T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ Doktora Tezi Abdulkadir Mahmutoğlu Ankara–2009 II T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ Doktora Tezi Abdulkadir MAHMUTOĞLU Tez Danışmanı Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Ankara–2009 III T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ SOSYAL ÇEVRE BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ Doktora Tezi Tez Danışmanı: Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı Đmzası Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU................ ........................................ Prof. Dr. Cevat GERAY….….................... ........................................ Prof. Dr. Ruşen KELEŞ............................. ........................................ Prof. Dr. Çağrı ERHAN............................. ......................................... Doç Dr. H. Đbrahim AYDINLI................... ......................................... Tez Sınavı Tarihi 29/06/2009 IV TÜRKĐYE CUMHURĐYETĐ ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(23/07/2009) Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı Abdulkadir Mahmutoğlu Đmzası V ĐÇĐNDEKĐLER Sayfa No BÖLÜM I GĐRĐŞ…………………………………………………………………………………1 BÖLÜM II KURAMSAL ÇERÇEVE: ETĐK VE ÇEVRE ETĐĞĐ………………………………26 2.1. Kavram ve Terimler…………………………………………………….26 2.1.1. Ekoloji………………………………………………………...28 2.1.2. Ahlak………………………………………………………….33 2.1.3. Etik……………………………………………………………43 2.1.4. Etik Đlkeler, Etik Đlişkiler ve Hukuk…………………………..52 2.1.5. Etiğin Bazı Kavramlarla Đlişkileri, Kapsamı ve Sınırları……..58 2.2. Etik ve Kuramsal Yaklaşımlar……...…………………………………..76 2.3. Çevre Etiği Kuramları…………………………………………………..87 2.3.1. Ekolojik Etik………………………………………………….91 2.3.2. Doğaya Saygı Etiği……………………………………………93 2.3.3. Đnsan Merkezli Etik…………………………………………...96 2.3.4. Canlı Merkezli Etik………………………………………….101 2.3.5. Yeryüzü Etiği………………………………………………..105 2.3.6. Çevre Merkezli Etik…………………………………………106 2.3.7. Derin Ekoloji………………………………………………...110 2.3.8. Ekofeminizm………………………………………………...112 BÖLÜM III TÜRKĐYE’DE KIRSAL ALANDA ÇEVRE YÖNETĐMĐ, YEREL YÖNETĐMLER VE ÇEVRE ETĐĞĐ……………………………………….………………………...113 3.1. Çevre Yönetimi ve Çevre Etiği………………………………………..113 3.2. Çevre Sorunları ve Yerel Yönetimler………………………….……...119 3.3. Çevre Sorunları ve Tarım……………………………………………..125 VI 3.4. Çevre Sorunları ve Enerji Kaynakları…………………………………131 3.5. Yerel Yönetimler ve Çevre Yönetimi…………………………………134 3.5.1. Đl Özel Đdareleri………………….………………………………......134 3.5.2. Köyler………………………………………………………………..143 3.6. Çevre Etiği ve Çevre Hukuku…………………………………………150 3.6.1. Çevre Kanunu……...………………………………………………..150 3.6.2. Gecekondu, Đmar, Toprak Koruma ve arazi kullanım Kanunları…………………………………………………………...154 BÖLÜM IV TÜRKĐYE’DE KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ KONUSUNDA MÜLKĐ ĐDARE AMĐRLERĐNĐN GÖRÜŞLERĐ KONUSUNDA BĐR ARAŞTIRMA……………..160 4.1. Araştırmanın Konusu………………………………………………….160 4.2. Araştırmanın Amacı ve Soruları…………………................................160 4.3. Araştırmanın Önemi…………………………………………………...161 4.4. Araştırmanın Sayıltıları………………………………………………..166 4.5. Araştırmanın Sınırlılıkları……………………………………………..166 4.6. Araştırmanın Yöntemi…………………………………………………166 4.6.1. Araştırma Modeli……………………………………………166 4.6.2. Araştırma Evreni ve Örneklem……………………………...167 4.6.3. Veri Toplama Yöntemi………………………………………170 4.6.4. Veri Toplama Araçları………………………………………172 4.6.5. Geçerlik ve Güvenirlik Analizi……………………………...172 4.6.6. Normal Dağılım Testi……………………………………….175 4.6.7. Verilerin Toplanması………………………………………..176 4.6.8. Veri Çözümleme Yöntemi…………………………………..177 VII BÖLÜM V BULGULAR VE YORUMLAR….………………………………………………..179 5.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Bulgular……………………………………179 5.2. Mülki Đdare Amirlerinin Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………….188 5.2.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………………………..188 5.2.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………..188 5.2.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………..189 5.2.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………………………..190 5.2.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………………..190 5.3. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………………………………….191 5.3.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………………………….191 5.3.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………….192 5.3.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………….193 5.3.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………………………….193 5.3.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma………………………………..194 BÖLÜM VI SONUÇLAR, DEĞERLENDĐRMELER VE ÖNERĐLER………………………..196 6.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Sonuçlar…………………………………...196 VIII 6.2. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………………197 6.2.1. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………197 6.2.2. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………198 6.2.3. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………198 6.2.4. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar……………………………………199 6.2.5. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………………...199 6.3. Mülki Đdare Amirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma……………………………………………….199 6.4. Genel Değerlendirme…………………………………….....................200 6.5. Öneriler………………………………………………………………..208 KAYNAKÇA………………………………………………………………212 EKLER……………………………………………………………………..225 TÜRKÇE ÖZET.......………………………………………………………238 ĐNGĐLĐZCE ÖZET…………………………………………………………241 IX TABLOLAR Sayfa No Tablo 1. MĐA Kadrolarının Dağılımı………………………………………168 Tablo 2. Güvenirlik Analizi……………………………………………......169 Tablo 3. Sorulara Đlişkin Genel Đstatistikler…………………………….….169 Tablo 4. Madde Đstatistikleri……………………………………………….174 Tablo 5. Normal Dağılım Testi (One-Sample Kolmogorov-Smirnov Test)…………………………………175 Tablo 6. Anketlerin Geri Dönüş Oranları……………………………….…177 Tablo 7. Mülki Đdare Amirlerinin Yaş Durumu………………………..…..180 Tablo 8. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı……………………………………………………………………181 Tablo 9. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumu……………………..….181 Tablo 10. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdem Durumu……………..………...182 Tablo 11. Mülki Đdare Amirlerinin Fakülte Durumu……………..………..182 Tablo 12. MĐA’lerinin Yaş Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı….…..183 Tablo 13. MĐA’lerinin Yönetim Görevi Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı……………………………………………………………………184 Tablo 14. MĐA’lerinin Kıdem Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı……………………………………………………………………185 Tablo 15. MĐA’lerinin Fakülte Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı……………………………………………………………………186 Tablo 16. MĐA’lerinin Kıdem Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı……………..………………………………………………….…187 Tablo 17. Mülki Đdare Amirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları…………………………………………………………….….188 Tablo 18. Mülki Đdare Amirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları……………………………………………………..…189 Tablo 19. Mülki Đdare Amirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları……………………………………………..…………189 X Tablo 20. Mülki Đdare Amirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları………………………………………………………………..190 Tablo 21. Mülki Đdare Amirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları…………………………………………………………….….191 Tablo 22. Yöneticilerin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları…………………………..……..192 Tablo 23. Yöneticilerin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………….………...192 Tablo 24. Yöneticilerin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları……………………193 Tablo 25. Yöneticilerin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………………………………….194 Tablo 26. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları………………………………….194 Tablo 27. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları………………………………………...195 BÖLÜM I 1. GĐRĐŞ 21. Yüzyılın henüz ilk on yıllık zaman diliminde insanlığın tarihte bugüne kadar eşi görülmemiş düzeyde çevre sorunları ile karşılaşmakta olduğu görülmektedir. Daha çok insanların etkinlikleri dolayısıyla yeryüzünde yaşam kitlesel yok oluşlarla ve türlerin ortadan kalkması gibi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Doğal kaynaklar çok büyük ölçüde kirlenmekte ve bozulmaktadır. Dünya nüfusu 6 milyarı aşmış durumdadır. Nüfusun artması kirlenmeyi ve bozulmayı da arttırmaktadır. Gelecek nesilleri de etkileyecek olan biyolojik, nükleer ve diğer zehirli atıklar giderek artmaktadır. Bu atıkların bir kısmı daha binlerce yıl öldürücü etkilerini sürdürecektir. Yeryüzünde bulunan boş alanlar, ormanlar, çayırlar ve diğer yeşil alanlar imara açılmakta, betonlaşmakta, kurutulmakta, yakılmakta ve yok olacak şekilde bilinçsizce kullanılmaktadır. Diğer taraftan ozon tabakasındaki delinme ve sera gazlarının küresel ısınmaya yol açabilecek düzeye ulaşması dünyanın havasını, iklimini ve yaşamını tehdit eder duruma gelmiştir.1 Đnsanların tutum, davranış ve etkinlikleri doğal çevreyi önemli ölçüde etkilemiş, değiştirmiş ve bozmuştur. Bu süreç ve değişim hız kesmeden devam etmektedir. Bu değişim ile sera gazlarının artışı, ozon tabakasının tükenişi, bozulması ve delinmesi, toprakların kirlenmesi, türlerin yok oluşu, atmosferin, nehirlerin ve denizlerin kirlenmesi sonucu insanlık refah, mutluluk, yaşam ve varlık bakımından hem şimdi hem de gelecek açısından tehlike ve tehdit altına girmiştir. Böyle devam ederse insanlığın uygarlık yolunda sağlıksız ve belirsiz bir değişime uğraması hiç de ihtimal dışı olmayacaktır.2 Dünyanın yaşlandığı ve ömrünün sonuna yaklaştığı 1 Joseph R. Des Jardins, Çevre Etiği, Çevre Felsefesine Giriş, (Çev. Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi, Nisan 2006 Ankara, s:32-33, 256-257. 2 Richard Sylvan, Universal Purpose, Terrestial Greenhouse and Biological Evoluation, Canberra: Division of Philosophy and Law, Research School of Social Sciences, Australian National University, 1990. 2 yolundaki değerlendirme ve kaygıları dile getirenlerin sayısı giderek atmaktadır. Đnsanlık kendi sonunu aklı ve bilimsel bilgi birikimiyle olasılıklar boyutunda düşünmekte ancak bu kötü gidişe engel olamamaktadır. Birçok araştırmacı tarafından 20. yüzyıl bilgi çağı olarak nitelendirilmiş ve bilginin iki katına çıktığı vurgulanmıştır. Bu gelişme insanların sosyal çevreleriyle ve doğayla olan ilişkilerinde hep doğanın zararına olmuş ve giderek bir yozlaşma ortaya çıkmıştır. Bu duruma çok sayıda örnek arasından seçilen birkaç konu aşağıda yer almaktadır;3 - Brezilya yağmur ormanlarından her yıl yaklaşık 50.000 km2 yok edilmektedir. - Asit yağmurları ve iklim değişiklikleri sonucu tarım alanlarının %7’si çölleşmiştir. - Her gün 200 fil öldürülmekte, birçok canlı türü ve nesli yok edilme tehlikesi yaşamaktadır. - Denizdeki kirlenmeler dolayısıyla balıklar ve bu balıklarla beslenen insanlar risk altındadırlar. - Dünyanın birçok yerinde insanlar sağlıklı ve yeterli içme suyuna sahip değildir. - Gıda mühendisliğinde ve genetik alanında sağlanan gelişmeler sonucu insanların tükettiği besinler sağlıklı olmaktan daha çok kar getirecek biçimde üretilmektedir. Çevre konusunda dikkatli ve tedbirli olmak, sağduyulu politikalar geliştirmek ve savunmak günümüzde ve gelecekte insan yaşamı ile ilgili endişe ve kaygıların azaltılması açısından anlamlı bir adım olacaktır. Özellikle batılı demokratik ülkelerde çevre konusunda yaşanan tartışmaların da bunu ispatladığı göze çarpmaktadır. Doğal çevrede yaşanan ve görülen değişim ile ilgili olarak hem şimdi hem de gelecek zamanda, insanların huzursuzluklarının giderilmesi, endişeleri ya da kaygıları açısından ikna edilmesi, çevrenin en az ölçüde etkileneceği şekilde hareket edileceği 3 Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Etik ve Üniversite, TÜBA, Bilimsel toplantı Yayınları, Ankara, 2000, s:65. 3 konusunda inandırılması bir hak ve ödevdir.4 Bu sorumluluğun Dünyada bulunan bütün devletler tarafından bilimsel ölçütler kapsamında yerine getirilmesi bir gereksinim ve aynı zamanda zorunluluktur. Đnsan var olduğu andan beri içinde bulunduğu doğayla ilişki içerisinde olmuş ve karşılıklı etkileşime girmiştir. Sahip olduğu bilgi birikimine paralel olarak doğanın sırlarını çözmüş ve ona hükmetmek istemiştir. Bu sürecin sonunda doğaya karşı komunu değiştiren insanlık, onu herhangi bir nesneden farksız biçimde algılamaya başlamış ve doğaya ilgisiz kalmıştır. Doğadan aldığının yerine ona sadece zarar vermiş, sonuçta doğal dengeyi ve canlı yaşamını yok edecek bir duruma düşmüştür. Küresel ısınma, su kaynaklarının tükenmesi, ozon tabakasının delinmesi, kimyasal ilâçların yaygın kullanımı, ormanların azalması, nüfus artışı, ekonomik sömürü ve dengesizlikler yaşanan çevre sorunlarından bazılarıdır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra bilim ve teknolojideki gelişmeler insanın doğaya egemen olması sevdasına hizmet etmekten başka bir işe yaramamıştır. Bir başka deyişle tarihsel süreç hep doğanın aleyhine işlemiştir.5 Son dönemlerde özellikle genetik, nano teknoloji, gıda mühendisliği, biyoteknoloji alanlarında yaşanan gelişmeler bütün beklentilere karşın henüz bu yargıyı çürütmemiştir. Geniş anlamda bakıldığında insanın bizzat kendisi var olan bütün sorunların hem nedeni hem de çıkış noktasını oluşturmaktadır. Đnsanın dışında var olan canlı ve cansız varlıklar sistematik bir işleyiş içerisinde ve doğal bir denge kapsamında bulunmaktadırlar. Đnsanın doğaya yaklaşımı aslında ekonomik çıkarları doğrultusunda olmuştur. Bu bakımdan insan-doğa ilişkisi ekonomik temelli bir zeminde yürütülmüştür. Doğadan yararlanma derecesi bu ilişkinin temel dayanağını oluşturmaktadır.6 Bütün insan tutum ve davranışlarının odağında, insanların ekonomik çıkarlarının, daha doğrusu en temel fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması güdüsünün ilk sırada bulunduğu bilinen bir gerçektir. 4 Robert Elliot, Evironmental Ethics, Oxford University Press, Walton Street, Oxford, 1995, s:1-2. Eray Yağanak, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002, s:80-81. 6 Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:77. 5 4 Bu yüzyılda çevre sorunlarının artık küresel bir boyuta taştığı konusunda fikir birliği vardır. Tüm ülkelerin zengin-yoksul ayrımı yapmadan iş birliği yapmaları gerekmektedir. Görülen o ki, daha çok “kuzey ülkeleri” denen sanayileşmiş ve gelişmiş ülkeler, “güney ülkeleri” denen gelişmekte olan veya azgelişmiş ülkelerden yakınmaktadırlar. Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkeler gibi çevrenin korunması konusunda kurallara ve önlemelere yönelik politika üretememekte, akçalı ve insan kaynağı noktasında sorunlarla karşılaşmakta ve kamuoyu desteğine sahip değillerdir. Az gelişmiş ülkeler için sanayileşme bir amaç ve idealdir. Kişi başına düşen milli gelir düzeyi yüksek olan ülkelerde çevre için kaynak ayırmak kolay iken, sadece asgarî geçimlerini sağlayabilecek seviyede gelir elde eden kişilerin çoğunlukta olduğu ülkelerde kaynak ayırmak son derece zordur. Sonuç olarak az gelişmiş ülkeler de gelişmiş ülkelerin geçtiği yollardan geçmek, sanayileşmiş ülkelerin çok uzun süre önce yapmış oldukları çevreye zarar veren hatalı eylemleri bile bile yinelemek istemektedirler.7 Bu noktada gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında bir gerilim ve tartışma ortamı oluşmaktadır. Gelişmiş ülkelerin geçmişte çevreye verdikleri zararları ve hataları, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin benzeri gerekçelerle günümüzde ve gelecekte yinelemek konusunda kendilerince hak görebilmektedirler. Çevre konusunda görülen problematik noktaları belirli başlıklarda toplamak mümkündür. Buna göre:8 1. Çevre konusundaki ilk problematik nokta, dünyada iktisâdi kaynakların kıt olmasına karşın, insanların sonsuz bir tüketim arzusu içinde bulunmaları ve egemen sistem olarak kapitalizmin bunu teşvik etmesidir. 2. Sınırlı ve kıt kaynaklarla donatılmış dünyada, insanların sınırsız bir ilerleme ve büyümeyi gerçekleştirmek için çok büyük çaba göstermeleri ve bunu yüce bir ideal olarak benimsemeleridir. 7 Ayşegül Kaplan, Çevre Sorunlarının Küreselleşmesi ve Uluslar arası Düzeyde Bütüncül Politika Arayışları, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1995, Ankara, s: 4-7. 8 Đbrahim Uslu, Çevre Sorunları, Tarihi ve Teorik Bir Arka –Plan Araştırması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đstanbul, 1991, s:21-35. 5 3. Üçüncü dünya ülkelerinde fakirlik ve geri kalmışlık çevre sorunlarına, çevre sorunları da birçok alanda çok çeşitli yeni sorunlara yol açmakta ve bir kısır döngü çemberine girilmektedir. Hem hızlı kalkınma için doğa tahrip edilmekte, hem de çevre korumanın maliyeti göze alınmamaktadır. 4. Çevrenin korunması ile bu korumayı yapabilecek endüstri arasında ki ilişki bir problem olarak ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle; çevreyi kirleten büyük sermaye ve endüstri, aynı zamanda çevrenin korunmasını sağlayacak teknoloji ve üretim tekniklerini de satarak bir kazanç elde etme peşindedir. Çevrenin korunması ile büyük endüstri arasında bir çıkar ilişkisi belirmiştir. 5. Çevre korumanın maliyetinin kimin tarafından karşılanacağı bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Çevrenin kimler tarafından ve ne ölçüde kirletildiği, hangi yöntemlerle bunun giderileceği gibi konularda belirsizlikler bulunmaktadır. 6. Çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi amacıyla olsa bile doğaya yapılan müdahalelerde nasıl bir tepkiyle karşılaşılacağı ve sonuçların neler olacağının önceden tam olarak bilinememesi bir başka sorun kaynağıdır. 7. Çevre ile ilgili olarak gerek sorunların nedenleri, sonuçları ve çözümleri, gerekse bu süreçler arasındaki ilişkiler konusunda bir görüş birliği sağlanamamıştır. Günümüzde görülen ekolojik krizin nedenlerini veya kaynağını doğrudan ve öncelikli olarak dinsel, tinsel, politik ve ideolojik olmaktan daha çok toplumsal kökenli olduğunu ileri süren Murray Bookchin, insanlığın ekolojik problemlerin kaynağının anlaşılmasının temel koşulunun toplumsal yapının yeniden değerlendirilmesinde olduğunu ve toplumun daha derinlerine inilmesi gerektiğini belirtmektedir. Toplumsal ekoloji kuramına göre, ekolojik bunalımın yalnızca teknik, demografik, ekonomik, verimlilik gibi nedenlerden kaynaklanmadığı ve böyle söylenmesinin de toplumsal bozuklukları gizlediği ileri sürülmektedir. Bu kuram, insan ile doğa, toplum ile insan, toplum ile doğa karşıtlığını ve bu karşıtlıklardan ortaya çıkan ekolojik krizleri çözmeye yönelik öneriler sunmaktadır. Diğer taraftan 6 ekolojik bunalımın kaynağını bulmak için hiyerarşi ve tahakkümü doğuran ve insan toplumunun derinliklerinde yatan kurumsal, ahlaki ve tinsel değişimlere bakmak gerektiği söylenmektedir.9 Toplum bilim ve siyaset bilimi kuramlarında da insanlar açısından iktidar, baskı, itaat, direniş, özerklik, özgürlük v.b kavramların anlamı ve aralarındaki ilişki ele alınmakta, bu kavramlara dayalı olarak sosyal olgular açıklanmaya çalışılmaktadır. Çevrecilik akımları ile liberalizm birkaç başlık altında uzlaşabilmektedir. Bunlardan ilki; çevrecilik akımlarının insan hakları ile gelecek kuşakların hakları kapsamında ele alınması ve tartışılması, insan haklarının korunmasına yönelik politikalar üretmesidir. Đkinci nokta, çevrecilik akımlarının liberal politikaları dolaylı olarak savunmakta olmalarıdır. Bireylerin özerkliği, dokunulmazlığı, bağımsızlığı, doğal haklara sahip olması gibi kavramlar, çevrecilik akımında canlı ve cansız varlıklar için gündeme getirilmektedir. Böylelikle doğal çevre ve doğal yaşam olumlu bir şekilde ve yapısal olarak savunulmuş olmaktadır. Diğer bir nokta da liberalizmin insan dışındaki canlı ve cansız varlıklara kıymet vermesi ve önemsemesi olarak belirtilmektedir.10 Günümüzde liberal ülkelerin çevre kirliliğinde en büyük kirletici konumunda bulunmaları ile birlikte, çevrecilik tartışmalarında öncülük ve liderlik yapmaları dikkat çekici bir olgudur. Bu çerçevede kimilerine göre gelişmiş ülkelerin rol ve imajları bakımından sadece görüntüde bu tür düşünceleri öne sürdükleri, yaptıklarının savundukları ile çelişmesi nedeniyle içtenlikli davranmadıkları kabul edilmektedir. Çevre sorunları küresel boyutta yaşanmakla birlikte, bu sorunların çözümü daha çok sorunların kaynağında yer alanların, yerelde sorumluluk ve kararlılık göstermesi ile mümkündür. Ulusal ve uluslar arası hukukî düzenlemeler ve yaptırımlar çevre sorunlarının çözümünde yeterli değildir. Çevre sorunlarının temelinde insanların sınırsız ilerleme ve büyüme istekleri, sonsuz tüketim alışkanlıkları, hızlı nüfus artışı ile eğitimsizlik ve duyarsızlık gibi birçok sosyal, ekonomik, ideolojik ve siyasal faktör bulunmaktadır.11 Bu yönüyle çevrecilik 9 Yağanak, a.g.k. s:66-67. Robert Eliot, a.g.k. s: 7-8. 11 Hüseyin Demirekin, Isparta Đlinde Çevre Sorunlarına Duyarlılık Analizi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2001, s:107. 10 7 düşüncesi birçok bilim ve disiplinle ilişkili bir konuma gelmiştir. Gerek sosyal bilimler gerekse fen bilimleri çevreci düşünceye çeşitli katkılarda bulunmaktadır. Günümüzde insanlar arası ilişkilerin ve eylemlerin küresel boyutta ve evrensel ölçekte geçerli ilkelerini ve temellerini oluşturmak için bir uzlaşma zemini ve asgarî düzeyde bu uzlaşmanın sağlanacağı bir normatif alan kurulması gerekmektedir. Bu görev etiğin başlıca görevleri arasında sayılmaktadır. Đktisadın ve teknolojinin hemen her şeyi belirlediği bir zaman diliminde etik, yaşamın tek yönlü kaygılarla rasyonalize edilmesinin ve yarar hesapçılığının yıkıcı etki ve sonuçlarını eleştirel bir bakış açısıyla ele almakta ve bir uyarıcı görevi üstlenmektedir. Doğanın dengesini kaybettiği bir aşamada her şeyin niceliksel bir düşünce ile görüldüğü bir dönemde, niteliksel değerlerin olduğunun hatırlatılması işlevini yerine getirmektedir. Bu yönüyle etik, bölgeler üstü geçerlilik gücü taşıyan uluslar arası ve uluslar üstü kural ve normların anlatılması, anlaşılması ve kavranması için önemli bir platform sayılmaktadır.12 Yaşadığımız zaman dilimine kadar geçen süreç, etik ilkelerin belirlenmesinde, benimsenmesinde ve geçerliliğinde görülen gecikmenin insanlığa büyük bir bedel ödettiğini göstermektedir. Bilimdeki bunca ilerlemelere karşın etik ilkelerin insanlıkla tanışmasının son çeyrek yüzyıla sıkışması nedeniyle kaybedilen değerlerin acısı yeryüzünde bütün canlılar varrlıklar tarafından hissedilmektedir. Günümüzde çevre sorunlarında özel mülkiyet düşüncesinden kaynaklanan olumsuzlukların da etkili olduğu görülmektedir. Gerçekten de günümüz insanının kentte ve kırsal alanda bulunan dağ, deniz, ırmak ve göl alanlarında ve kıyılarında yer kapma arzusu, toprağın kullanımında kamu mülkiyetinin önemini ortaya çıkarmaktadır. Özel mülkiyete konu olan topraklar da kamunun çevre açısından müdahalesi azalmaktadır. Oysa kamusal mülkiyete konu olan topraklarda yönetim her zaman ve her durumda çevresel açıdan denetim yapabilmekte ve müdahale edebilmektedir. Özel mülkiyette bulunan alanlarda çevre sorunlarının kontrolü zorlaşmakta ve etkin bir metot kullanılamamaktadır.13 Özel mülkiyetin korunması ile birlikte çok etkin bir hukuk ve kamuoyu denetimi olmadan çevrenin korunmasının 12 Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:10-12. Atilla Ayvalı, Genel Olarak Metropoliten Yönetimler ve Yerel Yönetimlerini Çevre Konusuna Sosyo-Ekonomik Yaklaşımları, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış, Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:39-40. 13 8 oldukça zor hatta olanaksız olduğuna birçok ülkeden çok sayıda örnek göstermek olasıdır. Diğer taraftan hem kapitalist hem de sosyalist sistemlerde hedef ekonomik büyüme olduğu için çevreye benzer yükler ve sorunlar getirmişlerdir. Ekonomik ilerleme karşısında liberalizm gibi Marksizm de doğanın bir araç olarak kullanılabileceği düşüncesine sahiptir. Çünkü sosyalizmin liberalizme yönelik eleştirisi üretimden daha çok paylaşıma dönüktür.14 Temel siyasal sistemlerin de bu iki kurama dayalı olması yaşadığımız çevre sorunlarının açıklanması bakımından önem taşımaktadır. Ekonomi alanında özel işletmelerin ilke plânında kar güdüsü ve amacıyla hareket etmeleri, çevre kirliliğinde önleyici tedbirlerin alınmasına yönelik yatırımları da maliyet-zarar boyutunda değerlendirmeleri neticesinde ve bütün hesapların karı en çoklaştırmaya dönük olması gibi tutum ve davranışların sonucunda çevre kirliliğin arttığı gözlenmektedir. Çevre sorunlarının idarî ve hukukî boyutlarına bakıldığında, felsefî olarak dünyaya bakış açıları ile ekonomideki düşünce yapısına bağlı olarak, sorunların engellenemediği, koruma ve geliştirme çalışmalarının ancak çevre sorunları küresel bir tehdit oluşturmaya başladıktan sonra hukukî ve idarî düzenlemelere konu edildiği, bunun da ancak 1970’lerden sonra gündeme geldiği görülmektedir.15 Đnsanlığın bu alanda topyekûn bir ihmal gösterdiği, çevre konusunun ideolojik bir konumlanma göstergesi olarak araçsallaştırıldığı, devletlerin ortak bir akıl geliştiremedikleri ortaya çıkmıştır. Yeryüzünde çevre sorunları genellikle sanayileşmeye bağlı olarak bu üretimin yapıldığı alanlarda yoğunlaşmakla birlikte giderek kırsal alana ve tarım topraklarına doğru yayılmakta olduğu anlaşılmaktadır.16 Kentleşme sürecinin yanında kırsal yerleşim yerlerinin terk edilmesi ve boşaltılması hem sosyal ve 14 Kılıç, a.g.k. s:77-80. Đsmail Ceritli, Çevre Sorunları- Çevre Đçin Eğitim Đlişkisi ve Bir Araştırma Örneği, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 1996, s:23. 16 Şevket Özdemir, Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Çevre Sorunlarına Duyarlılık, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1987, s:2. 15 9 toplumsal, hem de çevresel açıdan birçok soruna neden olmaktadır. Kentleşme sorunları daha çok yaşayan nüfusun dağılımına dayalı olarak gündeme gelmekte, buna bağlı olarak kentsel sorunlar çözüm konusunda daha avantajlı bir konuma sahip olmakta iken, kırsal alanda ortaya çıkan sorunlar ikinci plânda kalabilmektedir. Kırsal alan tanımları henüz bire indirilememiştir. Đl ve ilçe merkezleri dışındaki alanlar nüfus sayımlarında kırsal alan olarak tanımlanırken, hane halkı anketlerinde 20 binden az nüfuslu yerler, tarım istatistiklerinde ise tüm köyler ve 5 binden az nüfusu olan ilçe merkezleri kırsal alan olarak değerlendirilmektedir. Đl ve ilçe merkezleri dışında kırsal alanda toplam nüfusun % 35’i yaşamaktadır. Bununla birlikte kent sayılan yerlerden bazıları kırsal alan niteliğinde olabilirken, kırsal alan olarak kabul edilen kimi yerler de kentsel alan niteliği sergileyebilmektedir.17 Kırsal alanda yaşanan toplumsal değişmenin ortaya çıkardığı çevre sorunları arasında; tarımda makineleşme ve modernleşmenin nüfus göçüne yol açması, bu göçlerin sonucunda çarpık kentleşmenin yaşanması, kentlerdeki işsizliğin artması, küçük toprak sahiplerinin mülksüzleşmesi, tarım toprağına yapılan baskının artması, gelişen tarım teknolojisinin gübre ve ilâç kullanımını arttırması sonucu toprak ve sudaki doğal dengelerin bozulması gibi birçok sorun sayılmaktadır. Bunların yanında verimsiz kalan küçük işletmelerin varlıklarını sürdürmeye çalışmaları da çok çeşitli ve başka sorunları beraberinde getirmektedir.18 Son çeyrek yüzyılda Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarının kaynağında kentleşme süreci ve göç olgusu önemli bir yer tutmaktadır. 1990 ile 2000 yılları arasında kentsel nüfus artış hızı binde 32,6 olmuştur. 2007–2008 yılları verilerine göre ülke içinde iki buçuk milyona yakın sayıda insan göç etmiştir. 19 21. Yüzyılın; önceki yüzyılda var olan ve daha çok sanayileşme ile ekonomik gelişmişlik farklarından kaynaklanan uçurumun daha da artacağı, buna ek olarak bilgi, teknoloji ve yaşam kalitesini belirleyen ölçütler bakımından da bu uçurumun 17 Bülent Gülçubuk, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005, s:68-69. 18 Şevket Özdemir, a.k., s:14-15. 19 Türkiye Đstatistik Kurumu, www.tuik.gov.tr/VeriBilgi/31.05.2009. 10 giderek derinleşeceği bir zaman dilimi olacağı tahmin edilmektedir.20 Gelişmiş ülkeler genetik, nano teknoloji, uzay teknolojisi gibi alanlarda bilimin sınırlarını zorlamakta iken, gelişmekte olan ülkeler sanayileşme ve endüstrileşme çağını henüz tam yakalayamamış bir durumdadırlar. Bu durum ülkeler arasındaki farkın bir uçuruma dönüştüğünü göstermektedir. Çevre sorunlarının önlenmesi veya giderilmesi ya da çevrenin iyileştirilerek geliştirilmesi sosyal ve ekonomik maliyetler açısından son derece zor bir iştir. Yoksulluk ve yolsuzluk kıskacı altındaki azgelişmiş ülkeler bakımından bu durum bir çıkmaz anlamına gelmektedir. Yoksulluk çevre sorunlarının temelindeki esas nedendir. Bu ülkelerin çevre sorunlarından daha öncelikli birçok sorunu çözmeleri gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin refah düzeylerinden özveride bulunmalarını istemek ve beklemek hem etik açıdan hem sosyal ve ekonomik açıdan sorgulanabilir ve tartışılabilir bir arayıştır. Öte yandan gelişmişlik ile çevre sorunları arasında bir paradoks veya bir çelişki bulunmaktadır. Çevrenin korunması için azgelişmişliğin ortadan kaldırılması gerekmekte iken, gelişme sürecinin kendisi de çevre sorunlarına yol açmaktadır. Gelişmişliğin çevre sorunlarına yol açmaması için önlenmesi ve durdurulması mı gerekmektedir sorusu ile azgelişmiş ülkelerin de, bir dönem sanayileşmiş ülkelerinde yaptığı gibi, gelişme yolunda çevreyi ihmal edebilme hakkına sahip olup olmadıkları sorusu çelişkinin bir diğer boyutunu ortaya koymaktadır.21 Günümüzde bu çelişkinin net ve herkes tarafından kabul edilen bir çözümü henüz ortaya konamamıştır. Son zamanlarda etik ya da ahlâkla ilgili çalışmalar yeni kavramların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kamu yönetimi etiği22, tıp etiği23, bilişim etiği24, iş etiği25, meslek etiği, hukuk etiği, çevre etiği kavramları bu süreçteki gelişime örnek olarak 20 Kaplan, a.g.k. s:7. Mehmet Işıksoy, Gelişme Sorunu ve Çevre Sorunları, Gelişme Ekonomisine Alternatif Olarak Sürdürülebilir Gelişme Paradigmasının Küreselleşme ve Azgelişmişlik Koşullarında Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1997, s:10-11. 22 Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002, 23 Nesrin Çobanoğlu, Tıp Etiği, Đlke Yayınevi, Ankara, 2007. 24 S.Gözde Dedeoğlu, Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đzmir, 2004. 25 Nafiye Öztuğ, Etik ve Đş Etiğine Đlişkin Yaklaşımlar (Bir Uygulama), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 2004. 21 11 verilebilmektedir. Diğer taraftan “çevresel erdem etiği” kavramı da kullanılmaktadır. Bu kavram diğer etik kavramlara göre daha az kullanılmaktadır. Etik kavramlar birbirleriyle ilişki ve etkileşim içerisindedirler. “Erdem etiği” diğer kavramlarla karşılaştırıldığında gelecekte daha yaygın kullanılacağı yolunda bir umut vermemektedir.26 Bununla birlikte etiğin erdem ile çok özel ve yakın bir ilişkisi olduğu unutulmamalıdır. Kamu yönetimi çerçevesinde etik bir silsile bağlamında sıralama yaklaşımı benimsendiğinde ilk sırada kişisel etik, ikinci sırada meslek etiği, üçüncü sırada kurumsal etik ve son olarak da toplumsal etik kavramlarından söz etmek olanaklıdır.27 Bir başka ifadeyle ne kadar uzmanlık gerektiren meslek varsa o kadar da meslekî etikten söz etmek olanaklıdır.28 Đnsanlığın etik kavramını derinlemesine ve bütün boyutlarıyla algılaması neticesinde, bu kavramın yokluğunun maliyetini, varlığının katkısını daha iyi anlayacağı düşünülmektedir. Etik sadece kuramsal bir bilim değil, uygulamalı bir bilim olarak da karşımıza çıkmaktadır. Genel etik ilkelerinin belirli yaşam ve eylem alanlarına uygulanmasıyla birlikte o alanı ahlâkîlik ilkesi ve ahlâk bağlamında yorumlayan özel ve somut bir etik ortaya çıkmaktadır. Tıp etiği, biyoetik, sosyal etik, bilim etiği, iktisat etiği, ekoloji veya çevre etiği, barış etiği gibi alanlar buna örnek olarak verilebilir.29 Bu durum etiğin yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldiğinin işaretleri olarak algılanmalıdır. Toplumsal, meslekî ve kurumsal yaşamda ortaya çıkan etik sorunları çözümlemek için kuramsal yapılara gereksinim duyulmuştur. Etik sorun kümelerinde “iyi-kötü” eylemlerin değerini kimin, nerde, nasıl ve hangi süre içerisinde tanımlayacağı temel bir sorundur. Bu nedenle etikle ilgili kurallar konmuş ve bunları uygulamak üzere kurullar oluşturulmuştur. Bu noktada neyin iyi neyin doğru olduğunu kimin söyleyeceği tartışması yaşanmaktadır. Böylelikle etik kurulların 26 Jennifer Welchman, Book Reviews, Environmental Virtue Ethics, Ronald Sandler-Philip Cafaro (Eds), Lanham, MD: Rowman-Littlefield,2005, ” Society for Applied Philosophy 2008. s:77-80. 27 Adalet Bayramoğlu Alada, Yerel Yönetim ve Ahlak, Toplu Konut Đdaresi BaşkanlığıIULA_EMME yayını, Kent Basımevi, Đstanbul,1993, s:65–70. 28 Çobanoğlu, a.g.k. s:11. 29 Pieper, a.g.k. s:86-98. 12 yapısı ve üye profilinin kimliği öne çıkmaktadır. Bu süreç içerisinde etik uygulamaların; zor bir iş olan akıl yürütme ve etik tartışmalar yoluyla yapılması gerekmektedir. Bu tartışmalar sonucunda ilgili topluluğun ikna edilmesi, sorunun anlaşılması ve çözümün benimsenmesi suretiyle kurallar ortaya çıkmaktadır. Etik kurullar işte bu yöntemle kural oluşturma işlevlerini yerine getirmektedirler. Toplumsal düzenin sürdürülmesi bakımından, kültürel etkileşim biçimlerinin davranış kalıplarına dökülmesi ile normatif kurallar oluşturulmaktadır.30 Zaman içerisinde etik kurulların ve etik kuralların sayısının artması ile insanlık bu alanda gerekli birikime sahip olacaktır. 1960’lı yılların sonlarında çevrecilerin “ekolojik kriz” ve “ortak trajedimiz” gibi yayınlar yaparak ekolojik sorunlara felsefi açıdan yaklaşım göstermeleri sonucunda çevre etiği kavramı tartışılmaya ve giderek artan ölçüde ekolojik kuram içerisinde yer tutmaya başlamıştır. Ardından 1970’li yıllardan itibaren felsefeciler çevre etiğinin sınırlarını belirlemek ve felsefenin ilgi duyduğu bir alan haline getirmek için çalışmalarda bulunmuşlardır.31 Çevre etiği kavramının geleneksel Çin Felsefesinden de etkilendiği ve esinlendiği ifade edilmektedir.32 20. Yüzyılın ilk yarısında siyasal ve ekonomik sorunlar ön planda iken, son çeyrekte etik sorunlar öne çıkmış, 21. yüzyılın ilk on yılında ise etik gündemin ilk sıralarında yer almıştır. Postmodern toplumlarda etik söylem ve buna bağlı olarak etik kodlarda yeniden dönüşmekte ve yapısal bir değişim geçirmektedir.33 Gelişmişlik ve modernleşme düzeyine göre her ülkede etik yargılar oluşmakta ve toplumsal kültür içerisinde kendine bir yer edinmektedir. 20. Yüzyıl birçok açıdan bir ilerleme ve dönüşüm çağı olarak nitelendirilirken, etik ilkeler açısından orta çağın yaşandığı belirtilmekte ve etik değer sorunlarıyla hesaplaşma yapılmadığı vurgulanarak çağa damgasını vuran 30 Nesrin Çobanoğlu, Etik Kurullar (Ed: Nesrin Çobanoğlu), Etik Kurullar, 2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu, Ankara, 2009, s: 2-3. 31 Özlem Şeniz Gündoğdu, Kentsel Çevre Estetiğinin Etik Açıdan Đrdelenmesi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999, s:29. 32 Lauren F. Pfister, “Envıronmental Ethıcs And Some Probıng Questıons For Tradıtıonal Chınese Phılosophy” Journal of Chinese Philosophy, Professor, Department of Religion and Philosophy Humanities, Hong Kong Baptist University; currently Visiting Professor, Institut für Religionswissenschaft, Universität Bern, 2007, s: 101 -123. 33 Öztuğ, a.g.k. s:11-13. 13 olgulardan birinin de “değerler adına değer harcanması” olduğu ifade edilmektedir. Bunun tarihsel sebepleri olduğu gibi bilgi sorunu ve bilimsellikle uğraşılmasından ötürü etik değerlere ve ilişkilere gereken önemin verilmemesinden kaynaklandığı da anlaşılmaktadır.34 Bununla birlikte 21. yüzyılın “çevre yüzyılı” olacağına ilişkin ön görüler geliştirilmekte, yaşanan güncel ve önemli tartışmaların bu savı doğrulayacağı beklenmektedir.35 Bu süreç bilinçli olmaktan daha çok, bir zorunluluk olarak ülkelerin ve toplumların yaşamında var olacaktır. Toplumsal gelişim veya değişimin büyük bir hızla yaşanması, beraberinde birçok ahlâkî ve hukukî ya da normatif zor sorunların çığ gibi büyümesine ve birikmesine neden olmuştur. Bu sorunların yol açtığı çelişkilere yanıt arama etkinliği bir tür etik çalışmadır. Bu etkinlik yalnızca açık uçlu ve yanıtsız soruları ele almakla yetinmez, eski kuralları ve yanıtlanmış sorunları da yeniden irdeler, eleştirir, inceler ve bunlar için gerekirse farklı çözümler üretir.36 Tarihsel süreç çizgisel ve düz bir ilerlemeci nitelik taşıdığından, geçmişten geleceğe uzanan bir birikimin ifadesidir. Bauman, modern toplumların geçirdikleri süreçlerin sonunda ortaya çıkan gereksinimlerinden dolayı her şeyi kapsayan bir etik anlayış ve insanların uymak sorunda olacakları ahlâkî kurallar bütünü oluşturulduğunu ifade etmektedir. Ona göre Ahlâk, insanların toplumla ve birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallar dizgesi olup, değişik koşullara göre farklılık göstermektedir. Etik felsefenin bir dalı olarak insan ilişkilerine temel teşkil eden değerlerin ahlâkî bakımdan iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olarak nitelendirilmesi ile ilgilenmektedir. Modern etik anlayışının bilgiiktidar ilişkisine dayandığı ve bu iki kanadın birbirini tamamladığı ileri sürülmektedir.37 Modernleşme süreci bilgi-iktidar ilişkisini çok açık bir tablo olarak ortaya koymuştur. Bu dönemde bilginin iktidarın kaynağı ve meşrulaştırma aracı olarak rol üstlendiği dile getirilmiştir. 34 Đoanna Kuçuradi, Etik, Türkiye Felsefe Kurumu, Türk Felsefesi Ya da Simurg Dizisi, Yayın No: 5, Ankara, 2006, s:III-V 35 Kaplan, a.g.k. s:15. 36 Çobanoğlu, a.g.k. s:3. 37 Numan Kodal, Zygmunt Bauman’da Politika ve Etik, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003, s:36-37. 14 Bilgi, bilişim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan son gelişmeler bazı etik sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bilgiye ilişkin sorunlar, fikri mülkiyetle ilgili sorunlar, teknoloji-toplum ilişkisinden kaynaklanan sorunlar, insanın bilişim ve iletişim teknolojileri kullanımından doğan diğer sorunlar v.b sayılabilmektedir.38 Bilişim toplumunda özellikle sanayide çok yoğun teknoloji kullanımı yaşam kalitesinin niteliğini yükseltmekle birlikte çevre sorunlarına ve çevreyle ilgili etik sorunlara neden olmaktadır. Kalkınma sürecinde kullanılan bilgi ve teknoloji ekonomik, sosyal ve çevresel boyutta çeşitli sorunları ortaya çıkarmaktadır. Đnsanlığın tarihsel süreç içerisinde yaşadığı aydınlanma dönemi, ortaya koyduğu ilerleme fikri ile bugünkü ekolojik krizin temelini attığı, bilim ve teknolojideki her gelişmeye pozitif anlam yüklenmesi dolayısıyla doğal tahribatların önlenemediği ileri sürülmektedir. Buna göre, bilim ve teknolojideki gelişmeler insanlığın yaşam kalitesini yükseltmiş, buna karşılık nüfus artışı, tüketim artışı, doğal kaynakların hızla tükenmesi, doğal türlerin ortadan kalkması tehlikesi, ekolojik dengenin bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalması, kimyasal ilâç kullanımının yaygınlaşması gibi etkenler çevre kirlenmesine neden olmuştur.39 Diğer bir anlatımla, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmeler, insanlığa sağladığı yararların yanında geleceğe ilişkin birçok kaygı yaratan duruma da yol açmıştır. Bu kaygılar etiğe olan ilgiyi arttırmış ve etik kodlar ya da normlar oluşturulmasına çalışılması gerektiğini ortaya koymuştur.40 Bilimsel çalışmaların en uç noktalarına doğru gidilmesi, bilimin bilinen sınırlarının zorlanması ve devrim niteliğinde ilerlemeler kaydedilmesi ile doğru orantılı olarak etik; bir gereksinim olarak daha çok değer kazanmaktadır. Etik, insanın eylemlerini ele almakla birlikte, her türlü insan faaliyeti ve eylemini değil, öncelikle ahlâkîliği vurgulamakta ya da ahlâkî eylemlerin kendisini konu etmektedir. Bir eylemin ahlâkî açıdan iyi bir eylem olmasını sağlayan niteliksel durumlar sorulmakta, ahlâk, iyi, doğru, ödev, yükümlülük, gereklilik gibi kavramlar ile birlikte ele alınmaktadır.41 Diğer bir ifade ile etik ve ahlak, kullandığı çeşitli 38 Dedeoğlu, a.g.k. s:71. Yağanak, a.g.k. s:76-77. 40 Çobanoğlu, a.g.k. s:12. 41 Pieper, a.g.k. s:16-17. 39 15 araçlar ile insanların tutum ve davranışlarını tartmakta ve onlara bir değer biçmektedir. Etik, ahlâkîleştirme, ideolojileştirme, dünya görüşü ortaya koyma gibi amaçlara sahip değildir. Etik, temellendirilmiş sonuçlara varılmasını amaçlamakta ve bunun için konusuna, yani ahlâkî eylemlere belirli bir yöntem kullanarak yaklaşmakta ve bu yönüyle salt öznel değil nesnel bir geçerlilik kazanmakta ve kanıtlanabilen önermelere önem vermektedir. Başlıca iki etik yöntem kullanılmaktadır; betimleyici ve normatif yöntem. Etik; normatif yöntemi kullanmakta olduğundan bir saptamaya gitmeden önce eylemleri ahlâk çerçevesinde değerlendirme olanağı sunan ölçütler geliştirmek zorundadır. Bu ölçütler sürekli olarak sorgulanabilir, gözden geçirilebilir ve eleştirel bir karakter taşımalıdır.42 Bu yönüyle etik, sürekli yenilenen ve diri olarak varlığını sürdüren bir yapı görünümündedir. Etik kavramını felsefe kavramından ayırmadan ele almak ve bu kavramları bir bütünün parçaları olarak değerlendirmek daha doğru bir yoldur. Felsefe kavramı düşün yaşamında daha uzun bir geçmişe sahiptir. Sokrates felsefeyi neyi bilmediğini bilme olarak tanımlamışken Yunancada bilgi sevgisi anlamında kullanılmıştır. Felsefe; insanın evrenle arasındaki ilişkiyi sistematik ve kavramsal olarak açıklayan bilimsel bilgi, etik ise felsefenin alt dalı olarak adlandırılmakta ve ahlaki değerler felsefesi olarak nitelendirilmektedir. Etik, insanın diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde sorulabilecek her türlü sorunun “iyi- kötü” değerlendirmelerine göre yanıtlarını vermeye çalışan değerler felsefesi olarak ortaya çıkmıştır.43 Felsefe bilmeden etik hakkında fikir yürütmek olanaklı olmadığı gibi artık etik bilgi sahibi olunmadan felsefe bilimine katkıda bulunmak olası değildir. Bu konuyu farklı bir açıdan ele alan Naess, eko felsefe kavramını geliştirmiş ve bu kavramla; insanın dışındaki doğayla olan ilişkisinin ortaya çıkardığı, çok boyutlu ve çok ciddî yaşamsal sorunlar karşısında doğaya çıkarcı olmayan ve onun varlığını amaç olarak benimseyen bir bakış açısıyla yaklaşarak, “doğa merkezli bir 42 43 Pieper, a.g.k. s:17-18. Çobanoğlu, a.g.k. s:9. 16 etik görüş” belirlemeyi düşünmüştür. Eko felsefe, toplum için sosyal, politik ve etik değerlerin geliştirilmesi ile toplumun yeniden bu çerçevede örgütlenebilmesi amacıyla yön gösterici bir işlev görmektedir.44 Bütün bilim dallarında olduğu gibi ekolojinin de felsefeyle yakın bir ilişkisi bulunmakta ve böylece felsefe bilimlerin kesiştiği bir kavşakta ve disiplinler arası bir konumda bulunmaktadır. Etik genel inançlarla, tavırlarla ya da alışılmış davranışları yönlendiren kurallarla ilgili olup, toplumsal yaşam biçimini şekillendirmektedir. Felsefenin bir dalı olarak etik; bize nasıl yaşamamız gerektiğini gösteren geleneğin akıl süzgecinden geçirilmesini amaçlamaktadır. Bu anlamda her toplumun kendine özgü bir etiği vardır. Çevre etiği insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ahlâkî ilişkilerin sistemli olarak incelenmesi, bir başka anlatımla ahlâk kurallarının insanların doğal dünya karşısındaki davranışlarını yönettiğini ya da yönetmesi gerekliliğini öngören, insanların kimlere, nelere karşı sorumlu olduğunu ve bu sorumlulukların haklılığını açıklayan bir kuram olarak tanımlanabilmektedir.45 Etik, kısaca ifade edilirse; felsefenin bir dalı olarak ahlâkî sorunlar ve ahlâkî yargılar hakkında felsefî düşünme anlamındadır.46 Etik felsefenin bulunduğu konumdan da güç alarak yaşamın hemen her alanı ile ilgili düşünmekte ve bunlara ilişkin ortaya bir yargı koyabilme potansiyelini taşımaktadır. Đnsanların kendi eylemlerini değerlendirmesi ve kendine hesap vermesi, sorumluluk denen insansal bilinçle ya da kişi değeriyle hareket etmesi anlamına gelmektedir. Her insanın kendine, diğer kişilere, çağdaşlarına ve gelecek kuşaklara karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Bu noktada sorumluluk; her türlü koşulda insanın değerinin korunması ve böylece insan olma bilincinin yüklediği bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin kendi eylemlerine değer biçmesini izleyen bir yaşantı durumu olarak adlandırılan “vicdan”, bir bilinç duygusu olarak sorumlulukla ilgili bir olgudur. Bu sorumluluk olan bir sorumluluk değil, duyulan belirli bir sorumluluktur. Vicdan, kişinin kendi eylemlerine karşı yaptığı değerlilikdeğersizlik bilinci ve kendi eylemlerine değer yargılarıyla değer biçmesi sonucu 44 Gündoğdu, a.g.k. s:30. Des Jardins, a.g.k. s:46-58, 46 William Frankena, Etik, (Çev: Azmi Aydın), Đmge Kitabevi, Ankara, 2007, s:20. 45 17 oluşan bir duygu ya da yaşantı olarak tanımlanabilmektedir.47 Bu yönüyle vicdan bilinci ve sorumluluk kavramı etik ilişkilerde ve değerlendirmelerde temel ve belirleyici olguların başında yer almaktadır. Vicdanın onayı veya onaylamaması sorumluluk durumunu da etkilemektedir. 19. yüzyıldan bugüne gelene kadar ortaya konan düşünce akımlarının en iyi analizinin yakın dönemlerde felsefeciler tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bu çerçevede çevreci düşünce kapsamında yapılan analizlerden biri de değer kavramının yeniden sorgulanması olmuştur. Böylece felsefenin alt disiplini olarak etik, insanın diğer insanlarla ilişkilerini sorgulamanın yanında, insanın doğal çevresiyle olan ilişkilerini de irdelemeye başlamıştır. Çevre felsefecilerinin ortaya koyduğu bu anlayış çevre etiği olarak adlandırılmaktadır. Bu bakış açısında insan merkezli tutumlar ve insan merkezci etik yeniden yorumlanabilmektedir.48 Etik ve çevre etiği ile uğraşan insanlar, doğaları gereği başlangıçta insan odaklı veya insanı merkez alan görüşler ile işe başlamışlardır. Düşün yaşamının olgunlaşması ve ilerlemesi sonrasında ise doğa ve diğer varlıklar ağırlık kazanmaya başlamışlardır. Zaman içerisinde etik çalışma kapsamında yapılan çabalar sonucunda alanın hayvan hakları, canlı türleri v.b. yönleri oluşmuş ve birer alt dal olarak gelişmiştir. Daha sonra etik kavramı ile eko felsefe kavramı farklı yönlerde gelişme göstermişlerdir. Etik; “iyi” ve “kötü”’nün ne olduğu, “yanlış” ve “doğru”nun nasıl anlaşılması gerektiği gibi açılardan çevresel değerleri ele almaktadır.49 Eko felsefe ise etik değerler üzerinden toplum doğa ilişkisini ele alarak, toplumun politik, ekonomik ve sosyal yaşamını değiştirmek ve bu şekilde doğayı merkeze almak amacı yönünde çaba göstermektedir. Etik değerler, önceden metafizik kavramlarla nitelendirilirken, günümüzde insanlığın daha iyi yaşamasını amaçlayan bir anlayışla ele alınmaktadır. Bilişim ve iletişim teknolojisindeki hızlı gelişmeler gelecek kuşaklar ve evren kavramları da irdelenmektedir. Etik genel anlamda bilimin ve hukukun yolunu açan bir anlayış 47 Kuçuradi, a.g.k. s:152-154. Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:95. 49 Gündoğdu, a.g.k. s:30. 48 18 çerçevesinde, her konuyla ilgili ortaya konan normları yapısal olarak değerlendirir, düşünceler oluşturur ve çözüm önerileri getirir. Bu yönüyle bir tartışma ortamı hazırlayarak yeni sorunsalları irdeleme olanağı verir.50 Bilişim ve iletişim alanlarındaki yüksek hızlı değişim ve dönüşüm insanlığın düşünce ufkunu oldukça etkilemekte, diğer alanlarda olduğu gibi çevre konusunda da farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına olanak tanınmış olmaktadır. Etik ilişkilerde bir eylemin değeri, o eylemin yapıldığı belirli koşullarda başka eylem olanakları bakımından değerlendirilmesi özelliğini anlatmaktadır. Bir eylemin onunla aynı türden eylemler arasında tuttuğu özel yer o eylemin değerini ifade etmektedir.51 Son derece karmaşık olan insan ve toplumun tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi ve anlaşılması süreci, hem çok boyutlu hem de çok zorlu aşamalardan oluşmaktadır. Çevre etiğinin tartışma alanında dünya genelinde çevreye ilişkin sorunlar yer almaktadır. Bu kapsam ve çerçevede günümüz toplumlarında doğal çevreye ilişkin olarak dünya çapında yaşanan ve aşağıda özetlenen sorunlarla karşı karşıya kalındığı söylenebilmekte52 ve bu sorunlara her geçen gün yenilerinin eklendiği ifade edilmektedir:53 - Đklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, - Asit yağmurları, katı atıklar, toksin atıklar, - Ormanların ve tarımsal alanların azalması sonucu çok sayıda hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesi, - Büyük çapta nükleer kirlenme ve buna bağlı olarak çevre kirliliğinde artış, radyoaktif kirlenme, - Çölleşme, DDT kirlenmesi, civa kirlenmesi, denizlerdeki petrol kirlenmesi, su, deniz, kıyı ve toprak kirlenmesi, içilebilir su kaynaklarının azalması, 50 Çobanoğlu, a.g.k. s:10. Kuçuradi, a.g.k. s:169. 52 Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, yayın No:10, Bursa, 1996, S:48-85 53 Kışlalıoğlu ve Berkes, a.g.k. s:63-79. 51 19 - Gürültü, düzensiz ve çarpık kentleşme, hızlı nüfus artışı, sanayileşmeden ve doğal çevreyi kirleten teknoloji kullanımından kaynaklanan sorunlar v.b. birçok sorun ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar kırsal-kentsel ayrımı yapılmaksızın bütün çevreyi olumsuz olarak etkilemektedir. Bütün bu sorunlara karşın bugün bile çevreye ilişkin koruma çalışmalarının birçok kesim tarafından gereksiz ve anlamsız bir etkinlik olarak görülmesinden dolayı insan ve toplum sağlığı ile birlikte çevre sağlığına yönelik tehditler giderek büyümekte ve kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Bu endişe duygusu sivil toplumda ve kamu yönetiminde gereken örgütlenme, tepki verme ve önlem alma gibi sonuçlara beklendiği oranda dönüşememiştir.54 Đnsanlığın, belki de uzun tarihsel süreç boyunca tarifi olanaksız sayısız tehdit ve tehlikelerle karşılaşması ve bunları aşarak bugünlere gelmesinin verdiği öz güvenle günümüzde bir felâkete dönüşen çevre sorunlarına gereken önem ve titizliği henüz göstermediği görülmektedir. Çevre merkezli yaklaşımların çevreci düşünceye, çevre etiği olmaksızın katkı yapabilmesinin olanaksızlığı ortaya çıkmıştır. Bir çevre düşünürüne göre, çevreye yönelik insan tutum ve davranışları ile toplum yaşamında görülen eylemleri ve sosyal yaşamı irdelemeden ve eleştirel olarak değerlendirmeden bir anlayış geliştirilmesi olanaklı görülmemektedir. Bir başka ifadeyle var olan kurulu düzene bir karşı çıkma ya da tez-antitez anlayışı bir bakış açısı olarak benimsenmektedir.55 Bilimsel ilerlemelere, eleştirel bakış açısına dayalı mantık sorgulamalarının çok önemli katkıları olmaktadır. Gerek sosyal bilimler gerekse fen bilimleri bu anlayış çerçevesinde ve temelinde varlık göstermektedir. Çevre ve etik kavramlarının bir arada kullanılmasının bir başka gerekçesi; aşırı nüfus artışı, üretim ve tüketim kalıplarının neden olduğu çevre kirliliği ve bozulması sonucunda ortaya çıkan yaşamsal yoksunluklar ile gelecekle ilgili yaşamsal kaygılardır. Bu sürecin sonunda insanlar ve toplumlar çevreye karşı tutum ve davranışlarını sorgulamış ve yeni eylem ve yaklaşım geliştirmek düşüncesi 54 Özgener, a.g.k. s:195. Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:97-98. 55 20 içerisinde olmuşlardır. Yaşamın sürekliliğini ve doğal dengeleri alt üst eden, insan ve diğer canlıların yaşamlarını tehlikeye sokan çevre kirliliği nedeniyle insanlar kendi tutum ve davranışlarını belirli ilke ve kurallar çerçevesinde denetlemek zorunda kalmışlardır.56 Doğa insanlığı bu sorumluluk ve denetim sürecine zorlamış, ekolojik sistemin bozulduğu alanlarda bütün canlı yaşamının tehlike altına girdiğinin örneklerini bütün insanlığa göstermiştir. Bugün gelinen ekolojik tehlike düzeyinin insanlığı tehdit etme ve var olma ile yok olma meselesi haline geldiğini bildiren Bahro, ekolojik bunalımın doğayla ilgili olmadığını, insanın doğayla yürüttüğü ilişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir sorun olduğunu ve bu durumdan tek başına “kapitalizmin” tek neden olarak görülemeyeceğini ifade etmektedir. Ona göre sorumlu “sanayi uygarlığı” olmakta ve temel sorun sanayi toplumunun çevre sorunları değil, insanlığın ekolojik bunalımından söz etmek gerekmektedir. Ardından çözüm olarak sonlu bir dünyada yaşandığının bilinciyle sonsuz isteklerden vazgeçilmesini önerilmektedir. Đnsanın kendisini doğadan kopardığını ve varlığının temelini tüketime endekslediğini vurgulayarak, neticede insanın kendi kendisini sömürgeleştirmekte olduğunu, maddî konforun terk edilmesi değil, bilinç devriminin gerçekleştirilmesi gerektiğini söylemektedir. Ayrıca insan doğa ilişkisinin yeniden inşa edilerek, yeni ahlâkî kurumların oluşturulması ve doğayla ilişkiyi ifade eden ekonomi ve teknolojinin de yeniden yapılandırılmasının önemini belirtmektedir.57 Đnsanların binlerce yıldır kullandığı ve tükettiği yeryüzü, bugünkü çevre sorunlarının öznesi değil nesnesidir. Dolayısıyla insanlık kendi tutum ve davranışlarının neticesinde ortaya çıkan bu kötü tablonun sorumluluğunu üstlenmek zorundadır. Etik yargılar oluşturmak, doğru ve yanlışa ilişkin değerlendirmelerde bulunmak, neyin gerekli ya da zorunlu olduğunu öğütlemek normatif etikle uğraşmak anlamına gelmektedir. Normatif kararlar insan davranışlarına yön verebilmektedir. Örneğin; fabrikalar çevreyi kirletmemeli, ormanlar ve tarım alanları yok edilmemelidir. DDT ve civa kirlenmesi önlenmelidir, nükleer enerji santralleri doğru 56 Kumru Arapkirlioğlu, “Biyoetik ve Çevre” Yaman Örs Armağanı, (Ed: Yönetim Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005, s:500. 57 Eray Yağanak, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002, s:74-75. 21 mekânlara yerleştirilmelidir. Örneğin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan türler korunmalıdır gibi normatif kararlar açık ya da kapalı bir şekilde belirli bir etik davranış ölçütü ya da kuralına bağlanabilmektedir. Bu anlamda çevre etiği; felsefenin, çevreciliğin büyük bir bölümünü oluşturan bu normatif yargıları sistemli bir biçimde inceleyen ve değerlendiren bir dalı olarak nitelendirilebilmektedir.58 Etik, çevre etiği ve felsefe birbirini tamamlayan ve yakından izleyen teorik kapsamlara sahip kavramlardır. Bir genelleme yapılacak olursa etiğin işlevinin bir eylemi doğrudan buyurmak ve yasaklamak değil, eylemin ahlâk açısından nasıl değerlendirilebileceğine ilişkin bilgi vermek olduğu, eylem ve davranışların belirlenmesinden çok insan pratiği açısından önem taşıdığı ifade edilebilmektedir.59 Etik insan eylemlerinin bilinç düzeyi ile ilgilenmekte, bir tutum ve davranışı ortaya çıkaran iradeyi irdelemektedir. Etiğin başlıca görevi insanlar arası ilişki ve eylemlerin, uzlaşmanın sağlanabileceği normatif bir ortam üzerinde kurulmasını sağlamak, bu amaçla insanların tutum ve davranışları açısından evrensel ölçekte geçerli olan ilke ve kuralları ortaya koymaktır. Bunun için kültürlerde var olan normların çok iyi bilinmesi, bu normların tutum ve davranışlar ile eylemleri yönlendirici ve düzenleyici işlevlerinin eleştirel bir bakış açısıyla sorunlaştırılıp, bunların ne ölçüde evrensel nitelik taşıdığı ve geçerliliğinin ne düzeyde olduğunun bilinmesi gerekmektedir.60 Bu yönüyle etik; yerel ile evrensel noktalar arasında daha çok ikinci noktaya ulaşma ve yakınlaşma çabasını göstermelidir. Etiğin bir başka özelliği ne yapılması gerektiği değil, nasıl yapılması gerektiği, neyi yapma ya da yapmamanın yanlış olduğu, doğru yola nasıl ulaşılacağı gibi yol gösterici bir kılavuz niteliği taşımasıdır.61 Etik bir pusula özelliği taşımakta olup, yolun ya da rotanın yönlerini belirtmekte ancak hangi yoldan veya rotadan gidilmesi gerektiği konusunu insanların ilgi ve takdirlerine bırakmaktadır. 58 Des Jardins, a.g.k. s:60. Nurten Ergüç, Đlköğretim Müfredat Laboratuar Okulu Müdürlerinin Mesleki Etik Đlkelere Đlişkin Davranışları (Ankara ili Örneği), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ekim, Ankara, 2002, s:8. 60 Đrfan Yıldırım, Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003, s:16. 61 Arapkirlioğlu, 2005, a.g.k. s:504. 59 22 Etiğin amacına bakıldığında bir dizi alt amaç ortaya konmaktadır:62 - Đnsan pratiğini ahlâkî niteliği bakımından açıklamak, - Eleştirel, ahlâk tarafından belirlenmiş bir bilinç geliştirmek, - Eleştiri için etik argümantasyon biçimi ve temellendirme süreçleri oluşturmak, - Ahlâkî eylemin insanın keyfine bağlı olmadığını, aksine insan olarak varlığının vazgeçilmez bir niteliği olduğunu göstermek, - Đnsana sevmeyi öğretmek. Günümüzde geleneksel anlamda var olan ahlâkî normların yerine, başarı için her yolu deneyen, vicdan, adalet, dürüstlük, güven gibi değerleri yok sayan, tüm alanlarda ve bu arada kamu yönetiminde ve politik sistemde de kendisini gösteren anlayış, yönetsel sorunları beslemekte ve böylece toplumsal alanda ortaya çıkan etik sorunlara neden olabilmektedir.63 Amaca ulaşmada he yolu meşru sayan bir anlayış yeryüzünü birçok alanda krize sürüklemektedir. Etiğin dayandığı temel koşul, “iyi niyet” kavramıdır. Bu kavram kişinin iyi olarak kabul edileni fiilen kendi eylemlerinin ilkesi haline getirmesini anlatmaktadır. Etik bilgisine sahip olan kişinin mutlak ahlâklı olacağı söylenemez. Özellikle iyi niyetin olmadığı, hoşgörü, uzlaşma, anlama ve ahlâkî olana karşı açık olunmadığı bir durumda etik düşüncelerin de bir değeri ve önemi olmayacaktır.64 Bilgisayarlar her türlü bilgiyi depolamakta ve kullanmaktadırlar, fakat herhangi bir değer yargısına sahip değillerdir. Bu bakımdan etik bilginin varlığı uygulama veya pratik olmadan tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Đnsanların bilim ve teknolojide sağladığı bunca bilgi birikimine rağmen, eline geçirdiği bütün olanakları, uygarlığın verdiği cesaretle öteki tüm yaşam alanlarını göz ardı ederek, baskın bir tür olarak davranmakta, dünyayı kendi çıkar ve gereksiminler doğrultusunda kullanmaya ve biçimlendirmeye devam etmektedir.65 62 Pieper, a.g.k. s:18. Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002, s: 16. 64 Pieper, a.g.k. s:19. 65 Arapkirlioğlu, 2005, a.g.k. s: 504. 63 23 Bu nedenle değer yargıları dikkate alınmadan, yeryüzünde bu ölçüde devam eden bir tüketim sürecinin çok uzun bir zaman sürdürülebilmesi ve bu yükün gezegenimiz tarafından kaldırabilmesi olanaklı gözükmemektedir. Günümüzde bireysel ve toplumsal değerlerde görülen bozulma ve yozlaşma, hak ve sorumluluklarının farkında olan, daha iyi bir toplum arzulayan, çevrede olup bitenin farkında olan insanlarda bir huzursuzluğa yol açmaktadır. Bu durum doğru ölçünün ne olduğu sorusunu yani etik sorununu gündeme getirmektedir. Siyaset etiğinde ve toplumsal algılamalarda yaşanan kötü deneyimler, kamu yararı bakımından yaşamın birçok alanında meslekî etiklerinde güçsüzlüğünü işaret etmektedir.66 Özellikle gelişmekte olan ülkelerde demokrasinin yaşatılması ne kadar zor bir süreç ise, sosyal, ekonomik ve ekolojik yaşamda etik ve çevresel değerlerin referans alınması hususu da aynı şekilde sıkıntılıdır. Herhangi bir eylemin iyiliğine ilişkin değerlendirmeler birtakım etik kodlar temel alınarak yapılmaktadır. Meslekten mesleğe değişse de benimsenmiş olan temel etik ilkeler; adalet, eşitlik, dürüstlük, doğruluk, yaşama saygı, tarafsızlık, sorumluluk, yasallık ve özerklik gibi ilkeler belli başlı olarak sıralanabilmektedir.67 Bu ilke ve değerler insanlığın uzun tarihinde yaşadığı sayısız deneyimlerinden elde edilen ortak birikim ve miras olarak ele alınmalıdır. Bu bilgiler ışığında Türkiye’de kırsal çevre sorunlarının etik açıdan ele alınması gerekmektedir. 31 Aralık 2008 tarihi itibarîyle Türkiye nüfusu 71.517.100 kişidir. 2008 yılı yıllık nüfus artış hızı binde 13,1 olarak gerçekleşmiştir. Ülke nüfusunun %75’i il ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadır. O halde nüfusun %25’i ise kırsal alanda, il ve ilçe merkezleri dışında yani köy ve beldelerde bulunmaktadır. Đl ve ilçe merkezlerinde ikamet eden nüfus 53.611.723, belde ve köylerde ikamet eden nüfus ise 17.905.377 kişidir. Öte yandan Nüfus göstergelerine bakıldığında; kentsel alan olarak 20.001 ve üzeri nüfusa sahip yerleşim yerleri kabul edildiğinde, kentsel nüfus oranı, 2000 yılı verilerine göre toplam nüfusun yaklaşık %59,25’ini 66 Nesrin Çobanoğlu, “Bireysel Etikten Toplumsal- Siyasal Etiğe”, Yaman Örs Armağanı, (Ed: Yönetim Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005, s:515. 67 Nesrin Çobanoğlu ve Gülefşan Demirbaş, “Biyoetik Yaklaşımların Uygulamalı Etiğe Yansımaları” Uluslar Arası Katılımlı 3. Ulusal Tıp Etiği Kongresi, Kongre Kitabı-1, (Ed), s: 591, Özhan Matbaacılık, Bursa 2003, 24 oluşturmaktadır. Buna göre kırsal alanda veya kentsel alan olarak tanımlanan yerler dışında yaşayan nüfus oranı %41,75 dolayındadır.68 Türkiye’nin il ve ilçe merkezleri dışında kalan kırsal alanları da yüz ölçümün yaklaşık %92’si gibi çok büyük bölümünü oluşturmaktadır. Kırsal alanda yerel yönetim birimlerinden Đl özel idareleri ve köyler yetkili ve görevli idarelerdir. Dolayısıyla belediyeler dışındaki alanlarda yerel yönetim olarak il özel idareleri ve köyler sorumludur. Bu nedenle kırsal çevre etiği yaklaşımında il özel idareleri ve köylerin yetki, görev ve sorumlulukları önem taşımaktadır. Bu idarelerin durumları, çevre etiği ilkeleri bağlamında etkili, önemli ve belirleyici faktörler arasında yer almaktadır. Türkiye’de nüfus artışı ve kentleşmenin sürmesi hem kırsal alanda hem de kentsel alanda sorunların boyutlarını giderek arttırmaktadır. Bununla birlikte kırsal alanda da halen nüfusun önemli bir bölümü yaşamaktadır ve bu alanda çevre sorunlarına karşı duyarlılık yeterli düzeyde değildir. Bu nedenle, çevre sorunlarının özellikle kırsal alanda yaşayan toplum açısından önemli bir sorun olduğu bilinmektedir.69 Gelişmekte olan bir ülke olması nedeniyle çevre konusunda tartışmalar henüz bir sonuca ulaşmamış ve toplumsal anlamda ortak bir nokta etrafında toplanamamıştır. Kırsal alanda henüz yol ve su gibi temel alt yapı hizmetleri tamamlanamamış olup, KÖYDES adı altında bu noksanlığı tamamlamaya yönelik projeler yürütülmektedir. Köylerin çok büyük bölümünün kendisine ait bir gelir kaynağı olmayıp, sadece Đl Özel Đdarelerinin yaptığı yardımlarla bütçe oluşturmaktadırlar. Çevre sorunları hem çevrenin korunması, iyileştirilmesi, verilen zararların önlenmesi ve azaltılması yönüyle, hem de siyasal ve ideolojik bir hareket olarak politika ile ilgilidir. Çevre konusu bütün boyutlarıyla politikanın merkezine yerleştirilmelidir. Ekonomi ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin “çevre dostu” olmasının yanında çevre sorunlarının ancak insanların çevreye bakış açılarında ve 68 69 TÜĐK, www.tuik.gov.tr/31.05.2009. Kemal Görmez, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, 3. baskı, Mart 2003, Ankara, s:9 25 değerler sistemindeki değişikliklerle çözüleceği ifade edilmektedir. Bu değerlendirme “çevre etiği” kavramını gündeme getirmektedir. Akçalı kaynaklarla güçlendirilmiş ve siyasal yetke tarafından özümsenmiş ve benimsenmiş çevre politikalarının uygulanması ile etik bakış açısının ve değerlerin başta anayasa olmak üzere bütün hukukî temel düzenlemelere yön vermesi gerekmektedir. Bireyler açısından içinde bulunulan toplumsal koşullar, eğitim ve kültür düzeyi ile akçalı olanaklar çevreye karşı duyarlılığı ve sorumluluğu belirlemektedir.70 Tüm dünyada çevre sorumluluğu ve duyarlılığı ile sosyal değerler arasında paralel bir ilişkinin varlığı gözlenmektedir. Bu bakımdan toplumların ekonomik, siyasal, felsefî, etik, kültürel ve sosyal gelişmişlik düzeyleri, ülkelerin çevre politikalarını, duyarlılığını ve sorumluluğunu etkilemektedir. 70 Kaplan, a.g.k. s:23-24. 26 BÖLÜM II KURAMSAL ÇERÇEVE: ETĐK VE ÇEVRE ETĐĞĐ 2.1. Kavram Ve Terimler Bir konu hakkında olgusal bilgi ve kavramsal açıklık büyük önem taşımaktadır. Belli bir durumda bireyler ya da toplum, kişilerin veya başkalarının ne yapması gerektiği konusunda bir kararsızlığa düştüğünde veya bu konuda bir tartışma yaşandığında yapılması gereken şey, etik bir talimat değil, sadece olaya ilişkin olgusal bir bilgi ya da daha geniş bir kavramsal açıklığın elde edilmesi ve ortaya konmasıdır. Özellikle çevre kirliliği, savaşlar, nükleer tehdit, açlık, uyuşturucu, ekolojik bozulma gibi bütün insanlığı ilgilendiren sorunlarda ne yapılması gerektiğine ilişkin tartışmaların önemli bir bölümü, çoğunlukla bu sorunlar ile ilgili yeterli ve gerekli seviyede bilgi sahibi olunmamasından kaynaklanmaktadır. Bütün Dünyayla ve insanlıkla ilgili yukarıda belirtilen ve benzeri diğer birçok konuda; ilgili her olgunun bilinmesi durumunda, ne yapılması gerektiği hakkında yapılan tartışmalar daha nitelikli, çözüme dönük ve yararlı olabilecektir. Böylece çoğunluğun aklında bulunan soru işaretleri de ya olmayacak ya da çözüme kavuşmuş olabilecektir.71 Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, çevre dahil birçok sorun derinlemesine ve akademik boyutlarda tartışılmaktan uzak, daha çok güncel ve popüler yönleriyle gündeme getirilmekte ve politik birer olgu olarak ele alınmaktadır. Bundan dolayı çözüm süreci uzamakta ve boşa emek harcanmaktadır. Felsefenin bir disiplini olan etik, kendini ahlâkî eylemin bilimi olarak anlamakta, ahlâkîlik kavramını temellendirmek üzere insan pratiğini, var olan ahlâkî koşullar açısından araştırmaktadır. Ahlâkîlik, bir eylemi ahlâkî açıdan değerlendirme 71 Frankena, a.g.k. s:34. 27 sonrasında iyi bir eylem olarak tanımlama olanağını veren nitelik anlamına gelmektedir. Etik üzerinde düşünmek sadece seçkinlere, ahlâk filozoflarına ya da etik uzmanlarına özgü bir durum değildir ve olmamalıdır. Her insan az ya da çok etik üzerinde düşünmekle beraber, genelde etiğe sistematik bir yaklaşım ile bakamaz ve kuram oluşturamaz, belirli sorunlar veya çelişkiler üzerinde durur ve sorun ya da çelişki çözüldüğünde de etik o kişinin gündeminden çıkar. Diğer taraftan yaşamın her diliminde insana özgü her tür sorunda etik tartışmalar görülebilmektedir ve çoğu zaman bu tartışmalardan bir çözüm üretilememektedir.72 Demokratik olgunluk ya da uygarlık düzeyi belirli bir seviyede değilse, insanlar günlük olaylar etrafında dönüp durmakta, dar bir çerçeveye sıkışıp kalmaktadırlar. O nedenle bilim ve aklın gösterdiği ilkeler kapsamında verimli ve etkili çözümler geliştirme süreci her toplumda başarılı bir şekilde yürütülememektedir. Etik kamu yönetiminde ve toplumsal yaşamda yozlaşmaya ve ahlaki bozulmaya karşı önemli bir engel ve iyi yönetimin en temel unsurlarındandır. Yozlaşma yönetime ve kurumlara karşı çok önemli ölçüde güven krizine yol açmaktadır. Bu güven bunalımı zaman içerisinde sosyal, siyasal ve ekonomik dokunun da zarar görmesine neden olmaktadır. Etik kurumların, sosyal, ekonomik ve siyasal dokunun temel harcıdır ve bir ülkenin en önemli toplumsal ve insani sermayesidir. Diğer bütün maddî kaynaklar ödünç alınabilir, ithal edilebilir ancak etik hiçbir şekilde ödünç alınamaz, ithal edilemez. Toplumda ve kurumlarda geliştirilir, insanların, kurumların ve toplumların öz sermayesi niteliğindedir. Bu sermayeyi geliştirmek oldukça zor, zahmetli ve uzun vadeli bir süreçtir. Çok büyük gayretler harcanmasını gerekli kılan bir konudur.73 Gelişmiş ülkeler çok uzun zaman içerisinde büyük emek harcayarak bu günkü etik anlayış düzeyine erişmişledir. Đnsan kaynaklarının niteliği her alanda belirleyici bir rol üstlenmektedir. Bu yönüyle toplumların sosyal sermaye unsurları arasında ve en başta sayılması gereken değerlerinden birisi de var olan etik düşünme ve değerlendirme alışkanlıklarıdır. Ekonomi; toplumsal, siyasal ve kültürel yapılar üzerinde etkileyici ve belirleyici bir unsurdur. Bu kurum bütün toplumsal yapıları ve sistemleri belirli bir 72 Pieper, a.g.k. s:22-23. Bilal Eryılmaz, Etik Kurullar (Ed:Nesrin Çobanoğlu), Kamu Görevlileri etik Kurulu, 2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu, Ankara 2009, s: 9-18. 73 28 yaklaşım kapsamında açıklamaktadır. Bugüne kadar egemen olan ekonomik anlayışların doğa karşısındaki ilkelerinin yanlış olduğu artık bilinen bir gerçektir. Özellikle kar odaklı bir sistem olan kapitalizmin çevre merkezli bir anlayışa geçmesi doğrultusunda yoğun bir baskı oluşmuştur. Sosyalizmin toplumsal boyutta kapitalizm üzerinde yaptığı etkileri, ekolojik hareketin kapitalizme baskı yapmak suretiyle benzeri etkileri doğurmakta olduğu anlaşılmaktadır. Ekoloji kapitalizmi böylece bir değişime zorlamakta ve üretim sistemini çevre odaklı olarak ele almaktadır.74 Gerek kapitalizm gerekse sosyalizm, ekolojik veriler ışığında kuramsal söylemlerinde bir takım değişikliklere gitmek durumunda kalmışlardır. Çevre etiği bağlamında var olan sorun; insanların bazı tutum ve davranışlarının doğal ve kültürel gelişime katkı yapmakta iken başka bazı tutum ve davranışlarının ise bu gelişim sürecine sekte vurmakta olmasıdır. Kapitalist gelişim süreci ideolojik bir savaş boyutunu içerdiğinden, sosyal adalet ve insan özgürlüklerine karşı bir tavır içerisinde bulunabilmektedir. Her hal ve şartta kapitalist gelişim süreci tepkilere neden olmakta ve erişilemez ya da ulaşılamaz hedefler öngörmektedir. Gelecekte sadece ilerlemeci değil aynı zamanda gerçekçi ve başarılabilir modeller önerilmelidir.75 Eldeki verilerin ortaya çıkardığı bir gerçek var ki; gelişme ve ilerleme amacıyla oluşturulan bütün sistemlerin ekolojik kaygıları hiç hesaba katmaması ve bunun sonucunda az ya da çok doğaya zarar vermesidir. Yukarıda belirtilen çerçeve içerisinde tartışılan ve irdelenen konularda yeterli bilgi düzeyine sahip olmak ve kavramsal açıklamalar yapmak büyük önem taşımaktadır. Bu bölüm bu amaca dönük olarak ilgili kavramlara ayrılmıştır. 2.1.1.Ekoloji Ekoloji, canlı organizmaları evlerinde ya da yaşam çevrelerinde inceleyen bilimin adıdır. Ekoloji doğal ekosistemlerin nasıl işlemekte olduğuna ilişkin pek çok 74 Kılıç, a.g.k. s:207. Richard Evanoff, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”, Envıronmental Ethıcs, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3 (September 2005), 2005 The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p: 110-114. 75 29 bilgi sağlamaktadır. Ekoloji, çevredeki bozukluklara tanı koymamıza ve bu bozuklukları giderecek politikalar oluşturmamıza katkıda bulunmaktadır. Ekoloji aynı zamanda, çevre sorunları karşısında acil teknolojik çözümler uygulama konusunda da önerilerde ve değerlendirmelerde bulunmaktadır.76 Günümüze kadar yaşanan gelişmeler ve karşılaşılan sorunlar ekoloji bilimini giderek daha çok ön plana çıkarmaktadır. Ekoloji insan ile onun doğal çevresi arasındaki bütünlüğü ve organik ilişkiyi ilgilendirmekte, insan ile doğa arasındaki ilişkiyi yarara dayalı bir nitelikten çıkararak, ahlâkî ve sorumlu bir boyuta taşımaktadır.77 Đnsanlığın ekoloji bilimine olan gereksinimi temel ihtiyaçlar kadar önem taşımaktadır. Çünkü temel ihtiyaçlar hiyerarşisinin başında yer alan fizyolojik gereksinimlerin tam anlamıyla karşılanabilmesi ancak sağlıklı ve düzenli bir çevrede veya doğada olanaklıdır. Ekolojinin kurallarını şöyle özetlemek mümkündür:78 1- Doğanın bütünlüğü ilkesi, 2- Doğanın sınırlılığı ilkesi, 3- Doğanın öz denetimi ilkesi, 4- Doğanın çeşitliliği ilkesi, 5- Doğada hiç bir şey yok olmayacağı ilkesi, 6- Doğaya karşı elde edilen her başarının bir bedeli olduğu ilkesi, 7- Doğanın geri tepmesi ilkesi, 8- En uygun çözümü doğa bulmaktadır ilkesi, 9- Kültürel evrim ve geleneksel ekolojiye saygı ilkesi, 10- Doğaya uyumlu davranma ilkesi. Ekoloji hareketi, ekoloji biliminin bulgu ve verileriyle olgunlaşmış olmakla birlikte, kökleri çok daha derinlere inmektedir. Birçok sosyal teori ve hareketten etkilenmiş, iç içe geçmiş ve ortak değerlere sahip olmuştur. Bu yönüyle ekonomik, 76 Des Jardins, a.g.k. s:323,406. Tuncay Önder, Bir “Yeni Toplumsal Hareket” Olarak Ekoloji Hareketinin Gelişimi ve Đdeolojik Yönelimleri, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2001, s:3-4 78 Mine Kışlalıoğlu ve Fikret Berkes, Çevre ve Ekoloji, Remzi Kitabevi, Đstanbul, 1999, s:19-29. 77 30 sosyal, siyasal ve felsefî önermelere sahiptir. Naess’in görüşlerine göre; çevrecilik akımı kirlenme gibi çevre sorunlarını teknik bir olgu olarak tanımlamakta ve çözmekte iken, ekoloji, insanı ve doğayı bütünlük içerisinde kavrayan daha geniş çerçevede bir anlayışı sergilemektedir. Çevrecilerin; insan-doğa ilişkisinin yaşadığı bozulmayı kurulu düzen içerisinde düzeltileceğini ve kurumsal yapıda yapılacak kısmî değişimlerle sorunun giderileceğini ileri sürmekte olmaları dolayısıyla tutucu, veya geleneksel bir bakış açısını ifade ettikleri ileri sürülmektedir. Bu görüşü benimseyenler, ekolojik düşüncenin bir bütünsellikten daha çok çeşitliliği içerisinde barındıran, başka ideolojilerle eklemlenen ve yeni toplumsal hareketlere ilişkin özellikleri taşıyan bir yapıda olduğunu belirtmektedirler.79 Çevrecilik ile ekolojik hareket arasında çok kalın çizgilerle bir ayrım yapmak ve hele çevreciliği daha dar bir düşünce olarak kabul etmek olanaklı değildir. Çevrecilik akımının ufuk olarak çok iyi niyet veya ideallerle doğayı ele aldığını, insan ve doğanın bir bütünün parçaları olarak değerlendirildiğini, çevreciliğin doğaya denge, düzen, bütünlük açısından bakma noktasında diğer alanlara göre öncü bir rol üstlendiği unutulmamalıdır. Hatta denebilir ki çevrecilik ekolojinin ilke ve temellerinin oluşumuna katkı yapmış, bilgi birikimi ve deneyimleriyle bu alanı beslemiştir. Đnsan ile doğanın uyumunun bozulması sadece nüfus artışı, sanayileşme, kentleşme, bilim ve teknolojideki gelişmenin sonucunda meydana gelen üretim ve tüketim artışına bağlanamaz. Đnsanın doğa ve çevreye ilişkin yaşadığı zihinsel ve kültürel dönüşüm sürecinin büyük etkisi görülmektedir.80 Đnsanın doğaya karşı geliştirdiği tutum ve davranışlar bilimin ve aklın gelişmesinden daha farklı bir süreç izlemiştir. Bir çelişki olarak akıl ve bilimin gelişmesi ile ters orantılı olarak çevre ve doğa hep zarar görmüştür. Ekolojik düşüncenin oluşumunda etik önemli bir unsur olarak belirmektedir. Etiğin felsefî bir disiplin olarak insan eylemlerini konu alması, bir eylemi ahlâkî açıdan iyi bir eylem yapan niteliksel durumu sorgulaması bağlamında iyi, doğru, ödev, gereklilik gibi kavramlarla uğraşması bu önemi vurgulamaktadır.81 Ekoloji ve 79 Önder, a.g.k. s:7-11. Önder, a.g.k. s:11-12. 81 Nilgün Anıl Ekoloji Doğa Tasarımı ve Çevre Etiği, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2001, s:46. 80 31 etik disiplin olarak birbirlerini tamamlamakta, çok yakın ilişki içerisinde bulunmakta ve yardımlaşmakta olup aynı veya birbirine benzer sorunların çözümü için çalışmaktadırlar. Naess ve Sessions ekoloji düşüncesi içerisinde bir boyut olarak sonradan yer bulan derin ekolojinin ilkelerini 8 başlıkta toplamaktadırlar:82 1. Yeryüzünde insanların ve diğer canlıların iyiliği içsel bir değerdir. 2. Yaşamın zenginliği ve çeşitliliği bu değerlerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunmaktadır. 3. Yaşamsal zorunluluk dışında insanların bu zenginliği ve çeşitliliği azaltmaya hakları yoktur. 4. Đnsan hayatının ve kültürünün gelişmesi insan nüfusunun azaltılmasıyla olanaklıdır. 5. Đnsan kendi dışındaki dünyaya aşırı düzeyde müdahale etmektedir. 6. Politikalar değiştiğinde ekonomik, teknolojik ve ideolojik yapılar etkilenecektir. 7. Đdeolojik değişiklik hayatın niteliğini değerli kılacaktır. 8. Yukarıda sayılan bu hususlar aynı zamanda insanların yükümlülüklerini oluşturmaktadır. Ekoloji hareketi, toplumsal sorunlar ile doğal sorunlar arasında bağ kurarak, modern toplumun yapısal boyutunu sorgulamaktadır. Ekolojik bunalım modern toplumun işleyişindeki aksaklık olarak değil, modern toplumun başarısının neden olduğu bir bunalım olarak değerlendirilmektedir. Doğa ve toplum karşıtlık temelinde ele 82 alındığından Önder, a.g.k. s:111-112. ekolojik bunalım modern toplumun doğasından 32 kaynaklanmaktadır.83 Bütün canlı ve cansız varlıklar içerisinde, günümüz dünyasında yaşanan çevre, doğa ya da ekolojik kökenli sorunların kaynağının insan ve toplum yaşamı olduğu noktasında kimsenin bir şüphesi bulunmamaktadır. O halde çözüm sürecinin ve bu yoldaki çabaların da insan ve toplum yaşamı kapsamında olması son derce doğaldır. Biyolojik evrim sürecinin devam ettiğini ifade eden görüş sahiplerine göre; ulaşılan biyo-kültürel evrim aşamasının değerinin iyi bilinmesi gerektiği belirtilmektedir. Canlıların ortaya çıkışında etken olan doğal çevrenin ve ekolojik yapının korunması, geleceğin garanti altına alınması bakımından önem taşımaktadır. Artan nüfus sorumsuzca doğal çevreyi ve ekolojik yapıyı tüketmektedir. Tükenen türler hep ekolojik yapıda ve doğal çevrede meydana gelen değişimler sonucunda ortadan kalkmışlardır. Đnsanoğlunun başına da böyle bir durum bir felâket olarak gelebilir. Doğal dengeyi ve ekolojik ortamı korumak yerine insan eliyle bozmak ve sarsmak ancak bilinçsiz ve sorumsuz tutum ve davranışlarla açıklanabilmektedir. Đnsanın öteki canlılardan farklı bir biyolojik yapıya sahip olmadığı ancak doğayı denetimi altına alabildiği ifade edilmektedir.84 Bu nedenle halk deyimi ile ifade etmek gerekirse; “insan bindiği dalı kesmektedir.” Dünyada var olan bütün ekosistemler dünya ekosisteminin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Dünya, sistem yaklaşımı adı verilen bir görüş çerçevesinde büyük bir canlı organizmaya benzetilmiştir. Dünyada canlılar olmasaydı bugünkü yaşam da bütün boyutlarıyla var olmayacaktı. Canlı varlıklarla cansız varlıklar arasında çok yoğun bir etkileşim olması sonucu bu gezegen yaşanabilir bir duruma gelmiştir. Yaşamın devam etmesi bu etkileşimin ve besin zincirinin sürekliliğine bağlıdır. Canlı ve cansız varlıklara verilen zararlar dünyada yaşamın sürmesini sağlayan yapı taşlarının yok olması anlamına gelmektedir.85 Bütün canlılar kendi içlerinde ister gereksinim, yardımlaşma, dayanışma, mücadele, güçlünün ayakta kalması veya güçsüzün elenmesi v.b kavramlarla, isterse başka türlü bir kavramla 83 Önder, a.g.k. s:158. Berna Alpagut, Doğal Çevre ve Đnsanın Evrimi, Đnsan Çevre Toplum (ED: Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara, s:118-119. 85 Kılıç, a.g.k. s:194. 84 33 tanımlansın, her ne ile ifade edilirse edilsin, düzenli bir yaşam hiyerarşisine bağlı olarak varlıklarını sürdürebilmektedirler. Etik tartışmaların bir yüzünü ekolojik yenilenme, onarma veya yeniden yapılanma adıyla ifade edilebilecek tartışmalar oluşturmaktadır. Ekolojik yenileme günümüzde kamusal baskıların, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, ulusal, uluslar üstü hukukun ve malî süreçlerin gereği olarak, ciddî ve yegâne bir yol ve yöntem olarak ortaya çıkan bir projedir. Etik açıdan ortaya konan sorunların ve çıkmazların göz önüne alınması sonucunda ekolojik yenilemeye dair bir çok plan ve proje izlenmekte ve bu sorunların çözümü bakımından yeni fırsatlar yakalanmaktadır. Ekolojik sorunların çaresi ve çözümleri etik kodlar içerisinde aranmalı ve bulunmalıdır. Bu yönde gelecek vadeden ve umut verici gelişmeler etik tartışmalarda görülmektedir.86 Netice gerçekleştirilmesi yolunda itibarîyle etik birçok ülkede kapsamda ve öngörülen toplumda önemli amaçların aşamalar kaydedilmektedir. Dünya genelinde toplumsal duyarlılık ve bilinç düzeyi; bilgi toplumu, bilgi teknolojileri, iletişim ve bilişim alanlarındaki gelişme ve ilerlemelere bağlı olarak giderek artmaktadır. 2.1.2. Ahlâk Ahlâk günlük yaşamda önemli bir rol oynamaktadır. Bir sosyal topluluğun üyesi olan insanların bütün davranış şekillerinde, insanı insan kılan tutum ve tavırlarında, kullandıkları dil alışkanlıklarında, belirli değerlendirme ve yaklaşım tasarımlarına dayanan bir ahlâkî bağlılık az ya da çok ifade edilmektedir. Đnsan pratiğinin temelini oluşturan özgürlük, herkesin istediği gibi ya da kuralsız bir keyfîlik şeklinde davranması anlamına gelmemektedir. Đnsanlar özgürlüğü gereksiz kılacak biçimde veya hayvanlarda olduğu gibi içgüdü ve dürtüleriyle mükemmel donatılmış bir yapıya sahip değillerdir. Bu nedenle ahlâkî özgürlük; insanın duygularının yanında kendine kurallar koyması ve özgürlüğünün devamı için bu 86 Whitney Dickinson, Jessica Ferreyra, Kimberly L. Imbesi, ve diğerleri, The Ethical Challenges Faced by Ecological Restorationists , Ecological Restoration, Vol. 24, No. 2, June 2006,p:102-104. The University of Wisconsin System. 34 kurallara uyması demektir. Çünkü ancak bu özgürlük kurallarına kendini bağlı kıldığında, kuralların bağlayıcılığı ve buna bağlı olarak ahlâk olgusu ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan kuralsız özgürlük insanî olmadığı gibi, tümüyle kuralların belirlediği, zorunluluk mekanizmalarının içinde katılaştırılmış bir özgürlük de insanlık dışıdır.87 Đnsan, duyguları ile mantığı, özgürlük istemiyle toplumsal kurallar, bireysel arzuları ile sosyal düzen arasında bir ölçü ve denge kurmalıdır. Bu ölçü ve denge bulunamadığı zaman gerek kişisel gerekse toplumsal alanda bir takım rahatsızlıklar ve uyumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Ahlâk sözcüğü etik kavramından türetilmiştir. Etik daha çok ahlâk ilkelerine ilişkin felsefî çalışma olarak tanımlanabilmektedir. Bu disiplin, yalnızca doğru veya yanlışın ne olduğu ile değil aynı zamanda ahlâkî ödev ve sorumluluğun ne olduğuyla da ilgilenmektedir. Shea’ya göre etik kavramıyla ifade edilen ahlâk; bir ahlâkî ilkeler grubunu ya da değerler dizisini, belirli bir teoriyi ya da ahlâkî değerler sistemini, bir birey ya da mesleği yöneten davranış ilkelerini ve standartlarını kapsamaktadır. Ahlâk; bir birey ya da grubun belirli eylemlerinin doğruluğunu veya yanlışlığını, eylemi yapanların iyi veya kötü yanlarını ve bu eylemlerin amaçlarına ilişkin olarak insanlığın refahının ve mutluluğunun unsurlarını araştıran, bunları teşvik eden, gerekli tutum ve davranışları açıklayan standartlar, değerler, ilkeler ve kurallardan oluşan bir kavram olarak ifade edilebilmektedir.88 Bütün ortak noktalarına karşın etik ile ahlâk kavramları birçok farklılık taşımaktadır. Ahlâk ya da töre, bir insan topluluğunda karşılıklı ilişkilerde gelişen saygı, birbirini benimseme süreçlerini de kapsayan ve kendilerine norm olarak geçerlilik tanınan, bu haliyle geneli de bağlayan eylem modellerini kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle ahlâk ve töre; olgunlaşmış yaşam biçimlerini temsil eden kurumlaşmış düzenleri, bir topluluğun değer ve anlamlandırma arayışlarını yansıtan yaşam biçimlerini ifade etmektedir. Ahlâk ve töre kavramlarının anlam içeriği daha çok alışkanlık, töre, gelenekle benzeşirken, ahlâkîlik ya da töresellik soyutlamaları ise anlamları bakımından karakter sözcüğünün anlamına daha yakın olup, koşulsuzca 87 88 Pieper, a.g.k. s:34-35. Şevki Özgener, Đş Ahlakının Temelleri, Nobel Yayınları, nisan 2004, Ankara, s:5-6. 35 uyulacak bir iyi talebin somutlaştığı eylemin niteliğini tanımlamaktadır.89 Toplumsal yaşamda ahlâk, daha çok töre anlamında tutum ve davranışları ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Ahlâkî yargıların nasıl oluştukları konusu etik acılığı ile üst bakış düzeyinde çözümlenir, yoksa tek tek eylemlere ilişkin ahlâkî yargılarda bulunmak etiğin ilgi alanına girmemektedir. Böylece özetlemek gerekirse etik ahlâk üretmez, ahlâk üzerinde konuşur.90 Etik bir sürecin ve nasıl sorusunun anlatımıdır. Bir başka ifadeyle; etik usul veya biçim, ahlâk ise esas ya da içerik ile ilgilenmektedir. Ahlâk insan topluluklarında bireylerin törelere uygun davranmasını sağlayan yerel ve bölgesel kuralların toplamıdır. Oysa etik evrenseldir ve ahlâk üzerinde düşünmedir, ahlâk üzerine felsefe yapmadır ve evrensel olanı yakalamadır. Etik ahlâksal bir tavır almadır, insana insan olarak yönelmedir.91 Ahlâk yerel olmakla birlikte evrensel olan ilke ve kuralların ilk önce yaşandığı ve denendiği alandır. Evrensel nitelik taşıyan etik çerçevenin yapı taşları yerel ahlâkî kurallardan oluşmaktadır. Ahlâkın önemli bir özelliği tavsiyede bulunma ve yargıçlık yapma işidir.92 Bu noktada birçok görüş ortaya atılmakta ve en doğrunun, iyinin ve yükümlülüklerin neler olduğu konusu tartışılmaktadır. Gerek bireysel olarak, gerekse evrensel anlamda bu sorunlar ve tartışmalar yüzyıllardır süregelmektedir. Bu bağlamda mutlak doğru, iyi ve yükümlülük konuları insanlıkla birlikte gelişip evrimleşecek ve değişecek olgulardandır. Ahlâk felsefesi, insanların benimsedikleri ahlâk kurallarını yetersiz görmeleriyle başlamış olduğundan dolayı ahlâk felsefecileri yaşanılan kültürün kurallarının ölçüt olarak alınması fikrine her zaman eleştirel yaklaşmışlardır. Yapılan itirazların bir nedeni toplumun yürürlükteki kurallarının çok kesin olmaması, istisnalarının bulunması ve bazen aralarında çelişkilerin görülmesidir. Bir diğer 89 Pieper, a.g.k. s:31. Pieper, a.g.k. s:29. 91 Bedia Akarsu, Bilimsel Özgürlük ve Çevre Etiği, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara, s:25. 92 Frankena, a.g.k. s:45. 90 36 neden de toplumda hâkim olan kuralların genel olarak sözlü, olumsuz, tutucu olmaları ve yapıcı, olumlu ve yeni koşullara her zaman uyum sağlayamamalarıdır. Öte yandan bir toplumun kurallarının kötü, ahlâka aykırı, yanlış, adaletsiz ya da anlamsız olmaları ve insan yaşamına zarar verecek nitelikte olması, kültürden kültüre değişen bir durumda bulunduğu yönünde de itirazlar söz konusudur.93 Ahlâkın yerel olarak nitelendirilmesinin en önemli nedeni yöreden yöreye değişen, kimi zaman birbirleriyle çelişen, toplumun içinde bulunduğu kültüre, sosyal ve ekonomik şartlara göre şekillenme özelliğidir. Ahlâkî ve töresel sıfatları iki anlamlıdır; hem geçerli olan ahlâk veya töre kuralının izlenmesi anlamına gelmekte, hem de eylemin oluşma nedeninin insanın ahlâkîliğinde ve töreselliğinde bulunması anlamına gelmektedir. Buna göre bir insanın ahlâksız olduğu söylendiğinde onun davranışının veya eyleminin çoğunluk tarafından kabul gören ahlâk yasalarına uygun olmadığı ya da onun karakterinin bozuk olduğu ifade edilmektedir.94 Diğer bir anlatımla ahlâk deyimi hem kuralları ifade etmekte hem de insanın yapısal veya doğal yönünü açıklamakta kullanılmaktadır. Düşünce tarihi boyunca birçok düşünür ahlâk felsefesi ile ilgili fikirlerini belirtmişler, ahlâkın mahiyeti, insanın mutluluğu, iyi, kötü, haz, elem, erdem gibi soru ve kavramlarla ilgilenmişlerdir. Ahlâk felsefesi bir felsefe disiplini olup, bu konu sadece felsefenin değil, dinlerin, hukukun ve sosyal bilimlerin diğer bölümlerinin de ilgi alanına girmektedir.95 Đnsanlık tarihinde kronolojik olarak felsefeden daha önce gelen dinler ve hukuk kurallarının ahlâkla ilgisinin felsefeye kıyasala daha öncelere dayandığı da söylenebilmektedir. Ahlâkın içeriğine bakıldığında bağlayıcı olduğu kabul edilerek belirlenmiş olan norm ve değerlerin soyutlaması olduğu görülmektedir. Bunlar daha çok buyruklar ve yasaklar şeklinde uyarıda ve çağrıda bulunan norm ve değerlerden oluşmaktadır. Her bir grubun ve toplumun ahlâkı ayrı olarak karşımıza çıkmakla 93 Frankena, a.g.k. s:35-36. Pieper, a.g.k. s:31. 95 Nejdet Durak, Aristoteles ve Farabi’de Etik, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2003, s:10-11. 94 37 birlikte, çeşitli ahlâkları süzerek, buradan kapsamlı bir insanlık ahlâkına ulaşmaya çalışmanın başarı şansı da bulunmaktadır. Özgürlük, eşitlik, insan onuru, adalet v.b. birçok temel değer hemen her yerde ahlâkın temelini oluşturmaktadır. Asıl zorluk bu değerlerin farklı yaşam biçimlerine ve kültürlerine aktarılmasında ortaya çıkmaktadır.96 Evrensel olan birçok ortak değerin yerel uygulamada çok farklı sonuçları olabilmektedir. Bu yönüyle ahlâk, ortak değerlerin değişik kültürlerce yorumlanması ve algılanması kapsamında kendini anlamlandırmaktadır. Ahlâkla bağlantılı üç tür düşünme şekli olduğu söylenebilmektedir. Bunlardan birincisi betimleyici deneysel inceleme olup, tarihsel ya da bilimseldir. Örneğin insan bilimciler, tarihçiler, ruhbilimciler ve toplum bilimciler tarafından yapılan incelemelerdir ve amaç ahlâk olgusunu betimlemek ya da açıklamak veya etik sorularla bağlantılı bir insan doğası teorisi ortaya koymaktır. Đkinci tür normatif düşünme şekli olarak neyin doğru, iyi veya yükümlülük olduğunu soran herhangi birinin uyguladığı düşünme şeklidir. Üçüncü tür ise analitik, eleştirel ya da meta-etik düşünme şeklidir. Ahlâkî anlamda doğru, iyi, sorumluluk, özgürlük, yükümlülük gibi kavramların anlamı ve işlevi üzerinde düşünerek, etik yargılar ve değer yargılarının nasıl oluşturulduğu ya da doğrulandığı, ahlâkın doğasının ne olduğu, ahlâkî olan ile ahlâkî olmayan arasındaki farkın ne olduğu gibi sorular sorarak bu soruların cevaplarını vermeye çalışmaktadır.97 Bütün bu süreçlerin sonunda elde edilen bilgi birikimi insanlığın ahlâk odaklı değerlerinin toplamını vermektedir. Bauman kişisel ahlâkın, toplumsal boyutta da geçerli hale getirilerek, bireyin eylemlerinde sorumluluk kıstasına göre hareket edilmesini önermektedir. Günümüz toplumunda birçok olgunun ahlâkı etkisizleştirmekte olduğu ve hatta yok etmekte olduğunu belirtmekte ve eleştirmektedir. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin getirdiği sosyal ve ekonomik sorunların, bugünün dünyasını güvenliksizlik ve dengesizliklerle sarmaladığını ifade etmektedir. Bu nedenle sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamda ahlâkî kapasitenin arttırılması büyük önem taşımaktadır.98 Akıl ve bilimde ne kadar gelişme ve ilerleme sağlanırsa sağlansın, insanın mutluluğu, 96 Pieper, a.g.k. s:36-37. Frankena, a.g.k. s:20-21. 98 Kodal, a.g.k. s:55. 97 38 özgürlüğü, eşitliği, onuru, adalet duygusu, huzuru gibi birçok gereksiniminin doyurulması ahlâkî gelişmişliğe bağlı gözükmektedir. Ahlâkîlik iyi olma isteğidir ve bu isteği temel tavır olarak seçmiş olan kişiler de ahlâkî yetkinliğe sahip olan kişilerdir. Ahlâkî yetkinlik ve sorumluluk taşıyan bu kişiler, kararlarında yalnızca kendini değil, birlikte yaşadığı insanların ve toplumun da sorumluluğunu üstlenebilen aydın insandır. Etiğin ana konusu da ahlâk ve ahlâkîlik ilişkisidir. Etik bu ilişkiyi yansıtarak eleştirel olma hedefine ulaşmaktadır.99 Zaten ahlâk kurallarının ilk ortaya çıkışının, bireyler arası ilişkilerin düzenlenmesi zorunluluğu ya da başka insanlara karşı tutum ve davranışların bir sorumluluk ilkesi temelinde düzenlenmesi gereksiniminden kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir. Đnsanların kendileri ve toplum için hangi amaçların iyi ve doğru olduğu değerlendirilip karara bağlanıyor, davranış ve eylemlerin içeriği genel kabul gören kurallara uygunluğu açısından irdeleniyorsa ahlâkîlik boyutu ele alınmaktadır. Eylem ve davranışlarda iyi ve doğru olma isteği temel tutum olarak benimsenmişse ahlâkî yetkinlik söz konusudur.100 Toplumsal yaşamda her an aralıksız işleyen kurallar öncelikli olarak ahlâk kurallarıdır. Diğer sosyal, hukuk, siyasal veya yönetsel kuralların uygulanışı kesintiye uğrasa bile ahlâk kuralları yaşamın düzenini ve sürekliliğini sağlamaktadır. Ahlâk kurallarının aksadığı toplumda sosyal yaşamı ayakta tutmak büyük bir sorun haline gelecek ve zorlaşacaktır. Bütün sistemler bir ahlâk anlayışına dayalı olarak varlıklarını sürdürme şansına sahip olmaktadırlar. Kimi düşünürlere göre ahlâk kavramı bir düzen kavramıdır; ilke kavramı değildir. Düzen kavramlarına örnek olarak; devlet, sanat, bilgi v.b. kavramlar verilebilir. Bu kavramların temellendirilmesi ilke kavramları aracılığıyla gerçekleştirilebilmektedir. Adalet, gerçeklik, güzellik v.b. ilke kavramları düzen kavramlarının anlamını ortaya çıkaran nitelikteki kavramlardır. Ahlâk kavramı düzen kavramı iken ahlâkîlik kavramı bir ilke kavramıdır. Ahlâk insana özgü özgürlüğün tarihsel biçimlenişidir ve ahlâkîlik kavramıyla sürekli temellendirilmesi ve 99 Pieper, a.g.k. s:48-49. Đrfan Yıldırım, Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003, s:9. 100 39 meşrulaştırılması gerekmektedir.101 Ahlâk kavramı somut değerlerle ilgili iken, ahlâkîlik daha çok soyut tanımlamaları ve kavramları anlatmaktadır. Adalet kavramı ahlâkın bir yarısını oluşturmaktadır, ancak onun tamamı değildir. Diğer yarısı iyilik olabilir. Doğru olan her şey adaletli değildir, yanlış olan her şey de adaletsiz değildir. Adalet ilkesi iyilik ilkesinden türetilemez, ama iyilik ilkesi adalet ilkesinden türetilebilir. Bu yönüyle adalet iyilik demektir. Adalet benzer durumlarda benzer davranmak iken, adaletsizlik benzer durumlarda farklı davranmak olarak bilinmektedir. Adil olmak kurallara göre eylemde bulunmayı da gerektirmektedir. Adalet insanlarla liyakat ve değerleri açısından ilgilenmek, insanlara iyiyi ve kötüyü eşit olarak dağıtmak anlamında her insana eşit davranmak, insanlara gereksinimlerine, yeteneklerine göre ya da her ikisine göre davranmaktır.102 Görüldüğü üzere ahlâk kavramına en yakın duran kavramların başında adalet gelmektedir. Adalet olmaksızın ahlâkîliği sağlayan özgürlük, eşitlik, mutluluk, huzur v.b kavramlardan söz etmek çok anlamlı olmayacaktır. Ahlâk kurumu pek çok unsur içermektedir. Bunlar; yargı biçimleri, yargıların nedenleri, kurallar, ilkeler, idealler, erdemler, genel değer yargıları, hisler, yaptırımlar, bakış açıları gibi olgulardır. Ahlâkî ya da etik yargı türleri çok çeşitlidir. Genel ya da tekil olabilecekleri gibi zaman ve kişiye bağlı olarak da farklılaşabilmektedir. Bazen ahlâkî yargılarımızda belli bir eylem ya da eylem türü için ahlâkî olarak doğru, yanlış, ödev, yükümlülük, gerekli veya gerekli değil denmektedir. Kimi zaman ise eylem ya da eylem türleri için kişiler değil, onların güdüleri, niyetleri, karakter özellikleri hakkında değerlendirme yapılmaktadır. Sonuçta da onlar ahlâkî olarak iyi, kötü, erdemli, ahlâksız, sorumlu, ayıp, kutsal, rezil v.b. diye adlandırılmaktadır. Bu yargılardan ilkine ahlâkî yükümlülük yargıları ya da ödevci yargılar, ikicisine ise ahlâkî değer yargıları ya da erdemci yargılar denmesi mümkündür.103 Bu analiz ahlâk ile ahlâkîlik kavramları arasındaki yapısal farklılığa benzer bir durumun yargısal boyutlarda da bulunduğunu göstermektedir. 101 Pieper, a.g.k s:45-47. Frankena, a.g.k. s: 92-98. 103 Frankena, a.g.k. s:28-29. 102 40 Ahlâk bireyin içinde büyüdüğü ve aktif olarak biçimlendirilmesine katkıda bulunduğu topluluğun anlam ufkunu temsil etmekle birlikte bir grubun bir kısmı için özel nitelikte ahlâk olarak da ortaya çıkabilmektedir.104 Ahlâk birçok unsura bağlı olarak toplumdan topluma, topluluklardan topluluklara farklılıklar taşımakta olup, son derece göreceli ve değişken bir yapıya sahiptir. Đyi ve kötünün ne olduğu, neyin doğru neyin yanlış olduğu, meşru olan ile yasak olanın neler olduğu ve neyi yapmak ile neyi yapmamak gerektiğine ilişkin sorular ahlâkî sorulardır. Sosyal yaşam da her gün karşılaşılan bu tür sorular, etiğin ortaya koyduğu ve toplumsallaşma sürecinde öğrendiğimiz ilkeler çerçevesinde yanıt bulmaktadır. Böylece, davranış ve eylemlerimizi oluştururuz.105 Đnsan yaşamı sürekli bir karar verme sürecini gerekli kılmaktadır. Bu karar verme süreci sonrasında tutum ve davranışlar etik ilkeler doğrultusunda gerçekleştiğinde ahlâkî olarak değerlendirilmektedir. Đnsan yaşamında ele alınan iyilik bir ilke olarak dört temel konuyu vurgulamaktadır:106 1. Kişi kötü olan ve zararlı olan şeye yol açmamalıdır. 2. Kişi, kötüyü ya da zararlıyı engellemelidir. 3. Kişi, kötüyü yok etmelidir. 4. Kişi, iyiyi yapmalı ve geliştirmelidir. Ahlâk ile etik arasındaki ilişkiyi açıklamak ve anlatmak bakımından edebiyat bilimi ile uğraşanlar ile edebiyatçılar, tiyatro eleştirmenleri ile tiyatrocular, futbol eleştirmenleri ya da hakemler ile futbolcular arasındaki ilişki verilebilir. Bu ikili ilişkilerde ilk sırada sayılanlar konular hakkında eleştirel bir yaklaşımla değerlendirme yaparlarken, ikinciler ise bizzat uygulayıcılar olarak işlerini yerine getirmektedirler. Eleştirmenler uygulayıcıların yerlerine geçmeden değerlendirme yapmaktadırlar. Buna benzer şekilde etikle uğraşanlarda ahlâk konusuna belli bir mesafeden yaklaşarak değerlendirmede bulunmaktadırlar. Etikle uğraşanlar bunu 104 Pieper, a.g.k. s:39. Meliha Đnce, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. s:7. 106 Frankena, a.g.k. s:94. 105 41 yapmakla ahlâkî eylemlerde bulunmamakta, aksine sadece bir bilim adamı olarak eleştirel bir yaklaşımla ahlâkî olanı ortaya koymakta ve yansıtmaktadırlar. Bir başka deyişle etik, ahlâkî pratiğin kuramı olarak bizzat ahlâk pratiği değildir.107 Aynı şekilde siyaset bilimi veya yönetim bilimi ile uğraşanlar ile politikacılar ve yöneticiler arasında da konumlanma farkı bulunmaktadır. Hemen her alanda teori ile pratik arasında benzeri durumlar görülebilmektedir. Ahlâk bir açıdan değerlendirildiğinde, toplumsal bir kurum olarak, bireyin kendine rehber alacağı basit bir keşif ya da buluş olarak görülmemelidir. Kişinin dili, dini, devleti gibi bireyden önce var olur ve bireyden sonrada var olmaya devam eder, birey bunun içine doğar ve az ya da çok onun bir parçası olur. Ahlâk bireylerden isteklerde bulunur, bu istekler dışsal niteliktedir ve bireyler bunu belli ölçülerde içselleştirirler. Toplumsal bir düzen olarak düşünüldüğünde ahlâk, hukuk kurallarına, geleneklere veya görgü kurallarına benzemektedir. Diğer taraftan ahlâk hukuk kuralları gibi yasama, yargı veya yürütme gücü aracılığı ile oluşturulamaz ve değiştirilemez bir nitelik taşımaktadır. Fiziksel güç uygulanarak tehdit edilemez ancak, övme, kınama, ödüllendirme, beğenme, yerme ifade eden sözlere dayalı olarak çeşitli yaptırımlara sahiptir. Ahlâk felsefecileri için ahlâkı aşamalara ayırmak olağan bir haldir ve akılcı, töresel, grupsal, kişisel ahlâk gibi kavramlaştırmalar kullanılmaktadır.108 Etik gibi ahlâk kavramını da her iş veya meslek adı ile yan yana kullanmak olanaklıdır. Đş ahlâkı, sporcu ahlâkı, bilim ahlâkı, toplum ahlâkı benzeri kavramlar yaygın şekilde görülmektedir. Kişilere ahlâkî eylemin anlamının yöntemsel, kültürel ve sistematik biçimde aktarılması etik aracılığı ile olmakla birlikte, etik ahlâkî eylemin yerini tutmadan bilgiye dayalı yapısını ortaya çıkarmaktadır. Etik, bir yandan ahlâkî davranış modellerinin ve temel tutumların betimlenmesi ve çözümlenmesi ile uğraşmakta iken, diğer yandan ahlâkîliğin gerekliliğinin yöntemsel açıdan temellendirilmesi suretiyle pratiğin değerlendirilmesine yönelik eleştirel ölçütleri aktararak, karmaşık görünen ahlâkî eylem alanını kavramsal olarak açar ve insanın bu alanı aklıyla 107 108 Pieper, a.g.k. s: 33-34. Frankena, a.g.k. s:23-26. 42 kavrayabilecek bir hale gelmesine katkı sağlamaktadır.109 Etik ahlak alanının açıklanmasında ve değerlendirilmesinde araçsal bir rol üstlenmektedir. Đnsan eylemlerine ilişkin ahlâkî sorunlar ve çelişkilerin belirlenmesi ve tanımlanması ile çözüm önerileri geliştirilmesi, ahlâkî sonuçlar üzerinde en ince ayrıntısına kadar düşünebilme ve bu düşünmenin olgunlaşmasıyla haklı gerekçelere dayalı çözümlere karar verebilme etik aracılığı ile olanaklı hale gelebilecektir. Böylece herhangi bir çıkarı nedeniyle eylemde bulunan insana, eylemini etik açıdan temellendirmek istediğinde, kendisine argümantasyon stratejileri sunulmuş olmaktadır.110 Đnsanların tutum ve davranışları üzerinde görüş belirten ve araştırma yapan psikoloji, psikiyatri, sosyoloji gibi etik ve ahlâk da fikir yürütmektedir. Etikle ilgili bilgiler, yanlış algılamaları ve özellikle ahlâkla bir kavram kargaşası yaşanmasını önleyebilecek düzeydedir. Etik birçok kural oluşturmasına ve bildirmesine karşın, düzenlemeler ve bürokratik kurallarla eş tutulmamalıdır. Etik aynı zamanda, yargılarla ilgili iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış diye çıkarsamalar yapsa da değer bildirici fikirlere ve yargılara eş tutulmamalıdır. Etik sorunlar karşısında yargıda ve değerlendirmede bulunulurken, dikkat edilmesi gereken nokta, gelişigüzel davranılmamasıdır.111 Diğer bir ifadeyle ahlâk ve etik aynı alanda bulunan ancak farklı anlamlar taşıyan kavramlardır. Aynılıkları ve farklılıkları olan, çoğu zaman karıştırılan ya da aynı anlamlarda sıklıkla kullanılan ama farklılıklarının önemsenmesi ve vurgulanması gereken kavramlar olarak ele alınmalıdır. Ekolojik ve etik sorunlarla ilgilenen başlıca dört tür etik çalışma alanı bulunmaktadır. Ekolojik etiğin yapısal unsurlarını oluşturan bu alanlar şunlardır: normatif etik (yararcı, deontolojik ve erdem etiği), araştırma etiği, hayvanlarla ilgili etik, çevre etiği (insan merkezli, yararcılık, biocentrizm ve ekocentrizm).112 Düşünsel yaşamdaki gelişme ve ilerlemelere bağlı olarak bu alanlarda da artış beklenmektedir. Felsefe insanlık tarihi ile birlikte sürekli olarak gelişmekte ve ilerlemektedir. 109 Pieper, a.g.k. s:20. Pieper, a.g.k. s:20-21. 111 Nükhet Örnek Büken ve Erhan Büken, “Nedir Şu Tıp Etiği Dedikleri?”, STED, Cilt:11, Sayı:1, Ankara, 2002, s:17. 112 Ben A. Minteer ve James P. Collins, Ecological Ethics: Building a New Tool Kit for Ecologists and Biodiversity Managers, School of Life Sciences, Arizona State University, Tempe, U.S.A.,Conservation Biology, Volume 19, No. 6, December 2005, p:1803-1812. 110 43 2.1.3. Etik Aristoteles, etiği kuramsal felsefe olan mantık, matematik, metafizikten ayırmak suretiyle kendi başına bir felsefe alanı olarak ele almıştır. Pratik felsefeyi etik, ekonomi ve politika olarak üç alana ayırmış, kuramsal felsefenin konusunu değişmez ve değişir olgularla sınırlı tutarken, pratik felsefenin insan eylemlerini ve onların sonuçlarını konu ettiğini ifade etmiştir.113 Bu bakımdan etik tartışmaların kökeni eski Yunan dönemine kadar gitmektedir. Etik; ahlâk felsefesinin kavramsal boyutunu ve ahlâkın teorik kısmını oluşturmakta ve ahlâk üzerinde felsefî çerçevede düşünmek anlamında kullanılmaktadır. Böylece neyin iyi neyin kötü, doğru ve yanlışın ne olduğu, insan yaşamının amacının ne olması gerektiği, ahlâklı ve erdemli bir yaşamın içeriğinin nelerden oluştuğunu araştıran felsefenin bir dalı olarak etik, ahlâkî kavramları analiz ederek, iyinin ve doğrunun ne anlama geldiği, bir eylemi iyi ya da yanlış yapan unsurların ne olduğu gibi konular üzerinde durmaktadır. Đonna Küçüradi’nin belirttiği gibi yeryüzünde ahlâk ilkeleri bulunmayan bir toplum mevcut olmadığına göre, yere ve zamana göre değişse de ahlâk ve dolayısıyla onun teorik boyutu olan etik, bütün toplumların sahip olduğu bir değerdir. Bu anlamda etik, felsefenin bir dalı olarak insan davranışlarının belirli normatif ilkeler ışığında ele alınıp incelenmesi, böylece normatif boyutta bir değerlendirmedir.114 Đnsan tutum ve davranışlarını konu olarak seçen diğer bilim dalları gibi toplumsal değişimlere karşı son derece duyarlı bir alandır. “Etik” sözcüğünün kökeni, Yunanca birbirinden oldukça farklı anlamlara işaret eden “ethos” sözcüğüne dayanmaktadır.115 Bu sözcük genellikle bir kişinin esas yeri ve yurdu, ikamet ettiği ev ya da memleket anlamının yanında alışkanlıklar, geçmişten gelen birikimler, insan davranışlarının bilinen tarzları, töreleri ve adetleri gibi anlamları kapsamaktadır. Bunlara ek olarak töresel ve ahlâksal bilinç, inanç, tutum, karakter vb. anlamlar da karşımıza çıkmaktadır.116 Etik kavramının bu kadar 113 Pieper, a.g.k. s:29. Durak, a.g.k. s:12-16. 115 Pieper, a.g.k s:30. 116 Veysel Atayman, Etik, Trend Yayınları (derleme), Đstanbul, 2006, s:11. 114 44 çok anlam içermesi konuyla ilgili çalışmaların zenginliğini ve çeşitliliğini sağlamakta, ancak bu durumla orantılı olarak zorluğunu da göstermektedir. “Ethos” sözcüğünden gelen etik, ahlâk kuramı ya da teorik ahlâk olarak da basitleştirilebilir. Çok eski dönemlerden beri, evrensel iyi ve evrensel doğru olup olmadığı ve bunlara ulaşılıp ulaşılamayacağı ile meşgul olan etik, iyi ve doğru kavramlarının ne olduğunu araştırmaktadır. Ahlâk ise kişinin sonradan edindiği tutum ve davranışlar için kullanılırken, aynı zamanda toplumun benimsediği değer sistemlerinin de adı olarak kullanılmaktadır.117 Etik olmadan ahlâkîlikle ilgili değerlendirme yapmak temelsiz bir bina inşa etmek ya da köksüz bir ağaç dikmek anlamına geleceği gibi, ahlâk olmadığında yapılan etik tartışmalarında meyvesiz bir ağaçtan veya toprağın altına doğru yapılmış olduğundan insanların yaşamalarına elverişli olmayan bir binadan farkı kalmayacaktır. Etik her şeyden önce istenilen, arzu edilen bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır. Etik belirli bir eylem ve davranışı değil, salt insana özgü olan özgürlük anlamındaki ahlâkîliği gösterip talep eder. Etik insanı bilgilendirerek onu hem geçmiş hem de gelecek eylemleri açısından aydınlatır. Etik kavramının birçok tanımı bulunmaktadır. Bunlar arasından değişik araştırmacılar tarafından ortaya konan bazı kavramsal tanımlamalar şöyle özetlenebilir:118 - Bolay’a göre etik; ahlâkî eylemin bilimidir. - Pieper’e göre etik; ahlâkîlik kavramını temellendiren insan pratiğini ve ahlâk koşullarını araştıran disiplindir. Etik ahlâk üretmez, ama ahlâk üzerine konuşur. Etik ahlâksal olanla ilintili bütün sorunları çok genel, ilkesel ve soyut düzlemde tartışır. Etik iyi olana değil, bir şeyin iyi olduğu hükmüne nasıl varıldığını söyler. Etik, ahlâk kavramından hareket ederek eylemlere ve davranışlara anlam kazandırır. - Holt’a göre etik; bir kişinin ya da grubun davranışlarına rehberlik eden doğrunun ya da yanlışın, iyi ya da kötünün standartlarını oluşturan moral ilkelerin kodudur. 117 Berna Arda, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2004, s:21-22. Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Seçkin yayınları, Ankara 2003, s:25-28. 118 45 - French’e göre etik; ahlâkî eylemin doğasını soruşturan ve iyi yaşamın nasıl olması gerektiğini açıklayan felsefenin bir dalıdır. - Đnal’a göre ahlâk insanın değer ve tutumlarını içerirken, etik; insanların bireysel ve toplumsal anlamda kurdukları ilişkilerin temelinde var olan değerleri, kuralları, doğru-yanlış, iyi-kötü gibi kavramları ahlâksal açıdan araştıran felsefe disiplinidir. Diğer bir ifadeyle ahlâk; toplumsal anlamda var olan davranış ve inançları yönlendiren bir değerler sistemidir. Etik soyut ve kuramsal bakarken, ahlâk ise tersine bireylerin günlük yaşamı içerisinde nasıl yaşamaları gerektiğini ince ayrıntılar içinde pratik olarak düşünmektedir. - Bauman’a göre ahlâk; etiğin yaşam pratiğine yansıyan kurallar demetidir. Bir başka ifadeyle ahlâk ben, etik ise biz anlamına gelmektedir. Etik, bir başka açıdan değerlendirildiğinde başlıca iki farklı anlama sahiptir. Bunlardan ilkinde, alışkanlık, töre, gelenek anlamlarını taşır ve bunlara uyanların ve uygulayanların etiğe göre davrandığı belirtilir. Diğer anlamı ise daha dar ve asıl anlamı olarak kabul edilir ve kişilerin kendisine aktarılan eylem kurallarını ve değer ölçülerini sorgulamadan uygulamayıp, aksine, kavrayarak ve üzerinde düşünerek talep edilen iyiyi gerçekleştirmek için onları alışkanlığa dönüştürme durumunda, etiğe göre eylemde bulunulmuş veya davranılmış olduğu anlatılmaktadır.119 Etik ile ilgili bütün bilgilerin yüklendiği bir bilgisayarın yaptığı tüm işlemlerin etik olmasının düşünülmesi nasıl olanaklı değilse, iyi ve doğru tutum ve davranışların, üzerinde düşünmeden, anlamını kavramadan, herhangi bir bilinç ve bilgiye dayalı olmadan yalnızca zorunluluklardan dolayı ortaya konmasını da etik olarak yorumlamak ve değerlendirmek olası değildir. Etik daha çok kurallara dayalı davranışları ifade ederken, ahlâk kavramı ise duygusal boyutu içermektedir.120 Etik açısından bir eylemin tartışılması, sistemli olarak bir değerlendirme yapılmasını ve kuramsal görüşler çerçevesinde bir irdeleme yapılmasını gerektirmektedir. Bu görüşlerin hemen hepsinde de eylemin ahlâkî değerinin “iyi” olması beklenmektedir. Bu bakımdan eylemin amacı, niteliği, ona 119 120 Pieper, a.g.k. s:30. Öztuğ, a.g.k. s:17. 46 ulaşmak için kullanılan araçlar, eylemin sonuçları, sonuçların etkilediği kişi ya da kişiler etik yaklaşımlar çerçevesinde değerlendirilmelidir.121 Görüldüğü üzere etik, bir tutum ve davranışın daha düşünce plânında ilk ortaya çıktığı andan sonuçlarının uzandığı en uç noktaya kadar irdeleme yapmakta iken, ahlâk ise daha çok uygulamanın yapılışı ve etkileri ile ilgilenmektedir. Etik ahlâkla, ahlâka ilişkin sorun ve yargılarla ya da ahlâkî sorun ve yargılarla ilgili felsefe dalı olarak tanımlanabilmektedir. Bununla birlikte etik sözcüğü her zaman bu felsefe dalına ilişkin olarak kullanılmamaktadır. Bazen tam anlamıyla ahlâk sözcüğü gibi kullanılırken, bazen de bir bireyin ya da grubun ahlâkî kodunu ya da normatif teorisini göstermek için kullanılmaktadır. Ahlâkî ve etik kavramları çoğunlukla doğru ya da iyi ile aynı anlamda ve ahlâka aykırı veya etiğe aykırı ile karşıt anlamlarda kullanılmaktadır.122 Bu durum gerek etik üzerinde gerekse ahlâk üzerinde bir karmaşaya da yol açabilmektedir. Birçok akademik çalışmada bu iki kavramın birbirlerinin yerine kullanılmakta olması, aralarındaki farklıklar ve benzerliklerin yeterince bilinmediğini göstermektedir. Güncel olaylara ilişkin çıkarsamalar yapmak için, hem koşulların doğru bilgisi, hem de değerler bilgisi gerekmektedir. Ayrıca o eylemin değerini bilmek için, başka eylem olasılıklarının bilinmesi, diğer seçeneklerin varlığının göz önüne alınması belirleyici bir özellik taşımaktadır.123 Etik yaklaşımların bu nedenle olaylara ve olgulara çok geniş bir açıdan bakmaları, geçmiş ve geleceğe ilişkin bilgi sahibi olmaları büyük önem taşımaktadır. Etik; âdeta bir pusulanın kuzeyi sabit olarak göstererek gidilecek yere ulaşılmasına olanak sağlaması gibi; bir eylemi doğrudan buyurmaz veya yasaklamaz ancak bir eylemin veya davranışın ahlâkîliğini gösterip bunu talep eder. Pusula da insana sadece gideceği yeri bulmasında yardımcı olur fakat doğrudan bunu göstermez veya fiilen izleme istemez. Etik insanı eylem yapmaya zorlamadan yalnızca eylem yapma düşüncesine ahlâkî açıdan katkı yapar. Gerçek yaşamda bireyler ahlâkî eylem ve davranışları yapmaktan kaçınabilecekleri gibi ona aykırı 121 Çobanoğlu, a.g.k. s:16. Frankena, a.g.k. s:22-23. 123 Çobanoğlu, a.g.k. s:19. 122 47 tutum ve davranış da sergileyebilirler. Etik eylem ve davranışları yapan kişileri aydınlatır, bilgilendirir, ama doğrudan bu eylem ve davranışı belirlemede etkin değildir. Bu eylem ve davranışı sorgulayarak saydam bir yapıya kavuşturmaktadır.124 Etik soyut alanda kalmakta, ahlâk ise somut bir alanı temsil etmektedir. Genç bir disiplin olan etik, felsefenin özel bir kolunu temsil etmektedir. Felsefî etiğin kurucusu Aristoteles; döneminin çok yönlü ve çeşitli sorunlarını felsefe boyutunda incelemiş, ahlâkî tutum ve davranışların biçim ve şartlarını analiz etmiş, ahlâkî olanın özünü, amaç ve hedeflerini sistematik bir şekilde ifade etmeye çalışmıştır. Bu çabalarla birlikte etik kavramı felsefeye girmiş ve ahlâka yönelik felsefî incelemelerin tanımlayıcısı olarak kullanılagelmiştir.125 Sonuçta etik felsefenin temel bileşenlerinden biri haline gelmiştir. Etik ahlâkîlik konusunda çalışmakla birlikte, etik sorular ile ahlâk soruları birbirlerinden farklılaşmaktadır. Ahlâk bireysel ve somut sorgulamalar yapmakta iken etik, ahlâk ilkesini ve ahlâkîliği gösteren eylemleri ve davranışları sorgulamaktadır. Netice olarak etik, ahlâk eylemini konu alarak kendi alanını oluşturmaktadır.126 Bir başka deyişle etik ahlâk alanını kapsayıcı bir boyut kazanmıştır. Etiğin konusunu ahlâkî eylem ve yargılar oluşturmaktadır. Etik, sorumluluk bilincine sahip, sosyal topluluk üyesi olup, mevcut iletişim ve eylem biçimlerini iyileştirmek isteyen herkesi ilgilendirmektedir. Bütün toplulukların hayatı kurallarla belirlenir. Kurallara gereksinim duymak baskı istemek ya da sınırlanmak anlamına gelmemektedir. Bu olgu daha çok özgürlüklerden herkesin en yüksek düzeyde yararlanabilmesi için pratiğin düzenlenmesine ve yapılandırılmasına olan müdahalenin gerekliliğine işaret etmektedir. Bu bakımdan kuralsız bir yaşam insanca değildir.127 Bu kuralların insana bakan veya insanla ilgili olanları etik kapsamda yer alan düşüncelere dayanmaktadır. 124 Raci Kılavuz, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002, s: 13-14. 125 Atayman, a.g.k. s:19. 126 Arapkirlioğlu, a.g.k. s:60. 127 Pieper, a.g.k. s:19. 48 Etik boyutta Devletin, işletmelerin, sivil toplumun ve bireylerin sorumlulukları vardır. Devlete düşen sorumluluk etik ilkeler kapsamında hukukî düzenlemeler yapmak ve uygulamaktır. Sivil toplum örgütlerinin etik konusunda toplumsal bilinci ve duyarlılığı geliştirmek, bireyleri bilgilendirmek ve iş birliği yapmak sorumluluğu söz konusudur. Đşletmelerin de iş etiği ve iş kodları çerçevesinde çalışma yapmaları ve çalışanları eğitmeleri bir görev olarak algılanmalıdır.128 Etik tamamen insana ve topluma ilişkin bir kavram olduğundan dolayı, bütün sosyal kurumlarla yakın ilişki veya iletişim kurmak durumundadır. Klâsik düşünce tarzında, bir şeyin nasıl ve niçin üretildiği önemini kaybetmiş ve etik değerlerden arındırılmıştır. Böylece teknik, doğaya tahakkümün öznesi haline gelmiş ve bu haliyle teknoloji insanlığın bir uzantısı olmaktan çıkmış, insanlık teknolojinin bir uzantısı haline gelmiştir. Modern toplumun insanlık anlayışının ve doğa tasarımının değişmesi ile birlikte tüm tahakküm tarzlarının ortadan kalkması sonrasında insanın doğa ile kavgasının sona ermesi ve yeni bir insan-insan, insan toplum ve toplum-doğa etiğinin gelişmesi mümkün olabilecektir.129 Bunun sağlanması ve gerçekleştirilmesi etik tartışmaların ana konusunu oluşturmaktadır. Pieper’e göre etik, ahlâkîleştirme, ideolojiye dönüştürme veya dünya görüşü ortaya koyma gibi amaçlar yerine, temellendirilmiş sonuçlara varmayı ve aşağıda belirtilen alt amaçlara ulaşmayı hedeflemektedir:130 - Đnsan davranışını ahlâkî nitelik bakımından irdeleme, - Eleştirel bir bilinç geliştirme, - Đnsana sevmeyi öğretebilme. Etiğin temel dayanak noktasının iyi niyet olduğu, sorumluluk bilinci, ahlâkî yükümlülüğün üstlenilmesi, ahlâkî olanın bağlayıcı olarak tanınması gibi genel kabul gören tutumların insanın kendi eylemlerinin ilkesi haline getirilmesinin önemli 128 Öztuğ, a.g.k. s:41. Yağanak, a.g.k. s:73. 130 Kılavuz, a.g.k. s:17. 129 49 olduğu ifade edilebilmektedir.131 Sonuç itibarîyle etik, insanın tutum ve davranışlarının temel hareket noktası olmalıdır. Đnsanlar arası ilişkilerde etik, eylem gerçekleştirilirken ve politikalar uygulanırken bir pusula görevi üstlenmelidir. Kimi zaman sosyal, ekonomik ve toplumsal yapılar çok karmaşık bir hal almaktadır. Bu nedenle iyi-kötü kavramları da yer değiştirmiş olduğunda bile insanların eylem ve işlemlerine yol gösteren etik değerler, tıpkı bir pusula gibi her durum, zaman ve şartta dahi dışsal etkilerden uzak kalarak doğruyu ve iyiyi göstermek durumundadır. Đyi ve doğru değerlendirmesi yapılırken etik ilkeler gözetilmelidir. Kişiler var olan seçeneklerden birisini tercih ederek etik açıdan gerekçelendirmektedirler. Bu tercihler hukukî, toplumsal nedenlerle seçilip gerekçelendirilebileceği gibi, bütünüyle etik pusulanın gösterdiği iyi ve doğru yönünde de seçilebilirler. Belirli zamanlarda ve belirli olaylarda bazı ilkeler önem kazanırken, farklı durum ve zamanlarda da farklı ilkeler ön plâna çıkabilmektedir. Böyle durumlarda mümkün olan en az sayıda etik ilkenin çiğnenmesi veya göz ardı edilmesi suretiyle karar vermek ve eylemi gerçekleştirmek en etik sayılan tutum ve davranış olacaktır.132 Etik davranışı; bireye içinde bulunduğu toplumun yüklediği ödev ve sorumluluklar, bireyin kendi vicdanı, iyi niyet duyguları, iyilik, doğruluk ve sevgi anlayışı yönlendirmektedir. Bireylerin eylemlerini iyi ya da kötü olarak değerlendirmek iyilik, doğruluk, sevgi gibi ahlâkî kavramlarla mümkün olabilmektedir. Ahlâkî olarak uygun görülen eylemler iyi, uygun görülmeyenler ise kötü olarak değerlendirilmektedir. Bu bakımdan Kant, eylemin iyi niyetle yapılmış olmasını bu eylemin iyi olarak nitelendirilmesi için yeterli görmüştür. Bununla birlikte eylemin doğru olması da gerekmektedir ve büyük önem taşımaktadır. Neticede eylemin iyi ya da iyiliğe yönelmesi ile birlikte doğru olması kritik bir şarttır.133 Bu nokta etik tartışmalarda en çok üzerinde durulan bir husustur. Modern toplumun ahlâkı dışladığı, etkisiz hale getirdiği ve belirli etik anlayışların bir çözüm üretemediği ifade edilmektedir. Özellikle Kant’ın etik 131 Kılavuz, a.g.k. s:17. Çobanoğlu, a.g.k. s:195. 