tc gazġ ünġversġtesġ sosyal bġlġmler enstġtüsü tarġh anabġlġm

advertisement
T.C.
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
TARĠH ANABĠLĠM DALI
ORTAÇAĞ BĠLĠM DALI
II. KILIÇ ARSLAN ZAMANINDA TÜRKĠYE SELÇUKLU DEVLETĠ’NĠN
DIġ SĠYASETĠ (1155-1192)
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Hazırlayan
Rifat DAĞLI
Tez DanıĢmanı
Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK
Ankara-2011
T.C.
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
TARĠH ANABĠLĠM DALI
ORTAÇAĞ BĠLĠM DALI
II. KILIÇ ARSLAN ZAMANINDA TÜRKĠYE SELÇUKLU DEVLETĠ’NĠN
DIġ SĠYASETĠ (1155-1192)
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Hazırlayan
Rifat DAĞLI
Tez DanıĢmanı
Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK
Ankara-2011
ONAY
Rifat DAĞLI tarafından hazırlanan “II. Kılıç Arslan Zamanında Türkiye Selçuklu
Devleti’nin DıĢ Siyaseti (1155-1192)” baĢlıklı bu çalıĢma, 10/06/2011 tarihinde yapılan
savunma sınavı sonucunda oybirliği ile baĢarılı bulunarak jürimiz tarafından Tarih
Anabilim, Ortaçağ Bilim dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiĢtir.
Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK
Doç. Dr. Güray KIRPIK
Yrd. Doç. Dr. Nihat YAZILITAġ
ÖNSÖZ
Türkiye Selçukluları devrinde Anadolu’nun tarihinde dönüm noktası olarak
nitelendirdiğimiz, II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı dıĢ siyasetin diğer Selçuklu
sultanlarından farklı olan yönleri, devrin önemli tarih yazıcıları ve tetkik eserler
incelenerek belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Ayrıca Türkiye Selçuklu Devleti’nin II. Kılıç
Arslan ile beraber yükselme dönemine girmesinde etkili olan siyasi faaliyetlerin
neler olduğunu ortaya koymak ve Kılıç Arslan’la beraber devletin daha önceki
siyasetinde ne gibi değiĢikliklerin yapıldığına değinilmektedir.
Bu çalıĢmada II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Türk ve yabancı unsurlarla
(Ermeniler, Süryaniler) iliĢkileri Anadolu’da Selçuklu hâkimiyeti altında siyasi
birliğin sağlanması perspektifinde değerlendirilmiĢtir. Bizans Ġmparatorluğu,
Haçlılar ve Zengi Hanedanı ile iliĢkiler ise çalıĢmamızın dıĢ politikaya bakıĢ
açısını oluĢturmuĢtur. II. Kılıç Arslan’ın saltanatının sonu baĢlığı altındaki üçüncü
bölümde de refahı artırma çabaları, ülkeyi oğulları arasında taksimi ve bu
uygulamanın sebep olduğu sıkıntılara değinilmiĢtir. ġahsiyeti ve ölümü üzerinde
durulduktan sonra çalıĢma sonuç kısmıyla tamamlanmıĢtır.
Kaynaklardan elde edilen veriler ilmi metotlara göre tahlil edilmiĢ ve
modern araĢtırmalarla karĢılaĢtırılarak bu dönemde uygulanan dıĢ siyasetin
önemi vurgulanmıĢ ve bu siyasette yol gösteren unsurlar tespit edilmiĢtir. Söz
konusu araĢtırmanın eksik yönleri, hataları ve gözden kaçırdığımız yanları
olabilir. Amacımız çalıĢtığımız döneme dair kaynak ve tetkik eserlerin ıĢığında
daha geniĢ bir bakıĢ açısı oluĢturmaktı.
Tezin hazırlanmasında ve düzenlenmesinde emeği geçen, fikirleri ve yol
göstericiliği ile çalıĢmamda her an desteğini hissettiğim danıĢman hocam Doç.
Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK’a teĢekkürü bir borç bilirim. Kendilerini ihmal etmekten
hep hicap duyduğum ama desteklerini de benden esirgemeyen eĢim Fatma
DAĞLI’ya ve kızım Berrin Nisa’ya teĢekkür ederim. Ayrıca bu çalıĢmamda
maddi ve manevi desteğini esirgemeyen okul müdürüm Alparslan ÇEVĠK’e ve
meslektaĢım Kaan DEMĠRÖRS’e de teĢekkür ederim.
Rifat DAĞLI
ii
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………… i
ĠÇĠNDEKĠLER……………………………………………………………………........ii
KISALTMALAR…………………………………………………………………….....iv
GĠRĠġ…………………………………………………………………………………...1
A- Türkiye Selçuklu Devleti’nin II. Kılıç Arslan’a Kadar Genel Durumu…....1
B- II. Kılıç Arslan’a Kadar Selçuklu Siyasetine Yön Veren Unsurlar….........19
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN ANADOLU’DA SELÇUKLU HÂKĠMĠYETĠ
ALTINDA SĠYASĠ BĠRLĠĞĠ SAĞLAMASI
A- Meliklik Dönemi ve Selçuklu Tahtına ÇıkıĢı…………………………….....24
B- II. Kılıç Arslan’ın Ġktidarının Ġlk Yıllarında Anadolu’nun Siyasi Vaziyeti....30
C- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Türk Beylikleriyle ĠliĢkileri………………..32
1- DaniĢmendlilerle ĠliĢkileri………………………………………………...32
2- Artuklularla ĠliĢkileri……………………………………………………….39
3- Saltuklularla ĠliĢkileri……………………………………………………...41
4- Mengücüklerle ĠliĢkileri…………………………………………………...42
D- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Diğer Unsurlarla ĠliĢkisi…………………...44
1- Ermenilerle ĠliĢkileri…………………………………………………………...44
2- Süryanilerle ĠliĢkileri...........................……………………………………....46
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN DIġ SĠYASETĠ
A- Bizans Ġmparatorluğu’nun Durumu…………………………………….......50
1- Bizans ile ĠliĢkileri………………………………………………………...55
1.1-
Bizans Önderliğinde Selçukluya KarĢı OluĢturulan
Ġttifaklar…………………………………………………....55
1.2-
II. Kılıç Arslan’ın Ġstanbul’u Ziyareti ve Ġttifakları Etkisiz
Hale Getirme Çabaları………………………………......64
iii
1.3-
II. Kılıç Arslan’ın 1162-1174 Yılları Arasında Anadolu’da
Yeniden Hakimiyet Kurması ve Miryokefalon SavaĢı’nı
Hazırlayan Sebepler…….............................................67
1.4-
17 Eylül 1176 Miryokefalon (Myriokephalon)
Zaferi…………………………………………………......71
1.5-
Miryokephalon Zaferinin Önemi ve Sonuçları.….........80
1.6-
Miryokephalon Zaferi Sonrası Selçuklu - Bizans
ĠliĢkileri…………………………………………………....84
B- III. Haçlı Seferi ve Sultan II. Kılıç Arslan’ın Haçlılarla ĠliĢkileri…….........86
C- Musul Atabegi Nureddin Mahmud Ve Eyyûbîler Ġle ĠliĢkileri……............93
1-
Nureddin Mahmud Ġle ĠliĢkileri…………………………………...........93
2-
Eyyûbîler Ġle ĠliĢkileri………………………………………………........97
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
II. KILIÇ ARSLAN’IN SALTANATININ SONU
A- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da Huzur ve Refahı Arttırma Gayretleri.....….104
B- II. Kılıç Arslan’ın Ülkeyi Oğulları Arasında Taksimi ................................112
C- II. Kılıç Arslan’ın ġahsiyeti ve Ölümü …………………………………....118
SONUÇ……………………………………………………………………….....123
KAYNAKÇA………………………………………………………………….....127
ÖZET……………………………………………………………………….........143
ABSTRACT………………...……………………………………………….......144
iv
KISALTMALAR
AÜDTCFD:
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi
a.g.e.:
Adı geçen eser
a.g.m.:
Adı geçen makale
bkz:
bakınız
çev.:
çeviren
DGBĠT:
DoğuĢtan Günümüze Büyük Ġslam Tarihi
Ed:
Editör
haz.:
hazırlayan
ĠA:
Ġslam Ansiklopedisi
s:
sayfa
TDVĠA:
Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi
vb:
ve benzeri
vd:
ve diğerleri
GĠRĠġ
A- Türkiye Selçuklu Devleti’nin II. Kılıç Arslan’a Kadar Genel
Durumu
Alparslan’ın 1071’de Malazgirt ovasında kazandığı zaferden itibaren
Türk tarihinin akıĢı değiĢmiĢ, bu zafer, Anadolu’nun Türk vatanı haline
gelmesini sağlamıĢ ve bugünkü Anadolu Türklüğünün oluĢmasının temeli
atılmıĢtır.
Anadolu’da Selçuklu dönemi1 (1071-1308) değerlendirilirken sadece
bölgede hakimiyet kurmuĢ ve bölgeyi ele geçirmiĢ bir hanedan olarak değil,
bunun yanında Anadolu’ya sürekli olarak gelmekte olan Türkmenler’in bu
coğrafyayı yurt edinmelerini de sağlayan, onları buralara yerleĢtiren, yeni
yerleĢim merkezleri kuran, Ģehir ve kasabaları imar eden bir Türk devlet
teĢkilatını ve onun tarihi serüvenini göz önünde bulundurmak gerekir.
Selçuklulara bağlı Türkmenler’in Anadolu’yu yurt tutmasıyla beraber
Anadolu’nun TürkleĢmesi süreci baĢlamıĢ ve bu süreç büyük ölçüde Türkiye
Selçukluları döneminde tamamlanmıĢtır. Bu sürecin sonunda coğrafyanın
vatan haline gelmesi beraberinde zamanla Türklerin ve insanlık tarihinin en
muazzam devletlerinden biri olan Osmanlı Devletinin tarih sahnesine
çıkmasına zemin hazırlamıĢtır.
Selçukluların XI. ve XIII. yüzyıllar arasında giriĢtikleri coğrafyayı vatan
haline
getirme
hâkimiyetinin
1
çabaları,
tesis
Anadolu’nun
edilmesi
olmak
fethi
üzere
ve
iki
buralarda
ayrı
özelliği
Selçuklu
içinde
Anadolu’nun Selçuklu devri tarihi ile ilgili yerli ve yabancı (Arap, İran, Süryani, Ermeni, Gürcü,
Grek ve Latin) kaynaklar hakkında bkz: Mehmet Fuat Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin
Yerli Kaynakları Umumi Bir Bakış”, Tarih Araştırmaları I, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006, s. 74161; Mehmet Fuat Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, Belleten, c. VII, sayı
27, Ankara, 1943; Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi
Yayınları, İstanbul, 1944, s. 8-18.
2
barındırmaktadır. 1040 yılında kazanılan Dandanakan SavaĢı Selçukluların
Horasan ve Ġran’da devlet teĢkilatının temellerini oluĢturmalarını sağlamıĢtı.
Orta Asya’dan sürekli olarak Türk boylarının göç etmesi Horasan ve
Azerbaycan’da yoğun bir Türk nüfusunun birikmesine yol açtı. Buradaki Türk
nüfusunu
devamlı
olarak
besleyen
Türkistan’ın
varlığı,
Anadolu’nun
TürkleĢmesindeki en önemli etkendi. Çünkü Selçuklu politikasının beĢeri
dayanağını göçlerle sürekli gelen bu Türk boylarına yeni bir yurt bulma
zorunluluğu
oluĢturmaktaydı.
Anadolu’nun
TürkleĢmesinde
en
önemli
etkenlerden biri Azerbaycan yoluyla Anadolu’ya yoğun bir Ģekilde göç eden
insan dalgalarıdır. Bu durum tamamen mecburiyetten kaynaklanmakta ve
Selçuklu sultanları da doğal olarak gözlerini batıya çevirmek durumunda
kalmaktaydılar. Anadolu’nun fethi öncesinde Bizans’ın Doğu Anadolu’da
uyguladığı askeri, siyasi ve hepsinden önemlisi iktisadi uygulamalar
kendisine karĢı bölgedeki etnik ve manevi birliği sarsmıĢtı. Bu uygulama,
buralarda yaĢayan Ermeniler, Süryaniler vesair beĢeri unsurları Bizans’a
karĢı Türkleri tercih etme noktasına getiriyordu2.
XII. asırda Bizans idaresindeki Anadolu’nun sair bölgelerinde yaĢayan
halk kitleleri arasında bir ahengin olmadığı anlaĢılmaktadır. Rumlar, Ģehirlere
yerleĢmiĢ küçük bir azınlık halinde yaĢarken, Ermenilerle aralarında sürekli
bir çekiĢme yaĢanmaktaydı. Anadolu’da Bizans yönetiminin, hür köylüleri
derebeylerin elinde köleleĢtirdiği, çeĢitli etnik unsurları kendine küstürdüğü ve
bunun sonucu olarak kendi yanında dıĢarıdan gelen müdahalelere karĢı
koyacak bir milli ve etnik güç bırakmadığı görülmektedir. Bu durumundan
dolayı XI. yüzyıl sonlarında Anadolu’nun kapılarına dayanan Türklerin
karĢısında etkili bir varlık gösteremedi3.
Ġmparatorluğun içinde bulunduğu zafiyetlerden dolayı Türk akınları ve
seferleri o kadar çoğalmıĢtı ki Bizans, Türk akınlarına son vermek ve Türkleri
geldikleri yere atmak isteyince, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan ve Bizans
2
Osman Turan, Türkler Anadolu’da, Hareket Yayınları, İstanbul, 1973, s. 50-53; Abdulhaluk Çay,
II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 7-8.
3
Çay, a.g.e., s. 10; Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, 8. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu
vd., Çağ Yayınları, İstanbul, 1992, s. 209-210; Işın Demirkent, Bizans Tarihi Yazıları, Dünya
Kitapları A.Ş., İstanbul, 2005, s. 4-5.
3
Ġmparatoru Romanos Diogenes’in karĢı karĢıya gelmeleri kaçınılmaz
olmuĢtu. Anadolu’nun Türk yurdu olmasını sağlayacak olan Malazgirt
meydan muharebesi, Malazgirt Ovası’nda 26 Ağustos 1071 Cuma günü,
Alparslan’ın zaferi ile neticelenmiĢ ve bu zaferden sonra, tarihin akıĢı Türkler
lehine geliĢmeye baĢlamıĢtır4. Kazanılan bu zaferle Anadolu Türk fetihlerine
açık bir hale gelirken, Anadolu’daki siyasi ortam da tamamen Türkler lehine
geliĢmeye baĢlamıĢtı. Aynı zamanda Malazgirt Zaferi Doğu Anadolu’nun yeni
gelen Türkmen gruplarının toplanma sahası olmasını da sağlamıĢtır. Ayrıca
bu zafer, Anadolu’nun TürkleĢtirilmesi ve vatanlaĢtırılması hususuna hız
kazandırmıĢ, dolayısıyla muzaffer sultan Alparslan tarafından görevlendirilen
Türk fatihlerce sistematik bir fetih süreci baĢlamıĢtır. Bu fetihler sürecinde
hanedandan olan KutalmıĢ oğullarının temellerini attığı Türkiye Selçuklu
Devleti’nin Anadolu’nun Türk vatanı haline gelmesi hususunda müstesna bir
yeri vardır. KutalmıĢ-oğlu Süleyman ġâh’ın sevk ve idaresinde 1075-1085
yılları arası Anadolu’da gerçekleĢen Türk fetih hareketleri sonunda büyük
baĢarılar elde edilmiĢ, bu baĢarılar sonucunda Türk fetihleri Ege ve Marmara
kıyılarına kadar ulaĢmıĢtır5.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluĢu, KutalmıĢ oğullarından Süleyman
ġâh ve kardeĢlerinin Anadolu’ya geliĢleri ve buradaki faaliyetleriyle baĢlar.
Sultan Alparslan, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra esir düĢen
Romanos Diogenes ile yapılan antlaĢmanın hükümsüz kalması üzerine,
Selçuklu Türkmen beylerine Anadolu’nun fethi emrini vermiĢtir6. Anadolu’nun
fethine memur edilen bu Türk beyleri süratle Anadolu’yu fetih ve iskâna
baĢlamıĢlardı. Anadolu’da fetihler yapan ve beylikler kuran ilk fatihler
arasında Saltuk, GümüĢ-tekin Ahmed (DaniĢmend) Gazi, Mengücük Gazi,
AfĢin ve Artuk beyler bulunmaktadır7.
4
Salim Koca, Sultan I. İzzeddin Keykavus(1211-1220), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1997, s. 2.
5
Çay, a.g.e., s. 11-12.
6
Salim Koca, Türkiye Selçukluları Tarihi, II.cilt, Karam Yayınları, Çorum, 2003, s. 33-35; Osman
Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2005, s. 75.
7
Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 80.
4
Hanedana mensup KutalmıĢ oğullarından Süleyman ġâh ve üç
kardeĢinin8 Malazgirt zaferinin hemen ardından Anadolu’da göründükleri,
Süleyman ġâh ve Mansur kardeĢlerin Bizans’ın içinde bulunduğu taht
mücadelelerinden faydalanarak ele geçirdikleri Ġznik Ģehrinde Büyük Selçuklu
Ġmparatorluğu’na
bağlı
olarak
Türkiye
Selçuklu
Devleti’ni
kurdukları
bilinmektedir(1078)9.
Böylece,
Türkler
Anadolu’da
yerleĢmeye
baĢladılar
ve
Ġslam
ülkelerinden sürekli gelen, özellikle 1080 yılında Azerbaycan’dan kalabalık
Türk kitleleri, Anadolu’ya sürekli akmaya baĢladı ve dolayısıyla Anadolu’da
bu Türkmen göçleriyle Türk nüfusu süratle arttı. Böylece Anadolu’nun etnik
yapısı, yavaĢ yavaĢ Türkler lehine değiĢmeye baĢladı10.
Anadolu’da kurulan Türkiye Selçuklu Devleti tarihini üç döneme
ayırabiliriz:
1- Türkiye Selçuklu Devleti’nin Büyük Selçuklu Devleti’ne tabi olduğu
dönem11 (1078-1157).
Bu dönemi Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluĢu,
Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya yerleĢmeleri ve burada varlıklarını korumaya
çalıĢtıkları dönem olarak vasıflandırabiliriz.
2- Türkiye Selçuklu Devleti’nin tam bağımsız olduğu dönem (11571243). Bu dönem Türkiye Selçuklu Devleti’nin geliĢme, yükselme ve en
parlak dönemidir.
3-
Türkiye
Selçuklu
Devleti’nin
Moğolların
hakimiyeti
altında
bulunduğu dönem(1243-1308)12.
Türkiye Selçuklu Devleti tarihinin bu Ģekilde tasnif edilmesi konunun
anlaĢılmasında bize yardımcı olacaktır. Çünkü çalıĢmamızın sınırlılığını
8
Mansur, Alp-Yölük(veya ilek) ve Devlet(ve Dolat).
Koca, Sultan I. İzzeddin..., s. 2; Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 117; V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. Azer
Yaran, Onur Yayınları, Ankara, 1988, s. 40.
10
Sevim, a.g.e., s.118.
11
Türkiye Selçuklu Devletinin kuruluş döneminde Büyük Selçuklu İmparatoru adına hutbe okunması
ve para bastırılması gibi en klasik tabilik şartları dışında başka mükellefiyetleri yerine getirmediği
“asgari tabilik statüsü” nü koruduğu ve Türkiye Selçuklu hükümdarlarının bu ilk dönemlerde Büyük
Selçuklu İmparatorlarına itaat ve sadakat göstermekten başka çarelerininde olmadığı görülmektedir.
Bkz. Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, 4. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 2004, s. 104.
12
Köymen, a.g.e., s. 104.
9
5
yukarıda verdiğimiz tasnifin ikinci bölümünde yer alan, 1155-1192 yıllarında
hüküm sürmüĢ II. Kılıç Arslan’ın iktidar yılları belirlemektedir.
Türkiye Selçuklu Devleti kurulduktan sonra sultan II. Kılıç Arslan’a
kadar(1155) devletin baĢında sırasıyla:
1- I. Süleyman ġâh (1078-1086),
2- Ebû’l Kasım ve Ebû’l Gazinin I. Kılıç Arslan’ın Anadolu’ya geliĢine
kadarki niyabet dönemi (1086-1092),
3- I. Kılıç Arslan (1092-1107)
4- ġâhin ġâh (1107-1116)
5- I. Mes’ûd (1116-1155) geçmiĢtir. ġimdi sırasıyla bu sultanlara
kısaca değinelim:
Süleyman ġâh ve kardeĢleri 1072 yılında Güneydoğu Anadolu
Bölgesine gelerek Birecik üs olmak üzere, Diyarbakır-Urfa arasındaki
bölgeye yerleĢtiler. KutalmıĢ oğullarının Anadolu’ya geldikleri ilk dönemde,
kardeĢler arasında iĢbirliği ve ortak faaliyet gösterdikleri dönem söz konusu
iken, daha sonra olayların akıĢı Süleyman ġâh’ın 1078 de tek baĢına
hükümdar olması ile sonuçlandı13. Bizans’ın bu dönemde içinde bulunduğu
iktidar mücadeleleri14, Süleyman ġâh’ın iĢini büyük ölçüde kolaylaĢtırmıĢ ve
1080 yılında, Azerbaycan’dan Anadolu’ya çok büyük bir Türk nüfusunun
gelmesi Anadolu’da rahat bir Ģekilde geniĢlemesini sağlamıĢtı. Ayrıca
Bizans’ta yaĢanan bu iç buhranların meydana getirdiği huzursuzluk
ortamıyla, çeĢitli ırklardan oluĢan yerli halk (Rum, Ermeni, Gürcü, Süryani vb.
gibi) Süleyman ġâh’ın yönetimini benimsemiĢ ve daha müreffeh bir hayat
yaĢamaya baĢlamıĢlardı. Çünkü topraksız olan bu köylülere Süleyman ġâh
ve halefleri eski Türk göçebe ananesine göre, toprakları dağıtıyor böylece
köylülerde toprağa ve hürriyete kavuĢmuĢ oluyordu. Selçuklular böylece
Anadolu’da devlet mülkiyeti altında Miri toprak rejimini uyguluyorlardı15.
13
Köymen, a.g.e., s.102-114.
O kadar ki Süleyman-şah ve Mansur kardeşlerin bu dönemde Bizans tahtında belirleyici faaliyetler
içinde oldukları da göze çarpmaktadır.
15
Sevim, a.g.e., s.118 ; Ali Sevim, Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve
Kültür, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s. 421-423; Turan, a.g.e., s. 84-86; İbrahim
Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1972, s. 62.
14
6
Süleyman ġâh Ġstanbul Boğazı’na kadar ilerlemiĢ ve sürekli olarak
akıncı birlikleri ile Bizans’ı sıkıĢtırmaya devam etmiĢtir. Tam bu sıralarda
batıdan (Ġtalya’dan) Bizans topraklarına bir istila hareketi baĢladı. Bizans
Ġmparatoru Aleksios, ülkesini ve tahtını korumak için Süleyman ġâh ile
antlaĢma yapmak zorunda kaldı. Bu antlaĢma Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk
milletler arası antlaĢması idi. 1081 yılında yapılan Dragos Çayı antlaĢması ile
Türkiye Selçuklu Devleti Bizans tarafından hukuken tanınmıĢtır. Bu antlaĢma
sonucunda Süleyman ġâh, Bizans’a Marmara Denizi kıyılarına kadar olan
Anadolu topraklarına fiilen hakim olduğunu16 kabul ve tasdik ettirmiĢ
oluyordu. Artık Ġstanbul Boğazı Selçuklular ile Bizanslılar arasında hudut
olmuĢtu.
Süleyman ġâh fetihlerine Güney-Doğu Anadolu’da bir Ermeni
Prensliği
kurulması
üzerine17,
1082/83
yıllarında
Çukurova
(Kilikya)
bölgesine inerek Tarsus, Adana, Misis (Masisa), Anazarba ve yörelerini,
1085’te de Antakya’yı fethederek devam etmiĢtir. Süleyman ġâh bundan
sonra kendisinin de sonunu hazırlayacak olan Kuzey Suriye’de geniĢleme
siyaseti güderek, Büyük Selçuklu Devleti’nin vassalları ile mücadeleye
girmiĢtir. Önce Musul Halep hakimi ġerefüddevle Müslim ile mücadele etmiĢ
ve onu bertaraf etmiĢ sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin ġam Meliki TutuĢ ile
girdiği mücadeleyi kaybederek savaĢ meydanında hayatını kaybetmiĢtir18.
Sonuç olarak Süleyman ġâh bağımsız bir sultan19 gibi hareket ederek,
1086 yılında Büyük Selçuklu sultanı Melik ġâh ile rekabete girmiĢ Melik ġâh
16
Süleyman-şah’ın, dönemin kaynaklarının sınırlarını tam olarak çizmemesine rağmen, tüm
Anadolu’ya hakim olduğunda hemfikirdirler. Bkz. Turan, a.g.e., s. 95-96.
17
Ermeni prensi Philaretos, Harput’tan Kilikya’ya kadar uzayan Malatya, Maraş, Göksun, Tarsus,
Anazarba, Masisa, Ra’ban, Antakya ve Urfa şehirlerini içine alan oldukça büyük bir beylik(prenslik)
kurdu. Süleyman-şah’ın Anadolu’da hâkimiyetini yayması ve güneye doğru yönelmesi Philaretos’u
endişelendiriyor ve onun Melikşah’a yaklaşmasını sağlıyordu. Bu amaçla Philaretos bizzat Melikşah’a
giderek hâkimiyet alanlarını tasdik gayesiyle İslamiyeti kabul ediyordu. İşte Türkiye Selçuklu
Devletinin doğusunda Melikşah’ın desteğini kazanan bir Ermeni prensliğinin kurulması endişeli bir
durum yaratıyor ve Süleyman-şah’ı bu yönde bir sefere mecbur bırakıyordu. Bkz. Turan, a.g.e., s.98;
Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 44.
18
Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name II, Haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul,
1977, s.144-145; Turan, a.g.e., s. 90-91, 98; Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, 6. baskı,
Ötüken Yayınları, İstanbul, 2005, s. 56; Sevim, a.g.e., s. 119; Sevim, Merçil, a.g.e., s.424-425;
Ahmet Toksoy, “Süleyman Şah’ın Güney Seferi ve Ölümü” , Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt
6, sayı 2, 2004, s. 41-44.
19
Türkiye Selçuklu Devletinin kurulması ile İslam dünyasında, biri İran’da ve biri Anadolu’da olmak
üzere iki Selçuklu sultanlığı vücuda geldi. Bkz. Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 57.
7
da komutanı TutuĢ vasıtasıyla vassalını cezalandırmıĢtır. Büyük Selçuklu
Sultanı Melik ġâh, Kuzey-Suriye hâkimiyeti uğruna imparatorluğun vassalları
arasında ortaya çıkan mücadeleleri bertaraf etmek amacıyla Kuzey Suriye
seferine çıkmıĢtı. Bu sefer sırasında Antakya’ya geldiği zaman Süleyman
ġâh’ın veziri Tahiroğlu Hasan’ın yanında bulunan Süleyman ġâh’ın oğulları
Kılıç Arslan ve Kulan Arslan’ı tutsak olarak Büyük Selçuklu Devleti’nin
merkezi Ġsfahan’a götürdü. Bundan sonra da Anadolu’da meydana gelen
otorite boĢluğunu gidermek için Melik ġâh, komutanları Bozan ve Porsuk’u
Anadolu’ya göndererek Bizans’la yeni antlaĢmalar yapmıĢtır20.
Süleyman ġâh’ın ölümünden sonra, Antakya seferine çıkarken
baĢkent Ġznik’te yerine vekil olarak bıraktığı Ebû’l Kasım hemen yönetimi ele
aldı ve bir boĢluk oluĢmasına engel oldu. Ancak devlet 1086-1092 yılları
arasında altı yıl hükümdarsız kaldı. Ebû’l Kasım muhtemelen Selçuklu
hanedanına mensuptu ve Süleyman ġâh ile akraba idi. Ebû’l Kasım ve Ebû’l
Gazi kardeĢler Türkiye Selçuklu Devleti baĢkenti Ġznik ve devlet teĢkilatını
büyük bir özveri ile hayatları pahasına korumuĢlardır. Ebû’l Kasım bir yandan
Bizans’ın saldırılarına karĢı koymaya çalıĢırken diğer yandan da Sultan Melik
ġâh’ın Anadolu’yu itaat altına almak için gönderdiği Porsuk komutasındaki
50.000 kiĢilik orduya karĢı varlığını korumaya çalıĢtı. Nitekim o, Porsuk’un 3
ay Ġznik’i kuĢatmasına kararlı bir Ģekilde direnip onu geri püskürtmeyi
baĢarmıĢtı. ġehri ve kaleyi düĢüremeyeceğini anlayan Porsuk kuĢatmayı
kaldırıp geri döndü. Melik ġâh bu sefer de Ebû’l Kasım üzerine Urfa valisi
Bozan’ı gönderdi(1087). Bozan’da Ebû’l Kasım’ı Ġznik’te kuĢattı. Ebû’l Kasım
Melik ġâh’tan Anadolu’nun kendisine verilmesini istemek için Ġsfahan’a gitti.
Ancak buradan istediğini elde edemeden geri döndü. DönüĢ yolunda da
Bozan tarafından yakalanarak yay kiriĢi ile boğularak öldürüldü. Emir Bozan
Ebû’l Kasım’ı bertaraf etmeyi baĢarsa da Türkiye Selçuklu Devleti’ni, Büyük
Selçuklu’ya katamadan geri döndü. Ġznik’teki Selçuklu iktidarı ise, Ebû’l
20
5.
Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 103-105; Sevim, a.g.e., s. 129; Koca, Sultan I. İzzeddin..., s.
8
Kasım’ın kardeĢi Ebû’l Gazi tarafından Süleyman ġâh’ın oğlu ve halefi I. Kılıç
Arslan Anadolu’ya gelene kadar baĢarı ile korundu21.
Melik ġâh’ın 1092’de ölümünden sonra ortaya çıkan karıĢıklıklardan
faydalanarak Anadolu’ya kaçan I. Kılıç Arslan, babasının teĢkilatını aynen
korunmuĢ olarak kendisini kabule hazır bulmuĢtur22.
Ebû’l Gazi bir süreden beri Bizans ordusunun kuĢatması altında
bulunuyordu. Uzunca bir süre Ġznik’i savunmuĢ ve Bizans’ı oyalamayı
baĢarmıĢtı. Tam bu sırada Kılıç Arslan ve Kulan Arslan kardeĢler arkalarında
kalabalık Türkmen kitleleri ile beraber Ġznik’e gelerek Ģehri ve kaleyi savunan
Türklerin rahat bir nefes almasını sağlamıĢlardı. Ebû’l Gazi hemen
babalarının mirası olan Ġznik’i Kılıç Arslan ve Kulan Arslan’a teslim etti. Kılıç
Aslan da kendisini “sultan” ilan ederek devletin baĢına geçti. Kılıç Arslan’ın ilk
iĢi Bizans’ı Ġznik önlerinden defetmek oldu. Süleyman ġâh’ın ölümünden
sonra Çaka Bey (Çakan)23 tarafından Ġzmir bölgesinde müstakil bir beylik
kurulmuĢtu. Kılıç Arslan, Çaka Bey ile temasa geçerek onunla dostluk ve
ittifak kurdu. Çaka Bey’in kızını kendisine eĢ olarak almak suretiyle de bu
dostluğu sıhrî bağlarla geliĢtirdi. Kılıç Arslan Bizanslıların taarruza geçerek
Marmara sahillerini ele geçirmeye baĢlamaları karĢısında Çaka Bey ile
müttefik olarak karĢı savaĢa giriĢti. Daha sonraki olayların geliĢimiyle
Bizans’ın Türk’ü Türk’e kırdırma politikası neticesinde Çaka Bey Kılıç Arslan
tarafından öldürülmüĢtür. Bu çok önemli bir siyasi hataydı. Kılıç Arslan’ın
siyasi hatası bununla da kalmadı ve o batıyı dıĢ politika hedefleri arasından
çıkardı. Bizans Ġmparatoru ile antlaĢma yaparak arkasını emniyet altına aldı.
21
Ali Öngül, Selçuklular Tarihi II, Emek Matbaası, Manisa, 2007, s. 16-19; Sevim, Merçil, a.g.e., s.
427; Sevim, a.g.e., s. 127-128; Turan, a.g.e., s. 113- 117.
22
Koca, Sultan I. İzzeddin..., s. 5. Süleyman-şah’ın ölümünden(1086) I. Kılıç Arslan’ın sultan
(1092) olmasına kadar hükümdarsız kalan Türkiye Selçuklu Devletinin Melikşah’a ve Bizans’a
rağmen mevcudiyetini ve istiklalini muhafaza edebilmesi yeni kurulan bu devletin ne kadar sağlam
esaslar üzerine kurulduğunu göstermektedir. Bkz. Turan, a.g.e., s. 106.
23
Anadolu savaşlarının birinde Bizanslılara esir düşüp İstanbul sarayında yetişen Çaka Bey, 1081’de
İstanbul’dan kaçıp İzmir’e gitmişti. Bu bölgedeki Türkleri kısa sürede idaresi altında toplamış ve bir
devlet kurmuştu. Sahil Rumlarını da adaletli idaresinden dolayı beyliğinde toplayarak kuvvetli bir
donanma oluşturmayı başarmıştı. Bkz. Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 57.
9
Kılıç Arslan, kardeĢi Kulan Arslan’ı Ġznik’te bırakarak 1095 yılı sonlarında
Malatya seferine çıktı24.
Büyük Selçuklu Devleti’nde Melik ġâh’ın ölümünden sonra baĢlayan
taht mücadelesi öyle görünüyor ki, Kılıç Arslan’ın baĢına yeni geçtiği
devlette yapacağı birçok iĢi bulunmasına rağmen, Malatya'yı fethe giriĢmek
suretiyle doğuya giden yolları açmaya teĢebbüs etmesine sebep olmuĢtur.
Lakin 1096 yılında I. Haçlı Seferleri'nin baĢlaması, Kılıç Arslan'ı, bu iç
mücadeleye karıĢmaktan alıkoymuĢtur. Gerçekten de Kılıç Arslan’ın, Büyük
Selçuklu Ġmparatorluğu tahtı için yapılan mücadelelere karıĢmaması,
Türkiye
Selçukluları
Ġmparatorluğu
bu
iç
Devleti'nin
hayrına
mücadeleler
olmuĢtur.
yüzünden
Büyük
prestijinden
Selçuklu
çok
Ģey
kaybederken, Anadolu'daki devlet iç bünyesini ve birliğini kuvvetlendirmiĢ,
Haçlıların karĢısına kudretli bir siyasî teĢekkül olarak çıkmıĢtır. Ayrıca
görüleceği üzere, Haçlılara karĢı kazanılan zaferler, Türkiye Selçuklu
Devleti'ni Ġslâm dünyasının gözünde çok yükseltmiĢtir. Kılıç Arslan'ın, haklı
olarak
sahip
bulunduğu
bu
prestijini,
ileride
Büyük
Selçuklu
Ġmparatorluğu’nun baĢına geçmek yolunda kullanmak istediği görülecektir 25.
Kılıç Arslan, Haçlı tehlikesinin Ġznik önlerine kadar geldiğini duyunca
Malatya kuĢatmasından vazgeçmek zorunda kaldı ve geri döndü.
1096 yılında Haçlı seferlerinin baĢlangıcını oluĢturan ilk kitleler KeĢiĢ
Pierre’in
önderliğinde
olup
baĢıbozuk,
yağmacı,
disiplinsiz
insan
yığınlarından oluĢmaktaydı. Ġmparator Aleksios bu yağmacı barbarları,
gemilerle Anadolu yakasına geçirdi. Kılıç Arslan’ın kardeĢi Kulan Arslan
60.000 kiĢi civarında olduğu anlaĢılan bu baĢıbozuk kalabalığı Ġzmit’e
varmadan etkisiz hale getirdi. Daha sonra büyük ve muntazam esas haçlı
ordusu, kontların ve düklerin kumandasında sayıları 100.000’i bulan miğferli
ve zırhlı askerler ile onların kadın ve çocuklarından oluĢan 600.000 kiĢiden
oluĢan büyük bir kalabalık geliyordu. 1097 yılında bu Haçlı orduları da Bizans
imparatorunun yardımı ile Anadolu yakasına geçmiĢlerdi. Sayıları 600.000’e
ulaĢan bu haçlı ordusunun ilk hedefi Türkiye Selçuklu Devleti’nin baĢkenti
24
25
Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 117, 124, 126-131; Sevim, a.g.e., s.129-130.
Köymen, a.g.e., s. 110.
10
Ġznik idi. Ġznik ısrarla müdafaa edilmiĢ ise de bu büyük ordu karĢısında
dayanmak çok güçtü. Bundan dolayı da Kılıç Arslan Ģehri Bizans’a teslim
ederek mücadeleye surlar dıĢında yıldırma ve yıpratma taktiği ile devam
etmeye karar verdi. 1097’de Haçlılarla, EskiĢehir’de meydan muharebesine
giriĢen Kılıç Arslan kendine özgü Türk savaĢ taktiklerini çok iyi uygulamasına
rağmen Haçlı ordusuna büyük kayıplar verdirerek 4 Temmuz 1097’de geri
çekilmek zorunda kaldı. Haçlıların sayı ve silah yönüyle üstün olması
nedeniyle Selçuklu ordusu zayıf kalmaktaydı. Kılıç Arslan, Haçlı ordusunu
meydan muharebesi ile yenemeyeceğini çok iyi kavramıĢtı. Bundan sonra
Sultan düzenli ordu savaĢından gerilla savaĢına geçerek taktik değiĢtirdi ve
yeni bir savaĢa yöneldi. Bundan böyle Selçuklu ordusu Haçlı ordusunun yol
güzergâhı üzerinde bulunan kuyulara ve pınarlara hayvan leĢleri atarak suları
içilmez hale getirerek, her türlü yiyecek maddesini imha ederek, Ģehirleri
boĢaltarak, Haçlı ordusunu açlığa ve susuzluğa mahkûm etme yolunu tercih
etti. Bu arada Türk kuvvetleri boĢ durmayıp küçük müfrezeler halinde
yaptıkları ani hücumlarla haçlı ordusuna büyük kayıplar verdirdiler. Kılıç
Arslan’ın uyguladığı bu taktik amacına ulaĢtı ve Haçlı ordusu periĢan bir
vaziyette kuvvetlerinin yarısından fazlasını Ġç Anadolu’da kaybederek
Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı26.
Kılıç Arslan, Türkiye Selçuklu Devleti’ni ciddi olarak sarsan I. Haçlı
seferinin
sona
ermesinden
sonra
baĢkent
Ġznik’in
Bizans’ın
eline
geçmesinden dolayı Konya’yı baĢkent yaptı ve Türkleri, Orta Anadolu’da
toplamaya baĢladı. I. Haçlı seferi, Kılıç Arslan’ın dört yıldan beri uğraĢtığı
Türkiye Selçuklu Devleti’nin geliĢmesine büyük darbe vurdu. Ege ve
Marmara kıyılarına kadar olan topraklar kaybedildi. Çukurova’nın kaybı Toros
Dağları’nda bulunan Ermenilerin bölgeye yerleĢmesine imkân verdi. Ayrıca
1098 yılındaki I. Haçlı Seferi’nin bir sonucu olarak Urfa ve Antakya’da birer
Haçlı kontluğu kuruldu 27.
26
Turan, a.g.e., s. 128-129.
Işın Demirkent, “Kılıç Arslan I”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 25. cilt, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. 397; Sevim, a.g.e., s. 132; Turan, a.g.e., s. 133; Turan,
Selçuklular ve İslamiyet, s. 59.
27
11
Sultan Kılıç Arslan Anadolu’yu Haçlı tehlikesine karĢı kahramanca
savunmuĢ ve önemli bir baĢarı elde etmiĢtir(1101). Haçlı tehlikesinin
geçmesinden sonra Kılıç Arslan, Bizans ile antlaĢma yaparak arkasını güven
altına aldıktan sonra yönünü doğuya çevirdi. Elbistan ve MaraĢ’ı alarak
Ermenileri himayesine aldı. 1105’te GümüĢ-tekin Ahmed Gazi’nin ölümü
üzerine DaniĢmendli topraklarına girerek Malatya’yı kuĢattı ve Doğu
Anadolu’nun bu önemli Ģehri 1105/1106’da kılıç kuvveti ile değil, antlaĢma
yolu ile Kılıç Arslan’ın eline geçti28. Malatya’yı aldıktan sonra Kılıç Arslan’ın
doğuda yayılma siyaseti, Selçuk’un torunları Arslan Yabgu ve Mikail oğulları
arasındaki ailevi rekabet ve mücadele onu tehlikeli bir mecraya çekiyordu.
Bunun yanında Ġslam medeniyeti sınırları içinde geliĢen Ģarkın, Orta
Anadolu’dan daha müreffeh ve çok daha ileri bir medeniyete sahip olması da
Kılıç Arslan’ın doğuya yönelmesinde etkiliydi.
