ORTA DÜNYA ARAŞTIRMALARI - 7 (İzinsiz çoğaltılamaz, kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.) sayfa düzeni Mehmet TÜRK baskı-cilt Dizgi Ofset Matbaacılar sitesi 10451 Sk. No:4 Tel: 0 332 342 07 42 KONYA ISBN 978-605-87883-7-4 Eylül-2013 Konya www.muhitder.org MUHAMMED RASÛLULLAH’I (s.a.v) TANIMAK Kimdir? Ne Yaptı? Ve Neler Bildirdi? Yaşanan Olaylar Ve Konular Açısından Hazırlayan: Prof. Dr. Abdullah Saim AÇIKGÖZOĞLU İÇİNDEKİLER MUHAMMED RASULULLAH’I TANIMAK .................................. 2 GİRİŞ ..................................................................................................... 2 ORTA DÜNYA’DAN TÜM İNSANLIĞA GÖNDERİLMİŞTİR .... 4 Kitabın Yöntemi Ve Amacı................................................................ 6 KISIM 1 ................................................................................................. 8 BÖLÜM 1 .............................................................................................. 8 VE İNSAN YARATILDI ..................................................................... 8 Orta Dünya Oluşturulmaya Başlandı ................................................. 9 Mekke Yeniden Yerleşim Bölgesi Oldu .......................................... 10 İbrahim Nebi Allah’ın Emri Ve Şeytanın Telkinleriyle Denendi .... 12 Kâbe Tekrar İnşa Edildi ................................................................... 13 BÖLÜM 2 ............................................................................................ 15 RASULULLAH’IN GENÇLİK DÖNEMİNDE ARAP BÖLGESİ 15 Kuzey Bizans Etkisindeydi .............................................................. 15 Güney Sasaniler Ve Bizans Arasında Gidip Geliyordu ................... 16 Ebrehe Filleriyle Kâbe’yi Yıkmak İstedi ......................................... 17 Mekke’de Siyasal Yapı Ve Yönetim................................................ 19 Mekke’de Toplum Yapısı................................................................. 22 Mekkelilerin Arap Kabileleri Arasındaki Konumu .......................... 24 BÖLÜM 3 ............................................................................................ 26 MEDİNE’NİN ÖZELLİKLERİ ........................................................ 26 Medine’deki Kabileler Ve İlişkileri ................................................. 26 Mekke Ve Medine’nin Dini Yapısı .................................................. 28 Putçuluk Sonradan Geldi.................................................................. 29 Kureyşliler Kendilerini Üstün Görüyorlardı .................................... 31 Kuran İbrahim Nebiden Kalan Doğru İbadetleri Devam Ettirmiş, Yanlışlarını Kaldırmıştır .................................................................. 31 Yahudilik Ve Hristiyanlık Biliniyordu ............................................. 32 Araplarda Takvim Ve Aylar ............................................................. 33 BÖLÜM 4 ............................................................................................ 35 RASULULLAH’IN (sav) KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ ..................... 35 Rasulullah’ın (Sav) İbrahim Ve Kureyş Soyundandır. .................... 35 Rasulullah Haşimi Kabilesindendir .................................................. 36 Rasulullah’ın (Sav) Doğumu Ve Çocukluğu.................................... 38 Sütannenin Yanında 4 Yıl Kadar Yaşadı ......................................... 38 Artık O Çobanlık Ve Ticaret Yapan Bir Gençti ............................... 40 Hılful Fudul Gurubuna Katıldı ......................................................... 40 Ticaret Yaptı Ve Ticari Seyahatleri Oldu......................................... 41 Hatice İle Evlendi ............................................................................. 41 Köle Zeyd’den Evlatlık Zeyd’e ........................................................ 42 Kâbe’nin Tamirine Katıldı ............................................................... 43 Rasulullah’ın İslam Öncesi Dini Yaşantısı ...................................... 43 Rasulullah’ın Beden Özellikleri ....................................................... 45 BÖLÜM 5 ............................................................................................ 46 RASULULLAH’IN (sav) BİLGİ VE KARAR VERME KAYNAKLARI .................................................................................. 46 Rasulullah Hangi Bilgi Kaynağını Nasıl Kullanacağını Biliyordu .. 51 Rasulullah’ın (Sav) Karar Verdiği Alanlar ...................................... 51 Çok Yönlü Bütünlüğü Yol Olarak İzlemiştir ................................... 52 Müslümanlar İlimle, İctihatla Ve İstişareyle Karar Verirler ............ 53 BÖLÜM 6 ............................................................................................ 54 RASULULLAH’IN RASULULLAH OLDUĞUNA YÖNELİK İKNA DELİLLERİ ............................................................................ 54 Güvenilir İnsandı .............................................................................. 54 Peygamberliğin İman Yoluna Doğru Olarak Sahip Olmak.............. 55 Ehli Kitaba Rasulullah’ın Geleceği Bilgisinin Allah Tarafından Verilmesi .......................................................................................... 55 Vahiy Adına Söylediklerine Kendisinin Kesin İman Etmesi Ve Uygulaması ...................................................................................... 57 Vahiy Almayı İstedikleri Zaman Yapamamaları Ve Değiştirememeleri . 58 Söylediğinin Allah’tan Olduğuna Yönelik Ve İnsanların Tekrarını Yapamadıkları Bir Delil Sunması .................................................... 58 Kuran Rasulullah’ın Rasulullah Olduğunun Açık Delilidir ............. 60 BÖLÜM 7 ............................................................................................ 61 RASULULLAH’IN (SAV) MEKKE DÖNEMİ ............................... 61 Vahiy Gönderilmeye Başlandı ......................................................... 62 Hatice Valide Akıllı Ve Bilgili Bir Eş Olarak Rasulullah’ı Tasdik Etti... 63 Bir Ara Vahiy Kesildi Ve Tekrar Başladı ........................................ 64 İlk Müslüman Olanlar ...................................................................... 66 Vahiy Ne Zaman Geliyor Ve Rasulullah Ne Yapıyordu? ................ 66 BÖLÜM 8 ............................................................................................ 68 VAHYİN TOPLUMA BİLDİRİLMESİ İÇİN YAPILANLAR...... 68 En Yakınlara Çağırma Dönemi Yaşanmıştır. ................................... 68 Vahyin Kesilmesi Dönemi Yaşanmıştır ........................................... 68 Vahyin İnsanlara Duyurulma Dönemleri ......................................... 69 Namaz Kılmak Vahiyle Birlikte Başlamıştır.................................... 70 Erkam’ın Evi Buluşma Yeri Edinildi. .............................................. 71 Yakın Akrabaları Uyarma Dönemi Yaşanmıştır .............................. 71 Halka Açıktan Anlatma Dönemine Geçilmiştir. .............................. 73 BÖLÜM 9 ............................................................................................ 75 MEKKE’DE MÜŞRİKLERİN İSLAM’A KARŞI KOYUŞLARININ ÖRNEKLERİ ..................................................... 75 Aldırmadılar Ve Önemsemez Göründüler ....................................... 75 Alay Etmek Ve Kötülemek Yolunu İzlediler ................................... 75 Kuran’ı Değiştir Dediler................................................................... 76 Başkası Öğretiyor Dediler ................................................................ 77 Kuran’ın toplumda dinlenilmemesi için çalıştılar ............................ 77 Karşı İtirazlar İleri Sürdüler ............................................................. 77 Müslümanları Bahane Ederek İslam’a Karşı Çıkıyorlardı ............... 78 İktisadi Olarak Engeller Oluşturdular .............................................. 78 Müşrikler Bedeni Şiddetle Karşılık Vermeye Başladılar ................. 78 Rasulullah’a Karşı Şiddet Uygulamaları .......................................... 79 Zayıf Müslümanlara Yapılan İşkencelerden Örnekler ..................... 80 Yasir Ailesinden Şehit Geliyor ........................................................ 81 Habbab’ın Sırtı Kızgın Demirlerle Yakılıyor................................... 81 Toplumsal Gücü Olanlara Yapılan Şiddet Uygulamalarından Örnekler .... 82 Kuran’ın Müzikal Hitabı Ve Anlamı Müşriklerde Dinleme İhtiyacı Oluşturuyordu .................................................................................. 83 Amca Ebu Talib’in Rasulullah’ı Korumaktan Vazgeçmesini İstediler . 84 Aile Baskısı Uyguladılar .................................................................. 85 Rasulullah’ı Vazgeçirmek İçin Mal, Kadın Ve İktidar Teklif Ettiler .... 85 Rasulullah’tan Yapamayacağı Şeyler İstediler................................. 87 Putlarımıza İtaat Ederseniz İslam’a İtaat Ederiz Dediler ................. 87 Kendileri Masallar Anlatarak Kuran’ın Hitabını Dengeleyeceklerini Sandılar ............................................................................................ 89 Allah Vahiy Gönderecekse Bize Göndermeliydi Diyorlardı ........... 90 Bir Kısmının Gerekçesi Bizim Soyumuz Üstün Olmalı İddiasıydı.. 90 Fuhuş Yöntemini Müslüman Olmaya Engel Olarak Kullandılar ..... 91 BÖLÜM 10 .......................................................................................... 92 MEKKE’DE MÜSLÜMANLARIN YAŞADIKLARI BAZI OLAYLAR .......................................................................................... 92 Müslümanlar Nadir Durumlar Dışında Şiddete Şiddetle Karşılık Vermediler........................................................................................ 92 Müslümanlar ERKAM’IN Evini Buluşma Yeri Yaptılar................. 92 HAMZA B. Abdulmuttalip Müslümanlara Katıldı .......................... 93 Müslümanlar HABEŞİSTAN’a HİCRET Etmek Zorunda Kaldılar 93 Bazı Hristiyanlar Müslüman Oldular ............................................... 96 Rasulullah’ı Öldürmek İçin Gelen ÖMER Müslüman Oldu ............ 96 Müslümanları Açık Hapishaneye Tıktılar, İktisadi Ve Toplumsal Kuşatmaya Aldılar ........................................................................... 97 İki Destekçi Ve Korumacı Vefat Etti ............................................... 99 Rasulullah Taif Şehrindeki Dayı Akrabalarından Sığınma İsteğinde Bulundu. ......................................................................................... 100 Allah’ın İSRA Ve MİR’AC İkramları Geldi.................................. 102 Allah Yolundaki Cehdde Yöntem Hataları Düzeltiliyordu ............ 104 Mekke Döneminin En Önemli Olayı Kuran’ın Hitabıydı .............. 106 BÖLÜM 11 ........................................................................................ 107 MEDİNE’YE HİCRET .................................................................... 107 Medineliler İslam’ı Kabul Etmeye Başladı, İlk AKABE Buluşması 107 Birinci AKABE Biatı Yapıldı ........................................................ 108 İkinci AKABE Biatı Yapıldı .......................................................... 109 Müslümanlar Küçük Guruplar Halinde Gizlice Medine’ye Hicrete Başladı ............................................................................................ 110 Müşrikler Rasulullah’ı Öldürme Ekibi Kurdular ........................... 111 Rasulullah Hicrete Başladı. İlk Gidiş Sevr Mağarasınaydı ............ 112 Medine’ye Yolculuk Başladı.......................................................... 115 KISIM 2:............................................................................................ 117 MEDİNE DÖNEMİ .......................................................................... 117 BÖLÜM 1:......................................................................................... 118 HİCRİ 1. YIL .................................................................................... 118 Rasulullah (Sav) Abdullah B. Ubey’i Ziyaret Etti ......................... 118 Kameri Takvime Hicret Başlangıç Yapıldı .................................... 118 Cuma Namazı ................................................................................. 119 Rasulullah (Sav) Hazrec Ve Evs Arasındaki Siyasi Sorunu Çözümledi 120 İlk Mescid Yerinin Akıllıca Seçimi ............................................... 122 Nebevi Mescidin Yapılması ........................................................... 123 Namazların Rekât Sayısı Artırıldı .................................................. 124 Kadınlardan Da İslam’a Ve Rasulullah’a İtaat Sözü Alındı .......... 125 Muhacir Ve Ensar Arasında Anlaşmalı Kardeşlik Yapıldı ............ 125 Medine Müslüman Devleti Kurulmaya Başlandı ........................... 127 Toplumsal Sözleşme, Medine Vesikası Yapıldı............................. 127 Medine’nin Sınırlarının Belirlenmesi............................................. 136 Nüfus Sayısı Yaptırılması .............................................................. 137 Ezan Okunmaya Başlandı .............................................................. 137 Halkın Temel İhtiyaçlarının Karşılanmasına Yönelik Düzenlemeler Yapıldı ............................................................................................ 137 Müslümanların Müslüman Devleti’ne Hicret Etmeleri Teşvik Edildi. 138 Toplumun Yeni Müslüman Devletine Karşı Konumlanması ......... 139 Savunma Harbine İzin Verildi........................................................ 140 Mekkeli Müşrikler Müslümanların Peşini Bırakmadı .................... 140 Cuheyne Kabilesi Müslüman Devleti’ni Tanıdı Ve Anlaşma Yaptılar . 141 Müşriklere Öncelikli İktisadi Ve Uluslararası İtibar Zararı Verildi.... 142 Rasulullah’ın Askerlere Tavsiyeleri ............................................... 142 Kervanlara Yönelik Seferlerin Sonuçları ....................................... 143 İktisadi Alan İhmal Edilmedi ......................................................... 144 Medine’de Müslümanlara Ait Pazaryerinin Belirlenmesi .............. 144 BÖLÜM 2:......................................................................................... 146 HİCRİ 2. YIL .................................................................................... 146 Aşure Orucunun Tutulması İstendi ................................................ 146 Rasulullah’ın İlk Askeri Seferi, Ebva Seferi .................................. 146 Mekkeli Müşriklerin Burnunun Dibine Askeri Sefer Düzenlendi, Nahle Seferi.................................................................................... 147 Kıble Kudüs’ten Kâbe’ye Çevrildi ................................................. 151 Suffe Topluluğu Oluştu .................................................................. 153 Ramazan Orucu Farz Kılındı.......................................................... 154 BEDİR SAVAŞI ................................................................................. 155 Müşrik Kervanı Yerine Müşrik Ordusuyla Karşılaştılar ................ 157 Rasulullah İstihbarata Önem Veriyordu ......................................... 158 Rasulullah Askerlerini Bedir Düzlüğüne Yerleştirirken İstişareye İtaat Etti .......................................................................................... 159 Allah’ın Gaybi Yardımları Geldi ................................................... 159 Rasulullah Tedbir Almakla Duayı Birlikte Yaptı........................... 160 Müşrik Esirlere İyi Davranıldı Ve Fidyeyle Serbest Bırakıldılar... 161 Bedir’de Esirler Alınmasını Allah Hoş Karşılamadı ...................... 162 Müşrikler Habeşistan Üzerinden Müslümanları Kuşatmak İstediler .. 172 Rasulullah Savaştaki İhtiyacına Rağmen Müslümanın Sözünde Durmasını İstedi ............................................................................. 173 İlk Ramazan Bayramı Ve Fitre Yardımı ........................................ 173 Ebu Süfyan Bedir’in İntikamı Seferi Düzenledi ............................ 173 Rasulullah’a Suikast Girişiminde Bulundular ................................ 174 Kaynuka Oğullarının Medine’den Çıkarılması .............................. 174 İlk Kurban Bayram’ı Namazı ......................................................... 176 BÖLÜM 3:......................................................................................... 178 Ka’b B. Eşref’in Düşmanlık Ve Hainliğine Son Verildi. ............... 178 Müşriklere Şam Yolu Doğudan Da Kapandı ................................. 180 Rasulullah Savaşın Yeri İçin İstişare Etti ....................................... 182 Münafıklar Son Dakikada Hainliklerini Gösterdiler ...................... 182 Düşman Psikolojik Savaş Taktiklerini De Kullanıyordu ............... 183 Rasulullah Ensar Sancağının Altında Savaşa Girdi ....................... 183 Rasulullah Tedbir, Dua Ve Tevekkülü Birlikte Yaşıyordu ............ 184 Savaş Müslümanlar Açısından Kazanma Ve Yenilgi Arasında Gidip Geldi ............................................................................................... 184 Müşriklerin Bir Kısmı Savaşı Kazandık Diye Çekilmeye Başladı .... 185 Tedbirli Olmakla İslam’ın Hakkını Savunmanın Dengesi Yaşandı ... 186 Uhud Şehitleri Uhud’da Bırakıldı .................................................. 187 Müşrikler Medine’ye Saldırmadıklarına Pişman Oldular Ama Rasulullah’ın Tedbiriyle Vazgeçtiler ............................................. 188 Rasulullah Sözünde Durdu Ama Müşrikler Durmadı .................... 190 Münafıklar Uhud’da Yaşananları Fırsat Bildiler............................ 190 Vakıf Düzeninin Oluşturulması ..................................................... 196 BÖLÜM 4:......................................................................................... 198 HİCRİ 4. YIL .................................................................................... 198 Eğitime Önem Verildi .................................................................... 198 Okuma Yazma Ve Yabancı Dil Öğrenimi Yaptırıldı ..................... 198 Uhud’da Yaşananlar Düşmanları Harekete Geçiriyordu................ 198 Eğitici Katliamları Oldu ................................................................. 199 Rec’i Kuyusu Bölgesinde Eğiticiler Şehit Edildi ........................... 199 Maune Kuyusu (Bir’i Maune) Bölgesinde Eğiticiler Şehit Edildi . 200 Nadir Oğullarının Medine’den Çıkarılması ................................... 201 BÖLÜM 5:......................................................................................... 206 HİCRİ 5. YIL .................................................................................... 206 BİZANSLA İLK KAPIŞMA GİRİŞİMİ, DUMETÜL CENDEL GAZVESİ .......................................................................................... 206 Mustalık Oğullarına Yönelik Gazve .............................................. 207 Münafık Başı Fitne İmkânı Yakaladı ............................................. 209 Ayşe Valideye İftira Ettiler ............................................................ 211 HENDEK (AHZAB) SAVAŞI ve SONRASI .................................. 214 Düşman Güçleri Müslümanlara Karşı Birlik Oluşturdu................. 215 Rasulullah Savaş Yöntemini İstişare Etti ....................................... 216 Düşman Geçiş Yerlerini Tutan Hendek Kazıldı............................. 216 Düşman Kuşatması Güçlü Bir Kuşatmaydı.................................... 217 Düşmanın Birliğini Bozmak Savaş Taktiği Olarak Uygulandı ...... 219 Tedbir Yeterince Alındı Ve Allah’ın Gaybi Yardımı Geldi........... 219 İhanetleri Nedeniyle Kurayza Oğulları Teslim Alındı ................... 222 Fitne Ve Düşman Başı Ebu Rafi Öldürüldü ................................... 224 Rasulullah Mekkelilere Dostluk Eli Uzatmaya Başladı ................. 224 BÖLÜM 6 .......................................................................................... 227 HİCRİ 6. YIL .................................................................................... 227 İşkenceci Eşkiyalara Ceza Verildi / Şevval, Hicri 6. Yıl .............. 227 HUDEYBİYE BARIŞI ..................................................................... 228 Hudeybiye Anlaşma Görüşmeleri .................................................. 230 Hudeybiye Anlaşmasının Metni: .................................................... 232 Anlaşmayı Bazı Müslümanlar Kabul Etmekte Zorlandılar ............ 233 İstişare Etmek Ve Uygulamaya Geçmek En İyi Rehberliktir ........ 233 Anlaşmada Uygulama Sırasında Yapılan Değişiklikler ................. 234 Hudeybiye Umresinin Tamamlanması ........................................... 239 BÖLÜM 7 .......................................................................................... 242 HİCRİ 7. YIL .................................................................................... 242 HAYBER’İN MÜSLÜMAN DEVLETİ’NE KATILMASI .......... 242 Hayber’de Rasulullah’a Suikat Girişimi ........................................ 243 Fedek Bölgesinin Savaşsız Teslim Olması .................................... 244 Mekke’nin Kahramanları Teslim Oldu .......................................... 244 Çevre Yönetimlere Davet Mektupları Gönderilmeye Başlandı ..... 245 Habeşiştan’a Mektup ...................................................................... 246 Bizans İmparatoru Heraklius’a Mektup ......................................... 246 İran’a Mektup ................................................................................. 247 Mısır’a Mektup............................................................................... 248 Bizans’ın Suriye Valisine Mektup ................................................. 248 Bizans’ın Busra Valisine Mektup .................................................. 249 Yemame Bölgesine Mektup ........................................................... 249 Yemen’e Mektup ............................................................................ 249 Bahreyn’e Mektup .......................................................................... 250 BÖLÜM 8 .......................................................................................... 251 HİCRİ 8. YIL .................................................................................... 251 MUTE SAVAŞI, BİZANS’A KARŞI SEFER ................................ 251 Zatül Selasil Askeri Harekâtı ......................................................... 254 İktisadi Düzenlemelere Devam Edildi ........................................... 255 MEKKE’nin MÜSLÜMAN DEVLETİNE KATILMASI ............ 255 Hudeybiye Anlaşmasının Bozulması ............................................. 255 Mekke’ye Seferin Hazırlanması Ve Gizli Tutulması ..................... 257 İmanlı Ve İyi Niyetli Kişi De Önemli Hata Yapabilir, Hatip B. Ebi Beltea Olayı .................................................................................... 258 Mekke’ye Sefer Hicri 8 Yılda 10 Ramazan Çarşamba İkindin Üzeri Başladı ............................................................................................ 259 Ebu Süfyan’ın İkna Edilmesine Yönelik Taktikler Uygulandı ...... 260 Rasulullah’ın Ordusu Mekke’ye Girdi (19 Ramazan Cuma H.8) .. 261 Rasulullah (Sav) Artık Mekke’de .................................................. 262 HUNEYN GAZVESİ ........................................................................ 264 TAİF KUŞATMASI ......................................................................... 267 Cirane’de Huneyn Ganimetlerinin Dağıtılması.............................. 269 Ganimetler Yeni Müslümanlara, Rasulullah Medine’ye ................ 269 İkna Etmek Sadece Doğruları Bildirmek Değildir ......................... 272 BÖLÜM 9 .......................................................................................... 273 HİCRİ 9. YIL (HEYETLER YILI)................................................. 273 Çevre Arapları Heyetler Halinde Medine’ye Gelip Müslüman Oldular . 273 Bahreyn Müslüman Devleti’ne Katıldı (Recep Hicri 9) ................ 275 Zekât Sistemi Oturdu Ve Çevreye Zekât Memurları Gönderildi ... 275 TEBÜK SEFERİ ............................................................................... 276 Tebük Seferine Hazırlık ................................................................. 276 Tebük Bölgesinde 20 Gün Kaldılar ................................................ 277 Rasulullah Tebük’te Uzun Konuşma Da Yaptı. Bir Kısmı Şöyledir: .. 278 Herakleios’a İkinci Mektup Gönderildi ......................................... 279 Tebük Çevresi Kabilelerle Anlaşmalar Yapıldı ............................. 280 Tebük Seferi Sırasında Münafıklar Rasulullah Suikast Yapmak İstediler........................................................................................... 281 Tebük Seferi Dönüşü Dırar Mescidi Yıktırıldı............................... 281 Tebük Seferine Katılmayanlara Karşı Verilen Cevap .................... 283 Taif’liler İslam’ı Kabul Etmek İçin Heyet Gönderdi ..................... 288 Yemen Bölgesinin Müslüman Devleti’ne Katılması...................... 289 Rasulullah’ın Sabırlı Siyaseti Başarılı Oldu, Abdullah B. Übey Müslümanları Bölemeden Öldü ..................................................... 289 Abdullah B. Übey’in Müslümanlara Zarar Vermek İçin Yaptığı Bazı Davranışlar: .................................................................................... 291 Hac Müşriklerden Temizlendi........................................................ 292 Necranlı Hristiyan Heyet Geldi (Hicri 9. Yılın Sonları) ................ 294 BÖLÜM 10 ........................................................................................ 296 HİCRİ 10. YIL .................................................................................. 296 Rasulullah’ın Son Ramazanında Kuran’ı Cebrail’e 2 Defa Okuması ... 296 RASULLAH’IN HACCI .................................................................. 297 Arafatta Rasulullah’ın Yaptığı Rivayet Edilen Dua: ...................... 299 Rasulullah Veda Hutbesinde (Farklı Kaynaklardan Ortak Metin Oluşturulmuştur) Dedi Ki: ............................................................. 300 BÖLÜM 11 ........................................................................................ 303 HİCRİ 11. YIL .................................................................................. 303 Suriye’ye Ordu Hazırlandı ............................................................. 303 Rasulullah Nebevi Mescidin Yanındaki Baki Mezarlığını Ziyaret Etti. ................................................................................................. 304 Rasulullah Uhud Şehitlerini Ziyaret Etti. ....................................... 304 RASULULLAH (s.a.v) VEDA ETTİ .............................................. 304 Rasulullah’ın Vefat Etmeden Önceki Son Halleri ......................... 306 Ebu Bekir Rasulullah’ın Vefatının Getirdiği Şaşkınlığı Önledi ..... 307 Rasulullah (Sav) Toprağa Konuluyor ............................................ 309 KISIM 3 ............................................................................................. 313 KONULARA GÖRE RASULULLAH’I TANIMAK .................... 313 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünmek (Aybad) ................ 314 Rasulullah Ehl-İ Kuran Ve Ehl-İ Sünnet’tir ................................... 315 Rasulullah Gelecek Planı Tartışması Yapmamıştır ........................ 315 Rasulullah’ın Müslümanlara Örnek Olmasını Kuran İle Doğru Anlayabiliriz. .................................................................................. 316 Her Şey Sadece Bilgiyle Ve Sebep Sonuçlarla Olup Bitmez ......... 317 Kuran’ı, Kuran’a Ve Sünnet’e Göre Anlamalıyız .......................... 318 Rasulullah Aynı Zamanda Müslüman Devleti’ni Kurmuştur ........ 318 Kuran’ın İnzali Siyere Paralel Ve Siyerin Üstündedir ................... 320 BÖLÜM 1 .......................................................................................... 321 Allah Vardır, Tekdir Ve Hükümrandır ........................................... 321 Allah’ı Zanla Değil, Delille Tanıyın .............................................. 321 Allah’ın Varlık Ve Tekliğinin İkna Delilleri.................................. 322 Allah’ın Bazı Özellikleri ................................................................ 324 BÖLÜM 2 .......................................................................................... 335 Kuran’ı Allah İndirmiştir ............................................................... 335 Kâfirliği Tercih Edenler Kuran’ı Düşünmek Yerine Saldırmışlardır ... 339 BÖLÜM 3 .......................................................................................... 340 Allah Kendi Yolunu Kendisi Göstermektedir ................................ 340 Rasulullah Gaybi Bilgi Verilen İnsandır ........................................ 341 Rasulullah’ı Allah Bütün İnsanlar İçin Görevlendirmiştir ............. 342 Kuran’da Rasulullah’a Özel Olarak Hitap Edilmesi ...................... 347 Allah Rasulullah’a Yardım Edeceğini Bildirmiş Ve Etmiştir ........ 349 Allah’ın Ayrıntısı Verilmeyen Bir Başarı Vaadi Verdiği Anlaşılıyor ... 349 Tefekkür, Dua, Tedbir Ve Tevekkül Bütünlüğünü Yaşamıştır ...... 351 Rasulullah’ı Sevin Ve Selam Edin ................................................. 352 Rahmet Nebisi Olduğunu Yaşayarak Göstermiştir, Hayvanlara İyi Muamele Edilmesini İstemiştir. ..................................................... 353 Ağaç Dikmeye Önem Vermiştir..................................................... 353 Kaba Ve Zorba Bir Davranış İçinde Olmamıştır............................ 354 BÖLÜM 4 .......................................................................................... 355 Kıyamet Ve Hesap Günü Kesin Olacaktır ..................................... 355 Hesap Günü Yaşadıklarınızdan Hesap Vereceksiniz ..................... 359 Cennet Ve Cehennem Vardır ......................................................... 361 BÖLÜM 5 .......................................................................................... 366 Allah Katında Din Ancak İslamdır................................................. 366 Din Adına Yanlışlar Peşinde Gitmeyin .......................................... 368 Allah’ı Razı Edecek Dini Ve İslamı Siz Belirleyemezsiniz ........... 369 Kendi İsteklerinizi İlah Edinmeyin, Kendinize Tapınmayın.......... 372 Allah’a Ortaklar, Putlar Edinmeyin .............................................. 374 İslam’ı Parçalamaya Kalkmayın .................................................... 376 İslam’ı Ret Ederek Ölmeyin Cehennemde Sürekli Kalırsınız........ 379 Kâfir Ve Müşrikler En Büyük Zalimdir ......................................... 380 Müstekbir Olmayın ........................................................................ 382 İnsan İle Allah Arasına Girilmesine İzin Verilmemiştir ................ 384 BÖLÜM 6 .......................................................................................... 388 Şeytan Vardır Ve Düşmanınızdır ................................................... 388 Şeytanın Yolunu İzlemeyin ............................................................ 390 Şeytanın Düşmanlığı Yaratılıştan Gelir ......................................... 392 Şeytandan Allah’a Sığınmalısınız .................................................. 393 BÖLÜM 7 .......................................................................................... 394 İnsan Boşuna Yaratılmamıştır ........................................................ 394 İnsanın Yaptıkları Kaydedilmektedir ............................................. 396 Herkes Kendi Yaptığından Sorumludur ......................................... 396 İmkânlarınızı Faydasız Şeylere Harcamayın .................................. 400 Deneneceksiniz .............................................................................. 401 Dünya Hayatına Aldanmayın ......................................................... 403 BÖLÜM 8 .......................................................................................... 412 Tevbe Edin Ve Tevbenizde Sürekli Olun....................................... 412 Tevbede Samimi Olanın Geçmiş Günahları Affedilir .................... 414 Dua Ediniz Ve Duayı Sadece Allah’a Edin.................................... 415 Allahtan Rahmet İsteyin ................................................................. 417 Duanızı Bilinçli Ve Samimiyetle Yapın......................................... 417 Allah Rızasını İsteyenlere Allah Nasip Eder.................................. 418 Duanızda Dünya Ve Ahiret İyiliğini Birlikte İsteyin ..................... 418 Müstağni Olmayın .......................................................................... 421 BÖLÜM 9 .......................................................................................... 422 Allah Müminlerin Dostudur ........................................................... 427 Mümin Allah’a Rağmen Başkasına Dost Olamaz .......................... 428 İslam Kesinlikle Doğrudur Ve İtaat Edin ....................................... 431 İslama Karşı Çalışanlar Kaybedeceklerdir ..................................... 432 Allah’a İtaatte Devamlı Olun ......................................................... 432 Allah’a Ve Rasulullah’a İtaat Edin ................................................ 433 Farz Ve Haram Hükümlerini Ancak Allah Koyar.......................... 438 Farzlara Ve Haramlara İtaat Edin................................................... 439 Farz Ve Haramlara Rağmen İnsanlara İtaat Etmeyin ..................... 440 Büyük Günahlardan Özellikle Uzak Durun ................................... 442 Doğru Bilgi Sahibi Olmadığınız Durumlara İtaat Etmeyin............ 442 Tagutlaşmayın Ve Tagutların Peşinden Gitmeyin. ........................ 444 Hicretle Allah’a Daha İyi İtaat Edecekseniz Hicret Edin............... 446 BÖLÜM 10 ........................................................................................ 447 İbadetleriniz Sadece Allah İçin Olsun ............................................ 447 Namaz Kılın ................................................................................... 448 Namazları Abdestli Kılın Ve Olabildiğince Abdestli Olun............ 450 Cuma Namazı Kılın........................................................................ 451 Bayram Ve Bayram Namazları Konulmuştur ................................ 452 Allahı Zikir Edin ............................................................................ 453 Oruç Tutun ..................................................................................... 455 Umre Ve Hac Yapınız .................................................................... 456 BÖLÜM 11 ........................................................................................ 458 İktisadi Alanda Yapılanlar Ve İstenenler ....................................... 458 Haksız Kazançtan Uzak Durun ...................................................... 461 Kazancınız Emeğinizle Olsun ........................................................ 462 Zekât Verin..................................................................................... 462 Faiz Alıp Vermeyin ........................................................................ 463 Borçlanmanızda Kolaylık, Kayıt Ve Şahit Olsun .......................... 464 İnfak Edin ....................................................................................... 466 Cimri Olmayın ............................................................................... 472 Malların Boşa Harcanmasını Önleyin ............................................ 472 İsraf Etmeyin .................................................................................. 473 Mirası Kuran Ve Sünnete Göre Paylaştırın .................................... 474 Hırsızlık Etmeyin ........................................................................... 475 Rüşvet Alıp Vermeyin.................................................................... 475 BÖLÜM 12 ........................................................................................ 476 Halkın İslam’ı Bilmesi Anlaması Ve Yaşaması İçin Cehd Edin.... 476 Rasulullah’ın Cehdin Bazı Özellikleri ........................................... 477 İslam’ı Tebliğ Etmeyi Temel Ve Asla Vazgeçilemez Hedef Edinmiştir ....................................................................................... 481 İman, Farz, Haram Ve İhsan Bütünlüğünü Korumuştur ................ 482 Irk Ve Kabile Farklılıklarını Yok Etmemiş Ama Irk Üstünlüğünü Ölçü Edinmemiştir ......................................................................... 482 Olabildiğince Af Ve Dayanışma Yolunu İzlemiştir ....................... 483 Müslümanların Birlikteliğini Ve Güvenliğini Sürdürmeyi Önemsemiştir ................................................................................. 484 Hakları Korumayı Ve Güvenilir Olmayı Temel Ölçü Edinmiştir .. 484 Mekke Döneminde Müşriklerin Şiddet Uygulamalarına Şiddetle Karşılık Vermemiştir ...................................................................... 484 Medine Döneminde Müslüman Devleti’ni Kurmuştur .................. 485 Müslüman Devleti Kurulunca Askeri Saldırılara Askeri Hareketle Karşılık Vermiştir........................................................................... 485 Hukuk Sınırları İçinde Kalarak Güç Uygulamıştır......................... 485 Müslüman Toplumunun İktisadi Yapılanmasıyla Yakından İlgilenmiştir .................................................................................... 485 Basın Yayını Kullanmaya Çok Önem Vermiştir............................ 486 İnsanların Toplumsal Değerlerini Alçaltmıyor Aksine Gereken Değeri Veriyordu ........................................................................... 488 Merkezi Yönetim Kurmuştur ......................................................... 488 Dine Zorlama Yoktur ..................................................................... 494 Hikmeti Öğrenin Ve Uygulayın ..................................................... 496 Gevşemeyin .................................................................................... 498 Ümitsizleşmeyin ............................................................................. 499 BÖLÜM 13 ........................................................................................ 501 Müslümanlara Savaş Açanlarla Allah Rızasını İsteyerek Savaşın . 501 Halk Ayrı Asker Ayrı Yaklaşımı Olmamıştır ................................ 501 İstihbarata Çok Önem Veriyordu ................................................... 501 Savaşlarında Düşmanı Yanıltma Yöntemleri Kullanırdı................ 502 Savaşla İlgili İlme Ve İstişareye Önem Veriyordu. ....................... 502 Asker Dışındakilerin Zarar Görmemesine Özen Gösteriyordu ...... 503 Düşmana İşkence Ve Zulüm Yapılmasına Kesinlikle İzin Vermezdi .. 503 Şehitler Ölü Değildir ...................................................................... 508 BÖLÜM 14 ........................................................................................ 509 Evliliğiniz Müslümanla Olsun ....................................................... 509 Rasulullah’ın Aile Hayatına Yönelik Bazı Bilgiler........................ 509 Ev Eşyası Ve Günlük Yaşantısı ..................................................... 511 Cömerttir, İnfak Etmiştir, İnfak Edilmesini İstemiştir ................... 511 Müslümanların Müslüman Ve İyi Eşlerle Evlenmesini İstemiştir . 511 Aile İyilikte Birbirine Destek Olmalıdır ........................................ 512 Evlenmeyi Kolaylaştırın................................................................. 513 Eşlerin Arasını Düzeltin ................................................................. 513 Cinsel Temasta Kuran Ve Sünnet Sınırı İçinde Kalın .................... 514 Evlenme Ve Boşanmalarınızda Adil Olunuz ................................. 514 Ailenin Masrafları Erkeğe Aittir .................................................... 515 Zinaya Yaklaşmayın....................................................................... 516 Çocukları Öldürmeyin Sevin Ve İyi Eğitim Verin......................... 517 Evlatlığı Gerçek Evlat Diye İlan Etmeyin...................................... 519 Anne Babaya İyi Davranın ............................................................. 520 Evlere Haberli, İzinli Ve Selamla Girin ......................................... 521 BÖLÜM 15 ........................................................................................ 523 Toplumsal Bütünlüğünüzü İslam Üzerine Koruyun ...................... 523 İnsanlarla İlişkileri İyi Yürütün ...................................................... 525 Rasulullah Doğru Sözlü, Sözünde Duran Ve Güvenilirdi .............. 525 Rasulullah İsanların Dışında Veya Üstünde Değildi ...................... 525 Görev Tanımı Ve Söz Verme Yöntemini Kullanmıştır.................. 526 İdari Ve Siyasi Birlik Hedeflenmiştir............................................. 526 İdari Boşluk Bırakılmamış, Görevliler Tayin Etmiştir................... 528 Hükümlerin Hukuki Delillere Dayanması Sağlanmıştır ................ 529 Eğitimi Ve Bilgi Edinmeyi Teşvik Etmiştir ................................... 532 Ataların Kötülüklerini Takip Etmeyin ........................................... 535 İnsanların Sözlerine Aldanmayın, Hallerine Bakın........................ 536 Delilsiz Zina İsnadı Yapmayın ....................................................... 536 Müslümanların Ve İslam’ın Aleyhine Dost Edinmeyin ................. 537 İslam İle Alay Edenlerle Birlikte Olmayın..................................... 539 Bozguncuları Fark Edin Ve Onlara İtaat Etmeyin ......................... 540 Toplumsal Haberleri İyi Değerlendirin .......................................... 541 Toplumdaki Barışı Ve İyilikleri Koruyun ...................................... 541 İyilerin Yapılmasına Vesile Olmalısınız ........................................ 543 Kötülüğün Yayılmasından Yana Olmayın ..................................... 544 İslam’ın Cezası Dışında İnsan Öldürmeyin.................................... 545 Anlaşma Ve Sözlerinizin Gereğini Yerine Getirin......................... 546 Akraba Haklarını Koruyun, İlişkileri İyileştirin ............................. 547 Çoğunluk Her Zaman Doğruluk Ölçüsü Olamaz ........................... 549 Hoşlanmak Her Zaman Doğruluk Ölçüsü Olamaz......................... 549 Zulüm Ve Haksızlığa Karşı Yardımlaşırlar.................................... 549 Münafık, İkiyüzlü Olmayın ............................................................ 551 İşlerini İlim, İctihad Ve İstişareyle Yapmak .................................. 552 Toplumsal Denge Korunmalıdır..................................................... 554 Eşitlik Mümkün Değil Ama İmkânların Kullanımında Denge Önemlidir 554 Hukuki Ve Meşru Bir Zemin Oluşturarak Hareket Edin ............... 555 Adalet, Gereklilik Ve Kolaylık Birlikte Ele Alınmalıdır ............... 555 Kadınlara Yapılabilecek Haksızlıklar Önlenmiştir, Önlenmelidir . 557 Yetimlere Sahip Çıkılmalıdır ......................................................... 557 Kölelik Zaman İçinde Kaldırılacaktır ............................................ 557 Irk Ve Bölge Farklarını Yok Saymayın Ve Zulme Gerekçe Yapmayın. 557 İnsanların Gıybetini Yapmayın, Alay Etmeyin, Çekiştirmeyin ..... 560 İnsanlara Ve Tüm Yaratılmışlara Merhametli Olun....................... 562 Birbirinizi Sevin Ve Sevgiyi Yaygınlaştırın .................................. 564 BÖLÜM 16 ........................................................................................ 565 Kısdlı Ve Adil Olun ....................................................................... 565 Gerçeği Gizlemeyin ....................................................................... 565 Ölçü Ve Tartıyı Adil Ve Tam Yapın .............................................. 566 İyilikleri Vasiyet Edin Ve Vasiyetlerde Adaletsizlik Yapmayın ... 567 Yeminlerinizle Haksızlık Yapmayın .............................................. 568 Doğrulardan Yana Olun ................................................................. 569 Şahitliği Adil Yapın ....................................................................... 570 Yalancı Şahitlik Yapmayın ............................................................ 571 Emanetin Gereğini Yerine Getirin ................................................. 571 Emanetleri Ehline Verin ................................................................. 572 Yetimlere Sahip Çıkın Ve Adil Olun ............................................. 573 Kısas Edin, Diyet Alın Veya Affedin............................................. 574 BÖLÜM 17 ........................................................................................ 575 İyilik Olun Ve İyilik Yapın ............................................................ 575 İşlerinizi İyi Yapın ......................................................................... 576 Allah İyi Olana Kat Kat İyilik Verecektir ...................................... 577 Kötülüğü İyilikle Temizleyin ......................................................... 577 İyiliğinizi Başa Kakmayın .............................................................. 578 Bağışlanmak İstiyorsanız İyi Davranın .......................................... 578 Sabırlı Olun .................................................................................... 578 Selama İyilikle Karşılık Verin........................................................ 580 İftira Etmeyin ................................................................................. 581 Kötülüğü Konuşmayın ................................................................... 582 İnsanlara İyi Ve Güzel Söz Söyleyin ............................................. 582 Tevazu Sahibi Olun ........................................................................ 585 Böbürlenmeyin ............................................................................... 585 Yalan Söylemeyin .......................................................................... 586 Kuran Ve Sünnet Sınırını Aşmayın ................................................ 587 Günahın Açığından Gizlisinden Uzak Durun ................................ 587 Nezaketli Olun ............................................................................... 588 Dengeli Davranın ........................................................................... 591 İnsanlara Karşı Sabırlı Olun Ve Affedin ........................................ 592 Tedbir Ve Tevekkülü Birlikte Uygulayın ...................................... 593 Temiz İnsanlar Olun ....................................................................... 595 Kuran ve Sünnet’e Uygun, Temiz ve Güzel Giyinmek Allah’ın Emridir 597 Helal Ve Temiz Olanları Yiyin, İçin .............................................. 598 İçki Ve Kumardan Uzak Durun ..................................................... 600 SONUÇ OLARAK............................................................................ 601 KAYNAKLAR .................................................................................. 603 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 1 ِ ِ ِ وא ْ ِ ِ َن ِ ْ ٍق ِ ِ ْ ِ ْ َ ْ" ِ ُ! ْ ً َو#َ َر ِّب َ ْ َ َ َ ِ َ َ א,5ِ6 َ و2ُ3 َ َ ُذ,0ِ 1ْ ر َ א/ِ ِ وא ْ* ِ ِ) ور َ( ِ' ِ' א+ ِ,-.א ِ َ َ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ِ ْ" َ َ ِ) ْ َ ْز َوא#َ َ َ َر+ ِ, ِ َ ْ ِم א2ْ َ ْ َ< َ*; א3َ ,ْ ُ 3ْ َ َא) َ َوא9ْ َ 7ِ ْ 8ّ (َ َو3َ ِ,)ْ َ ِ ِ ِ ِ ِ ِ َ +A َ א3א2َ -ِْ Bِ َ َ َو,ْ 01ْ َِ) ) ً َر َ א6 َ @ ُ *ْ َ *ْ َ ْ َة َ ْ< ُ ٍ َوא,9ُ َ ? +َو ُذ ِّر ِ ْ C?َ َD ِن و+ِBْ ِ 3َ 2 ُ 85 ِ ِ ِ وف ٌ Gُ َرHَ 3ِ6 َ א َر2ُ )I َ َ +A* J K1 َ ِ 2*ُ 9ُ َ َ ْ َ َ َ ِ ِ ِ َ ?Iِ َ ر/ !ِ ر ِ ِ َ אب א رِ َر َ Aَ <َ َ 9ة َ! َ َ ً' َو,َ -. َ َ! َ َ ً' َو א3ْ L א َ ٌ َ ِةO ِ ْ َر ِّب אHَِ ّ َ َن َر ِ َ َ 85ُ א ْ ِ َ ُب ْ ِِ َ ْ َر ِّب אP ُ ْ م2 ُ ُ +َ َ ْ َوא َم2ْ +َ َ ِ )ِ Mْ ُ *ْ ِ א ِ َ ي َو2َ ِ َو ِ َ 0ُ َ *5َ ,ْ ُ ْ َ ٌم َ< َ*; אK5َ ن َو2 ِ ,0ِ 1ْ א ْ ِ + < َ َ Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyi kullar arasına kat. Bana, benden sonrakiler içinde, güzel bir şekilde anılmak nasip eyle! Beni nimetlerle donatılmış cennetin mirasçılarından kıl. (Şuara: 83–85). Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve yaptığımız işlerdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı kaydırma ve kâfirler karşısında bize yardım et. (Al-i İmran: 147) Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzü aydınlatacak (nesiller) bağışla ve bizi takva sahiplerine öncü kıl. (Furkan: 74) Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve iman edenlere karşı gönüllerimizde çekememezlik bırakma. Ey Rabbimiz! Gerçekten Sen, çok acıyan ve çok merhamet edensin. (Haşr: 10) Ey Rabbimiz! Bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru. (Bakara: 201) Ey Rabbimiz! (Âhirette) hesabın yapılacağı gün, beni, anamı, babamı ve tüm mü’minleri bağışla. (İbrahim: 41) Güçlü (ve şerefli) Rab olan senin Rabbin, onların yakıştırdıkları bütün eksikliklerden çok yücedir. Bütün peygamberlere selâm olsun. Ve hamd sadece âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. (Saffat: 180-182) 2 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak MUHAMMED RASULULLAH’I TANIMAK Kimdir? Ne Yaptı? Ve Neler Bildirdi? Yaşanan Olaylar Ve Konular Açısından GİRİŞ Kitabın adını “MUHAMMED RASULULLAH’I (S.A.V) TANIMAK: Kimdir, ne yapmıştır, neler bildirmiştir / Yaşanan olaylar ve konular açısından” olarak verdim. Rasulullah’ın öncelikle insan, Rasulullah olarak görevlendirilmeden önce Muhammed olduğunu vurgulamayı ve Rasulullah olarak özelliklerini dile getirmeyi hedefledim. Muhammed Rasulullah’ı hem insan olarak hem de Rasulullah olarak tanımak daha iyi tanımayı sağlayacaktır. Âdem nebi et ve kan yönünden hayvanla ortaktı ama akıl ve diğer özellikleriyle kendine özeldi. Âdem Nebi, varlıklarla isimleri arasında bağlantı kurmak, isimleri aklında tutmak ve varlıkları gördüğünde isimleri tekrar hatırlayıp düşünmek özelliklerine sahipti. Vahyin denetimindeki aklı, başarılı olmuştu. Âdem nebi için onu hayvandan ayıran özelliği sadece aklı değildi. Allah’ın ona katından bir ruh vermiş olmasıydı. O bedenin, aklın ve ruhun ortak ürünü olarak Âdem olmuştu. Onun bedeni yaratılmadan önce ruhu kenara çağrılmış, bak sana bir beden hazırlıyoruz denmemişti. Âdem beden olarak yaratılınca haydi beden olarak dolaş gel ve sonra sana ruh vereceğiz de denmemişti. Şeytanın küçümsediği et ve kemikten oluşan bedeni ruh ile birlikte artık Âdem olmuştu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 3 Cennette iken aklı, hevasına itaat edince yanılmıştı. Vahyin rehberliğindeki aklı, doğruyu seçerken hevasını tekrar vahyin rehberliğindeki aklına teslim etmişti. Yanlışı seçmişti ama Allah’ın lütfuyla tevbe etmeyi de bilmişti. Sonra Cennet’ten çıkarken ona bir görev daha verilmişti. O insanlığın babası olmanın yanında artık bir nebiydi. İnsanlığa Allah’ın verdiği vahyi, bilgileri ulaştıracak ve insanları şeytana ve hevalarına karşı Allah’a itaate çağıracaktı. Muhammed çocuk ve gençken et, kemik, akıl ve ruhtu. Bu haliyle diğer insanlar gibi bir insandı. 40 yaşında ona nebilik verildi ve artık o aynı zamanda bir nebiydi, Rasulullah’tı. Diğer insanlarla ortak yönlerinin yanında o yeni bir konuma getirilmişti. Ona Muhammed olduğu, iyi insan olduğu ve başarılı bir lider olduğu için değil, Rasulullah olduğu için itaat edilecekti, sevilecekti, örnek alınacaktı. Bu nedenle Rasulullah’ı Rasulullah olarak kimdir, ne yapmıştır, ne bildirmiştir soruları doğrultusunda tanımak çabasıyla bu çalışmayı yaptım. Onu örnek alacak insanların yani Müslümanların öncelikle onu tanıması gerekir. Onun tanıması, o çok iyi bir insandı, o çok iyi ahlaklıydı demekle yeterince gerçekleşmeyecektir. Neler yaşamıştır ve neler istemiştir, bildirmiştir sorularını yaşadığı olaylar ve bildirdiği konular açısından düşünmeliyiz. İnsanın iki temel özelliği vardır. Uzun yaşamak ve daha çok değerli olmak isteğinin güçlü olmasıdır. Daha fazla değerli olmanın ölçüsü iktidar ve mal olarak daha fazlasına sahip olmak şeklinde kendini ortaya koyabilmektedir. İnsanın uzun yaşamak ve değerli olmak isteği hiçbir zaman bitmeyecek ve tam olarak tatmin olmayacaktır. İslam insanın bu iki özelliğini doğru ve verimli kullanması için ona yol göstermektedir. Şeytan insana zarar vermede insanın bu iki özelliğini kullanmıştır. Şeytan ırkçılığın ve müstekbirliğin temsilcisi olduğunu gösterdi. Irki özelliklerini gerekçe olarak kullandı ve kibirlendi, Allah’a itaatten yüz çevirdi ve insana düşmanlığı için Allah’tan izin istedi. Allah şeytanın insanı kötülüğe teşvik etme isteğine izin verdi. İblis tagutlaşarak şeytan özelliğini ortaya koymuştur. Şeytan Âdem nebiye isyanı telkin ederek 4 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ilk tagutluğunu yapmıştır. Artık o meşhur iblistir, şeytandır, taguttur, cibttir. Onu alkışlayan ve onun için çalışan taraftarları vardı. O geçici bir iktidar olmanın sarhoşluğu içindedir. Ama melundur ve taşlanmıştır. Allah, insanlara yaratılış görevlerini hatırlatmak ve izin verdiği şeytanın telkinlerine karşı uyarmak için nebiler göndermiştir. Bu nebilerin sonuncusu Rasulullah’tır. Rasulullah (sav), şeytana karşı uyarmış ve onun iktidarının insana yaptırım gücü olmadığını da bildirmiştir. Ondan nasıl korunacağımızı da bildirmiştir. Ona itaat eden insan kendi özgürlüğü ve sorumluluğu içinde ona itaat etmektedir. Allah’a itaat eden insan da kendi özgürlüğü ve sorumluluğu içinde Allah’a itaat etmektedir. Âdem nebi ve eşi Havva yaptıkları hatayı anladı ve pişman olup tevbe ettiler. Ama özündeki uzun yaşama ve değerli olma isteğinin hayata yansımasının sonucu olan iki davranışı ortaya çıkmıştı. Cinsi temas özelliği, isteği ve sahip olduklarının daha fazlasına sahip olma isteği ortaya çıktı. Yeryüzünde ilk cinayet de cinsellik ve sahip olmak isteği nedeniyle işlenecekti. Değerlilik ve iktidar için daha fazlasına sahip olmak, daha fazla yaşadığını hayal etmek için cinselliğin peşinden gitmek onun kalıcı haliydi. Rasulullah sadece Allah’a itaate çağırmayacak, sadece şeytana karşı uyarmayacak aynı zamanda insana sahip olmak ve cinsel temas hırsını da yönetmesini de öğretecekti. Rasulullah sadece Kuran getiricisi değil aynı zamanda Kuran uygulayıcısıdır. Rasulullah ehl-i Kuran ve ehl-i Sünnet’tir. Ehl-i Kuran ve ehl-i Sünnet olmak isteyen, Rasulullah’ı iyi tanımalıdır. ORTA DÜNYA’DAN TÜM İNSANLIĞA GÖNDERİLMİŞTİR Allah yeryüzüne insanı yerleştirince insana bir yön tayin etti. İnsan yönsüz olamazdı. Âdem nebiye yeryüzünün ilk mescidini, Kâbe’yi yaptırdı. Artık dünyanın en değerli yeri, dünyanın neresinde olunursa olunsun insanların Allah’a ibadet ederken dönecekleri yeri Kâbe’ydi. Orası dünyanın ortasıydı. Ortanın genişliği Kâbe’den çevreye doğruydu. İnsanlık tüm dünyaya yayılacaktı. Ama son nebi Rasulullah, insanları tekrar oraya yönelmeye çağıracaktı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 5 Müşrikler Rasulullah’ı Mekke’den çıkarsalar, Kâbe’den uzaklaştırsalar da Allah’ın takdirinde Kâbe’nin dünyanın tekrar ortası olma özelliğinin hatırlanması kazandırılacaktı. Batının ve doğunun karanlıklar içinde kaldığı, karanlıklar çağını yaşadıkları bir ortamda Allah nurunu dünyanın ortasında, Kâbe’de tekrar dünyaya göndermişti. Orta Dünya, öylesine bir yer değildir. İnsanlık o bölgede yaratılmıştır. O bölgede yazı başlamış, o bölgede medeniyetler kurulmuştur. İnsanlığın iyilik ve kötülük her halleri Orta Dünya’da yaşanmıştı, yaşanacaktı. Bütün savaşlarına rağmen insanlığa gönderilen vahiylerden Orta Dünya’da gönderilenler hatırlanacak, kitaplar haline gelecek ve oradan tüm dünyayı etkisi altına alacaktı. Güç kaynakları, iletişim kaynakları, medeniyet temelleri, saflığın ve Allah’a içten kul olmanın halleri Orta Dünya’dadır. Son vahyin kaynağı Mekke; vahyi dinlerin harmanı Kudüs; medeniyetlerin ve kültürlerin harmanı İstanbul ve Kahire; ırkların harmanı Kerkük ne zaman tümüyle Kâbe merkezli olacaksınız! Ve Orta Dünya’nın diğer güzelim şehirleri ne zaman kendinize güvenecek ama güveninizi Allah’a güvenin üstüne çıkaran tagutlar gibi olmayacaksınız! Bedenim, aklım, ruhum, sorumluluğum, yaratılış görevim ve imkânlarım bana aittir, benimdir, onların sorumluluğunu alıyorum demek çok mu zor geliyor! Orta Dünya’nın insanı batıya doğuya, kuzeye güneye koşuşturmayı bırakıp, tekrar Kâbe’ye yönelerek Allah’a teslim olmalıdır. Allah’a yönelmesi hem ibadettir ve bağışlanma istemesidir hem de görev ve sorumluluk bilincinin, isteğinin farkına varmasıdır. O zaman Orta Dünya’yı şereflendirecektir, kendisi de şerefli hale gelecektir. Allah’ın kendisine verdiği imkânları kendisi yönetmeye, kullanmaya ve insanlığa sunmaya başlayacaktır. İzzet tagutların yanında değil, izzet Allah’ın yanındadır. Kuran: “Sonra o gün tüm nimetlerden sorulacaksınız” diye haber veriyor. O nimetleri ne şekilde, ne amaçla kullandınız? Sahip çıkabildiniz mi? Allah yolunda kullanabildiniz mi? Onları nasıl yönettiniz? Güçlülerin elinde dolaşan bir mülk haline mi getirdiniz? Dengeli dağıtımla yönetip güçsüzlerin desteği mi yaptınız? Allah’a itaat etmek üzere yaratılmış özelliklerinizi kendinize veya tagutlara tapınmakla mı harcadınız? “Sonra o gün tüm nimetlerden sorulacaksınız” 6 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Kitabın Yöntemi Ve Amacı Bu çalışmada ele aldığım konularda isimlerden ziyade anlamın üzerinde durmayı tercih ettim. Bu nedenle şahıs ve yer isimlerini fazla almadım. Küçük bir kitapta az sayıda olaylar ve yorumlar olsun ve okuyan kişi isimlerle zorlanmasın istedim. İsimleri taşıyan ve ayrıntıya giren siyer kitapları çok sayıda mevcuttur ve isteyen okuyucu onlara başvurabilir. Bu kitabın birinci amacı siyer kitabı olmak değildir. Rasulullah kimdir, ne yapmıştır ve ne bildirmiştir sorusuna bir ciltlik derleme içinde cevap vermeye çalışmaktır. Bu bir siyer kitabı değildir, ama içinde siyer vardır. Bu bir bilimsel araştırma kitabı değildir ama içinde bilim vardır. Bir ciltlik anlatım içinde Rasulullah’ı ana hatlarıyla nasıl tanıtabilirim sorusuna yönelik bir cevap çabasıdır. Önce Rasulullah’ın yaşadıklarından bir demet sunulmaktadır. Çünkü daha sonraki değerlendirmeler için Rasulullah’ın yaşadıklarının bilinmesi önemlidir. Rasulullah’ın yaşadığı olaylar bölümünde küçük askeri seferlerin üzerinde fazla durmadım. Yine seferlerdeki sahabelerin fedakârlıklarını fazla dile getirmedim. Elbette bir toplumsal değişim onu yapanların ortak eseridir. Yani sahabenin yaşadıklarını bilmek de o dönemdeki değişimi anlamakta gereklidir. Rasulullah’ı tanımayı öne alan ve bir ciltlik bir kitabı sınırları içinde kalan bir çalışma olduğundan esas olarak Rasulullah’ın yaşadıklarını derlemeye aldım. Sonra Rasulullah’ın neleri bildirdiğine ve istediğine yönelik konulu değerlendirmeyi yaptım. Konulu değerlendirmenin iki kaynağı Kuran ve Sünnet’tir. Her iki kaynağı taradım, ama kitabın hacmi açısından Kuran delili fazlasıyla yeterli olduğu için hadis rivayetlerini az sayıda aldım. Özellikle konulu değerlendirme bölümünde ayetlerin mutlaka ele alınan konuyla ilgili olmasından ziyade, ele aldığım konu başlığıyla anlam yönünden bağlantılı olduğunu düşünmemi yeterli gördüm. Bu nedenle ayetlerin bulunduğu bölümleri “Anlam yönünden benzer ayetleri düşünelim (aybad)” başlığı altında topladım. Ayetlerin uzun uzadıya açıklamasına girmedim. Çünkü kitabın hacmini artıracaktı ve okuyucunun ayetlerle baş başa kalarak düşünmesini önleyebilecekti. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 7 Kitabı 7 Ana Başlıkta Topladım. 1- Rasulullah öncesi Mekke ve Medine, 2- Rasulullah’ın soyu ve beden özellikleri, 3- Rasulullah’ın Rasulullah olduğunun ikna delilleri, 4- Rasulullah’ın Bilgi kaynakları ve karar verme ölçüleri, 5- Rasulullah’ın Mekke’de yaşadıklarının bazıları 6- Rasulullah’ın Medine’de yaşadıklarının bazıları 7- Rasulullah’ın bize bildiklerinin bazıları Bu çalışmanın yapılmasında rehberliğini ve katkılarını esirgemeyen aileme ve Siyer öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Kapar’a içtenlikle teşekkür ediyorum. Allah onlardan razı olsun. Allahım bu çalışmayı bana, aileme ve okuyanlara hayır kaynağı kıl. Allahımgünahlarımızı affet ve bizlere rahmetinle, sevginle kolaylıkla cennetini nasip et. 16.08.2013 Cuma 8 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak KISIM 1 BÖLÜM 1 VE İNSAN YARATILDI Allah yeryüzünü insanın yaşayabileceği bir hale getirince orada insan neslini yarattı. İnsan yeryüzünün hâkimi olacaktı. Diğer canlılar üzerinde hâkimiyet sağlayacaktı. İktidar sahibi olacaktı. Bu yönüyle insan yeryüzünde halife olacaktı. İnsana akıl, özgürlük, imkânlar vermiş ve beraberinde görev ve sorumluluk yüklemişti. İnsana iyiyi veya kötüyü isteyebilme özgürlüğü verilmiştir. Ancak insan tümüyle özgür değildir. O isteyecektir ve Allah onun isteklerinden bazılarını kabul edecek ve böylece hem insanın hem de kendi istediğini yaratacaktır. Yine Allah onun isteğine etki edecek bir takım durumlar yaratacaktır veya onun iradesini direk etkileyebilecektir. Yani insan kendini özgür hissetmekle beraber tümüyle özgür değildir. Ancak insanın sorumluluğu iradesini özgür kullandığı alanla ilgilidir. İnsan özgürlüğünü kullanırken hevasının istekleri ve onu kötüye çağıran şeytanla baş başadır. O kötüyü tercih etmesini ve kötüye tercih ediyorsa kötülükte şeytan onu teşvik edecektir. Şeytan onun tercihin kötüden yana olması için sürekli telkinlerde bulunacaktır. Onun iyiye tercihinde ise Allah ona yardım edecektir ve ona kat kat daha fazla iyilik verecektir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 9 İnsana dünyada yaşama imkânlarının yanında iyi veya kötüyü tercih edebilme ve yapabilme imkânları da verilmiştir. İnsanın görevi kendi iradesiyle Allah’a ibadet ve itaat etmek ve yeryüzünde adil olmaktır. İnsanın yaratılıştan gelen ama onu mecbur tutmayan bir takım özellikleri vardır. İnsan elinde olanın daha fazlasını isteme ve ölümsüz olma özlemi içindedir. Cennette Âdem ve Havva olarak sadece ikisi varken, Şeytan sahip olduklarından daha üstününü ve ölümsüz olmayı vaat edince şeytanın şeytan olduğunu unutup Allah’ın sınırları dışına çıkmışlardı. Görev ve sorumluluğu yerine getirmede hata yaptılar ve şeytanın da telkiniyle ilk kötü tercihte bulundular. Allah’ın bundan yemeyin dediği ağaçtan yediler. Sandılar ki o ağaçtan yerlerse ölümsüz veya daha değerli olacaklardı. Allah’a tevbe edip af istediler. Ahiret açısından affedildiler ama ilk yaratılış açısından iyi imkânların bazısını kaybettiler. Âdem ve Havva dünyanın iki ayrı bölgesine saçıldılar. Şeytan da peşlerinden gönderildi. Çünkü o ve nesli kıyamete kadar Âdem ve Havva nesline kötülükleri tercih etmeleri için telkin etmeye izinli ve isteklidir. Orta Dünya Oluşturulmaya Başlandı Allah Âdem ve Havva’ya rahmet etti. Bugün Arabistan bölgesindeki hac sırasında Allah’a ibadet için gündüz vakti beklenilen Arafat bölgesindeki Rahmet dağında onları bir araya getirdi. Allah’a tevbe ettiler, bağışlanma istediler. Sonra bugün Kâbe’nin bulunduğu küçük düzlüğe gitmelerini ve orada Allah’a itaat edecekleri bir bina yapmalarını Allah onlardan istedi. Oraya giderken yolda Müzdelife denilen yerde gecelediler. Mina denilen yerde Allah’a şükür ettiler. İlk ibadet binasını yapacakları yere gelip binayı yaptılar ve o binanın kapısının önünde tevbe ve şükür ağlaması yaptılar. Ağlamalarından dolayı oraya Bekke: ağlanılan yer denildi. Kâbe’nin yapıldığı düzlüğe Kuran’da Bekke denilmektedir. Yüksek dağlar arasındaki küçük bir düzlükte yeryüzündeki ibadet için ilk yapılan binacığı insan neslinin dünyada ilk mescidi yaptılar. Böylece Allah’a itaatte dünyada bir yönleri oldu. 10 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Dünya yuvarlaktır ve bir yeri diğerine göre üstün görülecek bir gerekçeye sahip değildir. Allah’a ibadet edilecek ilk evin yapılmasıyla dünyaya insan açısından yön verildi. Artık dünyanın ortası orasıydı. Orası “Orta Dünya”nın başlangıcıydı. İnsan gelmiş, eşyaya müdahale etmiş ve bir bölgeye ilk defa yerleşmişti. Artık Orta Dünya’nın oluşumu başlamıştı. Bu bölgeye bu gün Mekke ve merkez odağına ise Kâbe diyoruz. İnsanlığın, vahyi dinin merkezi ve üç kıtanın birleştiği yer konumundaydı. Batılı tagutiler kendilerini merkeze alarak bu bölgeye Orta Doğu dediler. Ama gerçek her zaman gerçektir. Kâbe’nin ortaya çıkıp insanları kendisine döndürmesi gibi, bu bölge insanı da kendini tekrar merkez haline getirecek ve dünyanın bu bölgesinin Orta Dünya olduğunu tekrar ortaya koyacaktır diye ümit ediyorum. Doğrusu insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de, dünyalar için mübarek ve doğru yol gösteren Kâbe'dir( Ali İmran 96). Allah Âdem nebi ve Havva validenin buluştuğu yeri ve Kâbe’ye yapmak için gittikleri yolu, duraklarını insanların sevap kazanacakları bölgeler olarak insanlara hac ibadetinin yeri olarak ikram etti. Hac sırasında Arafat bölgesinde gündüz boyu beklenir. Allah’a tevbe edilir, bağışlanma istenir. Sonra Müzdelife denilen bölgeye gelip gecelenir, ibadet yapılır. Sonra Mina denilen bölgede şükür kurbanları kesilir, şeytan taşlanır ve sonra Kâbe’ye gelinir. Kâbe çevresinde 7 defa dönülür. Safa ve Merve tepelerine çıkılır ve diğer insanlar da bu ibadete çağrılır. Allah’tan gelen rahmete şükürler yapılır. Mekke Yeniden Yerleşim Bölgesi Oldu Yıllar yılları, nesiller nesilleri takip etti. Zaman içinde ilk ibadet evi yıkıldı ve yeri kayboldu. Ama Allah’ın bilgisinde ve iradesinde o kaybolmamıştı. Allah’ın irade ettiği zamanda tekrar ortaya çıkacaktı. Onu tekrar ortaya çıkarma işini Allah İbrahim nebiye vermiştir. Türkiye, Suriye ve Irak üçgeninde Putçu ve zalim kıral Nemrut hayat sürüyordu. Putları o seçiyor, putları hem kendisini temsilcisi hem de kendisinin ilahı olarak tanıtıyor ve halkı putlara itaat ettirerek aynı zamanda kendine itaat ettiriyordu. Allah İbrahim nebiyi onun zamanın- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 11 da yarattı ve nebi olarak görevlendirdi. İbrahim nebi Harran ovası, Filistin toprakları ve Mekke dağları arasında görev yaptı. Allah İbrahim nebinin ilk eşi Sare’ye önce çocuk vermedi ve ikinci eşi Hacer’e İsmail adınca bir çocuk verdi. İbrahim nebiye Hacer ve oğlu İsmail’i bu günkü Kâbe’nin yanına bırakmasını bildirdi. Sonraki dönemlerde Sare hanımından da İshak adında bir oğlu doğdu. İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut (35). Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; bana uyan bendendir, bana karşı gelen kimseyi Sana bırakırım; Sen bağışlarsın, merhamet edersin (36). Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır (37). Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz (38). Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir (39). Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur (40). Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla” (İbrahim 35-41). Hacer, İbrahim’den Allah emrettiği için İbrahim’in onları bu ıssız beldeye bıraktığını öğrendi. Allah’a iman ve itaat içinde bir kuldu. Yüksek dağların arasında kısmen düzlük ve küçük tepeleri olan bir ara boşluktu bırakıldığı yer. Zaman geçtikçe çöl sıcağı kavurmaya ve bebek susuzluktan kıvranmaya başladı. Hacer’in annelik duygusu onu harekete geçirdi. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Su ve yiyecek yoktu. Ağaçsız çöl ortamıydı. Belki birini görürüm ve sesimi duyururum diye İsmail bebeciğin yanındaki iki tepe arasında gidip gelmeye başladı. Tepelerin arasındaki çukurlukta koşuyor, tepelere zorlukla çıkıyor tepelere varınca etrafına insan var mı diye bakıyordu. İki tepe arasında 7 defa gidip geldi. Bu tepelere bu gün Safa ve Merve tepeleri denilmektedir. Sonra çaresiz bebeciğinin yanına döndü. Allah onun başka yerde aradığını İsmail bebeğin yanında yaratmıştı. Yerden su çıkıyordu. Çöl ortasından su kaynıyordu. İman ve tevekkülle dolu, yoksunluk ve tedbir arasında 12 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak gidip gelen gönlü yine hareketlendi ve su akıp gitmesin diye önünü kapattı. Allah’ın rahmeti ne kadar verirsen o kadar gelecek bir rahmetti ve su ırmaklaşmadı. Allah Hacer’in çabasını boşa gidermedi, onun koşturduğu Safa ve Merve tepelerini ibadet yerleri olarak insanlara ikram etti. Umre ve Hac sırasında iki tepe arasında Allah’ı zikir ederek ve dua ederek 7 defa gidip gelmek temel ibadet görevlerindendir. Suyu ve onları gören kuşlar, biz de Allah’tan ikram isteriz dercesine, üzerlerinde dönmeye başladılar. Normalde insanların geçiş yolu olmayan bu düzlüğün üzerinde kuşların döndüğünü gören göçebe Cürhüm kabilesi suyun yanına geldi. Onlar Yemen tarafından bölgeye gelen Araplardı. Sudan faydalanmak ve oraya yerleşmek istediler. Allah Hacer’e ve İsmail’e sahip çıkacak insanları da göndermiş oldu. İsmail Arap değildi. Cürhümlüler Arap’tı. Cürhümlülerden evlenen İsmail’in nesli Araplara karıştı ve artık Arap olarak bilinecekti. İbrahim’in Sare’den olma İshak ise yeni nebilerin babası olacaktı. İshak’dan Yakup beni İsrail ( Allah’ın kulu) gelecekti ve sonrası malum. İbrahim Nebi Allah’ın Emri Ve Şeytanın Telkinleriyle Denendi İbrahim nebi ara sıra gelip nasıllar diye baktı, konuştu, tavsiyelerde bulundu. İsmail büyüdü ve delikanlı oldu. Allah İbrahim nebiye İsmail’i kurban ettiğini rüyasında gösterdi. İbrahim nebidir. Rüyanın bedeni, Rahmani veya şeytani olup olmadığını bilirdi. Rüyasının gündüzün hallerinden, düşünmenin gecelemesinden veya bedenin durumundan kaynaklanmadığını biliyordu. Şeytanın onu uyurken etkilemeye çalışmasından da olmadığını biliyordu. Rahmaniydi, Allah ona rüyasında bir görev veriyordu. Çaresiz görevi yapmalıydı. Durumu İsmail’e anlattı ve İsmail canı gönülden Allah’a itaat etmesini istedi. İsmail’i kurban etmek için harekete geçti, ama şeytan rahat durmadı ve onu vazgeçirmek istedi. İbrahim nebi her defasında onu taşladı. Bu gün cemreler olarak bilinen ve Hac sırasında 3 yere de üç gün boyunca taş atılan yerde şeytanı taşladı. Allah insana rahmet sahibiydi ve İbrahim nebi kanalıyla insanlara rahmetini göstermişti. Bir hayvanı kurban olarak İbrahim Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 13 nebiye verdi. Allah’ın genel hükmü değişmez, uygulama şekli değişirdi. Kurban değişmedi, insan yerine hayvan insan için kurban oldu. Kâbe Tekrar İnşa Edildi İbrahim ve İsmail Allah’ın emri ve göstermesiyle ilk Kâbe’nin yerini buldular ve onu tekrar yaptılar. Böylece Kâbe artık kaybolmamak üzere insanların ibadet yeri olarak tekrar inşa edildi. Allah’ın emriyle insanları hac için Kâbe’ye davet etti. Bugünkü haccın kurallarını Allah’ın emriyle ve öğretmesiyle uyguladı. Kâbe’ye hac ve umre ilk defa İbrahim nebinin Allah’ın emriyle ortaya koyduğu bir ibadettir. Zamanla İbrahim nebinin insanlara gösterdiği doğru iman ölçüleri ve ibadetler putçulukla karıştırılacaktır. Rasulullah tekrar o temiz iman ve ibadetleri gerçeğine döndürecek ve ona Allah’ın irade ettiği ilaveleri yapacaktı. Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, "seni insanlara önder kılacağım" demişti. O "soyumdan da" deyince, "zalimler benim ahdime erişemez" buyurmuştu (124). Kâbeyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik (125). İbrahim: "Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından, Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti. Allah da: "İnkâr edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç" buyurmuştu (126). İbrahim ve İsmail, Kâbenin temellerini yükseltiyordu: "Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin" (127). "Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin" (128). "Rabbimiz! İçlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve Hâkim olan ancak Sensin (129). Kendini bilmezden başkası İbrahim'in dininden yüz 14 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak çevirmez. And olsun ki, dünyada onu seçtik, şüphesiz o, ahirette de iyilerdendir (Bakara 124-130). "Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut" diye İbrahim'i Kâbe'nin yanına yerleştirmiştik (26). İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler (27). Taki kendi menfaatlerine şahid olsunlar; Allah'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Siz de bunlardan yiyin, çaresiz kalmış yoksulu da doyurun (28). Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Kâbe'yi tavaf etsinler (29). İşte böyle. Kim Allah'ın yasaklarına saygı gösterirse, bu Rabbinin katında kendi iyiliğinedir. (Haram olduğu) size okunanlar dışında kalan hayvanlar, size helal kılındı. O halde pis putlardan sakının; yalan sözden kaçının (30). Allah'a ortak koşmaksızın O'na yönelerek pis putlardan kaçının, yalan sözden çekinin. Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın bir uçuruma attığı şeye benzer (Hac 26-31). Ey inananlar! Rükû edin, secdeye varın, Rabbiniz'e kulluk edin, iyilik yapın ki saadete erişesiniz (77). Allah uğrunda gereği gibi cihat edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kuran'da, peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size müslüman adını veren O'dur. Artık, namaz kılın, zekât verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır! (Hac 77,78). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 15 BÖLÜM 2 RASULULLAH’IN GENÇLİK DÖNEMİNDE ARAP BÖLGESİ Rasulullah’ın doğup büyüdüğü bölgeye “Arap: çöl, kumluk, bitkisiz arazi” bölgesi denilmektedir. O bölgede yüzyıllardır yaşayan ve bir takım benzer özellikleri olan insanlara ise “Arap” denilmektedir. Bir takım benzer özellikler diyorum, çünkü saf ırk diye bir şey yoktur. Örneğin Rasulullah’ın baba dedeleri İbrahim nebiye dayanmakta ve İbrahim nebi Arap değildir. Ama Rasulullah Arap bölgesinde yaşayan ve birbirine karışan ırkların ortak ürünü ve Arapların genel özelliklerini taşıması nedeniyle “Arap” olarak kabul edilmektedir. Irak’ın doğusunda İran Sasani devleti vardı. Irak bölgesinin bu kısmında Sasani devletine komşu ve onlara bağlı Himyerler yaşıyordu. Körfez bölgesini ise Bahreyn oluşturuyordu. Bahreyn ile ortadaki geniş çöllük plato olan Necd bölgesi arasında Yemame denilen bölge vardı. Kuzey Bizans Etkisindeydi Kuzeyde Suriye ve Filistin’i etkisi altına alan Bizans Devleti vardı. Bizans’a komşu Suriye ve Filistin bölgesinde Gassaniler başta olmak üzere Arap kabileler vardı. Bu bölgede miladi 1.yüzyıl civarında Duc’um denilen kabile yaşardı. Yemen bölgesindeki Maarib barajı MS 340 yıllarında yıkılınca orada yaşayan Arapların bir kısmı Kuzeye, Suriye bölgesine göç ettiler. Filistin, Ürdün ve Suriye üçgenine gelince Gassan denilen su bölgesine yerleştiler. Önce Duc’umlara vergi verdiler. Sonra onları yenerek yerlerine yerleştiler. Suyun adından dolayı bunlara Gassanlılar denildi. Bizans imparatoru onların varlığını tanıdı 16 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ve onları vergiye bağladı. Bu bölgeler iç işlerinde özgür ve dış işlerinde büyük devletlere bağlı ve onların valisi tarafından yönetiliyordu. Bu bölge içinde Şam, Şam’ın güneyinde Busra, güneybatısında Kudüs, bu günkü Amman yerine Maan ve Maan’ın güneyinde Tebük şehirleri vardı. Maan seviyesinde doğuda Suriye ile Arabistan Necid çölü arasında Dumetül Cendel şehri vardı. Suriye ve Filistin için Sasanilerle Bizanslılar arasında savaşlar yapılmaktaydı. Sasaniler ateşe tapan Mecusilerdi. Bizanslılar ise Hristiyandı. Milattan sonra 613-14 yıllarında Sasaniler Bizanslıları yenerek Mısır’a kadar yayıldılar. İranlılar müşrik olduğu için bu durum Mekkeli müşrikleri sevindirdi. Bu durumu Müslümanlara sözel saldırı için kullandılar. İnanç olarak siz ve hristiyanlar birbirinize ve İran ve biz birbirimize benzeriz ve bakın bizim benzerimiz üstün gelmektedir gibi sözlü saldırılarda bulunuyorlardı. Ama Allah Kuran’da sevinmelerinin uzun sürmeyeceğini ve Bizans’ın gelip geleceğini bildirdi. 627-28 yılında Bizanslılar İranlıları Ninovadan bozguna uğrattı. Gassaniler tekrar Bizans emrine girdiler. Bizans İmparatoru Heraklius bu seferin dönüşünde 628 de Kudüs’e gelmişti. Rasulullah’ın Herakliusa mektubu da bu dönemde Kudüs’te ulaştı. Müslümanlar Gassanilerle birkaç defa savaşmak zorunda kalmışlardır. Hicri 15/M636 Yermuk savaşında Müslümanlara tam anlamında yenildiler. O seferde Gassan başkanı 12.000 lik Bisans ordusuna komuta ediyordu. Güney Sasaniler Ve Bizans Arasında Gidip Geliyordu Güney Arabistan Bizans’a bağlı Hristiyan Habeşiştan’la Sasaniler arasında el değiştirip duruyordu. Güneyin Kızıldeniz tarafını Yemen, doğuda körfeze giriş tarafını Umman ve aradaki bölgeyi ise Hadramut bölgesi oluşturuyordu. Hadramut dağlık ve vadilik bir bölgedir. MS 340 yılları çevresinde yıkılan meşhur baraj Yemen bölgesindeydi. Yemen’in kuzeyinde Necran, ortasında Sana ve güney kıyı bölgesinde Aden yer almaktadır. (Siyer atlasından/ Şulul, s:57 de) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 17 Güneyde Yemen bölgesinde MÖ 750-115 arasında Sebe’liler hüküm sürmüştü. Büyük bir baraj yaptırmışlardı. Daha sonra yıkıldı. MÖ 115- MS 525 yılları arasında ise Himyerliler bölgeye hâkim oldu. Himyerliler bir dönem Bizans etkisindeki Habeşlilerin hâkimiyetine girdi. Daha sonra Himyeri kıralı Zu Nuvas Yahudiliği kabul etti ve daha önce bölgeye giren Hristiyanlara zulüm yaptı. MS 523 civarında Yahudiliği kabul etmeyen Hristiyanları ateş dolu çukurlara attırdı. Bu olay Kuran’da ashabı uhdud: çukurların topluluğu olarak dile getirilmektedir. Tahminen 20-40 bin kişinin böyle öldürüldüğü sanılıyor. Zu Nuvas’ın zulmünü durdurmak için Habeşliler MS 525 de tekrar bölgeye hâkim oldular. Ebrehe Filleriyle Kâbe’yi Yıkmak İstedi Habeş ordusunda komutan olan Ebrehe Necaşi’nin valisini öldürdü ve yerine kendisi geçti (MS 537). Necaşi durumu kabullendi ve onu vali olarak atadı. Ebrehe hristiyanlığı yaymayı hedef edindi. Büyük bir kilise yaptırdı. Sonra Mekke üzerine yürüyerek orayı da kendisine bağlamak istedi. Ebrehe filleriyle Kâbe’yi yıkmak için hareket etti, ama Allah izin vermedi Mekke yakınında Abdulmuttalib’in develerini yağmaladılar. Abdulmuttalip develerini istedi. Ebrehe Kâbe tehlikedeyken Abdulmuttalib’in sadece develerin istenmesine şaştı. Abdulmuttalib: “Develer bana aittir, Beytullah’a gelince sahibi onu korur” dedi. Ebrehe develerini verdi. Abdulmuttalıb Kâbe’ye gelerek Kâbe’yi koruması için Allah’a dua etti. Kâbe’nin kapısına yapıştı ve: “Allahım! Onlara karşı senden başkasından yardım istemiyorum. Rabbim! Kendi himayende olan evi onların zararından koru. Kâbe’ye düşman olan, senin de düşmanındır. Bizlere bir ihsanın olan bu evi onlara karşı koru” diye dua etti (İbni Hişam). Şirkten uzak ve içten bir duaydı. Mekke halkı şehri terk etmiş ve Ebrehe’nin ordusundan korunmak için dağlara çıkmıştı. Ebrehe ve ordusunu Kâbe önlerinde Allah helak etti (Vahiy öncesi 40 Muharrem ayı/ MS 571 Şubat ayı). Ebrehe orduya ilerle emri verdi, ama filler gitmedi. Bu sırada gökyüzünde deniz tarafından gelen sıra 18 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak sıra (ebabil) kuşlar ortaya çıktı ve ordunun üzerine taşlar atmaya başladılar. Kuşların ardı arkası kesilmiyordu. Gagasında ve ayaklarında taşlar vardı. Kuşlar büyük yapılı kuşlardı. Ordu perişan oldu. Ebrehe Yemen’e döndü ama bu saldırıda yaralandı, hastalandı ve orada öldü (İbn Hişam). Daha sonra bölge İran Sasani devleti hâkimiyetine girdi. Bu dönem 50 yıl kadar sürdü. Son Sasani vali Bazan önce Sasani Kisra’nın emriyle Rasulullah’ı tutuklatıp İran’a göndermek için adamlarını Medine’ye gönderdi. Rasulullah görevliyi iyi ve sakin karşıladı. O sırada Kisra oğlu tarafından öldürüldü ve bu girişim boşlukta kaldı. Daha sonra Bazan Müslüman oldu ve Rasulullah onun valiliğini devam ettirdi. Böylece İran hâkimiyeti de sona erdi. (Sarıçam, s: 27) Fil olayından 50 küsür gün sonra Rasulullah doğmuştur. Fil olayı olağandışı bir olay olarak kabul edilmelidir. Allah irade etmiştir ve böyle olağandışı bir olay yaratılmıştır. Olayı olağandışı kabul etmeyenler kuşların ağızlarında taşıdığı hangi büyüklükte taş filleri ve insanları biçilmiş ekin gibi heder eder diyerek ayette olanlardan ve rivayetlerden gelen bilgilere semboliktir, söz konusu taş değil mikroptur gibi yan düşünmelere sapabilmektedirler. Allah genelde önceden koyduğu kurallar içinde insanlara muamele etmiştir. Ancak Allah bu hale mecbur değildir ve önceki nebilere verilen mucizelerde gördüğümüz gibi zaman zaman kendisinin irade ettiği kurallara mecbur olmadığını göstermiştir. Allah sürü sürü kuşlar göndermiş, pişmiş taşlar attırmış ve Ebrehe’nin ordusunu helak etmiştir. Fil sahiplerine Rabbinin ne ettiğini görmedin mi?(1). Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı?(2). Onların üzerine, sert taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi (3,4). Sonunda onları, yenilmiş ekin gibi yaptı (Fil 1-5). Rasulullah’ın Ortamını Tanımaya Devam Edelim Mekke’nin bulunduğu bölgeye Hicaz denilmektedir. Hicaz, batısında Kızıldeniz boyunca uzanan düzlükle doğusundaki yüksek çöllük platoyu ayıran dağlık bir bölgedir. Dağlar ve vadilerden oluşan bu bölge iç ve kıyı bölgelerini birbirinden ayırdığı için Hicaz adını Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 19 almıştır. Hicaz Mekke, Medine ve Taif şehirlerini içine alan bölgedir. Dağlık bölgenin kıyı tarafındaki düzlüğe Tihame ve doğru tarafındaki çöllük bölgeye ise Necid denilmektedir. Necid bölgesinin güney doğusunda Yemame denilen bölge vardır. Medine kuzeydoğusunda Suriye’ye komşu Dumetül Cendel denilen yerleşim bölgesi mevcuttur. Bu bölgeleri dile getirmemin nedeni daha sonra yaşananlarda önemli yerleri olmasındandır. Dumetül Cendel şehriyle Medine arasında Hayber Yahudi bölgesi vardı. Mekke yüksek dağlar arasında, vadilik, kurak, sıcak, tarım yönünden verimsiz ve yaşama imkânları açısından dışa bağımlı, ticarete bağımlı bir bölgeydi. Kuzeyden Medine tarafından iki, kuzeydoğu Arafat tarafından bir, batıda Cidde tarafında bir ve güneyde Yemen tarafında bir olmak üzere 5 geçitli yüksek dağlar arasındaydı. Kâbe’nin kuzeydoğusunda Rasulullah’ın Haşim oğulları soyu otururdu. Erkam’ın evi ise doğu tarafındaki Safa tepesiyle Kâbe arasındaydı. Dünya yaşama şartları açısından yaşamak için tercih edilecek bir yer değildi. Aslında bu hali aynı zamanda o dönemin dünya devlerinin bölgeyi işgal isteğinin güçlü olmamasını sağlamıştır. Mekke’de Siyasal Yapı Ve Yönetim Yemen bölgesindeki Ma’rib barajı MS 340 civarında yıkılınca kabileler kuzeye göç ettiler. Bunlardan bir gurubu Filistin bölgesine kadar gelerek Gassanlılar adını aldı. Bir gurubu Umman bölgesine gitti. Huzaalılar gurubu ise Mekke bölgesine geldi. Mekke’deki Cürhümlülerle aralarında savaş çıktı ve onları yendiler. Cürhümlülerden evli olan İsmail nebinin boyu tarafsız kaldılar. Kâbe’nin işleri Huzaalılara geçmişti. Cürhümlüler Kâbe’ye Umre ve hac için gelenlerden vergi alıyorlardı. Huzaalılar vergileri kaldırdılar. Umre ve hac işini devam ettirdiler. Daha sonraki dönemde başkanları olan Amr b. Luhayy Filistin bölgesindeki Amalikaların Hubel putuna taptığını gördü. Onlardan Hubel putu getirdi, Kâbe’ye dikti. Böylece Kâbe’ye putlar dikilmeye başladı. 20 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Daha sonra İsmail soyundan Rasulullah’ın 5.dedesi Kusayy b. Kilab Huzaalı başkanın kızıyla evlendi. Rasulullah’ın annesi ve eşi Hatice de Huzaa soyundan gelmektedir. Kusayy’ın babası küçük yaşta ölmüş ve annesi Suriye bölgesinden evlenmişti. Kureyş lakabıyla bilinen Fihr b. Malik’in 6. Göbekten torunu idi. Kureyş lakabı Fihr’den gelmektedir. Kusayy kayınbabası öldükten sonra Suriye taraflarında güç sahibi olan üvey kardeşinden yardım alarak Kâbe’ye sahip çıkma iktidarını ele geçirdi. Kureyş boyu dağınık bölgelerdeydi. Kusayy onları Kâbe’ye yakın bölgeye topladı. Kendi evini Kâbe’ye komşu yaptırdı. Evi yönetim işlerinin görüşüldüğü ev halini aldı. Daha sonra yaklaşık 440 yılında “Darun Nedve: tarafların görüştüğü ev” adını aldı. Kâbe’nin karşısına bu amaçla bir ev yaptırdı ve artık şehrin yönetim işleri burada görüşülüyordu. Çok önemli konular ise aynı zamanda üst şura meclisi gibi görev yapan, yaşlı ve ileri gelenlerin oluşturduğu “meşvere: görüşmelerle karar gitme” meclisinde görüşülerek karara bağlanıyordu. Kusayy’ın Suriye ile anne tarafından bağlantısının olması Bizans’la bağlantısının iyi olmasını sağladı. Oğlu Haşim, Bizansla anlaşarak Suriye ve Yemen tarafında ticaret kolaylığı elde etti. Hem bu anlaşmalar hem de Kâbe yönetimin onlarda olması Kureyş’in güvenlikli olarak yazın Suriye, kışın Yemen tarafında ticaret yapabilmelerini sağlıyordu. Bu nimeti Allah Kuran’da dile getirmektedir. Kureyş'in ilâfı (güven ve barış andlaşmalarından faydalanmalarını sağlamak) için (1). Kış ve yaz seferlerinde (faydalandıkları andlaşmaların) kadrini bilmiş olmaları için (2). Bu Beyt (Kâbe)nin Rabbine kulluk etsinler (3). O, kendilerini açlıktan kurtararak beslemiştir ve her tehlikeye karşı onlara emniyet vermiştir (Kureyş 1-4). Her kabile kendilerinden olan bir başkanla ve ona bağlı danışma meclisiyle yönetilirdi. Bütün bölgeye hâkim bir devlet yapısı yoktu. Bir ara Kureyş’in Esed kolundan Osman b. Huveyris adında bir hanif yeni dinleri aramak için Bizans İmparatorunun yanına kadar gitti. Hristiyanlığı kabul etti. Kendisini Hicaz Kıralı olarak görevlendirtti. Bizans’ın Mekke bölgesini işgal etmesini teşvik etti. Bizans kıralı bir belgeyle Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 21 onu Mekke valisi yaptığını ve halkın ona itaat ederek vergi vermesini istedi. Ama halkın ileri gelenleri onu kabul etmedi. Kureyş’in ünlü hatiplerinden Ebu Zem’a b. Esved: “Kureyş itaatkâr olmayan bir topluluktur. Ne kırallık yapar ne de kendisine hükmedilmesine razı olur” diyerek karşı duruşun nedenini özetlemişti. Osman güç toplamak için İmparator’a geri döndü. Orada zehirlenerek öldü. Yani Mekke hemen hiçbir zaman büyük devletlerin valiliği haline gelmedi. Mekke’nin bulunduğu bölge yaşama şartları olarak zor, yapılacak askeri hareketin maliyetini karşılayacak geliri olmayan bir bölgeydi. Bu nedenle olsa gerek büyük devletlerin hiçbiri o bölgesi ele geçirmek ve tümüyle kendine bağlamak için ordular göndermiyordu. Mekke’nin işgali ve valilik olarak Bizans’a bağlılığı konusundaki girişimler başarısız olmuştur. Bu nedenle Mekke güçlü devletlerin yönetimine girmemiştir. Mekke halkı yaklaşık 10.000 civarındaydı. Çoğunluk Kureyş kabilesindendi. Kabile alt aile boylarına bölünmüştü. Her boyun sorunlarının görüştükleri “Nedy” denilen toplantı yeri ve alışkanlığı vardı. Boyların temsilcilerinin katılımıyla oluşan “Darun Nedve” denilen şehir meclisi oluşturulmuştu. Bu meclisi ilk defa Kureyş lideri Kusayy oluşturmuştu. Önceleri Kusayy’ın evi bu meclisin yeriydi. Daha sonra Kâbe’nin kuzey tarafında ayrı bir bina bu iş için kullanılmaya başladı. Genelde 40 yaşını geçenler bu meclisin doğal üyesi sayılırdı. Ancak yapılacak işler belirli sayıda olduğundan işler değişik ailelerden birine veriliyordu. Örneğin savaşlarda ordu komutanlığını Ebu Süfyan’a verirlerdi. Dış işlerindeki elçilik ve görüşme görevini Ömer b. Hattab’a vermişlerdi. Bu yönetim tek başkanlı ve tek karar mercili bir yönetim şekli değildi. Daha çok aile temsilcilerinin şehrin sorunlarını görüşerek ortak karara varması şeklinde yürütülmekteydi. Bir aile temsilcisine bir görev verilmesi onun kesin ve tam yetkili başkan olmasını getirmemekteydi. Kabilelerin başkanlığı her zaman babadan oğula geçmezdi. Kabilelerin ileri gelenlerinin katıldığı bir idari meclisleri vardı. Kabileler adamlarına sahip çıkarlardı. Yakın oturan kabileler aralarındaki sorunları bazen 22 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak çatışarak bazen görüşerek çözümlerlerdi. Ama bir kabile tümüyle diğer kabilenin yönetimine girmiyordu. Böyle bir mecburiyet de yoktu. Mekke’de kabileler arasındaki denge ve Darun Nedve denilen yönetim binasının ve meclisinin oluşması da bu yapının şehirdeki yansımasıydı. Bu yapı Rasulullah’ın, Haşimi ailesi tarafından diğer ailelere karşı korunmasını sağlamıştır ve Rasulullah’a belirli bir özgürlük alanı sağlamıştır. Mescidi Haram’ın kuzey bölgesinde Cervel ve daha uzakta harem sınırı olan Ten’im vardır. Ten’im aynı zamanda Medine’den gelen yolun üstündedir. Doğusunda Mina ve sonra Müzdelife ve Arafat yer almaktadır. Güneyindeki bölgeye Mesfele denilmektedir. Batısında Cidde yolu ve güneybatısında yemen yolu vardır. Güneydoğusunda Ecyad ve sonra Aziziye denilen bölgeler vardır. Mekke Şam’a yaklaşık 1800 km uzaklıktadır. Medine’ye ise 450500 km uzaklıktadır. Suriye bölgesinde, Şam’ın güneyinde o dönemde meşhur Busra şehri vardı. Şam’a yaklaşık 140 km güneyindedir. Mekke genel anlamda haram bölgesinin adıdır. Haram bölgesi içinde Kâbe’nin bulunduğu küçük vadiye Bekke denilmektedir. Bekke insanların sıkıştığı için birbirini itmesini ve bir rivayete göre bağışlanma için ağladığı yeri anlatmaktadır (Şulul, 58). Mekke’de Toplum Yapısı Toplum yapısında özgürler, köleler ve özgürlük verilmiş kölelerden oluşan mevali denilen gurup vardı. Üstünlük özgürlere aitti. Mevali ara sınıftı. Köleler en alt sınıftı. Kabileler kendi içlerinde dayanışma halindeydi. Bir kabileye mensup kişiye bir başkası zarar verirse tüm kabile ona karşı çıkardı. Kabile bağlılığı güven içinde yaşamanın yoluydu. Bu nedenle kabilesi olmayan veya kabilesi kendisini terk etmiş olan kişi güvenliğe kavuşabilmek için güçlü birinin koruması altına girerdi. Buna eman vermek denirdi. Eman veren kişi korumaya aldığı kişiyi kendi kabilesine kabul etmiş gibi koruma altına almış olurdu. Toplumsal yapıyı iyi tanımamız Rasulullah’ın halkın İslam’ı bilmesi anlaması ve yaşaması için cehdini iyi anlamamız açısından önem- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 23 lidir. Kabileler Mekke’yi birlikte yönetiyorlardı ve kendi içlerinde özgürdüler. Bir kabilenin başka kabileye üstünlüğü yoktu. Bir kabileye bağlı kişiye saldırmak kabileye saldırmak gibi kabul edilir ve karşılık verilirdi. Bu nedenle Rasulullah’ı korumasına alan amcası Ebu Talib’e rağmen Rasulullah’ın düşmanları Rasulullah’ı öldürecek şiddeti uygulamaktan geri duruyorlardı. Öldürmek, işkence etmek, sürmek istiyorlardı ancak en az zararla nasıl yapacaklarına karar veremiyorlardı. İktisat esas olarak ticaretle sağlanıyordu. Tarım için toprak ve verimli ortam yoktu. Merkezde Kâbe ve yakın çevresinde yerleşim yerleri vardı. Uzaklardaki daha geniş düzlüklerde ise kabileler arasında ticaretin döndüğü ve yılın belirli zamanlarında kurulan panayırlar: büyük pazaryerleri vardı. Panayırlar Mekkeli ve çevre kabilelerin kaynaştığı, tanıştığı, eğlendiği ve yoğun alışveriş yaptığı toplanma yerleriydi. Yılın belirli zamanlarında olur ve bir veya birkaç ay sürebilirdi. Ayrıca ticaret yoluyla Suriye, Yemen ve İran bölgeleriyle ticari ve kültürel alışverişleri vardı. Deniz yoluyla Habeşistan’la da ticari bağlantıları vardı. Zina, alkol, faiz diğer toplumlardaki gibi Mekke ve Medine toplumunda da serbestti. Zina eden insanlar zinadan sıkıntı duymayabiliyorlardı. Zinacı kadınlar görev yapabiliyor ve erkekler de onlarla zina yapabiliyordu. Kölelik yine o dönemdeki diğer toplumlarda olduğu gibi Mekke ve Medine toplumunda da vardı. Kız çocukları savaşlarda karşı tarafa esir düşerek kabilenin şerefini azaltır düşüncesi vardı. Bu nedenle kız çocuklarına iyi gözle bakmıyorlardı. Bazıları kız çocuklarını yeni doğduğunda veya 6 yaşına geldikten sonra canlı canlı toprağa gömebiliyorlardı. İran bölgesinde Mecusi putçuluk varken Bizans bölgesinde Hristiyanlık ve Hristiyanlıktan uzaklaşan inanışlar şeklinde putçuluk vardı. Mekke ve Medine’deki müşrik Araplarda ise Allah’ı ve İbrahim nebiyi kabul etmenin yanında heykelleşmiş putçuluk vardı. Allah’ı kabul etmez, nebiliği kabul etmez bir putçuluk içinde değildiler. Mekke o zamanki dünyanın diğer bölgelerindeki halklardan çok kötü oldukları için Rasulullah oraya gönderilmemiştir. Son nebinin gönderilmesi ve insanlık için seçilen ilk ibadet merkezinin artık son ibadet merkezi olması 24 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah tarafından irade edildiği için olsa gerek Rasulullah Mekke bölgesinde yaratılmış ve görevlendirilmiştir. Yani Mekke bölgesi o dönemdeki dünyanın diğer bölgelerinden daha kötü ve daha günahkâr olduğu için Rasulullah’ın orada gönderildiği kanaatinde değilim. Bizans ve Sasanilerde zulüm ve haksızlıklar Mekke bölgesinden daha az değildi. Mirası yetişkin erkekler alırdı. Kadınlar ve küçük çocuklarda miras malı gibi elden ele yer değiştirebilirdi. Kadınların ve küçük çocukların miras hakkı yoktu. Baba ölürse onun eşini başka eşinden olan oğlu alabiliyordu. Cenazelerden ağıt yakmayı iş edinen, ücretli veya komşuluk görevi yapan ağlayıcılar vardı. Okuma yazma azdı ancak şiir ve halka yönelik konuşma yapma sanatı üstündüler. Sözel kültür öncelikliydi. Hafızaya dayanmak öncelikliydi. Kuran’ın üstün dilini anlayacak bir bilgi ve anlayışa sahip olmalılar diye düşünüyorum. Kuran öncelikle onların anlaması için inzal olmuştur. Kuran’ı anlayacak bilgi, akıl, kültür güçleri olmalı ki Kuran’ı anlamak ve uygulamaktan sorumlu olsunlar. Mekkelilerin Arap Kabileleri Arasındaki Konumu Mekkelilere diğere Araplar tarafından bir takım öncelikler tanınmıştı. Bunda Kâbe’nin Mekke’de oluşu çok etkiliydi. Çünkü Araplar müşrik olmakla birlikte esas olarak İbrahim nebi dinine bağlı olduklarını kabul ediyorlardı. Bu nedenle Kâbe’nin etrafında 7 defa dönerek ve diğer bir takım ibadet davranışlarını da yaparak umre ve hac ibadetlerini yapıyorlardı. Umre ve hac ibadetlerini Allah’ın emriyle İbrahim nebi insanlardan istemişti. Mekkeliler dışındaki Araplar umre ve hac sırasında Mekkelilere muhtaçtılar ve onlarla iyi geçinmek zorundaydılar. Hem dini hürmetleri, hem de ihtiyaçları nedeniyle Mekkelilere öncelik ve üstünlük tanıyorlardı. Mekkeliler arasında tek tip yönetim olmamakla birlikte zaman zaman bazı kabileler yönetimde öne geçmişlerdir. Örneğin Rasulullah’ın 5. göbekten dedesi olan Kusay, Bizanslılarla iyiydi ve Kuzey Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 25 Araplarının desteğiyle yönetimde etkili olmuştu. Onun oğlu Haşim 467 yılında Bizans’ın Suriye valisiyle yaptığı anlaşmayla ticarette bir takım imtiyazlar elde etmişti. Bizanslılar güney Araplarının ticaretlerine engel oluyor ve yüksek gümrük uyguluyorlardı. Ama Kureyşliler Haşim’in elde ettiği bu imtiyazlarla kolay ticaret yapıyordu. Yine Bizans yönetimi Haşim’e Yemen bölgesinde de ticari imtiyazlar tanınmasını sağlamıştı. Bu durum Kuran’da ayetlerle dile getirilmektedir. Mekkelilerin kervanları güvenlik içinde Yemen ve Suriye taraflarına ticaret seferleri yapabiliyordu. Dini ve ticari güvenlik ve geniş bölgelerde ticari sefer yapabilmeleri Mekkelilerin diğer topluluklarla daha fazla ilişki kurmasını sağlıyordu. Yine Mekke çevresinde diğer kabilelerinde katılımıyla 1-2 ay süren ticari panayırlar kuruluyordu. Allah’ın emriyle yılın 4 ayı haram aylar olarak kabul ediliyordu. Bu aylarda savaşmak haramdı. Bu da görüşmelerin ve ticaretin iyi olmasına yardımcı oluyordu. Bu kural daha çok Mekkeliler ve çevresinde uygulandığı için yine Mekkelilere bir avantaj sağlıyordu. Bu aylar umre ve hac yapılan aylardı. Bu aylarda aynı zamanda büyük pazaryerleri kuruluyordu. 26 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 3 MEDİNE’NİN ÖZELLİKLERİ Medine, Amalika kabilesinden Yesrib adındaki bir kişi tarafından kurulmuştur. Bu nedenle önceki adı Yesrib’dir. Rasulullah “ikamet edilen yer, mülk, siyaset” anlamında adını Medine olarak değiştirmiştir. Mekke’den yaklaşık 450-500 km kuzeydedir. Medine Mekke’ye göre daha düzlük ve tarıma elverişliydi. İktisat ticaretten ziyade tarıma dayalıydı. Medine dağlar ve lav kalıntıları arasında yaklaşık 15 km genişliğinden bir ovadır. Bölgenin iki tarafında lav kalıntılarından oluşan kaba taşlık alan ve kuzeyinde Uhud dağı, güneyinde Ayr dağı vardır. Ayr dağı güneybatıya doğru uzanmaktadır. Uhud ile ayr sıra dağları arasında kuzeybatısında açıklık vardır. Doğusunda hurmalıklar ve Kaynuka Yahudileri bulunmaktadır. Güneydoğusunda ise Kureyza ve Nadir Yahudilerinin bölgesi vardır. Nadir bölgesiyle Ayr dağı arasındaki bölgede Kuba bölgesi bulunmaktadır. İklim olarak Mekke’ye göre daha nemlidir. Bu nedenle sıtma benzeri hastalıklar görülebiliyordu. Medine’deki Kabileler Ve İlişkileri MÖ 587 de Babil kıralı Buhtunnasır Kudüs’ü işgal etti ve Yahudileri Irak bölgesine sürgün etti. Sürgünden kaçanlar Medine, Hayber ve çevrelerine yerleşti. Yine MS de 70 lerde Bizanslılar Filistin’e girdi ve Yahudiler tekrar sürüldü. Bu dönemde de Medine’ye bir gurup Yahudi gelip yerleşti. MS 132-135 yıllarında Bizans İmparatoru Hedeyan’a da Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 27 yenildiler ve tekrar Medine bölgesi Yahudi göçü oldu. Böylece Medine’ye ilk yerleşenler Yahudilerdi. (Umeri, s:58). MS 340 civarında Yemen bölgesindeki baraj yıkılınca Ezd kabilesinin Evs ve Hazrec boyları Medine’ye gelerek yerleştiler. Aynı dönemde Roma Yemen bölgesine hâkim olmuş ve halka baskı uyguluyordu. Bir gurup da Suriye bölgesine gelerek Gassani suyu çevresine yerleşmişlerdi. Bundan daha sonra Gassaniler adını alacaklardı. Evs kolu Nadir ve Kurayza oğullarına, Hazrec kolu ise Kaynukalara yakın yerleşti. Yahudilerin yerleştiği yerler daha verimliydi. Evs bölgesi Hazrec bölgesine göre daha verimliydi. O zaman Medine’nin adı Yesrib idi. Rasulullah gelince adına Medine olarak değiştirdi. Hazrec ve Evslilerle Yahudiler arasında savaş başladı. Hazrecli başkan Malik b. Aclan Suriye bölgesinde yaşayan akrabaları Gassanilerden yardım istedi. Onlardan gelen güçle MS 492 de Yahudileri yendi ve Medine’de hâkimiyet Hazrec ve Evslilere geçti. Yahudilerin bir kısmı Araptı ve Yahudiler genelde Arapça konuşuyor ve İbranice yazıyorlardı. Yahudiler kendilerini üstün görüyor, üstünlük iddia ediyorlar ama güç olarak tam hâkimiyete sahip değildiler. Son nebinin kendilerinden geleceğini ve ona tabi olarak müşrik Araplara galip geleceklerini daha sık dillendirmeye başlamışlardı. Yahudiler Hazrec ve Evslileri birbirine düşürmek için ellerinden geleni yapmaya başladılar. Sonuçta Medine’nin güneydoğusundaki şehre yakın Buas adı verilen vahada iki kabile arasında savaş çıkarmayı başardılar. Savaş 120 yıl kadar sürdü. Buas bölgesinde son çatışma hicretten 5 yıl kadar önce yapılmıştı. Evsliler Yahudilerden destek alarak Hazreclileri yenmişti ama tam bir yenişme olmuyordu. Bu nedenle her iki kabile Mekkelilerden yardım almayı ümit ediyordu. Şehirde tekli yönetim yoktu. Rasulullah hicret etmeden önceki dönemlerde Hazrecliler ve Evsliler aralarındaki çatışmaları önlemek için tek başkan etrafında toplanmaya karar vermişler ve bu amaçla son savaşta tarafsız kalan Hazrecli Abdullah b. Ubey’i ortak başkan yapmaya karar vermişlerdi. Ama henüz yürürlüğe koymamışlardı. 28 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Medine yaklaşık 10.000 nüfuslu bir şehirdi. Yaklaşık üçte biri 3 Yahudi kabilesinden oluşuyordu. Bunlardan Nadirliler daha çok tarımla, Kaynukalılar kuyumculukla, Kurayzalılar ise dericilik ve ticaretle meşgul olurlardı. Her üç kabile ticarette de iyiydi. Kabileler arasında birbirine karşı kesin bir üstünlük yoktu. Birbirlerini kollayan bir birliktelikle şehirde yaşıyorlardı. Ticari hâkimiyet Yahudilerdeydi. Hristiyanlar ise yok denecek kadar azdı. Ebu Amir adında bir hristiyan vardı. Rasulullah gelince ülkeyi terk etti. Bizans’a sığındı, Bizans’tan Rasulullah’a karşı destek aradı ve aldığı sözlere güvenerek münafıkları Kuba mescidi yanında bir mescit yaptırarak Bizans işgaline destek olmalarını istedi ama Allah izin vermedi. Bizans’ta öldü. Medine evleri taş ve kerpiçtendi. İki katlı evler yaygındı. Yahudi bölgelerinde daha büyük ve sağlam olmak üzere, bazı evler kale denilen yapılarla çevriliydi. Savaşlarda bu kalelere sığınırlardı. Öldürme olaylarında diyet verme geleneği vardı. Kabileler arasındaki öldürmelerde katilin diyete gücü yetmezse kabile ona destek oluyordu. Bu amaçla kabilelerin ortak mali sandıkları vardı. Yahudilerin ise eğitim ve adalet işlerini yürüttükleri Midras Evi denilen bir yerleri vardı. Mekke Ve Medine’nin Dini Yapısı Hazrecler ve Evsliler müşriktiler. Müşrikler Allah’a ve İbrahim nebiye inanırlardı. Hac ve umre yaparlardı. Değişik sayıda küçük ve büyük putları vardı. Mekke ve Medine’e Arap çoğunluğu oluşturan halk, esas olarak Allah’ı kabul ediyorlardı. Ancak Allah’ın bazı özelliklerini bir takım putlarda olduğuna da inanıyorlardı. Örneğin gaybi olarak yardım etmek, dünya işlerine yol göstermek, Allah katında onlara şefaatçi olmak, dünyada onların menfaatlerini düzenlemek veya onlara zarar vermek gibi bir takım işleri putların yürüttüğüne inanıyorlardı. Onlara kurban adıyor, onlar adına yiyecek ayırıyor, onların yanında dua ediyor, onların çevresinde dönüyor ve onların yanında fal oklarıyla geleceklerinin nasıl olacağını anlamaya çalışıyorlardı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 29 Putları ahretten ziyade dünyada onlara yardımcı oluyordu. Ahirette ise dünya işlerinde olduğu gibi kendileri için Allah’a şefaatçi olacaklar ve onları kurtaracaklardı. Bu yönleriyle putlarını Allah’a denk tutuyorlardı yani müşriktiler. İbrahim nebinin Kâbe’yle bağlantılı olarak bildirdiği dinini kabul ediyorlar, hac ve umre yapıyorlar ancak aynı zamanda Allah’a şirk koşuyorlardı. Putların Allah katında şefaatçi olduğuna ve kendilerine bazı fayda veya zarar verebileceklerine inanıyorlardı. Yahudilik ve Hristiyanlıktan haberleri vardı. Ancak ata dini diye İbrahim nebiye sahip çıkıyor ve aynı zamanda putları olan müşrik bir inanışa, yaşantıya sahiptiler. Büyük putların yanında seyahatlerde yanlarına aldıkları küçük putları vardı. Putlarını yanlarına almamışlarsa gittikleri yerde toprağa şekil vererek ya da bir taşı put edinebiliyor ve o putlara tapıyorlardı. Ahiret ve özellikle yeniden dirilme konusunda yaygın kabul yoktu, kafalar karışıktı. Dinleri onlara daha çok dünyada hizmet ediyordu. Putlara tapınmanın değişik halleri vardı. Güneşe, aya, yıldızlara ve onları temsil eden putlara tapanlar vardı. Güneşe tapanlar güneşin doğumunda, öğlen tepede olduğu vakitte ve batarken özel olarak dua ederlerdi. Bu nedenle İslam güneşin doğması, öğlen tepede olması ve batarken ibadet edilmesini yasaklamıştır. Güneş, ay ve yıldızı putlaştırırken putları baba, anne ve çocukları da temsil edebiliyordu. Putçuluk Sonradan Geldi Huzaalılardan Amr b. Luhayy iyilik ve dini yönden itaatiyle halkın sevilen kişisi olmaya başladı. Ticaret için gittiği Şam tarafında halkın Hubel adında bir puta taptıklarını ve o putun onlara iyilik getirdiğine inandıklarını gördü. O putu getirerek Kâbe’nin içine koydu. Halk kendisini iyi ve âlim kişi olarak bildiklerinden onun görüşlerine itaat etmeye başladı. Böylece putçuluk Mekke’ye ve Kâbe çevresine girmiş oldu. Artık her kabilenin bir putu olmaya başladı. Kâbe çevresinde 360 kadar put yerleştirildi. Ayrıca Mekke dışında büyük olarak bilinen ve inşa 30 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak edilen Lat, Menat, Uzza, Vedd, Suva, Yagus isimleriyle bilinen putlarda oluştu. Nuh nebi döneminden gelen putlara tapanlar vardı. Değişik gerekçelerle putlaştırılmış put isimleri vardı ve onları temsil eden heykellere saygı gösterir, çevresinde döner, ona sunaklar sunar, onun yanında dua eder, ona kurban adarlardı. Her kabilenin kendine özel putu olabiliyordu. Bu nedenle olsa gerek Kâbe çevresinde 360’dan fazla kabilelere ait putlar vardı. Safa tepesinde İsaf, Merve tepesinde Naile isimli put heykel vardı. Büyük ve sabit putların yanında küçük ve taşınabilir put temsiller de vardı. Bazen bu yenebilecek undan yapılırdı ve açlık baş gösterince yolda yenirdi. Putlarını yaratıcı olarak görmüyorlardı. Allah’ın varlığını kabul ederlerdi. Ancak putları Allah katında değeri olan ve bu nedenle kendileri için şefaat: aracılık edeceklerine inanıyorlardı. Yine onların bir takım zararları verebileceklerine inanıyorlardı. Bu nedenle putların yanında dua ediyor, onlara kurban ve değişik yiyecekler sunuyor, onların çevresinde dönüyor, önünde saygı duruşunda el bağlıyor ve boyun büküyor, secde ediyor, onlara hitap ediyorlardı. Onların yanında fal oklarıyla geleceklerinden iyi olan seçmeye çalışıyorlardı. Onlar için adaklarda bulunuyorlardı. Allah var ama dünyayı bunlar idare ediyor, Allah bunlara dünyayı idare etme yetkisi vermiştir, onları razı eder ve onlardan istersek isteklerimiz olur inancını taşıyorlardı. Yıldızların hayatlarında geleceği tayin ettiğine inanıyor ve bu nedenle yıldızlardan gelecek görüşü çıkardığını söyleyenlere inanıyorlardı. Yıldız falı denilen batıl inanış yaygındı. Bir konuda karar vermek istediklerinde kuş uçuruyor ve kuş sola giderse tercihin kötü, sağa giderse iyi olduğuna inanıyorlardı. Öldürülen kişinin intikamı alınmadığı sürece ruhunun özgür kalamayacağını ve baykuş olarak çevrede dolaştığına inanıyorlardı. Bu arada Allah’ı tek yaratıcı olarak kabul ediyor, İbrahim nebiden gelen Kâbe kutsallığı, Kâbe’yi tavaf, hac, umre ve kurban kesilmesi gibi uygulamalara sahip çıkıyorlardı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 31 Kureyşliler Kendilerini Üstün Görüyorlardı Kureyşliler kendilerinin seçilmiş (hums) olduklarını iddia ediyorlardı. Bu nedenle hac ve umre sırasında haram bölgesi dışına çıkmalarına gerek olmadığına iddia ediyorlardı. Hac sırasında Arafat’a kadar gitmiyorlardı (Bakara 199). Haram bölgesi dışından gelenlerin soylu değillerse kendi elbiseleriyle Kâbe’ye tavaf etmemelerini, humstan alacakları elbiselerle veya çıplak olarak tavaf etmelerini söylüyorlardı. Kadınların üzerinde Kâbe’yi tavaf sırasında sadece iç gömleği kalıyordu. Humstan aldıkları elbiseleri ise tavaf sonrası atıyorlardı. Dışarıdan gelenler soylu kimselerse kendi elbiseleriyle tavaf yapabilirler, ama sonra o elbiseleri atmalıydılar. Yine dışarıdan gelenlerin yanlarında getirdiklerini Kâbe bölgesinde yemelerini yasak görüyorlardı. Böylece dışarıdan gelenler ya yerlilerden yeni elbiseler almak zorunda kalıyor veya Kâbe’yi çıplak olarak tavaf ediyorlardı. Kuran bu yanlış inancın terk edilmesini istemiştir (Araf 31). (İbn İshak, s:155) Kuran İbrahim Nebiden Kalan Doğru İbadetleri Devam Ettirmiş, Yanlışlarını Kaldırmıştır İhramlı iken evlerine kapılarından girilmeyeceğine, tavandan veya arkasında açılan bir delikten girilip çıkılacağına inanmaya başlamışlardı. (Bakara 189). Kâbe çevresindeki ibadetlerinde el çırpma ve alkışla ibadet ediyorlardı (Enfal 35). Ayşe valide: Kureyş cahiliye döneminde muharremin 10 günü olan aşure günü oruç tutardı. Bu aynı zamanda Kâbe’nin örtüsünün değiştirildiği gündü. Rasulullah da Rasulullah olmadan önce o gün oruç tutardı” (İzzet Derveze 1/489/ Hazin). Yahudiler 24 saat oruç tutarlardı. İtikâf vardı. Ömer cahiliye döneminde Kâbe’de bir günlük itikâf adadığını bildirince Rasulullah adağını yerine getirmesini söylemiştir (Buhari). Müşriklerin ibadete önem veren ileri gelenleri Ramazanda birkaç gün Kâbe yanında itikâfa girerlerdi. (Derveze, 1/491) Yani ramazanın İslam öncesi dönemde de değeri vardı. Rasulullah da Ramazan ayında Hira mağarasında itikâfa girmiştir. 32 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müşriklerden sonra ikinci olarak Hanifler vardı. İbrahim nebiye inanan gurubun bir kısmı ise müşrik değildiler. Hanif olarak biliniyorlardı. Allah’a ortak koşmayan ama belirli ibadet şekilleri olmayan gurubu oluşturuyorlardı. Bunların sayısı azdı. Hanif, doğrulan, düzelen ve önceki yoldan sapan, eğilen anlamlarındadır. Müşriklik dininden sapan ve tevhide doğrulan anlamındadır. Yahudilik Ve Hristiyanlık Biliniyordu Üçüncü gurup ise Hristiyanlardı. Mekke ve Medine’de az sayıdaydılar. Yarımadanın çevre bölgelerinde ise geniş halk kitleleri şeklinde vardılar. Özellikle Bizans’a bağlı Hristiyan Habeşiştan’ın yönetimi sırasında Yemen bölgesinde kabileler şeklinde vardılar. Yine Suriye tarafında Bizans’a bağlı kabilelerde Hristiyanlık yaşanıyordu. Dördüncü gurup ise Yahudilerdi. Bölgeye MÖ 587 yılında Asuri kıral Buhtunnasr’ın Filistin’i işgali sırasında kaçarak gelmişlerde. Yine MS 70 yılında Romalı Betteatus’un Filistin’i işgali sonrasında ikinci dalga olarak bölgeye gelmişlerdi. Mekke Yahudileri bilirdi. Ancak yerleşim olarak Medine ve çevresinde bulunuyorlardır. Filistin ve Suriye bölgesinden sürgün edilenler Medine ve Kuzey bölgelerine yerleşmişti. Zaman zaman Medine nüfusunun yarısına yaklaşıyorlardı. Beşinci gurup ise Yahudilikten ayrılan veya İbrahim nebinin kavmi Keldanilerin önceki inancının devamı olan yıldızlara tapma inancının devamı olan Sabiilikti. Allah, ibadet, ahiret inancı olan ve Sabii denilen guruptu. Sabii olmalarının temel özelliği önceki dini terk etmiş olmalarıydı. Bu nedenle Arapların dininden ayrılanlara da sabi denilebiliyordu. Yani sabii isimlendirmesi içine farklı özellikler girebiliyordu. Sabiiler daha çok Kuzey ırak taraflarındaydı. Müslüman yöneticiler bunları ehl-i kitap gurubu içinde görmüştür. Sabiilerin kökeni tam bilinmemektedir, ancak tevhid inancına yakın bir inanış içinde oldukları kanaati hâkimdir. (Furi, s:46) Sonuç olarak, Araplarda İbrahim nebiye verilen tevhid inancından unsurlar, putçuluk, sözünde durmayı önemseme, kendini savunmayı önemseme, azimli olma, kız çocuklarının gelecekte rezilliğe neden olacağından korkma ve bu nedenle bazen öldürme, öldürülenin kanını Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 33 yerde bırakmama, içki, faiz ve zinadan çekinmeme, şiir ve hitabeti sevme gibi özelliklerin karması vardı. Tümüyle kötülük veya tümüyle iyilik değil, iyilik ve kötülüğün karması vardı. Bu yönüyle çevre halklardan fazla farklı değildiler. Araplarda Takvim Ve Aylar Rasulullah zamanında ve öncesinde Araplarda Kameri takvim kullanılıyordu. Ayın dünya etrafında tam döngüsü bir ay olarak kabul ediliyordu. Ayın 12 döngüsü, dünyanın güneş etrafındaki döngüsünden 10 gün kısa olmaktadır. Kameri takvim güneş takviminden 10 gün kısadır. Bu nedenle kameri takvimde ayların iklimlere göre dağılımı her yıl 10 günlük yer değiştirmektedir. Böylece yaklaşık 36 yıl içinde dünyanın tüm iklim dönemlerini dolaşmaktadır. Kameri takvimde Arapça ayların sıralanışı: 1. Muharrem, 2. Safer, 3. Rebiu Evvel, 4. Rebiul Ahir, 5. Cemaziyel Evvel, 6. Cemaziyel Ahir, 7. Recep, 8. Şaban, 9. Ramazan, 10. Şevval, 11. Zil Kaade ve 12. Zil Hicce şeklindedir. Recep, Zil Kaade ve Zil Hicce ve Muharrem ayları savaşılması, kötülük yapılması yasak olan aylardandır. Bu aylara yasakları olan anlamında Haram aylar denilmektedir. Kameri yıl ile güneşi yılı bir hale getirmek için her üç yılda bir kameri yıla fazladan 1 ay ekliyorlardı. Çünkü kameri ve güneşi yıl arasında yılda 10 günlük fark oluyordu. Bu fark kameri ayların mevsimlerde yer değiştirmesini sağlıyordu. Kameri ayların sonu olan Zilkade ile yeni yılın ilk ayı olan Muharrem ayı arasına 3 yılda bir fazladan ay ilave ediyorlardı. Bu fazla ay, haram olan iki ayın arasına giriyor ve haram sayılmıyordu. Böylece üç aylık bir bütün oluşturan haram ay düzeni de bozuluyordu. Bu durum da Nesi: ayların yerini değiştirme kapsamına giriyordu (Kapar, 86). Yaşanan önemli olayları dile getirerek geçmişi anlatıyorlardı. Örneğin Kâbe’yi işgal etmek isteyen filler sahibi Ebrehe’nin Allah tarafından helak edilmesi fil yılı olarak bilinmektedir. Rasulullah’ın 34 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak doğumu fil yılında yılında olmuştur deniyordu. Yemenli Ebrehe’nin içinde filleri de olan ordusuyla Kâbe’yi yıkmak istediği olaydır. Bu açıdan bakıldığında Müslümanların hicretle yeni bir takvim başlatmaları önceki hallerine göre daha farklı düşündüklerini göstermektedir. Hac haram aylarda yapılmaktadır. Umre de genelde haram aylarda yapılmaktadır. Bu aylar aynı zamanda kötülüklerin haram olması nedeniyle güvenliğin korunduğu aylardır. Bu nedenle Mekke çevresindeki büyük pazaryerleri de bu aylarda kurulmaktadır. Kameri ayların yeri mevsimlere göre sabit kalmadığından bazen yaza, bazen kışa denk gelmektedir. İklim şartları ticareti etkilediği için Araplar zaman zaman haram ayların yerini değiştirerek iklime göre ticareti öncelemişlerdir. Böylece dinlerini ticaret imkânlarına göre ayarlamayı seçebiliyorlardı. Kuran’da Allah ayların yerlerinin değiştirilmesini yasaklamıştır. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 35 BÖLÜM 4 RASULULLAH’IN (sav) KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ Rasulullah’ın (Sav) İbrahim Ve Kureyş Soyundandır. İbrahim nebi Irak’ın Kufe yakınlarından Harran/Urfa bölgesine göçen ailenin çocuğudur. Aslının Arap olmadığı düşünülmektedir. Nebilik görevinden sonra Filistin, Mısır ve Mekke bölgelerinde dolaşmıştır. Eşi Hacer’i ve oğlu İsmail’i Allah’ın emriyle Mekke’de Kâbe yakınına bırakmıştır. İsmail Yemen tarafından gelerek Mekke’ye yerleşen Curhumlu Araplardan evlenmiştir. İsmail’in nesli sonradan Araplaşan bir nesildir. Bu neslin devamı torunlardan Adnan nedeniyle Adnani Araplar olarak bilinmektedir. Adnan’dan sonra Rasulullah’a kadar 21 nesil geçtiği kabul edilmektedir. İbrahim’den sonra 30 nesil geçmiştir. İbrahim nebiden Rasulullah’a kadar Rasulullah’ın dedelerinin bir listesi şöyledir: İbrahim – İsmail – Nabit – Yeşcüb - Ya’rib - Teyruh- NahurMikvam- Eded- Adnan -Maad- Nezzar- Mudar- İlyas – Müdrike- Hüzeyme- Kinane- Nadir- Malik- Fihr (Kureyş) – Galib – Lüeyy – Ka’b – Mürre – Kilab – Kusay – Abdumenaf – Haşim – Abdulmuttalib – Abdullah – Muhammed (İbni İshak/ İbn Hişam) İsmail nebinin evli olduğu Curhumluların yanına sonradan güneyden Huzaalılar geldi. Huzaalılar onları yenerek Mekke’nin hâkimiyetini elde ettiler. Curhumlular Mekke bölgesinden giderken Zemzem kuyusunu bulunmayacak şekilde kapattılar ve Kâbe’ye hediye edilen bazı altın eşyaları da kuyuya gömdüler. İbrahim nebinin İsmail soyundan gelen torunu Adnan Rasulullah’ın 21. Dedesidir. Kureyş ise 11. Dedesi- 36 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak dir. Kureyş, Fihr b. Malik’in diğer adıdır. Kureyş Adnan soyunun Mudar kolundandır. Kureyş zamanında Yemen’de iktidarda olan Himyerliler Kâbe’yi Yemen’e taşımak istemişlerdir. Kureyş kendi kabilesi, diğer kabileler ve Kinane oğullarının başına geçerek Mekke yakınına gelen Himyerlere karşı savaşmıştır. Onları yenmiştir. Kureyş’ten 6. Kuşaktan torunu ve Rasulullah’ın. 5. Kuşaktan dedesi olan Kusayy b. Kilab MS 440 civarında Mekke’de iktidarı ele geçirdi. Kusayy o sırada Mekke’de etkili olan Huzaalılardan eşini aldı ve daha sonra iktidarı onlardan aldı. Kilab aynı zamanda Rasulullah’ın annesinin de dedelerindendir. Kinanelerle birlikte dağınık olarak yaşayan Kureyş soyunu Mekke’ye topladı ve Kâbe çevresinde yerleştirdi. Göçebelikten yerleşik hayata geçtiler ve ticarete öncelik verdiler. Artık Mekke’de hâkim Kureyş kabilesi olmuştu. Kusayy “Darun Nedve” denilen yönetim görüşme yerini oluşturdu. 40 yaşını aşanlar bu yere gelir ve şehrin yönetimiyle ve seferlerle ilgili görüşlerini dile getirirlerdi. Bu kurumu önce evinde yürüttü. Sonra Kâbe’yi gören bir binada yürütmeye başladı. Hac ve hacılara yardımcı olunmasına yönelik kurumlaşmayı oluşturdu. Rasulullah Haşimi Kabilesindendir Kusayy’ın oğlu Abdulmenaf şehrin dışişlerini geliştirdi. Bizans, Yemen ve İran bölgesiyle ticaret için izinler almayı başardı. Abdulmenaf’ın 4 oğlundan dört boy gelişti. Abdişems, Nevfel, Muttalib ve Haşim. Haşim Medine’den evlenmiş ve sonra genç yaşta ölmüştür. Abdulmuttalib Haşim’in oğludur. Muttalib ise Haşim’in kardeşi ve Abdulmuttalib’in amcasıdır. Abdulmuttalib Medine’de doğmuştur. Abdulmuttalib’in asıl adı “Şeybe” dir. Amcası Muttalib onu Medine’de bularak Mekke’ye getirince halk bu kimdir diye sormuşlar ve o da Muttalib’in kölesi anlamında “Abdulmuttalib” diye tanıtmıştır. Artık öyle tanınır olmuştur. Daha sonra Haşim soyunun başına Abdulmuttalib geçmiştir. Abdulmuttalib’den Abdullah ve ondan Rasulullah gelmiştir. Muttalib boyu ile Haşim boyu birbirine yakın olmuş ve genelde birlikte hareket etmiştir. Bu nedenle Haşimoğulları ve Muttaliboğulları birlikte anılmaktadır. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 37 Abdulmenaf’’ın 4 oğlundan olan Haşim ve Abduşems Müslümanların tarihinde önemli yer tutmaktadır. Abduşems’ten oğlu Ümeyye gelmektedir. Rasulullah Haşim’in soyundan, Ebu Süfyan ise Ümeyye soyundan gelmektedir. Ebu Süfyan Abdulmenaf’ın oğlu Abduşşems’in oğlu Ümeyye’nin oğludur. Yani Rasulullah ve Ebu Süfyan ayrı kabilelerden olmakla birlikte Abdulmenaf’ta birleşmektedirler. Ümeyye amcası Haşim’i kıskandı ve onunla şan şeref yarışmasına girdi. Yarışmayı kaybetti ve yarışmanın şartları gereği 50 deve verdi ve 10 yıl Şam’da yaşamak zorunda kaldı. Ebu Cehil ise Mahzum soyundandı. Asıl adı Amir b. Hişam’dır. Lakabı ise Ebu Hakem’dir. İslam’a karşı gelmesi nedeniyle Ebu Cehil: Cehaletin babası diye anılır olmuştur. Ümeyye oğulları ve Ebu Cehil’in soyuyla Rasulullah’ın soyu olan Haşimoğulları arasında öncede gelen iktidar sürtüşmeleri vardı. Nitekim daha sonra Müslüman olmaya karşı çıkmalarında da bu sürtüşmenin etkileri görülmektedir. Haşim Medine’den evlenmiştir. Oğlu Abdulmuttalip Rasulullah’ın dedesidir. Abdulmuttalib’in 16 çocuğu vardı. Curhumluların kapatıp üstünü örttüğü Zemzem kuyusunun yerine bularak toplumdaki değerini artırmıştır. Haşimilerin başkanıdır. Oğlu Abdullah ise Rasulullah’ın babasıdır. Abdullah Medine’den evlenmiştir. Rasulullah’ın dedesi Abdulmuttalip putlara tapınmazdı. Hanifti. Hıra dağındaki mağarada inzivaya da çekildiği rivayeti vardır (Sarıçam, s:80). Ebu Leheb ve Ebu Talib Rasulullah’ın amcalarıdır. Abdullah ve Ebu Talib’in anneleri bir, Ebu Leheb’in ki ayrıdır. Ali, Ebu Talib’in oğludur. Abdullmuttalip ölünce oğlu Ebu Talib Haşimilerin başkanı olmuştur. Bu yolla kendi boyundan olan Rasulullah’ı diğer boylara karşı koruma imkânı bulmuştur. O ölünce yerine diğer amca Ebu Leheb Haşimilerin başkanı olmuştur. Ancak Ebu Leheb hem yaşantısındaki bozukluklar nedeniyle sorunludur, hem de Rasulullah’ın çocukluğundan beri Rasulullah’la sorunu vardır. Ebu Talib’den sonra boyun liderliğine geçince bir bahaneyle Rasulullah’ın üzerindeki Haşimi korumasını kaldırmıştır. Korumasız kalan Rasulullah koruma talebi için Taif’teki dayı tarafından akrabalarına gitmek zorunda kalmıştı. Meşhur olan diğer iki 38 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak amcası ise Hamza ve Abbas’tır. Hamza Mekke döneminde Müslüman olmuştur. Uhud harbinde şehit edilmiştir. Abbas ise hicretten sonra Müslüman olmuştur. Mekke’deki büyük kabile Kureyş’tir. Sonra Kureyş’in alt kolları gelmektedir. Ümeyye oğulları, Haşim oğulları gibi. Örneğin Rasulullah Haşim oğullarından ve Ebu Süfyan Ümeyye oğullarındandır. Alt kolların arasında bir denge vardır. Mekke şehri esas olarak alt kolların ortak yazısız anlaşmasıyla yönetilmektedir. Bu nedenle tek bir alt kolun yönetiminde değildir. Rasulullah: Allah İbrahim oğullarından İsmail’i, İsmail oğullarından Kinane’yi, Kinane oğullarından Kureyş’i, Kureyş’ten Haşim oğullarını ve Haşim oğullarından beni seçti. (Müslim,2/245). Rasulullah’ın (Sav) Doğumu Ve Çocukluğu Abdullah evlendikten sonra fazla yaşamadı. Medine’de öldü. Eşi Âmine 7-8 aylık hamileydi. Muhammed doğduğunda babası ölmüştü. 20 Nisan 571 / 12 Rebiuevvel’de Pazartesi sabah namazı vakti doğmuştur. (İbni Hişam). Tarihlerin hesaplanmasında kayma olabildiğinden Haziran 569 yılında doğma ihtimalini de dile getiren kaynaklar vardır. Genel kabul 20 Nisan 571’dir. Doğumunun Ebrehe’in ordusunun Allah tarafından helak edilmesinden 50- 55 gün sonra olduğu rivayet edilmektedir. Ebu Bekir, Rasulullah’tan yaklaşık 2,5 yaş küçüktür. Osman ise 6 yaş küçüktür. Ömer ise 20 yaş küçüktür. Ömer Müslüman olduğunda 25 yaşındaydı. Ali ise 30 yaş kadar küçüktü. Vahiy inzal olduğunda 10 yaşlarında bir çocuktu. Adını dedesi Abdulmuttalip Rasulullah’ın adını “Muhammed” koydu ve: “Ona Muhammed ismini verdim. Çünkü Arş’taki Allah’ın ve yerdeki insanların övgüsüne layık olmasını istiyorum” dedi. Babası olmadığı için bakımını dedesi Abdulmuttalip üstlendi. Sütannenin Yanında 4 Yıl Kadar Yaşadı O dönemde Mekke’de doğan çocuklar dili daha öğrenmesi ve Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 39 sağlığının iyi olması için göçebe sütannelere verilirdi. Göçebeler Mekke’ye gelir ve özellikle zengin çocuklarını alırlar ve para kazanırlardı. Rasulullah’ın sütannesi Halime de sütannelik yapacağı bebek için Mekke’ye gelmişti. Hevazin soyundan ve Sa’d b. Bekr’i kabilesindendi. Zengin çocuğu bulamadığı için bebek Muhammed’i alarak kıra döndü. Bu ailenin Arapçasının iyi olduğu belirtilmektedir. Rasulullah 4-5 yıl sütanne yanında kaldı. Halime’nin geçimliğinde güzelleşme, mallarında artma oldu. Bebek Muhammed aileye bereketli gelmişti. Bu nedenle diğer çocuklara göre daha uzun süre sütannenin yanında kalmıştı. (İbni Hişam) Yaklaşık 6 yaşındayken annesiyle Medine’ye dayılarını ziyarete gitti. Dönüşte Âmine hastalandı ve Mekke yolunda, Medine’ye 190 km uzaklıktaki Ebva denilen yerde vefat etti. Muhammed’in bakımını dedesi Abdulmuttalib devam ettirdi. Abdulmuttalip torununu Nedve toplantısına ve diğer toplantılara yanında götürür ve oturduğu yerde oturturdu. Çok severdi. 8 yaşındaysa dedesi Abdulmuttalip vefat etti. Dedenin tavsiyesiyle yetime bakmayı babası Abdullah’la anne ve baba aynı kardeş olan amca Ebu Talip üstlendi. Ebu Talib’in çok çocuğu vardı ve fakirdi. Rasulullah bu dönemde ücret karşılığında başkasına çobanlık yaptı. Yaşı büyüdükçe ticari kervanlarla seyahate çıktı ve ticaret bilgisi gelişti. Okuma yazma yaygın değildi. Kendisi de okuma yazma öğrenmemiştir. Ankebut 48 ayeti de bunu vurgular. Şiir ve edebiyat işiyle de ilgilenmemiştir. (Yasin 69) Din felsefesiyle de ilgilenmemişti, (Şura 52). Çobanlık ve ticaret tecrübesi oldu. Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi (Ankebut 48). Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır (Yasin 69). İşte sana da buyruğumuzla Cebrail'i gönderdik; sen Kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen de insanlara, göklerde ve yerde ne varsa kendisinin olan Allah'ın yolunu, doğru 40 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak yolu göstermektesin. İyi bilin ki işler sonunda Allah'a döner (Şura 52,53). Artık O Çobanlık Ve Ticaret Yapan Bir Gençti Gençliğinde kötü alışkanlıklar edinmedi. Eğlencelere dalmadı. Erken gençlik döneminde ücret karşılığı çobanlık yapmaya başladı. Çobanlık yaparken iki defa akşam vakti arkadaşını hayvanların başında bıraktı ve Mekke’de olan eğlenceyi seyretmeye gitti. Ancak her ikisinde de uykusu bastırdı ve eğlenceyi seyredip dinleyemedi. Bu hali görünce artık gitme isteğinden vazgeçti. Haram aylarda yapılan silahlı çatışmalara Ficar savaşı denirdi. Zaman zaman ficar çatışmaları olurdu. Rasulullah da bu çatışmaların birinde ok atıcılarına ok hazırlayıp verdi. Hılful Fudul Gurubuna Katıldı Zulme uğrayanlara yardım etmek üzere bir araya gelen iyi insanların “Hilful Fudul: Faziletliler anlaşması” diye oluşturdukları bir birliğe katıldı. Bu dönemde yaklaşık 20 yaşlarındaydı. Hicretten 33 yıl önce yaşanan bir durumdu. Rasulullah 53 yaşında hicret etti. Abdullah b. Cüdan’ın evinde yapılan bu anlaşmada: “Allah’a yemin ederiz ki, zulme uğrayanların yanında, zalim olanın karşısında yer alacağız. Mazlumun hakkını zalimden almak için hepimiz birlik olacağız…” şeklindeydi. Bazıları güçsüzlere ve dışarıdan gelenlere zulüm yapıyordu. Örneğin başkalarının mallarını alıyor ve zulüm yaparak ücretlerini vermiyordu. Cinsel saldırılarda bulunanlar vardı. Bu gibi durumları önlemek için “Faziletliler Anlaşması: Hilful fudul” denilen bir gurup oluşturuldu. Aralarında haksızlığa uğrayana yardım edeceklerine, zalimden hakkını alıncaya kadar birlikte hareket edeceklerine dair yemin ettiler. Rasulullah da bu guruba katıldı. Bu anlaşmadan hareketle Mekke’ye dışarıdan gelenlere yapılan zulümlere karşı gelmişlerdi. Önledikleri zulümler vardır. Zorla babasından alınan bir kızı kurtardılar. Malı alıp parasını vermeyenlerin ücreti ödemelerini sağladılar. İş yaptırıp ücretini Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 41 ödemeyenlerden ücretleri aldılar. Yani anlaşma sözde kalmamış, görev yapmıştı. Rasulullah, Rasulullah olduğu zaman bu anlaşmadan övgüyle bahsetmiştir. Ticaret Yaptı Ve Ticari Seyahatleri Oldu Ticari seyahatlarında başkası adına ticaret yaptı ve karşılığında mal, deve, para aldı. Kısa zamanda Emin: güvenilir Muhammed olarak tanındı. Zengin, saygın ve namuslu bilinen Hatice’nin ticari seyahatlerini para karşılığı yapmaya başladı. Birinde 4 deve karşılığı ticari kervanı Suriye’ye götürüp ticareti yapıp getirmişti. Hatice önceki görevlilerine göre daha fazla kar ettiğini gördü ve Rasulullah’ın gerçekten güvenilir olduğunu yakinen fark etti. Kervanda olan kölesinden bilgiler alıyordu. Muhammed ticari hayatında Suriye, Yemen, Umman, Bahreyn, Filistin bölgelerine gitmişti. Habeşistan’daki kıralın iyi biri olduğunu bilmesinin nedeni de Habeşistan’a ticari seferi olabilir şeklinde düşünülebilmektedir. Ayrıca o dönemdeki Habeş kıralı kıral olmadan önce ülkesinden uzaklaştırılmış ve Mekke’ye gelerek Muhammed’in dedelerinin yanında kaldığı da rivayet edilmektedir. Bu dostluk daha sonra Müslümanların Habeşiştan’a hicretlerinde faydalı olacaktı. Hatice İle Evlendi Hatice’yi çok kişi almak istiyor ve talip oluyordu. Hatice yanaşmıyordu. Hatice 25 yaşlarındaki Muhammed’i beğendi ve kendisine evlenme teklifi gönderdi. Hatice: “Muhammed! Seninle insanlar arasındaki şerefin, güvenilen bir kişi olman, iyi huyların ve doğruluğun nedeniyle evlenmek istiyorum” demişti. (İbn Hişam) Hatice 35-40 yaşlarındaydı. Daha önce 2 evlilik yapmıştı ve kocaları ölmüştü. Önceki kocalarından 2 erkek ve 1 kız olmak üzere 3 çocuğu vardı. Rasulullah onlara üvey babalık yaptı ve onlar İslam gelince Müslüman oldular. Hatice namuslu tanınması nedeniyle “Tahire: temiz kadın” olarak tanınıyordu. Rasulullah’ın ilk eşi olması ve değeri nedeniyle “Kübra: Büyük kadın” lakabıyla da tanınır oldu. Muhammed 25 yıl tek eşli 42 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak evlilik yürüttü. Hatice’den 4 kız ve 2 erkek olmak üzere 6 çocuğu oldu. Rasulullah’ın Hatice’den olan ilk çocuğu erkekti ve “Kasım” adı verilmişti. Bu nedenle Rasulullah’ın lakabı “Ebul Kasım”dır. Kasım 6-7 yaşa kadar yaşadı ve öldü. Son çocuk Abdullah’tır ve vahiy gönderildikten sonra doğmuştur. Rasulullah’ın erkek çocukları çocukluk çağında öldüler. Kızlar ise vahye yetiştiler ve Müslüman olarak öldüler. Kızları Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatma’dır. Fatma haricindeki çocukları Rasulullah’tan önce vefat ettiler. Fatma’yı Ali ile evlendirdi. Fatma’dan Hasan ve Hüseyin adında iki torunu oldu. Fatma da Rasulullah’ın vefatından 6 ay sonra vefat etti. Rasulullah’ın soyu Fatma’dan gelmektedir. (İbn İshak, İbn Hişam). Kendisine sahip çıkan amcası Ebu Talib fakirdi. Rasulullah evlendikten sonra Ebu Talib’in oğlu Ali’ye bakmak üzere onu kendi yanına aldı. Bu nedenle Ali Rasulullah’ın ve Hatice’nin namaz kıldığını görerek ilk Müslüman olan çocuklardan oldu. Rasulullah kızı Fatma’yı daha sonra Ali ile evlendirdi. Köle Zeyd’den Evlatlık Zeyd’e Hatice kendi kölesi Zeyd’i Rasulullah’a bağışladı. Rasulullah ona özgürlüğünü verdi. Daha sonraları Zeyd’in babası Harise Mekke’ye gelerek Zeyd’i buldu ve geri satın almak istedi. Rasulullah ona zaten özgürlüğünü vermişti. Rasulullah Zeyd’e isterse babasıyla gidebileceğini söyledi. Zeyd: “Seninle kalacağım. Benim için anne ve baba gibisin, hatta daha da ilerisin” dedi. Babası ve amcası Zeyd’in iyi bir ortamda ve özgür olduğunu anlayınca onu götürme isteklerinden vazgeçip ülkelerine döndüler. Rasulullah daha önce Zeyd’i evlatlığı olarak ilan etmemişti. Bunun üzerine Rasulullah Kâbe’nin yanına giderek Zeyd’i oğlu ilan etti. Daha sonraki dönemde Allah evlat edinilenlerin gerçekten evlat gibi kabul edilemeyeceğini ve mirasçı olamayacağını hükme bağladı. Artık Zeyd b. Harise olarak anılmaya başladı. Rasulullah’tan ayrılmadı. Rasulullah Taif’e gittiğinde de yanındaydı. Mute savaşında şehit oldu. Oğlu Üsame b. Zeyd ise Rasulullah’ın görevlendirmesiyle Bizans’a karşı gönderilen ordunun komutanı oldu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 43 Kâbe’nin Tamirine Katıldı Rasulullah 35 yaşı civarındayken Kâbe’de yangın çıktı, sonra sel oluşturacak bir yağmur yağdı ve Kâbe yıkıldı. Kâbe’yi yeniden yapmaya karar verdiler. Kâbe’nin yeniden yapılmasında haram olmayan kazanç kullanılsın dediler. Bu amaçla faizden, fahişelikten ve gasptan elde edilen kazançların tamiratta kullanılmamasını istediler. (İbn İshak ve İbn Hişam). Yapı malzemesi az olduğu için Hatim denilen açık bölgeyi bina dışında bıraktılar. Kâbe’ye girişi kontrol altında tutmak için kapısını yüksek yaptılar. Hacerül Esved’in yerine konulma sırası gelince kabileler arasında kim koyacak tartışması oldu, çatışma çıkacaktı. Anlaşamayacaklarını görünce: “Kim buraya ilk defa gelirse onun tercihine göre hareket edelim dediler. Rasulullah çıkageldi. Taşı bir beze koydu ve kabile temsilcilerine taşıttı. Duvardaki yerine gelince taşı kendisi duvara yerleştirdi. Böylece sorunu çözdü. Çatışmayı önledi. Kendisi Muhammedül Emin: Güvenilir Muhammed olarak tanınıyordu. Bu nedenle kimse tercihine itiraz etmedi. Kâbe’nin tekrar yapılması sırasında Rasulullah da taş taşıdı. Omzuna aldığı taşlar bedenini acıtınca amcası Abbas: elbiseni omzuna koy” dedi. Rasulullah elbisesini omzuna koyunca çıplak hale geldi ve hemen bayıldı. Ayıldığında “Örtün, örtün” diyordu. (Buhari, hac 42, 1/540). Hiçbir zaman edebsizlik hali yaşamadı. Rasulullah’ın İslam Öncesi Dini Yaşantısı Rasulullah’ın müşrik olmadığını, putlara tapmadığını, İbrahim nebiden kalan dinde olduğunu biliyoruz. Ancak bu dinin bazı özellikleri devam etmekle birlikte iman ve ibadetlerinin ne olduğu konusunda toplumda karmaşa vardı. Rasulullah Allah’ın varlığını ve tekliğini kabul eder ve putlara dua etmez, putlar adına kesilenleri yemez ve putlara adaklarda bulunmazdı. Mekke dışından geldiğinde önce Kâbe’yi tavaf ederdi. Putlara kurban kesmedi, tapınmadı ve onlardan yardım istemedi. Rasulullah putlara hiç tapınmadı ve onlar adına kesilen kurbanları yemeyi ret etti. Bir gün Rasulullah: “Ya Hatice! Vallahi, hiçbir zaman Lat 44 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ve Uzza’ya (putların adı) ibadet etmeyeceğim” dedi. Hatice: “Doğrusunu yaparsın. Onları bırak” dedi. Kâbe’yi tavaf ederken müşrikler putlara el sürerlerdi. Rasulullah ise sürmezdi. Yanlışı biliyor ama doğru olanın, Allah’ı razı edecek kulluğun nasıl yapılacağını bilmiyordu ve bunun sıkıntısını çekiyordu. Müşrik değildi, ama şaşkındı, doğruyu tam olarak bilmiyordu. Özellikle 35-40 yaşlarında bu sıkıntısının onun için çok yoğun bir yük olduğunu düşünebiliriz. Yoğun ve çözümsüz sorular altında eziliyor olmalı ki belini bükecek bir yük altındaydı. Kuran ayetleri de bu durumunu haber vermektedir. Allah onun sorularına cevapları vermiş ve onun göğsünü İslam’ı kabullenip anlayacak ve uygulayacak hale getirmek üzere açmıştı. Biz senin için (mutluluğun) göğsünü açmadık mı?