Sakın Cahillerden Olma

advertisement
Sakın Cahillerden Olma
Perşembe, 15 Ekim 2009 18:46
Nedense kimseler anlamaz eyvah!
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Resulallah!
Ancak sen okursun yüreğimizi
Bu ilkyazımızı, başlık yerine seçtiğimiz En’am suresinin 35. ayetine ayırdık. Kuranı Kerimde
yirmiye yakın ayet, cahilleri ve Cahiliyye tavrını kınar, peygamberleri ve inananları uyarır. (Bkz.
48.26, 33.33, 5.50, 7.138, 46.23) Kur’an penceresinden baktığımızda görülüyor ki; cahillik veya
cehalet; – çoğumuzun sıkça kullandığı gibi – sadece okula gitmemiş olan veya okuma yazma
bilmeyen, bilgiden uzak olan anlamına gelmiyor. İslam’ın şiddetle kınadığı, sakınmamızı istediği
cehalet; arzu ve isteklerinin, dünyevi menfaatlerinin, basit duygularının, her çeşit taassubun ve
zevki sefanın esiri olarak, mutlak hakikati, değişmez gerçekleri görmemek, inkar etmek, onlara
düşmanlık beslemek, gönül kapılarını kainatın mutlak ve tek ışığına kapatarak karanlığa razı
olmaktır. Cehalet; sınırlı bir hayatı, ebedi ve sonsuz bir hayata tercih etmektir. Cehalet iyi olanla
kötü olanı, güzel olanla çirkin olanı, doğru olanla yanlış olanı, yüce olanla aşağı olanı değişmek
ve düşüğüne razı olmaktır. Bu, altın, elmas, yakut, inci, mercan dolu hazineye sahip olmak
yerine teneke parçalarına razı olmaktır.
Cehalet, ilimsizlik anlamına geldiği gibi bu ilmin insanı götürmesi gereken mutlak hakikatten
uzak olmak anlamında daha çok kullanılmaktadır. Bu yazıda asıl benim dikkat çekmek istediğim
bu ikinci anlamdır. Bu ikinci anlam dolayısı iledir ki, İslam, kendisinden önceki dönemi “Cahiliyye
dönemi” diye isimlendirmiş ve varlığının en büyük savaşını bu cahili anlayışa karşı vermiştir.
Cahiliyye hayatında ölçüler İlâhî kaynaktan değil, zevk ve arzulardan alınmaktadır. Güçlünün
borusu ötmekte, onun sözü geçmektedir. Zayıflar yine ezilmekte, insanlar haklarına yine gereği
gibi kavuşamamaktadır. Kumar, zinâ, fuhuş, hırsızlık en geniş şekilde yapılmakta, içki su yerine
içilmekte, fâiz ekonominin can damarı kabul edilmektedir. İslâm’ın günah dediği pek çok şey
çağdaş ahlâk sayılmaktadır. Kadınlar yine alınıp satılmakta, açılıp saçılmaları kadın hakkı,
çağdaşlık kabul edilmektedir. Bilinmelidir ki İnsanların arzularını ilahlaştırdığı, nefislerinin,
isteklerinin kulu oldukları, Allah’ın hükümlerinin kabul edilmediği, çeşitli ilâhlara ibâdet edildiği,
sömürü ve zulmün bulunduğu, ırkçılık ve tarafgirliğin yaygın olduğu, hüküm vermede hakkın ve
adâletin uygulanmadığı her yer ve zamanda Cahiliye var demektir. Cahiliye, dengeleri alt üst
olmuş ve kokuşmuş bir hayatın ismidir. Bu ters yüz olmuş anlayışın en büyük temsilcisi hiç
şüphesiz ki manası, ‘bilgeliğin ve hikmetin temsilcisi ve kaynağı’ anlamındaki Ebu’l Hikem’in
ismini bizzat ümmi olan Hz. Peygamber, Ebu Cehil yani ‘Cehaletin temsilcisi’ olarak
değiştirmiştir. Oysa Mekkeliler için, yüksek bir mevkie ve saygın bir yere sahip olan bu liderin
sadece ‘benim kabilemden değil’ gibi basit ırkçı bir söylemle Hz.Peygamberi ve onunla gelen
tüm hakikatleri reddettiğini tarih kitapları haber vermektedirler.
1/3
Sakın Cahillerden Olma
Perşembe, 15 Ekim 2009 18:46
İşte İslam’ın kabul edilemez gördüğü ve sakınılmasını, peygamberlerin şahsında tüm
müminlerden şiddetle istediği, bu insan ile onun hakikate kapalı mantığıdır. Unutulmamalıdır ki
İslam’ın kişilerle bir alıp veremediği yoktur. Onun mücadelesi yanlış mantık ve anlayışlar iledir.
İşte tam bu noktada, cahil kimdir ve onun yanlış işleyen mantığının ve hayat anlayışının ilkeleri
nelerdir? Sorusu önem arz etmektedir. Cahil; ilme ve akletmeye karşıdır. O, düşünmek ve
üretmek yerine taklit etmeyi tercih eder.
Dolayısıyla o, kolaycıdır. Tefekküründeki yozlaşmadan ötürü her sonuca kolay ulaşmak
çabasındadır. Bu açıdan slogancı ve şabloncudur. Gelenekleri yüceltir, din haline getirir.
Kendine ait bir fikir, muhakemeye götüren bir ilim ve tefekkür sahibi olmadığı için onun kavgası
geleneğin yüceltilmesi üzerine bina edilir. Bu açıdan mevcut düzenin devamından yanadır. Bu
düzeni değiştirecek her hareketi tehlike olarak görür. Bu sebepledir ki, tüm peygamberler ortaya
koydukları onca delile rağmen kendilerine söylenen sadece ‘biz babalarımızdan gördüğümüz
dini terk etmeyiz’ itirazı olmuştur.