1107 yılında Büyük Selçuklu
Sultanı Mehmed Tapar, Musul’un idaresini ÇökermiĢ (ÇökürmüĢ)’ten alıp,
komutanlarından Çavlı’ya vermiĢti. Çavlı’nın ÇökermiĢ’i öldürmesine rağmen
Musul’un ileri gelenleri ÇökermiĢ’in oğlu Zengi’ye itaat ettiler ve Musul’u
müdafaa etmeye devam ettiler. Zengi’nin adamları Malatya’ya Kılıç Arslan’a
haber göndererek Musul’u kendisine teslim edeceklerini bildirdiler.
Bu iki
komutan arasındaki mücadeleye dâhil olan I. Kılıç Arslan 1107 yılı baĢlarında
Musul’u teslim almak için Malatya’dan ordusu ile hareket etti. Çavlı, Kılıç
Arslan ile Nusaybin’de karĢılaĢtı ve yenildi. Böylece Kılıç Arslan Musul’u ele
geçirdi.
Kılıç Arslan’ın gayesi Büyük Selçuklu Sultanı Mehmet Tapar’ı tahtan
indirip, Büyük Selçuklu tahtına geçmek idi. Bu amaçla da Büyük Selçuklu
Devleti’nin iç iĢlerine karıĢmakta mahzur görmüyordu. Kılıç Arslan’ın Doğu
Anadolu’daki beylikleri hâkimiyeti altına alması neticesinde Büyük Selçuklu
ve Türkiye Selçukluları sınır komĢusu olmuĢ ve Selçuk’un torunları
arasındaki ananevi rekabet ve hakimiyet mücadelesi canlanmıĢtı. Kılıç Arslan
da babası ve dedesi gibi Büyük Selçuklu Sultanları ile rekabete girmiĢ,
28
Gregory Abû’l Farac, Abû’l Farac Tarihi, II. cilt, Çev. Ömer Rıza Doğruol, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1999, s. 345; Sevim, a.g.e., s. 134; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 136;
Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 70.
12
yüzünü doğuya çevirmiĢ ve batının kıymetini anlayamamıĢtır. Doğu
istikametinde yaptığı geniĢleme siyaseti onun da babası Süleyman ġâh gibi;
1107 de daha önce karĢılaĢıp yendiği Çavlı, TutuĢ’un oğlu Halep Meliki
Rıdvan ve Artuk beyin oğlu Mardin Emiri Ġl-Gazi’nin kuvvetlerinden oluĢan
ordu ile yaptığı savaĢta yenilmesine ve hayatını kaybetmesine sebep
olmuĢtu29.
Kılıç
Arslan,
Haçlı
taarruzlarına
karĢı
mücadelenin
yanında
Anadolu’da kurulmuĢ feodal durumdaki beylikleri hâkimiyeti altına alarak, bu
topraklarda Türk birliğini kurmak amacıyla çok çaba harcamıĢtı. Kısa
zamanda kendisini ve milletini toplayan sultan, sahilleri Bizans’a bırakmak
zorunda kalsa da sınırlarını Musul’a kadar geniĢletmiĢti. Öldüğünde ise
geride ġâhin ġâh, Mes’ûd, Arap ve Tuğrul Arslan adlı dört oğul bırakmıĢtı30.
Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Türkiye Selçuklu tahtı üç yıl boĢ kaldı.
Büyük Selçuklu Devleti’nin merkezinde göz hapsinde tutulan Sultan’ın en
büyük oğlu ġâhin ġâh, 1110 tarihinde kaçarak Konya’da babasının tahtına
oturdu. KardeĢleri Mes’ûd ve Arap’ı tutuklatarak hapse koydu. Ancak
Ģehzadeler fırsatını bulunca kaçtılar. Bunlardan Mes’ûd DaniĢmendlilerin
yanına sığındı ve Emir Gazi’nin kızı ile evlendi. Arap da Ankara’ya gelip
orada yerleĢti. ġâhin ġâh Bizans’la mücadeleye devam ederek Selçuklu
ülkesinde otoritesini kurdu ve dağılmıĢ olan Selçuklu teĢkilatını yeniden kısa
zamanda toparladı. Ancak kardeĢi Mes’ûd ile girdiği taht kavgasını
kaybederek tarih sahnesinden çekilmiĢtir31.
Sonuç itibariyle 1096-1097 ve 1101 yıllarında geliĢen I. Haçlı seferleri
Bizans’ın nefes almasını sağlamıĢ ve Haçlı orduları sayesinde Bizans,
kaybettiği bazı yerleri geri almıĢtı. Bizans, Komnenos hanedanına mensup
imparatorların gayretleri ve Türk beyliklerinin kendi aralarındaki siyasi
rekabetten
faydalanarak
Anadolu’daki
Türk
hâkimiyetini
tehlikeye
düĢürmüĢtü. Orta Anadolu’yu elinde tutan Türkiye Selçuklularında sırasıyla
baĢa geçen I. Kılıç Arslan(1092-1107), ġâhin ġâh (1110-1116) ve I. Mes’ûd
29
Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 146-148; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 345-347; Sevim, a.g.e., s. 134;
Turan, a.g.e., s. 136-137; Koca, Sultan I. İzzeddin..., s. 5
30
Sevim, a.g.e., s.135, Turan, a.g.e., s. 139.
31
Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 98-99.
13
(1116-1155)’un büyük mücadeleleri sonunda Haçlılara, Bizans’a ve düĢman
Türkmen beylerine üstün gelmeleri Anadolu’daki Türk varlığının yok olmasını
engellemiĢtir. Sultan I. Mes’ûd zamanında DaniĢmendli hükümdarı Melik
Muhammed’in ölümü (1143) , Bizans’ın 1146’da Konya önlerinde, Haçlı
ordusunun da EskiĢehir yakınlarında 1147’de mağlup edilmesi Orta
Anadolu’nun kesin olarak Türklerin elinde kalmasını sağlamıĢtır32.
Sultan Mes’ûd ilk yıllarında (1116-1134) kayınpederi DaniĢmendli
hükümdarı Emir Gazi’nin desteği ve himayesinde kardeĢi ġâhin ġâh’ı
bertaraf edebilmiĢ ve Konya’da tahta oturabilmiĢti. Ġktidarının ilk yıllarında
kardeĢlerinden Tuğrul Arslan’ın Malatya’daki, Arab’ın da Ankara’daki
hâkimiyetine dokunabilecek gücü yoktu. Türkiye Selçuklu saltanatının bu
bölünmüĢ hali Sultan Mes’ûd’un iktidarının ilk yıllarında devam etmiĢtir.
Mes’ûd, ilk yıllarında ülkesini birleĢtirebilecek güce sahip olmadığı gibi
dıĢarıdan gelecek saldırılara karĢı durabilecek durumda da değildi33.
Sultan Mes’ûd’un Türkiye Selçuklu tahtına geçmesinden iki yıl sonra
1118’de Aleksios Komnenos’un ölümü üzerine yerine geçen II. Ioannes,
Selçuklu ülkesinin bu vaziyetinden faydalanarak Türklerin elinde bulunan
Denizli’yi almak üzere harekete geçti ve 1119’da Ģehri kolayca ele geçirdi.
Ġmparator Ioannes 1121 yılında Batı Anadolu’ya bir sefer daha düzenledi. Bu
defa hedefi Uluborlu idi. Ġmparator, Uluborlu’ya sahip olduktan sonra Antalya
yörelerine doğru ileri harekâtına devam etti, pek çok Ģehir ve kale ele geçirdi.
Peçeneklerin Balkanlarda,
Makedonya’da ve Trakya’da yaptıkları akınlar,
Ġmparatoru Anadolu’dan dönmeğe mecbur etti34. Böylece, Selçuklular, Batı
Anadolu’daki
son
dayanak
ve
direniĢ
noktalarını
kaybederek,
ileri
hareketlerinde geri emniyetlerini sağlayan üsleri kaybetmiĢlerdi. Bundan
dolayı Ġç Anadolu savunmasız bir duruma gelmiĢti.
Bizans’ın Balkanlarda önce Peçeneklerle sonra Macarlarla savaĢları
Sultan Mes’ûd ile kayınpederi DaniĢmendli Emir Gazi’nin Anadolu’da rahat
32
Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 60.
Koca, a.g.e., s. 109.
34
Sevim, a.g.e., s. 137; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 187; Koca, a.g.e., s. 110-111; Alptekin,
a.g.m., s. 237; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, e
yayınları, İstanbul, 1979, s. 105.
33
14
kalmalarını
ve
doğuda
meydana
gelen
olaylarla
uğraĢmalarını
35
kolaylaĢtırmıĢtı .
Selçukluların,
toprak
kaybı
sadece
Bizans
karĢısında
değildi.
DaniĢmendlilere de toprak kaybetmeye baĢladılar. Emir Gazi Tuğrul Arslan’ın
elinde olan Malatya’yı almak üzere Ģehri kuĢattı. Mes’ûd bu durumda sessiz
kalmayı tercih etmiĢti. Çünkü Mes’ûd, Selçukluların toprak kaybetmesine
rağmen küçük kardeĢi Tuğrul Arslan’dan kurtulmuĢ olacaktı. Sonuçta 1124
yılında DaniĢmend hükümdarı Emir Gazi Ģehri ele geçirdi.
Malatya’nın DaniĢmendliler eline geçmesine ve Mes’ûd’un da Emir
Gazi tarafında yer almasına kızan Ankara, Çankırı ve Kastamonu meliki
Arab, 30.000 kiĢilik bir kuvvet toplayarak Mes’ûd’un üzerine yürüdü(1126).
Yapılan çarpıĢma sonucunda Mes’ûd yenildi. Mes’ûd, kayınpederi Emir
Gazi’den yardım istemek zorunda kaldı. Mes’ûd ve Emir Gazi kuvvetlerini
birleĢtirerek, Arab’ın üzerine yürüdüler. Melik Arab, bu sefer baĢarılı olamadı
ve kaçıp Çukurova’daki Ermeni Baron’u Thoros’a sığındı(1126). Melik Arab,
mücadeleden vazgeçmedi birkaç kez daha harekete geçti ise de baĢarılı
olamayarak Bizans’a sığındı. Bundan sonra da faaliyeti görülmedi36.
Sultan Mes’ûd, böylece kardeĢlerinden DaniĢmendli Emir Gazi’nin
desteği sayesinde kurtulmuĢtu. Ancak kendisine Konya ve çevresinde pek az
bir toprak kalmıĢtı. Öyle ki çevresi DaniĢmendliler, Bizanslılar ve Ermeniler
tarafından kuĢatılmıĢ bir vaziyette idi37.
Sultan Mes’ûd’un 1116-1143 yılları arasındaki saltanatını kısaca
özetlersek, Mes’ûd DaniĢmendli Emir Gazi’nin desteği ile Selçuklu tahtına
çıkabilmiĢ ve iktidarını 1134 yılında Emir Gazinin ölümüne kadar aynı
destekle sürdürmüĢtür. Büyük toprak kayıplarına rağmen kardeĢlerini de bu
süreçte bertaraf etmiĢti38. Mes’ûd, Emir Gazi’nin himayesi altında onunla
birlikte Haçlılara, Bizanslılara ve Ermenilere karĢı müĢterek bir dıĢ siyaset
takip etti39. Bizans’a karĢı Emir Gazi ve ölümünden sonra oğlu Melik
35
Turan, a.g.e., s. 188.
Koca, a.g.e., s. 111.
37
Turan, a.g.e., s. 196.
38
Koca, a.g.e., s. 111-112; Alptekin, a.g.m., s. 238-239.
39
Alptekin, a.g.m., s. 238.
36
15
Muhammed ile beraber hareket ederek mücadeleye devam etmiĢti. Emir
Gazi’nin
ölümünden
sonra
DaniĢmendlilerin
üzerindeki
vesayetinden
kurtularak, bağımsız bir hükümdar gibi hareket etmeye baĢladı. Sultan
Mes’ûd, artık Melik Muhammed ile eĢit ve müttefik bir hükümdar durumuna
gelmiĢti.
1143 yılında, Sultan Mes’ûd’un önüne, Anadolu’da siyasi güç ve
üstünlüğü DaniĢmendlilerin elinden almasını kolaylaĢtıracak tarihi bir fırsat
çıktı. DaniĢmendli hükümdarı Muhammed’in ölümüyle, DaniĢmendlilerle
Türkiye
Selçukluları
arasındaki
iĢbirliği
sona
erdi.
Bu
yılda,
Melik
Muhammed’in yerine oğlu Zunnûn geçti. Fakat Sivas’a yerleĢen amcası
Nizameddin Yağıbasan (Yakup Arslan), kardeĢinin dul eĢiyle evlenerek,
yeğeninin hükümdarlığını tanımadı. Amcasından korkan Zunnûn, Sivas’ı terk
ederek Zamantı’ya kaçtı. Sonra bir fırsatını bularak Kayseri’ye gelip yerleĢti
ve burada hükümdarlığını ilan etti. Bu sırada, Melik Muhammed’in kardeĢi
Aynu’d Devle de, Malatya’ya el koydu. Böylece DaniĢmendliler, devleti ve
saltanatı Sivas, Kayseri ve Malatya Ģubeleri olmak üzere üçe parçalanmıĢ
oldu40.
ġimdi DaniĢmendlilerin koruyucusu olarak ortaya çıkma sırası
Mes’ûd’a gelmiĢti. Mes’ûd, DaniĢmendli ailesinin en büyüğü ve aile reisi
olmaya en uygun olan Yağıbasan’ı desteklemiĢti (1143-44). Sivas ve
Kayseri’yi de Zunnûn’a bırakmıĢtı. Bundan da anlaĢılıyor ki Anadolu’daki
güçler dengesini ve siyasi oluĢumları bizzat I. Mes’ûd belirlemeye
baĢlamıĢtı41.
DaniĢmendiler arasındaki ihtilaflardan yararlanan Mes’ûd,
1144
yılında Elbistan’ı almıĢ veliahdı Kılıç Arslan’ı bölgeye melik tayin etmiĢti. Kılıç
Arslan, Elbistan melikliğine getirildikten sonra bölgedeki haçlı devletlerine
karĢı mücadelelere giriĢmiĢ ve Göksun (Keysun) ile MaraĢ bölgesine sürekli
akınlar yapmıĢtı42. Bu sırada doğuda Atabeg Ġmadeddin Zengi (1127-1146),
1144 senesinde, Urfa Haçlı Kontluğunu ortadan kaldırınca Avrupa’da Alman
40
Turan, a.g.e., s. 204.
Cahen, a.g.e., s. 109.
42
Turan, a.g.e., s. 205.
41
16
Ġmparatoru III. Kondrad ve Fransa kralı VII. Louis idaresinde ilk defa
hükümdarlar seviyesinde ikinci Haçlı Seferi oluĢturulmuĢtu. Olaylar böyle
geliĢince Sultan Mes’ûd, 114643 yılında Bizans ordusunun, 1147 yılında da
Haçlı ordularının tehdidi ile karĢılaĢmıĢtı44.
Ġmparator Manuel 1146 yılında Konya önüne kadar gelmiĢ ve karargâh
kurmuĢtu. Bunun sonucunda ortaya çıkan tehlikeli durum Anadolu Türk birliği
çabasını engellemiĢ ve Selçuklular bu tehlikelerin bertaraf edilmesi için çetin
bir mücadelenin içine girmiĢti. Sultan Mes’ûd, Türk savaĢ taktiğini ustalıkla
uygulayarak, önce Bizans ordusunu yıpratmıĢ; sonra bu orduyu periĢan edip,
Konya
önlerinden
defetmiĢti45.
Aynı
Ģekilde
Alman
Haçlı
ordusunu
EskiĢehir’de imha edercesine bozguna uğratmıĢ ve Fransız Haçlı ordusunu
da büyük bir kuvvet olmaktan çıkararak hem Anadolu’yu hem de Ortadoğu
Ġslam ülkelerini büyük bir tehlikeden kurtarmıĢtır. Böylece Bizans’a ve Batı’ya
karĢı Türk tarihinin en çetin ve baĢarılı vatan savunmalarından birini
yapmıĢtır46. Bu zaferlerle artık Anadolu Türkleri için buhran dönemi geçmiĢ,
istikrar ve ilerleme devri baĢlamıĢtır47. Batı dünyası artık Anadolu’nun bir
Türk yurdu olduğu gerçeğini kabul ve tasdik etmek zorunda kalmıĢtır. Bunun
sonucu olarak da Batı dünyası, II. Haçlı seferi sırasında Türklerle dolu olarak
gördükleri Anadolu’dan, kendi kaynaklarında Türkiye (Turkhia, Turquia)
adıyla bahsetmeye baĢlamıĢtır48.
43
1146’da Manuel, Anadolu ile daha fazla meşgul oluyordu. Bithynia sınırlarındaki Türklerin giriş
noktalarının nasıl önlenebileceği hususunda araştırmalar yapıyordu. Bu bölgedeki kalelerin ihmal
edilmiş olması Türklerin girişlerini kolaylaştırmıştı. Fakat Manuel bu eksiğin farkına vararak oralarda
birçok şehir kurdu ve kaleleri onardı. Bkz. Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176),Yayına
Haz. Işın Demirkent, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, s. 33.
44
Turan, a.g.e., s. 206-211; Alptekin, a.g.m., s. 244.
45
Bu sırada Batılı milletlerin hazırladığı Haçlı ordularının hareket ettiği ve İstanbul’a gelmek üzere
olduğu haberleri duyuluyordu.
Manuel’in, Konya kuşatması için daha büyük bir hazırlık
gerektirdiğini düşünmesi yanında, Frankların gelişi de her iki hükümdarın barış yapmasında etkili
olmuştur. Bkz. Kinnamos, a.g.e., s. 40.
46
Turan, a.g.e., s. 206-211; Koca, a.g.e., s. 142; İbrahim Kafesoğlu, “Selçuklular”, İslam
Ansiklopedisi, 10.cilt, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1966, s. 380; Alptekin, a.g.m., s. 244.
47
Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 63.
48
Koca, a.g.e., s. 142; Malazgirt’ten itibaren Anadolu’ya yoğun bir şekilde gelen Türk akınları burada
icra edilen faaliyetin Türk işgali olarak değerlendirilmesinden ziyade başka bir olgunun tezahürü
olarak yani Anadolu’nun Türk ülkesi olması olarak değerlendirilmektedir. Bkz. Jean-Paul Roux,
Türklerin Tarihi Pasifikten Akdenize 2000 Yıl, 3. Baskı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 227.
17
Sultan Mes’ûd, 1145-1148 yıllarında batıda maruz kaldığı dıĢ istilalar
yüzünden doğu ile ilgilenmeye fırsat bulamamıĢtı. Öte taraftan, Ġmadeddin
Zengi’nin yerini alan oğlu Nureddin Mahmud (1146-1174) bölgedeki
Haçlılarla baĢarılı mücadeleler yapmaktaydı. Bu arada Sultan Mes’ûd’un kızı
Selçuk’a Hatun’u kendisine eĢ olarak alan Nureddin Mahmud Türkiye
Selçuklu Devleti’nin de desteğini sağlamıĢ oluyordu. 1144 yılında Ġmadeddin
Zengi Urfa Haçlı Kontluğu’nu yıkmıĢ ve Kont Jocselin ise Tell BaĢir’e
yerleĢmiĢti. Ancak Jocselin ile mücadele Nureddin Mahmud döneminde de
devam etmiĢti. Doğuda yaĢanan bu olaylara Sultan Mes’ûd fazla ilgisiz
kalmadı ve Jocselin üzerine yürüdü49.
Sultan’ın ilk hedefi MaraĢ oldu ve 1149’da Ģehri kuĢatarak aldı. 1149
yılında MaraĢ’ın Haçlıların elinden alınmasıyla ilgili olarak dönemin
kaynaklarında Sultan Mes’ûd’un yanında oğlu II. Kılıç Arslan’ın da
bulunduğundan bahsedilmektedir. Sultan Mes’ûd, bir yıl sonra 1150 yılında
eski Urfa Kontu Jocselin’in üzerine tekrar yürüdü. Suriye Haçlılarını mağlup
ederek Göksun, Behisni, Göynük, Ayıntâb, Dulûk, Merzubân ve Ra’ban gibi
önemli Ģehir ve kaleleri birer birer ele geçirdi. Sultan Mes’ûd, Doğu Akdeniz
bölgesinde Ermeni ve Franklardan yeni alınan bu Ģehirlerin idaresini, bütün
seferlerinde yanında bulunan Elbistan Meliki olan oğlu II. Kılıç Arslan’a
vermiĢtir50.
Haçlılarla bu mücadeleler olurken 1152 yılında Malatya DaniĢmendli
Meliki
Aynu’d
Devle
ölmüĢ
ve
yerine
oğlu
Zulkarneyn
geçmiĢti.
DaniĢmendlilerin 1143 yılında üç Ģube halinde bölünmeleri zamanında
Kayseri Meliki Zunnûn Sultan Mes’ûd’un tabiiyetine girmiĢti. 1152 yılında
ortaya çıkan yeni durumda Sivas DaniĢmendli Meliki Yağıbasan, yeğeni
Zulkarneyn ile Sultan Mes’ûd’a karĢı ittifak yaptılar. Bunun üzerine Sultan
Mes’ûd onların kendisine tabi olmamak hususunda mutabık kaldıklarını
anlayınca, hiddetlenip önce Yağıbasan üzerine yürüdü. Yağıbasan sultanın
49
Çay, a.g.e., s. 16.
Urfalı Mateos Vakayi-Namesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s. 301, 303-304; Süryani Patrik Mihail’in Vakainamesi, II.
kısım: 1042-1195, çev. Hrant D. Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesindeki Nüsha, İstanbul,
1944, s. 155; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 386; Sevim, a.g.e., s. 144; Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s.
63; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 213; Koca, a.g.e., s. 143-144; Alptekin, a.g.m., s. 245.
50
18
büyük ordusunu görünce çok korktu ve Sultan Mes’ûd’a itaatini arz ederek
geri adım attı. Sonuçta DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesinden sonra Sivas
Ģubesi de Türkiye Selçuklu Devleti’ne tabi hale gelmiĢ oldu. Bundan sonra
Sultan Mes’ûd Anadolu Türk birliğini pekiĢtirmek amacıyla Malatya Meliki
Zulkarneyn üzerine yürüdü. ġehri kuĢattı ve Zulkarneyn’i itaate zorladı.
Zulkaryneyn kuĢatmaya dayanamayarak Mes’ûd’a itaatini arz etti. Böylece
Mes’ûd, DaniĢmendlilerin Malatya Ģubesini de kendisine bağlayarak,
Anadolu’nun en güçlü sultanı haline geldi51.
Bu sıralarda Bizans Ġmparatoru batıda giriĢtiği mücadeleler yüzünden
Anadolu ile pek ilgilenememiĢti. Bu durumdan faydalanan Çukurova
Ermenilerinin lideri Thoros, Anazarba, Misis, Adana ve Tarsus gibi Ģehirleri
de ele geçirerek Bizans’ın Çukurova ve çevresindeki hakimiyetine tamamen
son vermiĢti (1151). Ancak Manuel, Ermenilerle ilgilenecek durumda değildi.
Bundan dolayı Manuel, Konya sarayına bol miktarda altın ve hediyeler
göndererek Sultan Mes’ûd’u Ermeniler üzerine sefere teĢvik etti. Thoros
sadece Bizans topraklarını iĢgal etmekle kalmıyor aynı zamanda Türk
topraklarına da saldırılarda bulunuyordu. Nihayet Sultan Mes’ûd, Ermeni Ģefi
Thoros’un topraklarını gittikçe geniĢletmesi ve saldırgan tutumu karĢısında
daha fazla sessiz kalamadı ve 1153 yılında damadı Yağıbasan’la birlikte
harekete geçti52. Neticede Thoros, Selçuklu ordusu karĢısında tutunamadı ve
Sultan Mes’ûd’a itaatini arz ederek ona tabi oldu53.
Thoros, maruz kaldığı baskılardan dolayı her ne kadar Mes’ûd ile
dostluk anlaĢması imzalayıp itaatini arz etse de saldırgan tutumunu
değiĢtirmeyip, bir yıl sonra 1154’te Bizans’a ağır bir yenilgi daha yaĢatmıĢtı.
Ġmparator, Sultan Mes’ûd’a daha büyük miktarda altın ve gümüĢ meblağlar
gönderip Ermenilerden öcünü almasını istedi. 1154 yılında Sultan Mes’ûd
evvelki seferinden daha büyük bir ordu ile Thoros üzerine tekrar harekete
geçti ve Çukurova’ya vardı. Selçuklu kuvvetleri Tell Hamdûn’u muhasara edip
51
Süryani Mihail, a.g.e., s. 166; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 215; Sevim, a.g.e., s. 144;
Alptekin, a.g.m., s. 245.
52
Sevim, a.g.e., s. 144-145.; Turan, a.g.e., s. 216-217; Alptekin, a.g.m., s. 245.
53
İbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l Ala’iye (Selçuk Name I), Çev. Mürsel Öztürk, T.C.
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s. 13.
19
burasını hücumları ile tazyik etti. Bu sırada orada bir salgın hastalık atları ve
insanları hasta etti. Bu ikinci sefer sırasında sıcaklar ve salgın hastalıklar
Selçuklu ordusunu güç duruma düĢürmüĢtü, Thoros, Selçuklu ordusunun bu
durumunu fırsat bilip maiyetindeki silahlı Ermenilerle beraber dağlardan
indiler ve Selçuklu ordusunu bozguna uğrattılar. Neticede Ermeni seferi
baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtı. Sultan Mes’ûd, ikinci Ermeni seferinden sonra,
10 ay daha yaĢadı. Ölümünün yakın olduğunu hisseden Sultan, oğullarını
Konya’da topladı. Eski Türk ananesine göre, oğullarının her birisinin
idaresine bir bölge ve Ģehir verdi. Oğullarından Elbistan ve MaraĢ Meliki Kılıç
Arslan’ı kendisine veliaht tayin etti. Sultan Mes’ûd’un 39 yıl süren saltanat
dönemi 1155 yılında hayata gözlerini yumması ile son buldu ve yerini veliaht
tayin ettiği oğlu Kılıç Arslan aldı54.
B- II. Kılıç Arslan’a Kadar Selçuklu Siyasetine Yön Veren Unsurlar
Türkler için Anadolu topraklarında 1071 yılında kazanılan Malazgirt
zaferiyle birlikte baĢlayan coğrafyanın vatanlaĢtırılması süreci, 1075 yılında
Süleyman ġâh tarafından Türkiye Selçuklu Devleti’nin temelinin atılmasıyla
yeni bir ivme kazandı. Yeni kurulan bu devletin temel siyasetini; Anadolu’nun
fethedilmesi, Türk vatanı haline getirilmesi, TürkleĢtirilmesi ve bu devletin
korunması ve savunulması meseleleri oluĢturuyordu. Süleyman ġâh ve onun
halefleri (I. Kılıç Arslan, ġâhin ġâh ve I. Mes’ûd) Türkiye Selçuklu Devleti’ni
Bizans taarruzlarına, Ermeni saldırılarına ve Haçlı ordularına karĢı baĢarıyla
savunarak, bu siyasetin gerçekleĢmesinde büyük badireleri baĢarıyla bertaraf
ettiler.
KuruluĢ dönemi Selçuklu sultanlarını uğraĢtıran en önemli sıkıntı
kuĢkusuz vatanın savunulmasıydı. Onlar doğal olarak temel siyasetlerini bu
yönde
oluĢturmuĢlardır.
I.
Haçlı
seferinden
sonra Türkiye
Selçuklu
sultanlarını meĢgul eden en önemli meselelerden biri de, Anadolu’da siyasi
bütünlüğü sağlamak ve devleti tabii sınırlarına ulaĢtırmak olmuĢtur.
54
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 307-309,312; Süryani Mihail, a.g.e., s.170-173; Sevim, a.g.e., s. 144-145;
Turan, a.g.e., s. 217-218; Alptekin, a.g.m., s. 245-246.
20
Süleyman ġâh tarafından Batı ve Orta Anadolu toprakları üzerinde, Ġznik
baĢkent olmak üzere kurulan Türkiye Selçuklu Devleti, I. Haçlı Seferlerinden
sonra bütün sahilleri Bizans’a kaptırmıĢ ve bu olumsuz geliĢmelerden sonra I.
Kılıç Arslan baĢkenti Konya’ya taĢımak zorunda kalmıĢtı. Ayrıca devlet Ġç
Anadolu’ya sıkıĢmıĢ, etrafı da dört bir yandan sarılmıĢ bir kara devleti haline
gelmiĢti. Bundan sonraki süreçte iĢ baĢına gelen sultanlar devletin yeniden
eski sınırlarına ulaĢtırılması ve Anadolu Türk siyasi birliğinin sağlanması için
pek çok çaba sarf etmek ve pek çetin mücadelelere giriĢmek zorunda
kaldılar. Aynı zamanda Türkiye Selçuklu idaresi bu dönemde Anadolu’ya
gelen göçebe Türkmenleri toprağa yerleĢtirerek zirai ve ticari faaliyetlerin
geliĢtirilmesi için de titizlikle çalıĢıyorlardı. Böylece eski kent ve kasabaları
canlandırmak, yeni merkezler kurmak ve buralarda beĢeri ve iktisadi
canlanmayı sağlamaya çalıĢtılar55.
ġimdi konunun diğer bir cephesine bakmakta fayda var. Öncelikle
Ģunu tespit etmeliyiz; Türkiye Selçuklu Devleti 1040 yılında kurulan Büyük
Selçuklu
Devleti’nin
birinci
dereceden
vassalı
iken,
geliĢen
olaylar
neticesinde Irak Selçuklu Devleti’ne bağlanarak ikinci dereceden vassal, yani
vassalın vassalı haline getirilmiĢti56. Ancak bu statüsü Sultan Sancar’ın
ölümünden sonra değiĢmiĢ ve tam bağımsız bir devlet olarak Anadolu’da
siyasi yaĢamına devam etmiĢtir. Anadolu topraklarında kurulan Türkiye
Selçuklu Devleti, teĢkilat ve medeniyet bakımından Büyük Selçuklu
Devleti’nin devamı niteliğinde bir devlettir. Büyük Selçuklu Devleti’nin
kuruluĢundan Malazgirt zaferine kadar süren otuz yıllık gaza ve savaĢlar
Anadolu’da Bizans direniĢini kırma ve burada yerleĢme imkânını hazırlamak
açısından
büyük
bir
önem
taĢımaktadır.
Büyük
Selçuklu
Devleti’ni
kuruluĢundan beri uğraĢtıran Bizans ile mücadelenin yanında bir diğer
mesele
de
Türkmen
göçebelerine
yurt
bulmak,
onları
Anadolu’da
yerleĢtirmek ve beslemekti. Bu amaçla; Büyük Selçuklu Devleti sultanları
55
56
Koca, a.g.e., s. XI-XIV.
Türkiye Selçuklu Devletinin vasallık derecesi hakkında bakınız: Köymen, a.g.e., s. 99-114.
21
emniyetsizlik ve asayiĢsizlik sebebi olan bu Türkmen kitlelerini57 Anadolu
gazalarına sevk etmekle, hem Ġslam ülkelerini akınlardan kurtarıyor hem
Bizans’a karĢı kuvvet olarak bu kitlelerden faydalanıyor, hem de Türklere
yeni bir yurt ve geçim kaynağı sağlıyorlardı. Anadolu’da da durum farklı
değildi, siyasi ömrü boyunca Türkiye Selçuklu Sultanları da bu göçmen
Türkmenlerin
iskânı58
meselesiyle
59
TürkleĢmesi ve ĠslamlaĢması
uğraĢmıĢlardı.
ĠĢte
Anadolu’nun
bu siyaset ve zaruretler neticesinde ortaya
60
çıkmıĢtır .
II. Kılıç Arslan’a kadar Türkiye Selçuklu Devleti’nin siyasetine yön
veren unsurlar arasında devletin geniĢleme siyasetinde yön olarak nereyi
tercih ettiği de önemliydi. Bu geniĢleme hareketi Batı’ya Bizans toprakları
üzerine mi yoksa Doğu’ya Büyük Selçuklu Sultanlarının hakim olduğu
topraklar üzerine mi olacaktı61? Her nedense devletin ilk kurucusu
konumunda olan Süleyman ġâh ve oğlu I. Kılıç Arslan önce Batı yönünde
geniĢleme siyaseti gütseler de sonra hayatlarını ve devletin bekasını da
tehlikeye düĢürecek olan Doğu’ya doğru hareket etme siyasetine
yönelmiĢlerdir. Ġlk olarak Süleyman ġâh 1085’te Antakya ve akabinde
57
Göçebe Oğuz kabilelerinin hukuki ve içtimai vaziyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Fuad
Köprülü, “Ortazaman Türk-İslam Feodalizmi” , Belleten, cilt V, sayı 19, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1995, s. 319-334.
58
Eski Türk devletlerinden itibaren hükümdarların yerine getirmek zorunda oldukları bazı görevleri
vardı. 1-Devleti kurmak ve düzene koymak, 2- Türk töresini düzenlemek ve korumak, 3- Halkını
doyurmak ve giydirmek, 4- Yeni alınan yerlere “kondurmak” yani iskan politikasını yürütmek. Burada
zikredilen iskân politikası Anadolu’nun Türkleşmesinde çok önemli bir paya sahiptir. İskan
politikasının Anadolu’nun Türkleşmesine katkısına ayrıntılı bilgi için bakınız: Osman Çetin,
“İskânlarla Anadolu’nun Türk Vatanı Hâline Gelmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 260-268.
59
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması hakkında geniş bilgi için bakınız: Osman Turan,
Türkler Anadolu’da, s. 45-61; Mükrimin Halil Yinanç, “Anadolu’nun Fethi”, Türkler, 6. Cilt,
Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 194-202; Mehmet Şeker, Fetihlerle
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991;
Mehmet Şeker, “Anadolu’nun Türk Vatanı Haline Gelmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 269-282; Mutafa Kafalı, “Anadolu’nun Fethi ve
Türkleşmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 177193; Salim Koca, “Diyâr-ı Rûm”un (Roma Ülkesi=Anadolu) “Türkiye” Haline Gelmesinde Türk
Kültürünün Rolü”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayı 23, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, , Bahar 2008, s.1-53; Çetin, a.g.m., s. 260-268.
60
Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s.48.
61
Selçuk’un torunları Arslan Yabgu ve Mikail oğulları arasındaki ailevi rekabet ve mücadele doğu
yönünde yayılma siyasetini tetikliyor. Aynı zaman da İslam medeniyeti içinde gelişen şarkın, Orta
Anadolu’dan daha ileri bir medeniyete sahip olması da II. Kılıç Arslan’a kadar oluşturulan siyasette
etkilidir. Bkz. Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 136.
22
Musul ve Halep’i ele geçirince Kuzey Suriye bölgesinde yerleĢerek ileri
harekâtına devam etmek niyetindeydi. Bu durum Süleyman ġâh’ın Büyük
Selçuklu Ġmparatoru Melik ġâh ile çatıĢmasını kaçınılmaz hale getiriyordu.
Neticede Süleyman ġâh, Büyük Selçuklu Devleti’nin ġam Meliki TutuĢ ile
yaptığı savaĢta yenildi ve hayatını kaybetti62. Süleyman ġâh gibi, I. Kılıç
Arslan da Büyük Selçuklu Sultanları ile rekabete girmiĢ, o da Süleyman ġâh
gibi batıda iĢleri yoluna koyduktan sonra yüzünü doğuya çevirmiĢti. Doğu
istikametinde giriĢtiği geniĢleme siyaseti onun da babası Süleyman ġâh gibi;
1107’de Büyük Selçuklu Devleti’nin vassalları ile yaptığı savaĢta yenilmesine
ve hayatını kaybetmesine sebep olmuĢtu63.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin bu iki sultanının doğuda yaptığı bu
teĢebbüsler, tam bir baĢarısızlıkla neticelendi. Birinci teĢebbüste hedef tam
olarak belli olmamakla beraber, Melik ġâh tarafından baĢında bulunduğu
imparatorluğa karĢı giriĢilmiĢ bir hareket olarak telâkki edilmiĢ ve ona göre
tedbirler alınmıĢtı. Kılıç Arslan'ın giriĢtiği ikinci teĢebbüste ise hedef daha
açıktır. Bu amaç Büyük Selçuklu imparatoru Mehmed Tapar'ı tahttan
indirerek, imparatorluk tahtına oturmaktı.
Siyasi güç ve iktidarlarını sağlam temeller üzerine bina etmeden
kendilerinden daha güçlü rakiplerle girdikleri mücadeleler, ağır sonuçlar
doğurmuĢtur. Bundan sonra Türkiye Selçuklu Devleti, kendi içine kapanmıĢ,
Anadolu kıtası ötesinde maceralar peĢinde koĢmaktansa, Anadolu birliğini
temin yolunda faaliyet göstermiĢtir. Böylece ağır tecrübelerden sonra, gerçekçi
olmayan siyaset terk edilerek, ”realist” siyasete dönülmüĢtür. ġu halde XII.
asrın baĢından itibaren Türkiye Selçukluları Devleti'nin dıĢ siyasetinde büyük
bir değiĢiklik olmuĢtur ki, bu I. Mes’ûd ve II. Kılıç Arslan ile birlikte çok iyi
tatbik edilmiĢtir64.
Sonuç
olarak
Türkiye
Selçuklu
Devleti'nin,
Büyük
Selçuklu
Ġmparatorluğu ile kendi arasında perde vazifesini gören DaniĢmendoğulları,
Artukoğulları,
62
Mengücükoğulları,
Saltukoğulları
vb.
devletleri
Koca, a.g.e., s.49.
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 345-347; Sevim, a.g.e., s. 134; Turan, a.g.e., s. 136-137.
64
Köymen, a.g.e., s. 113.
63
ortadan
23
kaldırarak, Anadolu birliğini kurmak için ne kadar gayret gösterdiğini, böylece
batıda müdafaa, doğuya doğru ise hücum siyaseti takip ettiğini, daha devletin
kuruluĢ safhalarında iki büyük Türkiye Selçuklu hükümdarının Süleyman ġâh
ve I. Kılıç Arslan’ın hayatlarını bu yolda feda ettiklerinden açıkça
anlamaktayız65.
65
Köymen, a.g.e., s. 103.
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN ANADOLU’DA SELÇUKLU HÂKĠMĠYETĠ
ALTINDA SĠYASĠ BĠRLĠĞĠ SAĞLAMASI
A- Meliklik Dönemi ve Selçuklu Tahtına ÇıkıĢı
Anadolu’daki Türk hâkimiyetini perçinleyecek olan II. Kılıç Arslan’ın,
tahta geçtiğinde 40 yaĢlarında olduğu tahmin edilmektedir. II. Kılıç Arslan ile
ilgili
ilk
bilgilere
Sultan
Mes’ûd
(1107-1155)’un,
DaniĢmendli
Melik
Muhammed’in ölümü (1143)’nden sonra Anadolu’da giriĢtiği mücadeleler
sırasında rastlıyoruz. DaniĢmendli hükümdarı Melik Muhammed’in ölümü
Selçuklular için bir dönüm noktası olmuĢ ve o öldükten kısa bir süre sonra
Orta Anadolu’da Selçuklu hakimiyeti tesis edilmiĢtir66.
DaniĢmendlilerin
kendi
arasındaki
ihtilaflardan
faydalanan
ve
Anadolu’nun en güçlü hükümdarı haline gelen Sultan Mes’ûd, 1144 yılında
Elbistan’ı, Haçlıların elinden alarak büyük oğlu ve veliahdı Kılıç Arslan’ı
bölgeye melik tayin etmiĢti. Böylece Mes’ûd, hâkimiyet sahasını güney ve
doğu istikametinde geniĢletmeye devam ediyordu. Kılıç Arslan, Elbistan
melikliğine getirildikten sonra bölgedeki Haçlı devletlerine karĢı mücadelelere
giriĢmiĢ ve Göksun ile MaraĢ bölgesine sürekli akınlar yapmıĢtı. Ancak
1146’da Bizans Ġmparatoru Manuel’in taarruza geçmesi ve 1147’de II. Haçlı
Seferi’nin yarattığı tehlikeli durum doğudaki seferlerin bir süre durmasına
sebep olduğu gibi, Anadolu Türk birliği çabasını da aksatmıĢ oluyordu.
Bundan sonra Selçuklular bu tehlikelerin bertaraf edilmesi için çetin bir
mücadelenin içine girmiĢtir. Haçlı ordularının imhasından sonra Anadolu’dan
66
Osman Turan, “Kılıç Arslan II. İzz Al-Din”, İslam Ansiklopedisi, 6 cilt, Maarif Basımevi, İstanbul,
1955, s. 688,699; Çay, a.g.e., s. 15.
25
artık Türkiye olarak bahsedilmeye baĢlanmıĢtır 67. Kılıç Arslan ve babası 1149
yılında MaraĢ’ı Haçlıların elinden kurtarmıĢlardır68. Ertesi yıl da (1150-51)
yine babası ile birlikte sefere çıkan Kılıç Arslan’ın Franklardan Göksun,
Behisni, Ra’ban ve Ayıntâb’ı aldığını görüyoruz. Sultan Mes’ûd, Ermeni ve
Franklardan yeni alınan bu yerleri de Kılıç Arslan’ın idaresine katmıĢtı.
