğer etkinlikler
141
gerçekleştirilebilecektir.397 Çevre sorunları konusunda özellikle gelişmiş ülkelerde
sivil toplum kuruluşları ve kitle iletişim araçları oldukça etkin bir rol üstlenmiştir.
Çevre sorunlarının çözümü noktasında demokratik kitle örgütlerinin katkıları son
derece önemlidir.
Çevre yönetiminde sivil toplumun katkısını sağlayan araçların başında
gönüllü katılım düzenlemeleri gelmektedir. Türkiye’de ilk defa sağlanan bu
düzenleme ile: “Đl özel idaresi sağlık, eğitim, spor, çevre, trafik ve kültür
hizmetleriyle yaşlılara, kadın ve çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere yönelik
hizmetlerin yapılmasında Đlde dayanışma ve katılımı sağlamak, hizmetlerde etkinlik,
tasarruf ve verimliliği artırmak amacıyla gönüllü kişilerin katılımına yönelik
programlar uygular” denilmektedir.398 Bu madde ile sivil toplum ve vatandaşlara
hizmetlere katılım yöntemi ve usulü düzenlenmiştir. Gönüllülerin nitelikleri ve
çalıştırılmalarına ilişkin usul ve esaslar Đçişleri Bakanlığı tarafından belirlenmiş ve
bir yönetmelik hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. “Đl Özel Đdaresi ve Belediye
Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği”399 adıyla yayınlanan yönetmelikle,
kamusal ve yerel nitelikli hizmetlerin yürütülmesinde hemşerilerin gönüllü katılımı
amaçlanmıştır. Bu katkı kapsam olarak sağlık, eğitim, spor, çevre, park, trafik,
itfaiye, kütüphane, kültür, turizm ve sosyal hizmetlerle; yaşlılara, kadınlara, gençlere,
çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere yönelik hizmetlere gönüllü katılıma
ilişkin hususları içermektedir. Bu düzenlemelerin yerel nitelikli hizmetlere
vatandaşların katkısını ve katılımını sağlamakta başarılı olup olmadığı incelemeye
değer bir konudur. Gerek etik açıdan gerekse sosyo-kültürel açıdan bu katkı ve
katılım büyük önem taşımaktadır.
Bilgi, beceri ve yeteneğini, her türlü imkânını ve zamanını ortaya koyarak
kamusal ve yerel nitelikli hizmetlere katkı yapan, bu katkıdan dolayı maddî bir
kazanç beklemeyen, bu şekilde ortak çalışmalarda yer alan gerçek ve tüzel kişiler ile
diğer gönüllüler; park, bahçe, kent estetiği, çevre düzenlemeleri ile katı atık gibi
çevre kirlenmesinin önlenmesine yönelik hizmetler, başıboş ve sahipsiz hayvanlara
397
5302 Sayılı Đl Özel Đdaresi Kanunu, 64. Madde.
5302 Sayılı il Özel Đdaresi Kanunu, 65. Madde.
399
Đl Özel Đdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarihi;
9.10.2005, Sayı: 25961.
398
142
yönelik hizmetler, tarihi, kültürel mirasın ve tabiat varlıklarının yaşatılarak
korunması gibi hizmetlere katılabileceklerdir.
Ortak çalışma ve işbirliği çerçevesinde Đl özel idarelerine, kendi özel
kanunlarına uygun olarak aralarında yapacakları protokol kapsamında kamu kurum
ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, dernekler, vakıflar,
meslek odaları ve diğer yerel yönetim birimleri ile ortak çalışma ve işbirliği
yapabilme olanağı tanınmıştır. Bu madde ile çevre yönetimine sivil toplum
örgütlerinin katılımının hukukî çerçevesi belirlenmiştir.400
Yerel kurumlara ilişkin yapısal değişim ve dönüşüm girişimleri, temelde
toplumsal sınıf ve kesimler arasında yeni bir denge arayışının ifadesidir. Yerel
kurumlaşma örgütsel veya yönetsel sorun olmaktan önce toplumsal ve siyasal bir
sorundur.401 Çevre ve etiğe ilişkin sorunlar ve uygulanan politikalar da toplumsal
yapı ve siyasal sistemle ilişkilidir. Vatandaşların katkı ve katılımlarının gönüllü
olarak yapıldığı bir ortam, sosyal ve siyasal kültürün gelişmişliğine işaret etmektedir.
Çevre sorunları nitelik yönünden ahlâkî bir boyut taşıdıklarından ötürü nasıl
yaşamamız gerektiği konusunda normlar oluşturan çok sayıda değer konusunu
içermektedir. Etik insanların nasıl yaşadığı, nasıl davrandığı ve insanlar için hangi
normların veya kuralların gerektiği ile ilgilenmektedir.402 Bu nedenle sosyal,
ekonomik ve siyasal içerikli her türlü yasal düzenleme insan ve toplum yaşamını
düzenlediği için etiğin ilgi alanında kalmaktadır. Bu bakımdan yerel yönetim
yasalarının çevre etiği bağlamında değerlendirilmesi ve eleştirel bir bakışla
irdelenmesi etik açıdan gelişmiş bir toplum yaşamının ön koşuludur.
Çevre etiği kuramlarının, son derece doğal olarak, çevre sorunlarına, insan ve
toplum yaşamı ile bu boyutları kapsayan yasal düzenlemelere bakışları arasında
farklılıklar bulunmaktadır. Buna dayalı olarak yerelde sosyal yaşama ilişkin görevleri
olan yerel yönetim birimleri ile ilgili değişik yorumlar da bulunmaktadır. Çevre etiği
kuramlarından biri olan sığ ekoloji yaklaşımı, çevre bunalımının yalnızca etkileri
400
Đl Özel Đdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarihi;
9.10.2005, Sayı: 25961. 8. madde.
401
Birgül Ayman Güler, Yerel Yönetimler, TODAĐE Yayınları No:280, Mart, 1998, Ankara, s:101.
402
Des Jardins, a.g.k. s:258-259.
143
üzerinde yoğunlaşırken, derin ekoloji, günümüzdeki çevre bunalımının derin felsefi
nedenleri olduğu noktasından hareket etmektedir. Bu nedenle, bunalımdan
kurtulmanın yolu, ancak felsefî dünya görüşümüzde köktenci bir değişimden, hem
kişisel hem de kültürel dönüşümden geçmektedir. Kısaca kendimizi hem birey olarak
hem de kültür olarak değiştirmek zorundayız.403 Bu değişim ve dönüşümün
bireylerden başlaması, ardından da yerel yönetim birimlerinin yetki, görev ve
sorunlulukları bağlamında devam etmesi gerektiği düşünülmektedir. Bugüne kadar
her türlü hizmetin sadece devletten veya merkezi yönetimden beklendiği, sosyal ve
kültürel olarak dönüşüm ve değişimin hayata geçirilemediği, bununda toplumsal
gelişmeye bir katkısı bulunmadığı görülmektedir. Sosyo-kültürel açıdan bireylerin,
yaşadığı topluma ilgisiz kalmak yerine, katkı ve katılımlarının sağlanmasının
toplumsal gelişmişlik ölçütü olduğu değerlendirilmektedir. Aynı şekilde yerel
yönetimlerinde yerelde sosyal, ekonomik ve kamusal nitelikli her türlü hizmet
alanında sorumluluk alması gereksinimi bulunmaktadır. Ayrıca bireylerin yerel
yönetimlere gönüllü katılımın arttırılması da üzerinde durulması gereken bir
konudur.
3.5.2. Köyler
Türkiye’de kırsal alanda yaşanan en önemli sorunlardan biri kırsal yerleşim
yerlerinin sayıca çok ve dağınık olmasıdır. Bu nedenle kırsal alanda temel alt yapı ve
üst yapı hizmetleri verilememekte ve kamu yatırımları zorlaşmaktadır. Kırsal alanda
köy yerleşim birimlerinin ancak % 1’i plânlı yerleşime geçmiş, kırsal alanda imar ve
iskân konusu büyük bir sorun haline gelmiştir. Köy yerleşim plânları yasal
düzenlemelere karşın uygulanamamıştır. 2002 yılı itibarîyle 36.527 köy ve bu
köylere bağlı 42.098 alt yerleşim bölgesi olmak üzere toplam 80.890 yerleşim birimi
bulunmaktadır. 2000 yılındaki sayımlara göre 250 ve daha az nüfuslu köylerin sayısı
15.880 olarak belirlenmiştir. Kırsal alanda yol, içme suyu, eğitim, sağlık, sosyal
403
Des Jardins, a.g.k. s:402.
144
güvenlik, mülkiyet dağılımı, örgütlenme, tarımsal faaliyet, kültürel ve sosyal yaşam
alanlarında önemli sorunlar bulunmaktadır.404
Köy yaşamı veya kırsal yaşamın normlarına bakıldığında karşımıza ilk önce
köy kanunu çıkmaktadır. 442 Köy kanunu 1924 tarihli olup, şu an yürürlükte olan en
eski yasalardan biridir. Zaman içerisinde çeşitli değişiklikler yapılmış ve halen kırsal
alanın ve köylerin yönetimini ve gereksinimlerini karşılamakta olan eski bir
kanundur. 120 dolayında görev verilen köylere; sağlık, eğitim, bayındırlık, tarım,
hayvancılık, ekonomi v.b birçok alanda sorumluluk yüklenmiştir.405 Bu kanunla köy
muhtarları da neredeyse en çok ve çeşitli yetki kullanan kamu görevlileri arasında
yer almıştır.
Köy kanununun köylülere ve köy yönetimlerine verdiği sağlık, çevre ve
temizlikle ilgili görevlerin çoğunluğu köylerin malî yetersizlikleri nedeniyle
yapılamamaktadır.406 Günümüzde ülkenin coğrafî olarak oldukça büyük bölümünü
içeren kırsal alanda birçok sorun çözümsüz kalmıştır.
Kanuna göre: nüfusu iki binden aşağı yurtlara köy, nüfusu iki bin ile yirmi
bin arasında olanlara kasaba ve yirmi binden çok nüfusu olanlara şehir denmektedir.
Nüfusu iki binden aşağı olsa dahi belediye teşkilâtı mevcut olan nahiye, kaza ve
vilâyet merkezleri kasaba olarak adlandırılır ve Belediye Kanununa tabidir. Cami,
mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık
evlerde oturan insanların bağ, bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil edecekleri
belirtilmiştir. 2005 yılında yasalaşan Belediye kanunu ile nüfusu 5000 ve üzeri olan
yerleşim birimlerinde belediye kurulabileceği ifade edilmiştir.407 Buna göre nüfusu
iki bin ile beş bin arasında olan yerleşim birimlerinin durumu tartışmalı bir hale
gelmiştir.
Köy; bir yerden bir yere taşınabilir veya taşınamaz mallara sahip olan ve
kendisine verilen işleri yapan başlı başına bir varlık olarak tanımlanmıştır. Buna
şahsı manevî deneceği belirtilmiştir.
404
Bülent Gülçubuk, a.g.k. s:69-72.
Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, a.g.k. s:172-176.
406
Görmez, a.g.k. s:135
407
Belediye Kanunu, Kanun No: 5395, R.G. Sayı: 25874, 13.07.2005.
405
145
Kanun Köye ait işler ikiye ayrılmıştır. Buna göre:408
1 - Zorunlu olan işler;
2 - Köylünün isteğine bağlı olan işler.
Köylünün zorunlu olan işleri görmezse ceza göreceği, isteğine bağlı olan
işlerde ceza olmayacağı, ancak köylünün isteğine bağlı bu gibi işlerde köy
derneğinin yarısından çoğunun hükmetmesi ile birlikte, vilayete bağlı olan yerlerde
vali, ilçeye bağlı olan köylerde kaymakamın olurunu alırlarsa, o işin bütün köylü için
zorunlu olacağı ve yapmayanın ceza göreceği hüküm altına alınmıştır.409
Köylünün mecburî işleri arasında çevre ile ilgili olan maddeleri şöyle
sıralanabilir:410
1- Sıtma, sivrisinek tarafından aşılandığı ve sivrisinek de su
birikintilerinde barındığı ve ürediği için her şeyden evvel köy
sınırı dâhilindeki su birikintilerini kurutmak;
2- Köye kapalı yoldan içilecek su getirmek ve çeşme yapmak, köyün
içtiği su kapalı geliyorsa yolunda delik deşik bırakmamak ve
mezarlıktan veya süprüntülük ve gübrelikten geçiyorsa yolunu
değiştirmek;
3- Köylerdeki kuyu ağızlarına bir arşın yüksekliğinde bilezik ve
etrafını iki metre eninde harçlı döşeme ile çevirmek;
4- Evlerde odalarla ahırları bir duvarla birbirinden ayırmak;
5- Köyün her evinde üstü kapalı ve kuyulu ya da lâğımlı bir helâ
yapmak ve köyün münasip bir yerinde herkes için kuyusu kapalı
veya lâğımlı bir (helâ) yapmak;
6- Evlerden dökülecek pis suların kuyu, çeşme, pınar sularına
karışmayarak ayrıca akıp gitmesi için üstü kapalı akıntı yapmak;
7- Köyde evlerin çevresini ve köyün sokaklarını temiz tutmak, her
ev kendi önünü süpürmek;
408
Köy Kanunu, Md. 12.
Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Ağustos, 2000, Đstanbul, s:176-178.
410
Köy Kanunu, Md.13.
409
146
8- Çeşme, kuyu ve pınar başlarında gübre, süprüntü bulundurmayıp
daima temiz tutmak ve fazla sular etrafa yayılarak bataklık
yapmaması için akıntı yapmak;
9- Köyün süprüntü ve gübreliğini köyden uzakça yol üstü olmayan
sapa ve rüzgâr altı yerlerde yapmak ve herkese o gübrelikten ayrı
yerler gösterilmek;
10- Köy yollarının ve meydanının çevresine ve köyün içinde ve
çevresindeki su kenarlarına ve mezarlıklara ve mezarlık ile köy
arasına ağaç dikmek. (Köylü her sene adam başına en az bir ağaç
dikecek ve bu ağaç tamamen tutup yeşilleninceye kadar ağaca
bakacak ve yeni dikilmişlere hayvanların sürünerek ve kemirerek
zarar vermesinin önünü almak için etrafına çalı çırpı sarıp
muhkemce bağlıyacaktır.);
11- Köy korusunu korumak;
12- Köyde su basması olursa birleşerek selin yolunu değiştirmek;
13- Ekine, mahsule, yemişli, yemişsiz ağaçlara, bağlara, bahçelere
zarar veren kuşları, böcekleri, tırtılları öldürmek. (Bunun için
hangi türlü kuşların ve böceklerin hangi zamanlarda ve nasıl
öldürülmesi lâzım geldiği Hükümetten sorulacak ve nasıl
öğretilirse öyle yapılacaktır.);Çiftçilerin ve köylülerin kendi
çıkarlarını korumak için vahşî ve yırtıcı hayvanlar ile diğer
zararlıları yok etmelerine ve öldürmelerine izin verilmesi ne
derece etiktir veya doğrudur? Đşte bu noktanın tartışılması
gerekmektedir.
14- Köy halkının ekilmiş ve dikilmiş mahsullerini, ağaçlarını her
türlü zarar ve ziyandan korumak;
15- Birdenbire yıkılarak altında adam ve hayvanat kalacak derecede
çürümüş ya da eğilmiş duvar veya damları bir sakatlık
çıkarmaması için yıktırmak veya tamir ettirmek;
16- Köyde çürümüş ve kokmuş meyve ve sair sıhhate muzır şeyler
köyden dışarıya götürülür ve gömülür;
147
17- Yaylımlara başlı başına hayvan salmamak ve ortaklama çayırları
biçmemek;
Diğer taraftan kanunda yapılması köylünün isteğine bağlı olan işler
sayılmıştır. Çevre yönetimi ve çevre etiği açısından önemli olanlar şunlardır:411
1- Köyün evlerinde ahırları odalardan ayrı bir yere yapmak;
2- Ev, ahır, helâ duvarlarının iç ve dışları senede bir defa
badanalanmak;
3- Her köyün bir başından öbür başına kadar olan yolları taş kaldırma
ile döşemek;
4- Köy mezarlığının köyden ve caddeden uzak bir yerde, suların
geldiği tarafta değil, akıp gittiği tarafta olmasına çalışmak ve
etrafını duvarla çevirerek içersine hayvan girmesinin önünü almak
ve mezarlığa gübre süprüntü dökmemek, herkes mezarlarına iyi
bakmak;
5- Köyde bir çamaşırlık, hamam, pazar ve çarşı yerleri yapmak;
6- Köyün sınırı içinde münasip yerlerde ve tepelerde orman
yetiştirmek;
7- Köyü, kasaba ve komşu köylere bitiştiren yolların iki kenarına
ağaç dikmek ve köy sınırı içindeki yabanî ağaçları aşılamak;
8- Köy tarla ve bahçelerini sulamak için bütün köye ortaklama ark
yapmak;
9- Ekinden çok gelir almak için yapma gübre getirtmek;
10- Kazaen yanan veya yıkılan fukara evlerini bütün köy yardımı ile
yapmak;
11- Köy korusu olmayan yerlerde koru yetiştirmek;
Kanuna göre “Köy muhtarı, köy ihtiyar meclisinin olumlu kararını aldıktan
sonra, köy yerleşme plânının yapılmasını bağlı bulunduğu mülkî âmirinden talep
edebilir. Köy yerleşme plânı, köy yerleşik ve gelişme alanını ihtiva eder.”412 Öte
411
412
Köy Kanunu, Md.14
Köy Knunu, Ek 9. Madde.
148
yandan Valilikçe resen veya köy muhtarının talebi uygun bulunduğu takdirde, köy
yerleşme plânının yapılması için Köy Yerleşme Alanı Tespit Komisyonuna görev
verilir. Komisyon, köyün hâlihazır ve gelişme durumunu dikkate alarak, konut ve
genel ihtiyaçlarına göre köy yerleşme plânını düzenler. Bu plân üzerinde Tarım
Orman ve Köy işleri Bakanlığı, merî Đmar Kanunu ve bu konudaki yönetmelik
hükümlerine tabi olmaksızın, parsellerin konumunu belirleyen işleri yapar veya
yaptırır. Bu plân valilikçe onaylanarak kesinleştirilir ve yürürlüğe girer.413
Türkiye’de köylerin genel durumuna bakıldığında bu maddenin uygulamasının
olmadığı veya çok sınırlı olduğu görülmektedir. Gerek kentlerde gerekse köylerde
görülen imar uygulamaları çevre boyutunda olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Kent topraklarında yapılan imar uygulamalarını rant belirlerken,
kırsal alanlarda ve köylerde yapılan uygulamaların ise turizm, kalkınma, yatırım
başlıkları altında çıkara ve kara dayalı faaliyetler kapsamında yürütüldüğüne sıklıkla
şahit olunmaktadır.
Köy yerleşme plânında konut alanı ve köy genel ihtiyaçlarına ayrılan yerler,
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan seyrangâh, yol ve panayır yerleri gibi
alanlar ve Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş
taşınmazlardan, Mera Kanunu hükümleri uyarınca incelenmesine müteakip mera,
yaylak ve kışlak ile otlak ve çayır olarak yararlanılamayacağı anlaşılan yerler, köy
yerleşme plânının onaylanması ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybetmektedirler.
Ancak bu şekilde Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş
taşınmazların devri Maliye Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle yapılır ve valilikçe
köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil edilir.414 Mera ve çayırların Anayasa ile koruma
altına alınmış olmasına karşın, bu kapsamda yeterli düzeyde çalışma yapıldığını
söyleyebilmek oldukça zordur.
Köy kanunu ile verilen görevler köylerden daha çok merkezi idarenin
kurumları ile il özel idaresi eliyle yürütülmüştür. Bu nedenle işlerin yürütümü
kanunun öngördüğü gibi olmamıştır. Yıllar içerisinde köylerin neredeyse bütün iş ve
hizmetleri kamu kurumları tarafından yapılmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden
413
414
Köy Kanunu, Ek 10. Madde.
Köy Kanunu, Ek 12. Madde.
149
biri köylerin malî bakımdan olanaklarının olmaması ya da daha doğru bir ifade ile
genel bütçeden kaynak ayrılmamasıdır. Đl özel idareleri ve belediyeler gibi yerel
yönetim birimi olarak Anayasada yer bulan köyler diğer birimler gibi bir kaynağa ve
bütçeye sahip olamamışlardır. Aslında köy kanunu 1924 yılı şartları göz önüne
alındığında son derece gelişmiş ve ileri bir toplumu öngörmüş ve böyle bir toplumun
gereksinimleri
dikkate
alınarak
hazırlanmış
sayılabilir.
Günümüzde
bile
uygulanabilmesi bu ilerici özelliğinin ve geleceği öngörmüş olmasının bir
göstergesidir.
Kanun hükümleri günümüz şartlarında da uygulanması gereken genel
düzenlemeleri içermektedir. Ancak ne yazık ki şu anda bile birçok yararlı ve işlevsel
maddeleri hayata geçirilememektedir. Örneğin “Köy yollarının ve meydanının
çevresine ve köyün içinde ve çevresindeki su kenarlarına ve mezarlıklara ve mezarlık
ile köy arasına ağaç dikmek, Köylü her sene adam başına en az bir ağaç dikecek ve
bu ağaç tamamen tutup yeşilleninceye kadar ağaca bakacak ve yeni dikilmişlere
hayvanların sürünerek ve kemirerek zarar vermesinin önünü almak için etrafına çalı
çırpı sarıp muhkemce bağlıyacaktır” maddesi eğer tam anlamıyla uygulanabilse
kırsal alanın çehresi değişecektir. Bu madde dâhil birçok yararlı hüküm yaşama
geçirilememektedir. Bu durumun çok çeşitli nedenleri vardır. Başta malî olanaksızlık
olmak üzere, kötü yönetim, insan kaynağının yetersizliği, yerel yönetim anlayışı,
demokratikleşme sorunları, merkeziyetçilik gibi birçok unsur nedenler arasında
sayılabilir. Kısaca bu durum çok boyutlu bir konudur.
Esas itibarîyle yerel nitelikli olması gereken çevre koruma, iyileştirme ve
yönetim hizmetleri merkezde yürütülmek istenince istenen düzeyde başarı da
sağlanamamaktadır. Bu nedenle il özel yönetimleri ve köyler yeterli malî kaynaklarla
güçlendirilmeli ve böylece kırsal alanda etkili ve verimli nitelikte çevre koruma,
iyileştirme
ve
geliştirme
hizmetleri
bu
birimler
eliyle
yapılmalı
ve
gerçekleştirilmelidir.
Kırsal alanda tarım ve diğer arazilerde kayıt dışılık oranı çok yüksektir. Bu
yerlerde kişi başına GSYĐH miktarı ülke ortalamalarının da altındadır. Gizli işsizlik
görülmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin iyi işlemeyişi, bölgeler arası gelişmişlik
150
farkları, tarımsal işletmelerin parçalı ve küçük olması, kırsal sanayinin gelişmemiş
olması, kırsal turizm politikalarının sağlıksız yürütülmesi, kurumlar arası eşgüdüm
zorlukları, doğal çevrenin üzerinde baskı kurulması gibi bir çok sorun
yaşanmaktadır.415
Kırsal alanda görülen sorunlar yerleşme ve çevre sorunlarından ibaret
değildir. Sosyal ve ekonomik sorunlarla kalkınma sorunu bütünsel bir bağlılık
içindedir. Kırsal alanda kalkınmayı amaçlayan girişimler, sosyal ve ekonomik yapıda
değişiklik öngören yaklaşımlardır.416 Bu bakımdan kırsal alanda çevre ile ilişkili
politikalar da sosyal ve ekonomik kalkınma düzeyi ile yakından ilgilidir. Çevreyle
ilişkili kavramlar aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik içerikli kavramlardır.
Buna ek olarak etik boyuta da vurgu yapan bir nitelik taşımaktadırlar.
