ıı. kutlu dogum sempozyumu

advertisement
S .D.Ü. İLAHİYAT F AKÜLTESİ YA YlNLARI NO : 7
BİLİMSEL TOPLANTlLAR NO : 2
İLAHİYAT F AKÜLTESİ
II. KUTLU DOGUM
SEMPOZYUMU
'
(TEBLİGLER)
Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Araştırmaları,..Merkezi
Kütüphanesi
Dem. No:
Tas. No:
':tb~ p;ç2.91-92/t-Lit•J)
20 NİSAN 1999
ISPARTA
TERTİP HEYETi
Başkan
: Prof. Dr. İsmail YAKIT (Dekan)
Sekreter
:Yrd. Doç. Dr. Kemal SÖZEN
Üyeler
: Prof. Dr. Mustafa ÇETİN
Prof. Dr. M. Orhan ÜNER
Doç. Dr. M. Saffet SARIKAYA
ISBN 975-7929-17-4
DİZGİ
Ayşe SERİM
KAPAK
S.D.Ü. Basın ve Halkla İlişkiler
BASKI
Ali ÇOLAK
Yayınlanan Tebliğierin Sorumluluğu Yazariarına Aittir.
Yayınlanan tebliğler
kaynak gösterilmek şartıyla iktibas ve atıf şeklinde kullanılabilir
©SDÜ İ lahiyat Fakültesi Isparta-2000
iSTEME ADRESi
S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Merkez Kampüsü ISPARTA
Tel : (0.246) 237 10 61 Fax: (0.246) 237 lO 58
KUR' AN VE HZ. PEYGAMBER'İN BARIŞ ANLAYIŞI
Prof. Dr. Mustafa Çetin•
İslam barış
dinidir. Allah'ın insanlığa gönderdiği en son ve
olan Kur'an-ı Kerim'de barış esas prensiptir.
İnananlara hitaben bu ilahi kitapta şöyle buyurulmaktadır: "Ey iman
edenler, hep birlikte banşa girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin.
Çünkü o size apaçık düşmandır. " 1
evrensel
mesajı
Kur'an-ı Kerim'i insanlığa tebliğ eden ve onun esaslarını
uygulayarak örnek olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.):
"Ben rahmet peygamberiyim" 2 buyurduğu gibi savaş yapmaya
me'ınur/mecbur olduğunu belirtmiştir. 3 Hz. Peygamber'in esas amacı
beşeriyetİn barış içinde huzurlu olarak yaşamasıdır. Harb ancak
mecbur kalındığı takdirde yapılır. Kur'an Rasulullah'ın her hususta
olduğu gibi savaş konusunda da örnek olduğunu belirtir:
"Andolsun ki, Rasulullah'ta,_ sizin için, Allah'a ve ahiret
gününü (korku ve umutla) bekleyen ve Allah'ı çok zikredenler için
güzel bir örnek vardır." 4 Bu ayetin manasının daha iyi anlaşılabilmesi
için siyak ve sibak (sözgelimi)ın dikkate alınması gerekir. Ayetin
geçtiği sure olan Alızab suresinde müslümanların birleşik düşman
kuvvetleriyle (Alızab) yaptıklan Hendek savaşından söz edilmektedir.
Ayette müslümanlarm Hz. Peygamber'in imanını, savaştaki sabrını,
kararlılığını ve güzel ahlakını örnek almalan gerektiği belirtilmektedir.
Gerçekten O, ahlaki kemalatı kendisinde bulunduran son
peygamberdir. Allah Teala: "Ve muhakkak sen, büyük bir ahlak
2
3
S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı
Bakara, 2/208. Burada inananlardan amaç Yahudi ve Hırıstiyanlar gibi
kendilerine vahiy gelmiş olanlardır.
Ahmed b. Hanbel, Musned, IV, 395.
Buhari, İman, 17; Müslim, İman, 32
Ahzab, 33/21.
7
üzerindesin" 5 buyurarak bu gerçeği açıkça ortaya koymuştur. Hz.