133 Kılavuz, a.g.k. s:27-30. 132 50 anlayışında eylemin sonucunun önemsenmemesi, niyetin iyi olmasının yeterli görülmesi, ödev ve sorumluluklarını iyi niyetle yapan bireyin görevini yapmış sayılması, ödevin mutlaklığının önemsenmesi gibi konular eleştiri konusu yapılmaktadır. Bu anlayışın kişiyi kaygı ve belirsizlikten kurtardığı, böylece insanın eyleminin sonuçlarını hesaba katmadan gönül rahatlığı ile ödevini yerine getirmesini sağladığı belirtilmektedir.134 Đnsan olmanın gereği olarak her türlü tutum ve davranışın başlangıcından en son aşamasına kadar tüm sorumluluğunun üstlenilmesi önemlidir. Etik, ahlâkî eylemin yerini tutmak yerine bu eylemlerin bilgiye dayalı olan yapısını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Bir yandan ahlâkî davranış modellerinin ve temel tutumların irdelenip anlaşılması, öte yandan da ahlâkî gereksinimlerin yöntem olarak belirlenmesi amacıyla tutum ve davranışlar ile eylemlerin betimlenmesine dönük ölçütler ortaya koyar. Bu yönüyle karmaşık ahlâkî eylemleri kavramsal olarak açıklayıp anlaşılmasına katkı yapar. Böylece etik; ahlâk üzerinde sistemli bir düşünce, irdeleme, araştırma, soruşturma, tartışma aracılığı ile ahlâkî problemlerle ilgilenmektedir. Etik, ahlâk üzerinde çalıştığından dolayı, normların meşruiyeti ve haklılığını eleştirel bakış açısıyla sorgulamakta, bu nedenle de siyaset ve hukukla yakın bir ilişki içerisinde bulunmaktadır.135 Bu ilişkinin bir başka boyutunu da siyaset ve hukukun işlemesi sürecinin de etik bir temelde yürütülmesi gerekliliği oluşturmaktadır. Etik içerisinde temelde iki başlık ile çeşitlilik sağlanmaktadır; meta-etik ve normatif etik. Normatif etik de yararcı ve görev etiği kuramlarına ayrılmaktadır. Meta-etik ile doğru, yanlış, adalet, yükümlülük gibi normatif kavramların anlamları belirlenirken, normatif etik ile insanların ne yapması gerektiğine ilişkin temel ahlâk ilkelerine dayanan ahlâkî tutum ve davranışlara özgü yasalar oluşturulmaktadır. Normatif etik doğru nedir ve doğru davranışı doğru yapan nedir, neden ahlâklı olmalıyız gibi soruların da yanıtını aramaktadır.136 Böylelikle insan ve toplum 134 Kodal, a.g.k. s:38-39. Yıldırım, a.g.k. s:10. 136 Meliha Đnce, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. s:8. 135 51 yaşamının en çok sorulan ve yanıtı en çok merak edilen soruları üzerinde durulmakta, sosyal yaşamın en kritik kuralları belirlenmektedir. Etik etkinlik sonucu ortaya çıkan ve önerilen olgusal çözümler, normatif ve hukukî kurallar biçiminde yaşantıya yansıtılmalı, araştırma ve yayın alanında kayıtlara geçirilmelidir. Böylece etik değerlere uygunluk açsından eylemler denetlenebilecek, bu denetimin etkili kurumlar tarafından normatif kurallar aracılığı ile denetlenmesi sağlanmış olacak ve neticede “kötü eylem ve olayların” görülme olasılığı azalacaktır.137 Gelişmiş çağdaş toplumların sosyal yaşamlarının en belirgin özelliklerinden birisi etik uygulamalar olduğundan, ülkelerin bu alanda sergiledikleri çabalar gelişmişlik ölçütü olarak kabul edilmelidir. Etik sorunlarla hesaplaşmak ve böylece kişiler arası ilişkilerde yaşanan sorunlara çözüm bulmak isteyenler, öncelikle değer sorunları ve insanî sorunlarla kendi hesaplarını görmüş olmaları ve kişiler arası ilişkilere bakarken değerler felsefesine girmeleri gerekmektedir. Kişiler arası ilişkilerin aydınlatılması amaçlanıyor ise, önce etkinliğe bakmak ve buradan öğrendiklerimizle ürün hakkında konuşmak daha uygun görülmektedir. Bu durum etik araştırmaların hareket noktası olmalıdır. Bu şekilde etiğin sorunları ölçü sorunları olmaktan çıkmakta, insanın yaşantı ve eylem olanaklarına ilişkin sorunlar olarak belirmektedir. Bu olanaklar insan için değer felsefesinin ışığında ve bir bilgi sorunu olarak aydınlanmaktadır.138 Etik ve ahlâk hem bir bilgi birikimini gerektirmekte, hem de bu bilginin yaşama geçirilmesini istemektedir. Etik ve ahlâka ilişkin sorunları salt bir bilgi sorunu olarak görmek eksik bir değerlendirme olacaktır. Đnsanın amacı, yaşamda karşılaşılan ve yadırganan, istenmeyen, acısı çekilen sorunların değişimine ve çözümüne yardımcı olmak ise, bunu yapmanın yolu, olan bitenleri açıklamak ve çözümü gösterip aydınlatmaktan geçmektedir. Etik bilgiler sayesinde toplumun bilinçlendirilmesi istek ve beklentisine dayalı olarak yaşanan olumlu gelişmeler, etik alanında bir aydınlanma çağının gelebileceği umudunun 137 138 Çobanoğlu, a.g.k. s:20. Kuçuradi, a.g.k. s:76. 52 kapısını açmaktadır.139 Bu konuda gösterilen her çaba böyle bir çağın yakalanması olasılığını arttıran bir aşama olarak önem ve değer taşımaktadır. Geleneksel toplumlarda öteden beri etik tavrın yeterli olarak belirmeyişi, yalnızca inanca dayalı eğitim nedeniyle felsefeye yer verilmemiş olması ve düşüncenin yasaklanmış olması ile açıklanabilmektedir. Felsefenin olmadığı yerde kişilik ve karakterin oluşmasının zorluğu dolayısıyla etik tavrın ortaya çıkması da güçleşmektedir.140 Günümüzde düşünce ve ifade özgürlüğü olan ülkelerin, etik alanda da gelişmiş olan ülkeler olduğu dikkat çekmektedir. Bazı yaklaşımlara göre etik normlar; insanî gelişme süreci, sosyal adalet ve çevrenin bütünlüğü arasındaki dengesizlik ve orantısızlıkların bir sonucu olarak değerlendirilmektedir.141 Etik, insan ve toplum yaşamının gerek kendi içindeki yaşam döngüsünde, gerekse doğa ile olan ilişkisinde düzenleyici, dengeleyici ve gelişmeleri yönlendirici bir işlev görmektedir. 2.1.4.Etik Đlkeler, Etik Đlişkiler ve Hukuk Pratik niyet ve hedeflere yönelik bir kuram olma özelliği taşıyan etik, siyaset ve hukuk felsefesini kapsayan pratik felsefenin en temel ve klâsik alanlarından biridir. Etik bir ahlâkî eylem kuramıdır, ama bu kuram öncelikle bilgi adına değil, eylem adına geliştirilir. Bu nedenle etik, kuram oluşturma amacıyla ve entelektüel bir doyum sağlamak için hazırlanan zihinsel bir çalışma değil, düşünce ile eylemin ilişkisidir.142 Eyleme geçme olanağı bulunmayan bilginin insan ve toplum yaşamına katkı yapması olası değildir. Etiğin temel amacı ve ilkesi; insanın iyi temellendirilmiş ahlâkî kararları kendi başına vermek durumunda olduğunu ve bu kararları verirken başka hiçbir 139 Kuçuradi, a.g.k. s:77. Akartürk, a.g.k. s:39. 141 Richard Evanoff, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”, Envıronmental Ethıcs, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3 (September 2005), 2005 The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p: 109. 142 Pieper, a.g.k. s:60. 140 53 kimseye veya otoriteye teslim olmaması gerektiğini göstermek olarak özetlenebilmektedir. Ahlâkî sorunlar çerçevesinde hiçbir kimse doğuştan bir başkasından daha yetkin değildir ve olamaz. Bu konuda kişinin daha bilgili, aydın, bilinçli ve eleştirel yaklaşım açısına sahip olması sadece kendi yerini daha kolay bulmasını sağlar. Kişi bağımsız olarak ahlâkî sorunlar ve çelişkiler üzerinde düşünebilir ve çözüm önerileri geliştirebilir. Bu süreçte etiğin çok önemli bir işlevi vardır; bireyi vesayet altına almadan, toplum içerisinde yaşamını sürdürürken bireyin kendini nasıl kendi olarak gerçekleştirebileceğine ya da kendisi nasılsa ve neyse öylece var olabileceğine ilişkin yol ve yöntemleri göstermektir.143 Etik bilginin bireylerce algılanması ve anlaşılması kişiden kişiye değişebileceğinden dolayı bu bilginin eylem olarak ortaya çıkması da farklı şekillerde olabilmektedir. Bireysel özgünlük etik uygulamalarda sık karşılaşılan bir durum olarak bilinmektedir. Kişi neyi isteyince eylemi ahlâksal bir değer taşır ve etik ilkelere uygun olur dendiğinde bu konuda kesin olarak söylenebilecek tek şey, kişinin istemelerini belirleyen ilkelerinin ahlâk yasasının istediği genellik ve nitelikte olmaları gerektiğidir. Kişinin istemelerini belirten ilkeler, her akıl sahibi varlık için geçerli olabilecek nitelikte ise, ancak o zaman ahlâk yasasına uygunluk olabilecektir. Bu durum özetle “ahlâk yasasının istediği tarzda eylemde bulun” demektir. Kant, her defasında insanlığa, kendi kişiliğinde olduğu kadar başka herkesin kişiliğine de sırf araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun” şeklinde dile getirmektedir. Bu buyruk ahlâk yasasının istediği nitelikte bir ilkedir. Ahlâk yasasına uygun bir eylemde bulunmak isteyen bir kişi, iyi bir “istem” de bulunuyor demektir. Özetle, Kant’ın bu ilke ile ortaya koyduğu, değerli bir eylemin özelliği, bu eylemin yapılmasında kişinin amacı kendine ve başkasına insan olarak muamele etmekse, yani kendini ve başkasını sırf araç olarak değil, amaç olarak ta görmekse, eylemi ahlâksal bir değer taşımaktadır.144 Halk deyimiyle “kendine nasıl davranılmasını istiyorsan istenmektedir. 143 144 Pieper, a.g.k. s:21. Kuçuradi, a.g.k. s:63-64. başkalarına da öyle davran” ilkesi anlatılmak 54 Hukukun amacı adaleti ve düzeni sağlamak şeklinde tanımlandığında, etiğin amacını da iyiyi ve doğruyu hâkim kılmak biçiminde özetlemek mümkündür. Bu iki kavram birbirlerini tamamlamakta ve bir topluluktan diğerine çok önemli bir değişiklik göstermemektedir. Hukuk bireylerin aralarında ve devletle olan ilişkilerini düzenler ve yaptırıma bağlarken, etik de bu ilişkide etkili olan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Hukuk ve etik toplumların değişmez ve vazgeçilmez değerleri arasında yer almakta olup, anlamlı ve düzenli bir yaşamın en önemli unsurları olarak değerlendirilmektedir.145 Đnsan ve toplum yaşamının sürdürülmesinin gereği olan sosyal yaşam kurallarının iki temel ayağını hukuk ve etik oluşturmaktadır. Hukuk felsefesi ya da felsefî hukuk öğretisi de felsefenin insan pratiğine yönelik alanlarından biri olarak bu pratiğin hukuksal yanıyla ilgilenmektedir. Hukuk düzeninin normları, ahlâk normlarından farklı olarak cezaî yaptırımlarla ve tehditlerle donatılmıştır. Bu nedenle hukuk normlarına uyma zorunluluğu ille de ahlâkî kaygılara ve nedenlere dayalı olmak zorunda değildir. Buna bağlı olarak hukuk kavramı, tıpkı siyaset kavramında olduğu gibi, ahlâkîlik ilkesine dayandırılmadan meşrulaştırılabilmektedir. Örneğin insan hakları ya da temel hakların kavranış biçimleri bakımından hukuk veya siyaset, etik ve ahlâk anlayışı gibi özgürlük esaslıdır ve insan hakları bu yüzden dokunulmaz bir niteliğe sahiptir.146 Kişilerin toplumu merkeze alarak kurdukları insanî ve toplumsal ilişkiler, en geniş anlamıyla hukuk ilişkileridir. Bu tür ilişkiler bir toplumun yapısını meydana getiren ve tarihsel varlık alanı içinde kendine özgü bir yapıda olan ilişkilerdir.147 Hukuk birikimi sosyal yaşamın bütün boyutlarından esinlenilerek ve süzülerek ortaya çıkarılan kurallardan oluşmaktadır. Genellikle yazılı olmakla birlikte yazılı olmasa da insan ve toplumların hafızalarında varlıklarını hissettiren bu kurallar, uzun zaman geçerliliğini korumaktadırlar. Hukuk kavramı ile özdeşleşen adalet kavramının amacı bireylerin haklarının korunmasıdır. Bunun için toplumsal yaşamda hak ve ödevlerin karşılaştırılıp, belirli 145 Kılavuz, a.g.k. s:22. Pieper, a.g.k. s:64-66. 147 Kuçuradi, a.g.k. s:6. 146 55 bir düzenlemeye konu olması, sosyal ve ekonomik olanakların dağıtılmasının belli ilkelere bağlanması gerekmektedir.148 Bir toplumda hukukî alt yapının sağlamlığı etik düzenlemeleri ve uygulamaları da yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Hukuk kurallarının oluşumunda belirli bir payı olan Felsefe, bir tutum ve eylemin etik değeri açısından, hangi özelliklere sahip insanların etik değerlilik yaşantısını yaşayabileceği, ne gibi özelliklere sahip bir insanın nasıl bir insan karşısında etik bir ilişki değeri yaşayabileceğini ve böyle bir yaşantı olanağının koşullarının bilgisini verebilmektedir. Söz gelimi sevgi, insanın insan olmasının değerini bilmesi ve koruması amacıyla yaptığı doğru değerlendirme sonucunda yaşayabileceği bir yaşantıdır. Saygı insanın insan olmanın değerini bilmesi ve her türlü zor koşulda bu değeri koruması ve ona zarar vermemesi anlamında, güven ise insanın değerini bilen bir insanın değersiz bir eylemde bulunmayacağına emin olmasından kaynaklanan bir yaşantıdır.149 Hukukî yargılarda olduğu gibi, etik yargılara ulaşabilmek için de birtakım ilkelerin varlığı gerekmektedir. Diğer normatif çalışma alanlarına benzer şekilde, genel kurallardan özel bir yargıya ulaşmak için tümden gelime dayalı bir yöntem kullanılmalıdır. Etik ilkeler etik açısından karar verme sürecinde başvurulan genelleştirilmiş anlatımlar olup, tek ve mutlak değil bir dizi ilkeye dayanmaktadır. Bu dayanaklar sıradan ve paylaşılan ahlâkî kanılardır. Oldukça genel, dayatmacı olmayan, içinde yer aldığı kültürel dokuya göre değerlendirme yapılabilen özellikte olan temel etik ilkeleri şöyle belirtmek mümkündür:150 1- Zarar vermemek, 2- Yararlılık, 3- Özerkliğe saygı, 4- Adalet. Özerkliğe saygı ilkesi, kişinin kendi kendine serbestçe karar verebilme hakkı olarak hem sınırlı bir haktır hem de insan haklarının ve bireyselliğe saygının en temel 148 Yıldırım, a.g.k. s:60. Kuçuradi, a.g.k. s:176-179. 150 Çobanoğlu, a.g.k. s:62, Arda, a.g.k. s:29-30. 149 56 koşullarından biridir.151 Burada belirtilen Adalet kavramı iki tür olarak incelenebilmektedir; denkleştirici adalet ve dağıtıcı adalet. Denkleştirici adalet, tarafların eşit görülmesi anlamında mutlak bir yaklaşım iken, dağıtıcı adalet hak paylaşımında herkesin hak ettiğine, yeteneğine ve toplumsal durumuna göre paylaşımı savunmaktadır. Dağıtıcı adalet üç farklı başlıkta irdelenmektedir: - Eşitlikçi yaklaşım, - Yararcı yaklaşım, - Liyakatçi yaklaşım. Adaletin etik temeli olmadığında sadece hukuksal yapı ile sınırlandırılması söz konusu olacaktır. Bu durum adalet anlayışında, ötekine ve başkalarına karşı etik sorumluluğun kısıtlanmasına neden olabilecektir.152 Gerek hukuk gerekse etik kapsamında önemli bir kavram olan değer, tür olarak insanın varlığa kattığı bir bilinç boyutu, bir şeyin aynı türden şeyler arasında özel yeri olarak tanımlanmaktadır. Etik açıdan bir eylemin değeri, o eylemin yapıldığı koşullarda diğer eylem olanakları ve başka nelerin yapılabileceği bakımından özelliği iken, bir kişinin değeri de, onun insanlarla ilişkilerinde, eylemlerinde ve tutumlarında diğer kişilere göre farklılığı, özelliği ve özel yeridir. Böylece etik değerler, insan açısından bakıldığında, insanın, insanlar arası ilişkilerde bazı yaşantı ve eylem olanakları olarak ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle etik değerler, kişiler için, insanlar arası ilişkilerde gerçekleştirebilecekleri eylem ve yaşantı olanakları olmaktadır. Ancak bu olanakları gerçekte bazı insanlar gerçekleştirebilmektedir. Bu olanakları gerçekleştirenler etik değerleri gerçeklik alanına ve yaşama katmaktadırlar.153 Her meslek ve bilim alanında uygulamaya yansıyan iyi eylem öncelikle ilgiyi izleyen bilgiyi gerektirmektedir. Bu nedenle iyi ve doğru eyleme ulaşmak için bilgi sahibi olmak ve eğitimli bireyler olunması zorunluluğu vardır. Bilgi ve beceri kazanıldığında elde edilen yeterlilik ve yetkinlik yetenekle birleşerek bireyi bir 151 Çobanoğlu, a.g.k. s:62. Kodal, a.g.k. s:54. 153 Kuçuradi, a.g.k. s:181-184. 152 57 alanda uzman veya meslek sahibi yapmaktadır. Bu süreçte benimsenen tutum ve değerler bireyin meslekî etik niteliğini göstermektedir.154 Meslekî etik anlayışının belirlenmesinde kişilerin hukuk bilgileri, anlayışları ve felsefeleri ile kültürel birikimleri önemli bir yer tutmaktadır. Etik ilişkilerde belirleyici olabilen davranış ilkeleri, genellikle kişinin yapılıryapılmaz, etmeli-etmemeli konusunda, yani bazı gereklilikler konusunda ki düşüncelerini ve genel kabullerini anlatmaktadır. Doğru hareket etme konusundaki inanç ve ilkeler kişi bir hedefe yöneldiğinde, yapacağı eylemlerin tarzını belirlemektedir. Bir davranış ilkesi bir bilgiden daha çok bir düşüncedir, yapılması veya yapılmaması gereken ya da yapılmasına izin verilen veya verilmeyen konusunda bir düşünceyi ifade etmektedir. Bu noktada davranış ilkelerinin kaynağına bakıldığında; yarar-zarar değerlendirmesi, insanın değerinin bilgisi (insanın değeri; türüne özgü yapısal olanaklar olduğundan bu değerlerin zedelenmemesi öngörülmektedir) ve mantıksal çıkarımlara dayanan davranış ilkeleri ile değer yargıları karşımıza çıkmaktadır.155 Kişilerin kendileriyle ilişkileri de kendine özgü bir etik ilişki türüdür. Kişinin kendine yönelik eylemleri, kendine ilişkin kararları, kendisine yaptığı davranışlar, yaşamına yön vermesi gibi konular hep bu ilişki çerçevesinde oluşmaktadır. Bu ilişki aynı zamanda kişilerin başkalarına yönelik eylemlerinin oluşmasında da en belirgin şekilde de bir eylemin değerini belirleyen noktalarda rol oynamaktadır.156 Đnsanın önce kendisine saygı duyması, benliğine değer vermesi ve kişiliğini önemsemesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu kişiden diğer insanlara ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmesini beklemek olanaklı değildir. Etik, bir eylemin içeriği ne olursa olsun, ahlâkî olarak tanımlanabilmesi için uyulması gereken koşulları biçimsel yollardan yeniden kurarak, ahlâkla ilgili bütün sorunları çok genel, ilkesel ve soyut düzlemde tartışmaktadır. Bu nedenle etik, hangi somut amaçların tek tek iyi ve herkes için ulaşılmaya değer amaçlar olduğunu belirlemez, daha çok ölçütleri belirler, bu ölçütlere göre öncelikli ve iyi amacın 154 Çobanoğlu, a.g.k. s:195-196. Kuçuradi, a.g.k. s:72-73. 156 Kuçuradi, a.g.k. s:149. 155 58 hangisi olduğunu gösterir, bunların da bağlayıcı bir şekilde kabul edilmesi gerektiğini ifade eder. Özetle etik ilkeler, iyi olanı değil, bir şeyin iyi olduğuna nasıl hükmedildiğini ve varıldığını ifade etmektedir.157 2.1.5. Etiğin Bazı Kavramlarla Đlişkileri, Kapsamı ve Sınırları Etik; moral normlar gereğince insan yaşamının her alanıyla ilgili plân ve organizasyonlar hakkında düşünmeli, eleştirmeli ve çeşitli yaklaşımlar geliştirmelidir. 20. Yüzyıl boyunca etik literatür, yerleşik kuralcı bakış açısıyla erekbilimsel yaklaşım arasındaki farklılıkların etkisinde kalmıştır.158 Diğer bir deyişle etik, insan ve toplumun sosyal yaşamının her alanında kendini göstermelidir. Etik, hukuk, siyaset, din v.b birçok kavramla ilişkili olmakla birlikte yaptıkları değerlendirmeler bakımından aralarında farklılıklar bulunmaktadır. Örnek olarak hız sınırlarını aşmak hukuka aykırı iken, acil bir hastayı hastaneye yetiştirmek gibi insan hayatını ilgilendiren durumlarda hız kurallarını aşmak yadırganmamaktadır.159 Bir tutum ya da davranışı irdelemek ve sağlıklı sonuçlara varabilmek için birçok soru sorulmalı ve yanıtları alınmalıdır. Bu yapılmadan aceleci bir biçimde değerlendirme yapmak doğruyu ararken yanlışa sürüklenmeye neden olabilmektedir. Günümüzde insanların faaliyetleri sonucunda çevre sorunları ortaya çıkmaktadır. Đnsan konu edilince öne çıkan kavramlardan birisi dindir. Đnsanların çevreye zarar vermeleri, egoist ve bencil olmaları gibi özellikleri dolayısıyla dinlerin ilgi alanına girilmektedir. Đnsanların çeşitli sorunları hakkında din çözüm önerileri getirmekte ve vicdanî noktadan muhasebe yapmaya zorlamaktadır.160 Bu noktada etik ile din arasında yakın bir ilişki ortaya çıkmaktadır. 157 Pieper, a.g.k. s:28. J. Philip Wogaman, Ethics For Environmental Professionals, Environmental Practice 6 (1) March 2004, Specıal Sectıon, p:7. 159 David B. Resnik, Bilim Etiği, (Çev:Vicdan Mutlu), Đstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004, s:32. 160 Yunus Macit, Hz. Peygamberin Sünnetinde Çevre, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun, 1997, s:4. 158 59 Dinlerin öngördüğü çevre-insan ilişkileri çerçevesinde, dini inanışlardan çevreyi koruma ve geliştirme noktasında yararlanmak ve bir çevre ahlâkı oluşturmak suretiyle çevrenin felâkete sürüklenmesinin önüne geçmenin olanaklı olduğu ileri sürülmektedir. Aksi halde ahlâkî ilkelerle tutum ve davranışları sınırlandırılmayan insanların ve toplumun hırsları, egoları, kötülükleri ve olumsuzlukları ile büyük çevre sorunlarına yol açılacağı ifade edilmektedir.161 Etik yaşamı tehdit eden bütün kötülüklere karşı, kendisine yardımcı veya destek olabilecek her türlü kavram ve kuramla iş birliği yapmak durumundadır. Kutsal kitaplar ve tek tanrılı dinler, insan merkezli düşüncelerin temel kaynaklarından biridir. Kutsal kitaplarda hem doğanın ve canlıların korunması yönünde ilkeler bulunmakta, hem de insan merkezli yaklaşımlar yer almaktadır. Buna göre insanların her iki yönlü tutum ve davranışları kutsal kitaplarda bir karşılık bulmaktadır. Neticede belirleyici olan insanın bizzat kendi duygu ve düşünceleridir. Dinlerin bakış açılarında; canlılar arasında var olan bir hiyerarşide insan en üst noktada bulunmaktadır.162 Đnsanın zirveye yerleştirildiği bütün şemalarda ister istemez diğer canlılar ve varlıklar birer ast durumunda konumlandırılmaktadır. Saint Thomas d’Aquinas, iyi olanı doğal durumun varlığını sürdürmesine dayandırmış, en büyük iyiliği Tanrının ve onun yarattığı doğal düzenin temsil ettiğini ileri sürmüştür. Kant ise insanların yalnızca sonuçlarını denetleyebilecekleri davranışlarından sorumlu olabileceklerini düşünerek, etik davranışı ve iyi olanı, akılcı ya da rasyonel davranış olarak tanımlamaktadır.163 Çevre sorunları karşısında dinlerin de rol oynaması olasılığı, insanların etik sorumluluklarını semavî dinlerin getirdiği davranışlara ve kurallara bağlamaları ile orantılıdır. Müslümanlıkta çevreye ilişkin başlıca dört nokta vurgulanmaktadır: doğal olayların ve varlıkların açıklanması, doğal olaylara, varlıklara ve evrenin yapısına ilişkin bilgi vermek, evrenin insanlar için yaratıldığını ve insanların buyruğuna verildiğini anlatmak, doğanın korunması gerektiğini öğretmek. Çevrenin ve doğal dengenin korunması, ormanların, bitkilerin ve hayvanların korunmasına ilişkin 161 Macit, a.g.k. s:10. Kılıç, a.g.k. s:150-151. 163 Ruşen Keleş, Đnsan Çevre Toplum, Đmge Yayınları, 1997, Ankara, s:414-415. 162 60 kurallar, hem Kuran ile hem de Hz. Peygamberin söz ve davranışlarını ifade eden Sünnet ile ortaya konmuş ve çevre açısından bu kuralların doğrudan ya da dolaylı olarak yarar sağlayabileceği öne sürülmüştür.164 Hıristiyanlığın çevreye ve doğaya karşı hem olumlu hem de olumsuz tutum ve davranışlar geliştirdiği ifade edilmektedir. Ancak yaygın görüş, bütün dinlerin temelde kendi üyelerine Tanrının yarattığı doğaya ve çevreye saygılı olmayı öğütlediği, evrenin dengesine vurgu yaptığı, tanrıya saygılı olmanın onun yarattıklarına da saygılı olmayı gerektirdiği yönündedir.165 Katolik ahlâk teolojisi Tanrısal bir etiği savunmaktadır. Bütün bağlayıcı eylem normları Tanrının iradesinden üretilir. Tüm insanların yaşam biçimini Tanrısal modele göre yönlendirmelidirler. Đnanç etiği, pratik insan aklını değil, Hıristiyanlığın anlayışını ahlâkîliğin nihaî temeli olarak görmektedir. Teoloji ahlâkî eylemi dinsel olarak açıklamak istemektedir. Bu boyutuyla etik ve teoloji ahlâkî eylemi normatif temellere bağlama istekleri nedeniyle birbirleriyle ilişkilendirilmektedir. Etik teolojiden farklı olarak tüm ahlâkî eylemlerin ve normların kaynağını Tanrısal bir irade yerine insanın akılcı iradesine dayandırmaktadır.166 Bu çerçeveden bakıldığında etik ve teolojinin aynı alanda çalışma yürüttüğü ve kurallar koyduğu anlaşılmaktadır. Woischnik ve Linz’e göre çevreye insan merkezli yaklaşımın önemli kaynaklarından biri, insanın doğaya egemen olmasını teşvik eden Yahudi-Hıristiyan geleneğidir. Yeryüzünün insanların hizmetine verildiği, doğada bulunan canlı veya cansız her şeyin insana armağan edildiği, bu varlıklara hükmetmek için insanın yaratıldığı belirtilmektedir. Đnsanın evrende özel bir yerinin olduğu Đncil’de ifade edilmektedir.167 Buna benzer görüşler Đslâm dininde de bulunmaktadır. Böylece üç büyük dinin çevre konusunda bir birine benzer görüşler içerdiği ortaya çıkmaktadır. Dinsel etik her şeye rağmen, etiğin henüz tam gelişmediği dönemlerde önemli işlevler görmüş olup günümüzde de halen doğal çevre üzerinde farklı bakış açılarını anlamaya yardımcı olabilecek önemli bir kaynak olma özelliğini korumaktadır. Đlk 164 Ruşen Keleş ve Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Yayınları, 2005, Ankara, s:256. Keleş ve Hamamcı, a.g.k. s:256-260. 166 Pieper, a.g.k. s:111-113. 167 Kılıç, a.g.k. s:63-64. 165 61 başta dinsel etik ilkeleri çevreye ilişkin bir güdüleme kaynağı olmaktadır. Doğal dünyayı iyiliğin ve iyiliksever Tanrının eseri olarak gören her dinsel yaklaşım, doğal dünyayı kendi başına iyi sayma eğilimindedir. Bu yönüyle insan Tanrının yarattıklarına saygılı davranmakla Tanrının kendisine de saygılı davranmış olmaktadır. Tanrı kavramı, yaratılışın bir doğal düzeni bulunduğunu ve bu düzenin iyi olduğu varsayımını gerektirmektedir.168 Türk kültüründe önemli bir yer edinmiş kişiliklerden biri olan Yunus Emre “yaratılmışı severiz yaratandan ötürü” söylemi ile doğaya ve tüm varlıklara sevgi ve saygı göstermenin kaynağını Tanrıya bağlamış, böyle yapılmakla aynı zamanda Tanrı’ya da sevgi ve saygı gösterilmiş olacağını ifade etmiştir. Đnsanın yeryüzünde kendi yaşadığı çevresini bozması ve yaşanmaz hale getirmesi ile doğal dengeyi bozmasına kendi karakterinin neden olduğunu belirten bir ilâhiyatçı, bunun sebeplerini Ayet ve Hadislere dayanarak şöyle özetlemektedir:169 1. Đnsanın zayıflığı, 2. Đnsanın aceleciliği, 3. Đnsanın ihtirası, hırsı ve sabırsızlığı, 4. Đnsanın nankörlüğü ve şımarıklığı, 5. Đnsanın azgınlığı ve tartışmacı oluşu, 6. Đnsanın arzularına ve nefsine düşkünlüğü, 7. Đnsanın bilgisizliği. Kimi inançlar göre insanlar doğal dünyaya yaklaştıkları ölçüde Tanrıya da yaklaşmış olmaktadırlar. Çünkü doğal dünya Tanrı tarafından yaratılmıştır. Birçok inanç sisteminde tüm doğal yaşam değerli sayılmaktadır. Çok sayıda dinin, inanç sahipleri için kötülüklere karşı çıkmak ve iyilikler yapmaya çalışmak doğrultusunda kurallar koymuş olduğu, böylelikle iyi insanların iyiliksever Tanrıya yaklaşmış olacağı kabul edilmiştir. Diğer taraftan birçok din ise, insanların doğal dünyaya karşı olan sorumluluklarını, insanlara bir yaratıcı tarafından emanet edilen bir doğal dünya 168 169 Des Jardins, a.g.k. s: 91-93. Macit, a.g.k. s:40-44. 62 anlayışına dayandırmaktadır. Bu düşünceye göre insan bir emanetçi olarak görülmektedir. Tanrının bir armağanı olan doğal dünya, takdir, sevgi ve saygı düşüncesi çerçevesinde kullanılmalıdır. Bozma, kirletme, savurganlık ve tahrip etme Tanrının cömertliğine ve iyiliğine saldırı olarak değerlendirilmektedir. Emanetçilik gereği Tanrının yarattığı şeylerin korunması önemli sayılmaktadır. Yahudilik ve Hıristiyanlık, insanları doğal dünyanın bir çobanı olarak görmektedir. Çobanın sürüye iyi bakması gerektiği gibi, insanlarında doğal dünyaya iyi bakmaları gerektiği ifade edilmektedir. Đnsanların doğal dünya üzerindeki egemenlik hakları kötüye kullanılmamalıdır. Egemenlik tahakküm kurmak değildir. Böylece emanetçilik yaklaşımı doğal çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve dengeli bir şekilde değerlendirilmesi açısından uyumlu bir yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır.170 Đslâm dininde de benzer şekilde insan dünyada Tanrının bir halifesi olarak görülmekte, doğanın insan için hazırlandığı ve kendisine emanet edildiği vurgulanmakta, savaş halinde bile canlılara ve bitkilere zarar verilmemesini istenmektedir. Bu nedenle de her türlü kaynağın insan gereksinimleri için kullanılması ancak israf edilmemesi özellikle ifade edilmiştir. Kimi ilâhiyatçılar dünyada çevre sorunlarının artmasının temelinde insan, hayat ve evren üçlüsünün gerçek manasının kavranamamasının yer aldığını ifade etmektedirler. Kendini tanımayan ve özelliklerinden haberi olmayan insanın normalin dışına çıkması, normal olmayan tutum ve davranışlarda bulunması kaçınılmaz olmaktadır. Bu insanların diğer canlılarla ve varlıklarla ilişkileri de sorunlu hale gelmektedir. Kendini tanımayan, kimliğinin farkında olmayan bir insan hayatın özünü kavramakta da zorluk çekmekte ve mutlu bir yaşam sürdürememektedir. Çevresindeki varlıkların gerçek yönünü bilmeyen insanlarında doğa ile savaşmaya çalıştığı, doğayı âdeta bir düşman gibi algılama yanlışına düştükleri ileri sürülmektedir.171 Bu görüşler hem Tanrısal dinlerde hem de bazı felsefî inanç ve düşünce akımlarında dile getirilmektedir. Çevre sorunlarının çözümü için insan, hayat ve evren kavramlarının ayrıntılı olarak 170 171 irdelenmesi, özelliklerinin Des Jardins, a.g.k. s: 93-96. Macit, a.g.k. s:32-33. anlaşılması ve öğrenilmesi gerektiği 63 belirtilmektedir. Đnsanların mutlu bir yaşam sürebilmeleri ve doğa karşısında yalnızlıktan kurtulabilmeleri, hem kendilerini, hem de hayat ve evreni iyi anlamalarına bağlı olduğu ifade edilmektedir. Đslâm dininde evrendeki bozulmaların insan eliyle, insanların heveslerini kontrolsüz bir şekilde ve hırsla yapmak istemelerinden kaynaklandığı anlatılmaktadır. Đnsanların sahip oldukları nimetleri, kendilerinin içinde bulunduğu iyi hallerini değiştirmedikçe Tanrının da onların bu halini değiştirmeyeceği, bu nedenle insanlığın kendi eliyle yaptığı müdahale ile çevreyi kirletmedikçe dünyanın kendi kurulu sistemi içerisinde temiz kalacağı, aksi takdirde yaşamın zorlaşacağı ve sorunlu hale geleceği vurgulanmaktadır.172 Böylece insan olumlu ya da olumsuz bütün yaptıklarından sorumlu bir varlık olarak benimsenmiş ve doğaya ilişkin birtakım yükümlülüklerinin olduğu kabul edilmiştir. Đslâmiyet Ayet ve hadislerde sorumsuzca davranışların ve çevreyi kirletmenin canlılara zarar vereceğini ve insanları korkunç felâketlere sürükleyeceğine dikkati çekmekte, insanları sorumlu davranmaya ve yanlış davranışlardan sakınmaya davet etmektedir. Đnsanlara karşı işlenen zulümlerin çevre kirliliği yoluyla ortaya çıktığı belirtilmekte ve hiç kimsenin çevre kirliliğine neden olarak canlıların ve insanların hayatlarını riske etmeye hakkı olmadığı, bir insanın hayatına kastetmenin bütün insanların hayatlarına kastetmek anlamına geldiği ifade edilmektedir. Đnanan insanın her türlü kötülük ve haksızlıktan, çevreyi kirletme ve tahripten, diğer insan ve canlılara ya da varlıklara zarar vermekten inancı gereği kendini koruyacağı anlatılmaktadır.173 Bu anlatım açık ya da üstü kapalı şekilde, insanların belirtilen kurallara uyması gerektiğini ve bu uyumun aynı zamanda Tanrının bir beklentisi olduğunu göstermektedir. Etiğin ilgisi, bir kişinin bir eylemde bulunmaya karar vermesinden daha çok, neye karar verdiği ve verdiği kararla gerçekte ne yaptığıdır. Bir başka deyişle istenen ile verilen karar ve hedef arasındaki açı veya istek ile diğer kişiye yapılan arasındaki farktır.174 Bu fark tutum ve davranış ile ilgili bütün sürecin değerlendirilmesini sağlamaktadır. 172 Macit, a.g.k. s:33-34. Macit, a.g.k. s:40-47, 53. 174 Kuçuradi, a.g.k. s:65. 173 64 Etik ilişki, belirli bir bireyin başka insanlarla eylemde bulunarak yaşadığı ve değer sorunlarının söz konusu olduğu her tür ilişkiyi kapsayan, insanlar arası ilişki türlerinden bir tanesi ve belki de en temel olanıdır. Bu ilişkide eldeki veri insanların başka insanlarla kurdukları ilişki durumlarındaki eylemleridir. Etik ilişkinin bilgisi, ancak insanlara bakarak elde edilebilir ve değerlerin önemsendiği ya da yaşandığı bir ilişkiyi sürdürmek oldukça zor ve güç bir iştir.175 Etiğin soruları, günlük yaşam pratiğinde görülen sorunların radikalleştirilerek öne çıkmasıyla gelişmiştir. Ahlâkî sorular daha çok emir ve bildirme kipindeki ifadelerdir. Örneğin; yalan söylemeyeceğine söz ver, sadık kalacağına söz ver, işini düzenli ve titiz yap, saygılı davran, yardım et gibi emir ifadeleri ile yardım etmek bir erdemdir, başarı için çok çalışmak gerekir gibi bildirme cümleleridir. Etik ise konu olarak daha temel ve genel soruları ele almaktadır:176 - Verilen sözleri neden tutmak gerekmektedir? - Neden yalan söylenmez? - Neden güvene ihanet edilmez? - Đnsan neden her zaman üstüne düşeni yapmak zorundadır? - Düzenli ve titiz olmak insanın neden görevidir? - Đhtiyacı olana yardım etmek neden zorunludur? Etiğin ele aldığı temel sorular sonuçta bizi “neden insan esas olarak ahlâkî davranmalı, ahlâk dışı davranışlara girmemelidir” sorusuna götürmektedir. Etik sadece kesin ve son olacak nitelikteki yanıtların peşindedir ve bu yanıtlar yeni sorulara götürmeyen, şartlı ve sınırlı olmayan son yanıtlardır. Ahlâkı gerektiği gibi temellendirmeye çalışan etik, normatif olma iddiasını garanti edecek mutlak olana ve nihaî geçerlilik taşıyana dayanmak zorundadır.177 Etik, insanların eylemlerine ilişkin değerlendirmeleri ile olması gereken “iyi eylem” biçimlerini tanımlamaya çalışırken, bilim ise var olan sınırlı bir doğa gerçeğini anlama ve açıklama etkinliği olarak tanımlanmaktadır. Bu boyutuyla etik 175 Kuçuradi, a.g.k. s:3-4. Pieper, a.g.k. s:49-50. 177 Pieper, a.g.k. s:50-51. 176 65 olması gerekenler üzerine, bilim ise olanlar üzerine açıklamalar yapmaktadır. Bu bakımdan denebilir ki etik, bilimin ve hukukun yolunu açan bir nitelik taşımaktadır. Bilim ve teknolojideki gelişmeler ile küreselleşme, adalet ve eşitlik ilkesiyle yakından ilgili olup, bu ilkelerin yaşamda uygulanıp uygulanmaması noktasında belirleyici olmaktadır.178 Sonuçta etik ve bilim karşılıklı birbirlerine katkı yapan, etkileyen ve etkilenen, böylece yakın bir ilişkiyi sürdüren bir konumda bulunmaktadırlar. Etik eylem bakımından yapılacak değerlendirme, gerekeni gerçekleştiren ve gerçekleştiremeyen eylemler açısından yapılabilmektedir. Yapılması gereken nedir ve ne tür özellikler taşımaktadır sorularına verilecek yanıtlar bu değerlendirme için gereklidir. Gereken eylem kimi zaman hedefe ulaşacak tarzda olan veya istediğini gerçekleştirecek tarzda hareket etmek olarak anlaşılırken, kimi zaman da kişinin belirli bir ilişkide yapılması gerekeni bulup yapması anlamına gelmektedir. Belirli bir ilişkide eylemin mutlaka doğru olması, onun değerli ve etik bir eylem olmasını gerektirmemektedir. Bir doğru eylemin aynı zamanda değerli ve etik eylem olabilmesi, bu doğru eylemin insanın değerine en az zarar vermesi, en az harcaması, eylemin yapıldığı ortam hesaba katıldığında insanın değerini en az zedelemesi ile ilgilidir.179 Etik bir ilişkide ilk önce durumlaştırma denen durum saptama yapılmalıdır. Bu saptama; bir insanın ya da grubun içinde bulunduğu koşulları kavramak ve bu koşullar bütününe, bir insanî durum olarak ad vermektir. Ardından bu durumu tarihselliğinde ortaya koymak durum değerlendirmesinin ikinci aşamasını oluşturmaktadır. Böylelikle bir muhasebe yapmak ve bu durumun insanın değeriyle ilgisini kurmak suretiyle bir muhasebesini yapmak, insanın hangi olanaklarının gerçekleştirilmesine elverişli veya elverişsiz ya da engelleyici olduğunu belirlemek, bu durumun olgusallığını ve koşullar bütününü ortaya koymak demektir.180 Etik ile bilim arasındaki ilişkiye bakıldığında, Kantiyen etikle güvenceye alınan bilim adamının araştırma yapma hakları, ekonomik ve sosyal özerklikleri ile 178 Çobanoğlu, a.g.k. s:77-78. Kuçuradi, a.g.k. s:78-81. 180 Kuçuradi, a.g.k. s:88-91. 179 66 sağlanan bilimsel ortamda ancak bilimin beklenen gelişimi göstermesi ve bilimsel bilgi üretimini arttırması mümkündür. Böylece üretilen bilgilerin insanlık yararına uygulanması utilitaryen etik yaklaşıma uyumlu eylemler olacaktır. Bilim insanı bilimsel gerçekleri araştırırken, bilimsel etiğe uygun davranır ve elde edilen bilgilerin hangi amaçlara hizmet edeceği noktasında sorumluluk sahibi olması gibi konular, insanlık tarihi ve bilim tarihi açısından incelenmekte ve etik değerlendirmenin nesnesi olmaktadır.181 Etik insan pratiğinin ahlâkî boyutunu, siyaset bilimi ise onun siyasî boyutunu yansıtmaktadır. Aristoteles etik ve siyaset biliminin birbirinden ayrılmaz nitelikte olduğunu belirtmiştir. Siyaset bilimi, insanlara mutlu bir yaşam biçimi sağlayacak en iyi yasalara yönelmekte ve yasaların temelinde yatan adaletin koşulu olarak ahlâkîliği görmektedir. Demokrasi ilkesi üzerinde kurulu bir işleyişi olan siyaset, kendini ahlâkî temel değerlere karşı yükümlü saymakta, amaçlarının yalnız siyasî etkisi açısından değil, insancıllığı bakımından da meşru ve haklı kılmak gibi bir ahlâkî istemi yerine getirmektedir. Dolayısıyla etik, bir temel bilim olarak siyasal felsefenin, etik özgürlük ilkesinin gerek hukuksal gerekse kurumsal düzlemde güvenceye alınmak suretiyle kendi üzerinde kurulduğu bir bilimdir.182 Demokrasilerin sağlıklı bir şekilde yaşatılabilmesi, yönetim ve siyaset sistemlerinin etik ve ahlâk zemininde işlemesi koşuluna bağlıdır. Aksi takdirde adı demokrasi olsa bile etik ve ahlâkî ilkelerden yoksun sistemlerin özgürlük, adalet, eşitlik, mutluluk gibi hedefleri yakalaması olanaklı gözükmemektedir. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ile etik arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Özgür olmayan toplumlarda durağan bir ahlâk anlayışının nedeni özgürlüklere yapılan kısıtlamalardır. Ekolojik toplumlarda demokrasiler insan dışındaki varlıkları da bir değer olarak kabul eder ve koruma altına alır. Böylelikle demokrasi, devlet yönetiminde insanın dışında kalan varlıkları da dolaylı olarak muhatap olarak değerlendirmektedir. Demokratik toplumlarda mutlak özgürlük olamaz. Đnsanın özgürlüğünün sınırı diğer insanların sınırlarında sona ermektedir. Đnsan hakları, demokrasi, özgürlükler ve diğer medenî hak ve sorumluluklarının 181 182 Çobanoğlu, a.g.k. s:78-79. Pieper, a.g.k. s:62-63. 67 sınırı da doğanın ve çevrenin bozulduğu ve kirlendiği yerde bitmektedir.183 Bu aşamada demokrasinin radikal ve postmodern tanımlarının yanında, ekolojik demokrasi adı ile bir başka köklü yapıdan söz etmek olanaklı hale gelmektedir. Bir eylemin etik değerlendirmesinin üç ana dayanağı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi kişinin tutum ve eylemini anlama, neden-niçin olduğunu görme ve böylece eylemin doğru bir şekilde tanımlanmasıdır. Đkinci aşama; kişinin eylemi yaptığı koşullar içinde başka eylem olanakları bakımından özelliğini yani değerini fark etmedir. Bu iki aşamayla elde edilen eylemin değerinin bilgisi ile insanın değeriyle ilgisinin kurulması ise etik değerlendirmenin üçüncü aşamasını oluşturmaktadır. Bu ilginin kurulması, o eylemin değerliliğini-değersizliğini ya da doğruluğunu-yanlışlığını belirler. Böylelikle bir eylemin değerliliği, o eylemin insan için ifade ettiği anlam olarak ortaya çıkmaktadır.184 Etik değerlendirme sürecinde kişinin yaşantısı, inançları, amaçları, istekleri, bireysel özellikleri, özel ihtiyaçları da etkilidir. Kişi değerlerini özümseyerek sağladığı etik bilgi aracılığıyla, bir bilinç ve bir inanç oluşturmaktadır. Bu bilinçinanç ise ona sahip kişilerin, diğer kişilerle kurduğu ilişkilerin niteliğini ve bireyler arasında oluşan yaşantının düzeyini belirlemektedir.185 Değerler toplumsal normlardan üç konuda farklılık göstermektedir:186 1. Değer varlığın davranış biçimidir, toplumsal norm bir hareket biçimidir. 2. Değer belirli durumları aşmaktadır, toplumsal norm belli durumlarda belli davranışları öngörmektedir. 3. Değer kişisel ve içseldir, norm genel ve dışsaldır. Rokeach, değerlerin insan ve toplum yaşamında üstlendiği görev ve işlevlerinden bazılarını şöyle belirtmiştir:187 183 Kılıç, a.g.k. s:232-233. Kuçuradi, a.g.k. s:16-17. 185 Kuçuradi, a.g.k. s:37-62. 186 Đnce, a.g.k. s:35. 184 68 1. Değerler kendimizi ve başkalarını değerlendirmede kullanılırlar. 2. Kendi saygınlığımızı arttırmaya ve korumaya yardımcı olurlar. 3. Çatışmaları çözmekte ve karar verilmesinde yardımcı olmaktadır. Etik, değerlerin sorgulandığı, iyi-kötü kavramlarının eleştirel değerlendirmelerinin yapıldığı, felsefenin bir alt dalı olarak “değerler felsefesi” olarak adlandırılabilen bir alandır. Ahlâk felsefesi olarak etik, her konuyla ilgili normların yapısına ilişkin düşünceler oluşturmakta, değerlendirmeler yapmakta, yeni sorunlara ilişkin çözüm önerileri oluşturup tartışmakta ve netice olarak her konuyla ilgili felsefe alnında iyi-kötü değerlendirmesi yapmaktadır.188 Sosyal, ekonomik, siyasal yaşamda ortaya çıkan bütün sorunlarla ve kavramlarla ilgili etik ve ahlâkın düşünme, fikir yürütme ve söz söyleme potansiyeli ve yeteneği bulunmaktadır. Etik genellikle iyi ve kötü ayrımının net bir şekilde belirgin olmadığı ikilemlerde ortaya çıkan sorunların çözümü ile ilgilenmektedir. Bu nedenle bilimsel etik açısından önemli bir sorun olan bilimsel araştırma ve yayın etiği konusunda iyi ve kötü durumlar gündeme getirilerek etik bakımdan tartışma ortamı oluşturmak, çözüm önerilerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.189 Etik de dâhil olmak üzere bütün bilimsel alanlarda kuramsal boyutu ortaya koyan araştırma ve yayınların etik ilkelere uygunluğunu arayan bilim etiği özel bir önem taşımaktadır. Etik kuramın bir başka yönü de felsefî özgürlük öğretisi niteliği taşımakta olmasıdır. Böylelikle etiğin hedefleri, kapsamı ve sınırları özgürlük kavramıyla belirlenmektedir. Etik, özgürlüğü koşulsuz bir gereklilik olarak görmekte ve değerlendirmektedir sağlayamamaktadır. 190 ancak, tek başına özgürlüğün pratiğe dönüşmesini Sosyal teorilerin en önemli amaçlarından biri olan özgürlük kavramının yaşama geçirilmesi etik ile birlikte bütün düşünce sistemlerinin ortak istemidir. Bu süreç insanlık tarihi kadar geçmişi olan uzun vadeli bir beklentidir. Bu 187 Đnce, a.g.k. s:36. Çobanoğlu, a.g.k. s:24. 189 Çobanoğlu, a.g.k. s:80. 190 Pieper, a.g.k. s:150. 188 69 beklentisinin ne ölçüde karşılandığı veya tam olarak karşılanıp karşılanamayacağı konusu sosyal bilimin en önemli tartışma başlıklarından biridir. Etik değerler kişilerin yaşantı ve eylem olanakları ile ilgilidir. Etik değerler kişinin değerleridir ve bu değerlere uygun davranan kişileri değerli kılmaktadır. Buna göre etik değerlerin iki türünden söz etmek mümkündür; etik kişi değerleri ve etik ilişki değerleri. Birincisine dürüst, saygılık, güvenilir olma kişi özelliklerini, ikincisine ise saygı, sevgi, güven, minnet gibi değerlilik yaşantıları örnek olarak verilebilmektedir. Etik değerler etik ilişkilerde otaya çıkmaktadır. Etik kişi değerleri ya da erdemleri kişiyi diğerlerinden farklı, değerli veya değersiz kılan özelliklerinden bir bölümünü oluşturmaktadır. Kişilerin özellikleri arasında onun zekâsı, dikkati, bağlantı kurabilme yeteneği, iletişim becerileri, kavrayışı, güçlü belleğe sahip oluşu, sabırlı ve cesur oluşu, ölçülü, sorumlu ve dayanıklı olması gibi karakter veya kişilik özellikleri sayılabilmektedir. Bu özellikler kişilerin eylem ve tutumları üzerinde ve etik ilişki boyutunda etkili olabilen ve rol oynayabilen ama doğrudan doğruya bu eylem ve tutumların etik değerini belirlemeyen özellikler arasındadır.191 Kimi değerler bir başka değer için araç niteliğindedirler. Bazı değerler ise araçsal değil, özsel değerdirler. Bunlar kendilerinde değer taşımaktadırlar. Çevre tartışmalarında değer dizgesi; yaşam için uygun davranışı ve bazı özel durumlar ile siyasal ve toplumsal düzenlemelere karşı daha geniş sorumluluklar bağlamında ilkesel bir konumlamayı ifade etmektedir. Ayrıca değerler; doğru ve yanlışın ne olduğuna dair inancı oluşturan ve bu inancın sürdürülmesini ve değişimini sağlayan ekinsel bir zenginliğin göstergesidirler.192 Kişinin bir insanla ya da grupla ilişkisinde yaptığı durum değerlendirmesinin sonucunda o kişinin tutumu ortaya çıkar. Kişinin yaptığı değerlendirme, karşısında bulunduğu durumu onun gözünde istenilir veya istenmeyen bir durum olarak tanımlar. Bu tutumda artı etken, ağır basan bir etkendir ve kişinin kendi koşulları veya insana, dünyaya, hayata ilişkin tasarımları ya da değerlilik inançlarıdır, insanın kendi ürettiği ya da ona öğretilen düşüncelerdir; ideleri, dünya görüşü, hayat görüşü 191 192 Kuçuradi, a.g.k. s:170-174. Đnce, a.g.k. s:27-33. 70 v.b ile kişinin değerine verdiği önem olarak karşımıza çıkmaktadır.193 Đnsan tutum ve davranışlarını irdelemek ve analiz etmek son derece zor ve karmaşık bir iştir. Bu zorluğun bir yönü de insan tutum ve davranışlarının araştırılması sürecinde olgunun öznesi ve nesnesinin insan olmasından kaynaklanmaktadır. Etik somut eylem talimatları ve kurallar ortaya çıkarmaz, daha çok iyi davranmak isteyenleri farklı durumlarda önem taşıyan normları sorunlaştırmaya ve özel bir durumda yapılması gerekenin ne olduğuna karar vermeye çağırır. Bu noktada, her kişinin kendi düşüncesi, iradesi ve eylemi içerisinde bulunan özgürlük gerçek ve somuttur, özellikle de bunun için etik felsefî özgürlük öğretisi olarak yol ve yöntem göstermek niyet ve kararlılığındadır.194 Etik ilişkilerde kişilerin kendi özel koşulları, farklı derecelerde olmakla birlikte her zaman tutum ve davranışın oluşmasında rol oynamaktadırlar. Bu rol ne kadar az olursa, kişinin tutumunu değerlilik inançlarının belirlemesi anlamına gelmektedir. Eğer bu rol tek başına tutumu belirlemekte ise, kişilerin bir durum karşısında tutumunu oluşturan şey, bu durumun kendi özel koşullarıyla ilgisidir.195 Özel koşullarla değerlilik inançları bir tutum ve davranışı belirlemede değişken ölçüde bir paya sahip olmaktadırlar. Bu payın büyüklüğü o tutum ve davranışı yorumlamada bir unsur olarak görülmektedir. Etik ilişkilerin niteliğini ve etiğin diğer kavramlarla olan ilişkilerini belirleyen etkenlerden biri de etiğin sahip olduğu amaçlarıdır. Bu amaçları şöyle özetlemek olanaklıdır:196 1- Özgürlüğü insanın istek ve eylemleri içinde göstermek için, yaşam pratiğinin ve geçerlilik taleplerinin ahlâkî haklılıklarını kuramsal olarak aydınlatılmasıdır. Böylelikle insanlar diğer insanların özgürlük alanının sınırlarına saygı duyacak ve bu alanlarda ortaklaşa bir yaşam sürdürebileceklerdir. 193 Kuçuradi, a.g.k. s:99-100. Pieper, a.g.k. s:155. 195 Kuçuradi, a.g.k. s:101. 196 Pieper, a.g.k. s:151-152. 194 71 2- Yaşam pratiğinin meşruluğu açısından eleştirel bir bakış açısına göre değerlendirilme yapılmasının öğrenilmesidir. Đnsan istek ve eylemlerinin ahlâkîlik taleplerini karşılayıp karşılamadığı ve özgürlük ilkesinin mutlak olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini eleştirel bir gözle yoklamaktır. 3- Eylemde bulunan insanların ahlâkî yetkinlik kazanmasıdır. Ahlâkî yetkinlik toplumsal sorumlulukla ilişkili bir kavram olarak; eylemin yapılmasını gerekli kılan tüm durum ve şartlarda özgürlük ilkesi açısından zorunlu olan iyi bağlamında karar verebilmektir. Ahlâkî yetkinlik modern erdem olarak da ifade edilebilmektedir. Bu kavram, herkesten beklenen ahlâkî davranma ve yargılama becerisini, herkesin özgürlüğe saygı göstermeye ve özgürlük temelinde hesap vermeye hazır olmasını öngören sosyal sorumluluğu anlatmaktadır. Özgürlük kavramı, normatif bir ilke olarak kavranmakta ve başkasının özgürlüğünün insanın kendi özgürlüğünün koşulu olduğunun kabul edildiği bir pratikte yaşama geçirilebilmekte ve ancak bu düzlemde özgürlüğe ulaşılabilmektedir.197 Özgürlük insan ve toplum yaşamında çıkar ve dengelerin en uygun değerde buluşması ile yaşama geçirilebilecek, aynı zamanda sosyal, ekonomik, siyasal alanları da kapsayan çok boyutlu bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Güncel olaylara yön verecek doğru saptamalar ve çıkarsamalar yapmak için koşulların doğru bilgisi yanında, değerler bilgisi de gerekmektedir. Değerler bilgisi, eylemin yapıldığı koşulların varlığı, seçeneklerin durumu, olanakların bulunması, bireyin istençleri gibi etkenlere göre belirlenmektedir.198 Etik ilkelerin yaşama geçirilmesi değerler bilgisine sahip olunması ile mümkündür. Etik ilişki, temelde bir değer-değersizlik ilişkisi olup insanların eylemleriyle ortaya çıkmaktadır. Ne var ki, her kişiler arası ilişkide ve kişi ilişkisinde etik 197 198 Pieper, a.g.k. s:153. Çobanoğlu, a.g.k. s:80. 72 eylemler karşımıza çıkmamakta ve böylece kişi eylemlerinin çoğu da etik eylem olarak değerlendirilmemektedir.199 Etik ilişkiler yapısal olarak değişmezlik özelliği taşımaktadırlar. Bu ilişkiler her türlü insan ilişkisinde söz konusu olmakta ve doğrudan doğruya değer sorunlarıyla ilgili olmaktadırlar. 200 Đnsan ve toplum yaşamının her aşamasında çevre ile ilişki söz konusu olmaktadır. Bu ilişkilerde değer sorunu ön plâna çıkmaktadır. Etik antropolojiyle, insana duyulan merak ve ilgi bakımından, metafizikle, evrende insanın konumunun ve durumunun ne olduğu sorunsalını irdeleme açısından, mantıkla, insan bilgisinin biçimsel yapıları sorunsalını paylaşmaktadır. Etik bu alanların salt kuramsal bilgilerini ahlâkîlik ilkesi bağlamında insan eylemlerinin anlamı üzerine yansıtmak suretiyle özerkliğini de korumuş olmaktadır.201 Etik görüşlerin tarihine bakıldığında Kant’ın bir eylemi “yapmayı isteme” ile ilgili görüşleri ve ilkeleri ortaya koyduğu bilinmektedir. Bu noktada eylemin “isteme” yönüyle ilgilenildiğini, eylemin değerlendirilmesi için bir ölçü olarak “isteme özgürlüğü” ve eylemin ahlâksal bir değer taşıması için neyin istendiği üzerinde durulduğu görülmektedir. Böylelikle ortaya konan ilkelerin temel ilkesi Kant’ın “ahlâk yasası” dediği ve “istemenin ilkesi, her defasında genel bir yasama ilkesi olarak geçerli olacak şekilde eylemde bulunmak” şeklinde ifade edilmektedir.202 Etik doktrinleştirme, ideolojileştirme ve ahlâk öğretmek peşinde ve amacında değildir. Yalnızca günlük yaşam pratiğinde özgür insan olamamanın çeşitli şekilleri açısından insan varlığının insanî yanı olan özgürlük ilkesini anımsatmaya ve gündeme getirmeye çalışmaktadır. Özgürlüğü istisnasız her pratiğin âdeta bağlayıcı ölçütü olarak öne sürmektedir. Etik bakımından ne kadar yüksek kalitede olursa olsun, hiçbir kuram ve bilimin insanın özgürlüğünü elinden alamayacağı düşüncesini ısrarla vurgulanmaktadır. Çünkü insan kendini diğer özgür olanlar arasında özgür 199 Kuçuradi, a.g.k. s:7. Kuçuradi, a.g.k. s:11-12. 201 Pieper, a.g.k. s:85-86. 202 Kuçuradi, a.g.k. s:62-63. 200 73 olarak kavramak ve eylemleriyle bunu gerçekleştirmek zorunluluğundadır.203 Etik bu düşünceler çerçevesinde postmodernizme yakınlaşmaktadır. Postmodernizm de insan özgürlüğünü sınırlayan bütün kuram ve düşünceleri yadsımakta, kuram ve bilimin insan özgürlüğünü ve yaşamını çeşitli kurallar getirmek suretiyle sınırladığını ileri sürmektedir. Bu noktada özgürlüğe bakış açısından etik ve postmodernizm arasında bir düşünce ortaklığı ve ilişkisi gözlenmektedir. Bir insanın ya da grubun durumu karşısında kişinin yaptığı, durumu nasıl değerlendirdiğine ve buna bağlı olarak oluşan tutumuna bağlıdır. Bu sürecin nasıl belirlendiği ve durumun olgusal koşulları, durumun istenen ya da istenmeyen bir durum olarak görülmesini belirlemektedir.204 Etik insanları ahlâklı yapmaz, bir insan yalnızca kendiliğinden, kendi aracılığı ve kendi iradesiyle iyi ya da kötü insan olabilir. Kötülüğü ve iyiliği ortaya çıkaran nedenler vardır, etik eylemde bulunan kişileri ahlâkî eylemin konusu ve koşulları hakkında aydınlatarak, onlara özgürlüğü mutlak olması gereken iyi anlamında kavratarak etkili olmaya çalışmaktadır. Đnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan iyilik ve kötülükler etiğin ne başarısı ne de başarısızlığı olarak değerlendirilebilir. Çünkü etik insanların aklına hitap ederek onları iyiyi yapmaya teşvik etmek için kendi yol ve yöntemlerini sürekli olarak düzeltmeye, geliştirmeye ve yetkinleştirmeye çalışmaktadır ancak bireyin özgürlüğünü dışlayarak ve hiçe sayarak ya da bireyin özgürlüğüne karşı davranarak hiçbir şekilde herhangi bir iyi niyet üretmeye kalkışamaz. Bu durum etiğin hem gücü hem de yetkisi dışında olan bir konudur.205 Etiğin uzun süreli bütün çabalarına karşın günümüzde yaşanan çevre sorunları bu durumun delilidir. Diğer taraftan etik bir süper ahlâk da değildir ve insanlığa bağlayıcı eylem normları içeren bir katalog sunmamaktadır. Ahlâkî normlar, özgürlüğün herkesin özgürlüğü adına kendini sınırlaması durumunda başvurulacak pratik kurallar olarak, insanların yaşamında karşılıklı olarak birbirlerini kabullenme süreçlerinden doğmaktadır. Özetle etik; otoriter bir güç değildir ve özgürlüğün yanlış 203 Pieper, a.g.k. s:155-156. Kuçuradi, a.g.k. s:106. 205 Pieper, a.g.k. s:154. 204 74 anlaşılmamasını bildirmektedir. Etiğin görevi, sadece maddî normları yargılamanın ölçüsü olabilecek biçimsel normları temellendirmek ve bunu bireyin özgürlük alanlarına dikkat ederek, özen göstererek ve bakarak çizmektir. Bu nedenle etik bir olaylar koleksiyonu da değildir. Elde bir katalog olmadığı için, önceden belirlenmiş ahlâkî normlara bakarak belli bir durumda neyin yapılması gerektiğini bildiren en yüksek ahlâkî merci de değildir. Böylelikle etik, eylemdeki öznelerin yerini tutan, ahlâken onların üstünde yetkin bir konum alan bir olgu değildir. Sadece eylemde bulunanların bizzat ahlâkî yetkinlik kazanmalarını sağlamak ve onların uygulamalarını yönlendirmekle sınırlı bir fonksiyon üstlenebilir. Yapması gereken de yalnızca bundan ibaret olmalıdır.206 Etiğe onun gücünü ve olanaklarını aşacak ölçüde görevler yüklemek ve bunun sonucunda aşırı beklentilere girmek ümitsizlik ve hayal kırıklığına yol açmak anlamına gelmektedir. Ahlâkî sorumluluk kavramına bakıldığında, Aristoteles’e göre bir birey eyleminden sadece şu iki koşulla sorumlu olduğunu söylemektedir: birincisi, eğer eylemin nedeni kişiye içselse, yani kişi eylemde bulunurken dışarıdan biri ya da bir şey tarafından zorlanmadıysa, ikincisi ise eğer kişinin yaptığı şey, daha önceki seçimleriyle kendisinin yaratmadığı bir bilgisizliğin sonucu değilse. Sadece bu şekilde kişinin eylemi iradîdir. Başkaları bir insanın eyleminden, kişi başka bir şey yapmayı seçtiği ya da karakteri ve istekleri farklı olduğu halde başka bir şey yapamıyorsa sorumlu olmayacağını ifade etmektedirler. Bunun yanında kişilerin sadece seçtiğini yapamıyorsa değil, aynı zamanda başka bir şeyi yapmayı seçemiyorsa da eyleminden sorumlu olmadığı da ileri sürülmektedirler.207 Ahlâkî bakış açısının ne olduğuna bakıldığında, Baier’e göre, kişi eğer bencillik yapmıyor, olaylara ilkesel yaklaşıyorsa, ilkelerini evrenselleştirmek istiyorsa ve bunlar yaparken, herkesin iyiliğini aynı şekilde düşünüyorsa ahlâkî bakış açısını benimsediği söylenebilmektedir.208 Günümüzde teknolojik gelişmelere olan güven azalmış, insanlığa hizmet verme noktasında soru işaretleri çoğalmıştır. Tıp, iletişim, ulaşım gibi alanlarda 206 Pieper, a.g.k. s:154-155. Frankena, a.g.k. s:135-137. 208 Kurt Baimer, The Moral Point of View, New York: Random House, 1965, 5. Bölüm. 207 75 yaşam kalitesini arttıran gelişmeler görülürken, insan öldürmeyi amaçlayan silâh sanayisinin gelişmesi için yapılan harcamalarda bir yandan sürekli artmaktadır. Bu yönde yapılan harcamaların etikle ve ekolojiyle açıklanması ve bağdaşması olanağı yoktur. Silâh sanayisi gelişmekte olan ülkelerin ve geri kalmış devletlerin kıt kaynaklarını gasp etmenin ya da sömürmenin açık veya örtülü bir yöntemi haline gelmiştir. Ülkeler arası gerginlik politikaları silâh sanayicilerin kazancını arttıran bir rol üstlenmiştir. Silâh bağımlılığının ardından ekonomik ve siyasal bağımlılık ortaya çıkarmaktadır. Bu ilişkiler bir tür yeni sömürü kısır döngüsüne yol açmaktadır.209 Çevre sorunlarının çözümünü zorlaştıran etkenlerden biride uluslar arası ilişkilerde yaşanan gerginlik politikaları ve güvenlik sorunlarıdır. Bu nedenle barışın sağlanması ve insan haklarında yaşanan gelişmeler çevre sorunlarının çözümünü kolaylaştırmaktadır. Etiğin bir alt bağlığı olarak kabul edilen çevre etiğinde değerler iki başlıkta ele alınabilmektedir:210 1- Araçsal değerler: bir şeyin araçsal olarak hizmet etmesinden kaynaklanmaktadır. Araçsal değeri olan varlık, tek başına bir değere sahip olmayıp, insana hizmet ettiği sürece araçsal olarak değere sahiptir. Eğer bir nesne bir şeyde kullanılabiliyorsa, o nesnenin bir araçsal veya kullanım değeri bulunmaktadır. Buna göre nesnenin dışında, o nesneyi kullanan kişi değeri belirlemektedir. 2- Özsel ya da içsel değerler: bir varlığın nesnel olarak bir değere sahip olmasıdır. Bir başka ifadeyle bu değerin birileri tarafından tanınması gerekli değildir. Özsel değer araçsal olmayan ve kendinde bir amaç olan anlamındadır. Doğaya daha çok saygıyı ifade eden bir kavram olarak, varlıklar kendiliklerinden değerli kabul edilmektedirler. 209 210 Kılıç, a.g.k. s:141-142. Đnce, a.g.k. s:24-25., Kılıç, a.g.k. s: 43-47. Des Jardins, a.g.k. s: 260. 76 2.2. Etik ve Kuramsal Yaklaşımlar Demokritos, ilk çağ Yunan düşünürleri arasında ahlâk öğretisinde “doğru bir yaşayışın temel dayanakları nelerdir?” sorusunu ele almıştır. Ona göre mutluluğa ulaşmak isteyen kişi, yararına olan ile olmayanı ayırt etmek ve mutlak iyi olanı nispî iyi olandan ayırt etmeyi bilmek durumundadır. Dostluğun, insanları sevmenin, akıllı ve ölçülü olmanın ve davranmanın yanında tüm özgür yurttaşların genel yararları doğrultusunda çaba sarf etmek de mutluluğun koşullarındandır.211 Eylemin iyi ve kötü olarak değerlendirilmesi açısından başlıca yaklaşımlar Kantiyen, Utiliteryan, Komüniteryan ve Liberal etik yaklaşımlardır. Evrensel etik yasalarının varlığına vurgu yapan Kant, amaç ve araç iyi ise bunu yeterli görmekte ve iyi bir iş yapılmış saymaktadır. Bu düşüncede vicdan çok önemli yer tutmaktadır. Utiliteryan etik yaklaşımda; en fazla sayıda insana en çok mutluluk ve haz verecek olan eylem iyi olarak değerlendirilmektedir. Burada amaç-araç ilişkisi ve vicdan önemli sayılmamaktadır. Önemli olan eylemin sonucudur. Komüniteryan etik yaklaşım; hedeflenen iyiye ulaşmak için bütün bireylerin birlikte hareket etmesini, böylece hepsinin iyiliğe ve ileriye götürülmesini esas almaktadır. Liberal yaklaşımda her bireyin yetenekleri ve gelişmişliği ölçüsünde yani hak ettiği düzeyde iyilik görmesi benimsenmektedir. Buna göre mutlak eşitlik eşitsizliğe neden olacaktır. Bu yaklaşımlardan kullanılmaktadır. en çok Utiliteryen ve Kantiyen yaklaşımlar uygulamada 212 Kimi yazarlar etikte düşünce formlarını kozmolojik, teolojik, antropolojik, faydacı, uzlaşmacı adalet teorisi ve özsel-doğal hukuk yaklaşımı şeklinde başlıklar altında toplamaktadır.213 Đnsanın merkez kabul edilip edilmemesine göre etik bir sınıflama yapıldığında üç yaklaşım ortaya çıkmaktadır: ego merkezli etik, sosyal merkezli etik ve çevre merkezli etik.214 211 Atayman, a.g.k. s:20-21. Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s: 590. 213 Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:21-25. 214 Manfried Welan, Umweltethik-Eine Hinführung, Diskussionspapier Nr. 75-R-98, 1998, HansJoachim Höhne, “Die natur der Gesellschaft” Ausi Politik und Zeitgeschichte (B33-34_2000). 212 77 Etik kuramlar bağlamında ele alınan ve erekçi teoriler olarak adlandırılan görüşler; ahlaki olarak neyin doğru, yanlış, yükümlülük, iyi veya kötü olduğu gibi konulara ilişkin temel ya da belirleyici kriter veya standardın, meydana getirilen ahlaki olmayan değer olduğunu, bir eylem veya eylemin bağlı olduğu kural, kötüye kıyasla daha büyük oranda iyi üretiyorsa doğru, bunu yapmıyorsa yanlış olarak değerlendirilmektedir. Bu görüşler ahlâkî olarak iyiyi ahlâkî olmayan iyiye bağlamaktadırlar.215 Diğer taraftan ödevci teoriler ise, erekçi görüşlerin düşüncelerini reddederek, bir eylemi ya da kuralı, sonuçlarının iyiliği ya da kötülüğü yanında, doğru, iyi ve yükümlü kılacak başka etmenler olduğunu ileri sürmektedirler. Eylemin kendisinin bazı özelliklere sahip olması, âdil olması, tanrı ya da devlet tarafından emredilmesi gibi faktörlere sahip olması o eylemin doğru ya da yükümlü olmasını sağlamaktadır. Ödevci teoriler eylem-ödevci ve kural ödevci olarak iki başlıkta toplanabilmektedirler. Ahlâkta, “vicdanı” rehber ve ölçüt olarak gören insanlar, vicdanı temel olarak bize genel kurallar veren bir olgu olarak görüp görmemelerine göre kural-ödevci ya da eylem-ödevci olarak ayrılmaktadırlar. Eylem-ödevciler hiçbir kriter ya da rehber ilke önermemekte, en çok deneyimlere dayanan kurallar önermektedir. Bu görüşü savunanlar, her bir durumun farklı ve biricik olduğunu, deneyimlere dayanan kurallar dışında hiçbir genel kuralın fazla bir yardımı olamayacağını iddia etmektedirler. Kural-ödevciler ise kişilerin ahlâkî olarak seçim yaparken, yargıda bulunurken ve akıl yürütürken en azından dolaylı olarak bile olsa çeşitli ilke ya da kuralları benimsediğini ileri sürmektedirler.216 Normatif etik yararcı ve görev etiğine ayrılmaktadır. Yararcı etik sonuçsal etik kuramı olarak da adlandırılabilmektedir. Buna göre en çok sayıda insan için en çok iyiyi sağlayacak eylemler yapmak ya da en yüksek yararı getirecek davranışlar önemsenmektedir. Böylelikle insan eylemlerinin kendisi değil, bu eylemlerin sonuçları ve sağladığı yararlar ele alınmaktadır. Bir eylemin ahlâkîliği, doğruluğu ve yanlışlığı onun sonuçlarına göre ve yararlarına göre belirlenmektedir. Buradan hareketle mutluluk, haz, gönenç kavramlarına odaklanılmaktadır. Bireyler en çok 215 216 Frankena, a.g.k. s:36-37. Frankena, a.g.k. s:38-42, 52-56. 78 sayıda insanın en yüksek düzeyde mutluluğunu sağlayacak eylemleri yapmakla yükümlü tutulmaktadırlar. Bentham’a göre bütün insan eylemlerinin amacı haz yaratmaktır.217 Đnsan ve toplum yaşamında görülen hemen bütün çalışmalardan öncelikli beklenti, yaşam kalitesinin arttırılması ve mutluluk düzeyine katkı sağlanmasıdır. Normatif etiğin diğer tarafını oluşturan ödev etiğine göre bir eylemin ahlâkî olarak doğruluğunu ve yanlışlığını belirleyen unsur eylemin sonucu değil, akla dayalı olan ödevlerdir.218 Mutluluk, haz, gönenç gibi sonuçları iyi olarak kabul eden yararcı etik, çevreyi insanın yaşamsal gereksinimlerini gidereceği bir araç olarak değerlendirmektedir. Dolayısıyla çevrenin bozulması insanın mutluluğunu, hazzını ve gönencini etkileyecektir. Bu nedenle çevre korunmalıdır ve çevre insana hizmet ettiği sürece değerlidir. Bu araçsal bir değerdir. Bir başka deyişle insana hizmet etmeyen varlıkların değeri olmayacaktır.219 Bu yaklaşım teolojik kaynaklı düşüncelerle paralellik taşımakta özellikle Hıristiyanlık çerçevesinde yer alan çevreye bakış açısını anımsatmaktadır. Etik bencilik, Butler’in ben sevgisi ve Freudcuların ego dedikleri şeyin etiği olarak; kişinin her zaman için kendisine en büyük miktarda iyiyi getirecek tutum ve davranış içerisinde bulunacağını ifade etmektedir. Bir eylem ya da eylem kuralı, kişinin kendisine uzun vadede, en az alternatif bir eylem ya da eylem kuralı kadar, kötüye kıyasla daha büyük oranda iyi meydana getiriyorsa doğru, getirmiyorsa yanlış olarak kabul edilmektedir. Bu görüşü Epikuros, Hobbes, Nietzsche gibi düşünürler savunmuştur. Diğer taraftan etik evrenselcilik ya da genellikle yararcılık olarak adlandırılan görüş ise; neticede amacın en büyük genel iyiye ulaşmak olduğunu belirtmektedir. Buna göre bir eylem ya da eylem kuralının evrende en az alternatif bir eylem ya da eylem kuralı kadar, kötüye kıyasla daha büyük oranda iyiye neden oluyorsa veya olması olanaklı ise doğru, değilse yanlış olduğu ileri sürülmektedir. Bu 217 Meliha Đnce, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. s:8-9. 218 Đnce, a.k. s:9. 219 Đnce, a.g.k. s:11. 79 görüş Jeremy Bentham ve John Stuart Mill tarafından savunulmaktadır. Bu düşünürler, ahlâkî hedefin acıya kıyasla en büyük oranda hazza ulaşmak olduğunu ileri sürdüklerinden dolayı hazcı olarak tanımlanmaktadırlar.220 Yararcı görüşler genellikle üçe ayrılarak ele alınmaktadır. Bunlar; eylemyaracılığı, genel-yararcılık ve kural-yararcılığı olarak adlandırılabilmektedir. Đlkinde kişilerin doğru ve iyi olanı evrensel ve genel yarar ilkesine göre belirlemesi anlatılmakta iken, ikincisinde bir şeyi yapmak birisi için belli durumda doğruysa, o zaman o şeyi yapmak aynı durumdaki herkes için doğrudur fikri ifade edilmektedir. Üçüncüsünde ise ahlâkta kuralların merkezîliğine önem verilmekte, kuralların herkes adına en büyük genel iyiyi sağlayacağının düşünülerek belirlenmesi gerektiği belirtilmektedir. Burada soru en büyük yararı hangi eylem değil, hangi kural sağlar sorusudur. Kuralların sağladıkları yarara göre seçilmesi, ileri sürülmesi ve gözden geçirilerek yerleştirilmesi savunulmaktadır.221 Yararcılık anlayışına göre “bir insan, herkes dikkate alındığında, iyinin kötü karşısında en büyük ağırlığı olacak biçimde davranmalıdır” biçimlendirmesi eylem yaracılığı anlamına gelmektedir. Burada iyinin değeri zevk ve mutluluk olabilir. Kural yararcılığında ise temel ilke şudur: “bir kimse, genellikle uyulduğu sürece ve herkes dikkate alındığında iyinin kötü üzerinde en büyük ağırlığı olacaktır kuralına göre davranmalıdır”. Her iki görüşte de önde gelen nokta insan eylemlerinin sonucudur. Bu nedenle yararcılık ile sonuççuluk aynı veya eş anlamda kullanılmaktadır.222 Butler, ben-sevgisinin insan doğasının tek temel ilkesi olduğunu, insanların kendilerine kötüye kıyasla en büyük oranda iyiyi sağlayacak, yararlı olacak ya da üstünlük getirecek tutum ve davranışı sergileyeceğini belirtmektedir. Buna psikolojik bencilik denilmekte ve etik benciliğin temelini ve esasını oluşturmaktadır. Psikolojik bencilere göre insanlar, başkalarının yararına olacak iyi şeyler yaptığında bu bir doyum sağlamakta, insanların başkalarına yardım etmeleri de işte bu doyumu 220 Frankena, a.g.k. s:39-44. Frankena, a.g.k. s:73-80. 222 Yaman Örs, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara, s:366-367. 221 80 amaçlamaları dolayısıyla olmaktadır. Böylece başkalarına yararlı olacak şeyler yapmak, doyuma ulaşmanın bir aracı olarak görülmektedir. Butler, başkalarına yararlı şeyler yapmanın doyum sağlamak gibi bir faydası olsa bile bu tür davranışların o amaçla yapılmadığını, bunları yapmak istemiş olmaktan ve bunu gerçekleştirmiş olmaktan dolayı doyum elde edildiğini ifade etmiştir.223 Alman Filozofu Đmmanuel Kant’a göre asıl amaç gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaksızın iyiyi istemedir. Bu bir ahlâk yasasıdır ve “öyle hareket et ki, senin hareketlerin aynı zamanda başka insanlar için de bir ilke olsun” şeklinde ifade etmektedir. Kant’ın ahlâk felsefesinin merkezinde Tanrı değil, pratik akla göre hareket eden insan yer almaktadır. Ona göre ahlâk “pratik akla” göre temellendirilmiştir. Akla çok büyük önem vermiş, onun iyi ve doğrunun yegâne kavrayıcısı olduğunu belirtmiştir. Đnsan ahlâkî bir varlık olarak ve akıl sahibi bir fail olarak kendi kendini idare etmekte ve kendi ahlâk kurallarını belirlemekte olan hür bir kişiliktir.224 Sonuççuluk ya da yararcılığın tümüyle karşıtı olan etik görüş Kant Deontolojisi olarak bilinmektedir. Kant için insan eyleminin değerlerimiz açısından doğruluğu ya da yanlışlığı, onun sonuçlarının iyilik veya kötülüğünden tümüyle bağımsızdır. Bu görev bilgisel (deontolojik) düşüncesine ağırlık veren bir etik dizgedir. Kant’ın kesin buyruğu olarak bilinen ilkesi: “ yalnızca, aynı zamanda evrensel bir yasa olarak ortaya konabilecek biçimde davranmalı” ve “ insanlığın bir araç değil bir amaç olduğu düşüncesiyle hareket edilmelidir” şeklinde ifade edilmektedir.225 Friedrich Nietzsche toplumun kabul ettiği ahlâk değerlerini reddetmekte ve insanlığın gerçekleştireceği asıl amacı insanüstü kavramı ile ifade eder. Buna göre insanın doğasına yakışan güçlü, korkusuz, acımasız olmaktır ve güç en yüce erdemken güçsüzlük insanın tek kusuru olmaktadır. Đnsan iyi olmak yerine güçlü olmalı ve yaratıcılığa yönelmelidir.226 Bu düşünceden hareket edildiğinde doğaya 223 Frankena, a.g.k. s:47-50. Durak, a.g.k. s:51-53. 225 Örs, a.g.k. s: 366-367. 226 Durak, a.g.k. s:55. 224 81 karşıda bir güç gösterisi yapılmasının düşünsel temelleri ortaya konmaktadır. Çevre sorunlarının doğaya karşı bir güç kullanımı ve onunla savaş yapılması sonucu ortaya çıktığı sıklıkla savunulan bir görüştür. Kimi felsefecilere göre; bir insanın karakteri, mizacı ve kişiliği kolayca değişmeyeceğinden doğaya karşı temel tavrın değişmesi ile uğraşmak aslında insanın öz benliğinin değişmesi ile uğraşmak anlamına gelmektedir. Böylece ne istediğimizi belirleyen değerlerin değil, ne olduğumuzu gösteren değerlerin önem taşıdığı ifade edilmektedir.227 Çevre sorunlarının çözümü insan tutum ve davranışlarının dayandığı ilke ve anlayışların değişmesini gerektirmektedir. Tarihsel süreçte Sofistler etik ile ilgili olarak, hak, hukuk ve ahlâk yasalarının insanlar arasında mutabakattan oluştuğunu, bunların tanrılardan gelmediğini düşünmüşlerdir. Onlara göre iyi, kötü, atıp, utanç, övgü, yergi vb. kavramlar mutlak değil göreceli anlam taşıyan kavramlardır. Bu harekette felsefî etik içerisinde ilk kez insanların hepsinin eşit olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bir başka ilk, etik içerisinde göreceleştirme ve öznelleştirme sürecinin başlatılmasıdır.228 Felsefenin önemli isimlerinden bir olan J.P.Sartre, insanın kendi var oluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştireceğini fakat bu özgürlüğün sınırlı olmadığını ve bir sorumluluk çerçevesinde olacağını savunmuştur. Özgürlük kavramı göreceli olduğundan dolayı evrensel bir ahlâk yasasından söz etmek mümkün görülmemektedir.229 Sokrates ile birlikte felsefe tarihinde ilk kez doğrudan insan sorunlarına yönelme eğilimi ortaya çıkmış, böylece etik de felsefe içerisinde giderek ağırlık kazanmaya başlamıştır. Ona göre gerçek bilginin kaynağı insanın kendisi olup, bilgi gerçek erdem olarak ifade edilmektedir. Neticede ahlâkî üstünlük, erdemli olmak bilgiye dayanırken, bilginin kaynağı da insan olunca yasalara herkesin kendi içindeki iyiyi tanımak suretiyle ulaşması mümkün görülmüştür.230 227 Des Jardins, a.g.k. s:271. Atayman, a.g.k. s:21-22. 229 Durak, a.g.k. s:55. 230 Atayman, a.g.k. s: 23. 228 82 Platon Sokrates’in öğrencisi olarak onun düşüncelerini geliştirmiş ve her şeyin en üst düzleminde tanrısal iyi idea’sının varlığını kabul etmiş ve dünyanın bu idea’lardan oluştuğunu ileri sürmüştür. Buna göre gerçeklik adına ne varsa bu idea’ların birer yansımasıdır.231 Felsefî etiğin skolâstik düşünceden kopma sürecinde Spinoza; ahlâkı insan eylemlerinden ve tabiatından yola çıkarak açıklamıştır. Buna göre etiğin görevi, insanın tutkularını denetleyebilmek için ona yardımcı olmak ve desteklemektir.232 Etik, belli bir anda ve yerde ne yapılacağı hakkında ahlâkî yargılara varmaz, daha çok eylemin ahlâkî olarak kabul edilmesi için nasıl davranılması gerektiği hakkında bilgi aktarır. Bununla birlikte ahlâkîliğin kanıtlarını türetemez, ancak pratiğin niteliğine dikkat çeker. Aynen bir pusula gibi gidilecek yolu değil, yön olarak kuzeyi gösterir. Etik, pratikte doğrudan eylem ve davranışları tayin etme anlamında etkin değildir.233 Locke, insanın ahlâkının ona hem haz hem de acılar üreterek iyi ve kötüyü ayırt etmesine olanak tanıdığını, sosyal çevrenin insanın ahlâkî hayatı üzerinde etkisi bulunduğunu savunmaktadır.234 Kant, kural-ödevci olarak “sadece, aynı zamanda evrensel bir yasa olmasını da isteyebileceğin kişisel bir ilkeye göre eylemde bulun” demekle bir ilke ortaya koymakta ve bunu yaşamda temel ilke ve kuralları belirlemenin gerekli ve yeterli kriteri olarak önermektedir. Böylelikle kişinin kendi isteği ile bir eylemde bulunduğunda mutlaka bir kişisel ilke veya kurala göre davrandığı, bu ilkenin evrensel olmasını istediğinde bir yargıda bulunduğu ve bu isteğinde tutarlı ise ahlâkî olarak doğru veya yükümlülük olduğu ifade edilmektedir.235 Kant’a göre bir eylemin iyi olabilmesi amaç ve hedefe değil, eylemi yönelten ilkeye bağlıdır. Yani eylemin iyiliği ulaşılmak istenen hedefe göre değil, hareket 231 Atayman, a.g.k. s:24. Atayman, a.g.k. s:46. 233 Pieper, a.g.k. s:98-100. 234 Atayman, a.g.k. s:46. 235 Frankena, a.g.k. s:65. 232 83 noktasındaki davranışın temeline dayanmaktadır. Kant bazılarınca olmayı amaçladığı gibi bir ödevci değil, daha çok bir yararcı olarak kabul edilmektedir.236 Hegel’e göre ahlâkın görevi ise bireylerin eylemleri arasında uyum sağlamak ve bunu kişilerin inanç ve tutumlarından dolayı yapabilmektir.237 Bentham’a göre her bireyin bir tarafta acıları, bir tarafta zevkleri toplandığında, hangi taraf ağır basıyorsa kişinin bireysel çıkarlarına saygı gösterilmeli ve böyle yapılmakla sonuçta toplumun çıkarlarına saygı gösterilmiş olmaktadır. Buna göre topluluk tek tek bireylerden daha önemli değildir ve toplumun çıkarı aslında onu oluşturan bireylerin çıkarları toplamıdır.238 Bir genelleme yapıldığında, ödevci teoriler diğer insanlara önem vermekte iken iyinin artmasına yeteri kadar önem vermemektedir. Bencilik iyinin artmasına önem vermekte iken diğer insanlara yeteri kadar önem vermemektedir. Yararcılık ise bu iki teorinin kusurlarını gidermektedir.239 Yararcılar; yarar ilkesi ile adalet ilkesinin birlikte bir birlik oluşturdukları ve yarar ilkesini yerine getiren her neyse, onun aynı zamanda adaletin koşullarını da yerine getirdiği, bu haliyle adalet ilkesi ile yarar ilkesinin birbirinden ayrılmaz bir bütün oldukları, bir başka deyişle adaletin yarar ilkesinin ayrılmaz bir parçası olduğunu ileri sürmektedirler. Buna göre doğruyu ve yanlışı belirleme ölçütü sadece yarar değil, aynı zamanda adalet ölçütü olarak da ortaya çıkmaktadır.240 Adalet kavramı göreceli olmasına karşın iyilik bağlamında ölçüt olarak kabul edilen temel kavramların başında gelmektedir. Dünyada kötüye kıyasla iyinin oranını en üst düzeye çıkarmak amacıyla rehberlik etmesi için adalet ilkesinin kabul edilmesi gerektiğini belirten düşünürlere göre, hangi kuralın izlenmesi gerektiğinin belirlenmesi yolu, hangi kuralın iki temel yükümlülük ilkesi olan yarar ve adalet koşulunu en iyi şekilde yerine getirdiğini 236 Frankena, a.g.k. s:66. Atayman, a.g.k. s:51-54. 238 Emine Dilek Aydemir, Đş Etiği Kavramı, Đleri Bir Đş Etiği Uygulaması Olarak Đşletme Taahhütnameleri Ver Bir Araştırma, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul, 2002, s:5. 239 Frankena, a.g.k. s:71. 240 Frankena, a.g.k. s:84-85. 237 84 anlamaktan geçmektedir. Bu düşünürlere göre, ahlâk insan içindir, insan ahlâk için değil. Adalet de iyinin ve kötünün dağılımına önem vermektedir. Bir başka deyişle, bütün ödevlerimizle birlikte adalet ödevimiz bile, iyinin ve kötünün varlığını ve bunların var olmalarına ve devamlarına yönelik belli bir ilgiyi gerekli kılmaktadır.241 Đnsanlar arası ilişkilerde etik, eylemlerin pusulası olmak durumundadır. Her durum ve zamanda etik, doğru yönleri göstermelidir. Jardins’in dediği gibi, “etiksiz bilim boş, bilimsiz etik ise kördür.” Her alanda etik olarak iyi eylem, öncelikle ilgiyi izleyen bilgiye dayalı olmalıdır. Yani doğru eyleme ulaşmak için bilgi sahibi ve eğitimli olmak gerekmektedir. Bilgi ve becerilerin yanında benimsenen değer ve tutumlar etik niteliği belirlemektedir. Kültür kavramı çerçevesinde etik ilke ve değerler ile tutumlara dayalı etik davranışlarda bir kültür olarak adlandırılabilmektedir.242 Etiğin amacı davranışlara kılavuzluk edecek olan ilke ve kuralları oluşturmak, geliştirmek ve bunların uygulanmasını savunmak olarak belirtilmektedir. Bu noktada yaşama saygı dünyaya karşı alabileceğimiz temel bir tavırdır. Bu anlamda yaşama saygı ilkesi eylemlerle değil karakter, mizaç ve değerlerle ilgilidir. Bu bakımdan etik kuramın iki yaklaşımı ortaya çıkmaktadır: eylem etiği ve erdem etiği.243 Erdem etiği, eylemlere ilişkin erdemci yargıları, öznelerin güdüleri ve karakter özelliklerine ilişkin erdemci yargılara dayalı olarak ele almaktadır. Erdem etiği, ahlâkta temel olan “cesaret bir erdemdir”, “iyi insan herkese dosttur”, “sevgi dolu ol” gibi yargılardır. Erdem etiği, temel talimatların insanlara rehberlik edeceğini düşünür, hem ne olmak gerektiği hem de ne yapılması gerektiği konularında bu rehberliğin olacağını belirtmektedir. Erdem etiği benci ve yararcılar olarak erekçi, ödevci ve iyi niyet ile adalet ilkesine dayalı erdem etiği olarak sınıflandırılmaktadır.244 Pieper’e göre etik, topluluk içerisinde yaşayan, bilinçli ve sorumluluklarını bilen tüm bireyleri ilgilendirmektedir. Bir topluluk için norm, baskı ya da sınırlama 241 Frankena, a.g.k. s:88-89. Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s:594. 243 Des Jardins, a.g.k. s:269-270. 244 Frankena, a.g.k. s:120-123. 242 85 anlamına gelmemekte, daha çok özgürlüklerden herkesin daha çok yararlanabilmesi amacıyla yaşamın düzenlenmesi ve yapılanması ile ortaya çıkan bir yaşam şekli anlamına gelmektedir. Kuralsız bir yaşam insan açısından söz konusu değildir. Kişiye ahlâkî eylemin anlamının yöntemsel ve sistematik olarak aktarılması etik kuram ile mümkündür. Etik ahlâkî eylemin karşılığı değildir ancak bu eylemlerin bilgiye dayalı içeriklerini bildirmektedir. Etik eleştirel bakış açısıyla karmaşık nitelik taşıyan ahlâkî eylem alanını kavramsal olarak insanın kavrayabilmesine ortam hazırlamaktadır.245 Etiğin amacı, bireye toplum içerisinde diğerleriyle birlikte yaşarken iyi temellendirilmiş ahlâkî kararları kendi başına verebilecek durumda olmayı ve kendi başına var olabilmeyi öğretmektir.246 Đnsanların etik ile ilgili çalışmaları sonucunda önerilen başlıca hususlar şöyle belirtilmektedir:247 1- Đlk önce bütün gayretler, insan yaşamı ile çevrenin korunması arasında var olan gerilim ve çelişkinin giderilmesi yönünde sarf edilmelidir. 2- Đnsanlar dünyanın geleceğini risk altına alan bütün politika, tutum ve davranışların karşısında tereddütsüz yer almalıdır. 3- Đnsanlar etik ve ahlâkî sorunlara veya belirsizliklere karşı yaklaşımlarını büyük bir dikkatle ve özenle gözden geçirmeli ve düzeltmelidirler. Çevresel sorunların doğru yanıtlarını bulmak noktasında doğru öneri ve teklifler yapılmalıdır. Yararcı yaklaşımın savunucuları, davranışlarının sonuçlarını görebilen rasyonel insanların iyi sonuç üreten davranışlarını, üretmeyen davranışlarına tercih etmelerini sistematik hale getirildiğini ileri sürmüş ve uygulamada izlenecek yolu belirleyecek esasları şöyle sıralamışlardır:248 245 Kılavuz, a.g.k. s:17-18. Kılavuz, a.g.k. s:18. 247 J. Philip Wogaman, Ethics For Environmental Professionals, Environmental Practice 6 (1) March 2004, Specıal Sectıon, p:8. 248 R.T. De George, Business Ethics, 5. Edition, Prentice Hall Inc, NJ,USA,1999, s:56-72. 246 86 1. Davranışın doğru bir şekilde belirlenmesi, 2. Davranışın doğrudan ve dolaylı olarak kimlerin etkileneceğinin belirlenmesi, 3. Belirlenen bedellerin ağırlıklarının ortaya konması, 4. Davranıştan doğrudan etkilenenler açısından iyi ve kötü sonuçların olasılıkları ile birlikte belirlenmesi, 5. Đyi sonuçlarla kötü sonuçların karşılaştırılması, 6. Davranışlardan dolaylı olarak etkilenenler için de benzeri analizlerin yapılması, 7. Tüm iyi ve kötü sonuçların özetlenmesi ve çıkarımda bulunulması, 8. Söz konusu davranışın alternatiflerinin analizlerinin yapılması, 9. Farklı davranışların sonuçlarının karşılaştırılması sonucu etik uygunluğun bulunması olarak ifade edilmektedir. Öte yandan sorumluluk esaslı teorilerin pratik uygulamasını ve etik değerlendirme sürecinin yaşama geçirilmesi işlemini ve tutum ve davranışlar üzerinde yapılması gerekenleri şöyle belirtmek mümkündür:249 1. Değerlendirilecek davranış doğru olarak belirtilir. 2. Davranışın evrensel kabul gören değişmez sorumluluklara dâhil olup olmadığı değerlendirilir. 2.1. Eğer dâhil edildi ise sorumluluğun gereği uygulanır. 2.2. Tereddütlü bir durum var ise üçüncü aşamaya geçilir. 2.3. Davranış birden fazla sorumluluk alanına giriyorsa beşinci aşamaya geçilir. 3. Davranışa üç test uygulanır: 3.1.Davranış bir aykırılık olasılığı olmadan herkes tarafından gerçekleştirilebilir mi? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır, evet ise; 3.2. Davranış sonuçlarıyla ve ifade etmek istedikleriyle insanlara saygılı mı? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır, evet ise; 249 R.T.De George, a.g.k. s:93. 87 3.3. Rasyonel bir insanın herkes tarafından yapılmasını isteyebileceği bir davranış mıdır? Yanıt hayır ise davranış etik dışıdır. Evet ise davranış ilk aşamadan itibaren etiktir. 4. Davranış hiç tartışmasız etik ise bir arada uygulanamayacak diğer etik davranışlarla ters düşme olasılığı var mıdır? Yanıt hayır ise davranışın etikliği anlaşılmıştır. Yanıt evet ise beşinci aşamaya geçilmelidir. 5. Tartışılan davranış temel sorumluluklar açısından ayrı ayrı değerlendirmeye alınır ve destekleyici durumdaki sorumluluk esas alınır. 2.3. Çevre Etiği Kuramları Bir ülkede geçerli hukuk kuralları ahlâklı bir bireyin veya vatandaşın tutum ve davranışlarını her zaman açıkça belirleyemez. Kamusal ödev ve sorumluluklar asgarî ölçüde çerçevesi verilen eylem ve işlemlerdir. Kişilerin tutum ve davranışlarını bu ödev ve sorumluluklar kapsamında düzenlemesi öngörülmektedir. Ancak hukuksal düzenlemeler her durumda etik sorunlara çözüm getiremeyebilirler. Çünkü yaşamsal süreç içerisinde bütün olguları tanımlayabilmek ve düzenleyebilmek her durumda olanaklı olmayabilir. Kimi zaman hukuk kuralları da yetersiz kalabilir. Đşte bu tür durumlarda etik ilke ve standartlar da en az hukuksal düzenlemeler kadar önemli ve etkili bir konumda olabilmektedirler. Öte yandan bazı durumlarda da bireysel etik ile çevre etiği birbiriyle çelişebilecektir. Bu nedenle kamusal boyutu da göz önüne alınarak çevre yönetiminde geçerli olacak etik kurallara ve anlayışa gereksinim duyulmaktadır.250 Yakın geçmişte başlayan ve hızlı bir ilerleme gösteren küreselleşme süreci, hem ülkeler hem de firmalar arasında sert bir rekabet ve amansız bir yarışmanın yaşanmasına yol açmış, bu durum ise çevre kirliliğinin artmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Uluslar arası ve uluslar üstü şirketler olarak adlandırılan firmalar, karlarını arttırma kaygısı içerisinde çevre değerlerini göz ardı etmeleri ve verimsiz kullanmalarına neden olmuştur. Bunun yanında yakın zamanlara kadar çevresel 250 Kılavuz, a.g.k. s:95-96. 88 sorumluluk da üstlenmemişlerdir. Bu sorumluluğun az olduğu ülkeler yabancı sermaye yatırımlarında çekici ve belirleyici etken olmuştur. Sonuçta küreselleşme süreci dünyanın daha çok kirlenmesine yol açmış, bu kirliliğin boyutlarını ve yoğunluğunu arttırmıştır.251 Kapitalist gelişimi ile çevrenin kirlenmesi ve bozulması süreçleri birbiriyle ters orantılı bir şekilde sürmektedir. Bazı yazarlara göre etiğin amacı çevre etiğinin de amacını oluşturmaktadır. Buna göre doğanın korunması yanında insanın mutlu olmasını sağlamak da çevre etiğinin amaçları arasındadır. Böylece mutluluğa ulaşmak temel ve ortak amaç olarak belirmektedir. Tür olarak çevre etiğini insan, acı, çevre ve canlı merkezli olarak dört başlıkta toplayan çalışmalar bulunmaktadır.252 Gerçekten de çevre düzeninin olmadığı, doğanın bozulduğu ve kirlendiği bir ortamda tam anlamıyla mutluluktan söz etmek olanaklı değildir. Çevre etiği, çevreyle ilgili verilmesi gereken her türlü kararda, çevreyi az ya da çok ilgilendiren faaliyetlerde, yapılması zorunlu olan işlerde ve çevreye ilişkin yapılacak uygulamaların belirlenmesinde etkili olan tutum ve davranışları etkileyen ilkeleri irdeleyen kuramsal bir disiplin olarak tanımlanabilmektedir. Günümüzde etik kavramının ilgilendiği en önemli konulardan biri çevreyi koruma amaçlı olarak yapılan çalışmalardır. Đnsanın çevreyi sömürdükten ve ortaya çıkan zararlı etkiler çok önemli boyutlara ulaştıktan sonra çevreye karşı yeni bir ahlâkî sorumluluk etiği kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelmiştir.253 Diğer bir ifadeyle insanlar çevre konusunda bütün alternatifleri tüketmiş ve son bir seçenek olarak çevrenin korunması üzerinde hem fikir olmak durumunda kalmışlardır. Đnsanoğlunun karar vermesi gereken konuların başında, yaşadığı gezegende çevresini kuşatan ve sarmalayan doğal ortamda, canlı ve cansız varlıklarla veya türlerle zarif, düzenli, akılcı, temiz bir ilişki kurabilmesi meselesidir. Bu tartışma hak 251 Kılıç, a.g.k. s:145-146. Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008, s:37-43. 253 Fraser-Darling, Die Verantwortung des Menschen für seine Umwelt, Ökologie und Ethik, s:18. 252 89 ve ödevler bağlamında ve yapısal olarak ele alındığında çevre etiği olarak adlandırılan kavramın doğmasına yol açmıştır.254 Çevre etiği alanında yapılan tartışmalar geçmişte genellikle insan merkezli, canlı merkezli ve çevre merkezli etik olarak başlıca üç başlıkta yapılmıştır. Bu düşünceler insanın günlük ve geleceğe yönelik çıkarlarını ve davranışlarını temel almakta, bireyin başka bireylerle, toplumla, devletle, doğayla, ekosistemle, canlıcansız varlıklarla ilişkilerini ele almaktadır.255 Bu değerlendirme temel bir yaklaşım olarak kabul görmüştür. Çevre etiğinin amaçlarından biri hem insanları hem de doğayı korumak için teknolojinin tehlikelerine karşı insanları uyarmak ve onun kötü amaçlar için de kullanılma olasılığını ifade etmektir. Sorun bilim ve teknolojinin kendisinde değil, onun olası yan etkilerini önemsemeyen ve insana aşırı güven veren insan merkezli anlayıştan kaynaklanmaktadır. Đnsan merkezli anlayışın doğaya hâkim olma hırsı sonucu bilim ve teknolojiyi, atom bombası örneğinde olduğu gibi, kötü amaçlar için de kullanabileceği olasılığı söz konusudur. Bazen de bilim, insanların kötü amaçlarını maskelemede kullandıkları bir araç olabilmektedir. Bu nedenledir ki etik, bilimsel araştırmalarda denetimin ve bilim etiğinin önemini vurgulamaktadır.256 Çevreci düşünce bulunulan zaman diliminin düşünce ve yaşam biçimine tepki olarak gelişmiş, bir tez-antitez süreci göstermiştir. Önceki yüzyılda düşünürler tarafından “insan merkezli” ve “çevre merkezli” olmak üzere iki farklı bakış açısı ortaya konulmuş ve böylelikle yüzyıllardır süregelen görüşler kategorize edilmiştir. Đnsan merkezli görüş, dünyayı keşfetme hırsı ve yeni kaynaklar elde ederek dünya üzerinde bir baskı kurma eylemine yol açmıştır. Bu dönemde kaynakların bol olduğu düşüncesi nedeniyle tüketim artışı yaşanmış, birçok tür ve kaynak yok olma ile karşı karşıya bırakılmıştır. Đnsan merkezli görüş sıkı ve zayıf olarak iki farklı yaklaşıma konu olmuştur. Bu görüşlerin ortak noktası insanlara nitelikli bir yaşam ve iyi bir gelecek sunmaktır. Burada doğa bir araç olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan 254 Diego Azqueta and Gonzalo Dalacamara, “Ethics, economics and environmental management” Ecological Economics, 56 (2006), p:531, www.elsevier.com/locate/ecolecon, Available online at www.sciencedirect.com; 10 May 2005, 05.02.2008. 255 Çobanoğlu ve Demirbaş, a.g.k. s:597. 256 Kılıç, a.g.k. s:243 90 çevre merkezli düşüncede ise doğrudan yaşamın kendisi ile bunu sağlayan doğa insandan bağımsız olarak düşünülmektedir. Bu görüşe göre insan doğanın bir parçasıdır ve ondan bağımsız olarak korunmalıdır. Hem insan merkezli hem de çevre merkezli düşünce insanların tutum ve davranışları ile eylemlerini eleştirel bir bakış açısıyla sorgulayan ve kaynakların nasıl kullanılması gerektiğini irdeleyen yeni etik arayışlar olarak nitelendirilebilmektedir.257 Etik ve çevre konusunda yapılan çalışmaların neticesinde bilim adamları tarafından çevre etiğinin üç temel amaca sahip olması gerektiği öne sürülmektedir:258 1- Đnsan yaşamının gelişim sürecinin en yüksek düzeye çıkarılması bakımından hem insanın kendisinin zorunlu bedensel ve fiziksel gereksinimlerini, hem de onun psikolojik, sosyal ve kültürel gelişimini algılamalı, anlamalı, farkında olmalı ve bunlara karşı duyarlı olmalıdır. 2- Kültürler arası ve kültür içinde sosyal adaleti gerçekleştirmelidir. 3- Đnsan ve insanın dışındaki yaşamın çevresel bütünlüğünü dikkate alarak, yeterli bir şekilde ve nitelikli düzeyde gelişimini sağlamalı, desteklemeli, yükseltmeli ve geliştirmelidir. Bir eylemin doğru ya da yanlış olduğuna nasıl karar verilmelidir? Eylemin sonuçlarına bakılarak mı, ona örneklik eden ilkeye bakarak mı, yoksa eylemdeki güdü, niyet veya karakter özelliğinin ahlâkî olarak iyi ya da kötü olmasına bakarak mı? Bu soruları yanıtı; bir eylemin doğru ya da yanlış olduğuna, bir ilkeden ya da bir ilke grubundan hareketle karar vermek gerekmektedir. Bu şekilde bir eyleme yüklenen ahlâkî nitelik, öznenin o eylemi yaparken taşıdığı, güdüsüne, niyetine ya da huyuna bağlı olmaktadır. Bu durumda bir başka soru, ahlâkî iyilik nedir, bir kişi ne zaman ahlâkî olarak iyidir, ne zaman eylemleri, huyları, güdüleri ya da niyetleri ahlâkî olarak iyidir? Kişinin kendisinin ve eylemlerinin ahlâkî olarak iyi olup olmadığı, kişinin yaptığı şeyin ya da o şeyin sonuçlarının doğruluğuna bağlı değildir; 257 Arapkirlioğlu, a.g.k. s:78-87. Richard Evanoff, Environmental Ethics, Reconciling Self, Society, And Nature Đn Environmental Ethics, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number3 September 2005, The Center For Political Ecology Www.Cnsjournal.Org, 05.02.2008, p:107-108. 258 91 kişinin karakterine ve niyetine bağlı olduğu ifade edilmektedir.259 Çevreye ilişkin tutum ve eylemlerin iyiliğinin ve kötülüğünün bu çerçeveden değerlendirilmesi sonucu, çevre etiği boyutunda bir değerlendirme yapılmış olunmaktadır. Etik ve etiğin bir alt dalı olan çevre etiği en yüce kavram olarak da nitelendirilebilecek mutluluk, özgürlük ve iyilik kavramlarıyla bütünleşmektedir. En yüce iyi, bütünüyle üstesinden gelinmiş ve başarılmış bir yaşam pratiğinin gerçekleştirilmesi amacıyla sürdürülen çaba ve çalışmalar çerçevesinde özgürlüğün gerçekleşme olanağı bulduğu anlamlar alanının ufku olarak ortaya çıkmaktadır.260 Denebilir ki bilim bilim içindir veya bilim insan içindir yaklaşımı yerine bilim yeryüzünde bulunan bütün varlıklar içindir anlayışı ile hareket edildiğinde iyilik, mutluluk ve özgürlük ufku çok daha kolay yakalanabilecektir. 2.3.1. Ekolojik Etik Stuhlmann-Laeisz’e göre ekolojik etik, insanların doğa ile ilişkileri, tutum ve davranışları konusunda ahlaki kurallar oluşturmak ve bu kuralları sağlam temellere dayandırmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Đnsanlara “çevreyi korumalısın” anlayışını benimsetmeye ve ahlâkî bir kural haline getirmeyi hedeflemektedir.261 Çevre etiği teorisi yaşamın büyük bölümünde karşılaşılan ekolojik problemlerin çözümü alanında uğraş vermektedir. Çevresel erdem etiğinin ekolojik sorunlara yaklaşımda daha verimli ve kuvvetli bir umut olarak karşımıza çıktığı ifade edilmektedir. Daha iyi ve mutlu bir yaşam için ve doğanın değerini bilmek ve takdir etmek bakımından erdem etiği değerlendirilmelidir. Deontoloji ve yararcı etik “ben ne yapmalıyım?” diye sorarken, erdem etiği ise “ben ne olmalıyım?” şeklinde bir sorgulama çizgisinde bulunmaktadır.262 259 Frankena, a.g.k. s:132-133. Pieper, a.g.k. s: 149. 261 Kılıç, a.g.k. s:116. 262 Christopher Freiman, “Environmental Virtue Ethics”, Book Rewiev, edited by Ronald Sandler and Philip Cafaro. New York and Oxford: Rowman & Littlefield, 2005, pp. 240. Ethıcs & The Envıronment, 11(1) 2006, Indiana University Press, Bloomington, USA, p:133. 260 92 Đnsanlar çevre ile ilişkilerinde üç boyut yaşamıştır. Bunlardan ilki insanın doğal kaynakları kullanarak, tüketerek ve biçimlendirerek dönüştürmesi neticesinde yaptığı tarım devrimi, kentleşme, sanayileşme gibi eylemlerden oluşmaktadır. Daha sonra doğayı, onunla olan ilişkisini ve onun varlığını sorgulayarak gerçekleştirdiği, yöntem-bilgisel olarak düzenlediği felsefî ve bilimsel düşünce ve bulgular elde edilmiştir. Son olarak eylemlerini ve toplumsal yaşamını düzenleyen, denetleyen, yönlendiren ve biçimlendiren ahlâk, din, hukuk gibi toplumsal kuralları kurgulamıştır.263 Kurt Bayertz ekoloji etiğinin üç temel amacı olduğunu belirtmektedir. Bunlardan ilki, güncel ekolojik sorunların nedenlerinin özenle analiz edilmesidir. Đkincisi, doğaya karşı eylemlerimizin normatif hedeflerinin hazırlanması ve gerekçelerinin temellendirilmesi, üçüncüsü ise normatif hedeflerin pratikte gerçekleştirilmesi olarak ifade edilmektedir. Aslında ekoloji etiği geleceğin etiğidir. Çünkü insan doğası ile insanın dışındaki doğa birbiriyle çok yakın ilişki içerisinde olduğundan, bugünkü yaşayanlar yerküre ile ilişkileri açısından yükümlülük altına girmektedirler.264 Daha önce belirtildiği üzere çevre etiğinde başlıca iki yaklaşımdan söz edilmektedir. Bunlardan birisi insan merkezli “antroposentrik” görüş, ekosisteme insan için yararı ölçüsünde araç olarak değer vermektedir. Diğer yaklaşım ise ekosisteme özsel değer veren, amaç olarak benimseyen “ekosentrik” bakış açısıdır ve çevreyi kendi değerinden ötürü özneleştirirken bu arada sorumluluğu insana yüklemektedir.265 Buraya kadar anlatılanlardan hareketle ekoloji etiğinin görevi, insanlara hem kendilerinin hem de gelecek kuşaklar bakımından sahip olmaları gereken sorumluluklarını hatırlatmak, doğanın insan tarafından ele geçirilmesi ve kendi hizmetine koşulması isteğinin ve becerisinin sınırlanmasının zorunluluğunu bildirmek ve başka hiçbir art niyet ve amaç taşımadan doğaya bir dokunulmazlık alanı oluşturmak şeklinde özetlenebilir. Bir başka görevi de insanın yaşama alanı ve 263 Kumru Arapkirlioğlu, Biyoetik ve Çevre, a.g.k. s:501. Pieper, a.g.k. s:93. 265 Çobanoğlu, a.g.k. s:190. 264 93 doğayı korumakla birlikte, üretilen her türlü ürünün adalet ve hukuk çerçevesinde dağıtılmasıdır. Dünya çapındaki açlık ve yoksulluğun ortadan kaldırılması, tüm insanların refahtan âdil ve olabildiğince eşit yararlanması için paylaşım ve dağıtım sisteminin yeniden düzenlenmesine gereksinim vardır. Böylece sınırsız sömürünün kesinlikle ahlâkî olmadığı ve bu sömürünün etik açıdan mahkûm edilmesi gerektiği mutlak bir geçerlilik olarak karşımıza çıkmaktadır.266 2.3.2. Doğaya Saygı Etiği “Doğaya Saygı Etiği”nin kurucusu Paul W. Taylor’a göre çevre etiğini oluşturmak için dört grupta toplanan temel soruların yanıtlanması büyük önem taşımaktadır:267 1. Doğal çevreyle ilişkilerimizde belirleyici temel ilkeler var mıdır? 2. Eğer birtakım temel ilkeler var ise bunlar nelerdir, insan olmayan canlılara ve cansızlara karşı ödevlerimiz hangi temele dayanmaktadır? 3. Herkesi bağlayacak geçerlilikte olan çevre etiği ilkeleri var mıdır? 4. Çevre etiğine ilişkin ödevlerin insan değer ve çıkarları karşısındaki yeri ve ağırlığı nedir? Taylor’a göre; doğaya saygı etiği kuramı çerçevesinde ödev olarak kabul görmesi gereken ahlâksal davranış kuralları şunlardır:268 1. Kötülük yapmama, 2. Müdahale etmeme, 3. Sadakat, 4. Telâfi edici adalet. 266 Pieper, a.g.k. s:94-95. Yağanak, a.g.k., s:56-57. 268 Yağanak, a.g.k. s:57-58. 267 94 Gelen çağrılar ve uyarılar sonrasında çevre etiği düşüncesi, doğaya bakışı değiştirmeyi gerekli kılmakta, doğaya yönelik olarak yalnız insanların çıkarları ve gereksinimleri doğrultusunda hareket edilmesini terk etmeyi zorunlu görmektedir. Đnsanın kendisini doğadan üstün görme eğilimi sona ermeli ve tekrar doğaya saygı tavrı ve duygusu hissedilir hale gelmelidir.269 Đnsanın tüketim kültüründen vazgeçmesi, sunî değil gerçek ve temel gereksinimlerini karşılama çabasında olması, doğanın geri dönülemez bir yıkıma gitmesini önlemek açısından bir zorunluluktur.270 Đnsanın doğayla ilişkisi açısından sosyal ve ekonomik gelişmeler doğayı ikincil bir duruma sürüklemiştir. Đnsanın aklı aracılığı ile doğa üzerinde kurmaya çalıştığı egemenlik ve sahiplenme sonucu giderilmesi ve geri dönüşü mümkün olmayan çok çeşitli zarar meydana gelmiş olduğunu belirten Michel Serres, insandoğa ilişkisini yeniden baştan kuracak bir sözleşme imzalamanın zamanının geldiğini belirtmektedir. Günümüzde insan-doğa ilişkisi daha çok bir savaşa benzemekte ve sonuçta doğa hep kayıp vermekte ise de gerçek mağlûp insan ve toplumsal yaşam olacaktır. Bu nedenle “doğaya dönüş” büyük önem taşımaktadır. Bir ortak yaşam hukuku oluşturmalı ve karşılıklılık boyutunu da göz önüne alarak bunu sürdürebilmeliyiz.271 Avustralyalı çevrecilere göre; yeryüzü sözleşmesinde (2007), yeni global etiğin dört temel ilkesinin olduğu belirtilmektedir. Bunlar; 1- Canlı varlıklara önem vermek ve saygı göstermek, 2- Ekolojik bütünlük ve sağlamlık, 3- Sosyal ve ekonomik adalet, 4- Demokrasi, barış ve şiddetin reddedilmesi, Olarak ifade edilmektedir. Bu sözleşme ekolojik terminolojide, korumak, onarmak, ekolojik sistemin bütünlüğünü sağlamak, biyolojik türlerin ve doğal süreçlerin sürdürülmesi ile dünyanın kendini yenileme kapasitesinin arttırılması, üretim ve tüketim süreçlerinin yeniden ele alınması, insan hakları ve toplumun 269 M. Rock, Theologie der Natur, Ökologie und Ethik, s: 83, 93. Kılıç, a.g.k. s:92. 271 Yağanak, a.g.k. s:61-63. 270 95 iyiliğini kapsamaktadır. Bunlarla hedeflenen, ekolojinin korunmasında bir bütünlük sağlamak ve doğal sistemin bozulmasında bilgisizliğin, dar ekonomik çıkarların ve açgözlülüğün yıkıcı etkisini dengelemek ve ayarlamak suretiyle düzenlemektir.272 Çevre etiğinin konusu doğadır. Doğa ise yaşamı da içinde barındıran ve kapsayan bir anlama sahiptir. Hayatın devamı, beslenme, korunma, kendini geliştirme ve değiştirme ile üretme doğanın sağladığı ortam ile mümkündür. Yaşamın olmadığı bir doğa olabilir ancak doğanın olmadığı bir yaşam düşünülemez. Yaşam varlığını doğaya borçludur. Yaşam doğayı korumadan kendi varlığını devam ettiremez. Merkezinde yaşam olan bir yaklaşım kendisini doğadan ayrı düşünemez ve soyutlayamaz. Bu nedenledir ki insan eylemleri ile tehlikeye atılan çevrenin geleceği yaşamı doğrudan ilgilendiren bir büyük sorundur. Bu sorunun etik yönü ve boyutları önem taşımaktadır. Đnsanlığın varlığı ve yaşamı doğadaki tüm unsurlarla ve öğelerle yakın bir ilişki ve bağımlılık içerisindedir. Dolayısıyla insanlık alacağı her kararın ve uygulayacağı her politikanın merkezine kendisini değil, yaşamı ve onun olmazsa olmaz şartı olan doğayı koymak zorundadır.273 Çevre etiği yaklaşımlarının en üst amacı bütün insanlara bu düşünceyi ifade etmek ve uygulamanın buna göre şekillenmesini sağlamaktır. Dünyada doğanın korunması ve çevre sorunlarının çözümlenmesi, ancak uluslar arası alanda sağlanacak bir barış ve uzlaşma ortamı ile olanaklı olacaktır. Bunun dışında insanlığın ve doğanın geleceği tehlike altında kalmaya devam edecektir. Yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasal yaşam ile tarihsel süreç, dünyada beklenen ölçüde bir barış ve uzlaşmanın sağlanmasının oldukça zor olduğunu göstermektedir. Savaşlar, gerginlikler, çatışmalar ve çeşitli kavgalar dünyanın hemen her yerinde görülmektedir. En önemlisi de bu olumsuz tablonun sona ereceğine ilişkin henüz bir belirtinin bulunmamasıdır.274 Akıl ve bilimde yaşanan bütün gelişmelere ve ilerlemelere rağmen insanlık savaşları sonlandıramamış, açlık ve yoksulluğu çözememiş, gelir adaletini sağlayamamış, çevrenin bozulmasını önleyememiştir. 272 Ian Lowe, “Environmental Movement”, Social Alternatives, Vol. 26, No: 3, Third Quarter, 2007. s:22. 273 Çobanoğlu, a.g.k. s:191. 274 Kılıç, a.g.k. s:225. 96 Canlıları içsel değere sahip olarak görmek demek; doğaya saygı tavrının bir ifadesidir. Bu tavır, başka canlıların iyiliğini korumanın ve geliştirmenin aslında kendi iyiliğini öne almak, geliştirmek ve korumak anlamına geleceğini belirtmektedir.275 Doğaya saygı tavrının getirdiği dört temel ödev kötülük yapmama, karışmama sadakat, onarımcı adalet kavramlarını özetlemek gerekmektedir.276Bu kavramlardan kötülük yapmama; hiçbir organizmaya kötü davranmamamızı, zarar verebilecek herhangi bir davranıştan kaçınmayı ve yalnız insana ait bir ahlâkı anlatmaktadır. Karışmama; genel olarak ekosistemlere veya canlı topluluklarının özgürlüklerine karışılmamasını, onların sınırlanmaması, sağlıklarından ve besinlerinden yoksun bırakılmamasını ifade etmektedir. Sadakat; doğada yaşayan canlılara ihanet etmemeyi, onları aldatmamayı, yanıltmamayı ve onlara kötü davranmamayı içermektedir. Buna göre her türlü avlanma sorgulanmalı ve sadakatsizlik kuralının ihlâlinin doğaya saygısızlık olduğu unutulmamalıdır. Onarımcı adalet ise eski durumuna getirme, başka canlı organizmalara zarar vermiş olan insanların, bu organizmaların eski durumuna getirmesini gerektiren bir adalet kuralıdır. Adalet zararı verenin bu zararı telâfi etmesini öngörmektedir.277 2.3.3. Đnsan Merkezli Etik Etik, göreceli bir kavram olarak, bireyler arası ilişkileri düzenlemek ve hatta yönlendirmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Fakat çevre etiği diğer etiklerden farklı olarak iki taraf arasında bir düzenleme yapmayı amaçlamadan, birçok şey arasındaki ilişkileri düzenlemeye çalışmaktadır. Yaşayan insanlar, doğa, gelecek nesiller gibi. Burada insan merkezli hareket etmekten vazgeçerek tüm tarafların haklarının düşünülmesi ve onlara saygı duyulması önerilmektedir.278 Đnsan merkezli yaklaşım, çevre etiğinde bir aşama olmakla birlikte aşılmakta olan bir dönem olarak değerlendirilmektedir. 275 Des Jardins, Des Jardins, 277 Des Jardins, 278 Anıl, a.g.k. 276 a.g.k. s:279. a.g.k. s:280. a.g.k. s:280-282. s: 48-49. 97 Çevreci hareketler; hem çevre etiğini etkileyen ve tabandan gelen hareketler olarak görülmekte, hem de etiğin insanî ve toplumsal alanda yansımaları ve bir yaşama kavgasının sonucunda ortaya çıkan tutum ve davranışlar anlamında yorumlanmaktadır.279 Günümüzde egemen olan üretim tarzı ve ekonomik anlayış, daha çok insan merkezli bir yaklaşımı benimsemektedir. Buna göre dünya yaşamın sürdüğü bir yerleşim alanı olmaktan daha çok dev bir üretim tesisi ve alanı olarak görülmektedir. Acımasız piyasa koşulları üreticileri gider azaltmaya zorlamakta, bunun sonucunda da çevre açısından gerekli güvenlik önlemlerinin ve tedbirlerinin alınması kısılmakta ya da savsaklanmaktadır. Böylece modern toplum bir risk toplumuna dönüşmekte, bedelini tüm dünyanın ödediği ancak sonuçta sınırlı sayıda insanın yararlandığı çelişkili ve dengesizliklerin barındığı bir yapı haline gelmektedir.280 Görüldüğü üzere çevre sorunları aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik boyutları olan sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır. Dieter Birnbacher, şimdiki kuşakların geleceğe yönelik sorumluluklarını belirten pratik normları bir katalog olarak şöyle sıralamaktadır:281 1- Đnsanların ve hayvanların türsel varlıklarının tehlikeye atılmaması, 2- Tüm canlıların kolektif biçimde yaşamlarını sürdürmelerinin sağlanması, 3- Gelecekte insan onuruna yakışır var oluşun tehlikeye atılmaması, 4- Doğal ve kültürel kaynakların korunması, iyileştirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması, 5- Devlet ve sivil toplumun geleceğe yönelik amaçların gerçekleştirilmesi açısından iş birliği yapması, 6- Sonraki kuşakların pratik normlar konusunda eğitilmesi. Đnsan merkezli çevre etik anlayışında zaman kavramı tartışmalı bir konudur. Đnsan doğa ilişkisinde bugün yaşayanlar ile gelecek kuşaklar arasında nasıl bir denge gözetileceği sorusu net yanıtlanmamıştır. Günümüzde var olan büyüme anlayışı 279 Kılıç, a.g.k. s:127. Kılıç, a.g.k. s:94-95. 281 Dieter Birnbach, Verantwortung für Zukünftige Generationen, 6. bölüm, s:197-240. 280 98 gelecek kuşakları çok dikkate almamaktadır. Bu nedenle insan merkezli yaklaşımın bir neticesi olarak büyüme politikaları dolayısıyla gelecek kuşaklara temiz bir çevre yerine bozulmuş ve kirlenmiş, doğal dengesi kaybedilmiş bir çevre bırakılması söz konusudur.282 Leist, bugünkü ahlâkî bakış açısı içerisinde ölen insanlara karşı bir saygı kabul edilmişken, gelecek kuşaklar bakımından herhangi bir saygı anlayışı gözlenmediğini ifade etmektedir. Yakın gelecek günlük ilişkilerde dikkate alınırken, uzak gelecek aynı ilgiyi görememektedir.283 Günümüzde yaşanan en önemli çevre sorunlarından bir bölümü gelecek kuşakların haklarının ihlâl edilmesinden kaynaklanmaktadır. Kapitalist üretim ve tüketim sisteminde sosyal, siyasal ve ekonomik açılardan birçok çelişki görülmektedir. Bu sistem içerisinde hem emek hem doğa sömürülmektedir. Mevcut nüfusa oranla çok fazla yaşam gereksinimi üretilmemiştir. Bunun tam tersine nüfusun büyük bölümünün gereksinimlerinin yeterli ve dengeli bir oranda veya insanca karşılanması için pek az üretim yapılmaktadır. Nüfusun çalışabilir durumda olan kısmının istihdamı için çok fazla üretim aracı da üretilmemiştir. Bu döngü içerisinde eşit ve âdil bir bölüşüm söz konusu değildir. Kar oranları sömürü sisteminin işleyişine ve devamına göre belirlenmektedir. Kar oranları kapitalist üretim tarzı ve biçiminin itici gücünü oluşturmaktadır.284 Antroposentrik görüş ile ekosentrik görüş karşılaştırılarak değerlendirildiğinde; ekosentrik duruşun gereği olarak değer verilen olgulara bakılarak, bu anlayışın daha kapsamlı bir etik durumu temsil ettiği ifade edilmektedir.285 Đnsan merkezli etik anlayışının bir sonucu olarak diğer canlıların herhangi bir değeri bulunmamaktadır. Diğer canlılar insanlara hizmet ettikleri sürece ve yararlı oldukları ölçüde değer kazanmaktadırlar. Đnsanlar kendilerine yararlı olan canlıları 282 Kılıç, a.g.k. s:108-109. Kılıç, a.g.k. s:130-131. 284 Karl Marx, Kapital, Üçüncü Cilt, Sol Yayınları, Ekim, 1997, Ankara, s:222-229. 285 Carina Lundmark, “The new ecological paradgm revisited: Anchoring the NEP scale in environmental ethics”, Environmental Education Research, Vol. 13, No. 3, July 2007, pp 333-339. 283 99 koruma eğilimi taşımaktadırlar. Yararlı olmadığını düşündüğü canlılar açısından ilgisiz ve kayıtsız bir tutum ve davranış takınabilmektedirler. Günümüzde çok sayıda canlı türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Đnsanların kendilerine faydalı canlıları belirlerken ellerinde güvenilir bir ölçüt ya da teknik olmadığından dolayı bu konuda oldukça yanlış uygulamalar ve adımlar atılabilmektedir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda bu gün yararlı olmayan bir canlının daha sonra yararının olup olmayacağı bilinemeyeceği gibi, canlıların insana doğrudan olmasa bile yaşam zincirine yaptıkları katkıların değerlendirmesinin yapılabilmesi oldukça zor bir karar gerektirmektedir.286 Önceki dönemlerde bir filozofun ifade ettiği “insan her şeyin ölçüsüdür” düşüncesi benimsendiği takdirde insan merkezcilikten söz edilmiş olmaktadır. Buna göre ilgi odağı olan, merkeze konan insan ya da insanlar olmaktadır. Bu durumda ben-merkezcilik kavramı da ortaya çıkmaktadır. Hümanizm ya da insancıllık anlayışında merkeze konan kişiler ilke olarak toplumdaki herkestir, insanın kendisi ile birlikte başka insanlardır. Böylelikle ben-merkezcilik yerini birey-toplum bağlamında insan-merkezciliğe bırakmaktadır. Đnsan-doğa ilişkilerinde insan merkezcilik yaşamın değişik alanlarında ortaya çıkmaktadır: tarım, kentleşme, avcılık, sanayi, enerji v.b. Bu süreçle birlikte insan nüfusunun artması, doğal kaynakların tükenmesi ve çevre kirliliği olarak üç temel başlık ile anlatılan çevre sorunları gündeme gelmiştir.287 Đnsan merkezli yaklaşımın insana ve diğer canlılara bakış açısına dikkat edildiğinde, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelerin ne insana ne de diğer canlılara mutlak anlamda fayda getirmediği görülmektedir.288 Bütün gelişme ve ilerlemelere karşın sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar dünya nüfusunun büyük bölümü bakımından henüz bir çözüme kavuşturulamamıştır. Đnsan merkezci görüşü savunan Kant’a göre insan, değerli olan tek varlık olduğundan değer sadece insana özgüdür. McGee ise insan dışındaki varlıkların, 286 Kılıç, a.g.k. s:105. Yaman Örs, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara, s:362-363. 288 Kılıç, a.g.k. s:96. 287 100 insanın gereksinimlerini karşıladığından dolayı insanla ilgili oldukları ve sırf bu nedenle de bir değere sahip olacaklarını ifade etmektedir. Guthrie için diğer canlılar ahlâksal ilginin dışında olup, bu canlıları etik boyut içerisine almak mantıklı değildir. Ona göre sadece insan ahlâkî ilginin nesnesi olmalıdır. Diğer taraftan Murdy, diğer canlıların insanlara yarar sağladığı kadarıyla değerli olacağını, bu nedenle doğa’nın kendi başına bir değeri olmadığını, insanların gereksinimlerini karşıladığı ölçüde değerli olabileceğini savunmaktadır. Đnsan merkezli bu tür düşüncelerin ortak yanı, çevrenin insanın iyiliği açısından bir araç olarak görülmesi, doğa’nın insanla ilişkisi nedeniyle değer taşıması ve insanın dışındaki canlılara ve varlıklara özünde bir değer tanımamalarıdır.289 Đnsan merkezci etiğe eleştirel bir yaklaşım sergileyen Hans Jonas, etiğin insan merkezcilikten kurtarılmasını ve doğaya dayandırılması gerektiğini düşünmektedir. Böylece insanı merkeze alan bir etik yerine doğayı merkeze alan yeni bir etik önermektedir. Ona göre doğa kendi özünde değerlidir ve insanın gelecekteki bütünlüğü açısından da önem taşımaktadır. Bu nedenle etik insan yerine doğayı öne almalıdır. Bu görüş, insanın tutum ve davranışlarının sonuçlarının yeryüzünde yaşamın sürmesi ile uyumlu olmasını anlatmaktadır.290 Đnsan merkezli etik düşüncenin, bireylerin kendiliklerinden bir değere sahip olması, topluma katkı yapıp yapmamasına bakmadan ve doğuştan bu sıfatı kazanması gibi yönleri dikkate alındığında, insanların kölelikten yurttaşlığa yükselmesi, insanlar arasında var olan etnik, dini, sınıfsal ve cinsiyete dayalı ayrımcı anlayışları ortadan kaldırdığını belirten ve bu düşünceyi olumlu yönde değerlendiren yaklaşımlarda bulunmaktadır.291 Đnsanı doğadan üstün kılan insan merkezli yaklaşımların geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu düşünce sahiplerinde doğadan daha çok yararlanma ve onun gücünü kullanmak amaçlanmaktadır. Đnsan ve doğa arasındaki ilişkiler daha da yoğunlaşmış ve bu ilişkilerin niteliği de değişmiştir. Ancak insan merkezli bakış 289 Mehmet Yaşar Ciniviz, Etik Sorunlar Açısından “Ekolojik Etik”: Hans Jonas Etiği Üzerine Bir Đnceleme, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2002, s:10-13. 290 Ciniviz, a.g.k. s:48. 291 Kılıç, a.g.k. s:56. 101 açısıyla çevreyi korumuşlardır. değerlendirme odaklı düşünce sistemleri ağırlıklarını 292 2.3.4. Canlı Merkezli Etik Canlı veya ekosistemi merkeze alan çevre etiği düşüncesi, yaşayan organizmalara verilen zararlardan kaynaklanan sorunları etik açıdan ele almakta, bu canlıların hangileri olduğu konusunda bazıları duyguları olanlar ve olmayanlar olarak ayırmakta ve birincileri kapsama almakta, kimileri de tüm canlı organizmaları dâhil etmektedir. Diğer bir kesim ise bütün ekosistemi veya biyosferi çözümlemelerinin merkezine almaktadırlar.293 Doğanın işleyişinin insanlar ve diğer canlılar açısından tehlikeli bir hale gelmesinin nedeni yine insandır. Đnsanın doğayla olan ilişkisini, nasıl bir tutum ve davranış sergileyeceğini, doğayı nasıl algılayacağını, insanın içerisinde yetiştiği toplumda var olan ekonomik, sosyal ve siyasal sistemin özünü oluşturan etik anlayış belirlemektedir.294 Đnsan ve toplum yaşamının çerçevesini ve kapsamını etik anlayış çizmektedir. Çevre sorunlarının ortaya çıkmasının nedeni insandır ve ortaya çıkan zararlardan diğer tüm canlılarla birlikte yine insan zarar görmektedir. Bu zararın ve sorunların bilincine yalnız insan sahiptir. Bugün yaşanan çevre sorunlarına neyin, nasıl, ne zaman neden olduğu ve kimlerce yapıldığı, hangi politika ve anlayışların, karar ve eylemlerin bu sorunlarda etkili olduğunun belirlenmesi önem taşımaktadır ve bir gerekliliktir.295 Çevre sorunlarının teşhisi ile kirlenen ve bozulan çevrenin tedavisinde etik ilkeler öncelikli yer tutmaktadır. Đnsanlar günümüzde tüm canlıların geleceğine yönelik çok çeşitli kaygılar taşımaktadırlar. Bu kaygıların temelinde gelişmiş ülkelerde devletlerin insan 292 Kılıç, a.g.k. s:63. Anıl, a.g.k. s:75. 294 Kılıç, a.g.k. s:111. 295 Anıl, a.g.k. s:75. 293 102 merkezli politikalar çerçevesinde uygulamaya koydukları sosyal, kültürel ve ekonomik yöntemler yatmaktadır. Bu yöntemler var olan kurumsal yapıları değişime zorlamakta, çevre sorunlarını daha da kötü bir duruma itmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki sorunlar her alanda olduğu gibi çevresel boyutta da bütün dünyanın sorunu olarak insanlığın karşısına çıkmaktadır.296 Bu nedenle uluslar arası alanda gelişmiş ülkelerle diğer ülkeler arasında bir gerilim ve çekişme gözlenmektedir. Bütün canlılar amaçsal olarak yaşam merkezleridir ve hepsinin bir iyiliği vardır. Her türün kendine özgü bir amacı varsa da bütün türlerin de ortak amaçları vardır. Bu amaçlar genellikle; büyüme, gelişme, türünü sürdürme ve yayılmadır. Yaşamın kendisi de belli bir yönde gelişmektedir. Canlıların kendilerine özgü iyiliklerinin olması bir canlıya insanî ödevlerin konusu olma olanağını tanımaktadır. Bu noktadan hareketle canlı merkezli yaklaşım, insanların başka canlılarla ilişkilerini kavramlaştıran bir inançlar sistemi getirmektedir. Đnsanlarla doğal dünya arasındaki ilişkileri sağlayan inançlar sistemidir. Bu görüş benimsendiğinde bütün canlılar içsel meziyete sahip olarak ele alınmakta ve anlamlandırılmaktadır.297 Canlı merkezli etik düşüncesi içerisinde olması gereken yaşama saygı ilkesi, bir karıncanın ya da bir sineğin yaşamı ile ilgilidir. Her türlü canlının yaşamı ve hayatta kalması önem taşımaktadır. Ancak zararlı olan canlılarla ilgili olarak bir formül önermektedir. Buna göre; yapılması zorunlu olan eylemlerde sorumluluk ve bilinç olmalı, yaşama saygı kuralı gereği alınan kararlarda duyarlı olunmalıdır. Umursamazlık ve vicdan olgusunun yokluğu yaşama saygı ilkesine uygun düşmemektedir.298 Canlı merkezli yaklaşım özünde bütün canlıları herhangi bir ayrım yapmadan eşit olarak kabul etmektedir. Canlı olmak ahlâkî olarak bir değere sahip olmaya ve saygı görmeye yeterli sayılmaktadır. Böylece canlı merkezli yaklaşım insan merkezli yaklaşımdan belirgin bir kopuşu anlatmaktadır. Özellikle hayvan haklarının daha çok gündeme gelmesini sağlamıştır. Canlı merkezli anlayış, çevre merkezli yaklaşımın gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Daha sonraki düşünsel yaşama önemli bir 296 Kılıç, a.g.k. s: 223-224. Des Jardins, a.g.k. s:276-278. 298 Des Jardins, a.g.k. s:268-269. 297 103 aşama niteliğinde değerlendirilmiştir. Bununla birlikte canlı merkezli yaklaşımın bütün olumlu değerlendirmelerine karşılık aldığı bir takım eleştiriler vardır:299 - Đnsanlarla diğer canlılar arasındaki çıkar çatışmaları nasıl çözümlenecektir? - Đnsanlar çözüm içerisinde ayrıcalıklarını sürdürecekler mi? - Bütün canlıların bir iyilikleri var mı? - Đnsanların diğer bütün canlılara iyilik yapmaları doğru mu? Doğaya canlı merkezli bakış açısı dört temel inanca dayalıdır:300 1- Đnsanlar, bütün başka canlılarla birlikte yeryüzündeki yaşamın bir parçası olarak bulunmaktadırlar. Bir başka ifadeyle insanlar ve diğer bütün canlılar yeryüzündeki yaşamın üyeleridirler. 2- Đnsanlar ve bütün canlılar bir bağımlılık sisteminin parçalarıdırlar. 3- Bütün canlılar kendi iyiliklerinin ardından kendi geliştirdikleri yöntemlerle gitmektedirler. 4- Đnsanlar başka canlılardan öz yapıları nedeniyle üstün sayılmazlar. Canlı merkezli etik, geleneksel kuramlarda belirlenen ahlâkî hiyerarşiyi devre dışı bırakarak, ahlâkî ehliyeti doğal dünyanın büyük bir bölümüne yayarak etik düşüncede çok önemli bir değişiklik getirmiştir. Fakat canlı merkezli etik bir çok çevre sorununa çözüm getiremeyince çevre merkezli etik yaklaşımı ortaya çıkmış ve canlı olmayan doğal nesnelere ve ekolojik sistemlere de ahlaki değer verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Çevre merkezli etik canlı organizmaların birbirleriyle ve canlı olmayan çevrelerle etkileşimini, bağımlılıklarını anlamaya ve açıklamaya çalışmaktadır. Bu nedenle çevre merkezli etik bireysel olmaktan çok bütüncül bir nitelik taşımaktadır.301 Canlı merkezci etik tüm yaşamın içsel bir değer taşıdığını kabul eden bir kuram olarak bilinmekte ve Biosentrik kavramı ile ifade edilmektedir. Bu kuramda 299 Kılıç, a.g.k. s:169-170. Des Jardins, a.k. s:278-279. 301 Des Jardins, a.g.k. s:298-299. 