Böylece Kılıç Arslan, meliklik yıllarını çok iyi değerlendirmiĢ, babasıyla
beraber Selçuklu ordusunun bütün seferlerine ve savaĢlarına katılarak,
kendisini yetiĢtirmiĢti 69.
Sultan
Mes’ûd
1155
yılında
Çukurova
seferinden
dönüĢte
hastalanmıĢtı70. BaĢkentine varınca, ülkesinin geleceği ile ilgili önemli
kararlar aldı. Üç oğlunu emirleri huzurunda topladı. Eski göçebe Türk feodal
devlet telakkisine göre, hâkimiyeti altında bulunan yerleri üç oğluna taksim
etti. Bu taksime göre, büyük oğlu Kılıç Arslan’ı Konya sultanı ve diğer
oğullarını da ona tabi melikler olarak tayin etti. Sultan Mes’ûd emirlerin
huzurunda tahttan inerek, yerine Kılıç Arslan’ı çıkardı. Sultan Mes’ûd
tarafından, II. Kılıç Arslan’ın baĢına taç konması ve bütün emirlerin
huzurunda eğilmesi suretiyle cülus merasimi ifa edildi. O, bununla ileride
oğulları
arasında
doğabilecek
her
türlü
anlaĢmazlığı
önlemek
düĢüncesindeydi. 1155’te Sultan Mes’ûd ölünce Kılıç Arslan, hiçbir güçlükle
karĢılaĢmadan Konya’da Selçuklu tahtına çıktı ve babasına ait bütün
toprakların hakimi oldu. Sultan Mes’ûd’un küçük oğlu ġâhin ġâh’a Ankara ve
Çankırı bölgesinin verildiği biliniyor ise de, ortanca oğlu Devlet (Dolat)’e kesin
olarak nerelerin verildiği bilinmiyor. Sultan Mes’ûd bu taksimde tabiiyetinde
ve maiyetinde bulunan damadı DaniĢmendli Emiri Yağıbasan’a esasen bu
aileye ait bulunan Sivas, Amasya, Niksar ve çevresini, Yağıbasan’ın yeğeni
diğer DaniĢmendli Emiri Zunnûn’a Kayseri’yi vererek, onları da Kılıç Arslan’ın
67
Sevim, a.g.e., s. 145; Ali Sevim, Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler
Dönemi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s.130.
68
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 386.
69
Turan, a.g.m., s. 688.
70
Süryani Mihail, a.g.e., s. 176.
26
tabiiyeti altına soktu71. Kılıç Arslan tahta çıktığında babasının yaptığı taksim
gereğince Anadolu’daki meliklerin hukuken metbuu idi. Ancak bilahare
kardeĢler arasında taht mücadelesi baĢlamıĢtı. Kılıç Arslan’ın kardeĢlerine
karĢı tavrı çok sert oldu. Zira o, kendisine tabii olsalar bile kardeĢlerinin
varlığını, iktidarı önünde ciddi bir tehdit olarak görmekteydi. Bundan dolayı
kardeĢlerini ve onları destekleyen devlet adamlarını bertaraf etme yoluna
gitti72. Kaynaklardan kendinden daha üstün meziyetlere sahip bir Ģehzade
olduğu anlaĢılan, ortanca kardeĢi Devlet’i hemen boğdurmak suretiyle
bertaraf etmiĢtir. Küçük kardeĢi ġâhin ġâh ise, aynı akıbete uğramamak için
tam zamanında kendi meliklik bölgesi olan Ankara ve Çankırı yöresine
kaçarak kurtulabilmiĢtir73. Kılıç Arslan bununla da yetinmemiĢ; icraatına karĢı
çıkan
devlet
adamlarından
ve
komutanlardan
birçok
kimse
daha
öldürtmüĢtür. Bunlar arasında, babasının kâtibi ile büyük komutanlardan
Bahaeddin de bulunuyordu74. Kılıç Arslan, kendi iktidarını kurarken çok
kapsamlı bir kadro değiĢikliğine gitmiĢtir. Bu durum tahta yeni çıkmıĢ bir
hükümdar için hiç de iyi bir baĢlangıç olmamıĢtır. Nitekim yeni Sultanın bu
hareket
tarzı,
özellikle
de
dıĢ
siyaset
bakımından
kötü
sonuçlar
doğurmuĢtur75.
YaĢanan sultan değiĢiminin ardından Türkiye Selçuklu Devleti’nin
sürüklendiği bu iç çekiĢmeler ve taht mücadelelerinden faydalanmak
isteyen komĢu hükümdarlar da fırsatı kaçırmadan hemen harekete
geçmiĢlerdi 76.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan faydalanmak
isteyenlerden biri de DaniĢmendli Emiri Yağıbasan idi. Yağıbasan, Selçuklu
71
Bibi, a.g.e., s. 13; Turan, a.g.e., s. 223; Turan, a.g.m., s. 688; Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu
Devleti Tarihi Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003,
s. 115.
72
Sevim, Yücel, a.g.e., s.130.
73
Süryani Mihail, a.g.e., s. 177; Kafesoğlu, a.g.m., s. 380.
74
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 313.
75
Koca, a.g.e., s. 156-157; Turan, a.g.m., s 688; Sevim, a.g.e., s. 145; Abdulhaluk Çay,
Anadolu’nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası: Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli
(Myrıokefalon) Zaferi (17 Eylül 1176), Orkun Yayınevi, İstanbul, 1984, s. 33-34; Çay, II. Kılıç
Arslan, s. 24.
76
Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 34.
27
hanedan üyesi ġâhin ġâh’ı da yanına alarak, yeğeni Zunnûn ve diğer
DaniĢmendli emirleri ile birlikte Kılıç Arslan’a karĢı bir ittifak cephesi
oluĢturdu. Büyük bir kuvvetle Kayseri’ye girdi ve oralardan mühim sayıda
Hıristiyan halkı memleketine nakletti77. Bu haberi alan Kılıç Arslan ordusu ile
Yağıbasan üzerine yürüdü. Ġki ordu karĢılaĢınca, her iki tarafa mensup din
adamlarının araya girmesiyle savaĢı önlediler ve iki hükümdar antlaĢma
yaparak geri çekildiler78. Fakat Yağıbasan bir müddet sonra gizlice gidip
Elbistan’ı iĢgal etti. Kılıç Arslan süratle Yağıbasan’ın üzerine tekrar yürüdü.
Ancak Yağıbasan, Kılıç Arslan kendisine yetiĢemeden, o bölgeden hızla
ayrılırken beraberinde hürriyetlerine dokunmamak kaydıyla, 70.000 kiĢiyi de
dolambaçlı
yollardan
sürüp79,
memleketine
götürdü.
Onları
Sivas’a
yerleĢtirdikten sonra, tekrar dönüp Kılıç Arslan’ın karĢısına çıktı. Yine her iki
tarafın din adamları tekrar araya girip muharebeye mani oldular, fakat Sultan
hayli bir zaman bekledikten sonra hiddetlenip, Ģiddetle onun üzerine yürüdü.
Din adamları, onun ayaklarına kapanıp: “Müslüman milletini kırma” diye
yalvardılar. Sultan, onların ricalarına razı olup madde madde tespit edilmek
suretiyle bir barıĢ antlaĢması imzaladı80. AntlaĢma genel hatları ile Kılıç
Arslan’ın lehinde olmakla beraber, tehcir edilen halkın iadesi söz konusu
olmadı. Kılıç Arslan ve DaniĢmendliler arasındaki bu son karĢılaĢmanın yeri
kesin olmamakla beraber 1155/56 yılında Aksaray’da olduğu ve Kılıç
Arslan’ın galip geldiği söylenebilir.
Böylesine hiddetlenmiĢken aslında Kılıç Arslan’ı DaniĢmendli meliki
Yağıbasan ile barıĢa zorlayan sebep, iki tarafın din adamlarının araya
girmesinden ziyade memleketin diğer düĢmanları tarafından tecavüze
uğraması idi. Gerçekten de Ermeni kralı II. Thoros’un kardeĢi Stefan’da,
Selçuklu Devleti’nin içine girdiği bu karıĢık durumundan faydalanarak sultanın
topraklarına saldırıya geçti. 1156’da MaraĢ beyinin bir Ermeni köyüne girmesi
üzerine MaraĢ’a giderek tahrip ve yağma etti, Hıristiyan halkı esir etti ve
77
Turan, a.g.m., s. 688.
Turan, a.g.m., s. 689; Sevim, Yücel, a.g.e., s. 130.
79
Bu devirde görülen bir şehrin veya bir bölge halkının topluca sürülmesi, tamamen ekonomik
sebeplere dayanmaktadır. O dönemde Anadolu’da nüfus seyrek olduğu için, böyle bir hareket
diğer devletlerin üretim gücünü zayıflatmayı amaçlıyordu. Bkz. Çay, a.g.e., s. 35.
80
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 314-315.
78
28
suçsuz halkı katletti. Aslında daha çok bu geliĢmeden dolayı DaniĢmendliler
ile mücadeleye son veren Kılıç Arslan bizzat Göksun bölgesine girdi.
Yerlerinden kaçmıĢ olan Hıristiyan halkı geri getirdi, onlara Ģefkatle
muamelede bulundu ve yurtlarına yerleĢtirdi. Aynı yıl Behisni beyine karĢı
ayaklanan Hıristiyan halk Stefan’ı davet etti. Kılıç Arslan durumdan haberdar
olunca Hıristiyan halkın bir kısmı Stefan’ın memleketine göçtü. Ancak Sultan
gelince bu ahaliyi de getirterek yerlerinde iskân etti. Sultan ile mücadeleyi
göze alamayan Stefan, onunla iyi geçinmek için, Pertus kalesini de
Selçuklulara teslim etmek zorunda kaldı. Sultanın adaleti sayesinde
Hıristiyan halk barıĢa ve selamete kavuĢtu81. Bundan sonra Ermenilerden
gelecek tehlikelere karĢı devletin güney sınırını güven altına almak için;
Ereğli’ye Sancar ġâh’ı, Niğde’ye Argun ġâh’ı ve Elbistan’a Tuğrul ġâh’ı melik
olarak atadı82.
Kılıç Arslan DaniĢmendli meselesini çarçabuk hallettikten sonra önce
Ermenilerle sonra Zengî Atabegliği hükümdarı Nureddin Mahmud ile
uğraĢmak zorunda kaldı. Nureddin Mahmud, Selçuklularla akraba, yani
Sultan Mes’ûd’un damadı ve Sultan Kılıç Arslan’ın eniĢtesi idi. Ancak bu
sıhrî bağa rağmen o, kayınbiraderinin içinde bulunduğu buhranlı durumu
fırsat bilerek Selçuklu topraklarına taarruza geçti. Ayıntâb, Ra’ban ve
Merzubân’ı hiçbir güçlükle karĢılaĢmadan iĢgal etti83.
Kılıç Arslan Ermenilerle olan sorunu hallettikten sonra Konya’ya
döndü. Franklar ve Ermeniler ile yapmıĢ olduğu sulh ve dostluğun takviyesi
hususunda ricali ile istiĢarede bulundu. Sultan, ricalinin de desteği üzerine
her iki tarafın arzusu mucibince sıkı bir dostluk antlaĢması yapmak üzere
Kudüs’e, Antakya’ya ve Thoros’a elçiler gönderdi. Ermenilerle ve Franklarla
yapılan ittifaklar geliĢi güzel anlaĢmalar olarak yapılmamıĢtır. Bunun asıl
sebebi, Zengi’nin oğlu ve aynı zamanda Sultanın kız kardeĢinin kocası olan
Halep Emiri Nureddin Mahmud’a karĢı kuvvetli bir destek vücuda getirmekti.
Zira Sultan Mes’ûd’un ölümünden sonra Nureddin Mahmud, Kılıç Arslan’ı
81
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 315-316; Turan, a.g.m., s. 689; Sevim, a.g.e., s. 146; Turan, a.g.e., s. 225.
Sevim, a.g.e., s. 145-146.
83
Süryani Mihail, a.g.e., s. 176; Turan, a.g.m., s. 689; Çay, a.g.e., s. 35.
82
29
küçümseyerek Hıristiyan topraklarını zaptetmiĢ, Kılıç Arslan’ın hudutlarına
tecavüz etmiĢ ve metin kaleler olan Ayıntâb, Ra’ban ve Merzubân’ı
havalisinde bulunan bütün köylerle beraber zaptetmiĢti. Kılıç Arslan
eniĢtesine birçok defa mektup yazarak: “Haksızlık yapma ve babam
tarafından ikimizin arasında hudut olarak tayin edilmiĢ olan sınırı ihlal etme
aldığın toprakları iade et” demiĢti. Fakat o, uyarılara kulak asmayıp bilakis
aksi
bir
tavır
84
ĢiddetlenmiĢti.
takınıyordu.
Her
iki
taraf
arasında
mücadele
iyice
Kılıç Arslan Ermeni ve Franklardan baĢka DaniĢmendli
meliki Zunnûn’u da yanına çekmeğe muvaffak oldu. Bu müsait ortamı
hazırladıktan sonra Kılıç Arslan, 1157 yılında büyük bir ordu ile Ayıntâb’ı
kuĢatarak ve surlarını tahrip ederek ele geçirdi, oradan da Ra’ban üzerine
yürüdü. Tam bu sırada Kudüs kralı ile Antakya Prinkepsi de Nureddin
Mahmud’un memleketine hücuma geçtiler. MüĢkül duruma düĢen Mahmud
bu vaziyet karĢısında özür dileyip bu yerleri Kılıç Arslan’a iade ettiğini
bildirerek, Halep’e doğru çekildi85.
Böylece
Kılıç
Arslan
iki
yıl
içinde
saltanatı
önünde
tehlike
oluĢturacak engelleri ortadan kaldırmıĢ, rakipleri ve düĢmanları karĢısında
kuvvetli bir duruma geçmiĢti. Ġktidarının ilk aylarında yaĢanan nazik
durumdan
yararlanmak
isteyen
Ermenileri
ve
etrafındaki
Türkmen
beylerini kısa zamanda yenerek Selçuklu ülkesinde birliği temin etmiĢ ve
1157 sonu itibariyle ülkeye tam anlamıyla hakim olmuĢtu. Ancak, Sultan’ın
1157’deki bu baĢarısı, o yıl sonunda Türk-Bizans iliĢkilerinin bozulmasıyla
kısmen tesirini yitirdi.
84
85
Urfalı Mateos, a.g.e., s.318-319; Turan, a.g.m., s. 689.
Turan, a.g.m., s. 689; Sevim, Yücel, a.g.e., s. 130.
30
B- II. Kılıç Arslan’ın Ġktidarının Ġlk Yıllarında Anadolu’nun Siyasi
Vaziyeti
Türk fütühatından önce Anadolu topraklarına Bizans Ġmparatorluğunun
hakim olduğu bilinmektedir. II. Kılıç Arslan’ın tahta geçtiği zamanda
Anadolu’nun siyasi vaziyetine bakılırken, Bizans’ın bu topraklar üzerinde
hala müessir bir güç olduğunun bilinmesinde fayda vardır. Bizans’ın
Anadolu’daki
temel
idari
yapısı
yerel
birimlerden,
orijinal
adıyla
“thema”lardan86 yani eyalet sisteminden oluĢmaktaydı. 12. yüzyılda
Anadolu’daki Bizans idaresi 21 thema (eyalet) halinde teĢkilatlanmıĢtı.
Ġmparator I. Manuel Komnenos (1143-1180) zamanında ve II. Kılıç Arslan’ın
Selçuklu sultanı olduğu tarihlerde bu themaların siyasi vaziyeti Ģöyleydi:
Thrakesion theması (merkez Efes, diğer Ģehirler Aydın, Manisa, UĢak,
Denizli); Optimaton (merkez Ġzmit, diğer Ģehirler Kocaeli, Sakarya ve
civarı); Opsikion (merkez Ġznik, diğer Ģehirler Bursa, EskiĢehir, Balıkesir,
Çanakkale, Bilecik); Khaldea (merkez Trabzon diğer Ģehirler Rize);
Kolonea (merkez ġebinkarahisar, diğer Ģehirler GümüĢhane, Ordu,
Giresun); Kibrreoteen (merkez Antalya, diğer Ģehirler Muğla); Sami
(merkez Ġzmir, diğer Ģehirler Midilli, Sakız, Sisam); Kıbrıs (merkez Bafos).
Çukurova’da Ermeni hakimiyeti kurulmuĢ olup ancak Tarsus ve çevresinde
Selekya themasının çok az bir kısmı Bizanslılar’ın elinde idi. Suriye
theması ise Latinler ve mahalli müslüman beyliklerin eline geçmiĢti 87.
Ayrıca
I.
Haçlı
seferlerinden
sonra
Latinler;
Urfa
Haçlı
Kontluğunu(1098), Antakya Prinkepsliğini(1098), Kudüs Krallığını(1099)
ve TrablusĢam Kontluğunu(1109) kurdular. Urfa Kontluğu 1144 yılında
Musul-Halep Atabegi Zengi tarafından ortadan kaldırıldı, ancak diğerleri
aĢağı-yukarı 200 yıl kadar bölgede
varlıklarını sürdürdüler 88. Bu
devletçiklerin en önemlisi Antakya Latin Prinkepsliği idi. Geriye kalan
86
Thema, askeri birlik veya ordu demektir. Fakat burada askeri birliklerin yerleştirildiği iskan
sahasına verilen isim olmuştur. Bkz. Demirkent, a.g.e., s. 3; Thema sistemi ile ilgili ayrıntılı bilgi için
bkz. M. Murat Baskıcı, Bizans Döneminde Anadolu İktisadi ve Sosyal Yapı, Phoenix Yayınları,
Ankara, 2009, s. 115-129.
87
Çay, a.g.e., s. 23.
88
Koca, a.g.e., s. 86.
31
Anadolu
toprakları
tamamen
Türklerin
elinde
olup
buralar
da
Selçuklularla DaniĢmendliler arasında paylaĢılmıĢtı. Orta Anadolu’ya
sokulmuĢ bulunan Türkler, bölgenin orta bölümünün sahipleri olarak
siyasi hakimiyetlerini Bizans aleyhine geniĢletmekte idiler. Selçuklular
Sultan I. Mes’ûd (1116–1155)’la birlikte DaniĢmendlilere de üstünlüklerini
kabul ettirerek yükselme devrine girmiĢ ve Anadolu’da kendilerine bağlı
bir Türk birliği kurmuĢlardı89. Yine Sultan Mes’ûd döneminde Musul Atabegi
Nureddin Mahmud ile de akrabalık iliĢkileri kurularak devletin bu cihetten bir
sıkıntıya uğraması önlenmiĢti. Ancak, 1155 yılında I. Mes’ûd’un ölümü
üzerine onun sağlığında kurulan bu denge kısa bir süre sonra bozuldu.
Yerine geçen oğlu II. Kılıç Arslan saltanatının ilk yıllarında DaniĢmendliler,
Ermeniler, Nureddin Mahmud ve Bizans ile mücadele etmek zorunda kalmıĢ
bundan dolayı da Selçuklular kendisini yeniden var olma ve yok olma
mücadelesinin içinde bulmuĢtu90. Bunun yanında Kılıç Arslan’ın, bu
mücadelede babasına göre daha az engelle karĢılaĢmıĢ olması, hem
DaniĢmendlilerin kendi aralarında bölünmüĢ olmalarından, hem de Bizans’ın
izlediği siyasetten91 kaynaklanmaktadır92.
II. Kılıç Arslan tahta çıktığında Kayseri dahil bütün Kapadokya(Tuz
gölünden Fırat’ın yukarı bölümüne kadar olan bölge, kuzey sınırını ise,
Çukurova, MaraĢ, Elbistan ve çevresini içine alan bölge), Amasya ve Malatya
Türkiye Selçuklu Devleti’nin elinde idi. Ege havzasında ise Türkmenler
Denizli, Afyon, Kütahya ve çevresine kadar ilerlemiĢler buralarda yağmalarda
bulunmuĢlardı. Trabzon’dan Rize’ye kadar Paflagonya(Kastamonu ve
çevresi) Bizans’ın elinde idi. Çukurova’da Ermeni kralı II. Thoros, Ermeni
hakimiyetini kurmuĢ, ancak Tarsus ve çevresinde Selekya vilayetinin çok az
bir kısmı Bizans’ın elinde kalmıĢtı. Suriye vilayeti ise I. ve II. Haçlı Seferleri
sırasında Bizans’ın elinden çıkmıĢ, buralar da Latinler ile Müslüman beylikler
89
Erdoğan Merçil, “Türkiye Selçukluları”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara, 2002, s. 510.
90
Çay, II. Kılıç Arslan, s.14.
91
Bizans bu zamanda Güneydeki düşmanları Ermenileri ve Haçlı Prensliklerini itaat altına almak
istiyor.
92
Cahen, a.g.e., s. 112.
32
arasında paylaĢılmıĢtı. Yukarıda belirtilen sınırlardan anlaĢılacağı üzere
Türkiye Selçuklu Devleti, Bizans tarafından çepeçevre sarılmıĢ Orta
Anadolu’ya hakim bir vaziyetteydi93.
C- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Türk Beylikleriyle ĠliĢkileri
1- DaniĢmendlilerle ĠliĢkileri
DaniĢmendli Melik Muhammed’in ölümünden (1143) sonra bu
hanedan
üyeleri
arasında
yaĢanan
taht
mücadelesi
neticesinde
DaniĢmendliler devleti ve saltanatı Sivas, Kayseri ve Malatya olmak üzere üç
Ģubeye bölünmüĢtü 94. II. Kılıç Arslan Selçuklu tahtına çıktığında
DaniĢmendliler arasında en kudretli ve hırslı karaktere sahip olan
Yağıbasan, Sivas’ta hüküm sürmekteydi. Yağıbasan, Konya sultanı
Mes’ûd’un damadı ve II. Kılıç Arslan’ın eniĢtesi idi. Sivas ve Amasya’da
hüküm sürmüĢtür. Yağıbasan’ın Kayseri’de hüküm süren yeğeni Zunnûn ise,
Sultan Mes’ûd’un diğer bir kızını almıĢtı. Yağıbasan, Türkiye Selçuklularına
karĢı her zaman sorun olmuĢtu. Öyle ki imparator Manuel ile birlikte
Selçuklulara karĢı hareket etmekten hiç çekinmemiĢ ve her fırsatta
Bizans’ın yanında Selçuklulara karĢı birlikte hareket etmiĢti. Bu durum II.
Kılıç Arslan döneminde de devam etmiĢti 95. Sultan I. Mes’ûd ölmeden önce
oğlu II. Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmiĢ ve DaniĢmendli hanedanına mensup
iki damadından Yağıbasan’a Amasya, Ankara ve Kapadokya, Zunnûn’a ise
Kayseri ile Sivas Ģehirlerini vererek onları Kılıç Arslan’a tabi kılmıĢtı.
II. Kılıç Arslan tahta geçince babası zamanında DaniĢmendliler ile
düzelmiĢ olan iliĢkiler yeniden bozuldu. Bunun nedeni Yağıbasan'ın,
Anadolu'da DaniĢmendli hakimiyetine son vererek, Bizans dâhil bölgedeki
93
94
Çay, a.g.e., s.18.
Sivas Kolu emiri Yağıbasan(1143-1175), Kayseri kolu Emiri Zunnûn, Malatya kolu Emiri önce
Aynu’d Devle sonra Zulkarneyn.
95
Mükrimin Halil Yinanç, “Danişmendliler” , İslam Ansiklopedisi, cilt 3, Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul, 1963, s. 472.
33
tüm siyasi güçleri dize getiren Sultan I. Mes’ûd'un ölümüyle meydana gelen
kargaĢadan faydalanarak, kaybettiği toprakları geri almak istemesi idi 96.
Sultan Mes’ûd’un ölümünden sonra kardeĢler arasında yaĢanan taht
mücadelesi Yağıbasan’a bu fırsatı verdi. Bu amaçla Yağıbasan, yeğeni
Zunnûn'un yaĢadığı Kayseri'ye saldırarak burasını tahrip etmiĢtir. Bunun
üzerine II. Kılıç Arslan, Zunnûn’un metbusu sıfatıyla Yağıbasan'a karĢı
harekete geçmekte bir beis görmedi97.
Kılıç Arslan’ın tahta çıktığı ilk yıllarda giriĢtiği bu mücadeleden
yukarıda bahsedildi. 1158-59 yıllarında, II. Kılıç Arslan’a karĢı yeni bir ittifak
kuran Bizans imparatoru Manuel’in etrafında toplanan DaniĢmendli beyleri ile
olan mücadeleye ileride ayrıntısı ile değinilecek.
Malatya Meliki Zulkarneyn, 1160 veya baĢka bir rivayete göre 1162
yılında ölmüĢ ve yerine oğlu Nâsırüddin Muhammed geçmiĢti. Yağıbasan ise
Kılıç Arslan ile nikâh kıyılan ve zengin çeyizleriyle birlikte Erzurum’dan
Konya’ya gönderilen Erzurum Selçuklu Hükümdarı Ġzzeddin Saltuk Bey’in
kızını ele geçirip Kayseri meliki olan yeğeni Zunnûn ile evlendirmiĢti. Bu ağır
hakaret karĢısında II. Kılıç Arslan, Yağıbasan üzerine yürüdüyse de Bizans
kuvvetleri tarafından desteklenen DaniĢmendli ordusu önünde mağlûp oldu
ve Elbistan Yağıbasan’ın idaresi altına girdi. (1162)98. Ġleride detaylarına
değinileceği üzere II. Kılıç Arslan Ġstanbul’u ziyaret etmek suretiyle kendisine
karĢı oluĢturulan ittifak çemberinden kurtulmuĢ ve hareket serbestisi
kazanmıĢtı. Kılıç Arslan’ın Bizans tarafından tehdit edilmemesi, ona
DaniĢmendlilere karĢı yürüteceği faaliyetlerde büyük bir kolaylık sağladı. Hiç
vakit kaybetmeden Ġmparator ile yaptığı antlaĢmanın sağladığı avantajla
Yağıbasan ile mücadeleye yeniden giriĢti. Kılıç Arslan’ın bu defa amacı,
sadece Yağıbasan’ı ortadan kaldırmaktan ibaret değildi. Türkiye Selçuklu
96
Muharrem Kesik, “Türkiye Selçukluları İle Danişmendliler Arasındaki İlişkiler”, Türkler, cilt 6,
Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 542; Abdulkerim Özaydın,
“Danişmendliler”, TDVİA, Cilt 8, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993, s. 471-472; Yinanç,
a.g.m., s. 472; Koca, a.g.e., s. 157.
97
Sefer Solmaz, “Danişmendliler” Türkler, 6. cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara, 2002, s. 436.
98
Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991,
s. 258; Özaydın, a.g.m., s. 472.
34
Devleti’ni her zaman uğraĢtırmıĢ, Anadolu Türk birliği önünde en büyük engel
olmuĢ DaniĢmendliler Beyliğini ortadan kaldırmak ve Selçuklu hâkimiyeti
altında Anadolu Türk birliğini kurmaktı. Kılıç Arslan, bu düĢünce ile
Yağıbasan’a karĢı zamanında kendisine karĢı oluĢturulan ittifak cephesi gibi
bir cephe oluĢturmuĢtu. Çünkü, Yağıbasan, sadece Selçuklu ülkesine değil,
aynı zamanda Artuklu beylerinin topraklarına da tecavüzde bulunmuĢ idi. Kılıç
Arslan bu durumu çok iyi değerlendirmiĢti. Kendisi, Yağıbasan üzerine
harekete geçince müttefikleri; Harput Emiri Kara Arslan, Mardin Emiri
Necmeddin Alpı, Erzen ve Bitlis Emiri Fahreddin DevletĢâh’dan oluĢan Artuklu
beyleri ile beraber kısa bir kuĢatmadan sonra Malatya’yı ele geçirdiler. Daha
sonra Yağıbasan’ın merkezi olan Sivas üzerine yürüdüler. Kılıç Arslan, ilk
hücumda Sivas’ı aldı(1163). Yağıbasan, Kılıç Arslan’ın ve müttefiklerinin
güçlü ordusuna karĢı koyamadı; Sivas’tan çekilerek damadı ve aynı zamanda
Kılıç Arslan’a karĢı taht iddiacısı olan Ankara ve Çankırı Meliki ġâhin ġâh’a
sığındı. Yağıbasan’ın amacı damadı Çankırı Selçuklu Meliki ġâhin ġâh ile
güçlerini
birleĢtirip,
tekrar
Kılıç
Arslan’ın
karĢısına
çıkmaktı.
Fakat
Yağıbasan’ın buna ömrü yetmedi; 4 Ağustos 1164 tarihinde Çankırı’da öldü.
Cenazesi getirilip, Sivas’ta defnedildi99. Böylece Kılıç Arslan, saltanatının
baĢından beri ardı arkası kesilmeyen tecavüzleriyle kendisini çok sıkıntıya
sokmuĢ olan rakibi Yağıbasan’dan tamamen kurtulmuĢ oldu. Kılıç Arslan’ın
Sivas’tan
çekilmesinden
sonra,
Yağıbasan’ın
yerine
DaniĢmendli
meliklerinden Ġsmail geçti. Melik Ġsmail, Yağıbasan’ın yeğeni Ġbrahim’in oğlu
olup, bu sırada henüz 6 yaĢında idi100.
Sultan II. Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın ortadan kalkmasından sonra
bu defa da, sürekli sorun olarak karĢısına çıkan Ankara ve Çankırı meliki
olan kardeĢi ġâhin ġâh’ın üzerine yürüdü101. ġâhin ġâh da Kılıç Arslan’a
karĢı koymaya cesaret edemedi, kaçmak suretiyle Musul-Halep Atabegi
Nureddin Mahmud’a sığındı. Böylece Kılıç Arslan, Ankara ve Çankırı’yı
99
Süryani Mihail, a.g.e., s. 191,196,198; Özaydın, a.g.m., s. 472.
Koca, a.g.e., s. 169.
101
Çay, a.g.e., s. 42.
100
35
kolayca ele geçirdi. ġâhin ġâh’ın oğullarını, yani yeğenlerini tutuklayıp,
hapse koydu102.
Yağıbasan’ın
ölümü
üzerine
DaniĢmendliler
arasında
taht
mücadelelerinin daha da kızıĢması Kılıç Arslan’ın iĢini kolaylaĢtırdı ve
DaniĢmendlileri ortadan kaldırmak için müsait bir ortam hazırladı 103. Kılıç
Arslan, bundan sonra tekrar yönünü, DaniĢmendli meliklerine çevirdi:
DaniĢmendlilerin elinde bulunan Elbistan yöresini, Darende ile Gedük
bölgelerini ve Tohma çayı vadilerini ele geçirdi (1165). Hareketine devam
eden Kılıç Arslan Nureddin Mahmud tarafından iĢgal edilmiĢ olan MaraĢ,
Göksun ve Behisni’yi de topraklarına kattı (1166-67). Buradan da baĢlangıçta
Yağıbasan’a karĢı müttefiki olan ancak, daha sonra Ġmparator Manuel’in
etkisi ile düĢman durumuna geçen Melik Zunnûn’un üzerine yürüdü. Kayseri
ve Zamantı’yı alarak, DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesine son verdi. Melik
Zunnûn da, tıpkı ġâhin ġâh gibi Kılıç Arslan’ın karĢısında tutunamayarak
kaçtı ve Nureddin Mahmud’a sığındı(1169)104.
DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesinden sonra sıra Malatya Ģubesine
geldi. 1172 yılında, Malatya’daki karıĢıklıklardan faydalanmak isteyen Kılıç
Arslan, Malatya üzerine sefer düzenledi105. Kılıç Arslan’ın önüne Anadolu’da
Selçuklu hakimiyetini perçinlemek için çok iyi bir fırsat çıktı. Bu tarihte,
DaniĢmendli Ferîdûn ve Muhammed kardeĢler arasında Malatya melikliği
yüzünden anlaĢmazlık meydana geldi. KardeĢine karĢı girdiği mücadeleyi
kaybeden Melik Muhammed, kaçıp Kılıç Arslan’a sığındı ve Malatya’ya sefer
düzenlemesi hususunda Sultanı sürekli olarak teĢvik etti. Kılıç Arslan da,
siyasetinin gereği olarak tarihin önüne çıkardığı bu fırsatı kaçırmadı. Melik
Muhammed’in idaresine Ereğli’yi vererek, onu yanına aldı. Kendisi de
ordusu ile Malatya önlerine gelip, Ģehri kuĢattı. Kılıç Arslan’a karĢı
koyamayacağını anlayan Melik Ferîdûn, Nureddin Mahmud’a baĢvurarak,
yardım istedi. Nureddin Mahmud, Malatya’nın Kılıç Arslan’ın eline geçmesi
102
Koca, a.g.e., s. 170.
Turan, a.g.m., s. 691.
104
Süryani Mihail, a.g.e., s. 199-200,206,209; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 402, 406; Turan, a.g.e., s. 228229; Turan, a.g.m., s. 691; Özaydın, a.g.m., s. 472; Kesik, a.g.m., s. 543-544.
105
Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 2007, s.79.
103
36
halinde ticaret yollarının ve Fırat bölgesinin tehlikeye gireceğini düĢünerek,
Ferîdûn’a yardım etmeye karar verdi. Orta Anadolu’daki iĢlerini bitirmeden
Nureddin Mahmud gibi kuvvetli bir hasım ile çatıĢmayı uygun bulmayan Kılıç
Arslan, hemen kuĢatmayı kaldırıp, yöre halkından 12 bin kiĢiyi sürgün ederek,
Kayseri’ye döndü106.
Bu defa Kılıç Arslan’ın hedefi, DaniĢmendlilerin Sivas Ģubesi oldu.
Fakat burada da, Kılıç Arslan’ın karĢısına, yine Nureddin Mahmud çıktı.
Nureddin
Mahmud,
Kılıç
Arslan’ın
DaniĢmendlileri koruma altına aldı.
kuvvetlenmesini
istemediği
için
Nureddin Mahmud, tıpkı daha önce
Bizans Ġmparatoru Manuel’in yaptığı gibi, Kılıç Arslan’a karĢı etrafında
toplanan DaniĢmendli emirlerinden, Selçuklu Meliki ġâhin ġâh’tan, Mardin ve
Harput Artuklu beylerinden ve Sivas DaniĢmendli hükümdarından oluĢan bir
ittifak cephesi oluĢturmuĢtu107.
Böylece Nureddin Mahmud, müttefiklerinden oluĢturduğu ordusunu
DaniĢmendli Melik Ġsmail’e destek vermek için Sivas’a sevk ederken, diğer
yandan elçisini Kayseri’de bulunan Kılıç Arslan’a göndererek, ondan
Zunnûn’a topraklarını geri vermesini, Malatya yöresinden sürgün ettiği halkı
memleketlerine iade etmesini ve ġâhin ġâh’ın hapiste bulunan çocuklarını da
serbest bırakmasını istemiĢti. Öyle anlaĢılıyor ki, Nureddin Mahmud’un bu
isteklerinin
arka
plânında,
Kılıç
Arslan’ı
durdurmak ve hakimiyetini
Anadolu’ya yaymak gibi bir düĢünce yatmaktaydı. Nureddin Mahmud’un
Anadolu ile ilgili siyasi tasavvuru, Selçuklu hakimiyetinde birleĢmiĢ bir
Anadolu yerine Türk beylikleri arasında pay edilmiĢ bir Anadolu, Ģeklinde olsa
gerek. Musul Atabegi’nin niyetini çok iyi anlamıĢ olan Kılıç Arslan,
karĢısındaki cepheyi büyütmemek ve Nureddin Mahmud’u yumuĢatmak için
biraz tavizkâr davranmak zorunda kaldı. Mesela, Malatya yöresinden getirdiği
halkı geri gönderdi. KardeĢi ġâhin ġâh’a da yıllık 10 bin dinarlık bir tahsisat
ayırdı. Fakat, toprak hususunda en ufak bir tavizde bulunmadı. Nureddin
Mahmud’un elçisini bütün yaz boyunca Kayseri’de oyaladıktan sonra nihayet
ret cevabı vererek, geri gönderdi. Bunun üzerine derhal harekete geçen
106
107
Süryani Mihail, a.g.e., s. 223; Koca, a.g.e., s. 170-171
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 409; Turan, a.g.e., s. 229; Çay, a.g.e., s. 45.
37
Nureddin Mahmud, Selçuklulara ait Merzubân, MaraĢ, Göksun ve Behisni
Ģehirlerini iĢgal etti. 1173 yılında Anadolu’da çok Ģiddetli bir kıĢ meydana
geldi. AĢırı derecede yağan kar yüzünden bütün yollar kapandı. Sivas üzerine
yürümek niyetinde olan Kılıç Arslan, Kayseri’den dıĢarı çıkamadı. Özellikle,
Sivas Ģehrinde ağır kıĢ Ģartlarının yarattığı açlık ve kıtlık, tahammül edilmez
bir hale geldi. Erzak depoları dolu olduğu halde, Melik Ġsmail ve eĢi halka
yardım etmek istemedi. Bu yüzden ayaklanan Sivas halkı, yiyecek yardımında
bulunmayarak, kendilerini açlığa mahkûm etmiĢ olan Melik Ġsmail’i, eĢini ve
500 kadar adamını öldürüp, yerine Nureddin Mahmud’a sığınmıĢ bulunan
Zunnûn’u
davet
etti.
Nureddin
Mahmud,
Zunnûn’a
Abdü’l-Mesih
komutasında 3 bin kiĢilik bir destek kuvveti verdi. Zunnûn da, Nureddin
Mahmud’un bu fiilî desteği ile gelip, Sivas’ta DaniĢmendli tahtına çıktı108.
Ortaya çıkan bu yeni durum Kılıç Arslan’ın DaniĢmendliler meselesini
daha sonraki bir zamana ertelemesine sebep oldu. Kılıç Arslan, Nureddin
Mahmud ile hesaplaĢmak üzere çetin kıĢ Ģartlarına rağmen Kayseri’den
ordusunu harekete geçirdi. Fakat, ağır kıĢ Ģartları, her iki tarafı da aynı ölçüde
barıĢa zorlamaktaydı. Aynı zamanda Haçlıların da taarruza geçmesi Nureddin
Mahmud’u güç duruma düĢürmüĢtü. Neticede iki tarafın devlet adamları araya
girerek, her iki Türk hükümdarını da savaĢtan vazgeçirip, anlaĢmaya ikna
ettiler. Türk hükümdarları arasında yapılan antlaĢmaya göre, Nureddin
Mahmud, iĢgal ettiği yerlerin tamamını Kılıç Arslan’a iade ediyordu. Buna
karĢılık Kılıç Arslan da Zunnûn’un Sivas’ta hüküm sürmesini kabul
ediyordu 109.
Ayrıca,
Nureddin Mahmud’un daha önce Abdü’l-Mesih
komutasında Sivas’a göndermiĢ olduğu 3 bin kiĢilik destek birliği de
Zunnûn’u korumak için Sivas’ta kalıyordu110.
Kılıç Arslan, bu antlaĢma ile DaniĢmendli meselesini daha uygun bir
zamanda halledebilmek için, ileri bir tarihe ertelemeyi uygun gördü.
108
Süryani Mihail, a.g.e., s.224-227; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 414; Turan, a.g.e., s. 230.
Süryani Mihail, a.g.e., s. 227; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 148.
110
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, Çev: Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 2000, s. 23.
109
38
Bu antlaĢmadan sonra her iki Türk hükümdarı da geri çekildi.
Böylece, Kılıç Arslan’ın Selçuklu hakimiyeti altında Anadolu Türk birliğini
kurma faaliyeti, Nureddin Mahmud faktörü yüzünden bir süre ertelenmiĢ oldu.
Fakat, bu erteleme çok uzun sürmedi. DaniĢmendli ve Selçuklu
meliklerinin en büyük koruyucusu ve destekçisi olan Nureddin Mahmud,
Mısır meselesi ile ilgilendiği sırada 1174 yılında öldü. Nureddin Mahmud’un
ölümü ile güçlü bir rakibinden kurtulan Kılıç Arslan’ın önündeki en büyük
engel de kendiliğinden ortadan kalkmıĢ oldu. Kılıç Arslan, karĢısına çıkan bu
fırsatı değerlendirmekte gecikmedi. 1175 yılında kaldığı yerden faaliyetine
devam ederek, Sivas, Niksar, Komana, Tokat (Kapadokya’nın Ģehirlerini) ve
diğer DaniĢmendli topraklarını zaptetti ve DaniĢmendli beyliğine son verdi.
Son DaniĢmendli Meliki Zunnûn ve onunla birlikte hareket eden ġâhin ġâh,
Kılıç Arslan’a karĢı koyamadılar ve her iki melik de son çare olarak
sultandan
kaçarak
Bizans’a
sığındı111.
Bizans
Ġmparatoru
Manuel,
Selçuklulara karĢı önemli bir denge unsuru oldukları için DaniĢmendlilerin
kaybettikleri topraklara tekrar hakim olmalarını istiyordu. Bu maksatla
Gavras adlı kumandanını 30.000 kiĢilik bir ordu ile Amasya ve Niksar’a sevk
ettiyse de bir sonuç alamadı. Rivayete göre Zunnûn, 1175 yılında Kılıç
Arslan’ın emriyle Bizans hapishanelerinde zehirlenerek öldürülmüĢtür.