Peygamber de "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim"
6
buyurmuştur. Güzel huy ve ahlaka sahip olan bir zat da elbette
insanlığı banş içinde yaşatacak, toplumun huzurunu sağlayacak ve bir
mutluluk çağı (Asr-ı Saadet) oluşturacaktı. Nitekim Rasulullah
Kur'an'ın barış prensibini en güzel bir tarzdauygulamış ve bir "Asr-ı
Saadet" (mutluluk çağı) meydana getirmiştir. Bu emsalsiz başanya O,
Allah'ın Kur'an'da kendisine uygulamasını emir ve tavsiye ettiği
yöntemle ulaşmıştır.
"(Rasulüm) Sen bütün insanlığı Rabbinin yoluna hikmet ve
güzel öğütle çağır; ve onlarla en iyi ve en inandıncı yöntemlerle
tartış." 7 Bu ayetin anlamı şu ayetin anlamıyla yakından ilgilidir:
Geçmiş vahyin mensuplanyla (Ehl-i Kitap) zülüm ve haksızlıktan
uzak durduklan sürece en güzel bir yöntemle tartışın ve: Bize
indirilene inandığımız gibi size indirilmiş olana inanıyoruz; çünkü
bizim ilahımız ile sizin ilahınız tek ve aynıdır. Ve biz O'na teslim
olmuşuzdur." 8
.
.Bu ayetlerden anlaşılan gerçek, başka inançlara bağlı
kimselerle girişilen tartışmalarda yöntem olarak en güzel, en yumuşak
ve dolayısıyla en akla ve sağduyuya dayanan usülü seçme konusunda
duyarlı ve tutarlı davranılması gerektiğidir. Bu tutum "Dinde zorlama
5
Kalem, 68/4. Bu ayet, "Çünkü sen, üstün bir hayat tarzına sahipsin" şeklinde de
çevrilebilir. Zira "huluk" kelimesi bu anlamı da kapsar. Hz. Aişe'nin "O'nun
huluku (hayat tarzı) Kur' an' dı" (Müslim, Müsafırin, 139, I, 512) demesi de bunu
gösterir. Geniş bilgi için bkz: Muhammed Esed, Kur'an Mesajı, İstanbul, 1997,
s. 1174.
İbn Mace, Hüsnü'I-Huluk, 8, (2,904).
7
Nahl, 16/125
8
Ankebut, 29/46. Mü'minler, iman konusunda tutarlıdırlar; hiçbir ayrım
yapmadan, "Biz, Allahın Peygamberlerinden hiç birini diğerinden ayır_detmeyiz"
(Bakara, 2/285) diyerek iman konusunda ölçü ve dengeyi gözetirler. Yahudi ve
Hristiyanlar gibi diğer din mensuplarının tutum ve davranışlarındaki tutarsızlığı
artık vicdaniara havale ediyorum. Kendi peygamberlerini doğru kabul etmeleri
öbürlerine yalancı diye iftirada bulunmaları, barışı bozan faktörlerden olduğunda
kuşku yoktur. Aslında bütün peygamberler kardeştir, ayrım yapan kalleştir.
8
yoktur" 9 prensibiyle tam bir uyum ortaya koymaktadır. 10 Yine bir
başka ayette şöyle buyrulmaktadır:
"(Madem ki) iyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha
güzel olan ile sav; bak o zaman seninle arasında düşmanlık olan
kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi olur." 11 Şu ayet
de bu hususu desteklemektedir:
"Akıl
(Ulu'l-Elbab), Allalı'ın
verdiklerini başkaları için lıarcarlar; kötülüğü iyilikle savarlar." 12
Bilmeden yapılan bir kötülüğün telafısi, iyi bir söz ve davranışla
gerçekleşir. Hz. Peygamber'i örnek alan müslümanlar bu metodu
uygulamış ve sonuçta başarılı olmuşlardır ..
