Rıza Heybetoğlu Kerbela (3) Uzun ve heveslisi olmayanı sıkacak teferruata girmeden devam ediyoruz… Hz. Muhammed’in doğumuna kadar ilerleyelim… Dedesi Abdulmuttalib… İslam tarihçileri Abdulmuttalib’e toz kondurmazlar. Biz de konduracak değiliz fakat Fil vakasının kahramanı, peygamberin isim babası ve hamisi, erdem ve hikmet sahibi Abdulmuttalib’in, kendi çocuklarından birine neden “Abdul-uzza” (Uzza’nın kulu) adını verdiğini sormak zorundayız. Uzza, Mekkelilerin ulu tanrılarından biri. Lat, Menat, Uzza ve Hubel bu putların/tanrıların en bilinenleri ve meşhurları… Abdulmuttalib, oğullarından birine, daha sonra Ebu Leheb diye anılacak olan ve Kuran’da lanetlenen oğluna, neden Uzza’nın kulu ismini verdi? İslam tarihçileri Abdulmuttalib’in pagan olduğunu söylemediği gibi, oğluna nasıl olup ta bir putun ismini verdiği sorusunu da sormaz… Bin soru sorabilir, bin sayfa yazabiliriz… Ve fakat Abdulmuttalib gerçekten de asil, vakur, mümin, erdem ve hikmet sahibi bir insan… Geçiyoruz… Kerbela beklemez… Hz. Muhammed’in doğumuna ilişkin bir dolu mucizeler anlatılır. Mevlit bu mucizeleri anlatan en güzel manzumlardandır. Doğduğu gece göller batar, Mecusilerin ateşleri söner, Kâbe’deki putlar devrilir vs. Sürekli üzerinde bir bulut gezer, eli değdiği yer neşv-ü nema bulur… Peki, böyle bir çocuk büyüdüğünde “ben peygamberim” dese kim şaşırır? Kimsenin şaşırmaması gerekir, hatta “bu çocuk doğduğu andan itibaren mucizelerle yaşadı, belliydi sonunda kutsal biri olacağı” denirdi onun için… Oysa hiç de öyle olmadı. Hz. Muhammed peygamberliğini açıkladığında herkes, “hadi canım, Muhammed mi?” diye hayrete kapılmışlardı. Kimse ondan böyle bir şey beklemiyordu. Belki de, ilk dönem İslam tarihi yazıcıları, İsa’nın mucizevî hayatına kendilerini biraz fazla kaptırmışlardı ve -sanki gerekliymiş gibi- ona yaldızlı bir CV hazırlama gereği duymuşlardı… Yolda bir Nasturi eren onu ve alametlerini görmüş ve amcasına, “bu çocuğu Şam’a götürmeyin, orada çok Yahudi var, bu alametleri fark ederler ve ona zarar verirler” demiş. Amcası da (Ebu Talib) mallarını oracıkta satıp gerisin geriye Mekke’ye dönmüş… Sanki Yahudiler, her yerde öldürmek üzere peygamber arayan ortaçağ sniper’ları… Ayrıca Mekke’den Şam’a varasıya kadar elli yerde Yahudiler var, Medine de, Hayber’de… Her şehirde, her kasabada var olan Yahudiler fark edememişler de, sadece Şam Yahudileri mi fark edeceklermiş? Bir de, Hz. Muhammed geçimini ticaretle sağlayan biri ve defalarca Hatice’nin mallarını kervanlarla taşıdığını biliyoruz. Tüm bu seferleri boyunca hiçbir Yahudi peygamber avcısına denk gelmedi mi? Bu arada, neden bu Bahira olayı erken dönemlerde hiç anılmazken, daha ziyade Hıristiyanlarla Müslümanların cebelleşmek zorunda kaldıkları, Hicri 200’lerden sonraki kaynaklarda geçer? Hz. Muhammed bir tacirdi… Yani sürekli seyahat eden ve sürekli farklı dinler, kültürler ile temas halinde olan biriydi. Elbette onları ve inançlarını tanıyordu. Ancak Bahira olayı tam da, tartışmada sıkışıldığı an sıkılan bir kurşuna benziyor… Peygamberin Ümmi oluşu meselesine gelince; Ümmi, semavi din formasyonu almamış kişilere verilen addır. Kuran Arapçasına bakıldığında, ehl-i kitap ulemasının kimlere ümmi dedikleri