Aksarâyî’ye göre ise Kılıç Arslan’ın Sivas’ı istilâ etmesi üzerine öfkeyle
Niksar’a gitmiĢ ve orada ölmüĢtür112.
Kılıç Arslan, vaktiyle kendisini bir hayli sıkıntıya sokmuĢ olan
Yağıbasan’ın ailesine iyi davrandı. Özellikle, Yağıbasan’ın oğullarından
Bedreddîn Yusuf, Zahîreddîn Ġli ve Muzafferüddîn Mahmud kardeĢleri batı
uclarına yerleĢtirerek, onların gazâ ve akın faaliyetlerindeki tecrübelerinden
yararlanarak
Selçuklu
hizmetine
girmelerini
sağladı.
Böylece,
DaniĢmendlilerin Kayseri Ģubesinden sonra Sivas Ģubesine de Kılıç Arslan
tarafından son verilerek, toprakları Selçuklu Devletine katılmıĢ oldu.
DaniĢmendlilerin
111
birer
birer
ortadan
kaldırılması,
Türkiye
Selçuklu
Süryani Mihail, a.g.e., s. 233; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 418; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149;
Turan, a.g.e., s. 230.
112
Aksarayi, a.g.e., s. 23.
39
hükümdarlarının Anadolu’da Türk birliğini kurmalarına kuvvetli bir temel
oluĢturdu.
Bunun
sonucu
olarak
da
Anadolu’da
siyasi
birlik
sağlanabilecekti 113.
Diğer yandan, Sultan II. Kılıç Arslan kendisine sığınan DaniĢmendli
Muhammed (eski Malatya emiri)’i Konya Ereğlisi Beyliği’ne tâyin etmiĢti.
Emir Muhammed, bilâhare Nureddin Mahmud’a esir düĢmüĢ ve onun
emriyle Bîre’de hapsedilmiĢti. Nureddin’in ölümünden sonra bir fırsatını
bularak hapisten kaçmayı baĢaran Muhammed, Malatya’ya gelmiĢ ve
burada Barsuma Manastırı papazları ile halkın yardımını sağlamıĢ ve
daha sonra saraya bir baskın düzenleyerek kardeĢi Malatya Emiri
Ferîdûn’u öldürerek tekrar beyliğinin baĢına geçmiĢti (1175). Sultan II.
Kılıç Arslan, Malatya’yı bu DaniĢmendli melikinin elinden ancak 1178
tarihinde alabilecektir 114. II. Kılıç Arslan Miryokefalon zaferinden sonra
Bizans tehlikesini bertaraf etmiĢ ve tekrar yönünü doğuya çevirme imkanı
bulmuĢtu. Ġlk fırsatta da Malatyayı kuĢattı. ġehri savunan DaniĢmendli
Meliki Muhammed dört ay gibi uzun bir süre direndi. Ancak Ģehirde baĢ
gösteren açlık ve kıtlıktan dolayı daha fazla dayanamadı ve hayatının
bağıĢlanması Ģartıyla Ģehri Kılıç Arslan’a teslim etti. DaniĢmendlilerin
Malatya Ģubesinin ortadan kaldırılmasıyla beraber Türkiye Selçuklu
Devleti’nin sınırları Fırat havzasına kadar geniĢlemiĢ ve Anadolu Türk
birliği önündeki önemli bir engel daha ortadan kaldırılmıĢ oldu(1178)115.
2- Artuklularla ĠliĢkileri
Türkiye Selçuklu sultanları, Artuklu beyleriyle akrabalık yoluyla iyi
münasebetler kurmuĢlardır. Olaylar ve Ģartların geliĢimine göre bu iyi iliĢkilerin
bozulduğu da görülmektedir. Örneğin 1163 yılında Sultan II. Kılıç Arslan ile
Yağıbasan arasındaki mücadelede Artuklular, Sultan Kılıç Arslan’ın
müttefiki durumundaydılar. Kılıç Arslan’ın Yağıbasan üzerine sefere
113
Sevim, a.g.e., s.148.
Çay, a.g.e., s. 48.
115
Süryani Mihail, a.g.e., s. 251-252; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 424; Bibi, a.g.e., s. 14; Merçil, a.g.e.,
s. 259-260.
114
40
çıkmasından hemen sonra Artuklu Kara Arslan, Mardin Emiri Necmeddin
Alpı ile Erzen ve Bitlis Emiri Fahreddin DevletĢâh birleĢerek, II. Kılıç
Arslan ile beraber Malatya’yı ele geçirmiĢlerdi. Ardından Sivas’a kadar
ilerlediler. Böylece müttefik güçler ve Kılıç Arslan DaniĢmendli ülkesine yürüyüp
Sivas’ı iĢgâl etti 116.
1173’te II. Kılıç Arslan’ın Hısn-ı Keyfa topraklarına saldırması üzerine
Ģehrin Artuklu hakimi Nureddin Muhammed, Musul Atabegi Nureddin
Mahmud’dan yardım istedi. Atabeg derhal harekete geçerek II. Kılıç Arslan’ın
kuvvetlerini geri çekilmek zorunda bıraktı. II. Kılıç Arslan’ın bölgedeki
geniĢleme faaliyetleri, diğer beyliklerle beraber Nureddin Mahmud’u da
endiĢelendirmekteydi. Bu olaylar II. Kılıç Arslan’a karĢı bir ittifakın
oluĢmasına zemin hazırladı.
Yağıbasan’a karĢı Kılıç Arslan ile birlikte hareket eden Artukluları
Hısn-ı Keyfa olayının ardından bu sefer de, 1173 yılında, Nureddin
Mahmud’un Kılıç Arslan’a karĢı oluĢturduğu ittifakın içinde görüyoruz.
Onların bu tutumunun bir diğer nedeni de DaniĢmendlilerin Selçuklu
topraklarına katılması ile sıranın kendilerine geleceği düĢüncesiydi. Kılıç
Arslan’ın Anadolu Türk birliğini sağlama yolunda girdiği mücadelede,
Artukluları
da
itaat
altına
almak
istemesi
onların
bu
tutumunu
doğrulamaktaydı. Nureddin Mahmud, kendisine rakip olarak gördüğü
Sultan II. Kılıç Arslan’ın güçlenmesini istemediği için 1173 yılında, Sultan II.
Kılıç Arslan’a karĢı DaniĢmendli beyleri ve içinde Mardin ve Harput
Artuklularının da bulunduğu bir ittifak meydana getirmiĢti 117. Lakin
müttefikler, 1174 yılında Nureddin Mahmud’un ölümü üzerine uzun süre
birlikte hareket etme imkanı bulamadılar.
Nureddin Mahmud’un ölümünden sonra Doğu’da rahatlayan Sultan
II. Kılıç Arslan, Bizans’tan kaynaklanan gailelerden dolayı Batı’ya yöneldi.
1176 yılında kazanılan Miryokefalon zaferinden sonra Bizans
tehlikesine son veren Kılıç Arslan, Anadolu birliğini kurmak için yönünü
116
117
Turan, a.g.e., s. 228; Koca, a.g.e., s. 169.
Turan, a.g.e., s. 229.
41
tekrar doğuya çevirerek Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da ilerleme
faaliyetlerine hız verdi. Bunun üzerine Artuklu beyleri de Mısır ve Suriye
hükümdarı Selâhaddîn Eyyûbî’nin himayesine girdiler. Artuklu hükümdarı
Kara Arslan’ın oğlu olan Hısn-ı Keyfa ve Diyarbakır hakimi Nureddin
Muhammed Anadolu Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan’ın kızı ile evlenmiĢti.
Fakat, onun sonradan Ģarkıcı bir kadına âĢık olup eĢine kötü davranması, II.
Kılıç Arslan’ı kızdırmıĢ ve çeyiz olarak verdiği yerleri geri almak için harekete
geçmesine sebep olmuĢtu. Bu durum karĢısında metbuu Selâhaddîn’e
sığınıp ondan yardım isteyen Hısn-ı Keyfa hükümdarı devrin iki büyük
gücünü savaĢın eĢiğine getirmiĢti(1180)118.
3- Saltuklularla ĠliĢkileri
Gürcüler 1161 yılında Ani’yi iĢgal edince, Doğu Anadolu Türk beyleri119
hep birlikte Gürcü seferine çıkmıĢlardı. Ancak yapılan bu seferde Erzurum
Saltuklu hükümdarı Ġzzeddin Saltuk’un rolü pek gözükmemekteydi. Çünkü;
Ġzzeddin Saltuk’un daha önce Gürcülerle yapılan bir savaĢta esir düĢtüğü ve
bu esaretten kurtulmak için de Gürcü kralı Dimitri ve çocuklarına bir daha
saldırmayacağına dair yemin ettiği rivayet edilmektedir. Bundan dolayı
Ġzzeddin Saltuk diğer Türk beylerine haber vermeden savaĢ meydanından
ayrılmıĢtı. Onun diğer Türk beyleri ile istiĢare etmeden gizlice ayrılması üzerine
müttefik Türk beylikleri mağlup olmuĢlar ve pek çok kiĢi de esir düĢmüĢtü120.
Bu durum onun komĢu Türk beyleri arasında itibarının sarsılmasına sebep
olmuĢtu. Ġtibarını geri kazanmak amacıyla Ġzzeddin Saltuk, kızını II. Kılıç
Arslan’a verip onun tabiiyetine girdi. Böylece Kılıç Arslan’ın nüfuzundan
118
Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi II: Anadolu
Selçukluları ve Beylikler, Yay. Ali Öngül, Akademi Kitabevi, İzmir, 2001, s. 22; Turan, a.g.e., s.
238; Coşkun Alptekin, “Artuklular”, DGBİT, 8. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu, Çağ Yayınları,
İstanbul, 1992, s. 178; Aydın Usta, “Artuklular”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 477.
119
Ahlatşahı II. Sökmen, İzzeddin Saltuk, Erzen ve Bitlis beyi Devletşah, Mardin ve Artuklu Emiri
Necmeddin Alpı vd.
120
Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Turan Neşriyat, İstanbul, 1973, s. 12;
Abdulkerim Özaydın, “Saltuklular”, DGBİT, 8. Cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları,
İstanbul, 1992, s. 161.
42
faydalanarak, komĢu Türk beylerine karĢı mevkiini korumaya çalıĢtığı
söylenebilir. Sonuçta Erzurum hükümdarı Ġzzeddin Saltuk’un da, Mengücük ve
Artuklular gibi Kılıç Arslan’a itaat ettiğini görüyoruz121. Bu evlilik birtakım
hadiselerin zeminini oluĢturdu.
Anadolu Selçuklu sultanı II. Kılıç Arslan 1160/62 yılında Ġzzeddin
Saltuk’un kızına talip olmuĢ ve nikâhları kıyılmıĢtı. Nikâh kıyıldıktan sonra gelin
çeyizi ile birlikte Erzurum’dan Konya’ya gitmek üzere yola çıkarılmıĢtı.
Selçukluların düĢmanı olan DaniĢmendli beyi Yağıbasan bunu haber alınca,
gelin alayına saldırarak gelini ele geçirmiĢ ve yeğeni Kayseri meliki olan
Zunnûn’a nikâhlamak üzere götürmüĢtü. Gelin II. Kılıç Arslan’a nikâhlı olduğu
için Ġslâm hukukuna göre baĢkasıyla evlenmesi caiz değildi. Yağıbasan
fakihlerden bir hile yapmalarını istedi. Buna göre gelin Ġslâmiyet’ten çıktıktan ve
yeniden Müslüman olduktan sonra Zunnûn ile evlendirildi. Bu ağır saldırı
karĢısında öfkelenen II. Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın üzerine yürüdüyse de
mağlup olup geri döndü122.
4- Mengücüklerle ĠliĢkileri
Mengücük Emiri Ġshak’ın ölümünden sonra Mengücüklerin KemahErzincan kolunun baĢına Davud geçti. Emir Davud, Anadolu Selçuklu
hükümdarı II. Kılıç Arslan’ın taraftarı olduğu için DaniĢmendli Yağıbasan
tarafından 1162 tarihinde öldürülmüĢtür123.
Davud’dan sonra yerine oğlu Fahreddin Behram ġâh geçti.
Hanedanın Ġshak’ın ölümünden sonra iki kola ayrılması onları oldukça
zayıflatmıĢ ve çevredeki devletler karĢısında güçsüz düĢürmüĢtü. II.
Kılıç Arslan DaniĢmendlileri ortadan kaldırdığı gibi Mengücük Beyliği’ni
de nüfûzu altına aldı. Erzincan Mengücük beyliği de, Erzurum Saltuklu
121
Turan, Doğu Anadolu..., s. 16.
İbnü’l-Esir, İslam Tarihi: El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Çev. Abdulkerim Özaydın, cilt 11,
Bahar Yayınları, İstanbul, 1987, s. 257-258; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 19; Süryani Mihail, a.g.e., s.
189-190; Merçil, a.g.e., s. 281; Ali Öngül, “Saltuklular”, Türkler, 6. cilt, Editör: Salim Koca vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 465; Özaydın, “Saltuklular”, s. 162.
122
123
Abdulkerim Özaydın, “Mengücükler”, DGBİT, 8. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları,
İstanbul, 1992, s. 143-144.
43
hükümdarı gibi kendi isteğiyle Kılıç Arslan’a tâbi oldu. Bu dönem
Mengücükler için bir huzur ve refah dönemi oldu.
Fahreddin Behram ġâh,
II. Kılıç Arslan’ın damadı idi. Bu akrabalık iki hanedan arasındaki
iliĢkilerin iyi yönde geliĢmesine zemin hazırladığı gibi tabiiyet ve
metbuiyet münasebetlerinin de çok sağlam bir mahiyet almasını
sağlamıĢtır124.
Behram ġâh’ın dikkati çeken faaliyetlerinden biri de kayınpederi II.
Kılıç Arslan ile oğlu Sivas ve Aksaray Meliki Kutbeddin Melik ġâh arasında
1188 yılında vuku bulan mücadelede arabuluculuk yapmasıdır. Ġki tarafı
barıĢtırmak için teĢebbüse geçen Behram ġâh, Konya’ya giderek bu
anlaĢmazlığa sebep olan vezir Ġhtiyâreddin Hasan’ı tutuklayıp Sivas’a
götürmek için sultanı ikna etti. Birlikte yola çıktılar, fakat vezir yolda
giderken ona karĢı derin bir kin besleyen Türkmenler tarafından
yanındaki aile ve efradından oluĢan 200 kiĢilik bir kafile ile birlikte
öldürüldü125.
Mengücük beyliğinin emirlerinden ġâhin ġâh’ın bastırdığı üç sikke
günümüze kadar gelmiĢtir. Bu sikkelerden birisinde metbu hükümdar olarak
II. Kılıç Arslan’ın ikincisinde ise Rükneddin Süleyman ġâh’ın adı vardır126.
Kılıç Arslan’ın adının parada basılması Diviriği Mengücüklerinin de II. Kılıç
Arslan’a tabi olduğunu göstermektedir127.
II. Kılıç Arslan’ın hüküm sürdüğü yıllarda, Doğu ve Güney Doğu
Anadolu bölgesinde hakimiyet tesis etmiĢ olan Türk beyliklerinin varlıklarını
devam
ettirebilmek
için
kendilerini
koruyacaklarına
inandıkları
güçlü
devletlerin himayesine girdikleri görülmektedir. Artuklu, Saltuklu ve Mengücük
beyleri de ya kendi istekleri ile ya da zorla bu iktidar mücadelesinde bir saf
tercih etmek zorunda kalmıĢlardır. Dönemin en güçlü devletleri olan Zengiler,
Türkiye Selçukluları veya Eyyûbî’lere tabi olarak yaĢamıĢlardır. Bu beylikler
124
Turan, a.g.e., s. 61.
Ali Öngül, “Mengücekler”, Türkler, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,
2002, s. 453-456; Faruk Sümer, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998, s. 5-6.
126
Özaydın, “Mengücükler”, s. 150; Turan, a.g.e., s. 63; Sümer, Selçuklular Devrinde..., s. 10.
127
Merçil, a.g.e., s. 277.
125
44
varlıklarını ancak siyasi duruma göre uyguladıkları tabilikler sayesinde devam
ettirebilmiĢlerdir.
Sonuç
olarak
doğuda
bir tampon
bölge
oluĢturarak
Anadolu
topraklarının Gürcü krallığı tarafından saldırıya uğramasına engel olan ve bu
uğurda daima mücadele ve müdafaa içinde bulunan Doğu Anadolu Türk
Beylikleri Ġran Selçuklu sultanlarının bu bölgede nüfuzlarını kaybetmeleri
üzerine II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı merkezileĢme siyasetine paralel olarak
Türkiye
Selçuklu
Devleti’nin
yüksek
hakimiyetini
tanımak
zorunda
kalmıĢlardır128.
D- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki Diğer Unsurlarla ĠliĢkisi
1- Ermenilerle ĠliĢkileri
I. Mes’ûd ve oğlu Kılıç Arslan tarafından 1149 yılında MaraĢ’ın,
Haçlıların elinden alınmasından 129 sonraki süreçte bölgede Türkler ile
Ermeniler arasında zaman zaman sorunlar yaĢandığı görülmektedir130.
Sultan I. Mes’ûd'un 1155 yılında ölümü üzerine Selçukluların iç
mücadelelerinden faydalanan Çukurova Ermeni Baronu II. Thoros'un kardeĢi
Stefan, MaraĢ Beyi'nin bir Ermeni köyüne girmesini bahane ederek, 1156
yılında ağabeyinin onayını almadan MaraĢ'a saldırdı. Ancak II. Kılıç Arslan’ın,
Göksun'a ulaĢtığını öğrenince Stefan ve adamları Ģehri yağma ettiler, evleri
ve götüremeyecekleri her Ģeyi yaktılar, ahâlinin çoğunu yanlarına alarak
kaçtılar131. Kılıç Arslan, hiçbir direniĢle karĢılaĢmadan Göksun’u ele geçirdi ve
MaraĢ’a tekrar sahip oldu. II. Kılıç Arslan, geride kalmıĢ olan Hıristiyanlara iyi
muamele etmiĢ, geri dönen Ermenilerin evlerini, bağlarını ve tarlalarını da
kendilerine vermiĢtir. Aldığı tedbirlerle bölgede huzur ve emniyeti temin
etmiĢtir132. Bundan sonra Ermeni Baronu Thoros, Kılıç Arslan’ın husumetini
üzerine çekmemek ve onun dostluğunu kazanmak için, hemen harekete
128
Yinanç, a.g.e., s. 3-4.
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 301.
130
Ersan, a.g.e., s. 45.
131
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 395; Süryani Mihail, a.g.e., s. 179.
132
Süryani Mihail, a.g.e., s. 180; Koca, a.g.e., s. 158; Çay, a.g.e., s. 26-27.
129
45
geçip, daha önce kardeĢi Stefan tarafından iĢgal edilen Pertus Kalesini
sultana teslim etti. Buna karĢılık Sultan da kaledeki Ermeni askerlerini
serbest bıraktı133. Kılıç Arslan MaraĢ'taki meseleyi hallettikten sonra
Behisni'ye yönelmek zorunda kaldı. Çünkü, II. Kılıç Arslan'ın Hıristiyanlara
karĢı iyi davranılması hususundaki emirlerine uymayan sultanın amcası
Behisni hakimi Gök Arslan, papazlara, Ģehrin ileri gelenlerine ve diğer
Hıristiyanlara kötü muamele ediyordu. Halkı ağır vergiler altında eziyordu.
Gök Arslan’ın yaptığı eziyet ve uyguladığı ağır vergiler yüzünden zulme maruz
kalan halk, II. Thoros'un kardeĢi Stefan'ı davet etmeye karar vermiĢ, ancak
içlerinden biri onlara ihanet ederek durumu Behisni Emiri Gök Arslan’a
ihbar etmiĢti. Durumdan bu Ģekilde haberdar olan Gök Arslan, tertipçilerin
kayalardan atılarak öldürülmelerini emretti. Bunun üzerine halk, yerlerini,
yurtlarını bırakarak kaçmak zorunda kaldı. Behisni halkı bu seferde Gök
Arslan’ı Kılıç Arslan’a Ģikayet ederek ondan yardım istediler. II. Kılıç Arslan
duruma müdahale etti. Hıristiyan halk Kılıç Arslan’ın çok iyi muamelesinden
dolayı birbiri arkasına geri geldi ve boĢalmıĢ olan Ģehir tekrar doldu ve
canlandı. Sultanın kendisini cezalandırmasından korkan Gök Arslan, kaçtı ve
Nureddin Mahmud’a sığındı. Bunun üzerine Kılıç Arslan, Behisni’ye yeni bir
emir tayin etti. Böylece vaktiyle "Melik" olarak bulunduğu bu bölgeyi huzura
kavuĢturan Sultan, 1157 Ağustosu'nda Konya'ya geri döndü. Ancak kısa bir
süre sonra yeniden bölgeye gelmek zorunda kaldı 134.
Bununla birlikte Kılıç Arslan, devletinin güney sınırlarını Ermeni
saldırılarından korumak amacıyla, SancarĢah'ı Ereğli ve güney uç bölgesine,
ArslanĢah'ı Niğde'ye ve TuğrulĢah'ı da Elbistan’a melik olarak atamıĢtır 135.
Ermeniler yapılan bu ilk mücadeleler sırasında sindirilmiĢler ve Kılıç
Arslan da tüm gücü ile Nureddin Mahmud ve DaniĢmedlilere yönelmiĢtir.
II.
Kılıç
Arslan’ın,
DaniĢmendliler
ile
olan
mücadelesinden
yararlanmak isteyen Nureddin Mahmud, vaktiyle Sultan I. Mes’ûd ile
133
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 315-316; Turan, a.g.m., s. 689.
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 317; Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002, s. 23-24; Koca, a.g.e., s. 159; Turan, Selçuklular
Zamanında..., s. 225; Ersan, a.g.e., s. 45-46; Turan, a.g.m., s. 689.
135
Sevim, Genel Çizgileriyle..., s. 24.
134
46
Haçlılara karĢı yaptığı ittifakı bozdu ve Selçuklu topraklarına girdi. Sırasıyla
Ayıntâb, Ra'bân, MaraĢ, Behisni ve Göksun'u ele geçirdi. II. Kılıç Arslan
Konya'ya döndükten sonra, Kudüs, Antakya ve Sis'e elçiler gönderdi.
Ermeniler ve Haçlılar ile anlaĢma yapma yoluna giderek, onlardan gelebilecek
tehlikeyi önledikten sonra, ordusunun baĢında hareket edip, önce Ayıntâb'ı
aldı. Sultan, Ra'bân üzerine hareket ettiği sırada Nureddin Mahmud,
Haçlıların saldırı haberini aldığından geri çekildi ve ele geçirdiği yerleri,
Ra'bân hariç olmak üzere Selçuklu Sultanına iade etti136.
Ermeni
prensi
Mıleh
Khodoron'un
1175'de
Sis(Kozan)’te
öldürülmesi üzerine, yerine geçen II. Ruben (1175-1187), Bizans’ın,
Kılıç Arslan'a yenilmesi (Eylül 1176 Myriokephalon zaferi) sonucunda,
Misis ve Adana kentlerini iĢgal etmekten baĢka, para ödemek suretiyle
Çukurova'da
hayvanlarını
otlatıp
kıĢlayan
göçebe
Türkmenlere
saldırılarda bulunmuĢtur. Bunun üzerine harekete geçen Sultan, Eyyûbî
hükümdarı Selâhaddîn’in de destek ve yardımını sağladı. Böylece
Kılıç Arslan ve Selâhaddîn, Ermenilere karĢı askerî harekâta giriĢtiler.
Selâhaddîn Eyyûbî, 1180 yılı yazında, MaraĢ yönünden Ermeni
topraklarına girdi. Selâhaddîn ve Kılıç Arslan'a karĢı direnmeye
cesaret edemeyen Ruben, “Aldığı Türkmen tutsaklarını salıverme ve
tazminat ödeme” karĢılığında barıĢ isteğinde bulundu. Ġsteği kabul edilip
barıĢ yapıldıktan sonra Selçuklu ve Eyyûbî kuvvetleri memleketlerine
dönmüĢlerdir137.
2- Süryanilerle ĠliĢkileri
II. Kılıç Arslan, Anadolu topraklarında yaĢayan Hıristiyan halka karĢı,
Türk devlet ananesine uygun olarak, her zaman iyi muamelede bulunmuĢ ve
onlardan
yerleĢik
hayatın
gerektirdiği
alanlardaki
tecrübelerinden
faydalanma yoluna gitmiĢtir. 1178 yılında Malatya’yı ele geçirdiğinde Süryani
Mihail ile aralarında bir dostluk baĢlamıĢtı. Mihail, II. Kılıç Arslan’ın Ģehri
136
137
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 318; Ersan, a.g.e., s. 46; Koca, a.g.e., s. 160.
Sevim, a.g.e., s. 24-25.
47
almasıyla Hıristiyan halkın rahat yüzü gördüğünü, yiyeceğin çoğaldığını ve
her
bakımdan
refaha
kavuĢtuğunu
ifade
etmektedir.
Malatya’daki
gayrimüslimlerin huzur içinde olduklarının bir diğer önemli göstergesi de,
Sultan II. Kılıç Arslan’ın 1181 yılında Malatya’ya gittiğinde huzuruna davet
ettiği Süryani Mihail’in Ģehre giriĢi ve daha sonra yaĢanan geliĢmelerdir138.
Sultanın daveti üzerine 1182 Temmuz’unda Malatya civarına gelen Süryani
Mihail ve yanındakileri, Hıristiyanların kabul merasimlerine uygun bir Ģekilde
bizzat II. Kılıç Arslan karĢılamıĢtır. II. Kılıç Arslan’ın tabiiyeti altındaki
Hıristiyan halka ve Ermenilere nasıl muamele ettiği hakkında bilgi vermesi
açısından Ermeni vakanüvist Süryani Patrik Mihail’in II. Kılıç Arslan ile olan
buluĢmasını ve Kılıç Arslan’ın daha sonra kendisine gönderdiği mektubu
eserinden aynen veriyoruz:
“1181 tarihinde, sultan Kılıç Arslan Malatya’ya geldi ve bu aciz müellifi
ile alakadar oldu. Sultan bana, dostane bir mektupla bir asa ve yirmi altın
dinar gönderdi. Bu herkesi hayret içinde bıraktı.
Ertesi sene, sultan tekrar geldi. O oraya girmezden evvel, Theodorus
bar Wahbun’un isyanından haberdar oldu. Bize kendi taraflarından adamlarla
bir mektup gönderdi ve acizlerini Malatya’ya yanına davet etti. Ben fevkalade
Ģeyden dolayı hayret içine düĢtüm. Ben tereddüt içinde iken, ertesi gün,
Ģerefli bir maiyet olarak, üç emirle birçok atlılar aniden geldiler.
Doğrusunu söylemek lazım gelirse, ben, bu tatlının içinde acıda
bulunacağını düĢünerek korku içine düĢtüm. 1182’nci yılın Temmuz ayının
8’ine tesadüf eden PerĢembe günü akĢamı, Malatya’nın civarına geldik.
Sabahleyin, sultan, ordusunun büyük bir kısmını ve bütün Ģehir halkı ile
beraber bizi bizzat karĢıladı. O, önden gönderdiği haberciler vasıtasıyla :
“Sultanın emiridir: Patriğin kabul merasimi Hıristiyan kanunları mucibince ve
haçla Ġncil ile olacaktır.” diye haber verdi. Bunun üzerine, Hıristiyanlar
mumları çoğalttılar, mızraklara haçlar geçirdiler ve yüksek sesle kasideler
okumaya baĢladılar. Sultan, acizlerini karĢılayınca, atımdan inmeme
müsaade etmedi. Elini de tutmağa razı olmadı ve acizlerini kucakladı. Bir
138
Ersan, a.g.e., s. 80.
48
tercüman vasıtasıyla konuĢmaya baĢlayınca, o beni memnuniyetle dinledi.
Onun beni dikkatle dinlediğini görünce, sözleri mi, Kitaptan ve tabiattan
zikrettiğim misallerle uzattım.
KonuĢmamız o kadar yürekten oldu ki gözlerinden yaĢ aktı ve biz
Allah’ın kudretine Ģükrettik. Bütün Hıristiyanlar, haçın, sultanın ve Müslüman
halkın baĢları üzerinde törenle götürüldüğünü görünce, Allah’ı methüsena
ettiler. Bu suretle kiliseye girdik. Halka hitap ettiğimiz birçok nasihat
sözlerinden sonra, sultan ve halk için dua yaptık. Ertesi gün, sultan,
manastırın vergisini lağvettiğini bize bildirdi ve buna ait beratı verdi. Pazar
günü de, büyük havari S. Petrus’un bakiyesini hamil mücevherlerle inci
iĢlemeli saf altından bir el gönderdi.
Tam bir ay Malatya’da kaldık. Sultan her gün bize hediyeler
gönderiyordu ve aramıza efendimiz Hazreti Ġsa ile peygamberler, havaryün
ve diğer mevzular hakkında sual ve cevaplar teati ediliyordu. Sultan
Malatya’dan gittiği vakit, emirleri mucibince bizde beraber gittik. Yolda,
sultanın emri ile ve kendilerinin huzurunda, beliğ bir Ġranlı olan kendi
filozofları Kemaleddin ile Ġncil’deki sözler hakkında mükâlemeler yaptık. O,
Süryanilerin hikmetini methedince, sultan memnun oldu. Cenabı Allah, bütün
bu Ģeyleri bizim hürmete layık bir adam olduğumuz için değil, Bar Wahoun’un
isyanı sebebiyle zayıflamıĢ olan kendi halkından kalan kısmı ile kilisesini
teselli edip korumak için bir anne Ģefkati ile yapmıĢtır.” 139
II. Kılıç Arslan’ın Süryani Mihail’e gönderdiği mektup: “Kapadokya,
Suriye ve Ermenistan’ın büyük sultanı Kılıç Arslan, sultanlığımıza dost olup
zaferimiz için dua eden ve Mar Bar Çauma manastırında ikamet edip
sultanlığımızın
zaferinden
sevinen
filan
patriğe,
cenabı
Allah’ın,
saltanatımızın bu devirdeki yükseliĢini onun duaları sayesinde bahĢettiğini
biliyoruz. Hakikaten de, Romalılar imparatorunun yeğeni(Jean Vatace olabilir)
çocukları ile birlikte, meĢhur Philadelphia’dan hareket edip yanımıza
139
Süryani Mihail, a.g.e., s. 263-264.
49
gelmiĢtir. O, zatı Ģahanemizin tahtının önünden geçmiĢ ve bize tabi olmuĢtur.
Onu, kırk bin askerle beraber sevk ettik. Bundan haberdar olan düĢmanlar,
büyük bir Ģehrin içinde on binlerce miktarda toplandılar ve muharebeye
tutuĢtular Cenabı Allah bizim askerlerimize zafer bahĢ etti.
Onlar,
saltanatımızın düĢmanlarını takip ederek bozguna uğrattılar ve o kadar
kırdılar ki uzun zaman baĢ kaldıramayacaklardır. Askerlerimiz, bundan
dolayı, Diadion büyük müstahkem mevkiini zapt ettiler ve böylelikle, bu
mevkiden deniz kıyısına kadar olan bütün memleketleri sultanlığımızın
hükmü altına koydular. Biz, Ģimdiye kadar hiçbir vakit Türklerin eline
geçmemiĢ olan bu topraklar üzerine, imparatorluk kanunu mucibince
hâkimiyet icra ettik. Cenabı Allah’ın bütün bu Ģeyleri senin duaların sayesinde
bize bahĢettiğini itiraf ediyoruz. Binaenaleyh, sultanlığımız için dua etmeye
devam etmenizi rica ediyoruz. Sağ olasın.” Mihail bu mektuptan baĢka birçok
mektup daha aldığını söylemektedir140.
140
Süryani Mihail, a.g.e., s. 268.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
SULTAN II. KILIÇ ARSLAN’IN DIġ SĠYASETĠ
A- Bizans Ġmparatorluğunun Durumu
Bizans’ın son dört yüz yıllık dönemindeki en tehlikeli düĢmanlarının
Türkler olduğu çok açıktır. 1071 yılında Malazgirt’te Bizans kuvvetlerini
bozguna uğratan Türkler, Ġmparatorluk için çok kötü sonuçlar doğuran bir
felakete sebep olmuĢlardır. Türkler, 1176 yılında Miryokefalon’da Bizans’ın
Anadolu’yu yeniden ele geçirmeye yönelik tüm çabalarına son vermekle
kalmadılar.
Bizans’ın
Daha
elinde
sonraki
kalan
yıllarda
topraklara
Anadolu’nun
da
hakim
sahil
bölgelerinde
oldular
ve
ileri
harekatlarına devam ederek Balkanları da fethettiler. Nihayet 1453
yılında Ġstanbul’u ele geçirmiĢler ve XVIII. yüzyıla kadar Güneydoğu
Avrupa’yı
hakimiyetleri
altında
tutmuĢlardır.
Bu nedenle,
Grek-Türk
iliĢkilerinin tarihi, ardı arkası kesilmeyen Türk saldırıları ile bunun
karĢısındaki Grek savunması Ģeklinde tezahür etmiĢtir141.
Bununla beraber Selçuklu-Bizans iliĢkilerinin baĢladığı devir olan XI.
yüzyıl, Bizans tarihinde bir dönüm noktasını oluĢturur. Yüzyılın baĢlarında II.
Basileios (976-1025) ile gücünün doruğuna ulaĢan imparatorluk, aynı yüzyılın
ikinci yarısından itibaren hızlı bir çöküĢ yaĢayacaktır. 1018’de Batı Bulgar
Krallığını ortadan kaldıran ve Sırpları hakimiyeti altına alan II. Basileios,
hükümdarlığının son dönemlerinde imparatorluğun doğusu ile de ilgilenip,
1021/22’de düzenlediği bir sefer ile Gürcistan’ın bir kısmı ve Vaspurakan
bölgesini topraklarına kattı. Ancak II. Basileios’un 1025 yılındaki ölümüyle
imparatorluğun görkemli dönemleri son buldu.
141
Ralph-Johannes Lilie, “XII. Yüzyılda Bizans ve Türk Devletleri”, Tarih İncelemeleri Dergisi, cilt
XX, sayı 1, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2005, s. 197.
51
Bizans imparatorluğundan bahsederken elbette 1100 yıllık koca bir
tarihin ayrıntılarını burada vermek mümkün değildir. Biz burada yalnız
Bizans imparatorluğunun, çalıĢmamızla ilgili olduğunu düĢündüğümüz
Komnenoslar hanedanı (1080-1204) döneminin çalıĢmamızla ilgili kesitleri
hakkında bilgi verilecektir.
Kronolojik olarak çalıĢmamızda yoğunlaĢtığımız dönemde Bizans
Ġmparatorluğu’nun baĢında Komnenoslar hanedanından sırasıyla, 10811118 I. Aleksios, ardından oğlu II. Ioannes Komnenos(1118-1143), sonra
da onun oğlu I. Manuel Komnenos(1143-1180) adlı Ģahıslar hüküm
sürdüler.142
Aristokrat ve asker bir aileden gelen Komnenoslar hanedanı
imparatorları, her Ģeyden önce birer asker Ģahsiyet idiler. Kudret ve
kuvvetini yitirmiĢ imparatorluğa yeniden ihtiĢam ve zaferler kazandırmaya
çalıĢtılar 143.
Aleksios Komnenos’un tahta çıkıĢı ile II. Basileios’un ölüm tarihi
arasında kalan devrede Bizans’ın dıĢ siyasetine baktığımızda; Anadolu’da
Ġmparatorluğun kudretli durumu iyice zayıflamıĢ, Ġtalya’da sahip olduğu
araziler kesin olarak elden çıkmıĢtı. Balkan yarımadası üzerindeki Bizans
nüfuzu da büyük ölçüde gerilemiĢtir. Bu devreye iç siyaset açısından
bakıldığında ise; merkezi iktidar etkisini kaybetmiĢ, ekonomi çökmüĢ, para
değerini kaybetmiĢ ve halk ağır vergiler altında ezik hale gelmiĢti. Sonuçta
Bizans devletinin iktisadi-sosyal sistemi çözülmeye baĢlamıĢtı.144 I. Aleksios,
devleti içinde bulunduğu bu durumdan kurtarmak için köklü değiĢikliklere
girmek zorunda kaldı. Ancak bütün gayretlerine rağmen sonuç geçici bir
çözüm olmuĢ ve sonun gelmesini biraz geciktirmekten baĢka bir iĢe
yaramamıĢtı.
I.
Aleksios
1081-1085
yılları
arasında
bütün
gücünü
Normanlarla mücadeleye harcadı. Normanlarla olan mücadelesinde baĢarıya
ulaĢmak içinde Venedik Cumhuriyeti’ne ticari imtiyazlarda bulunmuĢ ve
142
Kinnamos, a.g.e., s. 4, Paul Lemerle, Bizans Tarihi, çev. Galip Üstün, İletişim Yayınları, İstanbul,
1994, s. 88.
143
Charles Diehl, Bizans İmparatorluğu Tarihi, çev. Tevfik Bıyıklıoğlu, Vakıf Matbaası, İstanbul,
1928, s. 124-125.
144
Çay, a.g.e., s.20; M.V. Levtchenko, Bizans, çev. Erdoğan Berktay, Milliyet Yayınları, İstanbul,
1979, s. 273.
52
böylece hem devletini hem de tacını koruyabilmiĢti. Bu dönemde Venedik,
sömürge imparatorluğunun temellerini atarken, Bizans’ın da ticaret sistemi
derin bir yara alıyordu.145
Aleksios Komnenos döneminde Bizans, savunma gücünden yoksun,
her tarafı düĢmanlarla (Normanlar, Peçenekler, Selçuklular) çevrili bir
vaziyetteydi. Bu durumun verdiği zaruretle imparatorluğun en büyük
gelirlerini ve en iyi askerlerini sağladığı Anadolu’nun zengin bölgeleri
Türklerin eline geçmiĢti. Bu durumda Anadolu’daki Türk hâkimiyetini tasdik
etmekten baĢka çaresi kalmamıĢtı146.
I. Aleksios devrinde Bizans devleti artık içten içe tükenmiĢti. Çünkü
yüzyıllar içinde, kudretinin dayandığı sistem mahvolmuĢ ve iktidarının ana
temeli olan Anadolu’yu da istemeye istemeye elinden çıkarmıĢtı. 1090’lara
gelindiğinde ise Norman tehdidi ortadan kalkmıĢtı. Ancak bu sefer de
imparatorluğu uzun seneler uğraĢtıracak olan Peçenekler ve Ġzmir’de Çaka
Bey ortaya çıktı. Bu tehlikeleri de Türk’ü Türk’e kırdırmak siyasetini
uygulayarak yani, Peçenek Türklerini Kuman Türklerine kırdırarak, Çaka Beyi
de I. Kılıç Arslan’a öldürterek ortadan kaldırdı147.
1096 yılına gelindiğinde Bizans’ı doğuda ve batıda tehdit eden
unsurlar bertaraf edilmiĢti. Tam rahat bir nefes alıp, Türkler arasındaki
bölünmüĢlükten de faydalanarak Anadolu’yu tekrar ele geçirme planları
yapmaya baĢlamıĢtı ki bu sefer de Haçlı orduları Ġstanbul önlerinde gözüktü.
Her taraftan toplanmıĢ ne idüğü belirsiz yağmacı bir güruh Balkanlara,
Ġstanbul’a ve oradan da Anadolu’ya geçti. Önlerine gelen bütün Ģehirleri
yağma ve talan etmekten baĢka gayeleri olmayan bu haçlı ordusu
Anadolu’da Türkler tarafından imha edildi. Haçlı seferlerinin Bizans açısından
önemli bir neticesi Ġznik’in ve Ege sahillerinin Türklerden alınması oldu(1097).
Haçlı seferleri neticesinde Latinler Antakya’da, Kudüs’te ve Urfa’da
145
Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1981, s. 331; Lemerle, a.g.e., s. 90; Diehl, a.g.e., s.133-134.
146
Levtchenko, a.g.e., s. 273; Diehl, a.g.e., s. 130; Bizans İmparatoru Aleksios ile Türkiye Selçuklu
Devletinin kurucusu Süleymanşah arasında 1081 yılında imzalanan Dragos Çayı Antlaşmasıyla,
Aleksios’un bütün Anadolu’yu Selçuklu idaresine bıraktığını ve yeni kurulan Türkiye Selçuklu
Devletinin siyasi varlığını resmen tanıdığını kabul etmiş oluyordu., Bkz. Koca, a.g.e., s.43.
147
Ostrogorsky, a.g.e., s.329,332-333; Lemerle, a.g.e., s.89
53
prenslikler kurmuĢlar, böylece de Bizans’la aralarındaki iĢbirliği de son
bulmuĢtu148.
Hemen hemen kırk yıllık aralıksız bir mücadele sonunda Aleksios
Komnenos Bizans devletinin kudretini büyük ölçüde yeniden ihya etmiĢ
bulunuyordu. Güney Ġtalya Normanlarının reisi Robert de Guiskard’a karĢı
Venedik’i, Çaka
Kumanların
Bey’e karĢı rakip emîrleri kullanmıĢ, Peçenekleri
yardımıyla
yenmiĢ,
Türklere
karĢı
haçlıları
ve
haçlı
devletlerine karĢı da Türkleri kendi siyasetine baĢarıyla âlet etmiĢti.