ve
sağduyu
salıipleri
Gerçekte insanlar bir asıldan gelmişlerdir; bu sebeple
birbirlerine karşı iyi davranış içerisinde bulunmaları gerekir. Allalı
Teala şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Bakın, biz sizi bir erkek ve bir
kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki,
birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na
karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi
bilendir, her şeyden haberdar olandır." 13 Ayetteki "her birinizi bir
erkek ve kadından yarattık" cümlesi, biyolojik orijindeki (kökendeki)
bu eşitliğin bütün insanlar için geçerli olan insan onurundaki eşitliğe
yansıdığına işaret etmektedir. Ayetin, "birbirinizi tanıyasınız"
kısmındaki husus, hepinizin birbiriniz üzerinde hiçbir kalıtımsal(irsi)
üstünlüğe sahip olmadan tek bir insanlık ailesine mensup olduğunuzu
bilesiniz,şeklinde açıklığa kavuşturulabilir. 14 Bu da Hucurat suı:esinin
bu ayetten önce geçen iki ayetinde söz konusu olan, insanların
birbirlerinin onurunu koruma ve gözetmeleri emir ve tavsiyesi ile
yakından ilgilidir. Başka bir deyişle, insanların "kavimler ve kabilelere
dönüşmesi", görünürdeki farklılıklarının ardındaki temel insani
Bakara, 2/256
10
Kur'an Mesajı, 557.
11
Fussilet, 41/34
12
Ra' d, 13119, 22
13
Hucurat, 49/13.
14
Kur'an
Mesajı,
1057.
9
birliği/birlikteliği
anlama ve takdir etme eğilimini azaltınayı değil,
aksine bu eğilimi arttırınayı amaçlamaktadır. Bunun karşılığında da
bütün ırkçı ve kavmiyetçi önyargılar (asabiyye) kınanmıştır. Hz.
Peygamber tarafından ise bu, daha açık bir tarzda kınanmıştır. Yine
Rasulullah,
insanların
kavmi
veya
kabilevi
geçmişlerini
yüceitmelerinin nehyi konusunda şunları söylemiştir: "Bakınız, Allah,
atalarını yüceltmeye dayanan cahiliyye şirkinin kibrini sizden
uzaklaştırdı. İnsan, ya· Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan
bir mü'min, yahut çaresiz bir günahkardır... " 15 . Bütün insanların bir
sürtüşme içerisine girmeden uyumlu olmalarını belirten bu deliller
yanında, ·görüş, gönül ve inanç birliğinde olanların bu incelikiere karşı
daha dikkatli ve daha duyarlı davranmalan icab eder. Çünkü onlar
kardeş olarak nitelendiril- mektedirler. "Bütün mü'minler ancak
kardeştir. O halde, (her ne zaman aralan açılırsa) iki kardeşinizin
arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki
O'nun rahmetine eresiniz." 16
Barış ve sulhu ön planda tutan Kur' an-ı Kerim 17 , her hususta
insanlığın baskı altında tututmaması gerektiğini temel gaye kabul
etmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.), Mekke'de 13 yıl ilahi vahyi
insanlara tebliğe ve Kur'an'ın prensiplerini tatbike çalıştı. Sırf hakkı
ve haklıları savunduğu için düşmanlannın zulüm, işkence ve
eziyetlerine göğüs gerip sabretti. Ashabına da s~ldırganlara karşı
sabretmeleri, onlarla savaşa girmemeleri tavsiyesinde bulundu.
Sonunda dayanamadı; kendi anayurdunu terk ederek Medine 'ye
Allah'ın izniyle hicret etmek mecburiyetinde kaldı. Ashabından
bazılan da hicret etti. Fakat puta tapmaya şartlanmış ve insanlan
sömünneye alışkarılık haline getirmiş olan düşmarılan yine de
durmadılar;
Rasulullah Efendimize ve ashabına hayat hakkı
tanımadılar. Her türlü gayr-ı meşru şeyleri yapmaya ve saldırgan
tutumlarını sürdünneye devam ettiler. Artık bıçak kemiğe dayandı; o
saygısız, acımasız ve saldırgan insanlara karşı savunmaya girişrnek
15
Tirmizi, Tefsir, 49.
16
Hucurat, 49/10.
17
Nisa, 41128.
10
gerekiyordu. Çünkü nefis müdafaası her insamn tabii hakkıdır.
cam Allah'tan başka alacak kimse olmadığı gibi,
iman etmeye ve inandığı gibi yaşamaya, ama hiçbir kimseye zarar
vem1emeye, aksine bütün insanlara yararlı olmaya ve hatta tüm
yaratıklara karşı merhametli davranmaya engel olacak da yoktur.