3.6. Çevre Etiği ve Çevre Hukuku
3.6.1. Çevre Kanunu
Günümüzde insanların karşılaştığı çevre sorunları nedeniyle giderek daha
çaresiz
bir
duruma
düştükleri
ve
hareket
alanlarının
oldukça
daraldığı
gözlenmektedir. Çevre ile ilgili birçok sorun gelecekte insanları bekleyen tehlikeleri
şimdiden işaret etmektedir. Bütün bu devasa sorunlara karşın insanların, çevreyi
bozan ve kirleten tutum ve davranışları “refah artışı, kalkınma, yaşam standartları
v.b.” büyüleyici ve etkileyici olmakla birlikte aldatıcı ve yanlış yönlendirici
kavramların ardına saklandıkları görülmektedir. Bunun sonucunda özellikle insan
merkezli yaklaşımlarında etkisiyle çevre korumacı politikalar yeterli ilgi ve destekten
yoksun kalmakta hatta dirençle karşılaşabilmektedir. Oysa bu süreçlerin sonunda
sağlanan artış ya da büyümeler uzun vadede bütün insan ve canlı yaşamını tehdit
eder bir görünüme girmekte ve insanların yaşam kalitesini düşürmesi de kaçınılmaz
bir son olarak değerlendirilmektedir.417
415
Gülçubuk, a.g.k. s:92-93.
Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayın evi, Ağustos, 2000, Đstanbul, s:186.
417
Kılıç, a.g.k. s:111-112.
416
151
Çevre Kanunu ile bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması,
iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun
şekilde kullanılması ve korunması esas alınmaktadır. Su, toprak ve hava
kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel
zenginliklerinin korunması öncelik olarak kabul edilmiştir. Bugünkü ve gelecek
kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına
alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal
kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukukî ve teknik esaslara göre
düzenlemek amaçlanmaktadır.
Bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin,
sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunması
hedeflenmektedir.418
Yukarıda belirtilen çerçeveden bakıldığında çevre kavramı, kalkınma ve
uygarlık düzeyinin geliştirilmesi anlayışının izin verdiği ölçüde ve ancak yaşam
düzeyinin iyileştirilmesinin ardından ikincil bir önemde yer tutmakta olduğu
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte canlı odaklı bir etik bakış açısı göze çarpmaktadır.
Aynı kanunda "Çevre Korunması" başlığında; çevresel değerlerin ve ekolojik
dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları
gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik
çalışmalara vurgu yapılarak, çevrenin korunması, havada, suda, toprakta kirlilik ve
bozulmaların önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan çalışmaların bütünü
anlatılmaktadır. Böylece Kanunun bu bölümünde çevre odaklı bir anlayış dikkat
çekmektedir. Bununla birlikte Kanunun geneline bakıldığında insan ve diğer
canlıların varlık ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için gerekli olan şartların
gözetilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle canlı merkezci yaklaşımın daha
önde olduğu ve temel alındığı söylenebilmektedir.
Çevre kanunu ile çevrenin korunmasına, iyileştirilmesine ve kirliliğinin
önlenmesine ilişkin genel ilkeler ve bu ilkelere etik açıdan bakıldığında şu şekilde
değerlendirme yapmak olanaklıdır:419
418
419
Çevre Kanunu, Kanun No: 2872, Kabul Tarihi: 9.8.1983, R.G sayı: 18132.
Çevre Kanunu, a.g.k. md:3.
152
a) “Çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi gerçek ve tüzel
kişilerle vatandaşların görevi olup, bunlar bu konuda alınacak tedbirlere ve
belirlenen esaslara uymakla yükümlü olup, gerekli hallerde iş birliği
yapılacaktır. Sürdürülebilir kalkınma ilkesi gözetilmelidir.” Etik açıdan
bakıldığında; felsefî bir düşünce olan çevre etiğine dayalı duyarlılığın, kanun
maddesi ile insanlara dayatılmasının açıklanması oldukça zordur. Oysa etik
düşünce bir sorgulamayı, belirli yol ve yöntemlerle insanın eğitimini ve bir
bilinç kazandırılmasını öngörmektedir. Doğrudan sonuç almak ve beklemek,
hiçbir çaba ve yöntem bildirmeden olanaklı gözükmemektedir.
b) “Çevre korunmasına ve kirliliğine ilişkin karar ve önlemlerin alınması ve
uygulanmasında; insan ve diğer canlı varlıkların sağlığının korunması,
alınacak önlemlerin kalkınma çabalarına olumlu ve olumsuz etkileri ile fayda
ve maliyetleri dikkate alınarak kısa ve uzun vadeli değerlendirmelerin
yapılması esastır.” Yapılacak ekonomik faaliyetlerin faydaları ile doğal
kaynaklar üzerindeki etkileri sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde uzun
dönemli olarak değerlendirilmelidir. Burada doğa üzerindeki etkilerin
ekonomik kaygılara ve sürdürülebilir kalkınmaya bağımlı olarak ele alınması
düşündürücüdür.
c) “Arazi ve kaynak kullanım kararlarını veren ve proje değerlendirmesi
yapan yetkili kuruluşlar, kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkilememeyi
dikkate alarak çevrenin korunması ve kirlenmemesi hedefi kapsamında
sürdürülebilir kalkınma ilkesini dikkate almalıdırlar.” Sürdürülebilir kalkınma
ilkesi çevre odaklı bir anlayışın tam anlamıyla yerleşmesini sağlamalıdır.
Aksi takdirde kalkınma isteği ve çabası çevreye rağmen gerçekleştirilmiş
olacaktır.
d) “Ekonomik faaliyetlerde ve üretim metotlarının tayininde çevre
sorunlarının önlenmesi ve sınırlandırılması amacıyla en elverişli teknoloji ve
yöntemler seçilmesi ve uygulanması, doğal kaynakların ve enerjinin verimli
bir şekilde kullanılması, atık oluşumunun azaltılması ve atıkların geri
kazanılmasını sağlayan çevreyle uyumlu teknoloji kullanılmalıdır.” Bu ilke
153
ile ekonomik faaliyetlerin ve kalkınmanın bedelinin en aza indirilmesi,
kirliliğin mümkün olduğu kadar azaltılması ve doğal kaynakların verimli
kullanılması
istenmektedir.
Kirlilik
ve
bozulma
var
ise
faaliyetin
durdurulması ve çevrenin birincil önemde algılanması gerekirken bu hususa
yer verilmemiştir.
e) “Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, iyileştirilmesi için
yapılan harcamaların kirleten tarafından karşılanması esastır. Kirletenin
kirlenmeyi durdurmak, gidermek ve azaltmak için gerekli önlemleri almaması
veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu
kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar kirletenden tahsil edilir.”
Kirlenme ve bozulmanın doğa üzerinde telâfisi olanaklı olmayan ve hiçbir
şekilde geriye dönülmesi söz konusu olmayan etkilerinin nasıl giderileceği ve
bunun bedelinin ne şekilde alınacağı belirtilmemiştir. Kaldı ki sadece yapılan
harcamaların tahsili ile yetinmenin çevre etiği ile açıklanması son derece
güçtür.
Kirletme yasağı başlığı altında her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek
şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak
doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak,
uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmanın yasak olduğu hüküm altına
alınmıştır.420
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle;
kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin
etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü oldukları
belirtilmiştir. Ancak bu yükümlülüklerin benimsenmesi, yaptırıma bağlanması,
denetlenmesi gibi hususlar hakkında bir bilgi ve değerlendirme bulunmamaktadır.
Çevrenin
korunması
konusunda,
sürdürülebilir
kalkınma
ilkesi
doğrultusunda, kırsal ve kentsel alanda arazi kullanım kararına uygun olarak tespit
edilen koruma alanları ve bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanım esasları
420
Çevre Kanunu, a.g.k. 8. madde.
154
çerçevesinde aşırı ve yanlış kullanım, her türlü çöp ve atıkların yurt dışından
getirilmesi nedeniyle ülkenin temel ekolojik sistemlerinin dengesinin bozulması,
hayvan ve bitki türlerinin nesillerinin tehlikeye düşürülmesi, doğal zenginliklerin
bütünlüklerinin tahribi yasaklanmıştır.421
Çevre kanununun canlı merkezli bir bakış açısı ile kaleme alınmış olduğu
anlaşılmaktadır. Çevrede yer alan bütün varlıkların, canlılar gibi önemli ve
vazgeçilmez olduğu göz önüne alınmadan yapılacak hukukî ve idarî düzenlemelerin
beklenen faydayı sağlayacakları hususu tartışmalıdır.
Đnsan çıkarlarının insanların dışındaki canlıların çıkarlarıyla çatışması
durumunda, çözüm insanlara üstünlük tanımak yerine, insan olmayan canlıların ve
varlıkların içsel değerlerine saygılı olunması ile bulunmalıdır. Bu sorun çevre
felsefesinin ve canlı merkezli etiğin karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir.
Tutarlılık açısından etiğin temel ilkelerine uyumlu olacak çözümler üretmek
gerekmektedir.422
Genel olarak hakseverlik, yüklerin eşit olarak dağıtılması, yükler ile
yararların dağılımının yansız bir biçimde gerçekleşmesi, bir uyuşmazlığın çözümü
için en az yanlış yapma ve dağıtıcı adalet ilkesi, insanların ve insan olmayanların
temel çıkarları arasındaki uyuşmazlıkları çözmenin ölçütleridir. Eğer belirlenen
ölçütler çözümü sağlayamıyorsa telâfi edici adalet ilkesi, her zaman eski duruma
getirmeyi gerekli kılmaktadır.423 Çevre kanununda telâfi edici adalet ilkesinin eski
duruma getirmeye ilişkin yükümlülükleri noksan bırakılmıştır.
3.6.2. Gecekondu, Đmar, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunları
Gecekondu kanunu; mevcut gecekonduların ıslahı, tasfiyesi, yeniden
gecekondu yapımının önlenmesi ve bu amaçlarla alınması gereken tedbirleri
kapsamaktadır. Bu kanunda sözü geçen (Gecekondu) deyimi ile imar ve yapı işlerini
421
Çevre Kanunu, a.g.k.
Des Jardins, a.g.k. s:282.
423
Des Jardins, a.g.k. s:284.
422
155
düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait olmayan
arazi veya arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar
kastedilmektedir.424
Kırsal alanda ve Belediye sınırlarında bulunan yerleşim alanlarında imar ve
iskân bakımından çok büyük sorunlar yaşanmaktadır. Gerek inşaat gerekse oturma
anlamında izinsiz ve ruhsatsız yapılaşma son derce yaygın şekilde görülmektedir.
Bu durum Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarla
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde dahi görülebilmektedir.
Diğer taraftan belediye sınırları içinde veya dışında belediyelere, hazineye,
özel idarelere veya katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalar üzerinde veya Devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde izinsiz yapı yapanlar, yaptıranlar, bu
gibi yapıları satanlar, bağışlayanlar, rehin edenler veya diğer şekillerde devredenler
ve bilerek devir ve satın alanlar, fiilen ağırlık derecesine göre hapis ve çeşitli
miktarlarda ağır para cezası ile cezalandırılacaktır. Bu suçların tekerrürü halinde bu
cezaların bir misli artırılabileceği ifade edilmiştir.425 Bu düzenlemenin uygulamaya
yön vermemesi nedeniyle ülke genelinde bu konuda sağlıklı ve sistemli bir yapı
henüz kurulamamıştır.
Alınan bütün tedbirlere ve yapılan düzenlemelere rağmen bu konuda önemli
bir ilerleme sağlanamamıştır. Bu durum sosyal ve siyasal sistemle ilgili olduğu gibi,
yozlaşmış politik tutum ve davranışlarla da yakından ilintilidir. Özellikle seçim
dönemlerinde yasaların ve diğer hukuki düzenlemelerin işleyişi adeta askıya
alınmakta ve siyasi rant devşirme yoluna sıklıkla gidilmektedir. Sonuçta etik açıdan
konuya yaklaşıldığında büyük ve çok köklü bir sorun karşımıza çıkmaktadır. Çevre
bakımdan geri dönülemez ve telâfisi olanaklı olmayan zararlarla karşılaşılmaktadır.
Her geçen gün bu zarar katlanarak artmakta ve maliyetler sürekli büyümektedir.
Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plân, fen, sağlık ve çevre
şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenen imar kanunu Belediye
424
425
Gecekondu Kanunu, 1. Madde.
Gecekondu Kanunu, 37. madde.
156
ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak plânlar ile inşa
edilecek resmi ve özel bütün yapıların tabi olacağı düzenlemeleri getirmiştir.426
Kanunla birlikte yapılması zorunlu olan Çevre düzeni plânının; Ülke ve bölge
plân kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve
arazi kullanılması kararlarını belirlemesi esası getirilmiştir.
Belediyeler veya valilikler mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar
arasında uyum sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla dış cephe boya ve
kaplamaları ile çatının malzemesini ve rengini tayin etmeye yetkili oldukları
belirtilmiştir.427 Böylece önemli bir soruna dikkat çekilmiş ve düzenleme yapılmıştır.
Ancak bu maddenin uygulanmasında yetersizlikler olduğu gözlenmektedir. Belediye
ve Valiliklerin bu yetkisini kanun çerçevesinde ve kanunun öngördüğü şekilde
kullandıklarını söylemek mümkün değildir.
“Arsalarda, evlerde ve sair yerlerde umumun sağlık ve selâmetini ihlâl eden,
şehircilik, estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkaz veya
birikintilerin, gürültü ve duman tevlit eden tesislerin hususî mecra, lâğım,
çukur, kuyu; mağara ve benzerlerinin mahzurlarının giderilmesi ve bunların
zuhuruna meydan verilmemesi ilgililere tebliğ edilmesi”
şeklinde yasal bir düzenleme yapılmıştır.428 Bu madde kapsamının da çevre
yönetimi açısından yeterli olmadığı, sadece bilgilendirmenin yapılması ancak buna
karşı yaptırımların caydırıcı olmaması ülke şartları dikkate alındığında yeterli
olmadığı anlaşılmaktadır.
Çevre sağlığı; Đnsan sağlığının çevredeki fizikî, kimyevî, biyolojik, sosyal ve
psiko-sosyal faktörlerle tespit edilen yaşam kalitesi anlamında kullanıldığında imar
ve iskân faaliyetlerinin tamamı hem çevre sağlığı hem de insan sağlığı kavramları ile
ilintili hale gelmektedir.
426
Đmar Kanunu, Kanun No: 3194, 3.5.1985.
Đmar Kanunu, 21. madde.
428
Đmar Kanunu, Madde 40.
427
157
Kırsal çevrede yer alan yaylak ve kışlaklarda, 442 sayılı Köy Kanununda
öngörülen inşaatlar ile valiliklerden izin alınmak suretiyle imar mevzuatına göre
yapılacak kullanma amacına uygun mandıra, suluk, sundurma ve süreklilik
göstermeyen barınak ve ağıllar ile Turizm Bakanlığının talebi üzerine turizme
açılması uygun görülen bölgelerde ahşap yapılar dışında, ev, ahır ve benzeri inşaatlar
yapılamayacağı kesin hükme bağlanmıştır. Öte yandan kentlerde yasaların
uygulanmasını sağlayamayan bir çevre yönetimi sisteminin, kırsal alanda aynı
konuda başarı göstermesini ve hukuk kurallarının uygulanmasını beklemek tartışmalı
bir durumdur.
Toprak Koruma Kanunu; toprağın doğal veya yapay yollarla kaybını ve
niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli
sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak, plânlı arazi kullanımını sağlayacak
usul ve esasları belirlemek amacıyla çıkarılmıştır. Toprak çevre açısından en önde
gelen unsurlardan biridir. Bu açıdan özel bir düzenlemeye konu edilmiştir.
Kanun kapsam olarak; arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun
olarak belirlenmesi, sınıflandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması,
koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının
katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi,
korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulmasına ilişkin sorumluluk, görev ve
yetkilerin tanımlanması ile ilgili usul ve esasları içermektedir. Bu esaslar aşağıda yer
almaktadır:429
1- Kanunla toprakların korunması konusunda önemli adımlar atılmıştır. Buna
göre arazi kullanımını gerektiren her türlü girişim ve yatırım sürecinde
toprakların korunması, doğal ve yapay olaylar sonucu meydana gelen toprak
kayıplarının önlenmesi; arazi kullanım plânları, tarımsal amaçlı arazi
429
Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanunu, Kanun Numarası: 5403, Kabul Tarihi: 3/7/2005
Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 19/7/2005, Sayı: 25880, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5 Cilt: 44
158
kullanım plân ve projeleri ile toprak koruma projelerinin uygulamaya
konulması ile sağlanması hedeflenmiştir.
2- Arazi kullanım plânlarının yapılması suretiyle; su potansiyeli, toprak veri
tabanı ve haritaları esas alınarak çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesi
doğrultusunda toprağın niteliği, arazinin yeteneği ve diğer arazi özellikleri
gözetilerek uygun arazi kullanım şekilleri belirlenmesi öngörülmüştür.
3- Tarım arazilerinin, Kanunda belirtilen istisnalar hariç olmak üzere, arazi
kullanım plânlarında belirtilen amaçları dışında kullanılamayacağı hüküm
altına alınmıştır.
4- Kırsal alanda tarım arazilerinde toprağın kimyasal, fiziksel ve biyolojik
özelliklerinin sürekli üretim sağlayacak şekilde korunarak kullanımı için,
tarımsal amaçlı arazi kullanım plân veya projeleri, valilikler tarafından
hazırlattırılır. Bu hazırlık yapılırken çiftçilerin ve arazi sahiplerinin görüşleri
alınır. Arazi sahipleri ve araziyi kullananlar, hazırlanan plân ve projelere
uymakla yükümlüdür.
5-
Bu
kanunla
toprağın
bulunduğu
yerde,
doğal
fonksiyonlarını
sürdürebilmesinin sağlanması amacıyla korunması amaçlanmıştır.
6- Kırsal çevrede ve Kentsel yerleşim amaçlı imar plânı bulunan yerler
dışında, zorunlu olarak kazı veya dolgu gerektiren herhangi bir arazi kullanım
faaliyeti sonucu toprak kayıpları ve arazi bozulmaları söz konusu ise araziyi
kullananlar tarafından toprak koruma projeleri hazırlattırılmaktadır.
7- Toprak koruma projeleri arazi bozulmalarını ve toprak kayıplarını
önlemek için gerekli olan sekileme, çevirme, koruma duvarı, bitkilendirme,
arıtma, drenaj gibi imalât, inşaat ve kültürel tedbirleri içerir ve valilik
tarafından onaylanmaktadır.
8- Heyelân, sel ve rüzgâr gibi doğal olaylar sonucu meydana gelen toprak
kayıplarını önlemek için valilikler, toprak koruma projelerini hazırlatarak
uygulamasını yaptırmaktadırlar.
159
9- Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu
tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz.
10- Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu
tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine
uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis
edilebilir.
11- Tarımsal amaçlı yapılar için, projesine uyulması şartıyla ihtiyaç duyulan
miktarda her sınıf ve özellikteki tarım arazisi valilik izni ile kullanılır.
12- Doğal ve yapay olaylar sonucu toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik
özellikleri bozulmuş veya bozulma ihtimali olan araziler ile millenmeden
önemli derecede etkilenen baraj, gölet ve benzeri rezervuar havzalarında
toprak kayıplarını ve millenmeyi önlemek, koruma, geliştirme ve kullanmayı
esas alan teknikleri yerleştirmek amacıyla gerekli tedbirlerin alınması
Bakanlar Kurulunun görevidir.
13- Toprak kirliliğinin izlenmesi ve önlenmesi amacıyla Valilikler, tarımsal
veya tarım dışı faaliyetlerden kaynaklanan toprağı kirletici ve bozucu
olumsuzlukların izlenmesi ve giderilmesi için gerekli önlemleri alır ve aldırır.
Ayrıca
toprağı
kirletenlere
Çevre
Kanununun
ilgili
hükümleri
uygulanmaktadır.
Türkiye’de tarım arazilerinin çeşitli nedenlerle hızla azaldığı bilinmektedir.
Buna bağlı olarak birçok sorun gelecekte tehlikeli bir hal alacaktır. Özellikle artan
nüfusun gereksinimlerinin karşılanması başta olmak üzere ekonomik, toplumsal ve
siyasal sorunlar yaşanabilecektir. Çevre etiği bakımından değerlendirildiğinde
tarımsal faaliyetlerin çevre odaklı yürütülmesi gerektiği söylenebilmektedir. Diğer
durumda hem insan ve diğer canlılar, hem de doğada bulunan tüm varlıklar risk
altında kalacaklardır.
160
BÖLÜM IV
TÜRKĐYE’DE KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ KONUSUNDA MÜLKÎ ĐDARE
ÂMĐRLERĐNĐN GÖRÜŞLERĐ KONUSUNDA BĐR ARAŞTIRMA
4.1. Araştırmanın Konusu
Türkiye’de kırsal alanda çevre sorunlarının etik açıdan incelenmesi,
araştırılması ve değerlendirilmesi ile bu sorunların etik yaklaşım çerçevesinde ele
alınması bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Ayrıca mülkî idare âmirlerinin
kırsal çevre etiği konusunda görüş ve düşüncelerinin neler olduğu, bu görüş ve
düşünceler arasında eğitim, yaş, kıdem ve yönetim görevlerine göre bir farklılık olup
olmadığı araştırılacaktır.
4.2. Araştırmanın Amacı ve Soruları
Kırsal alanda çevre sorunlarına etik bir açıdan yaklaşım gösterilebilmesi bu
sorunların çözümüne büyük katkı sağlayabilecektir. Kırsal çevrede görülen çevre
sorunlarının etik açıdan yapılacak bir değerlendirme ile belirlenmesi, nedenlerinin,
sonuçlarının ve çözümlerinin ortaya konması amaçlanmaktadır. Kırsal alanda yetkili,
görevli ve sorumlu yöneticilerin etik bir bakış açısı ile çevre sorunlarını ele almaları,
etik bir yaklaşım sergilenmesi, bu sorunların çözümü içim son derece önem
taşımaktadır. Bu çalışmanın diğer bir amacı kırsal çevrede görülen başlıca etik
sorunların belirlenmesi, kırsal alanda çevre sorunlarına etik bir yaklaşım
geliştirebilmesi ve bu yaklaşım neticesinde özellikle kırsal alanda görevli olan
yöneticiler olarak mülkî idare âmirlerinin çevre sorunlarına ve çevre etiğine ilişkin
görüşlerinin öğrenilmesidir. Böylece çevre sorunlarına ve çevre etiğine ilişkin çeşitli
161
çözüm önerileri sunulmasıdır. Ayrıca kırsal çevre ile ilgili hukuksal düzenlemelerin
çevre etiği açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Bu amacı gerçekleştirmek üzere aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır:
1. Mülkî Đdare Âmirlerinin yaş, eğitim durumu, mezun olunan okul, yönetim
görevi ve kıdem bakımından çevre etiğine ilişkin algıları nedir?
2. Mülkî Đdare Âmirlerinin çevre etiğine ilişkin algıları yaş, eğitim durumu,
mezun olunan okul, yönetim görevi ve kıdem bakımından anlamlı bir fark
göstermekte midir?
4.3. Araştırmanın Önemi
Türkiye’de çevre sorunlarına ve özellikle kırsal çevre sorunlarına etik bir
yaklaşımın gerekliliği bilinmektedir. Kentlerde yaşayan toplumun eğitim düzeyi,
ekonomik olanakları, sosyal durumu ve bilinç düzeyi bakımından kırsal alanda
yaşayan topluluklardan daha iyi bir noktada olduğu bir gerçektir. Bu durum çevre
sorunlarının etik olarak ele alınışında da göz önünde tutulmalıdır. Kırsal alanda çevre
sorunlarına etik yaklaşım, üzerinde çalışılması gereken bir konu olarak karşımıza
çıkmaktadır. Öte yandan kırsal alanda görev yapan yerel idareler olarak il özel
idarelerinin ve köylerin maddî olanakları, kentsel yerel yönetim birimleri olan
belediyelerin maddî olanaklarına kıyasla oldukça yetersiz düzeydedir. Bu yönüyle
kırsal çevre sorunlarının çözümü kentlere oranla daha zor olabilmektedir. Bunun
başlıca sebebi kıt kaynaklar veya bir başka ifadeyle kaynakların yetersiz kalmasıdır.