300 104 bütün canlılar kapsama dâhil edilmektedir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler sonucu ortaya çıkan sanayileşmiş toplum, doğayı ilgisiz, değerlerden bağımsız ve mekanik bir güç olarak görmüş, etik ile doğayı birbirinden ayırmıştır. Çağdaş bilim çoğu kez doğayı fizik ve mekanik yasaların yönettiği bir olgu olarak değerlendirmekte ve doğaya özgü bir değer olarak iyiden söz etmemektedir. Oysa doğa ile etik arasındaki bağ yaşama saygı ilkesi çerçevesinde saklı bulunmaktadır.302 Bir başka görüşe göre yeryüzünde bütün canlı varlıklar kendi başlarına bir iyilik oluşturmakta ve yaşamın amaçsal özekleri olmaktadırlar. Bu iyilik canlı varlıkların bir yaşam sahibi olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu görüşle birlikte bütün canlıların içsel bir değeri olduğu tanınmakta, bir ahlâkî tavır olarak doğal çevreye saygılı ve ahlâken sorumlu davranış gösterilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.303 Canlı merkezli etiğin dinlerden kaynaklandığını savunan görüşler bulunmaktadır. Buna göre, özellikle Đncil’de bütün yaşayan varlıklara vurgu yapılması ve insanın da bu canlı varlıkların en tepesine yerleştirilmesi sonucunda bir canlılar hiyerarşisi ortaya konmaktadır. Böylece insan merkezli yaklaşımla ortak bir noktayı paylaşmakla birlikte, diğer canlılara da bazı haklar tanıyan bir anlayış ortaya çıkmaktadır.304 Canlı merkezli yaklaşım ahlâkî ehliyetin sınırlarını gidebileceği yere kadar genişletmiş olmakla birlikte belki de araçsal olmayan, içsel değerlere sahip her nesne ahlâkî ehliyet kümesine sokulmalıdır. Böylece ruhsal, simgesel ve estetik değerler de gündeme gelmektedir.305 Canlı merkezli etiğe eleştirel yaklaşımlardan biri yaşam biçimlerine değer atfetmenin zorluğu noktasındadır. Yaşam sistemi gelişmiş canlıların diğerlerinden üstün sayılması bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır.306 Ekosistem içerisinde 302 Des Jardins, Des Jardins, 304 Kılıç, a.g.k. 305 Des Jardins, 306 Kılıç, a.g.k. 303 a.g.k. s:264-265. a.g.k. s:273. s:179-180. a.g.k. s:291. s:181-182. 105 birbirlerine yaşam zinciri ile bağlı canlıların bir sıralamaya sokulması anlaşılması ve açıklanması zor bir duruma işaret etmektedir. 2.3.5. Yeryüzü Etiği Etik tartışma düzleminde yer alan diğer bir görüş olan yeryüzü etiğinin öğelerine bakıldığında ilk olarak oldukça geniş ve kapsamlı bir bakış açısı sağladığı görülmektedir. Kirlenme, korumacılık, enerji, doğal kaynakların tükenmesi, doğal alanların korunması v.b. birçok değişik konuda normatif bir kılavuz işlevi görmektedir. Bunun yanında canlı merkezli yaklaşımın bireyci tavrının tersine sistemin bir bütün olarak ve sağlıklı bir şekilde sürmesi ile daha çok ilgilenilmektedir. Son olarak açık bir biçimde insan merkezli yaklaşıma ters bir şekilde ekolojik topluluk içerisinde insanın ayrıcalıklı bir konumda olmadığını belirtmektedir. Özet olarak; eğer yeryüzünün kendisi canlıysa, hastalanıyorsa, yok oluyorsa, ölüyorsa, işte o zaman yeryüzü ahlâkî ehliyete gereksinim duymakta ve bunu hak etmektedir.307 Leopold’ın yeryüzü etiği yaklaşımında toprak, etiğin temel unsuru olarak ele alınmakta ve cansız varlıklara bir değer atfedilmektedir. Bu tür düşünceler Eski Yunan doğa felsefecilerinin cansız varlık odaklı düşünceleri ile örtüşmektedir.308 Leopold, canlılar arasında birbirine bağlı ya da birbirlerini destekleyen yaşamların devam edeceğini, insanların da bütün yapıya zarar vermeden diğer canlılardan yararlanabileceğini ileri sürmektedir.309 Ekolojik görüşlerin bazıları teknolojiyi yücelten ve ona kurtarıcılık rolü yükleyen aydınlanmacılardan farklı olarak, çevre için zararsız, insanı baskı altına almayan, küçük ölçekli, güneş, rüzgâr ve su gücü ile elde edilen enerjinin kullanılmasını ve sonuç itibarîyle doğanın düzenine müdahale etmeyen, sadece 307 Des Jardins, a.g.k. s:361. Kılıç, a.g.k. s: 194-195. 309 Kılıç, a.g.k. s:197. 308 106 olağan süreçlerden yararlanmak suretiyle yeryüzünde doğal süreçleri ve dengeleri alt üst etmeyen küçük ölçekli teknolojileri önermektedir.310 2.3.6. Çevre Merkezli Etik Çevre merkezli etik canlı cansız bütün varlıkları etiğin konusu haline getirmiştir. Bu yaklaşıma bütüncül çevre etiği de denmektedir. Doğa araçsal olmaktan çıkarılmış ve var olan her şeyin hak sahibi olduğu vurgulanmaktadır. Her şey önemlidir ve doğada yer almaları dolayısıyla bir bütünü oluşturmaktadır.311 Çevre etiğinin ortaya çıkması mevcut yaklaşımların doğanın korunmasında yeterli olmadığı fikrine dayanmışken, insan merkezli etik düşünceler mevcut etik anlayış içerisinde doğanın korunmasını öngörmektedir. Buna karşın, çevre etiği aslında daha çok insan merkezli yaklaşımların karşısında yer alan düşünceleri ifade etmektedir. Đnsan merkezli çevre etiğine göre bikriler, hayvanlar ve cansız varlıklar kendiliğinden herhangi bir değere sahip olarak görülmemektedir. Tam tersine insana hizmet verdikleri sürece var olma hakkına ve bir değere sahip olabilmektedirler. Buna göre insan merkezli yaklaşımda doğanın neredeyse insanı çevreleyen bir eşya312 veya araçsal nitelikte bir olgu ya da insana bağımlı bir varlık olarak görüldüğü ifade edilmektedir. Yararcı düşünürlerin “en çok sayıda insan için en çok iyiliği, yararı sağlayabilen davranışlar” iyidir yaklaşımı, iyiyi ve iyiliği insana hizmet etme amacıyla sınırlandırmaktadır. Bir başka deyişle iyiyi, kendi başına, bağımsız bir değer ve amaçsal bir değer olarak değil, fakat bir başka amaca hizmet eden bir araç olarak görmektedir. Đnsan özekli (antroposantrik) anlayışların yetersiz sayıldığı, bitki ve hayvanların ve hatta ekosistemin cansız öğelerinin korunmasının ağırlık kazandığı 310 Yağanak, a.g.k. s:77. Kılıç, a.g.k. s: 183-184. 312 Kılıç, a.g.k. s:53. 311 107 günümüzde, yararcı düşüncelerin çevreciliğin ve insanlığın gereksinimlerine yanıt veremeyeceği anlaşılmıştır.313 Başka canlı varlıkların içsel ahlâkî değerlerini kabul ettikten sonra sosyal, ekonomik ve siyasal yaşamda insan-doğa ilişkisi odaklı pek çok uyuşmazlık ortaya çıkabilmektedir. Örneğin; bir alış-veriş merkezi oluşturmak için bir çayırlık alanın veya meranın bozulması, bir dağın yamacında maden ocağının açılması ya da herhangi bir iş yeri veya işletme için doğal ortamın zararına olacak şekilde kullanım ve benzeri etkinlikler sayılabilir. Bu etkinliklerin yalnızca başka canlı organizmalar için önemli zararlar oluşturduğunu gördüğümüz ve anladığımız takdirde bir ahlâkî sorun niteliğine dönüştüğü söylenebilmektedir. Bu uyuşmazlıkların insanlardan yana tavır koymadan çözümü için bazı kurallar oluşturulmuştur. Bu kuralları öz savunma, orantılılık, en az yanlış yapma, dağıtıcı adalet ve telâfi edici adalet şeklinde sıralamak mümkündür.314 Bu kurallardan kendini savunma, yalnızca insan dışındaki canlı organizmaların çıkarlarının insan sağlığını ve yaşamını tehdit etmesi ya da tehlikeye atması durumunda insan çıkarlarına öncelik verilmesini haklı görmektedir. Öteki dört kural ise insanların hiçbir ciddî tehditle karşılaşmaması ile birlikte hepsi de temel ve temel olmayan nitelikteki çıkarlar arasında bir ayrım yapmaya dayanmaktadır. Örneğin, orantılılık ilkesi; son moda bir ayakkabı ya da çanta yapmak için sürüngenlerin öldürülmesindeki insan çıkarını doğaya saygı için yasaklamaktadır.315 Bugüne gelinceye değin, insan doğa ilişkisinde insanın kuralları belirlediği bir düşünce biçiminde, benmerkezci yaklaşım hâkim olmuştur. Ancak insan doğa ilişkisinin sorgulanması gerektiği konusunda bir gündem oluşmuştur. Bu sorgulamanın ürünü olarak ekolojik doğa tasarımı kuramsal tartışma gündemine girmiştir. Bu olgunun yaşam biçimi haline gelmesi ve gündelik hayatın içerisinde yer alması bir gereksinim olmak durumundadır.316 313 Ruşen Keleş, Çevre Yurttaş, Sorumluluk, Đnsan Çevre Toplum (ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara, s:414. 314 Des Jardins, a.g.k. s:282-283. 315 Des Jardins, a.g.k. s: 283. 316 Anıl, a.g.k. s:87. 108 Doğa ile yaşam arasında bir gerginlik durumu ve bağlantı bulunduğu görüşü çok önceden beri insanlığın gündeminde yer almıştır. Eski Yunan düşünürlerinden bu güne doğa, evren ve insan arasındaki ilişkiler konusunda birçok tartışma yaşanmıştır. Bundan sonra da bu sorun üzerinde insanlık düşünmeye ve tartışmaya devam edecektir. Çünkü bu sorunun tam ve doğru yanıtının ne olduğu henüz açıklığa kavuşmuş değildir.317 Đnsanın dışındaki doğayla olan ilişkimizin bugün ortaya çıkan çok boyutlu, çok ciddî, çok büyük ve yaşamsal sorunlar göz önüne alındığında, doğaya çıkarcı olmayan, onun varlığını amaç olarak benimseyen bir yaklaşıma gereksinim olduğu anlaşılmaktadır. Öz olarak doğa merkezli bir etik görüşün benimsenmesi ve bencil, dar, ön yargılı, bilinçsiz bakış açısının terk edilmesi gerekliliği açıkça ortaya çıkmıştır. Bu durum “bütün canlı varlıkların iyiliği için çalış” tümcesiyle ifade edilebilmektedir.318 Çevre etiğinin üç amacın karşılanmasında yönlendirici ve rehberlik edici bir rol üstlenmesi gerektiği belirtilmektedir:319 1- Đlk olarak insanın kişisel gereksinimleri ile bütün psikolojik, sosyal ve kültürel gelişimleri karşılanmalıdır. 2- Sosyal adalet hem kültür iç bünyesinde hem de kültürler arasında gerçekleştirilmelidir. 3- Çevrenin bir bütün olarak ele alınarak, nitelik ve kalite açısından hem insan yaşamında hem de insan yaşamı dışında yeterli oranda gelişimine olanak sağlanmalıdır. 317 Kılıç, a.g.k. s:185. Örs, a.g.k. s:370-371. 319 Richard Evanoff, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”, Envıronmental Ethıcs, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3 (September 2005), 2005 The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p: 107-114. 318 109 Stuhlmann-Laeisz’e göre, dünyanın giderek canlılar için yaşanmaz hale gelmesinde insan ile doğa arasındaki ilişkileri düzenleyen, insan yaşamına yön veren felsefî yaklaşımların büyük etkisi olmuştur. Bu nedenle insan çevre ilişkisini düzenleyen mevcut etik anlayışların sorgulanması ve yeni bir etik arayışını zorunlu kılmıştır. Bu arayışın bilimsel temellerini ekoloji oluşturmaktadır. Egemen anlayış olan insan merkezli etik yaklaşımı, insan doğa ilişkisini salt fayda zarar bağlamında değerlendirdiğinden dolayı insanın amaçsal olarak doğaya karşı ahlâkî sorumluluklarının olduğunu dolaylı yollardan kabul etmektedir. Bu nedenle insanın doğayı koruma düşüncesi aksi durumlarda insanların zarara uğrayacağı veya faydalarının azalacağı, böylece insanların mutluluklarının tehlikeye gireceği kaygısına dayanmaktadır. Nitelik olarak çıkarcı olan bu ilişki ve bakış açısı aslında bütün etik yaklaşımlarda az ya da çok kendini göstermektedir.320 Çevre sorunlarının temel nedeni insan ile doğa ilişkisi olmakla birlikte, insan davranışları ile insanın insanla olan ilişkisi de göz ardı edilmemelidir. Çözüm bağlamında insanın doğaya ve diğer insanlara karşı tutum ve davranışlarını yönlendiren etik anlayışların değişmesi ile işe başlanmalıdır. Bu gün toplumlara yön veren egemen etik anlayış ne yazık ki insan merkezli yaklaşımdır. Bu anlayış doğa ile insan arasındaki sorunlarda tek taraflı bir yaklaşım sergilemektedir. Öte yandan insanların kendi aralarında sorunları çözmesi, doğa ile olan sorunları çözmesi kadar önemlidir. Toplumsal sorunlarla çevresel sorunların iç içe olmaları nedeniyle insanlar arası sorunların çözümü olmadan doğa ile olan sorunların çözümü beklenmemelidir. Bu iki temel sorun birbiriyle yakında ilişkili olduğundan birini çözmek diğerini de etkilemektedir. Bu bakımdan her ikisini beraber ele almak daha yararlıdır. Yoksulluk ve baskı altında bulunan insanlardan çevrenin korunmasını beklemek ne kadar yanlış ise, doğanın bozulduğu bir ortamda insanların refah ve yaşam koşullarının iyileşmesini beklemek de o kadar yanlış olacaktır. Bu açıdan, çevrenin korunması aynı zamanda insanların yaşam kalitelerinin yükselmesi anlamına gelmektedir. Sürdürülebilir kalkınma ve gelişme doğanın sömürüsüne 320 Kılıç, a.g.k. s:115-116. 110 dayalı olarak değil, toplumlarda var olan gelir paylaşımındaki eşitsizliği ve adaletsizliği gidermek şeklinde olmalıdır.321 2.3.7. Derin Ekoloji Derin ekoloji kavramının iki kuralı kendini gerçekleştirme ve canlı merkezli eşitliktir. Kendini gerçekleştirme, insanların kendileri dışında bulunan doğanın geri kalan kısmıyla bir bağımlılık ilişkisini anlatmaktadır. Canlı merkezli eşitlik ise bütün organizmaların ve varlıkların aynı zamanda birbirine bağlı bir bütünün üyeleri olmaları dolayısıyla eşit içsel değere sahip olduklarını belirtmektedir. Bu yaklaşım hem çevre merkezli hem de insan merkezli yaklaşıma karşı sistemli bir çevre felsefesi geliştirme amacındadır. Bu akım çevre sorunlarının salt etik sorun olmadığını ileri sürmektedir. Çevre sorunları bilgi kuramı, etik, siyaset felsefesi, metafizik gibi felsefî sonuçlara yol açmaktadır.322 Derin ekoloji kavramını ilk gündeme getiren Arne Naess, bu kavramın temel ilkelerini sekiz madde olarak belirlemiş olup,323 derin ekoloji düşüncesi netice olarak aşağıda maddeler halinde yer alan şu önerileri yapmaktadır:324 1- Yeryüzünde insan ve insanın dışındaki varlıkların iyiliği büyük ve önemli bir değerdir. Yani yeryüzünde insan ve diğer varlıkların gelişmesi ve gönenci kendi başına değer taşımaktadır. 2- Yaşam çeşitliliği bu değerin varlığına katkı sağlamaktadır. Bir başka ifadeyle yaşam biçimlerinin çeşitliliği ve zenginliği, bu değerlerin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktadır. 3- Yaşamsal zorunluluk dışında insanların bu çeşitliliğe zarar vermeye ve azaltmaya hakları yoktur. 321 Kılıç, a.g.k. s:241-242. Des Jardins, a.g.k. s:421-432. 323 Yağanak, a.g.k. s:64-65. 324 R. Tamay Başağaç Gül ve diğerleri, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2004, s:136. 322 111 4- Đnsan nüfusunun azlığı, insan yaşamının ve kültürünün gelişmesi için önemlidir. Đnsanların dış dünyaya müdahalesi aşırı ölçüde olduğundan, hızlı bir bozulma görülmektedir. 5- Đnsanın doğaya müdahalesi çok aşırı olmuş ve durum gittikçe kötüleşmektedir. Siyasal, ekonomik ve teknolojik tercihlerin değiştirilmesi gerekmektedir. 6- Temel ekonomik, teknolojik ve ideolojik yapılar ve politikalar değişmelidir. Yaşamın niteliğinin değerli kılınması sağlanmalıdır. 7- Yaşam kalitesinin bilinçli olarak ele alınması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. 8- Đnsanların tümü bir yükümlülük taşımaktadırlar. Bu ilkelerin gerçekleştirilmesinde herkesin ahlâkî sorumlulukları vardır. Derin ekoloji kavramı insan merkezli yaklaşımlardan keskin biçimde ayrışmaktadır. Buna göre günümüzde var olan çevreci yaklaşımlar, mevcut toplumsal ve ekonomik sistemlerin etkisi altında kalmışlardır. Bu nedenle bu görüşler güncel ekonomik ve sosyal sistemleri etkileme ve belirleme olanağını bulamamışlardır. Böylelikle bu tür görüşler sığ ekoloji olarak nitelendirilirken, derin ekoloji kavramından esinlenilerek savunulan düşünceler ise derin ekoloji olarak adlandırılmıştır.325Derin ekoloji mevcut sistemlere duyulan tepkiyi ifade etmektedir. Halen var olan ekonomik ve toplumsal yapının ortaya çıkardığı çevresel kirlenme ve bozulmanın sürdürülemez olduğunu, bunun yerine farklı bir sosyal ve ekonomik sistemin kurulması gerektiği fikrini savunmaktadır. Ancak bu yeniliğin nasıl ve ne şekilde yapılacağına dair herhangi bir ifade belirtilmektedir. Bu değişimin nereden başlanacağını ve toplumsal desteğin nasıl sağlanacağı sorusunun yanıtı da bulunmamaktadır.326 325 326 Kılıç, a.g.k. s:195. Kılıç, a.g.k. s:202. 112 2.3.8. Ekofeminizm Çevre etiği tartışmaları arasında yer alan bir başka görüş olan Ekofeminizm dört başlıkta toplanabilen şu tezleri ileri sürmektedir:327 1- Kadınların ezilmesi ile doğanın ezilmesi arasında önemli bağlar görülmektedir. 2- Bu bağların kavranması bir zorunluluktur. 3- Feminist teori ve pratik ekolojik bir perspektif içermelidir. 4- Ekolojik sorunlara getirilen çözümler de feminist bir bakış açısı içermelidir. Ekofeminizm, çevre sorunları ile cinsiyet ayrımcılığı arasında bir ilişki olduğunu ileri sürmektedir. Erkek egemen toplumda var olan baskı hem çevreye hem de kadına yönelik olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ekofeminizm, temelde var olan bütün baskı ve sömürülerin ortadan kaldırılmasını vurgulamaktadır. Hem doğa hem de kadın erkeğin baskı ve egemenliğinden kurtarılmalıdır. Kadının özgürleşmesi ve kurtulması cinsiyet ayrımcılığının sona ermesi ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması ile olanaklı görülmektedir. Doğanın özgürleşmesi ise ekolojik adaletle sağlanabilecektir.328 Đslâmiyet açısından doğa ile insan ilişkileri hakkında bilgi veren S.Hüseyin Nasr, insanların yeryüzünde hayatın sorumluluğundan kaçtıklarını ve Tanrının imar emrini yerine getirmek yerine çevrelerini tahrip ettiklerini, insanların doğaya “kendilerinden yararlanılan ama onlara karşı ayrıca sorumlulukları olan bir eş gibi değil bir fahişe gibi” davrandıklarını, doğayı âdeta bir fahişe gibi görmeye başladıklarını belirtmiştir.329 Bu yorum ekofeminizme Đslâm dininin getirdiği bir bakış açısı olarak değerlendirilebilir. 327 Başağaç Gül, a.g.k. s:136. Kılıç, a.g.k. s:196. 329 Macit, a.g.k. s:50. 328 113 BÖLÜM III TÜRKĐYE’DE KIRSAL ALANDA ÇEVRE YÖNETĐMĐ, YEREL YÖNTĐMLER VE ÇEVRE ETĐĞĐ 3.1. Çevre Yönetimi ve Çevre Etiği Anayasalarda demokratik, hukuk ve toplumsal devlet olma nitelikleri ile çevre devleti olma niteliği bir arada ve uyum içerisinde bulunduğunda çevre devletinin oluşturulmuş olduğu ileri sürülmektedir. Bu arada çevre devleti oluşturmadan önce çevre toplumuna sahip olunması gerektiği belirtilmektedir. Aksi takdirde hukukî düzenlemelere çevreye ilişkin hükümler koymak, çevreyi korumayı amaçlamak ve buna uygun yapılar oluşturmak, toplumda çevre bilinci olmadığı ve bu yönde bir devingenlik gözlenmediği durumda beklentileri karşılamak olanaklı görülmemektedir.330 Bu çerçevede gerek yöneticilerin gerekse kırsal ve kentsel alanda yaşayan toplumun çevre sorunlarına karşı duyarlılığı ve bilinç düzeyi etik açıdan büyük önem taşımaktadır. Avrupa Birliğinin politikaları içerisinde çevre yönetimi özel bir yer tutmaktadır. Birlik ülkelerinde çevre bilincinin yerleşmiş olması dolayısıyla siyasal ve toplumsal alanda da bu bilinç gözlenmektedir. Ab ülkelerinde çevrenin siyasetle bağı kurulabilmiştir. AB çevre politikalarının uygulanmasında ve çevre yönetiminde bireylerin, yurttaş hareketlerinin ve gönüllü örgütlerin oldukça etkili olduğu bilinmektedir. Çevre bilincinin görece gelişmiş olması nedeniyle çevre sorunları her zaman gündemin önemli maddeleri arasında yer almıştır. Türkiye AB üyesi olma yolunda yaptığı çalışmalarda çevre ile ilgili konular ağırlıklı bir yer tutmaktadır. AB 330 Kaplan, a.g.k. s:215. 114 giriş sürecinin zorunlulukları çevre sorunlarında yasama faaliyetlerine de yansımaktadır.331 Toplumsal sistem açısından bakıldığında sosyal, siyasal ve ekonomik birçok sorunun temelinde üretim, bölüşüm ve paylaşım boyutunda yapılan tercihlerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Kapitalist sistem içerisinde sermayenin işleyişi göz önüne alındığında parasal değerlerin insanî değerlerin çok önünde yer aldığı görülmektedir. Böylece birçok ekonomik faaliyetin gereksinimleri karşılamak ve gidermek için değil, para ve mal birikimi için yapılan uğraşılara dönüştüğü ortaya çıkmaktadır. Kapitalizm sürekli birikim mantığı yönünde hareket edilmesini yönlendirmekte olduğundan, insanî gereksinimlerin dışına çıkılması bu üretim sisteminin en büyük özelliği haline gelmiştir. Amaç mal ve para birikimi olduğunda, sistemin aktörleri tüketimi sınırsızca yapılacak bir davranışa dönüştürmektedirler. Bu süreç önce doğanın sonrada insanın sömürüsünü gündeme getirmektedir. Sınırsız tüketim için artan üretim sonucunda, özellikle gereksinim dışı yapılan her ürünün doğaya maliyeti daha da artmaktadır. Bunun bedeli hem doğa tarafından hem de bütün insanlık tarafından ödenmek durumundadır. Neticede kapitalizm bakımından önemli olan kar elde etmek olduğundan gereksiminler de ikinci plânda kalmaktadır.332 Günümüzde yaşanan birçok sorun bu işleyişin ortaya çıkardığı ve bütün insanlığın önüne koyduğu bir tablo olarak değerlendirilmektedir. Bu yönüyle çevre sorunlarının temeline bakıldığında, bu sorunların sosyal, ekonomik ve siyasal sistemlerden kaynaklandığı daha iyi anlaşılmaktadır. AB çevre yönetimi bağlamında uyguladığı politikalarını eylem plânları aracılığı ile yürütmektedir. 1973 yılından başlayarak bugüne kadar 6 program yürürlüğe konulmuştur. Bugün yürürlükte olan altıncı çevre eylem programı (20012010), sürdürülebilir kalkınma, Pazar ekonomisinin güçlendirilmesi, çevre duyarlılığının yaygınlaştırılıp katılımın arttırılması ve çevre sorunlarına geniş kapsamlı bakış açısıyla yaklaşılması gibi ilkeler üzerine kurulmuştur. AB çevre 331 Bülent Duru, “Avrupa Birliği Çevre Politikası” A.Ü. S.B.F., s:1,9,12, www.ankara.edu.tr/acikarsiv/fulltex/, 31.05.2009. 332 Kılıç, a.g.k. s:83. 115 politikasının dayandığı diğer ilkeler ise; bütünleşiklik, önleyicilik, ihtiyat, kirleten öder, hizmette halka yakınlık ve aşamalı sorumluluk ilkeleridir.333 Etik kuram; hem bireysel ahlâkî görüşlerden hem de toplumsal ve kamusal politikalardan kaynaklanan sorulara sistematik yanıtlar bulma girişiminin adıdır. Bu çerçevede bireysel sorular arasında “ben ne yapmalıyım, nasıl bir kişi olmalıyım, nelere değer vermeliyim” gibi sorular varken, toplumsal ve kamusal sorulara verilebilecek bazı örnekler şöyle özetlenebilir:334 - En iyi toplum hangisidir? - Hangi politikalar izlenmelidir? - Bireylerin gönencini hangi düzenleme ve uygulamalar koruyup geliştirebilir? - Bireylerin kendi aralarında anlaşmadıkları durumlarda ne yapılmalıdır? - Çevre kirliliğini önlemek veya gidermek nasıl olabilir? - Çevre sorunlarının nedenleri ve çözümleri üzerinde nasıl tartışmalıyız? - Çevre sorunları bağlamında uzlaşma nasıl sağlanabilir? Üretim maliyetlerini düşürmek ve karını sürekli arttırmak çabası içerisinde olan sermaye, çevrenin ek bir maliyet çıkarmasını da istememektedir. Kirliliğin veya çevreye verilen zararların getireceği maliyetleri de üstlenmek yerine bunlardan kaçınma yollarını aramaktadırlar. Çevre konusunda kurallar ve uygulamaların gevşek olduğu, toplumsal duyarlılığın düşük olduğu ülkelerde ekonomik aktörler çevre konusunda yeterli ve gerekli tutum ve davranışları sergilememektedirler. Diğer yönden gelişmiş ülkelerden bu tür tutum ve davranışların olduğu ülkelere doğru bir çevre atığı geçişleri ve aktarımları da görülmektedir. Sonuçta kar güdüsünün oluşturduğu motivasyon ile hareket eden ekonomik aktörler çevreyi kolaylıkla kirletebilmekte ve gözden çıkarabilmektedirler. Doğada bulunan kaynakların paraya çevrilmesi hırsı ile hareket eden sermaye,335 sürekli kazanma ve biriktirme güdüsünün sonunda tüm insanlığın bugün karşılaşarak bedelini ödemek ve zararlı sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı çevre sorunlarına yol açmıştır. 333 Bülent Duru, a.g.k. s:5-9. Des Jardins, a.g.k. s:61. 335 Kılıç, a.g.k. s:84-85. 334 116 Toplumun çevre konusunda günümüzde yaşadığı zorlukların ve umutsuzlukların temelinde kapitalist sistemin geldiği aşamada, toplumsal kazançların paylaşıldığı refah sürecini bitirip, artık tehlikelerin ve kötülüklerin dağıtıldığı risk toplumuna dönüşmesinin önemli bir etkisi bulunmaktadır.336 Bu süreç gelişmiş ya da gelişmemiş bütün ülkeleri ve toplumları etkisi altına almıştır. Yakın bir gelecekte insanlık, “çevrenin sonu” adıyla ifade edilebilecek bir kavramı tartışmak ve daha doğrusu bu kötü sona hazırlanmak durumunda kalabilecektir. Đnsan merkezli yaklaşımın daha çok gelişmiş ülkeleri temel aldığı ifade edilmektedir. Dünyada gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler arasında var olan eşitsizlikler, insan merkezli görüş ve düşüncelerin sanayileşmiş ülkeleri temel aldığı yorumlarına neden olmaktadır. Bu ülkelere de yakından bakıldığında, ülke içinde de eşitsizlik ve dengesizliklerin bulunduğu, bir grup azınlığın ekonomide büyük pay ve rol sahibi olabildiği, bu yönüyle insan merkezciliğin mutlu ve elit azınlıklara dayalı bir düşünce sistemi olduğu görüşünü desteklemektedir.337 Kamu yönetiminde ve yerel yönetimlerde iyi işleyen etik alt yapı, belirli davranış standartlarını destekleyen bir kamu hizmeti anlayışına katkıda bulunmaktadır. Etik alt yapı başlıca sekiz unsurdan oluşmaktadır. En önemli üç işlevi; denetim, yönlendirme ve yönetim olarak belirtilmektedir. Bunlardan denetim; hukukî çerçeve, etkili hesap verebilirlik mekanizmaları ile kamuoyunun katılım ve denetimi unsurları ile sağlanabilmektedir. Yönlendirme ise; siyasî liderlerin kararlılığı ve bunun kamuoyuna anlatılması, değerleri ve standartları ifade eden davranış kuralları ile eğitim gibi meslekî sosyalleştirme mekanizmaları ile yapılabilmektedir. Öte yandan yönetim; etkili insan kaynakları politikalarına dayanan olumlu kamu hizmeti ortamı ile özel bir etik kurumu tarafından sağlanan eş güdüm ile mümkün hale gelebilmektedir.338 AB ülkelerinde çevre yönetimi sürecinde rol alan kurumların başında Avrupa Parlâmentosu, “Çevre, Halk Sağlığı ve Tüketicinin Korunması Komitesi”, Avrupa Adalet Divanı ve Komisyon gelmektedir. Diğer kurumlar ise; Çevre Genel 336 Kılıç, a.g.k. s:87. Kılıç, a.g.k. s:107-108. 338 Kamu Hizmetinde Etik, TÜSĐAD-OECD, Eylül 2003, Đstanbul, s:39-40. 337 117 Müdürlüğü, Avrupa Çevre Ajansı, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Çevre Đlkeleri sayılabilmektedir.339 Günümüzde yaşanan gelişmelerde göstermektedir ki doğanın kirlenmesi ve bozulması bütün çabalara karşın önlenememiş ve sonuçta kriz sürecine girilmiştir. Egemen üretim sistemi çevre kirlenmesi ve bozulmasını bazen gizleyerek bazen de çevreci görüntü ardında çıkarlarının gerektirdiği politikaları sürdürmüşlerdir. Küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, iklim değişiklikleri, ormanların yok olması gibi birçok sorun artık dev boyutlara ulaşmış ve gizlenemeyecek bir duruma gelmiştir. Çevre sorunlarının kriz boyutuna gelmesinde mevcut sistemin çevreci olduğuna dair görüşlerin etkisi de olmuştur. Bu görüşlere göre yaşanan gelişme ve değişim sonrasında görülen çevresel sorunlar normal karşılanmalıdır. Bu yanılgı daha doğrusu yanılsama bugünkü sorunlarında temel nedenidir. Çevreci düşünceler topluma kendilerini yeteri kadar anlatamamaktadırlar. Toplumun artan tehlike ve tehditlere karşı yeterince uyarılamaması neticesinde kıyametin ayak sesleri denebilecek birçok sorun mavi gezegenin sonunu hazırlamaya devam etmektedir. Ancak ekolojik düşünce, bütün zorluklara karşın zorlu bir uyarı görevini yerine getirmeye gayret etmektedir.340 Çevre konusunda riskler genellikle doğaya ödettirilmiştir. Çevreden verilen her taviz, sosyal ve ekonomik alanda bir gelişmeye katkı yapmıştır. Özellikle gelişmiş ülkelerin sosyal ve ekonomik düzeyleri ile çevre sorunlarının ortaya çıkma süreci arasında bir paralellik ve doğrudan ilişki bulunduğu göze çarpmaktadır. Gelecekte gelişmiş toplumların ekonomilerinin doğada bulunan ve yenilenemez nitelikte olan kaynaklara dayalı olmasından dolayı, neticede bu toplumları büyük bir çöküşün beklediği ifade edilmektedir.341 Ülkelerin egemenlik anlayışları doğa üzerindeki baskı ve tahakkümü de açıklamaktadır. Özellikle toplumsal yapı içerisinde insanın insanı sömürmesi üzerine kurulu olan egemenlik anlayışı, kaçınılmaz olarak insanın doğayı da sömürmesinin psikolojik, ekonomik ve sosyal alt yapısını oluşturmaktadır. Ayrıca insanın insan 339 Bülent Duru, a.g.k. s:12-13. Kılıç, a.g.k. s:235-237. 341 Kılıç, a.g.k. s:88-89. 340 118 üzerinde kurduğu baskı bir karşı tepkiyi ve direnmeyi doğurmaktadır. Bu nedenle toplumsal yaşamda baskı, şiddet, gerginlik, çatışma ve savaşlar bir kısır döngü halinde devam etmektedir. Oysa bu olumsuzlukların olduğu bir ortamda çevrenin ve doğanın korunması söz konusu olamaz.342 Gelişmekte olan ülkelerin sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan modernleşme projelerini daha çok Batı ülkelerinden ithal etmeleri dolayısıyla, kaçınılmaz olarak çevre bağlamında da sanayileşmiş ülkelerde görülen sorunların görülmesine neden olmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler, hem kendi egemenleri tarafından hem de sanayileşmiş ülkeler tarafından sömürülmektedir. Bu süreç çevresel yıkımın habercisi olarak değerlendirilmektedir.343 Đyi ve kötünün insan ve toplum yaşamında anlamlandırılması, politikaların oluşumunda anahtar rol üstlenmektedir. Đnsanın doğuştan iyi ya da kötü olarak kabul edilmesi yanlış düşüncelere de neden olabilecektir. Örneğin, insanın iyi olarak tanımlanması yönetimde boşluklara yol açabilirken, kötü olarak kabulü de yönetimin baskıcı ve aşırı kuralcı yöntemlere başvurmasına, dolayısıyla kısır döngülere girilmesine neden olabilmektedir. Her iki yaklaşımda çevre yönetimine olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Eğer insanın doğası iyi olarak görülürse onun çevreye zarar vermesi ve onu kirletmesi gündeme gelmeyecektir. Bunun aksi düşünüldüğünde ise insanın doğayı sürekli tahrip edeceği ve zarar vereceği bekleneceğinden farklı bir yönetim anlayışını zorlayacaktır. Gerçekten insanın doğası gereği çevreye karşı ne her zaman olumsuz-yıkıcı bir tutum ve davranış içine girmesi, ne de her zaman yapıcı-olumlu bir tutum ve davranış göstermesi söz konusu değildir. Buna göre insan tutum ve davranışlarının yapısal olarak ne hep iyi, ne de hep kötü olarak kabul edilmesi doğru ve tutarlı bir felsefî düşünce olmayacaktır.344 Đnsanlar sosyal psikolojinin tespitlerine göre, hem bu günkü hem de gelecekteki varlıklarını koruma davranışı için çaba gösteren varlıklardır. Ancak psikolojinin insanın bencilliği ile ilgili bulguları da dikkate alındığında ekolojik bir topluma ulaşmanın zorluğu ortaya çıkmaktadır. Özellikle insan merkezli bir 342 Cantzen, a.g.k. s:222. Kılıç, a.g.k. s:224-225. 344 Kılıç, a.g.k. s: 50. 343 119 yaklaşımdan doğayı temel alan bir anlayışa geçmek, insanların bugüne kadar alışmış oldukları bütün temel normları değiştirmeleri ve inançlarını yenilemeleri anlamına geldiğinden dolayı son derece güç bir iştir.345 3.2. Çevre Sorunları ve Yerel Yönetimler Günümüzde çevre sorunlarının karmaşıklaşması karşısında, etik boyutta yapılacak çalışmalar bağlamında, mahalli idarelerin etkinliği bir çözüm olarak önerilmekte, yerel düzeyde çevre etiğine ilişkin sorunların mahalli idarelerce çözümlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Ulusal düzeyde veya uluslar arası düzeyde ele alındığında 346 alınması gereken sorunların giderek arttığı göz önüne çevre etiği ile ilgili yaşamsal sorunların ciddiyeti, önemi, ivediliği ve çok boyutluluğu ortaya çıkmaktadır. Demokratik bir toplum için kapitalizmin üretim araçlarından kaynaklanan toplumsal baskısının kaldırılması gerekmektedir. Bu baskının kaldırılmasının araçlarından ve yöntemlerinden birisi otoriteyi güçlendiren merkezi yönetim anlayışının terk edilmesidir. Sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik gelişmişlik açısından hem sanayi hem de teknolojinin merkeziyetçiliğin dışında topluma mal edilmesi gerekmektedir.347 Bunun en iyi yol ve yöntemi yerel yönetimlerin bu konuda işlevsel bir rol üstlenmesidir. Türkiye’nin AB’ye uyumu sürecinde en çok zorluk yaşayacağı alanlardan biri çevredir. Toplumsal yaşamda görülen birçok sorun çevre yönetiminin kapsamı içerisinde kalmaktadır. Yapılan tahminlere göre Türkiye’nin AB’ye tam uyumu için yaklaşık 60 milyar dolar kaynağa gereksinim duyulmaktadır. Bununla birlikte teknik olanakların yetersizliği, nitelikli personel eksikliği ve çevre bilincinin yeterince gelişmemiş olması da başlıca çevre yönetiminde karşılaşılan sorunlar arasındadır. 345 Kılıç, a.g.k. s:238-239. Hüseyin Avcı, Çevre Sorunları ve Mahalli Đdareler, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989. 347 Rolf Cantzen, Daha Az Devlet Daha Çok Toplum, (Çev: Veysel Atayman), Đstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2000, s:258-263. 346 120 2005 ilerleme raporuna göre atık yönetimi, doğanın korunması ve gürültü alanlarında bazı ilerlemeler karşın, çevreyle ilgili müktesebatın iç hukuka aktarımı düzeyinin düşük olduğu, bu konudaki çabaların yetersiz olduğu gözlenmektedir. Türkiye’de çevre yönetiminin gelişimini büyük ölçüde AB üyelik süreci belirlemektedir. Çevre yönetiminde yasal düzenlemelerin yanında uygulama düzeneklerinin kurulması ve gereken yatırımların gerçekleştirilmesi önemlidir. Yasaların yaşama geçirilmesi ve diğer politikalarla uyumunun sağlanması ile kurumsal kapasitenin arttırılması konularında güçlük yaşandığı görülmektedir.348 Yerel yönetimlerin çevre yönetimi bağlamında önleyici (koruyucu), onarıcı, geliştirici nitelikte görevleri ve sorumlulukları söz konusudur. Merkezi idarenin taşra teşkilâtı ve yerel yönetimlerde görev yapan yöneticilerin çevre sorunlarına yaklaşımları ve etik anlayışları, çevreye ilişkin görevlerin yapılması, yetkilerin kullanılması ve sorumlulukların yerine getirilmesi bakımından anlamlıdır. Çevre sorunlarındaki artış, hemen her ülkede çevre sorunlarına acil önlemler alınmasını gerekli ve hatta zorunlu hale getirmiştir. Bu önlemler yakın zaman kadar koruma amacı ile sınırlı kalmış iken, son dönemlerde bozulan çevrenin iyileştirilmesi ve onarılması yönünde politikalar izlenmesini gündeme getirmiştir. Bu aşamada çevre kirlenmesini önleyici politikalar ağırlık kazanmaktadır.349 Bu politikaların uygulanabilmesi bakımından yerel yönetimlerin güçlendirilmesi suretiyle çevre yönetiminde yetki ve görevlerin yerelleştirilmesi önem taşımaktadır. Yerel yönetimler merkezi idarelere göre halka daha yakın olmakta ve bire bir ilişki kurabilmekte, insanları ve toplumu yönlendirme noktasında belirli bir potansiyel gücü ellerinde bulundurmaktadırlar. Özellikle çevre için eğitim, çevre duyarlılığı ve bilincinin geliştirilmesi gibi çalışmalar ile çevre sorunlarının çözümünde kullanılabilecek önemli araçlara ve yöntemlere sahiptirler. Yerel halkın çevreye ilgisinin artması çevre bilincinin ve duyarlılığının oluşturulmasında ilk 348 349 Bülent Duru, a.g.k. s: 14-15. Kılıç, a.g.k. s: 242-243. 121 aşamadır. Çevre sorunlarının çözümü öncelikle halkın ilgisinin sürekli kılınmasına ve çevreyle ilgili çalışmalara halkın katılımının sağlanmasına bağlıdır. 350 Ülkemizde il özel yönetimi ve köyler kırsal alanları kapsayan yerel yönetimlerdir. Özellikle özel idareler alan yönetimleridir. Belediye sınırları ile mücavir alan dışı yerler özel idarelerin ve köylerin yönetimi altındadır. Buna karşın il özel irdelerinin ve köylerin yeterli oranda bütçe kaynakları bulunmamaktadır. Genel bütçe vergi gelirlerinin zamana göre değişmekle birlikte, %2 ile % 5’i arasında değişen oranlarda kaynak aktarımı yapılmaktadır. Oysa bu oranlar nüfus ve yetkiler bakımından değerlendirildiğinde oldukça düşük kalmaktadır. Özelikle köyler sadece il özel idarelerinin yardımlarıyla hizmet verebilmektedirler. Yerel yönetimlerin yapmak zorunda olduğu işlerin büyük kısmı vatandaşların yol, su, konut, çevre, eğlenme, dinlenme, temizlik v.b hizmetlerden oluşmaktadır. Bunlar arasında çevre daha kapsayıcı ve diğer hizmetleri de etkileyen bir konumdadır. Tarihi, doğal ve yapay çevrenin korunması yerel yönetimlerin en önemli görevleri arasındadır. Bu görevleri yapması için yerel yönetimlerin iyi bir plâna sahip olması ve koordinasyonu gereği gibi yapabilesi gerekmektedir. Bunun için amaç ve hedeflerini iyi belirlemesi ve elindeki kaynakları iyi tanıması gerekmektedir. Seçtiği hedeflere ulaşmak için yeterli kaynakları yoksa önce kaynak bulma yoluna giderek, öz kaynakların dışındaki olanakları değerlendirmek zorundadırlar. Beşeri kaynaklar açısından da durum aynıdır. Amaç ve hedeflere ulaşmak için mevcut personelin iyi niteliklere sahip olması, hizmet içi eğitimöğretim gibi yollara başvurularak veya nitelikli yeni personel alınması ile az sayıda personelle çok sayıda işi yapmak, bir başka ifadeyle etki ve verimli çalışmak durumundadırlar.351 Çevrenin nasıl ve ne ölçüde korunacağı konusunda çevreci düşünceler ve yönetim sistemleri ortak bir noktada buluşmuş değillerdir. Bu nedenle bu konuda birbirinden farklı anlayış ve yöntemlere rastlanmaktadır. Bu noktada sorun hangi anlayış ve yöntemin çevreyi en iyi koruyacağının bilinemeyişidir. Yurttaş inisiyatifi, 350 Ceritli, a.g.k. s:110-111. Cevat, Geray, Ruşen Keleş, Can Hamamcı, ve diğerleri, Mahalli Đdareler ve Çevre El Kitabı, Çevre projesi yönetimi, Araştırma ve proje grubu çalışması, TODAĐE,1991, Ankara, s:83 351 122 sivil toplum hareketleri ve kamu yöneticilerine ya da politikacılara baskı uygulamak ile iktidara doğrudan yönelmek arasında iki yönlü tutum ve davranışlar görülmektedir.352 Toplumsal değişim ve ilerlemeler sonucunda her iki yönteminde çok iyi düzeyde örnekleri hemen her gelişmiş ülkede görülmeye başlanmıştır. Burada önemli olan gelişmekte olan ülkeler ile üçüncü dünya ülkeleri de denilen geri kalmış ülkelerde çevre koruma politikalarının nasıl ve hangi ölçüde uygulama olanağı bulacağıdır. Türkiye’de köylere ve kırsal alanda yaşanan çevre sorunlarına bakıldığında temel sebebin ekonomik yoksulluk olduğu görülmektedir. Kamu hizmetlerinin yeterli ve gerekli bir şekilde götürülememesi nedeniyle temel alt yapı sorunları bile tam çözümlenememektedir. Kırsal alanda en temel sorunlar yol, kanalizasyon, nüfus artışı, içme suyu gibi ana başlıklar altında toplanabilmektedir.353 Kırsal alanda yaşanan çevre sorunlarının temelinde ekonomik yoksunluk bulunmaktadır. Düşük gelir düzeyleri, geri kalmış teknoloji kullanımı, sağlıklı içme ve kullanma suyunun bulunmaması, kanalizasyon alt yapısının olmayışı, hızlı nüfus artışı, orman ve meraların azalması, aşırı otlatma, eğitim düzeyinin düşüklüğü, gecekondulaşma, işsizlik, yetersiz ve dengesiz beslenme gibi birçok sorun görülmektedir.354 Çevre sorunlarının tipik özelliği “yerellik olgusu” ve “ortak olma” olgusunda da hareket edilerek, sorunların ortaya çıktığı yerlerde kontrol altına alınması, yayılmasının önlenmesi ve yerelde çözümlenmesi çevre sorunlarının çözümünde başarılı olmanın temelini oluşturmaktadır.355 Çevre sorunları esas olarak merkezi idare eliyle çözülmesi çok zor olan sorunlardır. Türkiye’deki merkezi idarenin örgütlenmesine bağlı olarak sorunun çözümü görevi büyük oranda yerel yönetimlere verilmiş gibi görünse de zaman 352 Kılıç, a.g.k. s:123-124. Hüseyin Avcı, Çevre Sorunları ve Mahalli Đdareler, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:3. 354 Şevket Özdemir, a.g.k. s:28-29. 355 Ramazan Armağan, Yerel Yönetimlerde Çevre Hizmetlerini Sunma Yöntemleri ve Karşılaştırmalı Analizi, Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 1996, s:146. 353 123 içerisinde merkezi yönetim yerel yönetimlere bazen yetki aktarmakta bazen de ortaklaşa çalışmaktadır. Nitekim son zamanlarda çevreye ilişkin görev ve hizmetlerin yerel yönetimlere aktarılmasına ilişkin bir eğilim olduğu görülmektedir.356 Türkiye’de her alanda olduğu gibi çevre politikalarında ve çevre mevzuatında çok sık değişiklikler görülmektedir. Özellikle, çevre kanunu buna örnek olarak gösterilebilir. Politikalardaki hızlı değişimler kırsal alanda bir uyum sorunu olarak karşımıza çıkmakta, uzun vadeli plânlamalar yapılamamasına neden olabilmektedir. Türkiye gelişmekte olan bir ülke olduğu için kırsal alanda temel alt yapı hizmetlerini bile henüz tamamlayamamış bir ülkedir. Bu nedenle kırsal çevrede korumacılık ile kırsal kalkınma hedeflerinin çakışıyor gibi algılanması bir yanlışlıktır. Kırsal kalkınma çevre koruma hedefleri ile çatışmamaktadır.357 Ancak uygulamada buna bağlı sorunlar çıkabilmektedir. Özellikle kırsal çevrenin ihmal edildiği ya da önemsenmediği durumlar görülebilmektedir. Diğer bir konu toplumda var olan çevre duyarsızlığıdır. Bunun kırsal alana yansıması daha da yıkıcı ve tahrip edici olmaktadır. Kırsal alanda kurumsal yapılanma ve alt yapı yetersizliği bu olumsuzluğu kalıcı hale getirmektedir. Çevre politikalarında son yıllarda görülen bir gelişmede, gelişmiş ülkelerde görülen uygulamaların tersine ülkemizde, yetkilerin merkezi yönetimde toplanmakta olmasıdır. Yerel yönetimler alanında yapılan reformlara karşın özellikle çevre politikaları açısından yetki ve görevlerin merkezi yönetimde toplandığı ya da bu yetki ve görevlerin yerel yönetimlere aktarılmadığı gözlenmektedir.358 Kırsal çevre bağlamında çevresel stratejik plânlamaların yerel yönetimler tarafından yeterli düzeyde yapılmadığı bilinmektedir. Bu plânlamayı yapacak teşkilât ve birimlerde bulunmamaktadır. Bu da göstermektedir ki yerel yönetimler çevre konusunu ne yazık ki henüz yeteri kadar ciddiyet ve önemle ele almamakta, çevre konusunu sadece sağlık ve temizlik konusu olarak değerlendirmektedirler.359 Bu 356 Kemal Görmez, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, 3. baskı, Mart 2003, Ankara, s:135 Görmez, a.g.k. s:173 358 Görmez, a.g.k. s:174 359 Mahalli Đdareler El Kitabı, a.g.k. s:90 357 124 nedenle yerel yönetimlerde çevre konusunda uzman birimlerin oluşturulması gereksinimi çok açıktır. Gerek yerel yönetimler gerekse merkezi yönetim açısından hem çevreye ilişkin hem de diğer tüm görevlerinde kaliteli ve verimli bir kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi için etik yönetimin temel ilkelerini uygulamaya geçirebilmeleri büyük önem taşımaktadır. Kamu hizmetlerinde etik yönetimin başarılı olabilmesi için başlıca temel ilkeler şöyle özetlenebilir360: - Kamu hizmetlerinde etik standartlar açık ve anlaşılır olmalıdır. - Kamu görevlileri için etik kılavuz kullanılmalıdır. - Etik konusundaki politik yorumlar kamu görevlilerini etik bakımından teşvik edici olmalıdır. - Karar alımı süreci açık olmalı ve halk bilgilendirilmelidir. - Kamu ve özel sektör arasındaki ilişki açık olmalıdır. - Yöneticiler etik işlemleri geliştirmeli ve bu konuda örnek olmalıdırlar. - Yönetimin politikaları, izlekleri ve uygulamaları etik davranışı ilerletmelidir. - Kamu hizmeti koşulları ve insan kaynakları yönetimi etik davranışı ilerletmelidir. - Prosedür ve işlemler bozulmalarla mücadele etmelidir. Etik yaklaşımının geleneksel işlevlerinden biri rehberlik ve değerlendirme yapmasıdır. Çevre ile ilgili sorunlarda çözümlemeler yapmak ve tavsiyelerde bulunmak için etik ussal bir temel sağlamaktadır. Bu nedenle çevre sorunlarının çözüme kavuşturulmasında etik önemli bir kaynak olmaktadır.361 Yerel yönetimlerin kırsal alanda çevre ile ilgili başlıca sorunları aşağıdaki gibi özetlenebilir:362 1- Yasal düzenlemelerden kaynaklanan sorunlar 360 Bayram Coşkun ve N.Kemal Öztürk, “Yerel Yönetimlerde Etkinlik ve Etik” TODAĐE, ÇYY, C:11, sayı:2, Ocak 2002, s:82-85. 361 Des Jardins, a.g.k., s:63. 362 Geray ve diğerleri a.g.k. s: v 125 2- Yerel kuruluşların örgütleniş ve işleyişleri 3- Yetkilerin yeterli olmasına karşın malî olanakların yetersizliği 4- Çevre konusunda iş birliği, eş güdüm ve denetim yetersizlikleri 5- Sağlık ve çevre konularında yetişmiş eleman eksikliği 6- Merkezi yönetim, yerel yönetimler ve üniversiteler arasındaki iş birliğinin belirli ve yeterli düzeye çıkarılamaması 7- Halkta çevreye duyarlılığın yetersizliği 8- Yatırım plânlarının stratejik olmaktan çok sağlık kontrolleri ile ilgili olması. v.b. 3.3. Çevre Sorunları ve Tarım Türkiye yüz ölçümünün %36’sını işlenen tarım alanları oluşturmakta, nüfusun yaklaşık %35’lik bir bölümü de geçimini tarımsal faaliyetlerden karşılamaktadır. Bu bakımdan tarımsal politikalar sosyal, ekonomik ve çevresel etkiler oluşturduğu gibi, etkilenmeye de açık bir durumdadır. Tarımın çevresel etkileri su kaynakları, toprak kaynakları, biyolojik çeşitlilik, iklim değişimi üzerinde görülmektedir.363 Kırsal alanda toprağın ekonomik ederi son derece düşüktür. Bu toprakların ucuz olması bu toprağın kentsel alandaki topraktan daha değersiz olduğunu göstermemektedir. Bu durum toprak rantı ve özel mülkiyet konusu ile ilintili etik bir sorundur. Türkiye’de tarım ile çevre arasındaki ilişkilere ve politikalara yön veren en önemli kaynaklardan biri DPT tarafından hazırlanan kalkınma plânlarıdır. Bu plânlara göre bütün ekonomik politikalarda çevre boyutunun dikkate alınması gereği benimsenmiş ancak yeterince uygulama fırsatı bulunamamıştır. Bununla birlikte 363 Ela Atış, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005, s:161. 126 Türkiye Ulusal Biyolojik Çeşitlilik stratejisi ile Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Plânı hazırlanmıştır.364 Diğer alanlarda olduğu gibi tarımsal faaliyetlerde de bilim ve teknoloji uygun bir şekilde kullanılmadığı takdirde faydadan daha çok zarar getirmektedir. Örneğin tarım ilâçlarının yol açtığı kirlenme ve zararlar çok ciddî bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Bu ilâçların uzun vadede birçok sorunlara yol açacağı bilinmesine ve bu konuda uyarılar yapılmasına karşın, verimlilik ve kar güdüsü ile bu uyarıların dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Özellikle insan merkezli yaklaşım bu konuda gerekli tedbir ve önlemlerin alınmasını engellemektedir. Tarım ilâçları doğal sürece müdahale ederek bitkilere zarar veren böceklerle beslenen canlıları da yak etmektedir. Sonuçta bilim ve teknoloji aracılığı ile doğal denge bozulmakta ve canlılar arasında var olan yaşam zinciri koparılmaktadır.365 Türkiye’de ilk defa VIII. Kalkınma plânında tarımın çevresel boyutu ayrıntılı olarak ele alınmış, tarımdan kaynaklanan çevre sorunlarına yönelik olarak girdilerle, ekolojik üretimle ve biyolojik mücadele ile ilgili tedbirler ve somut önerlere yer verilmiştir. Ayrıca organik tarımla ve iyi tarım uygulamaları ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Buna karşın genetiği değiştirilmiş organizmalar ve biyogüvenlik alanında yeterli çalışma ve düzenleme yapılamamıştır. Bu konuda çok büyük sorunlarla karşılaşılmaktadır. Ötre yandan Tarım Stratejisi belgesi oluşturulmuş, tarım sektörünün gelişmesinde çevre boyutu dikkate alınarak sürdürülebilir bir süreç hedeflenmiştir. Tarım ile çevre ilişkisinin geleceğini AB müktesebatına dayalı tarım ve çevre politikaları belirleyecek olmakla birlikte hukukî uygulama, denetleme ve yaptırımların yaşama geçirilmesi ile kurumlar arası eş güdümün sağlanması gereği vardır.366 Türkiye’de ekonomik yoksunlukla birlikte yaşanan kalkınma süreci, tarıma dayalı bir ekonominin varlığı, asgarî yaşam standartlarının sağlanmasında yaşanan zorluklar, açlık sınırında yaşamakta olan nüfusun getirdiği toplumsal sorunlar gibi nedenlerle doğa, bütün bu sorunların giderilmesinde bir araç olarak algılana 364 Atış, a.g.k. s: 169. Kılıç, a.g.k. s:101-102. 366 Atış, a.g.k. s:175-176. 365 127 gelmiştir. Bu bir ölçüde zorunluluk olarak belirmiştir. Bu nedenle kalkınma-doğa dengesi ve sürdürülebilir bir kalkınma süreci tam ve sağlıklı olarak hayata geçirilememiştir. Buna yönelik kurumsal ve yasal düzenlemeler ortaya konamamıştır. Böylece tarımsal gelişmeler etik açıdan hep sorunlu olarak var olmuştur. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı gelecekte büyük sorunlara yol açacak bir süreçtir. Bu konuda yasal ve kurumsal düzenlemelere gereksinim vardır. Devlet tarım arazilerinin korunmasında gereken tedbirleri almakla anayasa gereği yükümlüdür. Oysa “Hazineye ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun” ile getirilen düzenlemeye göre sadece on yıl süresince tarım dışı kullanım yasaklanmıştır. Bu süre sonunda alınacak idarî izinle tarım dışı kullanım olanaklı olabilecektir.367 Bir başka düzenleme olan “Sulama alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu” ile de tarım dışı kullanım süre kaydı aranmaksızın uygulayıcı kuruluşun izni ile tarım arazisi tarım dışı amaçlarla kullanılabilecektir.368 Bu kanun amaçları arasında “tarım arazilerinin diğer amaçlara tahsisini düzenlemek” de sayılmaktadır. Kanun öncelikle ekonomik kalkınma ve üretim artışı ile verimlilik kaygısını öne çıkarmakta, ekonomik kullanımdan milli güvenlik nedeniyle yapılacak düzenlemelere kadar birçok konuyu içerdiği halde, çevresel değerlere vurgu yapmamaktadır. Görüldüğü üzere bu düzenlemeler tarım arazilerine yeterli korumayı sağlamaktan uzaktır. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı tüm toplumu ilgilendiren bir konu olduğundan, sırf ekonomik gerekçelerle ele alınmamalıdır. Türkiye’de tarımsal üretim artışı, tarımda makineleşme, tarımsal girdi kullanımının artması ve tarımsal alanların genişlemesi çayır, mera ve otlak alanlarının azalmasına ve aşırı otlatmaya yol açmaktadır. Bitkisel üretim artarken hayvancılığı zor duruma düşürmektedir. Bu sorunlara bağlı olarak ormanların 367 Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun, Kanun Numarası: 4070, Kabul Tarihi: 16.2.1995 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 19.2.1995, Sayı:22207, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt: 34, md:10. 368 Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu, Kanun no: 3083, Kabul Tarihi: 22.11.1984, Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 1.12.1984 Sayı: 18592,Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt: 24, Sayfa: 80, Md:19. 128 azalması da söz konusu olmaktadır. Sonuçta bütün bu etkenler erozyonun artması, su taşkınlığı gibi çevre sorunlarına neden olmaktadır.369 Kırsal çevrede kimyasal gübreler, tarımsal mücadele ilâçları ile ortaya çıkan su kirliliği, deterjanlar, toprak kirliliği v.b. kirlenmeler görülmektedir. Bu kirlenme sorunlarına çare olarak insan-doğa ilişkilerinin iyi yönde geliştirilmesi, insan ile doğayı ve kırsal çevreyi uzlaştırmak, yaşam ortamının sürdürülebilirliğini sağlamak gerekmektedir.370 Ülkemizde yaşanan gelişmeler, tarımda kullanılan ilâçların ve kimyasal gübrelerin yaygın olarak kullanıldıkları alanlarda, çok zararlı ve uzun dönemde büyük tehlike yaratacak boyutlara ulaştığını, doğadaki dengenin bozulmasına ve hatta insan zehirlenmelerine yol açtığını göstermektedir.371 Kırsal alanda tarımsal yatırımlarda yönelim azlığı dolayısıyla tarımda verimlilik düşük, üretim maliyetleri ise yüksektir. Tarımda istihdam edilen nüfus çok fazla sayıdadır. Tarım ile sanayi arasında uyum ve bütünleşme zayıflığı bulunmaktadır. Gıda güvenliği ve bitki sağlığı konusunda yetersizlikler bulunmaktadır. Üreticilerin meslekî eğitim ve bilgi düzeyleri düşük, davranış eğilimleri ve üretim alışkanlıkları geleneksel yapıdadır. Tarımda yapısal uyum politikaları bazı belirsizliklere yol açmıştır. Tarım ve orman alanları amaç dışı kullanılmaktadır. Erozyon ve iklim değişikliklerinden kaynaklanan olumsuz etkiler kırsal alanda sorunlara neden olmaktadır. Öte yandan küreselleşmenin ve hızlı kentleşmenin getirdiği sosyal, ekonomik ve hukukî zorluklar aşılamamaktadır.372 Kırsal alanda çevre kirlenmesini önlemek amacıyla yapılacak çalışmaların başarıya ulaşması, kırsal çevrede yaşayan toplumun ve özellikle yerel yönetimlerin çevreye olan duyarlılığına ve bu konuya gönüllü katılımına bağlıdır. 369 Böyle bir Şevket Özdemir, a.g.k. s:63. Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Kitabevi, Mayıs 2005, Ankara, s:97 371 Şevket Özdemir, a.g.k. s:66-67. 372 Bülent Gülçubuk, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005, s:92-93. 370 129 duyarlılık ve gönüllü katılım ise toplumun her kesimine yaygınlaştırılmış çevre eğitimi ile ilgilidir.373 Đnsan sağlığı açısından önemli olan bir kirlenme çeşidi de yanlış gübre kullanımı sonucu ortaya çıkan bitki kirlenmesidir. Gıda denetimlerinin yetersiz olması nedeniyle gıda zehirlenmeleri görülmektedir. Kirlenme gübrelerin aşırı ve yanlış kullanımından ortaya çıkmaktadır. Besinler yoluyla meydana gelen kimyasal zehirlenmeler, toksin besin maddelerinin yenmesi yoluyla oluşmaktadır.374 Kırsal alanda kurumsal denetim yetersizliği nedeniyle besinler yoluyla oluşan zarar artmaktadır. Hayvan yemleri gübre ile yayılmakta, temizlik, bulaşık ve diğer atık sular kırsal çevrede kirliliğe neden olmaktadır. Bilimsel gelişmeler ve çevre konusundaki bilinç ile etik anlayışın bir sonucu olarak organik tarım önem kazanmış ve gündeme gelmiştir. Ülkemizde de 2004 yılında çıkan bir kanunla tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürünlerin ve girdilerin üretimi geliştirilmesi amaçlanmıştır. Organik tarım faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanmasını ifade etmektedir.375 Kırsal alanda temel ve zorunlu eğitimin nüfusun tamamına verilemeyişi, devlet tarafından alt yapının tam olarak kurulamaması sosyal, ekonomik ve siyasal sorunların çözümünü de zorlaştırmaktadır. Çevre sorunlarının insan ve toplum yaşamının bir sonucu olduğu düşünüldüğünde, tarımda çalışan nüfustan kaynaklanan çevresel ve etik sorunlarda diğer toplumsal sorunlar gibi giderek artmaktadır. Canlılar için gözlemlenen türlerin yok olması tehlikesi bitki türleri açısında da söz konusu olmaktadır. Bugün eldeki verilerle ve araştırma olanakları ile faydası bulunamayan bitki türlerinin gelecekte yeni teknik olanaklarla çeşitli yaralarının bulunması olasılığı her zaman mümkündür. Bu nedenle bitki ve hayvan türleri bakımından faydalı veya zararlı şeklinde bir sınıflandırmanın insanları yanılgıya 373 Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, U.Ü.Yayınları, no:10 Bursa, 1996 s: 138 Ertürk, a.g.k. s:75 375 Organik Tarım Kanunu, Kanun No: 5262, 1.12.2004. RG No: 25659. 374 130 sürükleyeceği açıktır. Bütün ekosistem içerisinde en küçük ayrıntının bile gözden kaçırılmaması için henüz yeterli bilgi birikimi ve veri elde bulunmamaktadır. Cansız varlıkların bile yaşam zinciri içerisinde rolleri olduğu düşünüldüğünde bitki ve hayvanların insan yaşamını etkileme durumu açısından var olan ilişkilerin ortaya konması ve en azından görmezden gelinmemesi gerekmektedir.376 Türkiye’de gerek tarımda kullanılan sularda gerekse tarım dışı alanlarda kullanılan sularda kirlenme yaygın olarak görülmektedir. Nitekim yerleşim yerleri ile sanayi kuruluşlarının atıklarını dökmeleri neticesinde birçok göl ve akarsu kirlenmiştir. Yerelde bu kirlilik nedenleriyle ve sonuçlarıyla kolaylıkla görülebilmektedir. Kırsal çevrede birçok yerleşim yerinin kanalizasyon sistemlerinin yetersizliği de su kirlenmesine yol açmaktadır. Kırsal çevrede su kirliliğine yol açan nedenleri kaynaklarına göre:377 1- Tarımsal etkinliklerin neden olduğu kirlilik, 2- Sanayinin neden olduğu kirlilik, 3- Yerleşim alanlarından kaynaklanan kirlilik olmak üzere üç grupta toplanabilir. Sularla ilgili yasal düzenlemelerin yetersizliği de bu maddeler arasında sayılabilir. Toplumsal duyarlılığın düşük olduğu ülkelerde yasaların işlevi daha da önemli hale gelmektedir. Bu nedenle yasaların herhangi bir boşluğa ve yanlış anlaşılmaya izin vermemesi önem taşımaktadır. Örneğin “Sular Hakkında Kanun” ile düzenlenen ek 7. maddede, içme sularına zarar verebilecek ve sağlık niteliklerini bozabilecek tutum ve davranışlar doğrudan yasaklanmamış, bu durumlarda belediye ve ihtiyar meclislerinin yasak koyabileceği belirtilerek takdire dayalı bir hüküm tesis edilmiştir.378 Bilinçsiz su kullanımının toprağın verimliliğini düşürdüğü, tuzlanmayı çoğalttığı, toprağın yapısını ve tarımsal üretim için gereken niteliklerini bozduğu bilinmektedir. Birçok bölgede görülen su kaynaklarının yanlış kullanımı hem yeraltı 376 Kılıç, a.g.k. s:106. Ertürk, a.g.k. s:72 378 Sular Hakkında Kanun, Kanun No: 831, Kabul Tarihi: 28.4.1926, R.G. sayı: 368, Md: ek 7 377 131 sularının durumunu, hem de tarımsal üretimi olumsuz olarak etkilemektedir. Tarımda plânlama yapılmadan üretim artışının ekonomik kaygılarla ele alınması sonucunda uzun vadede telâfisi giderilemeyecek ölçüde güçlüklerle karşılaşılmaktadır. 3.4. Çevre Sorunları ve Enerji Kaynakları Dünyada kullanılan enerji kaynakları başlıca iki grupta toplanabilir:379 - Yenilenebilen kaynaklar. - Yenilenemeyen kaynaklar. Yenilenebilen kaynaklar rüzgâr, su, güneş, jeotermal v.b kaynaklardır. Yenilenemeyen kaynaklar ise kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil nitelikli kaynaklar ve geleneksel nükleer enerji kaynaklarıdır. Güneş enerjisi dünyadaki ekolojik döngüleri sağlarken diğer yandan değişik enerji kaynaklarının ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu kaynaklar:380 - Kömür, petrol ve doğalgaz, - Odun, biyomas enerjisi, - Akarsulardan elde edilen enerji, - Hava akımlarından veya rüzgârlardan elde edilen enerji, Olmak üzere çeşitli başlıklarda toplanmaktadır. Enerji gereksiniminin bir bölümü birincil enerji kaynakları ve özellikle su kaynakları ve kömürün kullanılması ile karşılandığından dolayı kırsal alanda çeşitli çevre sorunları ile karşılaşılmaktadır. Kömür üretiminin daha çok açık işletmecilikle yapılması sonrasında onarımı oldukça güç sorunlara yol açmaktadır. Bunların başında işletmelerde toprağın, bitkisel örtü tabakasının kaldırılması ile erozyona açık bir hale gelmesi, doğal güzelliklerin yitirilmesi, çeşitli malzemenin ve artığın çevreye 379 380 Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Kitabevi, Mayıs 2005, Ankara, s:91 Kışlalıoğlu ve Berkes, a.g.k. s:234. 132 bırakılması, bu yığınların daha sonra büyük kütleler haline gelmesi sonucunda heyelân tehlikesine neden olması gibi giderilmesi büyük zaman, emek ve kaynak isteyen, bazen de geri getirilmesi olanaklı olmayan birçok kayıp ve sorunla karşı karşıya gelinmektedir. Kömürün kullanılması, başta hava kirliliği olmak üzere atıkların çevreye bırakılması sonrası ekolojik dengenin bozulması, toprak ve su kirliliği gibi çevre sorunları da yaratmaktadır.381 Su kaynaklarının enerji üretiminde kullanılmasının kırsal alanda bir takım sorunlar çıkardığı bilinmektedir. Büyük hidrolik santrallerin kurulduğu barajlarda, birçok yerleşim yeri sular altında kalmakta, tarihi turistik alanlar kaybedilmekte, tarım alanları kullanılamaz hale gelmektedir. Kırsal alanlardan geçen petrol ve doğalgaz taşıma boru hatlarının verdiği çevresel zararlar ile ormanlardan elde edilen odunların kullanılmasının getirdiği sorunlarda enerji üretimi ile ilgili bilinen çevre sorunları arasındadır.382 Ülkemizde enerji tüketiminde ve ihtiyacında hızlı bir artış olmaktadır. Ülkemizde akarsu potansiyelinin değerlendirilmesi sonucu enerji ihtiyacının bir kısmı hidroelektrik santrallerden sağlanmaktadır. Hidroelektrik enerji üretimi su kaynaklarının kullanımına dayanmaktadır. Su kaynakları ise kırsal çevrede yer almaktadır. Enerji üretiminde kırsal çevrede bulunan potansiyelin çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında Türkiye’nin gelecek yıllarda enerji temini açısından;383 1- Enerji açığının kapatılması için dışa bağımlılık, 2- En önemli enerji kaynağı olan petrol ve doğal gazın dünya ölçeğinde tükenme olasılığı, Olduğu söylenebilir. Bunların yanı sıra Türkiye açısından bir diğer sorunda geleneksel olarak kullanılan enerji kaynaklarının çevre üzerinde önemli olumsuz etkilerinin bulunmasıdır. Özellikle kırsal çevre ve doğal çevre bundan büyük ölçüde zarar görmektedir. Türkiye yerel enerji kaynaklarına, temiz ve yeni enerji 381 Şevket Özdemir, a.g.k. s:67-71. Şevket Özdemir, a.g.k. s:71-74 383 Ertürk, a.g.k. s:59-62. 