Bununla birlikte Allah Rasulü Allah Teala' dan emir almadan hiçbir
şeye teşebbüs edemezdi. Nitekim savunma konusunda da durum aynı
oldu. Barışsever ve rahmet Peygamberi olduğu halde 18 kendisine cihad
ve düşmanlada savaş yapma müsaadesi verildi. 19 Hz. Peygamber
(S.A.V) Medine'de yaşadığı 10 yıl içerisinde 27 gazve yaptı. Bu
gazveterin yapılmasma etkili olan bir çok zorunlu sebepler vardı.
Allah'ın verdiği
Bunların bazılan şunlardır:
1- Can, mal ve meskenlerin düşman tecavüzünden korumak.
Ayın zamanda aciz, fakir, hasta, ihtiyar, kadın ve çocuklan düşman
zulmünden kurtarmak. Bu hususla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de
şöyle buyrulm~ktadır: "Kendilerine haksız yere saldırılan20 kimsel_ere
(savaşına) izni verilmiştir ve şüphesiz Allah onlara yardım ulaştıncak
güçtedir." 21 Onlar ki, sadece "Bizim Rabbimiz Allahdır!" dedikleri
için haksız yere yurtlanndan çıkarıldılar. Çünkü Allah, insanlan
ıs
Müslim, Fedailu's-Sahabe, 126 (2, 1829)
ı9
Hz. Peygamber'e müsaade edilen savaşa "mukaddes cihad" denilmiştir. Geniş
bilgi için bkz: M. Hamidullah, Introduction to Islam, Türkçe Terc. Kemal
Kuşçu, İsiama Giriş, İst. 1961, s. 149. Aslında Hz. Muhammed (S.A.V.)'e
peygamberliğinden önce dost düşman herkes tarafından "Muhammedu'l~Emin"
denilmiştir.
20
21
Lafzen "o kimseler madem ki zulmedildiler". Öneeti ayette (22/38), geçen
"Allah inananları (bütün kötülüklere karşı) koruyacaktır" va'diyle bağlantılı
olarak, bu ayet savunma amaçlı savaşa izin olduğunu bildirmektedir. Bu ayet
savaş problemine ilişkin ilk atıftır. Söz konusu ayet Hz. Peygamber'in
Mekke'den Mediye hicretinden hemen sonra yani hicri birinci yılın başlarında
vahyedilmiştir. Savaşın yalruzca savuıuna amacıyla yapılabileceği ilkesi bir yıl
sonra vahyedilen Bakara suresinde (2/190-193) daha ayrıntılı bir biçimde ele
alınmıştır. Halbuki hicretten önce ashab zaman zaman yaralı, kan revaİı içinde
Hz. Peygamber'e gelmiş, kendisinden savaş yapma izni istemişler, Hz.
Peygameber de kendilerine, sabretrnelerini, henüz kendisine savaş izninin
verilmediğini belirtrnişti. F. Razi, et-Tefsiru'l-Kebir, Beyrut-Trz., c. 23, s. 35
Hacc, 22/39.
ll
birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı 22 , şüphesiz o zaman, içlerinde
Allah'ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve
mescidler (çoktan) yıkılıp gitmiş olurdu. Şüphesiz Allah,O'nun
davasına arka çıkanlara yardım edecektir: Çünkü,Allah(her şeyi
hükmü altında tutan)en yüce iktidar sahibidir. 23
İzini verilen savaş, saldın savaşı değil,savunma ve karşı
koyma savaşıdır. Ayetten çıkanlan genel prensipler ve sosyal kurallar ı
şöylece özetlemek mümkündür:
a-Hak ve hürriyetlerine saldınlan kimseleri savunmak. Zulmü
ortadan kaldırıp hak ve hürriyetler sahiplerine iade edilineeye
dek,mazluma yardım etmek ve zalimi dize getirmek.
b-Zulmün ortadan kaldınlması,toplumsal adaletin
gereğidir.
c-Saldın
için yapılan her savaş zulümdür. Saldırganlann asi
olduklannı ortaya koyar. Aslında savaş, haklan korumak, iyi ve doğrp.
olanı müdafaa etmek, zayıf, fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardımcı
olmak içindir; haksızlık yapıp yağmalamak, başkalanna zarar vermek
~·ıd· 24
için d egı
ır
2- Cihadın ikinci sebebi, insanlan fıtneden korumak, güven
sağlamak, din ve vicdan hürriyetini garantiye almaktır. Nitekim şöyle
buyurulmaktadır:"Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın,
ama(amacınızı
aşıp)
saldırganlık
yapmayın;
doğrusu
Allah
22
Lafzen "Allah insanlardan bir kısmını
diğerinden savmasaydı" (Karş.