Türkiye
topraklarının
çok
büyük
bir
bölümü
kırsal
alan
olarak
nitelendirilmekte ve bu topraklarda nüfusun önemli bir bölümünün yaşamakta olduğu
bilinmekle birlikte kırsal alanlarda kentlerden farklı boyutlarda çevre sorunları
gündeme gelmektedir. Tarım, orman, hayvancılık, turizm, su ve enerji kaynakları,
nüfus artışı, çarpık yapılaşma, madenler, göller ve diğer alanlardan kaynaklanan
çevre sorunlarına çözüm bulunması bu sorunlara etik bir yaklaşım gösterilmesi ile
yakından ilgilidir. Etik bakış açısı ülkemizde henüz yeterli bir seviyede yaygınlık
162
kazanamamıştır. Buna bağlı olarak kırsal çevre sorunlarını etik bir çerçeveden ele
almak yeni bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni bir çalışma alanı olarak
kırsal çevre etiği konusunda ülkemizde henüz yeterli düzeyde inceleme, araştırma ve
yayın bulunmamaktadır. Buna örnek olarak YÖK Tez Merkezinde kırsal çevre etiği
konusunda doktora düzeyinde her hangi bir çalışma bulunmaması verilebilmektedir.
Öte yandan kırsal alanda yetkili, görevli ve sorumlu olan mülkî idare
âmirlerinin çalışma ve uygulamalarında etik konusunda yararlanabilecekleri bir
çalışma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Đçişleri Bakanlığı bünyesinde yapılan araştırma
sonucu çevre etiği konusunda ve özellikle etik başlığı altında toplanabilecek, gerek
yönetsel gerekse hukukî açıdan mülkî idare âmirlerine yönelik bir program, eğitim
veya işlemin olmadığı öğrenilmiştir.
Kırsal çevre etiği konusunda sorunlara yanıt aranması birtakım kırsal çevre
sorunları ve politik sorunlar üzerinde düşünme fırsatı ortaya çıkarmaktadır. Bu
sorunlara örnek olarak kimyasal ilâçların tarımda kullanımında ölçünün belirlenmesi,
doğal gübre kullanımının sağlanması, böcek ilâçlarının kullanılmasında ölçülü
davranılması, çeşitli amaçlarla yapılan barajların çevreye olan etkileri, kırsal çevrede
bulunan tarihi dokunun korunması, üretim, tüketim ve çevre arasındaki dengeli ilişki
arayışı v.b birçok konu sayılabilmektedir.430 Politik sorunlara örnek olarak da;
hükümetler ve yerel yönetimlerin insanların hangi isteklerini yerine getirmeleri
gerektiği, hangilerini yerine getirmemesi gerektiği, insanların bu konudaki eğitimleri,
kamuya hizmet etme görevi ve yetkisinin nasıl kullanılması gerektiği, doğal alanların
nasıl ve hangi politikalarla korunmasının daha yararlı olacağı gibi konular
belirtilebilmektedir.431
Diğer taraftan toplumsal ve sosyolojik açıdan konuya bakıldığında; aşırı
tüketim ve aşırı nüfus artışının çevrenin tahribatı üzerindeki etkileri, nüfus artış
hızının yüksek olduğu kırsal alanda nüfus kontrolünün ne düzeyde ve hangi
430
431
Des Jardins, a.g.k. , s:49-50.
Des Jardins, a.g.k. s:146-148.
163
politikalar çerçevesinde yürütülmesi gerektiği gibi sosyolojik konular da gündeme
gelmektedir.432
Etik açıdan bir eylem kötü niyetle yapılmamış olsa da bu eylemin doğru
olarak nitelendirilebilmesi için doğru bilgiye dayanması sağlanmalıdır. Bu bilgi
doğru tutum ve davranışlara yönlendiren ve kılavuzluk eden, bilimsel olarak
doğrulanmış güncel bilgidir. Bunlar arasında ekoloji biliminin bulguları, diğer bilim
dallarında elde edilen teknik bilgiler ile alt disiplinlerden ve disiplinler arası
çalışmalardan derlenen bilgilerdir.433 Bu bilgiler çevre etiği bağlamında yapılacak
çalışmalarda önem taşımaktadır.
Öte yandan etik kararlar verirken bilgilenmenin yeterli olmayacağı, iyi ve
doğruyu yakalamak amacıyla çaba harcamanın gerekli olduğu vurgulanmalıdır.
Özellikle sorumluluk anlayışı çevre etiğinde önemli bir unsurdur. Haklar, ödevler,
erdemlilik, ahlâkîlik gibi sorumluluk da etik düşünce dünyasının temel kavramları
arasında yer almaktadır.434
Çevre etiği ve ekolojik sorumluluk çerçevesinde, kırsal alanda çevre
sorunlarının çözümü arayışında sorumlular olarak mülki idare amirlerinin görüş ve
düşüncelerinin bilinmesi, çalışma ve uygulamalarının etik açıdan değerlendirilmesi,
bu alanda uyulması gereken ilke ve esasların belirlenmesi amacıyla çeşitli öneriler
sunulması büyük önem taşımaktadır. Çevre yönetiminde ilke ve esaslar belirlenmeli
ve yöneticilerin çalışma ve uygulamalarında yararlanabilecekleri konular ortaya
konulmalıdır. Bu ilke ve esaslara örnek olarak aşağıdaki maddeler sayılabilir:435
-
Doğal yaşamın temellerinin uzun süreli olarak güvence altına alınması,
ortaya çıkan ekolojik zararların ortadan kaldırılması ve doğanın kendi
dinamik çeşitliliği çerçevesinde korunması,
-
432
Kaynak tüketiminin denetlenmesi,
Des Jardins, a.g.k. s:191-192.
Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:54.
434
Arapgirlioğlu, a.k. s:55.
435
Ayşegül Mengi ve Nesrin Algan, Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir
Gelişme, AB ve Türkiye Örneği, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2003, s:10-11.
433
164
-
Zararlı maddeler ve katı atıkların özellikle salınım emisyonların ve
doğada yok edilemeyen katı atıkların en az düzeye indirilmesi,
-
Biyolojik çeşitliliğin korunması, ekosistemin niteliğinin korunması ve
sürekliliğinin sağlanması,
-
Đnsan ve biyosfer üzerinde etkide bulunan, geniş alanları kapsayan kaza
risklerine ancak, sürekli olmayacağı ve gelecek kuşakları etkilemeyeceği
konusunda kesin ve bilimsel güvence verildiğinde girilmesi,
-
Doğaya insan kaynaklı müdahalelerin zaman ölçüsü ile çevrenin tepki
gösterme ve kendini yenileyebilmesi için gereken zaman ölçüsünün
uyumlu olması,
-
Đnsanın doğal yaşam alanının biçimlendirilmesinde insan hakları
düşüncesinin belirleyici olması, insan onuru için yaşanabilir doğal ve
kültürel çevrenin korunmasının zorunlu olması.
Çevre etiği bağlamında, kırsal çevre sorunlarının çözümü açısından
sürdürülebilir gelişme anlayışının gerçekleşebilmesi büyük önem taşımaktadır.
Sürdürülebilir gelişme anlayışının gerçekleşebilmesinin bazı ekonomik, sosyal ve
ekolojik göstergeleri bulunmaktadır. Bu göstergelerin yöneticiler tarafından dikkate
alınması ve bu ölçütlerin iyileştirilmesi bakımından özen gösterilmesi son derece
önemli görülmektedir. Bu çalışmaların önemini göstermesi açısından sözü edilen
ölçütler şöyle özetlenebilir:436
1- Sosyal güvenlik ve refah,
2- Sağlık hizmetlerinin kalitesi ve düzeyi,
3- Öznel yaşam koşulları ve yaşamdan memnuniyet düzeyi ile yaşam
kalitesi,
4- Konut ve barınma kalitesi, konut yatırımlarının düzeyi ve
ekonomik yatırımlar içindeki payı,
5- Kültür ve boş zaman etkinlikleri, kültür etkinliklerine ayrılan
kaynakların miktarı,
6- Sosyal dayanışma ve katılım, sivil toplumun durumu,
7- Kamusal gelişme yardımlarının düzeyi ve iş birliği,
436
Mengi ve Algan, a.g.k. s:11-13.
165
8- Eğitim ve bilim, okullaşma oranı, eğitim harcamalarının miktarı,
9- Bilgi ve iletişim teknolojileri ile internetin kullanımı,
10- Fiziksel güvenlik ihtiyaçlarının karşılanma düzeyi, fiziksel ve
psikolojik şiddetin varlığı ve düzeyi,
11- Uluslar arası ticaret ve rekabetin oranı, dış yatırımlar ile borçların
miktarı,
12- Đç piyasada genel fiyat düzeyi, çevreye ilişkin vergiler ve cezaların
durumu, çevreye tanınan teşvikler,
13- Đstihdam, işsizlik oranı, yeni iş alanlarının varlığı,
14- Araştırma, geliştirme ve teknoloji düzeyi, patent başvuruları, bilim
insanlarının sayısı ve oranı,
15- Kişi başına düşen araştırma-geliştirme harcamaları,
16- Üretim ve GSYĐH,
17- Kişi başına düşen tüketim harcamaları,
18- Ulaşım olanakları, mal ve yolcu taşıma kapasiteleri, kara yolu ve
demir yolunun uzunlukları,
19- Zararlı maddeler, katı atıklar, gürültü kirliliği, radyoaktif atıklar,
katı atıkların geri dönüşüm oranı,
20- Toprak, tarım topraklarının durumu, erozyon, toprak kirliliği,
21- Su tüketimi, nitrat ve fosfat kirlenmesi, atık suların temizlenmesi,
22- Hava, ozon yoğunluğu, karbondioksit ve kükürt dioksit oranları,
23- Đklim özellikleri, sera gazı emisyonları ve iklim değişiklikleri,
24- Alan, arsa veya arazi kullanımı, kentsel ve kırsal alanların oranı,
25- Biyoçeşitlilik, türlerin çeşitliliği, habitat çeşitliliği, ulusal koruma
alanlarının oranı,
26- Enerji kaynaklarının durumu, kişi başına düşen enerji tüketimi,
27- Yenilenebilir enerji kaynaklarının oranı ve enerji tüketimindeki
payı,
28- Ormanların korunması ve orman alanlarının miktarı
166
4.4 Araştırmanın Sayıltıları
a. Araştırmada bilgi toplama araçları olarak kullanılan anketlerin, araştırma
probleminin çözümü ve hipotezlerinin test edilmesini sağlayabilecek ve bunu
ölçebilecek nitelikte olup yöneticilerin görüşlerini yansıtmaktadır.
b. Anketlere verilen yanıtların doğru ve içtenlikle olduğu kabul edilmiştir.
4.5. Araştırmanın Sınırlılıkları
a. Araştırma Mülki Đdare Amirlerinin görüşleri ile sınırlıdır.
b. Araştırmanın sonuçları bu Araştırmanın problemi ve hipotezlerine ilişkin
bilgi verebilecek niteliktedir.
c. Araştırma bulguları anketin uygulanacağı zaman dilimi ile sınırlı olup,
başka zamana genellenemez.
4.6. Araştırmanın Yöntemi
4.6.1.Araştırma Modeli
Araştırmada tarama modeli kullanılacaktır. Tarama modelleri, geçmişte ya da
halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma
yaklaşımlarıdır. Var olanı gözlemlemek ve betimlemek önemlidir. Aslında bir görüşe
göre dünyadaki her türlü olay birbiriyle ilişkilidir. Ancak bu ilişkilerden önemli
olanları
ile
ilgilenilmelidir.
Yani
çoklu
nedensel
ilişki
düzeni
vardır
(Karasar,1995:77-78).
Bu araştırmada bağımsız değişken olarak kişisel değişkenler, bağımlı
değişken olarak çevre etiği algılamaları ele alınmıştır.
167
Araştırmanın ama amaçlarını gerçekleştirmek için şöyle bir yol izlenmiştir;
1. Đçişleri Bakanlığında görevli mülki idare amirlerine çevre etiğine ilişkin
algılarını belirlemeye yönelik bir anket uygulanmıştır.
2. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular istatistik yöntemler kullanılarak
yorumlanmış ve öneriler geliştirilmiştir.
4.6.2. Araştırma Evreni ve Örneklem
Araştırmanın evreni Türkiye’de kırsal çevrede görevli ve yetkili olan yönetim
birimlerinin bağlı bulunduğu mülkî idare sistemi içerisinde görev yapan Mülki idare
amirleridir. Evren üzerinde çalışılacağından örneklem alınmayacaktır.
Araştırma evreni, Đçişleri Bakanlığı kadrolarında görevli olmakla birlikte;
5442 ve 657 sayılı kanun gereğince Devletin, Hükümetin ve Bakanlıkların siyasî ve
idarî temsilcileri olarak Türk Kamu Yönetiminde istisnaî bir pozisyonda bulunan,
taşra yönetimi üzerinde karar alma, politika belirleme, kararlara etki etme, alınan
kararları uygulama ve denetleme konumunda bulunan mülkî idare âmiri olarak 657
sayılı kanunda mülkî idare âmirleri sınıfı başlığı altında sıralanan; Kaymakam, Vali,
Merkez Valisi, Vali Yardımcısı, Mülkiye Müfettişi, Hukuk Đşleri Müdürü, şube
müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel müdür pozisyonlarında görev
yapan yöneticilerdir.
Mülkî Đdare Âmirleri olarak görev yapan yöneticilere ait kişisel bilgiler
bulgular bölümünde tablolar halinde yer almakta ve yöneticilerin nitelikleri üzerinde
ayrıntılı bilgi verilmektedir.
Mülkî Đdare Âmiri olarak 01.09.2008 tarihi itibarîyle Personel Genel
Müdürlüğü, Kadro Dairesi, Kadro Şube Müdürlüğü verilerine göre araştırmanın
evrenini oluşturan mülkî idare âmirlerinin (Kaymakam, Vali, Merkez Valisi, Vali
Yardımcısı, Mülkiye Müfettişi, Hukuk Đşleri Müdürü, şube müdürü, daire başkanı,
168
genel müdür yardımcısı, genel müdür pozisyonlarında görev yapan) yönetici
kadrolarının sayısı, durumu ve dağılımı tablo 1’de gösterilmektedir.
Tablo 1. MĐA Kadrolarının Dağılımı
Yönetim Görevi Toplam Kadro
Dolu Kadro
Boş Kadro
Merkez Örgütü 438
359
79
Toplam
Kaymakam
898
803
95
Vali
81
81
-
Vali Yardımcısı
470
436
34
Merkez Valisi
125
78
47
47
34
179
163
16
Taşra Toplam
1801
1500
301
Genel Toplam
2239
1859
380
Hukuk
Đşleri 81
Müdürü
Mülkiye
Müfettişi
Mülkî Đdare Âmiri olarak Đçişleri Bakanlığı merkez ve taşra teşkilât yapısı
içerisinde, Aralık 2008 tarihi itibarîyle Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü, Kadro
Dairesi, Kadro Şube Müdürlüğü verilerine göre araştırmanın evrenini oluşturan şube
müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel müdür, merkez valisi ve
mülkiye müfettişi gibi merkezde bulunan Mülkî Đdare Âmirleri ile taşrada görev
yapan Vali, Kaymakam, Vali Yardımcısı, hukuk işleri müdürü olarak görev yapan
MĐA toplam kadro sayısı, durumu ve dağılımı şöyledir(Dolu-Boş Toplamı):
a- Merkez:
438
b- Mülkiye Müfettişi:
179
c- Merkez Valisi:
125
d- Vali:
81
169
e- Vali Yardımcısı:
470
f- Kaymakam:
898
g- Hukuk Đşleri Müdürü:
81
olmak üzere toplam 2239 olup, bunlardan dolu kadroların sayısı ve dağılımı
ise şöyledir(Dolu Kadro):
a- Merkezde Görevli:
359
b- Mülkiye Müfettişi:
163
c- Merkez Valisi:
78
d- Vali:
81
e- Vali Yardımcısı:
436
f- Kaymakam:
803
g- Hukuk Đşleri Müdürü:
47
olmak üzere toplam 1859 kişi görev yapmaktadır. Böylelikle bu sayı aynı
zamanda
araştırmanın
evrenini
oluşturmaktadır.
Aynı
kadrolarından boş olanların sayısı ise şöyledir:
a- Merkez:
79
b- Mülkiye Müfettişi:
16
c- Merkez Valisi:
47
d- Vali:
-
e- Vali Yardımcısı:
34
f- Kaymakam:
95
verilere
göre
MĐA
170
g- Hukuk Đşleri Müdürü:
34
olmak üzere 380 boş kadro bulunmaktadır.
MĐA sisteminde boş kadro açısından oldukça büyük sayılabilecek bir sayıda
açık pozisyon ve yönetici eksiği bulunduğu görülmektedir. Özellikle taşra yönetici
eksikliği iş ve işlemlerin yürütülmesini zorlaştırmakta ve geciktirebilmektedir.
Vekâlet yöntemiyle Đl ve Đlçe idaresinden beklenen verim ve başarı alınması
zorlaşmaktadır. Bu nedenlere bağlı olarak hizmet kalitesi olumsuz yönde
etkilenebilmektedir. Günümüz koşullarında MĐA kadrolarının kendinden beklenen
ölçüde bir sorumluluğu taşıyabilmesi ve başarılı olabilmesi ancak bilgili, yeterli,
eğitimli, yetenekli, donanımlı ve nitelikli düzeyde dolu kadrolarla olanaklı
olabilecektir.
4.6.3. Veri Toplama Yöntemi
Evrenle ilgili olarak araştırma problemlerinin yanıtlanması için yapılan veri
toplama aracı bir internet adresinde yayınlanmış, bu adresi gösteren açıklama
elektronik ortamda tüm mülkî idare âmirlerine e-posta olarak gönderilmiş ve internet
sitesine giriş yapılarak soruların yanıtlanması istenmiştir. Yanıtlar elektronik ortamda
internet üzerinden kayıt altına alınmıştır.
Bu araştırmada evren üzerinde çalışılmış ve araştırmanın evrenini oluşturan
Mülkî Đdare Âmirlerine araştırmanın problemi ile alt problemleri için yanıt aramak
ve araştırmanın amaçlarını gerçekleştirmek doğrultusunda bilgi toplamak üzere
geliştirilen ölçek uygulanmıştır.
Ölçek Eylül ve Ekim 2008 tarihleri süresince iki aylık bir zaman diliminde
ilgili yöneticilere araştırmacı tarafından elektronik ortamda internet üzerinden eposta adreslerine gönderilmiştir. Bu süreç boyunca Đl Valiliklerinin, Đlçe
Kaymakamlıklarının ve Bakanlık merkez örgütündeki birimlerin resmi e-posta
adreslerine araştırma konusunda bilgilendirme amaçlı açıklamalar gönderilmiş,
yardım ve destek istenmiştir. Birçok mülkî âmire de telefonla araştırma konusu
171
anlatılmış ve internet adresi hakkında bilgi verilerek anketi doldurmaları yönündeki
arzu ifade edilmiştir.
Mülkî idare âmirlerinin iş yoğunluğu ve sorumluluklarının çokluğu göz
önüne alındığında bu gibi bilimsel araştırmaların zorluk derecesi daha iyi
anlaşılabilecektir. Özellikle büyük yerleşim yerlerinde mülkî âmirlerin bu tür
araştırmalara zaman ayırabilmeleri oldukça güçtür. Bu bakımdan MĐA üzerinde
araştırma yapmak diğer meslek gruplarına göre daha zor olduğu söylenebilmektedir.
Birçok araştırmacının yaşadığı genel bir sorun bu araştırma açısından da
gözlenmiştir. Araştırmaya katılımın azlığı da dikkate alındığında Türkiye’de bilimsel
araştırmalara bakış açısından kaynaklanan bir takım sorunlar sıklıkla görülmektedir.
Bu durum iş birliği, yardımlaşma ve destek görme beklentisini çoğu zaman boşa
çıkarmaktadır.
Özellikle bilimsel
çalışmaların
kişisel
bir çıkarmış
gibi
değerlendirilmesi, formalite bir işlem olarak algılanması, önemsiz görülmesi,
kıskançlık duyulması, bürokratik ve politik açılardan sorunlara yol açabileceği
olasılığının yarattığı çekingenlik ve gerginlik, iş yoğunluğunun öne sürülmesi,
sonuçların kendilerine bir yararının olmayacağının düşünülmesi, araştırmalara güven
duyulmaması gibi etkenler bilimsel çalışmalarda büyük zorluklara ve sıkıntılara yol
açabilmektedir. Mülki idare amirlerinin üst düzey yönetici olmaları dolayısıyla
yukarıda açıklanan sorunlara ek olarak yoğun bir çalışma programı, iş yükünün
ağırlığı, bürokrasi ve kırtasiyecilik, protokol görevlerinden kaynaklanan zaman
darlıkları gibi çeşitli sorunlar, bu araştırmaya düşük bir katılımın olmasının nedenleri
olarak değerlendirilmektedir.
Araştırma sonucu elde edilen veriler yargısal niteliktedir. Bu veriler öznel
olup ayrıca yorumu gerektirmektedir. Olgusal verilerin bulunmadığı durumlarda en
uygun problem çözme ve karar verme yaklaşımı ise görüşlere başvurmaktır.
Araştırmada kullanılan ölçek türü; sıralamalı (derecelemeli) ölçektir. Likert ölçeği
sıralamalı türden veri toplamaya uygun bir ölçektir.
172
4.6.4. Veri Toplama Araçları
Evrenle
ilgili
probleme
yanıt
aramak
ve
araştırmanın
amaçlarını
gerçekleştirmek doğrultusunda bilgi toplamak üzere anket yapılmıştır.
Ankette 30 soru yer almaktadır. Bu sorular çevre etiği algılamalarını ölçmek
amacıyla hazırlanan soru gruplarından oluşmaktadır. Anket soruları beşli yanıt
seçeneği ile hazırlanmış olup; “Hiç Katılmıyorum, Az Katılıyorum, Orta Düzeyde
Katılıyorum, Çok Katılıyorum ve Tam Katılıyorum” şeklinde ifade edilmiştir.
Bilgi toplama aracı olarak kullanılan anket kapsamında; kişisel bilgi formu ile
Mülkî idare âmirlerinin çevre etiğine ilişkin algılamalarını ölçmek ve araştırmanın
amaçları doğrultusunda algılama düzeylerini yorumlamak amacıyla geliştirilmiş olan
ölçek bulunmaktadır.
4.6.5. Geçerlik ve Güvenirlik Analizi
Veri toplamak amacı ile geliştirilen ölçme aracını oluşturan soru veya
ifadelerin kendi aralarında tutarlılık gösterip göstermediğini, bir başka ifadeyle
deneklerin ölçme aracını oluşturan ifadelere yaklaşımlarından veya yanıtlarından
hareket ederek deneklere yöneltilen soru ya da ifadelerin tümünün aynı konuyu ölçüp
ölçmediğini test etmek amacıyla güvenirlik analizi yöntemi kullanılmaktadır (Ural ve
Kılıç, 2005:258). Bu araştırma için güvenirlik analizi, en yaygın kullanıma sahip
yöntemlerden biri olan Cronbach Alfa yöntemi ile yapılmıştır.
Faktör analizi, bir konuyla ilgili olarak boyutların ölçülmesidir. Bir konuda
bir faktörü oluşturan değişken seti, o konunun aynı boyutunu ölçmektedir. Bir
konuda deneklerden elde edilen yanıtlardan değişkenler arasındaki korelâsyonun
hesaplanması, aralarında ilişki bulunan ve aynı boyutu ölçen değişkenlerin
gruplandırılması işlemi sonucunda faktörler belirlenmektedir. Bu analiz belirli bir
konuyu ölçmek amacı ile hazırlanmış olan ölçeğin yapı geçerliliğini göstermektedir
(Ural ve Kılıç, 2005:253).
173
Ölçme aracını oluşturan soru veya ifadelerin aralarındaki ilişkinin
ölçülmesiyle ortaya çıkan güvenirlik katsayısı, soru veya ifadelerin birbirleriyle
tutarlılık gösterip göstermediğini belirtmektedir. Bu katsayı 0 ile 1 arasında değerler
almakta ve bu değer 1’e yaklaştıkça güvenirlik artmaktadır (Ural ve Kılıç, 2005:258).