382 133 kaynaklarına yönelmelidir. Jeotermal enerji, biyogaz, güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi kullanımı yerelde ve kırsal çevrede kullanılmalıdır. Türkiye atom enerjisi ile ilgili yasal düzenlemeleri 1982 yılında yapmış olmasına karşın bu alanda çok mesafe alamamıştır. Nükleer santral yapımı ile ilgili ihaleye ilişkin çalışmalar 2009 yılının başlarında henüz sonlandırılmamıştır. 1982 yılında çıkarılan Atom Enerjisi Kurumu Kanunu’nun amaçlarına bakıldığında kalkınma plânlarına uyguna olarak ülke yararına atom enerjisinin barışçıl amaçlarla kullanılması birinci öncelik olarak belirlenmiştir.384 Çevre kirliliğinin önlenebilmesi, enerji gereksiniminin çevreye en az zarar verecek kaynaklardan karşılanması veya çevre açısından en az maliyetle enerji üretilmesi gibi düşüncelere yer verilmediği görülmektedir. Burada daha çok çevresel değerlerin ve doğal kaynakların kalkınma amacıyla kullanılması ve büyümenin sağlanması için çevrenin ve doğal kaynakların araç olarak algılandığı anlaşılmaktadır. 2007 yılında yapılan yasal düzenleme ile Nükleer Güç Santralarının Kurulması ve Đşletilmesi ile Enerji Satışına Đlişkin Kanun’da öncelikli olarak enerji plân ve programları ile kalkınma amaçlı bir yaklaşıma sahiptir. Bu kanunda elektrik enerjisi üretimi, satışını ve nükleer enerji kullanımı sadece ticarî olarak ele almakta ve çevresel değerler konu edilmemektedir. Çevreye ilişkin kaygı ve endişeler giderilmediği gibi, 5. maddesinde nükleer yakıt, radyoaktif madde veya radyoaktif atık taşınırken veya santralde meydana gelecek kazalarda zararların karşılanması ve tazmin edilmesi ile maliyetlerin firmalarca karşılanması, kazalara karşı sigorta yaptırılması gibi hep ticarî ve parasal endişeler giderilmeye çalışılmış, çevre boyutunda giderilmesi olanaklı olmayan zararlar gündeme bile alınmamıştır.385 Bu yönüyle yasayı çevre etiği bakımından oldukça sorunlu bir düzenleme olarak değerlendirmek mümkündür. Diğer yandan elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını amaçlayan 5346 sayılı “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik 384 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, Kanun No: 2690, Kabul Tarihi: 9.7.1982, Resmi Gazete Sayı: 17753, Md: 1. 385 Nükleer Güç Santrallarının Kurulması, Đşletilmesi ile Enerji Satışına Đlişkin Kanun, Kanun No: 5710, Resmi Gazet sayı: 26707, 21.11.2007 134 Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına Đlişkin Kanun” ise sera gazı emisyonlarının azaltılması, çevrenin korunması, kaynak çeşitliliğinin sağlanması, güvenilir kaynakların ekonomiye kazandırılması gibi amaçlara değinerek çevresel değerlere vurgu yapmıştır.386 Ekonomik büyüme ve gelişme kaygılarının yanında etik değerlerde göz ardı edilmemiştir. Enerji Verimliliği Kanunu ile enerjinin etkin kullanılması, israfın önlenmesi, çevrenin korunması için enerji kaynaklarının ve enerjinin kullanımında verimlilik artışı amaçlanmaktadır. Özellikle enerji bilincinin geliştirilmesi ile yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanılmasına yönelik çalışmaların toplum genelinde yürütülmesi öngörülmektedir.387 3.5. Yerel Yönetimler ve Çevre Yönetimi 3.5.1. Đl Özel Đdareleri 1913 yılında kurulan il özel idareleri bayındırlık, eğitim, sağlık, tarım, hayvancılık, ormancılık, ekonomi, sosyal yardım v.b alanlarda birçok görev üstlenmişlerdi. Yıllar geçtikçe bu görevlerin birçoğu başka kamu kurumlarına ve özellikle de, merkezi yönetim kurumlarına devredilmiştir.388 Yeterli malî kaynakları olmayan özel idareler kendilerine verilen görevleri çok sınırlı ölçülerde yerine getirebilmişlerdir. Daha sonra il özel idarelerine daha fazla görev ve yetki verilmesi konusunda görüşler ağırlık kazanmıştır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve reform yapılması toplumda bir beklenti oluşturmuştur. Kırsal çevrede görevli ve yetkili olan Đl özel idareleri ve Köy yönetimlerinin çevre yönetimi bağlamında önleyici- koruyucu yaklaşımlar çerçevesinde hareket etmeleri önem taşımaktadır. Kirlilik önleme; koruyucu, bütünsel, sürekli bir stratejinin üretim süreçlerine uygulanarak verimliliğin arttırılması ve dolayısıyla 386 Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına Đlişkin Kanun, Kanun No: 5346, Resmi Gazete sayı: 25819, 18.5.2005. 387 Enerji Verimliliği Kanunu, Kanun No: 5627, RG Sayı:26510, 2.5.2007. 388 Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Ağustos, 2000, Đstanbul, s:138-142. 135 çevresel başarının gelişmesi ve maliyetlerin azaltılması demektir. Anlayış olarak kirlilik denetimi yaklaşımından kirlilik önleme yaklaşımına geçilmesi gerekmektedir. Bunun faydaları şunlar olacaktır:389 - Ekonomik yararlılık ve verimlilik sağlanacaktır - Mevzuata ve AB uyum yasalarına uyarlık sağlanacaktır - Daha iyi bir toplumsal imaj edinilecektir - Yasal yaptırımların gereği yerine getirilmiş olacaktır - Çalışanların güdülenmesi sağlanmış olacaktır Kırsal çevrede kirliliği önlemenin araç ve yöntemleri şunlardır: - ÇED - Yaşam döngüsü değerlendirme - Kimyasal değerlendirme - Atık denetleme - Enerji denetleme - Risk denetleme - Sulamada, su kullanım yönetimi Kirlilik önleme yöntemlerinin kırsal çevrede görevli kurumlarda ve yerel yönetimlerde uygulanması veya bu yöntemlerin kullanılması şöyle olabilir390: 389 - Satın almalarda - Đmara açma işlemlerinde - Đnşaat ve mülk yönetiminde - Bakım ve yenileme işlemlerinde - Binalarda - Katı atık yönetimlerinde - Atık su yönetimlerinde TMMOB,Çevre Mühendisleri Odası, Yerel Yönetimler Đçin Bütünsel/Önleyici Çevre Yönetimi Eğitimi Projesi, Aralık 2000, Ankara, Bölüm 2,3,4,5,6,7.de geniş bilgi bulunmaktadır. 390 TMMOB,Çevre Mühendisleri Odası, Yerel Yönetimler Đçin Bütünsel/Önleyici Çevre Yönetimi Eğitimi Projesi, Aralık 2000, Ankara, Bölüm 2,3,4,5,6,7.de geniş bilgi bulunmaktadır. 136 - Su kaynaklarının yönetiminde - Halk eğitiminde Çevre yönetiminde ve çevre sağlığında görev, yetki ve sorumluluk çoğunlukla belediyelerdedir. Ancak kırsal çevrede görevli ve yetkili idareler olan Đl özel idareleri ve köy yönetimleri aşağıdaki alanlarda görevlerini çevre sağlığı ve halk sağlığına duyarlı olarak kırsal çevre mevzuatı kapsamında yerine getirmektedirler: - Konut sağlığı ve imar, yapılaşma, mimarî ve estetik, - Hava kirliliği, yakıt kullanımı, denetimi, - Su ve enerji kullanımı, - Gürültü ile mücadele, - Katı atıklar, kanalizasyon ve alt yapı, - Tehlikeli atıklar, - Beslenme ve gıda üretimi, denetimi, - Böcek öldürücü maddelerin ve DDT’nin kullanımı, - Sağlığa aykırı kuruluşlar, - Kamuya açık yerler, - Mezarlıklar, - Spor ve yeşil alanlar, - ÇED, - Nüfus hareketleri ve köyden kente göç, - Çevre sağlığı. Kırsal çevrede görevli idarelerin yeterli malî olanaklara kavuşturulması gerekmektedir. Aksi takdirde kendilerine verilen görev ve sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmeleri mümkün değildir. Özellikle köy yönetimleri bu anlamda bütünüyle malî olanaklardan yoksun durumdadırlar. Ayrıca kırsal çevre yönetiminde halk katılımı, plânlama, denetim, çevre için eğitim v.b. görevlerin özenle yerine getirilmesi gerekmektedir. Çevre sorunlarının gittikçe artması karşısında çözüm olarak kırsal alanda ve yerel yönetimlerin olanakları kapsamında başlıca üç yöntem önerilmektedir; nüfusun dengeli dağılımı, yerleşim alanlarının plânlanması ve yaşam alanlarının işlevsel 137 olarak bölgelendirilmesi.391 Köy ve kentlerde nüfusun dağılımı plânsız ve dengesiz olduğu takdirde, çevre sorunlarıyla birlikte sosyal, ekonomik ve siyasal birçok soruna yol açmaktadır. Đl özel yönetimleri alan yönetimi birimleri olarak kendi görev alanlarında yasalardan kaynaklanan ya da yasal açıdan açıkça öngörülmemiş olsa bile çevre etiği çerçevesinde birtakım görev ve sorumlulukları üstlenmek durumundadırlar. Bunlardan bazıları şöyledir:392 - Toprak ve su gibi yeraltı ve yer üstü doğal kaynakların geliştirilmesi, - Çevre kirliliğinin önlenmesi ve erozyonun denetim altına alınması, - Kırsal alt yapının iyileştirilmesi, - Kültür varlıklarının ve doğal alanların korunması, geliştirilmesi, - Örgün ve yaygın eğitimin geliştirilmesi, - Kadınlara ve gençlere yönelik projeler yapılması, - Okul öncesi eğitimin geliştirilmesi, - Kız çocuklarının eğitime katılmalarının sağlanması, - Halka sağlılığı ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, - Geri kalmış yerlerin sosyo-ekonomik standartlarının yükseltilmesi, - Mekânsal kullanımın işlevselleştirilmesi, - Yerleşim yerlerinin büyüklükleri ile buralardaki nüfus yığılmalarının ekonomik, sosyal ve çevresel yararla uyumlu hale getirilmesi, - Kırsal konut sisteminin iyileştirilmesi, - Bölgesel göçlerin plânlı ve kontrollü olması için tedbir alınması, - Yerel girişimciliğin desteklenmesi ve bölgenin ekonomik potansiyelinin harekete geçirtilmesi, - Gelir farklılıklarının azaltılması ve sosyal bütünleşmenin sağlanması, - Çarpık yapılaşmanın önlenmesi, yükseltilmesi, - 391 392 Biyolojik çeşitliliğin korunması, Avcı, a.g.k. s:145-150. Mengi ve Algan, a.g.k. s:273-279. yerleşmelerde yaşam kalitesinin 138 2005 yılında Đl özel idare yasası değiştirilerek sistem yapısal olarak yenilenmiştir. 3 Mart 2005 tarihinde yayınlanan 5302 sayılı kanun ile il özel idaresi; “Đl halkının mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi” olarak tanımlanmıştır. Bu kanunda yer alan görev ve sorumluluklar bağlamında Đl özel idaresi mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla;393 a) Sağlık, tarım, sanayi ve ticaret; ilin çevre düzeni plânı, bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, sosyal hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini, binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde, b) Đmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, kültür, turizm, gençlik ve spor; orman köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri belediye sınırları dışında, Yapmakla görevli ve yetkili kılınmıştır. Bu maddede ön görülen ilin çevre düzeni plânı etik açıdan önemlidir. Bu maddenin devamında; “Đl çevre düzeni plânı; valinin koordinasyonunda, Büyükşehirlerde Büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi ile birlikte yapılır. Đl çevre düzeni plânı belediye meclisi ile il genel meclisi tarafından onaylanır” denmektedir. Burada dikkat çekici olan konu, yerel yönetim birimleri arasında bir eş güdüm sağlanarak çevre düzeni plânının yapılmasının hükme bağlanmış olmasıdır. Yerel yönetimler arasında eş güdüm yönetim sistemimizde sorunlu olan konulardan biridir. Bu hüküm bu nedenle büyük önem taşımaktadır. Diğer taraftan kanunda yer alan: “Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, il özel idaresinin malî durumu, hizmetin ivediliği ve verildiği yerin gelişmişlik düzeyi dikkate alınarak belirlenir” hükmü hizmetlerin sınırlarını ve çerçevesini vermektedir. Özel idarenin malî olanakları dikkate alındığında 393 5302 Sayılı Đl Özel Đdare Kanunu 6. Madde, Resmi Gazete Yayın Tarihi 03.03.2005. 139 hizmetlerin çok etkili ve verimli bir şekilde verilmesinin zorluğu daha iyi anlaşılmaktadır. Kanunla ihtisas komisyonları düzenlenerek; “Eğitim, kültür ve sosyal hizmetler komisyonu, imar ve bayındırlık komisyonu, çevre ve sağlık komisyonu ile plân ve bütçe komisyonu kurulması zorunludur” hükmü ile çevre ile ilgili bir komisyonun kurulması sağlanmıştır.394 Yerel yönetimlerin en önemli görevlerinden biri çevreye ilişkin görev ve sorumluluklardan oluşmaktadır. Giderek önem ve önceliği artan çevre yönetimi, yerel yönetimlerin merkezi yönetimle iş birliği içerisinde yürütmesi gereken ve ancak böylece tam anlamıyla yerine getirilebilecek bir yükümlülüktür. Çevre yönetiminde stratejik plân hazırlanması Türkiye’de henüz bilinmeyen ve uygulanmayan bir yöntemdir. Yerel yönetimlerin ve özellikle küçük yerleşim yerlerinde bulunanların, gerek insan kaynakları gerekse malî yönden yeterli olmadığı bilinmektedir. Bununla birlikte Kanunla bu konular ilk defa zorunlu hale getirilmiş ve hükme bağlanmıştır: “Vali, mahallî idareler genel seçimlerinden itibaren altı ay içinde; kalkınma plân ve programları ile varsa bölge plânına uygun olarak stratejik plân ve ilgili olduğu yılbaşından önce de yıllık performans plânı hazırlayıp il genel meclisine sunar” denilmektedir. Valinin bu görevini yaparken varsa üniversiteler ve meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alacağı ve il genel meclisinde kabul edildikten sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. Öte yandan Stratejik plân ve performans plânı bütçenin hazırlanmasına esas teşkil etmekte ve il genel meclisinde bütçeden önce görüşülerek kabul edilmektedir.395 Çevre stratejik plânının hazırlanması, bir yandan yerel yönetimin bulunduğu bölgenin beşeri, coğrafî, doğal ve fizikî özellikleri, diğer yandan da yerel yönetimlerin amaç ve anlayışlarıyla yakından ilgilidir. Bir yerel yönetim kuruluşunda çevresel stratejik plânlama etkinliğine başlamadan önce, yönetici tarafından aşağıdaki temel sorular yanıtlanmalıdır:396 394 5302 sayılı Đl Özel Đdareleri Kanunu, 16. Madde. 5302 sayılı Đl Özel Đdareleri Kanunu, 31. Madde 396 Mahalli Đdareler El Kitabı, a.g.k. s:93 395 140 - Çevre sorunları konusunda çözüm için ne kadar yeterlilik söz konusudur? - Çevre sorunlarının çözümünde 5 yıl sonra nerede olunmak istenmektedir? - Bulunulan yerden hedeflenen yere nasıl gidilir? - Plânlanan faaliyetler için gerekli kaynaklar var mıdır? Bu soruların yanıtlanması için üç aşamalı işlemlerin yapılması gerekmektedir: - Hazırlık ve başlangıç aşaması, - Amaç ve görevlerin belirlenmesi, - Verilerin toplanması, analiz edilmesi ve senteze varılması, Đl özel idaresi teşkilâtı; genel sekreterlik, malî işler, sağlık, tarım, imar, insan kaynakları, hukuk işleri birimlerinden oluşmaktadır. Burada çevre ile ilgili bir birim oluşturulmamıştır. Ancak : “Đlin nüfusu, fizikî ve coğrafî yapısı, ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri ile gelişme potansiyeli dikkate alınarak norm kadro sistemine ve ihtiyaca göre oluşturulacak diğer birimlerin kurulması, kaldırılması veya birleştirilmesi il genel meclisinin kararıyla olur. Bu birimler Büyükşehir belediyesi olan illerde daire başkanlığı ve müdürlük, diğer illerde müdürlük şeklinde kurulur” hükmüne göre çevre ile görevli ve yetkili bir birim ve teşkilât oluşturulabilmektedir. Bu durumun kanunda bir zorunluluk olarak düzenlenmemesi ve yerel yönetim sistemi içerisinde çevre örgütlenmesinin öngörülmemesi çevre yönetimi açısından çeşitli sakıncalar içermektedir. Bir alanda eş güdüm ve iş birliğini sağlayacak ve sürdürecek bir birim olmadığı takdirde, o alanda yapılması gereken her türlü iş ve işlemler başka birimler tarafından üstlenilir ve beklendiği ölçüde bir performans görülmesi olasılığı azalır. Bu bakımdan bu noksanlık, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak idarî işlemlerle giderilmelidir. Đl özel idareleri, il genel meclisinin kararı üzerine yapacağı anlaşmaya uygun olarak görev ve sorumluluk alanlarına giren konularda; “Merkezî idareye ait aslî görev ve hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla gerekli bina ve tesisler ile arsa ve aynî ihtiyaçları karşılayabilir, geçici olarak araç ve personel görevlendirebilir. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, dernekler, vakıflar ve meslek odaları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir” denilmektedir. Buna göre çevre hizmetleri alanında dernek ve vakıflarla ortak çalışmalar, projeler ve diğer etkinlikler 141 gerçekleştirilebilecektir.397 Çevre sorunları konusunda özellikle gelişmiş ülkelerde sivil toplum kuruluşları ve kitle iletişim araçları oldukça etkin bir rol üstlenmiştir. Çevre sorunlarının çözümü noktasında demokratik kitle örgütlerinin katkıları son derece önemlidir. Çevre yönetiminde sivil toplumun katkısını sağlayan araçların başında gönüllü katılım düzenlemeleri gelmektedir. Türkiye’de ilk defa sağlanan bu düzenleme ile: “Đl özel idaresi sağlık, eğitim, spor, çevre, trafik ve kültür hizmetleriyle yaşlılara, kadın ve çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere yönelik hizmetlerin yapılmasında Đlde dayanışma ve katılımı sağlamak, hizmetlerde etkinlik, tasarruf ve verimliliği artırmak amacıyla gönüllü kişilerin katılımına yönelik programlar uygular” denilmektedir.398 Bu madde ile sivil toplum ve vatandaşlara hizmetlere katılım yöntemi ve usulü düzenlenmiştir. Gönüllülerin nitelikleri ve çalıştırılmalarına ilişkin usul ve esaslar Đçişleri Bakanlığı tarafından belirlenmiş ve bir yönetmelik hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. “Đl Özel Đdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği”399 adıyla yayınlanan yönetmelikle, kamusal ve yerel nitelikli hizmetlerin yürütülmesinde hemşerilerin gönüllü katılımı amaçlanmıştır. Bu katkı kapsam olarak sağlık, eğitim, spor, çevre, park, trafik, itfaiye, kütüphane, kültür, turizm ve sosyal hizmetlerle; yaşlılara, kadınlara, gençlere, çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere yönelik hizmetlere gönüllü katılıma ilişkin hususları içermektedir. Bu düzenlemelerin yerel nitelikli hizmetlere vatandaşların katkısını ve katılımını sağlamakta başarılı olup olmadığı incelemeye değer bir konudur. Gerek etik açıdan gerekse sosyo-kültürel açıdan bu katkı ve katılım büyük önem taşımaktadır. Bilgi, beceri ve yeteneğini, her türlü imkânını ve zamanını ortaya koyarak kamusal ve yerel nitelikli hizmetlere katkı yapan, bu katkıdan dolayı maddî bir kazanç beklemeyen, bu şekilde ortak çalışmalarda yer alan gerçek ve tüzel kişiler ile diğer gönüllüler; park, bahçe, kent estetiği, çevre düzenlemeleri ile katı atık gibi çevre kirlenmesinin önlenmesine yönelik hizmetler, başıboş ve sahipsiz hayvanlara 397 5302 Sayılı Đl Özel Đdaresi Kanunu, 64. Madde. 5302 Sayılı il Özel Đdaresi Kanunu, 65. Madde. 399 Đl Özel Đdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarihi; 9.10.2005, Sayı: 25961. 398 142 yönelik hizmetler, tarihi, kültürel mirasın ve tabiat varlıklarının yaşatılarak korunması gibi hizmetlere katılabileceklerdir. Ortak çalışma ve işbirliği çerçevesinde Đl özel idarelerine, kendi özel kanunlarına uygun olarak aralarında yapacakları protokol kapsamında kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, dernekler, vakıflar, meslek odaları ve diğer yerel yönetim birimleri ile ortak çalışma ve işbirliği yapabilme olanağı tanınmıştır. Bu madde ile çevre yönetimine sivil toplum örgütlerinin katılımının hukukî çerçevesi belirlenmiştir.400 Yerel kurumlara ilişkin yapısal değişim ve dönüşüm girişimleri, temelde toplumsal sınıf ve kesimler arasında yeni bir denge arayışının ifadesidir. Yerel kurumlaşma örgütsel veya yönetsel sorun olmaktan önce toplumsal ve siyasal bir sorundur.401 Çevre ve etiğe ilişkin sorunlar ve uygulanan politikalar da toplumsal yapı ve siyasal sistemle ilişkilidir. Vatandaşların katkı ve katılımlarının gönüllü olarak yapıldığı bir ortam, sosyal ve siyasal kültürün gelişmişliğine işaret etmektedir. Çevre sorunları nitelik yönünden ahlâkî bir boyut taşıdıklarından ötürü nasıl yaşamamız gerektiği konusunda normlar oluşturan çok sayıda değer konusunu içermektedir. Etik insanların nasıl yaşadığı, nasıl davrandığı ve insanlar için hangi normların veya kuralların gerektiği ile ilgilenmektedir.402 Bu nedenle sosyal, ekonomik ve siyasal içerikli her türlü yasal düzenleme insan ve toplum yaşamını düzenlediği için etiğin ilgi alanında kalmaktadır. Bu bakımdan yerel yönetim yasalarının çevre etiği bağlamında değerlendirilmesi ve eleştirel bir bakışla irdelenmesi etik açıdan gelişmiş bir toplum yaşamının ön koşuludur. Çevre etiği kuramlarının, son derece doğal olarak, çevre sorunlarına, insan ve toplum yaşamı ile bu boyutları kapsayan yasal düzenlemelere bakışları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Buna dayalı olarak yerelde sosyal yaşama ilişkin görevleri olan yerel yönetim birimleri ile ilgili değişik yorumlar da bulunmaktadır. Çevre etiği kuramlarından biri olan sığ ekoloji yaklaşımı, çevre bunalımının yalnızca etkileri 400 Đl Özel Đdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarihi; 9.10.2005, Sayı: 25961. 8. madde. 401 Birgül Ayman Güler, Yerel Yönetimler, TODAĐE Yayınları No:280, Mart, 1998, Ankara, s:101. 402 Des Jardins, a.g.k. s:258-259. 143 üzerinde yoğunlaşırken, derin ekoloji, günümüzdeki çevre bunalımının derin felsefi nedenleri olduğu noktasından hareket etmektedir. Bu nedenle, bunalımdan kurtulmanın yolu, ancak felsefî dünya görüşümüzde köktenci bir değişimden, hem kişisel hem de kültürel dönüşümden geçmektedir. Kısaca kendimizi hem birey olarak hem de kültür olarak değiştirmek zorundayız.403 Bu değişim ve dönüşümün bireylerden başlaması, ardından da yerel yönetim birimlerinin yetki, görev ve sorunlulukları bağlamında devam etmesi gerektiği düşünülmektedir. Bugüne kadar her türlü hizmetin sadece devletten veya merkezi yönetimden beklendiği, sosyal ve kültürel olarak dönüşüm ve değişimin hayata geçirilemediği, bununda toplumsal gelişmeye bir katkısı bulunmadığı görülmektedir. Sosyo-kültürel açıdan bireylerin, yaşadığı topluma ilgisiz kalmak yerine, katkı ve katılımlarının sağlanmasının toplumsal gelişmişlik ölçütü olduğu değerlendirilmektedir. Aynı şekilde yerel yönetimlerinde yerelde sosyal, ekonomik ve kamusal nitelikli her türlü hizmet alanında sorumluluk alması gereksinimi bulunmaktadır. Ayrıca bireylerin yerel yönetimlere gönüllü katılımın arttırılması da üzerinde durulması gereken bir konudur. 3.5.2. Köyler Türkiye’de kırsal alanda yaşanan en önemli sorunlardan biri kırsal yerleşim yerlerinin sayıca çok ve dağınık olmasıdır. Bu nedenle kırsal alanda temel alt yapı ve üst yapı hizmetleri verilememekte ve kamu yatırımları zorlaşmaktadır. Kırsal alanda köy yerleşim birimlerinin ancak % 1’i plânlı yerleşime geçmiş, kırsal alanda imar ve iskân konusu büyük bir sorun haline gelmiştir. Köy yerleşim plânları yasal düzenlemelere karşın uygulanamamıştır. 2002 yılı itibarîyle 36.527 köy ve bu köylere bağlı 42.098 alt yerleşim bölgesi olmak üzere toplam 80.890 yerleşim birimi bulunmaktadır. 2000 yılındaki sayımlara göre 250 ve daha az nüfuslu köylerin sayısı 15.880 olarak belirlenmiştir. Kırsal alanda yol, içme suyu, eğitim, sağlık, sosyal 403 Des Jardins, a.g.k. s:402. 144 güvenlik, mülkiyet dağılımı, örgütlenme, tarımsal faaliyet, kültürel ve sosyal yaşam alanlarında önemli sorunlar bulunmaktadır.404 Köy yaşamı veya kırsal yaşamın normlarına bakıldığında karşımıza ilk önce köy kanunu çıkmaktadır. 442 Köy kanunu 1924 tarihli olup, şu an yürürlükte olan en eski yasalardan biridir. Zaman içerisinde çeşitli değişiklikler yapılmış ve halen kırsal alanın ve köylerin yönetimini ve gereksinimlerini karşılamakta olan eski bir kanundur. 120 dolayında görev verilen köylere; sağlık, eğitim, bayındırlık, tarım, hayvancılık, ekonomi v.b birçok alanda sorumluluk yüklenmiştir.405 Bu kanunla köy muhtarları da neredeyse en çok ve çeşitli yetki kullanan kamu görevlileri arasında yer almıştır. Köy kanununun köylülere ve köy yönetimlerine verdiği sağlık, çevre ve temizlikle ilgili görevlerin çoğunluğu köylerin malî yetersizlikleri nedeniyle yapılamamaktadır.406 Günümüzde ülkenin coğrafî olarak oldukça büyük bölümünü içeren kırsal alanda birçok sorun çözümsüz kalmıştır. Kanuna göre: nüfusu iki binden aşağı yurtlara köy, nüfusu iki bin ile yirmi bin arasında olanlara kasaba ve yirmi binden çok nüfusu olanlara şehir denmektedir. Nüfusu iki binden aşağı olsa dahi belediye teşkilâtı mevcut olan nahiye, kaza ve vilâyet merkezleri kasaba olarak adlandırılır ve Belediye Kanununa tabidir. Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların bağ, bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil edecekleri belirtilmiştir. 2005 yılında yasalaşan Belediye kanunu ile nüfusu 5000 ve üzeri olan yerleşim birimlerinde belediye kurulabileceği ifade edilmiştir.407 Buna göre nüfusu iki bin ile beş bin arasında olan yerleşim birimlerinin durumu tartışmalı bir hale gelmiştir. Köy; bir yerden bir yere taşınabilir veya taşınamaz mallara sahip olan ve kendisine verilen işleri yapan başlı başına bir varlık olarak tanımlanmıştır. Buna şahsı manevî deneceği belirtilmiştir. 404 Bülent Gülçubuk, a.g.k. s:69-72. Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, a.g.k. s:172-176. 406 Görmez, a.g.k. s:135 407 Belediye Kanunu, Kanun No: 5395, R.G. Sayı: 25874, 13.07.2005. 405 145 Kanun Köye ait işler ikiye ayrılmıştır. Buna göre:408 1 - Zorunlu olan işler; 2 - Köylünün isteğine bağlı olan işler. Köylünün zorunlu olan işleri görmezse ceza göreceği, isteğine bağlı olan işlerde ceza olmayacağı, ancak köylünün isteğine bağlı bu gibi işlerde köy derneğinin yarısından çoğunun hükmetmesi ile birlikte, vilayete bağlı olan yerlerde vali, ilçeye bağlı olan köylerde kaymakamın olurunu alırlarsa, o işin bütün köylü için zorunlu olacağı ve yapmayanın ceza göreceği hüküm altına alınmıştır.409 Köylünün mecburî işleri arasında çevre ile ilgili olan maddeleri şöyle sıralanabilir:410 1- Sıtma, sivrisinek tarafından aşılandığı ve sivrisinek de su birikintilerinde barındığı ve ürediği için her şeyden evvel köy sınırı dâhilindeki su birikintilerini kurutmak; 2- Köye kapalı yoldan içilecek su getirmek ve çeşme yapmak, köyün içtiği su kapalı geliyorsa yolunda delik deşik bırakmamak ve mezarlıktan veya süprüntülük ve gübrelikten geçiyorsa yolunu değiştirmek; 3- Köylerdeki kuyu ağızlarına bir arşın yüksekliğinde bilezik ve etrafını iki metre eninde harçlı döşeme ile çevirmek; 4- Evlerde odalarla ahırları bir duvarla birbirinden ayırmak; 5- Köyün her evinde üstü kapalı ve kuyulu ya da lâğımlı bir helâ yapmak ve köyün münasip bir yerinde herkes için kuyusu kapalı veya lâğımlı bir (helâ) yapmak; 6- Evlerden dökülecek pis suların kuyu, çeşme, pınar sularına karışmayarak ayrıca akıp gitmesi için üstü kapalı akıntı yapmak; 7- Köyde evlerin çevresini ve köyün sokaklarını temiz tutmak, her ev kendi önünü süpürmek; 408 Köy Kanunu, Md. 12. Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Ağustos, 2000, Đstanbul, s:176-178. 410 Köy Kanunu, Md.13. 409 146 8- Çeşme, kuyu ve pınar başlarında gübre, süprüntü bulundurmayıp daima temiz tutmak ve fazla sular etrafa yayılarak bataklık yapmaması için akıntı yapmak; 9- Köyün süprüntü ve gübreliğini köyden uzakça yol üstü olmayan sapa ve rüzgâr altı yerlerde yapmak ve herkese o gübrelikten ayrı yerler gösterilmek; 10- Köy yollarının ve meydanının çevresine ve köyün içinde ve çevresindeki su kenarlarına ve mezarlıklara ve mezarlık ile köy arasına ağaç dikmek. (Köylü her sene adam başına en az bir ağaç dikecek ve bu ağaç tamamen tutup yeşilleninceye kadar ağaca bakacak ve yeni dikilmişlere hayvanların sürünerek ve kemirerek zarar vermesinin önünü almak için etrafına çalı çırpı sarıp muhkemce bağlıyacaktır.); 11- Köy korusunu korumak; 12- Köyde su basması olursa birleşerek selin yolunu değiştirmek; 13- Ekine, mahsule, yemişli, yemişsiz ağaçlara, bağlara, bahçelere zarar veren kuşları, böcekleri, tırtılları öldürmek. (Bunun için hangi türlü kuşların ve böceklerin hangi zamanlarda ve nasıl öldürülmesi lâzım geldiği Hükümetten sorulacak ve nasıl öğretilirse öyle yapılacaktır.);Çiftçilerin ve köylülerin kendi çıkarlarını korumak için vahşî ve yırtıcı hayvanlar ile diğer zararlıları yok etmelerine ve öldürmelerine izin verilmesi ne derece etiktir veya doğrudur? Đşte bu noktanın tartışılması gerekmektedir. 14- Köy halkının ekilmiş ve dikilmiş mahsullerini, ağaçlarını her türlü zarar ve ziyandan korumak; 15- Birdenbire yıkılarak altında adam ve hayvanat kalacak derecede çürümüş ya da eğilmiş duvar veya damları bir sakatlık çıkarmaması için yıktırmak veya tamir ettirmek; 16- Köyde çürümüş ve kokmuş meyve ve sair sıhhate muzır şeyler köyden dışarıya götürülür ve gömülür; 147 17- Yaylımlara başlı başına hayvan salmamak ve ortaklama çayırları biçmemek; Diğer taraftan kanunda yapılması köylünün isteğine bağlı olan işler sayılmıştır. Çevre yönetimi ve çevre etiği açısından önemli olanlar şunlardır:411 1- Köyün evlerinde ahırları odalardan ayrı bir yere yapmak; 2- Ev, ahır, helâ duvarlarının iç ve dışları senede bir defa badanalanmak; 3- Her köyün bir başından öbür başına kadar olan yolları taş kaldırma ile döşemek; 4- Köy mezarlığının köyden ve caddeden uzak bir yerde, suların geldiği tarafta değil, akıp gittiği tarafta olmasına çalışmak ve etrafını duvarla çevirerek içersine hayvan girmesinin önünü almak ve mezarlığa gübre süprüntü dökmemek, herkes mezarlarına iyi bakmak; 5- Köyde bir çamaşırlık, hamam, pazar ve çarşı yerleri yapmak; 6- Köyün sınırı içinde münasip yerlerde ve tepelerde orman yetiştirmek; 7- Köyü, kasaba ve komşu köylere bitiştiren yolların iki kenarına ağaç dikmek ve köy sınırı içindeki yabanî ağaçları aşılamak; 8- Köy tarla ve bahçelerini sulamak için bütün köye ortaklama ark yapmak; 9- Ekinden çok gelir almak için yapma gübre getirtmek; 10- Kazaen yanan veya yıkılan fukara evlerini bütün köy yardımı ile yapmak; 11- Köy korusu olmayan yerlerde koru yetiştirmek; Kanuna göre “Köy muhtarı, köy ihtiyar meclisinin olumlu kararını aldıktan sonra, köy yerleşme plânının yapılmasını bağlı bulunduğu mülkî âmirinden talep edebilir. Köy yerleşme plânı, köy yerleşik ve gelişme alanını ihtiva eder.”412 Öte 411 412 Köy Kanunu, Md.14 Köy Knunu, Ek 9. Madde. 148 yandan Valilikçe resen veya köy muhtarının talebi uygun bulunduğu takdirde, köy yerleşme plânının yapılması için Köy Yerleşme Alanı Tespit Komisyonuna görev verilir. Komisyon, köyün hâlihazır ve gelişme durumunu dikkate alarak, konut ve genel ihtiyaçlarına göre köy yerleşme plânını düzenler. Bu plân üzerinde Tarım Orman ve Köy işleri Bakanlığı, merî Đmar Kanunu ve bu konudaki yönetmelik hükümlerine tabi olmaksızın, parsellerin konumunu belirleyen işleri yapar veya yaptırır. Bu plân valilikçe onaylanarak kesinleştirilir ve yürürlüğe girer.413 Türkiye’de köylerin genel durumuna bakıldığında bu maddenin uygulamasının olmadığı veya çok sınırlı olduğu görülmektedir. Gerek kentlerde gerekse köylerde görülen imar uygulamaları çevre boyutunda olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kent topraklarında yapılan imar uygulamalarını rant belirlerken, kırsal alanlarda ve köylerde yapılan uygulamaların ise turizm, kalkınma, yatırım başlıkları altında çıkara ve kara dayalı faaliyetler kapsamında yürütüldüğüne sıklıkla şahit olunmaktadır. Köy yerleşme plânında konut alanı ve köy genel ihtiyaçlarına ayrılan yerler, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan seyrangâh, yol ve panayır yerleri gibi alanlar ve Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş taşınmazlardan, Mera Kanunu hükümleri uyarınca incelenmesine müteakip mera, yaylak ve kışlak ile otlak ve çayır olarak yararlanılamayacağı anlaşılan yerler, köy yerleşme plânının onaylanması ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybetmektedirler. Ancak bu şekilde Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş taşınmazların devri Maliye Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle yapılır ve valilikçe köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil edilir.414 Mera ve çayırların Anayasa ile koruma altına alınmış olmasına karşın, bu kapsamda yeterli düzeyde çalışma yapıldığını söyleyebilmek oldukça zordur. Köy kanunu ile verilen görevler köylerden daha çok merkezi idarenin kurumları ile il özel idaresi eliyle yürütülmüştür. Bu nedenle işlerin yürütümü kanunun öngördüğü gibi olmamıştır. Yıllar içerisinde köylerin neredeyse bütün iş ve hizmetleri kamu kurumları tarafından yapılmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden 413 414 Köy Kanunu, Ek 10. Madde. Köy Kanunu, Ek 12. Madde. 149 biri köylerin malî bakımdan olanaklarının olmaması ya da daha doğru bir ifade ile genel bütçeden kaynak ayrılmamasıdır. Đl özel idareleri ve belediyeler gibi yerel yönetim birimi olarak Anayasada yer bulan köyler diğer birimler gibi bir kaynağa ve bütçeye sahip olamamışlardır. Aslında köy kanunu 1924 yılı şartları göz önüne alındığında son derece gelişmiş ve ileri bir toplumu öngörmüş ve böyle bir toplumun gereksinimleri dikkate alınarak hazırlanmış sayılabilir. Günümüzde bile uygulanabilmesi bu ilerici özelliğinin ve geleceği öngörmüş olmasının bir göstergesidir. Kanun hükümleri günümüz şartlarında da uygulanması gereken genel düzenlemeleri içermektedir. Ancak ne yazık ki şu anda bile birçok yararlı ve işlevsel maddeleri hayata geçirilememektedir. Örneğin “Köy yollarının ve meydanının çevresine ve köyün içinde ve çevresindeki su kenarlarına ve mezarlıklara ve mezarlık ile köy arasına ağaç dikmek, Köylü her sene adam başına en az bir ağaç dikecek ve bu ağaç tamamen tutup yeşilleninceye kadar ağaca bakacak ve yeni dikilmişlere hayvanların sürünerek ve kemirerek zarar vermesinin önünü almak için etrafına çalı çırpı sarıp muhkemce bağlıyacaktır” maddesi eğer tam anlamıyla uygulanabilse kırsal alanın çehresi değişecektir. Bu madde dâhil birçok yararlı hüküm yaşama geçirilememektedir. Bu durumun çok çeşitli nedenleri vardır. Başta malî olanaksızlık olmak üzere, kötü yönetim, insan kaynağının yetersizliği, yerel yönetim anlayışı, demokratikleşme sorunları, merkeziyetçilik gibi birçok unsur nedenler arasında sayılabilir. Kısaca bu durum çok boyutlu bir konudur. Esas itibarîyle yerel nitelikli olması gereken çevre koruma, iyileştirme ve yönetim hizmetleri merkezde yürütülmek istenince istenen düzeyde başarı da sağlanamamaktadır. Bu nedenle il özel yönetimleri ve köyler yeterli malî kaynaklarla güçlendirilmeli ve böylece kırsal alanda etkili ve verimli nitelikte çevre koruma, iyileştirme ve geliştirme hizmetleri bu birimler eliyle yapılmalı ve gerçekleştirilmelidir. Kırsal alanda tarım ve diğer arazilerde kayıt dışılık oranı çok yüksektir. Bu yerlerde kişi başına GSYĐH miktarı ülke ortalamalarının da altındadır. Gizli işsizlik görülmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin iyi işlemeyişi, bölgeler arası gelişmişlik 150 farkları, tarımsal işletmelerin parçalı ve küçük olması, kırsal sanayinin gelişmemiş olması, kırsal turizm politikalarının sağlıksız yürütülmesi, kurumlar arası eşgüdüm zorlukları, doğal çevrenin üzerinde baskı kurulması gibi bir çok sorun yaşanmaktadır.415 Kırsal alanda görülen sorunlar yerleşme ve çevre sorunlarından ibaret değildir. Sosyal ve ekonomik sorunlarla kalkınma sorunu bütünsel bir bağlılık içindedir. Kırsal alanda kalkınmayı amaçlayan girişimler, sosyal ve ekonomik yapıda değişiklik öngören yaklaşımlardır.416 Bu bakımdan kırsal alanda çevre ile ilişkili politikalar da sosyal ve ekonomik kalkınma düzeyi ile yakından ilgilidir. Çevreyle ilişkili kavramlar aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik içerikli kavramlardır. Buna ek olarak etik boyuta da vurgu yapan bir nitelik taşımaktadırlar. 3.6. Çevre Etiği ve Çevre Hukuku 3.6.1. Çevre Kanunu Günümüzde insanların karşılaştığı çevre sorunları nedeniyle giderek daha çaresiz bir duruma düştükleri ve hareket alanlarının oldukça daraldığı gözlenmektedir. Çevre ile ilgili birçok sorun gelecekte insanları bekleyen tehlikeleri şimdiden işaret etmektedir. Bütün bu devasa sorunlara karşın insanların, çevreyi bozan ve kirleten tutum ve davranışları “refah artışı, kalkınma, yaşam standartları v.b.” büyüleyici ve etkileyici olmakla birlikte aldatıcı ve yanlış yönlendirici kavramların ardına saklandıkları görülmektedir. Bunun sonucunda özellikle insan merkezli yaklaşımlarında etkisiyle çevre korumacı politikalar yeterli ilgi ve destekten yoksun kalmakta hatta dirençle karşılaşabilmektedir. Oysa bu süreçlerin sonunda sağlanan artış ya da büyümeler uzun vadede bütün insan ve canlı yaşamını tehdit eder bir görünüme girmekte ve insanların yaşam kalitesini düşürmesi de kaçınılmaz bir son olarak değerlendirilmektedir.417 415 Gülçubuk, a.g.k. s:92-93. Ruşen Keleş, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayın evi, Ağustos, 2000, Đstanbul, s:186. 417 Kılıç, a.g.k. s:111-112. 416 151 Çevre Kanunu ile bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması esas alınmaktadır. Su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunması öncelik olarak kabul edilmiştir. Bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukukî ve teknik esaslara göre düzenlemek amaçlanmaktadır. Bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunması hedeflenmektedir.418 Yukarıda belirtilen çerçeveden bakıldığında çevre kavramı, kalkınma ve uygarlık düzeyinin geliştirilmesi anlayışının izin verdiği ölçüde ve ancak yaşam düzeyinin iyileştirilmesinin ardından ikincil bir önemde yer tutmakta olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte canlı odaklı bir etik bakış açısı göze çarpmaktadır. Aynı kanunda "Çevre Korunması" başlığında; çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmalara vurgu yapılarak, çevrenin korunması, havada, suda, toprakta kirlilik ve bozulmaların önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan çalışmaların bütünü anlatılmaktadır. Böylece Kanunun bu bölümünde çevre odaklı bir anlayış dikkat çekmektedir. Bununla birlikte Kanunun geneline bakıldığında insan ve diğer canlıların varlık ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için gerekli olan şartların gözetilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle canlı merkezci yaklaşımın daha önde olduğu ve temel alındığı söylenebilmektedir. Çevre kanunu ile çevrenin korunmasına, iyileştirilmesine ve kirliliğinin önlenmesine ilişkin genel ilkeler ve bu ilkelere etik açıdan bakıldığında şu şekilde değerlendirme yapmak olanaklıdır:419 418 419 Çevre Kanunu, Kanun No: 2872, Kabul Tarihi: 9.8.1983, R.G sayı: 18132. Çevre Kanunu, a.g.k. md:3. 152 a) “Çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi gerçek ve tüzel kişilerle vatandaşların görevi olup, bunlar bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlü olup, gerekli hallerde iş birliği yapılacaktır. Sürdürülebilir kalkınma ilkesi gözetilmelidir.” Etik açıdan bakıldığında; felsefî bir düşünce olan çevre etiğine dayalı duyarlılığın, kanun maddesi ile insanlara dayatılmasının açıklanması oldukça zordur. Oysa etik düşünce bir sorgulamayı, belirli yol ve yöntemlerle insanın eğitimini ve bir bilinç kazandırılmasını öngörmektedir. Doğrudan sonuç almak ve beklemek, hiçbir çaba ve yöntem bildirmeden olanaklı gözükmemektedir. b) “Çevre korunmasına ve kirliliğine ilişkin karar ve önlemlerin alınması ve uygulanmasında; insan ve diğer canlı varlıkların sağlığının korunması, alınacak önlemlerin kalkınma çabalarına olumlu ve olumsuz etkileri ile fayda ve maliyetleri dikkate alınarak kısa ve uzun vadeli değerlendirmelerin yapılması esastır.” Yapılacak ekonomik faaliyetlerin faydaları ile doğal kaynaklar üzerindeki etkileri sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde uzun dönemli olarak değerlendirilmelidir. Burada doğa üzerindeki etkilerin ekonomik kaygılara ve sürdürülebilir kalkınmaya bağımlı olarak ele alınması düşündürücüdür. c) “Arazi ve kaynak kullanım kararlarını veren ve proje değerlendirmesi yapan yetkili kuruluşlar, kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkilememeyi dikkate alarak çevrenin korunması ve kirlenmemesi hedefi kapsamında sürdürülebilir kalkınma ilkesini dikkate almalıdırlar.” Sürdürülebilir kalkınma ilkesi çevre odaklı bir anlayışın tam anlamıyla yerleşmesini sağlamalıdır. Aksi takdirde kalkınma isteği ve çabası çevreye rağmen gerçekleştirilmiş olacaktır. d) “Ekonomik faaliyetlerde ve üretim metotlarının tayininde çevre sorunlarının önlenmesi ve sınırlandırılması amacıyla en elverişli teknoloji ve yöntemler seçilmesi ve uygulanması, doğal kaynakların ve enerjinin verimli bir şekilde kullanılması, atık oluşumunun azaltılması ve atıkların geri kazanılmasını sağlayan çevreyle uyumlu teknoloji kullanılmalıdır.” Bu ilke 153 ile ekonomik faaliyetlerin ve kalkınmanın bedelinin en aza indirilmesi, kirliliğin mümkün olduğu kadar azaltılması ve doğal kaynakların verimli kullanılması istenmektedir. Kirlilik ve bozulma var ise faaliyetin durdurulması ve çevrenin birincil önemde algılanması gerekirken bu hususa yer verilmemiştir. e) “Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, iyileştirilmesi için yapılan harcamaların kirleten tarafından karşılanması esastır. Kirletenin kirlenmeyi durdurmak, gidermek ve azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar kirletenden tahsil edilir.” Kirlenme ve bozulmanın doğa üzerinde telâfisi olanaklı olmayan ve hiçbir şekilde geriye dönülmesi söz konusu olmayan etkilerinin nasıl giderileceği ve bunun bedelinin ne şekilde alınacağı belirtilmemiştir. Kaldı ki sadece yapılan harcamaların tahsili ile yetinmenin çevre etiği ile açıklanması son derece güçtür. Kirletme yasağı başlığı altında her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmanın yasak olduğu hüküm altına alınmıştır.420 Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü oldukları belirtilmiştir. Ancak bu yükümlülüklerin benimsenmesi, yaptırıma bağlanması, denetlenmesi gibi hususlar hakkında bir bilgi ve değerlendirme bulunmamaktadır. Çevrenin korunması konusunda, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, kırsal ve kentsel alanda arazi kullanım kararına uygun olarak tespit edilen koruma alanları ve bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanım esasları 420 Çevre Kanunu, a.g.k. 8. madde. 154 çerçevesinde aşırı ve yanlış kullanım, her türlü çöp ve atıkların yurt dışından getirilmesi nedeniyle ülkenin temel ekolojik sistemlerinin dengesinin bozulması, hayvan ve bitki türlerinin nesillerinin tehlikeye düşürülmesi, doğal zenginliklerin bütünlüklerinin tahribi yasaklanmıştır.421 Çevre kanununun canlı merkezli bir bakış açısı ile kaleme alınmış olduğu anlaşılmaktadır. Çevrede yer alan bütün varlıkların, canlılar gibi önemli ve vazgeçilmez olduğu göz önüne alınmadan yapılacak hukukî ve idarî düzenlemelerin beklenen faydayı sağlayacakları hususu tartışmalıdır. Đnsan çıkarlarının insanların dışındaki canlıların çıkarlarıyla çatışması durumunda, çözüm insanlara üstünlük tanımak yerine, insan olmayan canlıların ve varlıkların içsel değerlerine saygılı olunması ile bulunmalıdır. Bu sorun çevre felsefesinin ve canlı merkezli etiğin karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir. Tutarlılık açısından etiğin temel ilkelerine uyumlu olacak çözümler üretmek gerekmektedir.422 Genel olarak hakseverlik, yüklerin eşit olarak dağıtılması, yükler ile yararların dağılımının yansız bir biçimde gerçekleşmesi, bir uyuşmazlığın çözümü için en az yanlış yapma ve dağıtıcı adalet ilkesi, insanların ve insan olmayanların temel çıkarları arasındaki uyuşmazlıkları çözmenin ölçütleridir. Eğer belirlenen ölçütler çözümü sağlayamıyorsa telâfi edici adalet ilkesi, her zaman eski duruma getirmeyi gerekli kılmaktadır.423 Çevre kanununda telâfi edici adalet ilkesinin eski duruma getirmeye ilişkin yükümlülükleri noksan bırakılmıştır. 3.6.2. Gecekondu, Đmar, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunları Gecekondu kanunu; mevcut gecekonduların ıslahı, tasfiyesi, yeniden gecekondu yapımının önlenmesi ve bu amaçlarla alınması gereken tedbirleri kapsamaktadır. Bu kanunda sözü geçen (Gecekondu) deyimi ile imar ve yapı işlerini 421 Çevre Kanunu, a.g.k. Des Jardins, a.g.k. s:282. 423 Des Jardins, a.g.k. s:284. 422 155 düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar kastedilmektedir.424 Kırsal alanda ve Belediye sınırlarında bulunan yerleşim alanlarında imar ve iskân bakımından çok büyük sorunlar yaşanmaktadır. Gerek inşaat gerekse oturma anlamında izinsiz ve ruhsatsız yapılaşma son derce yaygın şekilde görülmektedir. Bu durum Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarla Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde dahi görülebilmektedir. Diğer taraftan belediye sınırları içinde veya dışında belediyelere, hazineye, özel idarelere veya katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalar üzerinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde izinsiz yapı yapanlar, yaptıranlar, bu gibi yapıları satanlar, bağışlayanlar, rehin edenler veya diğer şekillerde devredenler ve bilerek devir ve satın alanlar, fiilen ağırlık derecesine göre hapis ve çeşitli miktarlarda ağır para cezası ile cezalandırılacaktır. Bu suçların tekerrürü halinde bu cezaların bir misli artırılabileceği ifade edilmiştir.425 Bu düzenlemenin uygulamaya yön vermemesi nedeniyle ülke genelinde bu konuda sağlıklı ve sistemli bir yapı henüz kurulamamıştır. Alınan bütün tedbirlere ve yapılan düzenlemelere rağmen bu konuda önemli bir ilerleme sağlanamamıştır. Bu durum sosyal ve siyasal sistemle ilgili olduğu gibi, yozlaşmış politik tutum ve davranışlarla da yakından ilintilidir. Özellikle seçim dönemlerinde yasaların ve diğer hukuki düzenlemelerin işleyişi adeta askıya alınmakta ve siyasi rant devşirme yoluna sıklıkla gidilmektedir. Sonuçta etik açıdan konuya yaklaşıldığında büyük ve çok köklü bir sorun karşımıza çıkmaktadır. Çevre bakımdan geri dönülemez ve telâfisi olanaklı olmayan zararlarla karşılaşılmaktadır. Her geçen gün bu zarar katlanarak artmakta ve maliyetler sürekli büyümektedir. Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plân, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenen imar kanunu Belediye 424 425 Gecekondu Kanunu, 1. Madde. Gecekondu Kanunu, 37. madde. 156 ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak plânlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapıların tabi olacağı düzenlemeleri getirmiştir.426 Kanunla birlikte yapılması zorunlu olan Çevre düzeni plânının; Ülke ve bölge plân kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirlemesi esası getirilmiştir. Belediyeler veya valilikler mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar arasında uyum sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla dış cephe boya ve kaplamaları ile çatının malzemesini ve rengini tayin etmeye yetkili oldukları belirtilmiştir.427 Böylece önemli bir soruna dikkat çekilmiş ve düzenleme yapılmıştır. Ancak bu maddenin uygulanmasında yetersizlikler olduğu gözlenmektedir. Belediye ve Valiliklerin bu yetkisini kanun çerçevesinde ve kanunun öngördüğü şekilde kullandıklarını söylemek mümkün değildir. “Arsalarda, evlerde ve sair yerlerde umumun sağlık ve selâmetini ihlâl eden, şehircilik, estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkaz veya birikintilerin, gürültü ve duman tevlit eden tesislerin hususî mecra, lâğım, çukur, kuyu; mağara ve benzerlerinin mahzurlarının giderilmesi ve bunların zuhuruna meydan verilmemesi ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde yasal bir düzenleme yapılmıştır.428 Bu madde kapsamının da çevre yönetimi açısından yeterli olmadığı, sadece bilgilendirmenin yapılması ancak buna karşı yaptırımların caydırıcı olmaması ülke şartları dikkate alındığında yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Çevre sağlığı; Đnsan sağlığının çevredeki fizikî, kimyevî, biyolojik, sosyal ve psiko-sosyal faktörlerle tespit edilen yaşam kalitesi anlamında kullanıldığında imar ve iskân faaliyetlerinin tamamı hem çevre sağlığı hem de insan sağlığı kavramları ile ilintili hale gelmektedir. 426 Đmar Kanunu, Kanun No: 3194, 3.5.1985. Đmar Kanunu, 21. madde. 428 Đmar Kanunu, Madde 40. 427 157 Kırsal çevrede yer alan yaylak ve kışlaklarda, 442 sayılı Köy Kanununda öngörülen inşaatlar ile valiliklerden izin alınmak suretiyle imar mevzuatına göre yapılacak kullanma amacına uygun mandıra, suluk, sundurma ve süreklilik göstermeyen barınak ve ağıllar ile Turizm Bakanlığının talebi üzerine turizme açılması uygun görülen bölgelerde ahşap yapılar dışında, ev, ahır ve benzeri inşaatlar yapılamayacağı kesin hükme bağlanmıştır. Öte yandan kentlerde yasaların uygulanmasını sağlayamayan bir çevre yönetimi sisteminin, kırsal alanda aynı konuda başarı göstermesini ve hukuk kurallarının uygulanmasını beklemek tartışmalı bir durumdur. Toprak Koruma Kanunu; toprağın doğal veya yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak, plânlı arazi kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemek amacıyla çıkarılmıştır. Toprak çevre açısından en önde gelen unsurlardan biridir. Bu açıdan özel bir düzenlemeye konu edilmiştir. Kanun kapsam olarak; arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıflandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulmasına ilişkin sorumluluk, görev ve yetkilerin tanımlanması ile ilgili usul ve esasları içermektedir. Bu esaslar aşağıda yer almaktadır:429 1- Kanunla toprakların korunması konusunda önemli adımlar atılmıştır. Buna göre arazi kullanımını gerektiren her türlü girişim ve yatırım sürecinde toprakların korunması, doğal ve yapay olaylar sonucu meydana gelen toprak kayıplarının önlenmesi; arazi kullanım plânları, tarımsal amaçlı arazi 429 Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanunu, Kanun Numarası: 5403, Kabul Tarihi: 3/7/2005 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 19/7/2005, Sayı: 25880, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5 Cilt: 44 158 kullanım plân ve projeleri ile toprak koruma projelerinin uygulamaya konulması ile sağlanması hedeflenmiştir. 2- Arazi kullanım plânlarının yapılması suretiyle; su potansiyeli, toprak veri tabanı ve haritaları esas alınarak çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda toprağın niteliği, arazinin yeteneği ve diğer arazi özellikleri gözetilerek uygun arazi kullanım şekilleri belirlenmesi öngörülmüştür. 3- Tarım arazilerinin, Kanunda belirtilen istisnalar hariç olmak üzere, arazi kullanım plânlarında belirtilen amaçları dışında kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır. 4- Kırsal alanda tarım arazilerinde toprağın kimyasal, fiziksel ve biyolojik özelliklerinin sürekli üretim sağlayacak şekilde korunarak kullanımı için, tarımsal amaçlı arazi kullanım plân veya projeleri, valilikler tarafından hazırlattırılır. Bu hazırlık yapılırken çiftçilerin ve arazi sahiplerinin görüşleri alınır. Arazi sahipleri ve araziyi kullananlar, hazırlanan plân ve projelere uymakla yükümlüdür. 5- Bu kanunla toprağın bulunduğu yerde, doğal fonksiyonlarını sürdürebilmesinin sağlanması amacıyla korunması amaçlanmıştır. 6- Kırsal çevrede ve Kentsel yerleşim amaçlı imar plânı bulunan yerler dışında, zorunlu olarak kazı veya dolgu gerektiren herhangi bir arazi kullanım faaliyeti sonucu toprak kayıpları ve arazi bozulmaları söz konusu ise araziyi kullananlar tarafından toprak koruma projeleri hazırlattırılmaktadır. 7- Toprak koruma projeleri arazi bozulmalarını ve toprak kayıplarını önlemek için gerekli olan sekileme, çevirme, koruma duvarı, bitkilendirme, arıtma, drenaj gibi imalât, inşaat ve kültürel tedbirleri içerir ve valilik tarafından onaylanmaktadır. 8- Heyelân, sel ve rüzgâr gibi doğal olaylar sonucu meydana gelen toprak kayıplarını önlemek için valilikler, toprak koruma projelerini hazırlatarak uygulamasını yaptırmaktadırlar. 159 9- Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. 10- Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebilir. 11- Tarımsal amaçlı yapılar için, projesine uyulması şartıyla ihtiyaç duyulan miktarda her sınıf ve özellikteki tarım arazisi valilik izni ile kullanılır. 12- Doğal ve yapay olaylar sonucu toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri bozulmuş veya bozulma ihtimali olan araziler ile millenmeden önemli derecede etkilenen baraj, gölet ve benzeri rezervuar havzalarında toprak kayıplarını ve millenmeyi önlemek, koruma, geliştirme ve kullanmayı esas alan teknikleri yerleştirmek amacıyla gerekli tedbirlerin alınması Bakanlar Kurulunun görevidir. 13- Toprak kirliliğinin izlenmesi ve önlenmesi amacıyla Valilikler, tarımsal veya tarım dışı faaliyetlerden kaynaklanan toprağı kirletici ve bozucu olumsuzlukların izlenmesi ve giderilmesi için gerekli önlemleri alır ve aldırır. Ayrıca toprağı kirletenlere Çevre Kanununun ilgili hükümleri uygulanmaktadır. Türkiye’de tarım arazilerinin çeşitli nedenlerle hızla azaldığı bilinmektedir. Buna bağlı olarak birçok sorun gelecekte tehlikeli bir hal alacaktır. Özellikle artan nüfusun gereksinimlerinin karşılanması başta olmak üzere ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlar yaşanabilecektir. Çevre etiği bakımından değerlendirildiğinde tarımsal faaliyetlerin çevre odaklı yürütülmesi gerektiği söylenebilmektedir. Diğer durumda hem insan ve diğer canlılar, hem de doğada bulunan tüm varlıklar risk altında kalacaklardır. 160 BÖLÜM IV TÜRKĐYE’DE KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ KONUSUNDA MÜLKÎ ĐDARE ÂMĐRLERĐNĐN GÖRÜŞLERĐ KONUSUNDA BĐR ARAŞTIRMA 4.1. Araştırmanın Konusu Türkiye’de kırsal alanda çevre sorunlarının etik açıdan incelenmesi, araştırılması ve değerlendirilmesi ile bu sorunların etik yaklaşım çerçevesinde ele alınması bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Ayrıca mülkî idare âmirlerinin kırsal çevre etiği konusunda görüş ve düşüncelerinin neler olduğu, bu görüş ve düşünceler arasında eğitim, yaş, kıdem ve yönetim görevlerine göre bir farklılık olup olmadığı araştırılacaktır. 4.2. Araştırmanın Amacı ve Soruları Kırsal alanda çevre sorunlarına etik bir açıdan yaklaşım gösterilebilmesi bu sorunların çözümüne büyük katkı sağlayabilecektir. Kırsal çevrede görülen çevre sorunlarının etik açıdan yapılacak bir değerlendirme ile belirlenmesi, nedenlerinin, sonuçlarının ve çözümlerinin ortaya konması amaçlanmaktadır. Kırsal alanda yetkili, görevli ve sorumlu yöneticilerin etik bir bakış açısı ile çevre sorunlarını ele almaları, etik bir yaklaşım sergilenmesi, bu sorunların çözümü içim son derece önem taşımaktadır. Bu çalışmanın diğer bir amacı kırsal çevrede görülen başlıca etik sorunların belirlenmesi, kırsal alanda çevre sorunlarına etik bir yaklaşım geliştirebilmesi ve bu yaklaşım neticesinde özellikle kırsal alanda görevli olan yöneticiler olarak mülkî idare âmirlerinin çevre sorunlarına ve çevre etiğine ilişkin görüşlerinin öğrenilmesidir. Böylece çevre sorunlarına ve çevre etiğine ilişkin çeşitli 161 çözüm önerileri sunulmasıdır. Ayrıca kırsal çevre ile ilgili hukuksal düzenlemelerin çevre etiği açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: 1. Mülkî Đdare Âmirlerinin yaş, eğitim durumu, mezun olunan okul, yönetim görevi ve kıdem bakımından çevre etiğine ilişkin algıları nedir? 2. Mülkî Đdare Âmirlerinin çevre etiğine ilişkin algıları yaş, eğitim durumu, mezun olunan okul, yönetim görevi ve kıdem bakımından anlamlı bir fark göstermekte midir? 4.3. Araştırmanın Önemi Türkiye’de çevre sorunlarına ve özellikle kırsal çevre sorunlarına etik bir yaklaşımın gerekliliği bilinmektedir. Kentlerde yaşayan toplumun eğitim düzeyi, ekonomik olanakları, sosyal durumu ve bilinç düzeyi bakımından kırsal alanda yaşayan topluluklardan daha iyi bir noktada olduğu bir gerçektir. Bu durum çevre sorunlarının etik olarak ele alınışında da göz önünde tutulmalıdır. Kırsal alanda çevre sorunlarına etik yaklaşım, üzerinde çalışılması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan kırsal alanda görev yapan yerel idareler olarak il özel idarelerinin ve köylerin maddî olanakları, kentsel yerel yönetim birimleri olan belediyelerin maddî olanaklarına kıyasla oldukça yetersiz düzeydedir. Bu yönüyle kırsal çevre sorunlarının çözümü kentlere oranla daha zor olabilmektedir. Bunun başlıca sebebi kıt kaynaklar veya bir başka ifadeyle kaynakların yetersiz kalmasıdır. Türkiye topraklarının çok büyük bir bölümü kırsal alan olarak nitelendirilmekte ve bu topraklarda nüfusun önemli bir bölümünün yaşamakta olduğu bilinmekle birlikte kırsal alanlarda kentlerden farklı boyutlarda çevre sorunları gündeme gelmektedir. Tarım, orman, hayvancılık, turizm, su ve enerji kaynakları, nüfus artışı, çarpık yapılaşma, madenler, göller ve diğer alanlardan kaynaklanan çevre sorunlarına çözüm bulunması bu sorunlara etik bir yaklaşım gösterilmesi ile yakından ilgilidir. Etik bakış açısı ülkemizde henüz yeterli bir seviyede yaygınlık 162 kazanamamıştır. Buna bağlı olarak kırsal çevre sorunlarını etik bir çerçeveden ele almak yeni bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni bir çalışma alanı olarak kırsal çevre etiği konusunda ülkemizde henüz yeterli düzeyde inceleme, araştırma ve yayın bulunmamaktadır. Buna örnek olarak YÖK Tez Merkezinde kırsal çevre etiği konusunda doktora düzeyinde her hangi bir çalışma bulunmaması verilebilmektedir. Öte yandan kırsal alanda yetkili, görevli ve sorumlu olan mülkî idare âmirlerinin çalışma ve uygulamalarında etik konusunda yararlanabilecekleri bir çalışma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Đçişleri Bakanlığı bünyesinde yapılan araştırma sonucu çevre etiği konusunda ve özellikle etik başlığı altında toplanabilecek, gerek yönetsel gerekse hukukî açıdan mülkî idare âmirlerine yönelik bir program, eğitim veya işlemin olmadığı öğrenilmiştir. Kırsal çevre etiği konusunda sorunlara yanıt aranması birtakım kırsal çevre sorunları ve politik sorunlar üzerinde düşünme fırsatı ortaya çıkarmaktadır. Bu sorunlara örnek olarak kimyasal ilâçların tarımda kullanımında ölçünün belirlenmesi, doğal gübre kullanımının sağlanması, böcek ilâçlarının kullanılmasında ölçülü davranılması, çeşitli amaçlarla yapılan barajların çevreye olan etkileri, kırsal çevrede bulunan tarihi dokunun korunması, üretim, tüketim ve çevre arasındaki dengeli ilişki arayışı v.b birçok konu sayılabilmektedir.430 Politik sorunlara örnek olarak da; hükümetler ve yerel yönetimlerin insanların hangi isteklerini yerine getirmeleri gerektiği, hangilerini yerine getirmemesi gerektiği, insanların bu konudaki eğitimleri, kamuya hizmet etme görevi ve yetkisinin nasıl kullanılması gerektiği, doğal alanların nasıl ve hangi politikalarla korunmasının daha yararlı olacağı gibi konular belirtilebilmektedir.431 Diğer taraftan toplumsal ve sosyolojik açıdan konuya bakıldığında; aşırı tüketim ve aşırı nüfus artışının çevrenin tahribatı üzerindeki etkileri, nüfus artış hızının yüksek olduğu kırsal alanda nüfus kontrolünün ne düzeyde ve hangi 430 431 Des Jardins, a.g.k. , s:49-50. Des Jardins, a.g.k. s:146-148. 