2/25 I)
Bu ifadeden amaç, gerçekte savunma güçlerinin teşkilini gerektirebilecek en
önemli faktörün din özgürlüğünlin savunulması olduğudur. Çünkü, aksi taktirde,
"yeryüzü çürümeye ve yozlaşmaya maruz kalırdı". Ayette geçen savmaa
kelimesinin çoğulu savmi: İslamdan önce Hristiyan papazlarının manastırlarının
ve sabie (yıldıza tapan) sofularının zayiyelerinin adıdır. Bia: Kilise demektir.
Çoğulu biya'dır. Saluta'nın çoğulu olan salavat da yahudi mabedleridir. (Bunun
aksini savunanlar da vardır). G.B. için Bkz: Mefatihu 'l-Gayb, 23, 35; Hak Dini,
(sad.), 5, 492.
23
24
Hacc, 22/40.
M.İzzet
Derveze, et-Tefsiru'l-Hadis, 7, 107;
493.
12
S.Ateş,
Tefsir, 6, 32; Hak Dini, 5,
saldırganlan sevmez."
"Ancak vazgeçerlerse(siz de bırakın),
unutmayın ki Allah çok affedicidir;rahmet kaynağıdır", "O halde, artık
zulüm ve baskı kalmayıncaya (fıtne) ve yalnızca Allah' a kulluk
edilineeye kadar onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse,(bilinçli olarak)
zulüm işleyenierin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona
. ,26
erecek tır.
25
Bazılan,
ayetteki "fıtne" kelimesini ş irk diye
ortadan kalkıncaya dek müşriklerle
savaşılması gerektiği" anlamını çıkarınışlardır. Ayet böyle bir anlam
taşımaz. bir önceki ayette savaştan el çekenlerle savaşılmayacağına
göre, müşrikte olsalar, savaştan el çekip banş isteyenlere karşı savaşa
devam edilmez. Yani müslümanlar, düşmanlada onlar müslüman
oluncaya kadar savaşı sürdüremezler. Nitekim Rasulullah Efendimiz,
önce müslümanlara saldınp sonra vazgeçen bazı müşriklerle banş
yapmıştır. Nisa suresinin 90. ayeti bu hususu belirttiği gibi Tevbe
suresinin 4. ayeti de buna delildir:"Ancak antlaşma yaptığı~:ıız
müşriklerden, (şartlara uyan, antlaşma şartlarından) hiçbir şeyi size
eksik bırakmayanlara ve size karşı hiç kimseye arka çıkmayaniann
antlaşmalanna, kendilerine tanıdığınız süre sonuna kadar tamamlayın.
yorumlamışlar
ve
193.
ayetten,"şirk
Ayetteki fıtne kelimesi ile müslümanlar arasında
bozgunculuk yapma, vicdanlar üzerinde baskı kurma ve insaniann
hürriyetlerini kısma gibi anlarnlar kastedilmektedir. İşte Allah' ın
dinine davet hususunda müslümanlara engel olan, yani insaniann
hürriyetini kısıtlayan kişilere karşı savaş açmak farzdır. Zorla insanlan
dine sokmak için savaş yapılması emredilmediği gibi böyle bir
davranış haksız saldınkabul edilmiştir.
25
26
Bakara, 2/190. Bakara suresinin bu ve müteakip ayetleri müslümanlar için
savaşın meşruiyyetinin yalnızca(kelimenin en geniş anlamıyla) kendini
savuunma amacına bağlı olduğunu tereddütsüz bir şekilde ortaya koymaktadır .