Bu araştırmada kullanılan Çevre etiği ölçeğinin Alfa (Cronbach) güvenirlik
katsayısı ise 0,772 olarak hesaplanmıştır. Çevre etiği ölçeği Cronbach Alfa katsayısı
olarak α=0,772 belirlenmiştir ve böylece bu değerler doğrultusunda ölçeğin yüksek
derecede güvenilir olduğu görülmüştür. Çevre etiğini ölçmek amacıyla geliştirilen ve
kullanılan bu ölçeğin geçerlik ve güvenirlik düzeyinin yüksek derecede olduğunu
gösteren analiz sonuçları önemli görülmüştür.
Ölçme aracını oluşturan soru veya ifadelerin aralarındaki ilişkinin
ölçülmesiyle ortaya çıkan güvenirlik katsayısı, soru veya ifadelerin birbirleriyle
tutarlılık gösterip göstermediğini belirtmektedir. Bu katsayı 0 ile 1 arasında değerler
almakta ve bu değer 1’e yaklaştıkça güvenirlik artmaktadır (Ural ve Kılıç, 2005:258).
Bu bulgulara göre çevre etiği ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik düzeyleri yeterli
derecede ve yüksek seviyededir.
Tablo 2. Güvenirlik Analizi
Cronbach's
Alpha
değeri (α)
Cronbach's Alpha
Soru sayısı
Based on Standardized
Items
,772
,785
29
Tablo 3. Sorulara Đlişkin Genel Đstatistikler
Ortalama
Madde
Minimum
Maksimum
Değişim
Maksimum/
Genişliği
Minimum
Varyans
3,561
2,078
4,688
2,609
2,256
,380
,112
-,626
,563
1,189
-,899
,017
Ortalamaları
Maddeler Arası
Korelasyon
(Đlişki)
174
Tablo 4. Madde Đstatistikleri
Sorular
Ortalamalar
Standart Sapma
Veri sayısı
ÇE2
3,8750
,79368
128
ÇE3
3,7031
,87268
128
ÇE4
3,1016
,88593
128
ÇE5
3,7188
,86886
128
ÇE6
2,7813
1,01126
128
ÇE7
3,3516
1,08381
128
ÇE8
3,7109
,87081
128
ÇE9
3,5547
,85857
128
ÇE10
3,4531
,87718
128
ÇE11
2,5859
1,04638
128
ÇE12
3,0391
1,13222
128
ÇE13
4,0781
,79970
128
ÇE14
4,4297
,69513
128
ÇE15
4,5625
,68447
128
ÇE16
2,9453
1,20569
128
ÇE17
3,5469
1,03376
128
ÇE18
3,9609
,78772
128
ÇE19
4,6875
,57164
128
ÇE20
3,2969
1,46001
128
ÇE21
4,3281
,84284
128
ÇE22
2,9766
1,06826
128
ÇE23
3,7422
,86257
128
ÇE24
2,0781
1,13366
128
ÇE25
3,1328
1,06017
128
ÇE26
3,2578
1,13113
128
ÇE27
4,0078
1,02332
128
ÇE28
3,1406
1,13453
128
ÇE29
3,9688
,77294
128
ÇE30
4,2656
,78854
128
175
Yukarıdaki tabloya göre soruların genel ortalaması 3,561 ve sorular
arasındaki ortalama korelasyon 0,112, ortalama varyans 0,380, sorular arasındaki
ortalama varyans 0,17, genişlik (minimum- maksimum arasındaki farklılık) 2,61
olarak bulunmuştur.
4.6.6. Normal Dağılım Testi
Normal dağılım testi, parametrik testlerin bir varsayımı olarak sürekli
değişkenlere ait dağılımların en önemlisi sayılmaktadır. Bu bakımdan sürekli
değişkene ilişkin verilerin normal dağılım göstermesi, verilere ait ortalama, ortanca
ve tepe değerlerin birbirine eşit olması anlamına gelmektedir (Ural ve Kılıç,
2005:263). Aşağıda tablo 5’de görüldüğü üzere çevre etiği algılamalarına ilişkin
ölçümlerden elde edilen veriler normal dağılıma uymaktadır (p=0,498, p>0,05).
Aşağıda tablo 5’den anlaşıldığı gibi; elde edilen verilere göre test dağılımı normal
olarak hesaplanmıştır.
Tablo 5. Normal Dağılım Testi (One-Sample Kolmogorov-Smirnov Test)
Çevre Etiği
N
Normal
128
Ortalama
3,4760
Standart Sapma
,34193
Parametreler(a,b)
Farklılıklar
Mutlak
,073
Pozitif
,054
Negatif
-,073
Kolmogorov-Smirnov Z
,829
Asymp. Sig. (2-tailed)
,498
(a Test distribution is Normal.)
(b Calculated from data.)
176
4.6.7. Verilerin Toplanması
Ölçeklerin uygulanması ile ilgili gerekli yerlerden bilgiler ve e-posta adresleri
öğrenilmiş, daha sonra araştırmanın ölçeği evreni oluşturan yöneticilere araştırmacı
tarafından elektronik ortamda ve e-posta ile internet adresinin bildirilmesi suretiyle
uygulanmıştır.
Araştırmanın yapıldığı Eylül ve Ekim 2008 tarihinde evren de toplam 1859
yönetici bulunmakla birlikte e-posta adreslerinin kullanılmaması veya arızalı olduğu
durumlar, uzun süreli rapor, teknik olanaksızlıklar ve benzeri nedenlerle anketin
ulaşmadığı kişilerin oranının da yüksek bir sayıda olduğu sanılmaktadır.
MĐA görevi yapan yöneticilere anketler araştırmacı tarafından uygulanmış ve
iki aylık bir süre tanınmıştır. Bu sürenin sonunda internet ortamında veriler kayıt
altına alınmıştır. Bu süreç veri toplama aşamasını oldukça kolaylaştırmış ve
analizlerin yapılmasına büyük katkılar sağlamıştır. Özellikle verilerin SPSS tablosu
olarak hazırlanması önemli bir kolaylık olmuştur. Böylece 179 adet ölçek kayıt altına
alınmıştır. Bunlardan eksik doldurulan 51 tanesi dışındaki toplam 128 anket internet
üzerinde yapılan program ve yazılım uygun olarak doldurulduğundan geçerli olarak
kabul edilmiş ve çözümlenmiştir. Bununla birlikte önemli sayıda MĐA ise (51 kişi)
sadece kişisel bilgi formunu doldurup, anket sorularına yanıt vermeden elektronik
ortamda internet adresinden çıkış yapmıştır. Bu sayının yüksekliği oldukça
düşündürücüdür.
Ankete toplamda; 28 merkez örgütünde, 23 mülkiye teftiş kurulunda, 128
taşrada görevli mülkî idare amiri olmak üzere 179 kişi katılmış olup geçerli olarak
kabul edilenlerden ise; 22 merkez örgütünde, 20 mülkiye teftiş kurulunda, 86 taşrada
görevli olmak üzere toplam 128 kişi yanıt vermiştir. Toplamda dönüş ve katılım
oranı %10 olmakla birlikte geçerli anket dönüş ve katılım oranı ise % 7 olmuştur.
Çeşitli nedenlerle e-postanın ulaşmadığı yöneticilerin çokluğu da göz önüne
alındığında katılımın yinede düşüklüğü dikkati çekmektedir. Ankete katılması için eposta gönderilen 1859 kişi dikkate alındığında, katılım ve dönüş oranının mülkî idare
meslek grubundan beklenilen bir oran olmadığı düşünülmektedir.
177
Tablo 6. Anketlerin Geri Dönüş Oranları
Yönetim
Dolu Kadro
Görevi
Anketi
Anketi
Geçerli
Geçerli
Toplam
Anket
Anket
Anket Geri
dolduran
eksik
(e-posta
kişi
dolduran
Dönüş
Dönüş
gönderilen
sayısı
kişi sayısı
Oranı
Oranı
359
28
6
22
%6
%7
163
23
3
20
% 12
% 14
1500
128
42
86
%6
%9
1859
179
51
128
%7
% 10
kişi sayısı)
Merkez
Örgütü
Toplam
Mülkiye
Müfettişi
Taşra
Toplam
Genel
Toplam
4.6.8. Veri Çözümleme Yöntemi
Toplanacak olan veriler üzerinde istatistik testler SPSS programı kullanılarak
yapılmış ve böylelikle veriler çözümlenmiştir. Bu verilerin analizi için frekans,
yüzde, aritmetik ortalama, standart sapmalar, t testi, Anova testi, Ki-kare testi ve
çapraz tablolar kullanılmıştır. Elde edilen bulgular daha sonra yorumlanmış ve
sonuçlar ile öneriler ortaya konmuştur.
Bu araştırmada bağımsız değişken olarak kişisel değişkenler, bağımlı
değişkenler olarak da çevre etiği algılamaları ele alınmıştır.
Ölçek aracılığıyla internet üzerinden toplanan veriler araştırmacı tarafından
bilgisayarda SPSS tablosuna yüklenmiştir. Yükleme işleminden sonra SPSS 13.0 For
Windows paket programı ile ölçek maddelerinden elde edilen veriler için;
178
Bu araştırmada verilerin analizinde yüzdeler ve frekanslar, aritmetik
ortalamalar(X), standart sapma(S), varyans analizi, t testi teknikleri ile pearsanmomentler çarpımı kullanılmıştır. Analiz sonucunda elde edilen bulgular,
araştırmanın amacına ve yanıt aradığı sorulara uygun olarak tablolara dönüştürülerek
yorumlanmıştır.
Ölçek likert tipinde olup, (1) Hiç Katılmıyorum, (2) Az Katılıyorum, (3) Orta
Düzey
Katılıyorum,
(4)
Çok
Katılıyorum,
(5)
Tam
Katılıyorum
olarak
derecelendirilerek sıralanmıştır. Anketin beşli derecelendirme ölçeğinde yapıldığı
dikkate alındığında anket için 1-5 arası değerler beş eşit parçada ele alınmış ve
aşağıda olduğu gibi değerlendirilmiştir.
1- Hiç Katılmıyorum
1.00-1.79
2- Az Katılıyorum
1.80-2.59
3- Orta Düzeyde Katılıyorum
2.60-3.39
4- Çok Katılıyorum
3.40-4.19
5- Tam Katılıyorum
4.20-4.99
179
BÖLÜM V
BULGULAR VE YORUMLAR
Bu bölümde kişisel bulgular ile araştırmanın sorularına ilişkin bulgular ve
yorumlar bulunmaktadır.
5.1.Kişisel Özelliklere Đlişkin Bulgular
Araştırma sorularında ele alınma sırasına göre yaş, yönetim görevi, eğitim
durumu, kıdem ve fakültelerine göre kişisel özelliklerine ilişkin bulgular aşağıda
tablolar halinde verilmiştir.
Mülki idare amirlerinin yaşlarına göre; 40 kişinin 25-35 yaşları arasında, 62
kişinin 36-45 yaşları arasında, 22 kişinin 46-55 yaşları arasında, 4 kişinin 56-65
yaşları arasında olduğu belirlenmiştir. Mülkî idare âmirliğine yarışma sınavı ile
personel alımı yapılmakta ve kaymakam adayı olarak meslek memurluğuna
başlanmaktadır. Önceki dönemlerde mesleğe giriş yaşı 25 olarak sınırlandırılmıştı.
Daha sonra yapılan düzenleme ile bu sınır 30 yaşa çıkarılmıştır. Kamusal yaşam
boyunca etkili olan meslekî ve kurumsal kültürün, yüksek öğretim biter bitmez ve
başka herhangi bir meslekî ya da kurumsal kültürü edinmeden verilmesine olanak
sağlayan yaş sınırının düşük tutulması son derece önemli bir kuraldı. Başka
mesleklerden ve kurumlardan naklen geçiş ile personel alınması ile ilk defa bir
mesleğe giriş yapılması arasında psikolojik, sosyolojik ve yönetsel nedenlerle bir
takım farklılıklar oluşabilmektedir.
180
Tablo 7. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaş Durumu
Gruplar
Frekans
Yüzde
Toplam Yüzde
25-35
40
31,3
31,3
36-45
62
48,4
79,7
46-55
22
17,2
96,9
56-65
4
3,1
100,0
128
100,0
Toplam
Yaş
Aralığı
Yöneticilerin yönetim görevleri ele alındığında merkez teşkilatında görevli 22
kişi ile %17,2’lik bir dilime sahip olduğu, Vali-Merkez Valilerinin 6 kişi ile %4,7’lik
bir dilimde olduğu, vali yardımcılarının 31 kişi ile %24,2’lik bir yüzdelik dilime
sahip olduğu, kaymakamların sayısının 48 kişi ve %37,5’lik bir oranla en çok sayıya
sahip olduğu, hukuk işleri müdürlerinin sadece 1 kişi ile ve %0,8 gibi minimum bir
oranla temsil edildiği, mülkiye müfettişlerinin 20 kişi ve %15,6’lık bir temsil oranına
sahip olduğu görülmüştür. Ankete yanıt verenlerin daha çok taşrada görev yapan
mülkî idare âmirleri olduğu anlaşılmaktadır. Yıllardan beri meslek içerisinde çok
tartışılan konulardan biri olan merkez valiliği konusunda hiçbir gelişme ve ilerleme
sağlanamamıştır. Çoğunlukla Bakanlık merkezinde bulunan merkez valileri, herhangi
bir kamu görev ve sorumluluğu verilmeden bekletilmekte ve büyük bir emek israfına
neden olunmaktadır. Ülkenin ve toplumun çevre, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik,
sosyal
yardımlaşma
gibi
birçok
sorununda
bilgi
ve
deneyimlerinden
yararlanılmaması düşündürücüdür. Bir başka tartışma konusu Türk Silâhlı
Kuvvetlerinin başarıyla uyguladığı personel politikası çerçevesinde ihtiyaç dışı
kadroların emekliliğe sevk edilmesi ve böylece atıl istihdamın engellenmesi
kapsamında, özellikle üst dereceli mülkî idare âmirliği kadrolarında görülen personel
yığılmasıdır.
gerekmektedir.
Bu
sorunun
da
meslekî
ilkeler
bağlamında
çözümlenmesi
181
Tablo 8. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı
Gruplar
Frekans
Yüzde
Toplam
Yüzde
Merkez Teşkilâtı
22
17,2
17,2
6
4,7
21,9
Vali Yardımcısı
31
24,2
46,1
Kaymakam
48
37,5
83,6
1
,8
84,4
20
15,6
100,0
128
100,0
Vali-Merkez Valisi
Hukuk Đşleri Müdürü
Mülkiye Müfettişi
Toplam
Yöneticilerin eğitim durumları incelendiğinde lisans düzeyinde eğitim
alanların %59,2 yüzdelik dilim ile 76 kişilik bir çoğunlukta olduğu, yüksek
lisans/mastır düzeyinde eğitim alanların %34,4 yüzdelik dilim ile 44 kişi olduğu,
doktora düzeyinde ise 8 kişi ve %6,3 oranı bulunduğu görülmektedir. Genel bir
değerlendirme yapıldığında yüksek lisans ve özellikle doktora düzeyinde eğitim
alanların yarıdan fazla bir sayıda olması son derece olumlu karşılanmaktadır.
Bakanlık merkez birimi olarak görev yapan Eğitim dairesi Başkanlığının konumunun
güçlendirilmesi, Adalet ve Milli Eğitim akademileri örneklerinde olduğu gibi Mülkî
Đdare Akademisi biçiminde bir örgüte gereksinim olduğu düşünülmektedir.
Tablo 9. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumu
Gruplar
Frekans
Yüzde
Toplam Yüzde
Lisans
76
59,4
59,4
Yüksek lisans/master
44
34,4
93,8
Doktora
8
6,3
100,0
Toplam
128
100,0
Yöneticilerin kıdem dağılımlarının yer aldığı tablo incelendiğinde, 21 yıldan
daha fazla kıdemi olan 34 kişi olduğu, bu sayının toplam içinde %26,6’lık bir paya
ulaştığı görülmektedir. En az kıdeme sahip 20 kişinin yöneticiler arasında %15,6
182
oranında ve 5 yıldan daha az kıdeme sahip olduğu belirlenmiştir. Kıdem piramidinin
dengeli olmadığı ve personel politikalarının buna göre belirlenmediği bilinmektedir.
Meslekî bir sorun olarak çözüm bekleyen konulardan biridir.
Tablo 10. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdem Durumu
Gruplar
Frekans
Yüzde
Toplam Yüzde
5 den az
20
15,6
15,6
6-10
19
14,8
30,5
11-15
20
15,6
46,1
16-20
35
27,3
73,4
21 den çok
34
26,6
100,0
128
100,0
Toplam
Yöneticilerin fakülte dağılımları incelendiğinde, Ankara Siyasal Bilgiler
Fakültesi mezunlarının 74 kişi ile %57,8 oranında yüksek bir rakama ulaştığı
anlaşılmaktadır. Đstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları 16 kişi ve %12,5’lik bir
oranda yer almışlardır. Hukuk Fakültesi mezunları 20 kişi ve %15,8 oranına, Đktisâdi
ve Đdarî Bilimler Fakültesi mezunları 13 kişi ve %10,2 oranına ve diğer fakülte
mezunlarının da 5 kişi ve %3,9 oranına ulaştığı saptanmıştır. Mülkî idare mesleğinin
yönetim bilimi eğitimi veren bütün okullara açılmasının niteliğe olumlu katkıları
olmaktadır. Yarışma ve rekabet mesleki kariyer sisteminde kalitenin artmasına
olanak tanımaktadır.
Tablo 11. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakülte Durumu
Gruplar
Frekans
Yüzde
Toplam Yüzde
Ankara SBF
74
57,8
57,8
Đstanbul SBF
16
12,5
70,3
Hukuk
20
15,6
85,9
Đ.Đ.B.F
13
10,2
96,1
Diğer
5
3,9
100,0
128
100,0
Toplam
183
Yöneticilerin yönetim görevi ile yaşları hakkındaki bilgilere göre en çok
sayıda kişinin bulunduğu yaş dilimi 36-45 yaş aralığı olmuştur. Bu aralık da 62
yönetici
yer
almıştır.
Bu
sayı
araştırmaya
katılanların
yaklaşık
yarısını
oluşturmaktadır.
Tablo 12. MĐA’lerinin Yaş Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı
Yönetim görevi
Merkez
Vali-
Vali
Tşk.
Merkez
yrd.
Kaym
Valisi
Yaş
25-35
Sayı
Toplam
Huk.
Mülk.
Đşl.
Müf.
Md.
5
0
7
26
1
1
40
12,5
,0
17,5
65,0
2,5
2,5
100,0
15
3
12
16
0
16
62
24,2
4,8
19,4
25,8
,0
25,8
100,0
2
2
10
5
0
3
22
9,1
9,1
45,5
22,7
,0
13,6
100,0
Sayı
0
1
2
1
0
0
4
% grup
,0
25,0
50,0
25,0
,0
,0
100,0
22
6
31
48
1
20
128
17,2
4,7
24,2
37,5
,8
15,6
100,0
% grup
içi
36-45
Sayı
% grup
içi
46-55
Sayı
% grup
içi
56-65
içi
Toplam
Sayı
% grup
içi
Yöneticilerin eğitim durumları ile yönetim görevlerine ilişkin bilgilere göre
oransal olarak en çok yüksek lisans yapan gruplar; sırasıyla Kaymakamlar ve
Mülkiye Müfettişleridir. Doktora düzeyinde ise merkez teşkilâtında görev yapanlar
çoğunluktadır. Toplamda doktora yapan 8 kişinin yarısı merkezde görev
yapmaktadırlar.
184
Tablo 13. MĐA’lerinin Yönetim Görevi Ve Eğitim Durumlarına Göre
Dağılımı
Eğitim Durumu
Lisans
Yönetim Görevleri
Merkez tşk.
Yüksek
Toplam
Doktora
lisans/mastır
Sayı
% grup
5
13
4
22
22,7
59,1
18,2
100,0
4
1
1
6
66,7
16,7
16,7
100,0
25
5
1
31
80,6
16,1
3,2
100,0
34
14
0
48
70,8
29,2
,0
100,0
1
0
0
1
100,0
,0
,0
100,0
7
11
2
20
35,0
55,0
10,0
100,0
76
44
8
128
59,4
34,4
6,3
100,0
içi
Vali-merkez
Sayı
valisi
% grup
içi
Vali yrd.
Sayı
% grup
içi
Kym.
Sayı
% grup
içi
Hukuk
Sayı
Đşl.Md.
% grup
içi
Mülkiye
Sayı
Müfettişi
% grup
içi
Toplam
Sayı
% grup
içi
Yöneticilerin eğitim durumları ile kıdemlerine ilişkin bilgilere göre oransal
olarak en çok yüksek lisans yapan grup 16-20 yıl kıdeme sahip olanlar iken, en çok
doktora yapan grup ise 11-15 yıl kıdeme sahip olan mülki idare amirleridir.
185
Tablo 14. MĐA’lerinin Kıdem Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı
Eğitim Durumu
Lisans
Yüksek
Toplam
Doktora
Lisans/Mast.
Kıdem
5 den
Sayı
15
5
0
20
75,0
25,0
,0
100,0
9
9
1
19
47,4
47,4
5,3
100,0
8
7
5
20
40,0
35,0
25,0
100,0
17
16
2
35
48,6
45,7
5,7
100,0
27
7
0
34
79,4
20,6
,0
100,0
76
44
8
128
59,4
34,4
6,3
100,0
az
% grup içi
6-10
Sayı
% grup içi
11-15
Sayı
% grup içi
16-20
Sayı
% grup içi
21
Sayı
den
çok
% grup içi
Toplam
Sayı
% grup içi
Yöneticilerin fakülte ve yönetim görevlerine ilişkin verilere göre bütün
gruplarda Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları çoğunluğu oluşturmaktadır.
Mülkiye Mektebi olarak adlandırılan bu okul, mülkî idare âmirlerinin ve devletin
diğer yönetici kademelerinin çoğunluğunu yetiştirmek amacıyla kurulmuş ve uzun
yıllar bu anlamda görevini başarıyla yerine getirmiştir. Bununla birlikte son
zamanlarda oransal olarak bir gerileme görülmekte olsa da özellikle kıdem durumu
olarak üst düzeylerde bulunanlar arasında Ankara SBF mezunlarının yarıdan fazla bir
sayıda olduğu görülmektedir.
186
Tablo 15. MĐA’lerinin Fakülte Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı
Yönetim Görevi
Merk.
Teşk.
ValiMerk.
Valisi
Vali
Yard.
Kaym.
Hukuk
Đşl.
Md.
Mülk.
Müf.
Toplam
Sayı
Fakülte
Ankara
SBF
13
Toplam
Hukuk
Đst.
SBF
Đ.Đ.B.F
Diğer
0
5
2
2
22
% Grup
Đçi
Sayı
59,1
0
22,7
9,1
9,1
100,0
3
1
2
0
0
6
% Grup
Đçi
Sayı
50,0
16,7
33,3
,0
,0
100,0
18
3
7
1
2
31
% Grup
Đçi
Sayı
% Grup
Đçi
Sayı
58,1
9,7
22,6
3,2
6,5
100,0
24
50,0
10
20,8
4
8,3
9
18,8
1
2,1
48
100,0
1
0
0
0
0
1
% Grup
Đçi
Sayı
100,0
,0
,0
,0
,0
100,0
15
2
2
1
0
20
% Grup
Đçi
Sayı
% Grup
Đçi
Yön.
görevi
75,0
10,0
10,0
5,0
,0
100,0
74
57,8
16
12,5
20
15,6
13
10,2
5
3,9
128
100,0
Yöneticilerin kıdem ve yönetim görevlerine ilişkin verilere göre en çok
görülen kıdem 16-20 ve 21’den çok yıl kıdem seçeneğidir. Buna göre MĐA’den
Kaymakamlar çoğunlukla 5’den az kıdeme sahip iken, vali yardımcıları ise
çoğunlukla 21’den çok kıdeme sahip durumdadırlar. Bu durum meslekî tecrübe ve
hiyerarşiye uygun düşmektedir. Bu tablonun gösterdiği bir bulgu olarak meslekî
kıdemi yüksek olanlar için vali yardımcılığı kadrolarının emekliliği bekleme yeri
olarak kullanıldığını düşündürmektedir.