irdelenirse, Muhammed’e neden ve nasıl ümmi dendiği de anlaşılır. Bir semavi dinin rahle-i tedrisinden geçmemiş olmaktır ümmi olmak, yoksa okuma yazma bilmeme değil… Zira okuryazar olmayan biri yıllarca nasıl ticaret yapar? Onca hesabı, senedi nasıl tutar? Ticaret yapıyor, din kuruyor, koca Kuranı ezberliyor ama 28 harfi öğrenemiyor… Çelişkinin dibi… Pak ve erdemli bir genç… O kadar ki, Mekkelilerin yozlaşmış hayatları onu ve bir grup genci rahatsız ediyor… Bir de meşhur bir Bahira meselesi var… Tüm müsteşriklerin üzerine atladığı bir uydurma bu da… Seyahatleri sırasında dünyayı tanıma fırsatı bulan bu nesil, yaşadıkları toplumu ve bu toplumun ahlaksızca işledikleri zulümleri düzeltme yolları arıyorlar. “Hılful fudul” (erdemliler hareketi) adında bir teşkilat kuruyorlar ve Mekke’de zulme uğrayan kim varsa haklarını almaya yemin ediyorlar… Bu cemiyetin/kardeşliğin mensupları ve sonrasında ne olduğuna ilişkin tatmin edici bir cevap bulamazsınız kaynaklarda. Neden? Peygamber olan bir kişinin, daha vahiy almaya başlamadığı yıllarda hakkı tutan ve haykıran biri olması teolojik açıdan hangi mahsurları barındırır? O gün yemin ettiği gençlerden hangisi/hangileri daha sonraları İslam’ın en önemli isimleri oldular? Hılful fudul mensupları yazılırken, peygamberin kadim dostları neden anılmadılar? Anılsalar ne olurdu? Efendim peygamber çocukken amcası ile Şam’a sefere çıkmış. Komplocular iş başına… Kim bilir? http://www.mgkmedya.com Pazar, Kasım 23, 2014 - Sayfa 1 / 2 Rıza Heybetoğlu Kerbela (3) Hılful fudul önemlidir… Ebu Bekir’in şak diye Müslüman olmasının veya Ebu Cehil gibilerin inatla Muhammed’e düşmanlık yapmalarının nedenleri anlaşılacaksa, Hılful Fudul’un deşifre edilmesi ile mümkün olacaktır. Ta Hüseyin ile dönemin Emevileri arasındaki mücadeleye varıncaya kadar… (İleride daha kapsamlı bir şekilde anlatırız.) Sonra inziva dönemi… Mağarada derin sorgulamalar… İslam tarihçileri, Hz. Muhammed’in mağarada (Hira) ibadet ettiklerini söylerler… Ne ibadeti? Hangi ritüeller? Burada kastettikleri bildiğimiz ibadetlerse, bu mümkün değil. Çünkü orada yaptığı ibadetlere ilişkin bir rivayet yok. Eğer ibadetten kasıt, sorgulama ve düşünme ise, o zaman da ibadet denen uygulamaların tamamı gözden geçirilmeye muhtaç kalır ki, maazallah… Hiçbir Ortodoks dinci, düşünmenin ibadet olduğu hakikatini kabul etmez/edemez… Ederlerse ortada kendi anladıkları manada din diye bir şey kalmaz. O halde Hz. Muhammed 40 yaşına kadar Hira mağarasına çekilip ne yapıyordu? Zulümleri hazmedemeyen tertemiz bir genç… Örgütlenme çabaları sekteye uğramış besbelli… Ve ıssız bir mağaraya çekilip bir şeyler yapıyor… Her ne yapıyorduysa, her ne soruyorduysa, her ne düşünüyorduysa bilemiyoruz ancak cevabını Allahtan başkasının veremeyeceği şeyler olmalı ki, sonunda Allah onunla konuştu… Doğru soruyu, doğru şekilde sormayı becerebilirsen, ibadetin nasıl olduğunu öğrenmeye çalıştığın kadar, ne olduğunu anlamaya çalışırsan, sıyrılarak saf bir gönül ile O’na âşık olursan, frekansı yakalarsan… Allah sana da cevap verir… Zikir nedir? O zaman anlarsın… Ve bir bakarsın ki, doğudan batıya her yanı kuşatan, sana da “Oku” diyor… (devam edecek…) http://www.mgkmedya.com Pazar, Kasım 23, 2014 - Sayfa 2 / 2