163 politikalar çerçevesinde yürütülmesi gerektiği gibi sosyolojik konular da gündeme gelmektedir.432 Etik açıdan bir eylem kötü niyetle yapılmamış olsa da bu eylemin doğru olarak nitelendirilebilmesi için doğru bilgiye dayanması sağlanmalıdır. Bu bilgi doğru tutum ve davranışlara yönlendiren ve kılavuzluk eden, bilimsel olarak doğrulanmış güncel bilgidir. Bunlar arasında ekoloji biliminin bulguları, diğer bilim dallarında elde edilen teknik bilgiler ile alt disiplinlerden ve disiplinler arası çalışmalardan derlenen bilgilerdir.433 Bu bilgiler çevre etiği bağlamında yapılacak çalışmalarda önem taşımaktadır. Öte yandan etik kararlar verirken bilgilenmenin yeterli olmayacağı, iyi ve doğruyu yakalamak amacıyla çaba harcamanın gerekli olduğu vurgulanmalıdır. Özellikle sorumluluk anlayışı çevre etiğinde önemli bir unsurdur. Haklar, ödevler, erdemlilik, ahlâkîlik gibi sorumluluk da etik düşünce dünyasının temel kavramları arasında yer almaktadır.434 Çevre etiği ve ekolojik sorumluluk çerçevesinde, kırsal alanda çevre sorunlarının çözümü arayışında sorumlular olarak mülki idare amirlerinin görüş ve düşüncelerinin bilinmesi, çalışma ve uygulamalarının etik açıdan değerlendirilmesi, bu alanda uyulması gereken ilke ve esasların belirlenmesi amacıyla çeşitli öneriler sunulması büyük önem taşımaktadır. Çevre yönetiminde ilke ve esaslar belirlenmeli ve yöneticilerin çalışma ve uygulamalarında yararlanabilecekleri konular ortaya konulmalıdır. Bu ilke ve esaslara örnek olarak aşağıdaki maddeler sayılabilir:435 - Doğal yaşamın temellerinin uzun süreli olarak güvence altına alınması, ortaya çıkan ekolojik zararların ortadan kaldırılması ve doğanın kendi dinamik çeşitliliği çerçevesinde korunması, - 432 Kaynak tüketiminin denetlenmesi, Des Jardins, a.g.k. s:191-192. Kumru Arapgirlioğlu, Sınıraşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003, s:54. 434 Arapgirlioğlu, a.k. s:55. 435 Ayşegül Mengi ve Nesrin Algan, Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir Gelişme, AB ve Türkiye Örneği, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2003, s:10-11. 433 164 - Zararlı maddeler ve katı atıkların özellikle salınım emisyonların ve doğada yok edilemeyen katı atıkların en az düzeye indirilmesi, - Biyolojik çeşitliliğin korunması, ekosistemin niteliğinin korunması ve sürekliliğinin sağlanması, - Đnsan ve biyosfer üzerinde etkide bulunan, geniş alanları kapsayan kaza risklerine ancak, sürekli olmayacağı ve gelecek kuşakları etkilemeyeceği konusunda kesin ve bilimsel güvence verildiğinde girilmesi, - Doğaya insan kaynaklı müdahalelerin zaman ölçüsü ile çevrenin tepki gösterme ve kendini yenileyebilmesi için gereken zaman ölçüsünün uyumlu olması, - Đnsanın doğal yaşam alanının biçimlendirilmesinde insan hakları düşüncesinin belirleyici olması, insan onuru için yaşanabilir doğal ve kültürel çevrenin korunmasının zorunlu olması. Çevre etiği bağlamında, kırsal çevre sorunlarının çözümü açısından sürdürülebilir gelişme anlayışının gerçekleşebilmesi büyük önem taşımaktadır. Sürdürülebilir gelişme anlayışının gerçekleşebilmesinin bazı ekonomik, sosyal ve ekolojik göstergeleri bulunmaktadır. Bu göstergelerin yöneticiler tarafından dikkate alınması ve bu ölçütlerin iyileştirilmesi bakımından özen gösterilmesi son derece önemli görülmektedir. Bu çalışmaların önemini göstermesi açısından sözü edilen ölçütler şöyle özetlenebilir:436 1- Sosyal güvenlik ve refah, 2- Sağlık hizmetlerinin kalitesi ve düzeyi, 3- Öznel yaşam koşulları ve yaşamdan memnuniyet düzeyi ile yaşam kalitesi, 4- Konut ve barınma kalitesi, konut yatırımlarının düzeyi ve ekonomik yatırımlar içindeki payı, 5- Kültür ve boş zaman etkinlikleri, kültür etkinliklerine ayrılan kaynakların miktarı, 6- Sosyal dayanışma ve katılım, sivil toplumun durumu, 7- Kamusal gelişme yardımlarının düzeyi ve iş birliği, 436 Mengi ve Algan, a.g.k. s:11-13. 165 8- Eğitim ve bilim, okullaşma oranı, eğitim harcamalarının miktarı, 9- Bilgi ve iletişim teknolojileri ile internetin kullanımı, 10- Fiziksel güvenlik ihtiyaçlarının karşılanma düzeyi, fiziksel ve psikolojik şiddetin varlığı ve düzeyi, 11- Uluslar arası ticaret ve rekabetin oranı, dış yatırımlar ile borçların miktarı, 12- Đç piyasada genel fiyat düzeyi, çevreye ilişkin vergiler ve cezaların durumu, çevreye tanınan teşvikler, 13- Đstihdam, işsizlik oranı, yeni iş alanlarının varlığı, 14- Araştırma, geliştirme ve teknoloji düzeyi, patent başvuruları, bilim insanlarının sayısı ve oranı, 15- Kişi başına düşen araştırma-geliştirme harcamaları, 16- Üretim ve GSYĐH, 17- Kişi başına düşen tüketim harcamaları, 18- Ulaşım olanakları, mal ve yolcu taşıma kapasiteleri, kara yolu ve demir yolunun uzunlukları, 19- Zararlı maddeler, katı atıklar, gürültü kirliliği, radyoaktif atıklar, katı atıkların geri dönüşüm oranı, 20- Toprak, tarım topraklarının durumu, erozyon, toprak kirliliği, 21- Su tüketimi, nitrat ve fosfat kirlenmesi, atık suların temizlenmesi, 22- Hava, ozon yoğunluğu, karbondioksit ve kükürt dioksit oranları, 23- Đklim özellikleri, sera gazı emisyonları ve iklim değişiklikleri, 24- Alan, arsa veya arazi kullanımı, kentsel ve kırsal alanların oranı, 25- Biyoçeşitlilik, türlerin çeşitliliği, habitat çeşitliliği, ulusal koruma alanlarının oranı, 26- Enerji kaynaklarının durumu, kişi başına düşen enerji tüketimi, 27- Yenilenebilir enerji kaynaklarının oranı ve enerji tüketimindeki payı, 28- Ormanların korunması ve orman alanlarının miktarı 166 4.4 Araştırmanın Sayıltıları a. Araştırmada bilgi toplama araçları olarak kullanılan anketlerin, araştırma probleminin çözümü ve hipotezlerinin test edilmesini sağlayabilecek ve bunu ölçebilecek nitelikte olup yöneticilerin görüşlerini yansıtmaktadır. b. Anketlere verilen yanıtların doğru ve içtenlikle olduğu kabul edilmiştir. 4.5. Araştırmanın Sınırlılıkları a. Araştırma Mülki Đdare Amirlerinin görüşleri ile sınırlıdır. b. Araştırmanın sonuçları bu Araştırmanın problemi ve hipotezlerine ilişkin bilgi verebilecek niteliktedir. c. Araştırma bulguları anketin uygulanacağı zaman dilimi ile sınırlı olup, başka zamana genellenemez. 4.6. Araştırmanın Yöntemi 4.6.1.Araştırma Modeli Araştırmada tarama modeli kullanılacaktır. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Var olanı gözlemlemek ve betimlemek önemlidir. Aslında bir görüşe göre dünyadaki her türlü olay birbiriyle ilişkilidir. Ancak bu ilişkilerden önemli olanları ile ilgilenilmelidir. Yani çoklu nedensel ilişki düzeni vardır (Karasar,1995:77-78). Bu araştırmada bağımsız değişken olarak kişisel değişkenler, bağımlı değişken olarak çevre etiği algılamaları ele alınmıştır. 167 Araştırmanın ama amaçlarını gerçekleştirmek için şöyle bir yol izlenmiştir; 1. Đçişleri Bakanlığında görevli mülki idare amirlerine çevre etiğine ilişkin algılarını belirlemeye yönelik bir anket uygulanmıştır. 2. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular istatistik yöntemler kullanılarak yorumlanmış ve öneriler geliştirilmiştir. 4.6.2. Araştırma Evreni ve Örneklem Araştırmanın evreni Türkiye’de kırsal çevrede görevli ve yetkili olan yönetim birimlerinin bağlı bulunduğu mülkî idare sistemi içerisinde görev yapan Mülki idare amirleridir. Evren üzerinde çalışılacağından örneklem alınmayacaktır. Araştırma evreni, Đçişleri Bakanlığı kadrolarında görevli olmakla birlikte; 5442 ve 657 sayılı kanun gereğince Devletin, Hükümetin ve Bakanlıkların siyasî ve idarî temsilcileri olarak Türk Kamu Yönetiminde istisnaî bir pozisyonda bulunan, taşra yönetimi üzerinde karar alma, politika belirleme, kararlara etki etme, alınan kararları uygulama ve denetleme konumunda bulunan mülkî idare âmiri olarak 657 sayılı kanunda mülkî idare âmirleri sınıfı başlığı altında sıralanan; Kaymakam, Vali, Merkez Valisi, Vali Yardımcısı, Mülkiye Müfettişi, Hukuk Đşleri Müdürü, şube müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel müdür pozisyonlarında görev yapan yöneticilerdir. Mülkî Đdare Âmirleri olarak görev yapan yöneticilere ait kişisel bilgiler bulgular bölümünde tablolar halinde yer almakta ve yöneticilerin nitelikleri üzerinde ayrıntılı bilgi verilmektedir. Mülkî Đdare Âmiri olarak 01.09.2008 tarihi itibarîyle Personel Genel Müdürlüğü, Kadro Dairesi, Kadro Şube Müdürlüğü verilerine göre araştırmanın evrenini oluşturan mülkî idare âmirlerinin (Kaymakam, Vali, Merkez Valisi, Vali Yardımcısı, Mülkiye Müfettişi, Hukuk Đşleri Müdürü, şube müdürü, daire başkanı, 168 genel müdür yardımcısı, genel müdür pozisyonlarında görev yapan) yönetici kadrolarının sayısı, durumu ve dağılımı tablo 1’de gösterilmektedir. Tablo 1. MĐA Kadrolarının Dağılımı Yönetim Görevi Toplam Kadro Dolu Kadro Boş Kadro Merkez Örgütü 438 359 79 Toplam Kaymakam 898 803 95 Vali 81 81 - Vali Yardımcısı 470 436 34 Merkez Valisi 125 78 47 47 34 179 163 16 Taşra Toplam 1801 1500 301 Genel Toplam 2239 1859 380 Hukuk Đşleri 81 Müdürü Mülkiye Müfettişi Mülkî Đdare Âmiri olarak Đçişleri Bakanlığı merkez ve taşra teşkilât yapısı içerisinde, Aralık 2008 tarihi itibarîyle Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü, Kadro Dairesi, Kadro Şube Müdürlüğü verilerine göre araştırmanın evrenini oluşturan şube müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel müdür, merkez valisi ve mülkiye müfettişi gibi merkezde bulunan Mülkî Đdare Âmirleri ile taşrada görev yapan Vali, Kaymakam, Vali Yardımcısı, hukuk işleri müdürü olarak görev yapan MĐA toplam kadro sayısı, durumu ve dağılımı şöyledir(Dolu-Boş Toplamı): a- Merkez: 438 b- Mülkiye Müfettişi: 179 c- Merkez Valisi: 125 d- Vali: 81 169 e- Vali Yardımcısı: 470 f- Kaymakam: 898 g- Hukuk Đşleri Müdürü: 81 olmak üzere toplam 2239 olup, bunlardan dolu kadroların sayısı ve dağılımı ise şöyledir(Dolu Kadro): a- Merkezde Görevli: 359 b- Mülkiye Müfettişi: 163 c- Merkez Valisi: 78 d- Vali: 81 e- Vali Yardımcısı: 436 f- Kaymakam: 803 g- Hukuk Đşleri Müdürü: 47 olmak üzere toplam 1859 kişi görev yapmaktadır. Böylelikle bu sayı aynı zamanda araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Aynı kadrolarından boş olanların sayısı ise şöyledir: a- Merkez: 79 b- Mülkiye Müfettişi: 16 c- Merkez Valisi: 47 d- Vali: - e- Vali Yardımcısı: 34 f- Kaymakam: 95 verilere göre MĐA 170 g- Hukuk Đşleri Müdürü: 34 olmak üzere 380 boş kadro bulunmaktadır. MĐA sisteminde boş kadro açısından oldukça büyük sayılabilecek bir sayıda açık pozisyon ve yönetici eksiği bulunduğu görülmektedir. Özellikle taşra yönetici eksikliği iş ve işlemlerin yürütülmesini zorlaştırmakta ve geciktirebilmektedir. Vekâlet yöntemiyle Đl ve Đlçe idaresinden beklenen verim ve başarı alınması zorlaşmaktadır. Bu nedenlere bağlı olarak hizmet kalitesi olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Günümüz koşullarında MĐA kadrolarının kendinden beklenen ölçüde bir sorumluluğu taşıyabilmesi ve başarılı olabilmesi ancak bilgili, yeterli, eğitimli, yetenekli, donanımlı ve nitelikli düzeyde dolu kadrolarla olanaklı olabilecektir. 4.6.3. Veri Toplama Yöntemi Evrenle ilgili olarak araştırma problemlerinin yanıtlanması için yapılan veri toplama aracı bir internet adresinde yayınlanmış, bu adresi gösteren açıklama elektronik ortamda tüm mülkî idare âmirlerine e-posta olarak gönderilmiş ve internet sitesine giriş yapılarak soruların yanıtlanması istenmiştir. Yanıtlar elektronik ortamda internet üzerinden kayıt altına alınmıştır. Bu araştırmada evren üzerinde çalışılmış ve araştırmanın evrenini oluşturan Mülkî Đdare Âmirlerine araştırmanın problemi ile alt problemleri için yanıt aramak ve araştırmanın amaçlarını gerçekleştirmek doğrultusunda bilgi toplamak üzere geliştirilen ölçek uygulanmıştır. Ölçek Eylül ve Ekim 2008 tarihleri süresince iki aylık bir zaman diliminde ilgili yöneticilere araştırmacı tarafından elektronik ortamda internet üzerinden eposta adreslerine gönderilmiştir. Bu süreç boyunca Đl Valiliklerinin, Đlçe Kaymakamlıklarının ve Bakanlık merkez örgütündeki birimlerin resmi e-posta adreslerine araştırma konusunda bilgilendirme amaçlı açıklamalar gönderilmiş, yardım ve destek istenmiştir. Birçok mülkî âmire de telefonla araştırma konusu 171 anlatılmış ve internet adresi hakkında bilgi verilerek anketi doldurmaları yönündeki arzu ifade edilmiştir. Mülkî idare âmirlerinin iş yoğunluğu ve sorumluluklarının çokluğu göz önüne alındığında bu gibi bilimsel araştırmaların zorluk derecesi daha iyi anlaşılabilecektir. Özellikle büyük yerleşim yerlerinde mülkî âmirlerin bu tür araştırmalara zaman ayırabilmeleri oldukça güçtür. Bu bakımdan MĐA üzerinde araştırma yapmak diğer meslek gruplarına göre daha zor olduğu söylenebilmektedir. Birçok araştırmacının yaşadığı genel bir sorun bu araştırma açısından da gözlenmiştir. Araştırmaya katılımın azlığı da dikkate alındığında Türkiye’de bilimsel araştırmalara bakış açısından kaynaklanan bir takım sorunlar sıklıkla görülmektedir. Bu durum iş birliği, yardımlaşma ve destek görme beklentisini çoğu zaman boşa çıkarmaktadır. Özellikle bilimsel çalışmaların kişisel bir çıkarmış gibi değerlendirilmesi, formalite bir işlem olarak algılanması, önemsiz görülmesi, kıskançlık duyulması, bürokratik ve politik açılardan sorunlara yol açabileceği olasılığının yarattığı çekingenlik ve gerginlik, iş yoğunluğunun öne sürülmesi, sonuçların kendilerine bir yararının olmayacağının düşünülmesi, araştırmalara güven duyulmaması gibi etkenler bilimsel çalışmalarda büyük zorluklara ve sıkıntılara yol açabilmektedir. Mülki idare amirlerinin üst düzey yönetici olmaları dolayısıyla yukarıda açıklanan sorunlara ek olarak yoğun bir çalışma programı, iş yükünün ağırlığı, bürokrasi ve kırtasiyecilik, protokol görevlerinden kaynaklanan zaman darlıkları gibi çeşitli sorunlar, bu araştırmaya düşük bir katılımın olmasının nedenleri olarak değerlendirilmektedir. Araştırma sonucu elde edilen veriler yargısal niteliktedir. Bu veriler öznel olup ayrıca yorumu gerektirmektedir. Olgusal verilerin bulunmadığı durumlarda en uygun problem çözme ve karar verme yaklaşımı ise görüşlere başvurmaktır. Araştırmada kullanılan ölçek türü; sıralamalı (derecelemeli) ölçektir. Likert ölçeği sıralamalı türden veri toplamaya uygun bir ölçektir. 172 4.6.4. Veri Toplama Araçları Evrenle ilgili probleme yanıt aramak ve araştırmanın amaçlarını gerçekleştirmek doğrultusunda bilgi toplamak üzere anket yapılmıştır. Ankette 30 soru yer almaktadır. Bu sorular çevre etiği algılamalarını ölçmek amacıyla hazırlanan soru gruplarından oluşmaktadır. Anket soruları beşli yanıt seçeneği ile hazırlanmış olup; “Hiç Katılmıyorum, Az Katılıyorum, Orta Düzeyde Katılıyorum, Çok Katılıyorum ve Tam Katılıyorum” şeklinde ifade edilmiştir. Bilgi toplama aracı olarak kullanılan anket kapsamında; kişisel bilgi formu ile Mülkî idare âmirlerinin çevre etiğine ilişkin algılamalarını ölçmek ve araştırmanın amaçları doğrultusunda algılama düzeylerini yorumlamak amacıyla geliştirilmiş olan ölçek bulunmaktadır. 4.6.5. Geçerlik ve Güvenirlik Analizi Veri toplamak amacı ile geliştirilen ölçme aracını oluşturan soru veya ifadelerin kendi aralarında tutarlılık gösterip göstermediğini, bir başka ifadeyle deneklerin ölçme aracını oluşturan ifadelere yaklaşımlarından veya yanıtlarından hareket ederek deneklere yöneltilen soru ya da ifadelerin tümünün aynı konuyu ölçüp ölçmediğini test etmek amacıyla güvenirlik analizi yöntemi kullanılmaktadır (Ural ve Kılıç, 2005:258). Bu araştırma için güvenirlik analizi, en yaygın kullanıma sahip yöntemlerden biri olan Cronbach Alfa yöntemi ile yapılmıştır. Faktör analizi, bir konuyla ilgili olarak boyutların ölçülmesidir. Bir konuda bir faktörü oluşturan değişken seti, o konunun aynı boyutunu ölçmektedir. Bir konuda deneklerden elde edilen yanıtlardan değişkenler arasındaki korelâsyonun hesaplanması, aralarında ilişki bulunan ve aynı boyutu ölçen değişkenlerin gruplandırılması işlemi sonucunda faktörler belirlenmektedir. Bu analiz belirli bir konuyu ölçmek amacı ile hazırlanmış olan ölçeğin yapı geçerliliğini göstermektedir (Ural ve Kılıç, 2005:253). 173 Ölçme aracını oluşturan soru veya ifadelerin aralarındaki ilişkinin ölçülmesiyle ortaya çıkan güvenirlik katsayısı, soru veya ifadelerin birbirleriyle tutarlılık gösterip göstermediğini belirtmektedir. Bu katsayı 0 ile 1 arasında değerler almakta ve bu değer 1’e yaklaştıkça güvenirlik artmaktadır (Ural ve Kılıç, 2005:258). Bu araştırmada kullanılan Çevre etiği ölçeğinin Alfa (Cronbach) güvenirlik katsayısı ise 0,772 olarak hesaplanmıştır. Çevre etiği ölçeği Cronbach Alfa katsayısı olarak α=0,772 belirlenmiştir ve böylece bu değerler doğrultusunda ölçeğin yüksek derecede güvenilir olduğu görülmüştür. Çevre etiğini ölçmek amacıyla geliştirilen ve kullanılan bu ölçeğin geçerlik ve güvenirlik düzeyinin yüksek derecede olduğunu gösteren analiz sonuçları önemli görülmüştür. Ölçme aracını oluşturan soru veya ifadelerin aralarındaki ilişkinin ölçülmesiyle ortaya çıkan güvenirlik katsayısı, soru veya ifadelerin birbirleriyle tutarlılık gösterip göstermediğini belirtmektedir. Bu katsayı 0 ile 1 arasında değerler almakta ve bu değer 1’e yaklaştıkça güvenirlik artmaktadır (Ural ve Kılıç, 2005:258). Bu bulgulara göre çevre etiği ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik düzeyleri yeterli derecede ve yüksek seviyededir. Tablo 2. Güvenirlik Analizi Cronbach's Alpha değeri (α) Cronbach's Alpha Soru sayısı Based on Standardized Items ,772 ,785 29 Tablo 3. Sorulara Đlişkin Genel Đstatistikler Ortalama Madde Minimum Maksimum Değişim Maksimum/ Genişliği Minimum Varyans 3,561 2,078 4,688 2,609 2,256 ,380 ,112 -,626 ,563 1,189 -,899 ,017 Ortalamaları Maddeler Arası Korelasyon (Đlişki) 174 Tablo 4. Madde Đstatistikleri Sorular Ortalamalar Standart Sapma Veri sayısı ÇE2 3,8750 ,79368 128 ÇE3 3,7031 ,87268 128 ÇE4 3,1016 ,88593 128 ÇE5 3,7188 ,86886 128 ÇE6 2,7813 1,01126 128 ÇE7 3,3516 1,08381 128 ÇE8 3,7109 ,87081 128 ÇE9 3,5547 ,85857 128 ÇE10 3,4531 ,87718 128 ÇE11 2,5859 1,04638 128 ÇE12 3,0391 1,13222 128 ÇE13 4,0781 ,79970 128 ÇE14 4,4297 ,69513 128 ÇE15 4,5625 ,68447 128 ÇE16 2,9453 1,20569 128 ÇE17 3,5469 1,03376 128 ÇE18 3,9609 ,78772 128 ÇE19 4,6875 ,57164 128 ÇE20 3,2969 1,46001 128 ÇE21 4,3281 ,84284 128 ÇE22 2,9766 1,06826 128 ÇE23 3,7422 ,86257 128 ÇE24 2,0781 1,13366 128 ÇE25 3,1328 1,06017 128 ÇE26 3,2578 1,13113 128 ÇE27 4,0078 1,02332 128 ÇE28 3,1406 1,13453 128 ÇE29 3,9688 ,77294 128 ÇE30 4,2656 ,78854 128 175 Yukarıdaki tabloya göre soruların genel ortalaması 3,561 ve sorular arasındaki ortalama korelasyon 0,112, ortalama varyans 0,380, sorular arasındaki ortalama varyans 0,17, genişlik (minimum- maksimum arasındaki farklılık) 2,61 olarak bulunmuştur. 4.6.6. Normal Dağılım Testi Normal dağılım testi, parametrik testlerin bir varsayımı olarak sürekli değişkenlere ait dağılımların en önemlisi sayılmaktadır. Bu bakımdan sürekli değişkene ilişkin verilerin normal dağılım göstermesi, verilere ait ortalama, ortanca ve tepe değerlerin birbirine eşit olması anlamına gelmektedir (Ural ve Kılıç, 2005:263). Aşağıda tablo 5’de görüldüğü üzere çevre etiği algılamalarına ilişkin ölçümlerden elde edilen veriler normal dağılıma uymaktadır (p=0,498, p>0,05). Aşağıda tablo 5’den anlaşıldığı gibi; elde edilen verilere göre test dağılımı normal olarak hesaplanmıştır. Tablo 5. Normal Dağılım Testi (One-Sample Kolmogorov-Smirnov Test) Çevre Etiği N Normal 128 Ortalama 3,4760 Standart Sapma ,34193 Parametreler(a,b) Farklılıklar Mutlak ,073 Pozitif ,054 Negatif -,073 Kolmogorov-Smirnov Z ,829 Asymp. Sig. (2-tailed) ,498 (a Test distribution is Normal.) (b Calculated from data.) 176 4.6.7. Verilerin Toplanması Ölçeklerin uygulanması ile ilgili gerekli yerlerden bilgiler ve e-posta adresleri öğrenilmiş, daha sonra araştırmanın ölçeği evreni oluşturan yöneticilere araştırmacı tarafından elektronik ortamda ve e-posta ile internet adresinin bildirilmesi suretiyle uygulanmıştır. Araştırmanın yapıldığı Eylül ve Ekim 2008 tarihinde evren de toplam 1859 yönetici bulunmakla birlikte e-posta adreslerinin kullanılmaması veya arızalı olduğu durumlar, uzun süreli rapor, teknik olanaksızlıklar ve benzeri nedenlerle anketin ulaşmadığı kişilerin oranının da yüksek bir sayıda olduğu sanılmaktadır. MĐA görevi yapan yöneticilere anketler araştırmacı tarafından uygulanmış ve iki aylık bir süre tanınmıştır. Bu sürenin sonunda internet ortamında veriler kayıt altına alınmıştır. Bu süreç veri toplama aşamasını oldukça kolaylaştırmış ve analizlerin yapılmasına büyük katkılar sağlamıştır. Özellikle verilerin SPSS tablosu olarak hazırlanması önemli bir kolaylık olmuştur. Böylece 179 adet ölçek kayıt altına alınmıştır. Bunlardan eksik doldurulan 51 tanesi dışındaki toplam 128 anket internet üzerinde yapılan program ve yazılım uygun olarak doldurulduğundan geçerli olarak kabul edilmiş ve çözümlenmiştir. Bununla birlikte önemli sayıda MĐA ise (51 kişi) sadece kişisel bilgi formunu doldurup, anket sorularına yanıt vermeden elektronik ortamda internet adresinden çıkış yapmıştır. Bu sayının yüksekliği oldukça düşündürücüdür. Ankete toplamda; 28 merkez örgütünde, 23 mülkiye teftiş kurulunda, 128 taşrada görevli mülkî idare amiri olmak üzere 179 kişi katılmış olup geçerli olarak kabul edilenlerden ise; 22 merkez örgütünde, 20 mülkiye teftiş kurulunda, 86 taşrada görevli olmak üzere toplam 128 kişi yanıt vermiştir. Toplamda dönüş ve katılım oranı %10 olmakla birlikte geçerli anket dönüş ve katılım oranı ise % 7 olmuştur. Çeşitli nedenlerle e-postanın ulaşmadığı yöneticilerin çokluğu da göz önüne alındığında katılımın yinede düşüklüğü dikkati çekmektedir. Ankete katılması için eposta gönderilen 1859 kişi dikkate alındığında, katılım ve dönüş oranının mülkî idare meslek grubundan beklenilen bir oran olmadığı düşünülmektedir. 177 Tablo 6. Anketlerin Geri Dönüş Oranları Yönetim Dolu Kadro Görevi Anketi Anketi Geçerli Geçerli Toplam Anket Anket Anket Geri dolduran eksik (e-posta kişi dolduran Dönüş Dönüş gönderilen sayısı kişi sayısı Oranı Oranı 359 28 6 22 %6 %7 163 23 3 20 % 12 % 14 1500 128 42 86 %6 %9 1859 179 51 128 %7 % 10 kişi sayısı) Merkez Örgütü Toplam Mülkiye Müfettişi Taşra Toplam Genel Toplam 4.6.8. Veri Çözümleme Yöntemi Toplanacak olan veriler üzerinde istatistik testler SPSS programı kullanılarak yapılmış ve böylelikle veriler çözümlenmiştir. Bu verilerin analizi için frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapmalar, t testi, Anova testi, Ki-kare testi ve çapraz tablolar kullanılmıştır. Elde edilen bulgular daha sonra yorumlanmış ve sonuçlar ile öneriler ortaya konmuştur. Bu araştırmada bağımsız değişken olarak kişisel değişkenler, bağımlı değişkenler olarak da çevre etiği algılamaları ele alınmıştır. Ölçek aracılığıyla internet üzerinden toplanan veriler araştırmacı tarafından bilgisayarda SPSS tablosuna yüklenmiştir. Yükleme işleminden sonra SPSS 13.0 For Windows paket programı ile ölçek maddelerinden elde edilen veriler için; 178 Bu araştırmada verilerin analizinde yüzdeler ve frekanslar, aritmetik ortalamalar(X), standart sapma(S), varyans analizi, t testi teknikleri ile pearsanmomentler çarpımı kullanılmıştır. Analiz sonucunda elde edilen bulgular, araştırmanın amacına ve yanıt aradığı sorulara uygun olarak tablolara dönüştürülerek yorumlanmıştır. Ölçek likert tipinde olup, (1) Hiç Katılmıyorum, (2) Az Katılıyorum, (3) Orta Düzey Katılıyorum, (4) Çok Katılıyorum, (5) Tam Katılıyorum olarak derecelendirilerek sıralanmıştır. Anketin beşli derecelendirme ölçeğinde yapıldığı dikkate alındığında anket için 1-5 arası değerler beş eşit parçada ele alınmış ve aşağıda olduğu gibi değerlendirilmiştir. 1- Hiç Katılmıyorum 1.00-1.79 2- Az Katılıyorum 1.80-2.59 3- Orta Düzeyde Katılıyorum 2.60-3.39 4- Çok Katılıyorum 3.40-4.19 5- Tam Katılıyorum 4.20-4.99 179 BÖLÜM V BULGULAR VE YORUMLAR Bu bölümde kişisel bulgular ile araştırmanın sorularına ilişkin bulgular ve yorumlar bulunmaktadır. 5.1.Kişisel Özelliklere Đlişkin Bulgular Araştırma sorularında ele alınma sırasına göre yaş, yönetim görevi, eğitim durumu, kıdem ve fakültelerine göre kişisel özelliklerine ilişkin bulgular aşağıda tablolar halinde verilmiştir. Mülki idare amirlerinin yaşlarına göre; 40 kişinin 25-35 yaşları arasında, 62 kişinin 36-45 yaşları arasında, 22 kişinin 46-55 yaşları arasında, 4 kişinin 56-65 yaşları arasında olduğu belirlenmiştir. Mülkî idare âmirliğine yarışma sınavı ile personel alımı yapılmakta ve kaymakam adayı olarak meslek memurluğuna başlanmaktadır. Önceki dönemlerde mesleğe giriş yaşı 25 olarak sınırlandırılmıştı. Daha sonra yapılan düzenleme ile bu sınır 30 yaşa çıkarılmıştır. Kamusal yaşam boyunca etkili olan meslekî ve kurumsal kültürün, yüksek öğretim biter bitmez ve başka herhangi bir meslekî ya da kurumsal kültürü edinmeden verilmesine olanak sağlayan yaş sınırının düşük tutulması son derece önemli bir kuraldı. Başka mesleklerden ve kurumlardan naklen geçiş ile personel alınması ile ilk defa bir mesleğe giriş yapılması arasında psikolojik, sosyolojik ve yönetsel nedenlerle bir takım farklılıklar oluşabilmektedir. 180 Tablo 7. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaş Durumu Gruplar Frekans Yüzde Toplam Yüzde 25-35 40 31,3 31,3 36-45 62 48,4 79,7 46-55 22 17,2 96,9 56-65 4 3,1 100,0 128 100,0 Toplam Yaş Aralığı Yöneticilerin yönetim görevleri ele alındığında merkez teşkilatında görevli 22 kişi ile %17,2’lik bir dilime sahip olduğu, Vali-Merkez Valilerinin 6 kişi ile %4,7’lik bir dilimde olduğu, vali yardımcılarının 31 kişi ile %24,2’lik bir yüzdelik dilime sahip olduğu, kaymakamların sayısının 48 kişi ve %37,5’lik bir oranla en çok sayıya sahip olduğu, hukuk işleri müdürlerinin sadece 1 kişi ile ve %0,8 gibi minimum bir oranla temsil edildiği, mülkiye müfettişlerinin 20 kişi ve %15,6’lık bir temsil oranına sahip olduğu görülmüştür. Ankete yanıt verenlerin daha çok taşrada görev yapan mülkî idare âmirleri olduğu anlaşılmaktadır. Yıllardan beri meslek içerisinde çok tartışılan konulardan biri olan merkez valiliği konusunda hiçbir gelişme ve ilerleme sağlanamamıştır. Çoğunlukla Bakanlık merkezinde bulunan merkez valileri, herhangi bir kamu görev ve sorumluluğu verilmeden bekletilmekte ve büyük bir emek israfına neden olunmaktadır. Ülkenin ve toplumun çevre, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, sosyal yardımlaşma gibi birçok sorununda bilgi ve deneyimlerinden yararlanılmaması düşündürücüdür. Bir başka tartışma konusu Türk Silâhlı Kuvvetlerinin başarıyla uyguladığı personel politikası çerçevesinde ihtiyaç dışı kadroların emekliliğe sevk edilmesi ve böylece atıl istihdamın engellenmesi kapsamında, özellikle üst dereceli mülkî idare âmirliği kadrolarında görülen personel yığılmasıdır. gerekmektedir. Bu sorunun da meslekî ilkeler bağlamında çözümlenmesi 181 Tablo 8. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı Gruplar Frekans Yüzde Toplam Yüzde Merkez Teşkilâtı 22 17,2 17,2 6 4,7 21,9 Vali Yardımcısı 31 24,2 46,1 Kaymakam 48 37,5 83,6 1 ,8 84,4 20 15,6 100,0 128 100,0 Vali-Merkez Valisi Hukuk Đşleri Müdürü Mülkiye Müfettişi Toplam Yöneticilerin eğitim durumları incelendiğinde lisans düzeyinde eğitim alanların %59,2 yüzdelik dilim ile 76 kişilik bir çoğunlukta olduğu, yüksek lisans/mastır düzeyinde eğitim alanların %34,4 yüzdelik dilim ile 44 kişi olduğu, doktora düzeyinde ise 8 kişi ve %6,3 oranı bulunduğu görülmektedir. Genel bir değerlendirme yapıldığında yüksek lisans ve özellikle doktora düzeyinde eğitim alanların yarıdan fazla bir sayıda olması son derece olumlu karşılanmaktadır. Bakanlık merkez birimi olarak görev yapan Eğitim dairesi Başkanlığının konumunun güçlendirilmesi, Adalet ve Milli Eğitim akademileri örneklerinde olduğu gibi Mülkî Đdare Akademisi biçiminde bir örgüte gereksinim olduğu düşünülmektedir. Tablo 9. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumu Gruplar Frekans Yüzde Toplam Yüzde Lisans 76 59,4 59,4 Yüksek lisans/master 44 34,4 93,8 Doktora 8 6,3 100,0 Toplam 128 100,0 Yöneticilerin kıdem dağılımlarının yer aldığı tablo incelendiğinde, 21 yıldan daha fazla kıdemi olan 34 kişi olduğu, bu sayının toplam içinde %26,6’lık bir paya ulaştığı görülmektedir. En az kıdeme sahip 20 kişinin yöneticiler arasında %15,6 182 oranında ve 5 yıldan daha az kıdeme sahip olduğu belirlenmiştir. Kıdem piramidinin dengeli olmadığı ve personel politikalarının buna göre belirlenmediği bilinmektedir. Meslekî bir sorun olarak çözüm bekleyen konulardan biridir. Tablo 10. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdem Durumu Gruplar Frekans Yüzde Toplam Yüzde 5 den az 20 15,6 15,6 6-10 19 14,8 30,5 11-15 20 15,6 46,1 16-20 35 27,3 73,4 21 den çok 34 26,6 100,0 128 100,0 Toplam Yöneticilerin fakülte dağılımları incelendiğinde, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarının 74 kişi ile %57,8 oranında yüksek bir rakama ulaştığı anlaşılmaktadır. Đstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları 16 kişi ve %12,5’lik bir oranda yer almışlardır. Hukuk Fakültesi mezunları 20 kişi ve %15,8 oranına, Đktisâdi ve Đdarî Bilimler Fakültesi mezunları 13 kişi ve %10,2 oranına ve diğer fakülte mezunlarının da 5 kişi ve %3,9 oranına ulaştığı saptanmıştır. Mülkî idare mesleğinin yönetim bilimi eğitimi veren bütün okullara açılmasının niteliğe olumlu katkıları olmaktadır. Yarışma ve rekabet mesleki kariyer sisteminde kalitenin artmasına olanak tanımaktadır. Tablo 11. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakülte Durumu Gruplar Frekans Yüzde Toplam Yüzde Ankara SBF 74 57,8 57,8 Đstanbul SBF 16 12,5 70,3 Hukuk 20 15,6 85,9 Đ.Đ.B.F 13 10,2 96,1 Diğer 5 3,9 100,0 128 100,0 Toplam 183 Yöneticilerin yönetim görevi ile yaşları hakkındaki bilgilere göre en çok sayıda kişinin bulunduğu yaş dilimi 36-45 yaş aralığı olmuştur. Bu aralık da 62 yönetici yer almıştır. Bu sayı araştırmaya katılanların yaklaşık yarısını oluşturmaktadır. Tablo 12. MĐA’lerinin Yaş Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı Yönetim görevi Merkez Vali- Vali Tşk. Merkez yrd. Kaym Valisi Yaş 25-35 Sayı Toplam Huk. Mülk. Đşl. Müf. Md. 5 0 7 26 1 1 40 12,5 ,0 17,5 65,0 2,5 2,5 100,0 15 3 12 16 0 16 62 24,2 4,8 19,4 25,8 ,0 25,8 100,0 2 2 10 5 0 3 22 9,1 9,1 45,5 22,7 ,0 13,6 100,0 Sayı 0 1 2 1 0 0 4 % grup ,0 25,0 50,0 25,0 ,0 ,0 100,0 22 6 31 48 1 20 128 17,2 4,7 24,2 37,5 ,8 15,6 100,0 % grup içi 36-45 Sayı % grup içi 46-55 Sayı % grup içi 56-65 içi Toplam Sayı % grup içi Yöneticilerin eğitim durumları ile yönetim görevlerine ilişkin bilgilere göre oransal olarak en çok yüksek lisans yapan gruplar; sırasıyla Kaymakamlar ve Mülkiye Müfettişleridir. Doktora düzeyinde ise merkez teşkilâtında görev yapanlar çoğunluktadır. Toplamda doktora yapan 8 kişinin yarısı merkezde görev yapmaktadırlar. 184 Tablo 13. MĐA’lerinin Yönetim Görevi Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı Eğitim Durumu Lisans Yönetim Görevleri Merkez tşk. Yüksek Toplam Doktora lisans/mastır Sayı % grup 5 13 4 22 22,7 59,1 18,2 100,0 4 1 1 6 66,7 16,7 16,7 100,0 25 5 1 31 80,6 16,1 3,2 100,0 34 14 0 48 70,8 29,2 ,0 100,0 1 0 0 1 100,0 ,0 ,0 100,0 7 11 2 20 35,0 55,0 10,0 100,0 76 44 8 128 59,4 34,4 6,3 100,0 içi Vali-merkez Sayı valisi % grup içi Vali yrd. Sayı % grup içi Kym. Sayı % grup içi Hukuk Sayı Đşl.Md. % grup içi Mülkiye Sayı Müfettişi % grup içi Toplam Sayı % grup içi Yöneticilerin eğitim durumları ile kıdemlerine ilişkin bilgilere göre oransal olarak en çok yüksek lisans yapan grup 16-20 yıl kıdeme sahip olanlar iken, en çok doktora yapan grup ise 11-15 yıl kıdeme sahip olan mülki idare amirleridir. 185 Tablo 14. MĐA’lerinin Kıdem Ve Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı Eğitim Durumu Lisans Yüksek Toplam Doktora Lisans/Mast. Kıdem 5 den Sayı 15 5 0 20 75,0 25,0 ,0 100,0 9 9 1 19 47,4 47,4 5,3 100,0 8 7 5 20 40,0 35,0 25,0 100,0 17 16 2 35 48,6 45,7 5,7 100,0 27 7 0 34 79,4 20,6 ,0 100,0 76 44 8 128 59,4 34,4 6,3 100,0 az % grup içi 6-10 Sayı % grup içi 11-15 Sayı % grup içi 16-20 Sayı % grup içi 21 Sayı den çok % grup içi Toplam Sayı % grup içi Yöneticilerin fakülte ve yönetim görevlerine ilişkin verilere göre bütün gruplarda Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları çoğunluğu oluşturmaktadır. Mülkiye Mektebi olarak adlandırılan bu okul, mülkî idare âmirlerinin ve devletin diğer yönetici kademelerinin çoğunluğunu yetiştirmek amacıyla kurulmuş ve uzun yıllar bu anlamda görevini başarıyla yerine getirmiştir. Bununla birlikte son zamanlarda oransal olarak bir gerileme görülmekte olsa da özellikle kıdem durumu olarak üst düzeylerde bulunanlar arasında Ankara SBF mezunlarının yarıdan fazla bir sayıda olduğu görülmektedir. 186 Tablo 15. MĐA’lerinin Fakülte Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı Yönetim Görevi Merk. Teşk. ValiMerk. Valisi Vali Yard. Kaym. Hukuk Đşl. Md. Mülk. Müf. Toplam Sayı Fakülte Ankara SBF 13 Toplam Hukuk Đst. SBF Đ.Đ.B.F Diğer 0 5 2 2 22 % Grup Đçi Sayı 59,1 0 22,7 9,1 9,1 100,0 3 1 2 0 0 6 % Grup Đçi Sayı 50,0 16,7 33,3 ,0 ,0 100,0 18 3 7 1 2 31 % Grup Đçi Sayı % Grup Đçi Sayı 58,1 9,7 22,6 3,2 6,5 100,0 24 50,0 10 20,8 4 8,3 9 18,8 1 2,1 48 100,0 1 0 0 0 0 1 % Grup Đçi Sayı 100,0 ,0 ,0 ,0 ,0 100,0 15 2 2 1 0 20 % Grup Đçi Sayı % Grup Đçi Yön. görevi 75,0 10,0 10,0 5,0 ,0 100,0 74 57,8 16 12,5 20 15,6 13 10,2 5 3,9 128 100,0 Yöneticilerin kıdem ve yönetim görevlerine ilişkin verilere göre en çok görülen kıdem 16-20 ve 21’den çok yıl kıdem seçeneğidir. Buna göre MĐA’den Kaymakamlar çoğunlukla 5’den az kıdeme sahip iken, vali yardımcıları ise çoğunlukla 21’den çok kıdeme sahip durumdadırlar. Bu durum meslekî tecrübe ve hiyerarşiye uygun düşmektedir. Bu tablonun gösterdiği bir bulgu olarak meslekî kıdemi yüksek olanlar için vali yardımcılığı kadrolarının emekliliği bekleme yeri olarak kullanıldığını düşündürmektedir. 187 Tablo 16. MĐA’lerinin Kıdem Ve Yönetim Görevlerine Göre Dağılımı Yönetim Görevi Merk. Tşk. Valimerkez Valisi Vali yrd. Kaym. Hukuk Đşl. Md. Mülk. Müf. Toplam Kıdem 11-15 16-20 5 den az 1 6-10 2 7 % grup içi Sayı 4,5 9,1 0 % grup içi Sayı % grup içi Sayı % grup içi Sayı Toplam 7 21 den Çok 5 22 31,8 31,8 22,7 100,0 0 0 3 3 6 ,0 ,0 ,0 50,0 50,0 100,0 1 7 2 6 15 31 3,2 22,6 6,5 19,4 48,4 100,0 16 33,3 9 18,8 7 14,6 7 14,6 9 18,8 48 100,0 1 0 0 0 0 1 % grup içi Sayı 100, 0% 1 ,0 ,0 ,0 ,0 100,0 1 4 12 2 20 % grup içi 5,0 5,0 20,0 60,0 10,0 100,0 Sayı % grup içi 20 15,6 19 14,8 20 15,6 35 27,3 34 26,6 128 100,0 Sayı Yöneticilerin kıdem ile yönetim görevlerine ilişkin bilgilere göre grupların kendi içlerinde oransal olarak en kıdemli grup vali-merkez valileridir. Daha sonra sırasıyla Kaymakamlar ve Merkezde görev yapan MĐA’leridir. 188 5.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları 5.2.1. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Tablo 17’de görüleceği gibi yöneticilerin yaşları itibariyle çevre etiğine ilişkin algılamalarının ortalama düzeylerine bakıldığında; en yüksek ortalama düzeyin 56-65 yaşları arasında olanlarda, en düşük ortalama düzeyin ise 46-55 yaşları arasında olan yöneticilerde olduğu görülmüştür. Đlk üç yaş gruplarında orta düzeyde, 56-65 yaş grubunda ise çok düzeyinde katılım olduğu görülmektedir. Yaş ile birlikte bilgi ve deneyimin artmasına paralel olarak, çevre ve etik konusunda da daha duyarlı ve dikkatli olunacağı beklenmektedir. Tablo 17. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Yaş N Ortalamalar Varyans Standart Sapma 25-35 40 3,56 0,10 0,32 36-45 62 3,44 0,13 0,36 46-55 22 3,38 0,06 0,25 56-65 4 3,70 0,33 0,57 5.2.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları En yüksek düzeyde algı ortalaması vali-merkez valisi olarak görev yapan yöneticilerin görüşlerinde ortaya çıkarken, en düşük algı ortalaması ise vali yardımcısı olarak görev yapan yöneticilerde görülmektedir. Bütün gruplar çok düzeyinde algılamaya sahiptirler. Bir konuda sorumluluk ve yetki sahibi olmanın o konuya duyarlılığı ve ilgiyi arttıracağı varsayıldığında, valilerin, vali yardımcılarından daha fazla duyarlı ve ilgili olması son derece doğal ve olumlu bir durum olarak değerlendirilmelidir. Meslek kurallarına göre vali yardımcılarına yasalarımız tarafından açık bir yetki ve sorumluluk verilmemiş, bunun takdiri 189 tümüyle valilere bırakılmıştır. Bu nedenle il yönetiminde tüm yetki ve sorumluluk öncelikle ve tümüyle valilere aittir. Valiler kendi yardımcıları arasında görev dağılımını bizzat yapmakta ve sorumlulukları paylaştırmaktadır. Çevre ile ilgili görev ve sorumluluklar da aynı şekilde bir vali yardımcısına verilmektedir. Tablo 18. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Yönetim Görevi N Ortalamalar Varyans 22 3,43 0,13 0,37 6 3,58 0,12 0,34 Vali yrd. 31 3,42 0,11 0,34 Kaymakam 48 3,52 0,10 0,32 Mülkiye müf. 20 3,49 0,16 0,40 Merk. Tşk. Vali-merkez Valisi Hukuk Đşl. Md. Standart Sapma 1 5.2.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Yöneticilerin eğitim durumlarına göre çevre etiğine ilişkin ortalama algılama düzeyleri açısından konu ele alındığında, doktora düzeyinde eğitim görenlerin lisans ve yüksek lisans eğitimi alan yöneticilere oranla daha yüksek ortalama düzeye sahip oldukları görülmektedir. Bütün grupların çok düzeyinde katılım algısına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tablo 19. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Eğitim N Ortalamalar Varyans Durumu Standart Sapma Lisans 76 3,48 0,11 0,33 Yüksek 44 3,46 0,13 0,36 8 3,55 0,13 0,36 Lisans/Master Doktora 190 5.2.4. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Yöneticilerine kıdemlerine göre ortalama algılama düzeyleri açısından en yüksek ortalama 5’den az ve 16-20 yıl kıdeme sahip yöneticilerde olduğu, en düşük ortalamanın ise 11-15 yıl kıdeme sahip yöneticilerde görüldüğü anlaşılmaktadır. Bütün grupların çok düzeyinde ortalama algılama sahibi olduğu ifade edilebilmektedir. Kıdeme bağlı olarak bilgi ve deneyim artışı beklenmekle birlikte, eğitim ve kültür olarak iyi seviyede bir donanıma sahip bulunmak da çok önemli ve olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Tablo 20. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Kıdem N Ortalamalar Varyans Standart Sapma 5 Den Az 20 3,55 0,11 0,33 6-10 19 3,50 0,09 0,29 11-15 20 3,45 0,12 0,35 16-20 35 3,55 0,13 0,35 21 den çok 34 3,35 0,16 0,34 5.2.5. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Yöneticilerine mezun olduğu fakülteler açısından ortalama algılama düzeylerine bakıldığında en yüksek ortalamanın diğer fakülte mezunu olanlarda olduğu, ardından Đstanbul SBF mezunlarının ikici sırada yer aldığı anlaşılmıştır. Bütün grupların çok düzeyinde ortalama algı düzeyinde bulunduğu ifade edilebilmektedir. Çevre ve etik konusunda bütün yönetim bilimleri ile ilgili fakültelerde ders programı olmasının büyük önemi bulunmaktadır. Eğitime konu olmayan bir sorunun çözümü zorlaşmaktadır. Bir sorun ile ilgili bilgisi olmayan insanların bir çözüm öneri olması da söz konusu olamaz. 191 Tablo 21. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Fakülteler N Ortalamalar Varyans 74 3,41 0,12 0,35 16 3,65 0,07 0,26 Hukuk 20 3,53 0,10 0,31 Đktisâdi Ve Đdarî 13 3,51 0,15 0,38 5 3,66 0,09 0,30 Ankara Siyasal Standart Sapma Bilgiler Đstanbul Siyasal Bilgiler Bilimler Diğer 5.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma 5.3.1. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin yaşlarına göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının yaşlarına göre 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede değildir. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.092 olup, p>0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir. 192 Tablo 22. Yöneticilerin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları Çevre Etiği Kareler SD Kareler Toplamı Gruplar Arası F Anlamlılık Düzeyi Ortalaması ,749 3 ,250 Gruplar Đçi 14,100 124 ,114 Toplam 14,849 127 2,195 ,092 5.3.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin yönetim görevlerine göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının yönetim görevlerine göre 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede değildir. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.767 olup, p>0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir. Tablo 23. Yöneticilerin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları Çevre Etiği Kareler SD Kareler Toplamı Gruplar Arası F Ortalaması ,305 5 ,061 Gruplar Đçi 14,544 122 ,119 Toplam 14,849 127 Anlamlılık Düzeyi ,511 ,767 193 5.3.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin eğitim durumlarına göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının eğitim durumlarına göre 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede değildir. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.779 olup, p>0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir. Tablo 24. Yöneticilerin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları Çevre Etiği Kareler SD Kareler Toplamı Gruplar Arası F Ortalaması ,059 2 ,030 Gruplar Đçi 14,789 125 ,118 Toplam 14,849 127 Anlamlılık Düzeyi ,251 ,779 5.3.4. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin kıdemlerine göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının kıdemlerine göre 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede değildir. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.118 olup, p>0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı değildir. 194 Tablo 25. Yöneticilerin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları Çevre Etiği Gruplar Arası Gruplar Đçi Toplam Kareler Toplamı ,857 13,992 14,849 SD 4 123 127 Kareler Ortalaması ,214 ,114 F 1,883 Anlamlılık Düzeyi ,118 5.3.5. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin mezun olunan fakültelerine göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının fakültelerine göre 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık gösterdiği anlaşılmıştır. Buna göre çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede görülmüştür. Yöneticilerin Fakültelerine göre çevre etiği algılama düzeylerine ilişkin Anova testi sonuçları ile farkın hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere yapılan Tukey HSD testi sonuçları ile bu verilere ait iki tablo elde edilmiştir. Yöneticilerin çevre etiği algılama düzeylerine ilişkin verilerin yönetim görevlerine göre aldığı değerler ile Anova testi sonuçları tablo 26 ve 27’de sunulmuştur. Burada çevre etiği algılamaları için 0.05 anlamlılık düzeyinde p=0.048 olması ve p<0.05 olduğundan dolayı gruplar arası fark anlamlı görülmüştür. Ancak Tukey HSD testi sonuçları itibarîyle farkın nereden kaynaklandığı belirlenememiştir. Bu durumu farkın dikkate değer bir noktada olmadığı şeklinde yorumlamak olanaklıdır. Tablo 26. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tek Yönlü Anova Testi Sonuçları Çevre Etiği Gruplar Arası Gruplar Đçi Toplam Kareler Toplamı 1,103 13,746 14,849 SD 4 123 127 Kareler Ortalaması ,276 ,112 F 2,468 Anlamlılık Düzeyi ,048 195 Tablo 27. Yöneticilerin Fakültelerine Göre Çevre Etiği Algılama Düzeylerine Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları (I) FAK. (J) FAK. Ortalama Farklılık (I-J) Std. Hata F 95% Güven Düzeyi Alt Sınır Ankara Siyasal Bilgiler Đstanbul Siyasal Bilgiler Hukuk Đktisâdi Ve Đdarî Bilimler Diğer Đstanbul Siyasal Bilgiler Hukuk Đktisâdi Ve Đdarî Bilimler Diğer Ankara Siyasal Bilgiler Hukuk Đktisâdi Ve Đdarî Bilimler Diğer Ankara Siyasal Bilgiler Đstanbul Siyasal Bilgiler Đktisâdi Ve Đdarî Bilimler Diğer Ankara Siyasal Bilgiler Đstanbul Siyasal Bilgiler Hukuk Diğer Ankara Siyasal Bilgiler Đstanbul Siyasal Bilgiler Hukuk Đktisâdi Ve Đdarî Bilimler Üst Sınır -,24668 ,09217 ,063 -,5019 ,0085 -,12126 -,10742 ,08425 ,10053 ,604 ,822 -,3545 -,3858 ,1120 ,1709 -,25459 ,24668 ,15447 ,09217 ,470 ,063 -,6823 -,0085 ,1731 ,5019 ,12542 ,13926 ,11213 ,12482 ,796 ,798 -,1850 -,2063 ,4359 ,4849 -,00792 ,12126 ,17128 ,08425 1,000 ,604 -,4821 -,1120 ,4663 ,3545 -,12542 ,11213 ,796 -,4359 ,1850 ,01385 ,11910 1,000 -,3159 ,3436 -,13333 ,10742 ,16715 ,10053 ,931 ,822 -,5961 -,1709 ,3294 ,3858 -,13926 ,12482 ,798 -,4849 ,2063 -,01385 -,14718 ,25459 ,11910 ,17592 ,15447 1,000 ,919 ,470 -,3436 -,6342 -,1731 ,3159 ,3399 ,6823 ,00792 ,17128 1,000 -,4663 ,4821 ,13333 ,14718 ,16715 ,17592 ,931 ,919 -,3294 -,3399 ,5961 ,6342 196 BÖLÜM VI SONUÇLAR, DEĞERLENDĐRME VE ÖNERĐLER Bu bölümde kişisel bulgular ile araştırmanın amacı ve sorularına ilişkin sonuçlar, konunun genel değerlendirmesi ve öneriler bulunmaktadır. 6.1. Kişisel Özelliklere Đlişkin Sonuçlar Araştırmaya katılan Mülkî idare âmirlerinin yaşlarına göre çoğunlukla orta yaş grubu olan 36–45 yaşları arasında bulunduğu görülmektedir. Mülkî Đdare âmirliği kırsal alanda merkezi ve mahalli nitelikteki hizmetlerin verilmesinden sorumlu görevlilerdir. Deneyimin önemi büyük olmakla birlikte yöneticilerin yaşları açısından genç olmaları olumlu bir durum olarak değerlendirilmektedir. Ülke nüfusunun yarısının 30 yaşından küçük olması, 15 milyondan fazla sayıda kişinin ilk ve orta öğretim kurumlarında eğitim almakta olduğu gibi veriler düşünüldüğünde yöneticilerin toplumsal duruma ve gereksinimlere uygun şekilde hizmet verebilmeleri açısından yaş kıstasının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Yöneticilerin eğitim durumları incelendiğinde yüksek lisans düzeyinde eğitim alanların katılımcıların üçte biri oranında olduğu belirlenmiş olup, bu durumun kamu görevlileri arasında oldukça iyi bir düzeyi ifade ettiği değerlendirilmektedir. Yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim alanların katılımcıların yarıdan fazlası olması göz önünde tutulduğunda bu yargıya ulaşmak olanaklı görülmektedir. Yöneticilerin kıdem dağılımlarına bakıldığında 16–20 ve 21’den çok kıdeme sahip olanların sayıca fazla olduğu görülmektedir. Yaşlarının genç olmasına karşın kıdem ortalamasının çokluğu, yöneticilerin üniversite sonrasında ilk olarak bu 197 mesleğe giriş yapmaları ve uzunca bir zaman mesleğe giriş şartları arasında 25 yaşından küçük olma maddesinin yer almasının etkili olduğu düşünülmektedir. Yöneticilerin fakülte dağılımlarına göre Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarının çoğunluğu oluşturduğu anlaşılmıştır. Eski adıyla Mülkiye, çok uzun yıllar mülkî idare ile birlikte Devletin Maliye, Dışişleri Bakanlıkları gibi birçok kurumuna insan kaynağı yetiştirmiştir. Đçişleri Bakanlığı kadrolarında da bu durum gözlenmektedir. Yöneticilerin eğitim durumları ile yönetim görevlerine ilişkin bulgular dikkate alındığında oransal olarak en çok yüksek lisans yapan grupların sırasıyla Kaymakamlar ve Mülkiye Müfettişleri olduğu anlaşılmıştır. Doktora düzeyinde ise merkez teşkilâtında görev yapanların çoğunlukta olduğu görülmüştür. Taşra koşullarında gerek Üniversitelerin durumu gerekse mesleğin sorumluluğu ve iş yoğunluğu lisans üstü eğitimi etkilemekte ve zorlaştırmaktadır. Birçok taşra üniversitesi sosyal bilimlerin kamu yönetimi, işletme, uluslar arası ilişkiler gibi bölümlerinde doktora eğitimi verebilecek niteliğe henüz sahip değildir. Yöneticilerin eğitim durumları ile kıdemlerine ilişkin bulgulara göre oransal olarak en çok yüksek lisans yapan grup 16–20 yıl kıdeme sahip olanlardır. Yöneticilerin kıdem ve yönetim görevlerine ilişkin bulgulara göre Kaymakamlar vali yardımcılarına oranla kıdemsizdirler. Bu durum meslekî tecrübe ve hiyerarşinin bir sonucudur. Doğal olarak en kıdemli grup vali-merkez valileridir. 6.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar 6.2.1. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yaşlarına Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar Yöneticilerin yaşları itibariyle çevre etiğine ilişkin algılamalarının ortalama düzeylerine bakıldığında; en yüksek ortalama düzeyin 56-65 yaşları arasında bulunan 198 mülki idare amirlerinde olduğu ve bu grubun çok düzeyinde bir katılım sergilediği görülmüştür. Buna göre yaş kıstasının çevre etiği boyutunda etkileyici olgulardan biri olduğu söylenebilmektedir. 6.2.2. Mülkî Đdare Âmirlerinin Yönetim Görevlerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar En yüksek düzeyde algı ortalamasının vali ve merkez valisi olarak görev yapan yöneticilerin görüşlerinde olması ile en düşük algı ortalamasının vali yardımcısı olarak görev yapan yöneticilerde görülmesi, hem yönetim görevlerinin belirleyiciliği hem de sorumluluk taşımanın ortaya çıkardığı bir sonuç olarak yorumlanabilmektedir. Bilindiği üzere Valiler Đllerde Devletin, Hükümetin ve ayrı ayrı her Bakanlığın idarî ve siyasî temsilcileri olarak kamu görevlileri arasında özel bir yere sahiptir. Bu sorumluluk bilinci çevre etiği açısından da belirleyici bir ölçüt olmaktadır. Vali yardımcıları Đl Đdaresi Yasasına göre Valinin verdiği görevleri yapmaktadırlar. Bunun dışında ayrıca belirlenen tanımlı görevleri bulunmamaktadır. Bu nedenle Valilere kıyasla farklı bir sorumluluk taşımaktadırlar. 6.2.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Eğitim Durumlarına Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar Yöneticilerin eğitim durumlarına göre çevre etiğine ilişkin ortalama algılama düzeylerine ilişkin olarak doktora düzeyinde eğitim görenlerin lisans ve yüksek lisans eğitimi alan yöneticilere oranla daha yüksek ortalama düzeye sahip olmaları nedeniyle eğitim düzeyinin çevre etiği algılamaları bakımından belirleyici bir unsur olduğu düşünülmektedir. Daha yüksek bir eğitim olan Doktora programlarının, çevre etiği algılamalarını olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir. 199 6.2.4. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kıdemlerine Göre Çevre Etiği Algılamalarına Đlişkin Sonuçlar Yöneticilerine kıdemlerine göre ortalama algılama düzeyleri açısından birbirlerine yakın değerlerde görüş ve algılama bildirdiği gözlenmiştir. Bu nedenle bütün grupların aynı düzeyde ortalama algılama sahibi olduğu ifade edilebilmektedir. Meslekî kıdem çevre etiği algılamaları açısından çok etkili ve belirleyici bir rol üstlenmemiştir. 6.2.5. Mülkî Đdare Âmirlerinin Fakültelerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamaları Yöneticilerine mezun olduğu fakülteler açısından ortalama algılama düzeylerine bakıldığında en yüksek ortalamanın diğer fakülte mezunu olanlarda olması, klâsik yönetici programlarına sahip okulların dışında yer alan fakültelerin (Đşletme mühendisliği, Ekonomi ve Đktisat Fakülteleri v.b) çevre etiği algılamaları boyutunda belirleyici etkenlerden olduğu ifade edilebilmektedir. 6.3. Mülkî Đdare Âmirlerinin Kişisel Özelliklerine Göre Çevre Etiğine Đlişkin Algılamalarında Farklılaşma Yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılamalarından elde edilen verilerin yaşlarına, yönetim görevlerine, eğitim durumlarına, kıdemlerine göre aldığı ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılıklar göstermediği anlaşılmıştır. Buna göre bütün grupların çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki farklar önemli derecede görülmemiştir. Bununla birlikte değerler arası farklılıklar göz önüne alınarak, anlamlı farklılık olmasa da mevcut veriler dikkate değer görülerek yorumlanmıştır. 200 Diğer ölçütlerden farklı olarak mezun olunan fakültelerine göre alınan ortalama değerler ile yapılan Anova testi sonuçlarına göre yöneticilerin çevre etiğine ilişkin algılarının fakültelerine göre 0.05 anlamlılık düzeyinde anlamlı farklılık gösterdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle mülkî idare âmirlerinin çevre etiği algılama düzeyleri açısından gruplar arasındaki fark önemli derecede görülmüştür. Yöneticilerin Fakültelerine göre çevre etiği algılama düzeylerine ilişkin Anova testi sonuçları ile farkın hangi gruptan kaynaklandığını belirlemek üzere yapılan Tukey HSD testi sonuçlarına göre p=0.048 olarak belirlenmiş ve buna göre p<0.05 olduğundan gruplar arası fark anlamlı görülmüştür. Bununla birlikte Tukey HSD testi sonuçları farkın nereden kaynaklandığını göstermemiştir. Bu durum farkın istatistiksel olarak dikkate değer bir noktada olmadığını ancak mutlak değer olarak yorumlanabileceğini ifade etmektedir. Sonuç olarak fakültelerin uyguladığı eğitim programlarının ve içeriklerinin çevre etiği algılamaları bağlamında etkili ve belirleyici olabileceği değerlendirilmektedir. 6.4. Genel Değerlendirme Bu araştırmada uygulanan anket ile Türkiye’de Mülkî Đdare Âmirlerinin görüşlerine dayalı olarak kırsal çevreye ilişkin en önemli etik sorunların neler olduğu ve bu sorunların nedenleri, sonuçları ve çözümleri üzerinde düşünmek, veri toplamak, bilgi edinmek ve bunları değerlendirmek amaçlanmıştır. Bu araştırma sonucunda aşağıda belirtilen değerlendirmeler yapılmıştır: 1- Türkiye’de birçok konuda olduğu gibi kırsal çevrede de etik, siyasal, hukuksal ve toplumsal sorunlarının çözümü devletten beklenmektedir. Osmanlı Đmparatorluğundan miras olarak alınan sosyal ve kültürel doku; devletçi, merkeziyetçi, bireyin devlete itaat etmesi anlayışına dayalı, devlet baba misyonunu izleyen, her konuda öncü rol üstlenen kamu gücünün varlığını esas alan, vergi vermekten daha çok ganimet alma temelinde bir ekonomik yapıyı Türkiye Cumhuriyeti’ne devretmiştir. Buna bağlı olarak çevre sorunlarının çözümü de tümüyle devletin sorumluluğuna bırakılmış durumdadır. Oysa çevre sorunları, çağdaş 201 modern devletin ve bireyin ortak sorumluluğunda çözümü aranacak değerde bir konudur. 2- Toplumun çevre sorunlarının çözümü için yeterli bilgi, kültür, eğitim ve ekonomik düzeye sahip olmadığı ifade edilmektedir. Nüfusun eğitim düzeyine bakıldığında ortalama eğitim süresinin 4 yıl dolayında olduğu görülmektedir. Kişi başına düşen ortalama milli gelir rakamlarının düşüklüğü, açlık sınırında birkaç milyon, yoksulluk sınırında on milyondan fazla insanın bulunduğu bir ülkede çevre sorunları öncelikli konumunu kaybetmekte, temel fizyolojik ve sosyal güvenlik gereksinimlerinin bile karşılanamadığı durumlarda insanlardan çevre duyarlılığı ve bilincine yönelik bir beklentiye girmek yerinde bir tutum olmayacaktır. Dünyada ülkeler arası insanî gelişmişlik düzeyi açısından Türkiye 179 ülke arasında 76. sırada bulunmaktadır. Okur-yazar oranı 15 yaş üstü için %88,1 olarak belirlenmiştir.437 Ayrıca Mayıs 2009 tarihi itibarîyle Türkiye Đstatistik Kurumu verilerine göre işsizlik oranının %16,1, kentlerde %18,1, kırsalda ise %11,1 oranında olduğu bir tablo değerlendirme açısından göz önüne alınmalıdır.438 Bütün bu veriler kırsal ve kentsel çevre duyarlılığını ve bilincini etkilemektedir. Kalkınma ve gelişme düzeyinin belirleyici ölçütleri, insanî gelişmişlik ve çevresel sorumluluk bağlamında önem taşımaktadır. 4. Kamu Yöneticileri çevreye duyarsız kalmaktadırlar. Gerek seçilmiş gerekse atanmış yöneticilerin çevre sorunlarına ilgi ve duyarlılığının yeterli olmadığı yaygın bir görüştür. Özellikle doğal çevrenin, orman ve yeşil alanların yoğunlukta olduğu alanlarda yaşanan olaylar, medyada yer alan haber ve yorumlara bakıldığında kamuoyunu tatmin etmekten uzak olduğu anlaşılmaktadır. Hemen her gün yazılı ve görsel medyada doğal çevrenin tahribine yönelik tutum ve davranışlara vurgu yapan haber ve bilgilere rastlanmaktadır. Birçok medya organı çevre konusuna özel yer ayırmakta ve çevre duyarlılığını bu şekilde yaşama geçirmektedir. 5. Çevre duyarlılığı ve çevre bilinci öncelikli bir konu olarak görülmemektedir. Birçok temel yaşamsal gereksinimlerini karşılayamayan bir ülke 437 438 Milliyet Gazetesi, 11.02.2009, http://blog.milliyet.com.tr/minnie/ Anadolu Ajansı, 15.05.2009. http://www.aa.com.tr/ 202 ve toplumda, çevre sorunları karşısında, çevre duyarlılığı ve bilincine dayalı olarak ilgi ve öncelik göstermek oldukça zorlaşmaktadır. Đnsanların ve toplumun en öncelikli sorunlarına dönük anketlerde işsizlik, terör, ekonomik krizler, siyasal belirsizlikler ve benzeri birçok sorun yer alırken, çevre sorunları sıralamada kendisine yer bulamamaktadır. Bu nedenle çözüme ilişkin çabalarda aynı derece ve önemde değerlendirilmektedir. Toplumda ve devlet yöneticilerinde insan odaklı bir çevre anlayışı egemen durumdadır. 6. Türkiye’de çevre mevzuatı çevre sorunlarının çözümünde yetersizdir. Çevreye ilişkin hukuksal düzenlemeler oldukça ayrıntılı ve kapsamlı hazırlanmış olmakla birlikte, yaptırımların tam uygulanamaması dolayısıyla bu düzenlemeler beklenen ölçüde yarar getirmemekte ve öngörüldüğü gibi yaşama geçirilememektedir. Oysa her şeyin kâğıt üstünde kalmasını netice veren bu ihmalkârlık nedeniyle, bütün gayretlere rağmen ortaya çıkan tablo, emeklerin boşa harcandığını göstermektedir. 7. Türkiye’de çevre sorunları çevre hukukunun tam uygulanmaması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Özellikle mülkî idare âmirleri ve belediyelerde toplanan, çevre kirlenmeleri karşısında idarî yaptırım uygulama yetki ve görevi ülke genelinde tutulan istatistiklere bakıldığında son derece düşük kalmaktadır. Gerek Đçişleri gerekse Çevre ve Orman Bakanlığında çevreye ilişkin verilen idarî yaptırımların herhangi bir kaydı tutulmadığı öğrenilmiştir. Öte yandan, çeşitli bürokratik ve siyasi baskılar, medya ve yerel halkla ilişkilerin niteliği; atanmış yöneticiler için kariyere, seçilmiş yöneticiler için ise seçimlere dair endişe ve kaygılar v.b. nedenlerle, çevre hukukunun öngördüğü yaptırımların tam anlamıyla gerçekleştirilemediği değerlendirilmektedir. 8. Kamu yöneticilerinin çevrenin korunması ve geliştirilmesinden daha çok ekonomik kalkınmanın sağlanmasına öncelik verdikleri gözlenmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkılması ulusal ve resmi bir devlet politikası olarak hedeflenmektedir. Bu nedenle kalkınma ve gelişme amacı bütün sosyal, ekonomik ve siyasal programların ortak noktası olmuştur. 