187
Tablo 16. MĐA’lerinin Kıdem Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı
Yönetim Görevi
Merk.
Tşk.
Valimerkez
Valisi
Vali
yrd.
Kaym.
Hukuk
Đşl.
Md.
Mülk.
Müf.
Toplam
Kıdem
11-15 16-20
5 den
az
1
6-10
2
7
% grup
içi
Sayı
4,5
9,1
0
% grup
içi
Sayı
% grup
içi
Sayı
% grup
içi
Sayı
Toplam
7
21 den
Çok
5
22
31,8
31,8
22,7
100,0
0
0
3
3
6
,0
,0
,0
50,0
50,0
100,0
1
7
2
6
15
31
3,2
22,6
6,5
19,4
48,4
100,0
16
33,3
9
18,8
7
14,6
7
14,6
9
18,8
48
100,0
1
0
0
0
0
1
% grup
içi
Sayı
100,
0%
1
,0
,0
,0
,0
100,0
1
4
12
2
20
% grup
içi
5,0
5,0
20,0
60,0
10,0
100,0
Sayı
% grup
içi
20
15,6
19
14,8
20
15,6
35
27,3
34
26,6
128
100,0
Sayı
Yöneticilerin kıdem ile yönetim görevlerine ilişkin bilgilere göre grupların
kendi içlerinde oransal olarak en kıdemli grup vali-merkez valileridir. Daha sonra
sırasıyla Kaymakamlar ve Merkezde görev yapan MĐA’leridir.
188
5.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları
5.2.1. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları
Tablo 17’de görüleceği gibi yöneticilerin yaşları itibariyle çevre etiğine
ilişkin algılamalarının ortalama düzeylerine bakıldığında; en yüksek ortalama
düzeyin 56-65 yaşları arasında olanlarda, en düşük ortalama düzeyin ise 46-55
yaşları arasında olan yöneticilerde olduğu görülmüştür. Đlk üç yaş gruplarında orta
düzeyde, 56-65 yaş grubunda ise çok düzeyinde katılım olduğu görülmektedir. Yaş
ile birlikte bilgi ve deneyimin artmasına paralel olarak, çevre ve etik konusunda da
daha duyarlı ve dikkatli olunacağı beklenmektedir.
Tablo 17. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları
Yaş
N
Ortalamalar
Varyans
Standart
Sapma
25-35
40
3,56
0,10
0,32
36-45
62
3,44
0,13
0,36
46-55
22
3,38
0,06
0,25
56-65
4
3,70
0,33
0,57
5.2.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları
En yüksek düzeyde algı ortalaması vali-merkez valisi olarak görev yapan
yöneticilerin görüşlerinde ortaya çıkarken, en düşük algı ortalaması ise vali
yardımcısı olarak görev yapan yöneticilerde görülmektedir. Bütün gruplar çok
düzeyinde algılamaya sahiptirler. Bir konuda sorumluluk ve yetki sahibi olmanın o
konuya
duyarlılığı
ve
ilgiyi
arttıracağı
varsayıldığında,
valilerin,
vali
yardımcılarından daha fazla duyarlı ve ilgili olması son derece doğal ve olumlu bir
durum olarak değerlendirilmelidir. Meslek kurallarına göre vali yardımcılarına
yasalarımız tarafından açık bir yetki ve sorumluluk verilmemiş, bunun takdiri
189
tümüyle valilere bırakılmıştır. Bu nedenle il yönetiminde tüm yetki ve sorumluluk
öncelikle ve tümüyle valilere aittir. Valiler kendi yardımcıları arasında görev
dağılımını bizzat yapmakta ve sorumlulukları paylaştırmaktadır. Çevre ile ilgili
görev ve sorumluluklar da aynı şekilde bir vali yardımcısına verilmektedir.
Tablo 18. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre
Etiğine Đlişkin Algılamaları
Yönetim Görevi
N
Ortalamalar
Varyans
22
3,43
0,13
0,37
6
3,58
0,12
0,34
Vali yrd.
31
3,42
0,11
0,34
Kaymakam
48
3,52
0,10
0,32
Mülkiye müf.
20
3,49
0,16
0,40
Merk. Tşk.
Vali-merkez Valisi
Hukuk Đşl. Md.
Standart Sapma
1
5.2.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları
Yöneticilerin eğitim durumlarına göre çevre etiğine ilişkin ortalama
algılama düzeyleri açısından konu ele alındığında, doktora düzeyinde eğitim
görenlerin lisans ve yüksek lisans eğitimi alan yöneticilere oranla daha yüksek
ortalama düzeye sahip oldukları görülmektedir. Bütün grupların çok düzeyinde
katılım algısına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Tablo 19. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre
Etiğine Đlişkin Algılamaları
Eğitim
N
Ortalamalar
Varyans
Durumu
Standart
Sapma
Lisans
76
3,48
0,11
0,33
Yüksek
44
3,46
0,13
0,36
8
3,55
0,13
0,36
Lisans/Master
Doktora
190
5.2.4. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları
Yöneticilerine kıdemlerine göre ortalama algılama düzeyleri açısından en
yüksek ortalama 5’den az ve 16-20 yıl kıdeme sahip yöneticilerde olduğu, en düşük
ortalamanın ise 11-15 yıl kıdeme sahip yöneticilerde görüldüğü anlaşılmaktadır.
Bütün
grupların
çok
düzeyinde
ortalama
algılama
sahibi
olduğu
ifade
edilebilmektedir. Kıdeme bağlı olarak bilgi ve deneyim artışı beklenmekle birlikte,
eğitim ve kültür olarak iyi seviyede bir donanıma sahip bulunmak da çok önemli ve
olumlu sonuçlar doğurmaktadır.
Tablo 20. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları
Kıdem
N
Ortalamalar
Varyans
Standart Sapma
5 Den Az
20
3,55
0,11
0,33
6-10
19
3,50
0,09
0,29
11-15
20
3,45
0,12
0,35
16-20
35
3,55
0,13
0,35
21 den çok
34
3,35
0,16
0,34
5.2.5. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları
Yöneticilerine mezun olduğu fakülteler açısından ortalama algılama
düzeylerine bakıldığında en yüksek ortalamanın diğer fakülte mezunu olanlarda
olduğu, ardından Đstanbul SBF mezunlarının ikici sırada yer aldığı anlaşılmıştır.
Bütün grupların çok düzeyinde ortalama algı düzeyinde bulunduğu ifade
edilebilmektedir. Çevre ve etik konusunda bütün yönetim bilimleri ile ilgili
fakültelerde ders programı olmasının büyük önemi bulunmaktadır. Eğitime konu
olmayan bir sorunun çözümü zorlaşmaktadır. Bir sorun ile ilgili bilgisi olmayan
insanların bir çözüm öneri olması da söz konusu olamaz.
191
Tablo 21. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamaları
Fakülteler
N
Ortalamalar
Varyans
74
3,41
0,12
0,35
16
3,65
0,07
0,26
Hukuk
20
3,53
0,10
0,31
Đktisâdi Ve Đdarî
13
3,51
0,15
0,38
5
3,66
0,09
0,30
Ankara Siyasal
Standart Sapma
Bilgiler
Đstanbul Siyasal
Bilgiler
Bilimler
Diğer
5.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma
5.3.1. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamalarında Farklılaşma
Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin
yaşlarına göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre
yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının yaşlarına göre 0.05 anlamlılık düzeyinde
anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün grupların çevre etiği
algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede değildir.
Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.092 olup, p>0.05
olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir.
192
Tablo 22. Yöneticilerin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine
Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları
Çevre Etiği
Kareler
SD
Kareler
Toplamı
Gruplar Arası
F
Anlamlılık Düzeyi
Ortalaması
,749
3
,250
Gruplar Đçi
14,100
124
,114
Toplam
14,849
127
2,195
,092
5.3.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma
Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin
yönetim görevlerine göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına
göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının yönetim görevlerine göre 0.05
anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün
grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli
derecede değildir. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde
p=0.767 olup, p>0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir.
Tablo 23. Yöneticilerin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılama
Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları
Çevre Etiği
Kareler
SD
Kareler
Toplamı
Gruplar Arası
F
Ortalaması
,305
5
,061
Gruplar Đçi
14,544
122
,119
Toplam
14,849
127
Anlamlılık
Düzeyi
,511
,767
193
5.3.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma
Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin
eğitim durumlarına göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına
göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının eğitim durumlarına göre 0.05
anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün
grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli
derecede değildir. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde
p=0.779 olup, p>0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir.
Tablo 24. Yöneticilerin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılama
Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları
Çevre Etiği
Kareler
SD
Kareler
Toplamı
Gruplar Arası
F
Ortalaması
,059
2
,030
Gruplar Đçi
14,789
125
,118
Toplam
14,849
127
Anlamlılık
Düzeyi
,251
,779
5.3.4. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamalarında Farklılaşma
Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin
kıdemlerine göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre
yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının kıdemlerine göre 0.05 anlamlılık
düzeyinde anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün grupların
çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede
değildir. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.118 olup,
p>0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir.
194
Tablo 25. Yöneticilerin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılama
Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları
Çevre Etiği
Gruplar Arası
Gruplar Đçi
Toplam
Kareler
Toplamı
,857
13,992
14,849
SD
4
123
127
Kareler
Ortalaması
,214
,114
F
1,883
Anlamlılık
Düzeyi
,118
5.3.5. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamalarında Farklılaşma
Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin
mezun olunan fakültelerine göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi
sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının fakültelerine göre 0.05
anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık gösterdiği anlaşılmıştır. Buna göre çevre etiği
algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede görülmüştür.
Yöneticilerin Fakültelerine göre çevre etiği algılama düzeylerine ilişkin Anova testi
sonuçları ile farkın hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere yapılan Tukey
HSD testi sonuçları ile bu verilere ait iki tablo elde edilmiştir. Yöneticilerin çevre
etiği algılama düzeylerine ilişkin verilerin yönetim görevlerine göre aldığı değerler
ile Anova testi sonuçları tablo 26 ve 27’de sunulmuştur.
Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.048 olması
ve p<0.05 olduğundan dolayı gruplar arası fark anlamlı görülmüştür. Ancak Tukey
HSD testi sonuçları itibarîyle farkın nereden kaynaklandığı belirlenememiştir. Bu
durumu farkın dikkate değer bir noktada olmadığı şeklinde yorumlamak olanaklıdır.
Tablo 26. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama
Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları
Çevre Etiği
Gruplar Arası
Gruplar Đçi
Toplam
Kareler
Toplamı
1,103
13,746
14,849
SD
4
123
127
Kareler
Ortalaması
,276
,112
F
2,468
Anlamlılık Düzeyi
,048
195
Tablo 27. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama
Düzeylerine Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları
(I) FAK.
(J) FAK.
Ortalama
Farklılık
(I-J)
Std.
Hata
F
95% Güven Düzeyi
Alt Sınır
Ankara
Siyasal
Bilgiler
Đstanbul
Siyasal
Bilgiler
Hukuk
Đktisâdi Ve
Đdarî
Bilimler
Diğer
Đstanbul
Siyasal
Bilgiler
Hukuk
Đktisâdi Ve
Đdarî Bilimler
Diğer
Ankara
Siyasal
Bilgiler
Hukuk
Đktisâdi Ve
Đdarî Bilimler
Diğer
Ankara
Siyasal
Bilgiler
Đstanbul
Siyasal
Bilgiler
Đktisâdi Ve
Đdarî Bilimler
Diğer
Ankara
Siyasal
Bilgiler
Đstanbul
Siyasal
Bilgiler
Hukuk
Diğer
Ankara
Siyasal
Bilgiler
Đstanbul
Siyasal
Bilgiler
Hukuk
Đktisâdi Ve
Đdarî Bilimler
Üst Sınır
-,24668
,09217
,063
-,5019
,0085
-,12126
-,10742
,08425
,10053
,604
,822
-,3545
-,3858
,1120
,1709
-,25459
,24668
,15447
,09217
,470
,063
-,6823
-,0085
,1731
,5019
,12542
,13926
,11213
,12482
,796
,798
-,1850
-,2063
,4359
,4849
-,00792
,12126
,17128
,08425
1,000
,604
-,4821
-,1120
,4663
,3545
-,12542
,11213
,796
-,4359
,1850
,01385
,11910
1,000
-,3159
,3436
-,13333
,10742
,16715
,10053
,931
,822
-,5961
-,1709
,3294
,3858
-,13926
,12482
,798
-,4849
,2063
-,01385
-,14718
,25459
,11910
,17592
,15447
1,000
,919
,470
-,3436
-,6342
-,1731
,3159
,3399
,6823
,00792
,17128
1,000
-,4663
,4821
,13333
,14718
,16715
,17592
,931
,919
-,3294
-,3399
,5961
,6342
196
BÖLÜM VI
SONUÇLAR, DEĞERLENDĐRME VE ÖNERĐLER
Bu bölümde kişisel bulgular ile araştırmanın amacı ve sorularına ilişkin
sonuçlar, konunun genel değerlendirmesi ve öneriler bulunmaktadır.
6.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Sonuçlar
Araştırmaya katılan Mülkî idare âmirlerinin yaşlarına göre çoğunlukla orta
yaş grubu olan 36–45 yaşları arasında bulunduğu görülmektedir. Mülkî Đdare âmirliği
kırsal alanda merkezi ve mahalli nitelikteki hizmetlerin verilmesinden sorumlu
görevlilerdir. Deneyimin önemi büyük olmakla birlikte yöneticilerin yaşları
açısından genç olmaları olumlu bir durum olarak değerlendirilmektedir. Ülke
nüfusunun yarısının 30 yaşından küçük olması, 15 milyondan fazla sayıda kişinin ilk
ve orta öğretim kurumlarında eğitim almakta olduğu gibi veriler düşünüldüğünde
yöneticilerin
toplumsal
duruma
ve
gereksinimlere
uygun
şekilde
hizmet
verebilmeleri açısından yaş kıstasının önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Yöneticilerin eğitim durumları incelendiğinde yüksek lisans düzeyinde
eğitim alanların katılımcıların üçte biri oranında olduğu belirlenmiş olup, bu
durumun kamu görevlileri arasında oldukça iyi bir düzeyi ifade ettiği
değerlendirilmektedir. Yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim alanların
katılımcıların yarıdan fazlası olması göz önünde tutulduğunda bu yargıya ulaşmak
olanaklı görülmektedir.
Yöneticilerin kıdem dağılımlarına bakıldığında 16–20 ve 21’den çok
kıdeme sahip olanların sayıca fazla olduğu görülmektedir. Yaşlarının genç olmasına
karşın kıdem ortalamasının çokluğu, yöneticilerin üniversite sonrasında ilk olarak bu
197
mesleğe giriş yapmaları ve uzunca bir zaman mesleğe giriş şartları arasında 25
yaşından küçük olma maddesinin yer almasının etkili olduğu düşünülmektedir.
Yöneticilerin fakülte dağılımlarına göre Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi
mezunlarının çoğunluğu oluşturduğu anlaşılmıştır. Eski adıyla Mülkiye, çok uzun
yıllar mülkî idare ile birlikte Devletin Maliye, Dışişleri Bakanlıkları gibi birçok
kurumuna insan kaynağı yetiştirmiştir. Đçişleri Bakanlığı kadrolarında da bu durum
gözlenmektedir.
Yöneticilerin eğitim durumları ile yönetim görevlerine ilişkin bulgular
dikkate alındığında oransal olarak en çok yüksek lisans yapan grupların sırasıyla
Kaymakamlar ve Mülkiye Müfettişleri olduğu anlaşılmıştır. Doktora düzeyinde ise
merkez teşkilâtında görev yapanların çoğunlukta olduğu görülmüştür. Taşra
koşullarında gerek Üniversitelerin durumu gerekse mesleğin sorumluluğu ve iş
yoğunluğu lisans üstü eğitimi etkilemekte ve zorlaştırmaktadır. Birçok taşra
üniversitesi sosyal bilimlerin kamu yönetimi, işletme, uluslar arası ilişkiler gibi
bölümlerinde doktora eğitimi verebilecek niteliğe henüz sahip değildir.
Yöneticilerin eğitim durumları ile kıdemlerine ilişkin bulgulara göre oransal
olarak en çok yüksek lisans yapan grup 16–20 yıl kıdeme sahip olanlardır.
Yöneticilerin kıdem ve yönetim görevlerine ilişkin bulgulara göre
Kaymakamlar vali yardımcılarına oranla kıdemsizdirler. Bu durum meslekî tecrübe
ve hiyerarşinin bir sonucudur. Doğal olarak en kıdemli grup vali-merkez valileridir.
6.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar
6.2.1.
Mülkî
Đdare
Âmirlerinin
Yaşlarına
Göre
Çevre
Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar
Yöneticilerin yaşları itibariyle çevre etiğine ilişkin algılamalarının ortalama
düzeylerine bakıldığında; en yüksek ortalama düzeyin 56-65 yaşları arasında bulunan
198
mülki idare amirlerinde olduğu ve bu grubun çok düzeyinde bir katılım sergilediği
görülmüştür. Buna göre yaş kıstasının çevre etiği boyutunda etkileyici olgulardan biri
olduğu söylenebilmektedir.
6.2.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar
En yüksek düzeyde algı ortalamasının vali ve merkez valisi olarak görev
yapan yöneticilerin görüşlerinde olması ile en düşük algı ortalamasının vali
yardımcısı olarak görev yapan yöneticilerde görülmesi, hem yönetim görevlerinin
belirleyiciliği hem de sorumluluk taşımanın ortaya çıkardığı bir sonuç olarak
yorumlanabilmektedir. Bilindiği üzere Valiler Đllerde Devletin, Hükümetin ve ayrı
ayrı her Bakanlığın idarî ve siyasî temsilcileri olarak kamu görevlileri arasında özel
bir yere sahiptir. Bu sorumluluk bilinci çevre etiği açısından da belirleyici bir ölçüt
olmaktadır. Vali yardımcıları Đl Đdaresi Yasasına göre Valinin verdiği görevleri
yapmaktadırlar. Bunun dışında ayrıca belirlenen tanımlı görevleri bulunmamaktadır.
Bu nedenle Valilere kıyasla farklı bir sorumluluk taşımaktadırlar.
6.2.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar
Yöneticilerin eğitim durumlarına göre çevre etiğine ilişkin ortalama
algılama düzeylerine ilişkin olarak doktora düzeyinde eğitim görenlerin lisans ve
yüksek lisans eğitimi alan yöneticilere oranla daha yüksek ortalama düzeye sahip
olmaları nedeniyle eğitim düzeyinin çevre etiği algılamaları bakımından belirleyici
bir unsur olduğu düşünülmektedir. Daha yüksek bir eğitim olan Doktora
programlarının, çevre etiği algılamalarını olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir.
199
6.2.4. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği
Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar
Yöneticilerine kıdemlerine göre ortalama algılama düzeyleri açısından
birbirlerine yakın değerlerde görüş ve algılama bildirdiği gözlenmiştir. Bu nedenle
bütün grupların aynı düzeyde ortalama algılama sahibi olduğu ifade edilebilmektedir.
Meslekî kıdem çevre etiği algılamaları açısından çok etkili ve belirleyici bir rol
üstlenmemiştir.
6.2.5. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin
Algılamaları
Yöneticilerine mezun olduğu fakülteler açısından ortalama algılama
düzeylerine bakıldığında en yüksek ortalamanın diğer fakülte mezunu olanlarda
olması, klâsik yönetici programlarına sahip okulların dışında yer alan fakültelerin
(Đşletme mühendisliği, Ekonomi ve Đktisat Fakülteleri v.b) çevre etiği algılamaları
boyutunda belirleyici etkenlerden olduğu ifade edilebilmektedir.
6.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine
Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma
Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin
yaşlarına, yönetim görevlerine, eğitim durumlarına, kıdemlerine göre aldığı ortalama
değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin
algılarının 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılıklar göstermediği anlaşılmıştır.
Buna göre bütün grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki
farklar önemli derecede görülmemiştir. Bununla birlikte değerler arası farklılıklar
göz önüne alınarak, anlamlı farklılık olmasa da mevcut veriler dikkate değer
görülerek yorumlanmıştır.
200
Diğer ölçütlerden farklı olarak mezun olunan fakültelerine göre alınan
ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine
ilişkin algılarının fakültelerine göre 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık
gösterdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle mülkî idare âmirlerinin çevre etiği algılama
düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede görülmüştür.
Yöneticilerin Fakültelerine göre çevre etiği algılama düzeylerine ilişkin Anova testi
sonuçları ile farkın hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere yapılan Tukey
HSD testi sonuçlarına göre p=0.048 olarak belirlenmiş ve buna göre p<0.05
olduğundan gruplar arası fark anlamlı görülmüştür. Bununla birlikte Tukey HSD testi
sonuçları farkın nereden kaynaklandığını göstermemiştir.
Bu durum farkın
istatistiksel olarak dikkate değer bir noktada olmadığını ancak mutlak değer olarak
yorumlanabileceğini ifade etmektedir. Sonuç olarak fakültelerin uyguladığı eğitim
programlarının ve içeriklerinin çevre etiği algılamaları bağlamında etkili ve
belirleyici olabileceği değerlendirilmektedir.
6.4. Genel Değerlendirme
Bu araştırmada uygulanan anket ile Türkiye’de Mülkî Đdare Âmirlerinin
görüşlerine dayalı olarak kırsal çevreye ilişkin en önemli etik sorunların neler olduğu
ve bu sorunların nedenleri, sonuçları ve çözümleri üzerinde düşünmek, veri
toplamak, bilgi edinmek ve bunları değerlendirmek amaçlanmıştır. Bu araştırma
sonucunda aşağıda belirtilen değerlendirmeler yapılmıştır:
1- Türkiye’de birçok konuda olduğu gibi kırsal çevrede de etik, siyasal,
hukuksal ve toplumsal sorunlarının çözümü devletten beklenmektedir. Osmanlı
Đmparatorluğundan miras olarak alınan sosyal ve kültürel doku; devletçi,
merkeziyetçi, bireyin devlete itaat etmesi anlayışına dayalı, devlet baba misyonunu
izleyen, her konuda öncü rol üstlenen kamu gücünün varlığını esas alan, vergi
vermekten daha çok ganimet alma temelinde bir ekonomik yapıyı Türkiye
Cumhuriyeti’ne devretmiştir. Buna bağlı olarak çevre sorunlarının çözümü de
tümüyle devletin sorumluluğuna bırakılmış durumdadır. Oysa çevre sorunları, çağdaş
201
modern devletin ve bireyin ortak sorumluluğunda çözümü aranacak değerde bir
konudur.
2- Toplumun çevre sorunlarının çözümü için yeterli bilgi, kültür, eğitim ve
ekonomik düzeye sahip olmadığı ifade edilmektedir. Nüfusun eğitim düzeyine
bakıldığında ortalama eğitim süresinin 4 yıl dolayında olduğu görülmektedir. Kişi
başına düşen ortalama milli gelir rakamlarının düşüklüğü, açlık sınırında birkaç
milyon, yoksulluk sınırında on milyondan fazla insanın bulunduğu bir ülkede çevre
sorunları öncelikli konumunu kaybetmekte, temel fizyolojik ve sosyal güvenlik
gereksinimlerinin bile karşılanamadığı durumlarda insanlardan çevre duyarlılığı ve
bilincine yönelik bir beklentiye girmek yerinde bir tutum olmayacaktır. Dünyada
ülkeler arası insanî gelişmişlik düzeyi açısından Türkiye 179 ülke arasında 76. sırada
bulunmaktadır. Okur-yazar oranı 15 yaş üstü için %88,1 olarak belirlenmiştir.437
Ayrıca Mayıs 2009 tarihi itibarîyle Türkiye Đstatistik Kurumu verilerine göre işsizlik
oranının %16,1, kentlerde %18,1, kırsalda ise %11,1 oranında olduğu bir tablo
değerlendirme açısından göz önüne alınmalıdır.438 Bütün bu veriler kırsal ve kentsel
çevre duyarlılığını ve bilincini etkilemektedir. Kalkınma ve gelişme düzeyinin
belirleyici ölçütleri, insanî gelişmişlik ve çevresel sorumluluk bağlamında önem
taşımaktadır.