(1). Senden yükünü indirmedik mi? (2). O senin sırtını ezen yükü (3). Senin şanını yüceltmedik mi?(4) Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır (5). Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır (6). O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul (7). Ancak Rabbine yönel (İnşirah 1-8). Seni şaşırmış bulup, doğru yola eriştirmedi mi?(Duha 7) Sen, sana bu Kitap'ın verileceğini ummazdın. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse sakın inkârcılara yardımcı olma (Kasas 86). İşte sana da buyruğumuzla Cebrail'i gönderdik; sen Kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen de insanlara, göklerde ve yerde ne varsa kendisinin olan Allah'ın yolunu, doğru yolu göstermektesin. İyi bilin ki işler sonunda Allah'a döner (Şura 52,53). Haniflerin ve Rasulullah’ın o dönemdeki Allah’a kulluk halini anlatırken “Tahannüs” ifadesi kullanılmaktadır. “Tahannüs”, Allah’a yaklaştıran iyi davranışlarda ve iyi işlerde bulunmayı ve putlardan uzak durmayı anlatan bir kavramdır. Benzer anlamda kullanılan ikinci kelime “Tahannüf”: hanif olmak”, Allah’a yönelip putlardan uzak durmayı anlatan ifadedir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 45 Haniflerden bazıları Varaka b. Nevfel, Osman b. Huveyris, Ubeydullah b. Cahş ve Zeyd b. Amr idi. Bu dördü ortak görüşe vardılar: “Birbirimize dost olup birbirimizi koruyalım ve bu halimizi gizli tutalım. Kavmimiz yanlış yolda. İbrahim’in dinini terk ettiler ve ona muhalefet ettiler. Yanlış din edindiler. Zarar ve fayda vermeyen bu taşlara kulluk yapılmaz. Kendimize yeni din arayalım” diye anlaştılar. Yapılan gezi sonrasında Varaka b. Nevfel önce Yahudiliği kabul etti. Sonra Hristiyanlığı öğrendi ve kabul etti. Tevrat ve İncil hakkında bilgiler edindi. Rasulullah’ın vahiy gelmeden önce nasıl dua ettiğini ve nasıl ibadet ettiğini, Hıra dağında inzivada kalırken nasıl ibadet ettiğini kesin olarak bilmiyoruz. Allah’a kulluk hissi içinde olduğunu, düşündüğünü var sayabiliriz. Başka bir deyişle fikir ve zikir içinde olabilir diyebiliriz. Ancak nasıl zikir ettiğini, ibadet ettiğini ve neler düşündüğünü kesin bilmediğimizden susmayı tercih ediyorum. Rasulullah’ın Beden Özellikleri Orta boylu, kıvırcıkla düz arası saçlıydı. Saçları bazen kısa, bazen omuzlarına varacak kadar uzun olurdu. Zayıf veya şişman değildi. Duru beyaz tenli, iri siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Avuçları ve ayak tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman yokuş aşağı iner gibi hızlı yürürdü. Biriyle konuşurken bütün bedeniyle ona dönerdi. Omuzları arasında sırtta orta büyüklükte bir “Ben” vardı. (İbn Hişam). 46 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 5 RASULULLAH’IN (sav) BİLGİ VE KARAR VERME KAYNAKLARI Rasulullah’ın neyi niçin yaptığını anlamak için öncelikle Rasulullah’ın karar vermesinde etkili olan bilgi kaynaklarını tanımalıyız. Bu kaynakları temelde gaybi ve dünyevi diye 2 ana başlıkta ele alabiliriz. Gaybiler Allah’ın yardımı, Kuran, Cebrail’in bilgi vermesi, Rüya ve bazı gaybi açılmalardan oluşmaktadır. Dünyevi bilgi kaynakları ise akli bilgi ve çıkarımlarının yanında istihbarat ve istişareyle elde ettiği bilgilerdir. Rasulullah’ın karar vermesinde etkili olan bilgi kaynaklarını toplamda 7 başlık altında toplamak istiyorum. Bugün gaybi bilgi kapılarından sadece rüya insanlara bırakılmıştır ancak rüyanın değerlendirilmesi yeterince güvenilir değildir ve kişiye özeldir. Bu nedenle rüya daha çok kişiyi ilgilendiren ve başkasını bağlamayan bir gaybi bilgi kaynağıdır. Akli öğrenim, akli çıkarımlar ve istişare ise dünyevi bilgi kaynağı olarak tüm insanlara verilmiş iki nimettir. Şimdi bu bilgi kaynakları üzerinde biraz düşünelim. Kuran Kaynaklı Bilgiler Rasulullah için Kuran bilgi ve karar kaynağıydı. Rasulullah, Allah’ın Kuran olarak verdiği bilgileri kesinlikle doğru ve itaat edilmesi gereken bilgiler olarak kabul ediyordu. Kuran bilgisinin hangi konularda ve ne zaman geleceğini Rasulullah belirleyemiyordu. Her istediği konuda Kuran bilgisi gelmiyordu. Örneğin Mekke döneminde Yahudi bilginler Ruh, Kehf ashabı ve Zülkarneyn hakkında sorular sormuşlar Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 47 ve bunları bilirse Rasulullah olduğunu kabul edeceklerini söylemişlerdi. Rasulullah bir gün sonra bildireceğini söyledi. Ancak vahiy gelmedi ve Rasulullah zor durumda kaldı. 15 gün sonra vahiy, bir daha inşaAllah demesi uyarısını yaparak gerekli bilgileri verdi. Vahiy kendi elinde olsaydı yarın bildiririm dediği bir konuda 15 gün beklemek zorunda kalmazdı. Üstelik bir de uyarı alıyordu. Yine bir gün Rasulullah’ın devesi kayboldu ve bir Yahudi alay amaçlı: “Muhammed gökten haber aldığını iddia ediyor, ama kendisi devesinin nerede olduğunu bilmiyor” dedi. Rasulullah: “Ben ancak Allah’ın bildirdiğini bilirim” dedi (Taberi 3/106). Allah bildirmediği sürece Rasulullah’ın kendiliğinden gaybi bilgi sahibi olamayacağını belirten çok sayıda ayeti Kuran’da görmekteyiz. Allah’ın Gaybi Yardımıyla Gelen Bilgiler Allah’ın yöntemini bilmediğimiz bir şekilde kendisini yönlendirmesiyle Rasulullah’ın kararlar verdiğini düşünebiliriz. Bu yöntemde bilgiyi alan insanın mutlaka bilgiyi aldığını ve yöntemini açıktan bilmesi gerekmemektedir. Kişi sadece doğru karar verdiğini, doğru tercihte bulunduğunu fark eder. Allah’tan yardım istediğimizde aldığımız yardımları da bu yoldan gelen yardımlar gurubunda düşünebiliriz. Bu konuda Rasulullah’ın nasıl bir yaşantı içinde olduğunu tam olarak bilmiyorum. Bildiğimiz Rasulullah’ın bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz bir şekilde ve konularda Allah’ın rehberliği içinde olduğudur. Rüyayla Gelen Bilgiler Rasulullah için rüya bilgi ve karar kaynağıydı. Rasulullah’tan yapılan rivayette rüyanın tipleri üç ana başlıkta toplanmaktadır. Gündüz yaşananlardan ve uyuma ortamından kaynaklanan rüyalar vardır. Bunlara nefsani rüyalar diyebiliriz. Şeytanın insana telkinlerinden kaynaklanan rüyalar vardır. Bunlara şeytani rüyalar diyebiliriz. Allah’ın insana direk veya dolaylı yoldan, açık veya işaret şeklinde bilgi aktarmasına yönelik rüyalar vardır. Bunlara Rahmani rüyalar diyebiliriz. Ayşe valideden gelen rivayetten ve Rasulullah’ın hayatındaki uygulamalarına 48 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak yönelik rivayetlerden öğrendiğimize göre Rasulullah’ın rüyaları genelde Rahmani rüyalardı. Vahyin inzalinden önce daha sonra yaşanacak bir durumu rüyasında görüyordu. Nitekim Hudeybiye seferine de gördüğü bir rüya sonucu çıkmıştır. Yine rüyayla gelecekten bilgi alınabilmesinin değişik örneklerini Kuran’da görmekteyiz. İbrahim ve Yusuf nebinin rüyaları buna örneklerdir. Allah’ın Cebrail’le Bilgi Vermesi Cebrail, Kuran olmayan bir bilgi kaynağı olarak da Rasulullah’a neyi nasıl yapmasına yönelik bilgiler getirebiliyordu. Hadis rivayetlerinde bunların birçok örneğini bulabiliriz. Örneğin Hudeybiye anlaşmasının yapılmasına sahabenin ileri gelenleri karşı çıktığı halde “Allah şartları kabul etmemi bana emretti” diyerek anlaşmayı yaptı. İstişari görüşün tercihine karşı çıktı. Yine namazın nasıl kılınacağını Cebrail’in öğrettiğine dair hadis rivayetleri vardır. Cebrail ile gelen bilgilerin bir kısmı Kuran’ın açıklanmasına, nasıl anlaşılacağına ve nasıl uygulanacağına yönelik bilgilerdir. Allah’ın Gaybi Açılımlarla Bilgi Vermesi Kendiliğinden gaybi açılımlar oluyor ve o açılımlarda bir takım bilgiler alıyordu. Bu görüşüm hadis rivayetlerine dayanmaktadır. Hadis rivayetlerinde cennet ve cehennemle ilgili verdiği bilgiler genelde bu tür bilgiler olsa gerektir. İnsan olarak bilgisi, tecrübesi ve düşünmesi kararında etkiliydi. Bir insan olarak önceden edindiği bilgiler üzerinde düşünerek akli çıkarımlarla ulaştığı bilgiler ve kararlar oluyordu. Bunların örneklerini de hadis rivayetlerinde görüyoruz. İstişareyle Bilgi Elde Etmesi İstişareyle elde ettiği bilgiler ve karar vermesinde etkili olan tercihleri olabilmektedir. Özellikle düşmanlarının durumuyla ilgili istihba- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 49 rat ve sahabeyle istişareye çok önem verdiğini biliyoruz. Çünkü bu iki bilgi kaynağı karar vermesinde çok önemli bilgi kaynaklarındandı. Ancak sadece bu bilgi kaynaklarına terk edilmemiştir. Zaman zaman Kuran dışında bir takım bilgiler kendisine ulaştırılmıştır. Rasulullah Kuran, Allah’ın gaybi yardımları, Kuran dışı Cebrail’in bilgilendirmesi, rüya, gaybi açılımlar şeklindeki bilgi kaynaklarını istediği zamanda ve istediği şekilde kullanamıyordu. O bilgiler gelirse alıyor, gelmezse beklemek zorunda kalıyordu. Bilgilenme, araştırma ve düşünmeden oluşan akli çıkarımlarında ve istişarede ise istediği zaman bilgi edinebiliyor, kullanabiliyordu. Bu yönlerinde insanlarla birlikteydi, yani insani özellikleriyle sonuca gidiyordu. Yanılabiliyor veya çaresiz kalabiliyordu. Bu nedenle zaman zaman verdiği kararlardan dolayı Allah tarafından Kuran’da uyarıldığını görmekteyiz. Rasulullah bu yöntemlerin hepsini birlikte yaşamıştır diye düşünebiliriz. Rasulullah’ın bilgi ve karar verme kaynaklarını diğer insanların bilgi ve karar verme kaynakları gibi düşünmemeliyiz. Öyle düşünecek olursak onu sadece bilgili, akıllı ve istişareye önem veren ve nebilik yönü olmayan bir lider olarak düşünürüz. O iyi bir kul, iyi bir lider ve iyi bir nebidir. Bu özellikleri birbirinden ayrılmamaktadır. Rasulullah sadece iyi bir insan ve iyi bir lider olarak görmek ve öyle anlatmak gerçeğe ters olacaktır. O aynı zamanda nebidir ve Rasulullah’tır. Rasulullah’ın halkın İslam’ı bilmesi, anlaması ve yaşaması için yaptığı cehdinde neyi niçin yaptığını iyi anlamak için bilgi ve karar verme kaynaklarını iyi kavramamız önemlidir. Rasulullah’ın kişisel bilgi, düşünme ve istişareyle verdiği kararlar, İslam’ın hüküm verdiği, vereceği alanlarla ilgiliyse ve Rasulullah bu tür kararlarında hata yapacak olursa vahiyle düzeltilmektedir. Bu düzeltme kalıcı ve dinin hükmünü ilgilendiren bir konudaysa hemen yapılmaktadır. Örneğin Rasulullah, belki Müslüman olur diye zengin ve kibirli müşrike İslam’ı anlatırken, gözleri görmeyen garibanın İslam’ı öğrenme isteğini o an görmezlikten gelmek istemesi nedeniyle uyarılmıştır. İslam sadece zenginlerin, liderlerin, âlimlerin ve eğitimlilerin muhatap edileceği bir din değildir, tüm halkın çağrılacağı bir dindir. Yöntem hatası olmasın diye 50 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak hemen uyarılmış olmalıdır. Bazı durumlardaysa ibret almak ve zihni gelecekteki olaylara hazırlamaya yönelik uyarılar oluyordu. Bunlar olay yaşandıktan daha sonra gelen uyarılardı. Örneğin Bedir’de müşrikler esir alınıp diyet alındıktan sonra uyarı gelmiştir. Yapılan genel hükme engel değildir, ama o savaştaki özel şartlar ve diyetle serbeste bırakılan müşriklerin daha sonra savaş kışkırtıcılığı yapacak olmaları nedeniyle düşünülmesi gereken bir tedbirdi. Nitekim sonraki savaşlarda esir alınmasına ve diyetli veya diyetsiz serbest bırakılmasına hüküm verilmiştir. Vahyin hüküm vermesi gerekmeyen bir alanda ise vahiyle müdahale edilmemektedir. Bunun örneği hurma ağaçlarını aşılatmaya yönelik yaşananlardır. Rasulullah görüşünün yanlış olmasından dönmüştür ve bu konuyla ilgili yanılması vahiy’le düzeltilmemiştir. Ama vahiyle düzeltilen başka tercihleri vardır. Yine Rasulullah adına gelen rivayette mahkeme olunurken bir taraf haksız olduğu halde daha iyi ve daha ikna edici delil sunabileceğini ve kendisinin yanlış karar verebileceğini belirtmiştir. Bu durumda haksız olanın, mahkeme kararıyla kendisine hak verilse bile hakkı olmayan bir şeyi almasının ateş almak gibi olduğu bildirilmiştir. Rasulullah vahiyle görevlendirilmeden önce insan Muhammed’di. Rasulullah olunca insan olmaktan çıkmamıştır. Kişisel bilgi, tecrübe ve istişareyle karar verme özelliği ortadan kalkmamıştır. Öte yandan Rasulullah olarak görevlendirilmesiyle açık bir şekilde Allah’ın rehberliği ve denetimi altında bu görevini yürütmüştür. Artık sadece herhangi bir insan değil aynı zamanda Allah’ın denetimi ve rehberliği altında Rasulullah olma görevini de yapan bir insandır. Rasulullah’ın kul insan ve rasul olma özelliğini birlikte düşünmeli ve asla birbirinden ayırmamalıyız. O Allah’ın bildirdiği kadarıyla gaybi bilgileri bilir, Allah’ın bildirmesini istediği kadarıyla gaybi bilgileri bildirir ve Allah’ın gaybi bilgi vermediği durumlarda kendi bilgi, tecrübe ve istişaresiyle hareket ederdi. Rasulullah’ı ne sadece akıllı, bilgili ve bir takım hedefleri olan bir Arap lider olarak ne de sadece insan olmaktan çıkmış bir Rasulullah olarak düşünmemeliyiz. İnsan ve Rasulullah yönlerini birlikte düşünmeliyiz. Bu nedenle o Muhammed Rasulullah’tır. Allah’ın abduhu: kulu ve Rasulüdür. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 51 Rasulullah Hangi Bilgi Kaynağını Nasıl Kullanacağını Biliyordu Rasulullah karşılaştığı sorunlarla ilgili karara giderken ve çözümlerinde hangi bilgi kaynağından besleneceğini iyi biliyordu. Vahiy Kuran ve Cebrail’le bilgi vermiş ise kesinlikle ona itaat ediyordu. Vahyi bilginin gelmediği durumlarda ise karar vereceği konulardan hangisinde vahyi bekleyeceğini ve hangisinde kendisinin ilimle, ictihatla ve istişareyle karar vereceğini iyi biliyordu. Örneğin Müslümanları müşriklerin zulümlerinden kurtarmak için Habeşistan’a hicret ettirirken kendisi hicret etmemiştir. Ebu Bekir’in de hicret etmemesini, beklemesini, Allah’ın bir yol açacağını bildirmiştir. Ama o çıkış yolunun ne olacağını kendisi de tam bilmemektedir. Habeşistan olmadığını düşünüyor olabilir. Ama neresi olduğunu bilme durumunda olmayabilir. Kendisi güvenlik sığınması amacıyla Taif’e gitmiş ve ret edilmiştir. Medine’ye hicret edeceğini bilseydi Taif’e niye gitsin ve koruma istesindi. Taif ihtimali de kapandıktan sonra bile Habeşistan imkânı var oraya gideyim dememiştir. Bazen vahyin bilgi vermesini düşündüğü konularda susmuştur ve daha sonra vahiy ona bir çıkış yolu göstermiştir. Örneğin Medine’de namazlarda dönülen yönün (kıblenin) Kudüs yerine Kâbe olmasını çok istediği halde vahyin hükmünün gelmesini beklemiştir. Yine Hudeybiye anlaşmasını yapmasına sahabenin ileri gelenleri karşı çıktığı halde Allah istiyor diye anlaşmayı yapmıştır. Bazen de kendisi hüküm vermiş ve vahiy onu uyararak doğru olan davranışı ona göstermiştir. Sahabede bu durumu bildiği için örneğin bu senin görüşün mü Allah’ın istediği bir davranışımı yapıyorsun diye sorarak kendi görüşlerini bildirmişlerdir. Rasulullah’ın (Sav) Karar Verdiği Alanlar Rasulullah’ın karar verdiği alanları, İslam’ın hüküm verdiği alanlar ve hükmünü, tercihini insan iradesine bıraktığı alanlar şeklinde 2 bölümlü düşünebiliriz. İslam’ın hüküm verdiği alanlarda Müslüman olan kişi Kuran ve Sünnet kaynaklı bilgiye itaat etmek zorundadır. Çünkü Kuran’dan Allah’a ve Rasulullah’a itaat etmek zorunda olduğumuzu 52 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak bildiren ayetleri öğreniyoruz. Hükmü ve tercihi insanlara bırakılmış alanlarda ise insan özgürdür. Kuran ve Sünnet’e ters olmamak üzere istediği kararı verebilir, tercihi yapabilir. Rasulullah’ın yaptıklarını, konuşmalarını ve insanlardan istediklerini de bu iki alan yönünden düşünmeliyiz. İslam’ın hüküm verdiği alanlarda sahabe Rasulullah’a kesin itaat etmiştir. İslam’ın hüküm vermediği alanlarda ise kendi tercihlerini kullanmışlar ve Rasulullah’a istişareyle farklı öneriler getirmişlerdir. Rasulullah, İslam’ın hüküm verdiği alanlarda yanılmadığını ve kesin itaat edilmesini isterken, İslam’ın hüküm vermediği alanlarda yanılabileceğini bildirmiştir. Gereğinde diğer insanların o konuda kendisinden daha fazla bilgisinin olabileceğini ortaya koyarak insanların o alanlardaki özgürlüklerini bilim ve istişareyle kullanmalarının yolunu açmıştır. Bunların örneklerini yaşanan siyer olaylarını öğrenir ve düşünürsek görebiliriz. Çok Yönlü Bütünlüğü Yol Olarak İzlemiştir Rasulullah’ın hayatında gaybi ve dünyevi bilgi kaynaklarının bir bütün olarak yaşandığını görmekteyiz. Bir nebi olarak olağandışı bilgi ve davranış özellikleri olmakla birlikte istihbarat, istişare, dua, tefekkür ve tedbiri asla terk etmemiştir. Allah kendisini düşmanlarından koruyacağını vaat etmiştir ve kendisi Allah’a kesinlikle iman etmektedir. Bu bilgisi istihbarat, istişare, dua, tefekkür ve tedbirli hareket etmesini önlememiştir. Rivayetlerden öğrendiğimize göre hayatında birçok olağandışı davranışlar ortaya çıkmıştır, ancak o esas olarak sebep sonuç ilişkisi içinde bir mücadele vermiştir. Örneğin vahiy alması diğer insanlara göre olağandışı bir durumdur. O vahye iman etmiş ve itaat etmiş ama vahiy bana her türlü bilgiyi versin benim araştırmaya, düşünmeye, istişareye ihtiyacım yok dememiştir. İsra olayını yaşamıştır ve İsra olayı tamamen olağandışı bir durumdur. Nasıllığını olağan şartlarda anlamaya ve şekillendirmeye çalışmamızın anlamı yoktur. Rasulullah haber verdiği için, Kuran haber verdiği için bir Müslüman iman eder ve teslim olur. Ebu Bekir’in İsra haberine teslim oluşu gibi teslim oluruz. Nasıllığı üzerinde kafa yorup kendimize göre yorum bulmaya çalışmayız. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 53 Rivayetlerden öğrendiğimize göre daha başka olağandışı halleri vardır. Bu derlemede Rasulullah’ın olağandışı yönlerini fazla ele almadım. Çünkü kitabın kapsamı dardır ve Rasulullah’ın Rasul olarak örnek alacağım yönleri daha çok olağan yönleridir, bildirdikleridir. Bu kitabın bir cilt içinde Rasulullah kimdir, ne yapmıştır ve ne bildirmiştir sorusuna belirli oranda cevap vererek Rasulullah’ı tanımak gibi bir amacı vardır. Bu nedenle 23 yıllık bir mücadelede yaşanan ve Kuran ve Sünnet olarak ortaya konulan bir süreçten bir takım alıntılar yaparak amacıma varmak istedim. Müslümanlar İlimle, İctihatla Ve İstişareyle Karar Verirler Müslümanlar kararlarını ilimle, ictihatla ve istişareyle verirler. Karar verecekleri konuda öncelikle İslam’ın hüküm verip vermediğine bakarlar. Yani vahyi bilimin hükmünü araştırırlar. Sonra maddi ve beşeri bilimin verilerine bakarlar. Kesin bilgi bulamazlarda ictihatla doğru yorumun yolunu ararlar. Bu kanalla da yeterince bir kanaate varamazlarsa konuyu bilen ve konuyu ilgilendirenlerle istişare ederek bir karara giderler. Rasulullah Yemen’e gönderdiği Muaz’a nasıl hüküm vereceğini sorduğunda, Kuran’la, Kuran’da hüküm yoksa Sünnet’le, Sünnet’te hüküm yoksa ictihadıyla hüküm vereceğini bildirmesi ve Rasulullah’ın onu taltif etmesi örneğini hatırlayalım. 54 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 6 RASULULLAH’IN RASULULLAH OLDUĞUNA YÖNELİK İKNA DELİLLERİ İkna delilleri diyorum. Çünkü İslam’ın Allah’tan olduğuna, Rasulullah’ın Rasulullah olduğuna verilen bilgileri düşünerek ikna olduğumuz için inanıyoruz. Asıl sınanan aklımızı doğru kullanıp kullanmadığımız, düşünüp düşünmediğimizdir. Verilen deliller akılla öğrenilecek, düşünülecek ve sonuca gidilecek delillerdir. Maddi bilimin verileri gibi değildir. Burada Rasulullah’ın Rasulullah olduğuna ikna olmak isteyenler için bazı ikna delilleri sunmak istiyorum. Güvenilir İnsandı Rasulullah emin, güvenilir insandı, saygı duyulan insandı, ancak toplumun ileri geleni de değildi. Bu nedenle müşrikler vahiy niçin ileri gelenler vahiy edilmedi diyorlardı. (Zuhruf 31). Güvenilir insan olması nedeniyle Rasulullah olduğu dönemde bile müşrikler bir yandan ona karşı mücadele ederken bir yandan korunacak kıymetli eşyalarını ona emanet ederlerdi. Haksızlık etmez ve insanlara yardımcı olurdu. Hayatı incelendiğinde yalan söylemeyen, insanları kandırmayan ve insanların ona güvenebilirsiniz, emin olabilirsiniz dedikleri bir yaşayışa sahip olduğunu görürüz. Yalan söylemeyen ve güvenilir olması, vahiy adına söylediklerinin doğru olduğuna inanmamız açısından önemlidir. Geçmişinde kandırma ve yalan olan bir insanın yeni durumda söylediklerine ek delilsiz güvenilmesi doğru değildir. Rasulullah gençlik yıllarından beri güvenilir kişi olarak tanınmıştır. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 55 Rasulullah ile gençlik döneminde birlikte ticaret yapan Saib b. Ebi Saib anlatmaktadır: “Ben onu iyi tanırım. O eskiden benim ortağımdı. Hayırlı ve iyi bir ortaktı. Ne fitne ve fesat yollarına sapar ne de boş ve yararsız davranışta bulunurdu. Satması için kendisine bir mal versem dönüşte beni memnun edecek şekilde hesabı vermeden evine gitmezdi. Ticari seyahatimde satmam için bana mal verenler, döndüğümde önce mallarıyla ilgili işleri sorarlardı. Muhammed ise sadece sağlımı ve halimi sorar, iyi olup olmadığımı anlamaya çalışırdı” diyerek Rasulullah’ın Rasulullah olarak görevlendirilmeden önceki ahlakını anlatmaktadır. (Hamdi Yazır, Hak dini Kuran dili 5/254). Peygamberliğin İman Yoluna Doğru Olarak Sahip Olmak Allah ilk yarattığı günden beri insanları vahiysiz ve nebisiz bırakmamıştır. İlk nebi aynı zamanda ilk insan olan Âdem nebidir. Daha sonra da sürekli insanlara nebiler göndermiştir. Nebilerin bildirdikleri iman ölçüleri hep aynıdır. Örneğin biri tekrar dirilme ve hesap var derken, diğeri yok dememiştir. Bu açıdan baktığımızda Rasulullah’ın bildirdiği iman ölçüleriyle diğer nebiler adına bize ulaşan iman ölçüleri aynıdır. Rasulullah’ın söylemleri ve istekleri vahyin ana ölçülerine ters olmamıştır. "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Rableri tarafından Musa, İsa ve peygamberlere verilene inandık, onları birbirinden ayırt etmeyiz, biz O'na teslim olanlarız" de (Ali İmran 84). Ehli Kitaba Rasulullah’ın Geleceği Bilgisinin Allah Tarafından Verilmesi Ehli kitaba son nebinin geleceği ve ona iman etmelerine yönelik vahyi bilginin verildiğini Kuran’dan öğreniyoruz. Nitekim onlar değişik konuşmalarında son nebinin geleceğini ve gelme zamanının yaklaştığını defalarca dile getirmişlerdir. Allah peygamberlerden ahid almıştı: "And olsun ki size Kitap, 56 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak hikmet verdim; sizde olanı tasdik eden bir peygamber gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?" demişti. "İkrar ettik" demişlerdi de: "Şahit olun, Ben de sizinle beraber şahitlerdenim" demişti(Ali İmran 81). Kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu, güçlü ve hamde layık olanın yolunu gösterdiğini bilirler(Sebe 6). Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir takımı, doğrusu bile bile hakkı gizlerler (146). Gerçek Rabb'indendir, sakın şüphelenenlerden olma (Bakara 146,147). Oğullarının kim olduğundan ve kendi oğulları olduğundan nasıl şüphe etmeyecek kadar kesin bilgiye sahipseler, Rasulullah’ın gönderilecek Rasulullah olduğu yönündeki bilgileri de öyle kesindir. Buna rağmen niye bizim kabileden değil diye iman etmekten uzak durmaktadırlar. Meryem oğlu İsa: "Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim" demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: "Bu, apaçık bir sihirdir" demişlerdi(6). Müslüman olmağa çağırılmışken gelmeyip Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah, zalim olan milleti doğru yola eriştirmez(7). Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. İnkârcılar ne kadar istemeseler de, Allah nurunu, dinini tamamlayacaktır(8). Ortak koşanlar istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılmak için, Peygamberini, doğruluk rehberi Kuran ve gerçek dinle gönderen O'dur (Saf 6-9). Yahudi âlimlerin bazıları geleceği kendilerine bildirilen Rasulullah’ın Muhammed olduğunu itiraf ederek Müslüman oluyorlardı. Bunlardan biri Abdullah b. Selam’dı. Rasulullah’ı ilk gördüğünde ve dinlediğinde “Bu yüz bir yalancı yüzü olamaz” demişti. Daha sonra Müslüman oldu ve: “Ya Rasulullah! Kavmim olan Yahudiler yalan, iftira, haksızlık etmek gibi kötü huylara sahiptirler. Eğer benim Müslüman olduğumu öğrenirlerse hakkımda demedik kötülük bırakmazlar. Benim Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 57 Yahudi olduğumu bildiklerinden faziletlerle beni överler. Benim Müslüman olduğumu bildirmeden beni onlardan sormanı istiyorum” dedi. Rasulullah Yahudilere Abdullah b. Selam’ı nasıl tanıdıklarını sordu. En büyük âlimlerinden ve en iyilerinden olduğunu söylediler. Rasulullah: Müslüman olursa ne dersiniz? dedi. Onlar Müslüman olmayacağını, onun âlim ve akıllı biri olduğunu söylediler. Abdullah b. Selam gizlendiği yerden çıktı ve “Ey kavmim benim hakkımda neler söylediğinizi duydum. Haberiniz olsun ben Müslüman oldum. Beni övüp yanlış yapmayacağımı söylediğinize göre beni takip edin. Allah’tan çekinin ve yanlışta ısrar etmeyin. Hepimiz biliyoruz ki Muhammmed Allah’ın rasulüdür” dedi. Bazıları Müslüman oldu, bazıları ise “Muhammed bizim kötülerimize tabi oluyor” diyerek yüz çevirdi (Vatandaş, 2/53). Bir başka örnek Muaz b. Cebel’in sözleridir. Müslüman olunca yakınlarını ve dostlarını Müslüman olmaya çağırdı. Muaz: “Daha önce bizler de sizlerle birlikteydik ve sizler bize son nebinin gelmesinin yakın olduğunu söylüyordunuz. O nebinin özelliklerini anlatıyordunuz. Sizin söylediklerinizin doğru olduğuna inandık ve o özelliklerin hepsini Muhammed’de bulduk. Bu nedenle Müslüman olduk. Sizler de Müslüman olun” dedi. Nadir oğullarının âlimlerinden Sellam b. Mişkem: “Söylediklerimiz doğruydu ama o özellikler Muhammed’de yok” diyerek Müslüman olmaya karşı çıktı. Bunun üzerine: Bakara 89 ayeti inzal oldu. (Vatandaş, 2/56) Allah katından onlara, kendilerinde olanı tasdik eden Kitap geldi ki onlar bundan önceleri, inkâr edenlere karşı kendilerine yardım gelmesini beklerlerdi, bildikleri gelince onu inkâr ettiler. Allah'ın laneti, inkâr edenlerin üzerine olsun (Bakara 89). Vahiy Adına Söylediklerine Kendisinin Kesin İman Etmesi Ve Uygulaması Hiçbir nebi insanlara bildirdiği vahye itaat etmemezlik yapmamıştır. Bildiklerine samimiyetle inandıklarını ve kendi hayatlarında uyguladıklarını görürüz. Doğru olan ve doğru çalışan aklın beklediği de budur. Rasulullah da insanlara bildirdiği vahiy ölçülerine samimiyetle 58 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak iman etmiş ve itaat etmiştir. İbadetleri, oruçları, sabrı, İslam’ı uygulayan bir hayat yaşaması bunun açık örnekleridir. Vahiy Almayı İstedikleri Zaman Yapamamaları Ve Değiştirememeleri İnsan bir sözü kendi görüşü olarak belirliyorsa gelişen durumlara karşı istediği zaman isteği sözü söyler ve gereğinde değiştirir. Zorlandığı zaman daha önce söylediğine itaat etmek mecburiyeti hissetmez. Nasıl olsa vahiy alıyorum diyor ve insanlara istediği gibi vahiy böyle diyor diyerek değişik şeyler söyleyebilir, birbiriyle çelişen isteklerde bulunabilir. Nebilerde ise böyle bir özellik görmüyoruz. Vahye itaat etmek zorunda kalıyorlar ve vahyi istedikleri zaman alamıyor, istedikleri gibi değiştiremiyorlar. Nitekim tagutiler Rasulullah’tan vahyi değiştirmesini istemişlerdir. Ama olmamıştır. Olamazdı. Rasulullah, vahiy olarak bildirdiği bir duruma ne kadar çok zorlukla karşılaşsa da itaat etmek zorunda kalıyordu. Hüküm vermesi gereken bir durumda istese de vahiy hükmü gelmeyince vahiyle böyle istendi diyerek hüküm veremiyordu. Örneğin Ayşe valide’ye iftira edildiğinde bir ayı geçkin süre çaresizlik içinde dolanıp durmuştur. Kendisi vahiy uyduran bir kişi hemen vahiy geldi diyerek kendi tercihini vahiy adına ortaya koyardı. Yine yarın bildireyim diyerek hata yaptığı bir söz vermesi sonrası vahiy 15 gün gelmemiş ve bir uyarıyla gönderilmiştir. Kuran’da Rasulullah’ın değişik konularda uyarılmasına da bakarsak Rasulullah’ın Kuran’ı kendisinin istediği gibi yazdıramadığını görürüz. Söylediğinin Allah’tan Olduğuna Yönelik Ve İnsanların Tekrarını Yapamadıkları Bir Delil Sunması Nebilerin söylediklerinin Allah’tan olduğuna yönelik olmak üzere ve insanların tekrarını yapamayacakları bir delil sunmaları önemli ikna delillerinden olmuştur. Bu delillere, benzerini yapmaktan insanları aciz: güçsüz, güç yetiremez bıraktığı için mucize denilmiştir. Örneğin Musa nebiye verilen elindeki sopasının yılan şekline dönüşmesi, Semud kavmine gönderilen nebiye kayadan deve çıkarılması gibi mucizeler verilmiştir. Rasulullah’ın mucizesi ise Kuran’dır. Kuran’da Allah Kuran’ın Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 59 benzerini getirmeleri için Arapları çağırmıştır. Söylem şekli ve söylem içeriği olarak Kuran’ın benzerini getirememişlerdir ve getiremeyeceklerdir. Kuran’ı bozamayacaklar ve yok edemeyeceklerdir. Ayetleri Düşünelim Kulumuza indirdiğimiz Kuran'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın (23). Yapamazsanız ki yapamayacaksınız o takdirde, inkâr edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taş olan ateşten sakının (Bakara 23,24). De ki: "İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar (88)." And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler( İsra 88,89). De ki: "Koştuğunuz ortaklardan, önce yaratan, sonra bunu tekrar eden var mıdır?" De ki: "Allah önce yaratır, sonra bunu tekrar eder. Nasıl da döndürülürsünüz!(34). De ki: "Koştuğunuz ortaklardan gerçeğe eriştiren var mıdır?" De ki: "Ama Allah gerçeğe eriştirir. Gerçeğe eriştiren mi, yoksa birisi götürmezse gidemeyen mi uyulmağa daha layıktır? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?"(35). Onların çoğu zanna uyarlar; gerçekte ise zan, hakikat karşısında bir şey ifade etmez. Allah, yaptıklarını şüphesiz bilir(36). Bu Kuran, Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve O Kitap'ı açıklar. Âlemlerin Rabbinden geldiğinden şüphe yoktur(37). Senin için, "Onu uydurdu mu?" diyorlar. De ki: "Onun surelerine benzer bir sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın."(38). Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak (Yunus 34-39). 60 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Hadis Rivayetini Düşünelim Rasulullah: “Hiçbir nebi yoktur ki, insanların iman etmesi için kendisine apaçık delil verilmemiş olsun. Bana verilen delil ise bana verilen vahiydir (Kuran’dır). Bu nedenle ben kıyamet gününde en fazla tabisi olan nebi olmayı ümit ediyorum” (Sünenül Kübra 3/5: 7977). Kuran Rasulullah’ın Rasulullah Olduğunun Açık Delilidir Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir(45). Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücadele edin, şöyle deyin: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir, biz O'na teslim olmuşuzdur(46)." Sana Kitap'ı böylece indirdik; işte, kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi ancak inkârcılar bile bile tanımazlar(47). Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi(48). Hayır; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile inkâr etmez(49). "Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?" derler. De ki: "Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım(50)." Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır(51). De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahit olarak yeter. O, göklerde ve yerde olanı, batıla inananları ve Allah'ı inkâr edenleri bilir." İşte kaybedenler bunlardır (Ankebut 45-52). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 61 BÖLÜM 7 RASULULLAH’IN (SAV) MEKKE DÖNEMİ Muhammed Ramazan ayında Hira dağında inzivaya başladı. Muhammed 35 yaşından sonra Hıra dağında Ramazan ayında inzivaya çekilmeye başladı. Dedesi Abdulmuttalip de Ramazan ayında Hıra dağında inzivaya çekilirdi. Hanif inanca sahip bazı insanlar da Recep ve Ramazan ayında bu dağda inzivaya çekilirdi. Hıra dağı Kâbe’nin Kuzeydoğusunda, 5-6 km kadar uzaklıkta bir dağdır. Çevredeki dağların en yükseğidir. Yaklaşık 642 metre yüksekliğindedir. Rasulullah birkaç günlük yiyecek ve içeceği yanına alır ve Hıra dağının tepesindeki bir oyukta inzivaya çekilirdi. Mağara büyük kayaların eğimli uzanımlarıyla oluşmuş, insan boyu yükseklik ve uzunlukta bir yerdi. Uzun yönü Kâbe’ye doğrudur. Bir insanın ayakta durabileceği ve uzun yönünün ucundaki açıklıktan Kâbe’nin göründüğü bir kaya kovuğuydu. Büyük taşlar arasında kalmış bir kovuk şeklindeydi. Rasulullah ihtiyacı için evine döndüğünde önce Kâbe’ye gider ve çevresinde yedi defa dönerdi. İnziva sırasında Rasulullah’ın ne düşündüğüne ve Allah’a nasıl yöneldiğine yönelik kesin bilgim yok. Bu inziva hali 4-5 yıl sürmüştü. İnzivaya çekilmenin amacı “Tahannüs: iyileşme, arınma” olarak düşünülmektedir. İnzivada genelde iki iş yapılır. Düşünmek ve belirli kelimelerin veya davranışların tekrar edilmesiyle yaratıcıya ibadet etmektir. Rasulullah’ın da böyle yaptığı varsayılmaktadır. İbrahim nebi döneminden kalan Allah’a iman, Kâbe’yi tavaf etmek, hac ve umre gibi ibadetler vardı. Yine bozulmuş ibadet halleri de vardı. Bu nedenle olsa gerek Cebrail Hıra mağarasında kendisine 62 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak gelerek abdest almayı ve namaz kılmayı öğrettiğinde Rasulullah bu yeni talebe şaşkınlık göstermemiştir. Vahiy Gönderilmeye Başlandı Rasulullah, vahiy gelmeden önceki dönemlerde rüyalarının dünya hayatında tümüyle gerçekleştiğini fark etti. Rüya gelecekte olacakları ona göstermeye başlamıştı. Daha sonra çevrede farklı yaratılmışlar görmediği halde kendisine ismiyle hitap edilip selam verildiğini işitmeye başladı. Rüya döneminde Rasulullah bazı taşların veya boşluğun kendisine adıyla hitap ettiğini, selam verdiğini işitiyordu (Kapar 104). Kendisinden şüphelenmeye başlamıştı. Deliriyor muyum, yoksa kâhin mi oluyorum diye düşüncelere dalıyordu. Kendisi kâhinlerden nefret ettiğini söylemiştir (Buhari, bedül vahiy 23). Vahiy gelmeden önceki dönemde Rasulullah’ın gördüğü rüyalar günlük hayatta olduğu gibi gerçekleşiyordu. Adeta gelecekten rüyasında haberi olması hali yaşamaya başlamıştı. Bu dönem özellikle vahiy öncesindeki 6 ayda görülmüştü. Bu nedenle 6 aylık dönemlere bir vahyi bilgi edinme dönemi denilmiştir. Vahiy 23 yıl, yani 46 dönem sürmüştür. Bu nedenle olsa gerek geleceği işaret eden rüyanın değerine vahiyden 46 da bir değerindedir denilmiştir. (Şulul, s:168). Rasulullah vahiy aldığında hicri takvime göre 40 yaşını doldurmuş ve 41 yaşından 6 ay 12 gün yaşamıştı. Hicri takvimde bir yıl 355 gündür. Güneş takvimine göre 39 yaşını doldurmuş ve 40 yaşından 3 ay 12 gün yaşamıştı(Furi, s: 72). Ramazan ayının 16 sını 17 Cuma’ya bağlayan gecede veya 26 sını 27’ye bağlayan gecede rüyasında ışıklı bir yaratılmış gördü. Yaratılmış kendisini Cebrail olarak tanıttı. Abdest almasını öğretti. Abdest alıp temizlendikten sonra okumasını istedi. Rasulullah okuma bilmediğini söyledi. Melek onu kucaklayıp sıktı, bıraktı ve yine okumasını söyledi. Rasulullah yine okuma bilmem dedi. Melek yine onu sıktı. Bu durum üç defa oldu. Sonra İkra suresinin ilk 5 ayetini melek okudu. Uyandığında Rasulullah meleğin söylediğini ezberlediğini fark etti ve melek görünmez oldu (İbni İshak s: 179, İbn Hişam). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 63 Doğrusu, Biz, Kuran'ı kadir gecesinde indirmişizdir (1). Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? (2) Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır (3). Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler (4). O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir (Kadir 1-5). Ramazan ayı ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun; hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık O'nu ululamanız için meşru kılmıştır; ola ki şükredersiniz (Bakara 185). Apaçık olan Kitap'a and olsun ki Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, insanları uyarmaktayız(2,3). Katımızdan bir buyrukla her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir(4-7). O'ndan başka tanrı yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir (Duhan 2-8). Cebrail’in oku demesi karşısında Rasulullah neyi okuyayım demek yerine okuma bilmeyen birinin vereceği ilk cevabı vermiştir. Okuma bilmem. Okuma bilmeyen birinin öncelikle neyi okuyacağım, niçin okuyacağım gibi soruların peşine düşmesi beklenmemelidir. Rasulullah’ın okuma bilmemesi İslam’ı okuyarak veya başkalarının göndereceği yazmalardan öğrenemeyeceğinin açık delilidir. Nitekim Rasulullah’ın hayatında bu yönde bir öğrenim olmamıştır. Hatice Valide Akıllı Ve Bilgili Bir Eş Olarak Rasulullah’ı Tasdik Etti Cebrail’in dedikleri aklında kaldı. Hemen eve döndü ve kendisin örtmesini istedi ve uyudu. Uyandığında durumu ve kendi halinden korktuğunu eşi Hatice’ye anlattı. Hatice: “Korkma. Vallahi O hiçbir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen akraba hakkına riayet edersin. Misafirleri ağırlarsın. Emanete riayet edersin. Doğru konuşursun. Güçsüzlerin işini yaparsın. Fakiri doyurur ve halka yardım edersin. 64 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah’tan geleni kabul et. Müjdeler olsun. Sen Allah’ın gerçekten Rasulüsün” dedi. (Şulul, s:174/ Müslim, iman 1773). Sen, sana bu Kitap'ın verileceğini ummazdın. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse sakın inkârcılara yardımcı olma (86). Allah'ın ayetleri sana indirildiğinde sakın seni onlardan alıkoymasınlar. Rabbine çağır, sakın müşriklerden olma (87). Allah'la beraber başka tanrı tutup tapma. O'ndan başka tanrı yoktur. O'ndan başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur, O'na döndürüleceksiniz (Kasas 86-88). Hatice amcaoğlu Varaka b. Nevfel’e Rasulullah’ı götürdü ve dinlemesini istedi. Rasulullah durumu anlatınca, Varaka, Rasulullah’a görünen varlığın Musa Nebi’ye vahiy getiren Namus: Cebrail olduğunu, kendisi genç olsaydı Rasulullah davete başlayınca kendisine uyacağını bildirdi. Kısa dönem sonra da Varaka vefat etti. (Buhari, vahyin başlangıcı 3). İlk inen ayetlerde Allah, ilmin kalemle yazıya geçirilmesine ve kitap haline getirilmesine dikkati çekmektedir diye düşünebiliriz. Allah’ın ilk yarattığı kalemdir denilmiştir. Sonra kaleme kendi irade ettiğini yazdırmıştır. Böylece ilim ortaya çıkmıştır. İnsan ilim olarak Allah’ın kalemle yazdırdığı iradesini öğrenmektedir. Allah insana bilmediğini kalemle öğretmiştir. Kuran ilmi de vahiy edilince kalemle yazılı hale getirilmiş, erkek ve kadınlara öğretilmiş ve daha sonra tek bir kitap halinde toplanmıştır. Bir Ara Vahiy Kesildi Ve Tekrar Başladı Rasulullah bir müddet vahiy almadı. Önceki vahyin gerçekten vahiy olup olmadığı konusunda düşüncelere dalıyordu. Ama Cebrail sıklıkla kendisine hitap ediyor ve şüphelerini gideriyordu. Bazıları vahyin kesilme süresiyle gizli davetin süresini birbirine denk gibi anlatmaktadır. Gizli davetin 3 yıl kadar sürdüğü var sayılmaktadır. Ama bu süre içinde birçok insanın İslam’dan haberi olmuştur. Vahyin gizli davet döneminde bir müddet kesildiği ancak tüm gizli davet dönemi boyunca vahyin kesilmediği anlaşılmaktadır. Vahyin kesilme döneminden sonra Duha 1-11 ayetleri inzal oldu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 65 Kuşluk vaktine and olsun (1); Sükune erdiği zaman geceye and olsun ki (2) Rabbin seni ne bıraktı ve ne de sana darıldı (3). Doğrusu ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır (4). Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın (5). Seni öksüz bulup da barındırmadı mı? (6) Seni şaşırmış bulup, doğru yola eriştirmedi mi?(7) Seni fakir bulup zenginleştirmedi mi?(9) Öyleyse sakın öksüze kötü muamele etme (9). Ve sakın bir şey isteyeni azarlama (10). Yalnızca Rabbinin nimetini anlat (Duha 1-11). Sonraki dönemlerin birinde Rasulullah dağdayken Cebrail’i gerçek suretinde ufukta gökyüzünü kaplamış olarak gördü. İyice korktu, heyecanlandı ve yine aceleyle eve gidip örtünüp yattı. Bu durumdayken kendisine: “Ey örtüsüne bürünen..” ayetleri inzal oldu. (Müddesir 1-5). And olsun ki, o, Cebrail'i apaçık ufukta görmüştür(Tekvir 23). Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır (2). O, kendiliğinden konuşmamaktadır (3). Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir (4). Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş (5-7). Sonra yaklaşmış ve inmiştir (8). Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu (9). Allah o anda kuluna vahiy edeceğini vahiy etti (10). Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı (Necm 2-11). Vahiy 22 yıl, 2 ay ve 22 gün sürmüştür. (Şulul s. 177/ Beyhaki 7/142). 82 sure esas olarak Mekke’de 32 sure ise esas olarak Medine’de inzal olmuştur. Ancak surelerin ayetleri sadece Mekke veya Medine döneminde değildir. Örneğin Medine’de inzal olan surenin içinde de Mekke’de inen ayetler bulunmaktadır. Gerçek iniş sırası sürelerle değil, ayetlerle bilinebilirse Kuran’ın inzalini siyerin sürecine daha uyumlu olarak anlamış olacağızdır. En son inen Kuran ayetinin hangisi olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Bakara 281, Ali İmran 3 veya Nasr 1-3 ayetleri olabileceği öne çıkmaktadır. 66 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İlk Müslüman Olanlar İlk iman eden Rasulullah’ın kendisidir. Hatice valide Rasulullah’tan sonra ilk iman edendir. Sonra amcası Ebu Talib’in küçük oğlu Ali Rasulullah’ın ve Hatice validenin namaz kıldığını görerek nedenini öğrenmiş ve sonra iman etmiştir. Rasulullah Ali’den 30 yaş kadar büyüktü ve amcasına mali yardım için Ali’yi evlatlık edinmişti. Ali 10 yaşında Müslüman oldu. Ali’nin babası Ebu Talib’in yeni dinden haberi oldu. Rasulullah’ı ve Ali’yi namaz kılarken gördü ve “Ey kardeşimin oğlu, senin edindiğini gördüğüm bu din nedir?” dedi. Rasulullah: “Amcacığım! Bu Allah’ın dinidir. Onun meleklerinin, nebilerinin ve babamız İbrahim’in dinidir. Allah bu din ile beni kullarına rasül olarak gönderdi. Sen kendisine öğüt verdiğim ve hidayete çağırdıklarımdan bu dine en layık olanısın. Bu işte bana icabet eden ve yardım edenlerin en uygunusun” dedi. Ebu Talib: “Ey Kardeşimin oğlu! Ben babalarımın dininden ayrılamam. Ama ben hayatta kaldığım sürece sana hiç kimse kötülük yapamaz” dedi. (İbn Hişam). Sonra Ebu Bekir’in haberi oldu ve hemen iman etti. Ebu Bekir vahyin inzal olduğu ilk dönemlerde Şam tarafında seferdeydi. Ebu Bekir Darun Nedve meclisine girenlerdendi. Mekke’ye dönünde müşrikler durumu kendisine haber verdiler. Rasulullah’ın yakın arkadaşıydı. Hemen Rasulullah’ın yanına gitti ve durumun ne olduğunu sordu. Rasulullah anlattı ve Ebu Bekir hiç tereddüt etmeden Müslüman oldu. Yine Hatice validenin kendisine verdiği ve kendisinin özgürlüğüne kavuşturarak evlatlık edindiği Zeyd b. Harise iman etmiştir. Beşinci olarak Kızıldeniz kıyısına yakın Yanbu bölgesinde yaşayan Gifarilerden olan Ebu Zerr Müslüman oldu. Altıncı olarak Sa’d b. Ebi Vakkas Müslüman oldu. Sayı artmaya başladı ama çok yavaş artıyordu. Vahiy Ne Zaman Geliyor Ve Rasulullah Ne Yapıyordu? Vahiy günlük hayatın her halinde, beklenmedik zamanda inzal Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 67 ediliyordu. Rasulullah istediği zaman vahiy alamıyordu. Genelde yaşanan olaylarla ilgili cevap ve hüküm anlamında vahiy iniyordu. Bazen bir ayet, bazen birkaç ayet şeklinde vahiy iniyordu. Allah vahiy gönderince Rasulullah onu ezberliyor, kâtiplerini çağırtıp yazdırıyor, yazılanı okutturup doğru yazılıp yazılmadığını kontrol ediyordu. Yeni inen vahyi önce erkeklere ve sonra kadınlara okuyordu. Yeni gelen vahyin önceden inzal olmuş olanlarından hangisinin yanına konulacağını belirtiyordu. Böylece Kuran 23 yılda adeta ayet ayet dokunmuş, uygulanmış ve tamamlanmıştır. 68 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 8 VAHYİN TOPLUMA BİLDİRİLMESİ İÇİN YAPILANLAR En Yakınlara Çağırma Dönemi Yaşanmıştır. Hatice, Ali, Ebu Bekir bu dönemde Müslüman olmuştu. En yakını çağırma döneminde yakın akrabaların ve halkın haberi olmaya başlamıştı. Örneğin Ebu Talib’in ilk dönemlerde haberi oldu ve: “Muhammed! Duyduğuma göre yeni bir din edinmişsin. Bu dinin özelliği nedir?” dedi. Rasulullah: “Ey Amca! Allah’ın, meleklerinin ve nebilerinin dinidir. Atamız İbrahim’in dinidir. Bütün insanlara bu dini tebliğ için Allah beni gönderdi. Amca, sen bu dine tebliğ edeceklerimden daha layıksın” dedi. Ebu Talib kabul etmedi, ama Ali’nin devam etmesini istedi. Bu dönem gizli dönemdir. Vahyin Kesilmesi Dönemi Yaşanmıştır İlk vahiyden sonra vahyin gelmesi bir süre kesilmiştir. Ne kadar kesildiğine yönelik değişik görüşler vardır. Rasulullah endişelere düşmüştür. Bu dönemden haberi olanlar şeytanı onu terk etti diyerek alay etmeye başlamışlardı. Rasulullah ara ara yine Hıra dağına gidiyordu. Bir gün Hıra dağından dönerken Cebrail’i bütün heybetiyle ufuk bölgesini kaplamış olarak gördü. Yine korkuya kapıldı ve hızlıca eve giderek örtünüp yattı. O yatarken tekrar vahiy geldi. Bu defa vahyin arkası kesilmedi. Rasulullah bu durumu şöyle haber vermektedir: Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 69 Rasulullah (sav): “Yürürken gökyüzünde bir ses işittim. Gökyüzüne bakınca Hıra’da bana gelen melek gökle yer arasında bir kürsüde oturmuştu. Korkuya kapılarak yere düştüm. Sonra aileme geldim ve beni örtmelerini istedim. Bunun üzerine “Ey elbisesine bürünen! Kalk ve uyar. Rabbini yücelt. Elbiseni temiz tut! Günahı terk et! Yaptığını çok görerek başa kakma! Rabbinin rızası için sabret!” (Müddesir 1-7) ayetlerini indirdi. Sonra vahiy artarak devam etti.” (Buhari, tefsir 2/733). Bir insana sevgi ve hürmetle hitap ederken onun içinde bulunduğu halden haber verilerek hitap edilmesi Arap dilinin özelliğidir. “Ey Örtüsüne bürünen!” ifadesi de böyle bir ifadedir. Vahyin kesilme döneminden sonra ilk inzal olanların Duha suresinin olduğuna yönelik görüşler vardır. Vahyin İnsanlara Duyurulma Dönemleri İnsanları İslam’a davet kendiliğinden davet, gizli davet, akrabaları açıktan davet ve tüm insanları açıktan davet şeklinde 4 ayrı özellikli olmuştur. Rasulullah ilk dönemde gizli gizli insanlara vahiyden haber vermiştir. İslam’dan ve Rasulullah’tan halkın haberi olmaya başlamıştı. Ancak kimlerin Müslüman olduğu gizli tutuluyordu. Tebliğ yakın görülen insanlara yapılıyordu. Rasulullah ve Ebu Bekir geceleyin Kâbe yanına gelerek ibadet edebiliyorlardı. İlk duyurmalar bizzat vahyin emriyle değil, Rasulullah’ın kendisine bildirilen durumu haber vermesi ve itaat etmesi şeklinde olabilir. Kendiliğinden davet dönemi aynı zamanda gizli davet dönemidir. Ancak geneli kapsamadığı için gizli davet döneminden ayrı isimle ele aldım. İkinci dönemde ise gizli davet dönemi yaşanmıştır. Artık insanlar bizzat İslam’a davet edilmektedir, ancak davet gizli tutulmaktadır. Bu dönemde özellikle akrabalar İslam’dan haberdar olmuş ancak kendilerine toplu olarak davet yapılmamıştır. Üçüncü dönemde akrabalar İslam’a açıktan çağrılmıştır. Rasulullah iki defa akrabalara toplu yemek vererek onları İslam’a davet 70 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak etmiştir. Bu Allah’ın emriyle olmuştur. İlk üç dönemin 3 yıl kadar sürdüğü kabul edilmektedir. O halde sakın Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarma, yoksa azap göreceklerden olursun (213). Önce en yakın hısımlarını uyar (214). Sana uyan müminleri kanatların altına al (215). Sana başkaldırırlarsa: "Yaptıklarınızdan uzağım" de (Şuara 213-216). Dördüncü dönemde ise insanlar İslam’a açıktan davet edilmiştir. Bu davet dönemi de Allah’ın emriyle olmuştur. Rasulullah insanları Safa tepesi bölgesine çağırmış ve onlara Müslüman olmaya çağırmıştır. Bu dönem Mekke’de 10 yıl sürmüştür. Medine’de de 10 yıl sürmüştür. Artık buyrulanı açıkça ortaya koy, puta tapanlara aldırış etme(94). Allah'la beraber başka bir tanrının bulunduğunu kabul eden alaycılara karşı şüphesiz Biz sana kâfiyiz. Yakında ne olduğunu öğreneceklerdir(Hicr 94-96). İlk iman edenler toplumun değişik kesimindendi. İçinde zengini, fakiri, özgürü, kölesi ve farklı kabilelerden olanları vardı. Sadece gençler veya fakirler Müslüman olmuyordu. Müslüman ne zenginlerin, ne fakirlerin, ne de ezilmişlerin diniydi. Tüm insanların, halkın diniydi. İman kimin kalbine yerleşirse onun diniydi. O kişi zalimse Müslüman olunca zalimliği bırakıyordu. Puta tapansa putlarını bırakıyordu. Tagutların ağzına bakıyor ve onların isteklerini kabul edense tagutları terk ediyordu. Namaz Kılmak Vahiyle Birlikte Başlamıştır Rasulullah’a ilk vahiy geldiği dönemde, sabah güneş doğmadan ve akşam güneş batmadan namaz kılması istenmiştir. Nasıl abdest alacağı ve namaz kılacağı Cebrail tarafından öğretilmiştir. Rasulullah da diğer insanlara öğretmiştir. Daha sonra gece namazı kılmaları istenmiştir. Müslümanlar da gece namazı kılmışlardır. Geceleri uzun süreli olarak namaz kılıyorlardı. Namazın 5 vakit kılınması emredilince gece namazını kılma mecburiyeti Müslümanların genelinden kaldırılmış ve Rasulullah kılmaya devam ettirilmiştir. Müslümanlardan gece namazı Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 71 kılanlara büyük sevap verileceği bildirilmiştir. Namazlar fırsat oldukça birlikte kılınıyordu. Mekke’de namazlarda Kudüs tarafına dönülmekteydi. Müşriklerin sözlü ve bedeni saldırıları nedeniyle namazlarını evlerinde kılıyorlar veya birlikte namaz kılacaklarsa şehrin dışında kılıyorlardı. Vahyin gelişinden sonra 4. Yılda Sa’d b. Ebi Vakkas ve arkadaşları şehir dışında namaz kılarken müşrikler onları görüp sataştılar. Arada vuruşma başladı. Sa’d bir deve kemiğini alarak müşriklerden birini yaraladı. Bu ilk akıtılan kan oldu. Erkam’ın Evi Buluşma Yeri Edinildi. Rasulullah’ın evi gözler önündeydi. Bu nedenle Müslümanlar için güvenilir bir buluşma ve öğrenme yeri değildi. 18 yaşlarında Müslüman olan Erkam b. Ebu Erkam’ın evinin daha uygun olduğuna karar verildi. Kâbe ile Safa tepesi eteklerindeydi. Kâbe’ye daha yakındı ama Rasulullah’ın evi gibi gözler önünde değildi. Rasulullah ve Müslümanlar burada buluşmaya, namaz kılmaya ve eğitime başladılar. Erkam’ın evinin sadece özel eğitim yeri olarak edinilmekten ziyade güvenli ortam olması açısından bir müddet faaliyet alanı olarak kullanıldığını düşünebiliriz. Nitekim daha sonra terk edilmiştir ve Mekke’de benzeri bir ev çalışması görülmemektedir. Bu olmayacak anlamında değildir. Müslümanların güvenli ortamda esas buluşma ve eğitilme yerleri mescitlerdir. Ama mescitlerde yapamadıkları eğitimleri evlerde veya benzeri mescit dışı mekânlarda da yapabileceklerinin örneği vardır. Yakın Akrabaları Uyarma Dönemi Yaşanmıştır Rasulullah’a yakın akrabalarını uyarmasını isteyen ayet gelince açıktan tebliğde bulunmuştur. Yakın akrabalarından 40 kişiyi evde yemeğe çağırdı ve onlara anlatmaya başlamıştır. Ancak amcası Ebu Leheb konuşmasına izin vermedi ve bu girişim başarısız olmuştur. Sonra 72 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ikinci defa yemeğe çağırdı ve bu defa kendisi erkenden harekete geçerek tebliği onlara ulaştırdı. Rasululllah’ın akrabalarını İslam’a çağırmasında zorlandığı üç yönü düşünebiliriz. Birincisi müşriklik inancının ret edilmesi gerektiğini bildiren vahiydir. Bu müşriklerin en temel inancıydı ve daha önce müşrik olmalarında bir sorun görmüyorlardı. İkincisi ise kendisinin Allah’ın görevlendirdiği Rasul olduğunu söylemek zorunda olmasıdır. Benim fikrim demesiyle Allah beni gönderdi ve Allah böyle istiyor demek arasında zorluk vardır. Çünkü insanlar onun görüşünü kabul edebilir, etmeyebilirdi. Ama Allah beni görevlendirdi derken yeni bir iddiada bulunuyordu ve elinde kendi sözünden başka delil yoktu. Üçüncü yön ise kıyametin geleceği ve insanların tekrar diriltilip hesaba çekilecekleriydi. Böyle bir durumu daha önce insanlar görmemişlerdi. Olacağının tek delili vahiydi. İnsanlar bu üç yeni bilgiye ne diyeceklerdi. İlk defa yapılacak bir tebliğde bunları insanlara söylemek kolay değildir. İnsanlar ciddiye almayacaklar ve alay edebileceklerdi. Rasulullah: “Elhamdulillah. Allah’tan yardım isterim. Ona iman eder ve tevekkül ederim. Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim. O tektir ve benzeri yoktur. Ondan başka ilah yoktur. Önder olan ailesini kandırmaz. Ben size ve tüm insanlara gönderilmiş Allah’ın rasulüyüm. Vallahi uykuya daldığınız gibi ölecek ve uyandığınız gibi dirileceksiniz. Yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. İyiliklerinizin karşılığını iyilik, kötülüklerinin karşılığını ceza olarak göreceksiniz. Ya Cennet’e gireceksiniz, ya da Cehennem’e. Cennet ve Cehennem süreklidir. İlk uyardığım sizlersiniz” şeklinde konuşma yaptı. Ebu Leheb şiddetle karşı çıktı. Rasulullah: “Bu işte kim bana sahip çıkacak?” dedi. Herkes sustu. Çocuk yaştaki Ali ben diye atıldı. Bunun üzerine Ali’nin babası Ebu Talib: “Bizler senin yakınlarınız. Sana yardım etmek bizim için şereftir. Sen emir olunduğun şeyi yapmaya devam et. Seni korumaktan hiçbir zaman geri durmayacağım. Ancak atam Abdulmuttalib’in dininden ayrılmak zor geliyor. Davetini kabul etmiyorum” dedi. Ebu Leheb yine Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 73 ileri atıldı ve: “Bu çok büyük bir musibettir. Başkaları onu engellemeden biz onu engelleyelim. Yoksa iş büyüyecek” dedi. Ebu Talib: “Hayatta olduğum müddetçe onu korumaya devam edeceğim” dedi. (Furi, s:83). Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil, Ümeyye soyundan olan Ebu Süfyan’ın kızkardeşiydi. Düşmanlıkta o da geri durmuyordu. Rasulullah aleyhine sözler taşıyor, kötü söz hamallığı yapıyordu. Kötü söz hamalının halk tanımlaması odun hamallığıydı. Oraya buraya kötü söz taşıyarak bozgunculuk yapan, ortalığı ateşe verendi. Halka Açıktan Anlatma Dönemine Geçilmiştir. Allah açıktan anlatmasını isteyince Rasulullah halka açıktan anlatmaya başlamıştır. Bir gün Safa tepesinden halkı çağırmış ve onlar toplanınca toplanınca: Rasulullah: “Ben size şu tepenin arkasında istilaya gelen düşman var desem bana inanır mısınız?” Bununla halkın kendisine ne kadar çok güvendiğini onlara hatırlatıyordu. Halktan: “Sen asla yalan söylemedin, senin söyleyeceğine inanırız.” Rasulullah: “Allah beni sizi uyarmam ve eğer beni kabul etmeyecek olursanız sizi gazabıyla tehdit ettiğini bildirmek üzere görevlendirdi. Davetimi kabul ederseniz gideceğiniz yer Cennet’tir. Eğer Allah’tan başka ilah olmadığını kabul etmezseniz düşeceğiniz azaptan sizi kurtaramam. ….Kendinizi Allah’tan satın alın. Malımdan isteyin istediğinizi vereyim. Fakat kıyamet gününde akraba olmamıza güvenirseniz yanılırsınız. Akrabalık bir tarafa ben bir tarafayım. O gün insanlar amelleriyle geleceklerdir. Bütün yaptıklarınızı boyunlarınızda taşıyarak geleceksiniz…” Ebu Leheb: “Bu anlamsız söz için mi bizi topladın elleri kuruyacısa! Yazıklar olsun sana!” diyerek tebliğe engel oldu. Ebu Süfyan ve karısı Rasulullah’ın evinin önüne ve geçeceği yollara ayağına batsın, sıkıntı versin diye dikenli bitkiler ve pislikler atarak karşı çıkıyorlardı. Başkalarını da parayla tutarak yaptırıyorlardı. Ebu 74 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Leheb’in ve karısının düşmanlığına Allah Kuran’da karşılık verdi. Odun taşımanın deyim anlamı insanlar arasında kötülük yaymak, dedikoduyla insanların arasını açmaktır. Yine boyunda ip olmak hayvan gibi boyuna ip bağlanıp çekilmektir. Kuran onların hem hallerini, hem de ahretlerini kısa ifadeyle haber vermiştir. (Vatandaş, 1 ) Ebu Leheb'in elleri kurusun; kurudu da! (1) Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi (2). Alevli ateşe yaslanacaktır (3). Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır (Tebbet 1-5). Rasulullah Mekke çevresinde kurulan panayırlara gidiyor ve pazara gelen diğer kabilelere İslam’ı anlatıyor ve Müslüman olmaya çağırıyordu. Panayırlarda genelde Ebu Leheb “Muhammed yalancıdır, sihirlenmiştir, delidir” gibi sözlerle İslam’a çağrılanları Müslüman olmaktan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Yeni Müslüman olan kişi itibarlı biriyse ona “Sen atanın dinini mi terk ettin?” diye hakaretler ediyordu. Yeni Müslüman olacak kişi ticaret yapan biriyse artık ticaretinin kötü gideceğini, kimsenin onunla alışveriş yapmayacağını söylüyordu. Yeni Müslüman olacak olan zayıf biriyse kendisi dövüyor veya dövdürüyordu. Bu gibi yöntemlerle insanların Müslüman olmasını önlemeye çalışıyordu. Rasulullah insanlara kendisinin Allah tarafından görevlendirildiğini bildiriyor. Sonra indirilmiş Kuran kesimlerinden okuyor ve gerekirse ek açıklamada bulunuyor ve onların bu bilgileri doğru kabul etmelerini istiyordu. Müşrikliği terk etmeleri ve Allah’ın tekliğini kabul etmelerini ve Kuran’a tabi olmalarını istiyordu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 75 BÖLÜM 9 MEKKE’DE MÜŞRİKLERİN İSLAM’A KARŞI KOYUŞLARININ ÖRNEKLERİ Müşrikler Müslüman olmamak ve insanların da Müslüman olmasını önlemek için değişik yöntemlerle karşı mücadele ediyorlardı. Müşriklerin karşı çıkma yöntemleri aynı zamanda Rasulullah’ın Mekke’de İslam’ı tebliğ ederken karşılaştığı zorlukları göstermektedir. Aldırmadılar Ve Önemsemez Göründüler İslam’ın ilk dönemlerinde alay eden, aldırmayan, önemsemeyen bir karşı duruş sergilediler. Alay Etmek Ve Kötülemek Yolunu İzlediler Müşrikler ilk dönemde İslam’ı önemsemediler. Ancak bir takım insanlar Müslüman olmaya başlayınca İslam’a karşı sözlü mücadeleye başladılar. Kuran’ın sözlerinin ifade gücü ve insanları etkilemesi karşısında Kuran’ı değersiz göstermek için Rasulullah’ı kötülemeyi seçtiler. Sözle veya işaretlerle aşağılıyor ve alay ediyorlardı. (Hümeze 1, kalem 10-13, kıyame 31-33). Cin dokunmuş ve bu nedenle ne dediğini bilmiyor (Hicr 6, Kalem 51), insanları etkileyen bir sihirbaz (Sad 4), sapık (Mutaffifin 29-33), masal anlatıyor (Furkan 5), başkasından öğrenip gelip anlatıyor (Nahl 103), boş sözler söylüyor (Lokman 6) dediler. Örneğin Velid b. Mugire’nin evinde toplandılar ve insanlar Müslüman olmasın diye Rasulullah’ı nasıl tanıtacaklarını konuştular. Velid: “Şair diyemeyiz, ben şairleri bilirim, cinlenmiş diyemeyiz 76 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak öyle değil. Kâhin diyemeyiz kâhinler böyle değil” diyerek düşünmek istedi. Sonra en uygun olanın sihirbazlıkla insanları etkilediğini söylemektir dedi. (Müddesir 18-21). As b. Vail, Müslüman olan Habbab’a kılıç yaptırmıştı. Ücretini vermedi ve “Bana kıyamet gününe kadar izin ver de oraya gittiğimde sana hakkını orada vereyim. Vallahi sen ve arkadaşın (Rasulullah) Allah katında benden daha üstün değilsiniz ve payınız da benden daha büyük değil” diye alay etmişti. (Meryem 77-78). Esved b. Muttalib ve arkadaşları Rasulullah’ı görünce “Yarın Kisra ve Kaysere galip gelip yeryüzüne hükmedecek kıral geldi” diyorlar arkasından ıslık çalıp alkışlayarak alay ediyorlardı. (Gazali, s:110) (Hud 38-39 onlara cevaptır). Kureyşli biri Rasulullah’a gelerek sövmeyi yasaklayıp yasaklamadığını sordu. Rasulullah yasakladığını söyleyince adam dönüp kıçını açarak alay etti. Rasulullah ona kötü dua etti. Allah Kuran’da Rasulullah’ı uyardı. “Bu işten sana hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder yahut onlara, zalim olduklarından dolayı azab eder” (Ali İmran 128). Rasulullah talebinden vazgeçti. Adam sonradan Müslüman oldu ve iyi bir Müslüman oldu. (İbn İshak, s:303). Kuran’ı Değiştir Dediler Kuran’ı değiştirmesini istediler. Kuran’ı Allah’ın indirdiğine inanmadıkları için değiştirirsen sana uyarız diyorlardı. Ayetlerimiz onlara açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir" dediler. De ki: "Onu kendiliğimden değiştiremem, ben ancak, bana vahyolunana uyarım. Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabına uğramaktan korkarım (15)." De ki: "Allah dileseydi ben onu size okumazdım, size de bildirmemiş olurdu. Daha önce yıllarca aranızda bulundum, hiç düşünmüyor musunuz?" (16). Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Suçlular elbette saadete erişemezler (Yunus 15-17). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 77 (Onlar sana indirilen ayetlerden beğenmediklerini bırakman suretiyle senin) kendilerine yumuşak davranmanı isterler; böyle yapsan, onlar da seni över, yumuşak davranırlar (Kalem 9). Başkası Öğretiyor Dediler Müşrikler: “İşittiğimize göre sen bu söylediklerini Yemame’deki Rahman isminde birisinden öğreniyormuşsun. Vallahi biz hiçbir zaman Rahman diye birisine inanmayız. Biz söylediklerimizi söyledik. Artık bundan sonra sana karşı bir sorumluluğumuz yok. Vallahi biz senin yakanı hiçbir zaman bırakmayacağız. Ya sen bizi yok edersin, ya da biz seni yok ederiz” diyorlardı. Başkası yazdırdı ve o da okuyor dediler. (Furkan 5). Kuran’ın toplumda dinlenilmemesi için çalıştılar Vahyin inzalinin 4 yılından sonra vahiy Kâfirlerin putlarına açıktan karşı çıkmaya ve müşrik olarak ölenlerin cehenneme gireceğine yönelik haberler vermeye başladı. Bu da müşrikleri kızdırdı ve Müslümanlara karşı şiddet kullanmaya başladılar. Müslümanların Kuran okumasını engelleyerek ve Rasulullah Kuran okuyarak tebliğ yaptığında insanların Kuran’ı dinlememesi için gayret gösterdiler. (Fussilet 26) (Kapar 121) Karşı İtirazlar İleri Sürdüler Allah’ın insanları tekrar diriltemeyeceği gibi konular başta olmak üzere İslam’ın bildirdiklerine karşı görüşler geliştirmeye ve ileri sürmeye çalıştılar. Übeyy b. Halef çürümüş bir kemiği alıp ezdi ve Rasulullah’ın yüzüne üfürerek Allah bunlara mı ca verecek diye alay etti. (Yasin 78-80 ) Kibirleniyor ve kendilerinin üstünlüğüyle övünerek İslam’a karşı duruyorlardı Örneğin Ebu Cehil kendi gücünün ve taraftarlarının çokluğuyla övünerek kendisinin üstün, değerli ve galiplerden olduğunu iddia ediyordu ( Alak 17-18). Bazılarının itirazının kökeninde kıskançlık vardı (Bakara 90). Müslüman olursak dünyamızı kaybederiz dediler (Kasas 39, 58). 78 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müslümanları Bahane Ederek İslam’a Karşı Çıkıyorlardı Bazıları Rasulullah’ın çevresindeki Müslümanların toplumsal seviyesini küçümsüyor ve onlarla birlikte olmak istemiyorlardı. Bu nedenle Müslüman olmak istemiyorlardı. Bu durum ırk ve toplumsal seviyelerini putlaştırmanın bir başka türüydü. Bu tür sapmalara dikkat edilmezse kişinin anlayış ve davranışını belirlemektedir. Müslümanlar hakkındaki olumsuz görüşleri nedeniyle İslam hakkında olumsuz görüşe sahip olmak ve Müslüman olmayışını bu gerekçeye bağlamak yanılgısını yaşıyorlardı. Allah Enam 52 ayetiyle onların isteğini ret etti. İktisadi Olarak Engeller Oluşturdular Rasulullah’ın pazaryerlerinde davetlerinde davet edilen insanlara gidip eğer Müslüman olurlarsa ticarette zarar göreceklerini söylüyorlardı. Müslüman olmazlarsa kendilerinin ticaret mallarına daha fazla ücret vereceklerini iddia ediyorlardı. Böylece Müslüman olmakla iktisadi zarara uğramak arasında insanları tercih yapmaya zorluyorlardı (Kapar 121). Müşrikler Bedeni Şiddetle Karşılık Vermeye Başladılar Müslüman olan insanlar toplumun bir kesiti şeklindeydi. Çocuk, kadın, köle, fakir, zengin ve toplumun ileri geleni olan kişilerden Müslüman olanlar vardı. İnsanlar Müslüman olunca Müslüman olma açısından eşitleniyorlardı. Yani zengin ve ileri gelenin Müslümanlığıyla kölenin ve fakirin Müslümanlığı farklı olmuyordu. Toplumda seviye farkını gözetenler için bu rahatsız ediciydi. Öte yandan Müslüman olmak insanların toplumdaki seviyelerini değiştirmiyordu. Bu nedenle Müslüman olan insanlara toplum tarafından yapılan işkence ve baskılar onların toplumsal seviyesinden etkileniyordu. Bazıları daha şiddetli işkence görürken, bazılarına sadece sözle sataşılıyordu. Genelde aileler kendi elemanlarına işkence ediyordu. Müslüman olanlardan haberi olan güçlü kişiler zayıf Müslümanlara işkence ediyordu. İşkenceye daha çok kavmin güçsüzleri uğruyordu. Dövülenler, ölümle tehdit edilenler, öldürülenler, sıcak kumlara yatırı- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 79 lıp üzerine sıcak taşlar konanlar ve ölsün diye güneş altında terk edilenler oluyordu. Bunun bir örneği köle Bilal’dır. Ebu Bekir Bilal ve diğer bazı köleleri Allah rızası için satın alarak özgürlüğüne kavuşturmuş ve böylece şiddetli işkencelerin yapılmasını önlemişti. Ebu Bekir işkence gören 7 köleyi satın alarak özgürlüğüne kavuşturarak gördükleri işkenceyi azalttı. Müslümanlar bir gün Kâbe yanında cemaatle namaz kılmaya kalktılar. Müşrikler saldırdı ve o sırada Müslümanlardan Haris b. Ebu Hale öldürüldü (Hamidullah 1/96. Kapar 132). Böylece ilk şehit verilmiş oldu. Bundan sonra Müslümanlar evlerde kapılarını arkasından kilitleyerek veya Kâbe’den uzak bölgelerde dağ aralıklarında cemaatle namaz kılıyorlardı. Müşrikler onları toplu halde namaz kılarken bulurlarsa sataşıyor ve şiddet uyguluyorlardı. İlk dönemde güneş doğmadan önce ve ikindi vakti olmak üzere iki vakit namaz kılınıyordu. Müslümanların şiddete şiddetle karşılık vermemeleri isteniyordu. Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir (125). Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz and olsun ki bu, sabredenler için daha iyidir (126). Sabret, senin sabrın ancak Allah'ın yardımıyladır; onlara üzülme, kurdukları düzenlerden de endişe etme (127). Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir (Nahl 125-128). Rasulullah’a Karşı Şiddet Uygulamaları Ebu Leheb’in karısı Rasulullah’ın evinin önüne ve geçebileceği yola pislik ve dikenli çalılar atarak eziyet etmeyi sürdürdü. Rasulullah’ın üzerine, leğen, tencere tipi kaplarının içine kesilmiş ve kokmuş koyun işkembesini atarak eziyet yapıyorlardı. Açıktan tebliğ döneminde Rasulullah Kâbe yanında gündüz ibadet ediyordu. Bir gün secde durumundayken Ebu Cehil’in emriyle kesilmiş bir devenin mide ve bağırsaklarından oluşan karın içeriği boynuna ve başına atıldı. Çok ağırdı ve Rasulullah nerdeyse boğulacaktı. Kızı Fatma gelerek kurtardı. 80 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Yine bir gün Kâbe yanına gelen Rasulullah’a saldırdılar. “Demek sen şöyle şöyle diyorsun” diyerek sataştılar. Rasulullah: “Evet, onları söyleyen benim” dedi. İçlerinden Ukbe b. Ebu Muayt Rasulullah’ı elbiseyle boğazına boğmaya çalıştı. Ebu Bekir koşarak geldi ve: “Rabbim Allah’tır dediği için onu öldürecek misiniz?” diye bağırdı. Bunun üzerine müşrikler Ebu Bekir’in üzerine yürüdüler. Sakalını, saçını çekip hakaret ettiler. (İbni Hişam, 1/309. İbni İshak, 291). Sokaklarda bazen müşriklerin baskıları nedeniyle Rasulullah Ebu Süfyan’ın evine sığınmak zorunda kalıyordu. Aslında Ebu Süfyan Mekke Müslüman Devleti yönetimine geçinceye kadar İslam’a düşmanlık etmişti ve müşrik ordusunun komutanıydı. Ama insaflı ve işkence yapmaktan uzak birisiydi. Rasulullah’ın yakın amcası Ebu Leheb ya da Ebu Cehil gibi davranmıyordu. Rasulullah’ın uzaktan akrabasıydı. Rasulullah Ebu Süfyan’ın insan olarak iyi yönlerini ve toplumu üzerindeki etkisini biliyordu. Nitekim Mekke’nin Müslüman Devleti yönetimine geçeceği kuşatma sırasında Ebu Süfyan’ın evine girenler güvende olacak diye garanti vermişti. Böylece hem Ebu Süfyan’ın liderlik özelliğinden faydalanmış, hem de geçmişteki iyiliğine karşılık vermiştir (Hamidullah 1/99). Rasulullah Kâbe yanında namaz kılarken Ebu Cehil geldi ve Rasulullah’ın boynuna bastı. Rasulullah pazaryerinde insanlara “Ey insanlar la ilahe illallah deyin ve kurtulun diye” İslama davet ediyordu. Ebu Leheb ise arkası sıra gelip “Bu adama itaat etmeyin, o yalancının tekidir” diyordu. Aynı zamanda elinde taşlarla Rasulullah’ın ayaklarına taşlar atıyordu. Rasulullah’ın ayakları taşlardan kan içinde kalıyordu. (İbn İshak s: 301) Zayıf Müslümanlara Yapılan İşkencelerden Örnekler Bilal köle iken, öğlenin çöl sıcağında çıplak olarak kumlara yatırıyor ve üzerine taşlar koyarak güneş altında bekletiyorlardı. Dayak zaten her zaman ki işkenceydi. Müslüman olmak için Mekke’ye gelen ve Rasulullah’ı soran Ebu Zerr’i kanlar içinde bırakacak şekilde dövdüler. Ebu Zerr Mekke’li değildi ve koruma altına alanı yoktu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 81 Yasir Ailesinden Şehit Geliyor Yasir ailesi Mekkeli değildi. Yemenden gelmişlerdi ve sahip çıkacak kabilesi yoktu. Yasir kızgın kumlara yatırıldı ve günlerce aç susuz bırakıldı. Bedeni ateşlerle dağlandı. Sopalarla dövüldü. Müslüman olmaktan vazgeçmedi. Sonunda işkenceye dayanamadı ve şehit oldu. Onların işkencelerini gören, bilen Rasulullah bir şey yapamıyordu. Rasulullah: “Müjdeler olsun Yasir ailesi! Sizin kavuşacağınız yer cennettir” diyordu. Yasir’in eşi Sümeyye de İslam’dan vazgeçmedi. İşkenceler edildi. Ebu Cehil Sümeyye’nin kollarını ve bacaklarını develere bağlayıp develeri ters yönü sürerek işkence ediyordu. Sonunda Ebu Cehil mızrak saplayarak onu şehit etti. Mevla olan Ammar b. Yasir Kâbe yanına gidemiyor ve evinin bahçesinde namaz yeri edinerek olarak namaz kılıyordu. Yine Ebu Bekir evinin bahçesinde namaz yeri edinmişti. Yasir’in oğlu Ammar işkenceye dayanamadı ve İslam’ı bıraktığını söyledi. Sonra Rasulullah’a geldi ve yapılanları, söylediklerini anlattı. Rasulullah: “Kalbini nasıl buluyorsun” dedi. Ammar: “İmanla dopdolu”. Rasulullah: “Eğer onlar aynı şeyi yaparlarsa sen de onların dediğini yap” dedi. Bununla ilgili Nahl 106 ayeti inzal oldu. Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkâr edip, gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir (106). Bu, dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın da, inkârcı milleti doğru yola eriştirmemesinden ötürü böyledir (Nahl 106,107). Habbab’ın Sırtı Kızgın Demirlerle Yakılıyor Habbab b. Eret Iraklı bir köleyken özgür kalmıştı. Köleyken sırtını kızgın demirlerle defalarca yaktılar. Derin yaralar oluştu ve büyük izler kaldı. Demircilik yapıyordu. Müslüman olunca alacağı el emeğini vermediler. Azgın müşrik As b. Vail: “Bağlandığın kişi cennette birçok altın, gümüş ve ipek vaat ediyor. Tekrar dirilirsem mal sahibi olur ve 82 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak sana olan borcumu öderim” diye dalga geçerek Habbab’ın parasını vermiyordu. Dikenli ve ateşli çukurlara attılar. Bedeninde birçok yanık iziyle yaşadı. Zayıf Müslümanlar bunlara benzer nice dayak ve işkenceden geçirildi. Habbab bir gün Kâbe yanındaki Rasulullah’a durumunu anlatıp müşrikler aleyhine dua etmesini istedi. Rasulullah’ın yüzü kızardı ve: “Sizden önceki milletler eti kemiklerine kadar yarılıncaya kadar demir taraklarla taranırdı ve onlar yine dininden vazgeçmezdi. Muhakkak Allah bu dini tamamlayacaktır. Hatta San’a’dan Hadramut’a kadar bir yolcu Allah’tan başka kimseden korkmadan gidecektir. Siz acele ediyorsunuz” dedi. (Buhari, 1/543). Toplumsal Gücü Olanlara Yapılan Şiddet Uygulamalarından Örnekler Utbe b. Rabia bir gün çivili nalinleriyle Ebu Bekir’in yüzüne vurup, üstüne çıkıp döverek yataklık hale getirdi. Ebu Bekir ancak akşam vakti kendine gelebildi (Furi, s:125). Musab b. Umeyr zengin bir aileye mensuptu. Müslüman olunca ailesi onu fakirliğe ve açlığa mahkûm ederek Müslüman olmaktan vazgeçirmek istediler. Zübeyr b. Avvam gençti ve amcası onu hasıra sarar ve bir tarafından hasırın içine duman vererek Müslümanlığı terk etmesini isterdi. Boğulacak hale gelirdi ama Müslüman olmaktan vazgeçmedi. Halid b. Said’i babası sürekli dövüyordu. Döverken vurduğu sopalar kırılıyordu ama o Müslüman olmaktan vazgeçmiyordu. Sa’d b. Ebi Vakkas’ın annesi: “Allah anne babaya iyi davranmayı emretmedi mi? Vallahi sen Muhammed’i terk etmezsen ölünceye kadar bir şey yemeyeceğim, içmeyeceğim” diyerek açlık orucuna başladı. Birkaç gün dayandı. Ama Sa’d Müslüman olmaktan vazgeçmedi. “Anneciğim, vallahi senin yüz canın olsa, her biri teker teker çıksa ben yine dinimden dönmem” dedi. Hak uğrunda cihat eden ancak kendisi için cihat etmiş olur. Doğrusu Allah âlemlerden müstağnidir (6). İnanıp yararlı iş işleyenlerin Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 83 kötülüklerini and olsun ki örteriz; onları, yaptıklarından daha güzeli ile mükâfatlandırırız (7). Biz, insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer ana baba, seni bir şeyi körü körüne Bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Yaptıklarınızı size bildiririm (8). İnanıp, yararlı iş işleyenler, and olsun ki iyilerin arasına koyarız (Ankebut 6-9). Kuran’ın Müzikal Hitabı Ve Anlamı Müşriklerde Dinleme İhtiyacı Oluşturuyordu Kuran’ın okunuşunda müzikal bir hitap özelliği vardır. Müzik değildir ama güzel okuyunca insanın kulağına hoş gelen bir vurgulama ve ses düzeni vardır. Arapça bilen için bu durum aynı zamanda anlamla bütünleşmektedir. Bu nedenle Kuran kendini dinlettiriyordu. Ebu Bekir evinin bahçesinde namaz kılarken sesli Kuran okurdu. Kadın ve çocuklar dinlemek için bahçe dışına gelirlerdi. Yine Rasulullah geceleri sesli Kuran okurdu ve bazı müşrikler gizlice gelir dinlerdi. Bir defasında Ebu Cehil, Ebu Süfyan ve Ehnas b. Şerik ayrı ayrı geceleyin Rasululah’ın evinin yanına geliyor ve Kuran okuyuşunu gizlice dinliyorlardı. Birbirlerine rastlayınca bir daha yapmayalım diyorlardı. Böyle üç gece birbirilerini gizlice Kuran dinlerken yakalamışlardı. Her biri diğerinden gizli olarak gelmişti. Yolda birbirlerini gördüler ve bir daha gelmeyelim diye anlaştılar ama daha sonraki geceler yine sözlerinde durmayıp gelmeye devam ettiler. Ebu Cehil: “Biz ve Abdulmenafoğulları her konuda yarışıyoruz. Eşit hale gelmiştik. Şimdi onlar nebimiz var ve ona gökten vahiy geliyor diyorlar. Biz buna nasıl erişebiliriz. Vallahi ona ebediyen iman etmeyeceğiz” diyerek dinlediklerine karşı çıkıyordu (Furi, s:123). Başka bir zaman Ebu Cehil: “Muhammed! Seni yalanlamıyoruz, ancak senin getirdiğin şeyi yalanlıyoruz” diyerek Rasulullah’ı yalancılıkla itham edemeyeceğini ortaya koyuyordu (Enam 33). Kuran’ın bu etkileyici özelliği nedeniyle müşriklerin baskısı arttı. Ebu Bekir’in ve Rasulullah’ın evi sesli namaz kılmak konusunda güvenli olmaktan çıkmıştı. 84 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Amca Ebu Talib’in Rasulullah’ı Korumaktan Vazgeçmesini İstediler Rasulullah’a 8 yaşından beri sahip çıkan amcası Ebu Talib vahiy geldikten sonra da yeğenine sahip çıkmaya devam etti. Kendisi Müslüman olmadı ama yeğenine sahip çıkmayı bırakmadı. Mekkeli müşrikler Rasulullah’ı sürgün etmek veya öldürmek için Ebu Talib’in korumasının kaldırmasını veya Rasulullah’ı İslam’ı tebliğ etmekten vazgeçirmesini defalarca istediler. Örneğin bir dönemde: “Ey Ebu Talib! Bizim aramızda senin yaşın, şerefin ve mevkiin var. Biz senden kardeşinin oğlunu engellemeni istedik. Sen ise onu engellemedin. Vallahi onun babalarımızı kötülemesine, bizi akılsız kabul etmesine ve ilahlarımızı kötülemesine artık sabır edemeyeceğiz. Ya onu bizimle uğraşmaktan engellersin ya da iki guruptan biri helak oluncaya kadar bu konuda onunla ve seninle çarpışırız” dediler. Bu amaçla birkaç defa Ebu Talib ile görüştüler. Rivayetlerden gelen bilgilere göre bir görüşmede Rasulullah’ı İslam’ı tebliğden vazgeçirmesini istediler. Vazgeçiremezse onu öldürmek istediklerini belirterek kendilerine göre bir çözüm önerisi sundular: “Yeğenine engel olmalısın. Çünkü o ilahlarımızı aşağılıyor. Dinimizi eleştiriyor. Dinimiz nedeniyle bizleri akılsız olmakla suçluyor. Atalarımızın doğru yolda olmadıklarını söylüyor. Ya yeğenine engel ol ya da aramızdan çekil. Biz onun hakkından geliriz… Muhammed’i bize teslim et. O doğru yoldan uzaktır. Onu öldürelim. İçimizden en yakışıklı ve en akıllı birinin oğlunu evlat edin” dediler. Ebu Talib: “Vallahi ne kötü şey teklif ettiniz. Bana oğlunuzu vereceksiniz ve ben onu besleyeceğim. Karşılığında size oğlumu vereceğim ve siz onu öldüreceksiniz öyle mi? Vallahi ebediyen olmaz. Sizin benim oğlumu öldürmeniz ve benim sizin oğlunuzu beslemem adil midir?” diye karşı çıktı. Sonra Ebu Talip Rasulullah ile görüştü. Kavmin isteğini belirtti ve İslam’ı tebliğden vazgeçmesini istedi. Rasulullah: “Amca sen beni terk etmek mi istiyorsun? Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki İslam’ı tebliğden vazgeçeyim diye güneşi sağ elime, ayı sol elime koysalar, sen beni terk etsen bile vazgeçmem. Allah bana yeter” dedi. Ebu Talip ona sahip çıkmaya devam edeceğini belirtti. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 85 Aile Baskısı Uyguladılar Rasulullah’ın iki kızı amcası Ebu Leheb’in iki oğluyla evliydi. Ebu Leheb emretti ve oğulları Rasulullah’ın kızlarını boşadılar. Rasulullah’ın ikinci oğlu Abdullah da küçük yaşta ölünce Ebu Leheb hemen Rasulullah’ın soyunun kesik olduğunu, Rasulullah olsaydı soyunun kesik olmayacağını iddia etmeye başladı. Allah Rasulullah’ın şanının kesik olmadığını, aksine o zalimin soyunun kesik olduğunu bildirdi. Rasulullah’ı Vazgeçirmek İçin Mal, Kadın Ve İktidar Teklif Ettiler Mekke Meclisi toplanarak soruna çözüm düşündüler. Akıllı ve iknacı gördükleri Utbe b. Rabia’yı Rasulullah’a gönderip tekliflerde bulunarak ikna etmesini uygun buldular. Utbe Rasulullah’a gelerek: “Muhammed! Seni her zaman akıllı, iyiliksever ve kalbe yakın biri olarak biliriz. Seni bir kimseye kötülük yaparken görmedik. Gaybden verdiğin haberlerin halkı ne kadar tedirgin ettiğini biliyorsun. Bana samimiyetle söyle. Bunda maksadın, niyetin nedir? Para istiyorsan halk istediğin kadarını toplayıp sana verecektir. Kadın istiyorsan istediğin güzel kızı kendine eş alabilirsin. Seni memnun etmek için birlikte hareket edeceğiz. Başkan olmak istiyorsan seni başkan yapacağız. Bütün bunlara karşılık dinimize ve değerlerimize saldırmayacaksın. Atalarımızın ve bizim taptığımız putlarımızın cehennem ateşine atılacaklarını söylemeyeceksin. Eğer hastaysan en iyi hekimleri sana bulalım. Toplulukta karışıklığın çıkmasını istemiyoruz” dedi. Rasulullah cevap olarak Fussilet suresinden ayetler okudu. Ha, Mim (1). Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de: "Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır, kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamıza engel vardır; istediğini yap, biz de yapacağız" derler (2-5). Onlara söyle: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın tek bir Tanrı 86 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak olduğu vahiy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!" (6). Onlar zekât vermezler; ahireti inkâr edenler de yalnız onlardır (7). Doğrusu inanıp yararlı iş işleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardır (Fussilet 1-8). Utbe bir müddet dinledikten sonra korkup Rasulullah’ı susturdu ve orayı terk etti. Adamlarının yanına dönüp: “Öyle bir söz işittim ki vallahi onun benzerini daha önce asla duymadım. Vallahi o ne bir şiir, ne sihir ve ne de kehanettir. Ey Kureyşliler! Bana göre bu adamı kendi haline bırakın. Vallahi ondan işittiğim söz büyük bir olay meydana getirecek. Eğer Araplar onu bastırırsa siz ona sizden başkasıyla yetersiniz. Eğer O Araplara galip gelirse onun mülkü sizin mülkünüz ve onun üstünlüğü sizin üstünlüğünüzdür. Bu durumda siz onunla insanların en mutlusu olursunuz” dedi. Onlar: “Muhammed seni diliyle sihirlenmiş” dediler. Utbe: “Ne isterseniz yapın, artık benim yapabileceğim bir şey yok” dedi (Hamidullah1/102, İbn Hişam). Kureyş’in ileri gelenleri Kâbe yanındaki bir başka toplantılarında Rasulullah’ı İslam’ı tebliğden vazgeçirmek için onunla konuşmaya karar verdiler. Rasulullah’ı yanlarına çağırdılar. Müşrikler: “Ya Muhammed! Biz senin kavmin arasına soktuğun şeyin bir benzerini kavmine sokan Arap’tan başka bir adam bilmiyoruz. Babalarımızı ve dedelerimizi kötüledin. Bizi akılsız saydın. Topluluğu birbirinden ayırdın. Eğer amacın mal ise mallarımızdan toplayıp seni en zengin yapalım. İstediğin aramızda şerefli olmaksa seni kendimize başkan yapalım. İstediğin mülk ise seni hükümdar yapalım. Eğer sana gelen o şey cin baskısıysa seni tedavi ettirelim” dediler. Rasulullah: “Söylediğiniz şeylerin hiçbir bende yoktur. Ben size getirdiğim şeyi ne sizin mallarınızı, ne aranızda şerefli olmayı, ne de size hükümdar olmayı istemek için getirmedim. Fakat Allah beni size rasul olarak gönderdi. Bana kitap indirdi. Bana size müjdeleyici ve korkutup sakındırıcı olmamı emretti. Ben size rabbimin emirlerini bildirdim ve size nasihatte bulundum. Eğer size getirdiğim şeyi benden kabul ederseniz o sizin dünyada ve ahrette nasibinizdir. Eğer kabul etmeyip ret ederseniz Allah benimle sizin aranızda hüküm verinceye kadar Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 87 Allah’ın emrinden dolayı sabır ederim” dedi. Bir başka rivayette Rasulullah: “Bende söyledikleriniz yok. Getirdiklerimi ne mal, ne de şeref isteğiyle, ne de başınıza kral olmak için getirdim. Allah beni size bir elçi olarak gönderdi. Bana kitabı indirdi. Size müjdeci ve uyarıcı olmamı emretti. Ben de size o gönderilenleri ulaştırıyorum. Size samimiyetle davranıyorum. Eğer size getirdiklerimi kabul ederseniz zaten dünya ahiret nasibiniz odur. Eğer başıma çarparsanız Allah aramızda hükmünü verinceye kadar Allah emrettiği için sabır ederim” diyordu (Halil, s:77). Rasulullah’tan Yapamayacağı Şeyler İstediler Rasulullah’tan Mekke’deki dağları giderip yerine bahçelik ve suları bol yer getirmeyi rabbinden istemesini istediler. Ölen atalarını diriltmesini, onunla sözünün doğruluğunu tasdik eden meleklerin olmasını, onun altından köşkü, bahçeleri, hazineleri olmasını, onun diğer insanlar gibi çarşıda rızık peşinde çalışan bir insan olmamasını istediler. Göğü parça parça üzerlerine indirmesini söylediler. Bunları rabbin yapmazsa sana iman etmeyeceğiz dediler (İbn Hişam). Putlarımıza İtaat Ederseniz İslam’a İtaat Ederiz Dediler İslam’ın özelliğini bozmak için, Müslümanlar müşriklerin putlarına bir müddet itaat ederse kendilerinin de İslam’a itaat edeceklerini söylediler. Böylece putlar ve Rasulullah’ın Allah’ından hangisi hayırlıysa ikisinden de faydalanmış oluruz diyerek ortaklık teklifinde bulundular. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim De ki: “Ey inkârcılar! (1). Ben sizin taptıklarınıza tapmam (2). Benim taptığıma da sizler tapmazsınız (3). Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim (4). Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz. (5). Sizin dininiz size, benim dinim banadır (Kafirun 1-6)." 88 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Seni, sana vahiy ettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için uğraşırlar. O zaman seni dost edinirler (73). Sana sebat vermemiş olsaydık and olsun ki az da olsa onlara meyledecektin (74). O takdirde sana, hayatın da ölümün de, kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın (75). Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi (76). Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın (İsra 73-77). De ki: “Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. İnananlardan olmakla emir olundum (104). Yüzünü, doğruya yönelmiş olarak dine çevir, sakın ortak koşanlardan olma; sana fayda da zarar da veremeyecek, Allah'tan başkasına yalvarma; öyle yaparsan şüphesiz, zalimlerden olursun" denildi (105,106). Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir (107). De ki: Ey insanlar! Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Doğru yola giren ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da kendi zararına olarak sapıtmıştır. Ben sizin üzerinize vekil değilim (108). Sana vahiy edilene uy; Allah hükmünü verene kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir (Yunus 104-109). Fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır, yaptıklarını onlara sonra bildirecektir (159). Kim ortaya bir iyilik koyarsa ona on katı verilir; ortaya bir kötülük koyan ise ancak misliyle cezalandırılır; onlara haksızlık yapılmaz (160). De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, gerçek dine, doğruya yönelen ve puta tapanlardan olmayan İbrahim'in dinine iletmiştir (161). De ki: Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir (162). O'nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emir olundum ve ben Müslümanların ilkiyim (163). De ki: Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka bir rab mi arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü taşımaz; sonunda dönüşünüz Rabbinizedir, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir (Enam 161-164). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 89 De ki: "Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz? (64) And olsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahiy olunmuştur: And olsun, eğer Allah'a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun. (65). Hayır; yalnız Allah'a kulluk et ve şükür edenlerden ol (66). Onlar Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle dürülmüş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir (Zümer 64-67). Velid b. Muğire: “Muhammed! Bizi dinle. Şimdiye kadar ne teklif ettiksek ret ettin. Seni kralımız olarak tanımaya, en zenginimiz kılmaya, en güzel kızlarla evlendirmeye razı olduğumuzu bildirdik. Hiçbirini kabul etmedin. Durumunu görüyoruz. Sıkıntılısın. Yoksullaştın. Sen bu kötü şartlara layık biri değilsin. Senin aramızda her zaman değerli bir yerin oldu. Gel bir anlaşma yapalım. Umuyoruz ki bu senin de bizim de iyiliğimize olacak. Aramızdaki anlamsız kin ve düşmanlığı sona erdireceğiz. Biz senin Allah’ına inanalım ve ona tapalım sen de bizim ilahlarımızı kabul et. Onlar hakkında ileri geri konuşmaktan vazgeç. Böylelikle hem senin inancın hem de bizim inancımız geçerli olur. Bir süre böyle devam ederiz. Eğer senin Allah’ına tapmamız hakkımızda daha fazla menfaat sağlarsa bizler bu nimetlerden mahrum kalmamış oluruz. Sen de bizim ilahlarımızı kabul ettiğin için ilahlarımızın lütuflarından mahrum kalmamış olursun. Böylelikle sen de biz de mutlu oluruz. Ne dersin? Kabul et, aramızdaki düşmanlığı burada bitirelim” dedi (İbn Hişam). Rasulullah böyle bir teklifi kabul edemezdi. Din kendisinin değildi. İslam için cehdini dünyalık menfaatler için yapmıyordu. Kendileri Masallar Anlatarak Kuran’ın Hitabını Dengeleyeceklerini Sandılar Nadir b. Haris isimli müşrik İran taraflarından birtakım masallar öğrenerek onları halka anlatmaya başladı. Kendi masallarının Rasulullah’ın anlattıklarından daha güzel olduğunu iddia etti. (Furi, s:89, İbn Hişam 1/299) 90 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah Vahiy Gönderecekse Bize Göndermeliydi Diyorlardı Velid b. Mugire isimli müşrik: “Muhammed’e Kuran indirilir de ben Kureyş’in büyüğü ve onların efendisi olduğum halde bana indirilmez mi? Sakif kabilesinin efendisi Mesud b. Umeyr’e indirilmez mi? Hâlbuki biz iki şehrin (Mekke ve Taif) büyükleriyiz” dedi. Allah Kuran ile onlara cevap verdi. "Bu Kuran, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler (31). Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında Biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir (Zuhruf 31,32). Irk, maddi imkânlar, toplumsal seviye, kişisel sürtüşmeler gibi kişinin kibirlenmesine kaynaklık eden durumlar Müslüman olmalarına engel yapılıyordu. Örneğin Ebu Cehil’in kabile farkı vardı. Çocukluk döneminde Rasulullah ile yaptığı bir boğuşmada yenilmiş ve bu yenilginin kızgınlığını hayatı boyunca yaşamıştı. Benzeri bir durum Rasulullah’ın amcası olan Ebu Leheb ile Rasulullah arasında Ebu Talib’i koruma konusunda geçmişti. Ebu Talib ve Ebu Leheb kapışmışlar ve Rasulullah altta kalan Ebu Talib’e yardım etmek için Ebu Leheb’i itmişti. Yine Kuran müşrik ölen ataların cehennemde olacağını söyleyince müşrikler atalarına olan sevgi ve değer vermelerinden dolayı bu durumu kabullenemediler. İslam’ı kabul etmemek için bu gerçeği bir gerekçe yaptılar. Ümeyye b. Ebu Salt tevhid inancına yakın inanca sahip olduğu halde kin ve hasedinden iman etmeye yanaşmamıştı. Bir Kısmının Gerekçesi Bizim Soyumuz Üstün Olmalı İddiasıydı Ebu Cehil gibi bazı ileri gelenlerin Rasulullah’a iman etmekten uzak durmasının ve düşmanlık yapmasının altında yatan temel etken soy üstünlüğü iddiasıydı. Ebu Cehil kendi soylarının Rasulullah’ın soyuyla sürekli yarıştığını ve Muhammed’in rasul olduğunu bildirmesiyle bu yarışta geri kaldıklarını, bu nedenle Muhammed’i Rasul olarak kesin kabul etmeyeceklerini söylüyordu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 91 Yahudilerin iman etmemesinde de Rasulullah’ın İshak değil, İsmail soyunda geliyor olması temel sorundu. Kendilerini üstün görürken başka birilerinin üstünlüğünü kabul etmek zorunda olmayı kabullenmiyorlardı. Irk, kavim ve bölgeciliğin açık engel yapılmasının bir örnek Yahudilerin haliydi. Nebinin geleceğini biliyorlar, bekliyorlar, nebiye tabi olarak müşrik Araplara üstün geleceklerini söylüyorlardı. Ama gelen nebi kendi soylarından olmayınca yan çizdiler, kendilerini ateşe attılar. Fuhuş Yöntemini Müslüman Olmaya Engel Olarak Kullandılar Nadir b. Haris fuhuş yaptıracağı bir takım kadınlar satın aldı. Kendisine İslam anlatılan ve Müslüman olabilecek olan kişilere gider ve onlara Müslüman olmamaları karşılığında bu kadınlarla ücretsiz fuhuş yapmalarını teklif ederdi (Furi, s: 89). Bu tagutilerin kullandığı önemli yöntemlerden biriydi. Günah işletmek ve bu yolla Müslüman olarak yaşamaktan uzaklaşmak karşılığı olan bir yöntemdi. Çağlar boyunca uygulanmıştır ve uygulanmaya devam etmektedir. Çünkü günah yeni günahları çeker ve insanı Müslüman olarak yaşamaktan uzaklaştırır. Bunun için sokağa günahın hâkim olması ve günah işleme imkânlarının, ortamlarının artması için çalışırlar. Rasulullah’ın gaybı istediği zaman bilmesini istiyorlardı Rasulullah gaybla ilgili bilgiyi ancak Allah verirse alabiliyordu. Rasulullah’ın kendiliğinden gaybi bilgileri alma ve insanlara haber verebilme durumu yoktu. Müşrikler bunun farkına varmışlardı. Akılları sıra Rasulullah’ı ve Müslümanları köşeye sıkıştırmak istiyorlardı. MÂdem ki Allah sana bildiriyor öyleyse şunları da bildirsin diye sözel saldırılarda bulunuyorlardı. Rasulullah: “Muhakkak ben sadece Allah’ın bana öğrettiklerini bilirim” (Beyhaki, 5/232). 92 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 10 MEKKE’DE MÜSLÜMANLARIN YAŞADIKLARI BAZI OLAYLAR Rasulullah’ı tanımak istiyorsak Mekke döneminde yaşanları kısmen bilmemiz gerekir. Çünkü Rasulullah’ın Rasulullah özellikleri ancak Müslümanlardan istedikleriyle anlaşılacaktır. Müslümanların Mekke’de yaşadıklarının önemli bir kısmı müşriklerin saldırı ve itirazlarına verdikleri cevaplardan oluşmaktadır. Bunların örneklerini önceki konuda gördük. Burada ise Müslümanların Mekke döneminde yaşadıklarından diğer bazı örnekler sunmak istiyorum. Müslümanlar Nadir Durumlar Dışında Şiddete Şiddetle Karşılık Vermediler Müslümanlar dağlar arasında gizlice cemaatle namaz kılarken müşriklerden bir gurup onları bastı ve arada çatışma çıktı. Sahabeden biri bulduğu deve kemiğiyle bir müşriğe vurup yaraladı. Amca Hamza, amca Ebu Cehil’in Rasulullah’a yaptığı kötülüklere kızdı ve elindeki yayla ona vurarak yaraladı. Sonra da Müslüman oldu. Bu gibi nadir davranışların dışında Müslümanlar müşriklerin sözlü ve bedeni saldırılarına karşı sabırlı ve sessiz kalıyor, İslam’ı anlatmakla yetiniyorlardı. Çünkü Rasulullah Allah’ın emri nedeniyle onlara böyle davranmalarını söylüyordu. Müslümanlar ERKAM’IN Evini Buluşma Yeri Yaptılar. Ebu Bekir’in ve Rasulullah’ın evine yönelik müşrik baskıları artınca Rasulullah Müslümanlarla görüşmek ve birlikte namaz kılmak Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 93 üzere Safa tepesine yakın yerdeki Erkam’ın evine yerleşti. Rasulullah’ın evi ayakaltı olmuştu ve gelip gidenler müşriklerin fazla dikkatini çekiyor ve gelenleri engellemeleri, Müslüman olanları yakından takip edip baskı ve işkence yapmaları kolay oluyordu. Erkam Müslüman olan bir gençti. Evi Kâbe’ye yakındı ama ayakaltı değildi. Rasulullah bir müddet orada Müslümanlarla görüştü, birlikte namaz kıldı, İslam’ı Müslüman olanlara anlattı. Daha Müslümanlar artık açıktan tebliğ yapar ve Müslümanlıklarını yaşar hale gelince Erkam’ın evinden ayrıldı. HAMZA B. Abdulmuttalip Müslümanlara Katıldı Bir gün Ebu Cehil Safa tepesinin yakınında Rasulullah’a denk geldi ve hakaret ve sövmeleri içerecek şekilde kötü konuştu. Rasulullah karşılık vermedi ve sustu. Sonra Ebu Cehil yerden bir taş alarak Rasulullah’ın başına vurdu ve yaraladı. Kötü sözlerle sövme ve hakaretlerine devam etti. Rasulullah karşılık vermedi. Sonra Ebu Cehil Kâbe yanındaki arkadaşlarının yanına gitti. Hamza avdan dönüyordu. Bu durumu gören bir cariye durumu Hamza’ya anlattı. Hamza kızdı ve doğruca Kâbe yanındaki Ebu Cehil’in yanına gitti. Ebu Cehil’e bunu yapamayacağını söyleyerek elindeki yayla başına vurdu. Yanındakiler Hamza’ya saldırmak istediler. Ebu Cehil kendisinin onun yeğenine kötü sövdüğünü söyleyerek Hamza haklı bırakın dedi. Hamza evine gitti. “Allahım yaptığım doğruysa kalbimi ona inandır, yanlışsa bir çıkış yolu ver diye sabaha kadar dua etti. Ertesi günü Rasulullah’ın yanına gitti ve onun tebliğini dinledi. Sonunda Müslüman oldu. Hamza Rasulullah’ın amcasıydı. Rasulullah’tan 2-4 yaş büyüktü. (İbn İshak, s: 235) Müslümanlar HABEŞİSTAN’a HİCRET Etmek Zorunda Kaldılar Müslümanlara baskı sadece karşı kabilelerden değil, kendi kabilesinden de geliyordu. Baba oğlunu dövüyordu. Müslümanların hayati tehlikeleri arttı. Vahyin gelişinin 5. Yılıydı. Rasulullah Habeşiştan’a hicret etmelerine izin verdi. Recep ayında ilk gurup Habeşistan’a hicret ettiler. Önce 12-16 kişilik bir gurup gitti. Bu guruba Osman b. Maz’un’un başkanlık yaptığı sanılmaktadır. Daha sonra daha büyük 94 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ikinci gurup gitti. Müslüman olanların sayısı azdı. İlk vahiyden 5 yıl geçtikten sonra Habeşiştan’a hicret eden Müslümanlar tahminen 75 erkek, 9 kadın ve 25 mevla olmak üzere 109 kişiydi. Bu sayı iman edenlerin azlığını göstermek bakımından önemlidir. Bu guruba Rasulullah’ın amcaoğlu Cafer b. Ebi Talib başkanlık yapıyordu. Tarihçiler gidenlerin 110- 130 kişi civarında olduğunu tahmin etmektedirler. Mekke yönetimi onları geri getirmek üzere Habeşistan’a heyet gönderdi. Müslümanların başka bölgede gelişmelerini istemiyorlardı. Müşrik elçiler Amr b. As ve Abdullah b. Ebi Rabia idi. Necaşi’ye ve patriklere bol bol hediyeler götürmüşlerdi. Müslümanları Habeş Necaşisi Ashame’ye kötüledir. “Bizden bazı serseriler kavimlerinin dininden ayrıldılar. Senin dinine de girmediler. Bizim bilmediğimiz bir din ortaya attılar. Şimdi de senin ülkene sığındılar. Onların aileleri, kavimleri bizi sana onları kendilerine vermeni istemek için gönderdiler. Onları kendilerinden olanlar elbette başkalarından daha iyi bilirler. Kusurlarını başkalarından daha iyi görürler” dediler. Rahipler de onları destekledi. Ama Necaşi Müslümanları dinlemek istedi. Müslümanlar Kuran’dan ayetler okuyarak ve İsa nebi hakkındaki ayetleri okuyarak kendilerinin gerçekten vahye iman ettiklerine Necaşi’yi ikna ettiler. Necaşi Müslümanları geri vermedi. Daha sonraki yıllarda kendisi de Müslüman oldu. Rasulullah sahabeyi Habeşiştan’a gönderirken yanlarındaki Cafer b. Ebi Talib’e Necaşiye vermek üzere bir mektup vermişti: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın Rasulü Muhammed’den Habeş Necaşi’sine. Selam üzerine olsun. Mülk ve melakütün tek sahibi, her türlü noksanlıktan münezzeh, emin ve eman veren, her şeyde haberdar Allah’a hamd ederim. İsa’nın, Allah tarafından temiz, iffetli ve bakire olan Meryem’e ilka edilen bir ruh ve kelime olduğuna, Allah Âdem’i nasıl kendi eliyle yaratıp ona ruh üflemiş ise İsa’ya da öylece ruh öflediğine şehadet getiririm. Seni sadece Allah’a kulluk etmeye, ona ortak koşmamaya, Allah’a itaat yolunda bana tabi olup bana gönderilen şeylere iman etmeye davet ediyorum. Ben Allah’ın Rasülüyüm. Amcam oğlu Ca’fer’i beraberinde Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 95 birkaç kişiyle sana gönderdim. Onları barındır. Kibir ve hükümdarlık büyüklüğü seni tutmasın. Sen ve senin askerlerini Allah’a davet ediyorum. İşte ben size tebliğ ettim ve gereken öğüdü verdim. Sizde öğüdü kabul edin. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun” (Ebu Zehra 4/71). Necaşi Müslümanları dinlemek isteyince Müslümanların temsilcisi Cafer b. Ebi Talib: “Biz cahiliye içinde olan bir millettik. Putlara tapıyor, ölü hayvan eti yiyorduk. Fuhuş yapıyor, akrabaları ziyaret etmiyor, komşuluklara kötülük yapıyor, kuvvetlimiz zayıflarımızı eziyordu. Allah içimizden soyunu ve doğru sözlülüğünü bildiğimiz bir nebi gönderdi. Bizi Allah’ın birliğine inanmaya, sadece Allah’a kulluk etmeye, dedelerimizin taptığı putları terk etmeye çağırdı. Doğru sözlü olmayı, emanete riayet etmeyi, güzel komşuluk yapmayı, haramlardan ve kan dökmekten el çekmeyi emretti. Fuhuş yapmayı, yalan söylemeyi, yetim malı yemeyi ve kadınlara zina iftirası atmayı yasakladı. Ortak koşmadan sadece Allah’a kulluk etmeyi, namaz kılmayı, zekât vermeyi ve oruç tutmamızı emretti. Biz de onu tasdik ettik, iman ettik. Getirdiği Allah’ın dinine tabi olduk. Ortak koşmadan sadece Allah’a kulluk ettik. Haram dediklerini haram, helal dediklerini helal kabul ettik. Bunun üzerine kavmimiz bize düşmanlık etti ve işkence yaptılar. Putlara tapmamızı ve çirkin işleri yapmamızı istediler. İşkence edip dinimizle aramıza engel oluşturduklarından senin memleketine gelerek seni tercih ettik. Senin yanında zulüm görmeyeceğimizi umduk…” dedi. Necaşi ezberlerinde Kuran var mı diye sordu ve Cafer Sad suresinden okudu. Necaşi ağladı ve İsa’nın getirdikleriyle aynı diyerek müşrik Amr’ın isteğini kabul etmedi. Ertesi gün Amr ve arkadaşı Müslümanların Meryem ve İsa nebi için kötü konuştuklarını iddia ederek tekrar geldiler. Müslümanlar Necaşi’ye Meryem suresini okudular. Necaşi İsa hakkındaki Kuran hükmünün onların bildiğiyle farkının olmadığını belirterek Müslümanları müşrik elçilere teslim etmedi. Müşriklerin hediyelerinin geri verilmesini ve ülkesinden çıkarılmasını istedi (Furi s: 102/ İbn Hişam 1/265). 96 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Bazı Hristiyanlar Müslüman Oldular Habeşiştan hicreti İslam’ın duyulmasına neden oldu. Yemenin Necran bölgesinden bir gurup hristiyan Mekke’ye gelip Kâbe yanında Rasulullah’ı dinlediler ve Müslüman oldular. Ebu Cehil onları kötüledi. Onlar: “Selam size. Biz sizi bilmez değiliz. Bizim işimiz bize sizin işiniz size. Hayrı terk edecek değiliz” dediler. Kuran’da Kasas 52-55 ayetleri inzal oldu. (İbni İshak 284). (Kapar 121). Kendilerine daha önceden kitap verdiklerimiz buna da inanırlar(52). Kuran onlara okunduğu zaman: "Ona inandık, doğrusu o Rabbimizden gelen gerçektir; biz şüphesiz daha önceden müslüman olmuş kimseleriz" derler(53). İşte onlara, sabırlarından dolayı, ecirleri iki defa verilir; onlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler(54). Onlar, boş söz işittikleri vakit ondan yüz çevirirler. "Bizim işlediğimiz bize, sizin işlediğiniz sizedir. Size selam olsun, cahillerle ilgilenmeyiz" derler (Kasas 52-55). Rasulullah’ı Öldürmek İçin Gelen ÖMER Müslüman Oldu Ömer vahyin gelişinin 6. Yılında Zilhicce ayında Müslüman oldu. Ömer sert tabiatlı, uzun boylu, insanların çekindiği bir insandı. Mekke’nin Darun Nedve kurumunda On’lar Meclisinin üyesiydi. Şehrin dış işlerini yürütmekle görevliydi. Müslümanların ilk kısmı Habeşistan’a hicret ederken duygulanmış ve onlara Allah yardımcınız olsun demişti. Bir gün Rasulullah’ı öldürerek İslam sorununa son vermek üzere silahlandı ve harekete geçti. Yolda gizli Müslüman olan Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Ömer: Muhammed’e! Şu Kureyş’i ve ilahlarını akılsızlıkla suçlayıp birlik ve beraberliği bozan adamı öldürmeye gidiyorum dedi. Nuaym: “Muhammed’i öldürürsen onun kabilesiyle bir savaş çıkmasına neden olursun. Bu işlerden önce sen kendi ailene bak. Kız kardeşin ve kocası bile Müslüman oldu” dedi. Ömer hırsla kız kardeşinin evine gitti. İçerden Kuran Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 97 sesi geliyordu. Ömer’in geldiğini duyan öğretici Habbab b. Eret saklandı ve kız kardeşi de Kuran yazılı belgeleri sakladı. Ömer kız kardeşini ve eşini dövdü. Kız kardeşi İslam’dan kesinlikle dönmeyeceklerini söyledi. Kız kardeşinin kanlar içindeki halini görünce Ömer’in gönlü yumuşadı. Kuran yazılı belgelere bakmak istedi. Onları yırtmayacağını ve bakıp geri vereceğini söyledi. Kız kardeşi “Sen pissin, yıkan temizlen ondan sonra” dedi. Ömer yıkanıp geldi ve belgeleri okudu. Taha 1-15 ayetler vardı. Bunlar ne güzel dedi. Ömer’in yumuşadığını ve kalbinin İslam’a ısındığını hisseden öğretici Habbab sağlandığı yerden çıktı ve ona: “Vallahi, geçen günlerde Rasulullah Ebu Cehil veya Ömer’le İslam’ın kuvvetlendirmesi için Allah’a dua edip yardım istiyordu. Umarım ki o sen olacaksın. Allah’tan kork ya Ömer” dedi. Ömer Müslüman oldu ve Rasulullah’ın Erkam’ın evinde olduğunu öğrendi. Oraya gidip Müslümanlığını ilan etti. Namaz vakti gelmişti. Birlikte Kâbe’nin yanına giderek birlikte namaz kılmayı teklif etti. Müslümanlığını halka ilan etti. Müslümanlar o zaman 40 erkek ve 11 kadındılar. Müslümanlar güç buldu ve birlikte Kâbe yanında namaz kılmaya gittiler ve Kâbe’yi tavaf ettiler. Ömer Müslüman olduğunda 26 yaşlarında bir gençti. Kabilesinin koruması altındaydı ve gençlik gücü vardı. Bu nedenle kendisi işkenceye uğramadı. Müslümanların duygu gücü arttı. Ancak müşriklerin baskısını, işkencesini Ömer de önleyemeyecekti. Vahyin başlangıcından beri 6 yıl geçmişti. Yaklaşık 10.000 nüfuslu Mekke’de 50 kişi Müslüman olmuştu. Müşrikler Müslüman olmamak için direniyordu. Müslümanlar yapılan baskı ve işkencelerin yanında Müslüman olanların sayısındaki azlığa dikkat edelim. Müslümanları Açık Hapishaneye Tıktılar, İktisadi Ve Toplumsal Kuşatmaya Aldılar Mekkeli müşrikler İslam tebliğini önleyemeyince, vahyin inzalinin 7. Yılında, Muharrem ayı başından itibaren Müslümanları toplumdan 98 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak uzaklaştırmaya ve toplumla bağını kesmeye karar verdiler. Müslümanlar 616-619 yılları arasında Ebu Talib mahallesinde kuşatma altında tutuldular. Yiyecek alacak olsalar kat kat fiyatla satıyorlardı. Kervan ticaretini engellediler. Muhammed’i öldürülmek üzere kendilerine verinceye kadar Haşim kabilesiyle evlilik, ticaret ve her türlü görüşme ilişkilerini kestiklerine dair bir belge hazırladılar ve Kâbe’nin içine astılar. Anlaşmada: “Senin isminle Allahım. Haşim ve Abdulmuttalib oğullarına kız vermemek ve kız almamak, onlara bir şey satmamak ve satın almamak, Muhammed’i teslim edip Kureyş onu öldürmedikçe onlarla ilişkileri kesmek üzere yapılmış bir anlaşmadır” diye yazılıydı. Müslüman Allah’ın gönderdiği vahye iman ettikleri ve itaat ettikleri için bu işkenceye tabi tutuluyordu. Öte yandan Müslümanları işkenceye tabi tutanlar da Allah’a iman ediyor ve yaptıklarını yerine göre Allah için yaptıklarını, ülke için, toplum için yaptıklarını iddia ediyorlardı. Aradaki fark işkencecilerin aynı zamanda müşrik olmalarından geliyordu. Allah adını anarak zulüm yapmaları onları zalim olmaktan çıkarmayacaktı. Tevbe etmeden ve Kuran ve Sünnet’e teslim olmadan ölenlerini cehennemden çıkarmayacaktı. Müslümanlar ve Rasulullah’ın kabilesi Haşimi boyu Mekke’nin kenar bölgesinde Ebu Talib Mahallesi olarak bilinen küçük vadiye sürgün edildiler. Müşrikler 3 yıl süren bu dönemde Müslümanlarla her türlü ilişkiyi ve alışverişi kestiler. Müslümanlarla ilişkileri devam ettirmek isteyenler üzerinde baskı kurdular. Çocuklar açlıktan ağlamaya, ölmeye başladı. Yiyecek imkânı yok denecek hale geldi. Örneğin bir Müslüman önceden ölmüş bir deve derisi buldu, suda ıslatıp emerek açlığını giderecek hallere düştü. Ebu Leheb ve oğulları ise Haşimilerin bulunduğu yere gitmediler ve kuşatmacılara katıldılar. Müslümanlar ancak hac zamanlarında dışarıdan gelenlerden mal satın alabiliyorlardı. Ama müşrikler buna da engel olmaya çalışıyorlardı. Satıcılara Müslümanlara mal satarlarsa diğer ticaretlerinde zarar edecekleri tehdidinde bulunuyorlardı. Müslümanlara malları yüksek fiyata vermeleri için baskı yapıyorlardı. Ya da Müslümanların vereceği fiyattan daha yüksek fiyatla malları kendileri satın alıyorlardı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 99 Bazı adil insanlar gizlice geceleyin Müslümanlara yiyecek yardımında bulunuyordu. Ya da deveye yiyecekler yükleyip Müslümanların olduğu bölgeye yönlendiriyor ve devenin kendiliğinden o tarafa gitmesini sağlıyorlardı. Müslümanların içine düştükleri çaresizlik ve sefillikten rahatsız olanlar da vardı. 6 kişi bir araya gelerek bu açık hapishanenin bitirilmesine ve Müslümanlara artık yiyecek yardımı yapmaya karar verdiler. Birbirlerine destek olarak müşriklerin ileri gelenlerinin olduğu yere giderek boykot anlaşmasını artık tanımadıklarını ilan ettiler. Belgeyi yırtmak için Kâbe’nin içine gittiler. Bu arada Kâbe’nin içine astıkları belgeyi karıncalar “Allah ve Rasulullah” isimleri dışındaki kısımlarını yemişti. Rasulullah müşriklere bu durumu daha önce haber vermişti ve inanmamışlardı. Kilitli olan Kâbe kapısı açılıp belgeye bakıldığında Rasulullah’ın dediğinin doğru olduğunu gördüler. Bazıları belgeyi bahane ediyordu ve artık ortada belge de kalmamıştı. Müslümanları açık hapishanede tutmaya mecburen son verdiler. İki Destekçi Ve Korumacı Vefat Etti Toplumsal kuşatma kalktıktan 6-8 ay sonra Ebu Talib vefat etti. Vahyin gelişinin 10. Yılı Recep ayında vefat etti. Vefatından önce Rasulullah Müslüman olması için çok uğraştı ama o direndi. Amcası ölünce Allah yasaklamadığı sürece onun için Allah’tan bağışlanma isteyeceğini söyledi. Sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ama Allah, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir (Kasas 56). Bir müddet sonra da Hatice valide vefat etti. Risaletin 10. Yılında 10 Ramazan’da /19 Nisan 620 de vefat etti. Ebu Talib ve Hatice’den hangisinin önce öldüğü yönünde farklı rivayetler vardır. Asıl olan iki ızdırabın arka arkaya gelmiş olmasıdır. Bu yıla hüzün yılı denildi. Haşimilerin başkanı Ebu Talib ölünce başkanlığa Ebu Leheb’e geçti. Bu durum Müslümanlar için yeni sıkıntıların başlangıcıydı. 100 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah Taif Şehrindeki Dayı Akrabalarından Sığınma İsteğinde Bulundu. Ebu Talib Haşim soyunun başkanıydı. Yerine Ebu Leheb geçti. Ebu Leheb önceleri Rasulullah’a iyi davranmaya başladı. Ama önceden beri Rasulullah’la sorunu vardı ve bir bahane arıyordu. Rasulullah’ın putların ve puta tapan ataların cehenneme gideceğini söylemesini bahane ederek Rasulullah üzerindeki Haşim boyunun korumasını kaldırdığını halka ilan etti. Artık Rasulullah’ın hayati tehlikesi artmıştı. Kabile korunması yoktu. Müşriklerin önünde tek başına bir kişiydi. Taif, Mekke’ye 120 km kadar uzaklıkta, kısmen güney ve daha çok doğusundadır. Denizden yüksekliği 1630 metre yüksekliktedir. Bağlık, bahçelik, verimli bir bölgenin ana şehriydi. Mekke’den sonra bölgenin ikinci büyük şehriydi. Adnani kolundan gelen Sakif kabilesinin yerleştiği bölgeydi. Taif şehrinde Rasulullah’ın anne tarafından akrabaları vardı. Onlara giderek Rasulullah olduğunu, Müslüman olmalarını ve kendisini korumalarını istedi. Onlar kabul etmeyip Rasulullah’ı kovdular. Rasulullah geliş nedeninin Mekkelilerden gizli tutulmasını istedi. Ama onlar halka ilan ettiler ve çocukları, ayak takımını Rasulullah’a karşı kışkırttılar. Onlar Rasulullah’ı taşladılar ve Rasulullah’ın ayakları atılan taşlardan kanadı. Kaçarak yolda Mekke’li birine ait olan bağa sığındı. Bağda şöyle dua etti: “Allahım gücümün zayıflığını ve insanlara karşı çaresizliğimi sana arz ediyorum. Merhametlilerin en merhametlisi! Sen zayıfların rabbisin, rabbimsin. Beni kimin eline bırakıyorsun! Bana kötü muamele yapana mı? Beni eline bıraktığın düşmana mı? Bu hal senin bana öfkenden gelmiyorsa aldırış etmem. Senden gelecek bir koruma her zaman daha hoştur. Senin öfkene uğramaktan karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini ıslah eden yüzünün nuruna sığınıyorum. Her şey senin rızan içindir. Güç ve kuvvet ancak seninledir”. (Sarıçam, s:108, Hamidullah, 1/63). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 101 Bağın bekçisi Hristiyan bir köleydi. Rasulullah’a bağın sahibinin izniyle üzüm verdi. Rasulullah üzümü bismillah diyerek yemeye başladı. Bunun üzerine köle niçin öyle dediğini sordu ve Rasulullah ona İslam’ı anlattı. O da Müslüman oldu. Mekkelilerin Rasulullah’ın Taif’e gitmesinden haberi olmuştu. Mekke’den çıkalı bir ay kadar olmuştu. Yaklaşık 20 gün kadar Taif’te kalmış ve ileri gelenleri Müslüman olmaya ve kendisine sahip çıkmaya çağırmıştı. Kabilesinin başkanı Ebu Leheb kabilenin korumasını kaldırmıştı. Mekke’ye dönemezdi. Mekke yakınında Hıra dağı bölgesine gelince himaye arayışı içine girdi. Bazıları ret ettiler ve sonuçta boykotun kaldırılmasında da görev alan Mu’tim b. Adiy Rasulullah’ı koruması altına aldı. Çocuklarını silahlandırarak karşıladı. Kâbe’ye kadar getirdi ve tavaf etmesini sağladı. Rasulullah’ın evine kadar eşlik etti. Rasulullah’ın kendi korumasında olduğunu halka ilan etti. Rasulullah bu iyiliği unutmayacaktı. Rasulullah, Bedir’de esir düşen müşrikler için Mu’tim sağ olsa ve esirlerin karşılıksız salıverilmesini istese kabul edeceğini dile getirecekti. Rasulullah’ın Taif’e gidişi herhangi bir şehir dışına seyahat değildi. Kabile başkanı Ebu Leheb kendisine yönelik korumayı kaldırdığı için koruma aramaya yönelikti. Ebu Leheb her ne kadar kabile korumasını kaldırsa da kabilenin ne yapacağı belli değildi. Bu nedenle olsa gerek Mekkeli müşrikler Rasulullah’ı öldürmeye karar verdiklerinde kabilelerin ortak katılımıyla cinayet ekibi kurmuşlardı. Rasulullah’ın Taif’e seyahatı kabilesinin korumasından gerçek anlamda çıkışı olarak değerlendirilebilecekti. Bu nedenle tekrar Mekke’ye dönüşte koruma altına girmeden ailesinin yanına dönmemiştir. Mu’tim b. Adiy’in koruması Rasulullah ailesinin yanına girinceye kadardı diye düşünebiliriz. Rasulullah’ı Kâbe’ye tavaf ettirdikten sonra evine kadar eşlik ettiğini biliyoruz. Sonrasında korumasının devam ettiğine dair bilgimiz yok. Çünkü Rasulullah artık ailesinin, kabilesinin yanındadır. Vahyin gelişinin 10. Yılında Zilkade ayında/ Haziran 619 da Mekke’ye geri döndü. Rasulullah’ın Mu’tim b. Adiy korumasında Mekke’ye girmesini alaya alan Ebu Cehil: “Onu korumak için niçin melekler inmiyor?” diye 102 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak alay etti. Utbe b. Rabia ise ona: “Bizden bir nebi ve melek çıkmasını inkâr edecek ne var ?” diyerek karşı çıktı. Onları işiten Rasulullah (sav): “Sen Utbe! Allah için korumacı konuşmadın. Ancak kendi nefsin için (kabilenin üstünlüğü için) korumacı konuştun. Sana gelince Ebu Cehil! Çok geçmeden az gülecek, çok ağlayacaksın. Az gülüp çok ağlayacağın zaman uzak değildir. Siz ey Kureyşliler! Sizlerin de beğenmediğiniz bu din’e gireceğiniz vakit uzak değildir” dedi. (Gazali, s:131). Bunları gelecek özlemiyle, Müslümanları cesaretlendirmek için söylemiyordu. Allah’ın kendisine verdiği bilgiyle söylüyordu. Nitekim Bedir savaşında Ebu Cehil Cehenneme yol aldı. Mekke sonuçta Müslüman Devleti’nin yönetimine girdi. Halk Müslüman oldu. Allah’ın İSRA Ve MİR’AC İkramları Geldi İsra Rasulullah’ın geceleyin Mekke’den Kudüs’e kadar gidip gelmesidir. Mirac ise Kudüs’ten gökyüzüne çıkıp gelmesidir. İsra ve mirac ayetle sabittir. Olmuştur ve olağandışı bir olaydır. Olağandışı bir olayı olağan sınırlar için anlamaya veya oldurmaya çalışmaya ve olağan şartlarda bu nasıl olabilir diye sorgulamaya gerek yoktur. Nebilik de olağandışıdır. Olağan bir şey olarak isteyen istediği zaman nebi olma okulundan mezun olup nebi olamıyor. Varlığı ayetle sabitken nasıllığını anlamamız şart değildir ve anlayamıyorsak olmayacak hallere yormamız gereksizdir. Bizi öncelikle ilgilendiren sonuçlarıdır. Taif’ten sığınma istemesinin ve ret edilmesinin arkasından, Allah Rasulüne ikramda bulundu. Rasulullah 52 yaşındaydı. Hicretten 8 ay ve 20 gün kadar önce, 27 Recep gecesinde uyanıklık ve uykuya geçiş halindeyken kendisi “İsra: gece yürüyüşü” denilen bir yolla Kudüs’e götürüldü. Oradan Allah’ın katına çıkarıldı. Kudüs’ten Allah’ın katına çıkarılmasına Mir’ac denilmektedir. Mir’ac sırasında namaz artık 5 vakit namaz olarak Müslümanlara farz haline getirildi. Daha önce Müslümanlar güneş doğmadan (veya kuşluk vakti) ve batmadan önce ve geceleyin namaz kılıyorlardı. Daha sonra gece namazı Müslümanlara farz olmaktan çıkarılmış ve sadece Rasulullah kılmakla mecbur tutulmuştu. Beş vakit namazın yanında Bakara suresinin son iki ayeti Rasulullah’a Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 103 bildirildi. Rasulullah’a 12 emir bildirildi. İslam’a iman ederek ölenlerin cenneti girecekleri müjdesi verildi. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescidi Haram'dan (Mekke'den), kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya (Kudüs'e) götüren Allah'ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür (İsra 1). Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızasına eresin (130). Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır (131). Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır (Taha 130-132). Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz azı, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tevbenizi kabul etmiştir. Artık, Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden, hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın; zekâtı verin; Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun; kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar ve merhamet eder (Müzemmil 20). Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur(78). Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir(79). De ki: Rabbim! Beni dâhil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dâhil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleye- 104 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak cek bir kuvvet ver(80). De ki: Hak geldi, batıl ortadan kalkmaya mahkûmdur (İsra 78-81). Rasulullah Kudüs’e ve gökyüzüne götürülerek nebiler meclisiyle muhatap ediliyor, onlara önder yapılıyor ve böylece meşruluğu, yani kesin nebi olduğu gösteriliyor. Önceki nebilerin genelde insanları ikna için sunacakları olağandışı halleri vardı. Rasulullah’ın insanları ikna için sunacağı olağandışı hali esas olarak Kuran’dır. Ancak Allah nebisinin gönlünü hoş etmek ve nebiler içindeki değerini ona göstermek için olsa gerek, ona da olağandışı İsra ve Mirac ikramlarını vermişti. Bu 12 Emri Şöyle Sıralamak Mümkündür: Sadece Allah’a kulluk edin. Anne babaya iyilikle muamele edin. Akrabaya, fakir ve yolda imkânsız kalanlara yardım edin. Cimri ve savurgan olmayın. Nasıl bakabilirim korkusuyla çocukları öldürmeyin. Zinaya yaklaşmayın. Haksız yere hiç kimseyi öldürmeyin. Yetimlerin mallarının haksız yere yemeyin. Verdiğiniz sözleri tutunuz. Ölçmeyi tam yapın. Doğru olduğunu bilmediğiniz şeye doğruymuş gibi itaat etmeyin. Yeryüzünde kibirlenmeyin(İsra 39). Mir’ac sırasında nihayetteki ağaç anlamındaki Sidretül Münteha denilen yerde Cebrail’i tekrar asli özelliğinde gördü. And olsun ki o, Cebrail'i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür (13,14). Orada Me'va cenneti vardır (15). Sidre'yi bürüyen bürüyordu (16). Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı (17). And olsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü (Necm 13-18). Ertesi gün durumu insanlara bildirdi. Müşrikler alay etmeye başladı. Ebu Bekir kesinlikle doğrudur dedi. Rasulullah’a Kudüs’le ilgili bilgiler sordular ve Rasulullah doğru olarak onlara bilgi verdi. Müşrikle Rasulullah Kudüs’ü görmediği için bilemeyeceğini düşünmüşlerdi. Allah Yolundaki Cehdde Yöntem Hataları Düzeltiliyordu Rasulullah bir yönüyle Rasulullah idi ama aynı zamanda insandı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 105 İnsan olarak kendine göre sebep sonuçlara sarılarak Allah yolunda cehd ediyordu. İnsanları ikna etmek ve başarılı olmak istiyordu. Bazen bu amaçla zenginlik ve gücü olanların Müslüman olmasına önem verme hissine kapılıyor olabilirdi. Onlar Müslüman olursa diğer insanların daha kolay ve çabuk Müslüman olabileceğini, onların İslam’ın yayılması için daha çok katkılarının olacağını düşünüyor olabilir. Allah Kuran’da zenginler ve taraftarları çok diye zalimlerin hallerine göz dikmemesini uyarıyordu. İslam olduğu gibi herkese ulaşmalıydı ve belirli bir kesimin isteğine göre eğilip bükülmemeliydi. Belirli kesimin isteğine göre sadece onlara yönelik bir tebliğ ve ilgi gösterme haline dönüştürülmemeliydi. Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma(28). De ki: "Gerçek Rabbinizdendir." Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır!(29) İyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz. Doğrusu, inanıp yararlı iş yapanlara, işte onlara, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak yer!(Kehf 28-31). Rasulullah fakir bir hayat yaşamayı tercih etmiştir. Eline çok büyük maddi imkânlar geçiyordu ve onları fakirler için harcıyordu. Bu nedenle Rasulullah zenginlerin halini kendisine mal etmek gibi bir düşünce içinde değildi. Ancak zenginlerin, güçlülerin Müslüman olması halinde halkın diğer kesimlerinin daha kolay Müslüman olacağını sanıyor olabilir. Bu nedenle onlara daha çok itibar etmek ve onların görüşlerine daha fazla önem vermek istemiş olabilir. O, şu Müslüman olabilir, olmalı diyerek güçlü ve zenginlerin yanında durmak yerine Müslüman olan insanların yanında durmak zorundaydı. 106 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Bir gün Rasulullah zengin ve güçlü Utbe b. Rabia’yı İslam’a davet ediyordu. O arada gözleri görmeyen İbni Ümmü Mektum gelerek Rasulullah’ın kendisine Kuran öğretmesini istedi. Rasulullah görüşmeyi kesmek istemedi. İbni Ümmü Mektum ısrar etti. Rasulullah yüzünü ekşikti. Bunun üzerine abese 1-6 ayetleriyle uyarıldı. Allah’tan açık bir uyarı aldı. Çünkü bu hali bir yöntem yanılgısına neden olabilecek bir davranıştı. Yanına kör bir kimse geldi diye (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi(1,2). Ne bilirsin, belki de o arınacak; (3). Yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti (4). Ama sen, kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun (5,6). Arınmak istememesinden sana ne? (7). Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun (8-10). Dikkat et; bu Kuran bir öğüttür (11). Dileyen onu öğüt kabul eder (Abese 1-12). Mekke Döneminin En Önemli Olayı Kuran’ın Hitabıydı Mekke döneminin en önemli olayı Kuran’ın inzalinin devam etmesi ve insanlara okunmasıydı. Ortada Müslümanlar var ve inandıkları dine çağırıyor ve işkence görüyorlar görüntüsünün altında asıl hareketli olan Kuran’ın Mekke dönemin özel hitabı ve konularıydı. Müşrikleri rahatsız eden bir avuç Müslüman değildi. İnzal olmaya devam eden Kuran ve Rasulullah’ın Kuran’ı insanlara okumaya devam etmesiydi. Yoksa kişilerin özel yaşantılarına fazla karışmıyorlardı. Ama Kuran’ın hitabı ve tebliği onların zihinlerini, gönüllerini meşgul ediyordu. Daha çok küçük sureler olmakla birlikte 82 sure Mekke döneminde inzal olmuştu. Kuran’ın Mekke dönemindeki etkisi için özellikle Mekke döneminde indirildiği rivayet edilen Kuran kesiminin okunması ve düşünülmesi duruma açıklık kazandıracaktır. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 107 BÖLÜM 11 MEDİNE’YE HİCRET Mekkeli müşriklerin baskısı iyice arttı. Rasulullah ticaret ve hac için gelen çevre kabilelere İslam’ı tebliğ etmeye devam ediyordu. Bir yandan da artık Mekke’de kalınamayacağını biliyor ve İslam tebliğini sürdürebilmek için başka bir merkez arayışı içindeydi. Taif merkez olmayı kabul etmemişti. Arap bölgesinde merkez olabilecek Mekke ve Taif’ten sonra güçlü merkez olabilecek şehir olarak Medine kalıyordu. Mekkelilere 13 yıldır vahiy tebliğ edilmişti. Sonuç az sayıda insanın Müslüman olması ve onların önemli bir kısmının da Habeşistan’a hicret etmesiydi. Mekkelilerin Müslüman olma ihtimalleri adeta bitirilmişti. Başlarına gelebilecek bir bela, azap için gerekçeleri kalmamıştı. Medineliler İslam’ı Kabul Etmeye Başladı, İlk AKABE Buluşması MS 620/ vahyin 11. Yılında Zilhicce ayında Hac için gelen Medinelilere İslam’ı anlatmıştı ve onların bazıları İslam’ı kabul etmişlerdi. Mina bölgesinde Akabe denilen küçük vadide geceleyin Medineli Müslümanlardan bir gurupla Rasulullah buluştu. Akabe, büyük şeytan: Akabe cemresi olarak bilinen ve hac sırasında 7 taş atılan yerin yakınında, tepeler arasında gözden ırak bir vadicikti. Müslüman olarak buraya gelen Medineliler 6 kişi kadardılar. Rasulullah özellikle hac sırasında Mekke dışından gelen ve büyük pazaryerlerinde ticaret de yapan insanlara İslam’ı anlatmaktaydı. Nitekim bu davetler sırasında Medineli Esat b. Zürare ve Zekvan b. Abdikays Müslüman olmuş ve Medine’ye 108 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak dönmüşlerdi (İbn Sad 3/608). Akabe’de Rasulullah ile buluşan Medineli 6 kişinin içinde Esat da vardı. Bunlar Rasulullah’ın annesinin de kabilesi olan Hazrec kabilesindendiler. Son Buas savaşında Hazrecliler kaybetmiş ve Evsliler kazanmıştı. Bu nedenle Hazrecliler Mekkelilerden kendilerine destekçi de arıyorlardı. Medineliler Rasulullah’a: “Biz öyle bir kavmi bırakıp geldik ki aralarında düşmanlık ve kötülük başka hiçbir kavimde yoktur. Allah onların arasını seninle bulur inşaAllah. Onlara gidip senin bizi davet ettiğin ve bize teklif ettiğin bizim de kabul ettiğimiz bu dine onları davet edeceğiz. Eğer Allah onları senin sayende birleştirirse senden daha kıymetli birisi olmaz” dediler (Gazali, s:147). Birinci AKABE Biatı Yapıldı Biat belirli şartlara karşılıklı uymak üzere anlaşma yapmaktır. Alışveriş kelimesinden gelir. Bir şeyi vermek ve almak anlamındadır. Bir şeyleri kabul etmek ve gereğini yerine getireceklerine dair söz vermektir. 621 yılında hac döneminde Medine’li Müslümanlar 12 kişi olarak geldiler. 