Aleksios Komnenos döneminde devleti yeniden ihya etme
giriĢimleri neticesinde Bizans ordusu iyice zayıf düĢmüĢ, sikkelerin ayarı
bozulmuĢtu. Bundan dolayı da derin bir iktisadi bunalıma girilmiĢti. Bu
durumdan kurtulmak için de yeni vergiler getirilmiĢ, bu da halkın ağır
vergi yükü altında ezilmesine sebep olmuĢtu. Kısacası gittikçe ağırlaĢan
hayat Ģartlarının zorluğunu vergi mükellefi çekmekte idi 149.
Bizans Ġmparatorluğu’nda malî durumun bu kadar zayıf olduğu bu
dönemde askeri vaziyet de oldukça sıkıntılıydı. Gerçekten de bu devrenin
Bizans ordusu Varaeg, Rus, Peçenek, Kuman, Türk, Fransız, Alman,
Ġngiliz, Bulgar, Abaza ve Alanlardan oluĢan karma karıĢık bir ücretli
askerler topluluğu görünümündeydi150.
I. Aleksios’un ölümü üzerine Bizans’ın baĢına daha önce babası
tarafından veliaht gösterilen II. Ioannes Komnenos (1118-43) geçti151.
Onu da birçok sorun bekliyordu. Gerek Sicilya’daki Norman problemi ve
gerekse
sokmuĢtu
Balkan
152
.
yarımadasında
Yine
bu
dönemde
Sırp
sorunu,
Peçenekler
devleti
zor
Tuna’yı
yağmalayarak Makedonya ve Trakya’ya kadar sarktı
duruma
geçip
etrafı
153
. Ancak bu
Bizans’ın gördüğü son Peçenek akını oldu. II. Ioannes Peçenekleri
korkunç bir bozguna (1122) uğrattı ve devleti bu tehditten kesin olarak
kurtardı. II. Ioannes, Peçenekleri mağlup ettikten sonra, balkanlarda sürekli
148
Ostrogorsky, a.g.e., s. 334-337.; Lemerle, a.g.e., s.92-93; Diehl, a.g.e., s.136-137.
Diehl, a.g.e., s. 142-143; Ostrogorsky, a.g.e., s. 349.
150
Ostrogorsky, a.g.e., s. 342.
151
Kinnamos, a.g.e., s. 5. ;
152
Ostrogorsky, a.g.e., s. 348
153
Kinnamos, a.g.e., s. 7-8.
149
54
sorun çıkaran Sırplarla ve yeni bir güç olarak ortaya çıkan Macaristan’la
uğraĢmak zorunda kaldı154.
1130 yılı civarında da balkanlardaki karıĢıkları bertaraf ettikten sonra,
doğudaki Ermeni ve Haçlı krallıkları ile mücadeleye giriĢti. II. Ioannes, 1137
yılına gelindiğinde Ermeni ve Haçlı krallıklarını tabiiyeti altına almıĢ ve
Çukurova bölgesinde hakimiyet tesis etmiĢti155.
II. Ioannes 1143 yılında ölünce, imparatorluk tacını dördüncü ve en
küçük oğlu Manuel giydi 156. I. Manuel (1143–80) parlak ve çok yönlü
kabiliyetlere sahip bir hükümdar idi.
II. Ioannes, nasıl babası I.
Aleksios’un siyasetini devam ettirmiĢ ise, Manuel de babasının siyasetini
sürdürmüĢtür.
Ioannes devrinde olduğu gibi, Manuel zamanında da sorunların ön
plânında Bizans - Norman ihtilâfı bulunmakta olup bundan sonra, sınırları
Akdeniz havzası olan genel bir Avrupa siyaseti devresi baĢlamıĢtı.
Buna mukabil Manuel zayıflamıĢ Lâtin doğu devletlerine (Antakya
Prinkepsliği, Kudüs krallığı) karĢı, önemli baĢarılar elde etti ve onları itaat
altına aldı. Çukurova’da sağlamca yerleĢmiĢ ve Antakya hükümdarı
Reinauld ile ittifak etmiĢ bulunan Ermeni hükümdarı Thoros 1158 yılında
itaat altına alındı. Bizans’ın, Haçlı devletlerinin kurulması ile karĢı karĢıya
kaldığı, I. Aleksios ve II. Ioannes’in onyıllar boyunca uğraĢtıkları sorunlar
çözülmüĢ ve Bizans hegemonyası tekrar kurulmuĢ gibi görünmekteydi.
Manuel devrinde doğudaki Lâtin devletlerine karĢı zaferler
kazanılmıĢ, Macaristan’da parlak baĢarılar elde edilmiĢ ve geçici olarak
Ġtalya’da büyükçe bir bölge iĢgal edilmiĢti. Fakat bütün bu bölgelerde
devamlı olarak üstünlüğünü muhafaza etmek ve bütün Avrupa ve Önasya
sahnesinde aktif ve hattâ saldırgan bir siyaseti yürütmek mümkün olmadı.
Kısa bir süre sonra Ġmparatorluk her cihetten ağır darbeler almaya baĢladı.
Doğudaki kudretli durumu temelden sarsılmıĢ ve batıda da Bizans,
Ġtalya’dan kesin olarak kovulmuĢtu. Bundan sonra tecrit edilmiĢ bir Ģekilde,
154
Ostrogorsky, a.g.e., s. 348-349; Diehl, a.g.e., s. 128-129; Auguste Baily, Bizans İmparatorluğu
Tarihi, Nokta Kitap Yayınları, İstanbul, 2006, s. 235.
155
Kinnamos, a.g.e., s. 14-16.
156
Kinnamos, a.g.e., s. 21.
55
eski gücünden yoksun, batı devletlerinin düĢman koalisyonu karĢısında
bulunuyordu.
Ölçüsüz güç israfının sonuçları dıĢ siyasetten çok, devletin iç
siyaseti, dinamikleri ve ekonomisi bakımından ağır oldu. Büyük çaptaki
teĢebbüslerin ve uzun süreli savaĢların getirdiği maddi yük o zamanki
Bizans devletinin imkânlarını aĢmıĢtı. Ġktisadî ve askerî bakımdan
imparatorluk tamamen tükenmiĢti.
Ordu, devlet içinde, kendisini halka besleten hakim tabaka idi.
Komnenoslar öncesi devreye nazaran durum temelinden değiĢmiĢti.
Komnenos
hanedanından
önceki
devirde
(Dukas’ların
memurlar
hakimiyeti devrinde) halk askerlik yapmaktan kaçıyordu, hatta orduda
asker olanlar silâhlarını bir kenara bırakarak avukat ve hukukçu
oluyorlardı. ġimdi ise herkes orduya koĢuyordu. Askerî hizmet o
zamanda kazanç getiren yegâne meslek olmuĢtu. ġehirlerde birçok
kimse, bir büyüğün hizmet ve himayesine girmek için hürriyetini
satmakta idi. Manuel, bu duruma kendisini esarete satmıĢ doğuĢtan hür
olanlara hürriyetlerini iade eden bir kanunla karĢı çıktı. Ġmparator Manuel
ortaya çıkan bu duruma karĢı çıksa da, daha geniĢ tabakaların
hürriyetlerinin elinden gidip köle olmalarına ve büyük toprak sahiplerinin
oluĢmasına engel olamadı. Bu durum feodal yapıyı güçlendirirken,
Bizans devlet yapısını zayıflattı ve ülkenin savunma gücünü temelinden
sarstı. Manuel döneminin sahte parlayıĢı aslında Bizans Ġmpartorluğu’nun
çöküĢünü engellemenin ötesinde, içten içe çöküĢüne sebep oldu 157.
1- Bizans ile ĠliĢkileri:
1.1-
Bizans
Önderliğinde
Selçukluya
KarĢı
OluĢturulan
Ġttifaklar
Sultan II. Kılıç Arslan, taht iddiacısı kardeĢlerine karĢı mücadele
ederken çıkan karıĢıklıktan faydalanarak Selçuklu topraklarına saldıran
157
Ostrogorsky, a.g.e., s.351, 352,357, 362, 364.
56
diğer Türk beylikleri ile mücadelesini 1157 yılı sonunda baĢarı ile
sonuçlandırmıĢ ve Bizans’a karĢı, Anadolu’nun büyük bir bölümünde,
güçlü bir Türk birliğini sağlamıĢtı. Yine bu yıllarda Ermenilerle ve Nureddin
Mahmud ile olan sorun da Kılıç Arslan lehine çözülmüĢtü. Böylece iki yıl kadar
süren (1155-1157)
mücadele sonunda Kılıç Arslan duruma hakim olmuĢ,
iktidarını kuvvetlendirip,
sağlamıĢtı.
Orta
Anadolu’da Selçuklu
hakimiyetini tekrar
1158 yılında Bizans topraklarına giren Türkmenler, Batı
Anadolu’da Türk-Bizans sınırı boyunca, Bizans topraklarını istila ederek
kendilerine yeni yurt aramaktaydılar. Bu durum zamanla iki devlet arasında
baĢlıca anlaĢmazlık unsuru olarak ortaya çıktı. Ġmparator Manuel bu Türk
yayılmasını önleyebilmek için tedbir almak lüzumunu hissetti158. Aynı yıllarda
Bizans topraklarına bir saldırı da DaniĢmendli Sivas Meliki Yağıbasan’dan
geldi. Yağıbasan, Karadeniz sahillerine yönelerek, Ünye ve Bafra gibi,
bölgenin önemli Ģehirlerini ele geçirdi159.
Bizans Ġmparatoru Manuel Komnenos, batıda Normanlarla olan
mücadeleden zaferle çıkmıĢ ve bu rahatlıkla 1158 yılı sonlarına doğru yönünü
doğuya çevirmiĢti. Manuel’in batı ile meĢgul olduğu yıllarda Ermeniler
Çukurova’daki hemen hemen bütün Ģehirleri ele geçirmiĢ ve bölgede iyice
yerleĢmiĢti160. Ayrıca Ermeni Kralı Thoros, bir de Antakya Prinkepsi
Reinauld ile ittifak kurmuĢtu 161.
Manuel, 1159’da Çukurova’yı iĢgal etmiĢ olan Ermeni Baronu Thoros’u
cezalandırmak ve Musul-Halep Atabegi Nureddin Mahmud’a karĢı mücadele
veren Haçlılara destek vermek amacıyla ordusunun baĢında Çukurova’ya
doğru sefere çıktı162.
Sultan Kılıç Arslan’dan aldığı izinle Selçuklu topraklarını sorunsuz
geçen Manuel, ordusu ile Çukurova’ya girdi.163.
158
Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 47; Koca, a.g.e., s. 161.
Kinnamos, a.g.e., s. 129.
160
Kinnamos, a.g.e., s. 130; Niketas Khoniates, Hıstorıa, çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1995, s. 70; Ostrogorsky, a.g.e., s. 357.
161
Çay, a.g.e., s.47; Ostrogorsky, a.g.e., s. 357.
162
Kinnamos, a.g.e., s. 131; Koca, a.g.e., s. 161.
163
Koca, a.g.e., s. 161.
159
57
Ġmparatorun karĢısına çıkmaya cesaret edemeyen Thoros, Bizans
ordusu karĢısında tutunamayarak Toros dağlarına kaçtı. Tarsus ve Anazarba
gibi Ģehirler Ġmparator Manuel’in eline geçti164. Böylece çaresiz kalan Thoros,
Ġmparator’a sığınarak af diledi. Ġmparator Manuel affettiği Ermeni kralını bir
vassalı olarak kabul etti. Thoros’u güneyde sahil Ģeridi üzerindeki Bizans
Ģehirlerinin ordu komutanlığına tayin etti. Antakya hükümdarı Reinauld da kısa
zamanda Ermeni Kralı Thoros’un akıbetine uğradı. Antakya prinkeps’liğinin
kesin olarak itaate alınması Manuel açısından büyük bir önem taĢıyordu.
Antakya Prinkepsi Bizans imparatorluğunun yüksek hakimiyeti altına girdi.
Ayrıca imparatora yardımcı birlikler vermeyi de kabul etti. Ġmparator
bundan baĢka Antakya patriğini tayin etmek hakkını da muhafaza
etmekteydi. Böylece Antakya Latin prinkeps’liği Manuel’in dinî ve din-dıĢı
alanlardaki yüksek hakimiyetini kabul etmek zorunda kaldı. Ġtaatinin delili
olarak Reinauld yalın ayak, baĢı kabak, kolları dirseklerine kadar çıplak,
boynunda bir ip, kılıcını sol elinde taĢıyarak imparatorun karargâhına geldi.
Kudüs kralı III. Baudouin’de imparatoru ziyaret ederek onun yüksek
hakimiyetini tanıdı. Bizans imparatorunun Lâtin doğuda sahip olduğu üstün
mevki, Manuel’in 1159 yılında törenle Antakya’ya giriĢinde kendini gösterdi.
BaĢtan aĢağı imparatorluk alâmetleriyle süslenmiĢ olarak imparator,
atının üstünde ilerliyordu; Kudüs kralı atının üstünde ve fakat hiçbir
hükümdarlık alâmeti taĢımadan büyük bir mesafe ile onu takip ediyordu;
Antakya prinkepsi imparatorun atı yanında yaya yürüyor ve “onun üzengisini
tutuyordu”. Manuel böylece Lâtin doğudaki Haçlı devletlerine Bizans’ın
üstünlüğünü tekrar kabul ettirmiĢ oluyordu165.
Manuel Çukurova seferi ile elde ettiği baĢarılardan sonra Haçlı
hükümdarlarıyla bir araya gelerek, Nureddin Mahmud’a karĢı ortak mücadele
etme hususunda onlarla bir ittifak oluĢturdu. Bu ittifaka affedilmesinde aracı
oldukları Ermeni baronu Thoros’uda dahil ettiler 166.
164
Çay, a.g.e., s.48.
Ostrogorsky, a.g.e., s. 357; Çay, a.g.e., s.48.
166
Süryani Mihail, a.g.e., s. 184.
165
58
Nureddin Mahmud’a karĢı Bizans, Frank ve Ermeni Hıristiyanları,
Halebi, DımaĢk’ı ve bütün Çukurova’yı tabiiyetleri altına almak üzere
birleĢtiler ve aralarında antlaĢma yaptılar. Daha sonra müttefikler Nureddin
Mahmud’a karĢı harekete geçtiler. Müttefik Haçlı ordusu ġam üzerine
yürüdü. Buna karĢı Nureddin Mahmud’un komutasındaki Türk - Ġslâm
kuvvetleri Halep’in doğusunda toplanmıĢtı. Fakat bu sırada Manuel,
Ġstanbul’da Ģahsına karĢı bir komplo düzenlenmiĢ olmasından dolayı seferini
yarıda kesmek zorunda kaldı ve derhal geri döndü. Bu suretle Hıristiyanların
tanzim ettikleri plan suya düĢtü167.
Manuel aslında mesafe olarak kendine ve topraklarına bir hayli uzak
olan Nureddin Mahmud’un varlığından çok da rahatsız değildi. Manuel’in
gerçek amacı, Nureddin’i yenmekten çok (ki böyle bir Ģey yapacak olsa
Frankların
onun
yardımına
gerek
duymaları
için
artık
bir
neden
kalmayacaktı), Anadolu’da gittikçe güçlenen Kılıç Arslan’a karĢı Nureddin’i
kullanmaktı168. Nureddin Mahmud, Frankları her an rahatsız etmekte ve
onların zaman zaman Bizans’tan yardım istemelerine sebep olmaktaydı.
Ġmparator Manuel, Ġstanbul’da kendisine karĢı planlandığını duyduğu komplo
haberi ve Nureddin ile gireceği mücadelenin çıkarları bakımından
gereksizliği mülahazalarıyla anlaĢma yolunu tercih etti. 1159 Mayıs
ayının sonunda baĢlayan müzâkereler neticesinde varılan mutabakata göre
Ġmparator, Nureddin Mahmud ile Kılıç Arslan'a karĢı ittifak yaptı. Bunun
üzerine Nureddin, daha önce esir aldığı Frankları serbest bırakmayı da
kabul etti169.
Ġmparator Manuel, komplocuları bir an önce cezalandırmak ve
iktidarını emniyet altına almak için hassa ordusunu yanına alarak, süratle
Ġstanbul’a döndü170.
Bizans Ġmparatoru payitahtına dönerken Kılıç Arslan’ın topraklarından
geçmek zorundaydı. Türkmenler Bizans ordusunu takip ederek fırsatını
167
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 324; Kinnamos, a.g.e., s. 139; Süryani Mihail, a.g.e., s. 184-185.
Cahen, a.g.e., s. 113.
169
Çay, II. Kılıç Arslan, s. 31.
170
Koca, a.g.e., s. 162.
168
59
buldukları yerlerde onlara saldırıyorlardı171. Bizans birlikleri önce Karaman
(Lârende)’da, daha sonra Kütahya’da olmak üzere iki defa Türkmenlerin
baskınına uğradı. Kaynaklar bu baskınlar esnasında Bizans ordusunun ağır
kayıplara uğratıldığını bildirmektedir172.
Türkmenler böylece içlerinde
imparatorun kayın pederinin de bulunduğu pek çok Bizans askerini telef
ettiler, onlardan 20.000 civarında at ve katır aldılar. Bizans imparatoru, zaten
Anadolu’da birliği sağlayarak gittikçe gücünü arttıran Sultan II. Kılıç Arslan’a
karĢı, yaĢanan bu son olayların ardından iyice düĢmanlık beslemeye
baĢladı173.
1159 yılında Çukurova seferinden Ġstanbul’a dönerken ordusunun
Türkmenler tarafından hayli zayiata uğratılması Manuel’in ertesi yıl (1160),
Türkmenlerden intikam almak için ordusunun baĢında sefere çıkmasına
sebep oldu. EskiĢehir civarına kadar geldi. Manuel’in geldiği haberini alan
Türkmen savaĢçıları bölgeyi çoktan terk etmiĢ ve Ġç Anadolu’ya
çekilmiĢlerdi. Manuel, karĢısında muharip bir güç bulamayınca Türkmen
ailelerini ve sürülerini bölgeden sürüp çıkardı. Bu arada Türkmen ailelerle
Rumlar arasında Ģiddetli çarpıĢmalar meydana geldi ve Türkmen aileleri
oldukça ağır zayiat verdiler. Bu haberi alan Türkmen savaĢçıları gruplar ve
topluluklar halinde geri gelmeye baĢladılar 174. Bizans ordusuna karĢı çete
savaĢı veren Türkmenler gece baskın yaparak, gündüz çekilerek oldukça
171
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 327; Kinnamos, a.g.e., s. 140.
On iki bin asker kılıçtan geçirilmiş ve yirmibin civarında at ve katır ele geçirilmiş.Bkz.
MüverrihVardan, “Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269)”, Tarih Semineri Dergisi, ½, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1937, s. 204; Süryani Mihail, a.g.e., s. 185; Turan, a.g.e., s.
226; Erol Güngör, Tarihte Türkler, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1990, s. 97.
173
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 327; İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri Ve Kitabeleri İle Niğde Aksaray
Tarihi, cilt 1, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1974, s. 293; Turan, a.g.m., s. 690.
İmparator Manuel, doğu seferine çıktığı zaman, Sultan II. Kılıç Arslan, Bizans harekâtının
kendisine karşı yapılmadığını görerek, karşılıklı bir saldırmazlık anlaşması yapmaya razı
olmuştu. Böylece Bizans ordusu tehlikesizce Selçuklu topraklarından geçmişti. Manuel YakınDoğu’da Bizans egemenliğini tekrar sağladıktan sonra, Bizans başkentinde kendisine karşı bir
ihtilâl hazırlandığını haber alarak alelacele geri dönmek zorunda kaldı. Manuel, ister istemez.
Kendisiyle sulh anlaşması yaptığı II. Kılıç Arslan’ın topraklarından geçe rek en kısa yoldan
başkente ulaşmak istedi. Aralarındaki saldırmazlık anlaşmasına rağmen Bizans ordusuna bu
saldırının yapılması, Sultan II. Kılıç Arslan’ın tehlikeli rakibi Musul Atabeği Nureddin Mahmud
Zengî ile İmparator Manuel arasındaki ittifakı öğrenmesiyle açıklanabilir. Kılıç Arslan’ın İmparator
Manuel’i, Nureddin’le anlaşması sebebiyle cezalandırmak istemiş ola bilir. Bkz.:Çay, a.g.e., s. 3132.
174
Kinnamos, a.g.e., s. 140.
172
60
ağır zayiat verdirdiler. KıĢın sert geçmesi ve yoğun kar yağıĢı Bizans
ordusunun hareketini kısıtladığından dolayı Manuel, baĢkentine geri dönmek
zorunda kaldı. Bu savaĢlar sırasında da Bizans zayiatının175 on binleri
bulduğu ileri sürülmektedir176. Bu arada Kılıç Arslan, uç beylerinden
Süleyman’ı Manuel’e elçi olarak gönderdi. Ġmparatora barıĢ teklifinde
bulundu. Ancak, Türkmenlere çok kızgın olan Ġmparator elçiye konuĢma
hakkı bile vermeyerek, Kılıç Arslan’ın barıĢ teklifini Ģiddetle reddetti177.
Ġmparator Manuel ordusu ile Ġstanbul’a geri dönerken de sık sık
Türkmenlerin saldırılarına uğradı ve ağır kayıplar verdi. Türkmenler bununla
da yetinmemiĢ Bizans ordusunun çekilmesini fırsat bilerek Batı Anadolu
istikametinde, Isparta ve Denizliyi de içine alan bölgeyi yağma etmiĢlerdi 178.
Manuel bu baĢarısızlık ve Bizans aleyhine geliĢen durum
karĢısında daha iyi bir hazırlık yaparak 1161 yılında tekrar Anadolu’ya
girdi. Manuel, bu sefer EskiĢehir bölgesinden değil, AlaĢehir bölgesinden
harekete geçmiĢti. II. Kılıç Arslan ve Türkmenler Bizans ordusuna karĢı
güçlü bir direniĢle karĢı koydular. Türk birlikleri dağlık bölgelerde
Bizanslılara tekrar ağır zayiat verdirdiler. Menderes Nehri’nin kaynaklarına
doğru imparatorun üstünlüğü ile devam eden savaĢlar onun Ġstanbul’a
dönmesiyle sona erdi. Bizans ordusunun arkasından ilerleyen Türkler, Kara
Ağaç Ovası’nın güneyinde bulunan Dodurga (Fileta)’yı aldıktan sonra
yakınındaki Denizli’yi de aniden basarak Ģehrin halkını esir ettiler. Böylece
Manuel’in 1161 seferi de Bizans açısından istenilen sonucu vermedi179.
Son iki yıllık sürede yaĢanan Selçuklu-Bizans mücadeleleri Kılıç
Arslan’ın Manuel karĢısında güçlü bir duruma gelmesini sağlamıĢtı.
Buraya kadar yaĢanan olaylar, Manuel’e, Kılıç Arslan’ın yükseliĢini ve
savaĢla durdurulamayacağını gösterdi. O da bundan sonra Kılıç Arslan’a
175
Bizans ordusuna Müslüman kaynaklara göre on binlerce, Hıristiyan kaynaklara göre 20.000 kişi
zayiat verdiler. Bkz. Turan, a.g.m., s. 690.
176
Konyalı, a.g.e., s. 293; Turan, a.g.m., s. 690.
177
Kinnamos, a.g.e., s. 142, ; Koca, a.g.e., s. 163.
178
Konyalı, a.g.e., s. 293; Turan, a.g.m., s. 690.
179
Çay, a.g.e., s.33-34.
61
karĢı ordularını değil, Bizans’ın ustalaĢmıĢ siyaset mekanizmasını
harekete geçirdi180.
Ġmparator Manuel Komnenos, Sultan II. Kılıç Arslan’ın rakiplerini alt
ederek
kazandığı
güçlü
durumdan
endiĢe
duymaktaydı.
Çünkü
imparatorluğunun selameti bakımından Anadolu’da Selçuklu idaresinde oluĢan
güçlü bir Türk birliği yerine, bölünmüĢ, parçalara ayrılmıĢ, beyliklerden oluĢan
Türk varlığı iĢine daha uygun gelmekteydi. Bu sebeple bir yandan Türk
yayılmasını önleyecek tedbirler almaya çalıĢırken diğer yandan sultana karĢı
Anadolu’da müttefik aramaya baĢladı 181.
Ġmparator Manuel, Sultan II. Kılıç Arslan’ın bu güçlü durumu
karĢısında, Selçuklular’a karĢı olan diğer Türk beylikleriyle anlaĢtı. Onları,
Kılıç Arslan’a karĢı kurduğu ittifak çemberinin içine aldı. Daha sonra
Suriye’deki Franklar ile anlaĢtı, böylece haçlılarda güneyden saldırıya
geçtiler. Ġmparator Manuel ile Nureddin Mahmud Zengî arasında daha önce
(1159) bir antlaĢma yapılmıĢtı. Manuel,
bu ittifak zincirine DaniĢmendli
Meliki Yağıbasan’ı da dahil etti. Ayrıca Ġmparator, Sultan II. Kılıç
Arslan’ın kardeĢi, Ankara ve Çankırı bölgesinin Meliki ġâhin ġâh’ı da
Selçuklu tahtına çıkarmayı vaad ederek kendi tarafına çekti. Kayseri Meliki
DaniĢmendli Zunnûn ile Malatya’daki DaniĢmendli Zulkarneyn, Sultan II. Kılıç
Arslan’a tâbi ve onun müttefiki idiler. Bu melikler de kendilerine Selçuklu
topraklarından pay verileceği vaadi ile bu ittifaka dahil edildiler182. Böylece
Ġmparator Manuel, Türk hükümdarları arasındaki rekabeti kendi lehine
değerlendirmek suretiyle askeri yollarla yapmadığını siyaset yoluyla elde
etmiĢ ve Kılıç Arslan’ı tam bir ittifak sarmalı ile kuĢatmıĢtı183.
Ġmparator, 1161 yılında Sultan II. Kılıç Arslan’a karĢı oluĢturduğu
bu güçlü ittifak zinciri ile Anadolu topraklarında Bizans’ın daima arzu
edegeldiği siyasi planı hayata geçirmiĢ oluyordu 184. Kılıç Arslan bir anda
180
Koca, a.g.e., s. 164.
Çay, a.g.e., s.28.
182
Sevim, Anadolu’nun Fethi..., s. 147.
183
Koca, a.g.e., s. 164.
184
Çay, a.g.e., s. 34.
181
62
birkaç cepheden müttefik güçlerin saldırısına uğradı185. 1161 yılına
gelindiğinde, Kılıç Arslan’ın, 1157 yılının sonlarına doğru elde ettiği siyasi
ve askeri üstünlük dağılmaya baĢladı. Bunun sonucu olarak da
Anadolu’daki Türk birliği tekrar bozuldu. Ancak yapılan bu görüĢmeler,
gizlilik içinde yürütülemediğinden aleyhine kurulan ittifakı Sultan II. Kılıç
Arslan çok çabuk öğrendi. Bu ittifakı bertaraf edebilmek için hemen bazı
teĢebbüslerde bulundu 186.
Bu ciddi durum karĢısında Kılıç Arslan, önce imparatora Bitinya
Emiri Atabeg Süleyman’ı elçi olarak gönderdi. Manuel’e elinde bulunan
esirleri serbest bırakacağını bildirerek barıĢ teklifinde bulundu. Ancak
teklifine imparatordan ret cevabı geldi. Bu arada Yağıbasan da Bizans’dan
aldığı cesaretle Elbistan yöresini iĢgal etti. Çünkü Manuel açık açık
Yağıbasan’ı desteklemekteydi. Ona karĢılıksız para ve silahlar gönderdi.
Yağıbasan, Ġmparatora güvenerek Kılıç Arslan üzerine yürüdü (1160) ve
Kılıç Arslan ile aralarında çok sayıda çatıĢma oldu. Her iki taraftan da pek
çok kan döküldükten sonra zafer Yağıbasan’a güldü 187. Kılıç Arslan bu zor
Ģartlar altında Yağıbasan’ı ittifaktan ayırabilmek için Elbistan yöresini, ona
bıraktı188. Tam bu sıralarda Yağıbasan’ın, Saltuklu ailesinden Kılıç Arslan
ile nikâhlanan gelini kaçırması üzerine, Kılıç Arslan Yağıbasan’ın üzerine
yürüdü. Fakat Kılıç Arslan, Yağıbasan’ın Bizans ve diğer DaniĢmendli
melikleri ile destekli ordusu karĢısında yenildi189.
Diğer yandan bu ittifakın diğer üyesi Nureddin Mahmud da, Doğu
Anadolu bölgesine girdi. Behisni, Rab’an ve MaraĢ gibi Selçuklulara ait
Ģehirleri birer birer iĢgal etti. Tam bu sırada Kılıç Arslan’a bir darbe de ittifakın
baĢı olan Bizans’tan geldi. Ġmparator, Anadolu’nun güneyine indi ve
Menderes üzerinden Kılıç Arslan üzerine yürümeye baĢladı. Bir yandan da
185
Koca, a.g.e., s. 164.
Çay, a.g.e., s. 34. ;
187
Niketas, a.g.e., s. 81.
188
Sultan Kılıç Arslan, Elbistan şehrini havalisiyle beraber Yağıbasan’a terk etmek zorunda kaldı. Bu
bölge, vaktiyle babasına ait olup onun topraklarından idi ve Yağıbasan, Kılıç Arslan’la yaptığı
mücadelelerde sürekli burasını talep ediyordu. Bkz: Urfalı Mateos, a.g.e., s. 329.
189
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 257-258; Turan, a.g.m., s. 690; Sevim, a.g.e., s. 147; Muharrem
Kesik, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’u Ziyareti Ve Türkler’in Tarihteki İlk
Uçuş Denemesi(1162)”, Belleten, Cilt 66, Sayı 247, Aralık, 2002, s. 1.
186
63
Ġmparator Manuel’den aldığı emirle Haçlı ve Ermeni kuvvetlerini birleĢtiren
Bizans komutanı Kontostephanos, güneyden Toros dağlarını aĢıp Selçuklu
topraklarına girdi. Bunun üzerine Kılıç Arslan kuvvetlerini bölmek zorunda
kaldı. Fakat sultan, Kontostephanos ile girdiği mücadeleyi kaybetti. Birden
çok cephede savaĢmasının mümkün olmadığını anlayan Kılıç Arslan,
savaĢmaktan vazgeçti. Ġmparatora bir mektup yazarak, kendisiyle barıĢ
anlaĢması yapıldığı takdirde, son yıllarda ele geçirdiği bütün Bizans
Ģehirlerini geri vermeyi, sınırlara riayet etmeyi, yağma akınlarına son vererek
imparator ne zaman bir talepte bulunacak olursa onun emrinde savaĢmak
üzere bir birlik hazır bulundurmayı vaad ve teklif etti. Ġmparator Manuel, Kılıç
Arslan’ın tekliflerinin hepsini kabul ederek, savaĢı durdurdu ve Ġstanbul’a
döndü. Fakat aralarında bir barıĢ antlaĢması da yapılmadı. Manuel, sözlerin
yerine getirilmesini sağlama almak için, kendisine sığınmıĢ bulunan, sultanın
asi kardeĢi ġâhin ġâh’ı yanında muhafaza etmekle yetindi190.
Bizans Ġmparatoru Manuel’in planı tutmuĢ ve Kılıç Arslan dört tarafı
düĢmanla sarılmıĢ bir vaziyette, düĢürüldüğü ittifak çemberi içinde dört
cephede birden savaĢmak zorunda kalmıĢtı. Ancak bu zor durumdan çıkmak
için Kılıç Arslan, Anadolu siyasetinde geri adımlar atmak ve Bizans
Ġmparatoru’na boyun eğmek gibi ağır tavizler verdi191. Sadece Bizans’a değil
Yağıbasan’a da tavizler vermek zorunda kalmıĢtır. Bu tavizlere rağmen ittifakı
bir süre parçalayamamıĢtır.
GeliĢmelere Bizans Ġmparatoru açısından
bakıldığında ise Bizans’ın Anadolu siyaseti önünde en büyük engel olan
Türkiye Selçuklu Devleti tamamen etkisizleĢtirilmiĢti. Bu baĢarı Manuel’in
kudret ve itibarını yükseltmiĢti. Sultan II. Kılıç Arslan, Anadolu’daki Türk
beylikleri ile hesaplaĢmadan önce kesin olarak Bizans’ın tarafsızlığını
sağlamak zorundaydı.
Ġmparatorun dostluğunu ve tarafsızlığını elde
edebilmek için bunun tek çözüm yeri olan Ġstanbul’a gitmeye karar verdi.
Bunun için Rum kâtibi Kristofer’i Manuel’e göndererek, Ġstanbul’a gelmek
istediğini bildirdi. Bu isteği kabul edildikten sonra Kılıç Arslan Nureddin
190
Kinnamos, a.g.e., s. 145; Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, cilt 2, çev. Fikret Işıltan, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987, s. 298.
191
Erol Güngör, a.g.e., s. 97.
64
Mahmud’un kardeĢi olan Nusreddin Emir Mîrân ile beraber yaklaĢık bin
kiĢilik büyük bir heyetle Ġstanbul’a hareket etti192.
1.2-
II. Kılıç Arslan’ın Ġstanbul’u Ziyareti ve Ġttifakları Etkisiz
Hale Getirme Çabaları
Kılıç Arslan’ın Bizans’a geliĢi ve Ġstanbul’da kaldığı sürede yaĢadıkları
Niketas Khoniates’in eserinde ayrıntısı ile tasvir edilmektedir.
Kılıç
Arslan’ın Ġstanbul’a geliĢi, Bizanslılarca tâbi bir hükümdarın davranıĢı
olarak kabul edilmekteydi. Manuel, bizzat huzuruna gelen ve dolayısıyla
Bizans’ın üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalan Kılıç Arslan’ı dostça ve
Ģanına layık bir surette kabul etti. Ġmparator onun burada bulunuĢundan nasıl
sevinç duyuyorduysa, sultan da, hiçbir isteğini karĢılıksız bırakmayan bu
konukseverlikten memnun kalmıĢtı193. Böylece Ġmparator, Bizans’ın dıĢ
politikasının temel ilkesi olan zayıfı destekleyerek kuvvetler dengesini kendi
lehinde tutmuĢ olacaktı194.
Manuel, sultanın Ġstanbul’a geliĢini kendisinin doğudaki hakimiyetini
oldukça iyileĢtirebileceğini ve bundan baĢka kiĢisel hükümdarlık ününü de
yükselteceğini düĢünmekteydi. Ġmparator, sultanın Ģehre geliĢini oldukça
gösteriĢli bir törenle gerçekleĢtirmek istedi. Bizans’ın gücünü gözler önüne
sermek amacıyla, Ġstanbul’a sultan ile birlikte girmek üzere Akrapol’dan
Ayasofya’ya kadar bir zafer alayı tertipledi. Ancak tam bu sırada bir deprem
olmuĢ, Ģiddetli fırtınalar çıkmıĢtı. Bu dehĢetli durum herkesi kendi varlığını
düĢünmeye ittiğinden dolayı zafer geçidi ile hiç kimse ilgilenememiĢti. Yine
dini sebeplerle Patrik bu teĢebbüse karĢı çıkmıĢ ve bu debdebeli
karĢılama töreninin yapılmaması için imparatoru nezdinde hayli çaba
sarfetmiĢti195. Kılıç Arslan ve maiyeti Ġstanbul’da 80 gün kaldı196. Sultan,
192
Süryani Mihail, a.g.e., s. 190; Turan, a.g.e., s. 227; Turan, a.g.m., s. 689; Koca, a.g.e., s. 165-167;
Kesik, a.g.m., s. 1.
193
Niketas, a.g.e., s. 81; Çay, a.g.e., s. 38; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 57.
194
Koca, a.g.e., s. 167.
195
Niketas, a.g.e., s. 81; Kesik, a.g.m., s. 2.
196
Süryani Mihail, a.g.e., s. 188; Turan, a.g.m., s. 690.
65
Bizans imparatoru ile görüĢtükten sonra Bizans sarayında kendisine ayrılan
odaya yerleĢti197. Kılıç Arslan, imparatorun yanında kaldığı sürede özellikle at
yarıĢlarıyla ilgilendi198. Bu arada kendisine Ġstanbul’un sarayları gezdirildi,
onuruna ziyafetler verildi, eğlenceler düzenlendi. Ġmparator tarafından Kılıç
Arslan’a hatırı sayılır birçok hediyeler verildi199.
Kılıç Arslan ve maiyetindekilere Ġstanbul’da kaldığı süre boyunca her
gün, günde iki defa, altın ve gümüĢ sofra takımı ile yemek gönderiliyor ve
takımlar geri alınmıyordu. Böylelikle, her gün iki defa yeni sofra takımları
getiriliyordu. Kılıç Arslan Ġstanbul’da kaldığı son gün, Ġmparatorla aynı
sofrada yemek yediler. Yemekten sonra, sofrada bulunan bütün takımla
beraber tezyinat eĢyası ve diğer hediyeler sultana verildi 200.
Birlikte yedikleri son yemekten sonra Ġmparator Manuel, sarayının
muhteĢem salonlarından birisine, sultana hediye etmeyi tasarladığı
bütün Ģeyleri sıra sıra yerleĢtirtti. Bunlar birçok altın ve gümüĢ sikke,
muhteĢem giysiler, gümüĢ vazolar ve altın kadehler, değerli zarif kumaĢlar
ve diğer seçkin mücevherlerden oluĢuyordu. Ġmparator salona girerek
sultanı da çağırttı ve ona burada sergilenen hazineden kendisine bir
Ģeyler verilmesini arzu edip etmediğini sordu. Sultan, imparatorun
hediye etmek lûtfunu göstereceği her Ģeyin kendisince makbul olduğu
cevabını verince imparator tekrar soruya geçerek sultana, eğer
herhangi bir düĢman bu hazineyi kendi ordusu ve ücretli askerleri için
Kinnamos, Sultan Kılıç Arslan’ın istanbul’da kaç gün kaldığından bahsetmez. Bkz: Kinnamos, a.g.e.,
s. 149-150. Niketas, onun istanbul’da uzun bir süre kaldığını kaydederse de herhangi bir rakam
vermez.Bkz: Niketas, a.g.e., s. 81. Sultan, istanbul’da Ebu’l-Ferec’e göre 8 gün kalmıştır. Bkz: Abû’l
Farac, a.g.e., II, s. 399. Georg Ostrogorsky, üç ay kaldığını kaydeder. Bkz: Ostrogorsky, a.g.e., s.
361. Osman Turan, Erdoğan Merçil ve Salim Koca Süryani Mikhail’in kaydını kabul ederek sultanın
istanbul’da 80 gün kaldığını belirtirler. Sultan II. Kılıç Arslan ve Anadolu’nun Türkleşmesinde
Dönüm Noktası Miryokefalon Savaşı adlı eserlerinde Abdülhalûk Çay ise, 80 gün misafir edildiğini
belirtmektedir. Bkz: Çay, II. Kılıç Arslan, s. 39; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 57.
197
Kesik, a.g.m., s. 3.
198
Bu yarışlar sırasında bir olay oldu. Bir Türk yarış yerinin seyir sıraları üstünde yükselen sütuna
tırmandı. Çok çok uzun ve geniş, içine takılan çemberlerle şişirilmiş beyaz bir giysiye bürünmüştü.
Ancak bu uçuş denemesi başarısızlıkla neticelendi. Niketas’ın eserinde bu olay ayrıntısı ile
anlatılmaktadır. Bkz: Niketas, a.g.e., s. 81-82. Ayrıca bu konu ile ilgili bir çalışmada Muharrem Kesik
tarafından yapılmıştır. Bkz: Muharrem Kesik, “Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın İstanbul’u
Ziyareti Ve Türkler’in Tarihteki İlk Uçuş Denemesi(1162), Belleten, Cilt 66, Sayı 247, Aralık, 2002.
199
Koca, a.g.e., s. 168.
200
Süryani Mihail, a.g.e., s. 188,191; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 399; Turan, a.g.m., s. 690.
66
kullanabilecek olsaydı bu düĢmanın Bizans'ın bir saldırısına karĢı koyup
koyamayacağını sordu. Sultan büyük bir hayranlık içinde, eğer kendisi
bizzat bu kadar büyük hazinelere malik olmuĢ olsaydı Ģimdiye kadar
etrafındaki bütün düĢmanlarını itaate zorlamıĢ olabileceği cevabını verdi.
Bunun üzerine imparator “Bütün bunların hepsini sana hediye etmekle
Ģeref duyarım, ta ki sen benim ne kadar severek ve ne kadar bol
hediyeler verdiğimi göresin ve bu kadar çok ve değerli malı yalnızca bir
kiĢiye hediye edebilen kimsenin ne kadar zengin ve kudretli olduğunu
bilesin!” dedi. Sultan imparatora Sivas (Sebasteia) ve buna bağlı
bölgeyi terk edeceği vaadinde bulundu. Manuel onun bu vaadini sevinçle
kabul ederek, sözünde durduğu takdirde ona baĢka hazineler de vermeyi
vaadetti201.