2000’li yıllarda ise 2023 yılında Dünyanın ilk 10 ülkesi arasında olmak 203 amaçlanmakta ve bütün devleti organlarına bu bir politik amaç olarak verilmektedir. Bu bakımdan çevre sorunları ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi düşüncesinin hep gerisinde kalmaya mahkûm olmuştur. Kırsal ve kentsel kalınma öncelikli bir konuda bulunmakta iken doğal çevrenin korunması ve çevre sorunlarının çözümü kalkınma ve gelişmenin sonrasına bırakılmış gibidir. Đnsan odaklı çevre anlayışı kapsamında öncelik insanın refah ve mutluluğunun sağlanmasındadır. Ekonomik ve sosyal yaşam standartlarının iyileştirilmesi birinci amaçtır. Bütün doğal kaynakların ve çevrenin kalkınmada bir araç olarak son haddine kadar kullanılması plânlanmaktadır. Bu durumda bütün değerlerin yok edilmesi pahasına bu amaç vazgeçilmez bir temel hedef olarak görülmektedir. Sürdürülebilir kalkınma son derece dengeli ve duyarlı olarak sağlanmalıdır. 9. Türkiye’de çevre sorunları halk tarafından bir sorun olarak algılanmamaktadır. Halktan sosyal, ekonomik ve siyasal alanda en önemli sorunların sıralamasının yapılması istendiğinde, çevre sorunları çok gerilerde bir yerde algılanmaktadır. Bunun birçok nedeni bulunmaktadır. Özellikle gelir adaletsizliği, eğitim ortalamalarının düşüklüğü, gelir eşitsizliği, politik ve sosyal alışkanlıklar gibi birçok etken bu sonucu doğurmaktadır. 10. Çevreyi koruma, iyileştirme ve geliştirme konusunda yapılan çalışmalara halkın katılım düzeyi yok denecek kadar azdır. Demokratik gelişim sürecine bağlı ve paralel olarak bireylerin devlet yönetimine katılmaları ve katkı sağlamaları değişmektedir. Demokratik yaşamın özümsendiği ülkelerde her alanda olduğu gibi çevre konusunda da son derece yüksek katılım ve katkı yapılması söz konusudur. Özellikle sivil toplumun gelişmesi ve buna bağlı olarak kurumlaşması ile ortaya çıkan kuruluşlar, çevre sorunlarına son derece duyarlı yaklaşmakta ve demokratik ilkeler çerçevesinde politik yaşama müdahil olmakta, baskı grubu olarak siyasetin oluşumunu etkilemektedirler. Türkiye’de politik yaşama katılım genellikle, sadece ve yalnızca oy kullanarak gerçekleşmekte, sivil toplumun zayıf kalması dolayısıyla politik mekanizmalara etki etme olanağı azalmaktadır. Kırsal alanda bu durum daha ağır işleyen bir şekilde ortaya çıkmaktadır. 204 11. Çevre sorunlarının çoğunlukla toplumun aşırı tüketiminden kaynaklandığı görüşü doğrulanmamıştır. Tüketim alışkanlıkları bağlamında batılı gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kalındığından dolayı, çevre sorunlarının o ülkelere kıyasla aşırı tüketimden kaynaklandığını söyleyebilmek güçtür. Avrupa ülkeleri arasında satın alma paritesine göre GSYH olarak kişi başına tüketim miktarı açısından 37 ülke arasında 22. sırada bulunmaktadır. Ayrıca AB ortalamalarına kıyasla kişi başına tüketimde %45’i düzeyindedir.439 ABD’nin ortalama tüketiminin AB ülkelerinden fazla olduğu düşünüldüğünde batılı Ülkelerin tüketim alışkanlıkları ve rakamları ile Türkiye’nin istatistikleri arasında büyük farklar olduğu görülmektedir. Aşırı tüketimden kaynaklanan çevre sorunlarının daha çok gelişmiş ülkelerde gözlendiği ifade edilebilmektedir. 12. Günümüzde insanın doğa ile bir savaş verdiği görüşü paylaşılmıştır. Đnsanoğlu dünya tarihinde var olduğundan beri yaşadığı temel çelişkilerden biri insanın doğa ile savaşıdır. Đnsanın doğa ile yaşadığı çelişki bilgi ve teknolojinin üretimi ile sonuçlanmıştır. Sonuçta insan doğayı daha iyi denetler hale gelmiştir. Bu süreç aynı zamanda insanlığa pek çok acı, kan ve gözyaşına mal olan sancılı bir dönem olmuştur. Henüz ideal noktalara varılamamıştır. Bilim ve teknoloji içinde yaşadığımız ve kendisine egemen olmaya çalıştığımız doğayı tahrip eder bir niteliğe bürünmüştür. Bu bakımdan kamu yöneticilerinin ve bilim insanlarının kültürel sorumluluğu insanın doğa ile yaşadığı çelişkileri azaltmaktır. Bu amaç için de yine bilimin aydınlığından ve teknolojinin araçlarından yararlanılmalıdır. Böylece bilim ve teknolojik gelişmeleri çevre odaklı bir anlayış ile dengelemeye çalışmak yöneticilerin ve bilim insanlarının temel sorumluluklarıdır.440 13. Đl özel Đdareleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve görevleri yeterince etkili uygulayamamaktadır. Birçok Đl Özel Đdaresinde çevre mühendisi, hukukçu, mimar, şehir plâncısı gibi uzman ve yetişmiş personel sıkıntısı yaşanmaktadır. Yeterli uzman ve teknik eleman olmayınca çevreye ilişkin görev ve sorumluluklar gerektiği gibi yerine getirilememektedir. Çevre konusunda kırsal alan yönetim birimi olan Đl Özel Đdareleri gerek çevre eğitimi, gerekse çevre koruma ve 439 440 http://www.tarimmerkezi.com/yazar, 20.05.2009. Emre Kongar, http://www.kongar.org/makaleler/, 20.05.2009. 205 geliştirme boyutunda çok önemli işlevler üstlenebilecek durumdadır. Teknik ve insan kaynağı olarak yeterli alt yapı ve olanaklara sahip olmaları sağlanabildiği takdirde kırsal çevrenin iyileştirilmesi açısından önemli projeler ve ilerlemeler görülebilecektir. 14. Köy yönetimleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve görevleri uygulayamamaktadır. 35 binden fazla sayıda bulunan Köy yönetimlerinde Muhtardan başka görevlisi veya dikkate değer miktarda bir bütçesi olan yerleşim birimlerinin sayısı yok denecek kadar azdır. Köyler yalnızca Muhtarlar aracılığı ile kendilerine verilen çok sayıda görev ve sorumluluğu yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Doğal çevrenin korunmasına yönelik görevleri de bulunan köylerin, hiçbir bütçe ve insan kaynağı olmadan kendilerine verilen görev ve sorumlulukları yapmaları mümkün değildir. 15. Çevre sorunlarının gelecek kuşaklara bir kötülük olduğu görüşü yüksek oranda kabul görmüştür. Felsefî ve insanî yönden bakıldığında çevreye ilişkin bütün konular gelecek kuşaklarla yakından ve doğrudan ilgilidir. Yeryüzü ve atmosferden oluşan doğal çevre, evrende yaşamın sürdürülebildiği bilinen tek noktadır. Bu nedenle çevre alternatifsiz bir kavramdır. 16. Çevre, kalkınma için bir araç olarak görülmektedir. Đnsan odaklı çevre anlayışı dolayısıyla kalkınma ve refah artışı insanlık için vazgeçilmez bir amaç olarak kabul edilmektedir. Kalkınmayı en önemli amaç olarak gören anlayış sahipleri, bu yönüyle çevreyi bir araç olarak kullanmakta ve bu durumu meşrulaştırmak amacıyla da insan odaklı çevre kuramını kullanmaktadırlar. Çevrenin insanlığa hizmet ettiği için bir değer taşımakta olduğu görüşü ve algılaması, çevre sorunlarına felsefî bir boyut getirmektedir. 17. Modernleşme süreci çevre sorunlarının temel nedeni olarak algılanmaktadır. Đnsanlar yaşam kalitesini ve refah artışını sürekli iyileştirmek için çevreden aşırı ölçüde yararlanmışlar ve bir ölçüde amaçlarına da ulaşmışlardır. Ancak bu gelişmeler büyük ölçüde çevre sorunlarına yol açmış, yaşam kalitesini ve insan sağlığını olumsuz olarak etkilemeye başlamıştır. Modernleşme çabalarını içeren bu süreç, insan ve toplum yaşamını ve çevre kalkınma ilişkisini optimum bir 206 ölçekte sağlayamamış ve dengeleyememiş, sonuçta çevre aleyhine bir tablo ortaya çıkmıştır. Geçmişten bugüne modernleşme ve çevre ilişkisi ters yönlü olarak işlemeye devam etmektedir. 18. Çevre için verilen eğitim yeterli olarak görülmemektedir. Đlk ve orta öğretim müfredatında çevreye ilişkin özel nitelikte herhangi bir ders programı bulunmamaktadır. Aynı şekilde halk eğitimi plânlamasında da çevre konusu ele alınmamaktadır. Böylece ülke genelinde örgün ve yaygın eğitimde bir noksanlık ortaya çıkmaktadır. Bir projenin başarıya ulaşması öncelikle eğitimli, bilinçli ve duyarlı insanlarla olanaklıdır. Bu nedenle çevre için eğitim projesi, geniş kapsamlı olarak, hem örgün hem de yaygın eğitimde ele alınması gereken bir önemdedir. 19. Đnsanlar, toplumlar ve bir bütün olarak ülkelerin; çevreye, diğer canlılara ve varlıklara gerekli saygıyı ve özeni gösterebilmeleri, bir çevre kültürü geliştirebilmeleri, çevre için eğitimden geçmelerine bağlıdır. Yaşam tarzlarını belirleyen kültürlerdir. Kültürlerin oluşumunda tarihsel geçmiş ve birikim kadar eğitimde etkilidir. Kültürel doku içerisinde çevre önemli bir unsur olarak yer almaktadır. Đnsanların kendilerini diğer bütün canlılardan üstün görmemeleri çevre felsefesinin amaçları arasında yer almaktadır. Đnsanların diğer canlılara karşı tutum ve davranışlarından önce kendi aralarında, erkeklerin kadınlara karşı tutum ve davranışları halen birçok sorun kümesi barındırmaktadır. Bu sorunlar ile doğaya karşı yapılan eylemler arasında bir ilişki bulunup bulunmadığı tartışılmakta olan bir konudur. 20. Đnsanların kendi çıkar ve mutlulukları için diğer canlılara ve varlıklara zarar verme hakları bulunmamaktadır. Günümüze kadar insan merkezli çevre anlayışı doğrultusunda, kapitalizminde etkisiyle tüketim ve mutluluk en yüksek değer olarak algılanmıştır. Oysa insanlık kendi bindiği dalı kestiğinin halen farkında değildir. Tüketerek mutlu olma düşüncesi bir yanılgı olarak geniş kitlelerce benimsenmiştir. Bunun sonucu olarak çok tüketen daha çok mutlu olacağını zannetmiştir. Böylece aşırı tüketim kapitalist ideoloji tarafından meşrulaştırılmıştır. Günümüzde çevre sorunlarının sosyolojik nedenlerine bakıldığında tüketim ekonomisinin ve bu anlayışın yaygınlığının önemli bir etken olduğu görülmektedir. 207 Tüketim kalıpları ve değer sisteminin çevre sorunlarına yol açtığı görüşü günümüzde büyük oranda kabul görmektedir. Mutluluk, haz, sevinç, keder, acı gibi kavramlara dayalı olarak, evrensel etik ve ahlâk yasalarına ulaşılabileceği değerlendirilmektedir. 21. Đnsan nüfusunun fazlalığı, çevre sorunlarına yol açan en önemli etkenlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Üretim miktarı değişmeden tüketimin artması sosyal ve ekonomik dengelerin bozulmasına ve çevresel sorunlara yol açmaktadır. Nüfus artışına paralel üretim artışı sağlanamadığı takdirde doğal çevrede dengesizlikler görülmeye başlanmaktadır. Öncelikle artan nüfusun fizyolojik ve biyolojik gereksinimlerinin karşılanması için çevresel değerler zarar görmektedir. 22. Yöneticilerin karar ve eylemlerinin iyiliği ve kötülüğü sonuçlarına bağlı olmalıdır düşüncesine kıyasla, karar ve eylemlerin iyiliği ve kötülüğü eylemin sonucuna değil, dayandığı ilke, niyet, amaç ile izlenen yol ve yöntemlere bağlı olmalıdır görüşü daha büyük oranda kabul görmektedir. Bütün iş ve eylemlerde, insanın tutum ve davranışlarının yanında, az ya da çok, doğanın da belirleyiciliği bulunmaktadır. Bu bakımdan insan unsuruna bağlı olmayan çeşitli faktörler düşünüldüğünde, iyilik ve kötülük değerlendirmesinin, eylemin sonucundan önce bu eylemin oluşum sürecine daha çok bağlı olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ve yöneticilerin, doğal olarak, zaten bütün karar ve eylemlerinde çevreyi korumayı ve iyileştirmeyi amaç edinmeleri, bütün insanlık ve doğal yaşam açısından bir zorunluluk ve gerekliliktir. Đnsanların ve yöneticilerin bütün karar ve eylemlerinin iyi ve kötü olmasını belirlemede en önemli ölçütün ve değerin adalet olduğu unutulmamalıdır. 23. Türkiye’de hem kırsal hem de kentsel alanda çok büyük bir imar sorunu bulunmaktadır. Kentsel toprak rantına dayalı çarpık kentleşme, tarım arazilerinin imara açılması, kıyıların ve orman alanlarının turizm dolayısıyla özel kullanıma açılması gibi birçok sorun yaşanmaktadır. Đmar bir sorun olmaktan daha çok en büyük çevre felâketlerinden biri haline gelmiştir. Çözüm bekleyen en acil çevre sorunlarının başında imar sorunu yer almaktadır. Ülkenin bu günkü imar durumunun nedeni, yerel yönetimlerin imar yetkisini doğru ve yerinde kullanmamaları, rant 208 çerçevesinde bilimsellikten uzak, tarihi dokuya yabancı, coğrafi gereksinimlere aykırı hareket etmeleridir. 24. AB müktesebatının gereği yerine getirilerek çevre yönetiminde kurumsal kapasitenin arttırılması, hukuksal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi ve gerekli yatırımların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Çevre bilincinin ve çevre kaygısının kamusal ve özel yaşamda yerleşmesi için politika belirlenmesi ve uygulanması ile çevre yönetiminin çevre odaklı olarak sürdürülmesi bakımından çaba gösterilmesi önem taşımaktadır. 6.5. Öneriler 1. Türkiye’de çevre mevzuatının etik bakış açısından yoksun olduğu ve daha çok insan odaklı anlayışla düzenlemelerin yapıldığı dikkate alındığında, çevre sorunlarının çözümüne yönelik olan ya da çevreye ilişkin tüm düzenlemelerde çevre odaklı bir anlayışa gereksinim olduğu ortaya çıkmaktadır. Çevre mevzuatının çevre odaklı bir anlayışla ele alınması ve yeterli içeriğe kavuşturulması gerekmektedir. Türkiye’de çevre mevzuatı çevre sorunlarının çözümünde yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle çevre mevzuatı etik açıdan yeniden gözden geçirilerek, çevre etiği bağlamında doğru bir bakış açısıyla gerekli düzeltimler yapılmalıdır. Kamu yönetiminde ve çevre hukukunda, çevrenin korunması ve geliştirilmesinden daha çok ekonomik kalkınmanın sağlanmasına öncelik verildiği gözlenmektedir. Çevre, kalkınma için bir araç olarak görülmektedir. Çevrenin insanlığa hizmet ettiği için bir değer taşımakta olduğu görüşü terk edilmelidir. Bunun için insan ve canlı odaklı bir anlayıştan çevre odaklı bir anlayışa geçilerek mevzuat düzenlemeleri ele alınmalıdır. 2. Kırsal çevrede görülen çevre sorunlarının çözümü bağlamında, yöneticilerin sorunları etik ve ahlâk ilkeleri boyutunda yaklaşarak değerlendirmeleri büyük önem taşımaktadır. Kırsal çevrede her türlü karar, eylem, tutum ve davranışlarla ilgili kamu yönetimi sistemi ve yöneticiler duyarlı ve bilinçli olmalıdır. 3. Kırsal çevrede etik ve ahlâk dışı eylem ve uygulamaların önlenmesi için, çevreye ilişkin her türlü karar ve eylemlerin izleneceği, değerlendirileceği, kamu görevlileri etik kurulu gibi, bir çevre etik kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurulun 209 hem merkezde hem de taşrada teşkilâtı bulunmalı, böylece bürokrasi ve kırtasiyeciliğe yol açmadan etkili ve hızlı çalışması sağlanmalıdır. Bürokratik uygulamaların denetiminin özerk bir kurul tarafından yapılması işin doğasına daha uygundur. Bu nedenle merkezi yönetim içerisinde yer almakla birlikte idari ve mali açıdan özerk, kurum içerisinde sivil toplum kuruluşlarına yer verilen, atamalarında üniversitelerden ve basın-yayın kuruluşlarından kişilerinde bulunacağı çevre etik kurumu ve bu kurumun yönetimini yürütecek bir kurul oluşturulması gerekmektedir. Kırsal çevrede hem kamu hem de özel sektörün etik olmayan davranışları çevre etik kurulunun görev ve sorumluluğunda önlenmelidir. Aslında bu görev; tüm vatandaşların ve kamuoyunun sorumluluğunda, kamu ve özel kurumlar ile yazılı ve görsel basın ve yayın organlarının işbirliği içerisinde hareket etmeleri halinde başarılı bir şekilde yapılabilecektir. 4. Kırsal çevrede yaşan insanların, eğitim ve kültür düzeyinin yükseltilmesi ile ekonomik yönden desteklenmeleri, çevre için eğitim projeleri ile yaygın eğitim yoluyla bilinçlendirilmeleri sağlanmalıdır. Türkiye’de çevre sorunlarının halk tarafından bir sorun olarak algılanabilmesi için ve toplumun çevre sorunlarının çözümünde yeterli bilgi, görgü ve kültürle donatılması bakımından çevre eğitimine gerek örgün gerekse yaygın eğitimde yer verilmelidir. Çevreyi koruma, iyileştirme ve geliştirme konusunda yapılan çalışmalara halkın katılım düzeyi arttırılmalıdır. Çevre sorunlarının çoğunlukla toplumun tüketim kalıplarıyla ve toplumsal değerlerle olan ilgisi nedeniyle çevre için eğitim bağlamında halk eğitimi araç ve yöntemleri kullanılmalıdır. 5. Mülkî idare âmirlerinin kırsal alanda merkezi ve mahalli nitelikteki hizmetlerin verilmesinden sorumlu görevliler olarak, taşrada devleti, hükümeti ve ayrı ayrı her bir bakanlığın idarî ve siyasî temsilcileri olmaları düşünüldüğünde, bu göreve atananların, çevre bilim, siyaset bilimi, yönetim bilimleri gibi alanlarda lisansüstü eğitimi almaları ve bilgi çağının lider yöneticileri olarak yetiştirilmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle önceden olduğu gibi; mesleğe giriş için üst sınırın 25 yaş uygulaması ile beraber staj programları içine lisansüstü eğitiminde eklenmesi yararlı olacaktır. Yöneticilerin lisansüstü eğitim çalışmaları yaparken özellikle çevre bilimlerinde eğitim almaları teşvik edilmelidir. Bilindiği gibi çevreye 210 ilişkin birçok hukuksal düzenleme her aşamada mülkî idare âmirlerine görev, yetki ve sorumluluk yüklemektedir. 6. Mesleğe alınırken getirilen şartlara fakülteler açısından bakıldığında klâsik yönetici programlarına sahip okulların dışında yer alan fakültelerden Đşletme mühendisliği, Ekonomi ve Đktisat Fakülteleri v.b okullara yer verildiği görülmektedir. Bunlara ek olarak, günümüzde ve gelecekte çevre konusunun insan ve toplum yaşamındaki yeri ve önemi dikkate alınarak çevre mühendisliği eğitimi alanlarında mesleğe girebilmelerine olanak tanınması yararlı olacaktır. Fakültelerin uyguladığı eğitim programlarının ve içeriklerinin çevre yönetimi bağlamında etkili ve belirleyici olabileceği değerlendirildiğinden çevre bilimi eğitimi veren okullara mesleğe giriş olanağı verilmelidir. 7. Türkiye’de kırsal çevrede siyasal, hukuksal ve toplumsal sorunlarının çözümü devletten beklenmektedir. Bu nedenle devlet çevre konusunda öncülük görevlerini sürdürmelidir. Buna dayalı olarak mülkî idare âmirleri taşrada çevrecilik hareketlerinin içerisinde yer almalıdırlar. 8. Kamu Yöneticilerine çevre bilinci ve duyarlılığı konusunda hizmet içi eğitimler düzenlenmelidir. Çevre duyarlılığı ve çevre bilinci öncelikli bir konu olarak ele alınmalı, sadece Çevre Bakanlığı değil, devletin diğer birimleri de çalışmalara dâhil edilmelidir. Kamu yöneticileri bütün karar ve eylemlerinde çevreyi korumayı ve iyileştirmeyi amaç edinmelidirler. 9. Türkiye’de çevre hukukunun tam uygulanması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu kapsamda çevre hukukunun uygulanmaması sonucunda oluşacak zararlar konusunda ilgililere sorumluluk yüklenmeli ve yaptırımlar arttırılmalıdır. 10. Đl özel Đdareleri ve köy yönetimlerinin çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve görevleri yeterince etkili uygulayabilmeleri için seçilmiş il genel meclisi üyeleri ile köy muhtarlarına göreve başlamalarından önce ve görevleri sırasında çevre konusunda temel eğitim verilmelidir. 11. Đmar sorununun çözümü için idari ve mali açıdan özerk, özellikle üniversitelerin ilgili bölümleri ile ortaklaşa çalışacak, taşra örgütlenmesi de bulunacak bir imar üst kurumu oluşturulmalıdır. Bu kurumda sivil toplum temsilcileri, yerel yönetimlerden seçilmiş kişiler ve bilim insanları yer almalıdır. Đmar yetkisi TBMM adına bu kurum tarafından kullanılmalı, imar plânları ülke 211 düzeyinde hazırlandıktan sonra TBMM’nin onayından geçerek yürürlüğe girmeli ve bütçe kanunu gibi bir kanunla yıllık olarak yapılmalıdır. Đmar yetkisi yerel yönetimlerden alınmalıdır. Đmar yetkisi toplum adına bütçe yapma yetkisi kadar önemli ve değerlidir. O kadar ki, bütçe sonradan düzeltilebilir ya da değiştirilebilir. Ancak imar konusunda geriye dönmek bütçe kadar kolay ve mümkün olmayabilir. Ayrıca kadastro mahkemeleri örneğinde olduğu gibi imar mahkemeleri kurulmalı ve ülke genelinde ihtisas mahkemeleri olarak görev yapmalıdırlar. 212 KAYNAKÇA Akarsu, Bedia, Bilimsel Özgürlük ve Çevre Etiği, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara. Alpagut, Berna, Doğal Çevre ve Đnsanın Evrimi, Đnsan Çevre Toplum (ED: Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi, 2. Baskı, 1997, Ankara. Anadolu Ajansı, 15.05.2009. http://www.aa.com.tr/ Anıl, Nilgün, Ekoloji Doğa Tasarımı ve Çevre Etiği, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2001. Arapgirlioğlu, Kumru, Sınır Aşan Suların Kullanımında Ulusal Çıkarlar ve Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2003. Arapkirlioğlu, Kumru, “Biyoetik ve Çevre” Yaman Örs Armağanı, (Ed: Yönetim Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005. Arda, Berna, Esin Kahya ve Tamay Başağaç Gül, Bilim Etiği ve Bilim Tarihi, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2004. Armağan, Ramazan, Yerel Yönetimlerde Çevre Hizmetlerini Sunma Yöntemleri ve Karşılaştırmalı Analizi, Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 1996. Atayman, Veysel, Etik, Trend Yayınları (derleme), Đstanbul, 2006. Atış, Ela, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005. Avcı, Hüseyin, Çevre Sorunları ve Mahalli Đdareler, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:3. 213 Aydemir, Emine Dilek, Đş Etiği Kavramı, Đleri Bir Đş Etiği Uygulaması Olarak Đşletme Taahhütnameleri Ver Bir Araştırma, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul, 2002. Ayvalı, Atilla, Genel Olarak Metropoliten Yönetimler ve Yerel Yönetimlerini Çevre Konusuna Sosyo-Ekonomik Yaklaşımları, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış, Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 1989, s:39-40. Azqueta, Diego and Gonzalo Dalacamara, “Ethics, economics and environmental management” Ecological Economics, 56 (2006), p:524-533, www.elsevier.com/locate/ecolecon, Available online at www.sciencedirect.com; 10 May 2005, 05.02.2008. Bayramoğlu, Alada Adalet, Yerel Yönetim ve Ahlâk, Toplu Konut Đdaresi Başkanlığı-IULA_EMME yayını, Kent Basımevi, Đstanbul,1993. “Baimer, Kurt, The Moral Point of View, New York: Random House, 1965, 5. Bölüm.” Aktaran William Frankena, Etik, (Çev: Azmi Aydın), Đmge Kitabevi, Ankara, 2007, s:205. “Birnbach, Dieter, Verantwortung für Zukünftige Generationen, 6. bölüm, s:197240.” Aktaran Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:94. Büken, Nükhet Örnek ve Erhan Büken, “Nedir Şu Tıp Etiği Dedikleri?”, STED, Cilt:11, Sayı:1, Ankara, 2002. “Cantzen, Rolf, Daha Az Devlet Daha Çok Toplum, (Çev: Veysel Atayman), Đstanbul, Ayrıntı Yayınları” Aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008. Ceritli, Đsmail, Çevre Sorunları- Çevre Đçin Eğitim Đlişkisi ve Bir Araştırma Örneği, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 1996. 214 Ciniviz, Mehmet Yaşar, Etik Sorunlar Açısından “Ekolojik Etik”: Han Jonas Etiği Üzerine Bir Đnceleme, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2002. Coşkun, Bayram ve N.Kemal Öztürk, “Yerel yönetimlerde etkinlik ve etik” TODAĐE, ÇYY, C:11, sayı:2, Ocak 2002. Çobanoğlu, Nesrin, “Bireysel Etikten Toplumsal- Siyasal Etiğe”, Yaman Örs Armağanı, (Ed: Yayın Kurulu), Türkiye Biyoetik Derneği Yayınları, Adana, 2005. Çobanoğlu, Nesrin, Tıp Etiği, Đlke Yayınevi, Ankara, 2007. Çobanoğlu, Nesrin ve Gülefşan Demirbaş, “Biyoetik Yaklaşımların Uygulamalı Etiğe Yansımaları” Uluslar Arası Katılımlı 3. Ulusal Tıp Etiği Kongresi, Kongre Kitabı-1, (Ed), Özhan Matbaacılık, Bursa 2003. Çobanoğlu, Nesrin, Etik Kurullar (Ed: Nesrin Çobanoğlu), Etik Kurullar, 2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu, Ankara, 2009. Dedeoğlu, S.Gözde, Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đzmir, 2004. Demirekin, Hüseyin, Isparta Đlinde Çevre Sorunlarına Duyarlılık Analizi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2001. “De George, R.T., Business Ethics, 5. Edition, Prentice Hall Inc, NJ,USA,1999, s:56-72.” Aktaran Emine Dilek Aydemir, Đş Etiği Kavramı, Đleri Bir Đş Etiği Uygulaması Olarak Đşletme Taahhütnameleri Ver Bir Araştırma, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Đstanbul, 2002, s:8. Des Jardins, Joseph R., Çevre Etiği, Çevre Felsefesine Giriş, (Çev. Ruşen Keleş), Đmge Kitabevi, Nisan 2006 Ankara, 215 Dickinson, Whitney, Jessica Ferreyra, Kimberly L. Imbesi, ve diğerleri, The Ethical Challenges Faced by Ecological Restorationists , Ecological Restoration, Vol. 24, No. 2, June 2006, p:102-104. The University of Wisconsin System. Durak, Nejdet, Aristoteles ve Farabi’de Etik, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2003. Duru, Bülent, “Avrupa Birliği Çevre Politikası” A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, www.ankara.edu.tr/acikarsiv/fulltex/, 31.05.2009. Dünya’da ve Türkiye’de Bilim, Etik ve Üniversite, TÜBA, Bilimsel toplantı Yayınları, Ankara, 2000, s:65. Elliot, Robert, Evironmental Ethics, Oxford University Press, Walton Street, Oxford, 1995. Ergüç, Nurten, Đlköğretim Müfredat Lâboratuar Okulu Müdürlerinin Mesleki Etik Đlkelere Đlişkin Davranışları (Ankara ili Örneği), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ekim, Ankara, 2002. Eryılmaz, Bilal, Etik Kurullar (Ed:Nesrin Çobanoğlu), Kamu Görevlileri etik Kurulu, 2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu, Ankara 2009. Ertürk, Hasan, Çevre Bilimlerine Giriş, U.Ü.Yayınları, no:10, Bursa, 1996 Evanoff, Richard, “Reconciling Self, Society, and Nature in Environmental Ethics”, ENVIRONMENTAL ETHICS, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number 3 (September 2005), 2005 The Center for Political Ecology www.cnsjournal.org, p: 107-114. Evanoff, Richard, Environmental Ethics, Reconciling Self, Society, And Nature Đn Environmental Ethics, Capıtalısm Nature Socıalısm Volume 16 Number3 September 2005, The Center For Political Ecology Www.Cnsjournal.Org, 05.02.2008. Frankena, William, Etik, (Çev: Azmi Aydın), Đmge Kitabevi, Ankara, 2007, s:20. 216 “Fraser-Darling, Die Verantwortung des Menschen für seine Umwelt, Ökologie und Ethik”, Aktaran Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s: 93. Freiman, Christopher, “Environmental Virtue Ethics”, Book Rewiev, edited by Ronald Sandler and Philip Cafaro. New York and Oxford: Rowman & Littlefield, 2005, pp. 240. ETHICS & THE ENVIRONMENT, 11(1) 2006 , Indiana University Press, Bloomington, USA Geray, Cevat ve Ruşen Keleş, Can Hamamcı, ve diğerleri, Mahalli Đdareler ve Çevre El Kitabı, A.Ü.S.B.F, Ankara Görmez, Kemal, Çevre Sorunları ve Türkiye, Gazi Kitabevi, 3. baskı, Mart 2003, Ankara, Gülçubuk, Bülent, Türkiye’de Tarım, (Ed: Fahri Yavuz), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Aralık 2005, s:68-69. Güler, Birgül Ayman, Yerel Yönetimler, TODAĐE Yayınları No:280, Mart, 1998, Ankara. Gündoğdu, Özlem Şeniz, Kentsel Çevre Estetiğinin Etik Açıdan Đrdelenmesi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. Höhne, Hans-Joachim, “Die natur der Gesellschaft” Ausi Politik und Zeitgeschichte (B33-34_2000). Aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008. http://www.tarimmerkezi.com/yazar, 20.05.2009. http://www.çevreyillik.com.,2005 Işıksoy, Mehmet, Gelişme Sorunu ve Çevre Sorunları, Gelişme Ekonomisine Alternatif Olarak Sürdürülebilir Gelişme Paradigmasının Küreselleşme ve Azgelişmişlik Koşullarında Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi, Ankara, 1997. 217 Đnce, Meliha, Çevre Etiği, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1999. Kamu Hizmetinde Etik, TÜSĐAD-OECD, Eylül 2003, Đstanbul. Kaplan, Ayşegül, Çevre Sorunlarının Küreselleşmesi ve Uluslar arası Düzeyde Bütüncül Politika Arayışları, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1995, Ankara. Keleş, Ruşen, “Çevre Yurttaş, Sorumluluk”, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara. Keleş, Ruşen ve Can Hamamcı, Çevre Politikası, Đmge Kitabevi, Mayıs 2005, Ankara, Keleş, Ruşen, Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, Ağustos, 2000, Đstanbul. Keleş, Ruşen, Kentleşme Politikası, Đmge Kitabevi, Ankara 2006. Kılavuz, Raci, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Seçkin Yayınları, Ankara 2003, Kılavuz, Raci, Kamu Yönetiminde Etik ve Bir Sorun Alanı Olarak Yozlaşma, Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sivas, 2002. Kılıç, Selim, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008. Kongar, Emre, “Yıldız Teknik Üniversitesi Açılış Dersi”, 30 Eylül 1996, http://www.kongar.org/makaleler/, 20.05.2009. Kuçuradi, Đoanna, Etik, Türkiye Felsefe Kurumu, Türk Felsefesi Ya da Simurg Dizisi, Yayın No: 5, Ankara, 2006. 218 Lowe, Ian, “Environmental Movement”, Social Alternatives, Vol. 26, No: 3, Third Quarter, 2007. Lundmark, Carina, “The new ecological paradgm revisited: Anchoring the NEP scale in environmental ethics”, Environmental Education Research, Vol. 13, No. 3, July 2007. pp 329-347. Marx, Karl, Kapital, Üçüncü Cilt, Sol Yayınları, Ekim, 1997, Ankara. Minteer, Ben A. ve James P. Collins, Ecological Ethics: Building a New Tool Kit for Ecologists and Biodiversity Managers, School of Life Sciences, Arizona State University, Tempe, U.S.A.,Conservation Biology, Volume 19, No. 6, December 2005, p:1803-1812. Macit, Yunus, Hz. Peygamberin Sünnetinde Çevre, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Samsun, 1997. Milliyet Gazetesi, 11.02.2009, http://blog.milliyet.com.tr/minnie/ Önder, Tuncay, Bir “Yeni Toplumsal Hareket” Olarak Ekoloji Hareketinin Gelişimi ve Đdeolojik Yönelimleri, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2001. Örs, Yaman, Etik Açıdan Doğal Çevremiz, Đnsan Çevre Toplum (Ed: Ruşen Keleş) Đmge Kitabevi, 2. baskı, 1997, Ankara. Özdemir, Şevket, Türkiye’de Toplumsal Değişme ve Çevre Sorunlarına Duyarlılık, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1987. Özgener, Şevki, Đş Ahlakının Temelleri, Nobel Yayınları, Nisan 2004, Ankara. Öztuğ, Nafiye, Etik ve Đş Etiğine Đlişkin Yaklaşımlar (Bir Uygulama), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul, 2004. 219 Pfister, Lauren F., “Envıronmental Ethıcs And Some Probıng Questıons For Tradıtıonal Chınese Phılosophy” Journal of Chinese Philosophy 2007, Professor, Department of Religion and Philosophy Humanities,Hong Kong Baptist University; currently Visiting Professor, Institut für Religionswissenschaft,Universität Bern. 2007. Pieper, Annemarie Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999. “Resnik, David B. Bilim Etiği, (Çev:Vicdan Mutlu), Đstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004,” aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008. “Rock, M., Theologie der Natur, Ökologie und Ethik, s: 83, 93.” Aktaran Annemarie Pieper, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999, s:93. “Sylvan, Richard, Universal Purpose, Terrestial Greenhouse and Biological Evoluation, Canberra: Division of Philosophy and Law, Research School of Social Sciences, Australian National University, 1990.” Akt. Robert Elliot, Evironmental Ethics, Oxford University Press, Walton Street, Oxford, 1995, s:1. Şaylan, Gencay, Türkiye’de Bunalım ve Demokratik Çıkış Yolları, TÜBA Yayınları, Ekim 1998, Proje Raporu, Ankara, TMMOB, Çevre Mühendisleri Odası, Yerel Yönetimler Đçin Bütünsel/Önleyici Çevre Yönetimi Eğitimi Projesi, Aralık 2000, Ankara, Türkiye Đstatistik Kurumu, www.tuik.gov.tr/VeriBilgi/31.05.2009. Uslu, Đbrahim, Çevre Sorunları, Tarihi ve Teorik Bir Arka –Plan Araştırması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Đstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đstanbul, 1991, s:21-35. Welchman, Jennifer, Book Reviews, Environmental Virtue Ethics, Ronald Sandler-Philip Cafaro (Eds), Lanham, MD:Rowman-Littlefield,2005, University of Alberta, Society for Applied Philosophy 2008. 220 “Welan, Manfried, Umweltethik-Eine Hinführung, Diskussionspapier Nr. 75-R98, 1998,” Aktaran Selim Kılıç, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008. Wogaman, J. Philip, Ethics For Environmental Professionals, Environmental Practice 6 (1) March 2004, Specıal Sectıon. Yağanak, Eray, Đnsan-Doğa Đlişkisinin Etik Açıdan Đncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs, 2002. Yavuz, Fehmi, Kentsel Topraklar, A.Ü.S.B.F. yayınları 1980 Ankara. Yıldırım, Đrfan, Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van, 2003. TÜZEL DÜZENLEMELER Kanunlar, Tüzükler, Yönetmelikler Belediye Kanunu Kanun Numarası: 5393 Kabul Tarihi : 3/7/2005 Yayımlandığı R.Gazete Tarih: 13/7/2005 Sayı : 25874 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44 Çevre Kanunu Kanun Numarası : 2872 Kabul Tarihi : 9/8/1983 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Gecekondu Kanunu Yayımlandığı R. Gazete Kanun Numarası: 775 Kabul Tarihi: 20/7/1966 : Tarih : 30/7/1966 Sayı : 12362 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 5 Sayfa : 2626 Enerji Verimliliği Kanunu, Kanun No: 5627, RG Sayı:26510, 2.5.2007. Kabul Tarihi: 18/4/2007, Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 2/5/2007 Sayı : 26510, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt : 46. 221 Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun, Kanun Numarası: 4070, Kabul Tarihi: 16.2.1995 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 19.2.1995, Sayı:22207, Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt: 34, md:10. Đl Özel Đdaresi Kanunu, Kanun No. 5302Kabul Tarihi: 22.2.2005 Đmar Kanunu Kanun Numarası: 3194 Kabul Tarihi: 3/5/1985 Yayımlandığı R. Gazete: Tarih : 9/5/1985 Sayı : 18749 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 378 Đşyeri Açma Ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Kanun Numarası:3572 Kabul Tarihi: 14.6.1989yayımlandığı R. Gazete: Tarih : 17.6.1989 Sayı:20198 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 28 Sayfa : 7103 Kadastro Kanunu Kanun Numarası: 3402 Kabul Tarihi: 21/6/1987yayımlandığı R. Gazete: Tarih : 9/7/1987 Sayı : 19512 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 26 Sayfa:229 Kamulaştırma Kanunu Kanun Numarası : 2942 Kabul Tarihi: 4/11/1983 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 8/11/1983 Sayı : 18215yayımlandığı Düstur: Tertip:5 Cilt : 22 Sayfa : 843 Kıyı Kanunu Kanun Numarası : 3621 Kabul Tarihi : 4.4.1990 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 17.4.1990 Sayı : 20495 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 29 Sayfa :76 Köy Kanunu Kanun Numarası: 442 Kabul Tarihi : 18/3/1924yayımlandığı R. Gazete:Tarih : 7/4/1924 Sayı : 68 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 3 Cilt : 5 Sayfa : 336 Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu Kanun Numarası: 2863 Tarihi: 21/7/1983 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih : 23/7/1983 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 444 Kabul Sayı 18113 222 Maden Kanunu Kanun Numarası : 3213 Kabul Tarihi : 4/6/1985 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 15/6/1985 Sayı : 18785 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 446 Mahallî Đdare Birlikleri Kanunu Kanun Numarası: 5355 Kabul Tarihi: 26/5/2005 Yayımlandığı R.Gazete Tarih: 11/6/2005 Sayı : 25842 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44 Mera Kanunu Kanun Numarası : 4342 Kabul Tarihi : 25/2/1998 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih : 28/2/1998 Sayı : 23272 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 38 Milli Parklar Kanunu Kanun Numarası : 2873 Kabul Tarihi: 9/8/1983 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 508 Organik Tarım Kanunu, Kanun No: 5262, 1.12.2004. RG No: 25659. Tarih : 3/12/2004 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44. Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu 12/4/2000 Kanun Numarası : 4562 Kabul Tarihi : Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 15/4/2000 Yayımlandığı Düstur Sayı : 24025 : Tertip : 5, Cilt : 39, Sayfa: Orman Kanunu Kanun Numarası : 6831 Kabul Tarihi: 31/8/1956 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih : 8/9/1956 Sayı : 9402 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 37 Sayfa:2457 Su Ürünleri Kanunu Kanun Numarası: 1380 Kabul Tarihi: 22/3/1971 Yayımlandğı R. Gazete : Tarih : 4/4/1971 Sayı : 13799 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 10 Sayfa : 2056 Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu, Kanun no: 3083, Kabul Tarihi: 22.11.1984, Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 1.12.1984 Sayı: 18592,Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5, Cilt: 24, Sayfa: 80, Md:19. 223 Sular Hakkında Kanun Kanun Numarası : 831 Kabul Tarihi: 28/4/1926 Yayımlandığı R.Gazete : Tarihi : 10/5/1926 Sayı : 368 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 3 Cilt : 7 Sayfa : 887. Sular Kanununun Uygulanışını Gösteren Tüzük Tarihi : 12.8.1928, Bakanlar Kurulu Kararının No : 7044 Dayandığı Kanunun Tarihi : 28.4.1926, Yayımlandığı R.Gazetenin Tarihi : 29.8.1928, No :831 No :976 Yayımlandığı Düsturun Tertibi: 3, Cildi:9, S :793 Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanunu Tarihi: 3/7/2005 Yayımlandığı R.Gazete Kanun Numarası: 5403 Kabul : Tarih: 19/7/2005 Sayı : 25880 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44 Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, Kanun No: 2690, Kabul Tarihi: 9.7.1982, Resmi Gazete Sayı: 17753. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Kanun Numarası: 1593 Kabul Tarihi: 24/4/1930 Yayımlandığı R.Gazete: 6/5/1930 Sayı : 1489 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 3 Cilt : 11 Sayfa : 143 Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına Đlişkin Kanun, Kanun No: 5346, Resmi Gazete sayı: 25819, 18.5.2005. Yeraltı Suları Hakkında Kanun Kanun Numarası: 167 Kabul Tarihi: 16/12/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 23/12/1960 Sayı : 10688yayımlandığı Düstur : Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 814. Yeraltı Suları Tüzüğü 5/1465 Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi : 20.7.1961,No : Dayandığı Kanunun Tarihi : 16.12.1960, No : 167 Yayımlandığı R. Gazetenin Tarihi:8.8.1961, No : 10875 Yayımlandığı Düsturun Tertibi: 4, Cildi: 1, S. 2975 Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği 224 Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği Endüstri Bölgeleri Yönetmeliği Đl Özel Đdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarihi; 9.10.2005, Sayı: 25961. Đşyeri Açma Ve Çalışma Ruhsatlarına Đlişkin Yönetmelik Orman Köylüleri Kalkınma Fonu Yönetmeliği Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması Yönetmeliği Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği 225 EKLER: ANKET: KĐŞĐSEL BĐLGĐLER Aşağıda bazı kişisel bilgilerinizin saptanması için hazırlanmış sorular bulunmaktadır. Lütfen durumunuza uygun seçeneği “x” işareti ile belirtiniz. Soruların cevapsız bırakılmaması büyük önem taşımaktadır. A.Yaş 1.25-35 yıl ( ) 2.35-45 yıl ( ) 3.45-55 yıl ( ) 4.55-65 yıl ( ) B.Yönetim Görevi 1.Merkez Teşkilâtında Görevli ( ) 2.Vali-Merkez Valisi ( ) 3.Vali Yardımcısı ( ) 4.Kaymakam ( ) 5.Hukuk Đşleri Müdürü ( ) 6.Mülkiye Müfettişi ( ) 7.Kaymakam Adayı ( ) 226 C.Eğitim Durumu 1.Lisans ( ) 2.Yüksek Lisans ( ) 3.Doktora ( ) D.Yöneticilik Kıdemi 1.5 yıl ve daha az ( ) 2.6-10 yıl ( ) 3.11-15 yıl ( ) 4.16-20 yıl ( ) 5.21 yıl ve üzeri ( ) E. Mezun Olunan Fakülte 1.Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi ( ) 2.Đstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi ( ) 3.Hukuk Fakültesi ( ) 4.Đktisâdi ve Đdarî Bilimler Fakültesi ( ) 5.Diğer ( ) 227 Yönerge: olduğunu uygun yanıt aralığını işaretleyerek belirtmenizdir. Hiç Katılmıyorum Az Katılıyorum Orta Düzeyde Katılıyorum Çok Katılıyorum Tam Katılıyorum Aşağıda yer alan ifadeler çevre sorunları ve çevre etiği ile ilgili bilgi ve 1. Türkiye’de çevre bakımından en önemli sorun; toplumda çevre bilinci ○ ○ ○ ○ ○ 2. Çevre sorunlarının çözümü devletten beklenmektedir. ○ ○ ○ ○ ○ 3. Toplum, çevre sorunlarının çözümü için yeterli bilgi, kültür, eğitim ve ○ ○ ○ ○ ○ 4. Kamu Yöneticileri çevreye duyarsız kalmaktadırlar. ○ ○ ○ ○ ○ 5. Çevre duyarlılığı ve çevre bilinci öncelikli bir konu olarak ○ ○ ○ ○ ○ 6. Türkiye’de çevre mevzuatı çevre sorunlarının çözümünde yetersizdir. ○ ○ ○ ○ ○ 7. Türkiye’de çevre sorunları çevre hukukunun tam uygulanmaması ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ 9. Türkiye’de çevre sorunları halk tarafından bir sorun olarak ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ 12. Günümüzde insan doğa ile bir savaş vermektedir. ○ ○ ○ ○ ○ 13. Đl özel Đdareleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ görüşlerinize ilişkindir. Ölçekte bulunan ifadelerin doğru ya da yanlış yanıtı yoktur. Sizden istenen aşağıdaki ifadeleri dikkatle okuyarak bu ifadelerden her birinin bilgi ve görüşleriniz açısından ne ölçüde doğru ve duyarlılığının yeteri kadar gelişmemiş olmasıdır. ekonomik düzeye sahip değildir. görülmemektedir. nedeniyle ortaya çıkmaktadır. 8. Kamu yöneticileri çevrenin korunması ve geliştirilmesinden daha çok ekonomik kalkınmanın sağlanmasına öncelik vermektedirler. algılanmamaktadır. 10. Çevreyi koruma, iyileştirme ve geliştirme konusunda yapılan çalışmalara halkın katılım düzeyi yok denecek kadar azdır. 11. Çevre sorunları çoğunlukla toplumun aşırı tüketiminden kaynaklanmaktadır. görevleri yeterince etkili uygulayamamaktadır. 14. Köy yönetimleri çevre konusunda kendilerine verilen yetki ve görevleri uygulayamamaktadır. 228 15. Çevre sorunları gelecek kuşaklara bir kötülüktür. ○ ○ ○ ○ ○ 16. Çevre, kalkınma için bir araç olarak görülmektedir. ○ ○ ○ ○ ○ 17. Modernleşme süreci çevre sorunlarının temel nedenidir. ○ ○ ○ ○ ○ 18. Çevre için verilen eğitim yeterli değildir. ○ ○ ○ ○ ○ 19. Đnsanlar, diğer canlılara ve varlıklara gerekli saygıyı ve özeni ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ 21.Đnsanların kendi çıkar ve mutlulukları için diğer canlılara ve varlıklara ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ 24. Kadınların ezilmesi ile doğaya karşı yapılan eylemler arasında bir ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ 27. Çevre insanlığa hizmet ettiği için bir değer taşımaktadır. ○ ○ ○ ○ ○ 28. Mutluluk, haz, sevinç, keder, acı gibi kavramlara dayalı olarak, ○ ○ ○ ○ ○ 29. Yönetici bütün karar ve eylemlerinde çevreyi korumayı ve ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ ○ göstermelidirler. 20. Đnsanlar kendilerini bütün canlılardan üstün görmemelidirler. zarar verme hakları olmamalıdır. 22. Đnsan nüfusunun fazlalığı, çevre sorunlarına yol açan en önemli etkenlerden biridir. 23. Tüketim kalıpları ve değer sistemi çevre sorunlarına yol açmaktadır. ilişki bulunmaktadır. 25. Yöneticinin karar ve eylemlerinin iyiliği ve kötülüğü sonuçlarına ○ bağlı olmalıdır. 26. Yöneticinin karar ve eylemlerinin iyiliği ve kötülüğü eylemin sonucuna değil, dayandığı ilke, niyet, amaç ile izlenen yol ve yöntemlere bağlı olmalıdır. evrensel etik ve ahlâk yasalarına ulaşılabilir. iyileştirmeyi amaç edinmelidir. 30. Yönetici karar ve eylemlerinin iyi ve kötü olmasını belirlemede en ○ önemli ölçüt adalettir. 229 Araştırmanın Hipotezleri Çerçevesinde Anket Sorularına Verilen Yanıtların Değerlendirilmesi ÇE1 Frequency Valid Hiç katılmıyorum 128 Percent Valid Percent 100,0 Cumulative Percent 100,0 100,0 ÇE2 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ,8 3,9 Cumulative Percent ,8 4,7 21,9 21,9 26,6 69 25 128 53,9 19,5 100,0 53,9 19,5 100,0 80,5 100,0 Frequency 10 Percent 7,8 Valid Percent 7,8 Cumulative Percent 7,8 43 33,6 33,6 41,4 50 25 128 39,1 19,5 100,0 39,1 19,5 100,0 80,5 100,0 Frequency 3 29 Percent 2,3 22,7 Valid Percent 2,3 22,7 Cumulative Percent 2,3 25,0 54 42,2 42,2 67,2 36 6 128 28,1 4,7 100,0 28,1 4,7 100,0 95,3 100,0 Frequency 1 5 Percent ,8 3,9 28 Valid Percent ÇE3 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE4 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam 230 ÇE5 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Frequency 2 8 Percent 1,6 6,3 Valid Percent 1,6 6,3 Cumulative Percent 1,6 7,8 35 27,3 27,3 35,2 62 21 128 48,4 16,4 100,0 48,4 16,4 100,0 83,6 100,0 Frequency 14 35 Percent 10,9 27,3 Valid Percent 10,9 27,3 Cumulative Percent 10,9 38,3 49 38,3 38,3 76,6 25 5 128 19,5 3,9 100,0 19,5 3,9 100,0 96,1 100,0 Frequency 7 24 Percent 5,5 18,8 Valid Percent 5,5 18,8 Cumulative Percent 5,5 24,2 29 22,7 22,7 46,9 53 15 128 41,4 11,7 100,0 41,4 11,7 100,0 88,3 100,0 Frequency 12 Percent 9,4 Valid Percent 9,4 Cumulative Percent 9,4 36 28,1 28,1 37,5 57 23 128 44,5 18,0 100,0 44,5 18,0 100,0 82,0 100,0 ÇE6 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE7 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE8 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam 231 ÇE9 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ,8 10,2 Cumulative Percent ,8 10,9 33,6 33,6 44,5 56 15 128 43,8 11,7 100,0 43,8 11,7 100,0 88,3 100,0 Frequency 3 13 Percent 2,3 10,2 Valid Percent 2,3 10,2 Cumulative Percent 2,3 12,5 46 35,9 35,9 48,4 55 11 128 43,0 8,6 100,0 43,0 8,6 100,0 91,4 100,0 Frequency 20 44 Percent 15,6 34,4 Valid Percent 15,6 34,4 Cumulative Percent 15,6 50,0 36 28,1 28,1 78,1 25 3 128 19,5 2,3 100,0 19,5 2,3 100,0 97,7 100,0 Frequency 16 19 Percent 12,5 14,8 Valid Percent 12,5 14,8 Cumulative Percent 12,5 27,3 49 38,3 38,3 65,6 32 12 128 25,0 9,4 100,0 25,0 9,4 100,0 90,6 100,0 Frequency 1 13 Percent ,8 10,2 43 Valid Percent ÇE10 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE11 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE12 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam 232 ÇE13 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Frequency 6 Percent 4,7 Valid Percent 4,7 Cumulative Percent 4,7 18 14,1 14,1 18,8 64 40 128 50,0 31,3 100,0 50,0 31,3 100,0 68,8 100,0 Frequency 2 Percent 1,6 Valid Percent 1,6 Cumulative Percent 1,6 9 7,0 7,0 8,6 49 68 128 38,3 53,1 100,0 38,3 53,1 100,0 46,9 100,0 ÇE14 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE15 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ,8 ,8 Cumulative Percent ,8 1,6 3,9 3,9 5,5 30,5 64,1 100,0 30,5 64,1 100,0 35,9 100,0 Frequency 20 23 Percent 15,6 18,0 Valid Percent 15,6 18,0 Cumulative Percent 15,6 33,6 42 32,8 32,8 66,4 30 13 128 23,4 10,2 100,0 23,4 10,2 100,0 89,8 100,0 Frequency 1 1 Percent ,8 ,8 5 39 82 128 Valid Percent ÇE16 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam 233 ÇE17 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Frequency 5 15 Percent 3,9 11,7 Valid Percent 3,9 11,7 Cumulative Percent 3,9 15,6 35 27,3 27,3 43,0 51 22 128 39,8 17,2 100,0 39,8 17,2 100,0 82,8 100,0 Frequency 6 Percent 4,7 Valid Percent 4,7 Cumulative Percent 4,7 24 18,8 18,8 23,4 67 31 128 52,3 24,2 100,0 52,3 24,2 100,0 75,8 100,0 Frequency 1 Percent ,8 4 29 94 128 ÇE18 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE19 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Valid Percent ,8 Cumulative Percent ,8 3,1 3,1 3,9 22,7 73,4 100,0 22,7 73,4 100,0 26,6 100,0 Frequency 23 17 Percent 18,0 13,3 Valid Percent 18,0 13,3 Cumulative Percent 18,0 31,3 23 18,0 18,0 49,2 29 36 128 22,7 28,1 100,0 22,7 28,1 100,0 71,9 100,0 ÇE20 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam 234 ÇE21 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Frequency 6 Percent 4,7 Valid Percent 4,7 Cumulative Percent 4,7 13 10,2 10,2 14,8 42 67 128 32,8 52,3 100,0 32,8 52,3 100,0 47,7 100,0 Frequency 13 27 Percent 10,2 21,1 Valid Percent 10,2 21,1 Cumulative Percent 10,2 31,3 46 35,9 35,9 67,2 34 8 128 26,6 6,3 100,0 26,6 6,3 100,0 93,8 100,0 Frequency 2 6 Percent 1,6 4,7 Valid Percent 1,6 4,7 Cumulative Percent 1,6 6,3 38 29,7 29,7 35,9 59 23 128 46,1 18,0 100,0 46,1 18,0 100,0 82,0 100,0 Frequency 55 27 Percent 43,0 21,1 Valid Percent 43,0 21,1 Cumulative Percent 43,0 64,1 30 23,4 23,4 87,5 13 3 128 10,2 2,3 100,0 10,2 2,3 100,0 97,7 100,0 ÇE22 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE23 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE24 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam 235 ÇE25 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Frequency 12 18 Percent 9,4 14,1 Valid Percent 9,4 14,1 Cumulative Percent 9,4 23,4 49 38,3 38,3 61,7 39 10 128 30,5 7,8 100,0 30,5 7,8 100,0 92,2 100,0 Frequency 10 22 Percent 7,8 17,2 Valid Percent 7,8 17,2 Cumulative Percent 7,8 25,0 38 29,7 29,7 54,7 41 17 128 32,0 13,3 100,0 32,0 13,3 100,0 86,7 100,0 Frequency 3 9 Percent 2,3 7,0 Valid Percent 2,3 7,0 Cumulative Percent 2,3 9,4 21 16,4 16,4 25,8 46 49 128 35,9 38,3 100,0 35,9 38,3 100,0 61,7 100,0 Frequency 14 17 Percent 10,9 13,3 Valid Percent 10,9 13,3 Cumulative Percent 10,9 24,2 49 38,3 38,3 62,5 33 15 128 25,8 11,7 100,0 25,8 11,7 100,0 88,3 100,0 ÇE26 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE27 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam ÇE28 Valid Hiç katılmıyorum Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam 236 ÇE29 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Frequency 3 Percent 2,3 Valid Percent 2,3 Cumulative Percent 2,3 31 24,2 24,2 26,6 61 33 128 47,7 25,8 100,0 47,7 25,8 100,0 74,2 100,0 Frequency 3 Percent 2,3 Valid Percent 2,3 Cumulative Percent 2,3 18 14,1 14,1 16,4 49 58 128 38,3 45,3 100,0 38,3 45,3 100,0 54,7 100,0 ÇE30 Valid Az katılıyorum Orta düzeyde katılıyorum Çok katılıyorum Tam katılıyorum Toplam Descriptive Statistics Standart N Range Minimum Maximum Sum Ortalama Sapma Variance Egtdrmu 128 2,00 1,00 3,00 188,00 1,4688 ,61398 ,377 Fakülte 128 4,00 1,00 5,00 243,00 1,8984 1,22211 1,494 Kidem 128 4,00 1,00 5,00 428,00 3,3438 1,41665 2,007 Yaş 128 3,00 1,00 4,00 246,00 1,9219 ,77976 ,608 128 5,00 1,00 6,00 444,00 3,4688 1,53149 2,345 Yöngörev i Valid N (listwise) 128 237 Statistics Yaş N Valid Yön. Eğitim Kıdem Görevi Durumu Fakülte 128 128 128 128 128 0 0 0 0 0 Ortalama 1,9219 3,4688 1,4688 3,3438 1,8984 Std. Error of Ortalama ,06892 ,13537 ,05427 ,12522 ,10802 Median 2,0000 4,0000 1,0000 4,0000 1,0000 2,00 4,00 1,00 4,00 1,00 ,77976 1,53149 ,61398 1,41665 1,22211 Variance ,608 2,345 ,377 2,007 1,494 Skewness ,543 -,040 ,950 -,394 1,065 Std. Error of Skewness ,214 ,214 ,214 ,214 ,214 -,098 -,556 -,101 -1,170 -,134 Std. Error of Kurtosis ,425 ,425 ,425 ,425 ,425 Range 3,00 5,00 2,00 4,00 4,00 Minimum 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 Maximum 4,00 6,00 3,00 5,00 5,00 246,00 444,00 188,00 428,00 243,00 25 1,0000 3,0000 1,0000 2,0000 1,0000 50 2,0000 4,0000 1,0000 4,0000 1,0000 75 2,0000 4,0000 2,0000 5,0000 3,0000 Missing Mode Standart Sapma Kurtosis Sum Percentiles 238 ÖZET KIRSAL ALANDA ÇEVRE SORUNLARINA ETĐK YAKLAŞIM: KIRSAL ÇEVRE ETĐĞĐ Abdulkadir MAHMUTOĞLU Doktora Tezi Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Haziran 2009, 243 Sayfa Yeryüzünde bulunan bütün canlılarla birlikte insanlık, bugüne kadar eşi görülmemiş düzeyde çevre sorunları ile karşılaşmaktadır. Đnsanların sanayileşme, kentleşme, modernleşme gibi etkinlikleri ile başlayan çevre sorunları tarım topraklarına ve kırsal alanlara doğru yayılmıştır. Doğal kaynaklar çok büyük ölçüde kirlenmekte ve bozulmaktadır. Dünya nüfusu 6 milyarı aşmış durumdadır. Nüfusun artması kirlenmeyi ve bozulmayı da arttırmaktadır. Gelecek nesilleri de etkileyecek olan biyolojik, nükleer ve diğer zehirli atıklar giderek artmaktadır. Bu atıkların bir kısmı daha binlerce yıl öldürücü etkilerini sürdürecektir. Etik sadece kuramsal bir bilim değil, uygulamalı bir bilim olarak da karşımıza çıkmaktadır. Genel etik ilkelerinin belirli yaşam ve eylem alanlarına uygulanmasıyla birlikte o alanı ahlâkîlik ilkesi ve ahlâk bağlamında yorumlayan özel ve somut bir etik ortaya çıkmaktadır. Etik, kısaca ifade edilirse; felsefenin bir dalı olarak ahlaki sorunlar ve ahlaki yargılar hakkında felsefi düşünme anlamına gelmektedir. Etik felsefenin bulunduğu konumdan da güç alarak yaşamın hemen her alanı ile ilgili düşünmekte ve bunlara ilişkin ortaya bir yargı koyabilme potansiyelini taşımaktadır. Etik felsefenin bir alt dalı olarak yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Etik 239 ve ahlâk, kullandığı çeşitli araçlar ve yöntemler ile insanların tutum ve davranışlarına bir değer biçmektedir. Çevre etiği insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ahlaki ilişkilerin sistemli olarak incelenmesi, bir başka anlatımla ahlak kurallarının insanların doğal dünya karşısındaki davranışlarını yönettiğini ya da yönetmesi gerekliliğini öngören, insanların kimlere, nelere karşı sorumlu olduğunu ve bu sorumlulukların haklılığını açıklayan bir kuram olarak tanımlanabilmektedir. Topraklarının çok büyük bir bölümü kırsal alan olarak nitelenidirlen Türkiye’de Mülkî idare sisteminin ve yerel yönetimlerin (Đl özel idareleri ve Köyler) çevre yönetimi bağlamında önleyici, koruyucu, onarıcı, geliştirici nitelikte görevleri ve sorumlulukları söz konusudur. Merkezi idarenin taşra teşkilâtı ve yerel yönetimlerde görev yapan yöneticilerin çevre sorunlarına yaklaşımları ve etik anlayışları, çevreye ilişkin görevlerin yapılması, yetkilerin kullanılması ve sorumlulukların yerine getirilmesi bakımından anlamlı ve önemlidir. Bu çalışmada Türkiye’de kırsal alanda tarım, enerji, su, imar v.b. konularla ilgili olarak görülen kırsal çevre sorunları ile çevre hukuku etik yaklaşım çerçevesinde ele alınmıştır. Mülkî idare âmirlerinin kırsal çevre etiği konusunda görüş ve düşüncelerinin neler olduğu, bu görüş ve düşünceler arasında yaş, eğitim, okul, kıdem ve yönetim görevlerine göre bir farklılık olup olmadığı araştırılmıştır. Araştırmanın yapıldığı tarihlerde mülki idare amiri olarak görev yapan 1859 kişi bulunmaktadır. Araştırma problemlerinin yanıtlanması için yapılan veri toplama aracı bir internet adresinde yayınlanmış, bu adresi gösteren açıklama elektronik ortamda tüm mülkî idare âmirlerine e-posta olarak gönderilmiş ve internet sitesine giriş yapılarak soruların yanıtlanması istenmiştir. Yanıtlar elektronik ortamda internet üzerinden kayıt altına alınmıştır. Toplanan olan veriler üzerinde istatistik testler SPSS programı kullanılarak yapılmış ve böylelikle veriler çözümlenmiştir. Bu verilerin analizi için frekans, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapmalar, t testi ve Anova testi kullanılmıştır. 240 Elde edilen bulgular daha sonra yorumlanmış ve sonuçlar ile öneriler ortaya konmuştur. Bu araştırmada bağımsız değişken olarak kişisel değişkenler, bağımlı değişkenler olarak da çevre etiği algılamaları ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Çevre, Etik, Çevre Etiği, Kırsal Çevre Etiği, Yerel Yönetimler, Mülkî Đdare Âmirliği. 241 ABSTRACT ETHICAL APRROACH TO THE ENVIRONMENTAL PROBLEMS IN THE RURAL AREAS Abdulkadir MAHMUTOĞLU PHD Thesis Department of Social Environment Sciences Thesis Supervisor: Doç. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU June 2009, 243 Pages Together with the other living creatures on planet earth, human being has been encountering unexampled level of environmental problems as per date. The environmental problems of human being started with the activities of industrialization and urbanization have widened towards the arable lands and rural areas. Natural resources have been to a great extent contaminated and spoilt. World population already has exceeded the 6 billion. Population growth increases the contamination and spoilt in the environment. The nuclear and other poisoned wastes, which will affect the future generation, have increased progressively. Certain part of these wastes will also maintain their deadly effects thousands of years. Ethic is not a theoretical science; it appears as a practical science in front of us. Together with application of the general ethical principles to certain social and action areas, particular and concrete ethical rules- which interpret that area in regard to the morality principles and moral values- appear. If the ethic is defined briefly: as a branch of philosophy, ethic means that thinking philosophically about the moral problems and moral judgments. Getting strength from the status of philosophy, ethics has consideration concerning all the areas of life and it carries a potential to deliver judgments in relation to all these areas. Ethics as a sub-branch of philosophy has 242 become an indispensable elements of life. Ethics and morality appraise conducts and behaviors of people by means of using certain tools and methods. Environmental ethics means to examine systematically the moral relations between human being and natural environment, another words, it envisages that moral principles governs or must govern the conducts of human being against the natural environment and that it can be defined as a theory which explain the justification of responsibility of human being and that what or to whom human being is responsible for. Administrative system and local administration in Turkey, in which vast majority of its lands are qualified as in the rural areas (city administration and villages), have duties and responsibilities with respect to the environmental government as preventive, reparative, protective and developer. Approaches and ethical perceptions of administrators working within rural branches of central government and the local administrations are meaningful and important in terms of carrying out the duties and responsibilities and exercising competences regarding environment. In this research, it was addressed the rural environmental problems in Turkey seen concerning farming, energy, water and construction in rural areas within the context of the ethical approach in environmental law. It was examined that what the opinions and considerations of administrators on the rural environmental ethics are and whether there are variations among these considerations and opinions according to the age group, education level, school they have attended, seniority and administrative duties. At the time of the research, there were 1859 person who were working as governor. The questionnaire prepared for collecting data in order to answer the research questions were broadcasted within a website and web-address and explanation were forwarded to all governors via e-mails and they were asked to access to this website and to answer questions. Answers for this questionnaire were kept within a database via internet. 243 Statistical tests on this collected data were carried out by means of SPSS software (eğer bilgisayar programı ise) and then data were analyzed. To analyze these data, frequency, percent, arithmetic average, standard deviations, t test and Anova test were used. Findings were then interpreted and results and certain proposals were put forwarded. In this study, personal parameters were addressed as independent variable and environmental ethics were addressed as dependent parameters. Key Words: Environment, Ethics, Environmental Environmental Ethics, Local Administrations, Governorship Office. Ethics, Rural