1 Kasım 2007 oranının düşmesidir. Eğer membranlar üzerinde oluşan kirlilikler (gözeneklerin tıkanması) giderilmemişse ters ozmoz sistemi hızlı şekilde kirlenir. Besleme suyu debisi artırılırsa geri kazanma oranı düşer ve çok fazla miktarda reddedilen su kanalizasyona gider. Suda bulunan sertlik mineralleri, yani Ca ve Mg bileşikleri daha fazla tabakalaşma eğilimi gösterdiğinden, bu iyonlar yarı geçirgen zarın daha hızlı tıkanmasına neden olur. Pulcuklar halinde membran gözeneklerini tıkayan bu minerallerin temizlenmesi de daha zordur. Bu nedenle çok sert suların ters ozmoz sistemlerine beslenmeden önce iyon değiştiricilerde yumuşatılması yoluna gidilmektedir. Piyasada satışı yapılan bireysel tip ters ozmoz üniteleri mevcut olup kullanımı da pratiktir. Şebeke basıncı, ozmotik basıncı yenmeye yeterli olmadığından, sistemin ayrıca enerji tüketeceğinin bilinmesi gerekir. Membran tıkanma problemlerini en aza indirmek için, su yumuşatma kolonlarıyla birlikte kombine olan ünitelerin kullanılmasına dikkat edilmesi gerekir. Ayrıca, üniteden alınan her bir litre arıtılmış suya karşılık iki litre civarında suyun atılıyor olması su tüketimini artıracaktır. Bu nedenle tüketici, bu şekilde arıtılmış suyu her türlü ihtiyacı için kullanmayı istemeyecek, genellikle içme suyu olarak kullanacak, diğer kullanım yerlerindeki sertlik ve tuzluluk problemlerini yaşamaya devam edecektir. Kesikköprü suyu için bireysel ters ozmoz arıtma sistemleri kısmen çözüm olmakla birlikte, yukarıda bahsedilen dezavantajları nedeniyle doyurucu bir çözüm sağlamaktan uzaktır. Hem satış bedellerinin yüksek olması, hem de işletme maliyetleri nedeniyle kent halkının küçük bir yüzdesi tarafından kullanılacağı tahmin edilmektedir. Yaygın bir çözüm için merkezi arıtma tesisi kurulması daha akılcı bir çözüm olacaktır. Merkezi arıtma tesisi kurarken, yukarıda bahsedilen yüksek atık su miktarının getireceği problemler göz önünde bulundurularak tesisin Kesikköprü Barajı yanında kurulması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Günde 500 bin ton ham suyu, 150 kilometre civarında bir pompalama ile Ankara’ya getirdikten sonra bunun günde 100 bin tonunu hiç kullanmadan 5 kat tuzlu bir şekilde Ankara Çayı’na boşaltmak ne ekonomik mantığa ne de çevreye duyarlı yaklaşıma uyar. Aynı gerekçelerle arıtma tesisinin, Gölbaşı’nda kurulması da ekonomik ve çevresel açıdan yanlıştır. Üstelik Mogan ve Eymir gibi küçük hacimli ve başka kaynaklardan beslenmesi çok sınırlı olan göllere bu miktarda tuzlu su deşarjı yapılması, bu göllerin karakterini tamamen değiştirerek geri döndürülemez ekolojik hasarlara yol açar. Mühendislik mesleği, uygulamanın olası sakıncalarını öngörerek önceden tedbir almayı gerektirir. Bu kez de biz mühendisler üzerimize düşen uyarı görevini yaparak merkezi arıtma tesisinin Kesikköprü Barajı’nda kurulmasının şart olduğunu hatırlatıyoruz. Hayatın bizi bir kez daha doğrulaması beklenmemeli ve gereksiz harcamalardan, telafisi imkansız çevre zararlarından kaçınılmalıdır. Polatlı Belediyesi benzer ileri teknoloji arıtma tesisini, çok daha küçük boyutta (30 bin ton/gün) kurmuştur. Tesisin yeri ham su kaynağının bulunduğu Yüzükbaşı’ndadır. Ankara’ya göre çok daha kısa pompalama yapılacak olmasına rağmen doğru mühendislik yaklaşımı uygulanmaktadır. Karşılaştırılama- 11 yacak ölçüde geniş parasal, teknik ve personel imkanlarıyla diğer küçük belediyelere örnek olması beklenen Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, önerilerimize “siyasi polemik” etiketini yapıştırmadan kulak vermesini ve Kırıkkale ile Polatlı Belediyelerinin uygulamalarını örnek almasını diliyoruz. İçmesuyunda Sodyum Yüksekliği Sodyum normal sınırlarda, normal vücut sıvı hacmi, kan basıncı ve hücresel işlevler açısından gerekli bir elementtir. Sodyumun genel kaynağı gıdalardır. Az miktarda içme suyu ile alınabilir. ABD Ulusal Araştırma Konseyi: • 0–1 yaş arası bebekler için 120–225 mg/gün • 2–9 yaş çocuklar için 300–400 mg gün • 10 yaş ve üzeri kişiler için ise 500 mg/gün önermektedir. Amerikan Kalp Örgütü hipertansiyonun önlenmesi için 2400 mg/gün sodyumun üzerine çıkılmamasını önerir. Tipik günlük alım miktarı 3500–4500 mg/gündür. ABD toplumunun %3 ünün tuz kısıtlaması uygulamakta olduğu bildirilmektedir. Genel olarak 250, 500, 1000, 2500 mg/gün sodyum içeren diyet önerilir. Bizim toplumumuz birçok besinle bu değerlerin çok üzerinde tuz almaktadır. • Deneysel çalışmalar sıçanlarda ve insan yetişkinlerinde aşırı sodyum alınmasıyla hipertansiyon arasında