Ayrıca Kılıç Arslan’a bol miktarda para yardımı da yapıldı.
Böylece, Kılıç Arslan, aleyhindeki ittifakı bozarak, kuvvetli bir durumda
ülkesine dönebilecekti. Kılıç Arslan, misafirlik süresini bitirdikten sonra,
Ġmparator ile bir antlaĢma yaptı ve Konya’ya geri döndü 202.
1162 yılında imzalanan AntlaĢma hükümlerine göre:
1- Kılıç Arslan, ömrü boyunca Ġmparatorun dostuna dost, düĢmanına
da düĢman olacaktı.
2- Ġmparatorun düĢmanlarının hiçbiri ile antlaĢma yapmayacaktı.
3- Bizans’ın bütün savaĢlarında ordusu ile Ġmparatorun yanında yer
alacaktı. Avrupa’da olduğu kadar Anadolu’da da Manuel’in
yaptığı seferlere yardım gönderecekti.
4- Bizans’tan aldığı Ģehirleri ve yerleri geri verecekti. Özellikle Sivas
ve buna bağlı yöreyi iade edecekti.
5- Türkmenlerin Bizans topraklarına olan akınlarını önleyecekti ve
gerekirse Türkmenleri cezasız bırakmayacaktı203.
AntlaĢma maddeleri tamamen Kılıç Arslan’ın aleyhinde Ģartlar
içermektedir. Ancak Bizans’ın Avrupa’daki meĢguliyeti boyunca 11 yıl kadar
süren bu anlaĢma Sultan II. Kılıç Arslan’ın, çok iĢine yaramıĢtır. Sultan bu
201
Niketas, a.g.e., s. 83.
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 334; Konyalı, a.g.e., s. 294; Turan, a.g.m., s. 690; Koca, a.g.e., s. 168.
203
Kinnamos, a.g.e., s.151; Niketas, a.g.e., s. 83; Konyalı, a.g.e., s. 294.
202
67
Ģartları kabul etmekle Ġmparatoru ittifaktan ayırabilmiĢti. Böylece, Bizans’tan
gelebilecek tehdidi ortadan kaldırdı ve Anadolu’da rakiplerine karĢı
hareket serbestisi elde etti. Bundan sonra Kılıç Arslan, Anadolu’da Türk
birliğini kurmak için amansız bir mücadele içine girdi204.
1.3-
II. Kılıç Arslan’ın 1162-1174 Yılları Arasında Anadolu’da
Yeniden Hakimiyet Kurması ve Miryokefalon SavaĢını
Hazırlayan Sebepler
Kılıç Arslan, Bizans önderliğinde kurulan ittifakı dağıtmak için, 1162
yılında Ġstanbul’a gitmiĢ ve Ġmparator’la bir dostluk anlaĢması imzalamıĢtı.
1162’de Manuel Komnenos ile imzaladığı antlaĢma sayesinde, Bizans’la
arasında yaklaĢık on iki yıl sürecek olan bir barıĢ ortamı oluĢtu.
Ġstanbul’dan döndükten sonra, Bizans gibi önemli bir düĢmanı saf dıĢı
bırakan Kılıç Arslan, zamanında kendisine düĢmanlık yaparak kendisini
zor
duruma
düĢüren
DaniĢmendlilerle,
Nureddin
Mahmud
ve
müttefikleriyle hesaplaĢma fırsatını elde etti ve Anadolu’da Selçuklu
hakimiyeti altında Türk birliğini kurmak amacıyla harekete geçti. Nitekim
bu düĢünce ile Ġstanbul’dan döndükten hemen sonra Yağıbasan ile
mücadeleye giriĢti. Sırasıyla 1164 yılında Yağıbasan ve ġâhin ġâh’ı,
1169’da da Zunnûn’u etkisiz hale getirdi. DaniĢmendli melikleriyle giriĢtiği
mücadeleler onu Nureddin Mahmud ile karĢı karĢıya getirdi. Ancak,
Anadolu’da Türk Birliğinin önünde önemli bir engel olan Nureddin
Mahmud’un 1174 yılında ölümü üzerine bu tehlike de kendiliğinden
ortadan kalktı205.
Bundan sonra 1175 yılında Kılıç Arslan diğer
DaniĢmendli
topraklarının büyük bir kısmını kolayca ele geçirdi ve topraklarını iki katına
çıkararak Anadolu’ya hakim oldu 206. Bu da Türkiye Selçuklu Devleti’nin
204
Koca, a.g.e., s. 168; Çay, Anadolu’nun Türkleşmesinde..., s. 59.
Kafesoğlu, a.g.m., s. 381.
206
Bibi, a.g.e., s. 13.
205
68
siyasi ve askeri gücünün yanında iktisadi ve mali kaynaklarının da
artmasını sağladı.
Bizans Ġmparatoru Manuel ise 1162-1173 yılları arasında kendini
tamamen batıdaki mücadelelere kaptırmıĢ, özellikle Macaristan’daki
hakimiyet meselesi onu uzun ve yıpratıcı bir mücadelenin içine çekmiĢti.
Manuel’in Macaristan’daki bu 10 yılı aĢkın mücadelesi, Anadolu’daki olaylar
ile ilgilenememesine yol açarak, II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da daha rahat
hareket etmesini sağladı. Bu sayede Kılıç Arslan Anadolu’daki iktidarını
sağlamlaĢtırmaya muvaffak oldu207.
Diğer yandan II. Kılıç Arslan, Bizans’la yaptığı antlaĢmanın kendisine
yüklediği sorumluluklardan bir an önce kurtulmak istiyordu. AntlaĢmanın
yapılmasından birkaç yıl sonra, komutanlarına ve Türkmen reislerine
Bizans’a ne kadar Ģiddetli saldırır ve ne kadar çok zarar verirlerse,
Manuel’den o
nispette
taviz
koparabileceklerini
telkin
ediyordu.
Ġmparator bir kaç defa, büyük kitleler halinde Bizans arazisine ya yılan
Türkmenleri zorla ülkeden çıkardı ise de, Türkmenler, Ġmparatorla
savaĢa girmediklerinden, Ġmparator da elde ettiği ganimetlerle geri
döndü 208. Bu suretle II. Kılıç Arslan, Anadolu’nun batısındaki Türkmen
yayılmasını ve fetihlerini dolaylı yollardan desteklerken, diğer yandan
Bizans’a gönderilen Türk elçileri ile Ġmparatora hediyeler sunuyor ve Türk Bizans dostluğuna kendisinin verdiği önemi belirtmeye çalıĢıyordu.
Bu
sayede II. Kılıç Arslan, Anadolu’daki Türk birliğini sağlayıncaya kadar
Bizans’la arasındaki antlaĢmaya mümkün mertebe uymaya gayret etti ve
Ġmparatorun Anadolu’da geniĢ çaplı bir askeri faaliyet göstermesini önlemiĢ
oldu 209.
Diğer taraftan Bizans sınırlarında, özellikle EskiĢehir yörelerinde,
sayıları 100.000 kadar olduğu anlaĢılan yoğun bir Türkmen kitlesi, Denizli,
Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar Bizans memleketlerine akınlarda
bulunmaktaydılar. Türkmenler kendilerine yer ve mera bulmak amacıyla Rum
207
Ostrogorsky, a.g.e., s. 361.
Niketas, a.g.e., s. 85-86.
209
Çay, II. Kılıç Arslan, s. 50.
208
69
Ģehir ve köylerini iĢgal ile kaleleri tahrip ediyorlardı. Türkmenlerin bu
Ģekilde Bizans sınırını aĢmaları her iki devlet arasındaki barıĢın artık
uzun
sürmeyeceğinin
göstergesiydi.
Manuel
yaĢanan
bu
geliĢmelerden endiĢe duymaya baĢlamıĢtı210. Ġmparator, kendilerine
uygun yaylaklar arayarak kalabalık hayvan sürüleriyle büyük gruplar
halinde Bizans sınırlarını aĢmayı âdet edinmiĢ olan Türkmenlerin
akınlarına kayıtsız kalmadı ve önce Gudelios Tzykandeles, daha sonra da
Mikhail Angelos'u (1173 veya 1174’ de), Türkmenlerin üzerine gönderdi.
Bizans komutanları ordunun en iyi askerlerinden birlikler teĢkil ederek
Türkmenlerin
üzerine
ufak
tefek
birçok
sefer
düzenlediler 211.
Türkmenlerin sınırları aĢarak yaptığı tacizler, Ġmparatoru artık daha
büyük bir sefer hazırlığına sevk edecekti. Kılıç Arslan, bunu önceden
sezmiĢ olmalı ki, daima ihtiyatı elden bırakmadığı için, Süleyman adlı mahir
bir elçiyi mühim hediyelerle imparatora göndererek, 1162 yılındaki
antlaĢmaya sadâkatini ve bunu yenilemeyi teklif etti. Ayrıca Türkmenler
tarafından iĢğal edilen yerlerin iade edileceğini de bildirmiĢti 212. Fakat
imparator, “Bizans’a sığınan DaniĢmendli Emiri Zunnûn ile Ģehzade ġâhin
ġâh’ın daha önce yönetiminde bulunan memleketlerin Bizans’a bırakılması”
Ģartlarıyla buna razı olacağını Sultan’a bildirdi213. Bu Ģartları kabule
yanaĢmayan Sultan, atlı kuvvetler sevk edip Denizli yörelerine kadar olan
Bizans topraklarını ağır bir Ģekilde tahrip ettirdi (1175)214.
Bunun üzerine, Manuel daha kesin çözüm üretmek için EskiĢehir
yöresine indi ve buradan Türkmenleri uzaklaĢtırdı. Ġmparator bundan sonra
EskiĢehir’de, Türkmenler tarafından yıkılan eski kalenin harabeleri üzerine
yeni bir kale inĢasına baĢladı215. 1175 yılına gelindiğinde Bizans ile sınırı
EskiĢehir ve Seydigâzî çiziyordu. Fakat Ġmparatorun burada kale inĢası, pek
kolay
olmadı.
Türkmenler
EskiĢehir
ovasını
terketmek
zorunda
kalmalarına kızıyorlardı. Bu yüzden de EskiĢehir (Dorylaion) kalelerinin
210
Bibi, a.g.e., s. 13; Turan, a.g.m., s. 692; Sevim, a.g.e., s. 148.
Niketas, a.g.e., s. 86.
212
Turan, a.g.m., s. 692.
213
Süryani Mihail, a.g.e., s. 246.
214
Sevim, a.g.e., s. 149.
215
Bibi, a.g.e., s. 14.
211
70
inĢaatını engellemek için sık sık baskınlar yapıyorlardı. Manuel, bundan
dolayı zaman zaman inĢaatı bırakıp, Türkmenlerle uğraĢmak zorunda kaldı.
Türkmenler, çevredeki bütün ekinleri ve kulübeleri yakarak, yiyecek ve
yakacak maddeleri aramak için kaleden dıĢarı çıkan, Ģehirlere gidip gelen
Bizans askerlerini kılıçtan geçirmek suretiyle Ġmparatora zor anlar yaĢattılar.
Ġmparator, bu güç Ģartlar altında EskiĢehir kalesinin inĢaatını bitirip,
savunmasını sağlamak amacıyla içine bir garnizon yerleĢtirdikten sonra
Menderes
nehrinin
kaynak
havzasına
indi.
Burada,
eski
GümüĢsu
(Sublaion=Homa) kalesinin harabeleri üzerinde yeni bir kale daha inĢa edip
içine bir garnizon yerleĢtirdikten sonra Ġstanbul’a geri döndü216.
Manuel Ġstanbul’a geri döndü ama faaliyetleri son bulmadı. Ġmparator
bu defa da, elinde koz olarak tuttuğu ġâhin ġâh’ı ve Zunnûn’u Kılıç Arslan’a
karĢı kullanma yoluna gitti217. Önce ġâhin ġâh’ı bir Bizans ordusu ile
Amasya’ya gönderdi. Fakat ġâhin ġâh EskiĢehir’den Amasya’ya doğru
giderken, EskiĢehir yakınlarında Selçuklu kuvvetleri tarafından pusuya
düĢürüldü. Bizans ordusu bozguna uğradı ve birçok Bizans askeri öldürüldü.
Zorlukla kurtulabilen ġâhin ġâh, korku içinde Ġmparatorun yanına kaçtı. Öte
yandan, Ġmparator, Gabras ve Zunnûn komutasında 30.000 kiĢilik baĢka bir
orduyu da Amasya üzerine göndermiĢti. Amasya önlerine gelen Bizans
ordusu, yakında bulunan Selçuklu kuvvetlerinden korktuğu için Ģehre
giremedi ve hemen geri çekildi218. Sonra az bir kuvvetle korunan Niksar
kalesini kuĢattı. Büyük bir dirençle kaleyi savunan Selçuklu komutanının,
uyguladığı baĢarılı bir savaĢ hilesi Bizans ordusunun dağılmasına sebep
oldu. Bu savaĢ hilesi Ģu idi: Selçuklu komutanı, Grekçe bir mektup yazdırdı ve
bir okun ucuna geçirip Bizans karargâhının içine fırlattı. Güya Hıristiyanlar
tarafından gönderilen mektupta
Bizans komutanı Gabras’a Ģehirdeki
Hıristiyanların ağzından Ģöyle deniyordu: “Yanınızda getirdiğiniz bu emir
Zunnûn size ihanet ediyor. O, ırkdaĢları olan Türklerle haberleĢmektedir. Sizi
mahvetmeye hazırlanıyor.” Bizans ordusu, ihanete uğradıklarını sanarak,
216
Niketas, a.g.e., s. 121-122.
İbnu’l-Ezrak, Meyyâfârikin ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı), çev. Ahmet Savran, Atatürk
Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum, 1992, s. 182.
218
Kinnamos, a.g.e., s. 211; Turan, a.g.m., s. 692.
217
71
korku ve panik içinde kaçmaya baĢladı. Bu durumu gören Selçuklu kuvvetleri
kaleden çıkıp, saldırıya geçtiler. Türkler Bizans ordusunu takip etti ve
birçoğunu kılıçtan geçirdi. Niksar hezimetinde ölenler arasında Ġmparatorun
yeğeni de bulunuyordu. Bizans komutanı Gabras, kendileriyle birlikte kaçmıĢ
olan Zunnûn’u ihanet suçlamasıyla tutuklayıp, yargılanmak üzere Ġstanbul’a
götürdü219.
Bundan sonra Selçuklu Meliki ġâhin ġâh ve DaniĢmendli Meliki
Zunnûn bir daha Kılıç Arslan’ın karĢısına çıkamadı. DaniĢmendli Melikleri bir
bir bertaraf edilince, Anadolu’da Kılıç Arslan’ın karĢısında durabilecek hiçbir
güç kalmamıĢtı. Böylece Bizans’ın dıĢ siyasetinin temelini oluĢturan kuvvetler
dengesini daima kendi lehinde tutma politikası 10 yıl gibi kısa bir süre içinde
iĢe yaramaz hale getirilmiĢti. Durum böyle olunca, Ġmparator Manuel, Türkiye
Selçuklu Devleti’ni yıkmak ve Türkleri Anadolu’dan tamamen atmak üzere bir
kere daha büyük hazırlıklar baĢlattı220. Bu geliĢme Bizans ordusu ile Selçuklu
ordusu arasında büyük bir savaĢı kaçınılmaz hale getiriyordu.
1.4-
17 Eylül 1176 Miryokefalon (Myriokephalon) Zaferi
Genel bir kabulle tarihe; “Myriokephalon” adıyla geçen 221 bu savaĢın
adı ve savaĢın yapıldığı yer üzerinde bugüne kadar kesin bir hükümle, bütün
tarihçilerin
ittifak
edemediği
görülmektedir.
Çünkü
Ģu
an
elimizde
Miryokefalon savaĢının oluĢunu, bütün ayrıntıları ile anlatan iki kaynak
var: Birincisi, Bizans’ın 1118 ile 1180 yılları arasındaki olaylarını anlatan
Niketas Khoniates’in Historia’sı ve ikincisi Manuel Komnenos'un Ġngiltere
Kralı II. Henri’ye yazdığı mektuptur. Süryani Mihail de Vakainamesinde
savaĢın yerini kısaca Konya’ya bir günlük mesafede dağların arasında dar
ve susuz bir yer222 olarak tarif ediliyor.
219
Süryani Mihail, a.g.e., s. 246-247-248; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 421-422; Turan, a.g.m., s. 692.
Mehmet Altay Köymen, “801. Yıldönümü Münasebetiyle Miriyokefalon Meydan Muharebesi”,
Milli Kültür Dergisi, Cilt I, Sayı 9, Eylül, 1977, s. 28.
221
Hüseyin Şekercioğlu bu isim yerine “Gelendost”, “Miryokaflon”, “Miryo Fatlın” Zaferi olarak
isimlendirmektedir. Bkz. Hüseyin Şekercioğlu, “17 Eylül 1176 Gelendost - Miryofatlın Zaferinin
796. Yılı”, Türk Kütürü, sayı 119, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Eylül, 1972, s. 1174(14).
222
Süryani Mihail, a.g.e., s. 249.
220
72
Miryokefalon savaĢının yeri hakkında ileri sürülen görüĢler Ģunlardır:
“Düzbel”223, “Gelendost”224, “Karamıkbeli”225, KıkbaĢ köyü ile KaramıkAkharım arasında uzanan vadi226, “Denizli civarı Hoyran Gölü yakını”227,
“Kötürnek ve Fatlın”228, “Çivril ve Kufi Çayı vadisi”229, “Kumdanlı”230 gibi
birçok yer adı tarihçiler arasında savaĢın yapıldığı yer olarak gösterilmiĢtir.
Görüldüğü kadarıyla savaĢın yapıldığı yer olarak Eğirdir ve Hoyran
gölü çevresinde birleĢilmiĢ ve bu mıntıkada aranmıĢtır. Ancak son bir çalıĢma
bu görüĢlerin belki de hepsini tamamlayacak bir görüĢ olarak ortaya çıkmıĢtır.
Ramazan Topraklı’nın “DeğiĢen Coğrafya ve Miryokefalon SavaĢı” adlı
çalıĢmasında bize sunduğu iddialarla olaya farklı bir cepheden bakmamıza
yardımcı olmuĢtur231. Buradan hareketle savaĢın cereyan ettiği yer olarak
Miryokefalon kalesinden sonra Türk topraklarının baĢladığı ve savaĢ yerinin
de Türklere ait topraklarda gerçekleĢtiğini söylememiz gerekiyor. Yukarıda
223
Feridun Dirimtekin; Düzbel Meydan Muharebesi diyerek savaşın yapıldığı yer olarak Düzbel’i
söylemektedir. Bkz. Feridun Dirimtekin, “Selçukluların Anadolu’da Yerleşmelerini ve Gelişmelerini
Sağlayan İki Zafer”, Malazgirt Armağanı, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s.
252-254; Ayrıca bkz. Feridun Dirimtekin, Konya Düzbel (1146-1176), Ahmet Sait Matbaası,
İstanbul, 1944.
224
Hüseyin Şekercioğlu; Savaşı, Bizanslılar tarafından Miryon şehri adı verilen Gelendost
kasabasının 3 km. kuzeyinde bulunan, Kafalon veya Kafalonga deresi arasında cereyan ettiğini
ve Miryokefalon savaşının yapıldığı yer olarak da Gelendost ilçesini söylemektedir. Bkz. Hüseyin
Şekercioğlu, “17 Eylül 1176 Gelendost Zaferinin 800. Yılı”, Hayat Tarih Mecmuası, sayı 9, Eylül
1976, s. 85-89.
225
Abdulhaluk Çay, savaşın cereyan ettiği yer olarak Karamık-Beli geçidini söyler ve kitabında
Miryokefalon’un yeri hakkındaki diğer görüşleri de vermektedir. Bkz. Çay, Anadolunun
Türkleşmesinde..., s. 87-89.
226
Eickhoff Ekkehard, “Der Ort der Schlact von Mriokephalon”, VIII. Türk Tarih Kongresi
Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 679-687.
227
Denizli civarında Hoyran gölü yakınındaki dar ve sarp Myriokephalon vâdisi der Kafesoğlu
kitabında. Bkz. Kafesoğlu, a.g.e., s. 95.
228
Hüseyin Şekercioğlu, Gelendost Tarihi, İstanbul, 1989, s. 348.
229
Bilge Umar, makalesinde savaşın geçtiği yollar ve savaşın yeri hakkında diğer görüşleri de
verdikten sonra kendi görüşünü destekleyen kanıtları sırayla çalışmasında vermektedir. Bkz: Bilge
Umar, “Myriokephalon Savaşının Yeri: Çivril Yakınında Kufi Çayı Vadisi” , Belleten, Cilt LIV, Sayı
209, Nisan 1990, s. 99-116; Kudret Ayiter’de makalesinde “Bizans ordusunun Çivril, Işıklı Dinar
arasındaki bölgeye gelmiş olduğu kesin olarak kabul ediyor. Ancak araştırmalarının devam
ettiğini de makalesinin sonunda ilave ediyor. Bkz: Kudret Ayiter, “Myriokephalon Savaşı Nerede
Olmuştur?”, VIII. Türk Tarih Kongresi , Kongreye Sunulan Bildiriler Cilt II, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1981, s. 693.
230
Osman Turan, savaşın yapıldığı yer olarak Kumdanlı (Miryokefalon) geçidi diye yazmakta. Bkz.
Turan, a.g.e., s. 235.
231
Faruk Sümer, Fuad Köprülü gibi tarihçilerin sık olarak kullandığı bir metod olan mekan
tarihçiliğinin burada da ne kadar fayda sağladığını görmekteyiz. Çünkü onlar bir olay hakkında bir şey
yazacaklarsa öncelikle olayın geçtiği mekanı gezer ve bu olayı yerinde, gerçekleşme şeklini hayal
ederlermiş. Biz bu tür ihtilaflarda “Değişen Coğrafya’nın” tarih araştırmalarında artık daha çok dikkat
edilmesi gerektiğini bu anlamda kavramış oluyoruz.
73
savaĢın
nerede
yapıldığı
hakkında
görüĢleri
sıraladık.
Ramazan
Topraklı’nın çalıĢmasında savaĢın merkezi olarak gösterdiği mevki:
“Kemer boğazı, Dedelik Vadisi, Yenice Köyü, Yenice – AfĢar – Köke –
Bağlı – Gelendost arasında kalan Cazgır, Fatlın ve bugün göl suları
altında kalan ovalardır.” 232
Manuel’in Miryokefalon SavaĢı’nın yapıldığı yere giderken izlediği
tarihi yol üzerinde de birçok görüĢ bulunmaktadır233. Eğirdir ve Hoyran
göllerinin bugünkü durumu göz önüne alınarak (her iki göl birleĢmiĢ durumda)
Miryokefalon SavaĢı’nın yapıldığı yere giden yol hep Hoyran Gölü’nün
kuzeyinden Kumdanlı’ya doğru çizilmiĢtir. Ancak 12. yüzyılda her iki gölün
ayrı ayrı göller234 olduğu, aralarında 10-15 km uzunluğunda bir ırmak ile
bağlandığı düĢünülebilir. Yine aradan geçen yıllar içinde, her iki gölün
içindeki su seviyesinin, azar azar yükselerek iki gölün birleĢmesi mümkün
gibi görünmektedir235. Bu görüĢün doğruluğunu kabul edersek yolun
kuzeyden değil de iki gölün arasından, Yenice Köprüsü’nden geçtiğini
söyleyen Ramazan Topraklı’nın çalıĢmasında verdiği güzergâhın daha doğru
olduğu düĢünülebilir. Buna göre Miryokefalon’a giden yol: “Yalvaç’a giden
tarihi yolun Kumdanlı üzerinden değil, Kemer Boğazı veya Yenice Köyü
Köprüsü-Çaltı’nın güneyindeki Köke köyü-KoraĢi Öreni- üç gözlü Roma
dönemi köprü (eski Köprülü köyü) ve Hüyüklü kasabası üzerinden
geçmektedir”236.
232
Ramazan Topraklı, Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı, Semih Ofset, Ankara, 2010, s.
124.
233
Bu yollar ile ilgili ayrıntılı bilgiye şu kaynaklardan ulaşabilirsiniz: V.M. Ramsay, Anadolu’nun
Tarihi Coğrafyası, Çev: Mihri Pektaş, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1960; Çay, a.g.e., s. 86-87;
Umar, a.g.m., s. 99-116; Ayiter, a.g.m., s. 689-701; Hüseyin Şekercioğlu, “Mryofatlon Zaferi ve
Yerin Stratejik Önemi” , Türk Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Sayı 59, Eylül, 1967, s.
831-836, Topraklı, a.g.e., s. 47-68.
234
Dolayısı ile insanlık tarihi sürecinde Eğirdir Gölü'nün iki ayrı göl olduğu fikri önemsenmesi ve
dikkate alınması gereken bir hipotez olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhittin Görmüş, Ramazan
Topraklı’nın tezini Jeoloji Mühendisliği araştırmaları ile de desteklemektedir. Bkz. Muhittin Görmüş,
“Eğirdir Gölü’nün Geçmişi Üzerine Bir Yorum”, Sdugeo e- Dergi, sayı 2, Süleyman Demirel
Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yayınları, Nisan-Haziran, 2010, s. 10.
235
Topraklı, a.g.e., s. 30-31; Yine Ramazan Topraklı kitabında; 438 Nu. Muhasebe-i Vilayet-i
Anadolu Defterinin 314. Sayfasında “vakf-ı köprü-yi garye-i yenice, nakid 400(akçenin) ripinden
hasıl olan meremmetine sarf oluna diyu meşruttur” diye geçen vakıf kaydındaki Yenice Köprüsünün
sular altında kaldığını ispat etmeye çalışmaktadır.
236
Topraklı, a.g.e., s. 124.
74
Tarihi yolların nereden geçtiğinin bulunmasıyla iĢ bitmiyor. Bir de
Niketas’ın eserinde geçen eski ve terk edilmiĢ Miryokefalon kalesi237nin yeri
hakkında da net bir görüĢ yoktur. Ancak yine burada Ramazan Bey’in
çalıĢmasına baĢvurduğumuzda burasının: “Yenice Köyü Köprüsü’nün
yaklaĢık 4 km batısında Akkeçili köyünün Karababa Mahallesi ve 947
Rakımlı Karababa Tepesi olduğunu söylemektedir 238.
II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da çok kuvvetli bir duruma gelmesi,
Bizans’ın uyguladığı güçler dengesi siyasetini alt üst etmiĢti. Miryokefalon
savaĢı öncesi Türkmenlerin Bizans hudutlarında yaptıkları akınları bahane
eden Ġmparator Manuel, Kılıç Arslan ile hesaplaĢmak için çok kapsamlı bir
sefer hazırlığına giriĢti. Kılıç Arslan, imparatora birkaç defa elçiler göndererek
barıĢ teklifinde bulundu. Ancak, Manuel, barıĢ tekliflerini geri çevirerek hemen
sefer hazırlıklarına baĢladı. Bunun için, Bursa ile Balıkesir arasında bulunan
Kocasu çayı239(Kirmasti çayı=Rhyndakos) mevkiinde karargâh kurdu. Bütün
ordu
birlikleri
burada
toplanacaktı.
Ġmparator,
Bizanslı
muntazam
kuvvetlerden baĢka ordusunu güçlendirmek amacıyla Macar, Sırp, Frank,
Uz, Peçenek ve Kuman Türklerinden oluĢan ücretli askerler de topladı.
Manuel, askerlere ve atlara gerekli malzemeyi taĢımak için Trakya’daki
köylerden çok sayıda öküz ve üç binden fazla araba topladı240. Ayrıca,
vassalı olan Antakya Haçlı Prinkepsi Baudouin’i de yardımına çağırdı.
Böylece, Manuel’in ordusu ücretli askerler ve yardımcı kuvvetlerle birlikte
sayısı 70.000 ile 100.000’i buluyordu241. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan
sonra
Ġmparator,
ordusunu
Kocasu’daki
karargâhından,
EskiĢehir
istikametinde harekete geçirdi. Ġmparatorun niyeti, doğrudan Konya’yı
237
Niketas, a.g.e., s. 123.
Topraklı, a.g.e., s. 73.
239
Kocasu Çayı = Kirmasti Suyu: Bu akarsuyun adı günümüzde Mustafa Kemal Paşa suyu olarak
da bilinir. Marmara bölgesinin güney Marmara bölümündedir. İç batı Anadolu’dan çıkıp gelen iki
kolun güney Marmara bölümünde birleşmesiyle oluşur. Çeşitli kesimlerde Çavdarhisar Çayı, Tavşanlı
Çayı, Koca Çay adıyla bilinir. Daha sonra Orhaneli Çayı olarak da adlandırılmış. Bizans kaynağında
bahsedilen “Rhyndakos” mevkii bu akarsuyun geçtiği mevkidir. Bkz: Reşat İzbırak, HidrografyaAkarsu ve Göller, Harita Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1971, s. 124; Reşat İzbırak, Türkiye,
cilt I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1996, s. 167.
240
Kinnamos, a.g.e., s. 214; Niketas, a.g.e., s. 123; Turan, a.g.m., s. 693.
241
Koca, a.g.e., s. 177. İbnül Ezrak’ın eserinde bu sayı abartılı olarak 700.000 asker ve 70.000 araba
olarak verilmiş. İbnül Ezrak, a.g.e., s. 182.
238
75
kuĢatmaktı242. Bundan sonra imparator tarihi Roma yolunu takip ederek terk
edilmiĢ yıkık bir kale olan Miryokefalon’a geldi.
Bu arada Sultan da savaĢ
için büyük hazırlıklar yapmıĢtı. Niketas, Kılıç Arslan’ın Mezopotamya’dan ve
ülkenin
iç
kısımlarında
yaĢayan
Türklerden
yardım
istediğini
söylemektedir243. Bizans kaynakları Sultan’ın doğudaki Türk devletlerinden
yardım aldığını söylüyorlar ise de; onun asıl kuvvetlerini kendi Selçuklu
askerleri ile bölgedeki Türkmenlerden oluĢturduğu daha doğru bir bilgidir 244.
Muhtemelen Kılıç Arslan, Manuel’e Miryokefalon kalesinde iken bir
kez daha barıĢ istemek için elçilerini gönderdi. Elçileri vasıtasıyla
imparatorun
bütün
Ģartlarını,
ne
olursa
olsun
kabul
edeceğini
bildirmekteydi. Manuel’in savaĢ deneyimli komutanları, özellikle Türklerle
savaĢta tecrübe sahibi olanlar ve yaĢlı ileri görüĢlü danıĢmanları, Kılıç
Arslan’ın önerisini kabul etmesi yönünde imparatora ısrarlı ricalarda
bulundular. SavaĢın büyüklüğünü düĢünmesi, Türk topraklarında nelerle
karĢılaĢacaklarını bilmediklerini, ülkenin kolayca geçilemeyeceğini göz
önünde bulundurması, bütün Türk savaĢ gücünün ne kadar kuvvetli ve ne
kadar iyi atlara sahip olduğunu ve Bizans ordusunu müĢkül duruma sokan
salgın hastalığı hesaba katmasının gerektiğini söylediler. Ancak, Ġmparator
bu tecrübeli komutanlarının söylediklerine önem vermeyerek kulağını
tamamıyla akrabalarına, özellikle de o zamana kadar hiç savaĢ tecrübesi
olmayan, maceraperest genç komutanlara çevirdi ve Sultan’ın elçileri hiçbir
baĢarı elde edemeden geri döndüler245.
Ġmparator, Miryokefalon'dan hareket ettikten sonra Hoyran ve
Eğirdir Gölü’nün arasındaki Kemer Boğazı veya Yenice Köyü Köprüsünden
geçererek246 “Tzybritze (Sybrize247, Sivri’l simân-i – Sivri’l Semmanî – Yağcı
Sivrisi248, Cybrilcymani249, Tzibrelitzemani250 ) geçidine” geldi251.
242
Burada
Kinnamos, a.g.e., s. 214.
Niketas, a.g.e., s. 123.
244
Turan, a.g.m., s. 693.
245
Niketas, a.g.e., s. 123-124; Turan, a.g.m., s. 693.
246
Topraklı, a.g.e., s. 102.
247
Turan, a.g.e., s.234.
248
Topraklı, a.g.e., s. 81-83.
249
Manuel’in mektubunda bu şekilde geçiyor. Bkz: Çay, Anadolunun Türkleşmesinde..., s. 107
250
Kinnamos, a.g.e., s. 41.
243
76
yine Ģunu belirtmekte fayda var; Manuel’in ordusu ile geçmek istediği geçit
hakkında Bizans kaynaklarında anlatıldığı gibi çok tehlikeli korkunç bir yer
olarak tasvir edilen geçitin, aslında “Kayaağzı- kemer boğazı-dedelik geçidiçimenlik tepesi” arasındaki 16 km’lik oldukça rahat bir yol olduğu son
araĢtırmalarla ortaya çıkmıĢtır. Yani Manuel’in ordusu, Bizans kaynaklarında
söylenenin aksine çok düzgün bir araziye sahip olan Dedelik yatırı252
mevkisinde ilerleyiĢine devam etmektedir.
Yine Niketas’ın 253 verdiği bilgiden yola çıkarsak: “Ġmparator bütün
yol boyunca sıkı bir düzen kurmuĢ, her geceleme yerinde karargâhın
etrafına manialar yapmıĢ, her yürüyüĢ baĢlangıcını düĢünerek tespit
etmiĢ ve savaĢ sanatının bütün kurallarını göz önünde bulundurmuĢtu.
Ancak savaĢ makinelerini çeken yük hayvanlarıyla, sayıları çok olmakla
birlikte hepsi de savaĢ için iĢe yaramayan adamlardan oluĢan sürücüler
yüzünden pek yavaĢ ilerleyebiliyordu. Ayrıca Türkler de görünmüĢlerdi ve
küçük
çarpıĢmalarla
Bizanslılara
saldırmaktaydılar. 254”
diyerek
Ġmparatorun aldığı tedbirleri görmezden gelmek ve yine Türkmenlerin
ufak tefek saldırılarda bulunduğunu gören bir komutanın hiçbir t edbir
almadan tehlikeli bir geçide girmesini söylemek önemli bir çeliĢki arz
etmektedir. Burada yine Ģunu belirtelim Niketas, Manuel’i eleĢtirmek
kaygısı ile gerçeklerden biraz uzaklaĢmıĢtır.
251
Niketas, a.g.e., s. 124.
Topraklı, a.g.e., s. 102.
253
Niketas’ın Historia adlı eserinin 124-130 sayfalarında anlatılan Miryokefalon savaşı ile ilgili
bölümleri değerlendirirken, şunu ön planda tutmak gerekir. Öncelikle Niketas bir Bizans tarihçisidir.
Her tarihçi kendi tarihini yazarken olaylara kendi açısından bakar ve bu noktada Niketas’ın
Historia’sının bazı bölümlerinde gerçeklerden tam olarak bahsetmediği ihtimali göz önünde
bulundurulmalıdır. Olayları anlatırken, bu savaşta bizzat bulunmadığına göre mübalağa yapmış
olması ihtimal dahilinde tutulmalıdır. Özellikle Miryokefalon yenilgisinin müsebbibi olarak gördüğü
Manuel’i acımasızca eleştirmek uğruna gerçeklerden uzaklaşmıştır. Ayrıca Niketas, 1176
Miryokefalon savaşını kaybeden bir devletin vatandaşı ve tarihçisidir. Bu yenilgiyi anlatırken
herhalde “Türkler çok iyi hazırlanmış, teçhiz edilmiş, çok mahir, döneminin en güçlü, donanımlı ve
savaş sanatında usta ordusundan oluşan birlikleri ile bizi yendiler” demesi beklenemezdi. O bu
yenilgiyi kendi ordusunu en az rencide edecek şekilde, coğrafi şartlara, hastalıklara, arabaların
arasında kalıp sıkışmaya, dar geçitlere, kum fırtınalarına, yarlardan düşüp ölen askerler şeklinde
anlatarak kendi ordusunun Türk ordusundan daha güçsüz olduğunu kabullenmemiş oluyordu. Burada
daha az hissi yazıldığına inandığımız Manuel’in İngiltere kralına yazdığı mektubundaki ifadeleri
Niketas’ın anlatımı ile karşılaştırırsak bu mektup daha objektif bilgiler veriyor gibi gözükmektedir.
254
Niketas, a.g.e., s. 123.
252
77
Niketas’ın verdiği Ģu malumatın da doğruluğuna Ģüphe ile bakmak
gerekir: “ Türkler, Bizanslıların önünden giderek, bunların hayvanlarına yem
bulamamaları için yol boyunca bütün meraları yakmıĢlar ve içecek su
bulamamaları için de kaynak ve kuyuları pislemiĢlerdi. Bi zanslılar da
esasen
orduda
salgın
halini
alan
bir
hazım
hastalığından
muzdariptiler.”255 Ancak, Manuel’in Ġngiltere Kralı II. Henri’ye yazdığı
mektupta256:
“...Ordumuz
daha
kendi
ülkemizde
iken,
daha
Türk
düĢmanlarımızdan kimse bizi harple meĢgul etmezken, zapt edilmesi son
derece güç olan bir hastalık bizi yakaladı ve herhangi bir askerin
olabileceğinden çok daha tehlikeli olarak, askerlerimiz arasında süratle
yayılarak büyük kayıplar verilmesine yol açtı. Dolayısıyla bu büyüyen
hastalık bizi son derece güçsüz bir duruma getirdi...”257 demektedir. Burada
Ģunu da belirtelim: Kılıç Arslan’ın Manuel’e Miryokefalon’a geldiği zamanda
bile elçi gönderdiği ve hâlâ barıĢ ümidi taĢıdığını söylemiĢtik. Kılıç Arslan
belki de barıĢ yapılacağını düĢündüğünden savaĢ öncesi birkaç kez barıĢ
için elçi göndermiĢ biri olarak Bizans topraklarında bu tür faaliyetlere girdiğini
söylemek biraz insafsızlık olur. Zaten Manuel’in Ġngiliz kralına yazdığı
mektupta; “...ordumuz kendi ülkemizde iken...” diyerek ifade ettiği salgın
hastalığın en baĢta var olduğu, düĢünülmesi gereken bir husustur. Yine bu
düĢüncemize destek olacağını düĢündüğümüz Kinnamos’un kaydını da
değerlendirirsek: “Ġlkbahar gelince [1176] imparator Anadolu’ya geçti ve her
zaman olduğu gibi birliklerini Kocasu çayı mevkiinde topladı. Fakat müttefik
Macarlar ve Roma tebaası olan Sırplar vaktinde gelmediler ve imparatorun
ancak yaz aylarında sefere çıkabilmesine sebep oldular bu yüzden de
imparatorun iĢleri periĢan oldu258.” Niketas Bizans ordusunun yollardaki pis
suları içerek kısa bir sürede hasta olduklarını kaydediyor. Ancak yine bir
Bizans
tarihçisi
Kinnamos’un
kaydında
orduların
zamanında
toplanamadıkları ve uzun bir süre karargâh kurdukları Kocasu çayı
255
Niketas, a.g.e., s. 123; Turan, a.g.m., s. 693.
İmparator Manuel Komnenos’un İngiltere kralı II. Henri Plantegenet’e gönderdiği mektubun
tercümesi için bakınız: Çay, Anadolunun Türkleşmesinde..., s. 106-110.
257
Çay, a.g.e., s. 107-108.
258
Kinnamos, a.g.e., s. 214.
256
78
mevkiinde beklediklerini yazıyor. Bu bekleme süresince bahsedilen bağırsak
rahatsızlığının meydana çıkması da mümkün gözüküyor. Kısacası suların
içilemez hale getirilmesi mümkün olduğu gibi olayın yukarıda söylediğimiz
Ģekilde cereyan etmesi de hesaba katılmalıdır.
Diğer taraftan Kılıç Arslan, Türkmenleri beĢ-on bin kiĢilik birlikler
hâlinde düĢman ordugâhına ve yürüyüĢ kollarına saldırtarak, Bizans
ordusunu
yıpratmıĢtı
geniĢ
çaplı
bir
meydan
muharebesine
girmeden
önce
259
.