4. Kamu Yöneticileri çevreye duyarsız kalmaktadırlar. Gerek seçilmiş
gerekse atanmış yöneticilerin çevre sorunlarına ilgi ve duyarlılığının yeterli olmadığı
yaygın bir görüştür. Özellikle doğal çevrenin, orman ve yeşil alanların yoğunlukta
olduğu alanlarda yaşanan olaylar, medyada yer alan haber ve yorumlara bakıldığında
kamuoyunu tatmin etmekten uzak olduğu anlaşılmaktadır. Hemen her gün yazılı ve
görsel medyada doğal çevrenin tahribine yönelik tutum ve davranışlara vurgu yapan
haber ve bilgilere rastlanmaktadır. Birçok medya organı çevre konusuna özel yer
ayırmakta ve çevre duyarlılığını bu şekilde yaşama geçirmektedir.
5.
Çevre
duyarlılığı
ve
çevre
bilinci
öncelikli
bir
konu
olarak
görülmemektedir. Birçok temel yaşamsal gereksinimlerini karşılayamayan bir ülke
437
438
Milliyet Gazetesi, 11.02.2009, http://blog.milliyet.com.tr/minnie/
Anadolu Ajansı, 15.05.2009. http://www.aa.com.tr/
202
ve toplumda, çevre sorunları karşısında, çevre duyarlılığı ve bilincine dayalı olarak
ilgi ve öncelik göstermek oldukça zorlaşmaktadır. Đnsanların ve toplumun en
öncelikli sorunlarına dönük anketlerde işsizlik, terör, ekonomik krizler, siyasal
belirsizlikler ve benzeri birçok sorun yer alırken, çevre sorunları sıralamada
kendisine yer bulamamaktadır. Bu nedenle çözüme ilişkin çabalarda aynı derece ve
önemde değerlendirilmektedir. Toplumda ve devlet yöneticilerinde insan odaklı bir
çevre anlayışı egemen durumdadır.
6. Türkiye’de çevre mevzuatı çevre sorunlarının çözümünde yetersizdir.
Çevreye ilişkin hukuksal düzenlemeler oldukça ayrıntılı ve kapsamlı hazırlanmış
olmakla birlikte, yaptırımların tam uygulanamaması dolayısıyla bu düzenlemeler
beklenen
ölçüde
yarar
getirmemekte
ve
öngörüldüğü
gibi
yaşama
geçirilememektedir. Oysa her şeyin kâğıt üstünde kalmasını netice veren bu
ihmalkârlık nedeniyle, bütün gayretlere rağmen ortaya çıkan tablo, emeklerin boşa
harcandığını göstermektedir.
7. Türkiye’de çevre sorunları çevre hukukunun tam uygulanmaması nedeniyle
ortaya çıkmaktadır. Özellikle mülkî idare âmirleri ve belediyelerde toplanan, çevre
kirlenmeleri karşısında idarî yaptırım uygulama yetki ve görevi ülke genelinde
tutulan istatistiklere bakıldığında son derece düşük kalmaktadır. Gerek Đçişleri
gerekse Çevre ve Orman Bakanlığında çevreye ilişkin verilen idarî yaptırımların
herhangi bir kaydı tutulmadığı öğrenilmiştir. Öte yandan, çeşitli bürokratik ve siyasi
baskılar, medya ve yerel halkla ilişkilerin niteliği; atanmış yöneticiler için kariyere,
seçilmiş yöneticiler için ise seçimlere dair endişe ve kaygılar v.b. nedenlerle, çevre
hukukunun
öngördüğü
yaptırımların
tam
anlamıyla
gerçekleştirilemediği
değerlendirilmektedir.
8. Kamu yöneticilerinin çevrenin korunması ve geliştirilmesinden daha çok
ekonomik
kalkınmanın
sağlanmasına
öncelik
verdikleri
gözlenmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan beri çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkılması ulusal
ve resmi bir devlet politikası olarak hedeflenmektedir. Bu nedenle kalkınma ve
gelişme amacı bütün sosyal, ekonomik ve siyasal programların ortak noktası
olmuştur. 2000’li yıllarda ise 2023 yılında Dünyanın ilk 10 ülkesi arasında olmak
203
amaçlanmakta ve bütün devleti organlarına bu bir politik amaç olarak verilmektedir.
Bu bakımdan çevre sorunları ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi düşüncesinin
hep gerisinde kalmaya mahkûm olmuştur. Kırsal ve kentsel kalınma öncelikli bir
konuda bulunmakta iken doğal çevrenin korunması ve çevre sorunlarının çözümü
kalkınma ve gelişmenin sonrasına bırakılmış gibidir. Đnsan odaklı çevre anlayışı
kapsamında öncelik insanın refah ve mutluluğunun sağlanmasındadır. Ekonomik ve
sosyal yaşam standartlarının iyileştirilmesi birinci amaçtır. Bütün doğal kaynakların
ve çevrenin kalkınmada bir araç olarak son haddine kadar kullanılması
plânlanmaktadır. Bu durumda bütün değerlerin yok edilmesi pahasına bu amaç
vazgeçilmez bir temel hedef olarak görülmektedir. Sürdürülebilir kalkınma son
derece dengeli ve duyarlı olarak sağlanmalıdır.
9.
Türkiye’de
çevre
sorunları
halk
tarafından
bir
sorun
olarak
algılanmamaktadır. Halktan sosyal, ekonomik ve siyasal alanda en önemli sorunların
sıralamasının yapılması istendiğinde, çevre sorunları çok gerilerde bir yerde
algılanmaktadır. Bunun birçok nedeni bulunmaktadır. Özellikle gelir adaletsizliği,
eğitim ortalamalarının düşüklüğü, gelir eşitsizliği, politik ve sosyal alışkanlıklar gibi
birçok etken bu sonucu doğurmaktadır.
10. Çevreyi koruma, iyileştirme ve geliştirme konusunda yapılan çalışmalara
halkın katılım düzeyi yok denecek kadar azdır. Demokratik gelişim sürecine bağlı ve
paralel olarak bireylerin devlet yönetimine katılmaları ve katkı sağlamaları
değişmektedir. Demokratik yaşamın özümsendiği ülkelerde her alanda olduğu gibi
çevre konusunda da son derece yüksek katılım ve katkı yapılması söz konusudur.
Özellikle sivil toplumun gelişmesi ve buna bağlı olarak kurumlaşması ile ortaya çıkan
kuruluşlar, çevre sorunlarına son derece duyarlı yaklaşmakta ve demokratik ilkeler
çerçevesinde politik yaşama müdahil olmakta, baskı grubu olarak siyasetin oluşumunu
etkilemektedirler. Türkiye’de politik yaşama katılım genellikle, sadece ve yalnızca oy
kullanarak
gerçekleşmekte,
sivil
toplumun
zayıf
kalması
dolayısıyla
politik
mekanizmalara etki etme olanağı azalmaktadır. Kırsal alanda bu durum daha ağır
işleyen bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
204
11. Çevre sorunlarının çoğunlukla toplumun aşırı tüketiminden kaynaklandığı
görüşü doğrulanmamıştır. Tüketim alışkanlıkları bağlamında batılı gelişmiş ülkelerin
oldukça gerisinde kalındığından dolayı, çevre sorunlarının o ülkelere kıyasla aşırı
tüketimden kaynaklandığını söyleyebilmek güçtür. Avrupa ülkeleri arasında satın
alma paritesine göre GSYH olarak kişi başına tüketim miktarı açısından 37 ülke
arasında 22. sırada bulunmaktadır. Ayrıca AB ortalamalarına kıyasla kişi başına
tüketimde %45’i düzeyindedir.439 ABD’nin ortalama tüketiminin AB ülkelerinden
fazla olduğu düşünüldüğünde batılı Ülkelerin tüketim alışkanlıkları ve rakamları ile
Türkiye’nin istatistikleri arasında büyük farklar olduğu görülmektedir. Aşırı
tüketimden kaynaklanan çevre sorunlarının daha çok gelişmiş ülkelerde gözlendiği
ifade edilebilmektedir.
12. Günümüzde insanın doğa ile bir savaş verdiği görüşü paylaşılmıştır.
Đnsanoğlu dünya tarihinde var olduğundan beri yaşadığı temel çelişkilerden biri
insanın doğa ile savaşıdır. Đnsanın doğa ile yaşadığı çelişki bilgi ve teknolojinin
üretimi ile sonuçlanmıştır. Sonuçta insan doğayı daha iyi denetler hale gelmiştir. Bu
süreç aynı zamanda insanlığa pek çok acı, kan ve gözyaşına mal olan sancılı bir
dönem olmuştur. Henüz ideal noktalara varılamamıştır. Bilim ve teknoloji içinde
yaşadığımız ve kendisine egemen olmaya çalıştığımız doğayı tahrip eder bir niteliğe
bürünmüştür. Bu bakımdan kamu yöneticilerinin ve bilim insanlarının kültürel
sorumluluğu insanın doğa ile yaşadığı çelişkileri azaltmaktır. Bu amaç için de yine
bilimin aydınlığından ve teknolojinin araçlarından yararlanılmalıdır. Böylece bilim
ve teknolojik gelişmeleri çevre odaklı bir anlayış ile dengelemeye çalışmak
yöneticilerin ve bilim insanlarının temel sorumluluklarıdır.440
13. Đl özel Đdareleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve görevleri
yeterince etkili uygulayamamaktadır. Birçok Đl Özel Đdaresinde çevre mühendisi,
hukukçu, mimar, şehir plâncısı gibi uzman ve yetişmiş personel sıkıntısı
yaşanmaktadır. Yeterli uzman ve teknik eleman olmayınca çevreye ilişkin görev ve
sorumluluklar gerektiği gibi yerine getirilememektedir. Çevre konusunda kırsal alan
yönetim birimi olan Đl Özel Đdareleri gerek çevre eğitimi, gerekse çevre koruma ve
439
440
http://www.tarimmerkezi.com/yazar, 20.05.2009.
Emre Kongar, http://www.kongar.org/makaleler/, 20.05.2009.
205
geliştirme boyutunda çok önemli işlevler üstlenebilecek durumdadır. Teknik ve insan
kaynağı olarak yeterli alt yapı ve olanaklara sahip olmaları sağlanabildiği takdirde
kırsal
çevrenin
iyileştirilmesi
açısından
önemli
projeler
ve
ilerlemeler
görülebilecektir.
14. Köy yönetimleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve görevleri
uygulayamamaktadır. 35 binden fazla sayıda bulunan Köy yönetimlerinde
Muhtardan başka görevlisi veya dikkate değer miktarda bir bütçesi olan yerleşim
birimlerinin sayısı yok denecek kadar azdır. Köyler yalnızca Muhtarlar aracılığı ile
kendilerine
verilen
çok
sayıda
görev
ve
sorumluluğu
yerine
getirmeye
çalışmaktadırlar. Doğal çevrenin korunmasına yönelik görevleri de bulunan köylerin,
hiçbir bütçe ve insan kaynağı olmadan kendilerine verilen görev ve sorumlulukları
yapmaları mümkün değildir.
15. Çevre sorunlarının gelecek kuşaklara bir kötülük olduğu görüşü yüksek
oranda kabul görmüştür. Felsefî ve insanî yönden bakıldığında çevreye ilişkin bütün
konular gelecek kuşaklarla yakından ve doğrudan ilgilidir. Yeryüzü ve atmosferden
oluşan doğal çevre, evrende yaşamın sürdürülebildiği bilinen tek noktadır. Bu
nedenle çevre alternatifsiz bir kavramdır.
16. Çevre, kalkınma için bir araç olarak görülmektedir. Đnsan odaklı çevre
anlayışı dolayısıyla kalkınma ve refah artışı insanlık için vazgeçilmez bir amaç
olarak kabul edilmektedir. Kalkınmayı en önemli amaç olarak gören anlayış
sahipleri, bu yönüyle çevreyi bir araç olarak kullanmakta ve bu durumu
meşrulaştırmak amacıyla da insan odaklı çevre kuramını kullanmaktadırlar. Çevrenin
insanlığa hizmet ettiği için bir değer taşımakta olduğu görüşü ve algılaması, çevre
sorunlarına felsefî bir boyut getirmektedir.
17.
Modernleşme
süreci
çevre
sorunlarının
temel
nedeni
olarak
algılanmaktadır. Đnsanlar yaşam kalitesini ve refah artışını sürekli iyileştirmek için
çevreden aşırı ölçüde yararlanmışlar ve bir ölçüde amaçlarına da ulaşmışlardır.
Ancak bu gelişmeler büyük ölçüde çevre sorunlarına yol açmış, yaşam kalitesini ve
insan sağlığını olumsuz olarak etkilemeye başlamıştır. Modernleşme çabalarını
içeren bu süreç, insan ve toplum yaşamını ve çevre kalkınma ilişkisini optimum bir
206
ölçekte sağlayamamış ve dengeleyememiş, sonuçta çevre aleyhine bir tablo ortaya
çıkmıştır. Geçmişten bugüne modernleşme ve çevre ilişkisi ters yönlü olarak
işlemeye devam etmektedir.
18. Çevre için verilen eğitim yeterli olarak görülmemektedir. Đlk ve orta
öğretim müfredatında çevreye ilişkin özel nitelikte herhangi bir ders programı
bulunmamaktadır. Aynı şekilde halk eğitimi plânlamasında da çevre konusu ele
alınmamaktadır. Böylece ülke genelinde örgün ve yaygın eğitimde bir noksanlık
ortaya çıkmaktadır. Bir projenin başarıya ulaşması öncelikle eğitimli, bilinçli ve
duyarlı insanlarla olanaklıdır. Bu nedenle çevre için eğitim projesi, geniş kapsamlı
olarak, hem örgün hem de yaygın eğitimde ele alınması gereken bir önemdedir.
19. Đnsanlar, toplumlar ve bir bütün olarak ülkelerin; çevreye, diğer canlılara
ve varlıklara gerekli saygıyı ve özeni gösterebilmeleri, bir çevre kültürü
geliştirebilmeleri, çevre için eğitimden geçmelerine bağlıdır. Yaşam tarzlarını
belirleyen kültürlerdir. Kültürlerin oluşumunda tarihsel geçmiş ve birikim kadar
eğitimde etkilidir. Kültürel doku içerisinde çevre önemli bir unsur olarak yer
almaktadır. Đnsanların kendilerini diğer bütün canlılardan üstün görmemeleri çevre
felsefesinin amaçları arasında yer almaktadır. Đnsanların diğer canlılara karşı tutum
ve davranışlarından önce kendi aralarında, erkeklerin kadınlara karşı tutum ve
davranışları halen birçok sorun kümesi barındırmaktadır. Bu sorunlar ile doğaya
karşı yapılan eylemler arasında bir ilişki bulunup bulunmadığı tartışılmakta olan bir
konudur.
20. Đnsanların kendi çıkar ve mutlulukları için diğer canlılara ve varlıklara
zarar verme hakları bulunmamaktadır.
Günümüze kadar insan merkezli çevre
anlayışı doğrultusunda, kapitalizminde etkisiyle tüketim ve mutluluk en yüksek
değer olarak algılanmıştır. Oysa insanlık kendi bindiği dalı kestiğinin halen farkında
değildir. Tüketerek mutlu olma düşüncesi bir yanılgı olarak geniş kitlelerce
benimsenmiştir. Bunun sonucu olarak çok tüketen daha çok mutlu olacağını
zannetmiştir. Böylece aşırı tüketim kapitalist ideoloji tarafından meşrulaştırılmıştır.
Günümüzde çevre sorunlarının sosyolojik nedenlerine bakıldığında tüketim
ekonomisinin ve bu anlayışın yaygınlığının önemli bir etken olduğu görülmektedir.
207
Tüketim kalıpları ve değer sisteminin çevre sorunlarına yol açtığı görüşü günümüzde
büyük oranda kabul görmektedir. Mutluluk, haz, sevinç, keder, acı gibi kavramlara
dayalı olarak, evrensel etik ve ahlâk yasalarına ulaşılabileceği değerlendirilmektedir.
21.
Đnsan nüfusunun fazlalığı, çevre sorunlarına yol açan en önemli
etkenlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Üretim miktarı değişmeden tüketimin
artması sosyal ve ekonomik dengelerin bozulmasına ve çevresel sorunlara yol
açmaktadır. Nüfus artışına paralel üretim artışı sağlanamadığı takdirde doğal çevrede
dengesizlikler görülmeye başlanmaktadır. Öncelikle artan nüfusun fizyolojik ve
biyolojik gereksinimlerinin karşılanması için çevresel değerler zarar görmektedir.
22. Yöneticilerin karar ve eylemlerinin iyiliği ve kötülüğü sonuçlarına bağlı
olmalıdır düşüncesine kıyasla, karar ve eylemlerin iyiliği ve kötülüğü eylemin
sonucuna değil, dayandığı ilke, niyet, amaç ile izlenen yol ve yöntemlere bağlı
olmalıdır görüşü daha büyük oranda kabul görmektedir. Bütün iş ve eylemlerde,
insanın tutum ve davranışlarının yanında, az ya da çok, doğanın da belirleyiciliği
bulunmaktadır. Bu bakımdan insan unsuruna bağlı olmayan çeşitli faktörler
düşünüldüğünde, iyilik ve kötülük değerlendirmesinin, eylemin sonucundan önce bu
eylemin oluşum sürecine daha çok bağlı olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bireylerin ve yöneticilerin, doğal olarak, zaten bütün karar ve eylemlerinde çevreyi
korumayı ve iyileştirmeyi amaç edinmeleri, bütün insanlık ve doğal yaşam açısından
bir zorunluluk ve gerekliliktir. Đnsanların ve yöneticilerin bütün karar ve eylemlerinin
iyi ve kötü olmasını belirlemede en önemli ölçütün ve değerin adalet olduğu
unutulmamalıdır.
23. Türkiye’de hem kırsal hem de kentsel alanda çok büyük bir imar sorunu
bulunmaktadır. Kentsel toprak rantına dayalı çarpık kentleşme, tarım arazilerinin
imara açılması, kıyıların ve orman alanlarının turizm dolayısıyla özel kullanıma
açılması gibi birçok sorun yaşanmaktadır. Đmar bir sorun olmaktan daha çok en
büyük çevre felâketlerinden biri haline gelmiştir. Çözüm bekleyen en acil çevre
sorunlarının başında imar sorunu yer almaktadır. Ülkenin bu günkü imar durumunun
nedeni, yerel yönetimlerin imar yetkisini doğru ve yerinde kullanmamaları, rant
208
çerçevesinde bilimsellikten uzak, tarihi dokuya yabancı, coğrafi gereksinimlere
aykırı hareket etmeleridir.
24. AB müktesebatının gereği yerine getirilerek çevre yönetiminde kurumsal
kapasitenin arttırılması, hukuksal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi ve gerekli
yatırımların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Çevre bilincinin ve çevre kaygısının
kamusal ve özel yaşamda yerleşmesi için politika belirlenmesi ve uygulanması ile
çevre yönetiminin çevre odaklı olarak sürdürülmesi bakımından çaba gösterilmesi
önem taşımaktadır.
6.5. Öneriler
1.
Türkiye’de çevre mevzuatının etik bakış açısından yoksun olduğu ve
daha çok insan odaklı anlayışla düzenlemelerin yapıldığı dikkate alındığında, çevre
sorunlarının çözümüne yönelik olan ya da çevreye ilişkin tüm düzenlemelerde çevre
odaklı bir anlayışa gereksinim olduğu ortaya çıkmaktadır. Çevre mevzuatının çevre
odaklı bir anlayışla ele alınması ve yeterli içeriğe kavuşturulması gerekmektedir.
Türkiye’de çevre mevzuatı çevre sorunlarının çözümünde yetersiz kalmaktadır. Bu
nedenle çevre mevzuatı etik açıdan yeniden gözden geçirilerek, çevre etiği
bağlamında doğru bir bakış açısıyla gerekli düzeltimler yapılmalıdır. Kamu
yönetiminde ve çevre hukukunda, çevrenin korunması ve geliştirilmesinden daha çok
ekonomik kalkınmanın sağlanmasına öncelik verildiği gözlenmektedir. Çevre,
kalkınma için bir araç olarak görülmektedir. Çevrenin insanlığa hizmet ettiği için bir
değer taşımakta olduğu görüşü terk edilmelidir. Bunun için insan ve canlı odaklı bir
anlayıştan çevre odaklı bir anlayışa geçilerek mevzuat düzenlemeleri ele alınmalıdır.
2.
Kırsal çevrede görülen çevre sorunlarının çözümü bağlamında,
yöneticilerin sorunları etik ve ahlâk ilkeleri boyutunda yaklaşarak değerlendirmeleri
büyük önem taşımaktadır. Kırsal çevrede her türlü karar, eylem, tutum ve
davranışlarla ilgili kamu yönetimi sistemi ve yöneticiler duyarlı ve bilinçli olmalıdır.
3.
Kırsal çevrede etik ve ahlâk dışı eylem ve uygulamaların önlenmesi
için, çevreye ilişkin her türlü karar ve eylemlerin izleneceği, değerlendirileceği,
kamu görevlileri etik kurulu gibi, bir çevre etik kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurulun
209
hem merkezde hem de taşrada teşkilâtı bulunmalı, böylece bürokrasi ve
kırtasiyeciliğe yol açmadan etkili ve hızlı çalışması sağlanmalıdır. Bürokratik
uygulamaların denetiminin özerk bir kurul tarafından yapılması işin doğasına daha
uygundur. Bu nedenle merkezi yönetim içerisinde yer almakla birlikte idari ve mali
açıdan özerk, kurum içerisinde sivil toplum kuruluşlarına yer verilen, atamalarında
üniversitelerden ve basın-yayın kuruluşlarından kişilerinde bulunacağı çevre etik
kurumu ve bu kurumun yönetimini yürütecek bir kurul oluşturulması gerekmektedir.
Kırsal çevrede hem kamu hem de özel sektörün etik olmayan davranışları çevre etik
kurulunun görev ve sorumluluğunda önlenmelidir. Aslında bu görev; tüm
vatandaşların ve kamuoyunun sorumluluğunda, kamu ve özel kurumlar ile yazılı ve
görsel basın ve yayın organlarının işbirliği içerisinde hareket etmeleri halinde başarılı
bir şekilde yapılabilecektir.
4.
Kırsal
çevrede
yaşan
insanların,
eğitim
ve kültür düzeyinin
yükseltilmesi ile ekonomik yönden desteklenmeleri, çevre için eğitim projeleri ile
yaygın eğitim yoluyla bilinçlendirilmeleri sağlanmalıdır.
Türkiye’de çevre
sorunlarının halk tarafından bir sorun olarak algılanabilmesi için ve toplumun çevre
sorunlarının çözümünde yeterli bilgi, görgü ve kültürle donatılması bakımından
çevre eğitimine gerek örgün gerekse yaygın eğitimde yer verilmelidir. Çevreyi
koruma, iyileştirme ve geliştirme konusunda yapılan çalışmalara halkın katılım
düzeyi arttırılmalıdır. Çevre sorunlarının çoğunlukla toplumun tüketim kalıplarıyla
ve toplumsal değerlerle olan ilgisi nedeniyle çevre için eğitim bağlamında halk
eğitimi araç ve yöntemleri kullanılmalıdır.
5.
Mülkî idare âmirlerinin kırsal alanda merkezi ve mahalli nitelikteki
hizmetlerin verilmesinden sorumlu görevliler olarak, taşrada devleti, hükümeti ve
ayrı ayrı her bir bakanlığın idarî ve siyasî temsilcileri olmaları düşünüldüğünde, bu
göreve atananların, çevre bilim, siyaset bilimi, yönetim bilimleri gibi alanlarda
lisansüstü eğitimi almaları ve bilgi çağının lider yöneticileri olarak yetiştirilmeleri
büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle önceden olduğu gibi; mesleğe giriş için üst
sınırın 25 yaş uygulaması ile beraber staj programları içine lisansüstü eğitiminde
eklenmesi yararlı olacaktır. Yöneticilerin lisansüstü eğitim çalışmaları yaparken
özellikle çevre bilimlerinde eğitim almaları teşvik edilmelidir. Bilindiği gibi çevreye
210
ilişkin birçok hukuksal düzenleme her aşamada mülkî idare âmirlerine görev, yetki
ve sorumluluk yüklemektedir.