10 kişi Hazrecli ve 2 kişi Evsliydi. Rasulullah bu 12 müslümanla Akabe bölgesinde gizlice 1. Akabe biatı denilen sözleşmeyi yaptı. Söz Verirken: “Hiçbir şeyi Allah’a denk tutmayacaklarına, hırsızlık ve zina etmeyeceklerine, çocuklarını öldürmeyeceklerine, iftira atmayacaklarına, Rasulullah’a itaat edeceklerine” söz verdiler. Kim sözünde durursa karşılığı Allah’tandır. Kim de günahlardan birini yaparsa ve dünyada cezasını görürse günahına karşılık olacaktır. Dünyada cezasını görmezse Allah dilerse onu affedecektir, dilerse ahrette ona ceza verecektir” (Buhari, iman, bab 1). Medineli Hazrec ve Evs kabileleri arasında sürtüşme vardı. Müslüman olmayı kabul etmelerine rağmen birbirinin imamları arkasında namaz kılmayı kabullenmekte bile zorluk çekiyorlardı. Rasulullah hem Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 109 İslam’ı öğretmek hem de imam olarak Mus’ab b. Umeyr’i yanlarında gönderdi. Mus’ab, Esat b. Zürare’nin evinde misafir olarak kaldı. Medinelileri Müslüman olmaya çağırdı ve bildiklerini öğretti. Bu anlaşmadan sonra Ebu Seleme Medine’ye kendiliğinden hicret etti ve yerleşti. Zübeyr b. Bekkar, Rasulullah’ın o güne kadar inzal olan ayetleri kendisine yazılı olarak verdiğini ve kendisinin de Rafi’ye verdiğini, Rafi’nin Medine’de insanlara okuduğunu rivayet etmiştir (Vatandaş, 1/106). İkinci AKABE Biatı Yapıldı Rasulullah Medineli Müslümanlarla 622 yılı Hac döneminde, vahyin inzalinin 13. Yılında 12 Zilhicce’de, Akabe bölgesinde tekrar buluştu. Bu defa 2 si kadın 73 kişiydiler. Anlaşma yine geceleyin yapıldı. Anlaşma yerine o zaman henüz Müslüman olmayan ve Rasulullah’ın amcası Abbas da geldi. Yeğeni Muhammed’e destek olmak üzere gelmişti. Abbas daha sonra Bedir savaşında müşriklerin safında Bedir’e gelecek ve Müslümanlara esir düşecekti. Müslüman olmayı kabul edecek ama esirlik bedelini ödeyerek Mekke’ye dönecekti. Uhud ve Hendek savaşlarına ise Abbas müşrik ordusuyla Müslümanlara karşı gelmeyecekti. Hayber’in alınmasından önce Medine’ye Müslüman olarak hicret etmiştir. İtaat Sözü Vermenin Şartları: “Her durumda Rasulullah’a itaat edecekler. Genişlik ve darlıkta Allah yolunda harcayacaklar. İyiliği emredecekler ve kötülüğe engel olmaya çalışacaklar. Allah yolunda cehd edecekler ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyecekler. Rasulullah onların yanına gelirse eşlerini ve çocuklarını korudukları gibi Rasulullah’ı koruyacaklar. Bunları yaparlarsa Allah onlara cennet nasip edecektir” (Hanbeli, Cabirden rivayet etti ve hasen dedi). Önceki anlaşmaya göre önemli farkı, Rasulullah onların yanına hicret ederse Rasulullah’ı korumak için savaş yapacaklardı. Medineli 110 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Heysem b. Ettihan: “Ya Rasulullah! Bizimle Yahudiler arasında anlaşmazlık var ve biz onlarla ilişkileri kestik. Biz onlarla savaşırsak ve Allah seni genişliğe çıkarırsa sen bizi terk edip kavmine döner misin?” dedi. Rasulullah (sav): “Asla dönmem. Kana kan, yıkıma yıkım. Ben sizdenim, siz bendensiniz. Savaştığınız kimselerle savaşır, barıştığınız kimselerle barışırım” dedi. (Gazali, s: 151) Anlaşmadan sonra Medineli müslümanlar Rasulullah isterse Mekkeli müşriklerle hemen vuruşacaklarını söylediler. Rasulullah böyle bir emir almadığını söyleyerek onlara engel oldu. Anlaşma sonrasında Hacreclilerin 9 boyu için 9 yönetici, Evslilerin 3 boyu için 3 yönetici olmak üzere 12 yönetici seçmelerini istedi. Rasulullah: “Öğrendiklerini kavimlerine öğretecek aranızdan 12 nakib seçiniz” dedi. Seçimi onlar yapmışlardı. İçlerinden Hazrecli Esad b. Zurare’yi genel başkan olarak görevlendirdiler. Eğitici ile yönetici ayrıydı. Böylece iki kabilenin Müslümanları artık tek yöneticinin başkanlığına itaate alıştırılıyordu. Böyle yapmakla aynı zamanda Hazreclilerin başkanlığına hevesli Hazrecli Abdullah b. Ubey’i ve Evsli Sa’d b. Ubade’yi saf dışı bırakıyordu. Müşrik dönemde Abdullah b. Ubey Hazrec ve Evs kabilelerinin ortak başkanı olacaktı. Münafık olarak yaşamını sürdürdü. Sa’d b. Ubade ise Müslüman oldu. Hicret sonrası genel başkanlığı Rasulullah kendi üzerine aldığı için iki kabileden ayrı ayrı ve geneli temsilen bir başkan olma sorunu ortadan kalkmıştı. Müslümanlar Küçük Guruplar Halinde Gizlice Medine’ye Hicrete Başladı 2. Akabe biatından sonra Müslümanlar küçük guruplar halinde gizlice Medine’ye hicret etmeye başladılar. İlk hicret eden önce Habeşistan’a hicret eden ve dönen Ebu Seleme’dir. Rasulullah’ın görevlendirmesiyle Medine’ye gizlice gurup gurup hicret vahyin inzali 14. Yılında 1 Muharremde başladı. Hicret edenlerin geride kalan ev ve mallarını müşrikler işgal ediyor ve sahipleniyorlardı. Hicret edenleri akrabaları yakalarsa hicret etmesinler diye hapis ediyordu. Sonuçta geride Rasulullah, Ali ve Ebu Bekir olmak üzere az sayıda Müslüman kalmıştı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 111 Rasulullah da biattan üç ay kadar sonra Rebiuevvel ayında Medine’ye hicret etti. Müşrikler Rasulullah’ı Öldürme Ekibi Kurdular Müşriklerin ileri gelenleri vahyin inzalinin 14. Yılı Safer ayının 26 sında (12 Eylül 622) Perşembe günü Darun Nedve’de toplandılar. İkinci Akabe biatından sonra yaklaşık 2,5-3 ay geçmişti (Furi, s: 164). Rasulullah’ı öldürmeye karar verdiler. Cebrail durumu Rasulullah’a bildirdi. Toplantı sabahtan olmuştu. Rasulullah öğlen sıcağında Ebu Bekir’in yanına giderek Allah’ın hicrete izin verdiğini bildirdi. Rasulullah bu vakitte genelde Ebu Bekir’in yanına gelmezdi. Ebu Bekir’in yanındakileri dışarı çıkarmasını istedi. Ebu Bekir çocuklarının güvenilir olduğunu söyledi. Müşriklerin suikast çetesi gece Rasulullah’ın evini kuşattı ve Rasulullah o gece evden ayrılarak hicrete başladı. İnkâr edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken, Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah düzen yapanların en iyisidir (Enfal 30). Müşrikler İslam’ın ne dediğini ve sonuçlarını artık iyi anlamaya başlamışlardı. İslam onlar için sadece bir iman sorunu ve putlarına karşı çıkan bir inanış olmaktan çıkmıştı. Mekke dışına giden Müslümanlardan kurtuluyorlardı ama İslam’dan kurtulamayacaklarını fark ettiler. Rasulullah ortadan kaldırırlarsa Müslümanlar başsız kalacak ve İslam sorunu kökten halledilecekti. Muhammed’i ellerinden kaçırmak istemiyorlardı. Daha önce de Rasulullah’ı öldürmek istemişlerdi. Ama Mekke toplumunun kabile özelliği ve tek bir söz sahibi bir yönetim biçiminin olmaması nedeniyle öldürmeye cesaret edememişlerdi. Rasulullah’ı öldürürlerse Rasulullah’ın kabilesiyle öldüren kişinin kabilesi arasında silahlı çatışma çıkabilirdi. Bu çatışmanın sonucunun ne olacağını tahmin etmek mümkün değildi. Sonuçta kendilerince çözümü buldular. Eğer birçok kabileden birer temsilcisi olan bir cinayet ekibi kurarlar ve bu yolla Muhammed’i öldürürlerse Muhammed’in ölümü kim vurduya giderdi. Rasulullah’ın kabilesi diğer kabilelerin tümüne birden savaş açamayacağından 112 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Mekke’de bu nedenle çatışma da çıkmazdı. Bu amaçla oluşturdukları ekibi o gece Rasulullah’ı öldürmek üzere evine göndermeye karar verdiler. Ölüm ekibinin adamlarını seçtiler. Suikast ekibi Mekkedeki farklı kabilelerden oluşan genç 5-12 kişilik bir guruptu. Farklı kabileler birlikte aynı işe giriştiklerinden Haşimiler kan davasında bulunarak katillere veya kabilelerine saldıramayacakları hesap edilmişti. Suikast ekibi Rasulullah’ın evine geceleyin geldiler ve Rasulullah’ın evinden sabahleyin çıkmasını beklemeye başladılar. Rasulullah evden çıkar çıkmaz üzerine çullanacaklar ve öldüreceklerdi. Bu arada içerde Rasulullah’ın yatağında biri Rasulullah’ın abası içinde yatıyordu. Onlara göre Muhammed yatağında yatıyordu. Yatan ise Ali’ydi. Rasulullah’ın abasını giymiş ve onun yatağına yatmıştı. Rasulullah Ali’ye abasını giyerek yatağına yatmasını, korkmamasını, ona bir şey yapamayacaklarını ve Rasulullah’a bırakılan emanetleri yerlerine verdikten sonra Medine’ye gelmesini söylemişti. Ertesi gün Rasulullah’ın yatağında yatanın Ali olduğunu görünce Ali’yi iyice dövdüler. Bir müddet hapsettiler. Sonra bıraktılar ve Rasulullah’ın peşine düştüler. Ebu Cehil, Ebu Bekir’in evine geldi ve kızı Esma’ya babasının nerede olduğunu sordu. Esma bilmediğini söyleyince kulağını da içine alacak şekilde yüzüne kuvvetli bir tokat vurdu. Kızcağızın küpesi kulağını yararak düştü. Yüzü kanlar içinde kaldı. Rasulullah Hicrete Başladı. İlk Gidiş Sevr Mağarasınaydı Hicret bir şeyi veya şeyi bırakıp başka yere veya şeye gitmektir. Rasulullah’ın Mekke müşrik toplumunu bırakıp Medine Müslüman toplumuna gitmesi hicret olarak isimlendirilmiştir. Rasulullah’ın babaannesi, Abdulmuttalib’in hanımı ve kendi annesi Medineliydi. Mekke’de Rasulullah, Ebu Bekir ve aileleri, Ali ve hicret edemeyen az sayıda Müslüman kalmıştı. Ebu Bekir hicret etmek istedikçe Rasulullah: Acele etme, belki Allah sana bir arkadaş verir” diyerek onu hicret etmekten engelliyordu. Hicret ihtimaline karşılık Ebu Bekir 2 deveyi özel olarak beslemeye başlamıştı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 113 Rasulullah (sav): “Bana hicret yurdunuz gösterildi. Bana iki kayalığın arasında hurmalık bir arazi gösterildi” diyerek Medine’ye hicret edileceğini bildirdi (Buhari, 7/186). Rasulullah vahyin inzalinin 14. Yılında 26 Safer günü (12 Eylül 622) öğlen vakti Ebu Bekir’e gelerek artık Medine’ye hicret edeceklerini söyledi. Rasulullah 53, Ebu Bekir 51 yaşındaydı. O gece hicrete başladılar. Ebu Bekir besili 2 deveyi, çobanını ve müşrik ama güvenilir bir yol rehberini ayarladı. Medine’ye her zaman gidilen yoldan gitmeyeceklerdi. Farklı yollardan gidecekleri için o yolları bilen bir rehbere ihtiyaçları vardı. Rehberleri müşrikti ama güvenilirdi. Rehberlik ücretini aldı. Dikkati çekmesi gereken ise ücretinden daha fazla bir ödül (100 deve) Rasulullah ve Ebu Bekir’i bulana verilecek olmasına rağmen rehberin sözünde durmasıdır. Sözünde durmak o dönemdeki Araplarda önemli bir insanlık şerefi ve özelliğiydi. Rasulullah herkesin yanında güvenilir insandı. Müşrikler bir yandan Rasulullah’ın İslam’ı tebliğine karşı gelirken kendi mallarının güvenliği için bazı mallarını Rasulullah’ın yanına veriyorlardı. Rasulullah düşman bile olsa emanete hıyanet etmezdi. Ani gelişen hicret nedeniyle emanetler yanında kalmıştı. Öte yandan suikast ekibi evi sarmıştı ve kendisini yatakta görmezlerse hicrete başladığını erkenden öğreneceklerdi. Emanetleri ertesi gün sahiplerine vermesi ve suikast ekibini yanıltmak için Ali’yi kendi yatağına yatırdı. Müşrikler yatakta yatanı Rasulullah sanıyorlardı ve sabaha kadar evin çevresinde pusuda beklediler. Rasulullah geceleyin gizlice evinden çıktı ve Kuran okuyarak suikastçıların yanından geçip gitti. Rivayetlere göre Yasin suresini okuyordu. Yine: “Ve de ki: Rabbim gireceğim yere doğrulukla girmemi, çıkacağım yerden doğrulukla çıkmamı sağla. Bana tarafından yardım edici bir kuvvet ver”(İsra 80) ayetini okuyordu. Ebu Bekir de evinin penceresinden gizlice çıktı. Medine kuzeydeydi ama Rasulullah ve Ebu Bekir Mekke’nin 5 km kadar güneyindeki Sevr dağının tepesindeki mağaraya gittiler. Hicri ayın son günleri olduğu için ortalıkta ay yoktu ve gece çok karanlıktı. Dağa tırmanırken Rasulullah’ın ayakları 114 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kanayacak kadar yara bere içinde kaldı. İzleri belli olmasın diye dağa tırmanırken ayağına giydiklerini çıkardığı rivayet edilmektedir. Ayrıca o zifiri karanlıkta kişi nereye bastığını tam olarak göremez ve ayaklarını yaralardı. Allah sanki müşriklerin ölüm ekibini ve hicretin başlangıcını bu karanlık gecede başlatmıştı. Böylece Rasulullah ve Ebu Bekir fark edilmiyordu. Ebu Bekir mağaraya önce girdi, temizlik yaptı, elbisesinden kopardığı parçalarla zararlı böcek ve yılan gelmesin diye mağara deliklerini tıkadı. Birine bez parçası yetmedi ve ona da ayağının topuğunu koydu. Sonra Rasulullah içeri girdi. Ebu Bekir’in dizine başını koyup uyudu. Bu arada Ebu Bekir’in topuğunu koyduğu delikten yılan geldi ve topuğunu soktu. Acıdan kıvrandı ama Rasulullah uyanmasın diye bağırmadı, konuşmadı, hareket etmedi. Cuma, cumartesi ve Pazar günü mağarada kaldılar. Ertesi gün durumdan haberi olan Mekkeli müşrikler etrafa silahlı ekipler gönderdiler. Rasulullah’ın nerede olduğuna yönelik bilgi getirene 100 deve ödül koydular. Ekiplerden biri Sevr dağındaki mağarayı biliyordu. İyi iz sürebiliyordu. Ebu Bekir’in evinden itibaren Sevr mağarasına kadar iz sürdü ve mağaraya kadar tırmandı. Ancak mağaranın kapısında bir örümceğin ağ yaptığını ve kenarda bir güvercinin yuva yaptığını görünce burada olamazlar diye mağaranın içine bakmadan geri döndü. Ebu Bekir mağaranın kapısına kadar gelenlerin ayaklarını görüyordu korktu. Eğilip mağaranın içine baksalar Rasulullah’ı göreceklerdi. Allah yardım etti. Rasulullah onu teskin etti. Ona (Muhammed'e) yardım etmezseniz, bilin ki, inkâr edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına (Ebu Bekir'e): "Üzülme, Allah bizimledir" diyordu; Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hâkimdir (Tevbe 40). Ebu Bekir’in oğlu Abdullah geceleri gizlice gelir ve Mekke’deki durumla ilgili bilgiler getirirdi. Ebu Bekir’in kızı Esma ise Medine’ye doğru hareket edildiğinde gerekli yiyecekleri getirdi. Ebu Bekir’in Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 115 çobanı ise koyunları geceleyin o bölgede otlatmaya götürür ve koyunların sütünden gizlice onlara verirdi. Aynı zamanda koyunların ayak izlerinin Abdullah’ın ayak izlerini silmesini sağlardı. Medine’ye Yolculuk Başladı Müşrikler yakın çevreyi taramışlar ve Rasulullah’ı bulamamışlardı. Ellerinden kaçırdıklarını düşünerek aramayı bıraktılar. Üç gün sonra, 1 Rebiüevvel’de /16 Eylül pazartesi, çöl yol rehberi Abdullah b. Uraykıt develerle birlikte geldi ve Medine’ye doğru normal yolun dışında harekete geçtiler. Her zaman gidilen yolu yer yer çaprazlayan ve sık kullanılmayan gidilebilecek yerlerden Medine’ye gittiler. Mekke’den ayrılırken Rasulullah şöyle dua etti: “Beni yoktan yaratan Allah’a hamd olsun. Allahım, dünya korkusuna, zamanın getireceği felakatlere, gecelerin ve gündüzlerin musibetlerine karşı bana yardım et. Allahım yolculuğumda benimle ol. Arkamdan ailemi koru. Bana rızık olarak verdiğin şeyleri bereketli kıl. Beni insanlara bırakma. Sen zayıfların ve benim Rabbimsin. Senin kerim vechine sığınıyorum. Gökler ve yeryüzü onunla aydınlanmıştır. Karanlıklar onunla açılmıştır. Öncekilerin ve sonrakilerin işi onunla düzelir. Öfkene düşmekten ve kızgınlığına uğramaktan, nimetinin kaybolmasından, azabının ansızın gelmesinden, afiyetini gidermenden ve gazabının tümünden sana sığınıyorum. Senin için yapabildiğim en iyi şey sana dua etmektir. Güç ve kuvvet ancak seninledir” (Şulul, s: 255/ Abdurrezzak, Musannef 6/156). Yolda Ebu Bekir’i tanıyan biri yanındaki kim diye sordu. Ebu Bekir, rehberim diyerek onu savuşturdu. Müdlic kabilesinin bölgesinden geçerken küçük bir kervanın yolculuk yaptığından haberi olan kabile başkanı Süraka onların Rasulullah’ın küçük kervanı olduğunu anladı ve atıyla takip etti. 100 develik ödülü alacağını düşünüyor ve seviniyordu. Rasulullah’a yaklaşınca atı en az iki defa kuma saplandı ve daha ileri gidemedi. Bunun üzerine Rasulullah’ın gerçekten Rasulullah olduğunu anladı. Müslüman oldu ve af istedi. Sonra geriden gelenleri buradan kimse geçmedi diyerek başka yollara yönlendirdi. Yolun devamında bir 116 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kabile başkanı onları dinledi, Müslüman oldu, yiyecek desteğinde bulundu ve kendi sınırlarının dışına kadar adamlarıyla korumacılık yaptı. Rasulullah’ın Mekke’den ayrıldığından Medinelilerin haberleri oldu. Her gün kuşluk vakti gelebileceği Seniyyetül Veda denilen tepeye gider ve Rasulullah’ın gelmesini beklerlerdi. Yolculuk 8 veya12 gün sürmüştü. Rebiul Evvel ayının 12. Günü/ 27 Eylül 622 günü yine kuşluk vakti sıcak çökünceye kadar yolu gözlediler. Sonra evlerine çekildiler. Durumdan haberi olan bir Yahudi gelenleri gördü ve Medinelilere haber verdi. Halk Rasulullah’ı karşıladılar. Genç kızlar ve çocuklar sevinçten def çalıyorlardı. Hep birlikte müzikli bir sesle şöyle söylemeye başladılar: “Seniyyetül Veda’dan yükselen dolunay üzerimizi kapladı. Allah’a ibadet edildiği sürece minnet ve şükür üzerimize farz oldu. Ey Allah’ın bize gönderdiği elçi! Tam itaat edilecek ilahi emri bize ulaştırdın” Rasullulah’ın ilk konakladığı yer, Nebevi mescide yaklaşık 3 km uzaklıktaki Kuba bölgesiydi. Amr b. Avf oğullarının arasında kaldı. Pazartesi- Cuma arası Kuba’da kaldı. Bu süre içinde Kuba’da bir mescid yapılmasına başlandı. Ebu Bekir ve Rasulullah da çalıştı. Bu süre içinde Ali ekibe yetişti. Cuma günü Medine’nin içine hareket ettiler. Cuma vakti Ranuna vadisinde geldiler ve orada Rasulullah Cuma namazı kıldırdı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 117 KISIM 2: MEDİNE DÖNEMİ Medine döneminde Rasulullah’ın neler yaptığına yönelik anlatılanlar genelde Rasulullah’ın katıldığı askeri seferlerdir. Hâlbuki Medine dönemi Müslüman Devleti’nin ve toplumunun kurulduğu ve kurumlaştığı bir dönemdir. Askeri seferlerin toplam süresi yaklaşık 1,5 yıl kadar bir zamanı almaktadır. Diğer zamanlarda da Rasulullah İslam’ı bildirmeye ve uygulamaya devam etmiştir. Siyer anlatımında askeri seferlerin öne çıkmasında, insanların akıllarında savaşların daha fazla kalması ve ilk siyer anlatımlarının o alanda daha fazla olması etkilidir. Askeri hareketlerin tarihi seyri daha iyi bilindiğinden siyer sürecini anlatırken bu seferleri bilmek faydalı olmaktadır. Ancak Rasululullah’ın yaptıkları ve istedikleri sadece askeri seferler olmadığı için bu kitap çalışmasının ikinci bölümünde “Konularla Rasulullah’ın yaptıkları ve bildirdikleri” bölümünü ilave etmeyi gerekli gördüm. 118 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 1: HİCRİ 1. YIL Rasulullah (Sav) Abdullah B. Ubey’i Ziyaret Etti Rasulullah hicretinde önce Medine’ye yakın köy olan Kuba’ya gelmiş ve orada 4 gün kadar kalmıştı. Rasulullah Kuba bölgesinden ayrılarak Medine içine doğru giderken yolda Abdullah b. Ubey’i ziyaret etmek istedi. Abdullah, Rasulullah’ın hicretinden önceki dönemde Hazreclilerin genel başkanı olacaktı. Rasulullah’ın gelmesiyle birlikte halkın ona yönelmesi ve ilgisi azaldı. O toplumun bir ileri geleniydi. Rasulullah onun gönlünü almak ve ona değer verdiğini göstermek istemişti. Onun evine gidince hoş karşılamadı ve yerinden bile kalkmayarak: “Sen seni davet edenlere git ve onların evinde otur” dedi. O dönemde henüz müşrikti. Sa’d b. Ubade: “Ya Rasulullah! Onun davranışına üzülme. Sen bize gelmeden önce o kıral olacaktı. Hazrec oğulları onu kendilerine kıral seçeceklerdi” dedi. Rasulullah olumsuz karşılık vermedi ve yoluna devam etti. Abdullah b. Ubey daha sonra münafık olup ayrılık sorunları çıkarmasına rağmen Rasulullah’ın toplumun bütünlüğünü korumak uğruna ona saygılı, sabırlı ve ilgili davrandığını görüyoruz. O Müslümanları ve Rasulullah’ı dışlamak için elinden geleni yaptı ama Rasulullah, toplumdan gelen isteklere rağmen, onu dışlamadı. Toplumun bütünlüğünün korunması ve Müslümanlaşması açısından da bunun faydasını gördü. Kameri Takvime Hicret Başlangıç Yapıldı Araplar kameri takvimi kullanıyorlardı. Kameri takvimin ilk ayı Muharrem ayıydı. Rasulullah’ın hicretinden yaklaşık 3 ay öncesinde itibaren, 2. Akabe biatı sonrasında Müslümanlar Medine’ye hicret Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 119 etmeye başlamışlardı. Yani Müslümanların hicreti Rasulullah’ın hicretinden önce başlamıştı. Bu nedenle o yılın Muharrem ayını yeni takvimin başlangıcı kabul ettiler. Yeni takvimin adı artık hicri takvimdi. Hicretle hicri birinci yıl başlamış oldu. Takvim başlangıcı belirlemek tarihe not düşülmesinin ve toplumda yaşanacak olanların artık tarih açısından önemli görülmesinin bir göstergesidir. Müslümanlar için tarih açısından önemli olan başkalarının yaptıkları değil, kendi yaptıklarıydı. Daha önce tarih hatırlaması genelde başkalarının yaptığı bazı olayları hatırlamak şeklindeydi. Artık Müslümanlar kendilerini Orta Dünya’nın merkezine alıyorlardı. Orta Dünya’nın tarihini kendi yaptıklarına göre hatırlayacaklar, yazacaklar ve değerlendireceklerdi. Bu nedenle takvime hicri takvim başlangıcı belirlemek öylesine basit bir adım değildir. Cuma Namazı Rasulullah hicri 1. yılda, Safer ayının son 3 gününde Sevr mağarasında bekledi. Rebiuevvel ayının ilk günü olan Perşembe günü gecesi Medine’ye yola çıktı. Rivayetlere göre ayın 12 inde Kuba’ya vardı. 4 gün orada kaldı. Bu süre içinde orada bir mescid yaptırıldı. Cuma günü Medine içine hareket etti(Şulul, 247). Cuma namazını Kuba’da veya Medine’ye giderken kıldığı yönünde farklı rivayetler vardır. İlk cumasını hicret sonrası ve Medine’ye vardığı ilk dönemde kıldığı kesindir. İlk Cuma namazına yaklaşık 100 kişi katılmıştı (Şulul, 259). Rasulullah Medine’ye hicret etmeden önceki dönemde, rivayetlere göre Müslümanlar Medine’de Cuma namazı kılmaya başlamışlardı. Esad b. Zürare Cuma günleri Müslümanları toplayarak onlara cemaatle namaz kıldırmıştı. Esad b. Zürare, sonradan Nebevi Mescid yapılacak olan boşlukta 40 kadar müslümanı topladı. Koyun kesip ziyafet verdi, onlara konuşma yaptı ve Cuma günü öğlen vakti cemaate namaz kıldırdı (Şulul, s: 237/ İbn Hişam 2/77). Cuma namazı için Rasulullah’tan izin alındığı ve Musab b. Umeyr’in de Cuma namazı kıldırdığı rivayetleri vardır. Rasulullah’ın hicret ettiğinde ilk Cuma günü Kuba’da Cuma namazı kıldırmasına Müslümanların yabancı olmadığını düşünebiliriz. 120 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Cumalarda Rasulullah’ın Yaptığı İki Konuşma Şöyleydi: Rasulullah (sav): “Ey insanlar! Kendiniz için ahiret hazırlığı hazırlayın ve onu kendinizden önce gönderin. Muhakkak bilirsiniz ki ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız. Sonra ahrette Rab, arada perde ve tercüman olmaksızın diyecek ki: Benim rasulüm sana gelip bildirmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen bu nimetlerden kendine ahiret payı ayırdın mı? O kimse sağa ve sola bakacak ve hiçbir şey göremeyecek. Sonra önüne bakacak ve orada Cehennemi görecek. Öyleyse yarım hurma tanesiyle de olsa Cehennem’den kendisini korumaya gücü yeten kimse hemen o korumayı yapsın. Ve kim o yarım hurmayı da bulamazsa iyilik söylesin. Çünkü bir iyiliğe ondan yedi yüz kadar sevap verilir. Selam ve Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun” dedi (Hanbeli s:176;İbn Hişam; Gazali s:178). Rasulullah (sav):“Allah’a hamd ederim ve ondan yardım isterim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerimizden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini kimse saptıramaz. Allah’ın saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir ve ortağı yoktur. Sözün en güzeli Yüce ve Ulu olan Allah’ın kitabıdır. Kalbinde Allah’ın Kuran’ı süslediği ve onu kafir iken İslam’a soktuğu ve Kuran’ı insanların sözlerinden üstün tutan kimse felah bulur. Doğrusu Allah’ın kitabı sözlerin en güzeli ve açık olanıdır. Allah’ın sevdiğini sevin. Allah’ı içtenlikle sevin. Allah’ın kelamından ve zikrinden usanmayın. Allah’ın kelamından gönlünüze sıkıntı gelmesin. Çünkü Allah’ın kelamı her şeyin iyisini ayırıp seçer. Amellerin hayırlısını ve kulların seçkini olan nebileri ve onların tarihi gerçeklerini anlatır. Helal ve haramı bildirir. Artık Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak etmeyin. Ondan hakkıyla sakının. Yaptığınız iyi işleri diliniz teyit etsin. Aranızda Allah’ın rahmetiyle birbirinizi sevin. Muhakkak Allah ahdinin bozulmasına kızar. Selam size olsun”(İbn Hişam). Rasulullah (Sav) Hazrec Ve Evs Arasındaki Siyasi Sorunu Çözümledi Hazrec ve Evs Yemen’de iki kardeşti ve Medine’ye göç etmişlerdi. Medine’deki iki kabile onların devamıydı. Ama aralarında sürtüşme Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 121 ve zaman zaman silahlı çatışma olurdu. Yahudi kabilelerin bazısı biriyle, bazısı da diğeriyle anlaşma yapardı ama yahudiler aradaki silahlı çatışmaya katılmazlardı. Rasulullah’ın hicretinden önceki dönemde Hazrecli Abdullah b. Übey’i başkan seçerek aradaki sorunları halletmeye karar vermişlerdi. Bu amaçla kuyumculara altından taç yapmalarını siparişini bile vermişlerdi. Müslüman olduklarında da Hazrec ve Evsliler arasındaki çekişme tam çözümlenmemişti. Hazreclilerden ilk Müslüman olanlar çoğunluktaydı. Nitekim son Akabe biatında onlardan 9 boydan ve Evslilerden 3 boydan Müslüman vardı. Bu nedenle Rasulullah’ın tayin ettiği 12 başkanın 9 u Hazrec boylarına, 3 ü Evs boylarına aitti. Genel başkan seçilen Esad b. Zürare Hazrecliydi. Esad b. Zürare’de Akabe’de görev verilen başkanlardandı. Aynı zamanda Akabe biatları döneminde Medine’li Müslümanların genel başkanı olarak görevlendirilmişti. Ama Rasulullah Medine’ye ilk gelişince Evslilerin yanında konaklaması nedeniyle Esat Rasulullah’ın yanına gelemiyordu. Çünkü Evslilerle çatışmalıydılar. Hazrecliler Rasulullah’ın anne tarafından akrabalarıydı. Hacrecliler zaten Rasulullah’ın yanında olacaklardı. Rasulullah ilk geldiğinde Evslilerin yanında kalarak onların gönlünü kendinden yana almıştı ve iki kabile arasındaki sorunu çözümlemede önemli bir adım atmıştı. Esat gizlice Rasulullah’ın yanına geldi. Rasulullah ona Evslilerden koruma hakkı elde ederek açıktan gelip gitmesini sağladı. Nebevi mescidin inşası döneminde Esad vefat etti ve onun kabilesi başka birinin kendilerine başkan seçilmesini istediler. Rasulullah: “Ben akrabanızım ve bundan böyle sizin başkanınız ben olacağım” dedi. Esad hem Hazreclilerin başkanıydı, hem de Medineli Müslümanların hicret öncesinde genel başkanıydı. Rasulullah onun görevini devir alarak hem Hazreclilerin başkanı hem de Medineli Müslümanların genel başkanı oldu. Biraz Düşünelim Böylece hem önceki sistem kaldırılıyor ve hem de önceden inşa edilen genel başkanlığa Rasulullah kendisi geçmiş oluyordu. Bunun 122 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak anlamı büyüktü. Çünkü daha önce Abdullah b. Übey Hazreclilerin ve genelin başkanı olacaktı. Bu davranış onun da önünü kapatıyor ve Rasulullah’ın rasullük görevi ile Devlet başkanlığı görevini birlikte yürütmesinin yolunu açıyordu. Yine Hazreclileri ve Evslileri Rasulullah ve Devlet başkanı oluşu yönünle idari olarak kendisine bağlıyordu. Bu davranış hem Abdullah b. Ubey’in Hazreclilere başkan olmasının hem de Sa’d b. Ubade’nin Evslilere başkan olmasının yolunu kapatıyordu. Rasulullah Abdullah b. Übey’e ölünceye kadar değer vermiş ve onu hiçbir zaman kötülememiştir. Nitekim Kuba’dan Medine’ye doğru giderken onun evine uğrayıp biraz oturmak istemiştir. Ama o kapıda ayak ayaküstüne atmış olarak karşılamış ve Rasulullah’ı kabul etmeyip ona uyanların yanına gitmesini söylemiştir. Sonrada Müslüman olduğunu söyledi ama Müslümanlar aleyhine çalışmaktan geri durmadı. Bu rağmen Rasulullah’ı onu toplum dışına itmemiştir, cezalandırmamıştır. Burada Rasulullah’ın ince ayarlı ve içten olan ilmi siyaset uygulamasını görüyoruz. “Ben Rasulullah’ım istediğimi yaparım, siz de bana itaat edeceksiniz, Abdullah b. Ubey de kim oluyormuş” diyen bir tavır içine girmemiştir. Allah kendisini insanların öldürmesinden koruyacağını ve İslam’ı galip getireceğini bildirmesine rağmen Rasulullah sebep sonuç ilişkileri içinde hareket etmesi gerektiğini biliyordu ve öyle hareket ediyordu. İnsanlara ve topluma değer veren, yapılacak hareketlerin toplumsal sonuçlarını iyi tahmin eden, toplumun bütünlüğünü korumayı kendi nefsinin ve başkalarının beklentilerinin üstünde tutan bir sabır ve siyaset ilmi uygulamasını görüyoruz. Rasulullah, sadece ibadetlerde değil, insan yönetiminin bu inceliklerinde de Müslümanların örneğidir. İlk Mescid Yerinin Akıllıca Seçimi Herkes Rasulullah kendi toprağında konaklasın istiyordu. Rasulullah birini seçse diğerleri belki de gücenecek ve üzüleceklerdi. Seçimi dayıları sayılan Hazreclilerden yana görünüyordu. Kuba’dan Medine’nin içine doğru harekete geçmeden önce Hazreclilerden dayıları sayılan Neccar boyuna haber gönderdi ve onlardan silahlı bir gurup gelerek Rasulullah’a eşlik etti. Ancak nerede konaklamak istediğini kendisi Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 123 açıklamadı. Deve seçsin dedi. Devesi Sehl ve Süheyl adında iki yetime ait, bahçe olmayan, düzlük bir yerde konakladı. Deveyi gitmesi için zorladı ama deve gitmemekte direndi. Burası Hazreclilere ait bölgeydi. Böylece hem kimse kırılmadı, hem varlıklı birilerine yük olmadı, hem de yetimlerin arsası satın alınarak değerli hale getirildi. Ebu Eyyub el Ensari elini çabuk tuttu ve deve çökünce Rasulullah’ın yüklerini hemen arsaya komşu olan evine taşıdı. Ebu Eyyub 3. Akabe biatında bulundu ve Mus’ab b. Umeyr ile kardeşlik oluşturdu. Rasulullah’ın vefatından sonrası İstanbul kuşatmasına katıldı ve orada meftundur. Rasulullah’a ikramının karşılığını şimdi İstanbul’da halkın rağbetiyle fazlasıyla görüyor diye düşünüyorum. Rasulullah burada 7 ay kadar kaldı ve bu süre içinde Nebevi Mescid yapıldı. Rasulullah Nebevi Mescidin yanına yapılan odasına taşındı. Rasulullah Ebu Eyyub’un evine giderken bir gurup kız çocuğu ellerindeki defleri çalarak: “Neccaroğullarının kızlarıyız. Ne hoştuk komşuluğu Muhammed’in!” diye sözleri olan sevinç nameleri söylüyorlardı. Rasulullah onlara: “Beni seviyor musunuz?” diye sordu. Hep bir ağızdan: “Ey Allah’ın Rasulü! Seni çok seviyoruz” dediler. Rasulullah da:“Vallahi ben de sizleri seviyorum” dedi (İbn Mace, nikâh 21). Nebevi Mescidin Yapılması Mekke’de Rasulullah’ın Kâbe dışında mescit yerleri edindiğine dair bilgim yok. Kâbe Allah’ın tayin ettiği mescitti ve belki de diğer mescitlerin yapılmasına ihtiyaç olmamıştı. Yine Müslümanlar Mekke’de açıkta toplanamıyorlar, halka açık ortak davranış yapamıyorlardı. Medine’de özgürlük ve güvenlik ortamı sağlandı. Müslümanlar, toplumsal görüşme ve ibadet yeri olan mescitlerini inşa etmeye başladılar. Medine’nin yakın köyü olan Kuba’ya gelen Rasulullah orada hemen bir mescid yeri edinmişti. Medine’ye gelince de devenin çöktüğü araziyi düzelttirdi. Arazi bir iki mezar, hurma kütükleri ve dikenli ağaçlarla kaplıydı. Mezarlar boşaltıldı ve kemikleri başka yere atıldı. Bugün de varlığı devam eden Nebevi Mescid yapıldı. İlk yapılan mescidin yaklaşık 45x40 metre kadar boşluğu vardı. Rasulullah da mescidin 124 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak yapımında bizzat beden olarak çalıştı. Mescidin tabanı kum ve çakılla kaplanmıştı. Tavanının bir kısmı hurma dallarıyla örtülmüştü. İlk yapıldığında Kudüs kıble olduğu için örtülü taraf kuzeydeydi. Kıblenin Kâbe’ye değişmesiyle ilk üstü örtülen kısım kıblenin tam arka tarafında kaldı. Kuzeyde, kıblenin arkasında kalan tavanı örtülü bölüme, gölgelik anlamında suffe deniliyordu. Suffe bölgesi genelde fakirlerin barındığı yer halini aldı. İlim öğrenmek için mescidde kalanlar da burada kalmaya başladılar. Böylece suffe ehli oluştu. Kimisi fakir olduğu için, kimisi Medine dışından olduğu için ve kimisi de sadece ilim için Suffe’de kalmayı tercih ederlerdi. Ebu Hureyre (vefatı hicri 58/ miladi 678), Ebud Derda (32/625), Übey b. Ka’b (30/650), Abdullah b. Mesud (32/652) ve Muaz b. Cebel (17/638) suffede kalan bazı meşhur sahabe âlimlerdi. Mescidin doğru tarafında ise avlusu dışa bakan 2 küçük oda yapılmıştı. Rasulullah buraya taşındı. Daha sonra bu oda sayısı 9 za çıkmıştır. Bu odaların hizasında en arkadan üst katı olan ve silahların ve geçici devlet mallarının konulduğu bir oda daha yapılmıştı (Hamidullah 2/1058). Bu odaların ilki Ayşe valideye aitti. Rasulullah bu odada vefat etmiştir ve bu oda içine gömülmüştür. Bu nedenle şimdiki mescidin en ön seviyesinde, doğu tarafında ana binanın içinde ve namaz kılınan kısmın doğu kenarında Rasulullah’ın kabri vardır. Daha sonra mihrab biraz daha güneye doğru alınmıştır. Mescid Müslüman toplumun buluşma, ibadet ve görüşme alanı olara görev yapmaktadır. Toplumun kalbi herkese açık olarak mescidlerde atmaktadır. Sadece cemaatle namaz kılma yerinden ziyade toplumun sorunlarının görüşüldüğü ve karara bağlandığı merkez görevi görmüştür. Namazların Rekât Sayısı Artırıldı Mekke’de ve hicretin ilk yıllarında 2 rekât olan öğlen, ikindi ve yatsı namazlarının farzları Medine’de 4 rekâta çıkarıldı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 125 Ayşe valide: “Namaz ilk emredildiğinde 2 rekât olarak emredildi. Yolculuk namazı böyle bırakıldı, ikamet halinde namazlar tamamlandı” (Buhari, Namazın kısaltılması, 18/11). Kadınlardan Da İslam’a Ve Rasulullah’a İtaat Sözü Alındı Rasulullah Ebu Eyyub’un evindeyken Müslüman erkekler geliyorlar ve İslam’a ve Rasulullah’a itaat edeceklerine dair söz veriyorlardı. Rasulullah kadınların da toplanmasını istedi. Ömer’i kadınlardan söz almak üzere görevlendirdi. 350 kadar kadın toplandılar. Ömer onlardan: “Ben Rasulullah’ın size gönderdiği elçisiyim. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız, zina etmeyeceksiniz, çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz, hiç kimseye iftira etmeyeceksiniz, ölenin arkasından bağıra bağıra ağlamayacaksınız ve iyiliklerde Rasulullah’a itaat edeceksiniz, bunlar için söz verin, biat edin” dedi. Kadınlar da kabul ettiler (Hanbel, müsned 5/85) Muhacir Ve Ensar Arasında Anlaşmalı Kardeşlik Yapıldı Müslümanlar Müslüman olmaları yönüyle kardeştirler. Buradaki anlaşmada müslüman kardeşliğinin yanında özel şartlara bağlı olarak anlaşmalı ikinci bir kardeşlik oluşturulmuştur. Muhacirler Mekke’de mallarını bırakıp Medine’ye gelmişlerdi. İktisat ve barınma sorunları hat safhadaydı. Rasulullah onlardan her aileyi Medineli ailelerle kardeş olmaya çağırdı. Yaklaşık 186 aile bu anlaşmayı yaptı. Bu anlaşmanın “hılf: dayanışma” yemininden farkı vardı. Cahili dönemde hılf yapılınca miras olunur ve dayanışmayı her ne pahasına olursa olsun diye zulümde de birbirlerini desteklemek için de yaparlardı. Yani Araplar kardeşlik anlaşmasına yabancı değildiler. Kardeşlik anlaşmasının başlangıcında da varis olunabiliyordu. Ancak zulümde yardımlaşma yönü yoktu. Bu nedenle olsa gerek Rasulullah: “İslam’da hılf yoktur” demiştir. Kardeşlik anlaşmasındaki varis olma hali Bedir savaşı sonrası enfal 75 ayetle kaldırıldı. Esasen kardeşlik anlaşması da bu dönemden sonra ihtiyaç dışı kalarak sonlandırıldı. 126 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Medineliler mallarına anlaşmalı kardeşlerinin ortak etmeyi kabul ettiler. Ancak muhacirler ortak olmak yerine, onların yanında kalmakla birlikte tarla ve bahçelerinde kiracı gibi çalışmayı, ticaret yapmayı tercih ettiler. Evin, bahçe ve tarlaların işlerini ortak yaptılar. Örneğin Ömer’in kardeş ailesi mescitten uzaktaydı. Bir gün kendisi Rasulullah’ın mescidine gelir, bir gün anlaşmalı kardeşi gelirdi. Evde kalan, evin ve tarlanın işlerini yapardı. Kendisi ticaret yaparak kendini geçindiren ve anlaşmalı kardeşine mali yük olmayanlar da vardı. Muhacirler Ensar’ın misafirperverliği karşısındaki hislerini şuna benzer sözlerle anlatıyorlardı: “Ya Rasulullah! Yanlarına sığındığımız bu insanların benzerini daha önce görmedik. Aza ortak etmekte ve çoktan vermekte onları geçecek hiç kimse yoktur. Onlarla birlikte çalışmadık ama onlar bizi ürünlerine ortak ettiler. Bu nedenle bütün sevabı onların toplamasından endişeliyiz. Bu gidişle bize sevap kalmayacak” dediler. Rasulullah: “Sizler onlara teşekkür ettiğiniz ve onlar için Allah’a duacı olduğunuz sürece sevapta siz de pay sahibi olursunuz” dedi. (Tirmizi, sıfatül kıyame 44). Biraz Düşünelim Anlaşmalı kardeşlik kan bağıyla olan kardeşlik düzeyindeydi. Özellikle o günkü toplum şartlarında kan bağıyla olan kardeşler birbirine sahip çıkmak durumundaydı. Kardeş kardeşi maddi imkânlarından faydalandırır ve mirasçısı olurdu. Bu yönüyle Müslüman olmaktan kaynaklanan kardeşlikten farklıydı. Muhacirler mallarını Mekke’de müşriklere bırakıp gelmişlerdi ve Medine’de yaşamlarını sürdürecek hemen hiçbir maddi imkânları yoktu. Rasulullah anlaşmalı kardeşliği oluşturarak muhacirlere kalacak ev, besin ve iş imkânı sağlamış oldu. Geçici şartlardan kaynaklanan bir kardeşlik anlaşmasıydı. Bedir savaşı sonrasında elde edilen ganimetler muhacirlere maddi olarak imkân sağladı. Aynı zamanda bazı muhacirler ticaret gibi yollarla maddi imkânlar kazandılar. Özel şartların getirdiği anlaşmalı kardeşliği sürdürmenin gereği kalmamıştı. Ama Müslüman kardeşliği devam ediyordu. Müslüman kardeşliğiyle anlaşmalı kardeşliğin farklı olduğu açıktır. Birbiri Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 127 yerine konulmamalıdır. Dikkat edersek Medineli olup da fakir ve zenginleri birbirine anlaşmalı kardeş haline getirmemiştir. Müslümanlar şartlar mecbur ederse Müslüman Devleti eliyle sınırlarını belirleyerek anlaşmalı kardeşlik uygulamasını oluşturabilir. Anlaşmalı kardeşlik sadece mali sıkıntılara çözüm olmamış, aynı zamanda Muhacir ve Ensar’ın birbirini tanıması, sahiplenmesi ve uyumunda da etkili olmuştur. Anlaşmalı kardeşlik dönemi olmasaydı belki de Muhacirler kenarda ayrı bir topluluk gibi kalacaklardı. Daha çok birbiriyle görüşen ve dertleşen insanlar olabilecekti. Bu da toplumsal kaynaşmanın olmaması demekti. Mescid ve anlaşmalı kardeşlik iki ayrı bölge insanının çabuk kaynaşmasını sağlamıştır. Yine muhacirler ensarla kardeş edilince ensarın Müslüman olmayan gerçek kardeşleri tarafından baskıya uğramaktan kurtulmuşlardır. İlk dönemde Medine’de müşrikler güçlüydü ve dışardan gelen ve Müslüman olan muhacirler üstünde ciddi baskı oluşturabilir ve onları toplum dışı hale getirebilirlerdi. Kardeşlik anlaşması muhacirlere aynı zamanda güvenlik imkânı sağlıyordu. Rasulullah’ın ortaya çıkan toplumsal sorunlara imkânlara göre çözüm bulma becerisinin en açık örneğidir. Bulunan çözüm ihtiyacı karşıladığı sürece geçerli kılınmış ve nasıl olsa kural kondu diyerek konulan kuralın insanlara yük olması önlenmiştir. Muhacirler maddi imkânlara kavuşunca anlaşmalı kardeşliğe son verilmiştir. Medine Müslüman Devleti Kurulmaya Başlandı Toplumsal Sözleşme, Medine Vesikası Yapıldı Hicretin ilk yılı içinde Medine topluluklarından tek bir Müslüman Devleti oluşturacak ilk toplumsal sözleşme hazırlandı. Medine’de Hazrec ve Evs kabilelerinin üstünlüğü olmakla birlikte Yahudiler de toplum hayatında etkindiler. Hiç kimse toplum üzerinde son söz sahibi değildi. Müslümanlar yeni oluşmaya başlayan bir toplum kesimi olmakla birlikte esas olarak önceki kabilelerinin kimliklerine sahiptiler. İslam’ın emri dışındaki konularda kabilelerinin genel hükümleri içindeydiler. Ama kabile içinde etkin olan ve olacak olan güç Müslümanlardı. Bu nedenle 128 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak olsa gerek kabileler üzerinden yapılan anlaşmalarda Müslümanlar temel alınmış ve kabilenin müşrikleri yok sayılmıştır. Kabilelerin müşriklerinin yok sayılması önemliydi. Onlara kimlik verilirse devamında kimliklerini korumak isteyeceklerdi. Bu da toplumda yeni sorunlar ve bölünmeler demekti. Müslümanlara yeni kimlikleri olan Müslüman kimliği verilirken müşrikler önceki kabile kimlikleri içinde bırakılmıştır. Böylece zaman içinde müşriklerin Müslümanlaşmasının ve Müslüman kimliğini almalarının yolu açılmıştır. Bu aynı zamanda münafıklara kaynaklık etmiştir. Çünkü müşrik olarak kalmayı toplumsal menfaati açısından iyi görmeyenler Müslüman kimliğini almakla birlikte münafık özelliğine bürünmüşlerdir. Münafıklar aynı zamanda Müslümanlar içinde toplumsal muhalifeti oluşturmuşlardır. Ancak münafıkların muhalifeti Rasulullah’a olunca tümden ret edilen muhalifet olmuştur. Müslümanlar içinde önde ve muhalifette olan guruplar olacaktır. Rasulullah zamanında muhalifeti münafıklar temsil etmiştir. Ancak Rasulullah sonrası dönemde, muhalifeti münafıklar olarak isimlendirmek doğru değildir. Müslüman toplumu, Müslüman kimliği altında önde olan ve muhalifette olan guruplarının olabileceğini kabullenmelidir. Bunları münafık veya başka isimlerle isimlendirmekten kaçınmalıdır. Görüşlerini ve yaptıklarını Kuran, Sünnet, toplumun imkânları ve ihtiyaçlarıyla değerlendirmelidir. Çünkü önde veya muhalifette olanlar münafıklık açısından saf olmayacaklardır. Onları münafıklıklı suçlamak her zaman gerçeği yansıtmayacaktır. Rasulullah hicret sonrası Medine toplumu üzerinde tek söz sahibi olacak bir yapı oluşturmaya yöneldi. “Medine Vesikası” denilen toplumsal sözleşmeyi gerçekleştirdi. Sözleşmenin muhatabı olan iki ana gurup vardır. Müslümanlar ve onların bağlı olduğu kabileler ve Yahudilerdi. Anlaşmanın Müslümanları olan kabileleri ve Yahudileri ayrı ayrı dile getirmesi nedeniyle sözleşmenin bir bölümünün Müslüman kabileler arasında ve diğer bölümünün Müslümanlarla Yahudiler arasında ayrı ayrı yapıldığına yönelik rivayetler de bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar bu görüşün daha doğru olduğunu belirtmektedirler. Yahudilerle asıl anlaşmanın Bedir’den önce yapıldığı ve Yahudilerle Bedir savaşından sonra anlaşmanın yenilendiği yönünde görüşler de vardır. İster Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 129 aynı zamanda isterse farklı zamanda olsun anlaşmanın toplam anlamı Medine açısından bir bütünlük oluşturmaktadır. Değerlendirilmesi bu bütünlük içinde yapılmaktadır. Bazı önemli maddelerini belirtmek istiyorum. Kabileleri yok etmeden, kabile dağınıklığından bir Devlet yapısına geçişin özelliklerini taşıması ve daha sonra yapılacaklara bu günkü anlamda yasal, meşru, hukuki bir dayanak oluşturması açısından anlaşma önemlidir. Buraya aldığım maddeler rivayetin sırasına göredir, ancak bazı madde sadece o günün şartlarındaki diyet ölçülerini içerdiğinden maddeler atlamalı alınmıştır. Anlaşmanın maddeler haline getirilmesi sonradan yapılmıştır. Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla: Bu kitap (yazılı belge), Rasulullah Muhammed tarafından Kureşyli (Muhacir) ve Yesribli (Ensar) müminler ve Müslümanlar, bunlara tabi olanlar ve onlarla birlikte cihad edenler için düzenlenmiştir. Bunlar diğer insanlardan ayrı ve tek bir ümmet oluştururlar. O dönemde Medine’de Kureşyli Muhacir müminler, Medine’li müminler ve mümin olmayan diğer Arapların yanı sıra Yahudiler de yaşamaktaydı. Anlaşmanın ilk görüntüsü sanki sadece müminler arasında gibi ama onlara tabi olanları da içine almaktadır. Güçlü olanlar müminler olunca aslında anlaşma kabile içindeki diğerlerini de kuşatmaktadır. Yine anlaşma Muhammed’in Rasulullah ve anlaşmanın yapıcı unsuru olduğunu belgeye geçirmektedir. Yine müminleri kabile ve bölgelerine bakılmaksızın tek topluluk olarak tanımlamasına dikkat edelim. Bölge ve kabileler yok edilmemekle birlikte Müslümanlığın bir üst topluluk ölçüsü olduğu ortaya konulmaktadır. Müminler içlerindeki kişileri ağır mali sorumluluk altında tek başına bırakmayacaklar. Kan ve kurtuluş bedellerini müminler aralarında bilinen en iyi ve en uygun esaslara göre ödeyecekler. Bu ve diğer maddelerde öldürülme ve esir edilme durumunda kan bedeli denilen diyet ödeme ve esirlerin kurtarılma maliyetleri gurupların geneline yüklenmektedir. Aileye ait olan durumlar topluma yüklenerek devlete geçiş anlayışı getiriliyor. 130 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müminler başka bir müminin anlaşmalısı (mevlası) ile onun aleyhine anlaşma yapamaz. Allah’tan korkan müminler saldırı, haksızlık, suç veya hakka tecavüz, kargaşa çıkarma niyetinde olanlara karşı hep birlikte hareket edecekler. Mümin kâfir için bir başka mümini öldüremez ve hiçbir mümin aleyhine kâfiri destekleyemez. Allah’ın zimmeti (Allah adına verilen güvenlik sözü) tek olduğu için müminlerin en güçsüzü olanın bile bir başkasına yapacağı koruma herkesçe kabul edilecektir. Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uğramaksızın ve aleyhlerine olan kişilerle yardımlaşmaksızın bizim yardım ve gözetimimize hak kazanacaklardır. Artık Yahudiler ortamın şartları gereği bazı konularda Müslümanlara bağlı hale gelmektedir. Barış müminler arasında tektir. Hiçbir mümin Allah uğrundaki bir savaşta öteki müminlerin haberi olmaksızın ve onları dışlayacak şekilde bir anlaşma yapamaz. Medine dışındaki veya içindeki kabilelerin ve alt gurupların Müslüman Devleti’nin genel anlaşması dışında kendilerine özel veya başkasını bağlayıcı dış anlaşmalar yapması önlenmektedir. Toplumsal yapı bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Medine toplumunun dışa karşı ortak bir kararı olacaktır ve bu kararı Müslümanlar verecektir. Allah’tan hakkıyla korkan müminler en iyi ve en doğru yol üzerindedirler. Hiçbir müşrik Kureşyli birinin mal ve canını koruması altına alamaz ve başka müminin Kureyşlilere saldırısına engel olamaz. Müminlerin kimlikleri tanımlanıyor, vurgulanıyor. Aynı zamanda Mekke’li müşriklerle Medine’li müşriklerin hiçbir mal ve can korumasına yönelik anlaşma yapamayacağı hükme bağlanıyor. Başka bir ifadeyle artık Medine’li müşriklerin özellikle Mekke’li müşriklerle anlaşarak Müslümanlar aleyhine hareket etmelerinin önü tıkanıyor. Bu madde daha sonra Müslümanların Mekkeli müşriklerin kervanlarına engel olurken Medine’li müşriklerin karşı çıkamamasına önemli bir dayanak oluşturacaktır. Yine bu madde Yahudilerin Medine dışındaki güçlerle kendi başlarına anlaşma yapmalarını önlüyordu. Mekkeli müşriklerle Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 131 Müslümanlar ve Medine aleyhine anlaşma yapmaya kalkarlarsa suç işlemiş olacaklardı. Nitekim bu maddenin hükmünü çiğnediklerinde Müslümanlarla savaşmak zorunda kalmışlardır. Üzerinde ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey Allah ve Muhammed’e götürülecektir. Bu madde ortada artık tekbir devletin olduğunu ve devlet başkanının Muhammed Rasulullah olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Maddenin ikinci yönü, ortaya çıkacak sorunlarda Allah’ın istediği hükmü verecek olmasının dile getirilmesidir. Bu madde sadece müminleri bağlamamaktadır, çünkü birçok konuda Yahudilerde genel hükümlerin içindedir. Sorunun Allah’a götürülecek olması yapılan anlaşmanın üstünde Allah’ın hükmünün olduğunu vurgulamaktadır. Ortaya çıkan sorunla ilgili olarak Allah vahiy indirecek olursa ona itaat edilecekti. Allah’ın hükmü ve Muhammed Rasulullah’ın tercihi belirleyici üst hüküm kaynağıdır. Başka bir ifadeyle Kuran ve Sünnet belirleyici üst hüküm kaynağıdır. Savaş sırasında Yahudiler de müminler gibi kendi savaş giderlerini karşılayacaklardır. Yahudi Avf oğulları müminlerle bir camia oluştururlar. Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri kendilerinedir. Onlara bağlı olanlar içinde aynısı söz konusudur. Kim bir başkasına haksızlık eder veya suç işlerse sadece kendine ve ailesine zarar verir. (Benzeri madde diğer Yahudi topluluklara yönelik de vardır.) Yahudi topluluklarını Müslümanların Yönetimine bağlayan açık maddedir. Herkes dininde özgürdür, ama bir devlet olarak dış işlerinde Devlet başkanlığına bağlıdırlar. Dinler kendi içlerinde ve yaşanmalarında, hukuklarında özgürdürler. Ancak toplum olarak genel kurallara itaat edilecektir. Genel kurallar dinlerin farz ve haram ölçülerini ortadan kaldırmayacak, yok saymayacaktır. Bu ölçü Müslüman Devleti’nin önemli bir hukuki ve siyasi ölçüsü olmuştur. Daha sonra da bu maddenin karşılığı uygulanmaya devam etmiştir. Bu nedenle Müslümanların yönetimi dinlerin özgürlüğünü sağlamıştır. Bu madde aynı zamanda “Dinde zorlama yoktur, hiç kimse zorla Müslüman yapılmayacak veya 132 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müslüman olmaktan uzaklaştırılmayacak” ölçüsünün ilk ifadelerindendir. Yine haksızlık artık toplumsal değil, kişiseldir ve haksızlık yapanın diyetini velisi durumundaki ailesi ödeyecektir. Toplumun geneli suçlanmayacaktır. Önceki maddelere baktığımızda ailesinin gücü yetmiyorsa topluluklarının geneli ödeyecektir. Suçlu, sadece suçu işleyen ferttir. Tazminat ise önce ferdin, sonra ailenin ve sonra toplumun görevidir. Yahudilerden hiç kimse Muhammed’in izni olmaksızın Müslümanlarla birlikte askeri bir sefere çıkamayacaktır. Yahudilerin daha önce Medine’de yaptıkları bazı davranışları hatırlayalım. Kabilelerin bazılarıyla özel anlaşma yapıyorlar veya biz size yardım edeceğiz savaşa girin diyorlar ve kabileleri savaşa tutuşturabiliyorlardı. Artık Müslümanların arasına karışarak bizim de isteklerimiz var diyerek insanları birbirine kışkırtamayacaklar ve savaş sırasında bir takım oyunlarla bozguna neden olamayacaklardır. Bu ve diğer maddeler aynı zamanda kendiliklerinden başkalarıyla savaş anlaşması yapamayacaklarını ortaya koymaktadır. Varlıkları, kimlikleri, özel yaşantıları, dinleri yok sayılmıyor, yasaklanmıyor ancak dışa yönelik siyasi ve askeri güçleri ellerinden alınıyor. Bu sahifenin (belgenin) gösterdiği kimseler açısından Yesrib vadisi haram (kutsal ve güvenli) bir yer olacaktır. Yapılan anlaşmanın hangi toprakla geçerli olduğu da yazılarak yeni Müslüman Devleti’nin sınırları belirtilmektedir. O sınırlarda kim varsa artık bu toplumsal sözleşmeye göre hüküm ve yükümlülük içine girmektedirler. Rasulullah (s.a.v) Medine’nin sınırlarını insanlar görevlendirerek taşlar diktirerek belirgin hale getirmiştir. Kuzeyde Uhud dağı içine girmektedir. Güneyde Air dağına dayanmaktadır. Doğru ve batı da ise lav taşlıklarına dayanmaktadır. Yaklaşık 22 km çaplı bir dairelik alandır. Anlaşma hicretin ilk yılı içinde olduğundan şehrin adı henüz “Medine” olarak değiştirilmemişti. Ne Kureşyliler ne de onlara yardım edecek olanlar himaye edilmeyecektir. Yahudiler ve Müslümanlar Yesrib’e saldıran kimselere karşı yardımlaşma içinde olacaklardır. Yahudiler Müslümanları bir barış Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 133 anlaşmasına çağırırlarsa Müslümanlar katılacaktır. Müslümanlar çağırırsa onlar katılacaklardır. (Anlaşmada) Müslümanlarla aynı hükümlere tabi olacaklardır. Ancak din uğruna yapılan savaşlar hariçtir. Savunmada herkes kendisine ait bölgeden sorumludur. Mekkeliler veya Mekkeli müşrikler denmeyip Kureşyliler denmesine dikkat edelim. Kast edilen Mekkeli müşrikler ama düşman sınırlaması ve küçültmesi yapılmaktadır. Ayrıca Mekkeli müşriklerin geçmişte yaptıklarından ders alınıp ileride neler yapmak isteyecekleri iyi düşünülerek onlar kesin düşman olarak tanımlanmıştır. Müslümanların o dönemdeki temel düşmanı Mekkeli müşriklerdi. Bu nedenle düşmanla Müslüman Devleti dışında hiç kimsenin anlaşma yapamayacak olması önemliydi. Burada vatan savunmasıyla din için yapılacak savaşın ayrı ifade edilmesine dikkat edelim. Müslüman vatanını Allah rızasını isteyerek savunur ama her vatan savunması Allah rızası için yapılmaz. Kafir ve zalimler de vatanlarını savunabilirler. Bu nedenle olsa gerek ülke savunması o ülkedeki herkesi ilgilendirmektedir. Müslüman ve gayri Müslim herkes vatan savunmasına katılacaktır. Yine bu anlaşmada vatan savunmasına katılmayıp “güvenlikli yaşam vergisi” vermenin olmadığına dikkat edelim. Ülke dışındaki Allah rızası amaçlı savaşlarda ise Yahudilerin söz hakkı ve hak talebi hakkı yoktur. Müslüman Devleti dış siyasetini, iktisadi girişimlerini ve bunlara bağlı askeri tercihlerini istediği gibi düzenleyecektir. İnsan, hicret sonrası Mekkeliler Rasulullah’tan ve Müslümanlardan kurtuldular ve artık sorunları olmamalı diye düşünebiliyor. Ancak Medine Müslüman Devleti’nin kuruluşundaki Toplumsal Sözleşmesine baktığımızda ne Mekkeli müşriklerin Müslümanlardan vazgeçmediklerini, ne de Rasulullah’ın onlardan vazgeçmediğini düşünebiliriz. Onlarla Müslümanlara rağmen anlaşmalar yapılamayacak olması ve onların mallarının ve canlarının güvence içine alınmaması bunu düşündürmektedir. Rasulullah’ın ne kadar basiretle veya ne kadar Allah’ın rehberliğiyle hareket ettiğini hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz. Bu nedenle verilen kararları ve yapılanları, sadece üstün liderlik ve siyasi ileri 134 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak görüşlülük veya Allah’ın rehberliğiyle yaptığı şeklinde özelleştirmek istemiyorum. Ama genel olarak Allah’ın bizim bildiğimiz bilmediğimiz yollarla olan rehberliğini öncelikle düşünmek istiyorum. Anlaşmada müşriklerle ileride gelişebilecek çatışmalara karşı nasıl tedbirler aldığını görüyoruz. Toplumsal sözleşme sadece siyasi ve idari bir sözleşme değildir. Askeri hareketlere meşruiyet kazandıracak özellikler de taşımaktadır. Müslüman Devleti’nin kurulmasının ilanı ve meşruiyet belgesidir. Biraz Daha Düşünelim: Bu anlaşmaya bazıları anayasa demektedir. Bazı yönleriyle benzer ama çoğu yönüyle anayasalara benzemez. Anayasaların hukuki kuşatıcılık yönü ve yeni hükümler için bağlayıcılığı vardır. Ortak toplumsal sözleşme geneli kuşatıcı olması yönünle benzer, ama yeni konulacak kuralların ölçüsü olması yönüyle anayasalara benzemez. Anayasalar kendisinden sonra çıkacak her türlü kanuna, konulacak kurala ölçü olma iddiasındadırlar. Bu anlaşma metninin ise böyle bir özelliği yoktur. Daha sonra inen vahiyler ve Sünnet uygulamaları kendini bu metne göre ayarlamak durumunda olmamışlardır. Metni ret etmemiş ama her şeyini metnin sınırları içinde olmak gibi bir mecburiyete de sokmamıştır. Öte yandan anayasalar dile getirmeseler de toplumsal ortak ölçülere yönelik bir sözleşme özelliğindedirler. Medine vesikası bu yönüyle daha çok anayasalara benzemektedir. Mevcut anlayıştaki anayasa ölçülerine tam olarak sahip olmadığı için anayasa demek yerine toplumsal sözleşme demeyi daha doğru buluyorum. İlk yazılı toplumsal sözleşmelerden olması açısından da önemlidir. Yeni kurulan Müslüman Devleti’nin hukuki ve toplum açısından meşruiyeti ve daha sonraki toplumsal hareketleri için önemli bir dayanak oluşturmuştur. Bazı kabileler bu anlaşma dışına çıkınca bu metin nedeniyle hain olarak kabul edilmişlerdir. Rasulullah’ın böyle bir sözleşmeyi düşünmesi ve Medine’de yapılacak ilk işlerden biri olarak gerçekleştirmesi muazzam bir siyasi ileri görüşlülüktür. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 135 Anlaşmanın önemi muhacir ve ensar arasında bir anlaşma olmaktan ziyade Muhacirlerle Evs ve Hazrec kabileleri arasında ortak bir toplumsal sözleşmedir. Bir yandan Müslüman kimliği tanımlanırken ve diğerlerinden ayrılırken bir yandan Evs ve Hazrec kabilelerinin müşrikleri de sanki onlarda müslümanmış gibi anlaşmanın kapsamı içinde tutulmuştur. Bu tutum ilerisi açısından önemlidir. Medineli müşrikleri ayrı bir kimlik verilmemiş ve zaman içinde kendi kabilelerindeki Müslümanlar içinde erimesi sağlanmıştır. Yine Yahudiler yeni kurulan Müslüman Devletinin bir parçası haline gelmişlerdir. Anlaşmanın eşit tarafı olmaktan ziyade anlaşmanın şartlarını kabul eden bir toplum kesimi halindedirler. Çünkü anlaşmada nihai karar mercii Rasulullah’tır, Kuran’dır. Şu ya da bu topluluk değildir. Medine Toplumsal Sözleşmesi toplumlardaki farklı vahyi dinleri kabul etmiş ve farklı vahyi dinlerin kendi özel hukuklarının uygulanmasının yolunu açmıştır. Ancak dikkat edersek müşrikler için böyle bir tanımlama yapılmamıştır. Medine içinde adeta onlar yok sayılmıştır. Bunda onların ileri de Müslümanlaşacakları kabulü ve herkesi bağlayacak şekilde toplum kurallarının azlığı etkili olmuş olabilir. Genel kurallar yeterli görülmüş ve müşriklerin özel hayatını ilgilendirecek özel kurala ihtiyaç duyulmamıştır. Bugünki şartlarda yasal dayanağı olan kural olmaksızın nerdeyse adım atamıyoruz. Hemen her toplumsal hareketimizin kanuni bir yönü karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan bakılınca özel hukukun ancak vahyi dinlerin özel şartlarıyla bağlantılı olabileceğini, diğer alanlarda halkın din durumuna bakılmaksızın genel kanun kurallarına göre hareket edebileceği akla gelmektedir. Toplumsal sorumluluğun paylaşılması ve kişilerin özel hallerinden ziyade hukukun herkesi bağlama özelliğinin öne çıkarılması dikkat çekicidir. İşlenen suçun getirdiği külfeti toplum karşılayacak ama ceza verilmesi gereken bir durumsa ceza sadece suçu işleyene verilecektir. Suçun sadece şahsı bağlaması söz konusudur. Öte yandan toplumun en zayıfının hukuki yetkisi diğer fertlerin hukuki yetkilerine denk tutulmuştur. En zayıfın verdiği eman en güçlünün verdiği eman gibi kabul edilmektedir. 136 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ülkesi, halkı, merkezi yönetimi belirlenmiş, iç işlerinde özgür, dış siyasi ve askeri işlerde merkezi yönetime bağlı, ülke savunmasına herkesin katılma mecburiyeti olan bir siyasal ve hukuki yapılanma oluşturulmuştur. Rasulullah her işini meşru ve hukuki zemin içinde yapmıştır. Bu anlaşma da daha sonraki siyasi ve askeri davranışlar için meşru ve hukuki bir zemin oluşturacaktı. Anlaşmanın önemli bir özelliği de Müslümanları ayrı bir topluluk olarak tanımlarken ve Medineli müşrikleri ayrı siyasi bir topluluk olarak dile getirmemesidir. Ayni kabile içinde müşrikler ve Müslümanlar birliktedir ve anlaşmanın kabile düzeyindeki hükümleri Müslümanlar üzerinden dile getirilmektedir. Bu önemlidir. Çünkü başlangıçta çoğunlukta olan müşrikler zaman içinde Müslümanlaşmışlardır. Bir kısmı ise Müslümanlaşarak münafık olmayı tercih etmişlerdir. Anlaşma mevcut kabilelerin varlığını ret etmiyor ve onların kabileler düzeyinde sorunları nasıl çözeceklerine yer verirken, daha önce olmayan önemli bir farklılık getiriyordu. Müslümanlar kabilelerine bakılmaksızın ayrı bir topluluk olarak tanımlanıyordu. Böylece kabile sınırlarının dışına taşan ve birden fazla kabileyi de içine alan bir üst topluluğun varlığı ve asıl karar gücünün o topluluğa ait olduğu ortaya konuyordu. Muhacir, Ensar, Evs veya Hazrec yok sayılmadan bir üst topluluk olan Müslüman Ümmeti olmanın içinde yer alacak hale getiriliyordu. Yine dikkat etmemiz gereken bir yönü de Müslümanlar ayrı bir topluluktur denirken müşrikler için kabilesine bakmaksızın ayrı bir topluluktur tanımlaması yapılmıyordu. Müşriklerin bu siyasi ve hukuki anlaşmada müşrik kimliği ile tanınması yoktu. Kabilelerine bağlıydılar. Kabilelerinin ileri gelenleri Müslümanlar olduğundan onlar da zamanla Müslümanlar arasında eriyeceklerdi. Bu tavır siyasi olarak çok önemliydi. Medine’nin Sınırlarının Belirlenmesi Rasulullah (sav), Ka’b b. Malik’i Medine bölgesinin sınırlarını belirleyecek taşları dikmekle görevlendirdi. Sınırları kendisi tarif etti ve oralara işaret taşları konuldu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 137 Bu durum yazılı belgeye geçirildi (Hamidullah 1/193). Kuzeyde Uhud, güneyde Ayr dağları arası, doğu ve batıda lav taşlarının başladığı sınırlar Medine’nin sınırları olarak belirlendi diyebiliriz. Rasulullah aynı zamanda bu bölgenin Mekke’nin haram bölgesi gibi saygınlığı olan, savaşılmaması gereken bölge ilan ettiğini bildirdi. Nüfus Sayısı Yaptırılması Rasulullah Müslüman Devleti Kurulunca Müslümanların sayımını yaptırdı. Rivayetlere göre 1500 müslüman, 4000 kadar müşrik ve toplam 10.000 civarında insan vardı. 1500 müslümanın kaçının erkek, kaçının kadın veya çocuk olduğuna yönelik bilgileri bilmiyorum. Belki de sadece erkeklerden oluşan bir sayımdı. Yani buna göre Müslümanların insan sayısı daha fazla olabilir. Genel kabul 1500 sayısının hepsini kapsadığı şeklindedir. Öte yandan her geçen gün Müslümanların sayısı artmıştır. (Ahmet Bostancı, Kamu Hukuku Açısından Peygamberin Gayri Müslimlerle İlişkileri, İstanbul 2001, s:26) (Kapar 146). Ezan Okunmaya Başlandı Daha önce namaza çağırırken “Namaza toplanın” veya “Haydi namaza” diye yüksek sesle çağırma yapılıyordu. Hicri 1. Yıl içinde Ezan Rasulullah (s.a.v) tarafından Bilal’e öğretilerek okutulmuştur. Böylece toplumda 5 vakit İslam’ın halka ilanı ve halkın İslam’a çağrılması genele açık olarak tekrarlanmaya başlanmıştı. Toplumun Müslüman kimliğinin hissedilmesi ve oluşması açısından ezanın namaza çağırmanın dışında önemli sonuçları vardı. Halkın Temel İhtiyaçlarının Karşılanmasına Yönelik Düzenlemeler Yapıldı Ensarın bağışladığı ev, bahçe ve tarlalar ihtiyaçlarına göre sahabe arasında dağıtıldı. Kırlık bölgeden yeni tarla ve bahçelerin oluşturulması teşvik edildi. Yeni yer sahiplerine oranın kendisine ait olduğunu 138 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak gösterir belgeler verildi. Böylece tapu düzeni uygulanmaya başlandı. Yeni evler yapıldı. Halkın genelinin faydalandığı tuz yatakları, su ve otlaklar gibi bölgeler özelleştirme dışı bırakıldı ve halkın geneline açık bırakıldı. Yahudinin mülkü durumunda olan ve halkın suyu yüksek ücretle içtiği bir kuyunun satın alınması sağlandı. Rasulullah’ın isteğiyle Osman yüksek fiyata kuyunun kullanım hakkının yarısını satın aldı ve Müslümanların ücretsiz su almasını sağladı. Müslümanlardan geliri azalan Yahudi kuyunun tamamını Osman’a sattı ve Osman da tamamını halk faydasına vakfetti. (Vatandaş, s:2/47) Müslümanların Müslüman Devleti’ne Hicret Etmeleri Teşvik Edildi. Müslüman Devleti Medine’de kurulunca özellikle Mekke’de müşriklerle birlikte yaşayan Müslümanların Medine’ye hicret etmeleri teşvik edildi. Bunun o dönüm içinde büyük faydaları vardı. Müslüman Devleti’nin insan ve asker gücünü artırıyordu. Yeni Müslüman olanların haklarının daha iyi korunmasını ve müşriklerin arasında kaybolup gitmesini önlüyordu. Müşrikleri saflaştırıyordu. Müşriklerle yapılacak bir savaşta içlerinde Müslümanlar varsa onlar da zarar görecekti ve yine savaşa katılan Müslüman Devleti askerlerinin biz kiminle savaşıyoruz sorusuyla karşılaşılacaktı. Kendilerine yazık edenlerin melekler canlarını aldıkları zaman onlara: "Ne yaptınız bakalım?" deyince, "Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik" diyecekler, melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" cevabını verecekler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir!(97) Çaresiz kalan, yol bulamayan zavallı erkek, kadın ve çocuklar müstesnadırlar (98). İşte Allah'ın bunları affetmesi umulur. Allah Affedendir, Bağışlayan'dır(99). Allah yolunda hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet eder(Nisa 97-100). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 139 Müslüman Devleti’ne hicret mecburiyetinin en önemli amacı Mekkeli müşriklerin gücünü kırmak ve Medine Müslüman Devleti’nin gücünün artırmaktı. Mekke, Müslüman Devleti yönetimine katılınca hicret etmek mecburiyeti kaldırıldı. Mekke alındıktan sonra Rasulullah: “Mekke’nin fethinden sonra hicret yoktur. Cihad ve niyet vardır. Cihada çağrıldığınızda hemen katılın” diyordu. Çevre kabileler Müslüman olduysa yerlerinde kalıyorlardı. Ama tek tek Müslüman olanlar özellikle Medine’ye hicretle görevlendiriliyordu. Toplumun Yeni Müslüman Devletine Karşı Konumlanması Muhacir ve Ensar’dan oluşan Müslümanlar Rasulullah çevresinde kenetlendi. Kabile ve bölge kökenleri yok sayılmamakla birlikte Rasulullah çevresinde tek bir topluluk, ümmet olmayı seçtiler. Yahudiler önce Medine Toplumsal Sözleşmesine katılarak anlaşmayı ve yeni devletin özerk vatandaşı olmayı seçtiler. Sonra anlaşmalara uymamaya, Rasulullah’a suikaste ve Mekkeli Müşrikleri savaşa çağırarak onlarla işbirliğine yöneldiler. Yahudilerin yaklaşık 4000 civarında oldukları sanılmaktadır. Medineli müşrikler bekle gör siyaseti izlediler. Kim güçlü ve galip gelirse ondan yana tavır almayı seçtiler. Müslüman Devleti’in başlangıcında yaklaşık 4000 civarında oldukları sanılıyor. Kavmin hedeflenme, düşünce ve duygu olarak güçlü kısmı Müslümanlar olduğu için geriye kalan müşrikler sayı olarak çok olsalar bile akıntıya teslim olmaya başlamışlardır. Zamanla Müslümanlaşmışlardır. Bir kısmı ise münafıklaşmış ve münafıkların sayısını artırmışlardır. Münafıklar zümresi türedi ve dış uygulamada İslam’a itaat ettiler ama içten içe müşriklerle ve Yahudilerle işbirliği yapmanın çaresini aradılar ve toplumsal düzenin bozulmasına çalıştılar. Sayıları tam bilinmemektedir ve zaman zaman 300 kişisi birlikte hareket edebiliyordu. Zamanla münafıklar da Müslüman toplum içinde erimeye ve etkisizleşmeye başladı. Mekkeli müşrikler ise açık düşmanlık ve savaş hali ilan ettiler. Müslümanlar onların işkence ve baskısı nedeniyle hicret etmişlerdi ve bu nedenle Müslümanlarla onlar arasında zaten fiilen çatışma vardı. 140 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müslüman Devleti’ni yok etmek için savaşlara girdiler. Bu nedenle Müslümanların Mekkeye yönelik kervan yolu kesme veya başka türlü silahlı saldırıların hepsi meşru bir zemine dayanmaktadır. Hudeybiye anlaşmasında düşmanlığı biraz durdurmayı kabul ettiler. Ama sözlerinde durmadılar. Mekke’nin Müslüman Devleti yönetimine girmesine kadar savaşlarını sürdürdüler. Savunma Harbine İzin Verildi Mekkeli Müşrikler Müslümanların Peşini Bırakmadı Mekke döneminde Müslümanların kendilerine karşı kullanılan şiddete ve öldürmelere karşı şiddet kullanmalarına genel olarak izin verilmemişti. Rasulullah’ın hicret etmek zorunda kaldığı suikast girişimiyle birlikte artık Mekkeli müşrikler Müslümanlara tam ve açıktan harp ilan etmişlerdi. Muhacirlerin mallarına da el koydular. Rasulullah müşriklerin harp ilan ettiği şartlar altında Medine’ye geldi ve Medine Müslüman Devleti’ni kurdu. Bu arada Mekkeli müşrikler de boş durmuyorlardı. Yahudilere ve Medineli müşriklere gönderdikleri tehdit mektuplarıyla onların Rasulullah’ı Medine’den çıkarmalarını, aksi takdirde kendileriyle savaşacaklarını bildiriyorlardı. Medineli müşriklere: “Bizimle sizin aranızda çıkacak harp Araplar arasında çıkabilecek harplerden daha ızdıraplıdır. İçimizde konumu ve soyu yüksek birine sahip çıktınız. Bu sizin için bir utançtır. Bizimle onun arasından çekilin. Eğer o hayırlıysa onunla şerefleniriz, kötüyse yükünü çekmek bize düşer” diye mektup gönderdiler (Şulul, 294/ İbn Habib 271) Medineli müşriklerin liderliğini yapan Abdullah b. Ubey b. Selül’e: “Siz bizim adamımıza kucak açıp barındırdınız. Lat ve Uzza’ya yemin ederiz ki ya onu veya oradan kovarsınız ya da biz topluca gelip sizin savaşçılarınızı öldürürüz, kadınlarınızı ve çocuklarınızı esir almak için hep birlikte üzerinize yürüyeceğiz” dediler. Abdullah b. Ubey Müslümanlara karşı savaşmaları için Medineli müşrikleri kışkırtmaya başladı. Rasulullah onlara yatıştırıcı konuşma yaparak: “Kureyş’in tehdidi size çok tesir etti. Onların tehditi herhalde kendi kendinize tuzak Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 141 kurmanızdan daha tehlikeli olamaz. Oğullarınız ve kardeşlerinizle çarpışmak mı istiyorsunuz? Birbirinizle savaşarak Kureyş’in size yapamadığını kendi kendinize yapmış olursunuz, çocuklarınızı öldürürsünüz” gibi sözlerle durumu yatıştırdı. (Şulul, s:294/ Ebu Davut, el harac vel İmare 3004) Benzeri tehdit mektubunu Bedir savaşı sonrasında Yahudilere gönderdiler: “Siz güçlüsünüz ve kaleleriniz var. Ya adamımızla savaşırsınız, ya da biz gelir sizinle savaşırız.” Bundan sonra Yahudi Nadir oğulları Rasulullah’a suikast yaptılar ama başarısız oldular. (Şulul, s:294) Hac 38-41 ayetleri inzal olduktan sonra Müslümanlara silahlı saldırılara silahla karşılık verme izni verildi. Allah şüphesiz inananları savunur, çünkü hainleri ve nankörleri hiç sevmez(38). Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselere karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir'dir(39). Onlar haksız yere ve "Rabbimiz Allah'tır" dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür(40). Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar, zekat verirler, uygun olanı emrederler, fenalığı yasak ederler. İşlerin sonucu Allah'a aittir (Hac 38-41). Cuheyne Kabilesi Müslüman Devleti’ni Tanıdı Ve Anlaşma Yaptılar Medine yakınındaki Cuheyne kabilesi Müslüman olarak Rasulullah’a tabi oldular. Bedir savaşına da katıldılar. Böylece İslam Medine çevresinde yayılmaya ve Medine Müslüman Devleti çevre kabilelerce kabul edilmeye başladı (İbn Sa’d 1/333). Başka rivayette Müslüman olmadıkları ama saldırmazlık anlaşması yaptıkları bilgileri vardır. Sonradan Müslüman oldular denilmektedir. 142 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müşriklere Öncelikli İktisadi Ve Uluslararası İtibar Zararı Verildi. Rasulullah Mekkeli müşriklerin Şam tarafına olan ticaret yolunu kesecek ve onların uluslararası itibarını düşürecek “Seriyye: akıncı” denilen küçük askeri seferlere izin verdi. İlk askeri birlik 1 Ramazan H 1/ Mart 623 de Kızıldeniz tarafına gönderildi. Hicretin yedinci ayıydı. Hamza b. Abdulmuttalip komutasındaki 30 kişilik bir birlik Ebu Süfyan yönetimindeki 300 kişilik kervanla karşılaştı. Araya giren Mucdi b. Ömer el Cuheni savaşı engelledi. Rasulullah Hamza’ya ilk defa sancak verdi, beyaz sancak (Liva) kullanılmaya başladı. Rasulullah’ın sancağının (liva) beyaz ve bayrağının (raye) siyah olduğu rivayetleri vardır. Hayber savaşından sonra liva ve raye birlikte kullanılmıştır. Öncesinde ise liva kullanılmıştır (Şulul 297/İbn Sa’d 2/29). Hicretin 8. Ayında, Nisan 623 de Rabiğ seferi denilen 60 kişilik bir askeri birlik gönderildi. Hicretin 9. Ayında, Mayıs 623 de Harrar denilen küçük askeri sefer düzenlendi. Rasulullah’ın Askerlere Tavsiyeleri Rasulullah askeri birlik gönderince onlara mutlaka bir takım tavsiyelerde bulunurdu. Rasulullah’ı tanımakta yardımcı olacağı düşüncesiyle o tavsiyelerin bir kısmını burada özetlemek istiyorum. İfadeler Rasulullah’a ait değildir, anlam olarak ifade edilmiştir: Allah’tan korkun. Allah’a isyan olan emirlere itaat etmeyin. Allah’a isyan olmayan durumlarda başkanlarınıza itaat edin. Fesad ve isyan içinde olmayın. Askerlere iyi muamele edin. Vardığınız yerde ani baskın yapmayın. Ezan sesi varsa savaş açmayın. Savaş açmadan önce mutlaka İslam’a davet edin. Müslüman olurlarsa neler kazanacaklarını ve olmazlarsa neler kaybedeceklerini Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 143 anlatın. Müslüman olmayı kabul edenin Müslüman olduğunu kabul edin (Müslüman saymamak için bir takım bahaneler aramayın). Nefret ettirmeyin, müjdeleyici ve kolaylaştırıcı olun, zorlaştırmayın. Karşı taraf saldırmıyorsa saldırmayın. Sizinle savaşmayanla savaşmayın. Saldıracağınızda Allah’ın ismiyle saldırın ve Allah’ı çokça anın. Savaş sırasında haddi aşmayın, gereksiz öldürme ve intikam içinde hareket etmeyin. Kadın, çocuk, yaşlı, kendini ibadete verenleri ve sizinle savaşmayanları öldürmeyin. Meyve ağaçlarına, ekinlere, bağlara zarar vermeyin. Hayvanları yemek dışında öldürmeyin. Ölülere özel olarak zarar vermeyin. Müslümanın öldürmesi de ihsan üzeredir. Esirlere iyi muamele edin. Onları yedirin ve çıplak olanlarını giydirin. Yağmalama ve fuhuş yapmayın. İhanet etmeyin. Ganimetleri adaletle dağıtın ve ancak dağıtımdan sonra onları kullanın. Karşı tarafla anlaşma yaparsanız Allah veya Rasulullah adına değil, kendi adınıza anlaşma yapın. Allah ve Rasulullah adına neyin iyi ve gerekli olduğunu biz bilemezsiniz. Allah’a ve Rasulullah’a isyan olacak şekilde anlaşma bozmanın günahı, kendi sözünüzden dönmenizden daha fazladır. (Buhari, Müslim ve diğer hadis kaynakları; Serahsi, şerhul siyeril kebir 1/61-66; Kapar, 169-70). Kervanlara Yönelik Seferlerin Sonuçları Mekkeli müşrikler Müslümanları hicret sonrasında kendi hallerine bırakmamışlardı. Yahudilerin de kışkırtmalarıyla Medinelilerin muhacirleri ve Rasulullah’ı sürmelerini, öldürmelerini, yapmazlarsa onlara karşı savaş açacaklarını bildiren mektup ve haberler gönderiyorlardı. 144 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Daha öncede Müslümanlara kendi ülkeleri olduğu halde Mekke’de yaşama hakkı tanımamışlardı. Hicret edenlerin mallarına el koymuşlardı. Rasulullah bazen kendisi bazen de başkalarının komuta ettiği küçük askeri birlikleri Suriye Mekke kervan yolunun geçtiği batı bölgelerine gönderdi. Kervanlara yapılan seferlerle onların düşmanlıklarına artık silahla karşılık verileceği ortaya konulmaktadır. Bu küçük askeri seferlerin bir amacı Mekkeli müşriklere iktisadi olarak zarar vermektir. Diğer amaçları ise Mekkeli müşriklerin kışkırttığı Mekke dışındaki irili ufaklı müşrik kabilelerin Medine’ye saldırma isteklerini kırmaktır. Müslümanlar olarak “Bölgede hâkim biziz, söz sahibi biziz” hissi vermektir. Genç Medine Müslüman Devleti’ni gelecek tehlikelerden korumaktır. Müşrik kervanlarına yardım edebilecek küçük kabilelerin yardımlarının önü kesilmektedir. Yine küçük çevre kabileler üzerinde duygusal, siyasi ve askeri üstünlük kuruluyordu. Onlar ya Müslüman oluyor, ya da Müslümanlarla saldırmazlık anlaşmaları yapıyorlardı. Bu Müslüman Devleti’nin etkinlik alanının genişletilmesi ve artık resmen tanınması demekti. Mekkeli müşriklerin çevre kabileleri Müslümanlara karşı kışkırtmalarının ve kuşatmalarının önü kesiliyordu. Nitekim müşrikler bu kışkırtma ve harekete geçirme, işbirliği yapma girişimlerini defalarca yapacaklardı. Örneğin Medine’ye yakın Fihr kabilesinden Kurz b. Cabir’in komuta ettiği kabilenin adamlarından ve Mekkeli müşriklerden oluşan bir düşman birliği Medine’nin kenar mahallelerine saldırdı, mallarını aldı, adamları öldürdü (Hamidullah 1/221). İktisadi Alan İhmal Edilmedi Medine’de Müslümanlara Ait Pazaryerinin Belirlenmesi Medine’de pazaryerlerinin hâkimiyeti genelde Yahudilerdeydi. İstedikleri gibi idare ediyor ve vergi alıyorlardı. Yahudiler pazaryerinde satış yapmak isteyenlerden büyük vergiler alıyordu. Hicretin ilk yılı için Rasulullah başta Yahudi Kaynuka oğullarının pazaryeri olmak üzere pazaryerlerini inceledi. Sonra bugün de büyük Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 145 çarşı görevi gören yeri pazaryeri olarak belirledi. Müslümanlar orada mallarını satacaklar ve vergi vermeyeceklerdi. Müslümanların o pazaryerinde ücretsiz olarak alışveriş yapmaları sağlandı. Pazarda ticaretin kuralları belirlendi. Satanlar ve alanlar kandırılmayacak ve ticarette yalan olmayacaktı. Pazaryeri belirli satıcıların tekelinde olmayacak, satıcılar günlük olarak pazarda kendilerine yer bulabileceklerdi. Sabahleyin pazaryerine gelen neresi boşsa orada tezgah açıp satacaklarını satabilecekti. Medine dışından mal getirenlerin malları pazara çıkmadan ve onlar pazarın fiyat değişimini tanımadan birileri o malları yoldayken alıp kendisi yüksek fiyatla satamayacaktı. Bu üreticinin maduriyetini önlemekte ve aracıların yüksek karlarla satış yapmasının önünü kesmekteydi. Böylece Medine Müslüman Devleti’nin çarşı pazarının Yahudilerin baskınlığında kalması ve adaletsiz uygulamalar önlenmiştir. İktisadi yeterlilik ve özgürlük diğer özgürlükleri korumak açısından önemli bir yardımcı unsurdur. 146 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 2: HİCRİ 2. YIL Aşure Orucunun Tutulması İstendi Halkın Aşure orucunu tutması tavsiye edildi. Rasulullah aşure orucunu Mekke döneminde tutardı. Medine’de Yahudilerin de tuttuğunu gördü. Sahabeye de özellikle 9-11 Muharrem günleri arasında tutmalarını emretti. Sadece muharrem günü veya sadece Cuma günü oruç tutulması hoş görülmedi. Daha sonra Ramazan orucunun farz olmasıyla aşure orucunu tutmak emir olmaktan çıkarıldı. Hadis Rivayetini Düşünelim: Ayşe valide: “Cahiliye devrinde Kureyş aşure günü oruç tutardı. Rasulullah da tutardı. Medine’ye hicret edince tutmaya devam etti ve sahabeye de tutmalarını emretti. Ramazan orucu farz olunca bu orucu tutmayı bıraktı. İsteyen tuttu, isteyen bıraktı” dedi (Buhari, savm 31/1,68). Rasulullah’ın İlk Askeri Seferi, Ebva Seferi Rasulullah’ın katıldığı askeri seferlere “Gazve” denilmektedir. Sadece sahabenin yaptığı askeri seferlere ise “Seriyye” denilmektedir. Rasulullah 2 H Safer ayında / Ağustos 623 de Ebva (Veddan) denilen bölgeye, batıya doğru ilk askeri seferine çıktı. Medine’de Devlet başkanlığına vekil olarak Sa’d b. Ubade’yi bıraktı. Savaş olmadı. Ebva ve Veddan birbirine 10 km kadar yakın olan iki bölgedir. Bu nedenle bu Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 147 sefer ikisinin adıyla da anılmaktadır. Rasulullah 12 Safer ve 1 Rebiülevvel arasında 15 günlük süreyle ilk askeri seferini yapmış oldu. Annesinin mezarının da bulunduğu, Medine’nin 200 km kadar güneyindeki Ebva (Veddan) bölgesine yaptı. Bölgedeki Damra oğullarıyla saldırmazlık anlaşması yaptı. Anlaşmada: “Bu Rasulullah Muhammed’den Damra oğullarına yazıdır. Onlar malları ve canlarında güven içindedirler. Onlara saldıranlara karşı onlara yardım edilecektir… Müslümanların Allah’ın dini için savaşa çıkmaları dışında, Rasulullah onları yardıma çağırdığında katılacaklardır. Bu konuda Allah’ın ve Rasulullah’ın koruması onlarındır. Onlar anlaşmaya sadık kaldıkları sürece onlara yardım edilecektir” (İbn Sa’d 2/8). Anlaşmanın saldırmazlık ve askeri dayanışma anlaşması olduğuna ve cizye veya Müslüman olma şartı taşımadığına dikkat edelim. Yine Rasulullah Medine’yi yönetimsiz bırakmamış yerine vali bırakmıştır. Allah için savaş ile ülke savunması ayrı değerlendirilmiştir. Allah için savaşta genelde Müslümanların olması istenirken ülkeyi korumak için savaşta ehl-i kitaptan veya müşriklerden yardım alınabileceğini görmekteyiz. Çünkü Medine savunmasında ehl-i kitap olan Yahudiler de Medine Vesikası gereği savunmaya katılmak zorundaydılar. Mekkeli Müşriklerin Burnunun Dibine Askeri Sefer Düzenlendi, Nahle Seferi Hicri 2. Yılında Recep ayının son günlerinde /Ocak 624 Rasulullah Abdullah b. Cahş’a bir mektup vererek onun komutasında bir askeri birliği gönderdi. Recep ayı haram aylardandır. Bedir savaşından 2 ay önceydi. Rasulullah nereye niçin gidileceğini gizli tuttu. Kâtibi Ubey b. Ka’b’a bir mektup yazdırdı. Mektubu Abdullah b. Cahş’a verdi ve Medine’nin doğusuna doğru 2 gün yol aldıktan sonra mektubu açmasını ve gereğini yapmasını söyledi. Abdullah’la birlikte 8-12 kişilik bir askeri birlik hareket etti. Varması gereken yere varınca mektubu açtı. “Bu yazıyı okuyunca Mekke ve Taif arasındaki Nahle bölgesine gideceksiniz. Burada Kureşylileri gözleyecek ve onlar hakkında edindiğiniz bilgileri 148 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak getireceksiniz, isteyen sefere devam etmeyebilir” diyordu. Mektuba göre Taif- Mekke arasında 2 günlük yol sonrası varılacak Nahle bölgesine kadar gidilecekti. Bu hicretten sonraki 8. Askeri seferdi. Burası aynı zamanda Mekkelilerin büyük pazaryerine yakındı. Yanındakilerin devam edip etmemekte özgür oldukları belirtiliyordu. Hepsi görev yerine gittiler. Kuru üzüm yüzlü kervanla karşılaştılar. Kervanbaşını öldürüp 2 esir aldılar. Kervanı ele geçirdiler. Abdullah, ganimetin 1/5 Rasulullah’a gönderdi. Medine’ye döndüklerinde Rasulullah’tan azarlanma gördüler. Çünkü görev dışına çıkmışlardı ve aynı zamanda Haram ayda kan dökmüşlerdi. Rasulullah durumu öğrenince kızdı. Öldürülenin diyetini ödedi. 1,5 ay sonra Bedir savaşı oldu. (Hamidullah 1/222, Beyhaki 3/18). Askeri seferlerde ilk kan, ilk esir, ilk ganimet alınmış oldu. Medine Müslüman Devleti’nin askeri birlikleri Mekke’nin burnunun dibinde kervan basması Mekkeli müşrikleri itibarını düşürdü ve endişelendirdi. Müşrikler bu durumu dillerine doladılar. Mekkeliler Nebiyi Mekke’den, kendi ülkesinden çıkarmakla asıl günah işleyen durumundaydılar. Ancak Müslümanları haram ayda savaş yapmakla suçladılar. Böylece Müslümanları diğer insanların gözünde suçlu duruma düşürecekler ve kendilerini haklı göstereceklerdi. Yine Müslüman olanlar açısından da haram aylara hürmet esastı. Bazı insanlar bu durumdan rahatsız olup Müslüman olmaktan vazgeçebilirdi. Onların bu çabası Müslümanlar aleyhine Mekke dışındaki müşrikleri kışkırtmaları açısından önemliydi. Allah, Bakara 217 ayetiyle asıl suçlunun onlar olduğu gerçeğini onların ve taraftarlarının yüzlerine vurdu. Haram ayda savaş yaptılar şeklindeki ilk görünüşte haklı görünen toplumsal ikna çabalarını tersine çevirmeye yardımcı olmuştur. Ayrıca haram ay olan Recep ayından sonraki haram ay olmayan Şaban ayında inzal olan ayetlerle Müslümanlara müşriklerle savaşmaları için tam destek verdi. Bu müşrikler için ciddi bir tehditti. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Sana hürmet edilen ayı, o aydaki savaşı sorarlar. De ki: "O ayda savaşmak büyük suçtur. Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkâr etmek, Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 149 Mescidi Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur. Fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyüktür". Güçleri yeterse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşa devam ederler. İçinizden dininden dönüp kâfir olarak ölen olursa, bunların işleri dünya ve ahirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır, onlar orada temellidirler(217). İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler Allah'ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder (Bakara 217,218). Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez(190). Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescidi Haram'ın yanında, onlar savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa onları öldürün. İnkar edenlerin cezası böyledir(191). Vazgeçerlerse onları bağışlayın; şüphesiz Allah bağışlar ve merhamet eder(192). Fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dini ortada kalana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse sataşmayın. Zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur(193). Hürmetli ay, hürmetli aya mukabildir, hürmetler karşılıklıdır; o halde, size tecavüz edene (saldırana), size saldırdıkları gibi saldırın. Allah'tan sakının ve Allah'ın sakınanlarla beraber olduğunu bilin(194). Allah yolunda sarf edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, işlerinizi iyi yapın. Şüphesiz Allah iyi iş yapanları sever (Bakara 190-195). Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır(214). Sana, ne sarfedeceklerini sorarlar, de ki: "Sarfedeceğiniz mal, ana baba, yakınlar, yetimler, düşkünler, yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah şüphesiz bilir"(215). Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir (Bakara 214-216). 150 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Biraz Düşünelim: Bu askeri birliğin amacı istihbarat toplamaktı. Gönderilişinde bile nereye gidecekleri kendilerine bildirilmeden 2 gün başka yöne gittikten sonra kendilerine verilen mektuptaki görevi yapmaları istenmişti. Böylece başkaları bu gurubun nereye gittiğini öğrenemeyeceklerdi. Gurup görevini önceden bilseydi, bazıları belki Medine’de görevlerini ağızlarından kaçırabilirdi. Bu birlik Mekke’nin çok yakınında ve daha güneyinde bulunan bölgeye kadar giderek Mekkelilerin Müslümanlara saldırı için muhtemel hazırlıklarını ve Şam ticareti için doğu yolunu kullanıp kullanmadıklarını öğrenecekti. Görev hatası yaptılar ve saldırmak görevleri değilken müşrik kervanına saldırdılar. Ama Rasulullah onları cezalandırmadı ve onların yaptığı hukuki hatanın cezasını ödedi. Öldürülen müşrike diyet ödedi. Rasulullah siyasi olarak adamlarını korurken ve onları toplumdan, kendisinden uzaklaştırmazken uluslararası hukukun gereğini de yapmaktadır. Mekkeli müşrikler düşman olduğu halde savaş dışı bir yolla öldürülen adamlarının diyetini ödüyordu. Düşmanlıkla adalet ve hukuk içinde kalabilmenin dengesini göstermektedir. Kuran, Medine Müslüman Devleti’nin yaptığını meşru bir savunma olarak sunmuştur. Mekkelilerin toplumsal itibarının, yaptıklarının meşruluğunun sarsılmasına yardım etmiştir. Aynı zamanda Mekkeli müşriklerin burnunun dibine kadar uzanan ve kervanlarını vuran bir Müslüman Devleti gücü olduğu ortaya çıkmıştı. Çevre kabileler Medine Müslüman Devletinin gücünden çekinmeye başlamışlardır. Rasulullah siyasi ve askeri olarak ileriye dönük neler düşündüğünü genelde açıklamamış diye düşünebiliriz. Ama istihbarata daha ilk günden çok önem verdiğini görüyoruz. Rasulullah’ın tedbiri ile Allah’ın takdiri farklıydı. Siyerde yaşananları bu açıdan düşünürsek Rasulullah’ın tedbiriyle Allah’ın takdirinin her zaman aynı olmadığını görürüz. Hayatta işler sadece tedbirlerle yürümez. İnsan tedbirler almakla görevlidir, ama Allah irade ederse Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 151 takdirini tedbire göre yürütür veya takdiri tedbirin önüne geçer. Bu küçük askeri ekibin görevi sadece istihbarat toplamak olduğu halde yaptıkları hatanın önemli olumlu sonuçları olmuştur. Müslüman insan tedbirini alır ve Allah’ın takdiri için Allah’a tevekkül eder, Allah’ın takdirine razı olur. Kıble Kudüs’ten Kâbe’ye Çevrildi Rasulullah’ın Mekke’de iken Kudüs’e doğru namaz kıldığı ve hicretten sonra da bir müddet Kudüs’e doğru namaz kaldığı bilinmektedir. Rasulullah hicret etmeden önceki dönemde Medine’deki Müslümanlar da Kudüs’e doğru namaz kılıyordu. Yahudiler: “Bize muhalifet ediyor ama kıblemize dönüyor, ona kıblenin neresi olduğunu biz öğrettik” gibi sözlerle Müslümanları aşağılıyorlardı. Rasulullah Kâbe’ye dönmeyi çok istiyordu. Ama Allah’tan izin gelmediği sürece değişiklik yapamıyordu. İlk kıblenin Kudüs’e doğru olmasına yönelik bir ayet görmüyoruz. Ama bu tercihin yine Allah’ın isteğiyle olduğunu anlıyoruz. Eğer sadece Rasulullah’ın isteğiyle olsaydı istediği zamanda onu tekrar Kâbe’ye doğru çevirirdi. Mekke’deyken Kudüs’e doğru kılmanın gereği hicret birlikte bitmişti. Ama Rasulullah Medine’de 16-17 ay kadar istemediği halde Kudüs’e doğru namaz kılmaya devam etmek zorunda kalmıştır. Nihayet hicri 2. Yılda Şaban’ın 15 inde (Şubat 624), öğlen namazının ikinci rekâtından sonra Kıblenin yönü Kâbe’ye döndürüldü. (Başka bir rivayet 17 Recep günü demektedir). Hicretten 16-17 ay geçmişti. Rasulullah Medine kenar mahallesindeki Seleme oğullarının evinde başsağlığı ziyaretindeydi ve öğle namazını orada kıldırmıştı. Öğle namazı sırasında ayet geldi ve Rasulullah hemen cemaatın arkasına, Kâbe tarafına geçti, cemaat de yön değiştirdi. Namazlarını iki kıbleli olarak tamamladılar. İkindi namazı ise Nebevi mescidde Kâbe’ye doğru tam olarak kılındı. Bu arada Rasulullah ile ikindi namazını kılan bir kişi Kuba’ya gelince Kudüs’e doğru namaz kılındığını gördü ve onların yönünü Kâbe’ye çevirtti. Bu namaz ikindin veya sabah namazıydı diyenler de var. (Umeri, s:168/ Fethül Bari 1/97). 152 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnud olacağın kıbleye seni elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir; bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin. Doğrusu Kitap verilenler, bunun Rab'lerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından gafil değildir (Bakara 144). İnsanların beyinsizleri, "Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?" diyecekler; de ki: "Doğu ve batı Allah'ındır. O, dilediğini doğru yola eriştirir" (Bakara 142). Yahudiler: “Muhammed bizim kıblemizi kıskançlığından terk etti. Bizim kıblemiz nebiler kıblesidir. Öyle kalsaydı bizim beklediğimiz nebi olduğuna inanırdık” şeklinde toplumsal iknaya yöneldiler. “Onların önceki kıbleye yönelik kıldıkları namazları boşa gitti dediler. Allah cevap verdi, Münafıklar: “Memleketini özledi ve kıblesini değiştirdi” dediler. Müşrikler: “Dinini şaşırmıştı, nihayet doğru yolu gördü” diyerek Rasulullah’ın müşrikliğen döneceğini iddia etmeye başladılar. Bazı Müslümanların içine sıkıntı ve şüphe geldi. Allah onların sıkıntısını giderdi. Yahudilerin ve müşriklerin itirazlarına Kuran ile cevap verdi, Müslümanların daha önce Kudüs’e doğru kıldıkları namazlarının boşa gitmediğini, Allah’ın onları kabul ettiğini bildirdi. Biraz Düşünelim: Tagutilerin en küçük bir fırsatı kaçırmadıklarını, Müslümanlara ve İslam’a saldırmak için kullandıklarını görüyoruz. Yahudiler: “Kıskandı, şaşırdı. Önceki amelleri boşa gitti”; münafıklar: “Muhammed vatan özleminden kendi ülkesine yöneldi”; müşrikler: “Daha önce sapıtmıştı, şimdi gerçeği anladı, gerçeğe döndü” gibi sözel saldırılara başladılar. Her birin saldırısı toplumun farklı anlayışlarına yöneliktir. Konu üzerinde düşünürsek, buna benzer söylemlerin toplumun hangi kesimlerini nasıl etkileyeceğini açıkca görürüz. Böylece Müslüman toplumunu parçalayacaklar ve yeni Müslümanların oluşmasını önleyeceklerdi. Tagutilerin bu halleri yaratılıştan gelen halleridir ve tarih boyunca değişmemiştir, değişmeyecektir. Bu nedenle sözel ikna çabalarına, haberlere, Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 153 tanımlamalara karşı Müslümanlar uyanık olmalıdırlar. Bu bir imtihandı, Müslümanlar kazandı diyebiliriz. Rasulullah’ın Kudüs’e doğru namaz kılmasının emrini Kuran’da görmüyoruz. Kendiliğinden yapsa kendisi değiştirebilirdi. Çok istediği halde kıbleyi Kâbe’ye çevirememiştir. Önceki hali de Allah’ın emri olmalıdır. Mekke döneminde müşriklerdin kıblesinden ayrı durmuştur. Medine’de ise Yahudilerin kıblesinden ayrı durmuştur. Böylece geçici dönemde Müslümanlarla tagutiler arasında fark oluşturmuştur. Kıbleni aslına çevrilmesini Allah nasip etmiştir. Kıblenin değişmesi İslam’ı kendi dini olduğu için tutmakla, Allah istediği için tutmayı birbirinden ayırttırmıştır. İslam’ı bir inanış ve yol olarak putlaştırmayı önlemiş ve sadece Allah’a bağlanılması gerektiği gösterilmiştir. Bazen insan Allah adına başlasa ve yapsa bile kendi yaptığını, kendi tercihini temel neden, temel amaç haline getirir ve doğru tersine ise doğruyu kabul edemeyecek hale gelir. Müslümanların İslam’a bağlılıkları sadece İslam olduğu içinse, doğru gördükleri içinse veya başka gerekçelerlerse kıblenin değiştirilmesiyle onların hepsi siliniyordu. İslam’a Allah emrettiği için bağlanacaklardı ve Allah İslam’ı istediği gibi emrederdi. Bağlanma nedenleri İslam onların dini olduğu için veya onlara dünyalık menfaat, şeref, üstünlük sağladığı için olmamalıydı. Sadece ve sadece Allah rızası için olmalıydı. Müslümanlar da insandır. Basın yayının etkisinde kalabilmektedirler. Tagutilerin yaptıkları telkinlerden etkilenenleri olabilmektedir. Nitekim kıblenin değiştirilmesi olayında tagutilerin de etkisiyle bazı Müslümanların İslam’ı bıraktıklarına dair rivayetler vardır. Tagutilerin basın yayın telkinlerini küçümsememeli ve gerekli tedbirleri almalıdır. Biz doğruyuz ve doğru olan şöyle olmalıdır demek yeterli değildir. İnsan insandır ve iknanın etkisinde kalacaktır. Suffe Topluluğu Oluştu Kıblenin Kâbe olması sonucu, daha önce kıble yönü olan Mesci- 154 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak din kuzey bölgesindeki gölgelik yeri cemaatin arkasında kaldı. Evsizler ve mescidde daha fazla kalmak isteyenler kendilerine burada barınma yeri edindiler. Böylece gölgelik anlamında suffe kelimesinden hareketle suffe ashabı denilen bir gurup oluştu. Burada barınan insanların sayısı 80-400 arasında değişiyordu. Bunlar aynı zamanda İslam’ı öğrenmekle meşgul oluyorlardı. Bir yönüyle evsizlere ve mescidde uzun süreli kalmak isteyenlere barınak olurken bir yönüyle İslam’ı öğrenmek isteyenlere medreselik görevi yapıyordu. Örneğin Ebu Hureyre ve Ka’b b. Malik suffede kalan ve alim olanlardandı. İçlerindeki 40- 70 hafız Maune kuyusu faciasında müşriklerce şehit edilmişti. Bölge halkına İslam’ı öğretmek için gönderilmişlerdi. Ama tuzağa düşürülüp şehit edildiler. Ramazan Orucu Farz Kılındı Hicri 2 yıl, (Şubat 624) Şaban ayının sonlarında Ramazan ayında oruç tutmak farz kılındı. İlk dönemlerde iftardan sonra uyuyuncaya kadar yemek içmek ve cinsel temas serbestti. Uyunduğu takdirde ertesi gün akşama kadar oruç tutulması hükmü vardı. Bazı Müslümanlar yorgunluk ve başka nedenlerle hata yaptılar ve sahur yiyemeden oruç tutmaya başladılar. Allah rahmet etti ve sahur yemeğini sahur denilen gecenin geç vaktine kadar uzattı. Artık uyunabiliyor ve sonra sahura kalkılabiliyordu. Ramazan gecelerinde yatsı namazında sonra dinlenerek kılınan teravih namazı Sünnet olarak kılınmaya başlandı. Teravih istirahat anlamındadır. Namaz aralarında istirahat edilerek kılındığı için bu isimle anılmıştır. Teravih aslında gece namazıdır. Rasulullah gece namazı olarak 11-13 rekât namaz kılardı. Bu durum Ramazan aylarında Müslümanlar için kılınması şiddetle tavsiye edilen teravih namazı halini almıştır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Ey İnananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, sayılı günlerde size farz kılındı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 155 İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamıyanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa iyilik kendisinedir. Oruç tutmanız eğer bilirseniz sizin için hayırlıdır(183,184). Ramazan ayı ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun; hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık O'nu ululamanız için meşru kılmıştır; ola ki şükredersiniz(185). Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar(186). Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın. Allah insanlara yasaklardan sakınsınlar diye ayetlerini böylece apaçık bildirir (Bakara 183-187). BEDİR SAVAŞI Hicri 2. Yıl, 17 Ramazan Cuma / 18 Kasım 623 Cuma Rasulullah, Ebu Süfyan başkanlığında Mekkeli müşriklerin ticaret kervanının Şam’dan gelmekte olduğunu öğrendi. Kervanda 1000 deve, 50.000 altın dinar değerinde mal ve 50 kişi vardı. Kervanın kazancıyla Müslümanlara karşı ordu hazırlamak üzere anlaşmışlardı. Rasulullah Kervanın yerini öğrenmek için Said b Zeyd ve Talha b. Übeydillah’ı gönderdi. Onlar geç kaldığından onlar gelmeden Rasulullah Medine’den Bedir’e doğru gitmek üzere ayrıldı. Onlar 10 gün sonra Bedir savaşı gününde Medine’ye döndüler. 156 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müslümanlar 8 Ramazanda yola çıktılar. Çarpışma 17 Ramazan h 2 Cuma günü sabahtan oldu. 23 Ramazan da geri döndüler. Bedir savaşı Ramazan orucunun ilk farz olduğu Ramazan ayında yapılmıştı. Savaş yolunda Rasulullah’ın emriyle oruç tutmayı bıraktılar. Medine’ye dönünce oruç tutmaya devam ettiler. Ramazan sonrası ilk bayramı yaptılar. Fıtır sadakası emredildi. Rasulullah’ın Osman ile evli kızı Rukiyye ağır hastaydı. Rasulullah Osman’ın onun yanında kalmasını istedi. Döndüğünde Rukiyye vefat etmişti. Rasulullah kızının ölüm acısını ve Bedir sevincini birlikte yaşadı. Rasulullah: “Allahım onlar (sefere çıkan askerler) aç, onları doyur. Allahım onlar yaya, onları bineklere bindir. Allahım onlar çıplak onları giydir” diye dua ediyordu. Müslüman ordusu 312-319 kişiydi. 170 Hazrecli, 61 Evsli ve kalanı ise muhacirlerden oluşuyordu. 2 at ve 70 kadar deve vardı. 3 kişi sırayla binerek gidiyorlardı. Rasulullah da kendi sırası gelince biniyor ve diğer zamanlarda yaya olarak gidiyordu. Sahabe Rasulullah’ın binmesinde ısrar edince 55 yaşındaki Rasulullah: “Siz yürümekte benden daha güçlü değilsiniz. Sevapta da ben ihtiyaç sahibi olmayan birisi değilim. Ben de sizin gibiyim” diyordu ve ancak sırası gelince biniyordu. Medine’de Abdullah b. Ümmi Mektum namaz kıldırmakla görevlendirildi. Yaklaşık 60 km kadar yol alındıktan sonra Ebu Lübabe’yi Medine’ye yönetici olarak geri gönderildi. Namaz kıldırıcı ve yönetici ayrı kişilerdi. Bedir, Medine’nin 160 km kadar güneybatısında ve denize 30 km kadar uzaklıkta bir bölgedir. Mekke ticari kervanları Şam bölgesine gidip gelirse bu beldeden geçerdi. Burası dağlar arasında içinde su kaynakları ve küçük yerleşimleri olan bir düzlüktü. Yılın belirli dönemlerinde çevre kabilelerden gelenler panayır düzenlerlerdi. Suriye, Medine ve Mekke tarafından giriş yolları vardı. Rasulullah askerleri bölgeye girdirmedi ve casuslarla durumu öğrendi. 2 kişi gelip kimler gelip gitti diye oradakilerden bilgi aldı. Ebu Süfyan da kervanı düzlüğe girdirmedi. Kendisi Bedir’e araştırma için geldi. Develi iki kişinin gelip gittiğini Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 157 öğrendi. Müslüman casusların develerinin gübresinde hurma çekirdeği bulunca Müslümanların bölgede olduğunu anladı ve kervanı Bedir’e sokmadan kıyı bölgesine yönlendirdi. Aynı zamanda Mekke’den yardım istedi. Müşrik Kervanı Yerine Müşrik Ordusuyla Karşılaştılar Mekkeli müşrikler acilen savaşa hazırlandılar. Ebu Leheb Mekke’de başkan olarak kaldı. Kendi yerine başkasını parayla gönderdi. 950 kadar savaşçı, 100 at, 700 deve ve 600 zırhla savaş için yola çıktılar. Yolda başka kabileden 300 kadar kişi de müşrik ordusuna katıldı ama sonradan ayrıldılar (İbn Sa’d, 4/16). Müşrik ordusu yolda kervanlarının kurtulduğunu öğrenince bir kısmı geri dönmek istedi. Ebu Süfyan da bu yönde görüş bildirmişti. Ebu Cehil ise: “Bedir’e varmadıkça dönmeyiz. Orada üç gün kalır, develer keser, yemekler yer, içkiler içer, cariyelerin şarkılarını dinler eğleniriz. Başımıza toplanan Araplar bizi dinler ve seyrederler. Bundan sonra kararlılığımız ve gücümüz karşısında bizden hep çekinirler. İçlerinde bir korku taşırlar” diyerek Müslümanların üzerine gitmek istiyordu (Vatandaş, s105). Müslümanların Medine’den çıkış niyetleri müşrik kervanını elde etmekti. Allah’ın iradesiyse müşrikleri rezil etmekti (Enfal 5-8). Rasulullah’ın çıkış tedbiri kervandı, ama Allah’ın takdiri müşriklere büyük bir yenilgi tattırmaktı. Allah bu iki taifeden birini size vadetmişti; siz, kuvvetsiz olanın size düşmesini istiyordunuz. Oysa suçluların hoşuna gitmese de, hakkı ortaya çıkarmak ve batılı tepelemek için, Allah sözleriyle hakkı ortaya koymak ve inkârcıların kökünü kesmek istiyordu (Enfal 7,8). Müşrik kervanı elden kaçtı ve müşrik ordusu yakındaydı. Bu durum Müslümanların Medine’den çıktıkları duruma göre beklenmeyen bir durumdu. Ayrıca Medineli Müslümanlar Akabe biatlarında Medine’yi savunmak ve Medine’de Rasulullah’a yardım etmek üzere söz vermişlerdi. Rasulullah sahabeyle ve özellikle Ensarla durumu istişare etti. Rasulullah’a tam olarak destek ve itaat sözü verdiler. Bunun üzerine Rasulullah müşrik ordusuyla savaşmaya karar verdi. 158 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Sa’d b. Muaz: “Biz sana iman edip seni tasdik ettik. Getirdiğinin hak olduğuna şehadet edip bu şartla itaat etmek ve dinlemek üzere sana söz verdik. İstediğin yere git, biz seninleyiz. Seni hak üzere gönderene yemin ederiz ki bizi denize sürüp arkandan girmemizi istesen gireriz. Bizden hiçbiri geri kalmaz. Bizi düşmanla karşılaştırmandan korkmayız. Biz harpte sabırlıyız. Düşmanın önünde dayanıklıyız. Umarım Allah bizim ne olduğumuzu sana gösterecektir. Allah’ın bereketiyle yürü” dedi. Rasulullah’ın yüzü gülümsedi. Rasulullah: “Yürüyün ve müjdelenin. Allah bana iki guruptan birini vaat etti. Vallahi karşımızdaki kavmin mezarlarını görüyorum sanki” dedi. (Umeri, s:176). Rasulullah İstihbarata Önem Veriyordu Rasulullah Bedir yakınında konakladığında etraftan bilgi almak için istihbarata önem vermiştir. Önce iki kişiyi Bedir düzlüğüne gönderip bilgi toplatmıştı. Kendisi de istihbarat için Bedir bölgesinde araştırma yaptı. O bölgenin bir ihtiyarından bilgi almak istedi. İhtiyar kim olduklarını sordu ve kim olduklarını bildirmedikleri sürece sorulanlara cevap vermeyeceğini söyledi. Rasulullah “Sen bizim soracaklarımıza cevap ver, biz de sana kim olduğumuzu bildirelim” dedi. Adam müşriklerin ve Rasulullah’ın durumu hakkında bildiklerini anlattı. Sonra “Şimdi, siz kimlerdensiniz?” dedi. Rasulullah “Su’danız” diyerek fazla konuşmadan uzaklaştı. Adam “Hangi sudan, Irak suyundan mı?” diye arkadan konuşmaya devam ediyordu(Buti, s:243). Bu rivayet doğruysa Rasulullah’ın önce bilgi vermemesi, su’dan kastının yaratılışın sudan ve insanın döl suyundan yaratıldığı gerçeği olduğu ve işi bitince lafı uzatmayıp uzaklaşması akıllıca ve yalan içermeyen bir istihbarat taktiğidir. Rasulullah’ın istihbarat için gönderdiği Ali, Zübeyr ve Sa’di Bedir kuyusundan su alan 2 kişiyi yakaladı. Onların Kureyş ordusunun sucuları olduğu anlaşıldı. Rasulullah onlardan müşrik ordusunun yemek için günde 9-10 deve kestiklerini öğrendi. Ordunun 900-1000 kişi olduğuna karar verdi. Orduda müşriklerin ileri gelenlerinin olduğunu öğrendi. Bunun üzerine “İşte Mekke ciğerpareleri size atmış” dedi. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 159 Rasulullah Askerlerini Bedir Düzlüğüne Yerleştirirken İstişareye İtaat Etti Bedir, çevresi kısmen dağlık, içinde kuyuları ve vahası olan bir düzlüktü. Medine’den gelenlerle Mekke’den gelenlerin Bedir alanına gireceği yerler farklıydı. Rasulullah önce Bedir kuyuları Müslümanlarla müşrikler arasında kalacak şekilde yerleşti. Habbab b. Münzir: “Ya Rasulullah! Konakladığın yer bizim itaat etmemiz mecbur olan Allah’ın konaklamanı emrettiği yer midir, yoksa harb için seçtiğin bir yer midir?” dedi. Rasulullah Allah’ın emretmediğini, kendisinin seçtiğini söyleyince “Ya Rasulullah! Kuyunun başına konaklayalım. Oraya bir havuz yapıp suyla dolduralım. Savaş sırasında biz içeriz. Diğer kuyuları da kapatalım, müşrikler zor durumda kalsınlar” dedi. Rasulullah kabul etti. Güneş Müslümanların arkasından, müşriklerin ise önünden vuruyordu. Rasulullah bu tedbiri almıştı, müşriklerse kendilerine güveniyor ve böyle bir tedbire gerek görmüyorlardı. Müslümanlar Bedir’e kuzeydoğudan girdiler. Müslümanların yerleştiği yer Medine gelişine göre savaş alanının yakın kısmı, müşriklerin mevzilendiği yer ise uzak kısmıydı. Müslümanlar esas alındığında bu yönü “Udvetud dünya: yakın yaka” olarak ifade edilmiştir. Müşrik ordusu ise güneybatıdan girdi. (Uzak kusva) Müslüman ordusu Bedir kuyusuna yakın kısma yerleşti, müşrik ordusu ise uzak kısımda kaldı. Savaş öncesi Rasulullah müşriklerin Bedir kuyularından su almalarına izin verdi. Savaş öncesi savaşmayalım, Mekkeye geri dönün diye tekliflerde bulundu, kabul etmediler. Rasulullah Bedir’de saldıran taraf olmak yerine savunmada kalan taraf olmayı seçti. Askerleri ona göre yerleştirdi ve yanlarına düşmana atmaları için taşlar toplattı. Özel askeri giyim olmadığı için göğüs göğse çarpışmada hata yapmamak için askerlerin birbirini tanımaları için parolalar belirlendi (Kapar 159). Allah’ın Gaybi Yardımları Geldi Allah Müslümanlara yardımını gönderdi. Gece Müslümanlar din- 160 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak lendirici bir uykuyla uyudular. Düşmanlar ise tedirginlikle yorgun gecelediler. Müslümanların tarafına hafif yağmur yağarak kumluk araziyi pekiştirdi. Müşriklerin tarafında ise yağmur kuvvetli yağdı ve yer çamurlu hale geldi. Ayrıca Allah Müslümanlara insan ve atlılar şeklinde meleklerle yardım ettiğini bildirmektedir. (Enfal 11-14, Ali İmran 123). Rasulullah (sav): “Muhammed’in nefsi elinden olana yemin olsun ki, bugün düşmana arkasını dönmeden onlara karşı sevabını Allah’tan bekleyerek sabır edip savaşırken ölen hiçbir kimse yok ki Allah onu cennete girdirmesin” dedi. Savaş öncesinde Müslümanlar müşrikleri az sayıda ve müşrikler de Müslümanları az sayıda görüyorlardı. Böylece iki tarafta karşı tarafı az ve zayıf görüyor ve bu nedenle savaşıp yenme istekleri artıyordu. Savaş başladıktan sonra müşrikler Müslümanları beklediklerinden daha çok görmeye başladılar ve böylece duygusal çöküntü yaşamaya başladılar. Rasulullah Tedbir Almakla Duayı Birlikte Yaptı Rasulullah uzun uzun Allah’a dua etti. “Allahım bana vaadini gerçekleştir. Allahım bana vaat ettiğin şeyi gönder. Allahım Müslümanlardan şu azınlığı helak edersen sana yeryüzünde ibadet edilmez” diye dua ediyordu. Daha sonra müşriklerin yenileneceğini söyledi ve onlardan bazılarının nerede öleceğini söylemeye başladı. Savaş sonrasında Müslümanlar azılı müşriklerin cesetlerini o yerlerde buldular ve Rasulullah’ın doğru söylediğine bir kere daha şahit oldular. Bu arada Ebu Cehil de kendilerinin başarılı olması için Allah’a dua ediyordu. Kim doğruysa o galip gelsin diyordu. Ama onun duası kabul olmamıştı. Savaş sırasında Rasulullah yerden bir avuç çakıl aldı ve düşmanın üzerine attı. Düşman bundan zarar gördü. (Enfal 17). Allah’ın meleklerle yardımı, meleklerin o günkü harp şartlarına dönüştürülmesi şeklinde olmuştur. O günkü harp şartlarının dışına çıkılmamıştır. O günkü sebep sonuç ilişkileri içinde olmuştur. Yardım geçmişte ölen iyi insanlar veya nebiler eliyle değil, melekler eliyle yapılmıştır. Siyer tarihinde ölenlerin tekrar dünyada iş yaptıklarına dair bir bilgiye rastlamadım. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 161 Müşriklerden 70 kadar ölü ve 70 kadar esir, Müslümanlardan 14 şehit vardı. Rasulullah savaş sonrası 3 gün daha Bedir’de kaldı. Ebu Süfyan kendisi kervanın başında olduğundan savaşta yoktu. Ama Bedir’de oğlu, kayınpederi ve kayınbiraderi öldürüldü. Savaştan sonra Rasulullah müşrik ölülerinin atıldığı kuyunun başına geldi ve “Ey kuyu halkı! Rabbinizin size vaat ettiğinin doğru olduğunu gördünüz mü? Ben rabbimin bana vaat ettiğini gördüm” dedi (Buhari, megazi 64/8). Müşrik Esirlere İyi Davranıldı Ve Fidyeyle Serbest Bırakıldılar Esirlere iyi davranıldı. Arap savaşlarında esirlere ve ölenlere iyi davranılmazdı. Ölenlerin cesetleri intikam hissini tatmin için parçalanabilirdi. Sahabe Rasulullah’ın emriyle esirlere iyi davrandılar, iyi beslediler ve giydirdiler. Kendilerinin yiyecek fazla bir şeyi yokken bile öncelikle esirlerini yediriyorlardı. Hatta esirlerini kendilerinden daha iyisini yedirdiler. Savaş sırasında esirlerin elbiseleri parçalanmış ve çıplak hale gelenler vardı. Onları giydirdiler. Esirlerin ne yapılacağı konusunda Ömer öldürelim dedi. Ebu Bekir fidye alalım dedi. 1000-4000 dirhem fidye karşılığı serbest bırakıldılar. Parası olmayan ve okuma yazma bilenlerse 10 çocuğa okuma yazma öğreterek özgür kaldı. Bazı esirlerin ise çocuk okutma ve fidye verme imkânları yoktu. Müslümanlara karşı bir daha düşmanlık faaliyetine katılmayacaklarına dair söz alınıp bırakıldılar. Nitekim bunlardan biri olan şair Ebu Azze idi ama sözünde durmayıp Uhud savaşında Müslümanlara karşı savaştı. Tekrar esir düştü. Tekrar bağışlanma istedi ama Rasulullah müslümanın bir delikten iki defa sokulmayacağını belirterek öldürülmesini emretti (Hamidullah 1/226). Esirler arasında Rasulullah’ın amcası Abbas, diğer amcasının oğulları Akil ve Nevfel, Rasulullah’ın damadı Ebu As da vardı. Abbas daha önce Akabe biatı sırasında Rasulullah’a eşlik etmişti ama Müslüman olmamıştı. Bedir savaşında esir düşünce Müslüman olduğunu söyledi. Rasulullah müşrik ordusuyla Müslümanlar’a karşı geldiğini söyleyerek daha önce düşünmesi gerektiğini söyledi. Abbas kendisinden alınacak esir fidyesi için savaş meydanında alınanlar fidye sayılsın dedi. 162 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah onların savaş ganimeti olduğunu söyledi. Param yok dedi. Rasulullah savaşa çıkmadan önce eşine altınlar verdiğini ve neler konuştuğunu kendisine söyledi. Abbas bunu başkası bilemez diyerek Müslüman oldu. Ama Mekke’ye geri döndü. Ebu Süfyan Bedir’de kurtardığı kervanın gelirini Müslümanlara karşı savaşta kullanmayı önerdi ve Mekkeli Müşrikler kabul etti. Yaklaşık 250.000 dirhem kadar tuttu. Ama Bedir esirleri ortalama kişi başı 4000 dirhemden bırakılmıştı. Bu paranın nerdeyse tamamı esirleri kurtarmaya gitti. Yani sonuçta kervanın geliri yine Müslümanların oldu. Bedir savaşından sonra Muhacirlerin gelirleri oldu ve kardeşlik anlaşmasıyla oluşan mirasa da ortak olmak durumu kaldırıldı. Bedir’de Esirler Alınmasını Allah Hoş Karşılamadı Bedir esirleri fidye karşılığı serbest bırakıldıktan sonra Allah Bedir’de esir alınmasını hoş karşılamadığını bildirdi. Bedir’e müşriklerin ileri gelenleri gelmişti. Bir kısmı öldürüldü ve bir kısmı esir alındı. Mekke döneminde bu ileri gelenlerin Müslümanlara yaptıkları işkenceler ve İslam’a azılı düşmanlıkları göz önüne alındığında esir alınmanın üstünde bir cezayı hak ediyorlardı. Esir alınıp serbest bırakılanların 6065 i tekrar Uhud savaşında Müslümanlara karşı savaşa geldiler. Mekke’ye dönünce savaş kışkırtıcılığı yaptılar. Doğru siyaset onların Bedir’de savaş meydanında savaş sırasında öldürülmesiydi. Ancak bu konuda daha önceden bildirilmiş bir hüküm yoktu. Müslümanlar bu siyaseti kendiliklerinden görmeliydiler. Müşriklerin esir alınması Müslümanlara önemli düzeyde fidye geliri getirmişti. Bu da savaşların Allah rızası için değil, ganimet için, fidye için yapılması hissini verebilirdi. Müslümanların gelecekteki savaşlarda böyle bir anlayışa düşmemeleri açısından bu uyarı önemliydi. Nitekim bir gurup Müslüman daha sonraki Uhud savaşında savaşın kazanıldığını ve ganimet toplamanın artık önemli hale geldiğini düşünerek hata yapmışlardı. Bu hatadan Müslümanlar büyük zarar görmüştür. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 163 Bedir Savaşıyla Anlam Yönünden Benzer Ayetlerin Bazılarını Düşünelim İnkâr edenlere de ki: "Yenileceksiniz, toplanıp cehenneme sürüleceksiniz, orası ne kötü döşektir"(12). Karşı karşıya gelen iki topluluğun durumlarında sizin için ibret vardır; biri Allah yolunda savaşanlardır, diğeri inkârcılardır ki, bunlar karşı tarafı gözleriyle kendilerinin iki misli görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Bunda görebilenler için ibret vardır(Ali İmran 12,13). Allah özellikle Mekke döneminde tehdit etmiştir. Ama onlar içinde bulundakları hale aldanmış ve Rasulullah’ın bildirdiği gerçekleri alaya almışlardı. İşte Bedir’de yenildiler ve cehenneme yollandılar. Savaşa başlamadan önce müşrikler Müslümanları küçük bir gurup olarak görüyorlar ve bunları kesin yendik diyorlardı. Ama savaş başladığında Müslümanları kendilerinin iki katı çoklukta görmeye başladılar. Bu da düşünme ve duygularını bozdu, cesaretleri kırıldı. Savaşta cesaret en önemli silahlardandır, başarı kaynaklarındandır. Allah Müslümanları hem müşriklerin algılarını bozarak hem de meleklerle desteklemiştir. And olsun ki, siz zayıf bir durumda iken, Bedir'de, Allah size yardım etmişti; Allah'tan sakının ki şükredebilesiniz(123). İnananlara: "Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?" diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle imdat edecektir(124,125). Allah bunu, ancak size müjde olsun ve böylece kalbleriniz yatışsın diye yapmıştır. İnkâr edenlerin bir kısmını kesmek veya ümidsiz olarak geri dönecek şekilde bozguna uğratmak için gereken yardım, ancak Güçlü ve Hâkim olan Allah katından olur(Ali İmran 123-127). Meleklerin nişanlı, işaretli olmaları müşriklerin askerlerinden ayrılmaları için olabilir. Şükür Allah’a itaatte dikkatli olmayı getirir. Şükür edebilmek için Allah’a itaatte dikkatli olunmalıdır. Sabır, tedbirlere sarılma ve Allah’a itaat içinde kalmak Allah’ın yardımlarını hak etmeyi sağlayan temel ölçülerdir. 164 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah insanın bilmeyeceği birçok yolla insana yardım eder. İnsanın özelliklerini en iyi Allah bildiği için insanın maddileşmiş yardım beklentisine karşılık vermek için meleklerle yardım etmiştir diyebiliriz. Allah meleklerle yardım etmeye mecbur veya muhtaç değildir, ama böyle yardım insanların duygularını daha çok tatmin ettiği için böyle yardım etmiştir. Allah’ın yardımının meleklerle gelmesi melekleri putlaştırmayı getirmemelidir. Gerçekten tüm yardım güçlü ve hâkim olan Allah’ın iradesiyle olmaktadır. Sana, ganimetlere dair soru sorarlar, de ki: Ganimetler Allah'ın ve Peygamberindir. İnanıyorsanız Allah'tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin (1). İnananlar ancak, o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalbleri titrer, ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır. Ve Rablerine güvenirler; namaz kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince infak ederler (2,3). İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır (Enfal 1-4). Müslümanlar Bedir’de ilk defa ganimet alıyorlardı. Ganimetlerin nasıl pay edileceği konusunda aralarında bir takım çekişmeler olduğu anlaşılmaktadır. Ganimetlerin nasıl pay edileceğinin kararı Allah’a ve Rasulullah’a bırakıldığı bildirilmektedir. Ganimet yerine Allah’a samimiyetle itaat içinde olmaları Müslümanlara hatırlatılmaktadır. Nitekim Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı, oysa müslümanların bir takımı bundan hoşlanmamıştı(5). Sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, gerçek ortaya çıktıktan sonra bile seninle tartışıyorlardı(6). Allah bu iki taifeden birini size vadetmişti; siz, kuvvetsiz olanın size düşmesini istiyordunuz. Oysa suçluların hoşuna gitmese de, hakkı ortaya çıkarmak ve batılı tepelemek için, Allah sözleriyle hakkı ortaya koymak ve inkârcıların kökünü kesmek istiyordu (Enfal 5-8). Müslümanlar Bedir’e kervan için çıkmışlardı ve şimdi karşılarında kendilerinden enaz 3 kat fazla askeri olan ve donanımı daha güçlü bir orduyla karşı karşıyaydılar. İnsan olarak böyle bir durumda korkmaları Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 165 ve savaşmak istememeleri doğaldı. Allah ise müşrik ordusunu helak etmek ve Mekke döneminde onlara yaptığı tehditi gerçekleştirmek istiyordu. Rabbinizin yardımına sığınıyordunuz. O, "Ben size, birbiri peşinden bin melekle yardım ederim" diye cevap vermişti (9). Allah bunu ancak bir müjde olması ve kalblerinizin yatışması için yapmıştı. Yardım ancak Allah katındandır. Doğrusu Allah güçlüdür, hâkimdir (10). Allah kendi katından bir güven işareti olarak sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Sizi arıtmak, sizden şeytan vesvesesini gidermek, kalblerinizi pekiştirmek ve sebatınızı artırmak için size gökten su indirmişti (Enfal 9-11). Müslümanları cesaretlendirecek yardım vaatlerini bildiriyordu. Yardım vaatlerini Müslümanların duygusal ihtiyaçlarına göre artırıyordu. Siz ne kadar çok ihtiyaç hissederseniz Allah da size o kadar yardım edecek der gibi, 1000, 3000, 5000 melekle yardım vaat ediyordu. Asıl olan meleklerin yardımından çok, Müslümanların gönüllerinin tatmin olması ve ellerinden geleni yapacak cesarete gelmeleri önemliydi. Elbette Allah vaat ettiğini yerine getirendir. Allah’ın yardımı sadece meleklerle değildi. Müslümanları gece uyutmuş ve şeytanların vereceği korku vesveselerinden onları korumuştu. Hafif bir yağmurla ortamı serinletmiş ve kumluk çölü ayaklarının altında sağlam hale getirmişti. Rabbin meleklere, "Ben sizinleyim, inananları destekleyin" diye vahyetti. "Ben inkâr edenlerin kalblerine korku salacağım, artık vurun onların boyunları üstüne, vurun her parmağına" dedi (12). Bu, onların Allah'a ve Peygamberine karşı koymalarındandır. Kim Allah'a ve peygamberine karşı koyarsa, bilsin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir (13). İşte bunu tadın, inkâr edenlere cehennem azabı da vardır (Enfal 1-14). Melekler Müslümanlara yardımla görevliler ama onlar da Allah’ın yardımına muhtaçlar. Onların yaptıklarını, yapacaklarını Allah onaylamakta, kabul etmekte ve desteklemektedir. Müslümanlar sanmasın ki melekler Allah’a rağmen veya Allah’a ihtiyaç duymadan kendiliklerinden bir şey yapabilirler. İnkâr edenlerin kalpleri korkarsa doğru karar veremezler ve başarı getirecek davranışları yapamazlar. İnkâr edenler bu duygu halindeyken 166 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak zaten başarısızlığa düşerler. Üstelik melekler onları boyunlarına ve parmaklarına vurarak onların bedenlerinin de iş yapamaz hale gelmesine neden olmaktadırlar. Boyun damar ve sinirleri zedelenen, eklemleri zarar gören kişi dış görünüşte bedenen sağlam görünse bile bedenini istediği gibi kullanamaz hale gelir. Düşünceleri, duyguları ve bedenleri adeta felç haline gelen bu şaşkın müşrikleri Müslümanların kolaylıkla öldürmeleri veya esir almaları mümkün olacaktır. İslam’a karşı mücadele edenlerin cezaları dünyada bitmemektedir. Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı. Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı. Doğrusu O işitir ve bilir (17). İşte bu, Allah'ın inkârcıların düzenini zayıflatıp yok etmesidir (18). Ey inkârcılar! Zafer istiyorsanız, işte zafer geldi (aleyhinize çıktı). Peygambere karşı gelmekten vazgeçerseniz sizin iyiliğinize olur, yok tekrar dönerseniz biz de döneriz; topluluğunuz çok da olsa size hiçbir fayda vermez. Allah inananlarla beraberdir (Enfal 17-19). Rasulullah Bedir savaşı sırasında yerden bir avuç kumlu çakıl alıp kâfirlerden yana fırlattı. Bunun kâfirlere zararı olağandışı oldu. Ayet bu durumu haber vermekte ve o bir avuç kumlu çakılın olağandışı etkisini Allah’ın yarattığını haber vermektedir. Bedir savaşı Müslümanların savaşla ilk imtihanıydı. Ebu Cehil savaş öncesi kendilerinin haklı görerek Allah’tan zafer istiyordu ama zafer onların aleyhine gerçekleşti. Müşrikler tekrar Müslümanlarla savaşa dönerlerse Allah Müslümanlara yine yardım edecek ve müşrikleri helak edecektir. Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye Kadir'dir (41). Siz vadiye en yakın ve onlar da en uzak yamaçta idiler; kervanın süvarileri sizden daha aşağıdaydı. Savaş için buluşmak üzere sözleşmeye kalksaydınız, vaktini tayinde anlaşmazlığa düşerdiniz; fakat Allah mahvolan, apaçık belgeden ötürü mahvolsun, yaşayan da apaçık belgeden ötürü yaşasın diye olacak işi yaptı. Doğrusu Allah işitir ve bilir (42). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 167 Allah onları uykunda sana az gösteriyordu. Çok göstermiş olsaydı, yılacak ve bu hususta çekişmeye başlıyacaktınız, fakat Allah sizi kurtardı; çünkü O kalblerde olanı bilir (43). Karşılaştığınızda, olacak işi oldurmak için, onları gözlerinize az gösteriyor ve sizi de onların gözünde azaltıyordu. Bütün işler dönüp Allah'a varır (44). Ey inananlar! Bir toplulukla karşılaşırsanız dayanın; başarıya erişebilmeniz için Allah'ı çok anın (45). Allah'a ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir (46). Yurtlarından böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan men edenler gibi olmayın. Allah onların işlediklerini her yönüyle bilendir (47). Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve "Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım" dedi. İki ordu karşılaşınca da, geri dönüp, "Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin görmediğinizi ben görüyorum ve şüphesiz Allah'tan korkuyorum, Allah'ın azabı şiddetlidir" dedi (Enfal 41-48). Sıkıntı durumunda başarı ve Allah’ın yardımı sabırla görevine devam etmek ve Allah’a itaat edip Allah’ı daha çok zikir etmekle gerçekleşecektir. Şeytan müşrikleri kışkırtırken savaş sırasında Allah’ın yardımını fark etti ve artık savaşın Allah’a karşı savaş halini aldığını gördü. Allah’a karşı savaşamazdı ve Allah’tan elbette korkardı. İkiyüzlüler ve kalblerinde hastalık bulunanlar "Müslümanları dinleri aldattı" diyorlardı; oysa, kim Allah'a güvenirse bilmelidir ki Allah güçlüdür, hakimdir (49). Melekler, inkâr edenlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, "Yakıcı azabı tadın, bu, kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır" diyerek canlarını alırken bir görseydin! Yoksa Allah kullara asla zulmetmez (Enfal 41-51). Münafıklar Müslümanların kendilerinden üç kat fazla gücü olan müşrik ordusuna karşı savaşa gireceğini işitince Müslümanların kesinlikle yenileceği hükmünü verdiler. Normal insan böyle bir savaşa giremezdi. Müslümanlar girdiğine göre dinleri onları aldattı diye bu durumu Müslümanların aleyhine kullanmaya başladılar. 168 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir (67). Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi (68). Müşriklerle ilk yapılan bu savaşta Rasulullah esir almak yerine savaş meydanında onlara daha çok zarar vermeliydi. Çünkü esir alınanların büyük çoğunluğu Müslümanlara karşı tekrar savaş kışkırtıcılığı yaptılar ve Uhud savaşına geldiler. Bedir’de öldürülseydiler böyle olmayacaktı. Esir demek fidye ve dolayısıyla dünya malı demektir. Müslüman, Allah yolundaki savaşta dünyalık özel bir menfaat beklentisi içinde olmamalı ve sadece Allah’ın rızası için cehd etmelidir. Öte yandan Allah önceden yasak etmediği bir durum nedeniyle Müslümanları cezalandırmayarak Müslümanlara ikram etmiştir. Hakkında yasak olmayan bazı siyasi ve idari durumlarda gerekli olanı belirleyecek ve doğru kararı verecek olan insandır. Bunun için düşünmelidir. Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin; Allah'tan sakının, doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder (69). Elinizde bulunan esirlere, "Allah kalblerinizde bir iyilik bulursa, size sizden alınanın daha hayırlısını verir, sizi bağışlar, Allah bağışlayandır, merhamet edendir" de (70). Esirler sana hıyanet etmek isterlerse, bilsinler ki esasen daha önce de Allah'a hıyanet etmişlerdi, Allah bundan ötürü onları yenmen için sana imkân verdi. Allah Bilen'dir, Hâkim’dir(Enfal 69-71). Allah ganimetleri haram kılmamıştı. Yapılan yanlışlık bu ilk savaşta müşriklerin gücünü iyice kırmamaktı. Hikmetli bir Müslüman düşünmesi bunu gerektirirdi. Ama olan oldu ve ganimetler Müslümanlara helaldır. Esirlere İslam tebliğ edilmektedir ve esirlik bittikten sonra tekrar Müslümanlara düşmanlık etmek isteyenler tehdit edilmektedir. Allah onların ne yapacağını ve onlara nasıl karşılık vereceğini iyi bilir. Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirinin dostudurlar. İnanıp hicret etmeyenlerle, hicret edene kadar sizin dostluğunuz yoktur. Fakat din uğrunda yardım isterlerse, Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 169 aranızda anlaşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah işlediklerinizi görür (72). İnkâr edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar (73). İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır (74). Sonra inanıp hicret eden ve sizinle birlikte savaşanlar, işte onlar sizdendir. Birbirinin mirasçısı olan akraba, Allah'ın Kitap'ına göre birbirine daha yakındır. Doğrusu Allah her şeyi bilir (Enfal 67-75). Abbas Bedir’de esir düşünce ben de Müslümanım demişti. Ama yaptığı bu duruma tersti. Müslüman kişi müşrik ordusuyla Müslümanlara karşı savaşa gelmemeliydi. Böyle dostluk olmazdı. Bedir savaşında muhacirler maddi imkânlara kavuştu ve artık ensarla yaptıkları kardeşlik anlaşmasına gerek kalmamıştı. O kardeşlik anlaşmasında birbirlerine miras olabiliyorlardı. Artık mirasçılık gerçek akrabalar arasında olmaya devam etmeliydi. Biraz Düşünelim: Allah Rasulullah’a ve Müslümanlara yaşattığı olayların arka gerçeklerine ve değerlendirilmesine yönelik bilgileri Kuran ile vermektedir. Yaşananlar yaşanıp gitmekte ve Kuran suskun kalmakta değildir. Kuran’ın inzali Rasulullah’ın İslam’ı uygulamasının önünde, yanında ve ardında devam etmektedir. Yani siyerde yaşananlara paralel diyebileceğimiz bir inzal yolu izlenmektedir. Böylece hem yaşananların doğru değerlendirilmesi, hem de yaşananlardan hareketle ayetlerin doğru anlaşılması sağlanmaktadır. Bedir savaşıyla ilgili Kuran ayetlerini de bu açıdan düşünebiliriz. Kuran’ı siyer ve Sünnet’le birlikte düşünürsek anlaşıyımız daha iyi gelişecektir. Allah meleklerle yardım edeceğini ve bu bilgiyi müminlerin gönüllerinin olumlu etkilenmesi için verdiğini belirtmektedir. Allah, yardımı kendisinin yaratacağı her türlü sebep sonuç ilişkisi içinde yaratır 170 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ve bunun için meleklerin olması şart değildir. Meleklerle yardım etmesinde bile yardımın direk meleklerin iradesiyle oluşmadığını da belirtmek için yardımı yapanın Allah olduğu belirtilmektedir. Meleklere tapınılacak bir anlayışa düşülmemesi sağlanmak ve meleklere dua edilmesi önlenmektedir. Allah bildiğimiz ve bilmediğimiz yollarla Müslümanlara yardım edebilmektedir. Yağmurun çiselemesi, Müslümanların düşmanı az ve düşmanın Müslümanları çok görmesi, Rasulullah’ın yerden avuçlayıp attığı kumun düşmana zarar vermede beklenenden daha fazla zarar vermesi gibi Allah’ın yardımları Müslümanlara gelmektedir. Allah’ın yardımının bir özelliği de dünyalık sebep sonuç ilişkisinin iyi işlemesi şeklinde olmaktadır. Rasulullah’a bir avuç kum alıp düşmanlara fırlatmasını ilham etmiştir ve kum tanecikleri beklenenden daha üstün bir şekilde düşmana zarar vermiştir. Burada da kum taneciklerine bu kadar hükmedenin Rasulullah olmadığını bildirmek ve Rasulullah’a olağandışı üstünlükler tanıyıp tapacak hale gelinmemesi için “Sen atmadın, biz attık” denilmiş olabilir. Melekler de, Rasulullah da Allah’ın iradesi içinde Müslümanlara yardım etmektedir. Gerçeği bilin, meleklere ve Rasulullah’a tapacak bir anlayışa sapmayasınız deniliyor gibidir. Bedir savaşını Rasulullah ve Müslümanlar beklemediği halde yapmak zorunda kalmışlardır. Yola çıkılan niyetle yolda elde edilen arasındaki farkı görüyoruz. Kervan bahanesiyle Allah’ın Mekkeli müşrikleri ve ileri gelenlerini Müslümanların eliyle azaba uğratacağı gerçeği hayata geçmektedir. Kibir ve şaşaayla gelip, kör kuyulara atılıp, ezilip dönmek zorunda kalmak onlar için Allah’ın bir takdiriydi. Kervanın geliri ise yine esirlere fidye olarak Müslümanlara veriliyordu. Rasulullah’ın yeni durumlarda insanlarla istişare ederek ve ikna ederek hareket ettiğini görüyoruz. Zor kullanmamaktadır. Önceki anlaşmasına ters davranmamakta ve hukuki bir zeminde hareket etmektedir. Medine dışında savaşa katılmaları konusunda Ensar’la istişaresi bunun açık örneğidir. Savaş taktiği konusunda kendi görüş ortaya koyduğu halde insanların görüşünü daha doğru bulunca kendi görüşünü de Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 171 ğiştirebilmektedir. Müslümanlara başarı vereceğine yönelik Allah’ın genel vaadine rağmen tedbiri, duayı ve tevekkülü elden bırakmamaktadır. Esir alınmak konusunda önce Kuran’la müdahale edilmemiş, Rasulullah esir almış ve sonra müdahale edilmiştir. Niye önce müdahale edilmedi sorusundan ziyade bu olayın sonuçlarını düşünelim. Müslümanlar ilk defa bir savaş yaşıyorlar ve çok ihtiyaç içinde oldukları bir dönemde hem ganimet hem de fidye imkânı veren esirler elde ediyorlar. Yani savaş maddi olarak önemli bir karlılıkla sonuçlanıyor. Bu ayetlerle esir alınmanın kınanması, savaşın Allah rızası için kazanmak yerine ganimet, dünyalık maddi, duygusal ve toplumsal menfaatler için yapılmayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Maddi kazanca, kişisel ve toplumsal itibar kazanmaya kayacak bir niyetin önünü kesmektedir. Bu çok önemli bir sonuçtur. Yine esir alınması düşmana indirilecek darbenin hafiflemesine neden olmuştur. Esirler bir şekilde yaşayacak ve sonra düşman güçlerine katılabilecektir. Esir alınmasaydı düşman güçlerinin gözü daha çok korkutulmuş olurdu. Öte yandan esir alınması düşmanın kinlenmesini azaltabilecektir ve esirlerin fidyeyle geri verilmesi düşmanın Müslümanları resmen tanımalarına kaynaklık edebilecektir. Esir değişimi bir yönüyle bugünkü anlamda karşılıklı birbirini tanımak gibidir. Savaş esiri almak rehine almaktan farklıdır. Bu olayla ilgili indirilen ayetlerin devamında ise Bedir’de uygulanan durumun artık diğer savaşlarda uygulanabileceğinin yolu açılmaktadır. Allah rızası için yapılan bir savaşta öncelik ganimet veya gelir olmamalıdır, düşmanın belini tam kırmak olmalıdır. Ganimet hissi öne çıkarsa bir takım yanlışlıklar yapılabilecektir. Nitekim Uhud savaşında okçuların yerlerini terk etmelerinde bu his etkili olmuştur. Savaş kazanıldı, artık ganimetleri toplayalım hissi onları erken hareket etmelerine neden olmuştu. O dönemde savaş esirleri köleleştirilebiliyordu. Bedir esirlerinin köleleştirilmemesi ve fidye verecek imkânı olmayanların Müslüman çocuklarından 10 çocuğa okuma yazma öğreterek özgür olacak olması dikkat çekicidir. Okuma yazmanın fazla olmadığı ve gerekli görülme- 172 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak diği bir toplum yapısında ilk fırsatta çocukların okuma yazma ve eğitimlerine önem verilmiştir. Üstelik Müslüman Devleti’nin kurulmasının üzerinden 2 yıl bile geçmemiştir. Yeni toplumun ve Müslüman Devleti’in kurulmasına çok yönlü bakıldığının ve kurumlaştırıldığının göstergesi olarak düşünülebilir. İstihbarata önem vererek tedbiri, savaş yerinin uygunluğuna dikkat ederek ilmi, tarafların görüşünü alarak istişareyi ve duayı birbirinden ayırmadığını görüyoruz. Rasulullah yaptığı işte ilim, tedbir, istişare ve duayı, tevekkülü birbirinden ayırmamaktadır. Müşrikler Habeşistan Üzerinden Müslümanları Kuşatmak İstediler Bedir savaşında yenilen müşrikler Müslümanlardan intikam almak için tekrar Habeşistan’a hicret eden Müslümanlara yöneldiler. Necaşi Ashame’nin onları geri vermesini ve onlara sıkıntı vermesini istediler. Bu amaçla Amr b. As ve Umare b. Velid’i Habeşistan’a gönderdiler. Bu durumu haber alan Rasulullah Amr b. Umeyye ed Damri’yi Necaşi’ye gönderdi. Amr b. Umeyye o dönem de henüz Müslüman olmamıştı. Ama Ashame ile kabilesi arasında iyi ilişkiler vardı. Ashame genç bir delikanlıyken ileride Necaşi olmasın diye muhaliflerce bir Arap tüccara satılmıştı. Daha sonra Ashame Damre oğullarının yanında kalmış ve Bedir vadisinde onlara bir müddet çobanlık yapmıştı. Rasulullah Amr b. Umeyye’yi elçi gönderirken bu ilişkiyi gözetmiş olmalıdır. Rasulullah Amr b. Umeyye’yi Hudeybiye anlaşması sonrasında da Habeşistan’a tekrar elçi olarak gönderdi. Bu defa Rasulullah, Ashame’den Müslüman olarak Habeşistan’a hicret eden ve kocası olan Ebu Süfyan’ın kızı Ümmü Habibe’yi Rasulullah’ın gıyabında Rasulullah ile evlendirmesini; Müslümanları Medine’ye geri göndermesini ve kendisinin de Müslüman olmasını istemiştir. Ashame bu istekleri kabul etmiştir. Nitekim daha sonra Müslüman olarak vefat etmiş ve Rasulullah gıyabında cenaze namazını kılmıştır (Hamidullah, 1/189). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 173 Rasulullah Savaştaki İhtiyacına Rağmen Müslümanın Sözünde Durmasını İstedi Yemenli Huzeyfe b. El Yemani Müslüman olmuşlardı ve babasıyla birlikte Medine’ye geliyorlardı. Mekke geldiklerinde müşrikler onların Müslüman olduklarından şüphelendiler ve Muhammed’in ordusuna katılacaksınız diye alıkoydular. Onlar Müslümanların ordusuna katılmak için değil, Medine’de bir davete gittiklerini söyleyerek onlara söz verdiler. Bedir’e geldiklerinde durumu Rasulullah’a anlattılar. Rasulullah onları Medine’ye gönderdi ve sözlerinde durmalarını istedi. (Hamidullah, R savaşları s:44/ Kenzul Ummal 5/5348). İlk Ramazan Bayramı Ve Fitre Yardımı Rasulullah, Ramazan ayının bitimine 2 gün kala (25 Mart 624) her imkânı olanın daha fakir olan birine fitre adında yardım etmesini istedi. Böylece Bayrama girilmeden önce imkânı olan kişilerden imkanı olmayan kişilere maddi bir akış sağlandı. Yiyecek veya para üzerinden fitre infakları veriliyordu. Ramazan bittiğinde halk geniş bir namaz kılma alanına çağrıldı ve ilk bayram namazı kılındı. İlk bayram ilan edildi. Namaza kadınlar da çağrıldı. Ay hali veya başka nedenlerle namaz kılamayan kadınlar da çağrıldı ve bir kenarda topluluğa katılmaları sağlandı. Bayramlarda def çalınıp iyi sözlü şarkılar söylenmesine, değişik gösteriler yapılmasına, şenlik havasına girilmesine izin verildi. Bu bayramla Müslümanların müşriklik döneminden olan bayramları terk etmesi ve toplumun bayram ihtiyacının tatmin edilmesi sağlandı. Bayramlar toplumun ortak değerleri, kaynaşması ve duygusal coşkusu için gerekli davranışlardır. Ebu Süfyan Bedir’in İntikamı Seferi Düzenledi Bedir savaşından alınan yenilgi nedeniyle Mekkeli müşrik lider Ebu Süfyan sıkıntıya girdi. Müslümanlara zarar vermeden eşiyle birlikte olmayacağına yemin edecek kadar ileri gitti. Sözünde durmalıydı. Sözünde durmak Araplarda önemliydi. 200 kişilik bir askeri birlikle 174 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Medine’ye yola çıktı. Medine yakınında konakladı ve birkaç arkadaşıyla Nadiroğulları Yahudilerine gitti. Rasulullah’a suikast yapmanın zor olduğunu anladı. Arkadaşlarının yanına dönerek bir gurubu Medine’nin çevresindeki çiftliklere gönderdi. Birini bastırdı, insanlarını öldürttü, mallarına zarar verdi. Durumu öğrenen Rasulullah üzerlerine gitti. Ebu Süfyan ve ekibi kaçtılar ve kaçarken yanlarında yiyecek olarak getirdikleri kavrulmuş un (sevik) çuvallarını atmak zorunda kaldılar. Bu sefere sevik seferi denildi. Rasulullah’a Suikast Girişiminde Bulundular Mekkeli müşriklerden Müslümanlara şiddetli düşmanlık yapmış olan Umeyr b. Vehb Rasulullah’ı öldürmek için Medine’ye gitti. Gitmeden Safvan b. Ümeyye’ye niyetini söyledi. Borçlarını ödemesini ve ailesine bakmasını söyledi. Medine’ye gelince Rasulullah onun Safvan’la arasında geçen konuşmayı ve niyetini bildirince, iki kişi arasında gizli olan bu konuşmayı ancak bir nebi bilebilir diyerek Müslüman oldu. Sonra Mekke’ye dönerek insanların Müslüman olmasında büyük gayret gösterdi. Safvan b. Ümeyye ise Mekke’nin fethinde affedildi, ama hemen Müslüman olmadı ve 2 ay düşünme süresi istedi. Rasulullah 4 ay süre verdi. Huneyn savaşına giderken ondan yüklü miktarda emanet olarak savaş malzemesi aldı. Dönüşte emanetleri geri verdi ve ganimetlerden yüklü miktarda hediye verdi. Bundan sonra Safvan Müslüman oldu. Kaynuka Oğullarının Medine’den Çıkarılması Hicri 2. Yılda 15 Şevval (20 Nisan M 624) Cumartesi günü başladı. 2 Zilkade’de tamamlandı. (Buti, 251/ Taberi, 2/480)) Kaynuka oğulları Medine’nin güneybatısında kendilerine özel bölgede yaşarlardı. Şehrin içinde değil ama diğer Yahudi guruplara göre şehre daha yakındılar. Bu nedenle Müslüman halkla daha yakın temasları vardı. Kuyumculuk, silah yapımı ve ticaretle kazanç elde ederlerdi. O dönemde kabileler bir bölgede yaşamakla birlikte aile gurupları Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 175 kendilerine ait kale denilebilecek yüksek duvarlı, korunaklı, içinde ev, avlu ve ahırları barındıran yerlerde yaşarlardı. Kaynuka oğulları da kalelerini sağlam görüyorlar. Silah, demir ve kuyumculuk işleriyle daha çok ilgilendiklerinden arazilere muhtaç değildiler. Kalelere kapanmayı önemli kayıp olarak görmüyorlardı. Bedir savaşı sonrasında bir kadın koyunlarını Kaynuka pazarına satmaya getirdi. Sonra kuyumcularından alışveriş yapmaya başladı. Kuyumcu kadının örtüsünün kenarını ondan habersiz yukarıya sabitledi. Kadın kalkınca örtüsü açıldı ve çıplak hale geldi. Gülüşmeye başladılar ve kadın da çığlık attı. Bir Müslüman yardıma gelip kuyumcuyu öldürdü, kuyumcunun yakınları da müslümanı öldürdüler. Sonra Medine Toplumsal Sözleşmesindeki anlaşmayı bozduklarını bildirdiler. Öldürülen müslümanın yakınları Rasulullah’tan yardım istediler. Rasulullah üzerlerine yürüdü ve “Ey Yahudi topluluğu! Allah’ın Kureyş’in başına getirdiğini sizin başınıza getirmeden Müslüman olun” dedi. Onlar: “Ey Muhammed! Kureyş’ten bazı insanları öldürmen seni aldatmasın. Onlar deneyimsiz insanlardı. Savaşmayı bilmezler. Bizimle savaşırsan bizim savaş erleri olduğumuzu ve bizim gibisiyle karşılaşmadığını anlarsın” dediler. Benzeri konuşmaları başka zamanda da yapıyorlardı. Yahudi Malik b Sayf Bedir savaşı sonrasında Müslümanlara: “Savaşmayı bilmeyen Kureyş topluluğuyla karşılaşmanız sizi aldatmasın. Eğer biz sizin aleyhinize aldığımız kararı uygulamaya koysak bizimle savaşmaya gücünüz yetmez” demişti (Buti, s:255/ İbn Cerir). 20 Nisan 624 de Rasulullah onları kuşattı. Kuşatma 15 gün sürdü. Teslim oldular. Rasululah onlar Medine Toplumsal anlaşmasını bozdukları ve Müslümanlara düşmanlık yaptıkları için, yine Yahudi kanunlarına göre onların erkeklerini öldürtecekti. Münafıkların başı Abdullah b. Übey araya girdi ve onların müttefikleri olduğunu ve onların sürgün edilmelerini istedi. Alabileceklerini almaları için 3 gün süre tanında ve bulundukları bölgeyi terk etmeleri istendi. Kalan mallar ilk defa uygulanan enfal 41 ayete göre pay edildi. Abdullah b. Übey’in yaptığı Maide 51-57 ayetleri indirilerek kınandı. 176 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Ey İnananlar! Yahudileri ve hıristiyanları dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez (51). Kalblerinde hastalık olanların, "Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek onlara koştuğunu görürsün. Olur ki Allah bir zafer verir veya katından bir emir getirir de kalblerinde gizlediklerine içleri yananlara dönerler (52). İnananlar, "Sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle Allah'a yemin edenler bunlar mıdır?" derler. Onların amelleri boşa gitmiş ve kaybeden kimseler olmuşlardır (53). Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O'nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkârcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir (54). Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Peygamberi ve namaz kılan, zekât veren ve rükû eden müminlerdir (55). Kim Allah'ı, Peygamberini ve inananları dost edinirse bilsin ki, şüphesiz Allah'tan yana olanlar üstün gelirler (56). Ey İnananlar! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden, dininizi alaya ve eğlenceye alanları ve inkârcıları dost olarak benimsemeyin. İnanıyorsanız Allah'tan sakının (Maide 51-57). İlk Kurban Bayram’ı Namazı Hicri 2. Yılda 10 Zilhicce günü Rasulullah insanları mescid dışındaki boşlukta bayram namazına çağırttı. Ezan ve kamet okunmadı. Kendisi ile kıble arasına bir mızrak diktirdi. Önce 2 rekat namaz cemaatle kılındı, sonra Rasulullah hutbe verdi, halka konuşma yaptı. Sonra kurban kesti. Böylece Müslümanların yıllık ikinci bayramları ilan edildi ve yaşandı. Rasulullah Medine’de kaldığı sürece kurban kesti. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O'nun adını anarak kurban kesmeyi meşru Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 177 kıldık. Sizin Tanrınız tek bir Tanrı'dır, O'na teslim olun. Allah anıldığı zaman kalbleri titreyen, başlarına gelene sabreden, namaz kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan sarfeden ve Allah'a gönül vermiş olan kimselere müjde et(34,35). İşte kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Bağlı halde keserken üzerlerine Allah'ın adını anın. Yan üstü düşüp ölünce onlardan yiyin, isteyene de istemeyene de verin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik(36). Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaşacaktır. Allah'a ulaşacak olan ancak sizin O'nun için yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadettir. Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah'ı yüceltmeniz için onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir. İyilik yapanlara müjde et(Hac 34-37). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasulullah: “Kurban kesecek güçte olup da kesmeyen namaz yerimize yanaşmasın” (İbn Mace, edahi 2) Rasulullah: “ Kurban kesin, çünkü o atanız İbrahim’in sünnetidir” (İbni Mace, edahi 3). Rasulullah: “Bu gün yapacağınız iş önce namaz kılmak, sonra kurban kesmektir. Kim namazdan önce keserse ailesine et için kesmiş olur, kurban olmaz” dedi. Ebu Bürde namazdan önce kesmişti, tekrar kurban kestirdi. (Buhari, edahi 1) 178 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 3: HİCRİ 3. YIL Ka’b B. Eşref’in Düşmanlık Ve Hainliğine Son Verildi. Ka’b b. Eşref, Nadir oğulları Yahudilerinin ileri geleniydi. Bedir savaşından sonra taraftarlarına: “Onların ileri gelenlerinin Muhammed tarafından öldürülmesi olacak iş mi! Onlar Arapların en şereflileri ve ileri gelenleriydi. Vallahi yerin altı üstündün daha hayırlı hale geldi. Muhammed kavmini yendi ve perişan etti. Kureyş’e gideceğim ve onların ölüleri için ağlayıp onları savaşa teşvik edeceğim. O zaman onlara katılacağım”dedi. 40 kadar süvariyle Mekke’ye gitti. Bu tavrıyla Medine anlaşmasına ters davranıyor ve Müslümanlara savaş açan müşriklerle açıktan işbirliği yapıyordu. Önceden de Rasulullah, Müslümanlar ve özellikle Müslüman kadınlar için kötüleyici konuşmalar yapar, şiirler söylerdi. Kendisi tagutlaşmıştı. Yani insanların Müslüman olmamaları ve Müslümanlara zarar vermek için çalışmayı kendisine yol edinmişti. Nitekim bir münafık bir davasını Rasulullah yerine ona götürülmesini istemişti. Ey İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir(59). Sana indirilen Kuran'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Putlarının önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa, onları tanımamakla emir olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister(60). Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin" dendiği zaman, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün(61). Başlarına kendi işlediklerinden ötürü bir musibet çattığında Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 179 sana gelip: "Biz, iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye de nasıl Allah'a yemin ederler?(62). İşte bunların kalblerinde olanı Allah bilir. Onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver, kendilerine tesirli sözler söyle (63). Biz her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik. Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tevbeleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi (64). Hayır; Rabb'ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar (Nisa 59-65). Mekke’de iken Ebu Süfyan Ka’b b. Eşref’e: “Allah için doğruyu söyle. Bizim dinimiz mi yoksa Muhammed’in dini mi Allah’a daha sevimlidir? Bizim hangimiz hakka ve rabbine daha yakındır? Bizler develeri keser yediririz. Su yerine süt ikram ederiz. Rüzgârın getirdiği her şeyi doyururuz” dedi. Ka’b: “Sizin yolunuz daha doğrudur” dedi. Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana kanıp, inkâr edenlere: "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadırlar" dediklerini görmedin mi? (51). İşte, Allah'ın lanetledikleri onlardır. Allah'ın lanetlediği kişiye asla yardımcı bulamayacaksın (Nisa 51,52). Ka’b b. Eşref’in hakaretli yüklü ve düşmanca şiir ve konuşmalarına karşı Rasulullah şair Hasan b. Sabit’in şiirle karşılık vermesini istedi. Hasan’ın şiirleri Mekkelileri rahatsız etti ve Ka’b’dan uzaklaştılar. Bununla beraber Ka’b onlarla bir savaş anlaşması yaparak Medine’ye döndü. Medine’de sözel saldırılarına devam etti. Saldırıları sadece sözel değil, arada anlaşma olmasına rağmen müşriklerle işbirliği yapması ve onları Müslümanlara karşı kışkırtması şeklinde devam etti. Rasulullah onun Müslümanlarla savaşa girmesi nedeniyle ortadan kaldırılmasını istedi. 5 kişilik bir ekip kendi arasında anlaştılar. Rasulullah’tan Ka’b’ı iknat etmek için istedikleri konuşma ve davranışı yapacaklarına yönelik izin aldılar. Ka’b’ın yanına gittiler ve ekibin başı ona dost göründü, karşılıklı konuşup şiirler okudular. Ekibin başı (Ebu Naile veya Muhammed b. Mesleme) ona: “Bu adamın (Muhammed’in) gelmesi bizim için bela oldu. Araplar bize karşı birleşip savaştı. Geçim 180 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak yollarımız zarar gördü. Geçim sıkıntısından ailemiz zarar görmeye başladı. Üstelik yiyecek yokken o bizden sadaka (vergi) alıyor” dedi. Ka’b: “Böyle olacağını sana söylemiştim” dedi. Ekip başı: “Benim gibi düşünen başka arkadaşlarım da var. Onları senden hurma, yiyecek almaları için getirmek istiyorum. Borçlarını geri ödeyeceklerine teminat olarak onlar silahlarını sana bırakabilirler” dedi. Sonra 14 Rebiuevvel’de geceleyin tekrar geldiler ve başkan Ka’b’ı çağırdı. Ka’b şüphelenmedi, karısı şüphelendi. Böylece silahlı arkadaşlarını Ka’b’ı şüphelendirmeden kalesine sokması mümkün oldu. Ka’b başına güzel kokular sürmüştü. Karşılıklı konuşarak yürüdüler ve evden uzaklaştılar. Sonra ekip başı: “Ne güzel kokuyorsun, koklamak istiyorum” diye Ka’b’ın başını tuttu ve diğer Müslümanlar da saldırdı. Ertesi gün Rasulullah ashaba Yahudi erkekler öldürebileceklerini söyleyerek Nadir oğullarına gözdağı verdi. Onlar yeni bir anlaşma imzalayarak savaşa giremediler. Müşriklere Şam Yolu Doğudan Da Kapandı Batı yolu kapanan Mekkeliler Doğu yolundan Şam’a kervan düzenlemek istediler. Safvan b. Umeyye başkanlığında gümüş ve gümüş eşya yüklü bir kervanı doğu yolundan Şam’a gönderdiler. O dönemde içki henüz yasaklanmamıştı. Kervan hakkında bilgisi olan Nuaym b. Mesud Medine’ye gelmişti. İçki ortamında bilgiyi ağzından kaçırdı. Durumu öğrenen Selit b. Numan hemen Rasulullah’ı haberdar etti. Rasulullah üzerlerine Zeyd b. Harise komutasında100 kişilik bir askeri birlik gönderdi. Birlik Kırede denilen subaşında kervana el koydular. 100.000 dirhem değerine gümüş külçeler Müslümanların eline geçti. Böylece doğu yolunun da müşrikler için artık güvenli olmayacağı da ortaya konulmuş oldu. Mekkeli müşriklerin çevre Araplar arasındaki siyasi ve askeri gücü iyice kırılmıştı. Şam ticaret yolu her yönüyle kapatılmıştı. Müslümanları ortadan kaldırmazlarsa rahat edemeyeceklerini düşünmeye başladılar. Uhud savaşına hazırlanmaya başladılar. Rasulullah Uhud savaşından önce Gatafanlıların ve Süleymoğulları üzerine düşmanlık için toplanmaları nedeniyle askeri seferler düzenlendi. Onların uhud savaşına katılmalarını önlemiş oldu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 181 UHUD SAVAŞI (7 veya 15 Şevval hicri 3, cumartesi) Müşrik ordusu 27 Mart 625 Çarşamba günü Uhud’a yerleşti. Müslümanlar ise 29 Mart Cuma günü öğleden sonra savaş için yola çıkabildiler. Savaş cumartesi günü oldu. Hamidullah’a göre 24 Aralık 624 de savaş oldu. Ebu Süfyan 3000 kişilik ordusuyla Mekke’den geliyordu. 700 zırhlı ve 200 atlı asker vardı. Çevre kabilelerden paralı asker desteği almıştı. Müşrikler 2 gün önceden gelip Uhud bölgesine yerleştiler. Meydan savaşına hazırlandılar. Dertleri Medine değil, Rasulullah ve Müslümanlardı. Bu nedenle Müslümanları meydan savaşıyla yenerler ve bir daha ortaya çıkamaz hale getirirlerse sorun biterdi. Bu nedenle olsa gerek Medine üzerine saldırmayıp meydan savaşı için Müslümanları beklemeye başlamışlardı. Savaş bölgesine Müslümanlar düşsün diye çukurlar kazmışlardı. Medine’ye her an saldırabilirlerdi. Geceleyin Rasulullah’ın kapısında sahabeden kendiliğinden nöbet tutanlar oluştu. Şehirde düşman saldırısına karşı nöbet tutuldu. Uhud dağı Medine’nin kuzeyinde merkeze 5 km kadar uzaklıkta bir dağdır. Tek olduğu için tek anlamında uhud denmiş olabilir. Dağ ile Medine arasında bir tepecik ve ikisi arasında bir vadimsi düzlük vardır. Medine’nin güneyi dağlık, doğu ve batı yönleri ise lav taşlığı olduğu için ulaşıma elverişli değildi. Bu nedenle düşman Kuzey taraftan Medine’ye saldırabilecekti. Müslüman ordusunun sağında Uhud dağı, arkasında Medine, önünde düşman ordusu ve solunda okçular tepesi vardı. Bedir savaşı sonrası Müslüman olan ve Mekke’ye geri giden, Rasulullah’ın amcası Abbas, müşriklerin saldırısını bir mektupla haber verdi. Müslümanların ancak 3-5 gün hazırlık yapacak zamanları vardı. Rasulullah durumu Müslümanlarla görüştü. Kendisi bir rüya görmüştü. Bir sığırın boğazlandığını, kılıcından bir çentik açıldığını ve elini bir zırhın içine soktuğunu görmüştü. Boğazlanan sığırı şehit olacak sahabeye, kılıcındaki kırığı yakın akrabasından bir şehide ve zırhı ise Medine’ye benzetmiştir. 182 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah Savaşın Yeri İçin İstişare Etti Rasulullah sahabe ile savaşın hangi şartlarda yapılabileceğine yönelik istişare etti. İçinde Abdullah b. Übey’in de bulunduğu ileri gelen ve yaşlılar Medine içinde kalarak savunma savaşı yapılmasını söylediler. Çoğunluk ise meydana çıkılarak meydan savaşını tercih ettiler. “Ya Rasulullah! Bizi düşmanlarımıza karşı çıkar ki onlara karşı sinmediğimizi, korkmadığımızı görsünler. Ya Rasulullah! Biz bu gün için Allah’a dua edip durduk. Allah da bizi bu güne kavuşturdu. Düşmana karşı çıkalım. Bizim korktuğumuz sanmasınlar” diye ısrar ettiler. Aslında bu sözlerde hikmetli düşünmeden kendine aşırı güvenme kokusu vardı. Aşırı kendine güven tedbirsizliği ve kibirlenmeyi besleyebilirdi. Bedir’deki başarıyı Allah’ın nasip ettiğini unutmuş gibi konuşanlar olduğunu düşünebiliriz. Rasulullah’ın tercihinin savunma savaşından yana olduğu düşünülmektedir. Rasulullah Cuma namazında sonra eve girip zırhını giyip geldi. Bunun üzerine meydan savaşında ısrarcı olanlar ısrarlarıyla Rasulullah’a karşı gelmiş olabileceklerini düşündüler. “Ya Rasulullah! Hoşlanmadığın şeyde ısrar ettik. Bize söz düşmez. İstersen Medine’de kal” dediler. Rasulullah “Bir nebiye zırhını giydikten sonra düşmanlarıyla savaşmadan onu çıkarması yaraşmaz” dedi (Buti,/İbn Hişam 2/62). Münafıklar Son Dakikada Hainliklerini Gösterdiler Rasulullah 1000 kişilik ordusuyla Cuma namazından sonra Uhud dağına doğru yola çıktı. Yolda Abdullah b. Übey: “Muhammed rey ve görüş sahibi olmayan delikanlıların görüşünü dinledi de beni dinlemedi. Biz kendimizi niye öldüreceğiz anlamadım” diyerek 300 kişiyle geri döndü. Geri dönmemesini isteyenlere “Savaş olacağını bilsek sizinle gelirdik” dedi. Savaşa geri dönün denilince biz savaşmayı bilmeyiz diyorlardı (Ali İmran 167). Geri dönerken Müslüman ordusunun bozulmasına da çalıştılar. Hazrec kabilesinden Selemeoğulları ve Evs kabilesinden Hariseoğulları da nerdeyse geri döneceklerdi(Ali İmran 122). Yani münafıkların Müslüman ordusunu parçalamasının boyutları yüksek olacaktı. Karşılarında Müslüman ordusu görmeyen müşrik ordusu Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 183 Medine’nin içine girebilirdi. Allah böyle bir felaketten Müslümanları korumuştu. Rasulullah’ın yanındakiler 700 kişi kaldılar. Bazıları dönenlerle savaşalım, bazıları bırakalım gitsin dediler. Böylece münafıklar hakkında iki guruba ayrılmaya başladılar (Nisa 88). Düşman Psikolojik Savaş Taktiklerini De Kullanıyordu Ebu Süfyan savaşı kazanmak için duygusal girişimlerde bulunuyordu. Kendi taraftarlarına kahramanlık konuşmaları yapıyordu. Medinelilere doğru var gücüyle bağırarak: “Ey Yesribliler! Bizim sizinle bir hesabımız yok. Bizimle yanınıza gelmiş olan akrabalarımız arasında bir savaştır. Bizleri akrabalarımızla baş başa bırakın. Aradan çekilirseniz size dokunmayız ve onlarla işimiz bittikten sonra çekip gideriz” diyordu. Yine Evsli ve önceden sevilen bir insan olan Hristiyan rahip Ebu Amir Mekke ordusu içinden Evslilere bağırıyordu. Kendisinin Mekke ordusu içinde olduğunu ve Evslilerin Mekke ordusundan yana gelmelerini istiyordu. Evsliler ise “Ey fasık Allah senin gözünü kör etsin” diye karşılık veriyorlardı. Bu zalim aynı zamanda Uhud savaş meydanına çukurlar kazdırıp üzerlerini örttürmüştü. Müslümanlar çukurlara düşsün ve yenilsinler istiyordu. Nitekim müşriklerin şiddetli saldırdığı bir dönemde Rasulullah az sayıda müslümanla birlikte savaşmaya devam ediyordu ve bu çukurlardan birine düştü. Rasulullah Ensar Sancağının Altında Savaşa Girdi Rasulullah savaşta muhacire ve ensara ayrı ayrı sancak verirdi. Uhut savaşında da öyle yaptı. Rasulullah ensarın sancağı altında savaşa katıldı (Hamidullah, R savaşları 74/ İbn Kesir 4/20). Bu tercihin önemli sonuçları vardır. Ensar Rasulullah’ı yanlarında görünce savaşta duygusal olarak daha çok sebat edeceklerdir. Muhacir müşrikler tarafından hicrete zorlanmış, iskence etmiş ve mallarına el koymuşlardı. Bu nedenle onların savaşta sebatlı olmak için duygusal gerekçeleri fazlasıyla vardı. Öte yandan müşrik ordusunun aslında Medinelilerle bir sorunu yoktu. Onların derdi muhacirler, Rasulullah ve genel olarak Müslüman- 184 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak lardı. Bu nedenle saldırılarını daha çok muhacirlerin üzerine yapacaklardı. Rasulullah’ın korunması ihtimali artacaktı. Rasulullah Tedbir, Dua Ve Tevekkülü Birlikte Yaşıyordu Rasulullah savaş sırasında gerekli tedbirleri alıyordu. 2 kat zırh giydi. Farklı kişinin zırhını giydi. Okçular tedbirini aldı. Ensar sancağı altında savaşa girdi. Dağa çıktığında müşrikleri sağ olup olmadığı çağrılarına cevap vermedi, verdirmedi. Dua ediyordu. Rasulullah sık sık “Tevekkültü ala Allah. Vela havle vela kuvvete illa billah: Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir” şeklinde dua ediyordu. Savaş Müslümanlar Açısından Kazanma Ve Yenilgi Arasında Gidip Geldi Cumartesi sabahı Bilal ezan okudu ve Rasulullah Müslümanlara sabah namazı kıldırdı. Sonra orduyu savaş yerine yerleştirmeye başladı. Rasulullah Uhud dağı önündeki tepeciğe düşmanlar o tepeciği dolanarak Müslümanları geriden vurmasın diye 50 okçu yerleştirdi. Başına da Abdullah b. Cübeyr’i komutan yaptı. Ne olursa olsun tepecikten ayrılmamalarını ve düşman akınlarını önlemelerini söyledi. Müslümanlar arkalarını dağa verdiler. Müslümanların arkalarında dağ ve Medine tarafı vardı. Müşrikler ordularını İkrime b. Ebi Cehil ve o zaman henüz Müslüman olmamış olan Halid b. Velid komutasında iki guruba ayırdılar. İkrime saldırdı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bunu gören tepecikteki okçuların çoğunluğu zafer kazandık diye tepeyi bırakıp meydana indiler. Halid durumu fark etti ve müşrik gurubuyla arkadan dolanarak tepecikte kalanları şehit ettiler. Sonra arkadan Müslümanlara saldırdı. Müslümanlar iki ateş arasında kaldı ve dağa doğru geri çekildiler. Rasulullah’ın alt dudağına taş vurdular ve dişi kırıldı. Silah darbesi yanağı üzerindeki zırhın iki halkasını yanak kemiğine sapladı. Bir başka silah omzuna değdi ve yaraladı. Rasulullah’a kılıçla vuran zalim Mus’ab b. Umeyr’i de şehit etti. Onu Rasulullah sanarak Muhammed’i öldürdüm Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 185 diye böğürmeye başladı. Daha sonra o gebertildi. Bu arada Rasulullah, Ebu Amr’ın isteğiyle kazılan ve üstü kapatılan çukura düştü. Ebu Amr Medine’li hristiyan rahipti ve Mekke’ye gitmiş ve müşrik ordusuyla savaşa katılmıştı. Rasulullah’ı çevresindeki bir avuç kahraman savunmaya devam etti. Rasulullah güçlükle dağa çıkabildi. Bir sahabe Rasulullah’ın yanağındaki zırh halkalarının batan kısımlarını eliyle çıkarmak istedi, çıkaramadı. Sonra ağzıyla tutup çıkardı. İki halka batmıştı. Dişiyle çıkarırken iki dişini kaybetti. Rasulullah’ın kızı Fatıma Medine’den koşarak geldi ve kalkanla su dökerek Rasulullah’ın kanını yıkadı. Kanama durmadı ve hemen bir hasır parçası yaktı ve külünü yaraya basarak kanın akmasını durdurdu. Rasulullah’ın Zırhını Ka’b b. Malik giymiş ve Rasulullah da onun zırhını giymişti. Rasulullah öldü diye şayia yayıldığında Ka’b Rasulullah’ın ölmediğini görünce yüksek sesle duyurmaya başladı. Rasulullah elini ağzına götürerek susmasını istedi. Bütün bunlar olurken Rasulullah önce “Nebilerinin yüzünü yaralayan, dişini kıran bir millet nasıl kurtulur?” dedi. Rasulullah bu sözüyle adeta gayba yönelik kendiliğinden bir hüküm vermişti. Hemen Kuran ile düzeltildi. Allah'ın, onların tevbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur; çünkü onlar zalimlerdir(128). Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir(Ali İmran 128). (Buhari 2/582). Bunun üzerine Rasulullah: “Allahım şu kavmime hidayet ver, onlar bilmiyorlar” diye dua etmeye başladı (Müslim, uhud 2/108). Müslümanlar Uhud dağındayken üzerlerine hafif uyku çöktü ve onları dinlendirdi, sakinleştirdi. Savaşın sıkıntısını az hissettirdi. Bu Allah’ın onlara bir rahmetiydi. Müşriklerin Bir Kısmı Savaşı Kazandık Diye Çekilmeye Başladı Müşrik ordusunda paralı askerler vardı. Paralı askerlerden bir gurup Müslümanların sığındığı dağ bölgesine saldırmak istediler ama taş ve ok atışlarıyla karşılaştılar. Savaş yorgunuydular ve az sayıda kalan, ulaşılması zor yere çıkmış Müslüman gurubun daha fazla peşine 186 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak düşmek istemediler. Amaç savaşı kazanmaksa meydan da kazanmışlardı. Üstelik Muhammed’in öldürüldüğü söylenmişti. Amaçlarına ulaştıklarını düşündüler. Savaş meydanından uzaklaştılar. İbn Kamie isimli müşrik önce Rasulullah’ın yanağını yaralamıştı. Daha sonra Musab b. Ümeyr’i şehit etti ve öldürdüğü kişinin Rasulullah olduğunu sandı. Müşriklerin yanına giderek “Muhammed öldürüldü” diye bağırmaya başladı. Rasulullah’ın öldüğü söylentisinin yayılması da düşmanı rahatlatmış ve hedefimize vardık hissi vermiş olabilir. Dağa sığınan Müslümanları takip edip öldürme isteklerini azaltmış olabilir. Ebu Süfyan ve yakın ekibi yalnız kalmaya başladı. Ebu Süfyan ve ekibinin savaş meydanında yalnız kalması Rasululah’ın ölmediğini öğrendikleri halde dağdaki Müslüman guruba saldırma isteklerini köreltmiş olabilir. Ayrıca Rasulullah’ın ölmediği konusunda kesin bilgileri yoktu. Sadece Ömer dağdan Rasulullah’ın ve Ebu Bekir’in ölmediğini söylüyordu. Ama Rasulullah’tan ve Ebu Bekir’den ses çıkmıyordu. Ömer’in söylediği karşıyı yanıltmaya yönelik olabilirdi. Sonuç olarak dağa tırmanan Müslümanlara daha fazla saldırmaları için yeterli gerekçeleri kalmamıştı. Tedbirli Olmakla İslam’ın Hakkını Savunmanın Dengesi Yaşandı Rasulullah’ın öldürüldüğü şayiası yayılmış ve Rasulullah öyle bilinmesinden yana davranış göstermişti. Rasulullah dağda iken Ebu Süfyan dağa yaklaştı ve “Muhammed aranızda mı?” diye bağırdı. Rasulullah müminlere cevap vermemelerini söyledi. Sonra Ebu Bekir’i sordu yine cevap alamadı. Ömer’i sordu, yine cevap alamadı. “Bunların hepsi öldürüldüler, yaşasalardı cevap verirlerdi” dedi. Ömer: “Yalan söylüyorsun Allah düşmanı. Seni üzecekleri Allah korudu” dedi. Ebu Süfyan: “Hübel yücedir” dedi. Rasulullah: “Ona cevap verin” dedi. “Ne diyelim?” dediler. Rasulullah: “Allah bizim mevlamızdır, sizin mevlanız yoktur” deyin. Bunun üzerine Ebu Süfyan: “Bizim Uzzamız var, sizin yok” dedi. Rasulullah: “Allah bizim mevlamızdır, sizin mevlanız yoktur” diye cevap verin dedi. Ebu Süfyan: “Bedir’e denk bir gün. Harp bir nasiptir. Ölülerinizde bazı işkenceler göreceksiniz, onları ben emretmedim. Beni kınamayın” dedi. Ömer: “Denklik yoktur. Bizim ölüle- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 187 rimiz cennete, sizinkiler cehenneme gitmiştir” dedi. (Buhari, 7/349, Hanbeli, müsned. 4/209). Rasulullah’ın kendinin yaşadığını gizlediğini ve tartışmaya açmadığını, ama putları yüceltecek durumları karşı cevap verdiğini görüyoruz. O sıkıntılı durumda bile İslam’ın üstünlüğünün dile getirilmesinden geri durmamıştır. Müşrikler savaş meydanını terk edince Rasulullah Ali’ye: “Müşrikleri takip et. Eğer develerine binip atları yanlarına alıyorlarsa onlar Mekke’ye gitmek istiyorlardır. Eğer atlarına binip develeri yedeklerine alıyorlarsa Medine’ye gitmek istiyorlardır. Canım elinde olana and olsun ki eğer Medine’ye giderlerse ben de Medine’ye gidip orada onların işini bitireceğim” dedi. Ali müşriklerin develere bindiğini gördü ve Mekke’ye gitmek istediklerini anladı. (İbn Hişam) Rasulullah yaralı ve çok yorgun olduğu için dağda öğlen namazını oturarak kıldırdı. Müslümanlar Rasulullah’a müşriklere Allah’ın lanetini istemesini söylediler. Rasulullah: “Ben lanet edici olarak değil, rahmet olarak gönderildim” diyerek lanet etmedi (Buhari, megazi 64/23). Hind’in kölesi Vahşi ismindeki zenci özel olarak takip ederek Hamza’yı şehit etti. Düşmanlar Hamza’nı cesedini parçaladılar. Müslümanlar durumu görünce geriye kalan düşman cesetlerini parçalamak istediler. Rasulullah ölenlerin cesetlerine işkence amaçlı kesmelerin yapılmasını yasakladı. (İbn Hişam) Uhud Şehitleri Uhud’da Bırakıldı Müslümanlardan 67 Ensar, 7 Muhacir olmak üzere 74 şehit vardı. Müşriklerden ise 23 kişi öldü. Enes b. Nazir vuruşarak şehit oldu. Rasulullah savaşın bitiminde onu Zeyd b. Sabit’e arattı. Yaralı ve ölmek üzereydi. Rasulullah’ın selamına cevap verdikten sonra: “Cennet kokusu alıyor hissediyorum. Kavmime söyle gözünü kıpırdatacak kadar gücünüz olduğu halde Rasulullah’a kötülük isabet ederse Allah’ın yanında bir özrünüz olamaz” dedi (Ahzab 23) (Umeri, s:205). 188 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Şehitler yıkanmadan kanlı elbiseleriyle savaş yerine gömüldü. Mus’ab’ın cenazesi gömülürken üstünü örtecek bir şey bulamamışlardı. Elbisesi bedenini örtmeye yetmiyordu. Rasulullah baş tarafına örtülmesini ve ayak tarafının ise otlarla örtülmesini istedi. Mus’ab Müslüman olmadan önce Mekke’nin zengin ailesinin çocuğuyda ve tam anlamıyla zengin hayatı yaşıyordu. Müşrikler gittikten sonra Rasulullah sahabeyi saf haline getirdi ve dua etti. Sahabe de arkasında âmin dediler. Rasulullah: “Allahım! Hamd tamamen sana aittir. Allahım! Genişlettiğini daraltan yoktur. Daralttığını genişleten yoktur. Sapıklığa düşürdüğüne hidayet veren yoktur. Hidayet verdiğini sapıklığa düşüren yoktur. Vermediğini veren ve verdiğine engel olabilecek olan yoktur. Uzaklaştırdığını yaklaştıran, yaklaştırdığını uzaklaştıran yoktur. Allahım! Bereket, rahmet, fazilet ve rızkını genişlet. Allahım! Değişmeyen, sürekli olan Naim cennetini istiyorum. Allahım! Sıkıntı günlerinde yardımını istiyorum. Korku gününde güven istiyorum. Allahım! Bize verdiğin veya vermediğin şeylerin şerrinden sana sığınıyorum. Allahım! Bize imanı sevdir. Kalplerimizdeki imanı güzelleştir. Küfrü, fasıklığı ve masiyeti işlemeyi bize çirkin göster. Bizi doğru yolda olanlardan eyle. Allahım! Bizi Müslüman olarak yaşat ve Müslüman olarak öldür. Bizi rezil olmadan, fitneye düşmeden salihler arasına kat. Allahım rasülünü yalanlayan, senin yoluna engel olan kâfirleri helak et. Onlara azabını indir. Allahım! Kendilerine kitap verilip de Hak olan Allah’ı inkâr edenleri helak et”. (Buhari, edebül müfred. Hanbeli, müsned 3/424) Müşrikler Medine’ye Saldırmadıklarına Pişman Oldular Ama Rasulullah’ın Tedbiriyle Vazgeçtiler Akşam Medine’ye dönüldü. Müşrikler de Mekke’ye gidiyorlardı. Müşrikler yolda giderken Uhud zaferinden sonra niye Medine’ye girerek tüm Müslümanları kılıçtan geçirmediklerine yönelik pişmanlık duymaya başladılar. Niye Medine’ye girip işlerini tümden bitirmedik diye konuşmaya başladılar ve geri dönmeye karar verdiler. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 189 Rasulullah ertesi gün Pazar sabahı Uhud’a katılanların düşmanı takip etmesini istedi. Uhuda katılanlardan sağ kalanlar tekrar yollara düştüler. Bu arada Müşrik ordusu yaklaşık 50 km kadar gitmiş ve Ravha denilen yerde konaklamıştı. Rasulullah da Medine’ye 15-20 km kadar uzaklıktaki Hamratül Esed” denilen yere gelip karargâh kurdu. Rasulullah yeni Müslüman olan Ma’bed b. Ebi Ma’bed isimli kişiyi müşrik ordusuna doğru görevli gönderdi. Ebu Süfyan’a varınca:“Muhammed’i gördüm. Ashabıyla birlikte, hiç benzerini görmediğim bir toplulukla size doğru geliyor ve sizi arıyorlar. Size kin tutmuşlar. Uhud’ta bulunmayanlar da onlara katılmış. Kaçırdıkları fırsata pişman olmuşlar. İçlerinde size karşı benzerini görmediğim bir kızgınlık ve intikam isteği var. Yakınlardalar” diye konuştu. Müşrik ordusunda zaten Medine’ye dönmek istemeyenler vardı. Bunun üzerine Mekke’ye geri dönmeye karar verdiler. Bu arada Ebu Süfyan Medine’ye giden bir kafileye, ücretlerini Mekke’de vermek üzere Rasulullah şöyle demelerini istedi: “Muhammed’e söyleyin. Onun ve ashabının kökünü kazımak için tekrar orduyu hazırladık. Onlar için toplandık” dedirtti. Bunun üzerine Müslümanlar: “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir dediler. Allah Kuran’da onların hallerini ve sözlerini övdü. (Ali İmran 172-174) (Furi, s: 288). Rasulullah 3 gün orada kaldı. Askerlere çok sayıda ateş yaktırarak asker sayısının çok olduğu izlenimi verdi. Böylece Müslümanların Uhud yenilgisi üzerine ümitlenip de Müslümanlara açıktan düşmanlığı artıracak olanlara gözdağı verilmiş oldu. Biz yenilmedik, güçlüyüz ve buradayız gerçeği gösterildi. Yaralı Müslümanlar topluma dağılıp yenilginin de verdiği duygusal çöküntüyle toplumda duygusal çöküntüye neden olmadan tekrar bir atılımda bulundular. Acıya üzülmek yerine yeni saldırılarla düşmanı korkutmanın verdiği coşkuyu yaşadılar. Yenilmiş, yorgun, acılarına ağlayan ve neden böyle oldu, suçlu kimlerdir gibi tartışmalarla çalkalanan bir toplum yerine düşmanını takip eden ve takipte başarılı olan bir toplum duygusu önemlidir. Aynı zamanda düşman korkuya kapılmış ve Medine’yi işgal niyetlerinden vazgeçmiştir. 190 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah Sözünde Durdu Ama Müşrikler Durmadı Ebu Süfyan: Uhud’dan “Gelecek yıl Bedir’de sizinle tekrar karşılaşacağız” diyerek gitmişti. Zilkade ayında Bedir bölgesinde panayır kurulur ve ticaret yapılırdı. Hicri 4. Yılda Rasulullah 1500 kişilik kuvvetle Bedir’e gitti. 10 at vardı. Ebu Süfyan 50 at ve 2000 askerle yola çıktı ama müşrikler savaşmak istemedi ve geri döndüler. O yıl kuraklık vardı. Müslümanlar Bedir’de iyi alışveriş yaptılar. Bu gazveye “Küçük Bedir” gazvesi denilmektedir. Münafıklar Uhud’da Yaşananları Fırsat Bildiler Müslümanlar yenilince Abdullah b. Übey: “Bizi dinleseydiniz öldürülenler öldürülmezdi” gibi sözlerle Müslümanlara karşı toplumu yönlendirme çalışmalarını hızlandırdı. Allah bilir Rasulullah’ın ertesi gün müşrik ordusunu takip ettirmesi ve onların kaçması münafıkların moralini bozmuştur ve daha ileri gitmelerini önlemiş olabilir. Çünkü Müslümanlar ağır yara almalarına rağmen hala ayaktaydılar ve düşmanı kovalayacak cesareti göstermişlerdi. Uhud Savaşıyla Anlam Yönünden Benzer Ayetlerin Bazılarını Düşünelim Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitir ve bilir (121). Sizden iki takım bozulup geri çekilmek üzere idi; oysa Allah onların dostu idi, inananlar yalnız Allah'a güvensinler (122). And olsun ki, siz düşkün bir durumda iken, Bedir'de, Allah size yardım etmişti; Allah'tan sakının ki şükredebilesiniz (123). İnananlara: "Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?" diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar de hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle imdat edecektir (124,125). Allah bunu, ancak size müjde olsun ve böylece kalbleriniz yatışsın diye yapmıştır. İnkar edenlerin bir kısmını kesmek veya ümidsiz olarak geri dönecek şekilde bozguna uğratmak için gereken yardım, ancak Güçlü ve Hakim olan Allah Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 191 katından olur (126,127). Allah'ın, onların tevbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur; çünkü onlar zalimlerdir (128). Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir (Ali İmran 121-129). Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız, mutlaka siz en üstünsünüzdür (139). Eğer siz (Uhud'da) bir yara almışsanız, (size düşman olan) o topluluk da (Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. Böylece biz, Allah'ın gerçek müminleri ortaya çıkarması ve içinizden şahitler edinmesi için, bu günleri bazen lehe, bazen de aleyhe döndürüp duruyoruz. Allah, zulmedenleri sevmez (140). Bir de Allah, böylece iman edenleri günahlardan arıtmak, inkârcıları ise yok etmek ister (141). Yoksa içinizden Allah cihad edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz? (142) And olsun ki, ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz; işte onu gözlerinizle bakarak gördünüz (143). Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah'a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir (144). Hiçbir kimse Allah'ın izni olmadan ölmez; o, belli bir vakte bağlanmıştır. Kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz ve kim ahiret nimetini isterse ona da ondan veririz. Şükredenlerin mükâfatını vereceğiz (145). Nice peygamberlerin yanında Rabbe kul olmuş pek çok kimse savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever (146). Dedikleri ancak şu idi: "Rabbimiz! Günahlarımızı, işimizdeki aşırılıklarımızı bize bağışla, sebatımızı arttır, inkârcı topluluğa karşı bize yardım et" (147). Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini de ahiret nimetini de fazlasiyle verdi. Allah işlerini iyi yapanları sever (148). Ey İnananlar! İnkâr edenlere itaat ederseniz, sizi geriye döndürürler de kayba uğrarsınız (149). Hâlbuki Mevlanız Allah'tır. O, yardımcıların en iyisidir (150). Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmalarından ötürü inkâr edenlerin kalbine korku salacağız. Onların varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin durağı ne kötüdür! (151) And olsun ki, Allah, size verdiği sözde durdu. Onun izniyle kâfirleri kırıp biçiyordunuz, 192 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ama Allah size arzuladığınız zaferi gösterdikten sonra gevşeyip bu hususta çekiştiniz ve isyan ettiniz; sizden kimi dünyayı, kimi ahireti istiyordu; derken denemek için Allah sizi geri çevirip bozguna uğrattı. And olsun ki O, sizi bağışladı. Allah'ın inananlara nimeti boldur (152). Peygamber arkanızdan sizi çağırırken, kimseye bakmadan kaçıyordunuz; kaybettiğinize ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye, Allah sizi kederden kedere uğrattı. Allah, işlediklerinizden haberdardır (153). Kederden sonra, bir takımınızı kendinden geçirecek şekilde size huzur ve emniyet indirdi; oysa bir takımınız da kendi dertlerine düşmüşlerdi. Haksız yere Allah hakkında, cahiliye devrinde olduğu gibi inanıyorlar. "Bu işte bizim bir fikrimiz var mı?" diyorlardı; De ki: "Buyruğun hepsi Allah'ındır". Sana açmadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işte bizim fikrimiz alınsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: Evlerinizde olsaydınız, haklarında ölüm yazılı olan kimseler, yine de devrilecekleri yere varırlardı. Bu, Allah'ın içinizde olanı denemesi, kalblerinizde olanı arıtması içindir. Allah gönüllerde olanı bilir (154). İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirenlerin, yaptıklarının bir kısmından ötürü şeytan ayaklarını kaydırıp yoldan çıkarmak istemişti. Allah, and olsun ki, onları affetti. Allah bağışlayandır Halim'dir (155). Ey İnananlar! Yolculuğa çıkan veya savaşa giden kardeşleri hakkında: "Onlar yanımızda olsalardı ölmezler ve öldürülmezlerdi" diyen inkârcılar gibi olmayın ki, Allah bunu onların kalblerinde bir hasret olarak bıraktı. Dirilten de öldüren de Allah'tır. Allah işlediklerinizi görür (156). Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, size Allah'tan onların topladıklarından daha hayırlı bir mağfiret ve rahmet vardır (157). And olsun ki, ölseniz de, öldürülseniz de Allah’ın huzurunda toplanacaksınız (158). Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever (159). Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O'ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnız Allah'a güvensinler (160). Hiçbir peygambere ganimete ve millet malına hiyanet yaraşmaz; haksızlık kim yaparsa, kıyamet günü yaptığı ile gelir, Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 193 sonra, haksızlık yapılmaksızın herkese kazanmış olduğu ödenir (161). Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan gibi midir? Bu kimsenin varacağı yer cehennemdir; o ne kötü varılacak yerdir! (162). Onlar Allah katında derece derecedir. Allah, işlediklerini görmektedir (163). And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Hâlbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler (164). Başkalarını iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca mı: "Bu nereden?" dersiniz? De ki: "O, kendi tarafınızdandır". Doğrusu Allah her şeye Kadir'dir (165). İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen, Allah'ın izniyledir. Bu, inananları da, münafıklık edenleri de ortaya çıkarması içindir. Münafıklık edenlere: "gelin, Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa savunmada bulunun" dendiği zaman: "Eğer savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik" dediler. O gün, onlar imandan çok inkâra yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah gizlediklerini onlardan iyi bilir (166,167). Onlar oturup, kardeşleri için: "Bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğru sözlü iseniz, ölümü kendinizden savın" (168). Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler (169,170). Onlar Allah'tan olan bir nimeti, bolluğu ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler (171). Kendileri savaşta yara aldıktan sonra Allah ve Peygamberin çağrısına koşanlara, hele onlardan iyilik edip sakınanlara büyük ecir vardır (172). İnsanlar onlara: "Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" dediler. Bu, onların imanını artırdı da: "Allah bize yeter. O ne güzel Vekil'dir" dediler (173). Bu yüzden (Uhud sonrası düşmanı takipten) kendilerine bir fenalık dokunmadan, Allah'tan nimet ve bollukla geri döndüler; Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük, bol nimet sahibidir (174). İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, inanmışsanız onlardan korkmayın, Benden korkun (175). Küfürde yarışanlar seni üzmesin; şüphesiz onlar Allah'a bir zarar veremezler. Allah 194 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ahirette onlara bir pay vermemek istiyor; onlara büyük azab vardır (176). İman karşılığında inkârı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap vardır (177). İmanı inkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Küçültücü azab onlaradır (178). Allah inananları sizin durumunuzda bırakacak değildir, temizi pisten ayıracaktır. Allah size gaybı bildirecek değildir; fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçip, ona gaybı bildirir. Artık Allah'a ve peygamberlerine inanın; inanır ve sakınırsanız size büyük ecir vardır (179). Allah'ın bol nimetinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah işlediklerinizden haberdardır (Ali İmran 139-180). İkiyüzlüler ve kalblerinde hastalık bulunanlar "Müslümanları dinleri aldattı" diyorlardı; oysa kim Allah'a güvenirse bilmelidir ki Allah güçlüdür, hakimdir (Enfal 49). Düşman milleti kovalamakta gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekiyorlar; oysa siz Allah'tan onların beklemedikleri şeyleri bekliyorsunuz. Allah Bilendir, Hakim olandır (Nisa 104). Biraz Düşünelim: Müslümanlar Bedir’de Allah’ın yardımıyla hem zafer hem de bol ganimet kazanmışlardı. Bedir’de Allah’ın muradını ve yardımını iyi düşünemeyenler başarının kendilerinden kaynaklanabileceğini ve hep öyle devam edebileceğini sanmış olabilirler. Tedbire yeterince başvurmadan Allah’ın takdirinin hep kendilerinden yana olacağını hayal etmiş olabilirler. Uhud’a giderken tedbirlerini tam almak ve Allah’ın takdir ve yardımlarında Allah’a tevekkül etmek yerine kendilerine güven hissini daha yüksek yaşamış olabilirler. Müslümanın kendine güveni Allah’a güveninin üstüne çıkmaz. Bunun için düşünme ve hislerini gözlemeli ve denetim altında tutmalıdır. Gerek kendiliğinden, gerekse başkaları- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 195 nın konuşmalarından hareketle kendine güveni Allah’a güvenin üstüne çıkabilir. O zaman tevekkülün yeri kalmaz, tevekkül ettiğini söylese bile tevekkülü sözel bir ifadeden öteye gitmez. Bedir sonrası Allah Kuran’da savaşlarda ganimete değil, düşmanı Allah rızasını isteyerek yere sermeyi önceleyin anlamında Müslümanları uyarmıştı. Ama bazıları bu uyarıyı yeterince fark etmemiş ve düşünmemiş olabilir. Bu nedenle savaşın başındaki başarıyı savaşı tümden kazandık şeklinde yorumlama hatası yapmış olabilirler. Rasulullah özellikle gördüğü rüyayla bağlantılı olsa gerek, bir takım olumsuzluklar hissetmekle birlikte savaşa katılacaklarla istişare etmiş ve çoğunluğun görüşünü kabul etmiştir. Nitekim çoğunluğun yanıldığı ve rüyasında haklı olduğu savaş sonrasında ortaya çıkmıştır. Karar verildikten sonra tekrar istişareyi sürdürmek isteyenlere karşı görüşünden dönmemiş ve istişare sonucunun uygulanmasındaki kararlılığını göstermiştir. Karar değiştirip duran ve gereğinden fazla istişare ve görüş alışverişine boğulan bir karar yöntemi başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Yolda münafıkların başı kendine itaat edenlerle geri döndüğü halde onları cezalandırmamış ve böylece toplumda bir iç savaş çıkmasını önlemiştir. Savaş sonrası da onları yargılayıp öldürtmemiştir. İyiye değişimin önünde hemen her zaman bir takım engelciler olacaktır ve kendilerini haklı göstermek için değişik bahaneler uyduracaklardır. Ortaya konan bahanelerin ne kadarının gerçekçi, ne kadarının art niyet ve başka nedenlerden, hedeflerden kaynaklandığını iyi düşünmelidir. Toplumsal değişim katı bir şeye şekil vermek gibi değildir. Belirli bir plan yapıp sonra toplumu ona zorlamakla değişim gerçekleşmez ve değişim uzun ömürlü olmaz. Hedefindeki kesinlik, açıklık, kararlılık, eğitim ve sabır en önemli toplumsal değişim araçları olsa gerektir. Rasulullah, kendisini tam olarak anlamadıkları için dinlemeyen okçuları cezalandırmamıştır. Üstelik yenilginin nedenleri onlara bağlanabilir ve idam cezası verilebilirdi. Rasulullah onların kararlarını, hatalarını ictihad hatası gibi görmüş, yanılma olarak kabul etmiştir. 196 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah canhıraş savaşırken düşman tarafından fark edilmemesi için elinden geleni yapmıştır. Allah Rasulullah öldürüldü şayiasıyla ona yardım etmiştir. Muhammed öldürüldüyse müşrikler açısından savaşa devam etmeye gerekçe kalmıyordu. Bu da daha fazla Müslüman katliamını önlemiştir. Aynı zamanda Müslümanlar için bir imtihan vesilesi olmuştur. Rasulullah ölecek veya öldürülecek olsa da Müslümanlığa ve İslam’ı savunmaya devam etmeleri gerektiğini yaşanan bir olayla iyi anlamaları sağlanmıştır. Aynı haber farklı guruplar, insanlar üzerinde farklı sonuçlar oluşturabilmektedir. Müşrik ordusu Medine’ye gelerek tüm Müslümanlara zarar verebilirlerdi. Ancak öncelikleri Müslümanları yenmek ve Rasulullah’ı öldürmek olduğu için hedeflerine vardıklarını düşündüler. İnsan bir şeyi hedeflerse ortaya çıkan diğer imkanları fark etmeyebilir. Tek hedef edinmek ve başarmış olmak hissi insanı körleştirir. Müşrikler körleştiler ve hemen Mekke’ye geri dönmeye başladılar. Sonradan Medine’ye niye girmediklerine pişman oldular. Şehitleri Medine’ye getirmeyip Uhud’da gömerek Medine’de bir şehit gösterisine ve feryadına fırsat vermemiştir. Halkın ızdırabı daha çok artabilir ve kalbi dayanıklılıkları azalabilirdi. Düşmanın gidişatı hakkında yakinen istihbarat toplamaya ve düşmanı takip ederek korku salmaya devam etmiş ve böylece Medine’ye geri dönmelerini önlemiştir. Ayrıca savaş mağdurlarını daha acıları dinmeden tekrar düşman takibine götürerek onların kendi dertlerine düşmelerini, Uhud’da yaşananlar nedeniyle morallerinin bozulmasını önlemiştir. Düşmanı takip ederken düşmanı yanıltma ve korku salma taktiklerini uygulamış ve Müslümanların düşmanın korku salma taktiklerine yenilmesini önlemiştir. Vakıf Düzeninin Oluşturulması Bera b. Ma’rur isimli Müslüman hicri 1 yılda vefat etmişti. Rasulullah hicret etmeden önce, kendisi ölünce malının 1/3 Allah yolunda, 1/3 mirasçılarına ve 1/3 Rasulullah’a verilmesini vasiyet etmişti. Ölünce Allah yolunda olanlar Allah yolunda harcandı. Rasulullah’a diye Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 197 ayırdığını Rasulullah kabul etmeyerek mirasçılarına verdi. Böylece vasiyetin mirasın 1/3 ünden fazla olmamasının da uygulaması yapılmış oldu. Rasulullah’a dediği pay Rasulullah’ın şahsına ve sadaka olarak verilmiş olabilir. Hem mirasın üçte birinden fazlasını vasiyet edilmemesi kuralına ters, hem de Rasulullah’ın sadaka kabul etmeme kuralına ters olduğu için aileye geri verilmiş olabilir. Uhud savaşı döneminde Yahudi Nadir oğullarından olan Muhayrık isimli bir kişi Yahudilerin Rasulullah’a yardım etmeleri gerektiğini söyledi. Onları ikna edemedi ve kendisi Uhud savaşına katıldı. Ölürsem mallarım Rasulullah’a ait dedi. Şehit oldu. Rasulullah “Muhayrık Yahudilerin hayırlısıdır ve müslümandır” dedi. 7 hurma bahçesi vakıf haline getirildi. Rasulullah’ın devlet harcamalarında önemli bir gelir kaynağı oldu (Şulul,374 / İbni Hişam 2/65, 3/94). Burada Rasulullah’a diye yapılan vasiyet Rasulullah’ın şahsına değil, kullanımına verilmiş bir vasiyettir. 198 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 4: HİCRİ 4. YIL Eğitime Önem Verildi Okuma Yazma Ve Yabancı Dil Öğrenimi Yaptırıldı Bedir savaşının müşrik esirlerinden esirlik fidyesi için imkânı olmayanlara özgürlük karşılığı olarak 10 çocuğa okuma yazma öğretme görevi verilmişti. O çocuklardan biri de Zeyd b. Sabit’tir. Rasulullah çevreye davet mektupları gönderip cevap alınca kendisine gelen yazıların ve gönderdiği mektupların doğru olması, değiştirilmemesi için Zeyd’den İbranice ve Süryanice’yi öğrenmesini istemiştir. O da kısa sürede öğrenmiştir. Rasulullah’a İbranice ve Süryanicenin yanında Farsça, Rumca, Kıptice ve Habeşçe’ten tercümeler yapıyordu. Rasulullah aynı zamanda onu Kuran vahyinin inzalinde yazıcı olarak görevlendirdi. Ebu Bekir zamanında Kuran’ın Mushaf haline getirilmesinde görevli ekibin başkanı da oydu (İbni Kesir 3/176) Uhud’da Yaşananlar Düşmanları Harekete Geçiriyordu Çöldeki kabileler, Yahudiler ve münafıklar Uhud’da yaşananları kendileri için bir fırsata dönüştürmek istiyorlardı. Bu amaçla Medine’ye saldırmak hazırlıkları yapıyorlardı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) onlar üzerinde değişik seferler düzenledi. Esed oğulları kabilesi de bunlardan biriydi. Rasulullah Ebu Seleme komutasında bir birliği üzerlerine gönderdi. Esed oğulları yenildi. Ebu Seleme Uhud harbinde yaralanmıştı. Sefer sırasında yarası harekete geçti ve Medine’ye döndüğünde şehit oldu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 199 Eğitici Katliamları Oldu Rec’i Kuyusu Bölgesinde Eğiticiler Şehit Edildi Lihyan kabilesinin başkanları Süfyan b. Halid Müslümanlar tarafından öldürülmüştü. Müslümanlara tuzak kurmak istediler. Kare ve Adel kabileleriyle anlaştılar. Uhud savaşından sonra Kare ve Adel kabileleri Rasulullah’tan İslam’ı öğretecek kişiler göndermesini istediler. Bu arada Rasulullah Uhud savaşından sonra Mekkelilerin savaş hazırlığı yapıp yapmadığını öğrenmek için bir heyeti Mekke bölgesine göndermek istiyordu. Safer ayında 7-10 kişilik bir ekibi bu işle görevlendirdi. Ekip Mekke’ye 70 km kadar uzaklıktaki bir bölgede, Lihyan topraklarında Rec’i kuyusu başında konakladı. Lihyan kabilesine gizlice haber edildi ve 100 okçu Müslümanları sardı. Teslim olmalarını istediler. Çarpışma oldu. Müslüman ekipte bulunan Asım b. Sabit Bedir ve Uhud savaşına katılmıştı. Müşriklerce başına ödül konulan Müslümanlardandı. Lihyanlılar onun başını azılı müşrik kadın Sülafe’ye götürüp 100 ödülü almak istiyorlardı. Asım Uhud savaşında onun iki oğlunu öldürmüştü. Çarpışmada öleceği sırada: “Allahım bugün senin dinini korudum, benim cesedimi koru” diye dua etti. Cesedinden başını alacakları sırada ortaya çıkan arılar nedeniyle alamadılar. Gece alırız dediler ama gece yoğun yağmur yağdı, sel oldu ve Asım’ın cesedini alıp götürdü. Allah Asım’ın cesedini onlara teslim etmedi. Sonuçta Müslümanlardan Hubeyb b. Adi, Abdullah b. Tarık ve Zeyd b. Desine teslim oldular. Abdullah b. Tarık yolda öldü. Hubeyb ve Zeyd’i Mekke’ye götürüp Müşriklere sattılar. Müşrikler onları hapis etti (Şulul 385 / İbni Hişam 3/183). Müşrikler Hubeyb ve Zeyd’i öldürmek için haram ayın çıkmasını beklediler. Bir yandan İslam’a karşı savaşarak ve Müslüman kanı dökerek Allah’a isyan eder ve Allah’a karşı savaş açarken bir yandan da Allah istedi diye haram ayda insan öldürmemek istiyorlardı. Haram ay çıkınca Hubeyb’i öldürmek için meydana çıkardılar. Hubeyb 2 rekat namaz kıldı. Haksız yere öldürülecek müslümanın iki rekat namaz kılması böylece başlamış oldu. 200 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müşrikler: İslam’dan dön seni bırakalım. Hubeyb: Yeryüzündekilerin hepsi benim olsa yine İslam’dan dönmem. Müşrikler: Senin evinde ve Muhammed’in senin yerinde olmasını istemez misin? Hubeyb: Vallahi ben evde otururken Muhammed’in ayağına bir diken bile batmasını istemem. Müşrikler: Lat ve Uzza’ya yemin olsun ki eğer dininden dönmezsen seni öldüreceğiz. Hubeyb: Allah için öldürülmem az bile kalır. Burada düşmandan başkasını göremiyorum. Selamımı Rasulullah’a ulaştıracak kimse yok. Rabbim sen ulaştır dedi. Bu sözü Zeyd b. Desine’nin söylediğine yönelik rivayet de bulunmaktadır( Buti / İbni Hişam 2/172). Bu dönemde Rasulullah’ın: “Ve aleyhisselam ve rahmetullahi ve bereketuhu. Cibril bana Hubeyb’in selamını iletti” dediği rivayet edilmektedir (İbn Kesir 3/129). Maune Kuyusu (Bir’i Maune) Bölgesinde Eğiticiler Şehit Edildi Safer ayının 20 si civarında gerçekleşen ikinci bir âlim kıyımı faciasıdır. Medine ve Mekke arasındaki Usfan bölgesiyle Mekke arasındaki bir bölgeden olan Amir b. Malik isimli bir kişi Rasulullah’tan kendilerine İslam’ı öğretecek kişiler göndermesini istedi. Öğreticilerin güvenliğini sağlayacağına dair güvence verdi. Rasulullah daha çok Suffe ehlinden, Bedir savaşına katılmış iyi öğreticilerden 40-70 kişilik bir gurubu görevlendirdi. Mudar bölgesiyle Süleymoğulları bölgesi arasındaki maune kuyusuna geldiklerinde Amir b. Malik’in yeğeni Amir b. Tufeyl çevre kabileleri kışkırttı ve öğretici sahabeye saldırıp şehit ettiler. Rasulullah durumu öğrenince çok üzüldü ve onlara 15-40 gün arasında bir süre özellikle sabah namazında beddua etti. Öğreticiler savaş amaçlı ve tedbirli gitmemişler ve sadece öğretim, eğitim için ve onların talebi sonrası gönderilmişlerdi. (Buhari, megazi 64/28). Düşman tarafından katledilmekten kurtulan Amr b. Umeyye Medine’ye koştu. Yolda iki kişi gördü. Onları Amir b. Tufeyl’in adamlarından sandı ve öldürdü. Onlar Müslümanlarla anlaşmalı Kilab oğullarındandı. Rasulullah onların diyetini topladı ve kabilesine ödedi. Rasulullah kendiliğinden, Allah bildirmeden gaybı bilseydi o Müslümanları bile bile ölüme göndermezdi. Onları eğitici olarak Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 201 Rasulullah’tan isteyen ve asıl niyetleri düşmanlık olan insanlara inanmazdı. Nadir Oğullarının Medine’den Çıkarılması Hicri 4. Yılda 12 Rebiuevvel Salı günü kuşatıldılar ve 5 Rebiulahir’de teslim oldular. 29 Haziran 625 Medine’nin güneyinde yarımgünlük mesafede kendilerine ait bölgede yaşıyorlardı. Evs kabilesiyle anlaşmalıydılar. Bedir savaşı sonrasında “Bu Tevrat’ta kendisine zafer vaat edilen nebidir” dediler. Mekke’ye giderek müşrikleri Müslümanlara karşı kışkırtan, Medine Toplumsal Sözleşmesine ters olarak müşriklerle işbirliği yapan Ka’b b. Eşref’in öldürülmesinden sonra Rasulullah’la tekrar anlaşma yaptılar. Ama yine rahat durmadılar. Uhud savaşından sonra tutum değiştirdiler. Nadir oğulları Rasulullah’a iki defa suikast girişiminde bulundular. Mekkeli müşriklerin kışkırtmalarıyla rivayetlere göre Nadir oğulları Rasulullah’a suikast düzenlediler. Rasulullah’a haber göndererek “30 kişiyle gel bizim âlimlerle tartış ve onlar ikna olursa Müslüman oluruz” dediler. Sonra 30 kişi içindeki Rasulullah’a suikast yapamayacaklarını düşündüler ve “3 kişiyle gel ve bizim 3 âlimle tartış” dediler. Âlim dedikleri kişiler hançerli kişilerdi. Görüşme sırasında bir fırsatını bulup Rasulullah’ı öldüreceklerdi. Niyetlerini onlardan bir kadın, müslüman olan kardeşine bildirdi ve Rasulullah’ın haberi oldu. Rasulullah yanlarına giderken yoldan geri döndü. Bir başka seferde ise Maune kuyusu katliamından kurtulan Amr b. Umeyye’nin Medine dışında hatayla öldürdüğü anlaşmalı iki kişinin diyeti konusunda Rasulullah Medine Toplumsal Sözleşmesi gereği üzerlerine düşen diyete yardım görevini yapsınlar diye onların bölgesine diyete katkı almak için gitti. Rasulullah bir evin duvarı gölgeliğinde otururken damın başından bir taşı Rasulullah’ın üzerine yuvarlamak için hazırlık yaptılar. Allah haber etti ve Rasulullah oradan hızla uzaklaştı. Ey İnananlar! Allah'ın üzerinize olan nimetini anın: Hani bir topluluk size tecavüze kalkışmıştı da Allah onlara mani olmuştu. Allah'tan 202 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak sakının, inananlar Allah'a güvensinler(Maide 11). Bu gibi durumlar sonucu Rasulullah Muhammed b. Mesleme’yi onlara göndererek 10 gün içinde bölgelerini terk etmelerini istedi (Buhari 3/11). Toparlanmaya başladılar. Ama münafıkların reisi Abdullah b. Übey onlara destek olacaklarını belirterek kalelerinde kalıp savaşmalarını istedi. Kabul ettiler. Bunun üzerine Rasulullah üzerlerine yürüdü ve onları kuşattı. Nadir oğullarının kuşatılması sırasında tehlike oluşturan Kurayza oğullarının üzerine gitti ve onlarla anlaşma yaptı. Nadir oğulları direnmeye devam edince Rasulullah kalelerinin dışındaki hurmalıklarının bir kısmını kestirmeye başladı ve böylece ciddi olduğunu onlara gösterdi. Bunun üzerine “Ya Muhammed! Sen bozgunculuğu yasaklarsın, niye hurmalıkları kestirip yaktırıyorsun!” dediler. Haşr 5 ayetle cevap verildi. İktisadi imkânları ellerinden alındığında kalelerinde uzun süre yaşayamayacaklarını anladılar. Nadir oğulları vaat edilen yardım gelmeyince develerinin alacağı kadar yükü alarak bölgelerini terk etmeyi kabul ettiler. Kendi evlerinin kapı pencerelerini dahi söküp götürdüler. Savaş olmadan teslim olmuş oldular. Kalan malları ganimet sayılmadı. Fey denilen savaşsız alınan bölgelerin Müslüman Devleti’ne ait olması ilkesi konuldu ve onların kalan malları Rasulullah’ın yönetimine geçti (Haşr 2,6,7). Rasulullah bu tür gelirlerden ailesinin 1 yıllık geçimliğini ayırır ve kalanını devlet hazinesine aktarırdı. Rasulullah Ensar’ın görüşünü ve olurunu alarak bu feyden esas olarak muhacirleri faydalandırdı. Bunun üzerine Haşr 7-14 ayetleri inzal olarak Ensarı övdü. Böylece anlaşmalı kardeşliğe gerek kalmadı. Nadir Oğulları Sürgünüyle Anlam Yönünden Benzer Ayetlerin Bazılarını Düşünelim Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir (1). Kitap ehlinden inkarcı olanları ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Oysa ey inananlar! Çıkacaklarını sanmamıştınız, onlar da, kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 203 sanmışlardı. Ama Allah'ın azabı onlara beklemedikleri yerden geldi, kalblerine korku saldı; evlerini kendi elleriyle ve inananların elleriyle yıkıyorlardı. Ey akıl sahipleri! Ders alın (2). Allah onlara sürülmeyi yazmamış olsaydı, dünyada başka şekilde azap verecekti. Ahirette onlara ateş azabı vardır (3). Bu, Allah'a ve Peygamberine karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah'a karşı gelirse bilsin ki Allah'ın cezalandırması şüphesiz çetindir (4). İnkârcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir. Allah yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır (Haşr 1-5). Münafıkların da kışkırtmalarıyla Nadir oğulları kalelerinin kendilerini Müslümanlardan koruyacağını düşünüyorlardı. Dışarı çıkıp savaş yapmalarına gerek yoktu. Allah onları can damarlarından vurdu. Rasulullah’a onlara ait hurma ağaçlarını kestirmesini bildirdi. Onlar teslim olmak zorunda kaldılar. Ey inananlar! Onların mallarından, Allah'ın Peygamberine verdiği şeyler için siz ne at ve ne de deve sürdünüz; fakat Allah peygamberlerine, dilediği kimselere karşı üstünlük verir. Allah herşeye Kadir'dir(6). Allah'ın, fethedilen memleketler halkının mallarından Peygamberine verdikleri; Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir; ta ki içinizdeki zenginler arasında elden ele dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun; Allah'tan sakının, doğrusu Allah'ın cezalandırması çetindir(7). Allah'ın verdiği bu ganimet malları bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden muhacir fakirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır(Haşr 6-8). Nadir oğulları kendiliklerinden teslim olduğu için geriye kalan malları ganimet yerine fey denilen gelirlere girmektedir. Dolayısıyla tasarrufu tümüyle devlet başkanı olan Rasulullah’a aittir. Ganimet gibi kuşatmaya katılanlara dağıtılmayacaktır. Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara 204 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir (9). Onlardan sonra gelenler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin" derler (Haşr 9,10). Rasulullah onlardan gelen gelirleri imkânları olmayan muhacirlere dağıttı. Bu durumu Ensar olumlu karşıladı. Ensarın bu tutumu övülmektedir. Münafıkların, kitap ehlinin inkârcılarından olan kardeşlerine: "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız and olsun ki, biz de sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız; eğer savaşa tutuşursanız mutlaka size yardım ederiz" dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şahidlik eder (11). Onlar çıkarılmış olsalar, and olsun ki, onlarla beraber çıkmazlar; savaşa tutuşmuş olsalar, and olsun ki, onlara yardıma koşmazlar; onlara yardıma gitseler, mutlaka geri dönüp kaçarlar, sonra yardım da görmezler (12). Ey inananlar! Onların yüreklerine korku salan, Allah'tan çok sizlersiniz; çünkü onlar, anlamayan kimselerdir (13). Onlar sizinle toplu olarak, ancak surla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasından savaşı kabul edebilirler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise serttir; onları birlik sanırsın, oysa kalbleri birbirinden ayrıdır. Bu, akletmeyen bir topluluk olmalarındandır (14). Onların durumu, kendilerinden az zaman önce geçmiş ve işlerinin karşılığını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara can yakıcı azap vardır (15). İkiyüzlülerin durumu insana: "İnkâr et!" deyip, insan da inkâr edince: "Doğrusu ben senden uzağım; Âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" diyen şeytanın durumu gibidir’ (16). İkisinin sonucu da, içinde temelli kalacakları ateş olacaktır. Zalimlerin cezası budur (Haşr 11-17). Nadiroğulları daha baştan teslim olacaklardı. Münafıklar onları savaşmaya teşvik ettiler. Yardıma geleceğiz dediler. Niyetleri ise gelmemekti. Müslümanlar yenilecek olursa kendileri işe karışmadan başarı Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 205 elde edeceklerdi. Müslümanlar yenerse biz bir şey yapmadık diyeceklerdi. Bu özellik münafık tipli insanların genel özelliğidir. Birilerini bir şeye kışkırtır ve senin yanındayız derler ve aynı zamanda kimin güçlü geleceğine bakarak arkadan onlara sizin yanınızdayız derler. Kendilerini ortaya koymazlar. Ortada sorun olursa rahat ederler ve kim galip gelirse onun yanında görünecekleri düzenler kurdukları için başarılı olacaklarını düşünürler. Şeytan da Bedir’de müşrikleri Müslümanlara karşı kışkırtmıştı ve savaş başlayınca kaçmıştı. Münafıkların hali de şeytana benzemektedir. Yine kalelerinin kendilerini koruyacağını sanan zalimlerde Bedir’deki müşrikler gibi yenileceklerdir. 206 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 5: HİCRİ 5. YIL BİZANSLA İLK KAPIŞMA GİRİŞİMİ, DUMETÜL CENDEL GAZVESİ Hicri 5 yılında Rebiülevvel ayının 25. gününden (25 ağustos 626) Rebiulahir ayının 20. gününe kadar, 25 günlük bir sürede yapılan bir askeri seferdir. Kuda’a ve Gassanlıların Müslümanları ticaretten engelledikleri ve birleşerek Müslümanlara saldıracakları haberleri gelince Rasulullah da bu bölgeye bir askeri sefer düzenledi. Dumetül Cendel, her yıl Rebiülevvel ayında geniş panayır kurulan, ticaretin kalbinin attığı yerlerden biriydi. Müslümanlar da bu pazaryerinde alışveriş yaparlardı. Medine’ye 15-16 günlük mesafede, Arabistan ile Suriye sınırındaydı. Orada “el vedd” adındaki put için bir mabed de vardı. Bölge Bizans hakimiyeti altındaydı ve çevre Arap halk hristiyandı. Rasulullah panayır yeriyle görevli hristiyan yönetici Ukeydir b. Abdilmelik’in zulümlerini işitiyordu. Ukeydir’in Müslümanlara saldırı hazırlığı olduğu şeklinde duyumlar vardı. Medine’nin kuzey ticareti zarar görüyordu. Rasulullah (s.a.v) 1000 kişiyle geceleri gidip gündüzleri gizlenerek hızlı bir şekilde Dumetülcendel’e geldi. Ukeydir kaçtı ve panayırda zulüm yapmayı bıraktı. Rasulullah birkaç gün bölgede kaldı. Çatışma olmadı. Düşman çevreye kaçmıştı. (Şulul, 408). Böylece kuzey bölgesinin ticari güvenliği sağlandı ve aynı zamanda Müslümanlara saldırı düşünen kabilelere gözdağı verilmiş oldu. Ancak Dumetül Cendel sorunu devam etmiştir. Hendek savaşından önce Dumetül Cendel yönetimi tekrar Müslümanlara zarar vermeye Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 207 başladılar. Müşriklerle ve Yahudilerle işbirliği yaptılar. Henüz Hendek savaşının belirtileri ortaya çıkmamıştı. Rasulullah Dumetül Cendel üzerine tekrar sefere başladı. Ancak yolda herhangi bir açıklama yapmaksızın hızla Medine’ye geri döndü. Arkasından Hendek savaşının hazırlıklarına başladı. İstihbarat alıp tedbir almasaydı Dumetül Cendel sorunuyla askeri olarak ilgilenirken Yahudi ve müşriklerin ortak saldırısında gafil yakalanacaktı. Yine Tebuk seferi sırasında, Rasulullah Tebuk bölgesinde orduyu beklettiği dönemde Dumetül Cendel bölgesine askeri birlikler sevk etti. Bu defa sorun kalıcı olarak çözüme kavuştu. Mustalık Oğullarına Yönelik Gazve Bu gazvenin 4. veya 6. yılda olduğuna yönelik rivayetler var. 5. yıl iki rivayetin ortasında bir dönemdir. Kurayza oğullarının sürülmesinden önce olduğu için 6. Yıl değildir denilmektedir. Çünkü Sa’d b. Muaz bu gazvede görev almıştır ve Sa’d b. Muaz Hendek savaşında yaralanmış ve Kurayza seferinde hakemlik yapmıştır. Mustalıkoğullarının yaşadıkları bölge Mekke’ye 120, Medine’ye 420 km uzaklıktaydı. Mekke- Şam ticaret yolu üzerinde, Kudayd denilen bölgede yaşıyorlardı. Büyük putlardan olan Menat putu da onların bölgesindeydi. Şam ticaret yolunun Müslümanların eline geçmesinden onlar da rahatsız olmuştu. Uhud savaşına da asker vermişlerdi. Uhud savaşından sonra Müslümanların zayıfladığını düşünerek Müslümanlara karşı silah ve at toplamaya başladılar. Durumu Haber alan Rasulullah Bureyde b. Husayb’ı istihbaratçı olarak gönderdi. Bureyde müşrik gibi davrandı, içlerine girdi ve Müslümanların durdurulması gerektiğini, yoksa ileride daha çok zarara neden olacaklarını söyledi. Bunun üzerin mustalıkoğulları Müslümanlara karşı yaptıkları hazırlıktan haber vermeye başladılar. Durumu haber alan Rasulullah 700 kişilik bir kuvvetle üzerlerine gitti. Kasım 626 da yola çıktı. Ordunun nereye gideceği Müslümanlar için bile gizli tutuluyordu. Birçok münafık da orduya katılmıştı. Mustalık oğullarının haberinin olmaması ve özellikle Mekke’den yardım 208 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak gelmemesi isteniyordu. Rasulullah önce bir gün boyunca Kuzey’e gitti ve ertesi gün üzerlerine döndü. Böylece onları gafil avladı. Fazla direnmeden teslim oldular. Başkanları kaçtı. Rasulullah Mustalıkoğullarının başkanları Haris b. Ebi Dırar’ın kızı Cüveyriyye ile evlendi. Bunun üzerine Müslümanlar esirleri özgür bıraktılar. Onlar da Müslüman oldular. Başkanları sonra Medine’ye gelerek Müslüman oldu. Böylece Mustalıkoğullarının düşmanlığı kökten halledilmiş oldu. Rasulullah başkanın kızıyla evlenerek hem Mustalıkoğullarının Müslüman olmalarına hem de Müslümanların onları bırakarak arada bir düşmanlığın sürmemesine zemin hazırlamıştır. Oldukça ince bir ilmi siyaset uygulamıştır. Mustalıkoğullarının Müslümanlıkları samimi oldu. Zekât zamanı gelince zekât memuru niye gelmedi diye Rasulullah’a gelmek üzere harekete geçmişlerdi. Bu sırada zekât memuru olarak görevlendirilen Velid b. Ukbe onlara geldi ve onların kendisini öldürmek için üzerine geldiklerini sandı ve kaçarak Rasulullah’a geldi. Zekât vermediklerini ve aksine kendisini öldürmek için harekete geçtiklerini söyledi. Rasulullah bir askeri birlik gönderdi. Ama gerçek ortaya çıktı. Bunun üzerine hucurat 6 ayeti inzal oldu. Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz (6). Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz; ama Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârcılığı, yoldan çıkmayı ve başkaldırmayı size iğrenç göstermiştir. İşte böyle olanlar, Allah katından bir lütuf ve nimet sayesinde doğru yolda bulunanlardır. Allah bilendir, Hakim'dir (7,8). Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever (9). Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın (Hucurat 6-10). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 209 Mustalıkoğulları Seferi Sırasında İki Kötü Olay Yaşandı: Münafık Başı Fitne İmkânı Yakaladı Mustalık seferi sırasında Mureysi kuyusu denilen yerde Ömer’in işçisi Cehcah b. Said’le Ensar işçisi Sinan b. Veber arasında kavga çıktı. Cehcah muhacirleri, Sinan ise Ensarı yardıma çağırdı. İki taraf çatışacaklardı. Rasulullah geldi ve “Nedir bir cahiliye çağrısı?” diye sordu. Durumu öğrenince: “Artık böyle çağrıları bırakın. Kişi ister zalim olsun, isterse mazlum olsun kardeşine yardım etsin. Eğer zalimse onu zulümden engellesin. Mazlumsa ona destek olsun” dedi. Taraflar anlaştılar. Münafık başı Abdullah b. Übey durumu fırsat bildi. Muhacirlere hakaret ve tehditler savurdu. Medine’ye dönünce güçlü olan zayıf olanı (muhacirleri) oradan çıkaracağını iddia etti. Bazı Medineli Müslümanlara: “Gördünüz mü şu çulsuzların yaptıklarını? Geldiler, bizim yurdumuzda bize kafa tutmaya başladılar. Bu ancak eskilerin dediği gibi “Köpeği semirt seni parçalasın” durumuna benzemektedir. Vallahi Medine’ye döndüğümüzde bu iş bitecek. Medine’nin şereflileri bu çulsuzları Medine’ye sokmayacak. Kimseyi suçlamayın. Bu işin suçu tamamen size aittir. Her şeyi ellerinizle onlara peşkeş çektiniz. Halbuki onlara karşı sert ve sıkı olsaydınız başınıza çöreklenmezler, başka yere çeker giderlerdi. Siz de mallarınızı ve evlatlarınızı onlar için harcamaktan kurtulurdunuz. Bakın halinize! Siz azaldınız, çocuklarınızı savaşlarda teker teker kaybettiniz. Bundan sonra aklınızı başınıza alın, onlara yardımlarınızı kesin ki çekip gitsinler” gibi sözlerle kışkırtıcılık yapıyordu (Vatandaş, s: 254). Genç Zeyd b. Erkam durumu Rasulullah’a bildirdi. Rasulullah Abdullah b. Übey’i çağırttı ve doğru mu diye sordu. O inkar etti. Zeyd yalancı durumuna düşmekten çok üzüldü. Rasulullah her zaman yapmadığı bir vakitte ordunun harekete geçmesini istedi. Ertesi güne kadar yol aldılar ve yoruldular. Böylece münafık başının çıkarmak istediği fitneyi konuşacak halleri kalmadı. Allah (Münafikun 1-8) ayetleriyle Zeydi doğruladı. Ömer münafığı öldürmek istedi. Rasulullah izin vermedi ve “Olmaz Ömer. İşin özünü 210 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak bilmeyen halk durumu yanlış anlar ve “Muhammed kuvvetlendi ve adamlarını öldürmeye başladı” derler” dedi. (Vatandaş, s: 256/ İbn Hişam, 3/303). Medine’ye dönünce Abdullah b. Übey’in oğlu babasını kendisi öldürmek için Rasulullah’tan izin istedi. Kan davası oluşmazdı. Rasulullah “Hayır. Biz ona merhametle davranacağız. Bizimle iyi geçindiği sürece onunla iyi ilişkilerimize devam edeceğiz. Ona iyi davran ve babana iyilik yap” dedi. Daha sonraki dönemlerde Abdullah b. Übey’in toplum üzerindeki etkisi azaldı. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim İkiyüzlüler sana gelince: "Senin şüphesiz Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz" derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduğunu bilir; bunun yanında Allah, ikiyüzlülerin yalancı olduklarını da bilir (1). Onlar, yeminlerini kalkan edinerek Allah'ın yolundan alıkoyarlar. İşledikleri işler gerçekten ne kötüdür! (2) Bu, önce inanıp sonra inkar etmiş olmalarındandır. Bu yüzden kalbleri mühürlenmiştir; artık anlamazlar (3). Onlara baktığın zaman cüsseleri hoşuna gider; konuşurlarsa sözlerini dinlersin; tıpkı, sıralanmış kof kütük gibidirler; her çığlığı kendi aleyhlerine sayarlar; onlar düşmandır, onlardan çekin; Allah canlarını alsın, nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar (4). Onlara: "Gelin de Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin" dendiği zaman, başlarını çevirirler; büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün (5). Onlar için, bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir; Allah onları bağışlamayacaktır. Doğrusu Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez (6). Bunlar: "Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler" diyen kimselerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği anlamazlar (7). "Eğer bu savaşdan Medine'ye dönersek, şerefli kimseler alçakları and olsun ki, oradan çıkaracaktır" diyorlardı. Oysa şeref Allah'ın, Peygamberinin ve inananlarındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği bilmezler (Münafikun 1-8). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 211 Münafık Başının Diğer Bazı Davranışlarını Dile Getirmek İstiyorum: Rasulullah Medine’ye ilk geldiğinde onu ziyaret etmek istemişti. O evinin önünde bacak bacak üstüne atmış oturur vaziyette Rasulullah’ın ziyaretini kabul etmemişti. Rasulullah’a “Sen kendi adamlarının yanına git” demişti. Yine bir gün Rasulullah hastalanan Sa’d b. Ubade’yi ziyaret etmeye giderken onun bölgesinden geçiyordu. Onların yanında durdu, onları Müslüman olmaya çağırdı ve onlara Kuran okudu. Münafık başı, Rasulullah’ın eşeğinin tozunun kendilerini rahatsız ettiğini, kötü koktuğunu söyleyerek “Evinde otur, bizim meclisimize gelerek bizi rahatsız etme” demişti. Bedir savaşından sonra baktı ki açıktan müşrik kalmak iyi olmayacak Müslüman olduğunu söylemeye başladı. Rasulullah Cuma günü hutbe okuyacağı vakit o ayağa kalkar ve “İşte Rasulullah aranızda. Allah onunla size ikramda bulunmuştur. Onun sebebiyle size izzet ve şeref vermiştir. Ona yardım edin, onu destekleyin. Onu dinleyin ve itaat edin” gibi sözler söylerdi. Böylece kendini gösterir, kendini emniyete alır ve halka ben buradayım, liderim görüntüsü verirdi. Uhud savaşındaki hiyanetinden sonra da benzeri konuşmaya yapmaya kalktı. Müslümanlar elbisesinden tutarak oturtmaya çalıştılar ve “Ey Allah’ın düşmanı! Sen bu sözlere uygun değilsin. Zaten yapacağını yaptın” dediler. Bunun üzerin mescidi terk etti. Bir ensari geri dönmesini ve Rasulullah’ın onun için bağışlanma duası yapmasını istemesini söyledi. “Onun benim için bağışlanma dilemesini istemiyorum” diyerek çıkıp gitti. (Furi, s:328). Ayşe Valideye İftira Ettiler Mustalık gazvesinden geri dönülürken gece bir yerde konaklandı. Ayşe valide tuvaletini yapmak için devedeki barınağından çıktı ve askerlerin bulunduğu bölgeden uzaklaştı. Dağ başında tuvaletini ordudaki insanlardan uzak, insanların görmediği bir yerde yapmak için uzağa gitmek zorundaydı. Dönerken gerdanının olmadığını fark etti. Tuvaletini yaptığı yerde düşürdüğünü düşündü. Geri dönüp aramaya başladı. Bu 212 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak arada kervan tekrar yola koyuldu. . O dönemde kadınlar devenin üzerine yüklenen hevdec denilen etrafı kapalı bir bineceğin içinde taşınırlardı. Ayşe valide zayıftı ve hafif olduğu için onu devesinin üzerindeki kapalı barınağında sanmışlardı. Ayşe valide geri döndüğünde kervan gitmişti Ayşe valide gerdanlığını devesinin yanında düşürmüştü. Gelip alırlar diye kervan yerinde bekledi. Seferlerde ordunun artçısı biri olurdu. Safvan b. Muattal artçıydı. Ayşe valideyi görünce devesine bindirdi, kendisi deveyi çekti ve ertesi sabah orduya yetiştirdi. Abdullah b. Übey bu fırsatı da kaçırmadı ve Ayşe valideyle Safvan arasında cinsel ilişki olduğunu iddia etti. Bazı Müslümanlar da bu dedikoduya alet oldular. Rasulullah, Ayşe valide ve Ebu Bekir çok üzüldü. Halkın iddiasına verilecek tek cevap Ayşe valide ve onu yolda bulup getiren Safvan’dı. Onlar böyle bir şey yok diyorlar ve gerçeği anlatıyorlardı. Ama dedikoducular ve bunu bir fırsata dönüştürmek isteyen münafıklar susmuyordular. Yaklaşık 37 gün sonra Allah ayetleriyle Ayşe validenin suçsuz olduğunu bildirdi (Nur11-20). Vahiy inince Rasulullah “Müjde Ayşe. Allah seni temize çıkardı” dedi. Ebu Bekir ve Eşi sevindi ve Ayşe’ye: “Rasulullah’a teşekkür et” dediler. Ayşe: “Vallahi ne size ne de Rasulullah’a teşekkür ederim. Ben, ancak sizlerin duyup da ret etmediğiniz şeylerden beni uzak tutan ve hakkımda ayet indiren Allah’a hamd ve teşekkür ederim” dedi. Ebu Bekir: “Sen bunu Rasulullah’a mı söylüyorsun?”dedi. Ayşe: “Evet, Rasulullah’a söylüyorum” dedi. Rasulullah ayetleri mescidde Müslümanlara okudu. Münafıkların oyununa gelen Hasan b. Sabit, Hamme binti Cahş ve Mistah b. Üsase’ye haksız yere zina iftirası cezası olan 80 sopa cezasını uyguladı. Artık onların şahitlikleri bir daha kabul edilmeyecekti. Abdullah b. Übey için açık şahit delili bulunamadığı için ceza verilmediğine yönelik görüşler vardır. Abdullah b. Ubey’in Ayşe valiyede iftira söyleminde ileri gittiği bir dönemde Rasulullah: Eşime iftira atan bu adama karşı kim bana yardım edecek?” dedi. Evsli Sa’d b. Muaz: Ya Rasulullah! Bu konuda ben hazırım. İftiraya karışan Evslilerin ve emrin olursa Hazreclilerin Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 213 boyunlarını vurmaya hazırım” dedi. Sözleri Hazrecli Sa’d b. Ubade’yi rahatsız etti. Sa’d b. Ubade: Abdullah b. Ubey’i öldüremezsin. Rasulullah’ın eşine iftira atanlar içinde Hazrecli bazı kimseler var diye böyle konuşuyorsun. Onlar Evsli olsaydı böyle konuşmazdın” dedi. Sa’d b. Muaz’ın amcaoğlu Useyd b. Hudayr söze karıştı ve: Eğer isterse o münafığı öldürürüz, siz de buna engel olamazsınız. Sen munafık mısın ki o münafığı destekliyorsun” dedi. Sa’d b. Ubade: “Evsliler! Sizler bu sözlerle bizi cahiliye pisliği içine itmek istiyorsunuz. Asıl amacınız Rasulullah’ın isteğini yerine getirmek değil. Şunu bilin ki cahiliyyenin her türlü pisliği ayaklarımızın altındadır” dedi. Useyd cahiliyede dönemindeki Buas savaşlarını hatırlatarak Sa’d b. Ubade’yi tehdite devam etti. Rasulullah durumu zor yatıştırdı(Vatandaş, s:268/ Buhari, şehadat 15). Mistah’a Ebu Bekir yardım ederdi ve artık yardım etmeyeceğine yönelik yemin etti. Ama nur 22 ayetiyle uyarıldı. Ebu Bekir yardımına devam etti. Allah bildirmediği sürece Rasulullah’ın gaybi bilmesi veya kendisinin işine yarayacak bir ayetin indiğini haber vermesi mümkün değildir. Bu olay bir yönüyle Rasulullah’ın diğer insanlar gibi sıkıntılara düşen, bazı zorluklar ve bilinmezlikler karşısında çaresizlik içinde kıvranabilen biri olduğunu gözler önüne sermiştir. Vahiy Muhammed’in kendi isteğine göre uyduracağı bir şey olsaydı bir aydan fazla sıkıntıyı niye çeksindi. Bu olay aynı zamanda insanların eğitimine önemli katkılar yaptı. Delil olmadan, başkası söyledi diye insanlara iftira olan sözler söylemek ve özellikle kadınlara delil olmaksızın zina isnadında bulunmak kötü bir günahtı. İnsan böyle sözleri ağzına dolarken doğru sanabilir ama gerçekte hiçbir delili olmaksızın kötü şeyleri söyleyip duruyor olabilir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: (Peygamber'in eşi hakkında) o yalanı uyduranlar içinizden bir guruptur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine kazandığı günah karşılığı ceza vardır; içlerinden elebaşılık yapana ise büyük azap vardır (11). Onu işittiğiniz 214 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak zaman, erkek kadın müminlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi? (12). Dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar, şahit getirmedikçe Allah katında yalancı olanlardır (13). Allah'ın dünya ve ahirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü büyük bir azaba uğrardınız (14). Onu dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi büyüktü (15). O'nu işittiğinizde: "Bu konuda konuşmamız yakışık almaz; haşa, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? (16) Eğer mümin kişilerdenseniz, Allah buna benzer bir şeye bir daha dönmemenizi tavsiye eder (17). Allah size ayetleri açıkça bildirir. Allah bilendir, Hakim'dir (18). Müminler arasından hayâsızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette can yakıcı azap vardır. Allah Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o, hayâsızlığı ve fenalığı emreder. Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir (21). İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır (22). İffetli, habersiz, mümin kadınlara zina isnat edenler dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Kendi dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarına şahidlik ettikleri gün onlar büyük azaba uğrayacaklardır (23,24). O gün, Allah onlara kesinleşmiş cezalarını verecektir. Allah'ın apaçık hak olduğunu bileceklerdir (Nur 11-25). HENDEK (AHZAB) SAVAŞI ve SONRASI Hicri 5 yılda 7-29 Şevval / 2-24 Ocak 627 tarihleri arasında yapıldı. Cumartesi başladı. Rasulullah 58 yaşındaydı. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Medine’ye saldırı olacağının bilinmesi dışarıdan yiyecek gelmesini önlemişti ve insanlar kıtlık içindeydi. Zilkade Haram aylardandır. Hendek savaşının Şevval ayında başlayıp Zilkade’ye uzandığı ve Zilkade Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 215 ayında Kurayza kuşatmasının başlayıp Zilhicce’ye uzandığı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Düşman Güçleri Müslümanlara Karşı Birlik Oluşturdu Medine’den sürülen Nadiroğulları Hayber tarafına gitmişlerdi. Ama Müslümanların peşini bırakmadılar. Mekkeli müşrikleri ve çevre kabileleri hep birlikte Müslümanlara saldırmak üzere harekete geçirdiler. Dümetül Cendel panayırında etkili olan Ukeydir b. Abdilmelik’i kışkırtıp Şam bölgesine giden Müslüman kervanlarına zarar verdirmeye başladılar. Rasulullah Dümetül Cendel üzerine tekrar yürümek için harekete geçti ve fakat hızlı bir şekilde Medine’ye geri döndü. Huzaalılar Rasulullah’a Mekkelilerin savaşa hazırlandığı bilgisini ulaştırdılar. Huzaalıların uzaktan Rasulullah ile akrabalıkları vardı. Müslümanlara önemli düşmanlıkları olmamıştı. Mekke yakınlarında yaşarlardı. Hudeybiye anlaşması sonrasında da Müslüman Devleti’yle işbirliği anlaşması yapmışlardı. Yahudiler Medine’nin kuzeyindeki Gatafan, Fezare ve Esed oğullarını, doğuda Süleym oğullarını, güneyde ise Kureyş, Kinane ve Sakif kabilelerini Medine’ye birlikte saldırmaya ikna ettiler. Mekkelilere müşriklerin dininin Müslümanlardan daha hayırlı olduğunu söylediler(Nisa 51- 56). Gatafanlara savaşa katılmak şartıyla Hayber’in hurma üretiminin bir yıllık ürünü vermeyi vaat ettiler. Onlar da kabul ettiler. Hayber hurma açısından çok verimli bir bölgeydi. Dümetül Cendel şehir ve beldesinde etkili Ukeydir’i ikna edip Müslümanların Suriye kervanlarına engel oldurdular. Diğer Yahudi olan ve olmayan küçük kabileler de Medine kuşatmasına katıldılar. Amaç tümden silmek ve Medine Müslüman Devletine son vermekti. Mekke’den 300 at, 1400 deve ve 4000 kişiyle ordunun başı harekete geçti. Yolda katılanlarla yaklaşık 10.000 civarında düşman gücü Medine’ye doğru geliyordu. Medine’nin güneydoğusundaki bölgesinde yaşayan Yahudi Kureyzaoğulları yaşıyordu ve savaşa gizlice destek oluyorlardı. Hayberli 216 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Yahudi Huyey b. Ahtap, Kureyza lideri Ka’b Esed’e Kureyşi, Gatafanları ve diğerlerini getirdiğini ve onların Müslümanları yok edeceklerini anlattı. Bu fırsat kaçmazdı. Sonunda Ka’b ikna oldu ve Rasulullah ile aralarındaki anlaşmayı yırtıp attı. Böylece Kureyza da savaşa katılmayı kabul ettiler. Durumu öğrenmek için gelen Sa’d b. Muaz’a da anlaşmayı terk ettiklerini söylediler. Farklı gurupların (hiziblerin, ahzab) birlikte hareket etmesi nedeniyle bu savaşa Kuran’da ahzab savaşı denilmektedir. Ahzab suresi de bu savaştan haber vermektedir. Rasulullah Savaş Yöntemini İstişare Etti Rasulullah ashabıyla nasıl bir savaş taktiği izlemeleri gerektiği konusunda istişare etti. Selman b. Farisi İran’da şehrin çevresine hendek kazarak savaşa karşı şehrin korunduğu bilgisini verdi. Bu görüş iyi bulundu. Medine’ye ordunun kolay girmesine uygun yönleri olan kuzeybatı, batı ve güneybatı taraflarına hendek kazılmasına karar verildi. Kuzeyin doğusu dağlıktı ve batısı Uhud savaşının yapıldığı düzlükle sonuçlanıyor. Bu düzlükle dağın arasını da kapatacak şekilde hendek kazılmalıydı. Hendek batı açıklığını yay gibi kapatmalı ve güney dağlığına dayanmalıydı. Güneyi dağlıktı. Doğusu ise ordunun geçmesine izin vermeyecek lav taşlığıydı. Yine doğru ve güneydoğu bölgelerinde hurma bahçeleri, Yahudi kabilelerin yerleşim yerleri vardı. Düşman Geçiş Yerlerini Tutan Hendek Kazıldı 3000 kişi, 6 gün gibi kısa bir sürede 5,5 km uzunluğunda, 9 metre genişliğinde ve 4,5 metre derinliğinde hendek kazdılar. Rasulullah da hendek kazılmasında çalıştı. O dönemde Medine’de yiyecek sıkıntısı vardı. Aç olarak çalışmak zorunda kalıyorlardı. Açlık hissini azaltmak için Rasulullah dâhil birçok Müslüman karnına taş bağlıyordu. Hendek kazılması sırasında Müslümanların parçalayamadığı bir kaya denk geldi. Rasulullah hendeğe indi ve vurdukça kaya parçalanıyordu. Her vurduğunda Şam, İran ve Yemenin Müslümanların eline geçeceğini gördüğünü söylüyordu(Buhari 2/588). Bu durumla münafıklar alay ettiler. Müslümanlar düşmanı görünce: “Bu Allah vaat ettiği başarı” derken Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 217 (Ahzab 22), münafıklar Allah ve rasulü bizi ancak aldattılar(Ahzab 12) diyorlardı. Rasulullah sadece insanların moralini yüksek tutmak için bu vaatleri söylemiyordu. Gaybi açılımlar zor zamanlarda gelmişti ve o da Müslümanlara bu müjdeleri vermişti. Vaatler boş çıkmadı ve Müslümanlar sonuçta o bölgeleri ele geçirdiler. Hendek kazılırken münafıklar hastayız veya gücümüz tükendi gibi bahanelerle gizliden gizliye kaçıyorlardı. Müslümanlar ise ancak izin alarak evlerine gittikleri oluyordu (Nur 62-63). Gerçekten hasta veya başka sıkıntısı olan ve izin isteyen insanlar da vardı. Onlar için nur 1 ayet inzal oldu. Münafıklar benzeri kaçmaları savaş sırasında da yaptılar. Evlerimiz düşmanlara karşı açık kaldı onları korumalıyız diye Medine’ye kaçıyorlardı. Düşman Kuşatması Güçlü Bir Kuşatmaydı Rasulullah hendek boyunca askerlerini dizdi. Savaş dönemi içinde Ebu Said Seleme b. Eslem komutasında 100 kişiyi ve Zeyd b. Harise komutasında 300 kişiyi Medine içine gönderdi. Sokaklarda ve düşmanın sızabileceği hurma bahçeleri aralarında dolaşmalarını ve yüksek sesle tekbir getirmelerini söyledi. Şehirde kalan halkın moralini yüksek tutacaklar ve düşmanın şehre sızma isteğini engelleyeceklerdi. Bu durum aynı zamanda Medine’ye ani baskın yapmak isteyebilecek Kureyza Yahudilerine bir gözdağıydı. Nadiroğulları Müslümanlarla anlaşmalı olan Kureyzaoğullarıyla görüşerek onları müşriklerin safında savaşa katılmaya ikna ettiler. Onlar müşriklere gıda yardımında bulundular. Rasulullah durumun doğruluğuna öğrenmek için önce Zübeyr b. Avvam’ı bölgeye gönderdi. Sonra Sa’d b. Muaz, Sa’d b. Ubade, Abdullah b. Revahe ve Havvat b. Cübeyr’den oluşan bir heyet göndererek durumu iyice tetkik ettirdi. Onlar heyeti terslediler ve “Rasulullah da kim oluyor! Bizim Muhammed’le hiçbir anlaşmamız yoktur” diyerek anlaşmayı bozduklarını ilan ettiler. Müşrik ordusu boş durmuyordu. Müslümanlar üzerine akınlar yapıyorlardı. Müslümanlar da onlara karşılık veriyor ve hendeği geçmesini önlüyorlardı. Zaman zaman küçük guruplar hendeği geçiyor ve 218 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müslümanlarla şiddetli çarpışma içine giriyorlardı. Müşrik ordusu kuzeybatı taraftan yani üst taraftan Müslümanları kuşatmıştı. Kureyza Yahudileri ise güneydoğudan, yani alt taraftan Müslümanlar için harekete geçmek üzereydiler (Ahzab 10). Müşrikler fırsat buldukları her yerden saldırıyorlardı. Bir gün saldırı tüm gün sürdü ve Rasulullah ve yanındaki Müslümanlar öğlen ve ikindin namazlarını kılamadılar. Akşamdan sonra hepsini birlikte kıldılar. Rasulullah geceleyin her namaz için ezan ve kamet okuttu ve öğlen, ikindin, akşam ve yatsı namazlarını arka arkaya kıldırdı. (Buhari 2/590). Rasulullah (sav): “Nefsin kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki gördüğünüz bu şiddeti sizin üzerinizden alacak ve size bir kurtuluş yolu gösterecektir. Ben Kâbe’yi güvenlik içinde tavaf edeceğim ve Kâbe’nin anahtarlarını Allah’ın bana vereceğini ümit ediyorum. Allah Kayser ve Kisra’yı mutlaka helak edecek ve onların hazinelerini Allah yolunda harcayacağız” diyordu. (Gazali, s:297). Bir ara Rasulullah Sa’d b. Muaz ve Sa’d b. Ubadey’e Medine’nin hurma ürünlerinin üçte birini müttefikler içinde bulunan Gatafan kabilesine vererek savaştan vazgeçirmeyi sordu. Bu amaçla Gatafanlılarla görüşme yapmış ve olumlu sonuçlar almıştı. Ama Ensar liderleri: “Ya Rasulullah! Bu senin hoş gördüğün şahsi görüşün mü, Allah’ın sana bir talimatı mı?” diye sordular. Rasulullah kendi görüşü olduğunu söyleyince Sa’d b. Muaz: “Vallahi buna ihtiyacımız yok. Biz müşrikken de mallarımızı onlara vermezdik, ancak ikram ve ticaretle alabilirlerdi. Müslüman olduktan sonra hiç vermeyiz. Kılıç aramızda hakem olur.” dedi. Rasulullah gülümsedi ve “Siz ne derseniz” dedi. (Furi, s: 312. Buti, s:320). Bu arada müşrikleri hayvanlarının ve kendilerinin yiyecekleri azaldı. Ortam kıştı, hayvanlar çevreden yeterince beslenemiyordu. Hayber Yahudileri 20 deve yükü arpa, hurma ve yem gönderdiler. Hedefine varamadı ve Müslümanların eline geçti. Allah’ın Müslümanlara bir ikramıydı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 219 Düşmanın Birliğini Bozmak Savaş Taktiği Olarak Uygulandı Gatafanlı Nuaym b. Mesud Müslüman olmuştu ve Müslümanlığını gizliyordu. Rasulullah’a gelerek Kurayzalıllarla ahzabın arasını açabileceğini ama bunun için bazı konuşmalar yapacağını bildirdi. Rasulullah : “Müttefikler arasına gir ve onları elinden geldiğince birbirinden ayır. Harb hiledir” dedi. Birbirleri aleyhine laflar uydurdu ve Kureyza ile müttefiklerin arasını ayırdı. Yahudilere Kureyşlilerin ileri gelenlerini rehin almadan savaş girmemelerini söyledi. Böylece onlar sizi bırakıp savaşı terk etmezler dedi. Kureyşlilere ise Yahudiler size hainlik yapacak, ileri gelenlerinizi rehin isteyecekler, onları Müslümanlara teslim edecekler gibi sözler söyledi. Kurayzalılar onun tavsiyesine uydular ve müşriklerden savaştan vazgeçmemelerini garantilemek için ileri gelenlerden rehinler istediler. Müşriklere böyle isteklerin olacağı bilgisi verilmişti. Yahudilerin isteklerini kabul etmediler. Böylece iki gurup birbirini hain olarak gördüler ve savaşa birlikte katılmadılar. Bu arada Müslümanların arasında ise Yahudilerin müşriklerin ileri gelenlerini rehin alıp Rasulullah’a teslim edecekleri dedikodusunun yayılmasına kaynaklık etti. Bu Müslümanların duygusal direnişlerini ve şevklerini artırıcı etki yaptı. Böyle bir bilgi münafıkların moralini bozacaktır (Hamidullah, R savaşları s:93). Tedbir Yeterince Alındı Ve Allah’ın Gaybi Yardımı Geldi Savaş boyunca Rasulullah (sav): “Ey kitap indiren ve hesabı hızlı olan Allahım! Ahzabı yenilgiye uğrat. Onları yenilgiye uğrat ve onlara karşı bize yardım et” diye dua ediyordu (Buhari). Sonra Allah diğer yardımlarını gönderdi. Şiddetli rüzgâr ve fırtına çıktı. Zaten mevsim kıştı. Düşman güçlerinin çadır ve hayvanları zarar gördü. Savaşın bittiği gece ortalık çok karanlıktı, soğuktu ve şiddetli rüzgâr esiyordu. Müşrik ordusunun çadırlarını yıkıyor, ateşlerini söndürüyor ve kazanlarını deviriyordu. Müşrikler bu azaba daha fazla dayanamadılar ve geceleyin apar topar yola düştüler. Ebu Süfyan savaştan çekildi ve birlik dağıldı. Ertesi gün müşrik ordusu görünmüyordu. Allah büyük bir belayı savuşturmuştu. 220 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah (sav): “Allah’tan başka ilah yoktur. Vaadini tuttu. Kuluna yardım etti ve askerlerini üstün kıldı. Ahzabı tek başına mağlup etti. Ondan başkası yoktur.” dedi. Rasulullah: “Artık biz onların üzerine yürüyeceğiz, onlar bizimle savaşamayacak” dedi. (Buhari, megazi 64/31). Müslümanların 8 şehidi, düşmanların 4 ölüsü vardı. Müslümanlar yaklaşık 3000, düşman ise 12.000 kişilik güçle savaşa katılmıştı. Hendek Savaşıyla Anlam Yönünden Benzerlikleri Olan Bazı Ayetleri Düşünelim: Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır (Bakara 214). Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görüyordu (9). Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi; gözler de dönmüştü, yürekler ağızlara gelmişti; Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz (10). İşte orada, inananlar denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı (Ahzab 911). Yukardan Yahudiler, Gatafanlar ve diğer kuzey kabileleri, güneyden ise Mekkeli müşrikler ve diğer ortakları ordu olarak Müslümanların üzerine gelmişlerdi. Müslümanlar Allah’a ve Rasulullah’a itaatte devamlı ve sabırlı olmakta, Allah rızası için sebatlı olmakta ve diğer özelliklerde denenmişlerdi. İkiyüzlüler ve kalblerinde hastalık olanlar: "Allah ve Peygamberi bize sadece kuru vaadlerde bulundular" diyorlardı (12). İçlerinden bir takımı: "Ey Medineliler! Tutunacak yeriniz yok, geri dönün" demişti. İçlerinden bir topluluk da Peygamberden: "Evlerimiz düşmana açıktır" diyerek izin istemişlerdi. Oysa evleri açık değildi sadece kaçmak Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 221 İstiyorlardı (13). Eğer Medine'nin etrafından üzerlerine varılmış olsa, sonra da kendilerinden fitne çıkarmaları istense hemen buna girişip derhal yapmaktan geri kalmazlardı (14). And olsun ki, daha önce, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a ahd vermişlerdi. Allah'a verilen ahd sorulacaktır (15). De ki: "Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız bilin ki, kaçmak size fayda vermeyecektir; kaçsanız bile az bir zamandan fazla yaşatılmazsınız (16)." De ki: "Allah size bir kötülük dilese veya bir rahmet istese, O'na karşı kim sizi koruyabilir? Allah'tan başka dost ve yardımcı da bulamazsınız (17)." Allah, içinizden sizi alıkoyanları, size Allah'ın yardımını kıskanarak, kardeşlerine "Bize gelin, zorlanmadıkça savaşa gitmeyin" diyenleri bilir. Kalblerine korku gelince ölüm baygınlığı geçiren kimse gibi gözleri dönerek, sana baktıklarını görürsün. Korkuları gidince iyiliğinize olanı çekemeyip sivri dilleriyle sizi incitirler. Bunlar inanmamışlardır, Allah, bu sebeple işlerini boşa çıkarmıştır; bu, Allah için kolaydır (Ahzab 12-19). Münafıkların özelliklerin haber vermektedir. Evlerimiz düşman saldırısına açık diye savaş meydanından kaçıyorlardı. Hendek kazılırken Rasulullah başarı vaat etmişti ve onlar savaşın şiddetini göründe Rasulullah’ın Müslümanları kandırdığını iddia etmeye başladılar. Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Bu birlikler tekrar gelmiş olsalardı, kendileri çöllerde bedevilerin yanında bulunup, sadece sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi. Aranızda olsalar ancak pek az savaşırlardı(20). Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir(21). İnananlar, düşman birliklerini gördükleri zaman: "İşte bu, Allah ve Peygamberinin bize vadettiğidir; Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir" dediler. Bu onların ancak imanını ve teslimiyetlerini artırdı(22). İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir(23). Bu sebeple Allah, doğruları doğrulukları ile mükâfatlandırır; ikiyüzlüleri de dilerse azablandırır veya tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah bağışlayandır, merhamet edendir(24). Allah inkâr edenleri, 222 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kinleriyle geri çevirdi, bir hayra ulaşamadılar; savaşta, inananlara Allah'ın yardımı yetti. Allah kuvvetli olandır, güçlü olandır(Ahzab 20-25). Müşrik ordusu başarılı olamadı ve Allah’ın müminlere yardımıyla müşrik ordusu başarı elde edemeden geri dönüp gitti. Müşriklerin gittikleri ilk dönemde münafıklar Müslümanlar aleyhine ve Müslümanların yenileceklerine yönelik konuşmalarını devam ettiriyorlardı. Onlar sanıyorlardı ki müşrik ordusu hala kuşatma yapıyor. Halbuki müşrik ordusu gece gelen azabın şiddetinden geceleyin çekip gitmişlerdi. Münafıkların bazıları daha sonra Müslümanlığa iyice dönmüş olmalı. Ayetten öğrendiğimize göre onların hepsine kesin azap verileceği bildirilmemiş, Allah’ın takdirine bırakılmışlardır. Nitekim onların üzerine geneli kuşatan dünyalık azap gelmemiştir. İhanetleri Nedeniyle Kurayza Oğulları Teslim Alındı Medine’nin güneydoğu bölgesinde bitek arazilerde yerleşen Kurayzaoğulları hendek savaşının başlangıcında Medine Toplumsal Sözleşmesi gereği, Medine savunmasına yardım amacıyla, Müslümanlara kazma kürek yardımında bulundular. Hendek savaşı sırasındaysa Müslümanları arkadan vurmak üzere düşman güçleriyle anlaşma yaptılar. Onlara gıda yardımı yaptılar. Kendileri Müslümanlarla savaşmak için 1500 kılıç, 2000 mızrak, 300 zırh ve 500 kalkan hazırlamışlardı(Furi, s:318). Güven sorunu nedeniyle müşriklerle anlaşmalarını gerçekleştiremediler. Hendek savaşının bittiği Çarşamba günü Rasulullah Medine’ye dönmüş ve öğlen vakti henüz yeni yıkanmıştı. Cebrail gelerek meleklerin silahlarını çıkarmadığını ve kendisinin Kureyzalılara korku vereceğini söyleyerek Rasulullah’a onlar üzerine gitmesini söyledi. Cebrail de Allah’ın emriyle onların kalelerini sarsacak ve onlara korku salacaktı. Rasulullah aceleyle 3000 kişiyle Kurayza oğullarının üzerine gitti. Müslümanlara ikindin namazını Kureyza oğulları bölgesinde kılın demişti. Bazı Müslümanlar bu sözü acele edin şeklinde anladı ve vakti gelen ikindin namazını yolda kıldılar. Bazıları ise sözü olduğu gibi anladı Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 223 ve ikindin namazını Kureyza oğulları bölgesinde kıldı. Rasulullah ikisinin tercihini de olumlu karşıladı. Kureyzalılar kalelerine girdiler. Kuşatma 25 gün sürdü. Müslümanlar hendek savaşından henüz yeni çıkmışlardı. Açlık ve şiddetli soğuk var. Yorgundular. Kurayzalılar önceden anlaşmalıları olan Evs’in lideri Sa’d b. Muaz’ın hakemliğini kabul ettiler. Bu arada Sa’d’ın ne karar vereceğini anlamak ve hakemliğini kabul edip etmemek üzere Evs kabilesinden Ebu Lübabe b. Abdilmünzir ile istişare etmek istediler. Rasulullah izin verdi. Ebu Lübabe Sa’d’ın hakemliğini kabul etmelerini tavsiye etti ve eliyle boğazını gösterdi. Öldürüleceksiniz demek istemişti. Bu durum Enfal 27 ayette kınanmaktadır. Ey inananlar! Allah'a ve Peygambere karşı hainlik etmeyin, size güvenilen şeylere bile bile hıyanet etmiş olursunuz(27). Mallarınızın ve çocuklarınızın, aslında bir sınama olduğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bilin(28). Ey inananlar! Allah'tan sakınırsanız, O size iyiyi kötüden ayırdedecek bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük, bol nimet sahibidir(Enfal 27-29). Ebu Lübabe yaptığına pişman oldu ve Allah’tan bağışlanma isteyerek kendisini Nebevi mescidin direğine bağladı. Rasulullah kendisini affetmediği sürece orada kalacağını söyledi. Rasulullah onu Allah affedebilir diyerek onu çözmedi. 7 gün civarında kaldığı rivayet edilmektedir. Sonra Allah tarafından affedildi. Kureyzalıların cahiliye döneminde Evslilerle dostluk ve dayanışma anlaşmaları vardı. Bu anlaşmalar karşılıklı birbiri gözetmede önemliydi. Evslilerin liderlerinden olan Sa’d b. Muaz Hendek savaşında pazusundan yaralanmış ve kanaması zor durdurulmuştu. Nebevi mescidinde yaralıların tedavisi için Rüfeyde el Ensari tarafından kurulan çadırda kalıyordu. Kureyza seferine katılamamıştı. Hakemliği istenince bölgeye getirildi. Rasulullah onu görünce: “Efendiniz için ayağa kalkın” dedi ve sahabe onun için ayağa kalktı. Hakemliğinden sonra yarası tekrar açıldı ve kanama nedeniyle şehit oldu. Hakemliğinde ihanete Tevrat’ta verilen cezaya denk bir cezayı uygun gördü. Kurayza’nın 224 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak savaşabilecek erkekleri ihanet ve Müslümanlara karşı savaş nedeniyle idam edildi. Kalanları esir edildi ve malları ganimet sayıldı. Fırsat bulabilseler onlar Müslümanlara bunu uygulayacaklardı. Bu amaçla harekete geçmişlerdi. Allah, Kitap ehlinden, kâfirleri destekleyenleri kalelerinden indirmiş, kalblerine korku salmıştı; onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz (26). Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah her şeye Kadir olandır (Ahzab 26-27). Kureyza Yahudileri savaş sırasında Müslümanlarla olan anlaşmalarını bozmuş ve müşriklere yardımcı olmuşlardı. Hendek savaşından sonra Müslümanlar onların erkeklerini öldürüp kadın ve çocuklarını esir aldılar. Güçleri ve kaleleri onları korumaya yetmedi. Fitne Ve Düşman Başı Ebu Rafi Öldürüldü Hendek savaşının düzenleyicilerinden Yahudi zengin Ebu Rafi Hayber bölgesinde oturuyordu. Savaştan sonra da savaş kışkırtıcılığına devam etti. Zilhicce ayında Rasulullah 5-7 kişilik bir ekibi onun düşmanlığına son vermeleri için gönderdi. Kadınlara ve çocuklara zarar vermemelerini söyledi. Ebu Rafi’yi evinde öldürdüler. Rasulullah Mekkelilere Dostluk Eli Uzatmaya Başladı Hendek savaşından sonra Rasulullah’ın Mekkelilere karşı saldırı taktiğinde değişme başladı. Yoğun bir kıtlık dönemi başlamıştı ve Mekkelilerin açlık tehlikesi vardı. Saldırı yerine yardım etme ve dostluk eli uzatma siyaseti izlemeye başladı. Çevre kabilelerin askeri hareketlenmelerine askeri karşılık verilirken Mekkelilere yönelik askeri bir davranış yapılmıyordu. Aksine Mekkelilerin sıkıntılarına yardım ediliyordu. Bu siyaset değişikliğinin meyveleri sonradan görülecekti. Hudeybiye anlaşmasının zemini hazırlanıyordu. Şiddetli çarpışmaların olduğu bir dönemde Hudeybiye anlaşması yapılamazdı. Yine Mekke’nin savaşmadan Müslüman Devleti yönetimine teslim olmasında da bu siyasetin olumlu etkileri vardır. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 225 Şiddetli kuraklık ve kıtlık döneminde Rasulullah Ebu Süfyan’a, Mekkeli fakirlere dağıtılmak üzere 500 altın dinar yardım gönderdi. Ebu Süfyan yapılanların aradaki düşmanlığı azaltacağını ve gençlerin Muhammed’e rağbet edebileceğini düşünüyor ve dile getiriyordu. Ama kıtlık ortamında yapabileceği başka bir şey de görünmüyordu (Hamidullah, 1/449). Rasulullah, Ebu Süfyanın satamadığı derilerini Medine hurması vererek satın aldı. Miktar büyüktü. Ebu Süfyan’ın kervanının Suriye’ye güvenle gidip gelmesine izin verildi. Ebu Süfyan’ın kızı Müslüman olmuştu ve Habeşistan’a hicret etmişti. Orada kocası ölünce Rasulullah gönderdiği mektupla Necaşi’ye Habibe binti Süfyan’ı kendisiyle evlendirmesini söyledi. Rasulullah’ın gıyabında evlilik yapıldı ve Habibe daha sonra Medine’ye geldi. Böylece Ebu Süfyan kayınpeder haline getirildi. Bu durum da Ebu Süfyan ve müşriklerle ılımlı ortamın sağlanmasında etkili oldu. Yemame bölgesinin kabile başkanı ve Müslüman olan Sümame b. Üsal’ın Mekkelilere uyguladığı tahıl yasağının kaldırılması sağlandı. Mekke’nin tahıl ihtiyacını çoğu bu bölgeden ticaretle geliyordu. Allah'ın sizinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur; Allah Kadir'dir, Allah bağışlayandır, acıyandır (7). Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever (8). Allah, ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder; kim onları dost edinirse, işte onlar zalimdir (Mümtehine 7-9). Kuzeyde Hayber Yahudileri, Gatafan kabilesi ve Feraze kabilesi düşmanlığı bırakmadılar. Özellikle Hayber’e yerleşen Nadiroğulları başı çekiyordu. Hendek savaşında başarılı olamamışlardı ama fitne ve düşmanlıkları devam ediyordu. Güneyde Mekkeli müşriklerle işbirliği yapıyor ve kışkırtıyorlardı. Böyle bir ortamda Rasulullah Mekkeli müşriklere yardım eden ve düşmanlıktan uzak bir tutum göstermeye başladı. 226 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Biraz Düşünelim: Hendek savaşında başı çeken iki güç Mekke müşrikleri ve Hayber Yahudileriydi. Hayber Yahudileri savaşı kışkırtmış, organize etmiş ve maddi destek sağlamıştı. İki cephe ve yandaşları Medine’ye ortak saldırılarında başarılı olamamıştı. Şimdi sıra iki düşman gücünü öncelikle birbirinden ayırmaya ve sonra gerekeni yapmaya gelmişti. Yahudiler her zaman hainlik yapmışlar ve güven vermiyorlardı. Yine Mekke müşrikleri, Arapların dini ve siyasi hayatında etkili lider durumundaydı. Bu nedenle olsa gerek öncelikle Mekke’ye iyi niyet ve barış eli uzatılmış ve bunun neticesine Hudeybiye anlaşması imzalanabilmişti. Anlaşmada tarafların üçüncü tarafla yapacakları savaşlarda taraf olmamaları maddesi de vardı. Bunun anlamı öncelikle Hayber’e yapılacak seferde Mekkeli müşriklerin yardıma gelmemeleri demekti. Nitekim Hudeybiye anlaşmasından 3-4 hafta sonra Hayber seferi yapılmıştır. Geleceğe yönelik ince bir siyasetin olduğunu düşünebiliriz. Bu nedenle olsa gerek Umre yapamadan geri dönmek olarak görülen Hudeybiye anlaşması aslında çok önemli zaferlerin kapısını açmaktadır. Hudeybiye’nin yolunu açan ise Mekkelilere karşı yardımcı, düşmanlıktan uzak bir tavrın içine girilmesidir. Hudeybiye anlaşması Mekkeliler ile Hayberliler arasındaki taraflardan birine saldırı olursa diğeri yardıma gelecek şeklindeki anlaşmayı geçersiz hale getiriyordu. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 227 BÖLÜM 6 HİCRİ 6. YIL İşkenceci Eşkiyalara Ceza Verildi / Şevval, Hicri 6. Yıl Ureyne ve Ukl oğulları kabilelerinden 8 kişilik bir gurup Medine’ye gelip Müslüman olduklarını söylediler. Bir müddet kaldıktan sonra Medine havasının kendilerine yaramadığını, kendilerinin hayvanlara bakan insanlar olduklarını söylediler. Rasulullah Medine’ye 10-12 km uzaklıktaki zekât develerinin bulunduğu yaylaya gitmelerini ve develerin sütünden faydalanmalarını söyledi. Bir müddet orada yaşadılar. Sonra İslam’dan vazgeçtiler, çobanın ellerini ve ayaklarını kestiler ve ölünceye kadar işkence ettiler. Develeri de alıp kaçtılar. Rasulullah (s.a.v) Kürz b. Cabir komutasında 20 kişilik bir ekibi peşlerinden gönderdi. Yakalanıp Medine’ye getirildiler. Rasulullah kıyas hükmünü verdi. Bunun üzerine gözleri kör edildi, elleri kesildi. Çöle bırakıldılar, orada öldüler. Masum bir müslümanı öldürmenin ve ihanetin cezasını aldılar. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Bunun için (Âdem nebinin bir oğlu diğerini haksız yere öldürdüğü için), İsrailoğullarına şöyle yazdık: "Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur". And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu(32). Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde 228 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır(33). Ancak, onları yakalamanızdan önce tevbe edenler bunun dışındadır. Biliniz ki Allah, bağışlar ve merhamet eder(Maide 32-34). HUDEYBİYE BARIŞI 1 Zilkade hicri 6 ile 5 Muharrem hicri 7 tarihleri arasında / Mart 628 yapılmıştır. Rasulullah (s.a.v) bir gün rüyasında ashabıyla başını tıraş etmiş vaziyette Mekke’ye girdiğini, Kâbe’nin anahtarlarını teslim aldığını ve Arafat’ta vakfe yaptığını gördü. And olsun ki Allah, Peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Ey inananlar! Siz, Allah dilerse, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram'a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Size, bundan başka, yakın zamanda bir zafer verecektir (Fetih 27). Rasulullah rüyasının gerçekleşeceğine inanıyordu. Ancak daha sonra ortaya çıkan olaylar o yıl gerçekleşmeyeceğini, daha ileriki tarihte gerçekleşeceğini ortaya koymuştur. Bu rüya sonrasında Rasulullah umreye gitmek istediğini açıktan dillendirmeye başladı. Adeta bu isteğinin halk arasında yayılmasına ve haberin Mekke’ye de ulaşmasına zemin hazırlıyordu. Çünkü Rasulullah genelde askeri seferlerini gizli tutmaktaydı. Aynı zamanda bir takım istihbaratçılarını Mekke’ye göndermişti ve Mekkelilerin bu haberlere nasıl tepki verdiğine yönelik bilgiler ediniyordu. Açıktan duyurarak daha fazla müslümanın umre seferine katılmasını istiyordu. Medine yakınındaki bazı kabilelerin de umreye katılmaları istendiği halde Rasulullah’ın kaybedeceğini düşünerek katılmadılar. Daha sonra onların durumu kınanmıştır. Hayber seferine katılmaları önlenmiştir. Onlar Medine dışında, çöl bölgesinde yaşadıkları için bedevi olarak biliniyorlardı (Hamidullah 1/253). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 229 Zilkade ayının başında 1300-1500 kişilik bir gurupla umre yapmak üzere harekete geçti. Silahlıydılar ama silahlar kınında tutuldu, ihram giyildi, kurbanlık develer alındı. Nebevi mescidden yaklaşık 11 km uzaklıktaki Mekke’nin Medine tarafındaki haram sınırı olan ZülHuleyfe’ye geldiler. İhram namazı kıldılar ve umre yapmaya niyet ettiler. Burada müşrik olan Büsr b. Süfyan’ı Mekkelilerin ne yaptığını gözlemek ve haber getirmek üzere görevlendirdi. Yol boyunca bazı küçük kabilelerin Müslümanlara düşmanca tavırlar ve hazırlıklar içine girdiği görüldü. Rasulullah onlara karşılık vermek için ashabıyla istişare etti ve Ebu Bekir’in karşılık vermeyelim görüşünü kabul etti. Yolda Usfan yakınlarındayken Büsr geri döndü ve Mekkelilerin durumdan haberlerinin olduğunu, Rasulullah’ı Mekke’ye sokmayacaklarını ve savaş hazırlığı yaptıklarını bildirdi. Mekkeliler henüz Müslüman olmayan Halid b. Velid komutasında 200 kişilik bir askeri gücü yola çıkardılar. Halid Gamim bölgesine kadar geldi. Müslümanları namaz kılarken gördü ve onlara namaz kılarken baskın yapmanın başarı getireceğini düşündü. Ancak bu ilk fırsatta baskın yapamadan Müslümanlar namazı bitirdi. Sonraki namaz döneminde Allah’ın isteğiyle Rasulullah ve Müslümanlar baskın yememek için namazlarını korku namazı şeklinde kıldılar. Korku namazı kılınırken bir gurup gözcü olarak beklerken diğer gurup Rasulullah’la 1 rekât kıldı ve aceleyle ikinci rekâtlarını tamamladılar. Sonra diğer gurup geldi ve Rasulullah’ın ikinci rekâtına tabi oldular ve sonra ikinci rekâtlarını tamamladılar. (Nisa 101,102). Burası Asfan’dı. İlk korku namazı burada kılınmıştır. Zatur Rika gazvesinde de kılınmıştır. Ancak bu gazve Hayber seferinden sonradır (Buhari, 4125). Rasulullah Mekke’ye normalde girilen Kuzey yolunun müşrik askeri birliği tarafından kesildiğini görünce çatışmamak için batı tarafındaki Hudeybiye kuyusuna yöneldi ve orada konakladı. Rasulullah’ın devesi tıpkı Ebrehe’nin fili gibi Hudeybiye’den ileri gitmek istemedi ve çöktü. Hudeybiye Mekke’nin batısında 17 km uzaklıktadır ve o taraftaki Haram sınırının başladığı kuyunun adıdır. Rasulullah Medine’den ilk umre girişimi sırasında burada konakladığından umreye Hudeybiye umresi denilmiştir. 230 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Hudeybiye Anlaşma Görüşmeleri Müşriklerle görüşmeler başladı. Bir ara Kinane oğullarından Huleys b. Alkame de görüşmeci olarak geldi. Rasulullah onun gelmekte olduğunu görünce: “Bu felan kişidir. Kurbanlıklara değer veren kabiledendir. Onun önüne kurbanlık götürün” dedi. O umre için işaretlenmiş kurbanlıkları görünce “Subhanallah! Bunların Beytullah’a girmelerine engel olmak doğru değildir” dedi. Arkadaşlarının yanına dönünce de: “Develerini gördüm, kurbanlık için işaretlemişler. Onların umresine engel olmayı uygun görmüyorum” dedi. Sonra Urve b. Mesud görüşmeler için geldi ve Müslümanların Rasulullah’ın etrafında nasıl itaat ve sevgi sarmalı oluşturduklarını gördü. Rasulullah: “Biz umre için geldik. Kurbanlarımızı kesip gideceğiz. Onlara söyle ki artık savaşmaktan vazgeçsinler. Savaş onlara hiçbir fayda vermeyecektir. Savaş onları bitirdi. Aramızda bir süreliğine ateşkes ilan edelim. Böylece ölümü kendilerinden uzak tutarlar, nesillerini kurtarırlar. Benimle Kâbe arasında durmaktan çekilsinler. Bıraksınlar umremizi tamamlayalım. Benimle halkın arasında durmaktan çekilsinler. Eğer halk beni kabul etmez ve benimle savaşırsa Kureyş’in isteği gerçekleşmiş olur. Şunu bilsinler ki Allah Teala vadini gerçekleştirip İslam’ı yeryüzünde hakim kılıncaya veya başım gövdemden ayrılıncaya kadar ben yoluma devam edeceğim. Bu uğurda savaşmaktan hiçbir şekilde çekinmem.” dedi. Urve Kureyşlilere dönünce: “Ey Kureyş topluluğu! Ben birçok hükümdarın yanında bulundum. Elçi olarak gittim. Kayser, Necaşi ve Kisra’nın huzurunda bulundum. Fakat Muhammed gibi adamları tarafından sevilen ve korunan birini görmedim. Muhammed bir şey isteyince hepsi onu yapmak için koşturuyorlar. Muhammed’e karşı bakışlarını eğiyor ve dik dik bakmıyorlar. Ben topluluğu iyice gözledim. İsterseniz onlara karşı kılıçlarınıza sarılabilirsiniz ama Muhammed’e hiçbir şey yapamazsınız. Adamları Muhammed’e en ufacık bir şey yapmanıza izin vermezler. Hiç kimseyi onun kılına, tenine dokundurtmazlar. Muhammed size barış teklif ediyor. Bence kabul edin. Bu sizin için hayırlı olur. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 231 Kâbe’yi ziyarete gelmişler, başka amaçları yok. İzin verin umrelerini tamamlasınlar” dedi. Rasulullah sadece umre için geldiklerini bildirmek için önce Hiraş b. Ümeyye’yi Mekkelilere gönderdi. Sonra Osman’ı gönderdi. Mekkeliler Osman’a: Kendisinin Kâbe’yi ziyaret edebileceğini ama Muhammed’e izin vermeyeceklerini bildirdiler. Osman, Rasulullah ziyaret etmeden kendisini Kâbe’yi tavaf etmeyeceğini söyleyince kızıp onu hapsettiler. Bu elçiye yapılmaması gereken bir davranıştı. Ortam uygun olursa elçiye saldırı onun devletine saldırıydı ve savaş nedeni sayılabilirdi. Kureyşliler Müslümanları bir devlet olarak kabul etmek yerine, Muhammed ve adamları olarak görmeye devam ediyorlardı. Yani Medine Müslüman Devleti’ni henüz resmen tanımamışlardı. Osman’ın hapsi üzerine Rasulullah umreye gelen ashabı topladı ve savaşmadan dönmeyeceklerine dair biat aldı. Bu biattan Allah razı oldu ve bu nedenle Rıdvan: razı olma biatı olarak anıldı. Bu biat müşrikleri korkuttu ve anlaşma yapmaya yanaştılar (Fetih 10, 18). Bu arada 30 ve 80 kişilik değişik müşrik askeri güçleri Müslümanlara baskın yapmak istediler. Müslümanlar onları esir aldılar. Serbest bırakıldılar. Sonunda Mekkeliler Süheyl b. Amr’ı gönderdiler. Süheyl’e: “Muhammed’e gidip anlaşma yap. Yaptığın anlaşmada onun bu yıl Mekke’ye girmeyip dönüp gitmesi de bulunsun. Araplar onun Mekke’ye bizim üzerimize zorla girdiğini konuşup da bizi kınamasınlar”dediler (İbn Hişam). Rasulullah onu görünce müşriklerin artık anlaşma istediklerini anladı ve konuşmalarında bunu dile getirdi. Hudeybiye anlaşması Mekkeli müşrik heyetin başkanı Süheyl b. Amir ile Rasulullah arasında yapıldı. Anlaşma yapılırken önce bismillahirrahmanirrahim yazıldı. Süheyl, biz Rahman’ı bilmeyiz diyerek itiraz etti. “Bismikeallahümme” yazıldı. Yine “Muhammed Rasulullah” ifadesine de biz senin Rasulullah olduğunu kabul etmiyoruz, Muhammed b. Abdullah diye yazılsın dedi. Rasulullah itirazlarını kabul etti. Süheyl’in itirazları Ömer’i kızdırdı. Ömer: “Ya Rasulullah izin ver, aleyhine konuşmaları nedeniyle onun ağzını kırayım” dedi. Rasulullah 232 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak izin vermedi ve “ Süheyl’i bırak, belki o hoşuna giden bir hale gelir” dedi. Süheyl sonradan iyi bir Müslüman oldu ve Ömer Rasulullah’ın neyi kast ettiğini o zaman tam olarak anladı. Anlaşma iki nüsha halinde önde gelen kişilerin şahitlerinin imzasıyla yazılı hale getirildi. Bir belge Müslümanlara, diğer belge müşriklere verildi. Osman henüz Mekke’de hapis tutuluyordu. Rasulullah Osman bırakılıp gelmeden müşriklerin anlaşma heyetini bırakmadı. Hudeybiye Anlaşmasının Metni: “Bunlar Muhammed b. Abdillah ile Süheyl b. Amr’ın anlaşmaya vardıklarıdır. On yıl taraflar birbiriyle savaşmayacak, insanlar emniyet içinde olacaklar. Hırsızlık ve hıyanet edilmeyecek. Üçüncü taraflar özgürdür. İster Muhammed’le, isterlerse Kureyş’le müttefik olurlar. Velisinin izni olmadan Muhammed’e sığınanlar Kureyş’e teslim edilecek. Kureyş’e sığınanlar ise Muhammed’e teslim edilmeyecek. Muhammed ve ashabı bu yıl Kâbe’yi ziyaret edemeyecek. Gelecek yıl 3 gün süreyle, silahları kınında ziyaret edebilecekler.” (Şulul 477, İbn Sa’d 2/97) “Tarafları etkili olduğu bölgelerde iki tarafın kervanları güvenli olarak seyahat edebilecek. İki tarafla anlaşmalı olmayan üçüncü taraflarla yapılan savaşlarda taraflar müdahil olmayacak” (Hamidullah, 1/256). Anlaşma imzalandıktan sonra Müslüman olarak gelen Ebu Cendel’i anlaşmanın gereği olarak müşriklere geri verdiler. Babası onu alıp Mekke’ye geri götürdü. Daha sonra tekrar kaçtı ve Medine’ye anlaşma nedeniyle kabul edilmediği için Kızıldeniz tarafında bir dağı yurt edindi. Oradan müşrik kervanlarına zarar vermeye başladı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 233 Hudeybiye’de 20 gün kadar kalındı. Gidip gelmenin toplam süresi 45 günü bulmuştu. Huzaa kabilesi Mekke’ye 40 km kadar yakın bölgede dağınık yaşıyorlardı. Önceden de Rasulullah aleyhinde olmamışlardı. Anlaşmadan sonra artık açıktan Rasulullah’tan yana açıktan tavır koydular ve Müslümanlarla işbirliği anlaşması yaptılar. Anlaşmayı Bazı Müslümanlar Kabul Etmekte Zorlandılar Umre için gelen Müslümanlar düşmanın baskısıyla ilk bakışta yenilgi gibi görünen anlaşmayı kabullenmekte zorlandılar. Kâbe’yi tavaf etmeden, umre yapamadan kurbanlarını kesip başlarını tıraş ederek ihramdan çıkmak zorunda kalmak ağırlarına gitti. Özellikle Ömer ve bazı Müslümanlar Umre için geldikleri halde umre yapamadan geri dönmek zorunda olmayı ve Müslümanlara sığınanların geri verilmesini kabullenmekte zorlandılar. Rasulullah: “İçimizden birinin Mekkelilere sığınması dinden çıkmasıdır ve biz böylelerine muhtaç değiliz. Mekkelilerden bize katılan biri İslam’a girmiş olacaktır. Böyle biri müşriklerin gösterdiği eza ve işkenceler sebebiyle Allah katında ödüllendirilecektir” dediği rivayet edilmektedir. Bazı sorular hakkında ise Rasulullah suskun kalmıştır. Rasulullah: “Ben Allah’ın rasulüyüm. Allah’ın emrine aykırı hareket etmem. Anlaşmayı kabul etmekle Allah’a isyan etmiş değilim. Allah benim yardımcımdır ve hiçbir zaman beni zarara uğratmaz. Size Mekke’ye gireceğimizi söyledim, ama bu yıl gireceğimizi söylemedim. Size yine söylüyorum, Kâbe’ye gideceğiz ve Kâbe’nin anahtarlarını alacağız” diyordu ve sözlerini tekrarlıyordu. İstişare Etmek Ve Uygulamaya Geçmek En İyi Rehberliktir Rasulullah 3 defa kurbanlarını kesip tıraş olarak ihramdan çıkmalarını söylediği halde sahabe kıpırdamadılar. Rasulullah zor durumdaydı. Sahabe durumu kabullenmek istemiyor ve belki değişiklik olur, umre yaparız diye ihramlı beklemeye devam ediyordu. Rasulullah çadırda eşi Ümmü Seleme’nin yanına gitti ve insanların tutumunu ona anlattı. 234 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ümmü Seleme: “Ya Rasulullah! Sen böyle istiyorsan, onların yanına çık, insanlara bir şey söylemeden kurbanını kes, berberi çağırıp tıraşını ol” dedi. Rasulullah öyle yaptı ve insanlar da ona tabi oldular. 70 deve kurbanlık için getirilmişti. Hepsi kurban edildi. Her deve 7 kişi için kurban edildi. Anlaşmada Uygulama Sırasında Yapılan Değişiklikler Mekkeli müşriklerin elinden kaçarak Müslümanlara anlaşma sonrası sığınan Müslümanlar anlaşma gereği geri teslim ediliyordu. Ancak kadınlar geri teslim edilmedi. Müslümanlar anlaşmanın erkekleri kast ettiğini, kadınlar için özel hüküm olmadığını iddia ettiler. Bunun üzerine Kuran ayetleriyle anlaşmanın kadınları kapsamadığına açıklık getirildi. Hudeybiye anlaşmasından önce müşriklerden ayrılan kadınların mehirleri müşrik kocalara geri verilmedi. Anlaşmadan sonra verilmeye başlandı (İbn Hişam). Anlaşma sonrası Kuran ile mümin kadınların müşrik kocalara helal olmadıkları belirtildi. Mümin erkeklerden de müşrik eşlerini boşamaları istendi. Aslında toplumsal ayrışma artırılıyor ve müşriklerin alanı daraltılıyordu. Kısmen mümin ve kısmen müşrik özellikli aile yapısına son veriliyordu. Ya mümin ailesiydi ya da müşrik ailesiydi. Böylece Mekkeli Müslüman kadınlardan imkan bulanlarının Medine’ye hicretine zemin hazırlandı. Bu aynı zamanda eşi Müslüman olan Mekkeli ailelerde İslam’ın daha fazla konuşulmasının ve ayrılık pahasına İslam’ın tercih edilmesinin yolunu açtı. Dini, hukuki ve siyasi yönden önemli ve etkili bir karardı. Mekke’den kaçıp Müslümanlara katılanlar anlaşmanın gereği olarak, anlaşmalara uymak dinimizin gereğidir diyerek müşriklere geri teslim edilince Mekke’den kaçanlar Kızıldeniz kıyısında, İs denilen yerde kendilerine bir yerleşme yeri edindiler. Önce Ebu Basir isimli Müslüman bölgeye yerleşti. Zamanla sayıları 300 e ulaştı. Mekkelilerin kervanlarına baskınlar yapıyorlardı. Liderlerinden ikisi Ebu Basir ve Ebu Cendel isimli Mekkeli Müslümanlardı. Rasulullah Medine’ye Müslüman olarak gelen Basir’e Medine’de anlaşma nedeniyle kalamayacağını Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 235 söylemiş ve geri göndermişti. O da yolda müşriklerden kurtulup Kızıldeniz kıyısındaki ormanlık İs bölgesi denilen yere gitmişti. Rasulullah açık destek vermedi ama “Ne cesur insan, keşke etrafında arkadaşları olsa” diyerek onun yaptığını tasvip eder konuşmalar yapmıştı. Yeni Müslüman olan Mekkeliler onun etrafında toplanmaya başlamıştı. Onların bölgesi Müslüman Devletinin etkinlik alanı dışındaydı yani onlar Müslüman Devleti adına hareket etmiş olmuyorlardı. Onların faaliyetleri anlaşmayı bozmazdı. Yaptıkları baskınlarla Mekkeli müşriklerin kervanlarına önemli zararlar veriyorlardı. Bunun üzerine müşrikler Rasulullah’tan onları Medine’ye kabul etmesini istediler. Böylece anlaşmanın bu maddesinde yeni düzenleme yapılmış oldu. Rasulullah onları çağırdı. Ebu Basir Medine’ye gelemeden vefat etti. Ebu Cendel ise geldi. Hudeybiye Anlaşmasıyla Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Doğrusu Biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır (1). Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir (2). Böylece sana, kimsenin güç yetiremeyeceği bir şekilde yardım eder (3). İnananların, imanlarını kat kat artırmaları için, kalblerine güven indiren O'dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah bilendir, Hakim olandır (4). İnanan erkek ve kadınları, içinde temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar, onların kötülüklerini örter. Allah katında büyük kurtuluş işte budur (Fetih 1-5). Hudeybiye seferinden dönerken bu ayetler inzal olmuştur. Anlaşmanın büyük bir zafer olduğunu belirtmektedir ki sonradan iyi anlaşılacaktır. İnananlar hem anlaşma için Rasulullah’a itaat etme konusunda hem de müşrikleri saldırı ihtimaline karşı direnmede Allah’tan güvenle desteklenmişlerdi. İnananlara yardım etmez diye Allah'a kötü sanıda bulunan ikiyüzlü erkek ve kadınlara, puta tapan erek ve kadınlara Allah azabetsin; kötü sanıları kendi baslarına gelsin! Allah onlara gazabetmiş, onları lanetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Ne kötü dönüş yeridir!(6) Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah güçlü olandır. 236 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Hakim olandır (7). Doğrusu seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ey insanlar, siz de Allah'a ve Peygamberine inanasınız, ona yardım edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve O'nu sabah akşam tesbih edesiniz (8,9). Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah'a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir (Fetih 6-10). Rasulullah umre için insanlara çağrı yapınca katılmayanlar olmuştu. Bunların bir kısmı Mekkeli müşriklerin Müslümanları öldüreceğini düşünüyordu. Hâlbuki Allah istemeden hiçbir şey olmazdı ve kâfirler hiçbir şey yapamazlardı. Nitekim Allah Rasulullah’ı ve yanındakileri zaferle geri getirmişti. Bedevilerin savaştan geri kalmış olanları, sana: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile" diyecekler. Dilleriyle, gönüllerinde bulunmayanı söylerler; de ki: "Allah size bir zarar gelmesini dilerse yahut bir fayda elde etmenizi dilerse, O'na karşı kimin gücü bir şeye yeter? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır (11)." Aslında siz, Peygamberin ve inananların, ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, gönüllerinize güzel görünmüştü de kötü sanıda bulunmuştunuz. Hayırsız bir topluluk oldunuz (12). Allah'a ve Peygamberine kim inanmamışsa bilsin ki, şüphesiz Biz, inkârcılar için çılgın alevli cehennemi hazırlamışızdır (13). Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azabeder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir (14). Savaştan geri kalmış olanlar, siz ganimetleri almaya giderken: "Bırakın, biz de sizinle gelelim" diyeceklerdir. Onlar Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Bize uymayacaksınız; Allah sizin için önceden böyle buyurmuştur." Size: "Hayır, bizi çekemiyorsunuz" diyecekler. Aksine, kendileri ancak pek az söz anlayan kimselerdir (Fetih 11-15). Müslümanlar sağ salim geri dönünce ve ganimeti bol görünün Hayber seferine çıkacak olunca, Hudeybiye’ye gelmeyen bazıları niçin gelmediklerine yönelik gerekçeler uydurmaya başladılar. Kolay ve Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 237 garantili görünen Hayber seferine katılmak ve aynı zamanda bol ganimet elde etmek istiyorlardı. Ama onlara izin verilmemiştir. Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: "güçlü kuvvetli bir millete karşı, onlar müslüman olana kadar savaşmaya çağrılacaksanız; eğer itaat ederseniz Allah size güzel ecir verir, ama daha önce geri döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi can yakan bir azaba uğratır (16). "Gözleri görmeyen kimse savaşa gelmezse ona bir sorumluluk yoktur. Topala ve hastaya da sorumluluk yoktur. Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır (17). Allah inananlardan, ağaç altında sana baş eğerek el verirlerken, and olsun ki hoşnut olmuştur. Gönüllerinde olanı da bilmiş, onlara güvenlik vermiş, onlara yakın bir zafer ve ele geçirecekleri bol ganimetler bahşetmiştir. Allah, güçlü olandır, Hakim olandır (18,19). Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vadetmiştir. İnananlar için bir belge olması, sizi doğru yola eriştirmesi için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir (20). Bundan başka, sizin gücünüzün yetmediği fakat Allah'ın sizin için sakladığı ganimetler de vardır. Allah her şeye Kadir olandır (Fetih 16-21). Hudeybiye seferine katılmayanların Hayber seferine katılmalarına izin verilmemişti. Ama daha sonra olacak Tebük seferine katılabilecekleri bilgisi onlara ulaştırılmaya başlanmıştı. Sizi onlara üstün kıldıktan sonra, Mekke bölgesinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan geri tutan, savaşı önleyen O'dur. Allah yaptıklarınızı görendir (24). Onlar inkâr edenlerdir, sizi Mescidi Haram'ı ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi. Allah, dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, inkâr edenleri can yakıcı bir azaba uğratırdık (25). İnkâr edenler, gönüllerindeki cahiliyye çağının asabiyet ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü 238 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir (26). And olsun ki Allah, Peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Ey inananlar! Siz, Allah dilerse, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram'a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Size, bundan başka, yakın zamanda bir zafer verecektir (27). Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini, doğruluk rehberi Kuran ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter (28). Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnudluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkârcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir (Fetih 24-29). Hudeybiye seferi sırasında müşriklerle Müslümanlar arasında az daha savaş çıkacaktı. Böyle bir savaşta Mekkeliler içinde Müslüman olan ve işkence görmemek, öldürülmemek için Müslümanlığını gizleyen kişiler zarar görecekti. Müşrik ordusu içinde Müslümanlara karşı savaşmak zorunda kalacaklardı. Allah onlara da ve Rasulullah’ın yanındaki Müslümanlara da rahmet etmiştir. Ey inananlar! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkârcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkârcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkârcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkârcı kadınları nikâhınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkârcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir (10). Ey mümin erkekler! Eğer inkâr eden (kâfir olan) eşlerinize sarfettiklerinizden inkârcıla- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 239 ra bir şey geçecek olursa ganimetten, eşleri giden mümin erkeklere sarfettikleri miktar kadarını verin. İnandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının (11). Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnadda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'tan bağışlanma dile; doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır (Mümtehine 10-12). Hudeybiye Umresinin Tamamlanması Tamamlanamayan Hudeybiye umresini telafi için 6 Zilkade hicri 7. Yılda yola çıkıldı. Umre yapılıp Zilhicce ayında dönüldü. Hayber’de şehit olanlar dışında Hudeybiye seferine katılanların hepsi kaza umresine de katıldılar. Rasulullah umreye 100 binitli asker ve silahlarla çıktı. Onları müşriklerin hainlik ihtimallerine karşı yanlarına aldı, ama Haram bölgesine sokmadığı bildirilmektedir. Bir kısım sahabe umresini yaparken bir kısmı silahları bekledi. İhramlı olanlar umrelerini yaptıktan sonra onların yerine geçti ve silahlı olanlar da ihrama girerek umrelerini yaptılar. Mekkeliler evlerini boşaltıp uzaklaşmışlardı. Bazıları Darun Nedve denilen şehrin ortak toplantı ve yönetim evinin önünde toplanmış ve “Muhammed ve ashabı sıkıntı ve zorluk içindeymiş” diyordu. Buna benzer sözler üzerine Rasulullah Kâbe’yi tavaf etmeye başlarken sağ omzunu ve pazusunu ihramının altından çıkardı (ızdıba) ve “Allah şu adamlara kendisini güçlü gösteren her kişiye rahmet eder” dedi. Tavafının ilk üç şaftında hızlı ve dik adımlarla (remel) ve pazularını gösterecek şekilde (ızdıba) omurlarını sallayarak (hervele) tavaf yaptı. Daha sonra bu uygulama tavafın bir uygulaması olarak devam etti. Sadece o güne has kalmadı. Müslümanlar Mekke’de 3 gün kalınca artık gidin dediler ve Rasulullah Mekke’den ayrıldı. Biraz Düşünelim: Rasulullah’a bir takım gaybi bilgiler rüya halinde gelmektedir. Bu yöntem Rasulullah’a özel değildir. İbrahim nebi, Yusuf nebi de rüyalar 240 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak görmüş ve rüyaları yorumlayarak ona göre davranlardı. Üstelik Rasulullah’a vahyin başlangıç döneminde hayatta karşılığı olan rüyalar gösterilmeye başlanmıştı. Hudeybiye umresinde de böyle bir başlangıç görüyoruz. Rüyanın gerçekleşeceğini düşünerek umreye gitmeye karar vermiştir. Ancak rüya daha sonra gerçekleşecektir. Gelecek yıl umre yapacaklar ve daha sonraki dönemde Müslümanlar Kâbe’nin anahtarlarını alacaklar ve özgürce hac ve umreye gelebileceklerdi. Rasulullah Hendek savaşından sonra Mekkelilere karşı dostça tavırlarını umre girişimiyle zirveye taşımıştı. Önceki dostluk ilişkileri Hudeybiye seferi sırasında müşriklerin daha fazla saldırgan olmamalarında etkili olmuş olabilir. Çevre kabileler açısından da Hudeybiye seferinin gerçekten umre için olduğu kanaatinin oluşmasında da dostluk dönemi etkili olabilir. Kâbe’nin kudsallığı sadece Kureyş için değil, herkes içindi ve buna Müslümanlar da dâhildi. Nasıl dışarıdan gelen müşriklere izin veriyorlarsa Müslümanlara da izin vermeliydiler. Bu yolla Mekkeli müşriklerin Kâbe inancı konusundaki samimiyeti ortaya konuluyordu. Müşrikler zor duruma düşmüşlerdi. Müslümanlara izin verseler kendi içlerinde Müslüman olmak isteyenlere karşı yaptıkları zulmün ve karşı toplumsal ikna baskısının anlamı kalmayacaktı. Daha fazla Mekkeli Müslüman olabilirdi. Onlara göre tek çare Muhammed ve ashabını geri döndürmek veya savaşıp yok etmek olacaktı. Savaşmaya iki nedenle girişmekten kaçınıyorlardı. Birincisi daha önceki savaşların sonuçlarını biliyorlardı ve bu nedenle çekiniyorlardı. İkincisi sadece umre için gelmiş olanlara savaş açmanın toplumsal etkisini düşünüyor olabilirler. Tek çare geri gitmelerini sağlamaktı. Ama geri gitmelerini sağlamak ancak anlaşmayla mümkün olacaktı. Bu da Müslüman Devleti’ni ve gücünü resmen tanımak demekti. Anlaşma şartlarına göre kendi istedikleri oluyordu. Müslümanlar geri dönüyordu ve müşriklerin Kâbe üzerindeki hâkimiyetini tanımış oluyorlardı. Yine Müslümanları yok edemeyeceklerini anlamışlardı ve bu istekten vazgeçip iktisadi güvenliklerini öncelikle düşünmeye başladılar. Güvenlikleri sağlanacaktı ve üstelik yeni Müslüman olanlar Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 241 Medine Müslüman Devletine katılamayacağından kendilerinden Müslümanlara doğru akım olmayacaktı. Ama bunların olumlu sonuçları müşriklerden ziyade Müslümanlara yarayacaktı. Medine Müslüman Devletiyle anlaşmaya oturmaları onları resmen tanımalarıydı. Yine Medine Müslüman Devleti Mekkeli müşrikleri anlaşma yapmaya zorlayacak güce gelmiş oluyorlardı. Bu Müslümanların toplumsal tanınması, itibar görmesi ve düşmanlarının çekinmesi açısından çok önemliydi. Güvenli ortam insanların daha kolay Müslüman olmalarına imkân sağladı. Mekkeli müşriklerin çevre kabileleri kışkırtmalarına gerekçe azaldı. Müslümanlar anlaşmanın kendileri için ne kadar faydalı olduğunu ve müşrikler de kendileri için ne kadar hatalı olduğunu anlamaya başladılar. Anlaşma 22 ay kadar sürebildi ve müşriklerce bozuldu. Eğer 10 yıl sürseydi zaten Rasulullah’ın ömrü yetmeyecekti ve Rasulullah hainlik yapan biri olmadığı için Mekke bölgesi Rasulullah zamanında Müslümanların yönetimine geçmemiş olacaktı. Tedbir ve takdir farkını görüyoruz. Tebdir 10 yıl içindi ama takdir 22 ay içinde hayat bulmuştur. Anlaşma öncesinde ve sırasında ayetler inzal olmamıştır. Sahabenin bazıları anlaşmayı kabullenmekte zorlanmışlardır. Bir yandan Rasulullah’a savaş için biat ederken bir yandan o yıl umre yapamayıp geri dönmeyi müşriklerin isteklerine teslimiyet olarak görüyorlardı. Rasulullah ise Allah böyle emretti diyerek anlaşmayı yapıyordu. Kuran ise iş bittikten sonra yolda inzal olarak durumun önemini haber vermiştir. Belki de önceki dönemde haber verseydi müşrikler anlaşmaya yanaşmak istemeyeceklerdi. Müşrikler kendiliklerinden olayı basit bir umre olayı olarak görseler ve izin verselerdi Hudeybiye anlaşması ve sonuçlarının olmayacağını düşünebiliriz. Yani müşrikler gereğinden fazla kibir ve korkuya kapılarak Müslümanları diğer müşriklere bile tanınan umre hakkından mahrum etmeye kalkarak siyasi hata yapmışlardı. Akılları sıra diğer Araplara Muhammed zorla Mekke’ye umre için girdi dedirtmeyeceklerdi. 242 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 7 HİCRİ 7. YIL HAYBER’İN MÜSLÜMAN DEVLETİ’NE KATILMASI Muharrem Hicri 7. Yıl/ Mayıs 628. Hayber Medine’nin 180 km kadar kuzeyinde Şam kervan yolu üzerinde verimli bir vadiydi. Nadir oğulları da Medine’den sürülünce buraya yerleşmişlerdi. 7 kadar ayrı kalede Yahudiler oturuyordu. Hendek savaşını hazırlamak ve katılmanın yanında Müslümanlara düşmanlıklarını her fırsatta sürdürmüşlerdi. Müslümanların kervanlarına zarar verilmesinde de görev alıyorlardı. Hudeybiye anlaşmasından sonra Rasulullah’ın kendilerine geleceğini düşündüler. Kendileri erken davranıp Medine’ye saldırma hazırlığı yaptılar. Kendilerine yakın Teyma, Fedek ve Vadilkura Yahudileriyle anlaştılar. Komşu Gatafan kabilesinden 4000 asker desteği sözü aldılar. Onlara asker desteğine karşılık Hayber hurması vereceklerdi. Rasulullah Ramazan ayında Abdullah b. Revaha başkanlığında bir ekibi bölgeye gönderdi ve hazırlığın doğru olduğunu öğrendi. Hudeybiye anlaşması sonrasında bir ay bile geçmeden, hicri 7. yılında Muharrem ayının sonlarında, (M 628 Mayıs) Rasulullah Hayber’e hareket etti. 200 binitli 1200 -1400 yaya olmak üzere 1400 -1600 kişilik orduyla harekete geçti. Yolda Müslümanlar marşlar söylediler. Rasulullah memnun oldu ve takdir etti. Medine ile Hayber arasında doğuda Gatafanlar, batıda ise diğer Yahudi kabileler vardı. Rasulullah önce Gatafanlara doğru giderek onların Hayber ile anlaşmalarından hareketle Hayber’de Müslüman Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 243 ordusuna arkadan saldırmalarını önlemek istedi. Gatafanlar geri çekildiler ve Hayberlilere yardım etmekten vazgeçtiler. Rasulullah Hayber’e gelince: “Allahım! Keder ve hüzünden, acizlik ve tembellikten, cimrilik ve korkaklıktan, borcun ağır yükünden ve düşmanların galip gelmesinden sana sığınırım” dedi. Orduya dur dedi ve: “Ey yedi göklerin ve gölgelediklerinin Rabbi Allahım! Ey yedi kat yerlerin ve onun üzerinde taşıdıklarının Rabbi Allahım! Ey şeytanların ve şeytanların saptırdıklarının Rabbi Allahım! Ey rüzgârların ve rüzgârların savurduklarının Rabbi Allahım! Biz senden bu şehrin ve şehir halkının hayrını ve iyiliğini dileriz. Bu şehrin ve şehirdekilerin şerrinden sana sığınırız” diye dua etti. Rasulullah bir yerde konakladığında bu duaları genelde yapardı. Savaş sırasında Ali’ye sancak verdi ve ona: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğunu kabul edinceye kadar onlarla savaş. Kabul ederlerse canlarını ve mallarını korurlar. Kalplerinin hesabı ise Allah’a aittir. Vallahi onlardan birinin senin vasıtanla Müslüman olması senin birçok Kızıl develeri Allah yolunda sarf etmenden daha hayırlıdır”dedi (Buhari cihad 102) Hayber’deki kalelerin alınması 1,5 ay kadar sürdü. Hayberdekilerin yaklaşık 10.000 civarında savaşçıları vardı. Ama dağınıktılar ve kendilerine fazla güveniyorlardı. Bazıları şiddetli savaşla, bazıları kendiliğinden teslim oldu. Ganimetin yarısını savaşa katılanlara verdi. Yarısını ise Müslüman Devleti’ne ayırdı. Atlılara yayaların iki katı ganimet verdi. Sonra Hayber hurma ürününün yarısını Müslüman Devleti’ne vermek üzere bölgeyi Hayberlilere bıraktı. Ömer’in halifeliği sırasında, hicri 20. yılda hainlik yaptılar. Muzahir b. Rafii öldürdüler, Abdullah b. Ömer’e suikast düzenleyerek iki elini kırdılar. Ömer onları sürgün etti. Hayber’de Rasulullah’a Suikat Girişimi Hayber alındıktan sonra Rasulullah orada üç gün kadar kaldı. Bu sırada yenilen Hayberli reislerden Sellam b. Mişkem’in karısı Zeyneb bint Haris Rasulullah’a ziyafet vereceğini söyledi. Bir koyunu pişirip 244 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak zehirleyerek getirdi. Koyunda yiyen Hacrecli Bişr b. Bera öldü. Rasulullah da zehirden etkilendi. Rasulullah kadını çağırdı ve koyunu niçin zehirlediğini sordu. O: “Sen rasulsen bana bir şey olmaz, değilsen senden kurtulmak için” dedi. Rasulullah kendi adına ona bir şey yapmadı. Ama Bişr ailesi kendi adamlarına karşılık ona kısas yaptılar. Diğer bir rivayete göre kadın Müslüman oldu ve Bişr’in ölümünden dolayı ona kısas uygulanmamıştır. Fedek Bölgesinin Savaşsız Teslim Olması Medine’ye 150 km kadar uzaklıktaki Fedek denilen bölgedeki Yahudi kabilesi önce Hayber’e yardıma hazırlandı. Hayber yenilince teslim oldular. Bu bölgedeki diğer küçük Yahudi kabileleri de savaşsız teslim oldular. Savaşılmadan alındığı için bu bölgenin arazisi Müslüman Devleti’ne bırakıldı. Halkı ise Hayber gibi ürünün yarısını vermek üzere devlet arazisinde çalışanlar haline geldiler. Devlete ayrılan paylar Rasulullah’ın ailesinin geçimine ve devletin diğer işlerine harcanırdı. Mekke’nin Kahramanları Teslim Oldu Hudeybiye anlaşmasının önemli getirilerinden, zaferlerinden biri daha gerçekleşti. Mekke’nin müşrik kahramanlarından üçü Müslüman olmayı seçti. Amr b. As iyi bir siyasetçi ve elçiydi. Müslümanları getirmesi için Habeşiştan’a müşrikler tarafından o gönderilmişti. Halid b. Velid ki Uhud savaşında müşriklerin başarılı olmasında etkili olmuştu. İyi bir komutandı. Hudeybiye seferinde 200 kişilik askerle Rasulullah’ın karşısına yine o çıkmıştı. Hudeybiye telafi umresi sırasında Müslümanlarla karşılaşmamak için Mekke’yi terk etmişti. Kardeşi müslümandı ve umreye geldiğinde kendisine bir mektup bırakmıştı. Mektubunda Rasulullah’ın Mekke’ye gelince kendisini sorduğunu ve “Böyle bir insan nasıl İslam’ı bilmez ve tanımaz! Keşke şirk için yürüttüğü çabalarını Müslümanların yanında müşriklere karşı yürütseydi ne kadar güzel ve doğru bir iş yapmış olurdu. Biz onu başkala- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 245 rına tercih eder ve üstün tutardık” dediğini bildiriyordu. Kardeşi: “Eğri ve doğruyu ayırt edecek bir akla sahipsin. Aklını kullan ve gerçeği gör. Kardeşim kaçırdığın fırsatı yine kaçırma. Acele et” diyordu. Osman b. Talha iyi bir insandı. Kâbe’nin bekçiliğini yapardı. İnsanların yanında değeri vardı. Üçü de ayrı ayrı Müslüman olmaya karar verdiler ve birlikte Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Halid: “Rasulullah bizi görünce gülümsedi. Gülümsemesi devam etti. Selam verip yanına yaklaştım ve selamımı güler yüzle aldı. Allah’tan başka ilah olmadığını ve senin O’nun rasulü olduğunu kabul ediyorum dedim. Rasulullah: “Senin akıllı olduğunu ve sonunda gerçeği göreceğini biliyordum. Sana doğru yolu gösteren Allah’a hamd olsun” dedi. “Ey Rasulullah! Biliyorsun, sana karşı açılan bütün savaşlarda bulundum, günahlarımızın bağışlanmasını dile” dedim. Rasulullah: “İslam kendinden öncekileri siler, günahları keser atar” dedi (Vatandaş, s: 405/ İbn Sa’d, tabakatül Kübra 7/394). Diğerlerinin de benzer anlatımları vardır. Bu üç kişiden Amr b. As Müslüman olarak Mekke’ye geri döndü. Mekkeliler ona bir şey yapamadı. Mekke hala müşriklerin elinde olmakla birlikte, sayıları az olsa da için için Müslüman olmaya başlamıştı. Çevre Yönetimlere Davet Mektupları Gönderilmeye Başlandı Mekkeli müşriklerle Hudeybiye anlaşmasının yapılması üç şeyin yolunu açmıştı. Hayber yalnız kalmıştı. Çevrede düşmanlık yapmak isteyen kabilelere askeri baskınlar devam edebiliyordu. Rasulullah çevre yönetimlere mektuplar göndererek davetini onlara ulaştırmaya başladı. Rasulullah’a mektuplar mühürlü olmazsa okumazlar dediler. Rasulullah “Muhammed Rasulullah” yazan bir mühür yaptırdı. Yüzük şeklindeydi. Başkalarının aynı şekilde bir yüzük kullanmalarını yasakladı. Burada çevre ülke yöneticilerine gönderilen mektupların bazılarını dile getireceğim. 246 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Habeşiştan’a Mektup Amr b. Ümeyye’yi Habeş Necaşisi Ashame’ye gönderdi. İslam’a davet etti ve Habeşistan’a giden muhacirleri Medine’ye göndermesini istedi. Necaşi Müslüman olduğunu bir mektupla bildirmiştir. Muhacirleri iki gemiyle geri gönderdi. Başlarında Ca’fer b. Ebi Talip olan Habeşistan muhacirleri döndüklerinde Hayber seferinde olan Rasulullah’ın yanına Hayber’e gittiler. Rasulullah onların erkeklerine de Hayber ganimetlerinden pay verdi. Ashame’den sonraki Necaşi ise Müslüman değildi. Ona da mektup gönderildi rivayeti vardır (Buti, 380). Bizans İmparatoru Heraklius’a Mektup Rasulullah Hudeybiye dönüşünden sonra Hicri 6. yılın sonlarında Dihye b. Halife’yi o sırada Kudüs bölgesinde olan Bizans İmparatoru olan Herakleios’a gönderdi. Dihye, Herakleiose hicri 7 yılbaşında vardı (Umeri, s:276/ Fethul Bari 1/38). Dihye çok yakışıklı bir insandı. Suriye bölgesini iyi bilirdi. Bizans’a bağlı Busra emiri yanına Adiy b. Hatim’i vererek imparatora gönderdi. Bizans Ninova’da 627 de İran’ı yenmiş, Sasanilerin onlardan aldıkları haçı geri almışlar ve hacı yerine koymak üzere 628 de Kudüs’e gelmişlerdi. Mektup Heraklis’e Kudüs’te iken ulaştı. Ebu Süfyan da o dönemde ticaret için o bölgede bulunuyordu. Heraklis Ebu Süfyan’a Rasulullah’ın özelliklerini sordu ve o da doğruları söyledi. Heraklis’le Ebu Süfyan arasındaki konuşma ve mektubu değerlendirme rivayetleri Buhari’de bulunmaktadır. Mektupta: “Rahman ve Rahim Allah adıyla. Allah’ın kulu ve rasulü Muhammed’den Rumların başı Hekarleios’a: Allah’ın selamı Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam’a çağırıyorum. İslam’ı kabul et ki kurtuluşa eresin ve Allah karşılığını iki kat versin. Kabul etmezsen sorumluluğun altındaki insanların günahlarını sen çekersin. “Ey kitap ehli! Ancak Allah’a kulluk etmek, O’na hiçbir şeyi ortak etmemek üzere sizin ve bizim aramızda müşterek olan söze gelin”. Eğer yüz çevirirlerse “artık bizim Müslüman olduğumuza şahit olun” deyin.” (Ali İmran 64). (Hamidullah, 1/333). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 247 İran’a Mektup Ebu Huzafe Abdullah b. Huzafe’yi İran Kisra’sı Hüsrev Pervez b. Hürmüz’e gönderdi. “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Rasulullah Muhammed’den İranlıların Büyük Başkanı Kisra’ya: Hidayet yoluna girip ona tabi olana Allah’a ve onun kulu Rasulüne iman edene, Allah’tan başka ilah olmadığına ve onun bir tek ve ortaksız olduğuna, Muhammed’in onun kulu ve rasulü olduğuna şehadet edip kabul edene selam olsun. Ben seni İslam’a davet ediyorum. Çünkü ben, kim olursa olsun can taşıyan herkese belirli bir tehlikeyi haber verip uyandırmak ve inanmayanların üzerinde Allah’ın sözünü gerçekleştirmek için tüm insanlara gönderilmiş Rasulullah’ım. O halde sen Müslüman ol ki sonunda güven ve selamet içinde olursun. Eğer kaçacak olursan tüm Mecusilerin günahı senin üzerinde toplanacaktır” (Hamidullah 1/357) Sasaniler 627 de Ninova’da Bizanslılara yenilmişti. Rasulullah haberi Hudeybiye’de almış ve sevinmişti. Kisra o sırada Irak’ta bulunuyordu. Kisra mektubu küçümsedi ve yırtıp attı. Rasulullah: “Allah da onun hükümdarlığını parçalasın” dedi. Pervez mektubu yırtmakla kalmadı. Yemen valisi Sasanilere bağlıydı. Valiye haber gönderdi, o Muhammed’i tutuklayıp sarayıma getirin dedi. Yemen valisi Bazan bir adamını Rasulullah’a gönderdi ve Kisra’nın isteğini bildirdi. Rasulullah yarın cevap vereceğini söyledi. Ertesi gün: “Bu gece benim Rabbim senin efendini Şireveyh eliyle öldürttü” dedi. Valinin adamı haber doğru olabilir diye Yemen’e döndü. Rasulullah’ın haberi doğru çıkınca Bazan ve adamları Müslüman oldu. Rasulullah da onu Yemen valisi olarak bıraktı. O sırada Kisra’nın oğlu Şireveyh (27 Şubat 628 de /10 Cumadül Ula 7. Hicri, Salı ) Pervezi öldürdü ve yerine geçti. Şireveyh Yemen valisine Kisra’nın kendisine istettiği o adamı rahat bırak diye haber gönderdi. 8 ay iktidarda kaldı. Sonra sık sık hükümdar değişti ve İran Müslümanların yönetimine geçti. Daha sonraki dönemde İranlıların komutanı Rüstem’e elçi olarak giden Rib’i b. Amir’e Rüstem: “Sizi buralara getiren nedir?” dedi. 248 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rib’i: “Bizi çıkarıp gönderen Allah’tır. Dilediğini kula kulluktan Allah’a kulluğa, dünyanın darlığından ferahlığa, dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine erdirmek istiyor. Bizi onları kendisine çağıralım diye insanlara gönderdi” dedi. Müslümanların çevreye tebliğ ve yayılmalarının altında yatan temel ölçü budur. İnsan Allah’a kulluk etmeye yönelmek istiyorsa hiçbir baskıyla karşılaşmamalıdır. Özgürlük ve Müslüman olmak arasındaki ilişki buradan gelmektedir. Mısır’a Mektup Hatip b. Ebi Beltea’yı Mısırdaki Bizans valisi Mukavkıs’a gönderdi. Mukavkıs makam ismidir. İskenderiye’deydi. Mukavkıs’ın adının Cüreyc b. Mina veya Farkab Nuni olabileceğine yönelik görüşler vardır. Mukavkıs mektubu fildişinden yapılma bir kutuya koydurdu. Müslüman olmadı. Hürmetle karşıladı. Rasulullah’a Mariye ve Şirin isminde iki kız kardeşi, bir köleyi, 1000 miskal altını, bir merkebi, bir katırı, bal ve kokuları hediye olarak gönderdi. “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den Kıptilerin büyüğü Mukavkıs’a. Hidayete tabi olanlara Selam olsun. Ben seni İslam çağrısıyla davet ediyorum. Müslüman ol ki selamete kavuşasın. Müslüman ol ki Allah sana sevabını iki kat versin. Eğer bu davetten yüz çevirirsen Kıptilerin vebali senindir. “Ey kitap ehli! Bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin. Sadece Allah’a kulluk edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Biriniz diğerini Allah’tan başka ilah edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse: Şahit olun biz Müslümanlarız, deyin.” (Ali İmran 64).Mühürde: Allah Rasul Muhammed. (Hamidullah 1/316) Bizans’ın Suriye Valisine Mektup Şüca b. Vehb’i Bizans’ın Şam valisi olan Haris b. Ebi Şimr el Gassani’ye gönderdi. O dönemde Bizans imparatoru İran zaferinden Kudüs’e geçecekti ve vali de onun için çalışıyordu. Mektubu alınca “Saltanatımı benden kim alacakmış göreyim” diyerek Medine’ye Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 249 saldırma tehditinde bulundu. İmparatordan yardım istedi ama alamadı. İmparator “Müslümanlara saldırma, Kudüs’e gel” dedi. Bunun üzerine elçiye 100 miskal altın bahşiş verip: “Rasulullah’a selam söyle dinine tabi olduğumu ona haber ver” diyerek geri gönderdi. Bizans’ın Busra Valisine Mektup Rasulullah Filistin bölgesindeki Busra şehrindeki Bizans’a bağlı valiye de mektup gönderdi. Ancak Gassan valisi Şurahbil b. Amir’in adamları elçiyi tutuklayıp valiye götürdü. Vali de elçiyi şehit etti. Mektup Busra valisine ulaşamadı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 3000 askeri Gassan üzerine gönderdi. Mu’te denilen yerde savaş başladı. Ordusu o bölgede olan Bizans İmparatoru da yardım gönderdi ve 3000 kişilik Müslüman ordusu 100.000 den fazla gücü olan Bizans ordusuyla karşı karşıya kaldı. Mu’te savaşı kısmına bakabilirsiniz. Gassan valisi düşmanlıkta ve Müslümanlara saldırılarda devam etmiştir. Müslümanlara geniş çaplı saldırmak için hazırlık yaptıkları bilgisi Rasulullah’a ulaştı. Bunun üzerine Mut’e savaşından bir yıl sonra Rasulullah (sav) 30.000 kişilik orduyla bölgeye geldi. Tebuk bölgesine yerleşti. Gassanlılar savaştan kaçtı. Bizans İmparatoru bu bölgeden ayrılmıştı, onlara yardım göndermedi. Bu arada Tebuk savaşına katılmayan Ka’b b. Malik’e Gassan kıralı mektup yazarak Suriye’ye davet etti. Onu isyancı olarak nitelendirerek övdü. Ama Ka’b b. Malik onun mektubunu yırtıp attı. Yemame Bölgesine Mektup Rasulullah, Selit b Amr el Kureyşi Yemame yöneticisine gönderdi. İyi karşıladı ama “ Ne iyi şeye davet ediyorsun. Ben de şairim bu işte bana da pay verirsen Müslüman olurum diyen mektupla karşılık verdi. Rasulullah: “Hurma tanesi kadar bir şey bile olsa vermem, mülkü ve kendisi helak olsun” dedi. Yerine gelen yönetici iyi bir Müslüman oldu. Yemen’e Mektup Mekke’nin Müslüman Devleti’ne bağlanmasından sonraki dönem- 250 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak de Amr b. As’ı bir mektupla Yemen tarafına gönderdi. Sonuçta iki kardeşin yönettiği Umman bölgesi Müslümanlığı kabul ettiler. Bahreyn’e Mektup Ala el Hadremi’yi Bahreyn yöneticisi Münzir b. Sava’ya bir mektupla gönderdi. Münzir Müslüman olmayı kabul etti ve Rasulullah’a bazı soruları mektupla sordu: “Ya Rasulullah! Senin Bahreyn halkına gönderdiğin mektubunu okudum. Onların bir kısmı İslam’ı sevip kabul etti. Bir kısmı hoş karşılamadı ve Müslüman olmadı. Toprağımda Yahudiler ve Mecusiler de var. Bu konudaki emrini bildir” . Rasulullah: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Rasulullah Muhammed’den Münzir b Sava’ya: Allah’ın selamı üzerine olsun. Allah’ın seni hidayete kavuşturması nimetinden dolayı hamd ederim. O Allah ki ondan başka ilah yoktur. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim. Mektubun bana geldi. Sana Allah’ın buyruklarına göre hareket etmeni hatırlatırım. Muhakkak öğüt veren kişi onunla kendisi de öğütlenmiş, sevabını almış olur. Elçilerime itaat eden kişi bana itaat etmiş olur. Onları dinleyen beni dinlemiş olur. Elçilerim seni bana iyi tanıttılar ve hayırla andılar. Senin kavmin hakkındaki aracılığını kabul ettim. Onlardan Müslüman olanları, Müslüman oldukları şeylere göre bırak. Günahkâr olanların geçmişteki suçlarından vazgeç. Onları geçmişlerinden sorumlu tutma. Sen iyi davrandıkça seni görevden almayız. Vekilimiz olarak orada kalırsın. Yahudilik veya Mecusilik üzere kalmak isteyenlere gelince onların cizye ödemeleri gerekir.” (Ebu Zehra, 4/76) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 251 BÖLÜM 8 HİCRİ 8. YIL MUTE SAVAŞI, BİZANS’A KARŞI SEFER Hicri 8 Cemaziyelevvel ayı /M629 da yapıldı. Mute, Lut gölünün güney ucunun doğusunda, Ürdün topraklarında bir yerleşim yeriydi. Kudüs’e 50 km, Medine’ye 1100 km uzaklıktadır. Verimli bir ova içindedir. Sasaniler 614 de Kudüs’ü, 619 da Mısır’ı Bizanslılardan aldılar. Bizanslılar toparlandı ve 622-27 yılları arasında Sasanileri yendiler ve Tebriz’deki ateş tapınağını yıktılar. Bu dönemde Bizans İmparatoru İranlıları yenmiş, Kudüs’e gelmiş ve Antakya tarafında Meab denilen yerde konaklamaktaydı. Bizans ordusunun 100.000 üzerinde olduğuna yönelik rivayetler vardır. Müslümanların Bizans ordusunun tamamıyla değil, Müslüman Devletine komşu birlikleriyle çarpışmış olabileceği düşünülmektedir. Ancak bilinen şey Müslümanların karşılaştığı Bizans ordu güçlerinin çok fazla olduğudur. Rasulullah Busra valisine bir mektupla Haris b. Umeyr’i göndermişti. Suriye’de Bizans’a bağlı olarak hükümran olan Gassani vali Şurahbil b. Amir, Haris’in yolunu kestirip esir aldı. Rasulullah’ın elçisi olduğunu öğrenince öldürttü. Bu öldürülen ilk elçiydi. Askeri karşılık verilmezse çevre insanların Bizans valisinden korkuları artacak ve Müslüman olmaları zorlaşacaktı. Yine korkuya kapılmayan düşman daha kolay Müslüman Devleti’ne saldırabilecekti. Daha önceden de Müslümanların Bizans’ın Suriye bölgesine komşu alanlara değişik askeri akınları olmuştu. Rasulullah 3000 kişiden oluşan bir ordu hazırlattı. 252 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah (s.a.v): “Zeyd b. Harise (50-55 yaşlarında) ordunun komutanıdır. Zeyd öldürülürse Ca’fer b. Ebi Talib (41 yaşlarında) komutan olsun. Ca’fer öldürülürse Abdullah b. Revaha komutan olsun. Abdullah öldürülürse Müslümanlar aralarından komutan seçsinler” dedi (Buhari, megazi 64/46). Rasulullah (s.a.v): “Haris b. Ümeyr’in öldürüldüğü yerin halkını Müslüman olmaya çağırın, kabul ederlerse onlara karışmayın, kabul etmezlerse Allah’tan yardım isteyerek onlarla savaşın. Allah’tan çekinip yanınızdaki Müslümanlara iyi davranmayı tavsiye ederim. Allah’ın adıyla ve Allah yolunda çıkın. Kâfirlerle savaşın. Hainlik etmeyin. Aşırılığa kaçmayın. Öldürülenlere işkence etmeyin (müsle yapmayın). Çocukları öldürmeyin. Müşriklerle karşılaşınca onları İslam’a çağırın. Kabul ederlerse onlara dokunmayın. Onları Medine’ye hicrete çağırın ve hicret ederlerse muhacirlerin lehine ve aleyhine olanlar onlar için de geçerlidir. Yurtlarında kalırlarsa göçebe Araplar gibi ganimetlerden faydalanamayacaklarını, ganimetlerden ancak Müslümanlarla savaşanların faydalanacağını bildirin. Müslüman olmazlarsa cizye vermelerini isteyin ve onlara dokunmayın. Cizyeyi de kabul etmezlerse Allah’ın yardımını isteyerek onlarla savaşın. Bir kaleyi kuşatırsanız ve Allah’ın hükmü üzerine sana teslim olmayı isterlerse Allah’ın hükmü üzerine teslim olmalarını kabul etmeyin. Kendi hükmün üzere teslim olmalarını isteyin. Allah’ın hükmüne isabet edip edemeyeceğini bilemezsiniz. Allah ve Rasulü’nün emanı üzere teslim olmak isterlerse Allahın ve Rasulü’nün emanı üzerine teslim almayın. Çünkü kendinizin ve babalarınızın emanını bozmanız Allah ve Rasülü adına verdiğiniz emanı bozmaktan sizin için daha az sorumluluk getirir” (İbni Mace, cihad 24/38). Rasulullah: “Haydi Allah’ın ismiyle savaşın. Allah’ın ve sizin Şam’daki düşmanlarıyla savaşın. Orada kiliselere çekilmiş insanlar bulacaksınız, onlara dokunmayın. Kendilerini şeytana adamış kimseler göreceksiniz onlarla savaşın. Kadınları, çocukları ve yaşlıları öldürmeyin. Hurma ağaçlarını kesmeyin ve evleri yıkmayın.” dedi. (Şulul, 533/ Vakidi 2/757). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 253 Müslüman ordusu Mute bölgesine gelince beklemedikleri bir durumla karşılaştılar. Bizans ordusu bölgedeydi. Bizans ordusundan alınan destekle karşılarında 100.000 den fazla düşman gücü vardı. Mute bölgesinde 7 gün boyunca savaştılar ve üç komutan da şehit oldular. Ca’ferin iki kolu kesilmiş ve çok sayıda yarası varken öldürülmüştü. İki kolu kesildiğinden cennette iki kanatlı olacağı Rasulullah tarafından belirtilerek Caferi Tayyar: Uçan Cafer lakabıyla anılmaya başladı. Halid b. Velid komutayı aldı. Ordunun arkadakileri öne, öndekileri arkaya aldı ve sağ sol kanatlarındakilere yer değiştirtti. Düşman yeni güç geldi sandı. Geri çekilmeye yöneldiler. Bunu fırsat bilen Halid Müslümanları geri çekti ve tümden öldürülmekten uzaklaştırdı. Medine’de Rasulullah onları karşıladı ve halktan onlar için kaçaklar suçlamasını ret ederek onların dönerek çarpışanlar olduğunu söyleyerek onları taltif etti. 12 şehit verilmişti. Rasulullah komutanların öldürüldüğünü Halid b. Velid dönmeden önce Allah’ın haber verdiğini halka bildirdi. Rasulullah Cafer’in iki oğlunu kucağına aldı ve başlarını okşarken ağlıyordu. Zeyd’in küçük kızını kucağına aldı ve yine ağlıyordu. Şehitler için gıyabi cenaze namazı kıldırdı. Daha sonra şehitlerin cennette olduklarını gördü ve sevindi, sevincini Müslümanlara bildirdi (Buhari, megazi 64/46). Biraz Düşünelim: Rasulullah’ın komutanlar şehit olursa ne yapacaklarına yönelik istekleri, Yakub nebinin oğlu Yusuf ve Bünyamin’in haliyle ilgili tedbir isteklerine benzemektedir. Şu olursa bunu yapın denirken aslında kesin bilgiyle olmasa bile onun olacağını hissettiklerini düşünebiliriz. Tedbir alın derken tedbirle önlemek istedikleri söylemektedirler. Ama takdir kendisini göstermektedir. Tedbir şart ama takdirin önüne geçemezdi. Bizans ordusunun henüz bölgede olduğu bilinmiyordu diye düşünüyorum. Büyük orduya karşı 3000 kişilik bir Müslüman ordusu gönderilmezdi. Ya da Bizans ordusunun Gassanlılara yardıma geleceği tahmin edilememiştir. Bizans ordusuyla karşılaşılması beklenmeyen bir durumdu diye düşünüyorum. 254 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Devletin elçisini öldürmek, o devlete savaş açmak gibidir. Elçisine sahip çıkamayan devlet devlet ciddiyetini, güvenirliğini kaybeder. Bu nedenle Mute ordusu acilen gönderilmeliydi. Mute savaşı, Bizans’ın kendisinden ziyade yerel uç valilerin İmparatoru kışkırtarak Müslümanlar üzerine güçlü ordu gönderme isteklerini kırıcı bir etkiye sahiptir. Savaşın kendi başarısından ziyade düşmanlara verdiği gözdağı daha etkilidir. Müslümanların Bizans yönetiminde olan topraklarda girdiği ilk savaştır. Bizans valilerine biz buradayız, elçimizi ve ülkemizi koruruz mesajı verilmiştir. Bu nedenle amacına ulaşmış bir savaştır. Zatül Selasil Askeri Harekâtı Müslümanların Bizans ordusunu tam yenemeden geri dönmeleri bölgedeki bazı kabilelere cesaret getirdi. Zatüs Selasil denilen bölgede Müslümanlar aleyhine askeri hareket hazırlıklarına girdiler. Bu kabilelerden biri de Amr b. As’ın annesinin kabilesi olan Beli kabilesiydi. Rasulullah Amr b. As komutasında 300 kişilik askeri gücü üzerlerine gönderdi. Amr bölgeye varınca birikenlerin gücünün çok olduğunu gördü ve Rasulullah’tan ek güç istedi. Rasulullah Ebu Ubade b. Cerrah komutasında 200 kişilik ek birlik gönderdi. Yeni birlikte Ömer ve Ebu Bekir de asker olarak bulunuyordu. Düşman yedek güç geldiğini görünce dağıldılar ve savaş olmadı. Dönüşte Amr Rasulullah’a kimi daha çok sevdiğini sordu. Rasulullah önce Ayşe, sonra babası Ebu Bekir, sonra Ömer olduğunu söyledi. Amr komutanlığa getirilmesinin sevilme veya üstün olmasıyla ilgisinin olmadığını, işe ehillikle ve işin özel şartlarıyla ilgisinin olduğunu fark etti. Amr’ın annesinin Beli kabilesinden olması komutan olarak tayin edilmesinde etkili olmuş olabilirdi. Savaşmada sorunu çözmenin bir yolu görülmüş olabilirdi. Ayrıca zaten toplumsal konum olarak komutan veya ileri gelen durumunda olmaya alışmış Amr’a bir fırsat verilerek nefsinin eğilimi tatmin edilmiş olabilirdi. Amr yeni Müslüman olmuştu ve yeni toplumunda önde gelen görev alarak Müslüman toplumuna daha iyi alışması ve taraftar olması sağlanmış olabilirdi. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 255 İktisadi Düzenlemelere Devam Edildi Hicri 8. yılın başlarında mallarda azlık ve fiyatlarda yükselme oldu. Rasulullah’tan fiyatları sabitlemesi istendi. Rasulullah kabul etmedi. Rasulullah: “Kinleşmeyiniz, hasetleşmeyin. Birbirinize arkanızı çevirmeyin, küsmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz. Kişi başkasının pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın. Şehirli köylünün malını simsarlık yaparak satmasın” dedi. Rasulullah: “Darlık ve bolluk veren, fiyatları belirleyen, rızıklandıran Allah’tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde Rabbime kavuşmak istemem” dedi. Habeş Necaşi’si Ashame için gıyabi cenaze namazı Hayber seferinden sonraki dönemde Rasulullah Habeş Necaşi’si Ashame’nin vefat ettiğini bildirdi ve gıyabında cenaze namazı kıldırdı. Münafıklar Ashame’nin Müslüman olmadığını iddia ederek akılları karıştırmak istediler. Bunun üzerine Allah Ali İmran 199 ayetini indirerek Rasulünü tasdik etti. (Hamidullah 1/305). Ashame Mekkeli müşriklerin hicret eden Müslümanların geri vermesi için gönderdiği hediyeleri geri vermiş ve Müslümanları geri vermemişti. Kitap ehlinden Allah'a huşu duyarak inanıp, Allah'ın ayetlerini az bir değere değişmeyenler vardır. İşte onların ecirleri Rablerinin katındadır. Şüphesiz Allah'ın hesabı çabuktur(199). Ey İnananlar! Sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah'a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişebilesiniz(Ali İmran 199,200). MEKKE’nin MÜSLÜMAN DEVLETİNE KATILMASI 10 ramazan H 8 / 1 Ocak 630 de hareket edildi ve 19 Ramazan, Cuma günü Mekke teslim oldu. Hudeybiye Anlaşmasının Bozulması Hudeybiye anlaşması sonrası anlaşmanın şartlarına uygun olarak Bekre oğulları Mekkelilerle, Huzaalılar ise Rasulullah ile müttefiklik 256 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak anlaşması yaptılar. İki kabile arasında eskiden beri çatışmalar vardı. Müttefiklikle birlikte çatışmaları kesilmişti. Bekre oğullarından şair Enes b. Züneym Rasulullah’ı kötüleyici şiirler söylüyordu. Huzaalı bir genç onun başını yardı. Bunu bahane eden Bekreliler, Kâbe bölgesine sığınmalarına rağmen Huzaalılardan 20-23 kadarını öldürdüler. Huzaalılar Bekre oğullarının başkanı Nevfel b. Muaviye’ye: “İlahından kork, Harem’e girmişiz, ilahından kork” diye bağırdı. Nevfel: “Ey Bekre oğulları! Bugün ilah yok, öcünüzü alın. Haram da hırsızlık ve soygun yaparsınız da öcünüzü mü almayacaksınız” dedi. Huzaalılar insan öldürmenin yasak olduğu bölgede ve haram ayda Büdeyl b. Verka’nın evine sığınmışlardı. Büdeyl karşı çıktığı halde Kureyşli gençlerin de desteğiyle Huzaalıları öldürdüler. Daha sonra Huzaalı Amr b. Salim başkanlığında bir gurup durumu Rasulullah’a anlattılar. Büdeyl de gizlice Medine’ye gidip olan biteni Rasulullah’a anlattı. Ebu Süfyan durumu sonradan öğrendi ve yapılanın anlaşmayı bozmak anlamına geldiğini anladı. Olaydan sonra Huzaalılar Rasulullah’tan yardım istediler. Rasulullah anlaşmayı hemen bozulmuş kabul etmedi, anlaşma devam etsin diye Kureyş’e Bekre ile müttefiklikten vazgeçmelerini veya öldürülen Huzaalıların diyetlerini ödemelerini istedi. Kureyş anlaşmanın bozulmadığı gerekçesiyle bunları kabul etmedi. Ebu Süfyan telaşlandı ve aceleyle anlaşma sürsün diye Medine’ye geldi. Rasulullah anlaşmanın sonunun ne olacağı konusunda Ebu Süfyan’a açık bir konuşma yapmadı. Anlaşma bitmişti, ama bundan sonra ne olacaktı sorusu açıklığa kavuşturulmadı. Ebu Süfyan’ın anlaşmayı devam ettirme konusundaki isteğine Rasulullah sessiz kaldı. Ebu Süfyan bu belirsizlik içinde Mekke’ye döndü. Bu belirsizlik Müslümanlar açısından önemliydi. Çünkü Mekkelilerin saldırı veya savunma hazırlığı yapmak konusunda tereddüt içinde kalmalarına neden oldu. Gafil avlanmalarının yolunu açtı. Gerçekte Mekkeliler anlaşmayı açıkça bozmuşlar ve yapılanı telafi etmeye yanaşmamışlardı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 257 Mekke’ye Seferin Hazırlanması Ve Gizli Tutulması Rasulullah Mekke seferine hazırlanmaya başladı. Medine’den gizli bilgi kaçırılmasın diye şehre giren ve çıkanların yolları tutuldu. Seferin başka yere olduğu izlenimi vermek için 8 kişilik bir askeri birliği Medine’nin kuzeybatısında bulunan Batnu İdam bölgesine doğru gönderdi. Halk sefer Kuzey’e yapılacak sandılar. Bu birlik İslam selamı veren birini yalan söylüyordur diye düşünerek öldürdüler ve mallarını ganimet saydılar. Allah Kuran ayetleriyle yapılanın yanlışlığını ve değerlendirmesini bildirdi. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Bir müminin diğer mümini yanlışlık dışında öldürmesi asla caiz değildir. Bir mümini yanlışlıkla öldürenin, bir mümin köleyi azad etmesi ve öldürülenin ailesi bağışlamadıkça, ona diyet ödemesi gerekir. Eğer o mümin, size düşman bir topluluktan ise mümin bir köleyi azad etmek gerekir. Şayet aranızda anlaşma olan bir millettense, ailesine diyet ödemek ve mümin bir köleyi azat etmek gerekir. Bulamayana, Allah tarafından tevbesinin kabulü için, ard arda iki ay oruç tutmak gerekir. Allah Alim’dir Hakim'dir(92). Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazabetmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır(93). Ey İnananlar! Allah yolunda yürüdüğünüz vakit, her şeyi iyice anlayın. Size, müslüman olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: "Sen mümin değilsin" demeyin. Allah katında birçok ganimetler vardır. Evvelce siz de öyleydiniz. Allah size iyilikte bulundu, iyice araştırıp anlayın, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır(Nisa 92-94). Rasulullah Medine’ye yakın olanlardan savaş için Ramazan ayında Medine’ye gelmelerini istedi. Uzak olanlardan ise hazırlık yapmalarını ve kendi bölgelerinde beklemelerini iletti. Böylece Medine’ye büyük bir askeri güç toplamadı. Aynı zamanda Medine’den çıkışlar önlendi ve Medine’nin girişleri kim gidip geliyor diye denetim altına alındı. Rasulullah: “Allahım yurtlarına ansızın varıp bastırıncaya kadar 258 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Kureyşlilerin casus ve habercilerini tut ve onları görmez, işitmez kıl” diye dua ediyordu. (Ebu Zehra) Eşi Ayşe valide bile hazırlığın nereye olduğunu bilmiyordu. Babası Ebu Bekir sorduğunda bilmiyorum demişti. Rasulullah, Mekke yakınına yaklaşıncaya kadar birlikleri askeri birlik haline sokmadı ve sancak, bayrak vermedi. Yolda bir sahabe: “Ya Rasulullah harp hazırlığı görmüyorum. İhram da giymedik. Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Rasulullah: “Allah’ın istediği yere” dedi (Halil, s:247). İmanlı Ve İyi Niyetli Kişi De Önemli Hata Yapabilir, Hatip B. Ebi Beltea Olayı Bedir savaşına katılan muhacir Hatip b. Ebi Beltea’nın Mekke’de yakınları vardı. Onlara müşriklerin zarar vermesinden korktu ve müşriklere iyi görünmek istedi. Mekke’ye dönen bir kadına gizlice mektup verdi ve para karşılığında Mekke’ye gönderdi. Mektupta: “Rasulullah savaşa hazırlanıyor. Sizden başkasına olacağını sanmıyorum. Bu mektubu size bir iyilik olsun diye yazıyorum” diyordu. Allah Rasulullah’ı haberdar etti. Rasulullah Ali’i ve ekibini gönderip mektubu geri getirin dedi. Ali başkanlığında üç kişilik bir ekip kadını yolda yakaladı ve kadın önce inkâr etti, sonra saçları arasından mektubu çıkarıp verdi. Rasulullah’ın sorması üzerine Hatıp: “Ya Rasulullah! Vallahi ben Allah ve Rasulüne inanmış bir kimseyim. Bu inancımı da asla değiştirmedim. Ben Kureyşlilerin içinde aşiret ve akrabaları bulunmayan bir kimseyim. Orada akraba ve çocuklarım var. Onlara bir zarar vermesinler diye bir iyilikte bulunmak istedim” dedi. Ömer, Hatip’i öldürelim dedi. Rasulullah: “O Bedir’e katıldı. Allahın Bedir’e katılanların mücadelesine muttalidir. “Bundan sonra istediğinizi yapın. Ben sizi affettim” demediğini nerden biliyorsun” diye karşı çıktı. Mümtehine suresindeki bazı ayetler bu olayla bağlantılıdır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 259 dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır (1). Eğer sizi elegeçirirlerse sizin onlara gösterdiğiniz sevgiyi göstermezler, size düşman olurlar, ellerini ve dillerini fenalık etmek için uzatırlar, keşke inkâr etseniz isterler (2). Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir (3). İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız; sizin dininizi inkâr ediyoruz; bizimle sizin aranızda yalnız Allah'a inanmanıza kadar ebedi düşmanlık ve öfke baş göstermiştir." Yalnız, İbrahim'in, babasına: "And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez" sözü bu örneğin dışındadır. "Rabbimiz! Sana güvendik, Sana yöneldik; dönüş Sanadır (4). " "Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerle deneme; bizi bağışla, doğrusu Sen, güçlü olan, Hakim olansın (5). " And olsun ki, sizlerden, Allah'ı ve ahiret gününü uman kimse için, bunlarda güzel örnekler vardır. Kim yüz çevirirse kendi aleyhine olur, doğrusu Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır (Mümtehine 1-6). Mekke’ye Sefer Hicri 8 Yılda 10 Ramazan Çarşamba İkindin Üzeri Başladı Rasulullah farklı yollardan Mekke’ye doğru harekete geçti. Direk Mekke’ye gitmedi. Doğu batı taraflarına doğru gidiş gelişler yaptı. Yolda diğer kabilelerden askerler katıldı. 12.000 asker oldu. Rasulullah ve genelde sahabe oruçluydu. Rasulullah su istedi ve insanların göreceği şekilde içerek orucunu açtı. Diğerleri de açtı. Açmayanlar da oldu. Açmayanlar zorlandı ve Rasulullah açanların sevabı götürdüğünü belirtti, ama açmayanlara zorla orucunu açtırmadı. Mekke’ye 16 km 260 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak uzaklıktaki Merri Zahran’a gelince konaklama yapıldı. Rasulullah geceleyin her askerin ayrı ateş yakmalarını istedi. Böylece ordu gerçeğinden daha büyük görünüyordu. Mekkeliler gafil avlanmışlardı. Ebu Süfyan’ın İkna Edilmesine Yönelik Taktikler Uygulandı Mekkelilerin yakındaki ordudan haberi olmuştu. Ebu Süfyan, Hakim b. Hazzam ve Budeyl b. Verka gerçeği görmek üzere geceleyin askeri bölgeye geldiler. Huzaalılar Mekke’de öldürüldüğü için geniş alanda ateşleri yanan orduyu önce savaşa hazırlanmış Huzaalılar sandılar. Abbas onları fark etti ve Ebu Süfyan’ı Rasulullah’ın yanına götürdü. Abbas Hayber’in fethinden önce Müslüman olup muhacir olarak Medine’ye gelmişti. Ömer de onları fark etti ve Rasulullah’ın yanına giderek Ebu Süfyan’ı öldürmek için izin istedi. Rasulullah izin vermedi. Abbas’a Ebu Süfyan’a sahip çıkmasını söyledi ve şimdi gidin sabah gelin dedi. Ertesi gün Rasulullah ona Allah’tan başka ilah olmadığını kabul etmesini söyledi. O da “Allah’tan başka ilah olsaydı şimdiye kadar bana faydaları dokunurdu” dedi. Rasulullah kendisinin Rasulullah olduğunu kabul etmesini söyledi. Ebu Süfyan o konuda kalbinde şüphesinin olduğunu söyledi. Daha sonra Müslüman oldu. Rasulullah ordunun guruplar halinde dar geçitten geçmesini ve bu arada Abbas’a askerler gruplar halinde dar geçitten geçerken Ebu Süfyan’a askerleri seyrettirmesini söyledi. Askerler gurup gurup geçitten geçerken Ebu Süfyan ve Abbas askerleri seyretti. Ebu Süfyan’ın gözü iyice korktu. Ebu Süfyan: “Ey Abbas! Yeğenin Muhammed’in saltanatı gibi bir saltanatı bu güne kadar görmedim. Ona pek büyük bir saltanat verilmiş. Bunlara hiç kimse dayanamaz ve güç yetiremez” dedi. Abbas: “Bu saltanat değil, nebilik” dedi. Ebu Süfyan: Evet, biliyorum” dedi. Rasulullah Ebu Süfyan’ın, diğer bazı kişilerin ve genel olarak halkın evlerine girmeleri halinde kan dökülmeyeceğini Ebu Süfyan’ın Mekkelilere bildirmesini isteyerek önden onu Mekke’ye gönderdi. Mekke’ye dönen Ebu Süfyan “Ey Kureyşliler! Muhammed büyük bir orduyla yanınıza kadar geldi. Ona karşı yapabileceğiniz bir şey yok. Her kim Ebu Süfyan’ın evine girerse güvendedir. Her kim Kâbe’ye Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 261 girerse, her kim evinde kalırsa güvendedir” dedi. Kureyş liderini müşriklik yönünden kaybetmişti. Artık o Müslümanlardan yana görüş bildiriyor ve halkı o yönde ikna ediyordu. Biraz Düşünelim: Rasulullah, müşriklerin liderini yakalamışken eskiden beri yaptığı düşmanlıklar nedeniyle onu öldürtebilirdi. Hem böylece Mekke’yi başkomutansız bırakmış olurdu. Nitekim Ömer onu hemen öldürmek istemişti. Rasulullah azılı düşmanı ikna etmeyi, duygu ve düşüncesini etkilemeyi, etkisiz hale getirmeyi ve toplumunda liderliğinin Müslümanlar lehine sürmesini sağladı. Ebu Süfyan’ı onun kucağına Allah göndermişti. Ebu Süfyan gelmese, ikna olmasa ve Mekke’de Müslümanlara karşı savaşı düzenlese Müslümanların tarihinde onarılması ne kadar zor, ne kadar büyük yaralara neden olabilirdi. Rasulullah gençlik arkadaşı ve sütkardeşi olan Ebu Süfyan’ı kendi tarafına çekerek Mekke’yi savaşsız olarak Müslüman yönetimine almayı başardı. Mekkeyi savaşla alacak güce erişmişti ve Mekkeli müşriklerin İslam’a ve Müslümanlara yaptıklarının intikamını alabilirdi. Ama O bir rahmet nebisiydi. Rahmetle ulaşabileceği bir şeye karşı asla kılıç kullanmazdı. Barışla alınmak yerine savaşla alınacak bir Mekke’nin daha sonraki Müslüman tarihindeki muhtemel etkilerini düşünecek olursak Rasulullah’ın ne kadar büyük bir ileri görüşlülük gösterdiğini görürüz. Rasulullah’ın Ordusu Mekke’ye Girdi (19 Ramazan Cuma H.8) Rasulullah’ın ordusu Mekke’ye 5 koldan girdi. Kuzeyden Rasulullah, kuzeydoğudan Zübeyr b. Avvam, kuzeybatıda olan vadiden Ebu Ubeyde b. Cerrah, güneybatıda olan vadiden Sa’d b. Ubade ve güneyden Halid b. Velid komutasında olan birlikler Mekke’ye girdiler. Diğer taraflar yüksek dağlarla çevriliydi. Kaçacak yer yoktu. Sadece Halid b. Velid’in girdiği bölgede küçük bir çatışma oldu. Kısa süreli çatışmada 3 müslüman şehit oldu, 12 müşrik öldü. Rasulullah haber alınca hemen çatışmanın durdurulmasını, esir alınmamasını istedi. Mekkeli müşrikler savaşsız Müslüman Devleti’ne teslim olmuştu. Mekke’ye birden fazla 262 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak yoldan aynı zamanda girilmesi şehrin teslim alınmasında etkili bir taktikti. Tek taraflı girişte müşriklerin savunma isteği artabilirdi. Her taraftan sarılmış olmanın getirdiği duygusal çöküntü teslimiyeti artırmış olabilir. Rasulullah Mekke’ye girerken: “Ben rahmet nebisiyim, ben harb nebisiyim” diyordu. (Ahmet b. Hanbel, müsned 4/395). Rasulullah devesinin üstünde secde eder gibi eğilerek dua ederek Kâbe’nin yanına geldi. Bir şehri alan sultanlar gibi kibirle ve halka zulüm yaparak Mekke’ye girmedi. Adeta Allah’ın huzuruna giriyordu. Allah’ın evinin yanına gidiyordu ve o Allah’ın kulu ve Rasülüydü. Sonuç Allah’ın ona bir lütfüydü. O da bu bilinç içinde boyun bükerek devesinin üstünde secde eğilişleri yaparak, şükürler ve tesbihler, hamdler içinde Kâbe’nin yanına gidiyordu. Rasulullah (Sav) Artık Mekke’de Rasulullah Mekke’ye girdi. Bir adam onunla konuşurken titriyordu. Rasulullah “Rahat ol. Ben kurutulmuş et yiyen Kureyşli bir kadının oğluyum” dedi. Adam rahatladı. (Eti her zaman bulamadıklarından ellerine geçeni hemen tüketmeyip güneşte kurutuyor ve sonra yiyorlardı. Zenginler ve liderler böyle yapmazlardı) Yolda çocuklar Rasulullah’ın önüne geçiyor ve sevgi gösterisinde bulunuyordu. Rasulullah da onların başını okşuyor ve onlara gülümsüyordu. Onlara dua ediyordu. Rasulullah zaten çocuklarla karşılaşınca onlara selam verir, onların başını okşar, onlara latife eder, hallerini sorardı. Her zaman ki halini o zafer döneminde de sakince yaşıyordu. Rasulullah çadırını Hacun bölgesine kurdurdu. Devesinin üstünde Kâbe’nin yanına kadar geldi. Elindeki asayla Hacerül Esved’i istilam etti ve devesinin üstünde Kâbe’yi 7 defa tavaf etti. Sonra devesinden indi ve Kâbe’nin çevresindeki sayısı 360 olduğu rivayet edilen putları asasıyla devirdi. Putları devirirken: “Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl yıkılmaya mahkûmdur” (İsra 81) ayetini okuyordu. Ortalık zemzem suyundan getirilen suyla temizlendi. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 263 Ebu Süfyan olanları seyrediyordu. Bir yandan da ileri de fırsatını bulup ordu oluşturup Müslümanları Mekke’den sürmeyi hayal etmeye başladı. Rasulullah yanından geçerken Ebu Süfyan’ın sırtına dokundu ve: “O zamanda mağlup olursun. Allah o zaman seni hor ve hakir kılar” dedi. Ebu Süfyan irkildi ve Rasulullah’a: “Ya Muhammed! İçimden geçen düşüncelerden dolayı Allah’tan affımı istiyorum. Daha çok inandım ki sen gerçekten Allah’ın rasulüsün” dedi (Köksal, 8/272). Fadale b. Umeyr belinde örtünün altında bıçak gizlemişti ve suikast için Rasulullah’a yaklaşmaya çalışıyordu. İyice yaklaşınca Rasulullah ona: “Sen Fadale misin?” dedi. Evet deyince “Neler düşünüyorsun Fadale?” dedi. Fadale: “Bir şey düşünmüyorum, Allah’ı zikirle meşgulüm” dedi. Rasulullah gülümsedi ve elini Fadale’nin göğsüne değdirerek: “Allah’tan af iste” dedi. Fadale: “Rasulullah elimi göğsümden kaldırdığında Allah’ın yarattıkları içinde bana Rasulullah’tan daha sevimli kimse kalmamıştı” dedi. (Vatandaş, s: 439/ İbni Hişam 4/59). Rasulullah Kâbe’nin anahtarlarını istedi ve sonra onu müşrikken bu görevi yapan ve Müslüman olan Osman b. Talha’ya geri verdi. Osman Kâbe’nin kapısını açtı. Rasulullah Kâbe’nin putlardan temizlenmesini ve içindeki duvar resimlerinin silinmesini istedi. Resimler içinde İbrahim, İsmail ve Meryem’in kucağında oturan İsa resmi de vardı. İbrahim Nebi’nin resmi fal oklarıyla fal bakar şekilde çizilmişti. Sonra içeri girdi ve kapının karşısına doğru, iki direk arasında 2 rekât namaz kıldı. Sonra Bilal’a emretti ve o Kâbe’nin üstüne çıkarak ezan okudu. Köleyken müşriklerin çölde Müslüman olmaktan dönsün diye işkence ettikleri Bilal, şimdi onların karşısında Kâbe’nin üzerinde ezan okuyordu. Elhamdulillah. Bilal’ın ezan okuyuşunu seyreden Attab b. Esid isimli genç: “Allah’a şükür babam sağ değil. Bu kepazeliği bari görmedi” diyordu. Attab Ebu Süfyan’ın akrabası ve Ümeyye soyundandı. Daha sonra Attab Müslüman oldu ve Rasulullah onu Mekke valisi yaptı. Medine’ye dönerken yanına eğitim işleriyle ilgilenmek üzere Muaz b. Cebel ve Musa el Eşari’yi de bıraktı (Hamidullah, 1/268). 264 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Sonra Rasulullah (S.A.V) Oradaki Mekkelilere Bir Konuşma Yaptı: Rasulullah: “Allah’tan başka ilah yoktur. O bir ve ortaksızdır. O vaadini yerine getirmiştir. O kuluna yardım etmiş ve tek başına düşman ordularını bozguna uğratmıştır. Elhamdulillah. Ey Kureyş halkı! Hakkınızda ne karar vereceğimi düşünüyorsunuz?” dedi. Mekkeliler: “Senin bizim hakkımızda hayırlı karar vereceğini düşünürüz. Sen değerli bir nebisin, kardeşsin ve kardeşin oğlusun. Şimdi güç sende” dediler. Rasulullah: “Kardeşim Yusuf’un kendi kardeşlerine dediği gibi, “Bugün size kınama yok. Allah sizi affetsin. O merhametlilerin en merhametlisidir” diyorum. Haydi gidiniz! Hepiniz serbestsiniz” dedi. Mekkeliler meydana toplanıp Müslüman oldular ve Rasulullah’a biat ettiler. İzlediği uzun dönemli siyasetle, Allah’ın izni ve lütfuyla Mekke’yi çatışmasız olarak Müslüman Devleti’ne kattı. Ganimet almak, esir almak gerekmedi. İbrahim nebinin ikinci kez inşa ettiği ve Müslümanların kıblesi olan Kâbe putlardan temizlenmiş ve Müslüman Devleti’nin hükümranlığı içine alınmıştı. Elhamdulillah. Rasulullah sonra İbrahim Makamına geldi. 2 rekât tavaf namazı kıldı. Sonra Zemzem kuyusuna gitti ve su içti. Sonra Safa tepesine çıktı. Orada insanlar Rasulullah’a İslam üzere olacaklarına dair söz verdiler, biat ettiler. HUNEYN GAZVESİ Hicri 8. Yılda 6- 11 Şevval’de yapıldı. Mekke Müslümanların eline geçip çevre putlar yıkılınca Hevazin kabilesi sıranın kendilerine geleceğini düşündüler. Başkanları Malik b. Avf’ın isteğiyle Mekke’ye 30 km uzaklıktaki Evtas denilen yerde askeri saldırı için toplanmaya başladılar. Başkanları kimse geri kaçmasın diye askerlerin aile ve mallarıyla birlikte savaş bölgesine gelmelerini istedi. Yaşlı bilmiş kişi ailelerin gelmesinin felaket olacağını ona anlatmaya çalıştı ama dinlemedi. Taif’te oturan Sakif kabilesi de onlara katıldı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 265 Durumu haber alan Rasulullah Abdullah b. Ebi Hadrad’ı istihbaratçı olarak içlerine gönderdi. Abdullah 3 gün onların içlerinde kaldı ve topladığı bilgileri Rasulullah’a bildirdi. Rasulullah Mekke’de henüz müşrik olan Safvan b. Ümeyye’den emanet olarak 100 kadar zırh ve silahlar aldı. Savaş sonrası emanetleri müşrik sahibine verdi. Üzerine hediyeler de verdi. Sonra Safvan Müslüman oldu. Müslüman ordusu Mekke’den katılanlarla birlikte 12.000 kişi kadardılar. Bazı Müslümanlara ordu büyük göründü ve artık bizi yenecek yok demeye başladılar. Müşrikler Evtas’a yakın Huneyn denilen vadiye önceden gelip pusu kurdular. Huneyn Kâbe’ye 36 km kadar uzaklıktadır. Müslüman ordusu sabahın alacakaranlığında buradan geçerken müşrikler Müslümanlara oklarla saldırdılar. Beklenmeyen ani baskın sonucu Müslümanlarda yenilgi oluştu. Kaçışmaya başladılar. Rasulullah’ın çevresinde az sayıda kişi kaldı. Rasulullah onlara toplanmaları için çağrı yapıyor ve katırının üstünde ileri atılıyordu. Kendisinin Rasulullah olduğunu yüksek sesle söylüyor ve yanındaki yüksek sesli Abbas’ın da halka böyle çağırmasını istiyordu. Sonuçta Müslümanlar tekrar Rasulullah’ın çevresinde toplandılar. Rasulullah: “Yüzler karardı. Muhammed’in rabbine yemin olsun dağıldılar” dedi. (Müslim 3/1398). Rasulullah bir yandan da “Allah’ım bize yardımı indir, bize vaadini yerine getir, bizi galip kıl” diye dua ediyordu. Düşmanı kim öldürürse öldürdüğünün malına sahip olacağını ilan etti. Diğer savaşlarda öldürülen düşmanın özel eşyası da ganimetlere katılır ve ganimetler gibi dağıtılırdı. Rasulullah insanların insan olduğunu unutmuyordu ve onların dünyalık beklentilerine de karşılık veriyordu. Rasulullah savaş meydanında öldürülmüş bir kadın gördü ve sorduğunda Halid b. Velid’in öldürdüğünü söylediler. Rasulullah: “Halid’i bulun ve Rasulullah seni kadın, çocuk ve köleleri öldürmekten yasakladı deyin” buyurdu (Ebu Davut). Bazıları çocukların müşrik çocukları olduğunu söyledi. Rasulullah: “Sizin iyileriniz de müşrik çocukları değil miydi? Vallahi her çocuk İslam yaratılışı üzerine yaratılır. Anne babası onu Yahudi veya Hristiyanlaştırır” dedi. (Vatandaş 453/ Vakidi Megazi 3/903). 266 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ebu Talha’yı ve yanında karısı Ümmü Süleym’i savaşırken gördü. Ümmü Süleym’e “Sen ha!” diye sen de mi savaşıyorsun demek istedi. Ümmü Süleym : “Evet Ya Rasulullah! Seninle savaşanlarla nasıl çarpışıyorsan ben de sana yenilip kaçanları öylece öldürüyorum” dedi. Müşrikler yenildi. Bir kısmı esir alındı, bir kısmı Evtas bölgesine kaçtı, bir kısmı Nahle bölgesine ve Sakifliler ise Taif kalesine kaçtılar. Rasulullah esirleri ve ganimetleri Mekke’ye 15 km uzaklıktaki Cirane’de toplattı. Ganimetleri koruma altına aldırdı ve dağıtmadan Taif kuşatmasına gitti. Ganimetleri dağıtmak konusunda Rasulullah acele etmedi. Yaklaşık 10 gün beklediğine yönelik rivayetler vardır. Hevazinliler Müslüman olarak gelirlerse ganimetleri geri vermeyi düşünüyordu. Hevazin heyeti Müslüman olduk diye geldiğinde Rasulullah ganimetleri dağıtmıştı. Ganimetler artık kendisine verilenlerin özel mülkü haline gelmişti. İçinde Rasulullah’ın süt amcası da vardı. Rasulullah onları Müslüman kabul etti. Rasulullah ganimetler veya esirlerini geri almak konusunda tercihi onlara bıraktı. Onlar esirlerini geri istediler. Bu arada Rasulullah’ın sütkardeşi Şeyma’da esirler arasında getirildi. Rasulullah onun altına elbisesinin kenarını serip yanına oturttu. Sütanne ve babasının öldüğünü ondan öğrendi ve ağladı. Rasulullah: “İster yanımda kal, istersen kavmine göndereyim” dedi. Şeyma kavmine gitmeyi tercih etti. Ona imkânlar vererek kavmine geri gönderdi. Ganimetlerin dağıtılması Taif seferinden sonra olduğu için Taif seferinden sonra ganimetlerin dağıtılması konusunu daha geniş ele alacağım. Hevazin başkanı Malik b. Avf Taif’e sığınmıştı. Taif kuşatmasını kaldırırken Müslüman olarak gelirse ailesini ve mallarını geri vereceği haberini ona göndermişti. Ganimetleri dağıtırken onun mallarını ve ailesini dağıtmadı. Sonra o Müslüman olarak geldi. Ailesini ve mallarını ona geri verdi. Ayrıca ona 100 deve fazladan verdi. Sonra onu Müslüman olan kabile boylarına vali olarak görevlendirdi. Bu komutan daha sonra Taif’te Müslüman olmayan Sakiflilere karşı mücadele verdi. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 267 Huneyn Savaşıyla Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim And olsun ki Allah size birçok yerlerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası da olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bozularak arkanıza döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti (25). Bozgundan sonra Allah, Peygamberine, müminlere güvenlik verdi ve görmediğiniz askerler indirdi; inkâr edenleri azaba uğrattı. İnkârcıların cezası budur (26). Allah bundan sonra da dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bağışlar ve merhamet eder (Tevbe 25-27). Müslümanların yeni birliği henüz yeni Müslüman olanların katılımıyla tam bir bütünlük içinde değildi. Herhangi bir sıkıntıda kolaylıkla dağılabilirlerdi. Rasulullah’ın, Huneyn savaşının ilk anlarında ordunun dağılmasından sonra, Müslümanları kendi çevresinde toplanıp savaşması için çağırırken özellikle ensarı ve muhacirleri yanına çağırdığı görülmektedir. Ayrıca ordunun çokluğuna güvenip kibirlenenler oldu. Müslümanlar Uhut savaşındakine benzer bir durumla karşılaştılar. Rasulullah’ın savaş meydanında korkusuzca ileri atılıp savaşta direnmesi ve özellikle Hudeybiye’deki Rıdvan biatını hatırlatan çağrılarda bulunması Müslümanları tekrar topladı. TAİF KUŞATMASI Hicri 8, Şevval ayında Huneyn savaşının devamında gerçekleştirildi. Taif Mekke’nin 120 km doğusunda yüksek dağlık bölgededir. Hevazinin bir kolu olan Sakifliler Taif’de oturuyordu. Huneyn savaşına katılmışlardı. Huneyn’de yenilince Taif’e kaçtılar. Rasulullah Huneyn savaşından sonra Taif’i kuşattı. Taif’e giderken yolda bir müşriğin mezarını gördüler ve Ebu Bekir Müslümanlara düşmanlığından dolayı ona lanet etti. Rasulullah: “Müşrik dahi olsa ölenler hakkında kötü söylemeyin. Sözleriniz onlara ulaşmaz fakat yaşayanları incitir” dedi. Taif kuşatmasında üstü kapalı ağaçtan yapılma tank tipi araçlarla kale diplerine yanaşmaya çalışıldı. Yine ilk defa mancınık bu kuşatma- 268 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak da kullanıldı. Kuşatma 20 gün kadar sürdürüldü. Şehir teslim olmadı. Haram aylardan Zilkade’ye girilmek üzereydi veya girilmişti. Rasulullah haram aylarda savaşmazdı. Rasulullah kuşatmayı bıraktı ve Cirane’ye döndü. Yolda bazıları Rasulullah’tan Taiflilere Allah’ın lanetini istemesini söylediler. Rasulullah “Ya Rabbi! Sakiflilere hidayet ver ve hepsini bize getir” diye dua etti(Tirmizi). Allah, Rasulullah’ın duasını kabul etmişti. Daha sonra Taifliler Müslüman olmak üzere Medine’ye heyet gönderdiler ve Müslüman oldular. Kuşatma sırasında Rasulullah: “Taifli kölelerden kim kaleden çıkıp Müslümanlara katılırsa hürriyetine kavuşacaktır” dedi. Bu taktik Taiflilerin gücünü kıracak bir girişimdi. Bir başka girişim ise hurmalık ve üzümlüklerin bazılarının kesilmesiydi. Taifliler telaşlandı ve kesmek yerine siz alın, biz akrabayız demeye başladılar. Direnme güçleri kırıldı ve Rasulullah bahçelere zarar verilme emrini kaldırınca kalpleri yumuşadı. Bu arada önceden dostları olan Ebu Süfyan ve Ebu Musa el Eşari kale’ye gidip onları ikna etmeye çalıştılar. Taifliler ikna olmadılar. Eskiden dostları olan Gatafan lideri Uyeyne b Hısn kaleye gitti. Uyeyne Hendek savaşında Müslümanlara karşı savaşmıştı. Onları Müslüman olmaya çağırmak yerine Müslümanlara direnmelerini söyledi. Rasulullah’ın yanına gelip onları Müslüman olmaya ve teslim olmaya çağırdığını söyledi. Sonra Rasulullah gerçeği öğrendi ve Uyeyne’yi çağırtarak gerçeği yüzüne söyledi. Uyeyne affını istedi. Rasulullah bir ceza vermedi. Daha sonra Cirane’de ganimetler dağıtılırken Rasulullah Uyeyne’ye büyük ikramda bulundu (Vatandaş, s: 456). Böylece Uyeyne İslam’a daha çok ısındı. Cirane aynı zamanda Kâbe için ihram sınırıdır. Rasulullah ihrama girdi ve umre yaparak tekrar Cirane’ye döndü. Sonra Medine’ye döndü. Mekke’ye vali olarak 20 yaşındaki Attab b. Esed’i bıraktı ve ona yaklaşık 1600 dirhem yıllık maaş bağladı. Mekke’nin alınması ve sonuçta Medine’ye dönüşün 2,5 ay kadar zaman aldığı rivayet edilmektedir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 269 Cirane’de Huneyn Ganimetlerinin Dağıtılması Cirane bölgesinde Huneyn ganimetlerinin dağıtımında üç önemli olay yaşanmıştır. Birincisi savaştan sonra Müslümanlığı kabul ederek gelen yenilmişlere aileleri geri verilmiştir. İkincisi ise ganimetlerin daha çok yeni Müslüman olmuşlara dağıtılmasıdır. Üçüncüsü ise Rasulullah’ın yeni dönemdeki yaşama yeri olarak Ensar’ın ülkesi Medine’yi seçtiğini bildirmesidir. Rasulullah Huneyn ganimetlerini hemen dağıttırmadı, 10 gün kadar bekletti. Ganimetler toplandıktan sonra askerlere dağıtılmadığı sürece askerlerin özel mülkü halinde gelmemektedir. Huneynliler belki Müslüman olur gelirler diye Rasulullah ganimetleri bekletmişti. Ganimetler dağıtılmadan önce Müslüman olarak gelselerdi ganimetleri geri vereceği anlaşılmaktadır. Huneyn savaşında yenilen ve sonradan Müslüman olanlar Rasulullah’a gelerek ailelerini ve mallarını geri istediler. Rasulullah aile ve mal arasında tercih yapmalarını, ikisinin birlikte olamayacağını bildirdi. Onlar ailelerini seçtiler. Onlara sabah namazı sonrasında mescidde kalkarak ailelerini geri istediklerini halka söylemesini istedi. Onlar öyle yaptılar. Daha sonra Rasulullah: “Bu heyet Müslüman olarak bize geldiler. Onların esirlerini size dağıtmayı geciktirdim. Onları aileleri ve malları konusunda tercih etmede özgür bıraktım. Onlar ailelerini dünya malına değişmediler. Bizden kimin yanında bunlardan esir varsa gönül rızasıyla onlara teslim etsin. Gönlü razı değilse yine versin, ona Allah’ın bize bahşedeceği ilk ganimetten bire karşı altı hisse vereceğime söz veriyorum” dedi. Onlar: “Biz Rasulullah’ın uygulamasına gönül hoşluğuyla itaat ettik” dediler (Ebu Zehra s:4/173). Ganimetler Yeni Müslümanlara, Rasulullah Medine’ye Rasulullah ganimetlerin çoğunluğunu yeni Müslüman olmuş Mekkelilere dağıttı. Özellikle yeni Müslüman olan liderlere daha fazla veriyordu. Hala müşrik olan ve emanet olarak savaş malzemelerini aldığı Safvan b. Umeyye’ye de bol bol verdi. Safvan: “Rasulullah bana 270 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak verdiklerini uzatırken insanlar arasında en kızdığım o idi. Bana verdikten sonra insanlara arasında en sevdiğim o oldu” demişti. Daha sonra Müslüman oldu. Rasulullah’ın ganimetleri daha çok yeni Müslüman olanlara vermesi üzerine ensardan bazılarının Rasulullah’ın kendi kabilesini tercih ettiğine yönelik konuşmaları oldu. Münafıklar da bu durumu bir fırsat olarak değerlendirmeye başladılar. Bunun üzerine Sa’d b. Ubade: “Ya Rasulullah! Ensar kabilesi, ganimeti bölüştürürken kavmine ve diğer arap kabilelere bol bol dağıtıp ensara ondan bir şey vermemenden dolayı sana karşı kalplerinde kırgınlık ve üzüntü duymaktadırlar” dedi. Rasulullah: “Ey Sa’d! Bu konuda sen neredesin, ne görüşdesin” dedi. Sa’d: “Ben de ancak kavmimden bir ferdim. Benim bundan başka bir sıfatım yok” dedi. Bunun üzerine Rasulullah Sa’d’a: “Kavmini şurada topla” dedi. Onlara konuşma yaptı: Rasulullah (sav): “Ey Ensar topluluğu! Nefislerinizde olan hoşnutsuzluğun ve söylediğiniz bazı sözlerin haberi bana ulaştı. Ben sizi sapmış buldum da Allah benimle sizleri hidayete ulaştırmadı mı? Siz parça parça birbirinize düşmüşken benimle birlik olup kuvvetlendirmedi mi? Sizler fakirken Allah benimle sizi zenginleştirmedi mi? Ey Ensar topluluğu siz isteseniz bana şöyle cevap verebilirdiniz: “Sen kavmi tarafından yalanlanmış biriydin ve seni tasdik ettik ve sen yanımıza geldin. Kavmin seni terk etti biz ise yardım ettik. Kavmin seni kovdu biz sahip çıktık. Sen fakirdin biz seni mallarımıza ortak ettik”. Bunların hepsi doğrudur. Ensar topluluğu! Ben sizlerin Müslümanlıktaki samimiyetini bildiğim için, samimiyetinize güvenerek yeni Müslüman olanların kalplerini kazanmak için ganimetten onlara daha çok pay verdim. Ama sizler biraz dünyalık için bana yakışmayacak sözler söylediniz. İnsanlar buradan deve ve davarlarla giderken sizler Allah’ın Rasulüyle evlerinize gitmek istemez misiniz? Vallahi sizin payınıza düşen onların payına düşenden daha büyük ve daha hayırlıdır. İnsanlar başka vadilere, dağlara gitseler vallahi ben Ensar’ın vadisini, dağını tercih ederim. Ensar iç elbisesi, diğerleri üst abadır. Sizler benden sonra diğer insanların kavuştukları mallara kavuşacaksınız. Ey Allahım Ensar’a, Ensar’ın evlatlarına, Ensar’ın evlatlarının evlatlarına rahmet et” diye konuşma yaptı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 271 Ensar önceki görüşlerinden pişman oldular, üzüldüler, ağlayanlar oldu. Hep birlikte “Nasip ve pay olarak Allah ve Rasulüne razıyız” dediler (Hanbeli, müsned 3/76). Böylece ortaya çıkan toplumsal rahatsızlık çözümlenmiş oldu. Ganimetler dağıtılırken bazı insanlar Mekkelilere daha fazla verilmesini dillerine dolayıp: “Ya Muhammed senin bugün adaletli davranmadığını gördüm. Adaletli ol Muhammed. Bu taksimatla Allah rızası gözetilmemiştir” gibi sözler söylediler. Bunun üzerine Ömer onların öldürülmesinden yana görüş belirtti. Rasulullah’ın: “İnsanların benim sahabilerimi öldürdüğümü dillerine dolamalarından Allah’a sığınırım. Bu ve arkadaşları Kuran okurlar ama Kuran onların boğazlarından aşağıya inmez. Bunlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır” dediği rivayet edilmektedir. Sadakalar hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlara verilirse hoşnut olurlar, verilmezse, hemen öfkeleniverirler(58). Eğer onlar, Allah ve Peygamberinin kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve "Allah bize yeter, O ve Peygamberi bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah'a gönül bağlayanlardanız" deselerdi daha hayırlı olurdu(Tevbe 58,59). Bu arada bir sahabi yapılanlara tam anlam veremedi ve iyi gördüğü kişiye verilmeyip yeni Müslüman olmuş Ebu Süfyan’a, oğullarına ve diğer insanlara daha fazla verilmesine yönelik görüşlerini belirtti. “Ya Rasulullah! Akra b. Habis ve Üveyne b Hısn’a verdin de Cueyl b. Süraka’yı bıraktın!” dedi. Rasulullah: “Nefsin elinde olan Allah’a yemin ederim ki benim için Cueyl, Üyeyne ve Akra’dan daha hayırlıdır. Ancak ben o ikisini İslam’a ısındırmak istedim ki Müslümanlaşsınlar. Cueyl’i ise İslamla bıraktım” dedi (Ebu Zehra, s:192). Ganimetler esas olarak devletin eliyle dağıtılmaktadır. Rasulullah ganimetlerin dağıtımında insanların ihtiyaçlarının yanında, Müslüman olmaları ve Müslümanlığa ısındırılmasını da göz önüne almaktadır. Adalet ölçüsü, devletin siyasi kararlarında ihtiyaçlara ve imkânlara göre hareket edilmesini de içermektedir. Rasulullah yeni Müslüman olan 272 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Mekkeli ve diğer liderlere ganimetten daha fazla pay vererek onların gönüllerini İslam’a ısındırmıştır. İkna Etmek Sadece Doğruları Bildirmek Değildir İnsanların İslam’ı kabul etmesinde onların ikna edilme yöntemleri önemlidir. Sadece doğruları söylemiş olmak yeterli değildir. Doğruların bildirilmesinin yanında karşının ikna edilmesi için en gerekli ve uygun yöntemi düşünmek ve uygulamak da gereklidir. Karşıyı ikna etmek için Kuran ve Sünnet’in bilgilerini ve ölçülerini değiştirmek veya eğmek hakkımız yoktur. Ancak karşıyı ikna etmek için Kuran ve Sünnet’i eğip bükmeden gerekli ikna yöntemini bulmak ve uygulamak insanlara aittir. Rasulullah’ın Cirane’de ganimetleri dağıtırken yeni Müslüman olmuş Mekkeli ve Gassanlı liderlere fazla vermesi bu doğrultuda düşünülmelidir. Bu ince siyaseti anlamayan bazıları Rasulullah’a, ganimet dağıtımındaki tercihleri nedeniyle itiraz ediyorlardı. Hevazin başkanı Taif’e sığınmıştı. Rasulullah haber göndererek Müslüman olarak gelirse aile ve mallarının geri verileceğini bildirdi. O da Rasulullah Cirane ve Mekke arasında iken Müslüman olarak geldi. Ailesini ve mallarını geri aldı. Sonrasında iyi bir Müslüman oldu. Rasulullah’ın ince siyasetini görüyoruz. Müslümanlara savaş açmış ve yenilmiş büyük bir kabilenin başkanının nerede olduğunu özel olarak soruşturuyor ve ona Müslüman olursa ailesinin ve mallarının geri verileceğini bildirerek güvenini kazanıyor. Onun güvenini kazanması kabilenin güvenini kazanmasıdır. Yine o Taiflilerle işbirliği içindeydi. Böylece onlarla işbirliğini de bozmakta ve Taiflilerin daha çok yalnızlaşmalarını sağlamaktadır. Geri verilen ganimetler tüm ganimetler değildi. Müslüman olarak gelen kişilerin aile ve mallarıydı. Ölenlerin ve gelmeyenlerin, sahibi belli olmayanların malları ganimet olarak dağıtılmıştır. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 273 BÖLÜM 9 HİCRİ 9. YIL (HEYETLER YILI) Çevre Arapları Heyetler Halinde Medine’ye Gelip Müslüman Oldular Mekke, Müslüman Devleti’nin yönetimine bağlandıktan sonra çevre kabileler artık Müslüman Devleti’nin gücünü kabullenmeye başladılar. Mekkelilerin hem dini, hem de toplumsal bir liderliği vardı. Mekkeliler teslim olunca, çevre kabileler kendilerinin güvenliğinin Müslüman Devletine katılmaktan geçtiğini düşünmüş olmalılar. Rasulullah’a heyet üstüne heyetler gelerek İslam kabul ettiklerini bildirmeye başladılar. Bu nedenle bu yıla heyetler yılı denmeye başladı. Arapların Müslüman olmaya akın etmeleri Nasr 1-3 ayetleriyle de anlatılmaktadır. Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek tesbih et; O'ndan bağışlanma dile, çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir (Nasr 1-3). Gelen heyetlerden Temim heyeti kaba davranışlara sahiptiler. Mescidin dışından “Muhammed! Dışarı çıksana!” diyerek kabaca bağırdılar. Bunun üzerine hucurat 1-5 ayet inzal oldu. Ey inananlar! Allah'tan ve Peygamberinden öne geçmeyin; Allah'tan sakının, doğrusu Allah işitir ve bilir (1). Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, nebiye birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın (2). Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah'ın gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır (3). Sana odaların ötesinden seslenenlerin çoğu akletmeyen kimselerdir (4). Eğer onlar, sen yanlarına 274 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak çıkıncaya kadar sabretselerdi şüphesiz onlar için daha iyi olurdu. Allah bağışlayandır, merhamet edendir (Hucurat 1-5). Yine Rasulullah’ın torunlarını öptüğünü görerek “Siz çocukları öper misiniz? Benim 10 çocuğum var ve hiçbirini öpmedim” diyen Akra b. Habis de onlardandı. Rasulullah ona: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” dedi. Rasulullah haccın farz olduğunu bildirdiğinde “Her yıl mı hac edeceğiz?” dediler. Bunun üzerin Maide 101 ayet inzal oldu. Ey İnananlar! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır (ve üzülürsünüz). Allah o şeyleri bırakmıştır. Allah Bağışlayan'dır, Halim'dir (101). Sizden önce bir millet onları sormuştu, sonra da onları inkâr etmişlerdi (Maide 101,102). Esed oğullarından 10 kişilik bir gurup kıtlık zamanında Medine’ye gelip Müslüman olduklarını bildirdiler. Kendilerine fazla değer verilmesini istiyorlardı. Kendilerinin gönüllü olarak geldiklerini ve kendilerinin güçlü olduğunu dile getirerek Müslüman oluşlarını Rasulullah’ın başına kakmak istediler. Bunun üzerine hucurat suresinde uyarılıp eğitildiler. Bedeviler: "İnandık" dediler, de ki: "İnanmadınız ama İslam olduk deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder (14)." "İnananlar, ancak Allah'a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla cihat etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır (15)." De ki: "Dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da yerde olanları da bilir, Allah her şeyi bilendir (16)." Müslüman oldular diye seni minnet altında bırakmak isterler. De ki: "Müslüman olmanızla beni minnet altında tutmayın, hayır; eğer doğru kimselerseniz, sizi imana eriştirmekle Allah sizi minnet altında bırakır (17)." Doğrusu Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir (Hucurat 14-18). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 275 Bahreyn Müslüman Devleti’ne Katıldı (Recep Hicri 9) Basra körfezi kıyısındaki bölgede Mecusiler, müşrikler, hristiyanlar ve Yahudiler yaşıyordu. Birden fazla kabile vardı. İran Sasani Devletinin hâkimiyeti alanındaydılar. Sasaniler adına Münzir b. Sava yönetimi yapıyordu. Rasulullah Ala b. Abdillah el Hadrami’yi ve Ebu Hureyre’yi bir mektupla onlara gönderdi. Onları Müslüman olmaya veya cizye vermeye çağırıyordu. İki sahabenin iknalarıya Münzir Müslüman oldu ve bir mektupla durumu Rasulullah’a bildirdi. Rasulullah cevabi mektubunda: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım. Bu Allah’ın rasulü Muhammed’den Münzir b. Sava’ya mektuptur. Sana olan hidayet nimetinden dolayı tek ve ortaksız Allah’a hamd ederim. Elçilerin geldi ve mektubunu aldım. Bizim gibi namaz kılan, kestiğimiz hayvanların etini yiyen, yüzünü kıblemize çeviren Müslüman’dır. O kimse Müslümanların sahip olduğu hak ve sorumluluklara sahip olur. İslam’ı kabul etmeyen cizye verecektir” diyordu. (Şulul, s:604) Mecusiler cizye vermeyi kabul etmişlerdi. Bahreyn bölgesiyle yapılan anlaşma Arap yarımadası dışındakilerle yapılan ilk anlaşmaydı. Bahreyn’den Medine’ye 80.000 dirhem kadar cizye getirilmişti. Ala b.Abdullah el Hadrami vali olarak görevlendirildi. Ebu Bekir ve Ömer zamanında da bölgenin valisi olarak görev yaptı. Zekât Sistemi Oturdu Ve Çevreye Zekât Memurları Gönderildi Tevbe Suresi 60 ayette zekâtın nerelere harcanacağı bildirilmektedir. Çevre kabilelere zekât memurları gönderilerek zekâtlar Müslüman Devleti tarafından toplandı ve dağıtıldı. Zekât vermek istemeyenlerden zekâtları zorla alındı. Malın iyisi zekât olarak alınmadı ve zekât alınma şartları Sünnet’le ayrıntılı belirlendi. Zekât devlet tarafından toplanıp dağıtılmakla birlikte zekâtın verileceği alanlar ayetle sınırlandırılmıştı. Zekâtlar; Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara, kalbleri Müslümanlığa ısındırılacaklara verilir; 276 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarfedilir. Allah Alim’dir, Hakim’dir (Tevbe 60). TEBÜK SEFERİ (Recep Hicri 9/ M 630) Bizans’a bağlı Gassanlılar Müslümanlara düşmanlıklarına devam ediyorlardı. Aynı bölgede bir yıl önce Mu’te savaşı olmuş ve Müslümanlar geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Bizanslıların Müslümanlara saldırmak üzere hazırlık yaptıkları bilgileri Medine’ye geldi. Rasulullah Taif seferinden döndükten 6 ay sonra 30.000 kişilik orduyla bölgeye gitti. Tebük Medine’nin yaklaşık 780 km kuzeyindedir. 15 günlük bir yolculukla varılabiliyordu. 20 gün kadar Tebük bölgesinde kaldı. Sefer toplam 50 gün kadar sürdü. Recep ayı yaz vaktine denk gelmişti. Hava çok sıcaktı. Aynı zamanda ürünlerin toplanma zamanıydı. Tebük bölgesinin halkı esas olarak hristiyandı ve Bizans hâkimiyetindeydi. O dönemde Bizans İranlıları yenmiş ve Suriye, Filistin, Ürdün bölgesindeki hâkimiyetini sağlamlaştırıyordu. Müslüman Devleti’ne karşı saldırı hazırlığında olduklarına yönelik istihbarat bu nedenle ciddiye alınması gereken bir istihbarattı. Tebük Seferine Hazırlık Sefer yazın en sıcak dönemine denk gelmişti. Aynı zamanda ürünlerin toplanma zamanıydı. Yaz boyunca insanlara seferde olursa ürünlerin toplanması zarar görebilirdi. Bu nedenle bu sefer Müslümanların Rasulullah’a itaatlarında güçlü bir imtihan nedeni olmuştur. Rasulullah genelde seferin nereye olduğunu gizli tutardı. Bu defa önceden açıklamıştır. Belki de düşmanın haber alarak saldırma cesaretini kırmayı amaçlamış olabilir. Savaşlarda asıl olan savaşmamak ve düşmanı uzak tutmaktır. Savaş mecbur kalınırsa yapılacak bir durumdur. Bunun için gizli tutmak faydalıysa harb hazırlığı gizli tutulmuştur, açık olması gerekiyorsa açıktan yapılmıştır. Herkesin malı ve canıyla katılması istenen bir sefer hazırlığı başladı. Yaklaşık 10.000 atlı, 12.000 develi olmak üzere 30.000 asker sefe- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 277 re katılmıştı. Osman 10.000 kişinin askeri malzemesini verdi. 300 donanımlı deve ve 1000 dinar da ek para verdi. Ömer malının yarısını askeri destek olarak verdi. Ebu Bekir tüm birikimi olan 4000 dirhemin hepsini verdi. Müslüman Devleti’nin birçok yerinden mal ve asker yardımı istendi. Zekâtların bile erken alındığı bildirilmektedir. Bununla beraber herkese binit ve yolculuk desteği sağlanamamıştı. Bazı Müslümanlar sefere çıkmak istiyorlar ve imkân bulamadıkları için ağlıyorlardı. Münafıklar ve bazı insanlar savaşa çıkmamak için bahaneler uyduruyordu. Savaşa çıkmayanlar kendilerini başarılı sayıyor ve seviniyordu. “Muhammed Bizans ile savaşmayı Araplarla savaşmak sanıyor. Yanılıyor. Daha şimdiden onun ve adamlarının esir edilip ellerinin bağlandığını görür gibiyim“ diyenler vardı. Bir Müslüman konuşulanları Rasulullah’a aktardı. İnkâr ettiler ve tevbe 65, 66 ayetleri gerçeği ortaya çıkardı. Hâlbuki savaş olmayacaktı. Münafıklar aynı zamanda ellerinde fazla imkân olmayan ve az imkânlarını bile verenleri kınıyorlardı. Çok bağış yapanlar içinse “gösteriş için bağış yapıyor” diyorlardı. İmkânı olmayıp az verenlere “Allah’ın onun bağışına ihtiyacı mı var, böyle bağış mı olur?” diyorlardı. Örneğin Habbab b. Akil çok fakirdi. Ücretli olarak sabaha kadar kuyudan su çekti ve kazandığı az miktardaki hurmayı bağışladı. Rasulullah: “Allah kabul etsin, kazancını bereketlendirsin” diye dua etti. Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye ve Mürare b. Rebi ise savaştan geri kalmışlardı. Ancak bunlar münafık olmayan insanlardı. Rasulullah Tebük’ten dönünce diğerleri bir bahane bulup kendilerini haklı çıkarmak ve Rasulullah’tan dua almak yolunu izlediler. Bu üç kişi ise gerçek bir nedenleri olmadığı halde geri kaldıklarını söylediler. Tebük Bölgesinde 20 Gün Kaldılar Tebük bölgesine varıldıktan sonra Rasulullah daha ileri, Şam bölgesine gidilmesine yönelik istişare yaptı. Daha fazla ileri gidilmesine gerek olmadığı, Rumların savaşmak için ileri atılmadıkları, yeterli korkuyu aldıkları bu nedenle daha ileri gitmenin tehlikeli olabileceği 278 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak görüşleri bildirildi. Eğer Allah öyle emrederse gideceklerini söylediler. Rasulullah Allah’ın emri olmadığını, istişare ettiğini bildirdi. Rasulullah Tebük’ten daha ileri gidip gitmeme konusunda istişare ederken Ömer: “Eğer daha fazla ilerlemekle emir edildinse biz seninleyiz” dedi. Rasulullah: “Bu konuda Allah tarafından bir emir almış olsaydım size danışmazdım” dedi. Bunun üzerine Ömer: “Rumlar kalabalık bir toplumdur ve içlerinde Müslümanlar da yoktur. Daha fazla ilerlersek kendimizi tehlikeye atmış oluruz. Buraya kadar gelmemiz onları yeterince korkuttu. Daha fazla ilerleyerek kendimizi zor duruma sokmayalım. Buradan dönmeyi teklif ediyorum” dedi. Rasulullah Ömer’in görüşünü kabul etti. 20 gün kadar Tebük bölgesinde kaldılar. Rasulullah’ın Tebük’te Yaptığı Konuşmalardan Birisi: Rasulullah: “Size insanların en hayırlısını ve şerlisini haber vereyim mi? Şüphesiz ki ölünceye kadar atının sırtında veya devesinin sırtında veya ayakları üzerinde Allah yolunda çalışan insan, insanların en hayırlısıdır. Şüphesiz facir, haddi aşan ve Kuran’ı okuyup da ondan faydalanmayan kişi de insanların en şerlilerindendir” (Şulul, 610/ Hanbeli). Rasulullah Tebük’te Uzun Konuşma Da Yaptı. Bir Kısmı Şöyledir: Rasulullah: “Ey insanlar! Muhakkak sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitab’ıdır. Kulpların en sağlamı takva sözüdür. Dinlerin en hayırlısı İbrahim’in dinidir. Sünnetlerin en hayırlısı Muhammed’in Sünnet’idir. Sözlerin en şereflisi Allah’ı zikirdir. Kıssaların en güzeli Kuran’da olandır. Amellerin en hayırlısı Allah’ın farzlarıdır. İşlerin en kötüsü bidatlardır. Yolların en güzeli nebilerin yoludur. Ölümlerin en şereflisi şehitlerin ölümüdür. Körlüklerin en kötüsü hidayetten sonraki dalalettir. Amellerin en hayırlısı faydalı olandır. Körlüğün kötüsü kalp körlüğüdür. Veren el alan elden hayırlıdır. Az olup yeten mal, çok olup Allah’ı anmaktan alıkoyan maldan hayırlıdır. Özür dilemenin en kötüsü ölüm gelip çattığı anda olandır. Pişmanlığın en kötüsü kıyamet gününde olandır. İnsanlardan öyleleri vardır ki Cuma namazına ancak vakti Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 279 çıktıktan sonra gelirler. İnsanlardan öyleleri var ki Allah’ı ancak isteksizce zikrederler. Hataların en büyüğü yalan konuşan dilin hatasıdır. Zenginliklerin en hayırlısı gönül zenginliğidir. Azıkların en hayırlısı takvadır. Hikmetin başı Allah korkusudur. Ölü arkasından feryat edip başlarını yolmak cahiliye işlerindendir. Ganimet malların hiyanet cehennem korlarındandır. Kazançların en kötüsü yetim malını yemektir. İyi kişi başkalarının halinden ders alandır. Her biriniz dört arşın yere girer, amellerinin hesabı ise ahirete kalır. Amellerin esası sonuçlarıdır. Mümine sövmek fasıklıktır, onu öldürmek kâfirliktir, etini yemek ise (dedikodusunu yapmak) Allah’a isyandır. Müminin malının dokunulmazlığı kanının dokunulmazlığı gibidir. Kim yalan yere Allah adına yemin ederse Allah onu yalanlar. Kim bir kimseyi bağışlarsa Allah da onu bağışlar. Kim bir kimseyi affederse Allah da onu affeder. Kim öfkesini yutarsa Allah onu ödüllendirir. Kim uğradığı zarara katlanırsa (sabır ederse) Allah ona karşılığını verir. Kim şöhret olmayı ararsa Allah ona şöhret verir. Kim sabır ederse Allah ona kat kat ödül verir. Kim Allah’a isyan ederse Allah onu cezalandırır. Allahım beni ve ümmetimi bağışla. Allah’tan beni ve sizi bağışlamasını dilerim”. (Şulul 612/ Beyhaki 5/241). (Ukbe b. Amir el Cüheni rivayet etti). Herakleios’a İkinci Mektup Gönderildi Rasulullah Tebük’te düşman ordusuyla karşılaşmadı. Sahabeyle istişare etti ve daha ileriye gitmemenin iyi olacağı kanaatine vardı. Bu süre içinde Herakleios’a ikinci bir mektup yazdı. Herakleios Filistinden Adana’ya doğru ordusuyla yer değiştirmişti. Müslüman olmasını veya cizye vermesini istedi. Müslüman olmaz veya cizye vermezse halkın Müslüman olmasına veya cizye vermesine engel olmamasını bildirdi. Herakleios yumuşak bir dille cevabi mektubunu ve bir miktar altın verdi. Rasulullah imparatorun Müslüman olmadığını belirterek altını sahabe arasında dağıttı. (Hamidullah, 1/337). Herakleios’a Yazılan İkinci Mektubun İçeriği: Rasulullah Muhammed’den Rumların Başkanına: 280 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Seni İslam’a girmeye devat ediyorum. Eğer İslam’a girersen Müslümanların sahip olduğu haklar senin olur, onların görev ve sorumluluklarıyla bağlı olursun. Eğer İslam’a girmezsen bu durumda cizye ödersin. Gerçekten şanı yüce olan Allah şöyle diyor: “Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Rasulünün haram kıldığını haram kabul etmeyen, kendilerine mukaddes kitap verilenlerden dosdoğru bir din ile amel etmeyip, onun hükümlerini yerine getirmeyenlerle kendileri boyunlarını bükmüş olarak elden size cizye ödeyinceye kadar onlarla savaşın”. Köylülerin İslam dinine görmeleri veya cizye ödemeleri hususunda sen artık köylülerle İslam arasına hiç girme” (Hamidullah, 1/338). Herakleios’a ilk gönderilen mektubun sonuçlanışı ve yazılan ayetle bu mektubun içeriği ve yazılan ayet arasında fark vardır. Mevcut şartlara uygun seçim yapılmıştır. Önceki mektupta savaş ve cizyeden bahsedilmezken bu mektupta vardır. Herakleios Müslüman olmasa bile köylüler denilen uç valiliklerdeki halk ile Müslümanlar arasına girmemesi istenmektedir. Uç valiliklerdeki insanlar vatandaşlık vergisi verecekler ya da Müslüman olacaklardır. Bu mektupta Müslüman ordusu 30.000 kişi olarak Bizans eteklerindedir. Herakleios savaşmayı istememektedir. Arabistanın iç kısımlarına gitmenin karlı olmadığını ve şimdi savaşsa bile bir şey değişmeyeceğini düşünmüş olabilir. Öte yandan Allah, Rasulullah’a uzaktan korku salma özelliği vermiştir. Heraklis savaşmayı göze alamamış olabilir. Müslüman ordusu bir gün gider ve ben uç bölgelerini yine denetim altına alırım diye düşünebilir. Nitekim Rasulullah Tebuk’ten ayrıldıktan sonra Müslüman olan Amman Valisini çarmıha gerdirerek öldürtmüştür. Tebük Çevresi Kabilelerle Anlaşmalar Yapıldı Mu’te Filistine daha yakındır. Tebük ise Arabistana daha yakındır. Tebük bölgesinden çevre yerleşim yerlerine küçük askeri seferler yapılarak anlaşmalar yapılmıştır. Tebük seferi sırasında Cerba, Ezruh ve Eyle bölgesindeki hristiyanlarla cizye anlaşmaları yapıldı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 281 Müslüman olan Ma’an (Amman) valisi Ferva’yı daha sonra Bizans imparatoru çarmıha gereke öldürttü. Bunun üzerine Rasulullah vefatından hemen önce bölgeye tekrar ordu gönderdi. Ordu komutanlığına Mu’te savaşında şehit olan Zeyd b. Harise’nin oğlu Usame b. Zeyd’i getirdi. Bazıları Zeyd genç diye olumsuz görüş belirttiler. Ama Rasulullah ısrar etti. Orduda Ebu Bekir ve Ömer de bulunuyordu. Fakat ordu Medine’den ayrılmadan Rasulullah vefat etti. Halife olan Ebu Bekir orduyu tekrar bölgeye gönderdi. Tebük Seferi Sırasında Münafıklar Rasulullah Suikast Yapmak İstediler Tebük seferine katılan münafıklar da vardı. Rasulullah’a suikast yapmak istiyorlardı. Rasulullah’ın devesinin binit iplerini kesecekler, dağlık yerde deveyi hızla sürecekler ve böylece Rasulullah deveden düşerek ölecekti. Rasulullah onların niyetlerini Üseyd b. Hudayr’a bildirdi. O da her kabileye münafıkların isimlerinin bildirilmesini ve her kabile kendi adamlarını öldüreceği için sorun olmayacağını söyledi. Rasulullah’ın: “Ey Üseyd! Ben insanların “Muhammed bir topluluğun yardımıyla savaştı ve ne zaman Allah Teâla onu müşriklere galip getirdi ve o bu defa onları öldürmeye başladı” demelerinden hoşlanmam” dedi. Diğer bir rivayette Rasulullah: “Muhakkak ben insanların “Muhammed müşriklerle savaşı sona erer ermez kendi arkadaşlarını öldürmeye başladı” demelerinden hoşlanmam” dedi (İbni Kesir, 4/34). Tebük Seferi Dönüşü Dırar Mescidi Yıktırıldı Rasulullah hicret etmeden önce Hazrec kabilesinde hristiyan olan Rahip Ebu Amir olarak tanınan bir ileri gelen vardı. Abdullah b. Ubey’in kuzeniydi. Halk onu önemsiyordu. Rasulullah gelince Müslüman olmadı ve Mekke’ye gitti. Onları Müslümanlara karşı kışkırttı. Müslümanlar başarılı olunca Bizans’a gitti. Herakleios’tan yardım sözü aldı. Medine’deki münafık dostlarına durumu iletti ve irtibat yeri için bir yer yapmalarını istedi. Bunun üzerine münafıklar Kuba mescidi bölgesinde, ondan ayrı olarak bir mescid yaptırdılar. Amaçları kendi 282 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak adamlarını namaz bahanesiyle bu mescidde toplayacaklar ve düzenlerini daha iyi kuracaklardı. Rasulullah’a Tebük seferinden önce gelerek: “Ya Rasulullah! Kuba mescidine gelemeyen hasta ve ihtiyaç sahipleri için, özellikle yağmurlu ve soğuk kış gecelerinde namaz kılmaları için bir mescid yaptık. Gelip orada namaz kılsanız ve dua etseniz” dediler. Böylece mescitlerine yasal ve meşru bir zemin de kazandırmış olacaklardı. Rasulullah Tebük seferi sonrası gelebileceğini bildirdi. Tebük seferi dönüşü daha Medine’ye girilmeden münafıklar taleplerini tekrar bildirdiler. Bunun üzerine Tevbe 107-110 ayetleri inzal oldu. Rasulullah hemen adamlarını gönderip o mescidi yıktırdı (Beyhaki, 5/259). Bu ayetlerdeki takva üzerine inşa edilen mescidden kasıt Kuba mescididir. Münafıklar Kuba mescidinin yanında onu yok sayarak kendi mescidlerini yaptırmışlardı. Münafıkların mescidinin yıkılması Tebük seferi öncesi olsaydı taraftarları hala Bizans’tan yardım geleceğini düşünerek ek isyan çıkarabilirlerdi. Tebük seferi artık Bizans’tan yardım gelmeyeceğini göstermişti. Münafıkların yapabilecekleri sadece yeni şartlara itaat etmekti. Rasulullah böyle düşündü demiyorum. Tebük sonrası gelirim demekle samimidir. Yaşanan olayların genel değerlendirmesini böyle yapıyorum. Tebük seferi yaşanmasaydı Müslümanlar Bizans korkusuyla yaşayacaklardı. Bir kabileler ve münafıklar cesaret bulacak ve olmadık fitne ve askeri hareketlere girişeceklerdi. Bir şeyin özü bozuksa, niyeti bozuksa sadece dış görünüşü nedeniyle temiz olarak kabul edilemez. Bir şeyin dışı iyi görüntüdeyse ve müdahale edilmemesi daha zararlı ise dışı iyi olsa bile müdahale edilmektedir. Müdahale edilmesi daha zararlı ise tedbir içinde denetim altında tutulmaktadır. Zararlı dırar mescidi mescid adını taşıdığı için bırakılmamıştır. Mescid olmasıyla dış görüşün olarak iyidir, ama kullanılış niyeti kötüdür ve müdahale edilmezse daha zararlı durumlar ortaya çıkacaktır. Öte yandan bütün açık faaliyetlerine rağmen münafık başı olarak görev yapan Abdullah b. Übey’i cezalandırmamıştır. Ona ceza verilmesi daha fazla zarara neden olabilecektir, ona ceza vermek yerine denetim altında tutmak daha faydalı görülmüştür. Amaç ceza vermek değil, kötülüğü en iyi şekilde ve en az zararla önlemektir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 283 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin arasını ayırmak, Allah ve Peygamber'ine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescid kurup: "Biz sadece iyilik yapmak istedik" diye yemin edenlerin yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahiddir (107). O mescide hiç girme! İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescidde bulunman daha uygundur. Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever (108). Yapısını, Allah'tan sakınmak ve Onun hoşnudluğuna ermek için yapan kimse mi daha hayırlıdır; yoksa yapısını kayacak bir yar kıyısına yapıp da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden kimselere doğru yolu göstermez (109). Yaptıkları bina, kalblerinde şüphe ve ızdırap kaynağı olmakta kalbleri paralanana kadar devam edecektir. Allah bilendir, hakimdir (Tevbe 107-110). Tebük Seferine Katılmayanlara Karşı Verilen Cevap Görevli olarak Medine’de bırakılanlar vardı. Onlar resmi görevli olarak kaldılar. Tebük seferine yaşlı, hasta, zayıfların katılmamasının izni sefer öncesinde verildi(Tevbe 91). Münafıklar ise bir takım bahaneler ileri sürdüler ve Rasulullah onların bahanelerini kabul etti, ama onlar Kuran’da kınandılar. (tevbe 9396) Rasulullah seferden döndükten sonra kabul edilmeyeceği için özür bildirmelerine gerek olmadığı bildirildi. Münafıklar bir takım bahaneler ileri sürdükleri için ve bahaneleri şeklen doğru göründüğü için resmi dünya cezası almadılar, ama ahiret cezaları vardı. Hukuki meşru zemin her zaman gözetilmiştir. Hukuki meşru zemin adalete her zaman denk gelmese de gözetilmiştir. Üç kişi ise samimi davrandı ve bahane ileri sürmeden emre itaat etmediklerini bildirdiler. Bu nedenle boykotla cezalandırıldılar ve sonra Allah onları affetti. Münafık olmadıkları halde seferi zor bularak veya ihmalkâr davranarak geride kalanlar oldu. Bunlardan Ebu Hayseme sonradan orduya 284 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak yetişti. 10 kişi Medine’de kaldı. Medine’de kalanlardan üç kişi Tebük sefer dönüşü mazeretsiz kaldıklarını söyleyerek Allah’tan bağışlanma istediler. Allah onlara halkın onlarla konuşmaması cezasını verdi. 50 gün sonra ayetle affedildiler. Ebu Lübabe ve arkadaşlarından oluşan 7 kişi ise özür dilemeye yüzlerinin olmadığını düşünerek Rasulullah onları affedinceye kadar kalmak üzere Nebevi mescidin direğine bağladılar. Rasulullah: “Vallahi Allah onları çözmedikçe ben çözecek ve suçlarını affedecek değilim. Çünkü bunlar bana itaat etmedi ve Müslümanlarla cihada gelmekten geri kaldılar” dedi. Tevbe 102 ayet inzal olunca Rasulullah onları çözdürdü. Onlar: “Ya Rasulullah! İşte mallarımız. Bunları sadaka olarak ver ve bizim için Allah’tan bağışlanma iste” dediler. Rasulullah: “Ben mallarınızı almakla emir olunmadım” dedi. Bunun üzerine tevbe 103 ayet inzal oldu ve Allah onların mallarından sadaka alıp dağıttı. Tebük Seferiyle Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim: Ey inananlar! Size ne oldu ki, "Allah yolunda, savaşa çıkın" dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Oysa dünya hayatının geçimi ahirete göre pek az bir şeydir (38). Çıkmazsanız Allah size can yakıcı azabla azabeder ve yerinize başka bir millet getirir. O'na bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir (39). Ona (Muhammed'e) yardım etmezseniz, bilin ki, inkâr edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına (Ebu Bekir'e) "Üzülme, Allah bizimledir" diyordu; Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hakimdir (40). İsteyen, istemeyen, hepiniz savaşa çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır (41). Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı, fakat çıkılacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, "Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık" diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onların yalancı olduğunu elbette biliyor (42). Allah seni affetsin; doğrular sana belli olup, yalancıları bilmeden önce, niçin onlara izin verdin? (43) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 285 Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallariyle, canlariyle savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler. Allah sakınanları bilir (44). Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalbleri şüpheye düşüp şüphelerinde bocalayan kimseler senden izin isterler (45). Eğer savaşa çıkmak isteselerdi bir hazırlık yaparlardı. Ama Allah davranışlarını beğenmedi de onları alıkoydu. "Acizlerle beraber oturun" denildi (46). Aranızda savaşa çıkmış olsalardı, ancak sizi bozmağa çalışırlar ve fitneye düşürmek için aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara kulak verenler var. Allah kendilerine yazık edenleri bilir (47). And olsun ki, daha önce de fitne koparmak istemişlerdi. Sana karşı bir takım işler çeviriyorlardı, sonunda onlar istemedikleri halde hak ortaya çıktı, Allah'ın emri üstün geldi (48). Onlardan: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" diyen vardır. Bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdi. Cehennem, inkâr edenleri şüphesiz kuşatacaktır (49). Sana bir iyilik gelince onların fenasına gider; bir kötülük gelse, "Biz önceden ihtiyatlı davrandık" derler, sevinerek dönüp giderler (50). De ki: "Allah'ın bize yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim Mevlamızdır, inananlar Allah'a güvensin (51)." De ki: "Bize iki iyiden, gazilik ve şehitlikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oysa biz Allah'ın kendi katından veya elimizle, sizi bir azaba uğratmasını bekliyoruz. Bekleyiniz, doğrusu biz de sizinle birlikte beklemekteyiz (52)." De ki: "İstekli yahut isteksiz olarak verin, nasıl olsa kabul edilmeyecektir. Siz şüphesiz fasık bir topluluksunuz (53)." Verdiklerinin kabul olunmasına engel olan, Allah'ı ve Peygamberini inkâr etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri, istemeye istemeye vermeleridir (54). Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azabetmek ve canlarının inkârcı olarak çıkmasını ister (55). Sizden olmadıkları halde, sizinle beraber olduklarına Allah'a yemin ederler. Oysa onlar korkak bir topluluktur (56). Bir sığınak veya mağara yahut girecek bir yer bulmuş olsalardı, çarçabuk oraya yönelirlerdi (Tevbe38-57). Geri kalan kadınlarla beraber bulunmaya razı oldular. Kalbleri kapanmıştır, bu yüzden anlamazlar (87). Ama Peygamber ve onunla beraber bulunan müminler, mallariyle ve canlariyle savaştılar. İşte iyilikler onlaradır, saadete erişenler de onlardır(88). Allah onlara temelli 286 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük kurtuluş budur (89). Bedevilerden, izin almak üzere, özür beyan eden kimseler geldiler. Allah'a ve Peygamberine yalan söyleyenler ise, özür bile beyan etmeksizin geri kaldılar. Onlardan kâfir olanlar can yakıcı azaba uğrayacaktır (90). Güçsüzlere, hastalara ve sarfedecek bir şeyi bulunmayanlara, Allah ve Peygamberine bağlı kaldıkları müddetçe sorumluluk yoktur. İyi davrananlara sorumluluk olmaz. Allah bağışlayandır, merhamet edendir (91). Binek vermen için sana geldiklerinde, "Size binek bulamıyorum" dediğin zaman, sarfedecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek geri dönenlere de sorumluluk yoktur (92). Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyen, geride kalan kadınlarla bulunmaya razı olanlara ve Allah kalblerini mühürlemiş olduğu için bilmeyenleredir (93). Savaştan döndüğünüzde size özür beyan ederler. Onlara de ki: "özür beyan etmeyin, size inanmayacağız, Allah haberlerinizi bize bildirmiştir. Allah da, Peygamberi de işleyeceklerinizi görecektir. Sonunda, görülmeyeni ve görüneni bilen Allah'a geri çevrileceksiniz. O, işlediklerinizi size haber verecektir (94)." Döndüğünüzde kendilerine çıkışmamanız için, Allah'a yemin edeceklerdir. Siz onlardan yüz çevirin; çünkü pistirler. Yaptıklarının karşılığı olarak varacakları yer cehennemdir (95). Kendilerinden hoşnut olasınız diye, size and verirler. Siz onlardan hoşnut olsanız bile, Allah, yoldan çıkmış kimselerden razı olmaz (Tevbe 87-96). Savaştan geri kalanların bir kısmı da, suçlarını itiraf ettiler. Onlar iyi işi kötüyle karıştırmışlardı. Allah'ın onların tevbesini kabul etmesi umulur; çünkü O bağışlayandır, merhamet edendir(102). Mallarının bir kısmını, kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al, onlara dua et; senin duan onlar için bir güvendir. Allah işitir ve bilir(103). Allah'ın, kullarının tevbesini kabul ettiğini, sadakalar aldığını, Allah'ın tevbeleri kabul ve merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı?(Tevbe 102-104). Biraz Düşünelim: Bir yıl önce Mu’te askeri seferi olmuştu. 3000 kişi civarındaki Müslüman ordusu belki de beklemediği şekilde Gassanilerin arkasında Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 287 Bizans ordusuyla karşılaşmıştı. Aynı anda savaşmasalar bile yaklaşık 100.000 kişilik bir Bizans ordu gücü karşılarındaydı. Müslümanlar çarpışarak çekilmeyi Allah’ın izniyle başarmışlardı. Bizans yönetimi olayı büyütmemiş ve ordusunu Antakya taraflarına geri çekti. Ancak Bizans’a verilmek istenen tehdit yeterli verilememişti. Buralar bizden sorulur. Sen ve sana bağlı güçler buralarda istediği gibi at oynatamaz ve Müslümanlara zarar veremez, halkın Müslümanlaşmasına engel olamaz yaklaşımı iletilememişti. Bir yıl sonra önceden nereye savaşa çıkılacağı haber verilerek 30.000 kişilik bir ordu hazırlanmıştı. Bu hazırlık süresini ve ordunun hareket ettiğini Bizans yönetimi haber almıştır. Müslümanların tadına az sayıda bile olsalar önceki yıl bakan Bizans yönetimi 30.000 kişilik bir orduyla ciddiyetle savaşmayı göze alamamış olabilir. Zaten verilmek istenen de buydu diyebiliriz. Müslüman ordusu biz buradayız demiş, çevre kabilelerle anlaşmalar yapmış ve 20 gün kadar bölgede beklemiştir. Bu süre içinde Bizans ordusu Müslümanlarla savaşmak istese Adana taraflarından geri döner ve savaşırlardı. Tebük seferi amacına ulaşmış ve bir yıl önceki çekilmenin cevabı verilmiştir. Müslümanlar biz güçlüyüz ve bizim isteklerimizi dikkate alacaksınız söylemini bölgeye iletmiştir. Bu cevabı veremeselerdi belki de bölgeden Müslümanlara saldırılar daha fazla olacak, bölge kabileleri birleşik güç halinde Müslümanlara saldırabileceklerdi. Aynı zamanda Suriye ve Filistin bölgesi Müslümanların iktisadi çıkarları ve kervanları açısından önemlidir. Gücü olmayan bir Müslüman devletinin vatandaşları olarak yeterli güvenlikte ticaret yapamayacaklardı. Yine bir yıl önce Müslümanlar Bizanslılarla karşı karşıya kalmasalardı Bizanslılar Müslümanlardan korkmayacak ve geri çekilmeyebilecektir. İranlılara yenmiş bir gurur içindeyken Müslümanlarla savaşa girmeyi onur meselesi yapabilecekler, cesaretli olacaklardı. Bu da gereksiz bir ızdırap ve kayıp demektir. Rasulullah askeri seferlerinde olabildiğince savaşmadan hedefe ulaşmayı öncelemektedir. Savaşmayı istememek karşının isteklerine teslim olmak anlamında değildir. Bu açıdan baktığımızda Mu’te savaşı boşa gitmiş değildir. İki savaş birlikte Müslümanların Suriye, Filistin bölgelerine yönelik hedeflerini ortak geliştirmiştir. 288 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Taif’liler İslam’ı Kabul Etmek İçin Heyet Gönderdi Tebük seferinden sonra Ramazan ayında Taif’te oturan Sakifliler 6 kişilik bir heyeti Rasulullah’a gönderdiler. Heyet Nebevi mescidde kurulan bir çadıra alındılar. Böylece Müslümanların yaşayışını görmeleri sağlandı. Mescidin içinde çadır kurulmasının nedeni mescidin üstünün açık olması, aşırı güneş altında kalması ve bu nedenle gölgesiz yerde gündüzün uzun süre kalınamamasıdır diyebiliriz. Heyet üyeleri İslam’ı kabul etmeleri gerektiğini anladılar. Ancak kabilelerinin İslam’ı kabul etmeyeceğini düşünüyor olsalar gerek, İslam’ı kabul etmek için bir takım şartlar ileri sürmeye başladılar. Namaz kılmamak istediler. Rasulullah kabul etmedi ve: “Namazı olmayan bir dinin hiçbir kıymeti kalmaz” dediği rivayet edilmektedir. Putları Lat’a üç yıl daha tapınmaya devam etmelerine izin verilmesini istediler. Rasulullah hayır dedi. Sonra bir yıl dediler. Rasulullah yine kabul etmedi, bir ay dediler. Rasulullah hiçbir şekilde kabul etmedi. Bunun üzerine Lat’ı kendilerinin yıkmasını istenmemesini istediler. Rasulullah kabul etti ve başkasını Lat putunu yıkmak için görevlendirdi. Heyet zina, şarap ve faiz yasağını kabul etmek istemediler. Rasulullah yine hayır dedi. Cihada katılmak istemediklerini, öşür vermeyeceklerini ve kendilerinden olan valilerle idare edilmek istediklerini söylediler. Rasulullah bunları kabul etti. Heyet Müslüman oldu. Rasulullah Medine’de kaldıkları sürece istek ve sorularıyla İslam’ı daha çok öğrenen gençlerinden olan Osman b. As’ı onlara başkan olarak görevlendirdi. Rasulullah Sakiflilere bir mektup yazarak heyeti Taif’e gönderdi. Heyet Taif’e varınca mektubu bir müddet gizlediler. Halka İslam’ı anlattılar. Halk Müslüman olmaya başlayınca mektubu haber verdiler (Şulul, s:620). Faiz yasağından sonra Mekkeli Beni Mugire, Sakifli Beni Amir b. Ümeyye’ye olan faiz borcunu ödemedi. Düşmanlık başladı. Mekke valisi bırakılan Attab b. Esid durumu Rasulullah’a bildirdi. Rasulullah bakara 275-79 ayetlerini yazdığı bir mektubu gönderdi. “Onlar buna razı olmazlarsa onlara savaş” diye yazdı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 289 Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Zaten alışveriş de faiz gibidir" demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır (275). Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah pek nankör olan hiçbir günahkârı sevmez (276). İnanıp yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekât verenlerin Rab'leri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir (277). Ey İnananlar! Allah'tan sakının, inanmışsanız, faizden arta kalmış hesabdan vazgeçin (278). Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz (Bakara 275-279). Yemen Bölgesinin Müslüman Devleti’ne Katılması Tebük seferinden sonra Ramazan ayında Yemen bölgesinden gelen heyetler de Müslüman olmayı kabul ettiler. Onlara Muaz b. Cebel başkanlığında bir heyeti eğitici olarak gönderdi. Rasulullah’ın Sabırlı Siyaseti Başarılı Oldu, Abdullah B. Übey Müslümanları Bölemeden Öldü Abdullah b. Übey Müslümanların Tebük’ten döndükten sonraki günlerde hastalandı. Yaklaşık 20 gün hastalık çekti ve Hicri 9 yılda Zilkade ayında (Şubat 631) öldü. Ölümü iyice yaklaşınca Rasulullah: “Seni helak eden Yahudilere sevgin oldu. Yahudilerle dostluğunu engellemek istedim ama dinlemedin” dedi. Abdullah: “Ya Rasulullah! Vakit kınama zamanı değil. Ölmek üzereyim. Cenazemin yıkanışında bulun, gömleğini bana giydir, namazımı kıldır ve bağışlanmam için af dile” dedi. Vasiyetini oğluna da anlattı. Vefat edince oğlu Rasulullah’a gelerek vasiyetten bahsetti. Rasulullah gömleğini verdi ve kefenlenirken cesedine sardılar. Cenaze hazırlanınca Rasulullah geldi ve namazını 290 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kıldırmaya geçti. Ömer Tevbe 80 ayetini kast ederek onun münafık olduğunu ve namazını kılmaması gerektiğini söyledi. Rasulullah ona gülümsedi ve: “Ayette iki tercih içinde bırakıldım, ben bunu tercih ettim” dedi. Rasulullah’ın Abdullah’ın cenazesinde yaptıkları onun taraftarlarının sevgisini kazandırdı ve münafıkların gücü kırıldı. Tebük seferine çıkılırken Müslümanlardan infak etmeleri istenmişti. Birisi ücretli olarak kuyudan su çekerek kazandığı az sayıdaki hurmayı infak için getirmişti. Bununla münafıklar alay etmişlerdi. Sadaka vermekte gönülden davranan müminlere dil uzatan ve ancak ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere bu davranışlarının cezasını Allah verir; onlara can yakıcı azab vardır(79). Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, Allah'ı ve Peygamberini inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fasık topluluğu doğru yola eriştirmez(Tevbe 79,80). Tebük seferine çıkmayan münafıkları Allah kınadı ve cenaze namazlarının Rasulullah’ın kılmamasını istedi. Münafık başı Abdullah b. Übey de öldükten sonra bu ayetler münafıkları toplum gözünde iyice değersiz ve güçsüz hale getirdi. Allah seni geri döndürüp, onlardan bir toplulukla karşılaştırdığı zaman, senden savaşa çıkmak için izin isterlerse de ki: "Benimle asla çıkamayacaksınız, benim yanımda hiçbir düşmanla savaşmıyacaksınız; çünkü baştan, oturup kalmaya razı oldunuz. Artık geri kalanlarla beraber oturun(83)." Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkâr ettiler, fasık olarak öldüler(84). Malları ve çocukları seni hayrete düşürmesin; Allah bunlarla onlara dünyada azabetmek ve canlarının inkârcı olarak çıkmasını ister (Tevbe 83-85). İslam’dan önce Abdullah b. Übey Medine’de güçlü olan iki büyük kabileden Hazrec kabilesinin reisiydi. Rasulullah hicret etmeden önce Medine’nin idaresinin kendisine verilmesi ağırlık kazanmıştı. Taç giyme hazırlıkları başlamıştı. Rasulullah hicret edince Abdullah b. Übey’e rağbet bitti. Bedir savaşına kadar Müslüman olmadı. Bedir savaşından Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 291 sonra müşrik yandaşlarıyla birlikte İslam’ı kabul etti. Ama içindeki nifak devam etti. Rasulullah’a ve İslam’a düşmanlığını gizli ve açık olarak sürdürdü ama Müslümanlar arasında bulunmaya devam etti. O müslümanım dediği sürece Rasulullah onu Müslüman kabul etti ve öyle davrandı. Abdullah B. Übey’in Müslümanlara Zarar Vermek İçin Yaptığı Bazı Davranışlar: Uhud savaşına Müslümanlar 1000 kişi olarak çıktılar ama yolda Abdullah b. Übey 310 kişiyi alarak geri döndü. Rasulullah herhangi bir şey yapmadı. Uhud savaşından sonra Rasulullah Nadir oğullarının hainliğine karşılık verirken Abdullah b. Übey adamları kanalıyla onlara: “Sakın mallarınızı ve yurdunuzu bırakıp gitmeyin. Benim yanımdakilerden, kavmimden ve diğer Araplardan 2000 kişi kalenize gelerek son nefesine kadar sizi savunacaklar. Kurayza oğulları ve Gatafanlar da sizi yalnız bırakmayacak” diye düşmanın direnmesini artırdı. Mustalık oğullarına yapılan sefer sırasında muhacir ve ensardan iki işçi arasında çıkan kavgayı bahane ederek muhacir ve ensarı birbirine düşürmeye çalıştı. Medine’ye dönünce şerefli olanın yani kendi kavminin diğerini, yani muhaciri ve Rasulullah’ı Medine’den çıkaracağını söyledi. Hendek savaşında evlerine dönmek isteyen münafıklarla birlikte hareket etti. Tebük seferine çıkacak ordunun yanına gelerek: “Muhammed güç durumda. Şiddetli sıcaklarda uzaklarda Asfar oğullarıyla (Bizansla) çarpışmayı oyuncak sanıyor. Onun topluluğunu ikişerli bağlanmış esirler olarak görür gibiyim” gibi sözlerle Müslümanların morallerini bozmaya ve Rasulullah’a itaat etmemeye karşı elinden geleni yaptı. Oğlu iyi bir müslümandı. Abdullah b. Übey öleceği zaman oğlu Rasulullah’tan babası için dua etmesini ve bağışlanma istemesini istedi. Rasulullah kabul etti. Tevbe 80 ayet ile yapılan Allah tarafından fayda- 292 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak sızlığı bildirildi. Ölünce Rasulullah elbisesini onun cesedine giydirip kabre koydu. Bunun üzerine de Tevbe 84 inzal oldu. Rasulullah bir daha münafıkların kabirlerinin başında bulunmadı, cenaze namazlarına katılmadı. Abdullah b. Übey için yaptıkları nedeniyle Hazrec kabilesinden 1000 kişinin daha Müslüman olduğu rivayet edilmektedir. (M. Asım Köksal, 16/417) Hac Müşriklerden Temizlendi Ali İmran 97 ayeti inzal olunca Rasulullah Allah’ın haccı Müslümanlara farz kıldığını bildirdi. Hicri 9. yıldaki hacca başkan olarak Ebu Bekir’i gönderdi. Medine’den 300 kadar Müslüman hacca gitti. Rasulullah 20 kadar işaretli deveyi kurban edilsin diye onlarla birlikte Mekke’ye gönderdi. Doğrusu insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de, dünyalar için mübarek ve doğru yol gösteren Kâbe'dir (96). Orada apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, güvenlik içinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah için Kâbe'yi haccetmesi gereklidir. Kim inkâr ederse, bilsin ki; doğrusu Allah âlemlerden müstağnidir (Ali İmran 96,97). Ebu Bekir ayrıldıktan sonra Tevbe suresinin ilk 9 ayeti inzal oldu. Başka görüşe göre ilk 28 ayeti inzal olmuştur. Tevbe suresinde indirilen hükümleri hactaki insanlara bildirmek üzere Ali’yi Ebu Bekir’in arkasından gönderdi. Ali ve yanında Ebu Hureyre ayetleri ve hükümlerini hacta insanlara bildirdi. Allah'tan ve Peygamberinden, kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklere ihtardır: Yeryüzünde dört ay daha dolaşabilirsiniz. Allah'ı aciz bırakamayacağınızı, Allah'ın inkârcıları rezil edeceğini bilin (1,2). Allah'ın ve Peygamberinin, ortak koşanlardan uzak olduğunu, büyük hac günü, Allah ve peygamberi insanlara ilan eder. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlı olur, yüz çevirirseniz, bilin ki siz Allah'ı aciz bırakamazsınız. İnkâr edenlere can yakıcı azabı müjdele (3). Yalnız, andlaşma hükümlerinde size karşı bir eksiklik yapmayan ve Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 293 aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle yaptığınız andlaşmaya sonuna kadar riayet edin. Allah sakınanları sever(4). Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse yollarını serbest bırakın. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder (5). Puta tapanlardan biri sana sığınırsa, onu güvene al; ta ki Allah'ın sözünü dinlesin. Sonra onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur (6). Mescidi Haram'ın yanında andlaştıklarınızın dışında, puta tapanların Allah katında ve Peygamberi önünde nasıl bir andlaşmaları olabilir. Size doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın. Allah, sözleşmelerini bozmaktan sakınanları sever (7). Nasıl olabilir ki, size üstün gelselerdi ne bir yakınlık, ne de bir ahd gözetirlerdi. Kalpleriyle istemezlerken sizi ağızlarıyla hoşnut etmeye uğraşırlar; çokları fasıktırlar (8). Allah'ın ayetlerini az bir değere değişip, O'nun yolundan alıkoydular. Onların işledikleri gerçekten ne kötüdür! (9). Onlar hiçbir müminin yakınlık veya ahdini gözetmezler. İşte aşırı gidenler bunlardır (10). Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, sizin din kardeşiniz olurlar. Bilen kimseler için ayetleri uzun uzadıya açıklıyoruz (11).Eğer andlaşmalarından sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatırlarsa, inkârda önde gidenlerle savaşın, çünkü onların yeminleri sayılmaz, belki vazgeçerler (Tevbe 1-12). Ey inananlar! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeple, bu yıllardan sonra Mescidi Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir. Allah şüphesiz bilendir, hakimdir (Tevbe 28). Tevbe suresinde 1-5 ayetleriyle şunlar ilan edilmişti: Cennete ancak mümin olanlar girecektir. Artık hiçbir müşrik Kâbe’ye hac için gelemeyecektir. Beytullah çıplak tavaf edilmeyecektir. Süreli anlaşması olanlar anlaşmaları bitinceye kadar, anlaşması olmayanlar veya süresiz anlaşmalılar ise 4 aya kadar hac bölgesinde izinli olabilecekler. Bir müşrik Müslümanların himayesine girecek olursa ona İslam anlatılacak ve ülkesine kadar güvenlik içinde gidebilecekti (Buhari, hac 67). Ali ve Ebu Hureyre bu ölçüleri hacıların olduğu her yerde halka ilan ediyordu. 294 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Anlaşması ve süresi biten müşriklerle artık yeni anlaşma yapılmayacaktır. ehl-i kitab bunun dışındaydı. Müşrik olarak hacca gelenler kısa süre sonra Müslüman olduklarını ilan etmişler ve bu sure nedeniyle önemli bir çatışma olmamıştır. Mekke dışından gelen müşrikler Kâbe’yi tavaf ettikleri elbiseleriyle suç işlemeyi günah sayarlardı. Bu nedenle tavaf sırasında üzerlerinde olan elbiselerini tavaftan sonra atarlardı. İkinci elbiseleri olmadığından ve mevcut elbiseyi atmak istemediklerinden tavafı ya çıplak olarak yaparlar ya da Mekkelilerden aldıkları elbiseyle tavaf yaparlardı. Mekkeli müşrikler de elbise sattıkları veya kiraladıkları için bu inanışı teşvik etmiş olabilirler. İslam bu batıl inanışı, âdeti kaldırdı. Necranlı Hristiyan Heyet Geldi (Hicri 9. Yılın Sonları) Mekke’nin Müslümanların yönetimine geçmesi sonrasında yakın ve uzak kabilelerlerden birçok heyet Medine’ye gelerek Müslüman olduklarını veya Müslüman Devleti’ne vergi vererek Müslüman Devleti yönetimine katılmak istediklerini bildirmişlerdir. Yemen taraflarında Necran bölgesi vardır. 523 yılında Yahudi Himyer hükümdarı Zu Nuvas iktidarı ele geçirdi ve hristiyanları Yahudi olmaya zorladı. Olmayanların bir kısmını ateş dolu çukurlara attırdı. Bu durum Kuran’da Buruc 4-9 ayetlerinde haber verilmektedir. 525 de Habeş Necaşisi Bizansın yardımıyla Zu Nuvas’ı devirdi ve bölge Bizansa bağlı hale geldi. Daha önce öldürülen Haris b. Ka’b aziz ilan edildi ve onun adına yapılan Necran kilisesi kutsal kabul edildi. Bu kilise artık bir hristiyan hac yeri haline geldi. Nitekim bu etkiyi artırmak için Ebrehe komutasında Kâbe’ye fillerle saldırmak istediler. Rasulullah onlara mektup gönderdi. Mektupta: “Allah’ın Rasulü Muhammed’den Necran keşislerine. İbrahim, İshak ve Yakub’un ilahının adıyla. Sizi yaratılmışlara tapmak yerine Allah’a ibadet etmeye çağırıyorum. Sizi yaratılmışlarla olan ittifakınız yerine Allah’la ittifak etmeye çağırıyorum. Eğer bunu kabul etmezseniz cizye vereceksiniz, cizyeyi de ret ederseniz sizinle savaşırız” diye yazdığı rivayet edilmektedir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 295 Bunun üzerine içlerinde ileri gelenlerden 14 kişinin de olduğu 60 kadar kişilik bir heyet Medine’ye geldiler. Geldiklerinde Müslümanlar ikindi namazını yeni kılmışlardı. Hristiyanlar da ikindi vakti ibadet ederlerdi. Mescidde doğuya dönerek ibadetlerini yapmak istediler. Sahabe karşı çıktı ama Rasulullah izin verdi. Rasulullah ile heyet arasında uzun dönemli görüşmeler oldu. Bu süre içinde onların itirazlarına cevap olarak Ali İmran suresindeki cevaplar verildi. Müslüman olmayı kabul etmediler. Bunun üzerine Ali İmran 59-61. ayet inzal olarak kim yalancıysa Allah’ın laneti ona olmak üzere lanetleşme istendi. Buna da yanaşmadılar. Cizye vererek Müslümanların himayesine girme anlaşması yaptılar. Sonuçta tüm Arabistan yarımadası Müslüman Devleti’nin yönetiminde birleşmiştir. 296 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 10 HİCRİ 10. YIL Heyetlerin gelmesi ve askeri akınların yapılması devam etti. Bu yılın en önemli iki olayı Kuran’ın Ramazan ayında Rasulullah tarafından Cebrail’e tam olarak okunmasının iki defa olması ve Rasulullah’ın veda haccıdır. Rasulullah Halid b. Velid’i Necran’a, Ali’yi Yemen’e, Ebu Musa el Eşari ve Muaz b. Cebel’i Yemen’e tebliğci ve eğitimci olarak gönderdi. Rasulullah’ın Son Ramazanında Kuran’ı Cebrail’e 2 Defa Okuması Her Ramazan ayında geceleyin inzal olunan Kuran kesimi Cebrail’e Rasulullah tarafından okunurdu. Böylece tekrar edilmiş ve inzal edilenin tam olup olmadığı denetlenmiş olurdu. Hicri 10. yıldaki Ramazanda ise Cebrail iki defa okunmasını istemişti. Rasulullah bu durumu artık görevinin bitmek üzere olduğu şeklinde yorumlamıştı. Rasulullah bu durumu kızı Fatıma’ya bildirdi (Buhari, fezailil Kuran 7).(Buhari, menakib 61/25) Rasulullah Ramazan ayının son 10 gününde mescidde i’tikafa (kendini ibadete vermek, mescidi terk etmemek ve cinsel temastan uzak durmak şeklinde) girerdi. Hicri 10. yıldaki Ramazan’da ise 20 gün i’tikafa girdi. Ayşe valide: Rasulullah ramazanın son 10 gününde i’tikafa girerdi. O uygulamasını vefatına kadar devam ettirdi” dedi. (Buhari, i’tikaf 1). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 297 RASULLAH’IN HACCI Rasulullah Medine döneminde ilk defa hacca gidecekti. Gerekli hazırlıklar yapıldı. 26 Zilkade H 10 / 22 Şubat 632 cumartesi günü yola çıktı. 9 günlük yolculuktan sonra 4 Zilhicce Pazar günü Mekke’ye vardılar. Yola çıktığı gün öğleni Nebevi Mecsitte, ikindini Zülhüleyfe’de kıldı. Gece orada kaldı. Ertesi gün öğleden önce boyabdesti aldı ve ihrama girdi. 2 rekât namaz kıldı. Hac ve umreyi tek ihram giyişi içinde yapmaya niyet etti. Öğleni de yolcu olduğu için 2 rekât kıldı. Yanında kurbanlık için 100 deve vardı. Develerin kurban için ayrılan develer olduğunu göstermek için develere bir takım işaretler astı. Mekke’ye girmeden önceki gece Mekke yakınındaki Zi Tuva denilen yerde geceledi. 4 Zilhicce Pazar günü Mekke’ye ulaştı. Mekke’ye gelince Kâbe’yi gördüğünde: “Allahım selam sensin, selam sendendir. Rabbim bizi selametle yaşat. Allahım şu beyti daha da şereflendir. Azamet, yücelik ve heybetini artır” dedi. Hacerül Esved’i selamladı. Kâbe’yi tavaf etti (7 defa çevresinde döndü). İbrahim makamı denilen yerde 2 rekât namaz kıldı. Sonra Hacerül Esved’i tekrar selamladı. Safa tepesine gitti. Bakara 158 ayetini okudu. Sonra Safa ve Merve tepeleri arasında say yaptı (7 defa iki tepe arasında gidip geldi). Böylec umre kısmını tamamladı. Hac ve umreyi tek ihram giyişiyle (Kıran haccı) yapmaya niyet ettiği için ihramdan çıkmadı ve aynı ihramla haccını tamamladı. Kendisi kurban getirmemiş olsaydı umreden sonra ihramdan çıkmayı istediğini söyledi. Kurban getirmeyenlerin umre sonrası ihramlarından çıkmalarını ve hac gücü tekrar ihrama girmelerini emretti. Onlar da öyle yaptılar. Sadece umre yapanlar Say’dan sonra tıraş olarak ihramdan çıktılar. Kendisi tıraş olmadı ve ihramdan çıkmadı. Umre ve hac tek ihram giyilmesiyle yapılıyorsa Kıran haccı, ikisi aynı dönemde iki ayrı ihram giyilmesiyle yapılıyorsa temettü haccı ve sadece hac yapılıyor, umre yapılmıyorsa ifrad haccı adına almaktadır. Rasulullah’ın haccı kıran haccı olmasaydı tıraş olarak ihramdan çıkacaktı. Temettü haccına niyet edenler Say’dan sonra ihramdan çıktılar. 298 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Hac günü tekrar ihrama girdiler ve Mina’ya gittiler. Kimi telbiye söylüyor, kimi tekbir söylüyordu. Zilhicce’nin 8 i Perşembe günü tevriye günüydü (Arefe gününden bir önceki gün). Rasulullah Perşembe günü Mina’ya hareket etti. Öğlen, ikindin, akşam ve yatsı namazlarını Mina’da kıldı. Zilhicce’nin 9. Günü olan Cuma günü de sabah namazını da Mina’da kıldı, kuşluk vakti Arafat’a hareket etti. Müzdelife denilen bölgeden geçerek Arafat’a geldi. O gün arefe günüydü. Arafat’taki Nemire bölgesinde çadırda öğleden sonraya kadar kaldı. Sonra Arafat meydanının ortasına gitti. Cebeli Rahmet: Rahmet dağı denilen yere yakın Urane vadisi denilen bölgede halka hitap etti. Konuşmasını gür sesliler tekrar ederek uzakta olanlara duyurdu. Hacta yaklaşık 140.000 kişi vardı. Sonra ezan okuttu ve ayrı kametlerle öğlen ve ikindini arka arkaya kıldı. Sonra devesine bindi ve Rahmet dağı bölgesine geldi ve Kâbe’ye doğru dönerek dua etti. Burada Maide 3. ayeti inzal oldu. Burada güneş batıncaya kadar vakfeye devam etti. Güneş battıktan sonra devesine binerek Müzdelife denilen yere gitti. Müzdelife’de Akşamı 3 rekât ve yatsıyı 2 rekât olarak tek ezan ve iki kametle arkaya arkaya kıldı. Gece Müzdelife’de kaldı. Yattı. Sabah namazını kıldıktan sonra Meş’arı Haram bölgesine gitti. Orada kıbleye dönük vaziyette dua etti. Zikir sözleri söyledi. Hava aydınlanınca Mina üzerinden Akabe Cemresine gitti ve 7 küçük taş attı. Her taşı atarken tekbir getiriyordu. Sonra Mina’ya döndü. Halka beyaz katırının üzerinde konuşma yaptı. Sonra 63 deveyi kendisi kurban etti. Kalanları Ali kurban etti. Kurbanlar kesildikten sonra tıraş oldu ve ihramdan çıktı. Kurban etlerinden pişirildi ve yediler. Sonra Kâbe’ye gitti ve tavaf etti. Öğlen namazını Kâbe’de kıldı. Zemzem suyundan içti. Safa ve Merve arasında umresi sırasında say ettiği için tekrar say etmedi. Tekrar Mina’ya geldi. İkinci gün cemrelerin üçüne de tekbir edirerek 7 şer taş attı. Halka konuşma yaptı. Üçüncü gün de 3 cemreyi taşlama işini tamamladı. Bayramın 4. Günü 12 Zilhicce Pazartesi günü Mina’dan ayrıldı. Mina ile Kâbe arasındaki Ebtah denilen bölgede konakladı. Öğlen, ikindin, akşam ve yatsı namazlarını orada kıldı. Gece orada kaldı. 5. Gün Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 299 Kâbe’ye geldi ve tavaf yaptı. Bu veda tavafıydı. Mekke’den 14 Zilhicce Çarşamba günü ayrıldı. 29 Zilhicce H10/ 26 Mart 632 de Medine’ye geldi. Arafatta Rasulullah’ın Yaptığı Rivayet Edilen Dua: Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir, benzeri ve ortağı yoktur. Mülk onundur. Hamd O’na aittir. Hayır sadece O’ndandır. O diriltir ve O öldürür. O her şeye kadirdir. “Allah adaleti ayakta tutarak açıklamıştır ki kendisinden başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri bunu ikrar etmiştir. Mutlak güç ve hikmet sahibi olan Allah’tan başka ilah yoktur” (Ali İmran 18). Allahım ifade ettiğimiz şekilde ve ondan daha hayırlı şekilde Sana hamd olsun. Allahım, namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm sanadır. Allahım Mirasım sanadır. Allahım kabir azabından, kalbin vesvesesinden ve işlerin dağınıklığından sana sığınırım. Allahım, rüzgârın getirdiğinin şerrinden, gecede olanların şerrinden, gündüzde olanların şerrinden ve zamanın getirdiği felaketlerin şerrinden sana sığınırım. Allahım, beni işitiyorsun, görüyorsun, gizli ve açık her şeyimi biliyorsun. Hiçbir şeyim sana gizli kalmaz. Ben ümitsiz, fakir, yardıma muhtaç, sığınma dileyen, korku içinde günahını itiraf ve ikrar eden biriyim. Senden yoksulun dilenmesi gibi dilekte bulunuyorum. Sana zelil günahkârın yalvarışı gibi yalvarıyorum. Sana korku hisseden felaketzedenin duası gibi dua ediyorum. O ki sana boyun bükmüş, senin için gözyaşı dökmüş, bütün bedeni sana teslim olmuş ve senin için burnunu yere sürtmüştür. Allahım, rabbim, sana dua etmekte beni bedbaht kılma. Ey kendisinde dua edilenlerin en hayırlısı! Ey dualara karşılık verenlerin en hayırlısı! Bana karşı şefkatli ve merhametli ol” (Ebu Zehra 4/406; Şulul 663; Hanbeli, müsnet 1/166). Mina’da 12 Zilhicce’de Nasr suresi inzal olundu rivayeti vardır. 300 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah Veda Hutbesinde (Farklı Kaynaklardan Ortak Metin Oluşturulmuştur) Dedi Ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Sadece O’na hamd eder. O’ndan bağışlanma diler ve O’na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin günahlarından sadece O’na sığınırız. Allah’ın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur. Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. O biriciktir. Onun eşi ve ortağı yoktur. Ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. (Ey Allah’ın kulları! Sizlere Allah’tan korkup çekinmenizi tavsiye ederim. Sizi O’na itaat etmeye teşvik ederim, Sarıçam 390) Ey insanlar! Bilemiyorum belki de bu yerde, bu seneden sonra sizlerle bir daha görüşüp konuşamayacağım. Bu nedenle sözlerimi iyi dinleyin. Sözlerimi dinleyip anlayan kişiye Allah rahmet etsin. Umuyorum ki o kişi bu sözleri başkalarına da aktarır ve onlar da anlarlar. Ey insanlar! Bu gününüz (Arafat günü) haram olan (dokunulmazlığı olan) bir gündür. Bu ayınız haram olan bir aydır. Bu beldiniz haram olan bir beldedir. Ey insanlar Allah’a kavuşacağınız güne kadar birbirinizi öldürmeniz, mallarınızı haksız yere yemeniz, haysiyetinizi ve şerefinizi çiğnemeniz bu gününüz, ayınız ve beldeniz gibi haramdır (dokunulmazdır, yasaktır). Unutmayın ki kesinlikle Rabbinize kavuşacaksınız ve tüm işlerinizden hesaba çekileceksiniz. Kimin yanında sahibine vermediği bir emanet varsa sahibine versin. Ey insanlar! Cahiliye dönemine ait her şey (kötülük) ayaklarımın altındadır, geçerliliği yoktur. Cahiliyet dönemine ait tüm kan davaları kaldırılmıştır, geçersizdir. Kaldırdığım ilk kan davası da akrabam İlyas b. Rebia’nın kan davasıdır. (Kasıtlı olarak adam öldürmenin cezası kısastır, kasıt dışında öldürme olursa diyeti yüz devedir, daha fazlasını isteyen cahiliye adamıdır. Sarıçam). Cahiliye dönemine ait bütün faizler de kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz alacağı amcam Abbas’ınn faiz alacaklarıdır. Ancak anaparanız sizindir. Anaparanızdan fazlasını isteyerek borçlunuzu zulüm etmeyin, aşağısı alarak da kendinizi sıkıntıya sokmayın. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 301 (Cahiliye dönemine ait Mekke şehriyle ilgili görevler, Kâbe muhafızlığı ve hacılara su işleri dışında, kaldırılmıştır. Sarıçam, Hamidullah) Ey insanlar! İblis bu topraklarda kendisine tapınılmasından ümidini kesmiştir. Fakat siz ufak işlerde ona itaat edecek olursanız onu sevindirmiş olursunuz. Onu sevindirecek işleri yapmayın. Ey insanlar! Haram ayları bir yıl haram, bir yıl helal saymak (nesi yapmak) küfürde ileri gitmektir. (Allah’ın helalini haram, haramını helal yapmaktır. Sarıçam, Hamidullah). Zaman (aylar) Allah’ın gökleri ve yeri ilk yarattığı zamana (ilk ay dönemlerine) dönmüştür (Haram aylar tam yerlerindedir). Allah’ın katında ayların sayısı 12 dir. Bunların dördü haram aylardır. Haram ayların üçü birbirini izleyen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Diğeri ise Cemayizelahir ile Şaban ayı arasındaki Recep ayıdır. Ey insanlar! Eşlerinizin hakları konusunda Allah’tan korkun. Onlara iyi davranın. Siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Unutmayın ki onlarla evlenmeniz Allah’ın izni ve emri ile kendinize helal oldu. (Onlara Allah’ın adıyla ve helalinden yaklaşın. Sarıçam) Sizin onların üzerinde ve onların da sizin üzerinizde haklarınız vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, onların hiç kimseyi yatağınıza ve sizden izinsiz evlerinize almamalarıdır. Eğer serkeşlik ederlerse Allah onları yatakta yalnız bırakmanıza izin vermiştir. Serkeş olmadıkları sürece onlara güzel davranın. Onların sizin üzerinizdeki hakları ise yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Ey insanlar! Size tebliğ ettiğim sözlerimi tutun ve unutmayın. Size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sımsıkı sarılırsanız hiçbir zaman sapmazsınız. O Allah’ın kitabıdır (ve nebisinin Sünnet’idir. Hamidullah 276). Ey insanlar! Sözlerimi dinleyin ve itaat edin. Unutmayın ki Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Bütün Müslümanlar birbirinin kardeşidir. Gönülden vermediği sürece kişinin malı başkasına helal olmaz. Zorla alarak kendinize zulüm etmeyin. Benden sonra sakın cahiliye amellerine dönerek birbiriniz öldürmeyin. 