Bizans ordunun önünde Konstantinos Angelos’un iki oğlu Ioannes
ve Andronikos ve onların yanında da Konstantinos Makrodukas ve
Andronikos Lapardas bulunuyordu. Bunların arkasında, sağ kanada
imparatorun kayınbiraderi Antakya kralı Baudouin, sol kanada ise
Theodoros Mavrozomes kumanda ediyorlardı. Bunların arkasından
ağırlıklar ve ordunun hizmetkârları, kuĢatma âletlerini taĢıyan arabalar,
daha sonra da asıl çekirdek kuvvetlerle imparator gelmekteydi. Artçıların
komutanı Andronikos Kpontostephanos idi. Ġmparator Manuel Tzybritze
geçidine daha girmeden evvel Kılıç Arslan, burada hakim mevkilere bütün
Bizans ordusunu kuĢatacak Ģekilde okçu birlikleri ve sayıları 30.000 ile
50.000’e varan Türkmeni 16 km boyunca Yenice Köyü Köprüsü, Tzybritze ve
Akdağ arası güzergahda yamaçlarda ve Sivri tepe mevkiinde dağ eteklerine
yerleĢtirdi. Türkmenler çok iyi gizlenmiĢ olmalılar. Esas Selçuklu ordusunu da
iki-üç kol halinde saldıracak Ģekilde Tzybritze geçidinden sonra Köke köyü
tarafında Kum ini, Kanlıkaya taraflarında konuĢlandırdı. Böylece Ġmparatorun
etrafı sarılmıĢ ve tam bir çember içine alınmıĢ oldu. Sayısı 100.000’e yaklaĢan
Bizans ordusu Yenice Köyü Köprüsü
ve Fatlın arasında 16 km boyunca
yürüyüĢüne devam ediyordu. SavaĢın, Bizans ordusunun yarıya yakın
kısmının, Tzybritze’yi geçip Yenice-AfĢar-Köke-Fatlın ovasını doldurduktan
sonra baĢladığı görülüyor260. Tzybritze geçidini Ioannes, Andronikos,
Makrodukas ve Lapardas’tan oluĢan öncü birlikler hiçbir saldırıya
259
260
Turan, a.g.m., s. 693.
Topraklı, a.g.e., s. 87.
79
uğramadan geçip ilerlediler 261. Ancak Ġmparatorun savaĢın cereyan
ettiği savaĢ alanına girmeden önce ordunun çekirdek kuvvetleri ile öncü
kuvvetleri
arasında
yerleĢtirdiği
savaĢ
arabaları
orduyu
ikiye
böldüğünden savaĢ baĢladığında öncü birlikler ile aradaki bağlantının
kopmasına sebep oldu.
Baudouin ve Theodoros Mavrozomes’in yaya
kuvvetleri dağların engebeli uzantısına doğru Dedelik vadisine girmiĢlerdi.
Kılıç Arslan’ın emriyle Selçuklu ordusu iki kol halinde taarruza geçti. Bir kol
Tzybritze’nin (Yenice Sivrisi) kuzeyinde bulunan Mavrozomes ve Baudouin’in
birlikleri üzerine saldırırken, diğer kol da AfĢar-Köke arasında bulunan
Makrodukas ve Lapardas’ın birliklerini arkadan ve yandan kuĢatıp, geri ile
olan irtibatlarını kesmeye çalıĢıyorlardı. Türkmenler de mevzilerinden çıkarak
Akdağ-Köprü
arasında
yürüyüĢ
halinde
olan
Bizans
ordusunun
Mavrozomes, Baudouin, Manuel ve Kpontostephanos’in birliklerine
bütün güçleri ile saldırıya geçtiler. Çaltı köyünde konuĢlanmıĢ olan
Selçuklu ordusunun iki kolu da Cazgır ve Fatlın ovasında bulunan
Ioannes ve Andronikos’un üzerine saldırdılar 262. AkĢam saatlerine kadar
süren savaĢta Bizans ordusu büyük oranda zayi olmuĢtu. SavaĢın ertesi
güne sarktığı gece Manuel çok zor durumda olduğunun farkına vardı.
Ġmparator içine düĢtüğü bu feci durumdan kurtulabilmek için Kılıç Arslan’a
barıĢ teklifinde bulundu. Sultan Kılıç Arslan, Ġmparatorun barıĢ teklifini
görüĢmek üzere komutanlarıyla bir toplantı yaptı. Gece karanlığında yapılan
değerlendirmelerde Ġmparatorun barıĢ teklifi kabul edildi 263. AntlaĢma
hükümlerine göre:
1) Ġmparator, derhal EskiĢehir ve GümüĢsu kalelerini yıkacaktı.
2) Selçuklu Devletine büyük miktarda (100 bin dinar, 100 bin dirhem,
at ve kumaĢ v.s.) savaĢ tazminatı ödeyecekti264. Kılıç Arslan’ın, Manuel’i
büyük hezimete uğratmasına rağmen sınırlarında bir geniĢleme yani toprak
kazancı olmamıĢtır
261
265
.
Niketas, a.g.e., s. 125.
Topraklı, a.g.e., s. 87-90.
263
Süryani Mihail, a.g.e., s. 249; Turan, a.g.m., s. 693.
264
Niketas, a.g.e., s. 131; Süryani Mihail, a.g.e., s. 250.
265
Turan, a.g.m., s. 693; Dirimtekin, a.g.m., s. 257.
262
80
Manuel, antlaĢma imzalandıktan sonra, Türkmenlerin taarruzlarına
karĢı Anadolu’yu güven içinde terk etmesi için üç Selçuklu beyinin refakatinde
Ġstanbul’a döndü266. Ancak Manuel’in Ġstanbul’a dönüĢü pek de kolay olmadı.
Yol boyunca antlaĢma hükümlerinden memnun olmayan Türkmenlerin
hücumuna uğradı267. Miryokefalon zaferi, Selçuk ve Bizans tarihinin önemli
dönüm noktalarından birini teĢkil eder. Bu zafer ile Bizans’ın Anadolu’yu
tekrar alma ümidi kırılmıĢ oldu. Kılıç Arslan’ın eline gerçekten önemli
miktarda savaĢ ganimeti geçti. Kılıç Arslan zafer sonrasında baĢta Abbasi
halifesi olmak üzere birçok müslüman devletin hükümdarına ve Alman
Ġmparatoru Friedrich Barbarossa’ya zafername ve hediyeler gönderdi.
Miryokefalon savaĢında Türklerin varını yoğunu harcayarak düĢmana hücum
etmeleri
Anadolu
topraklarının
Türkler
tarafından
vatan
olarak
sahiplenildiğinin önemli bir kanıtıdır. Türk tarihinin en önemli vatan
savunmalarından biri gerçekleĢtirilmiĢ oldu268.
1.5-
Miryokefalon Zaferi’nin Önemi ve Sonuçları
Miryokefalon SavaĢı Türk ve Bizans tarihi açısından bakıldığında
önemli dönüm noktalarından birini oluĢturur. Miryokefalon zaferi sonuçları
itibariyle Türk tarihini etkilediği gibi Bizans tarihinin de akıĢını değiĢtirmiĢtir.
Bu zaferle tarihin seyri Türkler lehine geliĢirken, Bizans için sonun belki de
baĢlangıcı olmuĢtur. Bundan sonra Türkler savunma durumundan taarruza,
Bizans ise taarruzdan savunmaya geçmiĢtir. Miryokefalon SavaĢı’nın
sonuçlarını belli baĢlı baĢlıklar altında toplarsak:
Malazgirt
zaferi
neticesinde
imzalanan
antlaĢmanın,
Bizans
tarafından yok sayılması ile baĢlayan Anadolu’nun vatanlaĢtırılması
sürecinde
kurulan
Türkiye
Selçuklu
Devleti,
Miryokefalon
zaferiyle
korunmuĢtur. Bizans Ġmparatoru Manuel, gücünün zirvesinde iken, 1176
yılında çıktığı bu seferle, Türkleri Anadolu’dan çıkarmak ve Türkiye
266
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 422; Niketas, a.g.e., s. 131.
Niketas, a.g.e., s. 131.
268
Turan, a.g.m., s. 693; Sevim, a.g.e., 150; Salim Koca, Selçuklular’da Ordu ve Askeri Kültür,
Berikan Yayınevi, Ankara, 2005, s. 226.
267
81
Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmak niyetindeydi. Kazanılan bu zafer
sayesinde
Anadolu’nun
kazanmıĢtır 269.
1071
TürkleĢtirilmesi
Malazgirt
süreci
zaferiyle
önemli
Anadolu’ya
bir
ivme
yerleĢmeye
baĢlayan Türkler, Miryokefalon zaferinden sonra Anadolu’nun kesin
olarak bir Türk vatanı olmasını sağlamıĢtır 270. Bu zafer sayesinde
Türkler bu vatanın ebedi sahibi olmuĢlardır. Miryokefalon zaferi Türkler
için “devlet ve vatan koruyan zafer” olarak, tarihteki gerçek yerini ve değerini
almıĢtır271.
Claude Chane’in ifadesi ile “Kılıç Arslan’ın Miryokefalon’dan sonraki
ölçülülüğü
Arsparslan’ın
Malazgirt’ten
sonraki
ölçülülüğü
kadar
hayranlık uyandıracak niteliktedir.” 272 Her iki savaĢ sonucunda kazanılan
zaferle, yapılan antlaĢma arasında bir denge bulunmamaktadır. Kılıç
Arslan’ın talepleri, kazandığı zaferin büyüklüğü yanında çok yetersiz
kalmıĢtır. Yapılan antlaĢma ile sınırlarda da hiçbir değiĢiklik olmamıĢtır. Bu
bakımdan Miryokefalon ile Malazgirt meydan muharebesi arasında tam
bir paralellik vardır. Kazanılan zafer çok büyük ancak elde edilenler çok
küçük kalmıĢtır 273.
Uygun bir antlaĢma yapılamamasına rağmen, Miryokefalon zaferi
çok önemli sonuçlar doğurmuĢtur. Her Ģeyden önce bu zafer, Bizans’ın
Türkleri Anadolu’dan sürüp çıkarma plânını tamamen çökertmiĢtir. Bu
zafer sonucunda, güya Anadolu’ya yeniden hakim olmak isteyen Bizans’ın
bütün çaba ve giriĢimleri sona erdirilerek artık bundan sonra Selçuklular
karĢısında savunmada kalması sağlanmıĢ ve dolayısıyla üstünlük yeniden
Türkiye Selçuklu Devleti’ne geçmiĢtir274.
BaĢka bir ifade ile, bu zafer
Bizans’ın, Anadolu’yu Türklerin elinden geri alma
269
planlarına son
Mehmet Altay Köymen, “SELÇUK'un Torunları Bu Vatanın Ebedi Sahibidirler”, Birlik Dergisi,
sayı 12, 1959, s. 27; Koca, Türkiye Selçukluları..., s. 194; Koca, a.g.m., s.14.
270
Turan, Türkler Anadolu’da, s. 41; Ebru Altan, “Myriokephalon (Karamıkbeli) Savaşı’nın
Anadolu Türk Tarihindeki Yeri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara, 2002, s. 633.
271
Köymen, a.g.m., s. 27.
272
Cahen, a.g.e., s.116.
273
Mehmet Altay Köymen, “801. Yıldönümü Münasebetiyle Miriyokefalon Meydan
Muharebesi”, Milli Kültür Dergisi, I. Cilt, Sayı 9, Eylül 1977, s. 29; Köymen, a.g.e., s. s.
277.
274
Dirimtekin, a.g.e., s. 258; Sevim, a.g.e., s. 150.
82
veriyordu275. Miryokefalon’dan sonra tarihin akıĢı Bizans’ın aleyhine,
Selçukluların da lehine dönmüĢtür. Ġlk Haçlı seferlerinin ortaya çıkardığı
buhran ve kötü sonuçlar bu zaferle bertaraf edilmiĢtir. Bu tarihe kadar
saldırı üstünlüğünü elinde tutan Bizans, bundan böyle sürekli savunmada
Türkler de taarruz ve ilerlemede bulunacaktır 276.
Tıpkı Batılılar gibi
Bizans da bu yenilgiden sonra Türklerin iĢgali altındaki memleket olarak
telakki edilen Anadolu’yu, bir Türk vatanı olduğu gerçeğini kabul etmek
zorunda kalmıĢtır. Anadolu’daki yerli Hıristiyan halk da bu savaĢ sonrası
Bizans’tan ümitlerini kesmiĢler ve Türklere tabi olmak zorunda olduklarını
anlamıĢlardır277.
Miryokefalon’dan sonra Türkiye Selçuklu Devleti, sadece Anadolu’nun
değil, aynı zamanda Orta ve Yakın Doğu’nun da en güçlü devleti haline
gelmiĢtir278. Miryokefalon zaferiyle Anadolu’da siyasi üstünlük ve güç,
Bizans’tan
Selçuklulara
geçtiği
gibi
bu
zaferden
sonra
Bizans
Ġmparatorluğunun Batı Anadolu’daki güçlü durumu tamamen çökmüĢtür.
Özellikle batı sınırlarında toplanmıĢ olan kalabalık Türkmen kitlelerinin önü
açılmıĢtır. Artık, Bizans ordusunun tehdit ve tehlikesinden kendisini büyük
ölçüde kurtarmıĢ olan Türkmen kitleleri,
baĢlamıĢlardır
sahillere doğru yayılmaya
279
. Kılıç Arslan Anadolu’da Türk birliğini sağladıktan kısa bir
süre sonra, Bizans’ın elinde kalan kıyı bölgeleri ile Ġstanbul arasındaki
bağlantıyı da kopardı. Öyle ki Türkmenler Rodos’un karĢısında kıyılara kadar
ulaĢtılar280. Böylece Anadolu’nun fethi ve TürkleĢme hareketi hız kazanmıĢtır.
Daha da önemlisi, bu yayılmanın sonunda, Anadolu Türk beyliklerinin
temelleri atılmıĢ olduğu gibi, Batı Anadolu ile sahillerin fethine ve
TürkleĢtirilmesine de uygun zemin ve Ģartlar hazırlanmıĢ oldu281. Kısacası
275
Kafesoğlu, a.g.e., s. 95
Turan, a.g.m., s. 694.
277
Kafesoğlu, a.g.e., s. 95; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 235; Köymen, a.g.m., s. 30;
Kafesoğlu, a.g.m., s. 381.
278
Köymen, a.g.m., s. 30.
279
Koca, a.g.m., s. 14.
280
Claude Cahen, Haçlılar Zamanında Doğu ve Batı, çev. Mustafa Daş, Yeditepe Yayınevi,
İstanbul, 2010, s. 205.
281
Koca, a.g.m., s. 14.
276
83
Miryokefalon SavaĢı, Anadolu’nun TürkleĢmesi açısından da bir dönüm
noktası teĢkil etmektedir282.
Miryokefalon
zaferinden
sonra
Anadolu’da
medeni
ve
iktisadi
yükseliĢin yolu açılmıĢtır. Bundan sonraki süreçte Anadolu’nun dıĢ emniyeti,
asayiĢi, ve siyasi birliğinin temeli kurulduktan sonra dünya ticaret yolları
Türkiye üzerinde toplanmaya baĢlamıĢtır283.
Miryokefalon
zaferi
ile
Kılıç
Arslan’ın
itibarı
son
derece
yükselirken, Bizans Ġmparatoru’nun itibarı ise büyük ölçüde sarsılmıĢtır.
Manuel’in uğradığı bu baĢarısızlık, imparatorluğu, batıda maruz kaldığı
darbelerle aynı zamana rastladığı için daha da zor duruma sokmuĢtu.
Macaristan’da
elde
ettiği
baĢarılar
etkisini
yitirmiĢ,
Ġtalya’dan
da
kovulmuĢtur. Bu hezimetin ne kadar Ģiddetli olduğunu Manuel’in bu
sıralarda I. Friedrich’ten aldığı bir mektup göstermektedir: Manuel’e
“Greklerin
kralı”
Ġmparatorluğu’ndan
diye
hitap
alan
ediyor
Alman
ve
“gücünü,
Ġmparatorlarının
ihtiĢamını
Roma
sadece
Roma
Ġmparatorluğuna değil, Grek krallığına da hükmedebilecek güçte olduğu”nu
bu sebepten, “Manuel’in batı Ġmparatorunun yüksek hakimiyetini tanımasını
ve otoriteyi Papa’ya devretmesini istiyordu. Neticede Manuel’in dıĢ
politikasında uyguladığı siyaset çöktüğü gibi “büyük Roma’yı ihya” etme
gayretleri de boĢa çıkmıĢ oluyordu 284.
Miryokefalon yenilgisi, Ġmparator Manuel’in ruhi hayatı üzerinde de
olumsuz etki yapmıĢ; halet-i ruhiyesi tamamen bozulmuĢtur. Bu yenilgiden
sonra Ġmparatorun eski neĢeli halinden eser kalmamıĢtır. Manuel, hiçbir
Ģeyden zevk almadan, azap içinde yaĢamıĢ ve kendisini bir daha hiç
toparlayamamıĢtır285. Bu yenilgi sadece Ġmparatora ağır bir darbe vurmamıĢtır.
Miryokefalon yenilgisi Komnenos hanedanının da sonunu hazırlamıĢtır.
Manuel’in ölümünden sonra, 1185 yılında Komnenos hanedanı son bulmuĢ ve
yerine Angelos hanedanı geçmiĢtir. Bundan sonra, 1204 yılında IV. Haçlı
282
Altan, a.g.m., s. 633.
Şeker, a.g.e., s. 52.
284
Ostrogorsky, a.g.e., s. 361-362; Turan, a.g.e., s. 236; Çay, II. Kılıç Arslan, s. 85.
285
Baily, a.g.e., s. 241.
283
84
seferi sırasında Latinlerin Ġstanbul’u ele geçirmesiyle beraber Bizans
Ġmparatorluğu’nun siyasi hayatı yarım asırlık bir kesintiye uğramıĢtır286.
Miryokefalon Zaferi Sonrası Selçuklu - Bizans ĠliĢkileri
1.6-
Türkiye Selçuklu Devleti, I. Haçlı seferleri ile beraber sahil Ģeridindeki
topraklarını kaybetmiĢ ve Ġç Anadolu yaylasına çekilmek zorunda kalmıĢtı.
Böylece Türkiye Selçuklu Devleti, dört bir tarafı düĢmanla çevirili bir kara
devleti haline gelmiĢti. Bu da devletin geliĢmesini ve savunmasını
güçleĢtirmekteydi. Bundan dolayı devleti kuĢatılmıĢ olmaktan kurtarmak, tabii
sınırlarına ulaĢtırmak ve Anadolu’nun siyasî bütünlüğünü sağlamak amacıyla
Kılıç Arslan ve onu takip eden Selçuklu sultanları sürekli olarak denizlere
doğru fetihler gerçekleĢtirmiĢlerdir. Bu meselenin önemini çok iyi anlayan II.
Kılıç Arslan bu amaçla ilk ciddi teĢebbüste bulunan Selçuklu sultanıdır287.
Bizans
Ġmparatoru
Manuel,
Miryokefalon
SavaĢı’ndan
sonra,
Ġstanbul’a dönerken, yapılan antlaĢma uyarınca GümüĢsu kalesini yıktırdı,
ancak EskiĢehir kalesine dokunmadı. Kılıç Arslan, aralarında yapılan
antlaĢma gereğince kalelerin her ikisini de yıkması yönünde Manuel’i uyardı.
Manuel, Kılıç Arslan’a mecburiyet içinde kabul ettiği bir antlaĢmayı
önemsemediğini bildirdi. Kılıç Arslan ise bu cevaba karĢılık 1177 yılında
yirmi dört bin kiĢilik bir ordu oluĢturdu. Ordusunun baĢına da Atabeg
(Atapakos, Atapakis) adında bir komutanını tayin edip Ege denizine kadar
olan bölgeyi ve Ģehirleri istila etmesini emretti. Atabeg verilen emir gereği
Menderes bölgesini tahrip ederek Aydın’a kadar ilerledi. Atabeg, elde ettiği
birçok ganimetle beraber geri dönerken Bizans askerlerinin pususuna düĢtü.
Menderes ırmağını geçip, kendisini ve emri altındaki askerleri kurtarmak
istediyse de, giriĢtiği mücadelede hayatını ve birliklerinin büyük bir kısmını
kaybetti288.
Bu
olumsuz
duruma
rağmen
Selçuklu
Devleti’ne
tabi
Türkmenlerin Bizans hudutlarına olan akınları aralıksız devam etti. Ġmparator
286
Koca, a.g.e., s. 197.
Koca, a.g.e., s. 202-203.
288
Niketas, a.g.e., s. 133-135; Sevim, a.g.e., s. 150; Turan, a.g.e., s. 239; Altan, a.g.m., s. 632.
287
85
Manuel bu akınlara son vermek ve kaybettiği itibarını yeniden kazanmak
düĢüncesi ile 1178 ve 1179 yıllarında bizzat ordusunun baĢında iki kez daha
sefere çıktıysa da bu seferler sırasında ufak tefek baĢarılar dıĢında kalıcı bir
sonuç elde edemedi289.
Kılıç Arslan, Miryokefalon SavaĢı’ndan sonra Batı Anadolu’da fetih
hareketlerine hız verdi. Manuel’in 1180 yılında ölümü ile beraber Bizans’ta
yaĢanan
karıĢıklıklar
üzerine
Ġmparatorluğun
zayıflaması sultanın iĢini daha da kolaylaĢtırdı
savunma
sisteminin
290
.
Kılıç Arslan, Manuel’in ölümünden (1180) iki yıl sonra 1182’de
Uluborlu (Sozopolis), Kütahya, EskiĢehir, AlaĢehir kalelerini ve çevresini
fethederek Selçuklu sınırlarını Denizli’ye kadar ulaĢtırmıĢtı.
Hatta bir ara
Antalya’yı da uzun bir süre kuĢatma altında tuttu ancak fethedemedi291.
Sultan
bulduğu
her
fırsatta
Batı
Anadolu
üzerine
akınlar
düzenlemeye devam etti. Kılıç Arslan, bu amaçla, 1185 yılında Bizans
Ġmparatoru Andronikos’un ölümü ve Ġsak’ın tahta çıkıĢı sırasında ortaya
çıkan karıĢıklıktan da faydalanarak Bizans topraklarına, Sami (Sa-mes)
adında komutanının idaresinde bir ordu daha gönderdi. Selçuklu ordusu
AlaĢehir ve ilerisine kadar fetihlerine devam etti ve Bizans imparatorunu on
yıllık vergiye bağlayarak geri döndü 292.
1188’de Türklerin önüne yeni bir fırsat daha çıktı. Ġmparator III.
Aleksios’in ölümü ile beraber Bizans’ta tekrar baĢlayan iç mücadeleler
Türklerin
Bizans
aleyhinde
geniĢlemelerine
yardım
etti.
AlaĢehir
(Philadelphia) de bulunan Ioannes Komnenos’un oğulları Kılıç Arslan’ın
yardımına baĢvurdu. Kılıç Arslan hazırladığı 40.000 kiĢilik bir Selçuklu
ordusunu Batı Anadolu’ya gönderdi. Bu ordu Ege denizine kadar
ilerleyerek birçok kale ve yer fethetti. Sultan daha önce Malatya patriği
289
Niketas, a.g.e., s. 135; Yusuf Ayönü, “Selçuklu-Bizans İlişkileri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim
Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 606; Ayrıntılı bilgi için aynı müellifin doktora tezi
için bakınız: Yusuf Ayönü, Selçuklu-Bizans Münasebetleri (1116-1308), Basılmamış Doktora Tezi,
Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2007.
290
Şahin Kılıç, “Yükselme Devri Selçuklu-Bizans İlişkileri”, Türkler, Cilt 6, Editör: Salim Koca Vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 619.
291
Turan, a.g.e., s. 239; Sevim, a.g.e., s. 150.
292
Turan, a.g.e., s. 240.
86
vakanüvist Süryani Mihail’e yazdığı bir mektupta bu zaferlerini anlatırken
Rumlardan 72 kalenin fethedildiğini bildirir293.
1182-1185 yılları arasında Batı Anadolu üzerine yapılan akınlar ile
Bizans Ġmparatorluğu’nun savunma sistemi iyice yıpratılmıĢ ve son
direnme noktaları da tahrip edilmiĢti. Böylece uclarda toplanan Türkmen
kitlelerine yeni sahalar açılmıĢtır 294.
Bundan sonraki süreçte Selçuklu - Bizans iliĢkilerinde bir durgunluk
söz konusudur. Çünkü bu yıllarda (1188) II. Kılıç Arslan, devleti onbir oğlu
arasında paylaĢtırarak kendisi Konya’ya çekilerek son zamanlarını istirahat
ederek geçirmek istemiĢtir295.
B- III. Haçlı Seferi ve Sultan II. Kılıç Arslan’ın Haçlılarla ĠliĢkileri
1096 yılında baĢlayan Haçlı Seferleri, 1291’de Latin Hıristiyanların
Doğu’da son merkezi olan Akka’dan sökülüp atılmasına kadar süren yaklaĢık
iki yüz yıllık bir dönemi kapsar. Bu dönem içinde dokuz büyük sefer
yapılmıĢtır296. Haçlı Seferleri, XI. yüzyılın sonlarında Papalık makamının,
Avrupa’daki tüm güçleri bir çatı altında birleĢtirip, kutsal toprakları yani
Kudüs’ü Türklerden kurtarmak; Türkleri Anadolu’dan atmak ve bütün yakın
doğuyu ele geçirmek için baĢlattıkları siyasi ve askeri amaçlı seferler
bütünüdür297. Batı dünyası, Haçlı Seferleri’nin asıl nedenini dini unsurlara
dayandırmaktadır. Ancak Haçlı Seferleri’nin temelinde ortaçağ Avrupa
toplumunun içinde bulunduğu açlık, sefalet ve anarĢi vardır. Bu dönem
Avrupa’sı siyasi, sosyal ve ekonomik yönden sıkıntı içindedir 298. Dini
propaganda ise barbar Avrupa toplumunun galeyana gelmesinde itici bir güç
olmuĢtur. Kutsal toprakları kurtarma sloganı ise bu hareketin asıl amacı gibi
empoze edilmiĢtir. Böylece Haçlı seferlerinin siyasi amaçları ve asıl hedefi,
293
Süryani Mihail, a.g.e., s. 268.
Koca, a.g.e., s. 204.
295
Çay, a.g.e., s. 96.
296
Işın Demirkent, “Haçlılar”, TDVİA, cilt 14, İstanbul, 1996, s. 525.
297
Işın Demirkent, “Haçlı Seferleri ve Türkler”, Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, cilt 4, Ed. Ali
Birinci, Yeni Türkiye Yayınları, İstanbul, 2000, s. 193.
298
Işın Demirkent, “Haçlılar”, s. 525.
294
87
dini
motiflerle
gizlenmeye
zenginliklerine olan ihtirastır
çalıĢılmıĢtır.
Ancak,
asıl
amaç
doğunun
299
.
Haçlı seferlerinin oluĢturulmasında XI. yüzyıl Avrupa’sının toplumsal
ve ekonomik koĢullarının yetersizliği çok etkili olmuĢtur. Nüfus hızla artmıĢ,
iĢlenebilir topraklar azalmıĢ, para ekonomisi sarsılmıĢ ve Ġtalyanlar
Akdeniz’de hakim duruma gelmiĢti. Bu koĢullar altında kilise, kısmen
topraksız soyluların ve maddi imkânsızlıklar içinde yaĢayan yoksul halkın
doğu’nun cazibesine kapılmalarını sağladı. Böylece Kudüs’e yapılan hac
yolculuğunun güvenli Ģekilde yapılmasını sağlamak ve
tarafından
ezildikleri
sanılan
Doğu
Hıristiyanlarına
Müslümanlar
yardım
götürmek
düĢüncesiyle daha çok insanın bu sefere katılması sağlanmıĢtı300. 1096
yılında baĢlayan ilk Haçlı Seferi I. Kılıç Arslan, 1147’de ki II. Haçlı seferi I.
Mes’ûd ve 1189’da baĢlayan III. Haçlı seferi de II. Kılıç Arslan zamanında
Anadolu
topraklarındaki
çetin
çarpıĢmalardan
sonra
buralardan
savuĢturulabilmiĢti. Bu ilk üç haçlı seferinin verdiği tecrübe ile Avrupalılar
Anadolu üzerinden öyle kolayca geçmenin mümkün olmadığını anladılar ve
bundan sonraki Haçlı seferlerini daha güvenli olan deniz yoluyla yaptılar 301.
Kılıç
Arslan
ve
Friedrich
Barbarossa
arasındaki
dostluk
Miryokefalon SavaĢı öncesine dayanmaktadır. 1162 yılında yapılan
Türk-Bizans barıĢ antlaĢmasının bozulma sebepleri arasında Sultan II.
Kılıç Arslan’la Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa arasındaki
ittifakın etkisinin de olabileceği muhtemeldir302.
Türkler ile Almanlar arasında ilk dostluk münasebeti Alman
imparatorunun akrabasından olan Saksonya dukası Henri’nin 1171’de
Anadolu yolu ile Filistin’den Almanya’ya dönüĢüyle baĢlar. Tarsus’tan
Ereğli’ye gelen Alman dukası, sultanın gönderdiği 400 kiĢilik bir süvari
alayı ile sınırda karĢılandı. Oradan merasimle Aksaray’a getirilen Henri,
Kılıç Arslan tarafından yüksek bir iltifat gördü. Aralarında çeĢitli mevzular
ve dinler üzerinde sohbetler yaptılar ve Sultan onu yolcu yaparken de
299
Işın Demirkent, “Haçlı Seferleri ve Türkler”, s. 194.
Cecile Morrisson, Haçlılar, Dost Yayınları, Ankara, 2005, s. 10-11.
301
Enver Benhan Şapolyo, Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Güven Matbaası, Ankara, 1972, s. 152.
302
Çay, a.g.e., s. 52.
300
88
kendisine hil’atler, ipekli kumaĢlar, at ve parslar hediye etti. Alman ve
Bizans imparatorları arasında Ġtalya’da çıkan ihtilâf nedeniyle, Kılıç Arslan
ile Friedrich Barbarossa arasında karĢılıklı olarak elçi ve hediyeler
gönderilerek bir dostluk kurulmuĢtur 303. Friedrich Barbarossa Bizans’ın,
Kılıç Arslan’a karĢı uyguladığı siyasetin bir benzerini Bizans’a karĢı
uygulamak istedi. Bu amaçla Bizans’ın doğudaki en tehlikeli düĢmanı
olan II. Kılıç Arslan ile görüĢmeler baĢlattı. Friedrich Barbarossa bu
sayede Manuel’in ilgisini Anadolu’ya çekerek, onu Avrupa siyasetinden
uzaklaĢtırmaya çalıĢmıĢtır304. Sultan II. Kılıç Arslan, Alman Ġmparatoru
Friedrich Barbarossa’nın dostluk teklifini geri çevirmemiĢ, hattâ bu dostluk
çatıĢmalara rağmen III. Haçlı seferinde de devam etmiĢtir.
Kılıç
Arslan,
1176
Miryokefalon
zaferinden
sonra
Friedrich
Barbarossa’ya da bir elçi heyeti göndererek, zaferini müjdelemiĢ ve bu vesile
ile de daha evvel dostane münasebetlere giriĢtiği Alman imparatoruna ittifak
teklifinde bulunmuĢtur. Hatta sultanın imparatorun kızı ile evlenmesi
kararlaĢtırıldığı; lâkin kızın ölümünün izdivaca imkân vermediği de rivayet
olunmuĢtur305.
Selâhaddin Eyyûbi’nin Suriye’de Haçlılara karĢı, ünlü Hıttin306
meydan savaĢında elde ettiği büyük zaferler ve kısa bir süre sonra 1187
yılında Kudüs’ü fethetmesi, Avrupa’da Ģok etkisi yaratmıĢ ve bu etki ile
üçüncü bir Haçlı seferi düzenlenmesine sebep olmuĢtu 307. 1187 yılında
Sur’da toplanan Franklar Batıdan acil yardım çağırmak için, Sur baĢpiskoposu
Josias’ı Sicilya kralı II. Guillaume’ye gönderdiler. II. Guillaume hiç vakit
kaybetmeden amiral Margaritus komutasında bir filoyu Suriye sahillerine
gönderdi. Sur ve Trablus Ģehirleri bu yardım sayesinde Frankların elinde
kaldı. Josias Sicilya kralının yardımını sağladıktan sonra, Sicilya’dan sonra
Roma’ya geçti. Olan biteni Papa’ya anlattı ve Papa III. Urbanus duyduğu
haberlerin üzüntüsüyle öldü. Yerine geçen papa VIII. Gregorius, hemen bir
303
Konyalı, a.g.e., s. 305; Turan, a.g.e., s. 246.
A.A. Vasiliev, History of the Byzantıne Empıre, cilt 2, Canada, 1952, s. 429.
305
Turan, a.g.m., s. 694; Turan, a.g.e., s. 236, 246.
306
“Hıttin” ile ilgili bkz: Ramazan Şeşen, “Hıttin’de Salahaddin’in Ordusu”, Belleten, cilt 54, sayı 28,
Ankara, 1990, s. 427-434.
307
Merçil, “Türkiye Selçukluları”, s. 512; Turan, a.g.e., s. 245.
304
89
bildiri yayınlayarak bütün Batı Hıristiyanlarını yeni Haçlı seferine çağırdı.
Ancak oda iki ay sonra öldü. Yerine seçilen Papa III. Clemens ise hemen
Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa ile temasa geçti. Bu arada Ġngiliz ve
Fransız Krallarıyla da görüĢtü. Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa ve
krallar yeni haçlı seferini kabul ettiler ama ülkelerindeki sorunlar yüzünden
hemen yola çıkamadılar. Üçüncü Haçlı Seferi için kralların hazırlanması üç
yıl sürdü308. Nihayet, 1189 yılında Kudüs’e doğru yola çıkan, sayısı
100.000309 kadar olan Haçlı ordusunun baĢında Alman Ġmparatoru Friedrich
Barbarossa bulunuyordu. Friedrich Barbarossa’nın ordusu o zamana kadar
sefere çıkan savaĢ birliklerinin içinde en muazzam olanıydı310. Kudüs’e
gidebilmek için Ġngiliz ve Fransız kralları deniz yolunu kullanırken, Alman
Ġmparatoru Friedrich Barbarossa kara yolunu tercih etti. Bu duruma göre,
Alman Haçlı ordusunun Kudüs’e gidebilmesi için Selçuklu ülkesinden
geçmesi gerekmekteydi311.
Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa sefer için hazırlıklar yaparken
diğer taraftan da arazilerinden geçmeyi tasarladığı ülkelerin hükümdarlarına;
Macar kralına, Bizans imparatoru Isaakios Angelos’a ve Selçuklu Sultanı II.
Kılıç Arslan’a mektuplar yazdı. Ayrıca bir elçisini de Selâhaddîn Eyyûbî’ye
göndererek Filistin’in Hıristiyanlara geri verilmesini istiyor ve Selâhaddîn’i 1189
Ekiminde Zoan meydanında savaĢa davet ediyordu. Macar kralı ve Selçuklu
Sultanından olumlu cevap gelmiĢti312.
Birinci ve Ġkinci Haçlı seferlerinin düzenlenmesinde temel dayanak olan
din unsuru, Üçüncü Haçlı Seferi ile beraber yerini askeri ve iktisadi niteliğe
bırakarak dengelerin değiĢmesini sağlamıĢtı. Üçüncü Haçlı seferi, dini
amaçları ortadan kaldırırken bundan sonra yapılan haçlı seferleri tamamen
siyasi ve iktisadi bir Ģekle büründü. Hatta ilk iki haçlı seferinde Bizanslılar ile
Haçlılar savaĢın eĢiğinden dönmüĢlerdi. Üçüncü Haçlı seferinin amacı da
308
Işın Demirkent, Haçlı Seferleri, Dünya Yayınları, İstanbul, 1997, s. 145; Runciman, a.g.e., cilt 3,
s. 4-8.
309
Morrisson, a.g.e., s. 56.
310
Runciman, a.g.e., cilt 3, s. 9.
311
Koca, a.g.e., s. 208.
312
Runciman, a.g.e., cilt 3, s. 10.
90
Bizans ile Batı Ġmparatorunu birbirine yaklaĢtırmadı. Frederich Barbarossa
Ġstanbul’da iyi karĢılanmayacaktı313. Alman ordusu Macaristan’ı geçip Bizans
topraklarına girdiğinde Balkanlar’da bazı tatsız olaylar yaĢandı314. Bizans ile
beraber Sırplar, Bulgarlar, Rumlar ve Uzlar topraklarından üçüncü defa geçen
bu Haçlı ordusundan hiç memnun değillerdi. Buldukları her fırsatta Haçlı
askerlerini taciz edip, yollarını kesip öldürmüĢlerdi. Haçlı ordusu Rum ve
Bulgarların yaĢadığı yerleĢim yerlerine gelmeden önce yöre halkı değirmenleri
tahrip etmiĢ ve hiçbir yiyecek maddesi bırakmadan orayı terk etmiĢlerdi315.
Hatta memnuniyetsizliğin göstergesi olarak, Bizans ile Selâhaddîn Eyyûbî
arasında 1189 yılında ortak düĢmanlara yani
Haçlılara ve Türkiye
Selçuklularına karĢı bir ittifak antlaĢması dahi imzalanmıĢtı. Bu antlaĢmaya
göre Ġstanbul Camii’nde hutbe Selâhaddîn Eyyûbî adına okunacaktı
316
.
Alman Ġmparatoru Edirne’ye gelince Bizanslılar zayıf bir durumda
bulundukları için mücadeleye giriĢemedi.
Bizans Ġmparatoru önce karĢı
koydu ise de sonra bu büyük ordu karĢısında duramayacağını anladı ve
antlaĢmak
zorunda
kaldı.
Isaakios Angelos, Selâhaddîn
Eyyûbî
ile
antlaĢmasına rağmen Haçlı ordusunun ülkesinden geçmesine mani olamadı.
Fakat, Haçlı ordusunun erzak ikmali yapmasına da müsaade etmedi. Bu
yüzden sonraki süreçte Alman ordusu yiyecek sıkıntısı çekti. Barbarossa,
Bizans’tan sağladığı gemilerle ordusunu Çanakkale boğazı üzerinden
Anadolu’ya, Selçuklu topraklarına geçirdi317.
Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa, Üçüncü Haçlı ordusu
baĢında, 1190 yılında Selçuklu sınırına geldiği zaman, II. Kılıç Arslan
yetmiĢ yaĢını aĢmıĢ318 ve ülkesini oğulları arasında bölüĢtürmüĢtü. Uzun
yıllar kurmak için mücadele ettiği Selçuklu Türkiyesi siyasî birliğini
kaybetmiĢ; Ģehzadeler saltanat mücadelelerine giriĢmiĢti. Sultan Kılıç
Arslan da Konya’da oğlu Kutbeddin Melik ġâh elinde esir vaziyetine
313
Cahen, Haçlılar Zamanında..., s. 209.
Demirkent, Haçlı Seferleri, s. 150.
315
Raşid Erer, Türklere Karşı Haçlı Seferleri, Üsküdar, 2002, s. 51.
316
Turan, a.g.e., s. 245.
317
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 51; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 454.
318
Muhtemelen 75 yaşındaydı. Çünkü 1155’de tahta çıktığında 40 yaşında olduğunu ve 1192’de
öldüğünü kabul edersek bu yaşta olması gerekiyor.
314
91
düĢmüĢtü. Kutbeddin Melik ġâh babasını saltanatı kendisine vermesi için
zorlamıĢ ve Kılıç Arslan’a karĢı sonu yenilgiyle sonuçlanan bir savaĢa bile
giriĢmiĢti 319.
Nitekim II. Kılıç Arslan’ın içinde bulunduğu vaziyet onun Friedrich
Barbarossa ile antlaĢmasını zorunlu kılıyordu. Kılıç Arslan ve oğlu
Kutbeddin Melik ġâh'ın elçileri Friedrich Barbarossa’ya Edirne'de ulaĢmıĢ ve
iki taraf arasında Alman ordularının Selçuklu topraklarından serbestçe
geçmesi, erzak ve diğer ihtiyaç maddeleri satın alması hususunda anlaĢma
yapılmıĢtı (ġubat 1190). Friedrich Barbarossa ve emrindeki ordu AlaĢehir ve
Denizli'den geçerek Selçuklu ülkesine girdi320. Sultan Kılıç Arslan ile dost
olması ve beraberinde Selçuklu elçilerinin de bulunması sebebiyle kolayca
yoluna devam edebileceğini umuyordu321. BaĢlangıçta her Ģey normal gitmiĢ,
Türkmenler Haçlı ordusuna saldırmamıĢ, hatta onlara yiyecek maddeleri ve
hayvan satmıĢtı. Ama bu çok uzun sürmedi. Uc Türkmen’leri evvelâ Haçlı
ordularının geçecekleri yollardan dağlara çekilmiĢlerdi. Bir müddet sonra
Haçlılar Uluborlu bölgesinde Türkmenlerin saldırısına uğradı. Türkmenler,
Haçlıların soğuktan, kardan ve erzak azlığından sıkıntıya düĢtüklerini
görünce onlara çete harbi açtılar322. Ana ordudan ayrılan Almanları
yakalayıp öldürüyor ve ele geçirebildikleri malları ganimet alıyorlar sonra
ortadan kayboluveriyorlardı. Mevsim kıĢtı ve kar kalınlığı çok fazlaydı.
Bundan dolayı yörede Ģiddetli soğuklar hüküm sürmekteydi. Soğuk, açlık ve
bir yandan da Türkmenler, Alman ordusuna epeyce zayiat verdirmiĢti. Alman
ordusu ilk Selçuklu ordusu ile AkĢehir'de karĢılaĢmıĢtı323. Burada, Aksaray
Meliki Kutbeddin Melik ġâh, Kılıç Arslan’ın Almanlarla yapılacak savaĢa razı
olmamasına rağmen Ankara Meliki Muhiddin Mes’ûd ve muhtemelen
Uluborlu Meliki Giyâseddin Keyhüsrev’in baĢında bulunduğu Selçuklu
kuvvetleri, birden Haçlı ordusunun karĢısına çıktı. Fakat, Selçuklu kuvvetleri,
319
Konyalı, a.g.e., s. 305; Cahen, Osmanlılardan Önce..., s. 122-123; Turan, a.g.e., s. 245.