6.
Mesleğe alınırken getirilen şartlara fakülteler açısından bakıldığında
klâsik yönetici programlarına sahip okulların dışında yer alan fakültelerden Đşletme
mühendisliği,
Ekonomi
ve
Đktisat
Fakülteleri
v.b
okullara
yer
verildiği
görülmektedir. Bunlara ek olarak, günümüzde ve gelecekte çevre konusunun insan
ve toplum yaşamındaki yeri ve önemi dikkate alınarak çevre mühendisliği eğitimi
alanlarında mesleğe girebilmelerine olanak tanınması yararlı olacaktır. Fakültelerin
uyguladığı eğitim programlarının ve içeriklerinin çevre yönetimi bağlamında etkili
ve belirleyici olabileceği değerlendirildiğinden çevre bilimi eğitimi veren okullara
mesleğe giriş olanağı verilmelidir.
7.
Türkiye’de kırsal çevrede siyasal, hukuksal ve toplumsal sorunlarının
çözümü devletten beklenmektedir. Bu nedenle devlet çevre konusunda öncülük
görevlerini sürdürmelidir. Buna dayalı olarak mülkî idare âmirleri taşrada çevrecilik
hareketlerinin içerisinde yer almalıdırlar.
8.
Kamu Yöneticilerine çevre bilinci ve duyarlılığı konusunda hizmet içi
eğitimler düzenlenmelidir. Çevre duyarlılığı ve çevre bilinci öncelikli bir konu olarak
ele alınmalı, sadece Çevre Bakanlığı değil, devletin diğer birimleri de çalışmalara
dâhil edilmelidir. Kamu yöneticileri bütün karar ve eylemlerinde çevreyi korumayı
ve iyileştirmeyi amaç edinmelidirler.
9.
Türkiye’de çevre hukukunun tam uygulanması için gerekli tedbirler
alınmalıdır. Bu kapsamda çevre hukukunun uygulanmaması sonucunda oluşacak
zararlar konusunda ilgililere sorumluluk yüklenmeli ve yaptırımlar arttırılmalıdır.
10.
Đl özel Đdareleri ve köy yönetimlerinin çevre konusunda kendilerine
verilen yetki ve görevleri yeterince etkili uygulayabilmeleri için seçilmiş il genel
meclisi üyeleri ile köy muhtarlarına göreve başlamalarından önce ve görevleri
sırasında çevre konusunda temel eğitim verilmelidir.
11.
Đmar sorununun çözümü için idari ve mali açıdan özerk, özellikle
üniversitelerin ilgili bölümleri ile ortaklaşa çalışacak, taşra örgütlenmesi de
bulunacak bir imar üst kurumu oluşturulmalıdır. Bu kurumda sivil toplum
temsilcileri, yerel yönetimlerden seçilmiş kişiler ve bilim insanları yer almalıdır.
Đmar yetkisi TBMM adına bu kurum tarafından kullanılmalı, imar plânları ülke
211
düzeyinde hazırlandıktan sonra TBMM’nin onayından geçerek yürürlüğe girmeli ve
bütçe kanunu gibi bir kanunla yıllık olarak yapılmalıdır. Đmar yetkisi yerel
yönetimlerden alınmalıdır. Đmar yetkisi toplum adına bütçe yapma yetkisi kadar
önemli ve değerlidir. O kadar ki, bütçe sonradan düzeltilebilir ya da değiştirilebilir.
Ancak imar konusunda geriye dönmek bütçe kadar kolay ve mümkün olmayabilir.
Ayrıca kadastro mahkemeleri örneğinde olduğu gibi imar mahkemeleri kurulmalı ve
ülke genelinde ihtisas mahkemeleri olarak görev yapmalıdırlar.
212
KAYNAKÇA
Akarsu, Bedia, Bilimsel Özgürlük ve Çevre Etiği, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen
Keleş), Đmge Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara.
Alpagut, Berna, Doğal Çevre ve Đnsanın Evrimi, Đnsan Çevre Toplum (ED: Ruşen
Keleş), Đmge Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara.
Anadolu Ajansı, 15.05.2009. http://www.aa.com.tr/
Anıl, Nilgün, Ekoloji Doğa Tasarımı ve Çevre Etiği, Uludağ Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2001.
Arapgirlioğlu, Kumru, Sınır Aşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve
Çevre Etiği,
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ankara, 2003.
Arapkirlioğlu, Kumru, “Biyoetik ve Çevre” Yaman Örs Armağanı, (Ed: Yönetim
Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005.
Arda, Berna, Esin Kahya ve Tamay Başağaç Gül, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi,
Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2004.
Armağan, Ramazan, Yerel Yönetimlerde Çevre Hizmetlerini Sunma Yöntemleri
ve Karşılaştırmalı Analizi, Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 1996.
Atayman, Veysel, Etik, Trend Yayınları (derleme), Đstanbul, 2006.
Atış, Ela, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Aralık 2005.
Avcı, Hüseyin, Çevre Sorunları ve Mahalli Đdareler, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:3.
213
Aydemir, Emine Dilek, Đş Etiği Kavramı, Đleri Bir Đş Etiği Uygulaması Olarak
Đşletme Taahhütnameleri Ver Bir Araştırma,
Đstanbul Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul, 2002.
Ayvalı, Atilla, Genel Olarak Metropoliten Yönetimler ve Yerel Yönetimlerini
Çevre Konusuna Sosyo-Ekonomik Yaklaşımları, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış, Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:39-40.
Azqueta, Diego and Gonzalo Dalacamara, “Ethics, economics and environmental
management”
Ecological
Economics,
56
(2006),
p:524-533,
www.elsevier.com/locate/ecolecon, Available online at www.sciencedirect.com; 10
May 2005, 05.02.2008.
Bayramoğlu, Alada Adalet, Yerel Yönetim ve Ahlâk, Toplu Konut Đdaresi
Başkanlığı-IULA_EMME yayını, Kent Basımevi, Đstanbul,1993.
“Baimer, Kurt, The Moral Point of View, New York: Random House, 1965, 5.
Bölüm.” Aktaran William Frankena, Etik, (Çev: Azmi Aydın), Đmge Kitabevi,
Ankara, 2007, s:205.
“Birnbach, Dieter, Verantwortung für Zukünftige Generationen, 6. bölüm, s:197240.” Aktaran Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:94.
Büken, Nükhet Örnek ve Erhan Büken, “Nedir Şu Tıp Etiği Dedikleri?”, STED,
Cilt:11, Sayı:1, Ankara, 2002.
“Cantzen, Rolf, Daha Az Devlet Daha Çok Toplum, (Çev: Veysel Atayman),
Đstanbul, Ayrıntı Yayınları” Aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları,
Ankara, 2008.
Ceritli, Đsmail, Çevre Sorunları- Çevre Đçin Eğitim Đlişkisi ve Bir Araştırma
Örneği,
Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 1996.
214
Ciniviz, Mehmet Yaşar, Etik Sorunlar Açısından “Ekolojik Etik”: Han Jonas
Etiği Üzerine Bir Đnceleme, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2002.
Coşkun, Bayram ve N.Kemal Öztürk, “Yerel yönetimlerde etkinlik ve etik”
TODAĐE, ÇYY, C:11, sayı:2, Ocak 2002.
Çobanoğlu, Nesrin, “Bireysel Etikten Toplumsal- Siyasal Etiğe”,
Yaman Örs
Armağanı, (Ed: Yayın Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005.
Çobanoğlu, Nesrin, Tıp Etiği, Đlke Yayınevi, Ankara, 2007.
Çobanoğlu, Nesrin ve Gülefşan Demirbaş, “Biyoetik Yaklaşımların Uygulamalı
Etiğe Yansımaları” Uluslar Arası Katılımlı 3. Ulusal Tıp Etiği Kongresi, Kongre
Kitabı-1, (Ed), Özhan Matbaacılık, Bursa 2003.
Çobanoğlu, Nesrin, Etik Kurullar (Ed: Nesrin Çobanoğlu), Etik Kurullar, 2.
Ankara Etik Günleri Sempozyumu, Ankara, 2009.
Dedeoğlu, S.Gözde, Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar, Ege
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đzmir, 2004.
Demirekin, Hüseyin, Isparta Đlinde Çevre Sorunlarına Duyarlılık Analizi,
Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Isparta, 2001.
“De George, R.T., Business Ethics, 5. Edition, Prentice Hall Inc, NJ,USA,1999,
s:56-72.” Aktaran Emine Dilek Aydemir, Đş Etiği Kavramı, Đleri Bir Đş Etiği
Uygulaması Olarak Đşletme Taahhütnameleri Ver Bir Araştırma,
Đstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul,
2002, s:8.
Des Jardins, Joseph R., Çevre Etiği, Çevre Felsefesine Giriş, (Çev. Ruşen Keleş),
Đmge Kitabevi, Nisan 2006 Ankara,
215
Dickinson, Whitney, Jessica Ferreyra, Kimberly L. Imbesi, ve diğerleri, The Ethical
Challenges Faced by Ecological Restorationists , Ecological Restoration, Vol. 24,
No. 2, June 2006, p:102-104. The University of Wisconsin System.
Durak, Nejdet, Aristoteles ve Farabi’de Etik, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2003.
Duru, Bülent, “Avrupa Birliği Çevre Politikası” A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi,
www.ankara.edu.tr/acikarsiv/fulltex/, 31.05.2009.
Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Etik ve Üniversite, TÜBA, Bilimsel toplantı
Yayınları, Ankara, 2000, s:65.
Elliot,
Robert, Evironmental Ethics, Oxford University Press, Walton Street,
Oxford, 1995.
Ergüç, Nurten, Đlköğretim Müfredat Lâboratuar Okulu Müdürlerinin Mesleki
Etik Đlkelere Đlişkin Davranışları (Ankara ili Örneği), Hacettepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ekim, Ankara, 2002.
Eryılmaz, Bilal, Etik Kurullar (Ed:Nesrin Çobanoğlu), Kamu Görevlileri etik
Kurulu, 2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu, Ankara 2009.
Ertürk, Hasan, Çevre Bilimlerine Giriş, U.Ü.Yayınları, no:10, Bursa, 1996
Evanoff, Richard, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”,
ENVIRONMENTAL ETHICS, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3
(September 2005), 2005 The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p:
107-114.
Evanoff, Richard, Environmental Ethics, Reconciling Self, Society, And Nature Đn
Environmental Ethics, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number3 September
2005, The Center For Political Ecology Www.Cnsjournal.Org, 05.02.2008.
Frankena, William, Etik, (Çev: Azmi Aydın), Đmge Kitabevi, Ankara, 2007, s:20.
216
“Fraser-Darling, Die Verantwortung des Menschen für seine Umwelt, Ökologie
und Ethik”, Aktaran Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:
93.
Freiman, Christopher, “Environmental Virtue Ethics”, Book Rewiev, edited by
Ronald Sandler and Philip Cafaro. New York and Oxford: Rowman & Littlefield,
2005, pp. 240. ETHICS & THE ENVIRONMENT, 11(1) 2006 , Indiana University
Press, Bloomington, USA
Geray, Cevat ve Ruşen Keleş, Can Hamamcı, ve diğerleri, Mahalli Đdareler ve Çevre
El Kitabı, A.Ü.S.B.F, Ankara
Görmez, Kemal, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, 3. baskı, Mart 2003,
Ankara,
Gülçubuk, Bülent, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Aralık 2005, s:68-69.
Güler, Birgül Ayman, Yerel Yönetimler, TODAĐE Yayınları No:280, Mart, 1998,
Ankara.
Gündoğdu, Özlem Şeniz, Kentsel Çevre Estetiğinin Etik Açıdan Đrdelenmesi,
A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999.
Höhne, Hans-Joachim, “Die natur der Gesellschaft” Ausi Politik und
Zeitgeschichte (B33-34_2000). Aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları,
Ankara, 2008.
http://www.tarimmerkezi.com/yazar, 20.05.2009.
http://www.çevreyillik.com.,2005
Işıksoy, Mehmet, Gelişme Sorunu ve Çevre Sorunları, Gelişme Ekonomisine
Alternatif Olarak Sürdürülebilir Gelişme Paradigmasının Küreselleşme ve
Azgelişmişlik Koşullarında Değerlendirilmesi,
Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi, Ankara, 1997.
217
Đnce,
Meliha, Çevre Etiği,
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999.
Kamu Hizmetinde Etik, TÜSĐAD-OECD, Eylül 2003, Đstanbul.
Kaplan, Ayşegül, Çevre Sorunlarının Küreselleşmesi ve Uluslar arası Düzeyde
Bütüncül Politika Arayışları,
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1995, Ankara.
Keleş, Ruşen, “Çevre Yurttaş, Sorumluluk”, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen
Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara.
Keleş, Ruşen ve Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Kitabevi, Mayıs 2005,
Ankara,
Keleş, Ruşen, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Ağustos, 2000,
Đstanbul.
Keleş, Ruşen, Kentleşme Politikası, Đmge Kitabevi, Ankara 2006.
Kılavuz, Raci, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma,
Seçkin Yayınları, Ankara 2003,
Kılavuz, Raci, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma,
Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Sivas, 2002.
Kılıç, Selim, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008.
Kongar, Emre, “Yıldız Teknik Üniversitesi Açılış Dersi”, 30 Eylül 1996,
http://www.kongar.org/makaleler/, 20.05.2009.
Kuçuradi, Đoanna, Etik, Türkiye Felsefe Kurumu, Türk Felsefesi Ya da Simurg
Dizisi, Yayın No: 5, Ankara, 2006.
218
Lowe, Ian, “Environmental Movement”, Social Alternatives, Vol. 26, No: 3, Third
Quarter, 2007.
Lundmark, Carina, “The new ecological paradgm revisited: Anchoring the NEP scale
in environmental ethics”, Environmental Education Research, Vol. 13, No. 3, July
2007. pp 329-347.
Marx, Karl, Kapital, Üçüncü Cilt, Sol Yayınları, Ekim, 1997, Ankara.
Minteer, Ben A. ve James P. Collins, Ecological Ethics: Building a New Tool Kit
for Ecologists and Biodiversity Managers, School of Life Sciences, Arizona State
University, Tempe, U.S.A.,Conservation Biology, Volume 19, No. 6, December
2005, p:1803-1812.
Macit, Yunus, Hz. Peygamberin Sünnetinde Çevre, Ondokuz Mayıs Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun, 1997.
Milliyet Gazetesi, 11.02.2009, http://blog.milliyet.com.tr/minnie/
Önder,
Tuncay, Bir “Yeni Toplumsal Hareket” Olarak Ekoloji Hareketinin
Gelişimi ve Đdeolojik Yönelimleri, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2001.
Örs, Yaman, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen
Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara.
Özdemir, Şevket, Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Çevre Sorunlarına
Duyarlılık, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Ankara, 1987.
Özgener, Şevki, Đş Ahlakının Temelleri, Nobel Yayınları, Nisan 2004, Ankara.
Öztuğ, Nafiye, Etik ve Đş Etiğine Đlişkin Yaklaşımlar (Bir Uygulama), Marmara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Đstanbul, 2004.
219
Pfister, Lauren F., “Envıronmental Ethıcs And Some Probıng Questıons For
Tradıtıonal Chınese Phılosophy” Journal of Chinese Philosophy 2007, Professor,
Department of Religion and Philosophy Humanities,Hong Kong Baptist University;
currently Visiting Professor, Institut für Religionswissenschaft,Universität Bern.
2007.
Pieper, Annemarie Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999.
“Resnik, David B. Bilim Etiği, (Çev:Vicdan Mutlu), Đstanbul, Ayrıntı Yayınları,
2004,” aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008.
“Rock,
M., Theologie der Natur, Ökologie und Ethik, s: 83, 93.” Aktaran
Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:93.
“Sylvan, Richard, Universal Purpose, Terrestial Greenhouse and Biological
Evoluation, Canberra: Division of Philosophy and Law, Research School of Social
Sciences, Australian National University, 1990.” Akt. Robert Elliot, Evironmental
Ethics, Oxford University Press, Walton Street, Oxford, 1995, s:1.
Şaylan, Gencay, Türkiye’de Bunalım ve Demokratik Çıkış Yolları, TÜBA
Yayınları, Ekim 1998, Proje Raporu, Ankara,
TMMOB, Çevre Mühendisleri Odası, Yerel Yönetimler Đçin Bütünsel/Önleyici
Çevre Yönetimi Eğitimi Projesi, Aralık 2000, Ankara,
Türkiye Đstatistik Kurumu, www.tuik.gov.tr/VeriBilgi/31.05.2009.
Uslu, Đbrahim, Çevre Sorunları, Tarihi ve Teorik Bir Arka –Plan Araştırması,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Đstanbul, 1991, s:21-35.
Welchman, Jennifer, Book Reviews, Environmental Virtue Ethics, Ronald
Sandler-Philip Cafaro (Eds), Lanham, MD:Rowman-Littlefield,2005, University of
Alberta, Society for Applied Philosophy 2008.
220
“Welan, Manfried, Umweltethik-Eine Hinführung, Diskussionspapier Nr. 75-R98, 1998,” Aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008.
Wogaman, J. Philip, Ethics For Environmental Professionals, Environmental
Practice 6 (1) March 2004, Specıal Sectıon.
Yağanak, Eray, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002.
Yavuz, Fehmi, Kentsel Topraklar, A.Ü.S.B.F. yayınları 1980 Ankara.
Yıldırım, Đrfan, Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van,
2003.
TÜZEL DÜZENLEMELER
Kanunlar, Tüzükler, Yönetmelikler
Belediye Kanunu Kanun Numarası: 5393 Kabul Tarihi : 3/7/2005 Yayımlandığı
R.Gazete
Tarih: 13/7/2005 Sayı : 25874 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt :
44
Çevre Kanunu Kanun Numarası : 2872 Kabul Tarihi : 9/8/1983 Yayımlandığı
R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt :
22
Gecekondu
Kanunu
Yayımlandığı R. Gazete
Kanun
Numarası:
775
Kabul
Tarihi:
20/7/1966
: Tarih : 30/7/1966 Sayı : 12362 Yayımlandığı Düstur:
Tertip : 5 Cilt : 5 Sayfa : 2626
Enerji Verimliliği Kanunu, Kanun No: 5627, RG Sayı:26510, 2.5.2007. Kabul
Tarihi: 18/4/2007, Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 2/5/2007 Sayı : 26510,
Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt : 46.
221
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun, Kanun Numarası:
4070, Kabul Tarihi: 16.2.1995 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 19.2.1995,
Sayı:22207, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt: 34, md:10.
Đl Özel Đdaresi Kanunu, Kanun No. 5302Kabul Tarihi: 22.2.2005
Đmar Kanunu Kanun Numarası: 3194 Kabul Tarihi: 3/5/1985 Yayımlandığı R.
Gazete: Tarih : 9/5/1985 Sayı : 18749 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 24
Sayfa : 378
Đşyeri Açma Ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Kanun Numarası:3572 Kabul Tarihi:
14.6.1989yayımlandığı R. Gazete: Tarih : 17.6.1989
Sayı:20198 Yayımlandığı
Düstur: Tertip : 5 Cilt : 28 Sayfa : 7103
Kadastro Kanunu Kanun Numarası: 3402 Kabul Tarihi: 21/6/1987yayımlandığı R.
Gazete: Tarih : 9/7/1987 Sayı : 19512 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 26
Sayfa:229
Kamulaştırma Kanunu Kanun Numarası : 2942 Kabul Tarihi: 4/11/1983
Yayımlandığı R.Gazete
: Tarih : 8/11/1983 Sayı : 18215yayımlandığı Düstur:
Tertip:5 Cilt : 22 Sayfa : 843
Kıyı Kanunu
Kanun Numarası : 3621 Kabul Tarihi : 4.4.1990 Yayımlandığı
R.Gazete : Tarih : 17.4.1990 Sayı : 20495 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt :
29 Sayfa :76
Köy Kanunu
Kanun Numarası: 442 Kabul Tarihi : 18/3/1924yayımlandığı R.
Gazete:Tarih : 7/4/1924 Sayı : 68 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 3 Cilt : 5 Sayfa :
336
Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu Kanun Numarası: 2863
Tarihi: 21/7/1983 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih : 23/7/1983
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 444
Kabul
Sayı 18113
222
Maden Kanunu
Kanun Numarası : 3213 Kabul Tarihi : 4/6/1985 Yayımlandığı
R.Gazete : Tarih : 15/6/1985 Sayı : 18785 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt :
24 Sayfa : 446
Mahallî Đdare Birlikleri Kanunu
Kanun Numarası: 5355
Kabul Tarihi:
26/5/2005 Yayımlandığı R.Gazete Tarih: 11/6/2005 Sayı : 25842
Yayımlandığı
Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44
Mera Kanunu
Kanun Numarası : 4342 Kabul Tarihi : 25/2/1998 Yayımlandığı
R.Gazete: Tarih : 28/2/1998 Sayı : 23272 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt :
38
Milli Parklar Kanunu
Kanun Numarası
: 2873
Kabul Tarihi: 9/8/1983
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132 Yayımlandığı Düstur :
Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 508
Organik Tarım Kanunu, Kanun No: 5262, 1.12.2004. RG No: 25659. Tarih :
3/12/2004 Yayımlandığı Düstur
: Tertip : 5 Cilt : 44.
Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu
12/4/2000
Kanun Numarası : 4562 Kabul Tarihi :
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 15/4/2000
Yayımlandığı Düstur
Sayı : 24025
: Tertip : 5, Cilt : 39, Sayfa:
Orman Kanunu Kanun Numarası : 6831
Kabul Tarihi: 31/8/1956 Yayımlandığı
R.Gazete: Tarih : 8/9/1956 Sayı : 9402 Yayımlandığı Düstur
: Tertip : 3 Cilt :
37 Sayfa:2457
Su Ürünleri Kanunu
Kanun Numarası: 1380
Kabul Tarihi: 22/3/1971
Yayımlandğı R. Gazete
: Tarih : 4/4/1971 Sayı : 13799
Yayımlandığı Düstur :
Tertip : 5 Cilt : 10 Sayfa : 2056
Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu, Kanun
no: 3083, Kabul Tarihi: 22.11.1984, Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 1.12.1984
Sayı: 18592,Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt: 24, Sayfa: 80, Md:19.
223
Sular Hakkında Kanun
Kanun Numarası : 831 Kabul Tarihi: 28/4/1926
Yayımlandığı R.Gazete
: Tarihi : 10/5/1926 Sayı : 368
Yayımlandığı Düstur:
Tertip : 3 Cilt : 7 Sayfa : 887.
Sular Kanununun Uygulanışını Gösteren Tüzük
Tarihi : 12.8.1928,
Bakanlar Kurulu Kararının
No : 7044 Dayandığı Kanunun Tarihi : 28.4.1926,
Yayımlandığı R.Gazetenin Tarihi
: 29.8.1928,
No :831
No :976 Yayımlandığı Düsturun
Tertibi: 3, Cildi:9, S :793
Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanunu
Tarihi: 3/7/2005 Yayımlandığı R.Gazete
Kanun Numarası: 5403
Kabul
: Tarih: 19/7/2005 Sayı : 25880
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, Kanun No: 2690, Kabul Tarihi:
9.7.1982, Resmi Gazete Sayı: 17753.
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Kanun Numarası: 1593 Kabul Tarihi: 24/4/1930
Yayımlandığı R.Gazete: 6/5/1930 Sayı : 1489 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 3 Cilt
: 11 Sayfa : 143
Yenilenebilir
Enerji
Kaynaklarının
Elektrik
Enerjisi
Üretimi
Amaçlı
Kullanımına Đlişkin Kanun, Kanun No: 5346, Resmi Gazete sayı: 25819,
18.5.2005.
Yeraltı Suları Hakkında Kanun Kanun Numarası: 167 Kabul Tarihi: 16/12/1960
Yayımlandığı R. Gazete
: Tarih : 23/12/1960 Sayı : 10688yayımlandığı Düstur :
Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 814.
Yeraltı Suları Tüzüğü
5/1465
Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi : 20.7.1961,No :
Dayandığı Kanunun Tarihi : 16.12.1960, No : 167 Yayımlandığı R.