302 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ey insanlar! Hepinizin Rabbi birdir. Babası birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem de topraktandır. Allah katında en şerefliniz Allah’tan en çok çekinenizdir. Muttaki olanlar (Allah’tan en çok çekinenler) Allah’ın emir ve yasaklarına itaatte en dikkatli olanınızdır. Arap’ın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva üstünlüğüdür. (Burada bulunanlar bulunmayanlara sözlerimi iletsinler. Sarıçam, Hamidullah) Ey insanlar! Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Bu nedenle varise mirastan vasiyet etmeye gerek yoktur. (Başkasına yapılacak vasiyet, mirasın üçte birinden fazla olamaz. Sarıçam). (Çocuk yatağında doğana nispet edilir. Sarıçam). Kendisini babasından başkasının çocuğu olarak nisbet eden kimseye (veya başkasına mensup olduğunu iddia ederse, Hamidullah) Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti olsun. (Böyle kimsenin nafile ve farz ibadetleri kabul olunmayacaktır, Hamidullah). Ey insanlar! Yanınızda köle olanlara karşı iyi davranın. Onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin. Onlara azab olan sıkıntı vermeyin, işkence etmeyin. Sizlere yönetici tayin edilen kimselere o bir köle bile olsa, Allah’ın kitabına uygun olduğu takdirde itaat edin. Ey insanlar! Size ben sorulacağım. Allah’ın için söyleyin! Görevimi yaptım mı? Tebliğimi yaptım mı? (Evet, sesleri yükseldi). Şahit ol Allahım! (üç defa). Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun”. (Buti s: 480;Sarıçam 390; Hamidullah 1/273;Vatandaş 550) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 303 BÖLÜM 11 HİCRİ 11. YIL Heyetlerin gelmesi ve Müslümanlara düşmanlık etmek isteyenlere yönelik askeri akınlar devam etti. Suriye’ye Ordu Hazırlandı Rasulullah hac dönüşü Muharrem ve Safer aylarında Medine’de kaldı. Romalılar Müslümanlardan yana olan Maan/Amman valisini öldürmüşlerdi. Rasulullah Suriye yönüne gidecek bir ordunun hazırlanmasını istedi. Ordu Muharrem ayında hazırlanmaya başlandı. Safer ayının sonunda hazırdı. Aynı zamanda Rasulullah’ın hastalığı başladı. Ordu komutanlığına Üsame b. Zeyd b. Harise’yi getirdi. Filistinde Belka ve Darum sınırlarına kadar orduyla gitmesini emretti. Bu bölgeler Amman bölgesinden daha kuzeyde bölgelerdi ve Bizans yönetimindeydi. Böylece o bölgedeki Araplara güvence vermek ve Bizans’a korku salmak istiyordu. Üsame yaklaşık 20 yaşındaydı. Safer ayının sonunda Üsame’ye sancak verdi. Bazıları Üsame genç diye itiraz etti ama Rasulullah onlara karşı ikna edici konuşma yaptı. Ordu Saferden sonraki Rebiüevvel ayının 11 rinde harekete geçmek üzereydi Rasulullah’ın hastalığnın arttığı haberi geldi ve ordu bekledi. 12 Rebiüevvel pazartesi Rasulullah veda etti. Rasulullah’ın vedasından sonra Müslüman Devlet Başkanı olan Ebu Bekir Üsame ordusunu tekrar düzenleyip 1 Rebiülahir hicri 11 (26 Haziran 632) tarihinde Rasulullah’ın verdiği göreve gönderdi. Ordu Mute bölgesine kadar geldi. Daha önceki Mute seferinde Müslümanlara karşı savaşan Müslüman olmayan Kahtanı Kuda’a kabilelerine baskın yaptılar. Onları yendiler 304 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ve fazla beklemeden Medine’ye geri döndüler. Sefer 1-2 ay sürmüştür. Seferle Rasulullah’ın vefatı sonrası İslam’dan uzaklaşmak isteyenlere gözdağı verildi. Müslüman Devleti’nin Bizans sınırında biz varız, buradayız denildi ve sınır boylarındaki kabilelerin başkaldırması önlenmiş oldu. Rasulullah Nebevi Mescidin Yanındaki Baki Mezarlığını Ziyaret Etti. Safer ayının sonunda gece Baki mezarlığına gitti. Yanında azatlısı Ebu Muveyhibe vardı. Ayşe valide: Rasulullah kabirdekilere şöyle hitap etti: “Selam size ey müminler diyarı. Sizler bizden önce gittiniz. Allah size ve bize vaat edilenleri yerine getirdi. İnşaAllah biz de size katılacağız. Allahım onların ecirlerinden bizi mahrum etme. Onlardan sonra bizleri fitnelere uğratma”. (Şulul, 674). Kabri ziyaret ettiği gecenin sabahında baş ağrıları başladı. Sonra yüksek ateş nöbeti oldu. Rasulullah Uhud Şehitlerini Ziyaret Etti. Rasulullah Uhud şehitlerini ziyaret etti ve onlara dua etti. Sonra Nebevi Mescide geldi. Minbere çıktı ve insanlara konuşma yaptı. Rasulullah:“Ben sizin önünüzden gideceğim ve size tanıklık yapacağım. Sizinle buluşma yerimiz Havuzdur. Ben şuan onu görüyorum. Benden sonra şirke düşeceğinizden korkmam. Sizin dünyaya kapılıp onun için birbirinizle mücadele etmenizden korkarım” dedi. RASULULLAH (s.a.v) VEDA ETTİ Safer ayının sonunda Rasulullah’ın hastalığı başladı. 12 Rebiuevvel Pazartesi vefat etti. Hastalığı baş ağrısı şeklinde başladı. Daha sonra ateşi yükseldi. 29 Safer H 11/ 27 Mayıs 632 Çarşamba günü hastalığı başladı. Bu arada Bizans’a karşı sefer için Usame b Zeyd komutasında ordunun hazırlıkları tamamlandı. Usame 20 yaş civarındaydı. Babası Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 305 Zeyd Bizansla yapılan Mute savaşında şehit olmuştu. Rasulullah düşmanla karşılaşmayı istememelerini, çocukları ve kadınları öldürmemeleri, verdikleri sözden dönmemeleri ve birbiriyle çekişmemelerini tavsiye etti. Hastalığı artınca diğer hanımlarından izin istedi ve kendisi Ayşe validenin odasına götürüldü. Ayşe’nin evine götürülürken başı sarılıydı ve ayakları yerde sürünüyordu. Fadl b. Abbas ve Ali iki koltuğunun altından tutuyorlardı. Mescidde namaz kıldıramayacak hale gelince Ebu Bekir’in cemaate namazı kıldırmasını istedi. Ayşe: “Ebu Bekir yufka yüreklidir, namaz kıldırırken ağlar, Rasulullah’ın makamına dayanamaz, Ömer kıldırsın” diyerek itiraz etmek istedi. Ebu Bekir’i burada hazır bulamadık dediler. Ama Rasulullah Ebu Bekir’in namaz kıldırması için ısrar etti. Onların itirazlarına kızdı. Rasulullah: “Kulu ki Allah onu dünya ve kendine kavuşma arasında bir seçim yapması için özgür bıraktı. Kul Alla’a kavuşmayı tercih etti” dedi. Bu artık vefat etmesinin yakın olduğunun dolaylı ifadesiydi. Biraz Düşünelim: Kendisinden sonra devlet başkanının nasıl seçileceğini ve kimin olacağını ifade etmedi. Ama Ebu Bekir’i Nebevi mescidde namaza imam olarak görevlendirmesinin önemi sonradan anlaşılmaktadır. Ebu Bekir’in başkanlık seçiminde gösterdiği dirayet sorunun çözülmesini sağlamıştır. Devletin şekli ve devlet başkanının nasıl ve kimler tarafından belirleneceğine dair açık bir emri olmamıştır. Bu iş Müslümanların şartlara bağlı istişari bir işi olarak Müslümanlara bırakılmıştır. Rasulullah (sav) diğer insanlar gibi bir insandı. Diğer insanlar gibi ölecekti. Bedeni ölüme hazırlanacaktı. Rasulullahtı, Allah’ın sevgili kuluydu ama o da diğer insanlara gibi ölecekti. Baş ağrısı, ateş ve bedenin güçsüz düşmesi içindeydi. Zaman zaman olağandışı olaylar yaşasa da o bir insandı, bir insan olarak yaşamıştı ve bir insan olarak ölecekti. Allah’ın sevdiği ve rasullük verdiği, başarı verdiği, adını kıyamete kadar 306 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak insanlar arasında üstün tuttuğu bir insandı ama o sonuçta bir insandı. İnsanlara Kuran’ın nasıl anlaşılıp yaşanabileceğini gösteren bir örnek olması da bir insan olmasıyla mümkündü. Kuran olağandışı yaratılmışlara değil, insanlara gönderilmişti. Kuran’ı bir insan, insanların önünde uygulayarak, anlatarak insanlara gerçek olarak öğretebilir, kavratabilirdi. Ayşe validenin dediği gibi onun yaşantısı, onun ahlakı Kuran’dı, Kuran’ın uygulanmasıydı. Rasulullah’ın Vefat Etmeden Önceki Son Halleri Fadl b. Abbas’tan rivayet edildi: Rasulullah hastalığının arttığı günlerde “Başımı bağlayın, belki mescide çıkarım” dedi. Başını sargıyla bağladım. İki kişiye yaslanarak mescide çıktı. “Ey Fadl insanlara seslen buraya gelsinler” dedi. Minbere çıkıp oturdu ve insanlara:“Ey insanlar! Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a hamd ederim. Artık aranızdan ayrılma vaktim yaklaştı. Ben de ancak bir beşerim. Ben kimin sırtına kamçı vurmuşsam işte sırtım, gelip sırtıma vursun, misilleme yapsın. Ben kimin malını almışsam işte malım, gelip alsın. Ben kimin ırzına küfretmişsem işte ırzım gelip misilleme yapsın. Hiç kimse Rasulullah’ın kınamasından, kin beslemesinden korktuğum için misilleme yapmadım demesin. Bilesiniz kınamak, kin beslemek benim huyumdan değildir. Sizin aranızda en çok sevdiğim kişi varsa benden gelip hakkını alandır veya bana hakkını helal edendir. Gönül rahatlığıyla O’nun huzuruna gitmek istiyorum” dedi. Sonra minberden indi ve öğle namazını kıldırdı (Şulul, 680). Veda ettiği pazartesi günü halk Ebu Bekir’in arkasında namaz kılıyordu. Ayşe validenin mescide açılan kapısının perdesi açıldı. Rasulullah göründü. Cemaate bakarak gülümsedi. Ebu Bekir kenara çekilmek istedi. Eliyle yerinde kalmasını işaret etti. Sonra geri döndü ve perdeyi kapattı. Bu sahabesine son bakışı oldu. O gün kuşluk vakti kızı Fatma’yı çağırttı. Ona bir şey söyledi ve Fatma ağlamaya başladı. Sonra bir şey daha söyledi ve Fatma gülümsemeye başladı. Ayşe durumu Fatmaya sordu ve Fatma: “ Rasulullah bu hastalığı nedeniyle ruhunun alınacağını söyledi, ağladım. Sonra Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 307 kendisine ilk kavuşanın ben olacağımı söyledi, güldüm” dedi (Buhari, 2/64). Torunlarını çağırttı ve onları öptü. Hanımlarına ve Müslümanlara tavsiyelerde bulundu. Müslümanlara: “Namaza ve emriniz altındakilere ve hanımlarınızın hukukuna riayet edin” diye defalarca söyledi. Rasulullah: “Kendilerine nimet verdiğin nebiler, sıdıklar, şehitler ve Salihlerle beraber.. Allahım.. Bana mağfiret et. Bana rahmet et. Beni Refiki A’la’ya (Yüce Dosta) kavuştur” dedi. Son kelimeyi 3 defa söyledi. Rasulullah Ayşe validenin evinde ve onun kucağına uzanmış vaziyetteydi. Veda etmeden önceki Perşembe günü hastalığı iyice arttı. Veda ettiği pazartesi günü bir ara düzelir gibi oldu. Bu vakit Ebu Bekir izin isteyerek Sünuh bölgesindeki ailesinin yanına gitti. Oradayken Rasulullah 12 Rebiüevvel Pazartesi öğleden önce veda etti ve vefat ettiği haberi Ebu Bekir’e ulaştı. Hemen atına binip mescide geldi ve Ayşe validenin odasına gitti. Rasulullah’ın üzeri Yemen yapısı biz bezle örtülmüştü. Rasulullah’ı alnında öptü ve üzerini tekrar öptü. Ebu Bekir Rasulullah’ın Vefatının Getirdiği Şaşkınlığı Önledi Ebu Bekir Rasulullah’ı alnından öptükten sonra örtüyü tekrar örttü ve insanların yanına çıktı. Ömer konuşma yapıyordu. Konuşması içinde “Kim Rasulullah öldü derse onu öldüreceği” sözleri de vardı. O ve halk şaşkındı. Ona susmasını söyleyip konuşmaya başladı. Allah’a hamd etti, Rasulullah’a salatü selam etti. Sonra uzun uzadıya konuştu. Söylediklerinin bazıları şöyle rivayet edildi: “Şehadet ederim ki Allah birdir, O’ndan başka ilah yoktur. O’nun hiçbir ortağı ve benzeri yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasulü’dür. Şehadet ederim ki Kitap (Kuran) nazil olduğu gibi, din meşru kılındığı, hadis söylendiği gibi mahfuzdur. Allah apaçık bir hakikattır. Ey insanlar! Muhammed’e kulluk eden varsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Allah’a kulluk yapanlara gelince muhakkak Allah diridir, ebediyen bakidir. 308 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak “Muhammed ancak bir nebidir. Ondan önce de nebiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz. Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükür edenleri ödüllendirecektir.” (Ali İmran 144). “Muhakkak sen öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer 30). “Her canlı ölümü tadıcıdır” (Ali İmran 185). “O’nun zatından başka her şey yok olacaktır” (Kasas 88). “Yeryüzünde her canlı yok olacak. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacaktır” (Rahman 26,27). “Sizin yanınızdakiler tükenir, Allah katındakiler bakidir” (Nahl 96). “Ey insanlar! Adaleti ayakta tutan, kendiniz, anne babanız ve akrabanız aleyhine bile olsa Allah için şahitliği eden kimseler olun” (Nisa 135). Allah Teâla işini size vasiyet etmiştir. Onda ümitsizlik ve sabırsızlığa düşmeyin. Muhakkak Allah sizin yanınızdakilere karşı kendi yanındaki şeyleri Nebisi için tercih etmişti. Onu rahmetine çekip almış. Kitabını ve nebisinin Sünnet’ini sizde bırakmıştır. Bu ikisine sarılan doğru yolu bulur. O ikisinin arasını ayıran sapar. Şeytan nebinin ölümü nedeniyle sizi aldatmasın. Dininizden saptırmasın. Şeytanı aciz bırakacağınız şeyde acele davranın. Size ulaşmasına fırsat vermeyin. Doğrusu Allah dini yeryüzüne dikip Allah’ın emrini hükümran kılıncaya ve ilahi vahyi tebliğ edip Allah yolunda cihad edinceye kadar Muhammed’i yaşattı. Sonra onu bu halde vefat ettirdi. Sizi yolda bıraktı. Artık biri helak olacaksa beyyineden sonra helak olacaktır. Ey insanlar Allah’a karşı gelmekten sakının. Dinine sarılın. Rabbinize tevekkül edin. Zira Allah’ın dini dimdik ayaktadır. Allah’ın kelimesi bakidir. Allah kendi dinine yardım edene yardım edecektir ve dinini güçlendirecektir. Allah’ın kitabı aramızdadır. O kitap nur ve şifadır. O kitapla Allah Muhammed’i doğru yola iletti. Onda Allah’ın helal ve haramları vardır. Vallahi Allah’ın yarattıklarından her kim bize hücum ederse aldırmayız. Allah’ın kılıçları kınlarından çekilmiştir. Artık bu kılıçları elimizden düşürecek değiliz. Bize muhalefet edenlere karşı tıpkı Rasulullah’ın yaptığı gibi cihad edeceğiz. Hiç kimse haddi aşıp tecavüzde Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 309 bulunmasın. Aksi halde kendi aleyhine davranmış olur. (Şulul, 682 / Şami, 12/ 298). Rasulullah (Sav) Toprağa Konuluyor Ebu Bekir’in Müslüman Devlet Başkanı seçilmesi tamamlandı. Salı günü Rasulullah’ın cenaze işlerine geçildi. Ali, Abbas, Abbas’ın iki oğlu Fadl ve Kusem, Üsame b. Zeyd Rasulullah’ın yıkanması ve kefenlenmesini yaptılar. Ayşe validenin odasındaki kanepeye uzatıldı. Halk küçük guruplar halinde odaya geldi ve cenaze namazı kıldılar. Hiç kimse imam olmadı. Sonunda kadınlar ve çocuklarda cenaze namazı kıldılar. Halkın cenaze namazı kılması akşama kadar sürdü. Nereye gömüleceği konuşulurken Ebu Bekir, Rasulullah’ın her nebinin vefat ettiği yere gömülmüştür dediğini rivayet etti. Bunun üzerine Ayşe validenin odası içindeki yatağı kenara çekildi ve yerine mezar kazıldı. Kazma işini Ebu Talha yaptı. Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece yarısından sonra Rasulullah mezarına konuldu. Bu nedenle 14 Rebiüevvel Çarşamba günü toprağa konuldu olarak bilinmektedir. Daha sonraki dönemlerde aynı odaya Rasullulah’ın yerine göre arkada ve biraz ayak geride ve arkada olmak üzere önce Ebu Bekir ve onun da kuzeyine ve biraz ayak gerisine olmak üzere Ömer gömülmüştür. Biraz Düşünelim Allah Rasulullah’ı bir insan olarak yaratmıştır. Ona olağandışı bilgi edinme yolu açmıştır, yani vahyini göndermiştir. Onu koruması altına almıştır ama onu genel olarak bir insanın yaşayacağı sebep sonuçlar içinde yaşatmıştır. Onun hayatında tedbir ve takdirin insan hayatındaki beraberliğini insanlara göstermiştir. Allah’ın takdiri genelde insanların tedbiriyle birliktedir, tedbirine cevap verir. Ama Allah’ın takdiri insanların tedbirlerine mecbur, mahkûm değildir. Rasulullah hem tedbire hem de takdire razı olmaya birlikte yönelmiştir. Beni nasıl olsa Allah koruyacak, nasıl olsa Allah son vahyini tamamlayacak ve insanlara 310 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ulaştıracak diye tedbirsizliğin içine girmemiştir. Çalışmayı, düşünmeyi bırakmamış, tembellik ve korkaklıktan Allah’a sığınmıştır. Allah onun tedbirlerine, dualarına karşılık vermiştir ama gereğinde bazı takdirlerini onun tedbirinin üstünde, dışında göstermiştir. İnsan ölmemek için tedbir almakla görevlidir, ancak insan ne kadar tedbir alırsa alsın bir öleceği takdirini ortadan kaldıramayacaktır. Nice savaşlarda, açlık ve sıkıntılarda, düşmanların tuzaklarında ölmeyen Rasulullah baş ağrısı ve ateşler içinde halsizleşecek ve ölecektir. Rasulullah, istemenin, düşünmenin, dua etmenin, tedbir almanın ve Allah’ın takdirine tevekkül etmenin, razı olmanın en güzel örneğini, dengesini hayatı boyunca insanlara göstermiştir. Rasulullah insanlara İslam’ı ulaştırma ve ikna etme cehdinde sabır ve en iyi yöntemi kullanmaya sarılmıştır. Bunu yaparken Kuran ve Sünnet’i eğip bükmemiş, insanlara olduğu gibi ulaştırmıştır. İslam’ı sadece belirli gurup insanlara değil, tüm insanlara ulaştırmıştır. İnsanların özel hayatlarında günah, sevap kazançlarının kişisel değerlendirmesine girmemiş, şunları kabul edin ve itaat edin, gizli halleriniz ve hesaplarınız Allah’a aittir yaklaşımı izlemiştir. İnsanları önce tümüyle saflaştırıp sonra Müslümanlar safına almak yerine farz ve haramları kabul edip Müslümanlar safına girin diyen yol izlemiştir. Müslümanlar gurubuna giren insanlar zamanla saflaşacaklardır. Kuran ve Sünnet olduğu gibi herkese açık bir ölçüdür, ama kişilerin özel hayatlarındaki günah ve sevapları Allah ile o insan arasındadır. Ne imanda, ne duada ve ibadette, ne de herhangi bir insanın cennete veya cehenneme konulmasında başkalarının araya girmesine müsaade etmemiştir. Rasulullah, hayatı boyunca isabetli, dengeli ve yalpalamayan kararlar vermiştir. Bunu Ebu Bekir’in cemaate namazı kıldırmasını söylemesinde de görüyoruz. Tüm itirazlara rağmen Ebu Bekir kıldırsın demiştir. Halkın hakkı olan yöneticiyi tayin etme yetkisini üzerine almamış, halka kendisinden sonra yöneticinin kim olacağını bildirmemiş, o kanalın halka ait olmasının önünü kapatmamış ama kendisinin vefat ettiğinde acil ve yoğun sıkıntıyı Ebu Bekir’in çözümlemesi için onun Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 311 yolunu da açmıştır. Namazın imamı olarak onu cemaatin önüne geçirmiştir. Rasulullah’ın vefatı sonrasından ortaya çıkan yönetim anlayışı ve yönetim boşluğu sıkıntısını Ebu Bekir çözümlemiştir. Yine Müslüman Devleti henüz yeni olduğundan hareketle, bazıları Rasulullah vefat edince artık devlete itaate gerek yoktur diyerek isyanlara başlayınca Ebu Bekir sorunun önemini kavramış ve çözümlemiştir. Zekât vermeyerek Müslüman Devleti yönetimi dışına çıkmak isteyenleri bastırmıştır. Rasulullah’ı tanımak sadece onun yaptığı bazı şeyleri öğrenmekle tamamlanmaz. Rasulullah Kuran’ın uygulayıcısı olduğuna göre, Kuran’ı uygulayan Sünnet’i ortaya koyduğuna göre Kuran’ın ana konularını tanımadan Rasulullah’ı yeterli tanıyamayız. Bu nedenle kitabın üçüncü kısmındaki, Kuran’dan hareketle Rasulullah’ı konulara göre tanıma kısmını düşünerek okumanızı rica ediyorum. Tanımak bilmenin önemli bir kısmıdır, ama hepsi değildir. Bu kitap Rasulullah’ı bize tam olarak öğretme durumunda değildir. Rasulullah’ı öğrenmemiz Kuran ve Sünnet’i öğrenme, anlama ve uygulama düzeyimize göre gelişecektir. 312 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 313 KISIM 3 KONULARA GÖRE RASULULLAH’I TANIMAK Rasulullah’ı tanımak, Rasulullah’ın hayatını anlatan siyer olaylarını bilmekten ibaret değildir. Siyerde anlatılan olaylara bakarsak Mekke döneminde yönetim talebi olmayan ve vahyi insanlara tebliğ eden bir nebi görürüz. Rasulullah’a ve ona tabi olanlara müşrikler tarafından eziyet ve işkenceler yapılmaktadır. Hayatları tehdit altındadır ve bazıları da şehit edilmiştir. Rasulullah Medine dönemine gelince Müslüman Devleti’ni oluşturacak bir siyaset izlemiştir. Medine döneminde müşriklerin ve Bizans Devleti’ne bağlı güçlerin saldırısından başını alamamış bir nebi görüyoruz. Allah, “Sabır et, devam et, sana başarı vereceğiz” diyordu. Nitekim Allah başarı nasip etmiştir. Mekke ve Medine’de yaşananları siyer kitaplarında ayrıntısıyla buluyoruz. Siyer kitaplarında yazılanlar elbette önemlidir. Ancak konu olarak Rasulullah’ı tanımak diye bir başlık seçince siyer kitaplarındaki olayları tek tek bilmenin bu soruyu yeterince açıklamayacağı düşüncesine kapıldım. Rasulullah’ın vefatından sonra devam etkisini ve İslam’ın toplumları etkileyen gücünü düşündüğümüzde Kuran’ın bildirdiklerine bakmadan Rasulullah’ı tanımanın eksik olacağı kanaatine vardım. Bu nedenle çalışmama konulara göre Rasulullah’ı tanımak bölümünü ilave ettim. Konuları ve içeriklerini ise esas olarak Kuran’dan derledim. Çalışmamın bu bölümünde Kuran’ın insanlardan ne istendiğini ana hatlarıyla ele alarak aynı zamanda Rasulullah’ın ne bildirdiğini, ne stediğini dile getirmek istedim. Kuran ve Hadis rivayeti taramala- 314 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak rından hareketle Rasulullah’ın bizden isteklerinin bazılarını bir araya getirerek Rasulullah’ı tanımayı konular açısından ele almak istedim. Bu amaçla Kuran’ı Kerim’i baştan sona taradım. 8 temel hadis kaynağının anlam muhtasarı olan 5 ciltlik “Büyük Harider” isimli hadis kitabını bu amaçla taradım. Ancak bu çalışmanın kapsamını sınırlı tutmak istemem nedeniyle konularla bağlantılı hadis rivayetlerini kitaba yeterince alamadım. Allah, Kuran, Rasulullah, Ahiret ve Allah’ın isteklerinden haber veren ayetleri derledim. Kuran’ın özelliği olarak bir ayet birden fazla konudan bahsedebilmektedir. Kuran her şeyden önce bir hayat ve ikna kitabıdır. Belirli bir konuyu ele alıp sonuçlandırmak üzere yapılandırılmamıştır. Bu nedenle bir araya getirmeye çalıştığım ayetler birden fazla konuyu içermekle birlikte ayetleri konularına göre nasıl guruplandırabilirim diye düşündüm. Konu başlıklarını seçerken, önceden seçilmiş konu başlıklarına yönelik ayet belirlemek yerine, ayetlerdeki konularını esas almaya çalıştım. Aynı gurup içindeki bir ayet aynı zamanda başka bir gurup içinde olabilecek bir ayettir. Okuyucu kitabın bu bölümünü okuduğu zaman Kuran’ın istekleri hakkında geniş bilgi sahibi olacaktır. Bu nedenle bir başlık altına aldığım ayeti tekrar almamaya özen gösterdim Bir konu başlığı altına aldığım ayetlerin o konuyla bir takım ortak anlam yönlerinin olmasını yeterli gördüm. Ayetleri alırken sadece konuyla bağlantılı kısmını almak yerine, ayeti olduğu gibi almayı tercih ettim. Hedefim tercih ettiğim konuya delil bulmak yerine, Rasulullah’ı tanırken okuyucunun aynı zamanda ayetlerin anlamlarıyla bir bütün olarak muhatap olmasıdır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünmek (Aybad) Ele aldığım konularla o konulara ilave olarak aldığım ayetlerin anlamı, indiriliş nedeni ve hükmü her zaman aynı değildir. Bu nedenle ilgili ayetleri “Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünmek (AYBAD)” diye bir başlık altında topladım. Amacım okuyucuya Rasulullah’ı tanımak konusunda ele alınan konularla Kuran arasında bir bağlantı kurdurmak için bir ortam hazırlamaktır. Yoksa “İslam’ın bu konuda hükmü budur” şeklinde bir sonuca gitmek değildir. Derlemenin Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 315 İslam bunları ister diye bir iddiası yoktur. Bunlar İslam’dandır şeklinden tercihi vardır. Bu kitapta ele alınan konuların Kuran ve Sünnet açısından etraflı değerlendirilmesi ve hükme bağlanması burada yapılmamaktadır. Ele alınan konular ve anlam yönünden benzeri ayetler, hadisler böyle bir konunun var olduğunu haber vermek üzere ele alınmaktadır. Fıkıh hükümleri için ilgili kaynaklara bakılması önerilmektedir. Anlam yönünden benzer ayetleri düşünmek diyorum çünkü herhangi bir başlık altında alınan ayetlerin tam anlamları ile o başlıklar arasında her zaman tam bir hüküm birlikteliği yoktur. Bir ayeti anlamak onun ifadesi, indiği ortamı, Kuran’da konduğu ortamı ve uygulandığı ortamıyla bağlantılıdır. Ayetin Arapça ifadesi ayeti anlamada önemlidir. Yine inzal olduğu ortamı ve o ortamında nasıl anlaşıldığı önemlidir. Kuran’daki yeri ve Kuran’ın genel anlamı içindeki anlamıyla birlikte düşünülmelidir. İlk indiği ortamda Rasulullah ve Müslümanlar o ayeti nasıl uygulamışlardır. Ayet uygulanacağı yeni ortamda nasıl anlaşılmalıdır gibi sorular sorulmalıdır. Rasulullah Ehl-İ Kuran Ve Ehl-İ Sünnet’tir Rasulullah’ın yaptıklarını ve istediklerini doğru anlamak Kuran ve Sünnet’i birlikte değerlendirmekle mümkündür. Çünkü Rasulullah Kuran ve Sünnet’in uygulayıcısıdır. Ehl-i Kuran ve ehl-i Sünnet’tir. Sadece Sünnet’i veya sadece Kuran’ı düşünerek Rasulullah’ın yaşadığını ve insanlardan istediğini tam olarak kavramamızda eksiklik olacaktır. Rasulullah’ın Sünnet olarak söylediği ve uyguladığı inanış ve davranışlarının Kuran temeli vardır. Sünneti ve siyeri Kuran’sız ve Kuran’ı Sünnet ve siyersiz anlamaya çalışmak bir takım anlama zorluklarına neden olacaktır. Rasulullah Gelecek Planı Tartışması Yapmamıştır Rasulullah’ın hayatına bütün olarak bakarsak belirli bir hedef ve planlama içinde hareket ettiğini görürüz. Ama böyle bir isteğinin ve planının olduğunu dile getirdiğini görmüyoruz. Allah ona yeri gelince nasıl davranması gerektiğini bildirmiş ve o da öyle davranmıştır. So- 316 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak nuçta ortaya farklı yöntem uygulanan Mekke ve Medine dönemi çıkmıştır. Kuran da Mekke ve Medine dönemine göre konu ve hitap farklılaşması göstermektedir. Rasulullah’ın Müslümanlara Örnek Olmasını Kuran İle Doğru Anlayabiliriz. Rasulullah’ın inanış ve yaşantısı sadece kendisi için yaşanılan bir hayat değildir. Aynı zamanda insanların Müslüman olarak örnek almaları gereken bir hayat olarak yaşatılmıştır. Rasulullah’ın yaşadıklarını tesadüfü bir yaşantı gibi görmek yerine ibret alınacak sonuçları açısından değerlendirmelidir. İnsanların yaşayabileceği değişik durumların örnekleri vardır. Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir (Ahzab 21). Rasulullah’ın örnekliği sadece yaptıklarıyla ilgili değildir. Yaşamında karşılaştığı değişik durumlara verdiği cevaplarıdır da. Bu cevapları sadece Rasulullah vermemiş aynı zamanda Kuran vermiştir. Kuran Rasulullah’ın yaşananlara verilen cevaplarını belirlemiştir. Bu nedenle Rasulullah’ın örnek hayatı aslında Kuran’ın isteklerinin hayata uygulanmasından ibarettir. Kuran’ı bilmeden ve anlamadan Rasulullah’ın örnekliğini tam olarak bilmek, anlamak mümkün değildir. Onun ahlakının Kuran olması, onun Sünnet’inin Kuran’ın anlaşılma ve uygulanması olması da bunu gösterir. Kuran’ı bilerek, anlayarak Rasulullah’ı gerçek anlamda örnek alabiliriz. Rasulullah’ı Rasulullah yapan beden özellikleri değil, Allah’ın ona verdiği görev ve o görevi yapmasıdır. Bu nedenle Rasulullah’ı tanımak Kuran’ın hedeflerini tanımakla mümkündür. Rasulullah Kuran’ı tatbik etmiştir. Rasulullah’ın yaşadığı olayları Kuran’ın bütünlüğünü göz önüne alarak düşünmeliyiz. Sadece yaşanan olaylarla Rasulullah’ı doğru tanımak mümkün değildir. Bu nedenle yaşanan olayları ve Kuran temelli olarak Rasulullah’ın yaptıkları ve istediklerini birlikte ele almalıyız. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 317 Kuran’da insanlardan istenenleri ana hatlarıyla kavrarsak Rasulullah’ın ne yaptığını ve ne yapılmasını istediğini daha iyi kavrarız. Bu bölümde daha çok Kuran’ın müslümandan istedikleri üzerinde durdum. Böylece Rasulullah’ın insanlara neyi bildirdiği, insanlardan neyi kabul etmelerini ve yapmalarını istediğini ana hatlarıyla görebiliriz. Her Şey Sadece Bilgiyle Ve Sebep Sonuçlarla Olup Bitmez Kuran’dan hareketle Rasulullah’ı tanımak yolu Rasulullah’ı tanımanın tek ve bütüncül yolu değildir. Allah İslam’ın dünyada var olmasını ve insanlar arasında yayılmasını irade etmiştir. Sebepler de ona göre yaratılmıştır. Yani İslam’ın insanlara ulaşmasında ve insanların Müslüman olmasında bir takım sebep sonuç ilişkileri yaratılmıştır ve yaratılmaya devam edecektir. İslam’ın devam etmesi ve insanları etkilemesi sadece sebep sonuç ilişkilerinin bir sonucu değildir. Öte yandan sebep sonuç ilişkilerinden tümüyle bağımsız da değildir. Bu durumu en güzel Rasulullah’ın hayatında görürüz. Allah kendisine başarı vaat etmiştir. Kendisi de Allah’ın bu vaadine kesinlikle inanmaktadır. Ancak bu vaadin gerçekleşmesi sebep sonuç ilişkileri içinde olmuştur, olmaktadır. Sebep sonuç ilişkilerini yok sayamayız ama tek etken olarak da görmemeliyiz. İnsanların Rasulullah’a sevgileri, bağlılıkları, fedakârlıkları çok önemlidir. Bunda Allah tarafından Rasulullah’a verilen özellikler önemlidir ama insanların sevgi ve bağlılıklarını sağlayan tek başına Rasulullah’ın kendi şahsiyeti değildir. Nitekim Allah Kuran’da, Rasulullah’ın nice mallar harcasa bile insanların gönüllerini birleştiremeyeceğini, insanların İslam’ı ve Rasulullah’ı sevmelerini kendisinin yarattığını bildirmektedir. Kuran’ın ilkelerini insanların bu sevgi ve itaatleri hayata geçirmiştir. Aynı zamanda Kuran’ın ilkeleri bu insanları eğitmiştir. Bu kitabın kapsamı Kuran ve insanlar arasındaki ilişkinin sınırlı bir yönünü ele almaktadır. Kuran’ın tümü ve onu hayatta uygulayan Rasulullah’ın tüm hali gerçek anlamda Kuran’ın insanı eğitmesi ve insanın onu uygulaması arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilecektir. Daha sık okunabilsin diye kitabı tek cilt olarak hedeflemem nede- 318 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak niyle ele alınacak konularda sayı ve içerik olarak daraltma yapmak zorunda kaldım. Bu nedenle, şu konular niye yok veya bu konuda şu ayetler ve hadis rivayetleri de alınmalıydı şeklindeki muhtemel genişletme taleplerinizi yerine getiremediğim için hoş görünüzü istiyorum. Hüküm yönünden geniş içeriği olan konulara kısaca değinilmiştir. Bu konularla ilgili hükümleri uygulamaya geçirmeden önce ilgili kaynaklardan geniş bilgi edinilmesi gerekmektedir. Örneğin, miras, boşanma ve zekât gibi konularda uygulamaya geçilecekse ilgili kaynaklardan geniş bilgi edinilmesi gerekmektedir. Bu kitabın amacı ve içerik gücü konuların geniş ele alınmasına uygun değildir. Kuran’ı, Kuran’a Ve Sünnet’e Göre Anlamalıyız Kuran bilgi, hüküm, dua ve ikna kaynağıdır. Bize dünya ve ahretle ilgili bilgiler verir. Allah’a nasıl ibadet ve itaat edeceğimize yönelik hükümler verir. Dua etmeyi öğretir ve dua örnekleri sunar. Kendisinin Allah’ın kitabı olduğuna ve bizim Kuran’ın bildirdiklerini kabul edip itaat etmemize yönelik ikna edici ifadeleri içerir. Kuran’ı en iyi anlatacak olan bizzat Kuran’ın kendi bütünlüğüdür. Kuran sadece belirli konularda bilgi veren veya hüküm belirten bir kitap değildir. Kuran’ın ikna kitabı olma yönü unutulmamalıdır. Örneğin tarihi gerçekler hakkında verilen bilgilerin, Allah’ın varlığına ve tekliğine, gücüne yönelik ikna delillerinin, Rasulullah’ın Allah tarafından görevlendirilmiş olmasına yönelik ikna delillerinin ikna yönleri vardır. Sadece bilgi veya hüküm yönünden Kuran’a bakmamalıyız. Yerine göre sadece ayetlerin ifade güzelliği bile bir insanı ikna etmeye yeterli olabilmektedir. Kuran’ın gerçek ifadesi ancak kendi bütünlüğü içinde etkili olacaktır. Konu konu seçilmiş bir anlatım Kuran’ın anlatımı değildir. Bu nedenle burada konu konu Kuran’ın isteklerinin ele alınması Kuran’ı ve Rasulullah’ın Kuran ile muhatap ettiği insanları ikna etmesini tam ortaya koymayacaktır. Buradaki konu sıralamaları ve açıklamaları Rasulullah’ı tanımamıza yardımcı açıklamalar olarak düşünülmelidir. Rasulullah Aynı Zamanda Müslüman Devleti’ni Kurmuştur Rasulullah Medine’ye hicret edince ilk günden itibaren Müslüman Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 319 Devleti’ni kurmuştur ve hayatının sonuna kadar devletin kuruluşunu ve yönetimini devam ettirmiştir. İslam’ı hem bir fert, hem bir tebliğci, hem de bir devlet başkanı olarak uygulamıştır. Müslüman Devleti’nin işletilme yöntemi için belirli bir şekil belirlenmemiştir. Bir takım temel ilkeler korunmuştur. Çünkü devlet esas olarak insan davranışının, ihtiyaç ve imkânlarının bir sonucudur. İhtiyaçların ve imkânların değişmesiyle devletin işletilme şekli de değişecektir. Müslüman Devleti’nin temel ilkeleri İslam’ın temel ilkelerinden ve insanların imkânlarından, isteklerinden tümüyle bağımsız değildir. Güvenliğin sağlanması, iktisadi yapının toplumun geneline zarar verecek özellik kazanmasının önlenmesi, farz ve haramların uygulanması devletin görevleri arasındadır. Diğer devletlere göre Müslümanların menfaatlerinin korunması, işlerin istişareyle olması, zan ile değil hukuki delil ile hareket edilmesi, sağlık ve eğitim alanında toplumda iyileştirmelerin yapılması devletin görevleri arasındadır. Yöneticinin Müslüman olması ve halk tarafından seçilip halk adına görev yapması gibi devletin işletilmesi konularını düşünürsek Rasulullah’ı tanımayı daha iyi başarabiliriz. Medine’ye gelince Rasulullah’ın siyasetinde Mekke’ye göre farklılık görülmektedir. Tebliğ edilen konular ve ana ilkeler değişmemiştir. Ancak Medine’de Müslümanlar artık bir devlet yönetimine kavuşmuşlardır. Toplumun geneline tabi olan farklı bir gurup olmaktan çıkmışlar ve toplumun liderliğini yürüten bir topluluk haline gelmişlerdir. Yine Medine döneminde müşrikler Müslümanları kendi hallerine bırakmamışlardır. Yani siyer olaylarında gördüğümüz sürekli askeri ve siyasi uyanıklık ve hareketlilik hali mecburen yaşanmaktaydı. Sonuçta Rasulullah’ın başkanlığında tüm Arabistan bölgesini içine olan bir Müslüman Devleti haline gelinmiştir. İlk bakışta şartların gereği, karşı tarafın silahlı saldırılarına silahlı karşılık vermekle oluşan bir Arap birliği ve Arap devleti kurulmuş gibidir. Ancak o dönemin devletlerine baktığımızda genelde bir liderin önderliğinde ve kılıç etkisiyle kurulan devletlerin uzun ömürlü olmadığını ve daha sonraki nesillerde etkisi süren eden bir anlayış, davranış halinde devam etmediğini görürüz. İslam’ın 320 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak sadece kılıçla Medine’den Arabistan’a yayılan bir devlet yapısından ibaret olmadığını görürüz. Siyerde yaşananların ve savaş olaylarının temelinde bir öz olmalıdır ki o öz daha sonra varlığını sürdürmüştür. İşte bu öz Kuran’ın konusu ve hitabıdır, iknasıdır. Kuran’ın İnzali Siyere Paralel Ve Siyerin Üstündedir Kuran’ın inzali ile siyerde yaşananlar arasında genelde bir paralellik vardır. Kuran ayetleri yerine göre siyerde yaşanlardan önce veya sonra inzal edilerek siyerde yaşananların Müslümanlar tarafından iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Ayetler sadece yaşananların anlaşılmasını sağlamaz, yaşanlarla Müslümanların düşünce ve duygu olarak eğitilmelerini ve yönlendirilmelerini de sağlamaktadır. Kuran ilk inzal olduğu ortamda nazari, teorik bir anlatım değildir. Uygulamanın içindedir, uygulamayı yönlendirmekte ve nasıl düşünülmesi, davranılması gerektiğini Müslümanlara öğretmektedir. Aynı zamanda Rasulullah’ın hayatı Kuran’ın bir uygulaması olarak ortaya çıkmaktadır. Sünnet Kuran’ın uygulanması şeklindedir. Bu açıdan baktığımızda Rasulullah’ı tanımak Kuran’dan bağımsız değil, aksine esas olarak Kuran’ın ayetleri üzerine oturmalıdır. İslam’ın yüzyıllardır insanları etkisi altına almasında ve harekete geçirmesinde asıl görev siyerde yaşanan olaylardan ziyade Kuran’ın içeriğinden gelmektedir. Kuran’ı düşünmeden Rasulullah’ı gerçek anlamda tanımamız gerçekleşmeyecektir. İslam’ın insanları yüzyıllardır yönlendirmesinde asıl etki Kuran’dan kaynaklanmaktadır. Rasulullah’ı ana hatlarıyda tanımak istiyorsak Kuran’ı ana hatlarıyla tanımamız gerekmektedir. Nitekim Rasulullah her nebinin insanları ikna etmek için mucizelerinin olduğunu, kendisinin mucizesinin ise Kuran olduğunu bildirmiştir. Kuran, Rasulullah’ın vefatından sonra da insanları ikna etmeye ve eğitmeye devam etmiştir. Sahabe o konuları iyi anlayıp uygulayarak eğitilmişlerdir. Şimdi Kuran’ın bazı konularından hareketle Rasulullah’ı tanımaya devam edelim. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 321 BÖLÜM 1 Allah Vardır, Tekdir Ve Hükümrandır Allah’ı Zanla Değil, Delille Tanıyın Rasulullah’a Allah tarafından gönderilen vahyin ve verilen görevin temelini Allah’ı tanımak, itaat etmek ve Allah’a ortaklar edinmemek oluşturmaktadır. Allah’ı iyi tanıyan ve Allah’a kesinlikle şirk koşmayan insanlar Allah’a daha içten ve daha doğru bağlanacaklardır. Allah’tan bağışlanma ve yardım alacaklardır. İslam’ın temeli Allah’ı doğru tanımaya ve doğru itaat etmeye oturmaktadır. Allah insanlar açısından gaybi bir özelliğe sahip olduğu için Allah’ı gerçek anlamda tanımanın bir yolu vahyin bilgi vermesidir. Diğer yolu ise insanların Allah’ın yarattıkları üzerinde düşünerek Allah’ı tanımaya çalışmalarıdır. Bu ayetlerde insanların Allah hakkındaki inanışlarını düşünme ve delile oturtmadıkları için Allah ve İslam hakkında yanıldıklarına yönelik vurguyu düşünebiliriz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Bilmeden, doğruya götüren bir rehberi olmadan, aydınlatıcı bir kitabı da bulunmadan Allah yolundan saptırmak için büyüklük taslayarak Allah hakkında tartışan insan vardır. Dünyada rezillik onadır; ona kıyamet günü yakıcı azabı tattırırız (8,9). Ona: "Bunlar senin yaptıklarından ötürüdür" denir, yoksa Allah, kullarına karşı hiç de zalim değildir. (Hac, 8-10) İnsanın cehenneme girmesinin temel nedeni Allah’ı doğru tanımaması ve doğru itaat etmemesidir. Kendi kabullerine, tercihlerine göre bir Allah özelliği, istekleri belirlemeye kalkınca insanın Allah’ın yolundan uzaklaşması oluşmaktadır. 322 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi onu dinleyin: Sizlerin Allah'ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu kurtaramazlar; isteyen de, istenen de aciz! (73). Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür (Hac,73,74). Allah’a karşı gelmek pahasına itaat ettiğiniz lider, fikir ve inanışlarınızın hangisi Allah’a denk olabilir. Öyleyken sevgi ve itaatte onları niçin Allah’tan üstün tutuyor ve Allah’a isyan ederek onlara bağlanıyorsunuz! Allah’ın Varlık Ve Tekliğinin İkna Delilleri Allah’ın varlığı konusunda insanların inkâr içinde olmalarının akılsızlığı açık olduğu için Allah’ın varlığı konusu fazla ele alınmamaktadır. Asıl sorun Allah’ın varlığını kabul etmekten ziyade yaratmada, duaya karşılık vermede, ibadetlerin kendisi için yapılmasında, farz ve haramlarını koymada Allah’a denkler edinilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Kuran ayetleri Allah’ı bize anlatırken Allah’ın varlığını ve tekliğini birlikte anlatmaktadır. Allah’ın yaratma, duaya karşılık verme, ibadetlere karşılık verme ve farz, haram hükümleri koymada tek, biricik olduğu ortaya konursa aynı zamanda varlığı da ortaya konulmuş olmaktadır. İslam’ın temeli Allah’ın varlığı, tekliği ve istekleri üzerine oturduğu için Allah’ın varlığı, tekliği ve istekleri Kuran’da sürekli dile getirilen bir konudur. İslam ve Rasulullah’ın ne bildirdiği ve İslam’ın gücü kavranmak isteniyorsa öncelikle Allah’ın varlığı, tekliği ve isteklerine yönelik Kuran bilgisinin iyi kavranması gerekir. Allah’ı tanımanın yollarından biri Kuran’dır, diğeri ise Allah’ın yarattıkları üzerinde düşünerek Allah’ın özelliklerini kavramaya çalışmaktır. Buna yönelik ayetlerden bir demet sunmak istiyorum. Ayetlere yönelik uzun açıklama yaparak Allah’ın ayetleriyle sizin aklınız, duygunuz ve iradeniz arasına girmek istemedim. İlk okuyuşta anlama güçlüğü olabilir diye düşündüğüm noktalara değinerek kenara çekildim. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbirini takip Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 323 edişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü gemilerin denizlerde yüzmelerinde, Allah’ın yukarıdan su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve orada her türlü canlıyı yaymasında, rüzgarları estirişinde, bulutların yerle gök arasında süzülüşünde (boyun eğdirilmiş olmasında) akıl eden kavimler için elbette ibretler vardır. (Bakara 164) Allah’ın varlığını, tekliğini ve gücünü kavramaya yönelik ibretler vardır. Gökleri ve yeri gerçekten yaratan O'dur. Geceyi gündüze dolar, gündüzü geceye dolar. Her biri belirli bir süreye kadar yörüngelerinde yürüyen güneş ve ayı buyruk altında tutar. Dikkat edin, güçlü olan, çok bağışlayan O'dur(5). Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O'nu bırakıp başkasına yönelirsiniz? (Zümer 5,6). İnsanların en çok faydalandığı hayvanlardan, keçi, sığır gibi sekiz cins hatırlatılmaktadır. Anne karnında bebek, anne karın duvarı, rahim duvarı ve bebek kesesinden oluşan üç katlı koruma içinde yaratılmaktadır. Yerde olanların hepsini; sizin için yaratan O'dur. Sonra, göğe doğru yönelerek yedi gök olarak onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir (Bakara 29). Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği, güzel güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Hayır; onlar taptıklarını Allah'a eşit tutan bir millettir (60). Yoksa yeri, yaratıklarının yaşamasına elverişli kılan ve aralarında ırmaklar meydana getiren, yeryüzüne sabit dağlar yerleştiren, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Hayır; çoğu bilmezler (61). Yoksa darda kalana, kendisine yakardığı zaman karşılık veren, başın- 324 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak daki sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün sahipleri yapan mı? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Pek kıt düşünüyorsunuz.(62). Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol bulduran, rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderen mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? Allah, onların koştukları denklerden yücedir (63). Yoksa önce yaratan, sonra da yaratmayı tekrar edecek olan; size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? De ki: "Eğer doğru sözlülerden iseniz, açık delilinizi getirin." (Neml 60-64). Allah bazı denizlerde tatlı ve tuzlu suyu bir araya getirdiği halde tuz tatlı suya hemen karışmamaktadır. Hâlbuki bardaktaki suya konulan tuz her tarafına yayılmaktadır. Allah’ın Bazı Özellikleri Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah her şeye Kadir'dir (Ali İmran 189). Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sahipleri, O'ndan başka tanrı olmadığına şahitlik etmişlerdir. O'ndan başka tanrı yoktur, O güçlüdür, Hakim'dir (Ali İmran 18). Göklerde olanları da, yerde olanları da Allah'ın bildiğini görmez misin? Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka O'dur; beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O'dur; bunlardan az veya çok ne olursa olsunlar, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlak onlarla beraberdir. Sonra, kıyamet günü, işlediklerini onlara haber verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir. (Mücadele 7) Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakdan yaratan; sonra erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyaya çıkaran O'dur. Kiminiz daha önce öldürülür, kiminiz de, belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz (Gafir 67). İlk insan topraktan yaratılmıştır, Âdem çocukları ise meninin içindeki çekirdeğin anneden gelen çekirdekle birleşmesiyle oluşan damlacıktan (nutfe) yaratılmıştır. Bu damlacık büyürken önceleri annenin rahim duvarına asılmış kanlı küçük bir kurtçuk gibi (alak) görünmektedir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 325 Şüphesiz ki Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatıp yarandır. O, ölüden diri çıkarmaktadır. Ölünün çıkması diridendir. Bütün bunları yapan Allah’tır. Böyleyken nasıl oluyor da O’ndan uzaklaşıp (başka şeylere) çevriliyorsunuz? (95). Sabahı (geceyi) yarıp çıkaran O’dur. Geceyi dinlenme vakti kılan, güneşle ayı zamanın ölçüsü kılıp belli bir hesapla hareket ettiren O’dur. İşte bu, Aziz ve Alim’in takdiridir (En’am 95, 96). Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilen O’dur. Bir yaprak bile düşse mutlaka bilir. Yerin derinliklerindeki bir tane ve yaş-kuru ne varsa hepsi, her şeyi açık-seçik anlatan kitaptadır (En’am 59). Anahtar kapalı bir şeyi açıp ortaya çıkarmaya yarar. Gökte ve yerde ileride yaratılacakların bilgisi Allah katındadır, irade ettiği zaman onları ortaya çıkaracaktır. Allah’tan yerine sana faydası olmayan, zarar da veremeyen şeylere ibadet etme. Eğer böyle yaparsan, o takdirde muhakkak ki sen zalimlerden olursun (106). Allah sana bir sıkıntı dokundurursa, onu O’ndan başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu geri çevirecek hiç kimse yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, Gafur’dur Rahim’dir (Yunus 106-107). Cinleri O yaratmışken kâfirler Allah'a ortak koştular. Körü körüne O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Asla öyle değil, O onların vasıflandırmalarından yücedir(100). O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Eşi olmadan nasıl çocuğu olabilir? Oysa her şeyi O yaratmıştır, her şeyi bilir(101). İşte Rabbiniz, Allah budur. O'ndan başka tanrı yoktur, her şeyin yaratanıdır. Öyleyse O'na kulluk edin; O her şeye de vekildir(102). Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O Latif'tir, haberdardır (Enam 100-3). Biz Allah’ı tam olarak bilemeyiz ve onu göremediğimiz için onu yok veya halimizden gafil sanabiliriz. Ama Allah bizden asla gafil değildir, düşüncelerimizin, isteklerimizin neye yöneldiğini, neye baktığını bilir. Hiçbir düşünce ve niyetimizi Allah’tan gizleyemeyiz. O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır. O'ndan başka tanrı yoktur, dönüş O'nadır (Mümin 3). 326 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir (Ali İmram 129). Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. And olsun ki, sizden önce Kitap verilenlere ve size, Allah'tan sakınmanızı tavsiye ettik. İnkar ederseniz bilin ki, göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter (Nisa 131). Allah rızası için çalışan, gidişatın zorluğuna ve kötülük ihtimallerine aldanıp da cehdinden vazgeçmesin. Allah ona ya dünyada başarı ya da ahrette sevaplar verecektir. Allah vekâlet aldığını, yapmayı üzerine aldığını yapacak güçtedir. Allah, Ondan başka tanrı olmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır (2). Kendisinden önceki Kitapları tasdik eden Hak Kitap'ı sana indirdi. Önceden insanlara yol gösterici olarak Tevrat ve İncil'i de indirmişti. O, doğruyu yanlıştan ayıran Kitab'ı (Kuran’ı) indirdi. Doğrusu Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli azab vardır. Allah güçlüdür, mazlumların öcünü alır (3,4). Şüphesiz gökte ve yerde hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz (5). Ana rahminde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka tanrı yoktur, güçlüdür, Hakim'dir (Ali İmran 2-6). Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür (Bakara 255). De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye Kadir'sin (26). Geceyi gündüze, gündüzü geceye geçirirsin; ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın; dilediğini hesapsız rızıklandırırsın" (Ali İmran 26,27). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 327 İşte bunlar, sana doğru olarak okuduğumuz Allah'ın ayetleridir. Allah hiç kimseye zulmetmek istemez (108). Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. İşler Allah'a varacaktır (Ali İmran 108,109). Allah insanlara ne yapacağını bildirmeden ve akıl vermeden insanları sorumlu tutmamıştır. Dünyada verilen izni isyanda kullananlar seni aldatmasın, sonuçta herkes Allah’ın huzurunda hesaba duracaklardır. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. Öyle iken, inkâr edenler Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar (1). O, sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel (ömür süresi) tayin edendir. Belirli bir ecel O'nun katındadır; sonra bir de şüphe edersiniz (2). O, göklerin ve yerin Allah'ı, içinizi dışınızı bilir, kazandıklarınızı da bilir (3). Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet geldikçe ondan yüz çevirirlerdi (4). Gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberleri kendilerine gelecektir (Enam 1-5). De ki: "göklerde ve yerde olanlar kimindir?", "Allah'ındır" de. O, rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. And olsun ki, sizi vukuu şüphe götürmeyen kıyamet gününde toplayacaktır. Kendilerine yazık ettiler; çünkü onlar inanmazlar (Enam 6). Allah sana bir sıkıntı verirse, O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik verirse başkası onu engelleyemez. O, her şeye Kadir'dir (17). O, kullarının üstünde yegâne tasarruf sahibidir. Hakim'dir, haberdardır (Enam 17,18). Geceleyin sizi ölü gibi uyutan, gündüzün yaptıklarınızı bilen, mukadder olan hayat süreniz doluncaya kadar gündüzleri sizi tekrar kaldıran O'dur. Sonra dönüşünüz O'nadır. Yaptıklarını size bildirecektir (Enam 60). O, kulların üstünde yegane Hakim'dir, size koruyucular gönderir. Artık birinize ölüm gelince elçilerimiz, bir eksiklik yapmaksızın onu canını alırlar, sonra gerçek Mevlalarına döndürürler. Haberiniz olsun, hüküm O'nundur. O, hesap görenlerin en süratlisidir (Enam 61,62). 328 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İnsan fark etmese bile hayatta sürekli ölüm tehlikeleri atlatır. Allah onu ölüm tuzaklarından ölüm vakti gelinceye kadar korumaktadır. Hâlbuki insan, sebep sonuçları putlaştırırcasına her şeyi onların sonucu olarak görme eğilimindedir. Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır; ölüyü çıkarır. İşte Allah budur, nasıl yüz çevirirsiniz? (95). Tanyerini ağartan, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı vakit ölçüsü kılandır. Bu, Güçlü olan'ın, Bilen'in nizamıdır (96). O, yıldızları kara ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için var edendir. Bilen millet için ayetleri uzun uzadıya açıkladık (97). O, sizi bir tek nefisten, babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta olarak yaratandır. Anlayan millet için ayetleri uzun uzadıya açıkladık (98). O, gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik, ondan bitirdiğimiz yeşilden, birbirine benzeyen ve benzemeyen yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık. Ürün verdiklerinde ürünlerine, olgunlaşmalarına bir bakın. Bunlarda, inananlar için, şüphesiz, deliller vardır (Enam 95-99). Bir meyvenin çiçek halinden olgun meyve haline gelinceye kadar geçirdiği süreci gözlemler ve düşünürsek Allah’ın ilmini ve gücünü daha iyi anlarız. Yani Allah’ı daha doğru tanırız ve Allah’tan çekinerek itaat etmeye yöneliriz. Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde (altı devirde) yaratan ve sonra Arş’a hükmeden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen; güneşi, ayı, yıldızları, hepsini buyruğuna baş eğdirerek var eden Allah'tır. Bilin ki yaratma da emir de O'nun hakkıdır. Âlemlerin Rabbi olan Allah Yüce'dir (Araf 54). Arş, nasıllığına Allah’ın bildiği ve tüm kâinatı kuşatan ve tüm kâinatın Allah tarafından yönetiminde merkez olarak kullanılan bir yerdir, bir haldir. Allah yaratmanın yanında işlerin ve insanların itaat edeceği vahiy hükümlerinin neler olacağını kendisi belirtmektedir. İnsanlar kendiliklerinden Allah’a ibadet şekli ve farz, haram hükümleri belirleyemezler. Bunlar tümüyle Allah’a aittir. Bu nedenle hevasını, Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 329 düşüncesini veya bir başkasını put haline getiren Allah’ın koyduğu sınırların dışına çıkmaktadır. Allahım sana sığındık, bizleri bağışla. Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgârları gönderen Allah'tır. Rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz; ölüleri de bunun gibi diriltip, çıkarırız; belki bundan ibret alırsınız (Araf 57). De ki: "Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?" Onlar: "Allah'tır! " diyecekler. "O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de (31). İşte gerçek Rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır. Öyleyse nasıl olup da döndürülüyorsunuz? (Yunus 31,32). Allah’a ibadet ve itaatten hangi gerekçeyle uzaklaşıyor, dönüyorsunuz! Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir (Yunus 107). Gökleri, gördüğünüz gibi direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay'ı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah'tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız (2). Yeri düzleyen, orada dağlar, nehirler var eden, her türlü üründen çift çift yetiştiren, gündüzü geceyle bürüyen de O'dur. Doğrusu bunlarda, düşünen kimseler için ibretler vardır (3). Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu toprak parçaları, tek ve çok köklü üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen kimseler için bunda ibretler vardır (Rad 2-4). Gökleri ve yeri yaratan, yukardan indirdiği su ile rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerinde yürüyen ay ve güneşi, geceyle gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır (İbrahim 32,33).Kullarıma Benim bağışlayan, 330 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak merhamet eden olduğumu, azabımın can yakıcı bir azap olduğunu haber ver (Hicr 49,50). Yukarıdan size su indiren O'dur. Ondan içersiniz; hayvanları otlattığınız bitkiler de onunla biter(10). Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda ders vardır(11). Geceyi gündüzü, güneşi ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O'nun buyruğuna boyun eğmiştir. Bunlarda akıl eden kimseler için dersler vardır(12). Yeryüzünde rengârenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. Bunda, öğüt alan kimseler için ibret vardır (13). Taze et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah'ın bol nimetinden faydalanmanız için denize -ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün- boyun eğdiren de O'dur. Artık belki şükredersiniz(14). Yeryüzünde, sarsılmayasınız diye, sabit dağlar, nehirler ve belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve işaretler meydana getirmiştir. Onlar yıldızla da yollarını bulurlar (15.16). Hiç yaratan yaratamayana benzer mi? İbret almaz mısınız? (17). Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz; doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder (18). Allah, gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir (Nahl 10-19). Rahman arşa hükmetmektedir (5). Göklerde ve yerde, her ikisi arasında ve toprağın altında bulunanlar O'nundur (6). Sen sözü istersen açığa vur, şüphesiz O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir (7). Allah'tan başka tanrı yoktur, en güzel isimler O'nundur (Taha 5-8). Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir.(45,46). Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır (47). Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir(48,49). And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir (Furkan 45-50). Siz ne yeryüzünde ve ne de gökte Allah'ı aciz bırakabilirsiniz. Allah'tan başka bir dost ve yardımcınız da bulunmaz (Ankebut 22). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 331 Allah’a isyanı seçenler Allah’ın gazabından kaçmada, Allah’ın hükümlerini geçersiz kılmaya çalışanlar Allah’ı çaresiz sanmayın. O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. Ey insanlar! İşte siz de böylece diriltileceksiniz (19). Sizi topraktan yaratması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız. (20). İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır (21). Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır (22). Geceleyin uyumanız, gündüz de lütfundan rızık aramanız O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda kulak veren millet için dersler vardır (23). Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır (24). Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile ayakta durması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz (25). Göklerde ve yerde olanlar O'nundur; hepsi O'na boyun eğmiştir (26). Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur. Bu, O'nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O'nundur. O, güçlüdür, Hakim'dir (Rum 19-27). Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa ve yedi misli deniz de yedekte bulunup yazılsa yine de Allah'ın sözleri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, hakim'dir (27). Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir (28). Allah'ın geceyi gündüze ve gündüzü geceye kattığını, her biri belirli bir süreye kadar hareket edecek olan güneşi ve ayı buyruk altında tuttuğunu; Allah'ın, yaptıklarınızdan haberdar olduğunu bilmez misin? (29). Bu, Allah'ın hak olmasından ve O'ndan başka taptıkları şeylerin batıl olmasındandır. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür (30). Gemilerin denizde Allah'ın lütfuyla yürüdüğünü görmez misin? Allah böylece size varlığının delillerini gösterir. Bunlarda, pek sabırlı ve çok şükreden kimselerin hepsine 332 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak dersler vardır (31). Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar; onları karaya çıkararak kurtardığında, içlerinden bir kısmı doğru yolda kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkâr eder (Lokman 27-32). Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı görevliler kılan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır. Doğrusu Allah, her şeye Kadir olandır (1). Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek yoktur. O, güçlü'dür, Hakim'dir (2). Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz? (Fatır 1-3). Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde var etmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, ancak O'nun bilgisiyledir. Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve ömürlerin azalması şüphesiz Kitap'dadır. Doğrusu bu Allah'a kolaydır (Fatır 11). Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; her şeyi, apaçık bir kitapta saymışızdır (Yasin 12). İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler (33). Orada hurmalıklar ve üzüm bağları var ederiz, aralarında pınarlar fışkırtırız (34). Onun ve elleriyle yaptıklarının ürünlerini yesinler; şükretmezler mi? (35). Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir (36). Onlara bir delil de gecedir; gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler (37). Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur (38). Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmişizdir (39). Aya erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler (40,41) Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır (42). Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi (Yasin 33-43). Diri olan kimseyi uyarasın ve verilen söz de inkârcıların aleyhine çıksın (70). Kudretimizle kendileri Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 333 için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar (71). Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri de vardır (73). Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır; şükretmezler mi? (Yasin 70-73). Size, geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Doğrusu Allah insanlara karşı lütufkârdır, ama insanların çoğu şükretmezler (61). İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah budur. O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp döndürülürsünüz?(Mümin 61,62). Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz? (Zariyat 20,21) O, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır. O, (kullarına) acıyandır (22). O, kendisinden başka tanrı olmayan, hükümran, çok kutsal; esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeyde olduran, ulu olan, Allah'tır. Allah onların koştukları eşlerden (ortaklardan) münezzehtir (uzaktır, asla öyle değildir) (23). O, vareden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel adlar kendisinin olan Allah'tır. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir (Haşr 22-24). Gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Size şekil vermiş ve şeklinizi güzel yapmıştır. Dönüş O'nadır( 3). Göklerde ve yerde olanları bilir; gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir; Allah, kalblerde olanı da bilendir (Tegabun 3,4). Sizler, sözlerinizi gizleseniz de açıklasanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir (13). Yaratan bilmez olur mu? O, Latif'tir, haberdardır (Mülk 13,14). Bunlara benzer ayetler 23 yıl gibi uzun bir sürede insanlara sürekli bildirilmiş ve bilerek Allah’a itaate çağrılmıştır. Sahabe böyle hitaplarla eğitilmiş ve Müslüman Devleti’ni kurma ve geliştirme isteğini, sabrını ve fedakârlığını yaşamıştır. Allah’a İmanınızda Samimi Olunuz Müslüman’ın İslam’a bağlılığı ve itaatı İslam’ın haber verdiği 334 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah’a samimiyetle bağlanmasına göre olacaktır. Çünkü İslam’ın isteklerine itaat etmenin temeli ahrettir ve ahrette alınacak sevaptır. Ahirette sevap verecek olan da ancak Allah’tır. Allah’a samimiyetle iman eden bir Müslüman Allah için fedakârlık yapar ve bu amaçla İslam’a itaat eder. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim İnsanlar içinde Allah'a, bir yar kenarındaymış gibi kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bir bela gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur (Hac 11). İnsanlar bir darlığa uğrayınca Rablerine dönerek O'na yalvarırlar, sonra Allah katından onlara bir rahmet tattırınca içlerinden bir takımı kendilerine verdiklerimize nankörlük ederek Rablerine eş koşarlar. Safa sürün bakalım, yakında göreceksiniz (33,34). Yoksa onlara ortak koşmalarını söyleyen bir delil mi indirdik (35). İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler, ama yaptıklarından ötürü başlarına bir kötülük gelirse hemen ümitlerini kaybediverirler (Rum 33-36). De ki: "Kara ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır? Bundan bizi kurtarırsan şükredenlerden olacağız diye O'na gizli gizli yalvarır yakarırsınız (63). De ki: "Allah sizi ondan ve her sıkıntıdan kurtarır, sonra da O'na ortak koşarsınız (64). De ki: "Üstünüzden ve altınızdan size azab göndermeğe, sizi fırka fırka yapıp kiminize kiminizin hıncını tattırmağa Kadir olan O'dur." Anlasınlar diye ayetleri nasıl yerli yerince açıkladığımıza bak (Enam 63-65). Dünyalık menfaat beklentinizde ve şiddetli sıkıntılarda Allah’a yönelirken diğer zamanlarda ibadet ve itaatten uzaklaşmayın. Öyle yaparsanız samimiyetten uzaklaşırsınız. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 335 BÖLÜM 2 Kuran’ı Allah İndirmiştir Rasulullah güvenilir, yalan söylemeyen bir insandır. Kendisinin Rasulullah olduğunu söylediğine göre yalan söylememiştir. Rasulullah’ın güvenilir olduğu için yalan söylemediği bilgisi en iyi Rasulullah’ın yaşadığı ortamdaki insanlar tarafından bilinecektir. Diğer insanlar Rasulullah’ı görmedikleri ve dinlemedikleri için, birlikte yaşamadıkları için İslam adına bildirilenlerin doğruluğuna onu ikna edecek başka delile ihtiyacı vardır. İşte Kuran kıyamete kadar kendisinin Allah’tan olduğuna, Muhammed’in Rasulullah olduğuna açık ve kesin deliller sunmaktadır. Bu nedenle Kuran’a Rasulullah’ın mucizesi, insanlara bildirdiklerinin en açık delili denmiştir. Rasulullah’ın insan olarak liderliğinin ve uyguladığı Sünnet’in yanında İslam’ın insanlar tarafından kabul edilip uygulanmasında asıl kalıcı etkiyi Kuran oluşturmaktadır. Vahyin ilk başlangıcı Kuran ayetleriyledir. Kuran ayetleri genelde yaşanan siyer olaylarına paralel olarak inzal olmuştur ve bu nedenle ilk inzal olduğu ortamda kolayla anlaşılmış ve uygulamaya konulmuştur. Yeni Müslüman toplumunun nasıl davranacağı, yaşanan durumları nasıl değerlendireceği, geleceğe nasıl hazırlanacağı adım adım Kuran ile önlerine konmuştur. Kuran kapkaranlık bir gecede, Ramazan ayının muhtemelen 27. Gecesinde, Hıra dağının tepesindeki bir kovukta tek başına olan Muhammed’e inzal olmaya başlamıştır. Artık O sadece Muhammed değil, Muhammed Rasulullah’tır. 336 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Kuran sadece Allah’ın isteklerini bildirmemektedir. Aynı zamanda Allah’ın varlık ve tekliğinin delilidir. Muhammed’in Rasulullah olmasının delilidir. Her inen ayet hemen yazıya geçirilmiş, ezberlenmiş, erkeklere ve kadınlara bildirilmiştir. Aynı zamanda namaz Kuran ile kılınmaktadır. Kuran okumanın büyük sevap olduğu bildirilmiştir. Yaşanan olaylarla bağlantılı inzal olması ve bu gibi öğrenme ve şuurda tutma yollarıyla Kuran sürekli Müslümanların gündeminde ve günlük hayatında varlığını sürdürmüştür. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Kitap'ın indirilmesi, güçlü ve Hakim olan Allah katındandır (Zümer 1). Kuran'ı sana indiren şüphesiz Biziz (İnsan 23). Apaçık olan Kitap'a and olsun ki, Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, insanları uyarmaktayız (2,3). Katımızdan bir buyrukla, her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Doğrusu Biz öteden beri peygamberler göndermekteyiz. Eğer kesin olarak inanırsanız bilin ki, bu senin Rabbinden, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden bir rahmettir. O, işitendir, bilendir (Duhan 2-7). Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir (45). Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücadele edin, şöyle deyin: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir, biz O'na teslim olmuşuzdur (46)." Sana Kitap'ı böylece indirdik; işte, kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi ancak inkârcılar bile bile tanımazlar (47). Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi (48). Hayır; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile inkâr etmez (49). "Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?" derler. De ki: "Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 337 (50)." Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır (51). De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahit olarak yeter. O, göklerde ve yerde olanı, batıla inananları ve Allah'ı inkâr edenleri bilir." İşte kaybedenler bunlardır (Ankebut 45-52). Kuran’a İman Edin, Okuyun, Anlayın Ve Uygulayın Kuran’ın bir bilgi, hüküm, dua ve ikna kitabı olduğunu unutmamalıyız. Burada daha çok bilgi ve hüküm yönlerine ait ayetlerden örnekleri aldım. Kuran’ın ikna özelliği gerek ifade özelliği ve bütünlüğünden, gerekse önceki nebilerin ve kavimlerin yaşadıkları tarihi gerçeklere ve değişik misallerin verilmesine de dayanmaktadır. Kuran hakkında yapılan derlemelerin, açıklamaların hiçbiri Kuran’ın kendisi gibi ikna edici olmayacaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; düşünüp öğüt alan yok mudur? (Kamer 17) Bunlar hikmetli kitabın ayetleridir (2). Muhsinler için bir hidayet ve rahmettir (3). Onlar ki, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar ahirete kesin olarak inanırlar (4). İşte onlar, rablerinden bir hidayet üzeredirler ve onlar felah bulanların ta kendileridir (Lokman 2-5). Muhakkak Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı ikame edenler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak edenler, asla sonu kötü kesilmeyecek bir ticaret umabilirler (Fatır 29). Hala onlar Kuran’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer, o Allah’tan başkasından gelseydi, elbette içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı (Nisa 82). And olsun ki, düşünüp ibret alsınlar diye bu (Kuran’dakileri) Kuran’da çeşitli şekillerde açıkladık. Fakat bu onların nefretle uzaklaşmalarından başka bir şey artırmıyor (41). De ki: “Onların dedikleri gibi O’nunla beraber başka ilahlar olsaydı, elbette o zaman Arş’ın sahibine bir yol ararlardı (42).” Allah, bunların söylediklerinden münezzehtir, üstündür, yücedir ve büyüktür (İsra 41-43). 338 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır ağır Kuran oku(1-4). Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir (Müzemmil 1-6). Ey İnsanlar! Rabbiniz'den size açık bir delil geldi, size apaçık bir nur, Kuran indirdik (174). Allah kendisine inananları ve Kitabına sarılanları rahmetine ve bol nimetine kavuşturacak, onları Kendisine götüren doğru yola eriştirecektir (Nisa 174,175). De ki: "İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar (İsra 88)." İşte bu Kuran'ı, Arapça okunmak üzere indirdik, onda tehditleri türlü türlü açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara ibret verir (113). Gerçek hükümdar olan Allah Yüce'dir. Kuran sana vahiy edilirken, vahiy bitmezden önce, unutmamak için, tekrarda acele edip durma, "Rabbim! İlmimi artır" de (İbrahim 113,114). Doğrusu bu Kuran en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müminlere büyük ecir olduğunu, ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler (İsra 9,10). Rabbinin Kitab'ından sana vahyolunanı oku; O'nun sözlerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın (Kehf 27). Kuran'ı sana, sıkıntıya düşeşin diye değil, ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt ve yeri ve yüce gökleri yaratanın katından bir Kitap olarak indirdik (Taha 2-4). Sana indirdiğimiz bu Kitap mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar (Sad 29). Bu Kuran, insanlara bir açıklama, sakınanlara yol gösterme ve bir öğüttür (Ali İmran 138). Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. Onu inkâr edenler ise kaybedenlerdir (Bakara 121). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 339 Şüphesiz, Kuran'ı, Hakim ve Alim olan Allah katından almaktasın (Neml 6). Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz (Zümer 23). Kuran'ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı (Nisa 82). Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalblerde olana şifa, inananlara doğruyu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir (Yunus 57). Kâfirliği Tercih Edenler Kuran’ı Düşünmek Yerine Saldırmışlardır Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır (Yasin 69). İnkâr edenler: "Bu Kuran'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız" dediler (Fussilet 26). İnkâr edenler: "Bu Kuran uydurmadır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular (4). "Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler (5). De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir"(Furkan 4-6). İnkâr edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz (Furkan 32). 340 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 3 Allah Kendi Yolunu Kendisi Göstermektedir Kuran, Allah’ın varlığının, tekliğinin ve isteklerinin bilgisini vermenin yanında Rasulullah’ın Rasulullah olduğunun da açık delilidir. Rasulullah’ın Rasulullah olduğuna ya Rasulullah’ı dinleyerek ya da Kuran’ı okuyarak inanma durumundayız. Bu gün için Rasulullah’ı dinleyemeyeceğimize göre ve hadis rivayetleri Kuran gibi olmadığına göre Rasulullah’ın Rasulullah olduğunun en açık ve kesin delili Kuran’dır. Kuran bize Allah’ın kendi isteklerini nebiler göndererek insanlara bildirdiğini haber vermektedir. Allah’ın insanlardan isteklerini insanların belirleme güçleri ve yetkileri yoktur. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Doğrusu Biz, seni hakla, müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Sen, cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın (Bakara 119). Nitekim Biz size, ayetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir Peygamber gönderdik (Bakara 151). Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahit olarak Allah yeter (Nisa 79). Ey İnsanlar! Peygamber Rabbiniz'den size gerçekle geldi, inanın, bu sizin hayrınızadır. İnkâr ederseniz, bilin ki, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah bilendir. Hakim'dir (Nisa 170). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 341 Müjdeleyici ve korkutucu olarak rasuller gönderdik ki, insanların rasullerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri kalmasın. Allah Aziz’dir Hakim’dir. (Nisa 165) Rasulullah Gaybi Bilgi Verilen İnsandır Rasulullah kendisine görev verilmeden önce ve sonra bir insan olma özelliğini sürdürmüştür. Rasulullah olmayı özel eğitimi veya becerileriyle elde etmemiştir. Elbette Allah onu sağlıklı ve akıllı olarak yaratmıştır. Rasulullah olma özellikleri onu insan olmaktan çıkarmamıştır. Diğer insanlara göre farkı Allah’ın ona görev vermesi, vahiy vermesidir. Allah bildirmediği sürece vahiy almaya, Allah’ın bildirmediği gaybı bilmeye ve kendisi için gaybi alandan yardım almaya gücü yoktur. Rasulullah kendiliğinden gaybı bilen değil, kendisine Allah tarafından zaman zaman gaybı bilgi verilendir. Rasulullah her istediği zaman gaybi bilgi alamamaktadır. Allah verirse almaktadır. Bunun açık delillerini Kuran’da, Rasulullah’ın sözlerinde ve yaşantısında görmekteyiz. Allah’ın Rasulullah’a gaybi bilgi vermesinin yollarından biri Kuran olarak kayda geçen vahiydir. Ancak Kuran olarak kayda geçen vahiy yöntemi dışında da Allah’ın Rasulullah’a gaybi bilgiler verdiğini Rasulullah’a isnat edilen sözlerden ve yaşanan durumlardan anlıyoruz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim De ki: “Ben kendim için Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda sağlayabilirim, ne de bir zarar. Eğer, gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapardım. Bana hiçbir fenalık dokunmamıştır. Ben, ancak bir uyarıcı ve iman eden bir topluluğu müjdeleyenim” (Araf 188). De ki: "Size Allah'ın hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahiy olunana uyuyorum." De ki: "Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?" (Enam 50). Onlara bir ayet getirmediğin zaman, "Sen bir tane yapsaydın ya" derler. De ki: "Ben ancak Rabbim tarafından bana vahyolunana uyarım. 342 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Bu Kitap inanan millete Rabbinizden açık belgeler, yol gösterme ve rahmettir." (Araf 203). Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman inkâr edenler, kendilerine gelen gerçek için: "Bu, apaçık bir büyüdür" derler (7) Veya "onu uydurdu" derler. De ki: "Eğer onu uydurdumsa, beni Allah'a karşı hiçbir şekilde savunamazsınız; O, Kuran için yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayandır, merhamet edendir." (8). De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." (Ahkaf 7-9). Rasulullah’ı Allah Bütün İnsanlar İçin Görevlendirmiştir Rasulullah’a Allah tarafından zaman zaman gaybi bilgi verilmesi ile Rasulullah olarak görevlendirilmesi yakın ilişkidir. Rasulullah’ın görevi zaman zaman gaybi vermeyi gerektirmektedir. Rasulullah Kuran’ı insanlara bildirirken hem de diğer tebliğ çalışmalarında kendisinin Allah tarafından tebliğ görevi görevlendirildiğini bildirmiştir. Sözünün doğruluğuna en önemli şahit ise bizzat Kuran’dır ve Rasulullah’ın yaşantısıdır. Rasulullah’ın yaşantısında söylediğine kesinlikle inanan bir insanın halini görüyoruz. Kendisi kendi söylediğine inanmaktadır. İnanmasa zaten o sıkıntılara katlanamazdı. Dünyasını tümüyle kaybetmek pahasına insanların sözlü ve bedensel saldırılarına karşı koymak, o günün şartlarında çöllerde yüzlerce kilometrelik seferlere çıkmak, geceleri uzun uzadıya, ayakta durmaktan ayakları şişecek kadar uzun süreli namazlar kılmak, o sıcakta oruç tutmak, her gece namaza kalkmak ve her sabah güneşten önce mescide namaza gitmek zor işlerdir. İman etmeyen bir insanın bunlara katlanması zordur ve bunların dünyalık bir menfaat getirisi de yoktur. Sahabe de, sonraki Müslümanlar da Muhammed’in Allah tarafından Rasulullah olarak görevlendirildiğine inanmıştır. Sahabe bir Arap lider veya Araplara menfaat sağlayan, Arapların milliyetçi duygularına Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 343 hizmet eden bir lider düşüncesiyle Rasulullah çevresinde toplanmamıştır. İslam’ın ilk uygulanmasının, Müslüman Devleti’nin kurulmasının ve daha sonra İslam’ın insanlara ulaştırılmasının yükünü sahabe çekmiştir. İman etmedikleri bir konuda onca sıkıntıya girmezlerdi. Nitekim münafıklar iman etmedikleri için Kuran ve Sünnet’in isteklerine itaat etmemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Rasulullah’ın imanı ve İslam uğruna katlandığı sıkıntılara rağmen İslam’dan ne özel hayatında ne de toplumsal hayatta uzaklaşmaması kendisinin Rasulullah olduğuna güçlü bir ikna delilidir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ayetlerimiz onlara apaçık deliller halinde okunduğu zaman Bize kavuşmayı ummayanlar: “Ya bundan başka bir Kuran getir, ya da onu değiştir” dediler. De ki: “ Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak bir şey değil. Ben ancak bana vahiy olunana uyarım. Şayet rabbime isyan edersem muhakkak büyük bir günün azabından korkarım(15). De ki: “Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım ve onu size bildirmezdim. Ben, bundan önce aranızda bir ömür geçirdim. Hala akıllanmayacak mısınız?” (Yunus 16). Rasulullah Allah tarafından görevlendirilmeden önceki 40 yıllık hayatında İslam benzeri bir görüş ileri sürmemiştir, din adına gayret göstermemiştir. Önceki hayatıyla Rasulullah olarak görevlendirildiği hayatı arasında büyük fark vardır. Ey insanlar! Muhakkak, Rasul hak ile gelmiştir. İman etmeniz kendi hayrınızadır. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah Alim’dir Hakim’dir. (Nisa 170) And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Hâlbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler (Ali İmran 164). Daha önce müşriktiler. Allah’ı kabul etmenin yanında putlarının Allah katında kendilerine şefaat edeceğini ve putlarının da gaybi olarak 344 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kendilerine yardım ettiğine inanıyorlardı. Rasulullah onlara Allah’ın hükümlerini (Kitabını) ve Allah’ın hükümlerinin doğru anlaşılmış ve uygulanmış halini (Sünneti, hikmeti) öğretmiştir. Kendisinden önceki Kitapları tasdik eden Hak Kitap'ı sana indirdi. Önceden insanlara yol gösterici olarak Tevrat ve İncil'i de indirmişti. O, doğruyu yanlıştan ayıran Kitap'ı indirdi. Doğrusu Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli azab vardır. Allah güçlüdür, mazlumların öcünü alır (Ali İmran 3,4). Allah sana indirdiğine şahitlik eder, onu bilerek indirmiştir, melekler de şahidlik ederler. Şahid olarak Allah yeter (Nisan 166). Allah’ın varlığını kabul eden biri için Allah’ın şahitliği kesin doğruluk ölçüsüdür. Allah’ın varlığını kabul etmeyen biri eğer öyle ölürse zaten kaybetmiştir. De ki: "Allah'tan başka, yalvardıklarınıza kulluk etmekten menolundum." "Sizin heveslerinize uymayacağım, yoksa sapıtmış, doğru yolda gidenlerden olmamış olurum" de (56). De ki: "Ben Rabbim'den bir belgeye dayanmaktayım, halbuki siz onu yalanladınız; acele istediğiniz de elimde değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O, hükmedenlerin en iyisi olarak gerçeği anlatır." (Enam 56,57) Doğrusu size Rabbiniz'den açık belgeler gelmiştir; kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin bekçiniz değilim(104). Rabbin'den sana vahyolunana uy, O'ndan başka tanrı yoktur, puta tapanlardan yüz çevir (Nisa 104,106). Sana bir Kitap indirildi. Onunla insanları uyarman ve inananlara öğüt vermen için kalbine bir darlık gelmesin (Araf 2). De ki: "Ey insanlar! Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Doğru yola giren ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da kendi zararına olarak sapıtmıştır. Ben sizin üzerinize vekil değilim." (108) Sana vahyedilene uy; Allah hükmünü verene kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir (Yunus 108,109). Putperestlerin: "Ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gelmeli değil miydi?" demelerinden senin kalbin daralır ve belki de Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 345 sana vahyolunanın bir kısmını terk edecek olursun. Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir (12). Senin için: "Onu uydurdu" diyorlar, öyle mi? De ki: "Öyleyse onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın." (13). Söylediğinizi yapamazlarsa, bilin ki o, ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka tanrı yoktur, artık Müslümansınız değil mi? (Hud 12-14) Şöyle söylediler: "Bize, yerden kaynaklar fışkırtmadıkça sana inanmayacağız" (90). "Veya hurmalıkların, bağların olup, aralarında ırmaklar akıtmalısın." (91). "Yahut da iddia ettiğin gibi, göğü tepemize parça parça düşürmeli, ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin." (92). "Veya altın bir evin olmalı yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız." De ki: "Fesubhanallah! Ben peygamber olan bir insandan başka bir şey miyim?" (93). İnsanlara doğruluk rehberi geldiği zaman, inanmalarına engel olan, sadece: "Allah peygamber olarak bir insan mı gönderdi?" demiş olmalarıdır (94). De ki: "Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik." (95). De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Doğrusu O, kullarını görür, haberdardır." (İsra 90-96). De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahiy olunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işleşin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın." (Kehf 110). De ki: "Ben, yalnız her şeyin sahibi olan ve bu kutlu kılınmış şehrin Rabbine kulluk etmekle emir olundum. Müslümanlardan olmakla ve Kuran okumakla emir olundum." Kim doğru yolu bulmuşsa, yalnız kendisi için bulmuş olur, kim sapıtmışsa kendine etmiş olur. De ki: "Ben sadece, uyaranlardan biriyim." (Neml 91,92). Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi (48). Hayır; Kuran, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse, bile bile inkâr etmez (Ankebut 48,49). 346 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İşte sana da buyruğumuzla Cebrail'i gönderdik; sen Kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen de insanlara, göklerde ve yerde ne varsa kendisinin olan Allah'ın yolunu, doğru yolu göstermektesin. İyi bilin ki işler sonunda Allah'a döner (Şura 52,53). Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır (2). O, kendiliğinden konuşmamaktadır (3). Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir (Necm 2-4). İnanıp yararlı işler işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere, size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş işlerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuz kalınacak, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir (Talak 11). De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Muhakkak bana ilahınızın ancak tek bir ilah olduğu vahiy edilmektedir. Artık kim rabbine kavuşmayı ümid ediyorsa, salih bir amel işlesin ve rabbine ibadetinde kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf 110). Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat insanların çoğu bilmez(Kasas 28). Hadis rivayetini düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “İslam beş esas üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve Kâbe’yi hac etmektir” dedi. (Buhari 6) Rasulullah’ı Ve Görevini Siz Belirleyemezsiniz Bazı insanlar Rasulullah’ın Rasulullah oluşunu kabul etmek yerine itirazlar ileri sürmüşlerdir. Bu itirazlarında kendilerini zaman zaman Rasulullah yerine veya Allah yerine koyarak itirazlar ileri sürdüklerini Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 347 düşünebiliriz. Ben Rasulullah olacak olsaydım Allah’tan neler isterdim, neler beklerdim diye sorarak isteklerini Rasulullah üzerinde görmek istemektedirler. Ya da ben Allah olsaydım benim Rasulüm nasıl olurdu diye hayal kurarak Rasulullah’ın mevcut durumunu kınamakta ve sen Rasulullah olamazsın diyen görüşler ileri sürmüşlerdir. Yanlış düşünme yolu yanlış çıkarımlara neden olmaktadır. Ne onlar Rasulullah’tır, Rasulullah’ın bildiklerini bilme durumundadırlar, ne de onlar Allah’tırlar. Rasulullah’ın kim olacağını, ne gibi imkânlara sahip olacağını ve görevinin neler olacağını onların belirleme imkânları ve yetkileri yoktur. Bu nedenle yanlış bir düşünceyle Allah’a karşı ve Rasulullah’a karşı haksız ithamlarda bulunmaktadırlar. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler (7,8). Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar (9). Dilerse sana, bunlardan daha iyi olan, içlerinden ırmaklar akan cennetler verebilen ve köşkler kurabilen Allah yücelerin yücesidir (Furkan 7-10). Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür (20). Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir (Taha 20,21). Kuran’da Rasulullah’a Özel Olarak Hitap Edilmesi Kuran’daki Rasulullah’a olan özel hitaplar ilk bakışta Rasulullah’ı ilgilendirmektedir gibi görünmekle birlikte halka açık edilen hitaplar- 348 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak dır. Çünkü hitapların aynı zamanda halka vereceği uyarılar da vardır. Eğer sadece Rasulullah’a yönelik olsaydı Kuran halinde bildirilmezdi diyebiliriz. Allah’ın Rasulullah’a özel hitabından kastım Rasulullah’ın görevini Allah’ın gözetimi altında yapıyor olmasıdır. Allah’ın gözetiminin 3 yönünü düşünebiliriz. Denetlemek, korumak ve rehberlik etmek şeklinde olabilir. Denetlemek yaptığı veya yapabileceği hatalarda kendisini uyarması ve hatasından dönmesini sağlamasıdır. Denetlemenin iki yönü olabilir. Bazıları gerçekten Rasulullah’a uyarıdır. Bazıları ise Rasulullah üzerinden insanlara uyarıdır. Örneğin Rasulullah’ın kendi kendine vahiy almasının mümkün olmadığını ve vahyin gelişinin onun istediği zamanda olmayacağını bildiren uyarı içerikli ayetler aslında Rasulullah’tan Kuran’ı değiştirmesini isteyenlere karşı bir cevaptır diyebiliriz. Yoksa Rasulullah (s.a.v) zaten öyle bir şey istememektedir. Korumaktan kastım düşmanlarının ona zarar verme isteklerine karşı korumasıdır. Rehberlik ise Rasulullah’ın İslamı uygularken neler yapması gerektiğini bir şekilde ona iletmesidir. Bu açıktan, gizli veya bir takım emirler şeklinde olabilir. Açıktan kastım Rasulullah’ın kendisine yapılan rehberliğin olduğunu ve neyi kast ettiğini bilmesidir. Gizli rehberlikten kastım Rasulullah kendi tercihini Allah’ın rehberliği içinde yapıyor olmasıdır. Emir şeklindeki rehberlikte ise şunu yap denmesi ve onu niçin yapacağının ve sonuçlarının kendisine açıklanmamasıdır. Gereğinde sonradan açıklanabilmektedir. Rasulullah’a rehberlik yapılmasının değişik yolları vardır. Kuran haline gelmeyen gaybi bilgiler verilmesi, rüya gösterilmesi bunlardan biridir. Rehberlik yapılan durumların bir kısmı yaşananlardan hareketle Müslümanların eğitilmesidir. Örneğin savaşların veya yaşananların sonrasında o konularla ilgili ayetlerin inzal olması gibi. Olay yaşanmıştır ve daha sonra o yaşanan olayın değerlendirmesi, alınacak dersler dile getirilmiştir. Eğer yaşanan olay İslam’ın ana hükümlerine ters bir durumsa ve kalıcı hükümlere etki oluşturacaksa daha yaşanırken müdahale edilerek gerekli düzeltme yapılmıştır. Rasulullah’ın İslam’ı Allah’ın gözetimi altında uyguladığının iyi Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 349 kavranması, Kuran’ın, Rasulullah’ın siyerinin ve Sünnet’in doğru anlaşılması açısından önemlidir. Rasulullah Kuran’ı kendi yaşama şartları içinde uygulamıştır. Rasulullah’ın İslam’ı uygulaması olan Sünnet aynı zamanda İslam’ın ikinci kaynağı olmuştur. Öte yandan Kuran ve Kuran’ın Rasulullah tarafından uygulaması olan Sünnet aynı değildir. Bizim Rasulullah’ı bir örnek olarak algılamamız ve aldığımız ibretleri hayatımızda uygulamamız ise bize ait amellerdir. Kuran’dan bizim uygulamamıza dönüşünceye kadar İslam 4 ayrı geçiş bölgesinden geçmektedir ve bir takım değişimler geçirebilmektedir. Kuran olarak gelmekte, Sünnet olarak uygulanmakta, biz Kuran ve Sünnet’i anlamaktayız ve anladığımız İslam’ı kendi yaşam şartlarımızda uygulamaktayız. Allah Rasulullah’a Yardım Edeceğini Bildirmiş Ve Etmiştir Allah’ın Ayrıntısı Verilmeyen Bir Başarı Vaadi Verdiği Anlaşılıyor Kuran’ı okursak ve Rasulullah’ın yaşadıklarını, söylediklerini düşünürsek Allah’ın Rasulullah’a yardım edeceğine, İslam’ı yeryüzüne yerleştireceğine ve Rasulullah’ı öldürmek isteyenlere karşı onu koruyacağına yönelik vaadinin olduğunu anlıyoruz. Başarı vaadi Rasulullah’ın şahsına ve müşriklerin yenileceklerine yönelik olabilmektedir. Nitekim Allah’ın müşriklere yönelttiği tehditlerin hepsi zaman içinde gerçekleşmiştir. İslam yeryüzünde yayılmıştır. Mekkeli müşrikler İslam’ı önleyememiştir. Kâbe ve çevresi Müslümanların yönetimine geçmiştir. Rasulullah defalarca öldürülmek istenmiş, suikast girişimleri yapılmış ama hepsinden kurtulmuştur. O kadar askeri seferlere katılmış ama öldürülmemiştir. Rasulullah savaşlardaki dualarında Allah’ın kendisine olan başarı ve düşmanlara karşı yardım etme vaadini gerçekleştirmesini istemiştir. Rasulullah Allah’ın kendisine olan başarı vaadini Müslümanların sıkıntılı dönemlerinde de dile getirmiştir. Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk dönemlerinde Müslümanlara yaptığı başarı vaatleri gerçekleşmiştir. Çünkü bunlar gaybi bilgileri dayanan vaatlerdir. 350 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Yoksa bir liderin taraftarlarına ümitlendirmek, cesaretlendirmek için söylediği sözler değildir. Rasulullah başarılı olacağını daha baştan itibaren söylemiştir, ancak kendisinin nasıl ve ne zaman başarılı olunacağına dair ayrıntılı bilgisinin olduğuna yönelik konuşmalarını ve davranışlarını görmüyoruz. Medine’ye hicret edeceğini ve orada Müslüman Devleti kuracağını, sonunda Taif’in Müslüman Devleti yönetimine geçeceğini bilseydi niçin önce Taif’e gidip çıkış yolu arasındı. Başarı Allah’ın vaadi ama nasıl ve ne zaman geleceğini bilmemektedir. Başarı bilgisi hayatı sebep sonuç ilişkileri içinde yaşamasına engel olmamıştır. Mekke’de yapılan düşmanların yenileceği vaadini Bedir savaşında yaşamıştır. Hâlbuki kendisi Bedir savaşına değil, kervan için 300 küsür kişilik bir güçle yola çıkmıştı. Bedir de savaş olacağını bilse öyle bir kuvvetle mi çıkardı? Hudeybiye umresine giderken insanları kandırmamıştır. Umre diye çıkacağız anlaşma yapıp geleceğiz diye çıkmamıştır. Rüyasına dayanarak gerçekten umre niyetiyle için çıkmıştır. Ama Allah’ın iradesi onun beklentisinin daha üstündeydi. Onun yaptıklarıyla bağlantılıydı ama onun beklentisine mecbur değildi. Allah ileriki başarılar için Hudeybiye anlaşmasının yapılmasını irade etmişti. Yine dünyada yarattığı sebep sonuç içinde bu anlaşmayı yaptırmıştı. Bir başka örnek olarak Mute savaşına gönderdiği üç komutanın şehit olabileceğine dair bir takım bilgilerinin olduğu ama bu bilgilerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini veya nasıl olacağı konusunda bilgisinin olmadığını düşünebiliriz. 3000 kişilik orduyu 200.000 kişi olabilecek bir orduyla savaştırmak için gönderdiğini varsayamayız. Yakup nebinin oğlu Yusuf için bir şeyleri bilmesi, hissetmesi ama ayrıntıyı bilmemesi gibiydi. Siz yokken Yusuf’u kurt yer diyordu. Yusuf yaşıyor diyordu, ama Yusuf’un nerede olduğunu ve Mısır’a gönderdiği oğullarının Mısır’da Bakan olan Yusuf’un yanından gelip gelmediklerini bilemiyordu. Her istediği zaman ve istediği miktarda gaybi bilgileri bilmesi mümkün değildi. Kendisine ne zaman ne kadar verilirse o kadarla yetinmek zorunda olduğunu düşünebiliriz. Dünyada geleceğe dair vaatler verilmiştir ve gerçekleşmiştir. Müslümanlar zayıf ve sıkıntılar içindeyken gelecekte dünyada ve Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 351 ahirette üstünlükler elde edecekleri kendilerine vaat edilmiştir. Bu vaatler gerçekleşmiştir. Bu vaatler bir liderin taraftarlarının ruhi durumlarını canlı tutmak için yaptıkları bir takım vaatlerden farklıdır. Benzeri görevi görmüştür ancak kesinlikle gerçekleşecek vaatlerdir ve gerçekleşmiştir. Tefekkür, Dua, Tedbir Ve Tevekkül Bütünlüğünü Yaşamıştır Rasulullah’ın hayatını bir bütün olarak düşündüğümüzde her şeyi önceden planladığını söyleyemeyiz. Ama düşünmüyor, planlama yapmıyor da diyemeyiz. Allah’ın kendisine genel anlamda başarı vereceğini bildiği halde onu elde etmek için tefekkür ediyor, gerekli tedbirleri alıyor, dua ediyor ve Allah’ın gaybi yardımları için tevekkül ediyordu. Birini diğerinin yerine koymuyordu. Bütünlüğü bozmuyordu. Bedir’i düşünelim. Bedir savaşı için çıkmadı, ama Bedir savaşı önüne kondu. Savaşı nasıl yapacağına dair düşünüyor, istişare ediyor, dua ediyordu. Bir yandan da savaşta zalimlerin ileri gelenlerinin öleceği yeri söylüyordu. Ama bu bilgisi tefekkürü duayı, tedbiri ve tevekkülü terkini getirmiyordu. Müslümanlarla müşrikler arasındaki bu ilk savaşta müşrikleri iyice bastırmak yerine esir almanın kendisine daha sonra Allah tarafından kınanma geleceğini bilme durumunda değildi. O bir insandı ve savaştıkları sonuçta akrabalardı. Müslümanlar yeni hicret etmiş ve maddi imkânları yoktu, bu açıdan esirler iyi bir diyet geliri demekti. Yaptığı bir insan olarak yapması gerekendi. Ama bir nebi olarak gaybi anlayışa daha açık olmalıydın diye uyarılıyordu. O şartlarda düşmana daha fazla zarar vermek daha önemliydi. Öte yandan alınan esirler artık öldürülemezdi, çünkü esir almanın ve gereğini yapmanın insanların anlayışında bir yolu yöntemi vardı. Yani esirleri daha sonra öldürerek düşmana daha fazla zarar verme yoluna giremezdi. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah'ın peygamber'e dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp, boğsun; bir düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi? (Hac 15). 352 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah Rasulullah’a yardım etmesin diye en olmadık tedbirini alsın bakalım Allah’ın yardımını önleyebilecek mi? Elbette önleyemeyecek. Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir (Fetih 2). Rasulullah’ı Sevin Ve Selam Edin Rasulullah’ın çevresinde zorla değil, sevgiyle ona bağlanan, onu seven, onun için hayatını verecek kadar fedakârlık yapan bir insan yumağı oluşmuştur. Ne sadece menfaat için, ne zor nedeniyledir. Allah’ın Rasulullah’a bir lütfudur. Bu sevgi bağlılığı, Müslümanların birliğini, Müslüman Devleti’ni kurmasını ve daha sonra İslam’ın insanlara ulaştırılmasında her türlü fedakârlığa katlanılmasını sağlamıştır. Sahabenin birbirine ve Rasulullah’a bağlılık ve sevgileri olmasaydı toplumsal bütünlüğü korumak ve gönül rızasına dayanan hareketi yürütmek mümkün olmazdı. Rasulullah sevgisinin kökeni temelde Allah’ın bir yardımıdır, lütfudur. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. Allah, imanı işte bunların kalblerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar Allah'tan yana olanlardır (Mücadele 22). Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin(56). Allah'ı ve Peygamber'ini incitenlere, Allah dünyada da ahirette de lanet eder; onlara alçaltıcı bir azap hazırlar (Ahzab 56,57). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 353 Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanı bana en çok salâvat getirenidir” (Tirmizi 483). Rasûlüllah (s.a.v.): “Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammedin kema salleyte ala İbrahime ve ala âli İbrahim. İnneke hamidun mecidun. Allahümme barik ala Muhammedin ve ala âli Muhammedin kema barekte ala İbrahime ve ala âli İbrahim. İnneke hamidun mecidun”. (Buhari 3370) Rahmet Nebisi Olduğunu Yaşayarak Göstermiştir, Hayvanlara İyi Muamele Edilmesini İstemiştir. Yolların ve su kaynaklarının kirletilmesine karşı çıkmıştır. Mekke seferinde ordunun geçtiği yerde bir köpeğin yavruladığını gördü. Hemen bir askeri onun başına dikerek ordudan zarar görmemesini istedi. Hayvanlara eziyet edilmemesini istedi. Keçisini sağan adamdan keçinin yavrusu için memede süt bırakmasını istedi. Kuş yuvalarının bozulmamasını istedi. Zevk için hayvanları hedef edinip vurmayı yasakladı. İktidar peşinde koşup, iktidarı elde edince iktidarın maddi ve eğlence imkânlarından sonuna kadar faydalanma yoluna girmemiştir. Hâlbuki ulaştığı iktidar ve bağlılarının bağlılık düzeyi nedeniyle en güzel saraylara, giyinme ve yiyip içme imkânlarına sahip olabilir, en şaşaalı eğlenceye, zevk ve sefaya dalabilirdi. Ağaç Dikmeye Önem Vermiştir Rasulullah: “Elinizde bir ağaç fidanı varsa kıyamet kopmaya başlasa bile onu dikin” (Hanbel 3/184). 354 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah: “Müslüman bir kimse ağaç dikerse, o ağaçtan yenen ürün mutlaka onun için sadaka olur. Kuşların yerdiği sadakadır. Herkesin ondan yiyip eksilttiği mümin için sadakadır” (Buhari 6/122 Medine kuzey batısındaki eskiden ormanlık bölgeye 500 hurma diktirmiştir. Orası ormanlaşmış ve orman anlamında Gabe bölgesi olarak tanınmıştır. Medine’nin yaklaşık 32 kmlik çevresini ağaçlarına zarar verilmeyecek bölge ilan etti. (Buhari 2/220) Kaba Ve Zorba Bir Davranış İçinde Olmamıştır Rasulullah: “Allah beni cömert bir kul kıldı. Zorba ve zalim kılmadı” dedi. (Ebu Davut 4/143) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 355 BÖLÜM 4 Kıyamet Ve Hesap Günü Kesin Olacaktır İslam’ın Müslüman fert ve Müslüman toplumu oluşturmasında ilk üç temel Allah, Kuran ve Rasulullah iken dördüncü önemli temel ahrettir. Dünyada insanlar yaptıklarının karşılıklarını tam olarak almaları mümkün değildir. Allah’ın irade ettiği bu dünya yaşantısında yapılanların karşılığı tam olarak dünyada almak yoktur. Yapılanların karşılığı tam olarak ahrette alınacaktır. İnsan ahiret karşılığı için fedakarlık yapacaktır. Bir gün dünya hayatı bitirilecek, kıyamet denilen bir durumla mevcut kainat düzeni bozulacak ve yeni bir düzen yaratılacaktır. İnsanlar yaptıklarından, inandıklarından ve vahiy ile bildirilen kendi iradesiyle Allah’a kulluk etmek görevinden sorguya çekileceklerdir. İnsan hayatının yaratılma amacı ancak ahretin gerçekleşmesiyle mümkün olacaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey Rabbimiz! Muhakkak ki Sen geleceğinden asla şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah sözünden hiç caymaz (Ali İmran 9). Öyle bir günden ittika edin ki (çekinin ki), o günde hiçbir nefis hiçbir nefisten karşılık alamaz ve hiç kimseden şefaat kabul edilmez, fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez (Bakara 48). Öyle bir günden çekinip hazırlanın ki, o gün hiç kimse başkası adına bir şey ödeyemez, kimseden bir bedel kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez ve onlar yardım da olunmazlar (Bakara 123). 356 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah'a döneceğiniz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz (Bakara 281). O geleceğinde hiçbir şüphe olmayan günde, kendilerini bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese ne kazandıysa tamamen ödendiği vakit halleri nasıl olacaktır (Ali İmran 25). O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, sizi asıl kendisinden korkutur. Allah kullara Rauf’tur. (Ali İmran 30) O gün huzurumuza, ilk kez sizi yarattığımız gibi yapayalnız ve bahşettiğimiz her şeyi arkanızda bırakarak tek başınıza gelirsiniz. Biz, kendi kendinize, Allah’ın ortakları olduğunu ileri sürdüğünüz şefaatçilerinizden hiç birini o vakit yanınızda görmeyeceğiz! Artık, onlarla aranızdaki bütün ilişkiler kesilmiş ve ortaklıklarını ileri sürdüğünüz o şeyler yok olup gitmişlerdir. (Maide 94) Onlar, o kitabın bildirdiklerinin gerçekleşeceği zamanı mı bekleyip duruyorlar. (Bu nedenle mi ahirete hazırlanmıyorlar).Onun bildirdiklerinin ortaya çıktığı gün, önceden onu unutanlar: “Rabbimizin rasulleri hak ile gelmişti. Bizim için bize şefaat edecek şefaatçiler bulunur mu? Veya yaptıklarımızdan farklı olanı yapmamız için geri döndürülür müyüz?” derler. Onlar kendi nefislerini gerçekten zarara uğratanlardır. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp yok olup gitmiştir. (Araf 53) And olsun ki onların adedini bilmiş ve teker teker saymıştır(94). Kıyamet günü hepsi O'na tek olarak gelecektir (Meryem 94,95). Kıyamet günü adalet terazileri koyarız. Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile Biz onu getiririz. Hesaba çekenler olarak Biz yeteriz. (Enbiya 47) Gök, o gün, erimiş maden gibi olur (8). Dağlar da atılmış renk renk yün gibi olur (9). Hiç bir dost diğer bir dostunu soramaz (10). Onlar birbirlerine gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını feda etmek ister (11). Ve eşini ve kardeşini (12), Ve kendisini barındırmış olan sülalesini (13). Ve yeryüzünde bulunan Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 357 herkesi (feda etmek). Böylece kendisini kurtarmak ister(14). Hayır, olmaz. Muhakkak o alevli ateştir (15). (O ateş) Deriyi yüzüp çıkarır (16). (Mearic 8-16). O gün insanlar amelleri kendilerine gösterilsin diye bölük bölük ortaya çıkacaklardır (6). Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlemişse onu görecektir (7). Ve kimde zerre ağırlığınca bir şer işlemişse onu görecektir (8) (Zilzal 6-8). Sana, kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: "Onu ancak Rabbim bilir, onun vaktini, O'ndan başka belirtecek yoktur. Göklerin ve yerin, ağırlığını kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir." Sen sanki öğrenmişsin gibi sana soruyorlar, de ki: "Onu bilmek ancak Allah'a mahsustur, ama insanların çoğu bu gerçeği bilmezler” (Araf 187). Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı Kitab'ı önüne çıkarırız (13). "Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin." (14). Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine yola gelmiş ve kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. Kimse kimsenin günahını çekmez. Biz peygamber göndermedikçe kimseye azab etmeyiz (İsra 13-15). Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün. "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez (Kehf 49). Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için: Biz sizi topraktan sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken bir şey bilmez olur. Yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yetiştirir (5). Bunlar, Allah'ın gerçek olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen 358 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak kıyamet saatinin geleceğini, Allah'ın kabirlerde olanı dirilteceğini gösterir (Hac 5-7). Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler (22). Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz (23). O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir (24). O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir (25). O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkârcılar için yaman bir gündür (26). O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der (27-29). Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmiştir" der (30). Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter (Furkan 22-31). İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da; "Çürümüş kemikleri kim yaratacak" diyerek, Bize misal vermeye kalkar?(77,78). De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir(79). Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız(80). Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur; çünkü O, yaratan ve bilendir(81). Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir ve o olur(82). Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir (Yasin 77-83). Yalancılığı alışkanlık edinenlerin, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın! (10,11). İşlerin karşılık göreceği günün zamanını sorarlar (12). O, kendilerinin ateşte azap görecekleri gündür (13). Onlara: "Azabınızı tadın; işte acele beklediğiniz bu idi" denir (14). Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı (15,16). Onlar, geceleri az uyuyanlardı (17). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 359 Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi (18). Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi (Zariyat 10-19). Allah onların hepsini dirilttiği gün, kendilerine işlediklerini haber verir; Allah onları bir bir saymıştır, fakat kendileri unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir (Mücadele 6). O muazzam gürültü, kıyamet kopup geldiği zaman (33). O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar (34-36). O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır (37). O gün bir takım yüzler aydınlıktır, gülmekte ve sevinmektedir (38,39). O gün birtakım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür (Abese 33-41). Ey insanlar! Rabbinizden sakının; doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir (1). Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün oysa sarhoş değildirler, fakat bu sadece Allah'ın azabının çetin olmasındandır (Hac 1,2). Ahirete inanmayanların yaptıkları işleri kendilerine güzel göstermişizdir; bu yüzden körü körüne bocalarlar (4). Kötü azap işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır (Neml 4,5). Hesap Günü Yaşadıklarınızdan Hesap Vereceksiniz İnsan yaratılış özelliği olarak, karşılıksız bir davranışta bulunmaz. Kendisine göre yaptığının ölçülebilir veya değerlendirilebilir, artabilir bir karşılığının olması gerekir. Örneğin yaptığından dolayı sevap alacaksa daha fazla yaparak bu sevabı artmalıdır. Yaptığından dolayı sevgi veya rıza alacaksa daha fazla yaptığında bu sevgi veya razı oluş artmalıdır. Yaptığının karşılığını görecek olması insanın harekete geçmesinde temel etkendir diyebilirim. Hesap gününün olması, insanın yaptığının en küçüğünden bile hesap verecek olması ve sonuçta bir karşılık alacak olması insanı harekete geçirecektir. İnsan dünyada yaptığının karşılığını her zaman göremeyebilecektir. Görse bile dünyalık bir karşılığın yaptığına değecek mi diye bir soruyu içinde barındıracaktır. Hesabın ahrette 360 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak olması ve karşılığında ahiret karşılığı olması insanı daha çok etkileyecektir. Bu nedenle hesap gününün varlığını kabullenmesi ve ona hazırlık yapması onun davranışlarına yön verilmesinde çok önemlidir. Gerek korkarak iş yapması, gerekse isteyerek iş yapması açısından hesap gününün kesinliği insanın tercih ve davranışlarını etkileyecektir. Rasulullah’ı ve İslam’ı tanırken hesap günü hakkında neleri ortaya koyduğuna dikkat etmeliyiz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim And olsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere soracağız, peygamberlere de soracağız (6). And olsun ki, yaptıklarını kendilerine bir bir anlatacağız, zira onlardan uzak değildik (7). Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır (8). Tartıları hafif gelenler, ayetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır (Araf 6-9). Sura üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar (51). "Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir (52). Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur (53). Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz(54). Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler (55). Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır (56). Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır (57). Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır (58). Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi? (59-61). And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? (62). İşte bu, size söz verilen cehennemdir (63). Bugün, inkârcılığınıza karşılık oraya girin(64). İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahitlik eder (Yasin 5165). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 361 Sura üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sura bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar (68). Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitap açılır, peygamberler ve şahitler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir (69). Her kişiye işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir (70). İnkâr edenler, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapıları açılır; bekçileri onlara: "Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi" derler. "Evet, geldi" derler. Lakin azap sözü inkârcıların aleyhine gerçekleşir (71). Onlara: "Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin; böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!" denir (72). Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: "Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin" derler (73). Onlar: "Bize verdiği sözde duran ve bizi bu yere varis kılan Allah'a hamdolsun. Cennette istediğimiz yerde oturabiliriz. Yararlı iş işleyenlerin ecri ne güzelmiş!" derler (74). Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hüküm olunmuştur. "Övgü, Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir" denir (Müddesir 68-75). Gök, o gün, erimiş maden gibi olur (8). Dağlar da atılmış pamuğa döner (9). Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz (10). Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister (11-14). Hayır, olmaz.. Orada sırtını çevirip yüz geri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır (Mearic 8-18). Cennet Ve Cehennem Vardır Cennet ve Cehennem insanın inandıklarına ve yaptıklarına karşılıktır. Kişi Cennet veya Cehennemine girişini dünyada kendisi hazırlayacaktır. Cennet ve Cehennem anlatımlarının insanın görmesine, 362 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak hissetmesine, hayalinde canlandırmasına uygun bir anlatım olması ondan etkilenmesini artıracaktır. Bu nedenle olsa gerek Cennet ve Cehennem gerçeği Kuran’da değişik yönlerden sürekli anlatılmaktadır. Hadis rivayetlerinde de anlatılmaktadır. Sünnet’i Kuran’ın uygulanması ve açıklanması olarak düşünecek olursak Kuran’da anlatılan konularda aynı zamanda hadis rivayetleri bulabiliriz. Cennet ve Cehennemi birlikte anlatmayan bir İslam anlatımı gerçeği yansıtmayacaktır. İnsan hissi ve isteği üzerinde sadece iyilik veya kötülük anlatımı yeterince etki oluşturmayacaktır. İnsanın başına gelecek gerçeklerin erkenden anlatılması insanın ona hazırlanması açısından önemlidir. Cennet ve Cehennem gerçeğini görmeden İslam’ın insanları ve müslümanı nasıl etkilediğini doğru kavrayamayız. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar birbirine düşman olurlar (67). Allah: "Ey kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz" der (68). Bunlar, ayetlerimize inanmış Müslümanlardır (69). Şöyle denir: "Siz ve eşleriniz, sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz (70)." Onlar için altından yapılmış tabaklar ve testiler dolaştırılır. Ve orada canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Siz orada ebedi kalacaksınız (71). İşlediklerinize karşılık, size miras verilen cennet işte budur (72). Orada sizin için bol meyveler vardır, onlardan yersiniz (73). Doğrusu suçlular, temelli kalacakları cehennemin azabı içindedirler (74). Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar (75). Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi (Zuhruf 67-76). İnanan ve yararlı işler yapanlara, kendilerine altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Onlara buranın bir ürünü rızık olarak verildiğinde, "Bunun benzeriyle daha önce de rızıklanmıştık" derler. Bunlar, söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlara orada tertemiz eşler vardır ve orada temelli kalırlar (Bakara 25). İnananlar ve yararlı iş yapanları, imanlarına karşılık Rableri doğru yola eriştirir; nimet cennetlerinde onların altlarından ırmaklar akar (10). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 363 Oradaki duaları: "Münezzehsin ey Allah'ım", dirlik temennileri: "Selam size" ve dualarının sonu da: "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun"dur (Yunus9). Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, pınar başlarındadırlar (45). "Oraya güven içinde, esenlikle girin" denilir (46). Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir (47). Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan çıkarılacak da değillerdir (Hicr 45-48). Rabbine suçlu olarak gelen bilsin ki, cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar (74).Rabbine inanmış ve yararlı iş yaparak gelenlere, işte onlara, en üstün dereceler, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları Adn cennetleri vardır. Bu, arınanların mükâfatıdır (Taha 74-76). Zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır (11). Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler (12). Elleri boyunlarına bağlanarak, dar bir yerden atıldıkları zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler (13). "Bir kere yok olmayı değil, birçok defa yok olmayı isteyin" denir (14). De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükâfat ve gidilecek yer olarak söz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?" (15). Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir (16). O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?" der (17). Onlar: "Haşa; Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular" derler (18). "Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız" denir (Furkan 11-19). Allah'ın düşmanları o gün cehenneme sürülürler. Hepsi bir aradadırlar (19). Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler (20). Derilerine: 364 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak "Aleyhimize niçin şahitlik ettiniz?" derler. "Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan O'dur ve O'na döndürülüyorsunuz" cevabını verirler (21). Siz, gözleriniz, kulaklarınız ve derilerinizin aleyhinize şahitlik edeceğinden korkarak kötü iş işlemekten çekinmiyordunuz. Hayır; Allah'ın, yaptıklarınızın çoğunu bilmediğini sanıyordunuz (22). İşte Rabbinizi böyle sanmanız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz (Fussilet 19-23). Allah'a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü ürün ve Rablerinden mağfiret vardır. Bunların durumu, ateşte temelli kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? (Muhammed 15) Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur (17,18). Onlara şöyle denir: "İşlediklerinizden ötürü, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için." Onlara, ceylan gözlü eşler veririz (19,20). İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır (21). Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz (22). Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır (23). Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar (24). Birbirlerine dönüp soruşurlar (25): "Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır" derler (Tur 17-28). Rablerini inkâr eden kimseler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür! (6) Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler (7). Nerede ise öfkesinden paralanacak! İçine her bir topluluğun atılmasında, bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar (8). Onlar: "Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 365 sapıklık içindesiniz demiştik" derler (9). "Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık" derler (10). Böylece, günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar! (Mülk 6-11). Sabırlarının karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir (12). Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk (13). Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır (14). Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır (15). Billurları gümüş gibi parlaktır, onları ölçüp ölçüp dağıtırlar (16). Orada, zencefil karışık bir tasla içirilirler (17). O pınara "Selsebil" denir (18). Yanlarında ölümsüz gençler dolaşır; onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın (19). Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün (20). Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır; gümüş bileziklerle süslenmişlerdir Rableri onlara tertemiz içecekler içirir (21). "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir (İnsan 12-22). O gün yalanlamış olanların vay haline (45). Yiyiniz, biraz zevkleniniz bakalım, doğrusu sizler suçlularsınız (46). O gün yalanlamış olanların vay haline! (47). Onlara "Rükû edin" denildiğinde rükûa varmazlar (48). O gün yalanlamış olanların vay haline! (49). Kuran'dan başka hangi söze inanacaklar? (Müselat 45-50). 366 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 5 Allah Katında Din Ancak İslamdır Allah’ın nebilerine bildirdiği dininin genel adı ve son nebi Muhammed Rasulullah’a gönderdiği vahyin özel adı İslam’dır. İslam vahyinin Âdem nebiden beri değişmeyen Allah, kıyamet, hesap günü, Cennet ve Cehennem gibi imanı ilgilendiren yönleri vardır. Bir de kısmen değişen farz ve haram davranışları vardır. Örneğin Musa ve İsa nebiye gönderilen vahiyde Kâbe’ye umre ve hac emri yoktur. Ama namaz ve oruç gibi ibadetlerin genel emri vardır. Namaz ve orucun İslam’da tutulma hali İslam’a özeldir. Allah nebilere gönderdiği dinin özelliklerini kendisi belirlemektedir. Neleri içereceğini ve sınırlarını, nasıl uygulanacağını kendisi belirlemektedir. Herhangi bir insanın kendiliğinden din belirlemesi ve Allah bunu istemiştir demesi doğru değildir. İslam’ı belirleyen Kuran ve Sünnet’tir. İslam’ı temsil eden, sınırlarını koyan Kuran ve Sünnet’tir. Bu gerçek Kuran’da bildirilerek insanların kendi heveslerine göre din belirlemelerinin ve hevesleri nedeniyle gerçekte Allah’ın göndermediği bir takım inanış ve davranışlara girmelerinin önü kapatılmıştır. Bu Kuran’ın sabit ve tek kaynak olarak kabul edilmesinin yolunu açmaktadır. Müslümanların sabit ve değişmez, kesin doğru kabul edilen bir din kaynağı olarak Kuran ortadadır. Müslümanları değişik sarsıntılara karşı koruyan ve bozulmalar sonrası gerçeğe dönmelerine yardım eden Kuran’dır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah katında din, şüphesiz İslam'dır. Ancak, Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 367 düştüler. Allah'ın ayetlerini kim inkar ederse bilsin ki, Allah hesabı çabuk görür (19). Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, "Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a verdim" de. Kitap verilenlere ve kitapsızlara: "Siz de İslam oldunuz mu?" de. Eğer İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür (Ali İmran 19,20). Allah'ın dininden başka bir din mi arzu ediyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O'na teslim olmuştur, O'na döneceklerdir (83). "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Rableri tarafından Musa, İsa ve peygamberlere verilene inandık, onları birbirinden ayırt etmeyiz, biz O'na teslim olanlarız" de (84). Kim İslam'dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir (85). İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra inkâr eden bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimleri doğru yola eriştirmez (86). İşte bunların cezası, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin lanetine uğramalarıdır (87). Orada temellidirler; onlardan azab hafifletilmez; onların azabı geciktirilmez (88). Ancak bunun ardından tevbe edip düzelenler müstesnadır. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder (89). İnandıktan sonra inkâr edip, inkârda aşırı gidenler var ya, onların tevbeleri kabul edilmeyecektir. İşte sapıklar onlardır (90). Doğrusu inkâr edip, inkârcı olarak ölenlerin hiçbirinden, yeryüzünü dolduracak kadar altını fidye vermiş olsa bile, bu kabul edilmeyecektir. İşte elem verici azab onlaradır, onların hiç yardımcıları da yoktur (Ali İmran 83-91). Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler (Rum 30). O diridir, O'ndan başka tanrı yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Övgü, Âlemlerin Rabbi Allah içindir(65). De ki: "Sizin, Allah'ı bırakıp da kulluk ettiklerinize kulluk etmek bana yasak kılınmıştır. Zira bana Rabbimden belgeler gelmiştir. Ben, kendimi Âlemlerin Rabbine vermekle emir olundum (Mümin 65,66). 368 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de evlatları, onlara Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar, ateş halkıdır; orada ebedi kalacaklardır (Ali İmran 116). Din Adına Yanlışlar Peşinde Gitmeyin Allah’ın razı olacağı dini bildirmeyi kendi yetkisine alması, insanların din adına bir takım yanlışları kabullenmelerini önlememektedir. İnsanlar vahiyden olan ve olmayan birtakım özellikleri din adına ileri sürebilmektedirler. Kuran ve Sünnet insanların bu sapmalarına karşı onları uyarmakta ve doğru olan ölçüye çağırmaktadır. Değişik sapma durumlarında Kuran’a ve Sünnet kaynağına dönerek kendilerini düzeltebileceklerdir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Onların bir kısmının okuyup yazması yoktu. Kitab'ı bilmezlerdi; bildikleri sadece bir takım yalan ve kuruntulardı. Onlar ancak vehim içindedirler (78). Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına! (79). "Ateş bize sadece sayılı birkaç gün değecektir", derler; sor, "Allah katından siz söz mü aldınız?", eğer öyle ise Allah sözünden caymayacaktır. "Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?" (80) Hayır öyle değil; kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış olan kimseler; cehennemlikler işte onlardır. Onlar orada temellidirler (81). İnanıp yararlı işler yapan kimseler cennetlik olanlardır, onlar da orada temellidirler (Bakara78-82). Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri, görmedin mi? Onlar aralarında hüküm vermek için Allah'ın Kitabına çağırılmışlar, sonra onlardan bir takımı dönmüşlerdir. Onlar temelli yüz çevirenlerdir (23). Bu, onların: "Bize ateş sadece sayılı birkaç gün değecektir" demelerindendir. Uydurup durdukları şeyler, onları dinlerinde yanıltmıştır (24). Geleceğinden şüphe olmayan günde, onları topladığımız ve haksızlık yapılmayarak herkese kazandığı eksiksiz verildiği zaman, nasıl olacak? (Ali İmran 23-25). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 369 Allah’ın vahyini biliyorlar ve kendilerinin Allah’ın vahyini kabul edenlerden sayıyorlar. Ama iş uygulamaya gelince Allah’ın vahyinden yüz çeviriyorlar. Farz ve haramlara itaatı bırakıp heveslerinin veya başka tağutların ölçülerine, isteklerine göre davranmak istiyorlar. Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin, işte onların, ahirette bir payları yoktur. Allah onlara kıyamet günü onları muhatap almayacak, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir (77). Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: "Allah katındandır" derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler (78). Allah'ın kendisine Kitap'ı, hükmü, peygamberliği verdiği insanoğluna: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" demek yaraşmaz, fakat: "Kitabı öğrettiğinize, okuduğunuza göre Rabb'e kul olun" demek yaraşır (79). Size melekleri, peygamberleri Rab olarak benimsemenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz müslüman olduktan sonra, size inkâr etmeyi mi emredecek? (Ali İmran 77-80). Doğru değerler, ölçüler olarak kabul etmeye ve uygulamaya gelince Allah’ın farz ve haramlarına itaat etmeyen, Allah’a itaat edeceklerine dair yaratılışta söz verdikleri halde sözlerini tutmayan, yalan yere yeminler ederek başkalarını kandıranların vay haline. Allahım sana sığındık, bizleri bağışla. Yoksa Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır (Şura 21). Allah’ı Razı Edecek Dini Ve İslamı Siz Belirleyemezsiniz Allah’ın razı olacağı dinin İslam olması, İslam adına doğru olanları belirlemek açısından insanları sapmalarını önlememektedir. İnsan düşünmekte ve istemektedir. Kendi hoşuna giden ve bu doğrudur dediği bir durumu Allah’ın da doğru kabul etmesini isteyebilmektedir. Ancak insan kendiliğinden Allah’ın razı olacağı dini belirleme yetkisine sahip değildir. Bu nedenle sapmalara karşı Kuran ve Sünnet’e itaat etmelidir. 370 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müşrikler Allah’ın varlığını ret etmiyorlar fakat Allah’ı razı etmek ve Allah’tan yardım almak konusunda kendilerine göre yollar belirlemeye kalkmışlardı. Yaratmada Allah’ı tek kabul ederken, dualara karşılık vermede, ibadetlere karşılık vermede, farz ve haram hükümleri koymada bu yetkilerinin bir kısmını bir takım putlara devrettiğini ya da putların kendiliklerinden bu özelliklere sahip olduklarını düşünüyorlardı. Putlar yaratıcı değil, ama Allah katında yetkileri var ve kendiliklerinden bizim için fayda veya zarar verebilirler. Aynı zamanda bizim için Allah katında aracılık edebilirler iddiasında bulunuyorlardı. İslam bu tür sapmaların önünü kapamıştır. Allah’ın varlığını kabul eden, Allah için birtakım davranışlar yapan ve aynı zamanda putları olan insanları müşrik olarak ilan etmiş ve ebedi Cehennem’e gidecek inanış ve davranışlar olarak belirtmiştir. İslam’ın temsil yetkisi tümüyle Kuran ve Sünnet’e verilmiştir. Allah, İman, İslam ve ihsan birlikteliğini yürütmüştür. İman’ı İslamsız yeterli görmemiştir. İman ve İslam’a itaat etmenin ihsan ile bütünleşmesini istemiştir. İman, İslam ve ihsan hadisini hatırlayalım. Allah’ın varlığını, tekliğini, ibadetin, farz ve haram itaatlerinin sadece Allah için olması gerektiğini ve insanların tekrar diriltilerek hesaba çekileceğini bildirmiştir. İbadet, farz ve haram hükümlerini koyma hâkimiyeti Allah’ın, diğer alanlarda kendilerini istedikleri gibi yönetim ise halkın yetkisindedir. Yaratmanın, ibadetin, duanın, farz ve haram hükümleri koymanın tek yetkilisi Allah’tır. Allah’a rağmen başkası bu konularda hüküm koyamaz. Bu nedenle tüm putçu inanışlara karşı çıkılmıştır. İbadetin direk ve sadece Allah’a yapılması istenmiştir. Duaların direk ve sadece Allah’a yapılması istenmiştir. Aracılar kabul edilmemiştir. Rasulullah’ın Sünnet olarak hüküm koyması Allah’ın emri ve izni içinde olduğundan farz ve haram hükümlerini koymak sadece Allah’a ait kabul edilmiştir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda ve zarar veremeyen putlara taparlar: "Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 371 De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir (Yunus 18). Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir; Lakin iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitap'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekât veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır (Bakara 177). Kendilerine göre iyilik tanımları yapıp onlara itaat ederek Allah’ın rızasını kazanacaklarını sananlar vardır. Allah’ın rızasını kazandıracak olan onların zanları ve iddiaları değil, ayette belirtilen amelleri yapmaktır. Peygamber ve inananlar, ona Rabb'inden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasından hiçbirini ayırt etmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş Sanadır" dediler (Bakara 285). De ki: "Dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da yerde olanları da bilir, Allah her şeyi bilendir (Hucurat 16)." Bunlar sizin ve babalarınızın taktığı isimlendirmelerden başka bir şey değildir. Allah onları destekleyen bir delil indirmemiştir. Onlar sadece sanıya ve canlarının istediğine uymaktadırlar. Oysa onlara Rablerinden and olsun ki doğruluk rehberi gelmiştir (23). Yoksa her umduğu şey insanın mıdır? (24). Hayatın ilki de sonu da Allah'ındır (Necm 23-25). Kendinize göre sevap veya günah tanımları yaparsanız, kendinize göre şunlar bize gaybi olarak yardım edeceklerdir, Allah katında şefaatçi olacaklardır gibi iddialara girerseniz kendinizi Allah yerine koymuş olursunuz. Hayır, öyle değilim, öyle iddiam yok derken Allah bilmez, ben daha iyisini, doğrusunu bilir, ben böyle öğrendim ve böyle inandım öyleyse Allah da öyle kabul etmelidir tavrı içinde olursan kendi iddianla çelişirsin. 372 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ne sizin kuruntularınıza, ne de kitap ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür. Ve kendisine Allah’tan başka ne bir veli bulabilir, ne de bir yardımcı (123). Erkek veya kadın, her kim mümin olarak salih ameller yaparsa, işte onlar cennete girerler ve kendilerine hurma çekirdeğinin çukuru kadar bile zulüm edilmez (Nisa 123, 124). Kendi zanlarına göre, "Bu Allah'ındır, bu da putlarımızındır" diyerek, Allah'ın yarattığı hayvanlar ve ekinlerden pay ayırdılar. Putları için ayırdıkları Allah için verilmez, ama Allah için ayırdıkları putlarına verilirdi; ne kötü hüküm veriyorlardı! (136). Böylece, putlara hizmet edenler, puta tapanların çoğunu helake sürüklemek, dinlerini karma karışık etmek için çocuklarını öldürmelerini onlara iyi göstermişlerdir. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Sen onları ve iftiralarını bir tarafa bırak (Enam 136,137). Müşrikler putlarına ve Allah’a sunulmak üzere ürünlerinden pay ayırıyorlardı. Böylece putlarıyla Allah’ı pay ayırmada denk tutuyorlardı. Allah ortak kabul etmediği için onun ayırmalarını salih amel olarak kabul etmiyor ve böylece hepsi putlarına gitmiş oluyordu. Putlar da bir şey anlayıp yapamayacakları için yaptıkları boşa gidiyordu. Ama Allah için yapmaları gerekeni putları için yaptıklarından kendilerine günahları kalmaktadır. Doğru ile yanlışı Allah’a denk tutacak düzeyde yapıyorsak tümü yanlış hükmüne dönüşmektedir. Onlar bu kötülüklerini ancak Allah’ın izni ile yapabiliyorlar. Allah’ın verdiği özgürlüğü ve aklı kötü yolda kullanıyorlar. De ki: “Her şeyin rabbi Allah iken, ben Allah’tan başka birini mi Rab edineyim?” Kim ne kazanırsa kendinedir. Hiç kimse başkasının günahını yüklenemez. Sonunda herkes Rabbine dönecek ve ayrılığa düştükleri konularda Allah kendilerine doğruyu bildirecektir (En’am 164). Kendi İsteklerinizi İlah Edinmeyin, Kendinize Tapınmayın İnsan kendisini yaratıcı görmez. Ama farz ve haramları belirleme, Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 373 ibadetleri belirleme konusunda canının isteğini önemsediği ve üstün tuttuğu için, kendisini yeterli ve yetkili görebilmektedir. Kuran ve Sünnet bir şeyi bildirdiği halde onu kabul etmek yerine kendi tercihini onların yerine koyabilmektedir. Bu tür bir anlayış ve davranış kendisini ilah yerine koymasıdır, kendisini putlaştırmasıdır. Şeytanın yaptığı da kendisini putlaştırmasıydı. Kendisini yaratıcı olarak görmemiştir ancak doğru ve yanlışı, yapılması ve yapılmaması gerekeni Allah’a rağmen kendisinin belirleyebileceğini iddia etmişti. Allah’ın hüküm bildirmediği bir konuda insan hüküm bildirebilir. Bu kendisini ilah yerine koyma değildir. Ama Allah’ın farz ve haram hükmü koyduğu konularda onları ret edip kendisi hüküm koymaya kalkarsa kendisini ilahlaştırmaya yönelmiş olur. Bunun açık delili Rasulullah’ın Yahudi ve hristiyan din adamlarının Allah’a rağmen hüküm koyarak kendilerini ilahlaştırdıklarına yönelik hadis rivayetidir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka bir şey yapmazlar (41). "Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir (42). Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? (Furkan 41-43). Hayır; zulmedenler, körü körüne kendi heveslerine uymuşlardır. Allah'ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur (Rum 29). Hevasını (canının istediğini) tanrı edinen, bilgisi olduğu halde Allah'ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız? (Casiye 23). Onlar Allah’ı bırakıp âlimlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Hâlbuki onlar, tek bir ilaha kulluk yapmakla emir 374 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak olunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. O bunların ortak koştukları şeyden münezzehtir. (Tevbe 31) Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer ayırım sözü (hesaba çekme) olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır. (Şura 21) Allah’a Ortaklar, Putlar Edinmeyin İslam iman, ibadet ve hayattır. İslam imanının temelinde Allah, Kuran, Rasulullah ve Ahiret vardır. Allah’ın varlığını, tekliğini ve hükümran olmasını bilmek ve kendi özgür iradesiyle kabul etmek en temeldir. İnsanlar Allah’ın varlığını, tekliğini ve hükümranlığı kabul etmekte doğru olan bilgilerden çoğu zaman uzaklaşmışlardır. Kuran ve Rasulullah insanların Allah’ı tanımasını ve imanlarında doğru olana kavuşmalarını esas almıştır. Yaratmada, dualara karşılık vermede, kendisine ibadet edilmesinde ve farz, haram hükümlerini koymada Allah’a hiçbir yaratılmış ortak edilmemelidir, denk tutulmalıdır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Onlar cinleri Allah’ın yanında ortaklar kılıyorlar; hâlbuki cinleri de yaratan O’dur. Hiçbir bilgiye dayanmadan Allah’a oğullar ve kızlar yakıştırıyorlar! Hâşa, Allah onların her türlü tasavvur ve yakıştırmalarından münezzehtir ve yücedir. (En’am 100) İnsanlar arasında, Allah'ı bırakıp, O'na koştukları ortakları tanrı olarak benimseyenler ve onları Allah'ı severcesine sevenler vardır. Müminlerin Allah'ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a aid olduğunu ve Allah'ın azabının şiddetli olduğunu (anlayacaklarını) keşke bilselerdi!(Bakara 165). Allah'ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kimdir? Çünkü yalvardıkları şeyler yalvarışlarından habersizdirler (Ahkaf 5). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 375 Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur (116). Onlar Allah'ı bırakıp bir takım dişi putlara taparlar ve: "Elbette senin kullarından belli bir takımı alıp onları saptıracağım, onlara kuruntu kurduracağım, develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim" diyen, Allah'ın lanet ettiği azgın şeytana taparlar. Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen şüphesiz açıktan açığa kayba uğramıştır (117-119). Şeytan onlara vaat ediyor, onları kuruntulara düşürüyor, ancak aldatmak için vaatte bulunuyor (120). İşte onların varacağı yer cehennemdir. Oradan kaçacak yer de bulamayacaklardır (Nisa 116-121). İnsanlar şeytanı karşılarına alıp, sen bizim ilahımızsın dememişlerdir. Ancak şeytanın onların içlerine yaptığı telkinleri doğru ve gerekli bularak itaat etmişlerdir. Böylece şeytanı ilah edinmişlerdir. Kişinin kendisini ilah edinmesi de aynı yolla oluşmaktadır. Allah’ın hükümlerine ters görüşlerini kabul ederek veya kendisi gaybi âlemle ilgili delilsiz hükümler vererek kendisini ilah yerine koymaktadır. Allahım sana sığındım, bizleri bağışla ve bizleri İslam’ın yolundan ayırma. Kendileri yaratılmışken, bir şey yaratamayan putları mı ortak koşuyorlar? (191). Oysa putlar ne onlara yardım edebilir ve ne de kendilerine bir yardımları olur (192). Onları doğru yola çağırırsanız, size uymazlar; çağırmanız da, susmanız da onlar için birdir (193). Allah'tan başka taptıklarınız putlar da, sizin gibi yaratıklardır. Eğer doğru sözlü iseniz, onları çağırın da size cevap versinler bakalım (194). Onların yürüyecek ayakları mı var, yoksa tutacak elleri mi var, ya da görecek gözleri mi var veya işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortaklarınızı çağırın elinizden gelirse bana tuzak kurun, göz açtırmayın (195). "Çünkü benim dostum, Kitab'ı indiren Allah'tır. O, iyileri dost edinir (196). "O'nu bırakıp da taptıklarınız, kendilerine yardım edemezler ki size yardım etsinler." (Araf 191-197). Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler (74). Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler (75). Bunların sözü seni üzmesin. 376 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da şüphesiz biliriz (Yasin 74-76). Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve dünyaları uyarmak üzere kuluna hakkı batıldan ayırt eden Kuran'ı indiren Allah yücelerin yücesidir (1,2). Kâfirler, O'nu bırakıp, bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler (Furkan 1-3). And olsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan: "Allah'tır" derler. De ki: "Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?" De ki: "Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir." (Zümer 38). İslam’ı Parçalamaya Kalkmayın İslam imanında Allah’ın varlığını, tekliğini ve hükümranlığını kabul etmek ve bunlarda hiçbir yaratılmışı Allah’a ortak etmemek temeldir. Yaratmada, dualara karşılık vermede, ibadette ve farz, haram hükümlerini koymada hiçbir yaratılmış Allah’a ortak edilmemelidir. Allah’ın bildirdiğini kabul etmek ve itaat etmek yerine bunlara ters olarak yaratılmışlar tarafından istenenleri kabul etmemek ve itaat etmemek esastır. Eğer Allah’tan başka birilerini yoktan yaratıcı olarak kabul edersek, dualarımıza cevap vereceklerini kabul edersek bu konularda İslam’ı parçalamış oluruz. Allah’tan başka birileri adına ibadet olan davranışlar yapar ve bu davranışlarımızı onların gaybi olarak bildiğini ve bize fayda vereceğini, bizi zarardan kurtaracağını sanırsak ibadetlerimizde Allah’a denk tutarak İslam’ı parçalamış oluruz. Allah’ın bildirdiklerini kabul etmez ve Allah’ın bildirmediği gaybi bilgileri bildiğimizi iddia edersek İslam’ı parçalamış oluruz. Kuran ve Sünnet ile bildirilen farzları ve haramları kabul etmez veya Kuran ve Sünnet delili olmaksızın kendi zannımızla, başkasını Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 377 taklitle veya isteğimizle farz ve haram hükümleri koymaya kalkarsak İslam’ı parçalamış oluruz. Farz ve haram hükümlerine ters olmamak ve farz, haram hükümleri olarak ele alınmamak şartıyla kendimize istediğimiz emir veya yasakları koyabiliriz. Bir hükmün farz ve haram hükmü olarak kabul edilmesinin temel ölçüsü yapıldığında kesinlikle gaybi olarak sevap kazanılacağına ve yapılmadığında gaybi olarak kesin günah kazanılacağına yönelik inancımızdır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Hakkı batılla giydirmeyin. Bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin.(Bakara 42) İslam’dan olanla İslam’dan olmayanı birlikte İslam’ın isteğiymiş gibi tutmak hakkı batılla giydirmektir. Ey iman edenler, Allah’a, O’nun rasülüne, rasulüne indirmekte olduğu kitaba ve daha evvel indirdiği kitaplara iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, rasullerini ve ahiret gününü inkâr ederse, artık o hiç şüphesiz uzak bir sapıklığa düşmüş olur (Nisa 136). Fakat onlardan ilimde derinleşenler ve müminler, sana indirilenlere ve senden önce indirilenlere iman ederler. Namazı ikame edenler, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar, işte onlara Biz, çok büyük bir karşılık vereceğiz (Nisa 162). Allah'ı ve peygamberlerini inkâr eden, Allah'la peygamberleri arasını ayırmak isteyen, "Bir kısmına inanır bir kısmını inkâr ederiz" diyerek ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar gerçekten kâfir olanlardır. Kâfirlere ağır bir azab hazırlamışızdır (150,151). Allah'a ve peygamberlerine inanıp, onlardan hiçbirini ayırmayanlara, işte onlara Allah ecirlerini verecektir. O, bağışlar ve merhamet eder (Nisa 150-152). Doğrusu tevhid dini olan Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim, artık Bana kulluk edin (92). Ama insanlar, din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar, hepsi Bize döneceklerdir (Enbiya 92,93). Allah'a yönelerek O'na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız, 378 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkasının da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız (Rum 31,32). Kendileri için doğru yol belli olduktan sonra onu terk edip dönenleri, bu işi yapmaya şeytan sürüklemiş, onlara ümit vermiştir (25). Bu, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselerin: "Biz bazı işlerde size itaat edeceğiz" demelerindendir. Allah onların gizlediklerini bilir (Muhammed 25,26). İslam’a bir bütün olarak itaat etmek yerine kısmen itaat etmeyi ve diğer konularda tagutların isteklerine itaat etmeyi menfaatli görenlerin halini düşünelim. De ki: Ey inkârcılar! (1). Ben sizin taptıklarınıza tapmam (2). Benim taptığıma da sizler tapmazsınız (3). Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim (4). Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz (5). Sizin dininiz size, benim dinim banadır (Kafirun 1-6). Onlar, gaybe inanırlar, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince infak ederler (3). Onlar, sana indirilen Kitab'a da, senden önce indirilenlere de inanırlar; ahirete de yalnız onlar kesinlikle inanırlar (Bakara 3,4). Peygamber ve inananlar, ona Rabb'inden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasından hiçbirini ayırt etmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş Sanadır" dediler (Bakara 285). Ey İnananlar! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği Kitab'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır (Nisa 136). O kimseler namazı kılarlar, zekâtı verirler; ahirete de yakinen inanırlar (4). İşte onlar Rablerinin yolunda olanlardır, işte onlar saadete erenlerdir (Lokman 4,5). İnanıp yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekât verenlerin Rab'leri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir (Bakara 277). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 379 Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar(49). Cahiliye devri hükmünü mü istiyorlar? Yakinen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır? (Maide 49,50). Onlar dinlerini bir oyun ve eğlence edindiler ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onların kendilerinin nasıl bir güne kavuşacaklarını unutmalarına ve ayetlerimize karşı mücadele etmelerine karşılık Biz de onları öylece unuturuz. (Araf 29) Kâbe’deki tapınmaları sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. İnkârınıza karşılık artık azabı tadın (Enfal 35) Elleriyle kitap yazıp sonra az bir karşılık elde etmek için bu Allah katındandır diyenlere yazıklar olsun. Elleriyle yazdıklarından dolayı onların vay haline! Kazandıklarından dolayı vay onların haline! (Bakara 79) İslam’ı Ret Ederek Ölmeyin Cehennemde Sürekli Kalırsınız İnsan Müslüman olmakla birlikte çoğu zaman günah işler. Ama günahlarında ısrarcı olmaz ve en kısa zamanda tevbe eder. Yine günah olan bir şeyi yaptığında onun günah olduğunu bilir. Onu günah olmaktan çıkarmaz. Örneğin kişi alkollü içecek içer ve aynı zamanda alkollü içeceğin haram olmadığını iddia ederse veya alkollü içecek içmenin günah olduğunu kabul etmediğini iddia ederse iman olarak İslam imanı sınırı dışına çıkar. İslam’ı bu yönden ret etmiştir. İslam imanının ve farz, haramlarının herhangi birini ret etmek kişiyi İslam imanı sınırı dışına çıkacaktır. Allahım sana sığındık. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. (Ali İmran 102) 380 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Kendilerine belgeler geldikten sonra ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın. Bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı günde büyük azab onlaradır. Yüzleri kararanlara: "İnanmanızdan sonra inkâr eder misiniz? İnkâr etmenizden dolayı tadın azabı" denecektir (Ali İmran 105,106). İnkâr edip de o halde ölenler var ya, işte, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır(161). Lanette temellidirler, onlardan azab hafifletilmez ve onların azabı geciktirilmez (Bakara 161,162). İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmışlardır(167). İnkâr edenleri ve zalimleri Allah şüphesiz bağışlamaz, onları içinde temelli ve ebediyyen kalacakları cehennem yolundan başka bir yola eriştirmez. Bu, Allah'a kolaydır (Nisa 167169). Doğrusu, yeryüzünde olan bütün şeyler ve onların bir katı daha kâfirlerin olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verseler kabul edilmez. Onlara elem verici azab vardır(36). Ateşten çıkmak isterler, çıkamazlar. Onlara sürekli azab vardır (Maide 36,37). De ki: Size, amelce en çok kayıpta bulunanları haber verelim mi?(103). Dünya hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı(104). Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü Biz onlara değer vermeyeceğiz(105). İşte onların cezası; inkârlarına, peygamberlerimi ve ayetlerimi alaya almalarına karşılık olarak, cehennemdir (Kehf 103-106). Kâfir Ve Müşrikler En Büyük Zalimdir Zalim kişi hakkı olmayan bir şeyi kabullenen veya yapan kişidir. Kendisinin olmayan bir şeyi kendisine alandır. Başkasının olan bir şeyi başkasının almasına engel olandır. Müşrikler Allah’a ait olan yaratma, duaya karşılık verme, ibadet edilme, farz ve haram hükümleri koyma gibi durumlarda başkasını Allah’a ortak edinerek haksızlık yapmaktadırlar. Allah’a ortak iddiasında Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 381 bulunmak yanlıştır ve Allah’a yapılan haksızlıktır, zulümdür. Yapılan haksızlık ne kadar büyükse onu yapanın zalimliği de o kadar büyüktür. Allah’a yapılan haksızlık en büyük zulümdür. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah'a karşı yalan uydurandan, kendisine gelmiş gerçeği yalan sayandan daha zalim olan kimdir? İnkârcılar için cehennemde bir durak olmaz olur mu? (Zümer 32). Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır (36). Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Kitap'daki payları kendilerine erişecek olanlar onlardır. Elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde onlara, "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" deyince, "Bizi koyup kaçtılar" derler, böylece inkârcı olduklarına kendi aleyhlerine şahitlik ederler (37). Allah, " Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin" der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver" derler, Allah, "Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz" der (38). Öncekiler sonrakilere, "Sizin bizden bir üstünlüğünüz yoktu, kazandığınıza karşılık azabı tadın" derler (Araf 36-39). Rablerini inkâr edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu uzak sapıklıktır (İbrahim 18). İnkâr edenler, Beni bırakıp da kullarımı dost edinmelerini yeterli mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi inkârcılara konak olarak hazırladık (Kehf 102). Onlara: "Allah'tan başka tanrı yoktur" denildiği zaman şüphesiz büyüklenirler (35). "Deli bir şair yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım?" derlerdi (36). Hayır; o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri doğrulamıştı (37). Şüphesiz siz can yakıcı azabı tadacaksınız (38). Yaptığınızdan başka bir şeyle cezalanmayacaksınız (Saffet 35-39). 382 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müstekbir Olmayın Müstekbir olmak kendini tek başına yeterli, üstün ve başkasının hakkını yok sayacak düzeyde haklı görmektir. Bu tür anlayış ve hislerle büyüklenmektir. Gerçeği uygun olmadığı halde ve öyle olması hakkı olmadığı halde kendisini büyük görmektir. Müstekbir olmanın içinde başkasını küçümsemek ve doğru olanı kabul etmemek, kendi isteğini doğru olanın yerine koymak birlikte vardır. Başka insanları küçümsemek, aşağılamak, onlara değersizlik hissi vermek müstekbir olmanın bir yönüdür. İslam’ı kabul etmeyip İslam’ın iman, farz ve haram konularına ters kendi isteğini daha doğru görmek müstekbir olmanın bir yönüdür. Müstekbir düşünce ve hislere sahip kişi başkasına zulüm yapmakta kendisini haklı görür. Başkasıyla paylaşmaya yanaşmamakta ve başkasıyla istişare etmekten uzak durmaya kendisini haklı görür. O zaten haklıdır ve doğruyu bilmektedir. Çünkü doğru onun isteklerinden ibarettir. Öyleyse niçin istişare etsin ki! Doğru onun istekleridir öyleyse İslam’ı niçin kabul etsin ki! Müstekbirlik toplumda zulüm yapmayı ve kendi isteğinin doğruların üstünde tutmayı getirir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah’a yalan iftirasına bulunan veya kendisine bir şey vahiy edilmediği halde: “Bana da vahiy gelir!” diyen ve: “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indirebilirim!” diyen kimseden daha zâlim kim vardır? Ölümün dehşeti içindeyken, meleklerin kendilerine: “Çıkarın nefislerinizi! Artık bugün, Allah adına yalan yanlış şeyler ileri sürüp, âyetlerine karşı büyüklük tasladığınız için horlayıcı bir azapla cezalandırılacaksınız!” diyerek, ellerini onlara uzattıkları gün o zâlimleri bir görsen! (Maide 93) İşte biz bu şekilde onları birbirleriyle sınadık da, sonunda onlar şöyle dediler: “Bunlar mı imiş içimizden Allah’ın lûtfuna lâyık gördüğü kimseler?” İnsanlardan kimin şükredenlerden olduğunu Allah bilmez olur mu hiç? (En’am 53) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 383 Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlara gelince, işte onlar ateş sahipleridir. Onlar ateşte devirler boyu kalıcıdırlar. (Araf 36) Rabbiniz:"Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurmuştur (Gafir 60). Kendine okunan Allah'ın ayetlerini dinleyip, sonra, onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta ısrar eder. Ona can yakıcı bir azabı müjdele (Casiye 8). İnkâr edenler, ateşe sunuldukları gün, onlara: "Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz; ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz" (Ahkaf 20) Onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da Allah'ın bildiğinde şüphe yoktur. O, büyüklük taslayanları sevmez (Nahl 23). Hevasını ilah edinen, bir bilgi üzere Allah'ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız? (23) "Hayat, ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız; bizi ancak zaman helak eder" derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanırlar (24). (Casiye 23, 24) Rabbinin katından bir delil üzere olan kimse, kötü işi kendisine güzel gösterilen kimseye benzer mi? Bunlar hevalarına uymuşlardır. (Muhammed 14) Hadis Rivayetini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Kalbinde zerre miktarı kibir olan cennete giremez” buyurdu. Bir zat: “İnsan elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını ister?” dedi. Rasûlüllah (s.a.v.): “Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever, kibir hakkı inkâr ve insanları tahkir etmektir” buyurdu. Rasûlüllah (s.a.v.): “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olan 384 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak hiçbir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar tekebbür olan hiçbir kimse de cennete giremez” buyurdu. (Müslim 91) İnsan İle Allah Arasına Girilmesine İzin Verilmemiştir İnsanlar Allah’a ibadetlerinde ve dualarında vasıtasız hale getirilmiştir. İnsan direk Allah ile muhataptır ve ibadetini, duasını sadece Allah’a yapmaktadır. Bir başkasına yaparak onun Allah’a ricacı olması veya onun Allah adına onun ibadetini, duasını kabul veya ret etmesi yolu kapatılmıştır. Kişi kendi niyetinden ve yaptıklarından Allah’a karşı kendisi sorumludur. Kişinin niyetini okuyarak veya kişinin o günkü halinden hareketle Allah adına o kişinin cennete veya cehenneme koyma yetkisi insana verilmemiştir. Gaybi alandaki hükmün tümüyle Allah’a ait olduğu ve o hükmü dünyada kulun belirleyemeyeceği ortaya konulmuştur. Osman b. Muaz için cennete gittiğini söyleyen kadına karşı Rasulullah’ın kendisine bile Allah’ın nasıl davranacağını bilmediğini belirtmesi ve kadını delilsiz gaybı taşlamaktan uzaklaştırması bunun delilidir. Kızı Fatmayı bile kurtaramayacağını bildirmesi önemli ölçülerdir. İnanış, ibadet ve dua şirkinin kapısı Allah’tan başkasının ahrette yardımcı olacağına inanmakla açılmaktadır, o kapı sıkı sıkıya kapatılmıştır. Allah seninle muhataptır ve sen de bir insan olarak, bir kul olarak dua, ibadet ve isteklerini sadece Allah’a kendin sunacaksın. Namaz kılarken ve secde yaparken yaptığın, yapman gereken de budur. Gaybi inanışlarda, yaratıcı kabul etmede, dua ve ibadeti onun rızası için yapmada, farz ve haramları belirlemede sadece vahyin bildirdiği sınırlarda kalınacaktır. Bunlarda da şirk ve zulüm terk edilecektir. Sadece Allah’ın bildirdiği farz ve haramlar kabul edilecektir. Bunların üzerine ihsan güzelliği yüklenmektedir. İhsan olan ise hem Kuran ve Sünnet’le gelmekte ve hem de insanların aklı çıkarım ve imkânları ile belirlenecek iyiliklerdir. Siz kendi kendinize şefaatçi belirleyemez ve size veya bir başkasına şefaat edeceğini iddia edemezsiniz. Şefaat inancının temeli birilerinin Allah katında birileri için aracı olmasıdır. Bu aslında doğru olan bir Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 385 durumun yanlış kullanılmasına neden olmaktadır. Ayetleri düşünürsek şefaat olayı ret edilmemiştir. Ancak şefaatın olmasını, şefaat edecek olanın seçilmesini ve kimlere hangi şartlarda şefaat yapacağının hükümlerini belirlemek tümüyle Allah’a aittir. İnsanlar gaybi bilgi sahibi olmadan kimin kime şefaat edeceğini belirleme yetkisine sahip değildir. İnsanlar yetkileri ve hakları olmayan bir alanda şefaatçi belirlemeye kalkmışlardır. Böylece putçuluğun yolu açılmıştır. Putlarını yaratıcı olarak görmemişler ama kendileri için geleceği bilen, doğruyu bilen, dualarını kabul eden, Allah katında isteklerinin kabul edilmesinde aracı olan varlıklar olarak kabul etmeye başlamışlardır. Onlar Allah adına hüküm koyar ve Allah adına insanlara ceza verir veya affeder hale sokulmuştur. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Onlara: "And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçilerinizi beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır" denecek (Enam 94). Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: "Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir (Yunus 18). Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte bulunamayacaktır (Meryem 87). O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez (109). Allah onların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir. Onların hiçbirinin ilmi ise O'nu kuşatamaz (110). İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah'a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır (111). İnanmış olarak, yararlı işler işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz (Taha 109-112). 386 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak "Rahman çocuk edindi" dediler. Haşa; hayır, melekler şerefli kılınmış kullardır (26). Allah'tan önce söz söyleyemezler; ancak O'nun emri üzerine iş işlerler (27). Allah, onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler; O'nun korkusundan titrerler (Enbiya 26-28). Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz (Necm 26). Koştukları ortakları artık şefaatçileri değildir; ortaklarını inkar ederler (13). Kıyamet koptuğu gün, işte o gün, darmadağın olurlar (Rum 13,14). Allah'ın katında, kendisine izin verilenden başka kimse şefaat edemez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine "Rabbiniz ne söyledi?" diye sorarlar; "Hak söyledi" derler. O, yücedir, büyüktür (Sebe 23) Kudret isteyen kimse bilsin ki, kudret, bütünüyle Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de yararlı iş yükseltir. Kötülük yapmakta düzen kuranlara, onlara, çetin azap vardır. İşte bunların kurdukları düzenler boşa çıkar (Fatır 10). Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?" (43). De ki: "Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz." (Zümer 43,44). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Ensar kadınlarından Rasûlüllah (s.a.v.)’e biat eden Ümmü A’la (r.a.): Muhacirlerin ikamet edecekleri yerleri tesbit etmek üzere kendi aralarında kura çektikleri zaman Osman b. Maz’un’un ikameti bizim aileye düştü. Osman bizim evimizde bir müddet yaşadıktan sonra hastalandı, bizler ona baktık ve nihayet öldü. Rasûlüllah (s.a.v.) bizim yanımıza geldi. Ben: “Ya Eba Saib, Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun. Benim senin hakkındaki şehadetim, muhakkak Allah sana ikram etmiştir” dedim. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 387 Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) bana: “Allah’ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?” diye sordu. Ben de: “Vallahi bilmem” dedim. Rasûlüllah (s.a.v.): “Osman’a gelince, muhakkak ki ona yakın gelmiştir (ölmüştür). Ben de onun için Allah’tan hayır ve saadet umarım. Vallahi yine ben, Allah’ın Rasülü iken, bana ve size (Allah tarafından) ne muamele edileceğini bilemem” buyurdu. Ümm’ül A’la: “Vallahi ben bundan sonra kimseyi tezkiye etmeye cesaret edemedim” dedi. Yine: “Ben rüyamda Osman b. Maz’un’un akan bir pınarı olduğunu gördüm. Rasûlüllah (s.a.v.) gelerek rüyamı anlattım. Rasûlüllah (s.a.v.): “Bu senin gördüğün pınar, kendisinden sonra onun için akmaya devam eden amelidir” buyurdu. (Osman zengindi, ölümden sonra amelinin sevabı devam ediyordu). (Buhari 7018, 1243) Rasûlüllah (s.a.v.): “Bir adam: Vallahi filanı Allah affetmez” dedi. Allah Teâla ise: “Kimdir o? Benim falanı affetmeyeceğime yemin eden. Ben gerçekten falanı affettim, senin amelini de mahvettim” buyurdu” dedi. (Müslim 2621) Enes b. Malik (r.a.), Ashabtan biri vefat etti ve bir adam ona: “Cennet için sevin” dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): “Ne biliyorsun? Belki kendini ilgilendirmeyen hususta söz sarf etmiş veya kendisine noksanlık getirmeyen yerde cimrilik etmiştir” buyurdu. (Tirmizi 2418) 388 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 6 Şeytan Vardır Ve Düşmanınızdır Şeytanın varlığını maddi ve beşeri bilim verilerine ve bilgi öğrenme yöntemlerine göre bilebilmemiz mümkün görünmemektedir. Ancak Kuran’da Allah şeytanın varlığı ve insan hayatındaki önemi üzerinde defalarca uyarı yapmaktadır. Kuran’a iman eden biri için şeytan kesinlikle vardır. Şeytan yaratılış olarak cinlerin cinsindendir ve ateşten yaratılmıştır. Cinlerden insanların kötülüğünü isteyen bir gurubun lideridir. İnsanın akıl ve özgür iradesinin imtihan edildiği dünya hayatında şeytana önemli görev düşmektedir. Şeytan kendi yaratılışı içinde bu göreve kendiliğinden talip olmuştur. Âdem nebi için meleklerle birlikte secde etmek zorunda bırakıldığında kibir ve kıskançlığından Allah’a isyan ederek secde etmemiştir. Âdem nebinin yaratılışı döneminde bu hisleri harekete geçmiş, güçlenmiş ve sonuçta uygulamaya dönüşmüştür. İnsanı yenerek bu hislerini tatmin edebilecektir ve kendisini haklı görecektir. Bu nedenle insanları Allah’a itaatten uzaklaştırmak için elinden geleni yapmaya talip olmuştur. Allah da ona bu izni vermiştir. Her insanla birlikte görevli bir şeytanı vardır. Onun görevi ne pahasına olursa olsun onu Allah’a itaatten uzaklaştırmak için çalışmaktır. Fakat insan onun görememekte ve işitememektedir. O da insana maddi müdahale edememektedir. İnsanın yaratılıştan gelen bir takım özelliklerinden faydalanmaktadır. O özelliklerini tatmin ederken Allah’a isyan içinde olması için telkinlerde bulunabilmektedir. İnsan şeytanın telkinlerini kendi düşüncesi, hisleri ve tercihleri olarak algılamaktadır. Eğer kendisine tapınmaz, içinden gelen düşüncesini, hislerini ve isteklerini Kuran ve Sünnet’e göre düşünürse Allah’a isyan edecek tercihlerde bulunmaya- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 389 caktır. Şeytan insanın imtihanının önemli bir parçası olduğu için Kuran’da defalarca anlatılmıştır. Müslüman kişi Kuran ve Sünnet’in verdiği bilgileri ciddiye almak ve gereğine göre hareket etmek zorundadır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim And olsun ki, Biz sizi yarattık. Sonra da size şekil verdik. Sonra da meleklere: “Âdem için secde edin” dedik. İblis müstesna, hemen secde ettiler. O ise, secde edenlerden olmadı (11). Allah: “Ben sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıkoyan nedir?” dedi. İblis: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi (12). Allah: “Öyleyse hemen in oradan. Orada kibirlenmek senin hattin değildir. Hemen çık. Muhakkak sen aşağılık olanlardansın” dedi (13). İblis: “Bana onların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi (14). Allah: “Sen mühlet verilenlerdensin” dedi (15). İblis: “Beni azdırdığın için senin doğru yoluna onlar için muhakkak oturacağım” dedi (16). İblis: “Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından muhakkak geleceğim. Böylece onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın” dedi (17). Allah: “Kınanmış ve kovulmuş olarak çık oradan. Muhakkak onlardan (insanlardan) sana kim uyarsa cehennemi hep sizden dolduracağım” dedi (18). "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz." (19). Şeytan, kendilerinden gizlenmiş avretlerini onlara açık etmek için onlara vesvese verdi. Ve “Rabbiniz, iki melek olmayasınız veya devirlerce kalanlardan olmayasınız diye bu ağacı size yasakladı” dedi (20). Ve “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de o ikisine yemin etti (21). O ikisini gurur ile aşağılığa cüretlendirdi. İkisi ağaçtan tattıklarında avret yerleri kendilerine açığa çıktı ve cennet yapraklarından üzerine koyarak örtmeye başladılar. Rableri: “Ben size bu ağacı yasak etmedim mi ve şeytan muhakkak size apaçık bir düşmandır demedim mi?” diye nida etti. (Araf 11-22) Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın, doğrusu O işitir ve bilir (200). Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler (201). 390 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Şeytanın kardeşleri onları azgınlığa sürüklerler ve bundan hiç geri durmazlar (Araf 200-202). İş olup bitince, şeytan: "Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir gücüm yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır" der (İbrahim 22). And olsun ki daha önce "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti (116). "Ey Âdem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın" dedik (117-119). Ama şeytan ona vesvese verip: "Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" dedi(120). Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi ve ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Âdem, Rabbine başkaldırdı ve yolunu şaşırdı (121). Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi (122). Onlara şöyle dedi: "Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur." (123). Benim Kitap'ımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör olarak haşir ederiz (Taha 116-124). Şeytanın Yolunu İzlemeyin Şeytanın temel hedefi insanı Allah’a isyan ettirebilmek, günah işletebilmek, Kuran ve Sünnet sınırı dışına çıkarabilmektir. Bu isteğini insanın günlük hayatı içinde kalıcı veya geçici istekler şeklinde sunmaktadır. Eğer Kuran ve Sünnet değerlerine ters değerlere sahipsek temelde şeytanın yolunu tercih ettiğimizi var sayabiliriz. Davranışımız Kuran ve Sünnet kaynağına ters ve özellikle sürekli ise şeytanın isteklerini kendimizi bir yaşam biçimi, yaşam yolu edinmişiz demektir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 391 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şunu bilsin ki o fahşayı ve münkeri emreder. Eğer Allah’ın üzerinizdeki lütuf ve rahmeti olmasaydı sizden hiçbir kimse ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah Semia’dır, Aliym’dir. (Nur 21) Muhakkak ki şeytan sizin düşmanınızdır. O halde siz de onu düşman tutun. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşin arkadaşlarından olsun diye davet eder. (Fatır 6) Ey inananlar! Yeryüzündeki helal ve tayyib olan şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır (168). O size sadece kötülüğü ve fahşa şeyleri, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. (Bakara 168, 169) Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana ve babanızı avret yerlerini kendilerine göstermek için, üzerlerindeki elbiselerini sıyırarak onların cennetten çıkmalarına sebep olduğu gibi, sakın sizi de fitneye düşürmesin. Çünkü o ve kabilesi sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri yaptık. (Araf 27) Allah bir kısmına hidayet verdi, bir kısmına da sapıklık hak oldu. Muhakkak onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine veliler edindiler. Onlar kendilerini doğru yolda sanırlar. (Araf 30) Ey İnananlar! Hep birden barışa girin, şeytana ayak uydurmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır(208). Size belgeler geldikten sonra kayarsanız, biliniz ki Allah güçlüdür, Hakim'dir (Bakara 208,209). Rahman olan Allah'ı anmayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz (36). Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar, bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar (37). Sonunda Bize gelince arkadaşına: "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azabta ortaksınız (Zuhruf 36-39). 392 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Şeytanın Düşmanlığı Yaratılıştan Gelir Ne şeytanı ne de kendi yaratılış özelliklerimiz değiştirebiliriz. Yapabileceğimiz kendimizi Kuran ve Sünnet’in ilkelerine uygun bir yaşantı içinde yönetmektir. Buradaki ayetlerde şeytanın insana düşmanlığının daha yaratılış döneminden geldiğinin açık delillerini görmekteyiz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim (Şeytan): “Andolsun onları mutlaka saptıracağım. Olmayacak kuruntulara boğacağım. Onlara hayvanların kulaklarını kesmelerini emredeceğim. Ve yine andolsun onlara Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim”. Kim Allah’ı bırakır da şeytanı veli edinirse muhakkak o apaçık bir zarara uğramış demektir. (Nisa 119) Deki: sığınırım insanların Rabbine (1). İnsanların melikine (2). İnsanların ilahına (3). Vesvasil hannasın şerrinden (4). Ki, o insanların göğüslerine vesvese verir (5). İnsanlardan ve cinlerden (6). (Nas 1-6) And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık (26). Cinleri de, daha önce, dumansız ateşten yarattık (27). Rabbin meleklere: "Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın" demişti (28,29). Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi (30,31). Allah: "Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?" dedi (32). O: "Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem" dedi (33). "Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır" dedi (34,35). "Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar ertele" dedi (36). Allah: "Sen, bilinen gün gelene kadar bırakılanlardansın" dedi (37,38). "Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım" dedi (39,40). Allah şöyle dedi: "Benim gerekli kıldığım dosdoğru yol budur; kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır." (41,42). "Ve Cehennem Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 393 onların hepsinin toplanacağı yerdir." (43). O cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır (Hicr 2644). Meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik, İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise: "çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?" demişti (61). "Benden üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, and olsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına alacağım" demişti (62). Allah: "Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki, cehennem hepinizin cezası olur, hem de tam bir ceza" dedi (63). "Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun ama şeytan sadece onları aldatmak için vaat eder(64). Doğrusu Benim mümin kullarım üzerinde senin bir hâkimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter (İsra 61-65)." Şeytandan Allah’a Sığınmalısınız Şeytanın etkisinden, telkinlerinden kurtulmanın iki yolu vardır. Birincisi Allah’a sığınmaktır. İkincisi düşünce, değer, duygu ve isteklerimizi Kuran ve Sünnet’e uygunluk açısından gözden geçirmemizdi. Bu konuda duyarlı ve uyanık olmaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın(98). Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfuzu yoktur (99). O'nun nüfuzu sadece, O'nu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir (Nahl 98-100). 394 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 7 İnsan Boşuna Yaratılmamıştır Allah insana akıl, özgürlük, irade, imkân, görev ve sorumluluk vermiştir. Bedeni et ve kemikten oluşmasıyla bir takım hayvanlara benzemekle birlikte yaratılışı sorumluluk açısından insana özeldir. Sadece dünya delilleri açısından değerlendirecek olursak insanın sorumluluğunun ne olduğu konusunda kesin karara varamayız. Ama Kuran’ı dinlediğimizde insanın Allah’a itaatle sorumlu olduğunu görürüz. İnsan, sorumlu olması nedeniyle görevini yapmadığında bir takım cezalar alacaktır. Allah insana ikram etmiş ve insan görevini yapması halinde ona cennet imkânı bağışlamıştır. Cennet karşılığı olmaksızın sadece sorumlu olabilir ve görevini yapmadığı için ceza alabilirdi. Görevini yapmış olması halinde karşılık verilmeyebilirdi. İslam’ın insana yaratılış sorumluluğunu bildirmesi ve kavratması, insanın sorumluluğunu kabullenmesi kendiliğinden hareket etmesini sağlamıştır. Her insanın başına zorla görev yaptıran ve gözeticilik yapan bir ikinci kişi koymaya gerek kalmamıştır. Oruç tutan, geceleyin namaz kılan, sabahın uykulu zamanında yatağından namaz için kalkan insanı başka bir güç zorlamamaktadır. Sorumluluk bilinci ve görevini yaptığında alacaklarına olan kesin inancı kişiyi harekete geçirmektedir. Müslümanların Rasulullah’ın çevresinde birlik olmasında, Müslüman Devleti’ni kurmasında ve daha sonraki nesillerin Müslüman olmasında bu sorumluluk bilinci etkili olmuştur. Kuran insanın görevini ve sorumluluğunu sık sık belirterek insanı eğitmekte ve yönlendirmektedir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 395 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah gökleri ve yeri her nefse kazandığının karşılığı verilsin diye hak ile yaratmıştır ve onlara zulüm edilmez (Casiye 22). Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadarını yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar (Müminun 62). Allah insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler (Yunus 44). İnsan kendi iradesiyle Allah’a itaat yolunu seçmeyince kendisine zulüm yapar. Başkasının haklarını çiğneyince, adaletten uzaklaşınca kendisine zulüm yapar. Yaptığı kötülüklerinin karşılığı olan cehenneme girer. Yoksa Allah onu öylesine cehenneme göndermemektedir. Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bunların boşuna yaratıldığı iddiası inkâr edenlerin sanısıdır. Vay ateşe uğrayacak inkârcıların haline! (Sad 27). Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır (56). Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem (57). Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır (Zariyat 56-57). Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır (Mülk 2). Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık(16). Eğlenme dileseydik, bunu yapacak olsaydık, şanımıza uygun şekilde yapardık; ama yapmayız (Nahl 16,17). O, yaptığından sorumlu değildir, onlar ise sorumlu tutulacaklardı (Enbiya 23). Allah istediği hükmü koyar, istediği ibadet şeklini koyar, istediği farz ve haram hükmünü koyar ve bunları yapana ve yapmayana değişik karşılıklar verir. Bu hükümleri niye koydun diye sorumlu tutulamaz. İnsanı ise Allah sorumlu tutmaktadır. İnsan Allah’ı bir başka insan gibi düşünüp benim ne mecburiyetim var diye düşünmemelidir. Allah ona 396 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak sınır koyar, ama o Allah’a sınır koyamaz. Allah onu mecbur edebilir ama o Allah’ı mecbur edemez. Bu gerçeği kavrayarak Allah’a dua etmeli, itaat etmeli, Kuran ve Sünnet’e teslim olmalıdır. İnsanın Yaptıkları Kaydedilmektedir Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki bu, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını vermesi; iyi davrananlara da daha iyisiyle karşılığını vermesi içindir. (Necm 31) Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zapt ederler (Kaf 17,18). Allah insanın niyetini ve yaptıklarını kaydettirmektedir. Allah insanı hesaba çekerken insanın niyetlerini, inandıklarını, yaptıklarını delilleriyle insanın önüne koyacaktır. Allah’ın hesaba çekmesinde asla zulüm yok, aksine ikram vardır. Bir günaha bir karşılık, sevabıyla ödeme veya bağışlama vardır. Bir sevaba ise kat kat karşılık vardır. Herkes Kendi Yaptığından Sorumludur Sorumluluk ferdidir. Her insan kendi yaptığından sorumlu olacaktır. Kendi yaptığı ister bizzat yaptığı olsun, isterse başkalarının yapmasına vesile olsun sonuçta onun yaptığı olarak işlem görecektir. Bu nedenle kişi kendi sorumluluğuna sahiplenmelidir. Beni başkası ikna etti, kandırdı demek onun suçunu ortadan kaldırmayacaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Eğer inkâr ederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkârından hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnut olur. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir; yaptıklarınızı o zaman size haber verir; çünkü O, kalblerde olanı bilir (Zümer 7) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 397 Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar (Gafir 40). Hiç bir yüklenici başkasının (günah) yükünü yüklenmediğini(38); İnsanın ancak çalıştığına eriştiğini (39); Onun çalışmasının şüphesiz görüleceğini (40); Sonra ona karşılığı eksiksiz verileceğini (41) (biliniz); Doğrusu son varış Rabbinedir (Necm 38-42). Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah bilendir, Hakim'dir (Nisa 111). Ne iyilik yaparlarsa, karşılığını bulacaklardır. Allah sakınanları bilir (Ali İmran 115). Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun (Bakara 48). İnananlara ve yararlı iş işleyenlere, ecirlerini ödeyecek, onlara olan bol nimetini daha da artıracaktır. Kulluk etmekten çekinenleri ve büyüklük taslayanları elem verici bir azaba uğratacaktır. Onlar kendilerine Allah'tan başka bir dost ve yardımcı bulamazlar (Nisa 173). Ey İnananlar! Siz kendinize bakın; doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır, işlemekte olduklarınızı size haber verecektir (Maide 105). Sakınan kimselere, onların (günah işleyenlerin) hesaplarından bir sorumluluk yoktur. Fakat bir hatırlatmadır; belki sakınırlar (Enam 69). Sakınan kimse Allah’a itaat etmekte titiz olan kimsedir. Allah’a itaat etmenin içinde Kuran ve Sünnet’e göre iman, ibadet ve halkın İslam’ı bilmesi anlaması ve yaşaması için cehd etmek de vardır. Başkasının günahından bana zarar yokmuş öyleyse istedikleri günahı işlesinler ve ben cehd etmeyi bırakıyorum dememelidir. Peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim 398 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir (Enam 48). İyi davrananlara; daima daha iyisi ve üstünü verilir. Onların yüzlerine ne bir karalık, ne de zillet bulaşır. İşte onlar cennetliklerdir, orada temelli kalırlar (26). Kötülük işleyenlere kötülükleri kadar ceza verilir; onların yüzlerini zillet bürür; Allah'a karşı onları savunacak yoktur; yüzleri, geceden kara bir parçayla örtülmüş gibidir. Bunlar cehennemliklerdir, orada temelli kalırlar (27). İşte orada herkes dünyada yaptıklarıyla hesap verir ve gerçek Mevlaları olan Allah'a döndürülür. Uydurdukları putlar da ortadan kaybolmuştur (30). Haksızlık etmiş olan her kişi, yeryüzünde olan her şeye sahip olsa, onu azabın fidyesi olarak verirdi. Azabı görünce pişmanlık gösterdiler. Haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hüküm olunmuştur (54) (Yunus 26,27,30,54). İnanmış olarak yararlı iş işleyenin ameli inkâr edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayız (Enbiya 94). Kim bir iyilik getirirse, ona daha iyisi verilir. Onlar o günün korkusundan güvendedirler (89). Kötülük getiren kimseler, yüzükoyun ateşe atılırlar. "Yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezalandırılacaksınız?" denir (Neml 89,90). Kim bir iyilik getirirse, ona daha iyisi verilir. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler (Kasas 84). Kim inkâr ederse, inkarı kendi aleyhine olur. Yararlı iş işleyen kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar(44). Çünkü Allah inanıp yararlı iş işleyenlere lütfundan karşılık verecektir. Doğrusu O, inkârcıları sevmez (Rum 44,45). İnkâr edenler inananlara: "Bizim yolumuza uyun da sizin günahlarınızı biz taşıyalım" derler. Oysa onların günahlarından hiçbirini yüklenecek değillerdir. Doğrusu onlar yalancıdırlar (Ankebut 12). Günahkâr kimse diğerinin günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını bile olsa, onun yükünden bir şey taşınmaz. Sen ancak, görmediği halde Rablerinden korkanları, namazı Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 399 kılanları uyarırsın. Kim arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur; dönüş ancak Allah'adır (Fatır 18). Eğer inkâr ederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkârından hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnut olur. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir; yaptıklarınızı o zaman size haber verir; çünkü O, kalblerde olanı bilir (Zümer 7). Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara karşı zalim değildir (Fussilet 46). Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder (Şura 30). Yoksa kötülük işleyen kimseler, ölümlerinde ve dirildiklerinde kendilerini, inanıp yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! (21). Allah gökleri ve yeri gerçekle yaratmıştır; her cana, kazandığının karşılığı verilir, onlara zulmedilmez (Casiye 21,22). Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür (7). Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür (Zilzal 7,8). Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Ameller niyetlere göredir. Bir kimse için ancak niyet ettiği şeyin karşılığını almak vardır. Her kimin hicreti Allah’a ve Rasûlü’ne yönelmiş ise (onlara itaat ve onların rızasını kazanmak ise) onun hicreti Allah’a ve Rasûlü’nedir. Hicret etmesindeki niyeti bir dünya menfaati veya evleneceği bir kadına kavuşmak içinse onun hicreti hicretinde niyet ettiği şeyedir” buyurdu. (Buhari 54) (Davranışındaki niyeti dünya menfaati ise ahret menfaatini kesin kazanamaz, dünya menfaatini ise kazanabilir veya kazanamayabilir.) Rasûlüllah (s.a.v.): “Üç sınıf insandan mükelleflik kalemi kaldırılmıştır. Uyanıncaya kadar uyuyandan, ergenlik çağına gelinceye kadar çocuktan ve akıllanıncaya kadar veya ayılıncaya kadar deliden.” dedi. (İbni Mace 2041) 400 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasûlüllah (s.a.v.): “Hiçbir kimse başka bir şahsın günahından sorumlu tutulamaz” dedi. (İbni Mace 2672) Rasûlüllah (s.a.v.): “Ümmetimin insanları kalbinden geçen şeyi yapmazlarsa, söylemezlerse ve bir de kötülüğü yapmaya zorlanmışlarsa Allah onları affetmiştir” dedi. (İbni Mace 2044) Rasûlüllah (s.a.v.) veda haccında: “Bilmiş olun ki, her canlı ancak kendi şahsından sorumludur. Hiçbir baba oğlunun günahından ve hiçbir oğul babasının günahından sorumlu değildir” dedi. (İbni Mace 2669) İmkânlarınızı Faydasız Şeylere Harcamayın İnsanın imkânlarını 5 başlık altında düşünebiliriz. Aklı ve Duyguları insanın en önemli imkânıdır. Zamanı ve Emeği insanın önemli imkânıdır. Mülkü yani sahip olduğu şeylerin tümü imkânıdır. Bunları bir arada düşünecek olursak ADZEM imkânlarından bahsedebiliriz. Elbette bu tanımlama içine alınamayan ve insan için önemli olan nice imkânları vardır. Örneğin sağlık ve gençlik imkânları vardır. Sağlığı yerinde ve genç olan bir insanın sorumluluğuyla hastalıklı veya yaşlı bir insanın sorumlulukları aynı değildir. İnsan tüm nimetlerden sorulacağına göre imkânları kavramı içine insanın sahip olduğu ve amele dönüştürebileceği her şeyi girmektedir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim 23/3. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler (Müminun 3). Sonra siz, muhakkak o gün nimetlerden sorulacaksınız (Tekasür 8) Müminler muhakkak felah bulmuşlardır (1). Onlar namazlarında huşu içindedirler (2). Onlar boş şeylerden yüz çevirirler (3). Onlar zekâtı verirler (Müminun 1-4) Boş söz işittiklerinde de ondan yüz çevirirler ve derler ki: “Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizin olsun. Selam olsun sizlere. Bizim cahillerle işimiz yok.” (Kasas 55). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 401 Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Kıyamet gününde hiçbir kulun ayakları, ona ömrünü ne için tükettiği, ilmi ile ne yaptığı, malını nerede kazanıp nerede harcadığı, vücudunu ne için yıprattığı sorulmadıkça hesap yerinden ayrılmayacaktır”. (Darimi 543). Rasûlüllah (s.a.v.): “Beş şeyi beş şeyden önce ganimet bil. İhtiyarlamadan önce gençliğin, hastalanmadan önce sağlığın, meşgul olmadan boş zamanın, fakirleşmeden önce zenginliğin, ölmeden önce hayatının” dedi. (Müslim 117 nolu rivayetin açıklama kısmından alındı) Rasûlüllah (s.a.v.): “Mü’min kişiye nefsini küçük düşürmesi uygun değildir” dedi. “Nefsini küçük düşürmesi nasıl olur?” denildi. Rasûlüllah (s.a.v.): “Gücünün yetmediği bir işin peşine düşer” dedi. (İbni Mace 4016) (Gücü yetmediği için o işe harcayacağı emeği boşa gider ve kendisini küçük düşürmüş, yetersiz hale getirmiş olur.) Rasûlüllah (s.a.v.): “Sağlık ve boş vakit insanlardan pek çoğunun bunlardan faydalanmak hususunda aldandıkları iki büyük nimettir” buyurdu (Buhari 6412). Rasûlüllah (s.a.v.): “Kişinin malayaniyi terk etmesi müslümanlığının iyiliğindendir” dedi. (Tirmizi 2420) Malayani, kişiye dünya veya ahiret fayda vermeyen, insanın imkânlarını daha önemli ve daha gerekli olana harcaması yerine daha faydasız ve gereksiz olana harcamasıdır. Deneneceksiniz İnsanın yaratılmasının temel amacı Allah’a kendi isteğiyle itaat etmesidir. Bunun yolu akıl ve özgür iradesinin Allah’a itaat konusunda denenmesinden geçmektedir. İnsanın denenmesinin değişik halleri vardır. Canının isteklerini yönetebilmesi denenmesidir. Günlük hayattaki tercih ve davranışlarında denenmesidir. Şeytanın telkinlerine cevap verme halinden denenmesidir. Denenmenin bir diğer yolu ise imkânlar verilmesidir. Verilen sağlı- 402 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ğı, gücü, parayı ve diğer maddi imkânları, toplumsal imkânları nasıl kullanacağına bakılmasıdır. Denenmenin bir yolu ise sıkıntılar halinde nasıl düşüneceğinin ve davranacağının denenmesidir. Doğrulara ve adalete sahip çıkmaya, doğru ve adalete uygun olanı yaşamaya devam edecek mi diye denenecektir. Müslüman iyiyi, adaleti Allah rızası için ister. Sıkıntı halinde bunlardan vazgeçmesi kazanacağı Allah rızasından o konuda vazgeçmesi demektir. Allah inananları sizin durumunuzda bırakacak değildir, temizi pisten ayıracaktır. Allah size gaybı bildirecek değildir; fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçip, ona gaybı bildirir. Artık Allah'a ve peygamberlerine inanın; inanır ve sakınırsanız size büyük ecir vardır (Ali İmran 179). Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mal, can ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele (155). Onlar ki bir musibetle karşılaştıkları zaman:“Biz Allah’a aidiz ve biz O’na döneceğiz” derler (156). Bunlar o kimselerdir ki, onlara Rablerinden salavat ve rahmet vardır. Onlar işte onlar hidayette olanlardır (Bakara 155- 157) Bir de Allah, böylece iman edenleri günahlardan arıtmak, inkârcıları ise yok etmek ister (141). Yoksa içinizden Allah cihad edenleri ve sabredenleri bilmeden cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz? (Ali İmran 141,142). Biz, hangisi güzel amelde bulunacak diye onları imtihan etmek için, yeryüzünde bulunanları ona bir süs yaptık. (Kehf 7) And olsun ki mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız; hiç şüphesiz, sizden önce Kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinde sebat edilecek işlerdendir (Ali İmran 186). Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğra- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 403 mışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır (Bakara 214). And olsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar, "İnandık" deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır (Ankebut 2,3). İnsanlardan: "Allah'a inandık" diyenler vardır; ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca, insanların ezasını Allah'ın azabı gibi tutarlar. Rabbinizden bir yardım gelecek olursa, and olsun ki, "Doğrusu biz sizinle beraberdik" derler. Allah, herkesin kalbinde olanları en iyi bilen değil midir? (Ankebut 10). Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce o, Kitab'da bulunmasın. Doğrusu bu Allah'a kolaydır(22). Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez (Hadid 22,23). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Müslüman bir kimseye diken batmasına varıncaya kadar yorgunluk, zorluk, hastalık, üzüntü, keder, eziyet ve tasadan bir şey başına gelirse, bunlardan dolayı Allah onun günahlarından bir kısmını örtüp siler”. (Buhari 5641) Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah kimin iyiliğini isterse günahlarından temizlemek veya derecesini yükseltmek için ona musibet verir”.(Buhari 5645) Dünya Hayatına Aldanmayın Dünya hayatı insanın dünyada yaşadığı ve özellikle günlük yaşadığı hayatıdır. İnsan ve çevresi insanın yaşamasına uygun yaratılmıştır. İnsanın istekleri çevresinden tatmin olmaya yöneliktir. Çevresi de buna uygundur. Başka bir deyişle insan isteklerinde esas olarak dünya raha- 404 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak tını, mallarını ve makamlarını elde etmeyi sever, onun için çalışır. Bu istek bazen öyle güçlüdür ki kişiyi adaletin dışına çıkarır. Allah’a itaatın dışına çıkarır. İnsan dünyanın nimetlerinden faydalanacaktır, ancak Kuran ve Sünnet’e göre faydalanması gerekir. Örneğin insan mal kazanmak isteyecektir, mal kazanması hoşuna gidecektir. Ama malını farz ve haramların sınırları içinde kazanması ve harcaması gerekir. Mal kazanması ve harcaması farz ve haramların sınırlarını tanımayacak haldeyse dünya hayatına aldanmaya başlamıştır. Daha çok kazanmak için günah işliyor ve haksızlık yapıyorsa dünya hayatı onu aldatıyordur. İnfak etmesi gerekirken infak edemiyorsa dünya hayatı onu aldatıyordur. İnsanın günah işlemesinin en temel nedeni dünyadaki istekleridir. O istekleri terk etmeyecek, edemeyecek ancak farz ve haramlara göre, Allah’a itaat ölçüsüne göre onları yönetmesi gerekecektir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle dolu altın ve gümüş yığınları, salınmış atlar, davarlar, ekinlerden olan şehvetlerin sevgisi süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının faydalarını sağlayan şeylerdir. Allah ki, varacakları yerin en güzeli Allah katındadır (14). De ki, size bu halinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva içinde olanlar için Rablerinin yanında cennetler vardır. Altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalınan ve tertemiz eşler olan cennetler. Ve Allah’tan bir rıdvan vardır. Allah kullarını görmektedir. (Ali İmran 15) De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı zineti, temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır?” De ki “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet günü ise sadece onlaradır”. İşte biz ayetleri bilen bir kavim için böyle açıklıyoruz. (Araf 32) Ey insanlar! Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. O halde, sakın sizi dünya hayatı aldatmasın ve çok aldatıcı da sakın sizi Allah ile aldatmasın (5). Muhakkak ki şeytan sizin bir düşmanınızdır. O halde siz de onu düşman tutun. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşin arkadaşlarından olsun diye davet eder (6). İnkâr eden kimselere çetin azap vardır (7). Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse, kötü- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 405 lüğü hiç işlemeyene benzer mi? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Artık onlara üzülerek kendini harap etme; Allah onların yaptıklarını şüphesiz bilir (Fatır 5-8). Ey insanlar, Rabbinizden sakının ve babanın oğluna, oğlun babasına hiçbir fayda sağlayamayacağı o günden korkun. Muhakkak Allah’ın vaadi haktır. O halde dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı da sakın sizi Allah ile aldatmasın (Lokman 33). Siz de öncekiler gibisiniz. Onlar sizden daha güçlü, mal ve çocuklar olarak daha çok idiler. Onlar payları kadar faydalandılar. Sizden öncekilerin kendi payları kadar faydalandıkları gibi siz de payınız kadar faydalandınız ve onların daldıkları gibi siz de daldınız. Onların amelleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir. (Tevbe 69) Kim dünya hayatı ve onun süsünü arzu ederse, onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Onlar bu konuda zarara uğratılmazlar (15). İşte onlar, ahirette ateşten başka bir şeyleri olmayacak kimselerdir. Orada işledikleri şeyler boşa gitmiştir. Zaten yapageldikleri hep batıldı. (Hud 15,16) Onlar dünya hayatını, ahiret aleyhine sevenler, Allah’ın yolundan alıkoyanlar, onun eğrilmesini isteyenlerdir. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler. (İbrahim 3) Size verilen her şey dünya hayatının bir geçimliği ve bir süsüdür. Allah’ın yanında olan ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Hala düşünmez misiniz? (Kasas 60) Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Salih bakiler Rabbinin katında sevap olarak daha hayırlıdır ve emel olarak da hayırlıdır. (Kehf 46) Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki! (100). Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı (101). O kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık (102). De ki: “Amelleri açısından en çok 406 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ziyana uğrayanları size haber verelim mi? (103). “Onlar o kimselerdir ki, dünya hayatında yaptıkları boşa gitmiştir. Üstelik kendilerinin muhakkak iyi yaptıklarını zannederler.” (104). “Onlar, rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edip amelleri boşa gitmiş olanlardır. Biz kıyamet günü onlar için ölçü tutmayacağız (105). İşte böyle. Onların cezası kâfir oldukları, ayetlerimi ve rasullerimi alaya aldıkları için cehennemdir (Kehf 100- 106) Allah’ın sana verdiği ile ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et. Yeryüzünde fesad isteme. Çünkü Allah fesad çıkaranları sevmez. (Kasas 77) İnkâr edenlerin malları ve çocukları, Allah'a karşı onlara bir şey sağlamaz. İşte onlar ateşin yakıtlarıdır (Ali İmran 10). İnsanlardan bazısı: “Biz Allah’a iman ettik” derler. Ona Allah yolunda eziyet olunduğunda, insanların fitnesini Allah’ın azabı gibi sayar. Eğer rabbinden bir hayır gelirse, muhakkak ki, “Şüphesiz biz sizinle beraber idik” diyeceklerdir. Allah âlemlerin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir? (Ankebut 10) İnkâr edenler, ateşe sunuldukları gün, onlara: "Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz; ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz" (Ahkaf 20) Ahiret kazancını isteyenin kazancını artırırız; dünya kazancını isteyene de ondan veririz; ama ahirette bir payı bulunmaz. (Şura 20) Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olanlar ise inanıp Rablerine tevekkül edenler için daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır (36). Onlar ki büyük günahlardan, fahiş amellerden uzak dururlar. Öfkelendiklerinde bağışlarlar (37). Onlar ki Rablerinin çağrısını kabul ederler. Namazı ikame ederler. Aralarında işleri meşveret (istişareyledir) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler (38). Bir haksızlığa uğradıklarında zulme karşı yardımlaşırlar (39). Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 407 Ama kim affeder ve düzeltirse, onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez (40). Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselere, işte onların aleyhine bir yol yoktur (41). İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı yol vardır. İşte, can yakıcı azap bunlaradır (42). Ama sabredip bağışlayanın işi, işte bu, azmedilmeye değer işlerdendir (Şura 36- 43). Doğrusu dünya hayatı oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size ecirlerinizi verir; O, sizin mallarınızı istemez. (Muhammed 36) Bizi anmaktan yüz çevirenlerden ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir. (Necm 29) Doğrusu insanlar, çabuk elde edilen dünya nimetlerini severler de ağırlığı çekilmez günü arkalarında bırakırlar.(İnsan 27) Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir. (Hadid 20) Ey inananlar! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının; ama siz affeder, suçlarını örter ve bağışlarsanız bilin ki Allah da bağışlar ve acır (14). Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır (15). Allah'a karşı gelmekten gücünüzün yettiği kadar sakının, buyruklarını dinleyin, itaat edin; kendinizin iyiliğine olarak mallarınızdan sarf edin; nefsinin şuhundan (cimrilik ve dünya düşkünlüğünden) korunan kimseler, işte onlar saadete erenlerdir (16). Eğer Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız, onu sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar; Allah, şükrün karşılığını verendir; Halim'dir (Tegabun 14-17) Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir. (Mümtehine 3) 408 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İnkâr edenlere, dünya hayatı güzel görünür, onlar, inananlarla alay ederler, oysa Allah'a karşı gelmekten sakınanlar kıyamet günü onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğini hesabsız şekilde rızıklandırır (Bakara 212). İnkâr edenlerin diyar diyar gezip refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın; az bir faydalanmadan sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü duraktır!(Ali İmran 196,197). Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır (14). De ki: Bundan daha iyisini size haber vereyim mi? Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, Rab'lerinin katında, altlarından ırmaklar akan ve orada temelli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah kullarını hakkiyle görücüdür (15). Onlar ki, "Rabbimiz! Biz şüphesiz inandık, bunun için günahlarımızı bize bağışla ve bizi ateşin azabından koru" diyen, sabreden, doğru olan, gönülden kulluk eden, hayra sarf eden ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir (Ali İmran 14-17). Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur. Dünya hayatı, zaten, sadece aldatıcı bir geçinmeden ibarettir (Ali İmran 185). Bu dünya hayatında sarfettiklerinin durumu, kendilerine zulmeden kimselerin ekinlerine isabetle kavurup mahveden soğuk bir rüzgârın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine yazık ettiler (Ali İmran 117). Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Kuran ile öğüt ver ki, bir kimse kazandığıyla helake düşmeye görsün, o takdirde Allah'tan başka ona ne bir yardımcı, ne de bir kurtarıcı bulunur; her türlü fidyeyi de verse kabul olunmaz. Kazandıklarından ötürü yok olanlar işte bunlardır. İnkâr etmelerinden dolayı kızgın içecek ve can yakıcı azab onlaradır (Enam 70). Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve ki- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 409 minizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur. Doğrusu Rabbinin cezalandırması süratlidir. Şüphesiz O bağışlar, merhamet eder (Enam 165). Ayetlerimizi yalan sayanları, bilmedikleri yönden, ağır ağır sonuçlarına yaklaştıracağız (182). Onlara mahsustan mühlet veririm, çünkü Benim düzenim çetindir (Araf 182,183). Mallarınızın ve çocuklarınızın, aslında bir sınama olduğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bilin (Enfal 28). Bizimle karşılaşmayı ummayan ve dünya hayatından hoşnut olup ona bağlananların ve ayetlerimizden habersiz bulunanların, işte bunların kazandıklarına karşılık varacakları yer cehennemdir (Yunus 7,8). İnsana bir darlık gelince, yan yatarken, oturur veya ayakta iken bize yalvarıp yakarır; biz darlığını giderince, başına gelen darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamışa döner. İşlerinde tutumsuz olanlara, yaptıkları böylece güzel görünür (Yunus 12). 10/24. Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir ki, onunla insan ve hayvanların yiyeceği bitkiler yetişip birbirine karışmıştır. Yeryüzünün süslenip bezendiği ve yerin sahiplerinin bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada, gece veya gündüz buyruğumuz o yere gelmiş ve orayı hiçbir şey bitirmemişe çevirmişiz; bir gün önce birşey yokmuş gibi olmuştur. Düşünen millet için ayetleri böylece uzun açıklıyoruz (Yunus 24). And olsun ki, insana nimetimizi tattırır sonra onu ondan çekip alırsak, o şüphesiz umutsuz bir nanköre döner(9). Başına gelen sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak, "Musibetler başımdan gitti" der; doğrusu o, şımarıp böbürlenen biridir (Hud 9, 10). Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir (Rad 26). İnkâr edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır (2). Bırak onları yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; ilerde öğrenecekler (Hicr 2,3). 410 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştırırız. Esasen Rabbinin nimeti kimseye yasak kılınmış değildir (20). Onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler vardır (İsra 20,21). İnsanların hangisinin daha iyi iş işlediğini ortaya koyalım diye, yeryüzünde olan şeyleri, yeryüzünün süsü yaptık (Kehf 7). Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma (Kehf 28). Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak yararlı işler, sevap olarak da, emel olarak da, Rabbinin katında daha hayırlıdır (Kehf 46). Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı (129). O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin (130). Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır (131). (Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir (Taha 129-132). Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller (Müminun 55,56). Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler! (Ankebut 64). Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, inanıp yararlı iş işleyen kimselerin, işte onların yaptıklarına karşılık mükâfatları kat kattır; işte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedirler (Sebe 37). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 411 Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir (Fatır 45). Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayâsızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler (Şura 36-38). "Hayat, ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız; bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler" derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanırlar (Casiye 24). 412 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 8 Tevbe Edin Ve Tevbenizde Sürekli Olun Tevbe etmek inandığı veya yaptığı bir kötülükten kişinin onu kötü görerek ve isteyerek vazgeçmesidir. İslam insanlara günahlarından tevbe edebilme imkânı vermiştir. Önceden kâfir ve zalim olan birinin tevbe etmesi ve halini düzeltmesi halinde geçmiş günahlarının affedileceğini bildirmiştir. Günahlarının affedileceğini bilmek kişini günahlardan dönmesini ve suçluluk hissi içinde boğulmamasına yardımcı olmaktadır. Rasulullah’a karşı savaşmış ve Müslümanları öldürmüş bir kişi daha sonra Müslüman oluyor ve geçmiş günahları affediliyor. Geçmişinden dolayı suçlanmıyor. Bu müthiş bir kapıdır. Allah’ın insanlara verdiği büyük bir rahmettir, ikramdır. Birçok insanın Müslüman olmasında etkili olmuştur. İnsanların günahlarına rağmen kurtuluş imkânına kavuşmasını sağlamıştır. İnsanların nasıl olsa kaybettim kötülüğe devam edeyim düşüncesini gidermiştir. Kuran ve Sünnet günahlara tevbe etmenin, Allah’tan bağışlanma istemenin önemi ve gerekliliği üzerinde sürekli durmaktadır. Tevbe edebilmek ve bağışlanacak olmak Allah’ın insanlara büyük bir lütfudur. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar, yaptıkları kötülüklerde bile bile direnmezler(135). Onların hareketlerinin (tevbe edip salih amel yapmalarının) karşılığı Rablerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 413 akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır! (Ali İmran 135,136). Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da, hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır. Allah işte onların tevbesini kabul eder. Allah Bilen'dir, Hakim olandır (17). Kötülükleri işleyip dururken, ölüm kendisine geldiği zaman; "Şimdi tevbe ettim" diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tevbesi kabul edilmeyecektir. İşte onlara elem verici azab hazırlamışızdır (Nisa 17,18). Ancak tevbe edenler, nefislerini ıslah edenler, Allah'ın Kitab'ına sarılanlar ve dinlerine Allah için candan bağlananlar müstesnadır. Onlar inananlarla beraberdirler. Allah müminlere büyük ecir verecektir (Nisa 146). Ettiği zulümden sonra tevbe edip düzelen kimse bilsin ki, Allah onun tevbesini kabul eder. Allah şüphesiz Bağışlayan'dır, merhametli olandır (Maide 39). İnananlara ve yararlı iş işleyenlere, sakınırlar, inanırlar ve yararlı işler işlerlerse, sonra haramdan sakınıp inanırlar ve sonra isyandan sakınıp iyilik yaparlarsa daha önceleri tatmış olduklarından (yaptıklarından) dolayı bir sorumluluk yoktur. Allah iyi davrananları sever. (Maide 93) Allah'ın azabının şiddetli olduğunu ve Allah'ın Bağışlayan, merhamet eden olduğunu bilin (Maide 98). Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar, kazandıklarına karşılık şüphesiz ceza göreceklerdir (Enam 120). Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur (Furkan 70,71). Onlar ki, “Ey Rabbimiz, biz muhakkak iman ettik. Artık bizim suçlarımızı bize bağışla ve bizi ateş azabından koru” derler(16). Sabrederler, doğruluktan sapmazlar, Allah’a boyun bükerler, infak ederler ve seher vakitlerinde istiğfar ederler (Ali İmran 16,17). 414 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak De ki: Ey kendileri aleyhine israf eden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir (Zümer 53). Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Gerçek şu ki, bazen kalbime gaflet çöküyor ama ben Allah’a günde yüz defa istiğfar ederim” (Müslim 2702) Rasûlüllah (s.a.v.): “Kim istiğfar etmeye devam ederse Allah o kimse için her kederden bir kurtuluş ve her sıkıntıdan bir çıkış yolu ihsan eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır” (İbni Mace 3819) Tevbede Samimi Olanın Geçmiş Günahları Affedilir Ey inananlar! Yürekten tevbe ederek Allah'a dönün ki, Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün, sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koysun. Allah'ın Peygamberini ve onunla beraber olan müminleri utandırmayacağı o gün, ışıkları önlerinde ve defterleri sağlarından verilmiş olarak yürürler ve: "Rabbimiz! Işığımızı tamamla, bizi bağışla, doğrusu Sen her şeye Kadir'sin" derler (Tahrim 8). Defterleri, inandıkları, niyetleri ve yaptıklarının yazıldığı belgedir. Amel defterinin sağdan verilmesi içindekilerin iyi olduğunu ve o kişinin cehennemden kurtulacağının erken müjdesidir. Hesap gününde değişik haller vardır. Bu hallerin birinde insanlar zifiri karanlıklar içinde kalacaklar ve yol bulamayacaklardır. Öyle bir halde mümin ve Allah’a itaat içinde olan insanların önlerinde ışık olacak ve onlara yol gösterecektir. Allahım bizi de o iyi kullarından kıl, bizleri bağışla. De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir (53). Rabbinize yönelin. Azap size gelmeden önce O'na teslim olun; sonra yardım görmezsiniz (54). Size ansızın, farkına varmadan azap gelmeden önce Rabbinizden size indirilen en güzel söze, Kuran'a uyun (Zümer 53-55). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 415 Hadis Rivayetini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: Her kim bir hayırla gelirse ona bu hayrın on misli vardır, daha fazlasını da veririm. Her kim bir kötülükle gelirse onun karşılığı bir kötülük kadar cezadır veya onu affederim. Bana kim bir karış yaklaşırsa ben de ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana bir arşın yaklaşırsa ben de ona bir kulaç yaklaşırım. Her kim bana yürüyerek gelirse ben de ona koşarak gelirim. Her kim bana hiçbir şeyi ortak koşmadan gelirse yer dolusu günahla gelmiş olsa bile ben kendisini o günahın misli mağfiretle karşılarım” buyurdu. (Müslim 2687) Dua Ediniz Ve Duayı Sadece Allah’a Edin Dua, istediğimiz bir şeyin gaybi etkinin yardımıyla dünyada veya ahrette gerçekleşeceğine inanmamız ve istememizdir. Duanın gerçekleşmesi için onu gaybi olarak gerçekleştirebilecek bir gücün olması veya bizim öyle bir gücün varlığına inanmamız gerekir. Duada duanın konusu, kimden istendiği ve hangi ortamda gerçekleşmesi istendiği yönleri birliktedir. Neyin gerçekleşmesini istiyoruz. Kimin onun gerçekleşmesini sağlayacağına inanıyoruz. Onun dünyada veya ahrette mi gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Gaybi olarak dualarımıza ancak Allah karşılık verebilir. Allah’tan başkasına dua edersek onun gaybi olarak duamızı gerçekleştireceğine inanıyoruzdur. Bu da onu Allah’a ortak yapmaktır. Bu nedenle Allah duanın sadece kendisine yapılmasını Kuran ve Sünnet’le istemektedir. Dua Allah’ın varlığını, tekliğini ve gücünü kabul etmenin bir ifadesidir. Bu nedenle bizden kendisine dua etmemizi istemiştir. Allah’a dua etmek hem zikirdir, hem de kendi menfaatimizedir. Allah’ın bize verdiği iradeyi Allah’ı tanıyarak, Allah’ın gücünü kabullenerek ortaya koymaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih 416 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ederler; O'na inanırlar. Müminler için: "Rabbimiz! İlmin ve rahmetin her şeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru" diye bağışlanma dilerler (7). "Rabbimiz! Müminleri ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, Hakim olan ancak Sensin (8). "Onları kötülüklerden koru! O gün kötülüklerden kimi korursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu büyük kurtuluştur, başarıdır." (Mümin 7-9) De ki: “Eğer duanız olmasaydı, rabbimin yanında sizin ne değeriniz olurdu? Şimdi siz yalanladınız, artık yakında ceza kaçınılmaz olacaktır.” (Furkan 77) Rabbiniz: "Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurmuştur (Gafir 60). Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar (Bakara 186). Dünya nimetini kim isterse, bilsin ki, dünyanın ve ahiretin nimeti Allah'ın katındadır. Allah işitir ve görür (Nisa 134). Gerçek dua ve ibadet ancak O'nadır. O'ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiçbir cevap vermezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kâfirlerin yalvarışı da böyle, boşunadır (Rad 14). Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur (Furkan 68). Doğrusu Allah, Kendini bırakıp da yalvardıkları şeyi bilir. O güçlüdür, Hakim'dir (Ankebut 42). Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 417 bilen, inanıp yararlı işler işleyenlerin duasını kabul eden, lütfuyla onların ecrini arttıran O'dur. Ama inkârcılar için çetin azap vardır (Şura 25,26). Yanları yataklarında uzak kalır. Rablerine korkarak ve ümit ederek dua ederler. Onlara verdiğimiz rızıktan infak ederler. (Secde 16) Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah’a duadan daha üstün bir şey yoktur”. (Tirmizi 3591) Rasûlüllah (s.a.v.): “Kim Allah Teâla’dan talepte bulunmaz, dua etmez ise Allah o kimseye gazap eder”. (İbni Mace 3827) Rasûlüllah (s.a.v.): “İçinizden her kime dua kapısı açılmış ise muhakkak ki ona rahmet kapıları açılmıştır ve Allah’tan kendisinden afiyet istenilmesinden daha sevimli bir şey istenilmemiştir. Dua inen belaya ve inmeyen belaya karşı faydalıdır. Ey Allah’ın kulları, duaya sımsıkı sarılın”. (Tirmizi 3778) Allahtan Rahmet İsteyin Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder (Nisa 106). Kim kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur (Nisa 110). Duanızı Bilinçli Ve Samimiyetle Yapın Duayı bilinçli yapmak, kime ve ne için dua ettiğini iyi bilmek ve dua ederken zihninin başka şeylerle değil, sadece duası ile meşgul olmasına çalışmaktır. Akıl başka şeylerle meşgulken öylesine dua etmiş olmak için dua etmek istenmemiştir. Duasında samimi olmak ise Allah’ın duasını kabul etmesini kesinlikle istemek ve kabul edeceğini ummaktır. Allah bu duayı kabul etmez ama belki olabilir diyerek öyle- 418 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak sine dua etmemelidir. Hadis rivayetlerinden öğreniyoruz ki kişinin bilinçli ve samimi olarak yaptığı dualar kabul edilmektedir. Karşılığı bu dünyada genel takdirin içinde verilmeyecekse ahrette verilmektedir. Bu nedenle olabildiğince hayra, afiyete yönelik Allah’a dua etmeliyiz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarın. Doğrusu O aşırı gidenleri sevmez (55). Düzeltilmişken, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve umutla yalvarın. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyi davrananlara yakındır (Araf 55,56). En güzel isimler Allah'ındır, O'na o isimlerle dua edin, O'nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir (Araf 180). De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkârcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır (Furkan 77). Allah Rızasını İsteyenlere Allah Nasip Eder Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola iletir (Maide 16). Ey İnananlar! Allah'tan sakının, O'na ulaşmaya yol arayın, yolunda cihad edin ki kurtulasınız (Maide 35). Duanızda Dünya Ve Ahiret İyiliğini Birlikte İsteyin Allah insanı dünya ve ahretin iyiliklerinden faydalanacak şekilde yaratmıştır. Dünyada yaratılan insanın Allah’ın gönderdiği vahyine iman ederek vahyin haber verdiği ahirete hazırlanmasını istemiştir. Bu nedenle sadece dünyaya yönelik dua yapılmasını insanın zarar etmesi olarak görebiliriz. Müslüman kişi dünyasının ve ahretinin iyilik ve Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 419 afiyetini birlikte ister, istemelidir. Dünyaya tapınırcasına bağlanan ve tüm hayalleri, istekleri, düşüncesi, endişesi sadece dünyanın imkânlarını kazanmak ve yaşamak olan insanlar ise sadece dünyaları için dua ederler. Duamızda sadece iyilikler için dua etmeliyiz. İnsan kızdığı veya haksızlığa uğradığı kişilere karşılık vermek ister. Karşılık veremez, hakkını alamazsa onlara kötülük gelmesini ve böylece öcünün alınmasını ister. Yani onlara içinden ve bazen de sözlü olarak kötü dua eder. Müslüman kişi bu gibi hislerine karşı dikkatli olmalı ve hiç kimseye kötü dua etmemek için özen göstermelidir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey inananlar! İnkârcılar istemese de, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın (Mümin 14). Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadarını yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kâfirlere karşı bize yardım et (Bakara 286). Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın(8). Rabbimiz! Doğrusu geleceği şüphe götürmeyen günde, insanları toplayacak olan Sensin. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden caymaz (Ali İmran 8,9). "Rabbimiz! Sen ateşe kimi sokarsan, onu şüphesiz rezil etmiş olursun, zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur" (192). "Rabbimiz! Doğrusu biz Rabbinize inanın diye inanmaya çağıran bir çağırıcıyı işittik de iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bize bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al" (193). "Rabbimiz! Peygamberlerinle vaat ettiklerini bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen şüphesiz sözünden caymazsın" (194). Rableri dualarını kabul etti: "Birbirinizden 420 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak meydana gelen sizlerden, erkek olsun, kadın olsun, iş yapanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezaya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır" (Ali İmran 192-195). "Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur." (40). "Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla (İbrahim 40,41)." Allah'ı bırakıp, kendisine fayda da zarar da veremeyen şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur (12). Kendisine zararı faydasından daha yakın olana yalvarır. Yalvardığı şey ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır!(Hac 12,13) De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."(Müminun 118). Onlar, "Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır; doğrusu onun azabı sürekli ve acıdır. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır" derler (Furkan 65,66). Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler (Furkan 74). "Rabbimiz! Müminleri ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, Hâkim olan ancak Sensin"(8). "Onları kötülüklerden koru! O gün kötülüklerden kimi korursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu büyük kurtuluştur." (Mümin 8,9). Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. "Rabbimiz! Bize sadece dünyada ver" diyen insanlar vardır, öylesine, ahirette bir pay yoktur (200). "Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru" diyenler vardır (201). İşte onlara, kazançlarından ötürü karşılık vardır. Allah hesabı çabuk görür (Bakara 200-202). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 421 Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz; onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar (15). İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldı (Hud 15,16). Doğrusu inanan ve yararlı iş yapanlar ve Rablerine boyun eğenler, işte onlar cennetliklerdir; orada temellidirler (Hud 23). Rabbin, onların işlerinin karşılığını elbette tamamen verecektir. O, şüphesiz, onların yaptıklarını bilir (Hud 111). Dünyayı isteyene istediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya girer (18). Ahireti isteyip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmada bulunan kimselerin, işte onların çalışmaları şükre değer (İsra 18,19). Ahiret kazancını isteyenin kazancını artırırız; dünya kazancını isteyene de ondan veririz; ama ahirette bir payı bulunmaz (Şura 20). Müstağni Olmayın Müstağnilik kendi kendine yeterli olduğunu ve Allah dahil başkasına ihtiyacının olmadığını düşünmek ve hissetmektir. İnsanın sahip olduğu tüm özellikleri, imkânları, iyilikleri Allah vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Ancak kişi sahip olduklarının sürekli olacağını sanır ve her şeyin sebep sonuç ilişkisi içinde olup bittiğini düşünür. Sebep sonuçlar da değişmediğine göre Allah’a ihtiyacı olmadığını sanabilir. Böyle bir düşünce ve hisle Allah’a dua etmez, teşekkür etmez hale gelir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Dedi ki: “Bu bana ancak bende olan bir ilim dolayısıyla verilmiştir.” O bilmedi mi ki şüphesiz Allah, ondan önce kuvvet olarak kendisinden daha güçlü, topladıkları mal olarak daha çok nice nesilleri helak etmiştir? Suçlulara günahları sorulmaz. (Kasas 78) 422 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 9 Muhabbet İtaat Ve Samimiyetli (Mis) Müslüman Olun Müslümanların gücü İslam’a muhabbet, itaat ve samimiyetle bağlanmaktan gelmektedir. İmanlarında samimidirler ve imanları onlar için gerçeğin ta kendisidir. İmanlarının gereğine itaat etmekte her türlü fedakârlığı yapacak kadar itaatkâr ve samimidirler. İşte bu hal onları güçlü kılmıştır. Samimiyet, itaat ve fedakârlığa sahip olmaktan gelir. Allah’ı ve Rasulullah’ı sevmeseler bu kadar fedakârlık yapamazlar. İtaat etmeleri kesin istenen bir durum olmasa ve itaatsizliğin sonuçları ağır olmasa bu kadar bağlanamazlardı. Allah’ı, Kuran’ı, Rasulullah’ı sevdikleri için fedakârlık yapmışlardır. İmanlarında samimi oldukları için dünyalıklarından fedakârlık yapabilmişlerdir. Bu nedenle müslümanın gücü muhabbet, itaat ve samimiyetten gelmektedir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim “De ki: Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin rabbi Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur” (Enam 162,163). De ki: Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emir olundum (11). Ve Müslümanların ilki olmakla emir olundum (12). De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım (13). De ki: Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim (Zümer 11-14). Tevbe edenler, hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini Allah için halis kılanlar müstesnadır. İşte onlar müminlerle beraberdir. Allah, müminlere büyük bir mükafaat verecektir (Nisa 146). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 423 De ki: Allah kıstı emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi doğrultun. Dini sadece Allah halis kılarak dua edin. Sizi ilk defa yarattığı gibi O’na döneceksiniz (Araf 29). İnsanlara bir sıkıntı isabet etse, hemen rabbine yönelenler olarak O’na dua ederler. Sonra onlara katından bir rahmet tattırırsa, bakarsın onlardan bir gurup rablerine ortak koşar (Rum 33). İnsana bir sıkıntı gelince yanı üzerindeyken, otururken veya ayakta iken bize dua eder. Onun sıkıntısını giderdiğimiz zamansa sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için Bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece müsriflere yaptıkları süslü gösterilir (Yunus 12). Biz sana Kitab'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et (2). Dikkat edin, halis din Allah'ındır; O'nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: "Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz" derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola eriştirmez (Zümer 2, 3). İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmamış olanlar, işte emniyet onlaradır ve onlar hidayete ermiş olanlardır (En’am 82). Allah diridir, O'ndan başka tanrı yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah içindir (Gafir 65). Doğrusu, "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir (13). İşte onlar, cennetliklerdir; işlediklerine karşılık olarak, içinde temelli kalacaklardır (Ahkaf 13, 14). İnananlar ancak Allah'a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla cihat etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır (Hucurat 15). "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenler, onlara, melekler: "Korkmayınız, üzülmeyiniz, size söz verilen cennetle sevinin.” diye inerler (30). “Biz dünya hayatında da, ahiret’te de size dostuz. Burada, sizin için canlarınızın çektiği ve istediğiniz şeyler vardır (31). “Gafur Rahim’den bir indirilme olarak” dediler (32). Doğrusu Allah'a çağıran, salih iş işleyen ve “ben Müslümanlarda- 424 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak nım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? (Fussilet 30- 33). De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Muhakkak bana ilahınızın ancak tek bir ilah olduğu vahiy edilmektedir. Artık kim rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa, salih bir amel işlesin ve rabbine ibadetinde kimseyi ortak koşmasın (Kehf 110). Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler (Müminun 57-61). Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir; akraba olanlar, miras hususunda, Allah'ın Kitap'ında birbirlerine müminler ve muhacirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu Kitap'ta yazılı bulunmaktadır (Ahzab 6). Biz sana Kitap'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et (2). Dikkat edin, halis din Allah'ındır; O'nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: "Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz" derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola eriştirmez (Zümer 2,3). İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah, katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unutuverir; Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki: İnkârınla az bir müddet zevklen, şüphesiz sen cehennemliksin (8). Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar (9). Şöyle de: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir (10). De ki: Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emir olundum (11). Ve Müslümanların ilki olmakla emir olundum (12). De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 425 (13). De ki: Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim (14). Ey Allah'a eş koşanlar! Siz de O'ndan başka dilediğinize kulluk edin. De ki: Hüsrana uğrayanlar kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur (15). Onlara üstlerinden kat kat ateş vardır. Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, Benden sakının (Zümer 8-16). İnsanın başına bir sıkıntı gelince Bize yalvarır. Sonra katımızdan ona bir nimet verdiğimiz zaman: "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır; o bir imtihandır, fakat çokları bilmezler (Zümer 49). Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah buyurur ki: Ben ortak edinmekten uzağım. Artık kim benden başkasını bana ortak ettiği bir ibadeti, hayrı benim için yaparsa o ibadet, hayır ile ilişkim yoktur ve o ibadet, hayır ortak ettiği kimseye ait olur”. (İbni Mace 4202) Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah önce gelenleri ve sonra gelenleri kıyamet günü, olmasından şüphe olmayan hesap günü için topladığı zaman bir çağırıcı: “Kim Allah için yaptığı bir ibadete kimi ortak etti ise sevabını Allah’tan başkasının yanından talep etsin. Çünkü Allah ortakların ortaklıklarından en uzak olandır” diye çağrıda bulunacaktır”. (İbni Mace 4203) Allah’ı Dost Edinin Allah’ı dost edinmek için öncelikle Allah’a dost olmak gerekir. Dost dostunu sever ve dostunun isteklerini kabul eder. Allah’ı sevmeden, Allah’ın Kuran ve Sünnet’teki isteklerini kabul edip itaat etmeden Allah’a dost olunamaz. Kendi kendimize ben Allah’a dostum, ben Allah’ı seviyorum diyerek Allah’a dost olamayız ve Allah’ı sevmiş olamayız. Sevgi itaat ve fedakârlık ister. Karşı taraf için bir şeyleri kabul etmeyi ve yapmayı ister. Sevgi bir duygu olmakla birlikte kendini davranışlarla ortaya koyar ve davranışlarla beslenir. Biz Allah’a dost olan bir anlayış, duygu ve davranış içinde olmazsak Allah’ın bize dost olmasını beklememeliyiz. Allah’ın bize dost olmaması ise bizim için felaket- 426 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak tir ve dayanılmaz azapların kaynağıdır. Bu nedenle Allah’a dost muyuz diye düşünmeli ve bir an önce Allah’a dost olan bir konuma yönelmeliyiz. Ölmediğimiz sürece biz Allah’a yöneldiğimiz sürece Allah da bize yönelecektir. Bu Allah’ın insanlara rahmetinin bir sonucudur. Allah’a dost olabilirsek Allah’ı da kendimize dost bulacağızdır. Allah’ın bize dost olması bizi bağışlamasıdır, azabından korumasıdır, cennetine kolaylıkla girdirmesidir. Allah’a ne kadar dost olduğumuzu anlamak istiyorsak Kuran ve Sünnet’e imanda ne kadar sevgi ve samimiyet sahibi olduğumuza ve itaatte ne kadar sürekli ve dikkatli olduğumuza bakmalıyız. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim De ki: Gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah'tan başka bir dost mu edinirim? De ki: Doğrusu ben ilk müslüman olmakla emir olundum. Asla ortak koşanlardan olma!(14). De ki: Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım(15). O gün kim azabdan alıkonursa, şüphesiz o kimse rahmete erişmiştir. Bu, apaçık bir kurtuluştur (Enam 14-16). Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan dişi örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler (Ankebut 41). Örümceğin yuvası görünüşte çok güzel ve muazzam bir yuvadır. Ancak şiddetli sarsıntılarda örümceği koruyamamaktadır. Allah’a rağmen Allah’tan başkasına güveninin hali de böyledir. Dünyada iyi iş yaptığını sanabilir ama ahrette onu azaptan koruyamayacaktır. Başkalarını Allah’a denk tutanlar ve Allah’ı sever gibi onları seven insanlar var. İnananlar ise, Allah’ı her şeyden daha çok severler. Zalimler, azaba uğratılacakları zaman görecekleri gibi, bütün gücün yalnızca Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın cezalandırmasının ne çetin olduğunu keşke görselerdi (Bakara 165). De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah Gafur’dur Rahim’dir (Ali İmran 31). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 427 Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah kendisinin sevdiği ve onların da O'nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkârcılara karşı güçlü (İzzetli), Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah Vasia’dır Alim’dir (Maide 54). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah Teâla buyurur ki, benim rızam için birbirini seven, benim rızam için bir arada oturan, benim rızam için birbirini ziyaret eden ve kendilerini benim rızama adayan kimselere benim muhabbetim vacibtir.” (Muvatta 51/16) Rasûlüllah (s.a.v.): “Amellerin en sevimli olanı Allah için sevmek ve Allah için öfkelenmektir” (Ebu Davut 4599). Allah Müminlerin Dostudur Allah’ın bir insana dost olmasının temel şartının o insanın Allah’a iman ve itaat içinde olması olduğunu Kuran ve Sünnet’ten öğreniyoruz. Allah müminlere dost olarak onlar tevbe ettiklerinde günahlarını bağışlamaktadır. Onlara salih ameller nasip etmektedir. Onları sonuçta cennetine koyacaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim İnanıp yararlı iş işleyenlere Rahman sevgi verecektir (Meryem 96). Allah, düşmanlarınızı çok iyi bilir. Allah size dost olarak da yeter, yardımcı olarak da yeter (Nisa 45). Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin ise dostları taguttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli kalacaklardır (Bakara 257). 428 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir(62). Onlar Allah'a inanmış ve O'na karşı gelmekten sakınmışlardır(63). Dünya hayatında da, ahirette de müjde onlaradır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. Bu büyük başarıdır (Yunus 62-64). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah Tebareke ve Teâla şöyle buyurdu: “Kim benim dostuma düşmanlık yaparsa ben de ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeyler dışında daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamamıştır. Kulum (farzdan sonra) nafile ibadetlerle bana yaklaşır ve sonunda ben onu severim. Onu sevdiğim de onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse onu kendisine veririm. Bana bir şeyden sığınırsa onu korurum. Yapacağım şeylerde mü’min bir kimse hakkındaki şu tereddüdüm kadar hiçbir şeyde tereddüt göstermedim. Mü’min kul ölümden hoşlanmıyor, ben de onun hoşlanmadığını sevmiyorum” buyurdu” dedi. (Buhari 6502). (Mümin ölmeyi sevmese ve Allah da onu öldürmekten hoşlanmasa da Allah’ın genel takdiri nedeniyle zamanı gelince o mümin bir bahaneyle ölecektir) Rasûlüllah (s.a.v.): “Aşrın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah Teâla yedi kimseyi gölgesi altına alacaktır: Adil imam, Allah’a ibadet ederek yetişen genç, tenhalarda Allah’ı hatırlayarak gözlerinden yaş boşalan kimse, camiye ve cemaate devam eden kimse, Allah yolunda ve Allah rızası için birbirini seven dostlar, itibarlı ve güzel bir kadın kendisini davet ettiğinde Allah’tan korkarım diyerek ona yaklaşmayan erkek ve sağ elini verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren kimsedir.” dedi. (Nesai 5345) Mümin Allah’a Rağmen Başkasına Dost Olamaz Dostluğun temeli sevgi, itaat ve fedakârlıktır. Mümin kişi bir yandan Allah’a sevgi ve itaat içinde olurken bir yandan Allah’ın sevmediğini sevmemelidir. Allah’a isyan olan davranışları yapmamalıdır. Allah’a isyan getiren itaatleri başkalarına yapmamalıdır. Allah’a isyan Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 429 anlamı taşımadığı sürece başkalarını sevebilir, itaat edebilir. Ancak Allah’a rağmen başkalarını seviyor ve itaat ediyorsa hata yapmıştır. Seven sevdiğinin nefret ettiğini sevemez. Allah zalimlerden ve kâfirlerden inanış ve amelleri nedeniyle nefret eder. Mümin kişi bir yandan Allah’ı sevdiğini düşünüp söylerken bir yandan da kâfirliği ve zalimliği sevemez. Allah’a rağmen olan bu sevgiye sahipse onların değerlerini Allah’ın hükümlerine rağmen üstün tuttuğunu ortaya koymaktadır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Başkalarını Allah’a denk tutanlar ve Allah’ı sever gibi onları seven insanlar var. İnananlar ise, Allah’ı her şeyden daha çok severler. Zalimler, azaba uğratılacakları zaman görecekleri gibi, bütün gücün yalnızca Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın cezalandırmasının ne çetin olduğunu keşke görselerdi. (Bakara 165) Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz. (Araf 3) Allah, ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri veli edinmenizi yasak eder; kim onları dost edinirse, işte onlar zalimdir. (Mümtehine 9). Allah insanları genel olarak insan olarak yaratması nedeniyle sevmektedir. Kâfir ve zalimleri sevmemesi onların amelleri nedeniyledir. Müslüman kişi insanları Allah onları yarattı ve sevdi diye sever. Onlara karşı adil davranır. Onların Allah’a isyan içeren inanış ve davranışlarını sevmemekle birlikte onlarla iyi geçinir, onlara karşı adil olur ve onlara İslam’a ve Müslümanlara zarar vermeyen iyilikleri yapabilir. Ama onların inkâr ve zalimliklerini asla sevmez ve bu yönlerde onlarla işbirliği yapmaz. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalblerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuştur. 430 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İşte bunlar, Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'tan yana olanlardır (Mücadele 22). Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır (1). Eğer sizi ele geçirirlerse sizin onlara gösterdiğiniz sevgiyi göstermezler, size düşman olurlar, ellerini ve dillerini fenalık etmek için uzatırlar, keşke inkâr etseniz isterler (2). Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir(Mümtehine 1-3). Allah’a ve Müslümanlara düşmanlık edenler yakın veya çocuklarımız olsa dahi veya kâfirleri ve zalimleri çocuklarımızın menfaatini sağlayacaklar diye İslam’a zarar verecek şekilde sevemeyiz. Ey inananlar! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının; ama siz affeder, suçlarını örter ve bağışlarsanız bilin ki Allah da bağışlar ve acır (14). Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır (Tegabun 14,15). Eşlerin ve çocukların İslam’a ters isteklerini yerine getirirsek veya onların isteklerini yapacağız diye İslam’ın iman, farz ve haramlarına ters bir inanış veya davranış içine girersek zarar ederiz. Bu zararın nedeni eşler ve çocukların istekleri olduğu için onlar bizi bu konuda düşmanlık etmiş olurlar. Onlardan zaman zaman bizi Allah’a isyan ettirecek talepler gelebilir, onların bu isteklerine itaat etmeden, onları bağışlar ve aradaki sürtüşmeyi uzatmazsak onlar da iyiliğe dönebilirler. Allah'ı bırakıp da dostlar edinenlerin işlediklerini Allah gözetlemektedir. Sen, onlara vekil olmağa memur değilsin (Şura 6). Hadis Rivayetini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Amellerin en sevimli olanı Allah için sevmek Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 431 ve Allah için öfkelenmektir” dedi. (Ebu Davut 4599) İslam Kesinlikle Doğrudur Ve İtaat Edin İslam’ın kesinlikle doğru olması sadece iyi davranışları istemesinden kaynaklanmamaktadır. Asıl doğru yönü bildirdiği gaybi bilgileridir. Çünkü bu gaybi bilgiler İslam adına yapılacak davranışlara karşılık verilmesinin kaynağıdır, gerekçesidir. Örneğin namaz İslam’ın bir ibadetidir. Bu bilginin doğru olmasının yanında asıl önemli olan namazın kılınması veya kılınmaması sonucu insana verilecek olanların bilgisidir. Namazın hiçbir karşılığı olmayabilir ve İslam’ın bir ibadeti olması sadece bir bilgi olabilirdi. Kâfir için namazın İslam’ın bir ibadeti olması doğru bir bilgidir. Ama namazı Allah’ın emretmesi ve kılana cennet, kılmayana cehennem verilecek olması kâfir için kesin bir bilgi değildir. Müslüman içinse kesin bir bilgidir. Bu nedenle Müslüman İslam’ın emirlerine karşı duyarsız kalmaz, itaat eder. Müslüman için İslam bilgisi dinler tarihi bilgilerinden bir bilgi şeklinde değildir. Gereği yerine getirilmesi gereken bir gerçekliktir. Müslümanın İslam’ı öğrenmesi, herhangi bir dini sadece din bilgisi olarak öğrenmesinden farklıdır. Müslüman için İslam gerçeğin ve gelecekte gerçekleşecek olanların ta kendisidir ve Müslüman öğrendiği İslam’a karşı duyarsız kalamaz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Dosdoğru olan bu yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız diye buyurmaktadır (Enam 153). De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, gerçek dine, doğruya yönelen ve puta tapanlardan olmayan İbrahim'in dinine iletmiştir (161). De ki: Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir (162). O'nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emir olundum ve ben Müslümanların ilkiyim (163). De ki: Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan 432 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak başka bir rab mi arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü taşıyamaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir (Enam 161-164). İslama Karşı Çalışanlar Kaybedeceklerdir İslam’a itaat etmeyenlerinin kaybetmesinin nedeni İslam’ın kesinlikle doğru olmasındandır. Allah’ın kendisine itaat edenlere bağışlanma, iman edip itaat etmeyenlere cehennem vereceğini bildirmiştir. Allah İslam’ı yeryüzünde kıyamete kadar devam ettireceğini, kıyamete kadar İslam için gayret gösterenler olacağını bildirmiştir. Bu bilgi Müslüman için kesin doğrudur ve bu nedenle Müslüman kişi en zor şartlarda bile Halkın İslam’ı Bilmesi Anlaması ve Yaşaması için gayret eder. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah'ın, inanıp yararlı iş işleyenlere mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır. Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara iğrenç ve can yakıcı azap vardır. İşlerinin karşılıklarını vermesi için kıyamet saati gelecektir (Sebe 4,5). Allah’a İtaatte Devamlı Olun İnsan içinde bulunduğu ortamın etkisiyle bazen duygulanır ve İslam’ı kabul eder, İslam’a itaat etmeye başlar. Ama tercihi aklının bir tercihi değilse veya hevasına çok bağlı biriyse bir müddet sonra Müslüman olarak yaşamayı terk edebilir. Bu da geçmişteki iyiliklerini kaybetmesi demektir. Asıl değerli olan Müslüman olarak yaşamakta devamlı olabilmektir. Ne kadar zorlukla karşılaşırsa karşılasın, ne kadar çok menfaat kaybı olursa olsun İslam imanına, farz ve haramlarına göre inanmak, niyet etmek ve itaat etmek üzere hareket etmelidir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Doğrusu, "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir(13). İşte onlar, cennetliklerdir; Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 433 işlediklerine karşılık olarak, içinde temelli kalacaklardır (Ahkaf 13,14). Allah'ın size olan nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizi andına bağladığı sözünü anın. Allah'tan sakının, Allah içinizde olanı elbette bilir (Maide 7). "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da doğrulukta devam edenler, onları, melekler, ölümleri anında: "Korkmayınız, üzülmeyiniz, size söz verilen cennetle sevinin, biz dünya hayatında da, ahirette de size dostuz. Burada, canlarınızın çektiği, umduğunuz şeyler, bağışlayan ve acıyan Allah katından bir ziyafet olarak size sunulur" diyerek inerler (Fussilet 30-32). Ey İnsanlar! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya, Allah'a ve Peygamberine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle göğün genişliği kadar olan cennete koşusun; bu Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir(Hadid 21). Doğrusu, görünmediği halde Rablerinden korkanlara, onlara, bağışlanma ve büyük ecir vardır (Mülk 12). Ey inananlar! Allah'tan sakının; herkes yarına ne hazırladığına baksın; Allah'tan sakının, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır. Allah'ı unutup da, Allah'ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar, yoldan çıkmış kimselerdir (Haşr 18,19). Allah’a Ve Rasulullah’a İtaat Edin Allah’a ve Rasulullah’a birlikte itaat etmek Müslüman olmanın temel görevlerindendir. Müslüman olur giderim ve senin siyasi, askeri ve idari tercihlerine itaat etme mecburiyetim yoktur diyemeyiz. Allah’a ve Rasulullah’a itaat, Müslümanların birliğinin sağlanmasında en önemli kural ve ölçüdür. Birlik sadece silah zoruyla sağlanmamıştır. Silah zoruyla sağlanan birlik kısmı, iman etmeyi mecbur tutun itaat şeklinde değildir. İslam’a katılmak mecburiyetin yoktur ama siyasi birliğe katılmak mecburidir. Yoksa kişinin iman etmesiyle etmemesinin ahreti kişi ile Allah arasında bırakılmıştır. İman etmenin gereği olan itaat hali hem genel birliği hem de genel birlik içinde hareket etmeyi sağlamıştır. 434 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah’ın siyasi, askeri ve devlet yapılanmasına yönelik çalışmaları ve başarılarında insanların Allah’a ve Rasulullah’a birlikte itaat etmek zorunda oluşu da etkili olmuştur. Rasulullah’a itaat etme sözünün ve itaat etmenin imani, siyasi yönleri birliktedir. O dönem için itaat sadece bugün bildiğimiz Sünnet’e itaat değil, aynı zamanda Rasulullah’ın uyguladığı siyasete ve idareye de itaattir. Biatın bu yönleri de vardır. Yoksa sonraki insanların Müslüman olmak için mutlaka biat etmek diye bir uygulamaları yoktur. Müslüman olmayı kabul etmesi yeterlidir. Rasulullah’ın yönetim olarak etkin olduğu alanlarda Müslümanlar aynı zamanda Rasulullah’a biat etmekle yükümlüydüler. Rasulullah sonrası dönemdeki Müslümanlar için Allah’a ve Rasulullah’a itaatın yolu Kuran ve Sünnet’e itaat şeklindedir. Allah’a ve Rasulullah’a itaatın zorunlu oluşu aynı zamanda Kuran ve Sünnet’e itaatın zorunlu olmasını getirmektedir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Kim Allah’a ve Rasule itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle birliktedirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar (Nisa 69). Ayette sayılan iyi insanlardan Allah razı olmuştur ve onları cennetin güzel yerlerine yerleştirmiştir. Allah’a ve Rasulullah’a samimiyetle ve sürekli itaat ederek ölenleri de Allah o güzel insanların yaşadığı cennetlere gönderecektir. Ey inananlar! Allah'tan ve Rasülünden öne geçmeyin; Allah'tan sakının, doğrusu Allah işitir ve bilir. (Hucurat 1) Allah ve Rasulullah’ın hükümleri varken onları bırakıp kendisi hüküm koymak Allah ve Rasulullah’ın önüne geçmektir. Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah kendisinin sevdiği ve onların da O'nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkârcılara karşı güçlü (İzzetli), Allah yolunda cihad eden, yerenin Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 435 yermesinden korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah Vasia’dır Alim’dir (Maide 54) Allah ve Rasulü bir işi hükme bağladığında hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadına o işlerinde istediklerini yapmak hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne isyan ederse muhakkak apaçık bir sapma ile sapmış olur. (Ahzab 36) Allah’a ve rasullerine iman edip, onlardan birini diğerinden ayırmayanlar işte onlara Allah ecirlerini verecektir. Allah Gafur’dur Rahim’dir. (Nisa 152) Kim Allah ve Rasulüne karşı çıkarsa, ona içinde sürekli kalacakları cehennem ateşi olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu büyük bir rüsvaylıktır (Tevbe 63). De ki: Allah’a itaat edin. Rasulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, ona düşen ancak ona yükletilendir. Size düşen de size yükletilendir. O’na itaat ederseniz, hidayet bulursunuz. Rasule düşen ancak apaçık bir tebliğdir. (Nur 54) Rasüle itaat eden muhakkak Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, zaten Biz seni onların üzerine bir hafız olarak göndermedik (Nisa 80). (Onların hesabını Rasulullah tutacak değildir veya onlar Allah’a isyan etti diye Rasulullah suçlu olacak değildir.) Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Rasule itaat edin. Sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onu Allah’a ve Rasulüne döndürün. Bu hem daha hayırlı ve hem de tevil itibarıyla daha güzeldir. (Nisa 59) “Nebi size neyi verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakının” (haşr 7) Allah'ın ahdini hiçbir değere değişmeyin. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha iyidir(95). Sizde olanlar tükenir ama Allah katında olanlar sonsuzdur, tükenmez. Sabredenlere ecirlerini, yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz(96). Kadın, erkek, inanmış olarak kim iyi iş işlerse, ona hoş bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz (Nahl 95-97). 436 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Şöyle de: "Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının; bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir(Zümer 10)." Size merhamet edilmesi için, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin(132). Rabbinizin mağfiretine ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun (Ali İmran 132, 133). Kim Allah'a ve Peygamberine başkaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azab onadır (Nisa 14). Her kişinin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü ki kendisiyle o kötülük arasında uzun bir mesafe olmasını diler, hazır bulacağı günü bir düşünün. Kullarına karşı şefkatli olan Allah size kendinden korkmanızı emreder(30). De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder(31). De ki:"Allah'a ve Peygambere itaat edin". Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkar edenleri sevmez(Ali İmran 30-32). Sana indirilen Kuran'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Putlarının önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa onları tanımamakla emir olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister (60). Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin" dendiği zaman, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün (61). Başlarına kendi işlediklerinden ötürü bir musibet çattığında sana gelip: "Biz, iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye de nasıl Allah'a yemin ederler? (62). İşte bunların kalblerinde olanı Allah bilir. Onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver, kendilerine tesirli sözler söyle (63). Biz her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik. Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tevbeleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi (64). Hayır; Rabb'ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 437 içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar (Nisa 60-65). Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı gelmekten çekinin; eğer yüz çevirirseniz bilin ki, peygamberimize düşen sadece açıkça tebliğ etmektir (Maide 92). De ki: "Arkadaşları bize gel diye doğru yola çağırırken, şeytanların yeryüzünde şaşırttıkları bir kimse gibi geriye mi dönelim. Allah bizi doğru yola eriştirdikten sonra, bize faydası olmayan, zarar da veremeyen Allah'tan başka şeylere mi yalvaralım?" De ki, "Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Âlemlerin Rabbine teslim olarak namaz kılın, Allah'tan sakının diye emir olunduk." Kendisine toplanacağınız O'dur (Enam 71,72). Ey inananlar! Allah'a ve Peygamberine itaat edin, Kuran'ı dinleyip dururken yüz çevirmeyin, dinlemedikleri halde "dinledik" diyenler gibi olmayın (20,21). Allah katında, yeryüzündeki canlıların en kötüsü gerçeği akletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir (22). Ey inananlar! Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icabet edin. Allah'ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve sonunda O'nun katında toplanacağınızı bilin (24). Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak fitneden sakının, Allah'ın azabının şiddetli olduğunu bilin (25). Ey inananlar! Allah'a ve Peygambere karşı hainlik etmeyin, size güvenilen şeylere bile bile hıyanet etmiş olursunuz (27). Ey inananlar! Allah'tan sakınırsanız, O size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük, bol nimet sahibidir (Enfal 20-29). Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar Allah’ın kitabı ve Rasûlü’nün sünnetidir” (Muvatta 46/3) Rasulullah’ın (sav) eşlerinin yanına üç kişi geldi ve Rasulullah’ın ibadetinden sordular. Haber verilenleri azımsadılar ve “Biz nerede, 438 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah nerede? Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını affetti” dediler. Birisi: “Ben ebediyen gece namazı kılacağım” dedi. Diğeri: “Ben sene boyunca oruç tutacağım” dedi. Bir diğeri: “Ben ebediyen evlenmeyeceğim” dedi. Rasulullah (sav) onların söylediklerinden haber alınca onlara: “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Bana gelince vallahi aranızda Allah’tan en çok korkanınız benim. O’na karşı en çok takvalı olanınız benim. Öyle iken ben oruç tutarım da, tutmam da. Namaz kılarım da, uyurum da. Hanımlarla da evlenirim. Kim benin sünnetimden yüz çevirecek olursa o benden değildir” dedi. (Buhari, nikâh 1). Farz Ve Haram Hükümlerini Ancak Allah Koyar Kuran eğer bir konuda emir vermiş veya yasaklama koymuşsa yani farz veya haram hükmü koymuşsa Rasulullah ona kesinlikle itaat etmiştir. Müslümanların da itaat etmesini istemiştir. Farz ve haram olan hükümlerin üç temel özelliği vardır: Birincisi itaat edildiğinde kesinlikle sevap kazanılması, itaat edilmediğinde ise günah kazanılacak olmasıdır. İkincisi ise farz ve haram hükümlerinin ancak Kuran ve Sünnet’le konulabilmesidir. Yani insanlar kendilerince iyi görüp yapılmalı dediklerine farz ve kötü görüp yapılmamalı dediklerine haram diyemezler. Onları emredebilirler, mecbur tutabilirler, yasaklayabilir, ceza verebilirler ama onlara itaat nedeniyle Allah katında kesinlikle sevap veya günah olduğunu söyleme yetkileri yoktur. İctihatla varılan bir takım sonuçlar ise bunun dışındadır. Yani ictihadi tercihe göre hüküm değişebilir. Bu yönüyle yine ictihad bir Kuran ve Sünnet deliline dayanmaktadır. Farz ve haramların üçüncü özelliği ise hükmün insanların istekleri sonucu kaldırılamamasıdır. İsterse insanların büyük çoğunluğu birleşsin farz ve haram hükmünü kaldıramazlar. Örneğin insanlar birleşerek artık bundan böyle namaz kılmak farz değildir diyemezler. İsyan edebilirler ama hükmü değiştiremezler. Bu ölçüler içinde baktığımızda farz ve haram hükümlerini koyma hâkimiyeti tümüyle Allah’a aittir. Kuran ve Sünnet’in hüküm koymadı- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 439 ğı konularda ise insanlar ihtiyaçlarına, imkânlarına ve istişarelerine göre istedikleri hükümleri koyarlar veya kaldırırlar. Koydukları emir veya yasakları farz ve haram olarak değerlendirmezler. İnsanların koyduğu hükümler genelde kişilerin veya toplumların davranış ve yönetimleriyle ilgili hükümlerdir. Duruma Müslümanların yönetimini ilgilendiren konular açısından baktığımızda “Farz ve haram hâkimiyeti Allah’ın Yönetim ise halkındır” diyebiliriz. Halk yöneticilerini kendileri seçerler ve yöneticiler halka karşı sorumludurlar. Allah’a karşı sorumlulukları ise her Müslümanın yaptıklarından dolayı Allah’a karşı sorumlu olmaları gibidir. Yönetim farz ve haramların dışındaki konularda hükümlerini ilimli, ictihatla ve istişareyle belirleyebilecektir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey İnananlar! Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez (Maide 87). Diliniz yalana alışmış olduğu için, "şu haram, bu helaldir" demeyin, zira Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise, saadete şüphesiz erişemezler (Nahl 116). Farzlara Ve Haramlara İtaat Edin Farz ve haram hükümleri başta olmak üzere Kuran ve Sünnet’in kişileri ilgilendiren hükümleri, Müslüman Devleti varlığını sürdürmese bile veya Müslüman Devleti’nin siyaseti Müslümanlardan, İslam’dan yana olmasa bile, halk arasında uygulanmayı sürdürebilmiştir. Müslüman Devleti yokken veya Müslüman Devleti olduğunu iddia eden ancak İslam’ın ve Müslümanların menfaatlerine sahip çıkmayan bir devlet yapısı varken bile, İslam’ın halk arasında yaşanması ortadan kalkmamaktadır. Bilgiler herkese açıktır ve aklını kullanan, düşünen, eğitilen herkes Kuran ve Sünnet bilgilerini öğrenerek Müslüman olarak yaşamaya yönelmektedir. Dolayısıyla bir yerdeki Müslümanlaşma o yerin özel ihtiyaçlarından ziyade o yerin bilgilendirilmesiyle gerçekleşebil- 440 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak mektedir. İslam farklı ortamlarda kendini yeniden inşa edebilmektedir. Müslümanlaşan insanlar kendi sorunlarına kendi imkânları içinde bir Müslüman olarak cevap arayabilmektedirler. Çünkü İslam kendisine itaat edilmesini istemektedir. İslam’ın ilk inşası bilgi ve iknaya dayandığı için Kuran, Sünnet bilgisi ve ikna gücü varlığını sürdürmektedir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitab'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma (Nisa 105). De ki: Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin ve onların rızkını veren Biziz. Gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır (Enam 151). De ki: Rabbim, açık ve gizli fenalıkları, günahı, haksız yere tecavüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır (Araf 33). Farz Ve Haramlara Rağmen İnsanlara İtaat Etmeyin Müslümanlar farz ve haramlara itaat etmek, iyilik olanları tercih etmek ve mubahları ise şartlara göre istedikleri gibi tercihe dönüştürmek durumundadırlar. Bunlar önemli ölçülerdir. Farz ve haram konularını terk ederek insanların isteklerine itaat etme hakkı verilmemiştir. Kişi Allah’ın verdiği özgürlüğü bu yönde kullanabilir ancak günahını da kazanır ve hesabını da vermek zorunda kalır. Farz ve haram dışındaki konularda ise Müslümanlar itaatlerinde öncelikle iyi olanları belirleyip onlara itaat etmekle görevlidirler. Bazı konular vardır ki iyiler arasında tercih yapabilmek zordur veya çok önemli fark oluşturmamaktadır. Bu gibi durumlar mubah denilen konulardır. Mubah konularda istişareye ve isteklerine göre yapılacak olanı belirlerler. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 441 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır (14). De ki: Bundan daha iyisini size haber vereyim mi? Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, Rab'lerinin katında, altlarından ırmaklar akan ve orada temelli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah kullarını hakkiyle görücüdür (15). Onlar: “Rabbimiz! Biz şüphesiz inandık, bunun için günahlarımızı bize bağışla ve bizi ateşin azabından koru" diyen, sabreden, doğru olan, gönülden kulluk eden, hayra sarfeden ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir (16,17). Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sahipleri, O'ndan başka tanrı olmadığına şahitlik etmişlerdir. O'ndan başka tanrı yoktur, O güçlüdür, Hakim'dir (18). Allah katında din, şüphesiz İslam'dır. Ancak, Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini kim inkâr ederse bilsin ki, Allah hesabı çabuk görür (19). Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, "Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a verdim" de. Kendilerine Kitap verilenlere ve kitapsızlara: "Siz de İslam oldunuz mu?" de, şayet İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür (20). Allah'ın ayetlerini inkâr edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele (21). Onlar, dünya ve ahirette işleri boşa çıkacak olanlardır. Onların hiç yardımcıları da yoktur (Ali İmran 14-22). Allah'ın dininden başka bir din mi arzu ediyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O'na teslim olmuştur, O'na döneceklerdir (83). "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Rableri tarafından Musa, İsa ve peygamberlere verilene inandık, onları birbirinden ayırt etmeyiz, biz O'na teslim olanlarız" de (84). Kim İslam'dan başka bir dine yönelirse, ondan kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir (85). İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra inkâr eden bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah 442 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak zalimleri doğru yola eriştirmez (86). İşte bunların cezası, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin lanetine uğramalarıdır (87). Orada temellidirler; onlardan azab hafifletilmez; onların azabı geciktirilmez (88). Ancak bunun ardından tevbe edip düzelenler müstesnadır. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder (89). İnandıktan sonra inkâr edip, inkârda aşırı gidenler var ya, onların tevbeleri kabul edilmeyecektir. İşte sapıklar onlardır (90). Doğrusu inkâr edip, inkârcı olarak ölenlerin hiçbirinden, yeryüzünü dolduracak kadar altını fidye vermiş olsa bile, bu kabul edilmeyecektir. İşte elem verici azab onlaradır, onların hiç yardımcıları da yoktur (91). Sevdiğiniz şeylerden sarfetmedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne sarf ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (Ali İmran 83-92). Kendi dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnud olmayacaklardır. De ki: "Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur". Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur (Bakara 120). Böylece Biz Kuran'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz (Rad 37). Nitekim kendilerine uyulanlar, azabı görünce uyanlardan uzaklaşacaklar ve aralarındaki bağlar kopacaktır (166). Uyanlar: "Keşke bizim için dünyaya bir dönüş olsa da, bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak" derler. Böylece Allah onlara, hasretini çekecekleri işlerini gösterir. Onlar cehennemden çıkmayacaklardır (Bakara 166, 167). Büyük Günahlardan Özellikle Uzak Durun Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz (Nisa 31). Doğru Bilgi Sahibi Olmadığınız Durumlara İtaat Etmeyin Allah insana akıl ve sorumluluk vermiştir. İnsana kendi iradesiyle Allah’a itaat etme görevi verilmiştir. İnsanın bu görevi doğru kavraması Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 443 ve yerine getirebilmesi öncelikle aklını doğru kullanmasıyla ilgilidir. Aklı ve özgür iradesiyle yapacağı seçimi nedeniyle insan yaptığı tercihlerinden ve davranışlarından sorumlu tutulmuştur. Alacağı kararlarını öncelikle bilgiye ve doğru düşünmeye dayandırmalıdır. Bilgi, doğru düşünme olmaksızın sadece zanla ve çevrenin taklidiyle yapılacak inanış ve davranışlar insanı sorumluluktan kurtarmamaktadır. Her insan yaptığı tercihlerden ve davranışlardan bizzat kendisi sorumludur. Felan kişi veya anlayışa bağlandım, o yanıldıysa günah onun boyuna deme hakkına sahip değildir. Bu gerçeğin Müslüman tarafından doğru kavranması Kuran ve Sünnet’i öğrenme isteğini ve doğru uygulamasını artıracaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalbin her biri ondan sorumludur (İsra36). Doğru olduğunu kesinlikle bilmediğiniz inanış, niyet veya davranışı kabul etmeyin, uygulamayın. İşittiğiniz yanlışa doğru demek, gördüğünüz doğruları görmezlikten gelmek ve kabullendiğiniz yanlışlardan dolayı sorumlu olacaksınız. Doğrusu ahirete inanmayanlar, meleklere "dişi" adını takarlar (27). Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyarlar. Zan ise şüphesiz gerçeği ifade etmez (Necm 27,28). Göklerde olanları da, yerde olanları da Allah’ın kullanımınıza verdiğini, açık ve gizli olarak nimetlerini üzerinize bol bol tamamlamış olduğunu görmediniz mi? İnsanlar arasında Allah hakkında bilgisiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitap olmaksızın tartışan kimseler vardır (Lokman 20). Allah’ın nasıl bir ilah olduğuna veya olması gerektiğine, Allah’ın neleri isteyip istemeyeceğine kendi anlayışlarına göre karar verenler vardır. Bunlar kendilerinin haklı ve doğru olduklarını delilleri olmadığı halde iddia ederler. 444 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Tagutlaşmayın Ve Tagutların Peşinden Gitmeyin. Tagut, kendi hevesi, isteği nedeniyle Allah’ın hükümleri içinde hak hukuk tanımayan ve insanların da tanımamasını isteyen her türlü kişi, kuruluş veya anlayıştır. Kendi nefsinin, tercihinin üstünde bir üst değer tanımaz. Öte yandan başkalarının kendisine itaat etmesini ister. İsteğinin geçerli olması hakkını kendisinden başkasına tanımaz. Kendi kendine doğruların dışına taşana taği denir. Azgınlığını artıran ve başkasına bulaştırana tuğyan eden denir. Azgınlığını, doğruları tanımazlığını başkasına da emredene ise tağut denir. Tagutluk insanların azgınlığının kaynağıdır, nedenidir. İnsanları Allah’a itaatten uzaklaştırmak ister. Bu açıdan şeytan aynı zamanda bir taguttur. Farz ve haramlara itaat edilmemesini isteyen bir kişi veya kurum taguttur. İranlı komutan Rüstem kendisine gelen elçiye: “Sizi buralara getiren nedir?” diye sorduğunda elçi Rib’i b. Amir: “Bizi çıkarıp gönderen Allah’tır. Dilediğini kulla kulluktan Allah’a kulluğa, dünyanın darlığından ferahlığa, dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine erdirmek istiyor. Bizi onları kendisine çağıralım diye insanlara gönderdi” demişti. Bu İslam cehdinin ve tagutlara karşı oluşunun özetini vermektedir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Siz de O'ndan başka dilediğinize kulluk edin. De ki: Hüsrana uğrayanlar kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur (15). Onlara üstlerinden ve altlarından kat kat ateşten karanlıkları vardır. Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, Benden sakının (16). Taguta kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere, onlara müjde vardır. Kullarımı müjdele (17). Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir (Zümer 15-18). Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü sorguya çekileceklerdir (Ankebut 13). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 445 Günahlar insana yüktür. Kendi günahlarını ve başkalarının da yapmasına neden oldukları günahları yükleneceklerdir. Böylece sadece kendi yaptıklarıyla cezalandırılmayacaklardır. Tagutlaşmak böyle başa bela. Dünyada Allah’a isyan isteğinin olduğunu ve insanlara hükmettiğini hisseder ve keyiflenir ama ahrette yükler altında kalacaktır. İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir (Lokman 6). Bizi anmaktan yüz çevirenlere ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlere aldırma (Necm 29). İslam’ı kabul etmekte insanlara zorlama yapılamayacağı için, tüm bilgilendirme ve öğütlere rağmen bazı insanlar Allah’a isyan içinde ömürlerini sürecekleri için bu insanların haline göre kendimizi ve cehdimizi ayarlamamalıyız. Sana indirilene ve senden öncekilere iman ettiklerini iddia edenleri görmez misin? Kendisini inkâr etmekle emir olundukları halde, tagutun hükmüne başvurmak istiyorlar. Şeytan onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak istiyor. (Nisa 60) Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Tagutu (saptırıcıları) inkâr edip Allah'a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir, bilendir (256). Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin ise dostları taguttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli kalacaklardır. (Bakara 256, 257) Onlar Allah’ı bırakıp âlimlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Hâlbuki onlar, tek bir ilaha kulluk yapmakla emir olunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. O bunların ortak koştukları şeyden münezzehtir. (Tevbe 31) Diyecekler ki: “Rabbimiz! Gerçekten biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Onlar da bizi yoldan saptırdılar”. (Ahzab 67) 446 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Hicretle Allah’a Daha İyi İtaat Edecekseniz Hicret Edin Hicret, kişinin kötü amelden ve kötülük yapmak zorunda kaldığı ortamdan uzaklaşıp iyi amele ve iyi ortama geçmesidir. Müslümanlar her zaman Müslüman Devleti yönetiminde yaşayabilme imkânına sahip olmayabileceklerdir. Dünyanın her tarafında insanlar Müslüman olacaktır. Müslüman olan insanın içinde bulunduğu ortam onun farz ve haramlara itaat etmesini sürekli engelliyorsa ve onun için özellikle hayati tehlike oluşturuyorsa başka yere gitmesi istenebilmektedir. Farz ve haramlara itaat edebileceği dünyanın başka bir yerine gidebilirse gitmelidir. Bunun örneğini Rasulullah zamanında görmekteyiz. Diğer zamanlarda da sürekli olabilecek bir durumdur. O ortamdan ayrılabilecekken ayrılmamak mazurum iddiasını gerçekçi hale getirmez, mesuliyeti kaldırmaz diye düşünülebilir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler Allah'ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder (Bakara 218). Allah yolunda hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet eder (Nisa 100). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 447 BÖLÜM 10 İbadetleriniz Sadece Allah İçin Olsun Vahyin inzal olmasından önceki yıllarda, Rasulullah Ramazan aylarında Kâbe’ye yaklaşık 5 km uzaklıktaki Hıra dağının tepesindeki küçük bir mağara boşluğuna gider ve Allah’a ibadet ederdi. Bu süre içinde nasıl ibadet ettiğine dair bir bilgim yok. Ancak sadece Rasulullah değil, diğer bazı insanlarda bu tür bir ibadet yaparlardı. Yani bizzat inzivanın kendisi ibadetti. İnzivada yaptıkları ibadetleri başka ortamda yapamadıkları için değil, inzivanın kendisi ibadet olarak düşünüldüğü için inzivaya çekilirlerdi diyebiliriz. Rasulullah inzivaya çekildiği bu dönemlerde ne düşünür, ne tür dua ederdi bilemiyorum. Vahiy inzal olunduktan sonra günde iki defa sabah ve akşam namaz kılmaya başlamıştır. Namazlarına gece namazını da eklemiştir. Müslümanlar da sabah akşam ve geceleyin namaz kılarlardı. Daha sonra beş vakit namaz farz hale getirilince gece namazını kılmak Müslümanlara farz olmaktan çıkarılmıştır. Rasulullah ise gece namazını kılmaya devam etmekle görevlendirilmiştir. Rasulullah’ın gece namazları uzundu. Bazen namazda uzun süre ayakta durmaktan ayakları şişerdi. Namazda Kuran okurdu. Mekke döneminde namaz kılarken kıble olarak Kudüs’e dönerlerdi. Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızasına eresin (Taha 130). Bağırarak veya yüksek sesle zikir yaptığı, namaz kıldığı, dua ettiği görülmemiştir. Sabah ve gece namazlarında Kuran’ı yakınında olanların işitip anlayacağı kadar sesli okurdu. 448 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Kendi günahlarını affedileceği haber verildiği halde ibadetlerinde dikkatli ve devamlı olurdu. İbadetini iyi bir kul olmanın gereği olarak görürdü. Cennete girmek için iman ve salih amellerin şart olduğunu ancak cenneti sadece amellerin kazanamayacağını, amellere Allah’ın verdiği değerle kazanılabileceğini belirtirdi. Nitekim kâfirler ve münafıklar namaz kılsalar da cennete gidemeyeceklerdir. Çünkü kıldıkları namaz bizzat bir davranış olarak cenneti getirmez, eğer Allah kabul ederse karşılık olarak cennet verir. İslam imanını kabul etmeyene iyi amellerinden dolayı cennet vermeyeceğini Allah bildirmiştir. Eğer imansız amel tek başına cennet getirecek olsaydı münafıkların namazları da onlara cenneti getirirdi. Namaz Kılın Namaz vahyin ilk inzal olduğu zamandan beri Müslümanların yapmaları gereken bir görevdir. Günde beş vakit, eller dâhil kolları, yüzü ve ayakları yıkayıp başı suyla sıvazladıktan sonra Allah’ın huzurunda durarak ve Kuran okuyarak namaz kılınmaktadır. Namaz insanın Allah’la ve İslam’la bağlantısını günlük hayatın içinde sürekli hale getirmiştir. Namaz kılmak için özel bir mekâna ihtiyaç duyulmaması namazın günlük hayatın bir parçası olmasını sağlamıştır. Namaz bir yönüyle Allah’la bağlantı sağlarken namazda Kuran okunduğu için aynı zamanda kişinin Kuran ile bağlantı kurmasını ve sürdürmesini sağlamaktadır. Namazdan asla taviz verilmemiştir. Yolculuk ve savaş hallerinde bile namaz kılınması istenmiştir. Hesap günü ilk hesabı verilecek olan amel de namazdır. Rasulullah’ın namaz kılmasını kendisinin İslam’a kesinlikle iman ettiğinin delili olarak düşünebiliriz. Akşam ve yatsı namazını kıldığı halde her gece uyanmakta ve gece namazı kılmaktadır. Hem de uzun uzadıya kılmaktadır. Yine sabah namazını cemaatle kılmaktadır. Gece namazı başka insanların görmediği, olmadığı bir ortamda bile sürekli kıldığı bir namazdır. Eğer gerçekten iman etmese böyle bir namaza uzun süre dayanamazdı. İslam Rasulullah için kitaplardan okunan, başkasından duyulan veya düşünülen bir din bilgisi değildir. Gerçeğin Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 449 ta kendisidir. O gerçeği yakinen tanımış ve o gerçekle yakinen yaşamıştır. Allahım bizleri bağışla ve bizlere merhamet et. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte rükû edin (Bakara 43). Namazlara ve orta namaza devam edin; gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun(238). Eğer korkarsanız, yaya yahut binekte iken kılın, güvene erişince, bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah'ı anın (Bakara 238,239). Akşamlarken ve sabahlarken, öğle ve ikindi vaktinde Allah'ı -ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur- tesbih edin, namaz kılın (Rum 17,18). İnanan kullarıma söyle, namazı kılsınlar; alışveriş ve dostluğun olmayacağı günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli infak etsinler (İbrahim 31). Onların dediklerine sabret; güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbih et ki Rabbinin rızasına eresin(130). Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır (Taha 130, 132) Ey inananlar! Rükû edin, secdeye varın, Rabbiniz'e kulluk edin, iyilik yapın ki saadete erişesiniz (Hac 77). Müminler saadete ermişlerdir (1). Onlar namazda huşu içindedirler (2). Namazlarına riayet ederler (9). (Müminun 1,2,9). Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler (Furkan 64). Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir (Ankebut 45). 450 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İnsan gerçekten pek huysuz yaratılmıştır (19). Başına bir fenalık gelince feryat eder (29). Bir iyiliğe uğrarsa onu herkesten meneder (21); Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir (22-27) (Mearic 19-27). Namazları onları iyilik yapmaya sevk etmelidir. Namazlarında samimiyetle ve bilinçli olarak, hissederek Allah’ın huzurunda durdukları için aynı zamanda düşünce, niyet ve his olarak eğitilirler. Bu eğitimleri onları yoksullara infak yapmaya sevk etmelidir. Namaz onların hayatlarını düzenler, namazlarıyla düzenledikleri hayatlarında yaptıkları iyilikler namazlarından yapılan iyilikler gibidir. Onlar derler ki: Namaz kılanlardan değildik (43). Düşkün kimseyi doyurmuyorduk (44). Batıla dalanlarla biz de dalardık (45). Ceza gününü yalanlardık(46). Ölüm bize o haldeyken geldi (47). Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez(48). Öyleyken, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çeviriyorlar? (Müddesir 43-49). Rabbinin adını sabah akşam an. Geceleyin O'na secde et; O'nu geceleri uzun uzun tesbih et (İnsan 25,26). Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar (Zümer 9). Namazları Abdestli Kılın Ve Olabildiğince Abdestli Olun Ey İnananlar! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, -başlarınızı meshedip- topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüpseniz yıkanıp temizlenin; şayet hasta veya yolculukta iseniz veya ayakyolundan gelmişseniz yahut kadınlara yaklaşmışsanız ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi, ellerinizi onunla meshedin. Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 451 arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz (Maide 6). Ey İnananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, yolcu olan müstesna gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz yahut biriniz ayakyolundan (tuvalet yaparak) gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar (Nisa 43). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasulullah (sav): “Müslüman abdest alırken yüzünü yıkadığında iki gözü ile bakarak yaptığı her bir günah su ile çıkar gider. Ellerini yıkadığı zaman elleriyle kazandığı her bir günah su ile çıkar gider. Ayaklarını yıkadığı zaman ayakları ile yürüyerek kazandığı her bir günah suyun son damlası ile çıkar gider. Ve nihayet bütün günahlardan temizlenir” dedi. (Müslim, tahare 32). Abdullah b. Zeyd (r.a.): Kendisinden Rasulullah’ın nasıl abdest aldığını göstermesi istendi. Rasûlüllah (s.a.v.)’in abdest almasını göstermek için abdest aldı. Ellerine su dökerek iki kere yıkadı. Sonra üç defa ağzını çalkalayıp döktü ve sonra burnuna su aldı, attı. Sonra yüzünü üç defa yıkadı. Sonra ellerini dirseklerine kadar ikişer defa (..üçer defa yıkadı, Muvatta 2/1) yıkadı. Sonra iki eliyle başını mesh etti ve ellerini önden arkaya ve sonra arkadan öne getirdi. Sonra ayaklarını yıkadı. (Buhari 185). Cuma Namazı Kılın Ayrıca bazı rivayetlere göre Rasulullah Medine Müslümanlarına öğretici olarak gönderdiği Mus’ab’a Cuma günleri hutbeli olmak üzere cemaatle iki rekât öğlen vakti namaz kıldırmasını emretmiştir. Rasulullah Medine’ye hicret ettiği ilk dönemden itibaren Cuma günleri öğlen namazını Cuma namazı olarak kılmıştır. Normalde öğlen namazının farz kılınacak miktarı 4 rekâttır. Cuma vaktinde ise farz kılınacak 452 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak miktar 2 rekattır, ancak beraberinde farz olan Cuma konuşması vardır. Namaz kılabilecek olan her erkek Cuma namazına gelmek zorundadır. Cuma konuşmasında insanlara İslam anlatılmakta, dua edilmektedir. Müslümanlar haftada bir gün yerleşim yerinin camilerinde toplanıyorlar, birlik oluyorlar. Toplumla ve İslam’la bağlantılarını tazeliyorlar. Müslüman toplumunun oluşması ve devam etmesi açısından Cuma namazı çok önemli görev yapmaktadır. Cuma namazının öğlen vakti olması uygulanabilmesini kolaylaştırmaktadır. Tüm insanlar bu vakitte uyanıktır, ortam aydınlıktır ve insanlar öğlen dinlenmesindedirler. Yani Cuma namazına daha kolay katılabileceklerdir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey inananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun; alım satımı bırakın; bilseniz, bu sizin için daha iyidir (9). Namaz bitince yeryüzüne yayılın; Allah'ın lütfundan rızık isteyin; Allah'ı çok anın ki saadete erişesiniz (Cuma 9,10). Bayram Ve Bayram Namazları Konulmuştur Medine’de İslam öncesinde insanların değişik bayram uygulamaları vardı. Rasulullah Ramazan ayında bir ay oruç tuttuktan sonra Ramazan bayramını ve hac zamanındaki kurban günlerini ise kurban bayramı olarak ilan etmiştir. Bayramın başlangıcındaki ilk günde ilk yapılacak iş birlikte bayram namazı kılmak ve bayram konuşmasını dinlemektir. Toplum yılda iki defa bir araya getirilmekte, sevinç hissetmesi ve sevincini başkalarıyla paylaşması sağlanmaktadır. Müslüman toplumunun oluşması ve devamı açısından bayramların ve bayram namazlarının önemli etkileri vardır. Bayramlar haramlara kaçmamak üzere eğlenme ve sevinme zamanlarıdır. Rasulullah Medine’ye hicretinin gelişini kız çocukları def çalarak ve iyi sözlü şarkılar söyleyerek karşılamışlardı. Rasulullah bayramlarda eğlenceyi yasaklamamıştı (Buhari 13/2, 67/63). Habeşlilerin oyunlarını Ayşe valideye seyrettirmiştir (Buhari 8/69). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 453 Allahı Zikir Edin Allah’a ibadetin ve kulluğun en önemli uygulama şekillerinden biri Allah’ı zikir ve Allah’a duadır. Dua kısmını ayrı bir bölüm olarak ele aldım. Allah’ı zikrin temelini Allah’ı ve özelliklerini hatırlamak, hatırlamaya devam etmek ve hatırladığını dile getirmek oluşturmaktadır. Allah’ın özelliklerini düşünmek ve dile getirmek, namaz kılmak, Allah’ın emirlerini hatırlayıp ona göre davranmak, Kuran okumak ve Sünnet’te bildirilen Allah’ın üstünlüğünü dile getiren bazı kelime ve cümleleri çokça söylemek Allah’ı zikrin içine girmektedir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru" (Ali İmran 191). Asla ölmesi olmayan Hayy olana tevekkül et ve O’nu hamdi ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter (Furkan 58). (Muttaki insanlar) kendilerini ticaretin de, alışverişin de Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar (Nur 37). Söylediklerine sabret; Rabbini, güneşin doğmasından önce ve batışından önce överek tesbih et (39). Geceleyin ve secdelerin ardından O'nu tesbih et (Kaf 39, 40). Ey inananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır (Münafikun 9). Allah kimin göğsünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere olmaz mı? Kalbleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte bunlar apaçık sapıklıktadırlar (22). Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve tekrar eden Kitab'ı sözlerin en güzeli olarak 454 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak indirmiştir. Rablerinden korkanların (haşyet edenlerin), bu Kitab'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz (Zümer22, 23). Ey iman edenler, Allah’ı çokça anın (41). Sabah akşam onu tesbih edin(42). O, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size salat getirendir, melekleri de size salat eder. Allah müminlere çok merhametlidir (43). O’na kavuşacakları gün, onlara esenlik dileği selamdır. Onlar için çok şerefli bir ecir hazırlanmıştır (Ahzab 41-44). Allah’ın salat getirmesi insana iyilikler nasip etmesidir. Meleklerin salat getirmesi Allah’ın insanlara iyilikler vermesini istemeleridir. Artık Beni anın, Ben de sizi anayım; Bana şükredin, nankörlük etmeyin (Bakara152). Rabbini gönülden ve korkarak içinden hafif bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma (Araf 205). Onlar inanmışlar, kalbleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur (Rad 28). Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret; doğrusu sen, Bizim nezaretimiz altındasın; kalkarken Rabbini överek tesbih et (48); Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et (Tur 48,49). Ey inananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır (9). Birine ölüm gelip de: "Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam" diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin (Münafikun 9,10). Rabbinin adını an; her şeyi bırakıp yalnız O'na yönel (Müzemmil 8). Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah buyuruyor ki: Ben kulumun bana olan zannının yanındayım. Beni zikrettiği vakit ben onunla beraberim. O Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 455 beni gönülden zikrederse onu gönlümden zikrederim. Cemaat arasında zikrederse onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat arasında zikrederim. Bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir arşın yaklaşırsa ben de ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben de ona koşarak gelirim” dedi. (Müslim 2675). Ebû Derda (r.a.), Bana Rasûlüllah (s.a.v.): “Sen ‘Subhanalallahi vel hamdu lillahi ve la ilahe illalahu vallahu ekber’ zikrine devam et. Çünkü ağaç yapraklarını düşürdüğü gibi bunlar günahları düşürür” dedi. (İbni Mace 3813) Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.) bana: “La havle vela kuvvete illa billâh: Kudret ve kuvvet ancak Allah iledir, sözünü çokça söyle. Çünkü o cennet hazinelerindendir” dedi. (Tirmizi 3833) Oruç Tutun Rasulullah Pazartesi ve Perşembe günlerinde, hicri ayların 14-16. günlerinde, aşure günü öncesinde ve aşure gününde oruç tutardı. Ramazan orucu farz olununca bir ay boyunca oruç tutmaya başladı. Ramazan ayından sonraki Şevval ayında 6 gün oruç tutardı. Oruç tutarken şafak sökmeden önce cinsi temas, yeme ve içmeyi terk eder ve güneş batıncaya kadar terke devam ederdi. Geceleyin yoğun yeme ve içme imkânı olmayan bir hayat şartında, gündüzün çöl sıcağında akşama kadar aç susuz olmanın sıkıntısı oldukça fazladır. O sıkıntıyı Allah rızası için çekerdi. Müslümanların da oruç tutmasını istemiştir. Kuran insanların Ramazan ayında oruç tutmalarını istemiştir. Oruç, olumlu sağlık sonuçları, sabır geliştirmesi ve Allah rızasını kazanmaya vesile olmasıyla Müslüman toplumunun oluşması ve devamında önemli etkiye sahiptir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey İnananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde oruç tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa o iyilik kendisine- 456 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak dir. Oruç tutmanız eğer bilirseniz sizin için hayırlıdır (183,184). Ramazan ayı ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun; hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık O'nu ululamanız için meşru kılmıştır; ola ki şükredersiniz (185). Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın. Allah insanlara yasaklardan sakınsınlar diye ayetlerini böylece apaçık bildirir (Bakara 183-87). Umre Ve Hac Yapınız Allah, Kâbe’yi insanların Allah’a ibadet etmesinde yön belirleyici olarak inşa ettirmiştir. Bu amaçla ilk inşa edilen binadır. Kâbe namazda dönülen bir bina olmanın yanında umre ve hac içinde dayanak oluşturmaktadır. Umrede erkekler sadece birer havluyla örtünerek ihrama girmektedirler. Allah rızasını isteyerek, Allah’a dua ederek ve Allah’ı zikir ederek Kâbe çevresinde 7 defa dönülmekte, sonra 2 rekât şükür namazı kılınmaktadır. Sonra da Safa ve Merve tepecikleri arasında yedi defa gidilip gelinmektedir. Sonra tıraş olunmakta ve ihramdan çıkılmaktadır. Umre yılın her vaktinde yapılabilmektedir. Hacda ise hac ayı denilen vakitte hac yapılabilmektedir. Umrede yapılanlara ilave olarak, ihramlı olarak Arafat denilen düzlük bölgede bir gündüz boyu beklenmekte ve akşam olunca diğer hac amelleri yapılmaktadır. Umre ve hac esas olarak dünyanın farklı bölgelerindeki Müslümanları bir araya getirmektedir. Yıllık halk toplantısı görevi yapmaktadır. Yerine göre kendi memleketinde yalnızlık hissi yaşayabilen bir Müslüman umre ve hacda dünyada hiç de yalnız olmadığını görmektedir, hissetmektedir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 457 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayın. Alıkonursanız, kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, yerine ulaşıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizde hasta olan veya başından rahatsız bulunan varsa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün ki o tam on gündür oruç tutmak gerekir. Bu, ailesi Mescidi Haram'da oturmayan kimseler içindir. Allah'tan sakının ve Allah'ın cezasının şiddetli olacağını bilin (196). Hac bilinen aylardadır. O aylarda hacca girişen kimse bilmelidir ki, hacda kadına yaklaşmak, sövüşmek, dövüşmek yoktur. Ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir. Kendinize azık edinin, şüphe yok ki azığın en iyisi Allah korkusudur. Ey akıl sahibleri! Benden korkun (197). Rabbiniz'den refah istemenizde bir engel yoktur. Arafat'tan indiğinizde, Allah'ı Meşari Haram'da anın; O'nu, size gösterdiği şekilde zikredin. Nitekim siz önceleri hiç şüphesiz sapıklardandınız (198). Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden, siz de akın edin. Allah'tan mağfiret dileyin. Allah bağışlar ve merhamet eder (Bakara 196-199). Allah'ı sayılı günlerde (Kurban bayramı günlerinde) anın. Günahtan sakınan kimseye, acele edip, Mina'daki ibadetini iki günde bitirirse günah yoktur, geri kalsa da günah yoktur. Allah'tan sakının. O'nun katında toplanacağınızı bilin (Bakara 203). Doğrusu insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de, dünyalar için mübarek ve doğru yol gösteren Kâbe'dir (96). Orada apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, güvenlik içinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah için Kâbe'yi haccetmesi gereklidir. Kim inkâr ederse, bilsin ki; doğrusu Allah âlemlerden müstağnidir (Ali İmran 96-97). 458 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 11 İktisadi Alanda Yapılanlar Ve İstenenler İktisadi alanda, İslam’ın bütün yönleriyle kurumlarını ve işleyişini sunduğu bir düzen hayal etmemeliyiz. Bu yönüyle İslam’ı beşeri iktisadi sistemlerle karşılaştırarak onlardan birine benzetmemeliyiz. İslam iktisadi alanda bir takım ölçüler sunmuştur. Bu ölçüler aslında insanın davranışına yönelik ölçülerdir. İktisat insan davranışıyla bağlantılı olduğu için İslam’ın insana yönelik iktisadi ilkeleri de iktisadi düzeni etkilemektedir. Bu nedenle İslam’ın toplumun iktisadi yönüne yönelik söylediği hiçbir şey yok diyemeyiz. Kişisel adalet ve toplumsal denge gözetilmiş ancak toplumsal iktisadi eşitlik mecbur tutulmamıştır. Toplumsal iktisadi haksızlık yasaklanmış, el emeği teşvik edilmiştir. Toplumda iktisadi olarak haksız kazanç şiddetle yasaklanmıştır. Dilenmek ve tembellik kötülenmiştir. Emek çekerek geçinmek teşvik edilmiştir. Malın belirli gurubun elinde dönüp dolaşan mal olmaması istenmiştir. Malın toplumun genelin yayılmasına katkı yapacak mecburi ve teşvik unsurlarıyla çalışan infak düzeni oluşturulmuştur. Örneğin müslüman yıllık mal varlığının 40 da biri belirli kesimlere vermek zorundadır. Fitre infakı ile toplum kesimleri arasında akım sağlanmaktadır. Tarım ürünlerinin 10 da biri imkânı olmayanlara verilmek durumundadır. İşlenen suçların bazılarında cezanın telafisi amacıyla gücü olmayanlara mali aktarım yapılmaktadır. Bunlar mecburi olanlardır. Bir de mecburi görünmeyen ama Kuran ayetlerini dinlediğimizde oldukça kuvvetli tehditlerle yapmamız istenen infaklar vardır. Geneli ilgilendiren bir takım temel ihtiyaçları devlet gerçekleştirecektir. Yol, su, sağlık vb. Örneğin bir yahudinin elinde olup Müslüman- Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 459 lara yüksek fiyatla suyu satılan bir su kuyusu Rasulullah’ın isteğiyle Osman tarafından satın alınarak Müslümanların ücretsiz olarak kullanımına açılmıştır. Verimsiz arazilerin tarıma açılmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu konuda Rasulullah’ın teşvik sözleri hadis rivayetleri olarak bize gelmiştir. Ailelerin hayvan otlakları belirlenmiştir. Gereğinde onlara o bölgelerin onlara ait olduğuna yönelik belgeler verilmiştir. Başkasına haksızlık yapacak alışveriş tiplerini yasaklanmıştır. Bunların örnekleri hadis kitaplarında bulunmaktadır. Haksızlığa neden olan bir alışveriş yöntemi yaygın olsa bile değiştirilmiştir ve değiştirilmesi gerektiği ortaya konulmuştur. Çarşı Pazar denetimini bizzat Rasulullah’ın kendisi zaman zaman yapmıştır. Ayrıca çarşı pazarın işleyişini ve adaletin yürütülmesini denetlemek için memurlar görevlendirmiştir. Örneğin Sa’d b. As Mekke pazarında haksızlıkları önlemekle görevlendirilmişti. Ömer ve bir bayan olan Semra binti Nuheyk, yine bir bayan olan Şifa binti Adullah Medine pazarında adaletin işlemesiyle ilgili görevlendirilmişlerdi. (Hamidullah, 2/959) Rasulullah Medine’ye geldiği günlerde, Müslüman Devleti daha yeni oluşmuşken Yahudilerin pazaryerinden ayrı bir pazaryeri kurdurmuştur. Bu pazaryerinde satış yerlerinin belirli kişilerin olmasını önlemiş ve halkın geneline açmıştır. Yahudiler gibi yüksek pazar vergisi almak yerine vergiyi kaldırmıştır. Köylünün malını pazaryerine getirip gerçek fiyatı öğrenerek satması sağlanmış, bu amaçla aracıların haksızlık yapması önlenmiştir. Bir mal piyasaya yeni gelirken, daha piyasa değeri oluşmadan ve üreticinin malın piyasa değerinden haberi olmadan üreticinin elinden düşük fiyata satın alınıp pahalı satılması önlemiştir. Ebu Bekir zamanında Hire bölgesindeki Müslüman olmayan ihtiyarlardan cizye vergisi alınmadığı gibi onlara ve bakmakla yükümlü bulunduklarına devletin sabit, sürekli yardım edeceği hükmü konulmuştur (Hamidullah 2/973). Bu günkü anlamda toplumsal iktisadi dengeyi gözeten devlet uygulamaları yapılmıştır. 460 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Ömer zamanında devlet tüccarlara para vermiş ve o parayla yapılan ticaretten devlete kar payı almıştır. Karşılıklı kar ve zarar paylaşımı yapılmıştır. Böylece atıl kalabilecek devlet imkânları üretimde kullanılmıştır. İktisadi alanda iktisadı geliştirici, toplumsal dengeyi ve adaleti sağlayıcı çalışmaların ayrıntısını ilgili kitaplarda bulabiliriz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Doğrusu uyarıcı göndermiş olduğumuz her kentin varlıklı kimseleri: "Biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz" dediler (34). Ve dediler ki: "Malları ve çocukları en çok olan bizleriz, azaba uğratılacak da değiliz (35)" De ki: "Şüphesiz Rabbim rızkı dilediğine genişletir ve bir ölçüye göre verir, fakat insanların çoğu bilmezler (36). Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, inanıp yararlı iş işleyen kimselerin, işte onların yaptıklarına karşılık mükâfatları kat kattır. İşte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedirler (37). Ayetlerimizi etkisiz kılmaya çalışanlar; işte onlar, azabla yüz yüze bırakılırlar (38). De ki: "Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; infak ettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır (Sebe 34-39)." Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasulullah: “Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir” (Buhari, 2/9). Rasulullah: “Allahım tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana sığınırım” (Buhari 3/224). Rasulullah: “Doğru sözlü ve güvenilen ticaretçi ahrette nebiler, sıdıklar ve şehitlerle beraberdir” (İbni Mace, 2/724). Mütref anlayış ve davranışlar kınanmıştır. Mütref olmak mal ve imkân çokluğu nedeniyle kibir, azgınlık, israf ve zulüm yapmaya yönelmektir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 461 Haksız Kazançtan Uzak Durun İnsanların mal imkânları açısından eşit olması mecbur tutulmamıştır. Olmaları da yaratılışın özellikleri nedeniyle mümkün görünmemektedir. İnsanların sahip olduklarının farklı olması sorun edinilmemiştir. Ancak mal kazanmanın ve harcamanın haram ve haksız yoldan olmaması istenmiştir. Haram yoldan olması İslam’ın haram ettiği ticaret mallarından ve şekillerinden kaynaklanabilir. Örneğin alkollü içki üretmek ve satmak haram yoldan kazanç elde etmektir. Faizle para kazanmak haram yoldan kazançtır. Haksız kazanç yolu ise kendisinin hak etmediği veya başkasının olan malı kendi üzerine almakladır. Toplumda mal dengesizliğinin çoğu kazancın haksız yoldan olması ve hak edenlere haklarının verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey iman edenler! Ahbarların ve ruhbanların çoğu insanların mallarını batıl yollarla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü yığıp biriktiren ve onları Allah yolunda infak etmeyenleri elim bir azapla müjdele (Tevbe 34). Aranızda mallarınızı batılla yemeyin. Bildiğiniz halde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hâkimlere aktarmayın (Bakara 188). Ey İnananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder(29). Bunu kim aşırı giderek haksızlıkla yaparsa, onu ateşe sokacağız. Bu, Allah'a kolaydır(30). Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz(31). Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri özlemeyin. Erkeklere, kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan bol nimet isteyin. Doğrusu Allah her şeyi bilir (Nisa 29-32). Hadis Rivayetini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Ey insanlar şüphesiz Allah tayyiptir ve temiz olandan başkasını kabul etmez. Allah mü’minlere de rasûllerine emret- 462 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak tiğini emretmektedir. “Ey Rasûller helal olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim” (Mü’minun51). “Ey iman edenler size verdiğimiz rızıkların tayyib olanlarından yiyin” (Bakara 172). Bir kimse Allah yolunda uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde ellerini semaya kaldırır ve “Ya rabbi ya rabbi” diye dua eder, hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır, kendisini haramla beslemiş böyle birinin duası nasıl kabul edilir?” buyurdu (Müslim 1015). Kazancınız Emeğinizle Olsun Kazanç elde etmekte emek esastır. Emek üretim ve ticaretle kendisini gösterecektir. Üreten ve ticaretini yapan insanlar olacaktır. Kişiler özgürce para kazanabilecektir. Emek dışında gelebilecek miras ve infak gibi kazançlar da vardır. Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Hiçbir kimse elinin emeğini yemesinden daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir. Kuşkusuz Allah’ın Nebîsi Davut (a.s.)’da elinin emeğini yerdi” (Buhari 2072). Rasûlüllah (s.a.v.): “Yemin olsun, sizden birinizin ipini alması, sonra dağa gitmesi, odun toplayıp akabinde bunu satması ve bunun bedelinden yemesi ve sadaka vermesi, o kimse için insanlardan bir şey istemesinden daha hayırlıdır. (..Dilendiği kimse ya verir ya da vermez, Buhari 1470)” (Buhari 1480). Rasûlüllah (s.a.v.): “Erkek kendi el emeğinden daha helal bir kazanç kazanmamıştır. Erkeğin kendi nefsi, ailesi ve çocuğu ve hizmetçisine harcadığı mal kendisine sadakadır” (İbni Mace 2138). Zekât Verin Zengin kesimden fakir kesime doğru mal ve imkân akımını sağlayacak yollardan biri de zekâttır. Devlet eliyle yürütülen zekât kanalı Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 463 mutlaka çalıştırılacaktır. Gönüllülük esasına göre çalışan fitre ve diğer yardımlar gibi kanallar açık tutulacak ve teşvik edilecektir. Yıllık mali birikimin 40 da biri mali olarak güçsüz olan toplum kesimine aktarılacaktır. Anlam Yönünden Benzer Ayeti Düşünelim Sadakalar (Zekâtlar), ancak fakirlere, düşkünlere, onu toplamakla görevlendirilenlere, kalpleri (İslam’a) ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda harcamaya ve yolculara Allah’tan bir farz olarak verilecektir. Allah Alim’dir Hakim’dir. (Tevbe 60) Faiz Alıp Vermeyin Faizli işlemler yasaklanmıştır. Toplumsal malın sadece belirli azınlığın elinde dolaşıp duran bir birikime dönüşmemesi için gereken tedbirler alınacaktır. İşte burada hangi tedbirlerin nasıl alınacağına yönelik kararları verirken devreye ilim, ictihad ve istişare girecektir. İktisad ilmi, imkânların ve ihtiyaçların değerlendirilmesi, toplumsal mali dengenin nasıl sağlanacağı gibi konular üzerinde ictihatlar yapılacak, istişareler yapılacaktır. Zenginliğin sadece toplumun belirli kesimleri arasında toplanmaması istenmiştir. Ancak bunun nasıl gerçekleştirileceğine yönelik bazı tedbirler alınmakla birlikte diğer tedbirler Müslümanların imkân ve ihtiyaçlarına göre verecekleri kararlara bırakılmıştır. Zenginlerden alınan zekât devlet eliyle zorunlu vergi olarak alınmış ve belirli gurup insanlara verilmesi zorunlu hale getirilmiştir. Zekât devlet yönetiminin istediği gibi kullanacağı bir iktisadi kaynak haline getirilmemiştir. Kar zarar ortaklıklarına izin verilmiştir. Paranın kenarda beklemesine karşı çıkılmıştır. Mali alanda adalet ve verimlilik üzerine nasıl bir düzenin kurulacağına Müslümanlar imkânlarına ve ihtiyaçlarına göre ilimle, ictihatla ve istişareyle karar vereceklerdir. Örneğin büyük mali kaynak isteyen işletmelerle mali imkânları sınırlı olanların mali 464 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak imkânları arasında, kar zarar ortaklığı gerçekleştirecek, aracı kurumlar kurulabilir. Daha çok kazanacağım veya paramı zarar etme ihtimaline sokmayacağım diye faizli uygulamaya yönelmek beraberinde cehennem tehlikesini getirmektedir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey İnananlar! Faizi kat kat alarak yemeyin. Allah'tan sakının ki başarıya erişesiniz (Ali İmran 130). Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Zaten alışveriş de faiz gibidir" demelerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır (275). Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah pek nankör olan hiçbir günahkârı sevmez (276). İnanıp yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekât verenlerin Rab'leri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir (277). Ey İnananlar! Allah'tan sakının, inanmışsanız, faizden arta kalmış hesabdan vazgeçin (278). Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz (Bakara 275-279). İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz; fakat Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka (zekât) böyle değildir. İşte onlar sevaplarını kat kat artıranlardır (Rum 39). Borçlanmanızda Kolaylık, Kayıt Ve Şahit Olsun Borçlanma toplumsal mali akışın doğal yollarından biridir. Borçlu ölmenin ne kadar kötü olduğu belirtilmiştir. Özellikle tüketim amaçlı borçlanmadan uzak durulması istenmiştir. Çünkü borçlu ölen kişi Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 465 borcunu yaptığı iyi amellerden ödemeden veya alacaklının kötü amellerini üzerine almadan cennete giremeyecektir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Borçlu darda ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır(280). Allah'a döneceğiniz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz(281). Ey İnananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. İçinizden bir katip doğru olarak yazsın; katip onu Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Borçlu olan da yazdırsın, Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan bir şey eksiltmesin. Eğer borçlu, aptal veya aciz, ya da yazdıramayacak durumda ise, velisi, doğru olarak yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahid tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, şahidlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahidler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç büyük veya küçük olsun, onu süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin; bu, Allah katında en doğru, şahidlik için en sağlam ve şüphelenmenizden en uzak olandır. Ancak aranızdaki alışveriş peşin olursa, onu yazmamanızda size bir sorumluluk yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahid tutun. Kâtibe de şahide de zarar verilmesin; eğer zarar verirseniz, o zaman doğru yoldan çıkmış olursunuz. Allah'tan sakının, Allah size öğretiyor; Allah her şeyi bilir(282). Eğer yolculukta olup katip bulamazsanız alınan rehin yeter. Şayet birbirinize güvenirseniz, güvenilen kimse borcunu ödesin. Rabbi olan Allah'tan sakınsın. Şahidliği gizlemeyin, onu kim gizlerse şüphesiz kalbi günah işlemiş olur. Allah işlediklerinizi bilir (Bakara 280-283). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Alırken, satarken, borcunu öderken, alacağını alırken kolaylık gösterip iyi davrananı Allah cennete koyar”. (Nesai 4671) 466 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasûlüllah (s.a.v.): “Kim fakir bir borçluya kolaylık gösterirse Allah ona dünyada ve ahirette kolaylık ihsan eder”. (İbni Mace 2417) Rasûlüllah (s.a.v.): “Kim darda olan borçlusuna süre tanırsa, bağışlarsa Allah onu, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı mahşer gününde kendi gölgesinde gölgelendirir” (Müslim 3006) Rasûlüllah (s.a.v.) Allah yolunda cihadla imanın amellerin en faziletlisi olduğunu söylediğinde bir adam: “Ya Rasûlallah (s.a.v.)! Ne buyurursun, ben Allah yolunda öldürülürsem günahların af olunur mu?” diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.): “Evet ihlâsla sabrettiğin ve ileri giderek dönmeyerek Allah yolunda öldürülürsen” buyurdu. Sonra adama sorduğunu tekrar etmesini istedi ve adam tekrar sorunca Rasûlüllah (s.a.v.): “Evet ihlâsla sabrettiğin halde, ileri gidip dönmeyerek Allah yolunda öldürülürsen! Yalnız borç müstesnadır. Gerçekten bunu bana Cibril (a.s.) söyledi, ondan hesaba çekilecektir” (Müslim 1885). İnfak Edin İnfak, kişinin sahip olduğu imkânlardan başkasını dünyalık bir karşılık beklemeksizin faydalandırmasıdır. Kişinin başkasını faydalandıracağı imkânların başında maddi imkânlar gelmektedir. Bu nedenle infak denilince genelde başkasına mal veya para vermek akla gelmektedir. Toplumsal mali dengenin sağlanmasında, güçsüzlerin güçlüler tarafından desteklenmesinde zekât gibi farz yöntemler olmakla birlikte infak üzerinde Kuran’da çok durulmuştur. İnfakın miktarı ve kimin vereceği belli değildir. Ancak infak etmelisiniz emri herkesi içine aldığından herkes infak etmesi gerektiğini kabullenmelidir. Zekât dışındaki infakları kişinin yapması kendi rızasına kalmıştır diye düşünebiliriz. Ancak kişinin imkânları ve çevrenin ihtiyaç düzeyi kişinin infak etmesini mecbur hale getirebilecektir. Bu mecburiyet başkaları tarafından dayatılan bir mecburiyet değildir. Allah katında infak etmediği için malının hesabını vermekte zorlanacak olmanın getirdiği bir zorunluluktur. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 467 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey iman edenler! Ahbarların ve ruhbanların çoğu insanların mallarını batıl yollarla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü yığıp biriktiren ve onları Allah yolunda infak etmeyenleri elim bir azapla müjdele(34). O gün bunlar (infak etmeyip biriktirdikleri) cehennem ateşinde kızdırılacak, o kimselerin alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacaktır. “İşte bu, kendiniz için toplayıp sakladıklarınızdır. Öyle ise sakladığınız şeylerin acısını tadın” denilecektir (Tevbe34, 35). Sana, ne infak edeceklerini sorarlar, de ki: "İnfak edeceğiniz mal, ana baba, yakınlar, yetimler, düşkünler, yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah şüphesiz bilir" (Bakara 215). Allah'a, kat kat karşılığını arttıracağı güzel bir ödünç takdiminde kim bulunur? Allah hem darlaştırır, hem bollaştırır; O'na döneceksiniz (Bakara 245). Allah'a kim güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah karşılığını kat kat verir, ona cömertçe verilecek bir ecir de vardır (Hadid 11). Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce size verdiğimiz rızıktan hayra infak edin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir (Bakara 254). Ey İnananlar! Kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan infak edin; iğrenmeden alamayacağınız pis şeyleri vermeye kalkmayın. Allah'ın müstağni ve övülmeye layık olduğunu bilin (267). Şeytan sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayâsızlığı emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet vaat eder. Allah'ın lütfu boldur, O her şeyi bilir (268). Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır (269). İnfak ettiğinizi ve adadığınız adağı şüphesiz Allah bilir. Zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur (270). Sadakaları açıkça verirseniz o ne güzel! Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha iyidir. Allah onları kötülüklerinizden bir kısmına karşı tutar. Allah işlediklerinizden haberdardır (271). Onların doğru yola iletilmeleri sana düşmez, fakat Allah dilediğini doğru yola eriştirir. İnfak ettiğiniz iyi şey kendinizedir, zaten ancak Allah'ın rızasını kazanmak 468 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak için infak edersiniz. İnfak ettiğiniz iyi bir şeyin karşılığı haksızlığa uğratılmaksızın size verilir (272). Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara, hayâlarından dolayı kendilerini tanımayanların zengin saydıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın, insanlardan yüzsüzlük ederek bir şey istemezler. İnfak ettiğiniz iyi bir şeyi Allah şüphesiz bilir (273). Gece gündüz, açık gizli, mallarını infak edenlerin mükâfatlarını Rab'leri verecektir. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir (Bakara 267-274). Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever (Ali İmran 134). Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir (Ali İmran 92). Mallarını insanlara gösteriş için sarf edip, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanları da Allah sevmez. Şeytanın arkadaş olduğu kimsenin ne fena arkadaşı vardır! (38). Bunlar Allah'a, ahiret gününe inanmış, Allah'ın verdiği rızıklardan infak etmiş olsalardı ne zararı olurdu? Oysa Allah onları bilir (39). Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat arttırır ve yapana büyük ecir verir (Nisa 38-40). Mallarının bir kısmını, kendilerini temizleyip arıtmak için sadaka olarak al, onlara dua et. Senin duan onlar için bir güvendir. Allah işitir ve bilir (103). Allah'ın kullarının tevbesini kabul ettiğini, sadakalar aldığını, Allah'ın tevbeleri kabul ve merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı? (Tevbe 103,104). Yakınlığı olana, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını dileyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar saadete erenlerdir (Rum 38). Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler (8). "Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz (9). Doğrusu biz çok asık suratlı, çatık kaşlı bir günde Rabbimizden korkarız" derler (10). Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur; onların yüzüne parlaklık ve sevinç verir (11). Sabırlarının karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir (12). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 469 Orada koltuklarına yaslanırlar. Orada güneş de görmeyecekler, soğuk da (13). Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine yakındır ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır (14). Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur sürahiler dolaştırılır (15). Gümüşten billurlardır. Onların miktarlarını kendileri takdir ederler. (İnsan 8-16) Ey inananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır (9). Birine ölüm gelip de: "Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam" diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin. (Münafikun 9, 10) Ey inananlar! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının; ama siz affeder, suçlarını örter ve bağışlarsanız bilin ki Allah da bağışlar ve acır (14). Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır (15). Allah'a karşı gelmekten gücünüzün yettiği kadar sakının, buyruklarını dinleyin, itaat edin; kendinizin iyiliğine olarak mallarınızdan infak edin; nefsinin mala cimrice düşkünlüğünden korunan kimseler, işte onlar saadete erenlerdir (16). Eğer Allah'a güzel bir ödünç takdiminde bulunursanız, onu sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar; Allah, şükrün karşılığını verendir; Halim'dir (17). Görüleni görülmeyeni bilendir, Aziz’dir Hakim'dir. (Tegabun 14-18) Ey insanlar! Allah'a ve Peygamberine inanın; sizi varis kıldığı şeylerden infak edin; aranızdan, inanıp da infak eden kimselere büyük ecir vardır (7). Doğrusu, sadaka veren erkek ve kadınlara, Allah'a güzel bir takdimde bulunanlara kat kat karşılık verilir; onlara cömertçe verilecek bir ecir vardır (Hadid 17, 18). Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nimet verdiği zaman, o: "Rabbim beni şerefli kıldı" der (15). Ama onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana hor baktı" der (16). Hayır; yetime karşı cömert davranmıyorsunuz (17). Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize özenmiyorsunuz (18). Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz (19). Malı pek çok seviyorsunuz (20). Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman (21); Melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin 470 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak buyruğu gelince (22), O gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır ama artık öğütten ona ne? (23) "Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım" der (24). O gün, hiç kimse, Allah'ın azab ettiği gibi azab edemez (25). Hiç kimse O'nun vurduğu bağ gibisini bağlayamaz (26). Ey huzur içinde olan can! (27) O, senden, sen de O'ndan hoşnut olarak Rabbine dön! (28). Ey can! İyi kullarımın arasına gir (29). Cennetime gir (Fecr15-30). "Yığın yığın mal tüketmişimdir" diyor (6). O, kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor? (8). Biz onun için iki göz, bir dil ve iki dudak var etmedik mi? (8,9) Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi? (10). Ama o, zor geçidi aşmaya girişemedi (11). O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin? (12). O geçit, bir köle ve esir azad etmek (13), Yahut açlık gününde, yakını olan bir öksüzü yahut toprağa serilmiş bir yoksulu doyurmaktır (14-16). Sonra, inanıp birbirlerine sabır tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır (17). İşte bunlar amel defterleri sağdan verilenlerdir (18). Ayetlerimizi inkâr edenler, işte onlar amel defterleri sollarından verilenlerdir (19). Onlar her yönden ateşle kapatılacaklardır (Beled 6-20). Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız (57). Ama cimrilik eden, kendini Allah'tan müstağni sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız (8-10). O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez (11). Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir (12). Şüphesiz ahiret de, dünya da Bizimdir (13). Sizi alevler saçan ateşle uyardım; (14). Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz (15,16). Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur (17,18). O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnudluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır (19,20). Elbette kendisi de hoşnut (razı) olacaktır (Leyl 5-21). Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline! (1,2). Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır (3). Hayır; o, and olsun ki, Hutame'ye atılacaktır (4). Hutame'nin ne Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 471 olduğunu sen bilir misin? (5) O, yüreklere çökecek olan, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir (6,7). Onlar, uzun sütunlar arasında, her yönden o ateşle kapatılmışlardır (Hümeze 1-9). Mallarını Allah yolunda infak edip sonra infaklarının ardından başa kakmayan ve eza etmeyenlerin karşılıkları Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (Bakara 262) Ey İnananlar! Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını infak eden kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmakla ve eza etmekle boşa çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan kayanın durumu gibidir, üzerine bol yağmur yağdığında onu cascavlak bırakır. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah inkâr eden kimseleri doğru yola eriştirmez (Bakara 264). Hadis Rivayetlerini Düşünelim: Rasûlüllah (s.a.v.): “Sizden hiçbir kimse yoktur ki, Allah onunla arada tercüman olmaksızın konuşmasın. Sağ tarafına bakacak ahirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecek, sol tarafına bakacak ahirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecek, önüne bakacak cehennemden başkasını göremeyecektir. Bu nedenle yarım hurma ile bile olsa cehennemden korunun”. (Müslim 1016) Rasûlüllah (s.a.v.): “Kul malım diyor. Hâlbuki malından ona yalnız üç şey vardır: yiyip bitirdiği, giyip eskittiği ve verip biriktirdiği. Bundan gayrisi kendisi gittikten sonra insanlara kalır”. (Müslim 2959) Rasûlüllah (s.a.v.): “Kim helal kazancından bir hurma değerinde sadaka verirse şüphesiz Allah onu kabul eder. Allah sadece helali kabul eder. Sonra Allah bu kabul ettiği hurma değerindeki sadakayı dağ gibi oluncaya kadar sizin için, küçük bir tayı büyütüp beslediğiniz gibi büyütüp geliştirir”. (Buhari 1410) Rasûlüllah (s.a.v.): “Her müslüman’ın üzerine vermesi gereken bir sadaka vardır.” Oradakiler: “Ya Rasûlallah (s.a.v.), ya imkân bulamazsa” dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): “Eliyle çalışır, hem kendi nefsine fayda verir, hem de sadaka verir.” Buna da imkân bulamazsa denildi. 472 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Rasulullah: “İhtiyaç sahibi mazluma yardım eder” buyurdu. “Buna da güç yetiremezse” dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): “İyi şeyleri ister, kötülüklerden uzak durur, bu da kendisi için bir sadakadır”. (Buhari 1444) Cimri Olmayın Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın (İsra 29). Bunlar cimrilik ederler ve insanlara da cimrilik yapmalarını söylerler. Allah'ın buyruğundan kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah şüphesiz müstağni ve övülmeğe layık olandır (Hadid 24). Allah'ın bol nimetinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah işlediklerinizden haberdardır (180). And olsun ki, Allah: "Allah fakir; biz zenginiz" diyenlerin sözünü işitmiştir. Dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürdüklerini elbette yazacağız, "Yakıcı azabı tadın" diyeceğiz (Ali İmran 180,181). Onlar cimrilik ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar, Allah'ın bol nimetinden kendilerine verdiğini gizlerler. Kâfirlere aşağılık bir azab hazırlamışızdır (Nisa 37). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Satması cömert, satın alması cömert, hakkı talebinde cömert olanı Allah sever”. (Tirmizi 1335) Rasûlüllah (s.a.v.): “Zulümden sakının. Çünkü zulüm kıyamet gününde karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de sakının, çünkü cimrilik sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevk etmiştir”. (Müslim 2578) Malların Boşa Harcanmasını Önleyin Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 473 vermeyin, kendilerini bunların geliriyle rızıklandırın, onları giydirin ve onlara güzel söz söyleyin (Nisa 5). İsraf Etmeyin İsraf, imkânları haram yolda veya ihtiyaçları karşılamanın üstünde boşa harcamaktır. Haram yolda harcamak kesin günahtır ve verilmesi gereken bir hesabı vardır. İhtiyacın üstünde harcamanın alanı ise helal ve haram açısından geçiş bölgesidir. Yani kişi ne miktarda harcama yaparsa malını israf etmiş olur sorusunun cevabı her zaman kesin bir sınırlılıkta verilemeyecektir. Kişinin kendi anlayışına kalmaktadır. Ancak bu kişi istediği gibi sorumsuzca harcayacak anlamında değildir. Helal yola harcasa bile malının hesabını Allah’a vermek zorunda olduğunu bilerek harcayacaktır. Harcarken düşünecek ve bu kadarı artık israf diyebilecek, harcamayı bırakacak ve imkânı varsa infak edecektir. Harcamak bir yönüyle ticareti artıracağından iyi görünebilir. Ancak harcamak beraberinde yatırıma dönüştürülebilecek, infaka dönüştürülebilecek imkânları boşa harcamak şekline de dönüşebilmektedir. Kişi kendisi israf içinde olup olmadığına karar verecektir. Haram yola harcıyor muyum, imkânlarıma göre ihtiyacım karşılandı mı, daha fazlasını harcamadan olabilir mi, imkânlarımı şimdi harcarsam daha sonraki ihtiyaçlarımı nasıl karşılayacağım gibi sorularla kişi kendisini denetim altında tutmalıdır. İsraf etmek denilince sadece para imkânları, mal imkânları akla gelmemelidir. Sahip olunan akıl gücü, duygu gücü, hitabet gücü, emekve zaman gücü gibi imkânların da nasıl kullanıldığı israf yönünden değerlendirilmelidir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver; elindekileri saçıp savurma (26). Saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytansa rabbine karşı çok nankördür (27). Rabbinden beklediğin bir rahmeti arayarak onlardan yüz çevirecek olursan, onlara güzel gelecek söz söyle (28). 474 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Elini boynuna bağlanmış yapma, onu büsbütün de açma. Yoksa sonra kınanmış ve çökmüş olarak oturursun. (İsra 26-29) Eli boyna bağlamak cimrilik yapmanın şekli ifadesidir. Eli açık olmak cömertliktir ama cömertlik yapacağım derken kendisini başkasına muhtaç hale düşürmek de yasaklanmıştır. Ey Âdemoğlu! Her mescidde zinetinizi alın. Yiyin, için, israf etmeyin. Muhakkak Allah israf edenleri sevmez. (Araf 31). Mescidlere iyi elbiselerinizi giyerek gidin. İnsanların yanına imkânlarınızın iyisiyle çıkın. Ama iyi giyineceğim diye israfa ve kendinizi başkasına muhtaç hale getirecek alışveriş yapmayın. Onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar (Furkan 67). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.):“Yeyiniz, içiniz, sadaka veriniz, giyiniz ve israf etmeyin, kibirlenmeyin”. (İbni Mace 3605) Rasulullah (sav): “Kıyamet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça kulun ayakları kımıldamaz. Ömründen, onu ne ile yok ettiğinden; gençliğinden, onu nerede çürüttüğünden; malından, onu nereden kazandı ve nereye harcadığından; ilminden, onunla ne yaptığından.” (Tirmizi, kıyamet 1). Mirası Kuran Ve Sünnete Göre Paylaştırın Miras insanların önemli bir mal kazanma yollarındandır. İslam öncesi Araplarda kadınlara mirastan genelde pay verilmiyordu. Kadınlar da miras olarak kalabiliyordu. İslam mirastan kadınların da pay almasını getirdi. Kadınların gerek miras yoluyla, gerekse başka yollarla sahip olduğu mallarının kendilerine ait olduğu, kendilerinin onları işletebileceği hükümleri getirildi. Evlenme sırasında kadınlara mehir olarak verilen malın kadınların özel mülkü olduğu bildirildi. Yani kadın yerine aileye verilen uygulamanın terk edilmesi istendi. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 475 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından her birine varisler kıldık. Kendileriyle yeminleştiğiniz kimselere hisselerini veriniz. Doğrusu Allah her şeye şahittir (Nisa 33). Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından, erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar, az veya çok, belirli bir hissedir (Nisa 7). Bunlar Allah'ın yasalarıdır. Allah'a ve Peygamberine kim itaat ederse onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler, büyük kurtuluş budur (Nisa 13). Hırsızlık Etmeyin Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir (Maide 38). Rüşvet Alıp Vermeyin Aranızda mallarınızı batılla yemeyin. Bildiğiniz halde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hâkimlere aktarmayın. (Bakara 188) Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah’ın laneti rüşvet verenin ve alanın üzerindedir”. (İbni Mace 2313) 476 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak BÖLÜM 12 Halkın İslam’ı Bilmesi Anlaması Ve Yaşaması İçin Cehd Edin Halkın İslam’ı bilmesi, anlaması ve yaşaması (HİBAY) için cehd etmek Müslümanın Müslüman olma görevlerinin içindedir. Ben müslümanım, ibadetlerimi de yapıyorum, başkalarının durumu beni ilgilendirmez denilebilecek bu yol ret edilmiştir. Her Müslüman kişilik özelliklerine, imkânlarına ve ortamlarına göre halkın İslam’ı bilmesi anlaması ve yaşaması yönünde gayret göstermelidir görevi getirilmiştir. Bunu ayetleri ve hadis rivayetlerini okuyup düşününce daha iyi anlamaktayız. Kuran ve Sünnet’in verdiği bu görevi yapma düzeyleri kişiler açısından farklı olmakla birlikte İslam’ın halk tarafından bilinmesinde, anlaşılmasında ve yaşanmasında önemli etkisi olmuştur. İnsanlar Allah rızasını isteyerek bu konuya akıl, duygu, zaman, emek ve mal harcamışlardır. Müslüman oluşlarının getirdiği bir görev olduğu bilinci ve bu yolla Allah’ın rızasını kazanma isteği Müslümanları harekete geçirmiştir. İyi kural tek başına yeterli değildir ve insanları harekete geçirmez. İyi kurala birilerinin inanması ve onun için fedakârlık etmesi gerekir. Müslümanlar İslam’ın bilinmesi, anlaşılması ve yaşanması için fedakârlık etmişlerdir ve edeceklerdir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey inananlar! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak müslüman olarak can verin(102). Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 477 çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar(103). Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır(Ali İmran 102-104). İnsanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? (10). Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de, ikiyüzlüleri de bilir (11). Kâfirler, iman edenlere: "Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim" derler. Hâlbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler (12). (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri (başkalarını saptırmanın vebalini) taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir (Ankebut 10-13). Rasulullah’ın Cehdin Bazı Özellikleri Rasulullah’ın tebliğ süreci yerine cehd süreci diyorum. Rasulullah İslam’ı tebliğ edici, öğretici, insanları uyarıcı, müjdeleyici ve İslam’ı uygulayıcı olarak görev yapmıştır. Sadece tebliğ yapmakla kalmamıştır. Bunların hepsinin ortak yönü, yoğun bir gayret göstermesidir, çalışmasıdır. Yoğun gayret göstermenin, çalışmanın diğer ifadeyle bir anlatımı cehd etmektir. Bu nedenle Rasulullah’ın toplam mücadelesini, gayretini anlatmak için burada Rasulullah’ın cehdi ve Rasulullah’ın cehd süreci başlığı kullanmayı tercih ettim. Rasulullah’ın görevi Allah’ın vahyini yani Kuran’ı insanlara ulaştırmak, açıklamak, insanları ikna etmeye çalışmak ve uygulamaktı. Bunu Halkın İslam’ı Bilmesi, Anlaması ve Yaşama’sı için çalışmak üzere görevlendirilmek olarak düşünebiliriz. Rasulullah’ın çalışmasının nedenleri ve sonuçları vardır. Sonuçları her zaman nedenleriyle aynı değildir. Örneğin Hudeybiye anlaşmasının nedeni Rasulullah’ın ve yanındaki sahabenin Umre yapmasına izin 478 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak verilmemesidir. Ama Hudeybiye’nin sonuçları önceden dile getirilmeyen ve bizler tarafından düşünülmeyen sonuçlardır. Buradan hareketle bir davranışın yapılış nedenini, her zaman ortaya çıkan sonuçlarının amaçlanarak yapıldığını söyleyemeyiz. Ama biz bugün siyeri yaşananların sonuçlarıyla birlikte değerlendirmek durumundayız. Bizim bugün gördüğümüz sonuçlar veya yaşananlar sonrası ortaya çıkan sonuçlar, o olaylar yaşanırken kast edilmiş olabilir, olmayabilir. Rasulullah’ın mücadelesi sonucu Müslüman Devleti kurulmuş, Arabistan bölgesindeki Arap kabileleri tek bir devlet altında toplanmış ve devlet haline getirilmiştir. Bu Rasulullah’ın mücadele sürecinin bir sonucudur. Ancak daha baştan bu sonuç amaçlanmıştı demek doğru değildir. Rasulullah bir Arap devleti kurmak için uğraşmıştır demek doğru değildir. Müslüman Devleti cehd sürecinin doğal sonucudur. Amaç Arap devleti kurmak olsaydı öyle bir devleti kurma ihtimali Rasulullah’a İslam tebliğinden vazgeçmesi şartıyla teklif edilmişti. Rasulullah Mekkelilerin başkanı olacaktı. Mekkelilerin zaten diğer Araplar üzerinde etkinliği vardı. Mekkelilere dayanarak tüm Arapları içine alacak bir Arap devleti kurabilirdi. Devlet kurmak ve Arapları bir devlet altında toplamak o kanaldan da sağlanabilirdi. Rasulullah eğer sadece Arapların kişi ve toplum sorunlarını kendisine dert edinen bir lider olsaydı amacına ulaşacağı daha kolay yol kendisine sunulmuştu. Ama o bir Rasulullah idi ve ortaya çıkan sonuç onun mücadelesinin ikincil sonuçlarındandı. İkincil sonuç dememin nedeni Müslüman Devleti’nin Rasulullah’ın görevinin uygulamasının bir sonucu olmasındandır. Elbette Allah istediği için Medine’de Müslüman Devleti kurulmuştur ve Arabistan’ın diğer alanlarının Müslüman Devleti yönetimine alması sağlamıştır. Nebi olarak insanları İslam imanına, ibadetlerine, farz ve haramlarına çağırırdı ama insanları kendi çevresinden toplanmaya ve devlet olarak hareket etmeye çağırmayabilirdi. Vahye imana ve itaate çağırmanın yanında siyasi, askeri ve idari olarak kendisine itaat etmeye de çağırmıştır. Bu nedenle insanları sadece iman etmeye çağırmamış aynı zamanda Müslüman Devleti’ne itaate de çağırmıştır. Bu nedenle olsa gerek Mekke’ye ordusuyla girerken “Ben rahmet nebisiyim, ben harp nebisiyim” demiştir. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 479 Müslüman Devleti olarak hareket etmesinin tek nedeni çevredeki kabilelerin Müslümanlara düşmanlık etmeleri veya silahlı şiddet uygulamaları olmasa gerektir. Onların hareketleri Müslüman Devleti’nin kurulmasında ve genişlemesinde meşru ve hukuki gerekçeler oluşturmuştur. Ama onların bu davranışları mutlaka Müslüman Devleti’yle sonuçlanmayabilirdi. Yani Müslüman Devleti olmanın kasıtlı olarak istendiği görüşündeyim. Tesadüfün ve şartların zorlamasının bir sonucu değil, Allah’ın takdirinin halkın İslam’ı bilmesi, anlaması ve yaşaması için çağrısının, mücadelesinin bir özelliğidir. Öte yandan Müslüman Devleti’nin kurulması ve genişletilmesi aynı zamanda İslam’ın daha iyi yayılmasını, Müslümanların korunmasını ve İslam’ın daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Mekke’de Müslümanlarla müşrikler arasındaki sorun esas olarak iman küfür mücadelesi ve Müslümanların güvenliği şeklinde görünürken Medine’de Müslüman Devleti olmanın sorunları ve çözümleri yaşanmaya başlanmıştır. Rasulullah’ın daha Mekke’deyken Medine’de bir Müslüman Devleti kurmak diye bir niyetinin olduğunu iddia edemeyiz. Ama Rasulullah sadece kendi aklı ile hareket eden biri de değildi. Allah’ın rehberliği içindeydi ve vahiy ile yönlendiriliyordu. Eğer sorun sadece güvenlik ve tebliği devam ettirebilmek sorunu olsaydı Rasulullah da diğer Müslümanlar gibi Habeşistan’a hicret eder ve Necaşi Ashame’nin yönetiminde, sağlayacağı güvenlik içinde tebliğini yürütürdü. Nitekim oraya giden Müslümanlar bir yandan tebliğlerini sürdürüp farklı insanların Müslüman olmasına vesile olurken bir yandan da Ashame’nin yönetimine yardımcı olmuşlardır. (Hamidullah 1cilt). Mekke’deyken Rasulullah’ın ne düşündüğünü, ne hedeflediğini bilemeyiz, ama yaptığı mücadelenin ne tür kademelerden geçtiğini ve neyle sonuçlandığını görebiliyoruz. Bu nedenle konunun başında Rasulullah’ın davranışlarının nedenleri ve sonuçlarını aynı göremeyeceğimizi ve sonuçlarına bakarak bu sonuçlar için bunu yaptı diyemeyeceğimizi dile getirdim. Rasulullah’ın halkın İslam’ı bilmesi, anlaması ve yaşaması için cehdinin Müslüman Devleti’ne dönüşmesinde özellikle İslam’ın halk 480 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak tarafından yaşanması ve İslam’ın inzalinin bu dönem içinde tamamlanması etkilidir. Başka bir deyişle eğer mücadele Müslüman Devleti’yle sonuçlanmasaydı belki de İslam’ın yaşanmasının örnek hali sağlanamayacaktı. Sadece bilinmek ve anlaşılmak doğru sonucun ortaya konulmasında yeterli olmayabilir. Müslüman Devleti aynı zamanda İslam’ın yaşanarak inzalinin tamamlanmasına uygun ortam oluşturmuştur. Öte yandan Kuran’da Rasulullah’a, farzlara ve haramlara itaatın dışında direk Devlet yapısına ve organlarına yönelik emirlerin olmamasına dikkat edelim. Müslümanların günlük hayatlarında da uygulayacakları bir takım temel ölçüler belirtilmiş ve itaat mecburiyetinin üzerinde durulmuştur. Rasulullah’a itaat mecburiyeti aynı zamanda Rasulullah tarafından oluşturulan ve yönetilen Müslüman Devleti’ni oluşturmayı ve yönetmeyi de getirmiştir. Devlet olmak ve yönetme şekliyle ilgili Kuran’da açık hükümlerin olmaması, aslında bir insan davranışı olan ve insanlara hizmet eden devlet yapısı konusunda insanlara özgürlük alanı tanınması olarak düşünülebilir. Devletin şekli, organları, neleri yapacağı, yönetimin şekli, yöneticilerin süreleri gibi bir takım soruların cevapları aslında insanların içinde bulundukları imkânlarını, anlayışlarını ve sorunlarını ilgilendirmektedir. Yani toplumun anlayış, ihtiyaç ve imkânlarına göre değişecek şeylerdir. Bu nedenle olsa gerek Allah Kuran’da bu konularda açık hüküm belirtmeyip insanları özgür bırakmıştır, insanlara rahmet etmiştir. Müslümanlar ilimle, ictihatla ve istişareyle sorunlarını fark edecekler ve çözümleyeceklerdir. Müslüman Devleti toplumun geneline yönetim eliyle uygulanması gereken farzları ve haramları uygulayacak ve bunun dışında halkın güvenliği ve diğer menfaatlerinin temin edilmesinde çağının şartlarına göre üzerine düşen görevleri yapacaktır. Farzları ve haramları ise ancak Allah belirlemektedir ve insanlara Kuran ve Sünnet yoluyla bildirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Müslüman Devleti’nde siyasi ve hukuk olarak farz ve haram yönünden hâkimiyet Allah’ın, yönetim ve halkın menfaatlerini temin etmek sorumluluğu ise halkındır. Daha kısa olarak Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 481 ifade edecek olursak “Farz ve haram hakimiyeti Allah’ın yönetim halkındır”. Yönetici, halk tarafından ve halk adına göreve getirilmektedir. Görevini yapmaktan dolayı halka hesap vermektedir. Allah’a hesap vermek ise diğer tüm insanların, halkın genel durumu ile aynıdır. Devlet başkanı Allah’ın veya İslam’ın temsilcisi ve Allah adına hareket eden değildir. Allah’ın farz ve haram hâkimiyeti yönünden devlet başkanı ve halk aynı şekilde Allah’a karşı sorumluluk içindedirler. Yönetimin halkın olması farz ve haramların dışındaki alanlarda halkın yaşadığı çağının şartlarına göre birçok kurallar koyabileceğinin, değiştirebileceğinin, düzenleme yapabileceğinin ve sorumluluğunun kendisine ait olduğunun bir ifadesidir. Halk kendi görevini yapmalıdır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey inananlar! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak Müslüman olarak can verin(102). Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar(103). Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır(104). Kendilerine belgeler geldikten sonra ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın. Bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı günde büyük azab onlaradır. Yüzleri kararanlara: "İnanmanızdan sonra inkâr eder misiniz? İnkâr etmenizden dolayı tadın azabı" denecektir (Ali İmran 102-106). İslam’ı Tebliğ Etmeyi Temel Ve Asla Vazgeçilemez Hedef Edinmiştir Mekkeli müşrikler İslam’ı tebliğ etmekten vazgeçmesi karşılığında Rasulullah’a iktidar, güzel kadınlar ve istediği maddi imkânları vermeyi teklif etmişlerdi. Rasulullah kabul etmedi. Amcasının koruması altındaydı ve amcası korumasını kaldıracak olsa bile İslam’ı tebliğ etmekten vazgeçemeyeceğini, vazgeçmeyeceğini bildirmiştir. 482 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik (56). De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum (57). Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter (Furkan 56-58). Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir (45,46). İnananlara, Rablerinden büyük bir lütuf olduğunu müjdele (47). İnkârcılara, ikiyüzlülere itaat etme; eziyetlerine aldırma; Allah'a güven, güvenilecek olarak Allah yeter (Ahzab 45-48). İman, Farz, Haram Ve İhsan Bütünlüğünü Korumuştur Rasulullah İslam’ı tebliğinde öncelikle iman ölçülerinin ve sonra farzların ve haramların kabul edilmesini istemiştir. Bunlardan vazgeçmemiştir. Daha sonra insanların yaptıklarının ayrıntısı üzerinde denetimci olarak görev yapmamıştır. İhsan olanı teşvik etmiş ama insanları bunlar daha da iyiliktir diye ihsan olanları yapmaya zorlamamıştır. İhsan, iyi olan davranışları Allah rızasını isteyerek yapmaktır. Rasulullah ihsanı teşvik etmiş ama insanları zorlamamıştır. Irk Ve Kabile Farklılıklarını Yok Etmemiş Ama Irk Üstünlüğünü Ölçü Edinmemiştir İnsanların ırklarına, kabilelerine ve yaşadıkları ortamlara göre farklı özellikleri olabilmektedir. İnsanlar genelde ırk, kabile, yaşadıkları bölge ve sahip oldukları imkân farklılarından hareketle kendilerinin başkalarına göre daha üstün ve daha fazla haklara sahip olduklarını iddia etmişlerdir. İnsanlar kendilerin yönelik adaleti isterken menfaatleri söz konusu olduğunda daha fazla menfaat edinmek için değişik gerekçelere sarılmaktadırlar. İslam insanların ırk ve diğer farklılıklarını yok saymamış ama onları haksızlık yapmanın ve daha fazla hak sahibi iddiasında bulunmanın gerekçesi yapmamıştır. Hukukun uygulanmasında Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 483 bütün insanlar eşit haklara sahip kabul edilmişlerdir. İnsanların genelini belirli bir ırkın veya günlük yaşantının davranışlarını yapan insanlar haline gelmeleri için mecbur etmemiştir. Bütün insanlar tek insandan türemiştir ve hepsi Allah’ın kullarıdır. Farklılık nedeniyle biri diğerine göre haksızlık yapılmasını isteyemez. Rasulullah kendi kızı bile olsa cezayı eşit uygulayacağını bildirmiştir (Ebu Davut 34/4). Olabildiğince Af Ve Dayanışma Yolunu İzlemiştir Kesin delilli farz veya haramı çiğneyen biri suçuna ceza verilmek üzere Rasulullah’ın önüne gelmemişse insanların suçlarının, günahlarının peşine düşmemiştir. Ceza vermemek için elinden geleni yapmıştır. İnsanların niyetlerini araştırıp onlar hakkındaki kanaatlere göre insanlara hüküm vermemiştir. Dışta görülen amellere göre hüküm vermiştir. Hiçbir insanı münafık diye cezalandırmamış, öldürtmemiştir. Aksine onlara karşı olabildiğince sükûnet yolunu izlemiştir. Uhud savaşına giderken geri dönen 300 kişilik gurubu cezalandırmaya girişmemiştir. Hâlbuki 3000 kişilik düşman ordusuna karşılık 700 kişilik Müslüman ordusu kalmasına neden olmuşlardı. Üstelik bu savaşta 70 civarında Müslüman şehit olmuş, Müslüman ordusu dağa sığınmak zorunda kalmıştı. Yine Uhud savaşı sırasında, yerlerini kesinlikle terk etmemesini istediği okçuların yerlerini erken bırakmaları nedeniyle onları cezalandırmamıştır. Galip durumundaki Müslüman ordusu okçuların bölgelerini erken terk etmeleri nedeniyle büyük zarar gördü. Buna rağmen onları cezalandırmadı. Müslüman olmanın geçmiş günahları sildiğini bildirmiş ve Allah’ın azabının şiddetli olduğunu belirtmenin yanında Allah’ın rahmetinin, bağışlayıcılığının daha fazla olduğunu bildirmiştir. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever (Ali İmran 159). 484 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Müslümanların Birlikteliğini Ve Güvenliğini Sürdürmeyi Önemsemiştir İnsanların sadece Müslüman olup sadece kendi özel hayatlarını sürdürmeleri için toplumun kenarına çekilmeleri yolunu izlememiştir. İnsanlar Müslüman olunca kendi özel hayatlarını sürdürmüşlerdir. Ama İslam inzal olmaya devam etmiştir ve Müslümanlar Rasulullah çevresinde toplanmışlardır. Toplanmayın, sizin sorunlarınızla ilgilenemem dememiştir. Ancak bunları yaparken şartlara göre davranmıştır. Örneğin Mekke’nin alınmasından önce Müslüman Devleti’nin sınırları içine hicret etmeyi isterken Mekke’nin alınmasından sonra bu isteğini sürdürmemiştir. Müslüman Devleti sınırları için hicreti istediği dönemlerde bile İslam’a ve Müslüman Devleti’ne hizmet edecekse bazılarını hicret ettirmemiştir. Örneğin hicretin 5. Yılında Mekke’ye 35 km kadar uzaklıktaki Müslüman olan Müzeynelilerin yerlerinde kalmasını istemiştir. Çünkü onlar Mekke yakınında önemli bir Müslüman gücü oluşturuyorlardı. Hakları Korumayı Ve Güvenilir Olmayı Temel Ölçü Edinmiştir Doğruluğun temeli hakları korumak ve güvenilir olmaktır. Rasulullah insanların haklarını korumuştur ve sözünde duran güvenilir bir insan olarak yaşamıştır. Müslümanlardan da asla haksızlık yapmamalarını ve güvenilir insan olmalarını istemiştir. Başkasının haklarını çiğnememek, yalan söylememek, adil olmak ve sözünde durmak İslam tebliğinin önemli farzlarından olmuştur. Mekke Döneminde Müşriklerin Şiddet Uygulamalarına Şiddetle Karşılık Vermemiştir Mekke döneminde esas olarak kabile koruma düzeni çalışıyordu. Kabile içindeki Müslümanlara o kabilenin müşrikleri işkence etmekle birlikte kabileler arasında Müslümanlar korunabiliyordu. Müslüman toplumla müşrik toplum tüm yönleriyle birbirinden ayrılmamıştı. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 485 Müslümanlarla müşrikler arasında tümden çıkacak bir çatışma Müslümanlara daha çok zarar verecekti. Medine Döneminde Müslüman Devleti’ni Kurmuştur Medine’ye gelince toplumun geneline yönelik tavrında hemen değişiklik görülmüştür. Mekke’de İslam’ı tebliğden vazgeçmesi karşılığında kendisine iktidar verilmek istenirken Medine’de İslam’ı tebliğini sürdürmek ve toplumun geneli üzerinde kendisi karar verecek yetkiye sahip olmak üzere iktidarını kendisi oluşturmuştur. İslam’ın temel özelliklerinden ve tebliğinden vazgeçmemek üzere şartların değişmesine göre siyasi ve idari yapılanmasında değişiklik yapmıştır. Müslüman Devleti Kurulunca Askeri Saldırılara Askeri Hareketle Karşılık Vermiştir Rasulullah (sav), Müslümanların düşmanlarına yönelik istihbarat ve tedbir alma çalışmasını çok ciddi tutmuştur. Sadece tebliğle yetinecek olsaydı düşmanlar Müslümanları istedikleri şiddetleri uygulayacaklar ve yok etmek için ellerinden geleni yapacaklardı. Hukuk Sınırları İçinde Kalarak Güç Uygulamıştır Medine’ye geldiğinde Müslüman Devleti’ni kurarken “Medine Vesikası” olarak meşhur olan Toplumsal Sözleşmeyi Müslümanlar ve Müslümanlarla ehl-i kitap arasında imzalamıştır. Medine’de hâkim olan büyük kabileleri ve onlara tabi olanları içine alacak şekilde toplumsal sözleşme imzalanmıştır. Medine’nin savunulmasında ve Yahudilerin hainliklerini belirlenmesinde, Müslüman Devleti’nin resmen kurulması, tanımlanması ve tanınmasında bu sözleşme önemli hukuki bir dayanak olmuştur. Müslüman Toplumunun İktisadi Yapılanmasıyla Yakından İlgilenmiştir Müslümanların iktisadi yapılanmasını kendi haline bırakmamıştır. 486 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İnsanlar ihtiyacını günlük olarak karşılamak ve insanların bu iktisadi ihtiyaçlarına geçici çözümler sunmak yerine kalıcı iktisadi kuralları topluma bildirmiş ve uygulamıştır. Üretimde ve ticarette hakların korunmasını, Müslümanların gereğinde ayrı bir pazara sahip olarak Yahudilerin Pazar gücü karşısında ezilmemesi sağlamıştır. Faizi kaldırmış, zekât zorunluluğunu bildirmiştir. Zekâtın hangi alanlarda kullanılabileceğini bildirmiştir. Zekâtın verilmesini halkın isteğine bırakmamış Müslüman Devleti eliyle toplatmış ve ayette belirtilen yerlerine ulaşmasını sağlamıştır. Ganimetlerin dağıtımında adalet uygulamıştır. İnsanların gönüllerinin İslam’a ısınmaları için maddi ikramları kullanmıştır. Tarım ürünlerinden %10 öşür vergisi almıştır. Müslüman olmayan ve Müslüman Devleti’nin imkânlarından faydalananlardan vergi almıştır. Toplumdaki maddi imkânların daha fazla olandan daha az olana doğru geçiş göstermesine özen göstermiştir. Sadaka ve infakın verilmesini sürekli teşvik etmiştir. İnsanların zorunlu ihtiyaçları varken, daha fazlasına sahip olanların fakirlere infak etmemeleri nedeniyle cehenneme girebileceklerini bildirmiştir. Zengin olmak değil, var olanı doğru düzenlemek ve halkın ihtiyaçlarının karşılanmasında, halkın İslam’ı bilmesi, anlaması ve yaşaması yolunda kullanmak yolunu izlemiştir. İktisadı aynı zamanda düşmanlarını baskı altında tutmak ve yönlendirmekte de kullanmıştır. Mekkeli müşriklerin kervanlarını önlemesi, Mekkeli müşriklere buğday ambargosu uygulatması bunun örneklerindendir. Hendek savaşından sonra Mekkeli müşriklere olan iktisadi baskıyı gevşetmiş, aksine yardımcı olmuş ve toplumun İslam’a ve Müslüman toplumuna yönelik gönlünün ısınmasını sağlamıştır. Kalpleri İslam’a ısındırmak için bazı insanlara ve topluluklara daha fazla maddi ikramlarda bulunmuştur. İktisat sadece toplumsal düzen, adalet için kullanılmamış aynı zamanda düşmanı ikna aracı olarak da kullanılmıştır. Basın Yayını Kullanmaya Çok Önem Vermiştir O günün basın yayını insanlar arasındaki ağızdan ağza konuşmalar ve şiirlerdi. Müslümanlar aleyhine düşmanlıkta ve basın yayınla Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 487 Müslümanlara saldırılarında ileri gidenlere hukuki sınırlar içinde cevaplar vermişlerdir. Yine şair özelliği olan Hasan b. Sabit’in düşmanları kötüleyen ve İslam’ı öven şiirlerini teşvik etmiştir. Şiirle sadece düşmanlara karşılık verilmemiş aynı zamanda düşmanı halkın gözünde küçülten ve zarar veren söylemler de yapılmıştır. Örneğin müşrik olduğu dönemde Ebu Süfyan’ın koruması altında olan bir Yemenli Mekkeli kabileden biri tarafından öldürüldü. Gelenekte ya diyet almak veya da katili öldürmek vardı. Ancak Ebu Süfyan Mekkeli kabileyle arada sorun çıkmasın diye sorunu görmezlikten geldi. Yemenli için ne diyet verdirdi ne de kıyas yaptırdı. Rasulullah Hasan b. Sabit’e görev verdi ve o da Ebu Süfyan’ın korktuğu için böyle yaptığına yönelik şiirler söyledi. Ebu Süfyan’ın kabilesi Ebu Süfyan’a katil için gereğini yapması için baskı yaptılarsa da sonuç alınmadı. Ama bu durumun etkisi Yemen’de görüldü. Öldürülenin kabilesi Yemen’deki Mekkelilerin ticari güvenliğine zarar verdiler. Hasan b. Sabit yaptığı birçok basın yayın görevi vardır. Buna benzer girişimlerle Mekkeli müşrikler iktisadi olarak daha çok zor duruma düştüler ve gelişen Müslüman Devleti’nin maddi yardımlarına açık hale geldiler. Düşmanlıklarını azaltmak zorunda kaldılar. Savaşlarda ve Müslümanların toplu çalışmalarında ilahi tarzı şiirlerin müziksel söylenmesine izin vererek insanların duygularını canlı tuttu, harekete geçirdi. Yine savaş sırasında yüksek sesle Allahu Ekber denilerek hem Müslümanların duyguları olumlu hale getirildi, hem de düşmanın morali bozuldu. Düşmanın durumuyla ilgili istihbarata önem verdi. Bu istihbaratın bir kısmı basın yayın şeklindeki halk arasındaki konuşmalardı. Düşmanların arasında Müslümanların güçlü olduğuna yönelik konuşmaların yayılmasına önem verdi. Örneğin Uhud savaşı sonrasında Medine’ye geri dönmek isteyen Ebu Süfyan ordusuna bir adamla Müslümanların toparlanıp üzerlerine geldiği haberini ulaştırdı. Müslümanları ve konumlarını düşmanın gözünde olduğundan daha olumlu gösterdi ve böylece düşmanın korkarak kaçmasını sağladı. Düşmandan Müslümanlar aleyhine gelen haberlerin ise etrafa yayılmasını istemiyordu. İnsanlar arasında kötü sözlerin yayılmasını istemiyordu. Bu görevleri Kuran 488 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak bildirmektedir. Gelen haberleri yaymayın bilene ulaştırın ayetini alabilirsin. İnsanların Toplumsal Değerlerini Alçaltmıyor Aksine Gereken Değeri Veriyordu İnsanların toplumsal değerlerini yok saymamış ve ortadan kaldırmamıştır. Örneğin Ebu Süfyan’ın tüm düşmanlığına rağmen toplumsal değerini düşürmemiştir. Mekke’nin alınması sırasında Ebu Süfyan’ın evine sığınanların güvende olacağını bildirmiştir. Düşman kabileler Müslüman olunca eski başkanlarını başkanlıkta bırakmıştır. Bir başka örnek olarak Medine’ye hicret ettiği ilk günlerde önceden Medine Başkanı olmasına karar verilen Abdullah b. Ubey’i özel olarak ziyaret etmiştir. O saygısızlık edip ziyaretini terslemesine ve onun münafık faaliyetleri ölünceye kadar sürmesine rağmen ona saygı göstermeyi, hürmet etmeyi terk etmemiştir. Çünkü o toplumda etkisi olan birisiydi ve Müslüman toplumuna tabi olmuştu. Bu onu razı etmek adına haksızlık yaptığı anlamında değildir. Rasulullah adaleti uygulardı ve adaletin üzerine ikram etmeyi severdi. Münafık başına yaptığı da ikram ve ihsan içinde davranarak onun toplum üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkisini kırmaktı. Merkezi Yönetim Kurmuştur Murad kabilesi başkanı İslam’ı kabul ettikten sonra kendi bölgesindeki müşrik kabilelerle mücadele edeceğini söylemiştir. Kendi kabilesine İslam’ı bildirmesini ve çevre kabilelere İslam’ı kabul etmeleri için Rasulullah’tan bir talimat gelinceye kadar bir askeri harekette bulunmalarını yasaklamıştır. Yani onları merkezi yönetime bağlı hale getirmişti. Yemen bölgesinden Ezd kabilesinden 10 kişilik heyet Medine’ye gelerek Müslüman olmuştur. Surad b. Abdullah’ı onlara başkan olarak görevlendirmiş. Onu komşu kabileleri Müslüman olmaya zorlaması konusunda yetkilendirmiştir. O komşu Cüreş halkını Müslüman olmaya Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 489 zorlamış ve kalelerinin kuşatmıştır. Sonuçta Cüreş halkı Müslüman olarak Rasulullah’a gelince: “Hoş geldiniz, insanların en güzel yüzlüleri, en doğru ve en tatlı sözlüleri, emaneti en çok gözetenleri! Siz bendensiniz, ben de sizdenim” demiştir. (Sarıçam, s:261/ İbn Sa’d 1/338) Rasulullah’ın İslam’ı tebliğini, İslam için cehdini genel olarak düşündüğümüzde Kuran ve Sünnet’i bildirmek ve açıklamak, tebliğde sürekli olmak, tebliği yaparken karşı duruşlara, sataşmalara karşı sabır yüklenmek, ibadet ve duada sürekli olmak gibi bir takım temel özellikler görürüz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim (Müminler) Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır (Ali İmran 114). Hakkı batıl ile giydirmeyin. Bildiğiniz halde hakkı gizlemeyin (Bakara 42). Allah'ın indirdiği Kitap’tan bir şeyi gizleyen ve onunla ucuz karşılık satın alanlar, işte onlar karınlarını ancak ateşle doldururlar ve kıyamet günü Allah, ne onlarla konuşur, ne de onları temize çıkarır. Onlar için acıklı bir azap vardır (174). İşte onlar, doğru yol karşılığında sapıklığı ve bağışlanma karşılığında da azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar sabırlıdırlar! (Bakara 174, 175) İndirdiğimiz apaçık delilleri ve doğru yolu, kitapta insanlara açıkladıktan sonra onu gizleyenler var ya, işte onlara Allah lanet eder ve lanet edebilecek herkes de lanet eder (159). Ama tevbe edip amellerini düzeltenler ve gerçeği açıklayanlara gelince, işte onların tevbelerini kabul ederim. Ben Tevvab’ım Rahim’im (Bakara 159, 160) "Doğrusu ben, kendini Allah'a verenlerdenim" diyen, yararlı iş işleyen ve Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır? (Fussilet 33) Kitap'ı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyilikle emredersiniz? Düşünmez misiniz?(44). Sabır ve namazla 490 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah'a sığınıp yardım isteyin; Rablerine kavuşacaklarını ve Ona döneceklerini umanlar ve huşu duyanlardan başkasına namaz elbette ağır gelir (Bakara 44-46). Ey İnananlar! Sabır ve namazla yardım dileyin. Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir (Bakara 153). Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirinin velileridir. Bunlar iyiliği emreder, kötülükten nehiy ederler. Namazı ikame ederler, zekâtı verirler. Allah ve Rasulü’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Muhakkak Allah Aziz ve Hakim’dir. (Tevbe 71) Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır (Ali İmran 104). Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel yolla mücadeleni yap. Muhakkak rabbin, yolundan sapanları da iyi bilenin ta kendisidir. O, hidayette olanları da çok iyi bilendir. (Nahl 125) De ki: “Ona karşılık sizden ücret istemem. Ancak rabbine yol tutan kimseler (olmanızı) istiyorum (57). Asla ölmesi olmayan Hayy olana tevekkül et ve O’nu hamdi ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter (Furkan 57, 58) Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız, mutlaka siz en üstünsünüzdür (Ali İmran 139) Küfürde yarışanlar seni üzmesin; şüphesiz onlar Allah'a bir zarar veremezler. Allah ahirette onlara bir pay vermemek istiyor; onlara büyük azab vardır (176). İmanı inkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Küçültücü azab onlaradır (Ali İmran 176,177). Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır (Ali İmran 110). İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz aranızda birbirinizin velisi olmazsanız yeryüzünde fitne olur ve büyük bir fesad çıkar (73). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 491 İnanan, hicret eden, Allah yolunda savaşanlar, barındıran ve yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır (Enfal 73,74). Rabbe kul olanlar ve bilginlerin onlara günah söz söylemeyi ve haram yemeyi yasak etmeleri gerekmez miydi? Yapmakta oldukları ne kötüdür! (Maide 63) Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez (Maide 67). Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! (Maide 79) Rablerine toplanacaklarından korkanları Kuran ile uyar. O'ndan başka bir dost ve aracıları yoktur. Umulur ki Allah'tan sakınalar (51). Sabah akşam, Rabblerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın (52). Böylece, "Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?" demeleri için onları birbiriyle denedik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir? (53) Ayetlerimize inananlar sana gelince: "Size selam olsun" de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık işler de arkasından tövbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlar ve merhamet eder (Enam 51-54). Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da cahillikle ileri giderek Allah'a sövmesinler. Böylece her ümmete işini güzel gösterdik, sonra dönüşleri Rab'lerinedir. O, işlediklerini haber verir (Enam 108). Yarattıklarımızdan bir topluluk hakkı gösterirler ve onunla hükmederler (Araf 181). Onları doğru yola çağırırsanız duymazlar. Sana baktıklarını görürsün, oysa görmezler (198). Sen af yolunu tut, bağışla, uygun olanı emret, bilgisizlere aldırış etme (Araf 198,199). 492 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Allah'a tevbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, O'nun uğrunda gezen, rükû ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah'ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele (Tevbe 112). De ki: "Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a eş koşanlardan değilim (Yusuf 108)." Onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de senin canını alsak da, vazifen sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek Bize düşer (Rad 40). Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir (Nahl 125). Allah uğrunda gereği gibi cihat edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kuran'da, peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size müslüman adını veren O'dur. Artık, namaz kılın, zekat verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır! (Hac 78). Sen, inkârcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et (Furkan 52). De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum (57)." Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter (Furkan 57,58). Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler (Furkan 63). Hak uğrunda cihat eden, ancak kendisi için cihat etmiş olur. Doğrusu Allah, âlemlerden müstağnidir (Ankebut 6). Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücadele edin, şöyle deyin: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık; Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 493 bizim Tanrımız da, sizin Tanrınız da birdir, biz O'na teslim olmuşuzdur (Ankebut 46)." Ama Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz. Allah şüphesiz, iyi davrananlarla beraberdir (Ankebut 69). İnkâr edenin inkarcılığı seni üzmesin; onların dönüşü Bize'dir; o zaman, yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah, kalblerde olanı şüphesiz bilir(23). Onları az bir süre geçindiririz, sonra da ağır bir azaba sürükleriz (Lokman 23,24). Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emir olunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: "Allah'ın indirdiği Kitap'a inandım; aranızda adaletle hükmetmek ile emir olundum; Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir; bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz kendinizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar; dönüş O'nadır (Şura 15)." De ki: "Ben sizden bir ücret istersem, o sizin olsun; benim ecrim Allah'a aittir. O her şeye şahiddir (Sebe 47)." Allah, inanıp yararlı işler işleyen kullarını bununla müjdeler. De ki: "Ben sizden buna karşı yakınlara sevgiden (veya Allah'a yaklaşmaktan) başka bir ücret istemem." Kim güzel bir iş işlerse onun güzelliğini arttırırız. Doğrusu Allah bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir (Şura 23). Ey inananlar! Siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar (Muhammed 7). "İnananlar, ancak Allah'a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla cihat etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır (Hucurat 15)." Onların söylediklerine sabret, yanlarından güzellikle ayrıl (Müzemmil 10). Suçlular, şüphesiz, inanmış olanlara gülerlerdi (29). Yanlarından geçtikleri zaman da birbirlerine göz kırparlardı (30). Taraftarlarına vardıklarında bununla eğlenirlerdi (31). İnananları gördükleri zaman: "Doğrusu bunlar sapık olanlardır" derlerdi (32). Oysa kendileri, inananlara gözcü olarak gönderilmemişlerdi (33). Bugün de, inananlar inkârcı- 494 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak lara gülerler (34). Tahtlar üzerinde, inkârcıların yaptıkları şeylerin karşılığının nasıl verildiğini seyrederler (Mütaffifin 29-36). Öyleyse sakın öksüze kötü muamele etme (9); Ve sakın bir şey isteyeni azarlama(10); Yalnızca Rabbinin nimetini anlat (Duha 9-11). Elbette güçlükle beraber şüphesiz bir kolaylık vardır (5). Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır (6). Öyleyse, bir işi bitirince diğerine giriş (7); Ve ümit edeceğini yalnız Rabbinden iste(İnşirah 5-8). İşte sizler, Allah yolunda sarf etmeye çağırılan kimselersiniz. Kiminiz cimrilik yapıyor, cimrilik yapan bilsin ki, ancak kendine karşı cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O'ndan yüz çevirirseniz sizi ortadan kaldırır, sizin gibi olmayacak bir milleti yerinize getirir. (Muhammed 38) Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Sizden kim kötü bir şey görürse eliyle önler ve değiştirirse görevini yapmış olur ve günahtan kurtulur. Eğer eliyle önleyemez ise diliyle önlemeye çalışırsa günaha girmekten kurtulur. Diliyle önleyemezse ve kalbiyle karşı çıkarsa günaha girmekten kurtulur. Bu ise imanın en aşağısıdır”. (Nesai 4976) Rasûlüllah (s.a.v.) Bilâl b. Haris’e: “Şunu bilki, benden sonra sünnetimden öldürülen bir sünneti kim ihya ederse ona, o sünnetle amel edenlerin sevapları eksilmeksizin bir dengi sevap vardır. Ve her kim Allah ve Rasûlünün kabul etmediği bir bid’at çıkarırsa ona o bid’atle amel edenlerin günahları kadar günah vardır ve amel edenlerin günahları da eksilmez”. (Tirmizi 2817) Dine Zorlama Yoktur İslam’a girmekte ve İslam’ı kabul ettikten sonra her yönünü tam olarak uygulamakta başkaları tarafından zorlama yoktur. Farzların ve haramların uygulanmasını zaten İslam zorunlu tutmaktadır. Herkes kendi iradesinden, tercihinden ve yaptıklarından sorumludur. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 495 İnsanın yaratılışındaki temel hedef burada etkili olmaktadır. İnsanlar akıllarını kullanarak ve kendi özgür iradeleriyle Allah’ın vahyini kabul etmeli veya ret etmelidirler. Bu tercihlerine göre karşılık alacaklardır. Ayrıca herkes Müslüman olmayacaktır. Diğer çağrıları kabul etmek veya etmemekte insanlar nasıl farklı gruplar oluşturuyorlarsa İslam’ı kabul etmek veya ret etmekte de farklı guruplar oluşturacaklardır. Dünya hayatının devamı insanların İslam’ı kabul etmesi veya ret etmesine göre değildir. Allah’ın takdir ettiği bir dönem içinde insanlar dünyada yaratılacaklar, ölecekler ve yerine yenileri yaratılacaktır. Sonuçta kıyamet gelecek ve tüm insanlar inandıklarından, niyetlerinden ve yaptıklarından Allah’a hesap vereceklerdir. İnsanlar Allah’a itaat veya isyan içinde yaşamayı tercih ederek kendi ahretlerini dünyada hazırlayacaklardır. Bu nedenle İslam insanların zorla Müslüman yapılmalarını istememiştir. İnsanların özgür iradeleri üzerindeki sultalara karşı çıkmıştır. Burada bir inceliğe daha dikkat edelim. Bir hukuk sistemine tabi olan kişi onun kolaylık ve sıkıntılarını da kabul etmiştir. Yani Müslüman olarak yaşamayı kabul eden insan, başka insanların haklarına zarar verirse İslam’ın onun hakkında vereceği cezalara da katlanmak zorundadır. Bu dinde zorlama değildir. Dikkat edeceğimiz bir diğer özellik de insanların Müslüman Devleti yönetimine girmelerinin hukuki şartlarının farklılık göstermesidir. İnsanlardan Müslüman Devleti yönetimine girmeleri istenebilir. Bu Müslüman olmaya zorlanmak değildir. Müslüman olmadan da Müslüman Devleti yönetimine tabi olunabilir. Müslüman hukukunda bunun şartları bellidir. İster Müslüman olarak, isterse kâfir olarak Müslüman Devleti yönetimine girebilir. Müslüman Devleti yönetimine girmek zorunda kalması dinde zorlama değildir. Siyasi ve hukuki bir uygulamadır. İnsanlara İslam’ı tebliğ ederken ve Müslüman olmayanlarla beşeri, siyasi ve hukuki ilişkileri yürütürken, Müslüman olması için hiç kimsenin zorlanamayacağı, başkasını Müslüman olmaya hiç kimsenin zorlama hakkının olmadığı gerçeği unutulmamalıdır. 496 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Tagutu (saptırıcıları) inkâr edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir, bilendir (Bakara 256). Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah, sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir (Maide 99). De ki: "Gerçek Rabbinizdendir." Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır! (Kehf 29). Hadis Rivayetini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Kim doğru bir yola çağırırsa, ona kendisine uyanların sevaplarının aynısı kadar sevap verilir. Bu onların sevaplarından hiçbir şey eksiltmez. Kim de bir sapıklığa davet ederse ona, kendisine uyanların günahlarının aynısı kadar günah verilir. Bu onların günahlarından hiçbir şey eksiltmez” (Darimi 519). Hikmeti Öğrenin Ve Uygulayın Nitekim aranızdan âyetlerimizi size okuyan, sizi arındıran, size Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdik (Bakara 151) Hikmet işleri yerli yerince doğru düşünmek ve uygulayabilmektir. Bu yönüyle Sünnet Kuran’ın doğru anlaşılmış ve doğru uygulanmış bir hali olarak hikmet kapsamı içine girmektedir. Sünnet hikmettir, ama hikmet sadece Sünnet’ten ibaret değildir. Bir sorunu doğru anlamak ve çözümünü doğru bulmak ve uygulayabilmek anlayışı hikmetin kapsamındadır. Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır. (Bakara 269) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 497 Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir (125). Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz and olsun ki bu, sabredenler için daha iyidir (126). Sabret, senin sabrın ancak Allah'ın yardımıyladır; onlara üzülme, kurdukları düzenlerden de endişe etme (127). Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir (Nahl 125-128). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Allah Teâla buyurur ki:“Ben hikmetli söz söyleyenin hikmetli söz söylemiş olmasını kabul etmem. Fakat ben onun niyet ve arzusunu kabul ederim. Bunun için şayet onun niyet ve arzusu bana itaat etmek ise, konuşmasa da, ben onun susmasını bana şükür ve saygı yapar (öyle kabul ederim”. (Darimi 258) (güzel söz söyledi diye ona sevap vermem, niyetine ve ameline veririm) Rasûlüllah (s.a.v.): “Kime ölüm İslam’ı ihya etmek için ilim peşinde iken gelirse cennette onunla nebiler arasında tek bir derece vardır”. (Darimi 360) Rasûlüllah (s.a.v.): “Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa almaya en çok hak sahibidir”. (İbni Mace 4169) Ali (r.a.): Gerçek fakih, insanları Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen, onlara Allah’a isyan konusunda kolaylık tanımayan, onları Allah’ın azabından emin kılmayan, Kur’ân’ı onu isteyerek ve başkasına meyil ederek terk etmeyen kimsedir. Kendisinde ilim olmayan ibadette, kendisinde anlama olmayan ilimde, kendisinde düşünme olmayan okumada hiçbir hayır yoktur. (Darimi 303) Rasûlüllah (s.a.v.): “Bunların (mescidde zikir eden ve Kuran okuyan grupların) hepsi hayır üzerindedirler. Şunlar Kur’ân okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlar. Eğer Allah dilerse onlara verir ve dilerse vermez. Bunlar ise ilim öğreniyorlar ve öğretiyorlar. Ben de ancak öğretici 498 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak olarak gönderildim” dedi ve ilim öğrenenlerin yanına oturdu. (İbni Mace 229) Rasûlüllah (s.a.v.): “Sadakanın en faziletlisi müslüman adamın bir ilim öğrenmesi, sonra da o ilmi müslüman kardeşine öğretmesidir”. (İbni Mace 243) Gevşemeyin Gevşemek sabır ve sebat edilmesi gereken durumda sabrı ve sebatı terk etmektir. Gevşemenin nedeni karşılaşılan durumun zorluğundan veya başka şeyleri daha çok önemsemekten kaynaklanabilir. Başka şeyler bizim için daha önemli hale gelirse önceki hedeflerimizi bırakabilir veya önemsemeyi bırakabiliriz. Önceki hedefimize yatıracağımız akıl, duygu, zaman, emek ve malı azaltabiliriz. Zorluklar veya hedefimizi önemsememizin azalması gevşememize neden olur. Bu da sonuç alınmadan bırakılması halinde önceden çekilen emeğin boşa gitmesine, hedefimize varmamaya neden olur. Kuran ve Sünnet’e göre yaşamakta, halkın İslam’ı bilmesi, anlaması ve yaşaması için cehd etmekten gevşeklik göstermemeliyiz. Bunca zamandır şunları yaptım bir şey olmuyor diyerek kendi kendimize ümitsizlik aşılamak şeklinden gevşeyebiliriz. Bu cehdin akıl, duygu, zaman, emek ve mal maliyeti fazla olmaktadır diye gevşeyebiliriz. Gerekçesi ne olursa olsun bizi Allah yolunda olmaktan uzaklaştıran her şey bu yolda gevşekliğe düşmemize neden olabilir. Gevşeklik göstermek, istediği bir şey için harekete geçmemek, harekete geçmeyi ihmal etmek, harekete geçse bile devamını getirmeyip yarıda bırakmaktır. Sonuçta gerekli tedbirler alınmaz, gerekli emek çekilerek gerekli üretim yapılamaz. Çekilen emeklerin sonuç alınmadan bırakılmasına ve boşa gitmesine, israf edilmesine neden oluruz. Hayat verimsiz kullanılmaya başlar. Müslüman insan isteklerinin gerçeklemesi için gayret eder, gevşeklik göstermez. Olacak olan senin tercihinle ve gayretinle bağlantılıdır. Sen tercihini iyiden yana yap ve gayretine bürün. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 499 Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Nice peygamberlerin yanında Rabbe kul olmuş pek çok kimse savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever(146). Dedikleri ancak şu idi: "Rabbimiz! Günahlarımızı, işimizdeki israfımızı bize bağışla, ayaklarımızı sabit tut, inkârcı topluluğa karşı bize yardım et" (Ali İmran 146, 147). Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlarla istişare et, fakat karar verdin mi Allah'a tevekkül et, doğrusu Allah tevekkül edenleri sever (Ali İmran 159). Hadis Rivayetini Düşünelim Aişe (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)’in en çok sevdiği amel sahibinin üzerinde devamlı olduğu ameldi. (Buhari 6462). Ümitsizleşmeyin İyi gördüğümüz ve olmasını istediğimiz bir şeyin olmayacağına yönelik kesin bir kanaatimiz olursa o konuda ümitsizlik başlamıştır. Bizim için doğru ve gerekli olduğu için, onun olmasını istediğimiz için ondan vazgeçmiş değilizdir. Ama ne kadar istersek isteyelim bize göre o olmayacaktır. Böyle bir hisse kapılırsak artık o konuda emek çekmeyi bırakırız. Allah bizim boş ümitler peşinde koşmaktan veya iyi şeylerde ümitsizliğe düşmekten korusun. Boş ümit ve ümitsizlik şeytanın bizi yönettiği alanlardır. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim De ki: "Ey kendileri aleyhine israf eden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir." (Zümer 53) 500 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak İnsan, iyilik istemekten usanmaz da, kendisine bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, meyus olur (Fussilet 49). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Ebû Rezin (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.): “Sıkıntılı durumlarının değişmesi yakın olduğu halde kullarının ümitsizliğe kapılmalarına Allah güldü” dedi. “Ya Rasûlallah (s.a.v.)! Rab güler mi?” dedim. Rasûlüllah (s.a.v.): “Evet” dedi. Ebu Rezin: “Gülmek vasfını taşıyan bir Rabden daima hayır buluruz” dedim. (İbni Mace 181) Rasûlüllah (s.a.v.): “Sizden biriniz ölümü temenni etmesin. Bu kimse iyi biri ise belki iyiliği daha da artar. Eğer kötü bir kimse ise tevbe ile Allah’ın rızasına kavuşabilir”. (Buhari 7235). (…belki tevbe edip iyileri yaparak Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır”, Darimi 2761) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 501 BÖLÜM 13 Müslümanlara Savaş Açanlarla Allah Rızasını İsteyerek Savaşın Halk Ayrı Asker Ayrı Yaklaşımı Olmamıştır Halkın erkekleri askeri hizmet gerekirse gönüllü asker olarak kabul edilirdi. Sefere çıkacak olanlar isimlerini yazdırır ve sonra gerekli denetim yapılarak askerlik yapabilecekler olanlar sefere alınırdı. Askerlik için özel tecrübe ve cihaz kullanımı gerekmediği için halkın hazır asker olması savaşta asker ihtiyacını karşılıyordu. Bununla beraber halkın gençlerinin savaşa hazırlıklı olması için at biniciliği ve ok atıcılığı teşvik edilmiştir. Askeri sefere çoğunluk yaya olarak gidiyor ve genelde Müslüman orduda daha az sayıda at ve deve binit için kullanılabiliyordu. Bu durum daha çok fakirlikten kaynaklanıyordu. Temel yaklaşım Müslüman Devleti’nin savaş ihtimaline karşı hazırlıklı olması ve savaştan ziyade düşmana korku salacak hazırlığa sahip olmasıdır. Rasulullah’ın hayatını düşündüğümüzde hayatın şartlarına göre askeri malzeme ve düzenleme yapıldığını görürüz. İstihbarata Çok Önem Veriyordu Rasulullah istihbarata çok önem veriyordu. Gerek askeri hareket öncesinde gerekse askeri hareket sırasında düşmanın konumuyla ilgili istihbarat araştırılıyor ve kullanıyordu. Düşmanın askeri seferleri hakkında bilgi almaması için tedbirler 502 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak alıyordu. Bunun için gereğinde önce farklı yönlere hareket ediyordu. Örneğin Mekke’nin Müslüman yönetimine alındığı askeri seferde önce kuzeye 3 günlük yola küçük bir askeri birlik göndermiş ve askeri hazırlığın o yöne olacağı izlenimi vermiştir. Yine düşmanın askeri hazırlık konusunda bilgisi olmasın diye Medine’den dışarıya çıkışları bu dönem içinde yasaklamıştır. Askeri geceleri yürütüyor ve gereğinde ordudaki hayvanların boyunlarındaki çanları çıkarttırıyor ve böylece düşmanların ordudan ses almasını önlemek istiyordu. Savaşlarında Düşmanı Yanıltma Yöntemleri Kullanırdı Harb hiledir ölçüsüyle hareket ediyor ve düşmanı yanıltacak tedbirlere başvuruyordu. Mekke’nin alınmasında düşmanın duygusal gücünü kırmak ve yanıltmak için değişik yöntemleri kullandığını görebiliriz. Düşmana askeri olduğundan daha çok göstererek teslim olmasını istemişti. Geceleyin askerlerden tek tek ateş yakmalarını istemiş ve böylece Ebu Süfyan’a Müslüman ordusunu gereğinden fazla göstermiştir. Düşmanı yanıltmanın Kuran’da da karşılıkları vardır. Bedir savaşı öncesinde taraflar birbirine az gösterilirken savaş başladıktan sonra Müslümanlar düşmanın gözünde olduğundan daha çok gösterildiği bildirilmektedir. Savaş öncesi düşman Müslümanları az gördüğü için küçümser ve gerekli tedbirleri almaya bile gerek görmezken, savaş sırasında Müslümanları olduğundan daha çok görerek moralleri bozulmuştur. Savaşla İlgili İlme Ve İstişareye Önem Veriyordu. Savaş alanında Müslüman ordusunun daha güvenli yere yerleşmesine özen gösterirdi. Örneğin güneşin Müslümanların önünden gelerek gözlerini kamaştırmasını önleyecek şekilde askeri yerleştirirdi. İstişareye önem verirdi ve faydalı görüşleri hemen kabul ederdi. Askeri alanda yeni yöntemleri kullanırdı. Hendek kullanmak, Taif kuşatmasında mancınık ve tank gibi zırhlı araç kullanmak gibi. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 503 Kadınların savaşta yan hizmetlerde ve hastalık tedavisinde görev almalarına ve gereğinde çarpışmalarına izin verirdi. Asker Dışındakilerin Zarar Görmemesine Özen Gösteriyordu Kadınların ve çocukların öldürülmemesine, araziye ve bahçelere, ağaçlara, evlere zarar verilmemesine özen gösterirdi. Askeri birliklere bu amaçla tavsiye ve emirler veriyordu. Düşmana İşkence Ve Zulüm Yapılmasına Kesinlikle İzin Vermezdi Düşmana gerek canlıyken gerekse ölüyken işkence etmezdi, ettirmezdi. Savaştığı topluluğun, Müslüman ülkesinde bulunan diğer insanlarının haklarının kaybolmasını önlerdi. Onlar savaş yokken sahip oldukları haklara sahip olmaya devam ederlerdi. Sivilleri öldürmeyin, ganimetlere el koymayın, işkence etmeyin, ırza tasallut etmeyin konuları hadis rivayetlerinde bildirilmiştir. Bunların değişik uygulamasını görmek için olaylarla Rasulullah’ın hayatı bölümüne bakabilirsiniz. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı kısdla davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah kısdla (adalet ölçü ve anlayışıyla) davrananları sever(8). Allah, ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder; kim onları dost edinirse, işte onlar zalimdir (Mumtehine 8, 9). Adalet kuralları bilinen adalet ölçülerini uygulamakla gerçekleşir. Bazı durumlarda adaletin ölçüleri belirlenmemiştir ama insan iyi niyetle ve düşünerek, adalet hissiyle soruna bakarsa adalet ölçüleri bulabi- 504 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak lir. Kısd şeklindeki adalet hem adalet ölçülerini doğru belirlemek hem de ölçüleri doğru uygulamaktır. Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 505 Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez (190). Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescidi Haram'ın yanında, onlar savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa onları öldürün. İnkâr edenlerin cezası böyledir (191). Vazgeçerlerse onları bağışlayın; şüphesiz Allah bağışlar ve merhamet eder (192). Fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dini ortada kalana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse sataşmayın. Zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur (193). Hürmetli ay, hürmetli aya mukabildir, hürmetler karşılıklıdır; o halde, size tecavüz edene (saldırana), size saldırdıkları gibi saldırın. Allah'tan sakının ve Allah'ın sakınanlarla beraber olduğunu bilin (Bakara 190-194). Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir ve ihtimal ki sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir (216). Sana hürmet edilen ayı, o aydaki savaşı sorarlar. De ki: "O ayda savaşmak büyük suçtur. Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkâr etmek, Mescidi Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur. Fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyüktür". Güçleri yeterse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşa devam ederler. İçinizden dininden dönüp kâfir olarak ölen olursa, bunların işleri dünya ve ahirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır, onlar orada temellidirler (Bakara 216,217). Kendileri savaşta yara aldıktan sonra Allah ve Peygamberin çağrısına koşanlara, hele onlardan iyilik edip sakınanlara büyük ecir vardır (172). İnsanlar onlara: "Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" dediler. Bu, onların imanını artırdı da: "Allah bize yeter. O ne güzel Vekil'dir" dediler (173). Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir (174). İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, inanmışsanız onlardan korkmayın, Benden korkun (Ali İmran 172-175). Uhud savaşı sonrasında Müslümanlar Rasulullah’ın emriyle düş- 506 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak man ordusunu takibe başladılar. Hâlbuki savaşta yalanmışlar ve yorulmuşlardı. Bu arada Ebu Süfyan Müslümanlara kendilerine saldırmak için geldiği haberini gönderdi. Müslümanlar korkmak yerine Allah bize yeter dediler. Ey İnananlar! İhtiyatlı davranın, bölük bölük veya hep birden savaşa gidin (71). Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım." Der (72). Ve eğer Allah'tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da büyük murada ereydim (73)." O halde, dünya hayatı yerine ahireti alanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galib gelirse, Biz ona büyük bir ecir vereceğiz (74). Size ne oluyor da: "Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet" diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz? (75) İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise tağut yolunda harbederler. Şeytanın dostlarıyla savaşın, esasen şeytanın hilesi zayıftır (76). Kendilerine: "Elinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekât verin" denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir takımı hemen, insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar tehir edemez miydin?" derler. De ki: "Dünya geçimliği azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için hayırlıdır, size zerre kadar zulmedilmez" (77). Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: "Bu Allah'tandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa "Bu, senin tarafındandır" derler. De ki: "Hepsi Allah'tandır". Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar? (Nisa 71-78). Allah yolunda savaş; sen ancak kendinden sorumlusun, inananları teşvik et; umulur ki Allah, inkâr edenlerin baskınını önler. Allah'ın kahrı da, ibret alınacak cezası da pek şiddetlidir (Nisa 84). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 507 İnananlardan, özürsüz olarak yerlerinde oturanlarla mal ve canlarıyla cihad edenleri, mertebece, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah hepsine de cenneti vaat etmiştir, ama Allah, cihad edenleri oturanlara, büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah bağışlar ve merhamet eder (95,96). Kendilerine yazık edenlerin melekler canlarını aldıkları zaman onlara: "Ne yaptınız bakalım?" deyince, "Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik" diyecekler, melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" cevabını verecekler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir! (97). Çaresiz kalan, yol bulamayan zavallı erkek, kadın ve çocuklar müstesnadırlar (98). İşte Allah'ın bunları affetmesi umulur. Allah Affedendir, Bağışlayan'dır (Nisa 95-99). Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Tevrat, İncil ve Kuran'da söz verilmiş bir hak olarak cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin; bu büyük başarıdır (Tevbe 111). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Ebû Mûsa (r.a.), Bir adam geldi Rasûlüllah (s.a.v.)’e ve: “Allah yolunda cihad nedir? Kimisi ganimet için savaşır, kimisi şan, şerefi ve cesaretteki mevkisini (korumak ve kazanmak) için savaşır, kimisi de cesaretini göstermek için savaşır. Allah yolunda olan kimdir?” dedi. Rasûlüllah (s.a.v.): “Kim Allah’ın kelamı üstün olması için savaşırsa o Allah yolunda olandır.” (Buhari 2810) Ebû Umame el Bahili (r.a.), bir adam Rasûlüllah (s.a.v.)’e: “Şöhret ve mükâfat için savaşan hakkında ne dersin? Sevap alır mı?” diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.): “Onun için hiçbir şey yoktur” buyurdu. Adam sorusunu üç defa tekrarladı. Rasûlüllah (s.a.v.) her defasında: “O hiç sevap alamaz. Allah ancak kendi rızası gözetilerek, halis bir niyetle yapılan ameli kabul eder” buyurdu. (Nesai 3126) Rasûlüllah (s.a.v.): “Her kim bir soy davasına teşvik ederek veya bir soy davası için öfkelenerek hak veya batıl olduğu bilinmez bir gaye 508 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ile körü körüne açılan bayrak altında savaşırsa, o kimsenin öldürülüşü bir cahiliye öldürülüşüdür” dedi. (İbni Mace 3948) Şehitler Ölü Değildir Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler (169,170). Onlar Allah'tan olan bir nimeti, bolluğu ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler (Ali İmran 169-171). Allah yolunda öldürülenlere "Ölüler" demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz (Bakara 154). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 509 BÖLÜM 14 Evliliğiniz Müslümanla Olsun Rasulullah’ın Aile Hayatına Yönelik Bazı Bilgiler Rasulullah (sav) 25 yaşlarında kendisinden 10-15 yaş büyük ve daha önce iki defa evlenmiş ve 3 çocuğu olan Hatice valideyle evlenmiştir. 25 yıl tek eşli olarak yaşamıştır. Çok eşliliğin yaygın ve kolay olduğu bir toplum yapısında çok eşlilik diye bir derdi veya isteği olsaydı, dul, üç çocuklu ve kendisinden 10-15 yaşlı olan bir kadınla hayatının büyük bölümünü geçirmezdi. Allah Hatice valideye rahmetler ve ikramlarını çok çok versin. Rasulullah (sav) 53 yaşından sonraki Medine dönemindeki evliliklerini esas olarak siyasi amaçlı evlilikler olarak yapmıştır. Evliliklerinin toplumsal ve siyasi yönde olumlu sonuçları olmuştur. Evliliklerini toplulukların Müslümanlaşmasına, dul kadınlara sahip çıkılmasına bir vesile olarak kullanmıştır. Eşlerine karşı sözlü veya bedeni şiddet uygulamamıştır. Onlara karşı adil ve sevecen davranmıştır. Onlardan gelen bir takım olumsuz tavırlara ve taleplere karşı sabırlı hareket etmiştir. Eşleri bir dönem diğer kadınlar gibi maddi imkânlarının olmasını istemeye başladılar. Rasulullah onlara bu imkânları sağlayamayacağını ve isterlerse o imkânları sağlayacak insanlarla evlenmeleri için onları boşayabileceğini bildirdi. Onlar da Rasulullah’ı tercih ettiler. Kuran’da Allah da onun tercihini olumlu onayladı. (Ahzab 28-30) Rasulullah ev işlerine yardımcı olurdu. Elbiselerini ve ayakkabılarını tamir ederdi. Gündüz giydiğini gece çıkarır ve gece yatarken başka elbise giyerdi. Keçisini sağardı. Gece tuvalete gidecek olursa ellerini ve 510 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak ağzını yıkardı. Dışarıdan eve geldiğinde ağzını fırçalamayı (misvakla) ihmal etmezdi. Yemekleri beğenmemezlik yapmamıştır. Beğenirse yer, beğenmezse bırakırdı fakat eleştirmezdi. Kendisine iyilik yapıldığında teşekkür etmeyi, hediye verildiğinde karşılık vermeyi ihmal etmezdi. Eşlerinin tek bahçeye açılan tek odalı evleri vardı. Eşlerinin hizmetçisi yoktu. Kendi ev işlerini kendileri yaparlardı. Eşlerinin oda kapısı ise kaba bezdendi. Bu nedenle olsa gerek Rasulullah’ın eşlerinden bir şey isterken perde arkasından istenilmesini belirten ayet, bir şey isterken direk kapı perdesini açıp içeri bakarak bir şey istemeyin anlamında olabilir. Rasulullah genelde fakir hayatı yaşamıştır. Eline geçen imkânlarını kendisine ve ailesine harcayacak olsa kırallar gibi yaşayabilirdi. Fakat tercihini fakir insanların yaşayışından yana yapmıştır. Örneğin kızı Fatma ev işlerini kendisi yapmakta, eve su taşımayı ve taş değirmende un öğütmeyi kendisi yapmaktadır. Bir gün babasından yardımcı istemiştir. Rasulullah: “Suffedeki insanlar açlık çekerken ve onları doyuramazken nasıl olur da sizin bu isteklerinizi yerine getirebilirim?” demiştir. (Buhari, megazi 43). Yine bir gün kızı Fatma’ya bir kolye hediye etmişti. Sonra onu fakirlere niçin infak etmedi diye pişman oldu, gece uykusu kaçtı ve sabahı zor etti. Sabahleyin erkenden kolyeyi geri almak ve fakirlere infak etmek için almaya gitti. Fatma kolyeyi bir yoksula hediye ettiğini söyledi ve Rasulullah sevinip gülümsedi. Hurma lifinden yapılmış bir hasırın üzerinde yatardır. Gündüzleyin de onu oturacak yer ve seccade olarak kullanırdı. Bir gün Ömer yanına uğradı ve Rasulullah’ın teninde hasırın izlerini gördü. Çok üzüldü ve “İzin verseniz de hasırın üzerine sizi rahatsız etmeyecek bir şey sersek” dedi. Rasulullah: “Dünya benim neyime? Ben dünyada bir ağaç altında gölgelenen, sonra da onu terk edip giden bir yolcu gibiyim” dedi. (İbn İshak, s:260). Kendisi eşlerine karşı yumuşak, sevecen ve sabırlı davranmıştır. Müslümanların da öyle davranmalarını istemiştir. Kadınların haklarına Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 511 karşı erkekleri sürekli uyarmıştır. Hile veya zorla kadınların haklarının çiğnenmemesini istemiştir. Rasulullah: “Sizin en iyileriniz eşlerine karşı iyi olanlarınızdır” (A Hanbel 2/472) Rasulullah: “Müminlerin imanca en üstünü ahlakça en güzel olanıdır ve ailesine yumuşak davranandır. Enes b. Malik: Rasulullah kadar ailesine şefkatli bir kimse görmedim. Ev Eşyası Ve Günlük Yaşantısı Rasulullah’ın ev eşyasında, yiyeceklerinde ve günlük maddi yaşantısında tam bir fakirlik hali vardı. Bunda iki yön etkiliydi. Birincisi kendisinin böyle bir hayatı tercih etmesiydi. İstese fazlasıyla kaliteli barınak, ev eşyası, yiyecek ve günlük maddi imkânlara sahip olabilirdi. Kendi şartları içinde üstün imkânlara sahip olabilirdi. Rasulullah kasıtlı olarak fakirliği seçmiştir. Ganimet veya başka şekildeki gelirlerin %20 si Müslüman Devleti başkanı olması nedeniyle ve Allah’ın emriyle kendi kullanımına ayrılıyordu. Ailesine yaşantısını sürdürecek kadarını ayırıyor ve kalanını devlet işlerine ve fakirlere ayırıyordu. İkinci yön ise çoğu zaman o dönemde fakirlik daha yaygındı. Müslümanlar da bu yaygın fakirlik halinden etkilenmekteydiler. Cömerttir, İnfak Etmiştir, İnfak Edilmesini İstemiştir Ganimetlerden gelen %20 lik payın çok azını kendi ailesine harcamıştır. Diğerlerini fakirlere infak etmiştir. Vefat ettiği zamanda, evinin besin ihtiyacı için bir yahudiden biraz arpa almış ve yerine kalkanını rehin olarak vermişti. Ölmeden önce elinde olan 7 dirhemi Ayşe’nin getirmesini istemiş ve infak etmiştir. Allah’ın katına onunla çıkmak istememiştir. Müslümanların Müslüman Ve İyi Eşlerle Evlenmesini İstemiştir Allah'a eş koşan kadınlarla onlar imana gelinceye kadar evlenme- 512 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak yin. İnanan bir cariye, hoşunuza gitse de ortak koşan bir kadından daha iyidir. İnanmalarına kadar; ortak koşan erkeklerle mümin kadınları evlendirmeyin. İnanan bir köle, hoşunuza gitmiş olsa da, ortak koşan bir erkekten daha iyidir. İşte onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve mağfirete çağırır ve insanlara ibret alsınlar diye ayetlerini açıklar (Bakara 221). Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır (Nur 26). Hadis Rivayetlerini Düşünelim Ebû Hureyre (r.a.): Rasûlüllah (s.a.v.) yemekte asla kusur bulmazdı. İsteği varsa yerdi, yoksa bırakırdı. (Buhari 3564) Rasûlüllah (s.a.v.): “Kadınların hayırlısıyla evlenmeye bakın. Denginiz olan kadınlarla evlenin ve denginiz olanların kızlarını isteyin”. (İbni Mace 1968) Rasûlüllah (s.a.v.): “Bir mü’min diğer bir mü’mine buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir”. (Müslim 1469) Aile İyilikte Birbirine Destek Olmalıdır Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir. (Tahrim 6) Hadis Rivayetlerini Düşünelim Rasûlüllah (s.a.v.): “Sizin en hayırlınız ailesine en iyi olanınızdır. Ben de aileme en iyi olanınızım”. (İbni Mace 1977) Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 513 Aişe (r.a.): Rasûlüllah (s.a.v.) hiçbir hizmetçisini ve hiçbir kadını dövmemiştir. Eliyle hiçbir şeyi dövmemiştir. (İbni Mace 1984) Rasûlüllah (s.a.v.): “Şüphesiz kıyamet günü Allah katında mevkisi en kötü olacak insanlardan biri, karısı ile birlikte olduktan sonra onun sırrını yayandır”. (Müslim 1437) Evlenmeyi Kolaylaştırın Evlenmenin kolaylaştırılması cinsel ihtiyaçların tatmini açısından önemlidir. İleri yaşlara kadar evlenmenin olmaması durumunda ya yaratılıştan gelen ihtiyaçlara karşılık verilmeyecek ya da İslam’ın haram olarak bildirdiği zina yoluna sapılacaktır. Evlenmeyi zorlaştırmanın temel nedeni bir takım maddi imkânların yeterli olmasına yönelik beklentidir. Bu beklentilerin azaltılması evlenmeyi kolaylaştırıcı etki yapacaktır. Değişik gerekçelerle evlenme yaşını ileri yaşlara çekmemelidir. İçinizdeki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir (32). Evlenemeyenler, Allah kendilerini lütfü ile zenginleştirene kadar iffetli davransınlar. Kölelerinizden hür olmak için bedel vermek isteyenlerin, onlarda bir iyilik görürseniz, bedel vermelerini kabul edin. Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin. Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilsin ki Allah hiç şüphesiz onu değil zorlanan kadınları bağışlar ve merhamet eder (Nur 32,33). Eşlerin Arasını Düzeltin Evlilik iki ayrı cinsi ve o cinslerin arkalarındaki akraba ve çevrelerini birlikte ilgilendiren bir kurumdur. Bu nedenle eşler arasında değişik nedenlerle duygusal ve diğer sürtüşmeler olabilecektir. Bu sürtüşmelerinin tek ve kesin çözümünü boşanma olarak görmemelidir. İlk bakışta boşanma kesin ve en iyi çözüm gibi görünebilir. Ama sonuçları açısın- 514 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak dan boşanmak iyi bir çözüm olmayacaktır. Bu nedenle evliliğin iyi devam etmesinden yana tavır alınmalıdır. Eşlerin arasında çıkabilecek sorunları yatıştırmak ve ilişkilerin iyileşmesine yardımcı olmak önemlidir. Eğer aralarının açılmasından korkarsanız erkeğin akrabasından ve kadının akrabasından birer hakem gönderin. Her ikisi de aralarının düzelmesini isterlerse, Allah da aralarını bulur. Muhakkak Allah Alim’dir Habir’dir. (Nisa 35) Cinsel Temasta Kuran Ve Sünnet Sınırı İçinde Kalın Sana, kadınların aybaşı hali hakkında da sorarlar, de ki: "O bir ezadır (rahatsızlıktır)". Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size buyurduğu yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever (Bakara 222). Evlenme Ve Boşanmalarınızda Adil Olunuz Kitabın kapsamı nedeniyle burada evlenme ve boşanmayla ilgili Kuran ve Sünnet bilgilerini tam olarak alabilmem mümkün değildir. Sadece konuyla ilgili İslam’ın hükümleri olduğunu vurgulamak için az sayıda örnek aldım. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal değildir. Kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler. Kadınların hakları, örfe uygun bir şekilde vazifelerine denktir. Erkeklerin onlardan bir üstün derecesi vardır. Allah güçlüdür. Hakim'dir (Bakara 228). Boşanan kadınları, haksızlıktan sakınanlara bir borç olmak üzere, Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 515 uygun bir surette faydalandırma vardır (Bakara 241). Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden veya aldırışsızlığından endişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında kendilerine bir engel yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler kıskançlığa meyyaldir. Eğer iyi davranır ve haksızlıktan sakınırsanız bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır (Nisa 128). Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın; Rabbiniz olan Allah'tan sakının; onları, apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından bir hal meydana getirir (1). Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahit getirin; şahidliği Allah için yapın; işte bu, Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir (Talak 1-3). Ailenin Masrafları Erkeğe Aittir Ailenin masrafları esas olarak erkeğe yüklenmiştir. Kadın değişik nedenlerle elde ettiği malını kendisi çalıştırmak ve kullanmak durumundadır. İsterse ailenin ihtiyacının daha iyi karşılanması için kendi maddi imkânlarından aileyi kendi rızasıyla faydalandırabilecektir. Erkek, nasıl olsa hanımın geliri var ve benimle evli kalmak istiyorsa bana harcamak zorundadır yaklaşımı içine asla girmemelidir. Gönül rızası ile mecbur kalarak vermek arasındaki farkı iyi düşünmesi gerekir. Sonuçta mecburiyet veya kandırmakla alınan hanım malı ahrette ödemesi gereken kul hakkı olarak karşısına gelecektir. İşin şakası yoktur. Allah’a karşı işlenen günahlara tevbe edilirse Allah dilerse onları affedecektir. Ama kul hakkını ödemeyi kulun kendisine bırakmaktadır. Dünyada başkasının haklarını çiğnemeyi, haksız yere kullanmayı sorun görmeyen bir insan, ahirette hangi salih ameliyle kul haklarını ödeyebilecek- 516 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak tir. Allahım sana sığındım, beni kul haklarından hesaba çekme, bağışlayıver. Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal olmadığı gibi, onlar apaçık bir hayâsızlık işlemedikçe kendilerine verdiğinizden bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadınızsa sabredin. Çünkü hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah pek çok hayır takdir etmiş olabilir. (Nisa 19) Anneler çocuklarını, emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için, tam iki sene emzirirler. Anaların yiyecek ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak çocuk kendisinin olan babaya borçtur. Herkese ancak gücü nisbetinde teklifte bulunulur. Ana çocuğundan, çocuk kendisinin olan baba da çocuğundan dolayı zarara sokulmasın. Mirasçıya da aynı şeyi yapmak borçtur. Ana baba aralarında danışarak ve anlaşarak sütten kesmek isterlerse, ikisine de sorumluluk yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun bir şekilde öderseniz, size sorumluluk yoktur. Allah'tan sakının, yaptıklarınızı gördüğünü bilin (Bakara 233). Kadınlara mehirlerini cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin (Nisa 4). Zinaya Yaklaşmayın Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur (İsra 32). Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun(2). Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir. Bu, müminlere yasak edilmiştir (Nur 2,3). Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak 517 Müminlere de ki: bakışlarını azaltsınlar. Mahrem yerlerini korusunlar. Böylesi onlar için daha temizdir. Muhakkak ki, Allah yaptıkları işlerden çok iyi haberdardır (30). Mümin kadınlara de ki: bakışlarını azaltsınlar. Mahrem yerlerini korusunlar. Dışarıda kendiliğinden görünen kısmı hariç süslerini göstermesinler. Başörtülerini de yakalarının üzerine indirsinler. Zinetlerini eşlerinden, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, cariyelerinden, kadınlara ihtiyacı kalmamış erkeklerden ve kadınların avret yerlerini henüz anlamayan erkek çocuklarından başkasına sakın göstermesinler. Gizledikleri zinetleri bilinsin diye de ayaklarını vurmasınlar. Ey iman edenler! Allah’a topluca tevbe edin ki, felah bulasınız (Nur 31). Çocukları Öldürmeyin Sevin Ve İyi Eğitim Verin Rasulullah çocuklara ilgili ve sevecen davranmıştır. Onların öldürülmemesi, sevilmesi ve korunması için uyarılarda bulunmuştur. Namaz kılarken secde de kendi torunları tepesine çıkardı. Secdeden kalkarken onları yavaşça yere indirerek secdeden kalkardı. Çocukların başın okşar, onları öper, gülümser ve onlara latife ederdi. Rasulullah: “Küçüklere yumuşak ve hoş davranmayan, yaşlılara itibar göstermeyen bizden değildir” dedi. Müslümanlığı öğrenmek için 70 kişilik Temim heyetine görüşme sonrasında hediyeler verdi Hediye almayan var mı dediğinde eşyalarının başında bir çocuk olduğunu bildirdiler. Rasulullah onu çağırttı ve ona da hediye verdi. Heyetten biri onun değersiz bir çocuk olduğunu söyledi. Rasulullah: O heyetle birlikte gelmiştir. Hediye almaya hakkı vardır” der. Kız çocukların hor ve yük görüldüğü ve bazen canlı canlı gömüldüğü bir toplum yapısı vardı. Rasulullah özellikle kız çocuklarının eğitimi ve hakları konusunda duyarlı davranır, duyarlı sözler söyler. 518 Muhammed Rasulullah’ı (s.a.v) Tanımak Anlam Yönünden Benzer Ayetleri Düşünelim De ki: “Gelin, Rabbiniz size neleri haram kıldı okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koş