Cahil; ırkçıdır. “ Mazlumda, zalimde olsa kardeşinin tarafını tut" prensibi onun en önemli
ilkesidir. Bir kimsenin haklılığı, kendinden olmasına bağlıdır. Bendense haklıdır diye inanır.
Cahil; güçlüden yanadır. Güçlü olanın haklı olduğuna inanır. Haklı olanın güçlü olması
gerektiğini anlayamaz. Bu nedenle mütekebbirdir. Câhil kalabalıkçıdır, kemiyetçidir. Ona göre,
bir fikrin doğruluğu, sahip çıkanların kalabalık oluşu ya da onu onaylayan parmak sayılarının
çokluğu iledir. Câhil hoşgörüsüzdür. Kendi fikri ve zikrine aykırı her ‘karşı’nın yok edilmesi
gereğine inanır. Kendine alternatif gibi görünenlere “vurun kellesini!” formülünün uygulanmasını
ister. Bu nedenle bu kişiler ve hakim oldukları yönetimler baskıcı ve zorbadır. Ona göre
farklılıklar, zenginlik değil düşmanlık ve terörün, anarşinin ifadesidir. Cahil ve Cahiliye anlayışı
tek tipçidir. Herkesin kendisi gibi olmasını ister. Aksi davrananları en acımasız biçimde
cezalandırır. Cahil ve Cahili anlayış materyalist ve çıkarcıdır. Para karşılığında satılamayacak
şey yoktur onun için. İnanç, ahlak, ırz, namus, vicdan vs. İnsanların değeri aylık gelirleri ile ve
maddi kazançları ile doğru orantılıdır. ‘Paran kadar konuş, Paran kadar adamsın’ sözleri onların
değer yargılarını yansıtır. Toplumdaki zayıf insanlar, güçsüzler, kimsesizler, yaşlanmış kimseler
artık birer yüktürler. Bu kişilik ve hayat anlayışını düzeltmek için en büyük gayreti hiç şüphesiz ki
kendisi bir ümmi olan Hz. Peygamber vermiştir. Ümmilik ile cehaleti birbirinden ayırmak için Hz.
Peygamberin ümmîliği üzerinde durmak kanaatimce yerinde olacaktır. Evet, o, ümmi idi ve
okuma yazması yoktu. Kendisine inen ilk ayet ve ilk emir ‘oku!’ iken o, bu emri ‘okuma yazma
öğren, harfleri tanı’ anlamında algılamamıştır.
Onun gözünde, yeryüzündeki çiçek ve böceklerden, gökyüzündeki yıldızlara kadar bütün kâinat,
o ilk ayetin işaret ettiği gibi okunmayı bekleyen bir kitaptı. Yine ona göre en büyük hikmet,
eşyanın varlık hakikatini kavramaktı. Bu hikmetten yoksun olanlar, eşyanın işaret ettiği en büyük
hakikati görmeyenler, göremeyenler cehaletin kör karanlığında kalanlardı.
2/3
Sakın Cahillerden Olma
Perşembe, 15 Ekim 2009 18:46
Kendisi de dualarında her daim bunun için Rabbine iltica ederdi. Ümmü Seleme(r.a.) anlatıyor:
"Resûlullah (s.a.v.) evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu: "Allah'ın adıyla Ona
tevekkül ettim. Allahım! Zillete düşmekten, dalâlete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten,
hakkımızda cehâlete düşülmüş olmasından sana sığınırız". (Ashabı Sünen)
Evet, o, harfleri okuyamıyordu fakat o coğrafyayı, o diyarın insanlarını, o toplumu, daha önemlisi
her insanın yüreğini her şeyden iyi okuyordu. Dünyanın kendi döneminde en bedbaht yeri ve en
olmaz insanlarından bir medeniyet kurarak, her daim kendi zamanından ‘asr-ı saadet’ yani
mutluluk yılları diye söz ettirecekti. O, hâlâ bu konuda da tek çare ve yegâne örnek olmaya
devam ediyor.
Şüphesiz ki cahil kimsenin ve Cahiliye anlayışının bir çok karakteristiği vardır. Bizler sadece
temel özelliklerine değinmeye çalıştık. Unutulmamalıdır ki bu anlayış ve bakış açısı sadece bir
döneme ait tanımlama değil genel geçer bir tespittir. Işığın ve hikmetin peşinden koşanlar, bu
ayette olduğu gibi kendilerine yol gösteren bir işaret mutlaka bulacaklardır.
Ve’s selam.
Ayet terimi’nin, işaret anlamına geldiği ehlince malumdur. Dolayısı ile bütün ayetler aslında
hayat yolculuğumuzda yol kenarlarına iliştirilmiş birer tabela gibidirler ve gidilecek doğru yönü
işaret ederler. Bütün tabelalar gibi onlarda herkesin hizmetine sunulmuştur. Ancak sadece
doğru hedefe varmak isteyenlere yol gösterebilirler. “İşaret levhaları, gidecek bir hedefi olanlar
içindir” sözü manidardır. Pek tabiidir ki yolun sonuna gelindiğinde kendisini arzu etmediği
mekânlarda bulanlar, çoğunlukla çevresindeki ikaz işaretlerini önemsemeyenlerdir. İşte biz, bu
ve - nasip olursa – bundan sonraki yazılarımızda bu işaret levhalarını okumaya çalışacağız.
3/3
Download