Gazetenin Tarihi:8.8.1961, No : 10875
Yayımlandığı Düsturun Tertibi: 4, Cildi:
1, S. 2975
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği
224
Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği
Endüstri Bölgeleri Yönetmeliği
Đl Özel Đdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği, Resmi
Gazete Tarihi; 9.10.2005, Sayı: 25961.
Đşyeri Açma Ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik
Orman Köylüleri Kalkınma Fonu Yönetmeliği
Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması Yönetmeliği
Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği
225
EKLER:
ANKET:
KĐŞĐSEL BĐLGĐLER
Aşağıda bazı kişisel bilgilerinizin saptanması için hazırlanmış sorular
bulunmaktadır. Lütfen durumunuza uygun seçeneği “x” işareti ile belirtiniz.
Soruların cevapsız bırakılmaması büyük önem taşımaktadır.
A.Yaş
1.25-35 yıl
( )
2.35-45 yıl
( )
3.45-55 yıl
( )
4.55-65 yıl
( )
B.Yönetim Görevi
1.Merkez Teşkilâtında Görevli
( )
2.Vali-Merkez Valisi
( )
3.Vali Yardımcısı
( )
4.Kaymakam
( )
5.Hukuk Đşleri Müdürü
( )
6.Mülkiye Müfettişi
( )
7.Kaymakam Adayı
( )
226
C.Eğitim Durumu
1.Lisans
( )
2.Yüksek Lisans
( )
3.Doktora
( )
D.Yöneticilik Kıdemi
1.5 yıl ve daha az
( )
2.6-10 yıl
( )
3.11-15 yıl
( )
4.16-20 yıl
( )
5.21 yıl ve üzeri
( )
E. Mezun Olunan Fakülte
1.Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi ( )
2.Đstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi ( )
3.Hukuk Fakültesi
( )
4.Đktisâdi ve Đdarî Bilimler Fakültesi ( )
5.Diğer
( )
227
Yönerge:
olduğunu uygun yanıt aralığını işaretleyerek belirtmenizdir.
Hiç Katılmıyorum
Az Katılıyorum
Orta Düzeyde
Katılıyorum
Çok Katılıyorum
Tam Katılıyorum
Aşağıda yer alan ifadeler çevre sorunları ve çevre etiği ile ilgili bilgi ve
1. Türkiye’de çevre bakımından en önemli sorun; toplumda çevre bilinci
○
○
○
○
○
2. Çevre sorunlarının çözümü devletten beklenmektedir.
○
○
○
○
○
3. Toplum, çevre sorunlarının çözümü için yeterli bilgi, kültür, eğitim ve
○
○
○
○
○
4. Kamu Yöneticileri çevreye duyarsız kalmaktadırlar.
○
○
○
○
○
5. Çevre duyarlılığı ve çevre bilinci öncelikli bir konu olarak
○
○
○
○
○
6. Türkiye’de çevre mevzuatı çevre sorunlarının çözümünde yetersizdir.
○
○
○
○
○
7. Türkiye’de çevre sorunları çevre hukukunun tam uygulanmaması
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
9. Türkiye’de çevre sorunları halk tarafından bir sorun olarak ○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
12. Günümüzde insan doğa ile bir savaş vermektedir.
○
○
○
○
○
13. Đl özel Đdareleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
görüşlerinize ilişkindir. Ölçekte bulunan ifadelerin doğru ya da yanlış
yanıtı yoktur. Sizden istenen aşağıdaki ifadeleri dikkatle okuyarak bu
ifadelerden her birinin bilgi ve görüşleriniz açısından ne ölçüde doğru
ve duyarlılığının yeteri kadar gelişmemiş olmasıdır.
ekonomik düzeye sahip değildir.
görülmemektedir.
nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
8. Kamu yöneticileri çevrenin korunması ve geliştirilmesinden daha çok
ekonomik kalkınmanın sağlanmasına öncelik vermektedirler.
algılanmamaktadır.
10. Çevreyi koruma, iyileştirme ve geliştirme konusunda yapılan
çalışmalara halkın katılım düzeyi yok denecek kadar azdır.
11. Çevre sorunları çoğunlukla toplumun aşırı tüketiminden
kaynaklanmaktadır.
görevleri yeterince etkili uygulayamamaktadır.
14. Köy yönetimleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve
görevleri uygulayamamaktadır.
228
15. Çevre sorunları gelecek kuşaklara bir kötülüktür.
○
○
○
○
○
16. Çevre, kalkınma için bir araç olarak görülmektedir.
○
○
○
○
○
17. Modernleşme süreci çevre sorunlarının temel nedenidir.
○
○
○
○
○
18. Çevre için verilen eğitim yeterli değildir.
○
○
○
○
○
19. Đnsanlar, diğer canlılara ve varlıklara gerekli saygıyı ve özeni
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
21.Đnsanların kendi çıkar ve mutlulukları için diğer canlılara ve varlıklara ○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
24. Kadınların ezilmesi ile doğaya karşı yapılan eylemler arasında bir ○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
○
27. Çevre insanlığa hizmet ettiği için bir değer taşımaktadır.
○
○
○
○
○
28. Mutluluk, haz, sevinç, keder, acı gibi kavramlara dayalı olarak,
○
○
○
○
○
29. Yönetici bütün karar ve eylemlerinde çevreyi korumayı ve ○
○
○
○
○
○
○
○
○
göstermelidirler.
20. Đnsanlar kendilerini bütün canlılardan üstün görmemelidirler.
zarar verme hakları olmamalıdır.
22. Đnsan nüfusunun fazlalığı, çevre sorunlarına yol açan en önemli
etkenlerden biridir.
23. Tüketim kalıpları ve değer sistemi çevre sorunlarına yol açmaktadır.
ilişki bulunmaktadır.
25. Yöneticinin karar ve eylemlerinin iyiliği ve kötülüğü sonuçlarına ○
bağlı olmalıdır.
26. Yöneticinin karar ve eylemlerinin iyiliği ve kötülüğü eylemin
sonucuna değil, dayandığı ilke, niyet, amaç ile izlenen yol ve yöntemlere
bağlı olmalıdır.
evrensel etik ve ahlâk yasalarına ulaşılabilir.
iyileştirmeyi amaç edinmelidir.
30. Yönetici karar ve eylemlerinin iyi ve kötü olmasını belirlemede en ○
önemli ölçüt adalettir.
229
Araştırmanın Hipotezleri Çerçevesinde Anket Sorularına Verilen Yanıtların
Değerlendirilmesi
ÇE1
Frequency
Valid
Hiç
katılmıyorum
128
Percent
Valid
Percent
100,0
Cumulative
Percent
100,0
100,0
ÇE2
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
,8
3,9
Cumulative
Percent
,8
4,7
21,9
21,9
26,6
69
25
128
53,9
19,5
100,0
53,9
19,5
100,0
80,5
100,0
Frequency
10
Percent
7,8
Valid
Percent
7,8
Cumulative
Percent
7,8
43
33,6
33,6
41,4
50
25
128
39,1
19,5
100,0
39,1
19,5
100,0
80,5
100,0
Frequency
3
29
Percent
2,3
22,7
Valid
Percent
2,3
22,7
Cumulative
Percent
2,3
25,0
54
42,2
42,2
67,2
36
6
128
28,1
4,7
100,0
28,1
4,7
100,0
95,3
100,0
Frequency
1
5
Percent
,8
3,9
28
Valid
Percent
ÇE3
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE4
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
230
ÇE5
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Frequency
2
8
Percent
1,6
6,3
Valid
Percent
1,6
6,3
Cumulative
Percent
1,6
7,8
35
27,3
27,3
35,2
62
21
128
48,4
16,4
100,0
48,4
16,4
100,0
83,6
100,0
Frequency
14
35
Percent
10,9
27,3
Valid
Percent
10,9
27,3
Cumulative
Percent
10,9
38,3
49
38,3
38,3
76,6
25
5
128
19,5
3,9
100,0
19,5
3,9
100,0
96,1
100,0
Frequency
7
24
Percent
5,5
18,8
Valid
Percent
5,5
18,8
Cumulative
Percent
5,5
24,2
29
22,7
22,7
46,9
53
15
128
41,4
11,7
100,0
41,4
11,7
100,0
88,3
100,0
Frequency
12
Percent
9,4
Valid
Percent
9,4
Cumulative
Percent
9,4
36
28,1
28,1
37,5
57
23
128
44,5
18,0
100,0
44,5
18,0
100,0
82,0
100,0
ÇE6
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE7
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE8
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
231
ÇE9
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
,8
10,2
Cumulative
Percent
,8
10,9
33,6
33,6
44,5
56
15
128
43,8
11,7
100,0
43,8
11,7
100,0
88,3
100,0
Frequency
3
13
Percent
2,3
10,2
Valid
Percent
2,3
10,2
Cumulative
Percent
2,3
12,5
46
35,9
35,9
48,4
55
11
128
43,0
8,6
100,0
43,0
8,6
100,0
91,4
100,0
Frequency
20
44
Percent
15,6
34,4
Valid
Percent
15,6
34,4
Cumulative
Percent
15,6
50,0
36
28,1
28,1
78,1
25
3
128
19,5
2,3
100,0
19,5
2,3
100,0
97,7
100,0
Frequency
16
19
Percent
12,5
14,8
Valid
Percent
12,5
14,8
Cumulative
Percent
12,5
27,3
49
38,3
38,3
65,6
32
12
128
25,0
9,4
100,0
25,0
9,4
100,0
90,6
100,0
Frequency
1
13
Percent
,8
10,2
43
Valid
Percent
ÇE10
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE11
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE12
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
232
ÇE13
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Frequency
6
Percent
4,7
Valid
Percent
4,7
Cumulative
Percent
4,7
18
14,1
14,1
18,8
64
40
128
50,0
31,3
100,0
50,0
31,3
100,0
68,8
100,0
Frequency
2
Percent
1,6
Valid
Percent
1,6
Cumulative
Percent
1,6
9
7,0
7,0
8,6
49
68
128
38,3
53,1
100,0
38,3
53,1
100,0
46,9
100,0
ÇE14
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE15
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
,8
,8
Cumulative
Percent
,8
1,6
3,9
3,9
5,5
30,5
64,1
100,0
30,5
64,1
100,0
35,9
100,0
Frequency
20
23
Percent
15,6
18,0
Valid
Percent
15,6
18,0
Cumulative
Percent
15,6
33,6
42
32,8
32,8
66,4
30
13
128
23,4
10,2
100,0
23,4
10,2
100,0
89,8
100,0
Frequency
1
1
Percent
,8
,8
5
39
82
128
Valid
Percent
ÇE16
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
233
ÇE17
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Frequency
5
15
Percent
3,9
11,7
Valid
Percent
3,9
11,7
Cumulative
Percent
3,9
15,6
35
27,3
27,3
43,0
51
22
128
39,8
17,2
100,0
39,8
17,2
100,0
82,8
100,0
Frequency
6
Percent
4,7
Valid
Percent
4,7
Cumulative
Percent
4,7
24
18,8
18,8
23,4
67
31
128
52,3
24,2
100,0
52,3
24,2
100,0
75,8
100,0
Frequency
1
Percent
,8
4
29
94
128
ÇE18
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE19
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Valid
Percent
,8
Cumulative
Percent
,8
3,1
3,1
3,9
22,7
73,4
100,0
22,7
73,4
100,0
26,6
100,0
Frequency
23
17
Percent
18,0
13,3
Valid
Percent
18,0
13,3
Cumulative
Percent
18,0
31,3
23
18,0
18,0
49,2
29
36
128
22,7
28,1
100,0
22,7
28,1
100,0
71,9
100,0
ÇE20
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
234
ÇE21
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Frequency
6
Percent
4,7
Valid
Percent
4,7
Cumulative
Percent
4,7
13
10,2
10,2
14,8
42
67
128
32,8
52,3
100,0
32,8
52,3
100,0
47,7
100,0
Frequency
13
27
Percent
10,2
21,1
Valid
Percent
10,2
21,1
Cumulative
Percent
10,2
31,3
46
35,9
35,9
67,2
34
8
128
26,6
6,3
100,0
26,6
6,3
100,0
93,8
100,0
Frequency
2
6
Percent
1,6
4,7
Valid
Percent
1,6
4,7
Cumulative
Percent
1,6
6,3
38
29,7
29,7
35,9
59
23
128
46,1
18,0
100,0
46,1
18,0
100,0
82,0
100,0
Frequency
55
27
Percent
43,0
21,1
Valid
Percent
43,0
21,1
Cumulative
Percent
43,0
64,1
30
23,4
23,4
87,5
13
3
128
10,2
2,3
100,0
10,2
2,3
100,0
97,7
100,0
ÇE22
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE23
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE24
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
235
ÇE25
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Frequency
12
18
Percent
9,4
14,1
Valid
Percent
9,4
14,1
Cumulative
Percent
9,4
23,4
49
38,3
38,3
61,7
39
10
128
30,5
7,8
100,0
30,5
7,8
100,0
92,2
100,0
Frequency
10
22
Percent
7,8
17,2
Valid
Percent
7,8
17,2
Cumulative
Percent
7,8
25,0
38
29,7
29,7
54,7
41
17
128
32,0
13,3
100,0
32,0
13,3
100,0
86,7
100,0
Frequency
3
9
Percent
2,3
7,0
Valid
Percent
2,3
7,0
Cumulative
Percent
2,3
9,4
21
16,4
16,4
25,8
46
49
128
35,9
38,3
100,0
35,9
38,3
100,0
61,7
100,0
Frequency
14
17
Percent
10,9
13,3
Valid
Percent
10,9
13,3
Cumulative
Percent
10,9
24,2
49
38,3
38,3
62,5
33
15
128
25,8
11,7
100,0
25,8
11,7
100,0
88,3
100,0
ÇE26
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE27
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
ÇE28
Valid
Hiç katılmıyorum
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
236
ÇE29
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Frequency
3
Percent
2,3
Valid
Percent
2,3
Cumulative
Percent
2,3
31
24,2
24,2
26,6
61
33
128
47,7
25,8
100,0
47,7
25,8
100,0
74,2
100,0
Frequency
3
Percent
2,3
Valid
Percent
2,3
Cumulative
Percent
2,3
18
14,1
14,1
16,4
49
58
128
38,3
45,3
100,0
38,3
45,3
100,0
54,7
100,0
ÇE30
Valid
Az katılıyorum
Orta düzeyde
katılıyorum
Çok katılıyorum
Tam katılıyorum
Toplam
Descriptive Statistics
Standart
N
Range
Minimum
Maximum
Sum
Ortalama
Sapma
Variance
Egtdrmu
128
2,00
1,00
3,00
188,00
1,4688
,61398
,377
Fakülte
128
4,00
1,00
5,00
243,00
1,8984
1,22211
1,494
Kidem
128
4,00
1,00
5,00
428,00
3,3438
1,41665
2,007
Yaş
128
3,00
1,00
4,00
246,00
1,9219
,77976
,608
128
5,00
1,00
6,00
444,00
3,4688
1,53149
2,345
Yöngörev
i
Valid N
(listwise)
128
237
Statistics
Yaş
N
Valid
Yön.
Eğitim
Kıdem
Görevi
Durumu
Fakülte
128
128
128
128
128
0
0
0
0
0
Ortalama
1,9219
3,4688
1,4688
3,3438
1,8984
Std. Error of Ortalama
,06892
,13537
,05427
,12522
,10802
Median
2,0000
4,0000
1,0000
4,0000
1,0000
2,00
4,00
1,00
4,00
1,00
,77976
1,53149
,61398
1,41665
1,22211
Variance
,608
2,345
,377
2,007
1,494
Skewness
,543
-,040
,950
-,394
1,065
Std. Error of Skewness
,214
,214
,214
,214
,214
-,098
-,556
-,101
-1,170
-,134
Std. Error of Kurtosis
,425
,425
,425
,425
,425
Range
3,00
5,00
2,00
4,00
4,00
Minimum
1,00
1,00
1,00
1,00
1,00
Maximum
4,00
6,00
3,00
5,00
5,00
246,00
444,00
188,00
428,00
243,00
25
1,0000
3,0000
1,0000
2,0000
1,0000
50
2,0000
4,0000
1,0000
4,0000
1,0000
75
2,0000
4,0000
2,0000
5,0000
3,0000
Missing
Mode
Standart Sapma
Kurtosis
Sum
Percentiles
238
ÖZET
KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM:
KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ
Abdulkadir MAHMUTOĞLU
Doktora Tezi
Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Haziran 2009, 243 Sayfa
Yeryüzünde bulunan bütün canlılarla birlikte insanlık, bugüne kadar eşi
görülmemiş düzeyde çevre sorunları ile karşılaşmaktadır. Đnsanların sanayileşme,
kentleşme, modernleşme gibi etkinlikleri ile başlayan çevre sorunları tarım
topraklarına ve kırsal alanlara doğru yayılmıştır. Doğal kaynaklar çok büyük ölçüde
kirlenmekte ve bozulmaktadır. Dünya nüfusu 6 milyarı aşmış durumdadır. Nüfusun
artması kirlenmeyi ve bozulmayı da arttırmaktadır. Gelecek nesilleri de etkileyecek
olan biyolojik, nükleer ve diğer zehirli atıklar giderek artmaktadır. Bu atıkların bir
kısmı daha binlerce yıl öldürücü etkilerini sürdürecektir.
Etik sadece kuramsal bir bilim değil, uygulamalı bir bilim olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Genel etik ilkelerinin belirli yaşam ve eylem alanlarına uygulanmasıyla
birlikte o alanı ahlâkîlik ilkesi ve ahlâk bağlamında yorumlayan özel ve somut bir
etik ortaya çıkmaktadır. Etik, kısaca ifade edilirse; felsefenin bir dalı olarak ahlaki
sorunlar ve ahlaki yargılar hakkında felsefi düşünme anlamına gelmektedir. Etik
felsefenin bulunduğu konumdan da güç alarak yaşamın hemen her alanı ile ilgili
düşünmekte ve bunlara ilişkin ortaya bir yargı koyabilme potansiyelini taşımaktadır.
Etik felsefenin bir alt dalı olarak yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Etik
239
ve ahlâk, kullandığı çeşitli araçlar ve yöntemler ile insanların tutum ve davranışlarına
bir değer biçmektedir.
Çevre etiği insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ahlaki ilişkilerin sistemli
olarak incelenmesi, bir başka anlatımla ahlak kurallarının insanların doğal dünya
karşısındaki davranışlarını yönettiğini ya da yönetmesi gerekliliğini öngören,
insanların kimlere, nelere karşı sorumlu olduğunu ve bu sorumlulukların haklılığını
açıklayan bir kuram olarak tanımlanabilmektedir.
Topraklarının çok büyük bir bölümü kırsal alan olarak nitelenidirlen
Türkiye’de Mülkî idare sisteminin ve yerel yönetimlerin (Đl özel idareleri ve Köyler)
çevre yönetimi bağlamında önleyici, koruyucu, onarıcı, geliştirici nitelikte görevleri
ve sorumlulukları söz konusudur. Merkezi idarenin taşra teşkilâtı ve yerel
yönetimlerde görev yapan yöneticilerin çevre sorunlarına yaklaşımları ve etik
anlayışları, çevreye ilişkin görevlerin yapılması, yetkilerin kullanılması ve
sorumlulukların yerine getirilmesi bakımından anlamlı ve önemlidir.
Bu çalışmada Türkiye’de kırsal alanda tarım, enerji, su, imar v.b. konularla
ilgili olarak görülen kırsal çevre sorunları ile çevre hukuku etik yaklaşım
çerçevesinde ele alınmıştır. Mülkî idare âmirlerinin kırsal çevre etiği konusunda
görüş ve düşüncelerinin neler olduğu, bu görüş ve düşünceler arasında yaş, eğitim,
okul, kıdem ve yönetim görevlerine göre bir farklılık olup olmadığı araştırılmıştır.
Araştırmanın yapıldığı tarihlerde mülki idare amiri olarak görev yapan 1859
kişi bulunmaktadır. Araştırma problemlerinin yanıtlanması için yapılan veri toplama
aracı bir internet adresinde yayınlanmış, bu adresi gösteren açıklama elektronik
ortamda tüm mülkî idare âmirlerine e-posta olarak gönderilmiş ve internet sitesine
giriş yapılarak soruların yanıtlanması istenmiştir. Yanıtlar elektronik ortamda
internet üzerinden kayıt altına alınmıştır.
Toplanan olan veriler üzerinde istatistik testler SPSS programı kullanılarak
yapılmış ve böylelikle veriler çözümlenmiştir. Bu verilerin analizi için frekans,
yüzde, aritmetik ortalama, standart sapmalar, t testi ve Anova testi kullanılmıştır.
240
Elde edilen bulgular daha sonra yorumlanmış ve sonuçlar ile öneriler ortaya
konmuştur.
Bu araştırmada bağımsız değişken olarak kişisel değişkenler, bağımlı
değişkenler olarak da çevre etiği algılamaları ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Çevre, Etik, Çevre Etiği, Kırsal Çevre Etiği, Yerel
Yönetimler, Mülkî Đdare Âmirliği.
241
ABSTRACT
ETHICAL APRROACH TO THE ENVIRONMENTAL PROBLEMS
IN THE RURAL AREAS
Abdulkadir MAHMUTOĞLU
PHD Thesis
Department of Social Environment Sciences
Thesis Supervisor: Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
June 2009, 243 Pages
Together with the other living creatures on planet earth, human being has
been encountering unexampled level of environmental problems as per date. The
environmental problems of human being started with the activities of
industrialization and urbanization have widened towards the arable lands and rural
areas. Natural resources have been to a great extent contaminated and spoilt. World
population already has exceeded the 6 billion. Population growth increases the
contamination and spoilt in the environment. The nuclear and other poisoned wastes,
which will affect the future generation, have increased progressively. Certain part of
these wastes will also maintain their deadly effects thousands of years.
Ethic is not a theoretical science; it appears as a practical science in front of
us. Together with application of the general ethical principles to certain social and
action areas, particular and concrete ethical rules- which interpret that area in regard
to the morality principles and moral values- appear. If the ethic is defined briefly: as
a branch of philosophy, ethic means that thinking philosophically about the moral
problems and moral judgments. Getting strength from the status of philosophy, ethics
has consideration concerning all the areas of life and it carries a potential to deliver
judgments in relation to all these areas. Ethics as a sub-branch of philosophy has
242
become an indispensable elements of life. Ethics and morality appraise conducts and
behaviors of people by means of using certain tools and methods.
Environmental ethics means to examine systematically the moral relations
between human being and natural environment, another words, it envisages that
moral principles governs or must govern the conducts of human being against the
natural environment and that it can be defined as a theory which explain the
justification of responsibility of human being and that what or to whom human being
is responsible for.
Administrative system and local administration in Turkey, in which vast
majority of its lands are qualified as in the rural areas (city administration and
villages), have duties and responsibilities with respect to the environmental
government as preventive, reparative, protective and developer. Approaches and
ethical perceptions of administrators working within rural branches of central
government and the local administrations are meaningful and important in terms of
carrying out the duties and responsibilities and exercising competences regarding
environment.
In this research, it was addressed the rural environmental problems in Turkey
seen concerning farming, energy, water and construction in rural areas within the
context of the ethical approach in environmental law. It was examined that what the
opinions and considerations of administrators on the rural environmental ethics are
and whether there are variations among these considerations and opinions according
to the age group, education level, school they have attended, seniority and
administrative duties.
At the time of the research, there were 1859 person who were working as
governor. The questionnaire prepared for collecting data in order to answer the
research questions were broadcasted within a website and web-address and
explanation were forwarded to all governors via e-mails and they were asked to
access to this website and to answer questions. Answers for this questionnaire were
kept within a database via internet.
243
Statistical tests on this collected data were carried out by means of SPSS
software (eğer bilgisayar programı ise) and then data were analyzed. To analyze
these data, frequency, percent, arithmetic average, standard deviations, t test and
Anova test were used. Findings were then interpreted and results and certain
proposals were put forwarded.
In this study, personal parameters were addressed as independent variable
and environmental ethics were addressed as dependent parameters.
Key
Words:
Environment,
Ethics,
Environmental
Environmental Ethics, Local Administrations, Governorship Office.
Ethics,
Rural
Download