Bakara, 2/192, 193. Ayette yer, alan Allah'a kulluk edilineeye kadar tabiri,
lafzen,"ve din (yalnız) Allahın oluncaya kadar", yani hiçbir cezalaodırılma
korkusu duymadan Allah'a ibadet edilineeye ve hiç kimse başka bir insana korku
ile boyun eğmek zorunda kalmayıncaya kadar anlamını belirtir. Din teriminin bu
bağlarnda "kulluk" olarak çevrilmesi daha uygundur, çünkü buna karşılık,burada
dinin hem akidevi, hem de ahlaki yönlerini kapsamaktadır, yani insanın hem
inancını, hem de bu inançtan doğan yükümlülüklerini.Bkz:Kur 'an Mesajı, s.56.
13
Rasulullah (S.A.V.) esas itibariyle ideal bir peygamberdir.
Nitekim O'nun bu üstün niteliği "The Ideal Profet" 27 adlı eserde
özetlenmektedir. Kur'an'da "Andolsun içinizden size öyle bir elçi
geldiki sıkıntıya uğramamz O'na ağır gelir. O size düşkün, müminlere
karşı şefkatli ve merhametlidir."28 Ayette geçen içinizden/sizden bir
Elçi (min enfisikum) ifadesi ilginçtir. Bu ifade, Hz. Peygamber'in
insan olduğunu, ilah29 ve melek30 gibi bir varlık olmadığını
belirtmektedir. Çünkü ilah ve melek insana örneklik yapamaz. Beşere
ancak, kendi nevinden olan bir zat elÇi olabilir. İşte bu bakımdan da
Hz. Muhammed (S.A.V.) itidal sahibi ideal bir peygamberdir. Bu
sebeple insanlık alemi O'nun çağrısına dünyada emsali görülmemiş
bir tarzda cevap vermiş ve İslam ile müşerref olmuştur. O'nun hedefi
Allah'ın emriyle beşeriyeti iki cihan mutluluğuna ulaştırmaktır. Çünkü
O, her kademe ve gruptan bütün insanlığın örnek alabileceği bir zattır.
O, yetimlik ve fakirlik hayatını tattı. Bekar yaşadı. Evlendi, aile yuvası
kurdu, ticaret hayatını gördü. Yine O, ordu teşkil etti, O'nun başında
bulundu ve savaş yaptı. Devlet kurdu, devlet başkanlığı yaptı, milleti
en ideal bir manada yönetti; milletler arası münasebetleri en iyi şekilde
yürüttü ..
Kur'an'da, "Rasulullah'ın yanında bulunanların inançsızıara
karşı çetin/güçlü, birbirlerine karşı merhametli"31 olduklan bildirildiği
halde, yerine göre müslümanlara karşı da savaş açabilecekleri
belirtilmektedir. "Eğere insanlardan iki grup vuruşurlarsa onlann
arasını düzeltin; şayet biri ötekine saldınrsa Allah'ın buyuruğuna
dönünceye kadar saldıran tarafla vuruşun. Vazgeçerse, artık adaletle
onların arasını düzeltin ve daima adil olun ... " 32 Demek ki, Kur' ana' a
27
28
29
30
31
32
Bu eser vaktiyle İngiltere'de "Neşr-i İslam Cemiyeti Reisi" Hoca Kemaleddin
tarafından yazılmıştır. Müslümanlığın insani, umumi ve fitri bir din olduğunu
belirten hususları kapsamaktadır. G. B. Için bkz: Ahmed Harndi Akseki, İslam,
İstanbul-1966, s. 375
Tevbe, 9/128
Tevbe, 9/30.
En' am, 6/50; Hud, 11112.
Fetih, 48/29
Hucurat, 49/9
14
göre inançlı inançsız saldın kimden gelirse gelsin mükabele edilip
etkisiz hale getirilecektir. Bunun için de güçlü olmak gerekir. 33 Ancak
o zaman düşman saldırıdan caydınlabilir. Vurucu güce sahip olanlar
barışı garantileyebilirler.
temel amacı, insanlığın banş içinde
yaşatılmasıdır. Savaşa ancak mecbur kalındığı takdirde başvurulur.
Kur'an'ı insanlığa tebliğ eden Hz. Peygamber de Kur'an'ın bu
prensibini harfiyen uygulamış ve bütün insanlığa örnek olmuştur.
Hülasa
33
Kur'an'ın
Enfal, 8/60
15
Download