korelasyon olduğunu göstermektedir. • Yüksek hipertansiyon koroner kalp hastalığı ve inme arasında akın ilişki olduğunu göstermektedir. • Çocuklarda da aynı ilişkinin olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. sına yol açtığı, kumaş dokularında yıpratıcı kristaller halinde birikim yaptığı, cildin gözeneklerinde ve saç telleri etrafında tabakalaşma oluşturduğu, suyun iletildiği hatlarda ve özellikle ısıtıldığı, kaynatıldığı ekipmanda kireç tabakası oluşturarak bu ekipmanların kullanım etkinliğini düşürdüğü ve arızalara yol açtığı bilinmektedir. Klorür iyonlarının dolaylı etkisinden söz etmek mümkündür. Korozif özelliği olan klorür, iletim hatları ve depolama tanklarında, suyun temasta olduğu metal yüzeylerde çözünmeyi kolaylaştırmaktadır. Her hangi bir su bileşiminde 100 mg/L’nin üzerinde bulunan klorür miktarı hemen paslanmayı hızlandıran etki gösterir. Suyun kullanıldığı tüm alanlarda, boru tesisatlarının ve cihazların kireçlenmesi ve paslanması büyük sorunlar yaratmaktadır. Bu sorunlar, binlerce sanayi tesisini, iş yerini, konutu ve milyonlarca insanı ilgilendirmektedir. Bunları özetlersek; • Tesisat borularının, bağlantı elemanlarının ve cihazların kireçlenerek tıkanması veya paslanma sonucu aşınıp kırılması, • Çok yüksek sodyum alınması, bebeklerde böbreklerinin iyi gelişmemiş olması nedeniyle çok daha tehlikeli sonuçlar verebilmektedir. • Duş ve armatürlerin tıkanması, • Annenin yüksek sodyum alması anne karnındaki bebekte toksik etki yapmakta, ölüm oranını artırmaktadır. • Su ile ilgili elektrikli cihazların ve aksamlarının kireçlenme nedeni ile ömürlerinin kısa olması, verimlerinin düşük dolayısıyla elektrik harcamasının çok olmasıdır. • Sodyum doğrudan kanser yapıcı etkisi olmamakla birlikte, kanser gelişimini kolaylaştıran genotoksik etkisi bulunmaktadır. • Kanser yapıcı etkenlerle birlikte alınması durumunda mide kanserlerinin gelişmesini kolaylaştırmaktadır. İçmesuyunda Sülfat Yüksekliği • Sülfatların laksatif etkisi olduğu çok sayıda araştırma ile gösterilmiştir. • Laksatif etkinin şiddeti sülfat tipine bağlıdır (magnezum sülfat en kuvvetli laksatif etkiyi yapmaktadır) • Bu etkiye bağlı olarak bebekler, yaşlılar ve hamilelerde dehidrasyona yol açabilir. • Bu etkiye haftalar içinde uyum sağlanmakla birlikte duyarlı kişilerde ileri derecede sindirim sistemi sorunlarına yol açabilmektedir. • Kanser yapıcı etkisiyle ilgili veriler sınırlıdır. Kanser yapıcı etkisiyle ilgili verilerin yetersizliği nedeniyle grup D kanser yapıcı grupta tutulmaktadır. İçmesuyunda Klorür Yüksekliği • Suyun tadında bozulmaya yol açabilir. • Gözler ve solunum yollarında tahrişe yol açabilir. • Sindirim sisteminde atipik yakınmalara sebep olabilir. • Anemiye (Kansızlığa) sebep olabilir. • Bebeklerde ve çocuklarda sinir sistemi bozukluklarına yol açabilir. • Pahalı temizlik maddelerinin, tuzların ve yumuşatıcıların çok kullanılması, Sonuç Özet olarak, Ankara’da yaşanan ve yaşanacak su sıkıntısının nedeni, Büyükşehir Belediyesi’nin zamanında yapması gereken yatırımları yapmamasıdır ve sorumluluklarını yerine getirmemesiyle beraber, Türkiye’de uygulanan yanlış su politikalarının bir yansımasıdır. Suda özelleştirme yolunun nasıl açıldığının bir göstergesidir. Dünyada suyun özelleştirilmesi iki aşamada gerçekleşmektedir: Birinci aşama, su yönetiminin merkezi bir yapılanmadan (Örneğin DSİ) alınıp yerelleştirmesi zamanla su yönetiminin yerelleşme ile gerçekleştirilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Böylelikle yerelleştirme, ikinci aşamayı; özelleştirmeyi getirecektir. Tıpkı Ankara’da su kesintilerinin yaşandığı dönemde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in 31 Temmuz 2007’de Milliyet gazetesinde yer alan açıklamasında olduğu gibi: “Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak.” Su yönetiminin, 1953 yılında kurulan ve konusunda uzmanlaşmış DSİ’den alınarak yerelleştirilmesinin nedeni budur. Bu bağlamda, meslek odaları, su yönetiminin merkezi bir yapılanmada toplanması ve kamu yararı gözetilerek yönetilmesini talep etmektedir. Su politikalarının odak noktasını ise her insana günlük 25 litre içme ve kullanma suyunun ücretsiz verilmesi oluşturmalıdır. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası TMMOB Kimya Mühendisleri Odası İçmesuyu Şebekesinde Yaratacağı Olası Sorunlar TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi İçme kalitesinin yanında suyun sertliğinin, sabun ve deterjanın etkinliğini azaltarak tüketimlerinin artma- Ankara Tabip Odası