Turan, a.g.e., s.246-247.
321
Öngül, a.g.e., s. 87.
322
Konyalı, a.g.e., s. 305.
323
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12 ,s. 51.
320
92
AkĢehir ovasında yapılan çarpıĢmada pek baĢarılı olamadılar324. Selçuklular,
1190 yılı Mayıs ayında, Haçlı ordusu karĢısında Ilgın’dan Konya’ya doğru
çekilmeye ve son müdafaayı Konya önünde yapmaya karar verdiler.
Almanlar da Melik ġâh’ın idaresindeki Selçuklu kuvvetlerini takiple ilerliyor
ve Sultan’ın oğulları ile savaĢarak Konya’ya yaklaĢıyorlardı325.
Alman ordusu Konya’ya geldiğinde Meram Bağları’nda karargâh
kurdu. Alman Ġmparatoru Konya’ya saldırmak niyetinde değildi. Ancak, Alman
ordusu açlık, hastalık ve yorgunluktan periĢan bir vaziyette idi. Bu Ģekilde
yoluna devam etmesi mümkün gözükmüyordu. Bu sebeplerden dolayı
aralarında yaptıkları müzakerelerden sonra Konya’yı zaptetmek kararı aldılar.
Konya Muharebesi nihayet baĢlıyordu. Türkler Konya önünde mânialar ve
hendekler vücuda getirip ok yağmuru ile zırhlı Alman ordusunu durdurmağa
çalıĢtı. Friedrich’in oğlu Suab dukası Ģehre saldırırken Ġmparator Friedrich
de dıĢarıdaki Türk kuvvetleri ile savaĢa giriĢti. Hendekleri ve surları aĢmak
isteyen düĢman ordusu birkaç defa Selçukluların Ģiddetli müdafaaları ve
verdirdikleri kayıplar ile püskürtüldü. Fakat, kahramanca yapılan savunma
Haçlı ordusu tarafından aĢıldı ve Haçlılar Ģehre girmeyi baĢardı. ġehre
giren Haçlı ordusu çarĢı ve dükkânları yağma ederek Ģehri tahrip ettiler.
Aldıkları erzak ve ganimetlerle ihtiyaçlarını giderdiler ve çok insan
öldürdüler. Hayatının en büyük darbesini yemiĢ olan Kılıç Arslan, bu zor
durum karĢısında barıĢ istemek zorunda kaldı. Selçuklu topraklarında
mücadele ve iĢgâlin zorluğunu gören Alman Ġmparatoru barıĢ teklifini kabul
etti. Ġmparator, Selçuklu topraklarından emniyetle geçiĢi temin etmesi Ģartıyla
barıĢı kabul etti.
Bunun yanında Selçuklu topraklarını terk edene kadar
Selçuklu beylerinden yirmi beĢ kiĢiyi rehine olarak yanında bulunduracaktı.
Melik ġâh’ın sevmediği emirleri rehine olarak verdiği söylenir. Bu suretle
Haçlı ordusu Konya ordugâhında beĢ gün kaldıktan sonra elde ettiği
ganimetlerle birlikte Haziran ayı ortalarında Karaman istikametinde hareket
etti. Böylece Kılıç Arslan oğlunun tahakkümünde ve memleketin kardeĢ
mücadeleleri içinde bulunduğu bir zamanda gelen büyük Haçlı ordusu,
324
325
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 454; Koca, a.g.e., s. 209.
Turan, a.g.e., s. 248.
93
mühim kayıplara uğrayarak ve Türklere de aynı derecede kayıplar
verdirerek Selçuk topraklarından ayrıldı; fakat Alman imparatoru da Silifke
çayında boğuldu. Alman Ġmparatoru’nun ölümü ile ordusu dağıldı. Zaten
yolda birçoğu ölmüĢtü. Bu moral bozukluğu içinde ordunun bir kısmı
gemilere binerek Avrupa’ya geri döndü. Çok az bir kısmı Akka’ya ulaĢtı 326.
Alman Haçlı ordusunun bu Ģekilde erimesinden dolayı Selâhaddîn Eyyûbî
rahat bir nefes almıĢtı327.
C- Musul Atabegi Nureddin Mahmud Ve Eyyûbiler Ġle ĠliĢkileri
1-
Nureddin Mahmud Ġle ĠliĢkileri
Musul Atabegliği (Zengiler, 1127-1233)
Büyük Selçuklu ve Irak
Selçuklu Devletlerine bağlı olarak kurulmuĢ bir atabeglik olup, Büyük
Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra bağımsız hale gelmiĢtir. Kuzey Irak,
Güneydoğu Anadolu ve Suriye’de hüküm sürmüĢlerdir. Kurucusu Ġmadeddin
Zengî’dir. Ġmadeddin Zengî’nin ölümünden sonra Musul Atabegliği oğulları
Seyfeddin Gazi ve Nureddin Mahmud arasında paylaĢıldı. Seyfeddin Gazi
Musul merkez olmak üzere Fırat nehrinin doğusunda kalan yerleri alırken,
Nureddin Mahmud, Haleb merkez olmak üzere Fırat nehrinin batısında kalan
yerleri aldı. 1146-1174 yılları arasında hüküm süren Nureddin Mahmud,
özellikle Haçlılara karĢı verdiği mücadele ile ün kazanmıĢtır328.
Nureddin Mahmud ile II. Kılıç Arslan arasındaki ilk münasebetler,
Sultan I. Mes’ûd’un 1155’te ölümünü müteakip Nureddin Mahmud’un
Anadolu’da Selçuklu ile DaniĢmendli melikleri arasında cereyan eden
mücadelelere müdahale etmesiyle baĢlar. II. Kılıç Arslan Sivas hakimi
DaniĢmendli meliki Yağıbasan’ı Aksaray’da mağlup ettiği zaman bu
326
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 52; Turan, a.g.e., s.248-249; Runciman, a.g.e., cilt 3, s. 13; Koca,
a.g.e., s. 209-210; Öngül, a.g.e., s. 87.
327
Amın, Maalouf, Arapların Gözünde Haçlı Seferleri, çev. Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2006, s. 192.
328
Coşkun Alptekin, “Musul Atabegliği”, DGBİT, 7. cilt, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları,
İstanbul, 1992, s. 533,550; İbrahim Kafesoğlu, “Atabegliğler”, Türk Dünyası El Kitabı, cilt 1, Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1992, s. 296-297.
94
durumdan yararlanan Nureddin Mahmud da Ayıntâb, Dulûk ve Merzubân’ı
topraklarına kattı329.
Kılıç Arslan, DaniĢmendli Yağıbasan ve Ermenilerle olan mücadeleyi
baĢarıyla sonuçlandırdıktan sonra, güneyden Selçuklu topraklarını tehdit
eden Nureddin Mahmud Zengi’ye karĢı Kudüs, Antakya Haçlı krallıkları ve
Ermeni Baronu Thoros ile anlaĢarak bir ittifak oluĢturdu ve ona karĢı büyük
bir ordu ile harekete geçerek önce Ayıntâb’ı ele geçirdi. Sonra Ra’ban
üzerine yürüdü, tam bu sırada Sultan’ın müttefiki Kudüs ve Antakya kralları
da Nureddin Mahmud’un topraklarına saldırıya geçtiler. Ġki cephede birden
savaĢamayacağını anlayan Nureddin Mahmud, Kılıç Arslan’dan özür dileyip,
aldığı toprakları iade ederek Haleb’e geri çekildi. Bundan sonra kısa
süreliğine de olsa iki Müslüman hükümdar arasında dostane münasebetler
tesis edilmiĢtir 330.
II. Kılıç Arslan, 1162 yılında kendisine karĢı oluĢturulan ittifak çemberini
yok etmek için Ġstanbul’a gitmiĢ ve Bizans imparatoru ile barıĢ antlaĢması
imzalamıĢtı. Bu antlaĢma sayesinde Kılıç Arslan Bizans’tan gelebilecek tehdidi
engelledi. Bundan sonra yapacağı faaliyetlerde hareket serbestisi elde etmiĢ
oldu. Anadolu Türk birliği önünde engel teĢkil eden DaniĢmendli melikleri ve
kardeĢi ġâhin ġâh ile daha rahat bir Ģekilde mücadele edebilecekti. Böyle de
oldu. Kılıç Arslan kendisine sorun çıkaran meliklerle bir bir hesaplaĢtı. II. Kılıç
Arslan karĢısında tutunamayan DaniĢmendli Zunnûn ile ġâhin ġâh, Nureddin
Mahmud
Zengî’ye
sığınmak
zorunda
kaldılar(1169).
Kılıç
Arslan,
DaniĢmendliler aleyhine geniĢleme siyasetine devam etti. 1171 yılında
Malatya’da ortaya
çıkan
karıĢıklıktan
faydalanarak Malatya’yı ele
geçirmek için sefere çıktı. Kılıç Arslan’a karĢı koyamayacağını anlayan
Malatya Emiri Ferîdûn’da Nureddin Mahmud’a sığındı. Nureddin Mahmud,
Malatya’nın Kılıç Arslan’ın eline geçmesi durumunda ana yolların ve Fırat
boylarının tehlikeye düĢeceğini düĢünerek müdahaleye karar verdi. Nureddin
Mahmud’un harekete geçmesi üzerine Kılıç Arslan Malatya kuĢatmasını kaldırdı
329
M.K. Setton, “Nureddin’in Faaliyeti”, Tarih Araştırmaları Dergisi IV, çev. Kazım Yaşar
Kopraman, 6-7. sayı, Ankara, 1966, s. 512.
330
Urfalı Mateos, a.g.e., s. 318-319; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 225-226; Sevim,
Anadolu’nun Fethi..., s. 146; Merçil, “Türkiye Selçukluları”, s. 511.
95
ve bu bölgeden 12.000 kiĢiyi sürgün ederek Kayseri’ye döndü. Nureddin
Mahmud, müslüman Türk hükümdarlarının kendi aralarında yaĢadıkları
çekiĢmelerden pek hoĢnut değildi. Çünkü o, Haçlılarla mücadelenin daha
mühim olduğuna inanıyordu. Öte yandan da kendisine rakip olarak gördüğü
Kılıç Arslan’ın kuvvetlenmesini de istemiyordu. Bundan dolayı Nureddin
Mahmud, Anadolu’da Selçuklu hakimiyetinde bir Türk birliği yerine, çeĢitli
beyliklerden oluĢan çok baĢlı bir yapıyı siyasetine daha uygun buluyordu. Bu
gibi sebeplerle Nureddin Mahmud bir yandan DaniĢmendlileri desteklerken
diğer yandan II. Kılıç Arslan’a karĢı bir ittifak manzumesi oluĢturmaya
çalıĢtı. OluĢturulan bu ittifaka, kısa bir süre içinde DaniĢmendliler, Mardin
ve Harput Artukluları ve ġâhin ġâh dâhil oldular. Kendisini tehlikede gören
Sivas DaniĢmendli hükümdarı Ġsmail de onlara katıldı. Kılıç Arslan’a karĢı
hazırlanan kuvvetler Sivas’ta toplandılar(1172). Kayseri’de bulunan Kılıç
Arslan, yaz aylarında Nureddin Mahmud’un elçileri ile temasa geçti. Nureddin
Mahmud’un elçileri Kılıç Arslan’dan ġâhin ġâh’a ve Zunnûn’a ait bütün
memleketlerin geri verilmesini, Malatya seferinde esir alınan halkın ve ġâhin
ġâh’ın çocuklarının iadesini istediler. Fakat Kılıç Arslan, elçilerin isteklerini
reddetmemesine rağmen yerine de getirmeyerek Nureddin Mahmud ve
müttefiklerini yaz sonuna kadar oyaladı. Yaz boyunca aldatıldıklarını anlayan
müttefik güçler, çok geç olmadan Kayseri’ye doğru harekete geçtiler. KıĢın
yaklaĢmakta olması ve Kılıç Arslan’ın muharebeye pek niyetli olmaması her
iki tarafın da yumuĢamasını ve taleplerin tekrar müzakere edilmesini sağladı.
Kılıç Arslan kardeĢine yılda 10.000 dinar tahsis etmeyi ve Malatya
yöresinden sürüp getirdiği esirleri iade etmeyi kabul etti. Ancak yeğenlerinin
talep edilmesine çok öfkelenerek yeğenlerinden birini öldürtüp331 çocukların
babası ġâhin ġâh’a gönderdi. Bu taleplerinde ısrar ederlerse ġâhin ġâh’ın
diğer çocuklarınında akıbetinin aynı olacağını bildirdi. Bununla beraber Kılıç
Arslan bir karıĢ toprak dahi vermeyeceğini ifade etti. KıĢın iyice kendini
331
Süryani Patrik Mihail Vakainamesinde bu öldürülme olayı şöyle anlatılır: “Kardeşinin oğullarına
gelince, sultan bunlar hakkında vahşetle hareket etti. Onlardan birisini öldürttü, kebap ettirdi ve
ekmekle beraber bir tabağa koyup, bu yemeği babasına gönderdi ve diğer üçünü de taleb ederse onlara
da aynı şeyi yapacağını tehdit makamında bildirdi. Türkler, bunu görünce, korku içine düştüler.” Bkz.
Süryani Mihail, a.g.e., s. 224
96
hissettirmesi, her iki tarafında zor durumda olması onları antlaĢmaya mecbur
bıraktı. Bu olaylar neticesinde her iki taraf muharebeye girmeden geri
çekildiler. 1173 yılının kıĢ mevsimi o kadar çetin geçmiĢti ki; Sivas yöresinde
ciddi bir kıtlık ve akabinde açlık baĢgösterdi. Yöre halkı uzun bir zamandan
beri Sivas’ta hüküm süren açlıktan ve sert kıĢtan çok etkilenmiĢ ve Sivas
Emiri Ġsmail’den yiyecek istemiĢlerdi. O, Ģehirdeki erzak ambarları dolu
olduğu halde, onlara hiç birĢey vermedi. Bunun üzerine, halk, açlığın tesiri
altında isyan ederek kendilerini ve çocuklarını doyurmak için erzak
ambarlarını yağmaladılar. Ayrıca Sivas Emiri Ġsmail’i, sultan Kılıç Arslan’ın
kızı olan karısı ile beĢ yüz akraba ve yakın adamını öldürdüler. Bu katliamı
gerçekleĢtiren yöre halkı aynı aileye mensup, Nureddin Mahmud’un yanında
olan Zunnûn’u, 1173’te DaniĢmendli tahtına davet ettiler. Zunnûn, Nureddin
Mahmud’un yanına verdiği kuvvetlerle beraber Sivas’a geldi. Kılıç Arslan,
bunu önlemek için Sivas üzerine yürürken, bu sırada Nureddin Mahmud’un
da sultanın amcası Göksun Beyi Gök Arslan’ı da kendi tarafına alarak
Merzubân, Behisni, Göksun ve MaraĢ taraflarını iĢgal ettikten sonra, Ceyhan
nehrinin yukarılarına doğru ilerlediğini öğrendi. Bunun üzerine süratle
dönerek Kayseri yakınlarında Nureddin Mahmud’a karĢı çıktı. Ġki ordu, 1173
Haziran’ında, karĢı karĢıya geldilerse de birbirlerine saldırmaya cesaret
edemediler. Ġki ordu da oldukça kuvvetliydi, ancak Ģiddetli bir kıĢ sonrası
erzak azlığının yanı sıra hastalıklar nedeniyle de durum anlaĢmayı zaruri
kılıyordu332. Diğer yandan Nureddin Mahmud Haçlıların bir tecavüzünü de
öğrenmiĢ bulunuyordu. Yapılan antlaĢmaya göre, Nureddin Mahmud iĢgal
ettiği bütün yerleri Kılıç Arslan’a iade ediyor, Kılıç Arslan da Zunnûn’un
Nureddin Mahmud’un himayesinde DaniĢmendli ilinde (Sivas ve havalisi)
hakimiyetini tanıyordu. Kılıç Arslan’a karĢı onu emniyete almak için Nureddin
Mahmud, Sivas’ta Fahreddin Abdü’l Mesih kumandasında 3000 kiĢilik askeri
332
Süryani Mihail, a.g.e., s. 223-227; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 314-315; Abû’l Farac, a.g.e., II, s.
414; Ramazan Şeşen, “İmad Al-Din Al-Katib Al- İsfahani’nin Eserlerindeki Anadolu Tarihiyle İlgili
Bahisler”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi III (Malazgirt Zaferi Özel Sayısı 900. Yıl), Selçuklu
Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü, Ankara, 1971, s. 262-264. ; Turan, a.g.m., s. 691; Feda Şamil Arık,
“Selçuklu Devletinde Siyaseten Katl (1075-1243)”, Belleten, LXIII cilt, sayı 236, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1999, s.82-83; Ali Üremiş, Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası,
Babil Yayıncılık, Ankara, 2005, s. 118-122.
97
birlik bulundurmayı ihmal etmedi. Bu birlik, Nureddin Mahmud ölünceye
kadar Zunnûn’u Kılıç Arslan’a karĢı himaye etmek maksadıyla Sivas’ta
kaldı333. DaniĢmendli ve Selçuklu meliklerinin en büyük koruyucusu ve
destekçisi olan Nureddin Mahmud, 1174 yılında öldü. Musul Atabegi
Nureddin Mahmud’un 1174 yılında ölümü Selçuklu sultanını bu kudretli
rakibinden kurtardı. Artık onun için erteleyip durduğu DaniĢmendlileri ortadan
kaldırarak, Anadolu’da Türk birliğini sağlamak için ortam çok müsait bir hale
gelmiĢti334.
2-
Eyyübiler Ġle ĠliĢkileri
II. Kılıç Arslan, 1174 yılında Nureddin Mahmud’un ölümü ve ardından
1176 senesinde Bizans’ın Miryokefalon SavaĢı’nda ağır bir hezimete
uğratılması ile hem doğuda hem de batıda daha rahat ilerleme imkânı
bulmuĢtu. Bu sayede birkaç yıl içinde DaniĢmendli emirlerinin elinde kalan
son toprakları da ele geçirip, DaniĢmend ülkesini kendi topraklarına kattı.
Anadolu’da Türk birliğini sağlama ve Doğu Anadolu’ya hakim olma yolunda
önündeki engelleri birer birer bertaraf etti. Böylece Doğu Anadolu beylikleri ile
komĢu olarak, bu Türk beyliklerine doğrudan nüfuz etme imkanı buldu. Ancak
doğuda Kılıç Arslan’ı memnun eden bu dönem Nureddin Mahmud’un
ölümünü müteakip onun yerine geçen Selâhaddîn Eyyûbî’nin335 güttüğü
siyasetle yeniden bozuldu336.
Kılıç Arslan’ın DaniĢmendli Beyliği’ne tamamen son verip büyük bir
güç haline gelmesi üzerine, Doğu Anadolu’daki Erzincan Mengücük ve
Erzurum Saltuklu hükümdarları kendi istekleriyle Kılıç Arslan’a tâbi oldular.
Kılıç Arslan’ın doğu yönündeki ilerleyiĢi Artuklu beylerini korkuttu. Artuklu
beyleri Selâhaddîn Eyyûbî’ye elçi gönderip himaye edilmelerini istediler.
333
Aksarayi, a.g.e., s. 23.
Turan, a.g.m., s. 691.
335
Zengiler hükümdarı Atabeg Nureddin Mahmud 1174’te öldükten sonra, yerine kumandanlarından
Selahaddin Eyyubi Eyyubiler Devletini kurdu. Erdoğan Merçil, “Sultan Selahaddin Eyyubi’nin
Anadolu’daki Türk Devletleriyle Münasebetleri”, Belleten, cilt 54, sayı 209, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1990, s. 417.
336
Üremiş, a.g.e., s. 127.
334
98
Kılıç Arslan’ın Doğu Anadolu’da geniĢleme siyaseti gütmesinden rahatsız
olan Selâhaddîn Eyyûbî, Artuklu beylerini destekleme kararı verdi337.
Böylece Orta Doğu’nun iki büyük Türk hükümdarı karĢı karĢıya geldi.
Sultan Kılıç Arslan, daha önce Atabeg Nureddin Mahmud’un iĢgal
etmiĢ olduğu Ra’bân kalesini geri almak istiyordu. Nureddin Mahmud’un
yerini alan oğlu Melik Salih, Kılıç Arslan’ın bu isteğini uygun bulmuĢtu. Bu
amaçla sultan Kılıç Arslan, 1179 yılında Selâhaddîn Eyyûbî’ye bir elçi
gönderip iĢgal edilen Ra’ban kalesinin kendisine iadesini bildirdi ve Ra’ban’ı
teslim almak üzere harekete geçti. Fakat Selâhaddîn Eyyûbî bu talebi
Ģiddetle reddetti. Bunun üzerine 20.000 kiĢilik Selçuklu ordusu kaleyi kuĢattı.
Selâhaddîn Eyyûbî’ye ait bir birlik de kaleyi savunmak için Ra’ban’a gelmiĢti.
Kılıç Arslan, kaleyi teslim almak için ısrarla kuĢatmaya devam etti ve bu
arada Ra’ban ve çevresini de tahrip etti. Ancak Selçuklu ordusu Selâhaddîn
Eyyûbî’nin yeğeni Tâkiyyüddin’in emrindeki 1000 kiĢilik birlik karĢısında
yenilgiye ugradı ve geri çekilmek zorunda kaldı(1180). Tâkiyyüddin bu zaferle
iftihar etmiĢ ve haklı olarak; “Bin kiĢilik bir kuvvetle yirmi bin kiĢilik orduyu
yendim.”338 demiĢtir. Kılıç Arslan, 1180 yılı içinde Ra’bân önlerinde Eyyubî
birliği karĢısında uğradığı baĢarısızlıktan sonra Konya’ya dönmedi. Çünkü,
onun Doğu Anadolu’daki iĢleri henüz bitmiĢ değildi. Ordusu ile Malatya’ya
çekildi339.
1178 yılında Sultan II. Kılıç Arslan’ın Malatya’yı ele geçirmesini
müteakip,
Sultan’ın
Selâhaddîn’in
damadı
himayesine
Artuklu
girmiĢti.
Meliki
Damadının
Nureddin
bu
Muhammed
davranıĢını
kabul
edemeyen Sultan II. Kılıç Arslan, gene damadının sebep olduğu bir olayı
bahane ederek Nureddin Muhammed üzerine yürüdü. Sultan II. Kılıç
Arslan’ın ileri sürdüğü bahane kızı Selçuka Hatun’a damadının fena
davranıĢıydı. Öyle anlaĢılıyor ki bu bahane ile Sultan II. Kılıç Arslan
Artuklu ülkesini de topraklarına katmayı düĢünüyordu. Süratle ilerleyen
Selçuklu
337
ordusu
kısa
zamanda
Artuklu
ülkesini
iĢgale
baĢladı.
Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 237.
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 366; Şeşen, a.g.m., s. 266-267; Müneccimbaşı, a.g.e., s. 22; Turan,
a.g.e., s. 237.
339
Koca, a.g.e., s. 198.
338
99
Kayınpederinin bu tehdidi karĢısında endiĢeye kapılan Nureddin
Muhammed, Mısır ve Suriye’nin en güçlü hükümdarı olan Selâhaddîn
Eyyûbî’ye baĢvurarak, kayınpederi ile arasını bulması için ondan
yardım istedi. Ra’ban kalesinin iadesi yüzünden iki hükümdar arasında
yaĢanan gerginlik, henüz etkisini yitirmeden, bu iki hükümdar arasındaki
iliĢkiler Artuklu hükümdarı Kara Arslan’ın oğlu Nureddin Muhammed
yüzünden daha da gerginleĢti340.
Bu gerginliğin sebebi Ģudur: Hısn-ı Keyfa ile Diyarbekir hakimi olan
Nûreddin Muhammed b. Kara Arslan b. Dâvûd, Sultan Kılıç Arslan’ın kızı
Selçuka Hatun ile evlenmiĢ ve gelin bir müddet onun yanında kalmıĢtı.
Nureddin Muhammed daha sonra bir Ģarkıcıya gönül verdi ve onunla
evlenerek kendini ona kaptırdı. Kılıç Arslan’ın kızından yüz çevirdi, onu kendi
haline terk etti. Kılıç Arslan,
kızının baĢına gelen bu olayı öğrenince
Nureddin Muhammed’in üzerine yürüyüp ülkesini almaya karar verdi. Bunun
üzerine Nureddin de Selâhaddîn’in himayesine sığındı, ondan Kılıç Arslan’ın
kendisine yapacağı saldırıya mani olmasını ve kayınpederi Kılıç Arslan ile
arasını düzeltmesi hususunda kendisine yardım etmesini istedi. Bunun
üzerine Kılıç Arslan, Selâhaddîn’e bir mektup gönderdi. Kılıç Arslan,
Selâhaddîn Eyyûbî’den bu meselenin ailevi bir mesele olduğunu ve ondan
tarafsız davranmasını istiyordu. Diğer yandan mektubunda damadından da
kızıyla evlendiği zaman kendisine çeyiz olarak verdiği birkaç kalenin iadesini
istiyordu. Ayrıca Kılıç Arslan Nureddin Muhammed’in kendisinin gazabından
korunabilmesi
Selâhaddîn
için
Eyyûbî,
bu
kalelerden
Kılıç
vazgeçmesini
Arslan’ın
bu
ısrarla
meydan
bildiriyordu.
okuyan
sözleri
karĢısında Nureddin Muhammed’in bütün sorumluluğunu üstlenerek,
karĢı bir meydan okuma ile cevap verdi: “Nureddin Muhammed’e
dokunamazsın. Biz onunla anlaĢma yaptık. Verdiğimiz sözü yerine
getirmekten
340
vazgeçmeyiz.
Onu
bırakırsan,
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 425; Çay, II. Kılıç Arslan, s. 99.
iyiliği kabul ederiz.
100
Üzerine yürüyecek olursan, atlarımızın dizginlerini onun yardımına
çeviririz” dedi341.
Bu karĢılıklı meydan okumadan sonra iki Türk hükümdarı arasındaki
gerginlik doruk noktasına ulaĢtı. Meseleyi çözmek için aralarında elçiler gidip
geldi fakat iki Türk hükümdarı arasında bir türlü anlaĢma sağlanamadı. Haçlı
hükümdarlarıyla bir antlaĢma yaparak, ġam tarafını emniyet altına alan
Selâhaddîn Eyyûbî, Nureddin Muhammed’e destek vermek gayesiyle
Anadolu’ya yöneldi. Ra’bân’a gelerek, Nureddin Muhammed ile kuvvetlerini
birleĢtirdi. Artık, iki hükümdar arasında çatıĢma kaçınılmaz gözüküyordu.
Fakat, Kılıç Arslan bu meselede, cepheyi büyütmek istemiyordu. Meseleyi bir
kere daha Selâhaddîn Eyyûbî’ye anlatmak ve onu Nureddin Muhammed’i
desteklemekten vazgeçirmek için son derece yetenekli bir siyasetçi olan
veziri
Ġhtiyâreddin
Selâhaddîn
Hasan’ı
Ra’bân’a
gönderdi.
Ġhtiyâreddin
Eyyûbî ile görüĢtü fakat onu ikna edemedi.
Hasan,
Nureddin
Muhammed’i desteklemekte son derece kararlı gözüken Selâhaddîn
Eyyûbî, Kılıç Arslan’a arz edilmek üzere Selçuklu elçisine Ģunları söyledi:
“Efendine söyle! Eğer geri dönmezse, Allah’a yemin ederim ki, Malatya
üzerine yürüyeceğim. Malatya’ya iki günlük mesafedeyim, oraya varmadan da
atımdan inmeyeceğim. Sonra da bütün ülkesine saldırıp, elinden alacağım”.
Ġhtiyâreddin Hasan, bu tehdit ve ültimatom niteliğindeki cevaptan sonra
Selâhaddîn Eyyûbî’nin karargâhını gezdi. Eyyûbî ordusunun sayı ve teçhizat
bakımından Kılıç Arslan’ın komutasındaki Selçuklu ordusundan çok ve üstün
olduğunu gördü ve bir hayli telâĢlandı. Bu defa Kılıç Arslan’ın elçisi olarak
değil, kendi adına randevu alarak, tekrar Selâhaddîn Eyyûbî’nin karĢısına
çıktı. Meseleyi Ģu etkili sözlerle Selâhaddîn Eyyûbî’ye bir kere daha izah etti:
“Ey efendimiz! Bu çirkin iĢ senin gibi bir Sultana yakıĢmaz! Sen sultanların en
ulu, en büyük, en Ģanlılarından birisin. Halkın, senin Haçlılarla anlaĢma
yaptığını, cihadı terk edip, ülkenin çıkarlarını bir kenara ittiğini, sana,
emrindeki halka ve bütün Müslümanlara faydalı bir iĢten yüz çevirdiğini, uzak
yakın her taraftan asker toplayıp, senin ve askerlerinin bir aĢüfte Ģarkıcı için
341
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 371; Şeşen, a.g.m., s. 268-269.
101
yollara düĢüp, büyük masraflar ettiğini duyması kadar büyük bir kötülük
düĢünebiliyor musunuz? Yarın Allah teâlâya ne mazeret beyan edeceksin?
Sonra Halifenin, diğer Müslüman hükümdarların ve bütün halkın nezdindeki
itibarın ne olur? Onlara bunu nasıl anlatırsın? DüĢün ki, hiç kimse senin
yüzüne karĢı bunları söylemez, fakat onlar meselenin böyle olduğunu
bilmezler mi? Sonra farz et ki, Kılıç Arslan öldü, bu kızı da beni sana
gönderdi. O, sana sığınıyor ve eĢinden hakkını almanı istiyor. Zaten senden
beklenen de budur, sen bunu reddetmezsin”. Ġhtiyâreddin Hasan’ın büyük bir
cesaret göstererek yaptığı bu açıklama, Selâhaddîn Eyyûbî üzerinde son
derece etkili oldu. Meselenin aslını öğrenerek ikna olan Sultan, bu husustaki
fikrini Ģu sözlerle açıkladı: “Yüce Allah’a yemin olsun ki, mesele senin dediğin
gibidir. Fakat, bu adam (Nureddin Muhammed) yanıma geldi ve bana sığındı.
ġimdi onu terk etmek bana yakıĢmaz. Sen onunla görüĢ ve aranızdaki
meseleyi istediğiniz gibi halledin. Ben bu meselede size yardımcı olur ve
onun yanında yaptığı iĢin kötü olduğunu söylerim” dedi ve kendi tarafından
her türlü iyiliği göstereceğine de söz verdi. Bundan sonra Ġhtiyâreddin Hasan,
Nureddin Muhammed’in yanına giderek, Selâhaddîn Eyyûbî ile yaptığı
görüĢmenin sonucunu ona nakletti ve kendisinden de yaptığı hatadan
dönmesini istedi. Artık, gerçek ortaya çıkmıĢtı ve Nureddin Muhammed’in
yapabileceği bir Ģey kalmamıĢtı. Bunun üzerine Artuklu Bey’i Nureddin
Muhammed, her iki Türk hükümdarından da özür dileyerek, hatasını
düzelteceğini bildirdi. Nureddin ile Ġhtiyâreddin Hasan arasında yapılan
antlaĢmaya göre: Nureddin Muhammed, bir yıl sonra bu Ģarkıcıyı bırakacak,
Ģayet bunu yapmazsa Selâhaddîn ona yardım etmekten vazgeçecekti. Bu
Ģartlarda anlaĢtılar. Bundan sonra Selâhaddîn Eyyûbî Suriye (ġam)’ye,
Nureddin de kendi ülkesine döndü. Bir yıllık müddet dolunca Nureddin bu
Ģarkıcıyı bıraktı. Bu kadın Bağdad’a gitti ve ölene kadar orada kaldı.
Böylece, iki Türk hükümdarı arasında Ģiddetli gerginliğe yol açmıĢ olan bu
mesele fazla büyümeden ve bir savaĢ yapılmadan çözüme kavuĢmuĢ
oldu342.
342
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 11, s. 370-372; Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 425-426; Müneccimbaşı, a.g.e., s.
102
Ġhtiyâreddin Hasan343, iki Türk hükümdarını çatıĢma noktasına getiren
bu meseleyi çözmekle kalmadı ve bu iki hükümdarı Ermenilere karĢı
birleĢtirdi. Zira Ermeni prensi Mıleh Khodoron'un 1175'te Sis’te (Kozan)
öldürülmesi üzerine, yerine geçen III. Rupen (1175-1187), sultanın
Bizans’a
karĢı
Miryokefalon
SavaĢı
ile
meĢgul
olmasından
yararlanarak Misis ve Adana kentlerini iĢgal etti. III. Rupen, 1179 yılında
para ödemek Ģartıyla Çukurova'ya giren Türkmenlere hayvanlarını
otlatmalarına ve bu bölgede kıĢı geçirmelerine önce izin verdi. Fakat
daha sonra bu göçebe Türkmenlere saldırarak bir çoğunu öldürttü,
kadınlarını ve çocuklarını esir alıp, baĢta sürüleri olmak üzere mallarına
da el koydu344.
Bunun üzerine Ġhtiyâreddin Hasan’ın çabasıyla 1180’de yapılan Ġttifak
gereğince, Sultan Kılıç Arslan ile Selâhaddîn Eyyûbî ortak hareket ederek
Ermeniler üzerine yürüdü. Kılıç Arslan kuzeyden, Selâhaddîn Eyyûbî de
güneyden
Ermeni
topraklarına
girdi.
Ermeni
Baronu
Rupen,
Türk
hükümdarlarına karĢı koyamadı. Gönderdiği elçi ile, esirleri geri vereceğini
ve savaĢ tazminatı olarak birçok altın göndereceğini bildirmek suretiyle barıĢ
istedi. Türk hükümdarları Ermeni Baronu’nun barıĢ talebini kabul ettiler.
Bunun üzerine II. Kılıç Arslan Malatya’ya, Selâhaddîn Eyyûbî de Mısır’a geri
döndü345. Fakat, iki Türk hükümdarı arasındaki dostluk ve müttefiklik iliĢkisi
uzun süre devam etmedi. Güney-Doğu Anadolu bölgesinde yayılma ve
geniĢleme politikası güden Selâhaddîn Eyyûbî, 1182 yılında harekete
geçerek,
Diyarbakır
(Âmid),
Birecik,
Urfa
(Ruha),
Harran,
Silvan
(Meyyâfârikîn), Dara, Rakka, Hâbur, Karkîsiya, Mâkisîn, Dûrin, Arabân,
ġemsâniyye, Husayn, Fudayn, Micdal, Buk’a, Balat ve Nusaybin gibi
23-24; Süryani Mihail, a.g.e., s. 265; Merçil, “Sultan Selahaddin Eyyubi’nin Anadolu’daki Türk
Devletleriyle Münasebetleri”, s. 418-419.
343
İhtiyareddin Hasan II. Kılıç Arslan’ın veziridir. 1176-1190 yılları arasında ondört yıl gibi uzun bir
süre görev yaptı. İhtiyareddin Hasan ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bkz: Refik Turan, Türkiye
Selçuklularında Hükümet Mekanizması(Vezir ve Divan), Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
İstanbul, 2005, s. 37-41, 80, 94-95, 113-117, 132-137.
344
Sevim, Genel Çizgileriyle..., s. 24; Ersan, a.g.e., s. 146-147.
345
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 426; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, s. 255-256; Öngül, a.g.e., s. 82-83;
Mehmet Ersan, “Selçuklu-Ermeni İlişkileri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara, 2002, s. 638-639.
103
bölgenin en önemli Ģehirlerini ve kalelerini ele geçirdi. Böylece, iki Türk
hükümdarı arasındaki iyi iliĢkiler bozuldu ve eski rekabet tekrar baĢladı346.
346
Koca, a.g.e., s. 202.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
II. KILIÇ ARSLAN’IN SALTANATININ SONU
A- II. Kılıç Arslan’ın Anadolu’da Huzur ve Refahı Arttırma Gayretleri
1071 Malazgirt zaferini müteakip ortaya çıkan Selçuklu fethi,
Anadolu'nun tarihinde yeni bir dönemin baĢlamasına zemin hazırladı.
Türklerin Anadolu üzerine olan fetih hareketleri baĢlamadan önce SasaniBizans ve onu takip eden Arap-Bizans mücadelesi bu coğrafyayı harap ve
periĢan bir duruma düĢürmüĢtü347. Aynı Ģekilde Türk-Bizans mücadelesi ve
Haçlı saldırılarının sebep olduğu tahribat Anadolu’nun ıssızlaĢmasına, yerli
halkın göç etmesine sebep olmuĢtu. Bu topraklar, uzun süren bir
hengamenin ardından 1176 yılında II. Kılıç Arslan’ın Bizans’a karĢı kazandığı
büyük zaferle nispeten sükunete kavuĢtu348. Bu dönemde Selçuklu sultanları
Anadolu’daki feodal Türk unsurlarını da hâkimiyet altına alarak, idari ahengi
sağlamıĢtı. Kılıç Arslan’ın elde ettiği bu baĢarılar sayesinde Türkiye Selçuklu
Devleti artık iç ve dıĢ emniyetini büyük ölçüde sağlamıĢ, bu sayede uzun
süren karıĢıklıkların ardından Anadolu’da siyasi istikrar ve refah dönemi
baĢlamıĢtı. Bu siyasi istikrara paralel olarak II. Kılıç Arslan döneminden
itibaren imar ve iskân faaliyetlerinin yanında eğitim, kültür ve ekonomi
alanlarında birçok faaliyetlere giriĢilerek Anadolu’nun imar sürecine hız
verilmiĢtir. II. Kılıç Arslan ile baĢlayan siyasi istikrara paralel olarak
Anadolu’dan geçen dünya ticaret yolları da daha sağlıklı iĢlemeye
baĢlamıĢtır349. Böylece Türk fetih hareketi ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin
inkiĢafı özellikle Orta Anadolu’da büyük bir geliĢmeye vesile oldu. Bizans
347
Faruk Sümer, “Türkiye Kültür Tarihine Umumi Bir Bakış”, AÜDTCFD, cilt 20, sayı 3-4, 1962, s.
221.
348
Turan, Türkler Anadolu’da, s. 41.
349
Osman Turan, Selçuklular Tarihi Ve Türk-İslam Medeniyeti, 6. Baskı, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul, 1997, s. 359; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 258-259.
105
devrinde birer sönük kasaba mahiyetinde olan Orta Anadolu Ģehirleri
Selçuklu devrinde içlerinde her türlü medeni faaliyetlerin cereyan ettiği büyük
merkezler haline geldi350. Milletlerarası ticaretin geliĢmesi, zirai ve sınai
ürünlerin artması sayesinde Türkiye Selçuklu Devleti çok yüksek bir iktisadi
seviyeye ulaĢtı351. Kısacası Anadolu’da Türk medeniyetinin kurulması ve
inkiĢafı, Türkiye Selçuklu sultanlarının bir asır süren dıĢ ve iç mücadelelere
son vermesiyle baĢlar. Özellikle II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı dahiyane
siyaseti, yenilme bilmeyen azim ve iradesi ile kırk yıldan fazla süren
mücadelesi sayesinde Anadolu’da Türk birliğini kurup Bizans’a da 1176’da
büyük bir darbe vurduktan sonra Anadolu’da medeni ve iktisadi faaliyetler
süratle geliĢmiĢtir. Bunun en güzel maddi delilleri hemen bu tarihten sonraki
süreçte inĢa edilen ve günümüze kadar intikal eden abidevi yapılardır352.
Türkiye Selçuklu Sultanları Anadolu’da birçok saray, cami, imaret, han,
hamam, darüĢĢifa, medrese, hankah, künbet, çeĢme, kervansaray, kale, sur,
ribat vb. eserler yaptırtmıĢlardı. Türk çinileri ile kaplanmıĢ kubbe kenarları,
minber, mihrap ve Ģadırvanlardaki Türk mermer taĢ iĢçiliği, kapılardaki Türk
kakmacılığı ve oymacılığının en güzel örneklerini Anadolu’daki Türk
Ģehirlerinde Türk usta ve sanatkarları tarafından yapılmıĢ eserlerin hemen
hepsinde ve özelikle Türkiye Selçuklu Devleti’nin baĢkenti Konya’daki
eserlerde görmek mümkündür353. Daha XII. yüzyılın sonlarında Konya
yabancı ziyaretçiler tarafından "muhteĢem ve güzel bir Ģehir" olarak tasvir
edilmekteydi. Haçlı yazarları, III. Haçlı seferi sırasında bizzat gördükleri
Konya’nın büyük ve muhteĢem bir Ģehir olduğunu Almanya’nın Köln Ģehrine
benzediğini söylemektedirler. Türkler Anadolu’daki harab olmuĢ birçok
Ģehirleri neredeyse yeniden inĢa etmiĢler ve bazı yeni Ģehirler de
kurmuĢlardır. Türkler tarafından imar edilen Ģehirlerden birisi olarak bilhassa
Aksaray, Konya ile her bakımdan rekabet edecek derecede geliĢmiĢtir 354.
350
Sümer, a.g.m., s. 221.
Şevki Nezihi Aykut, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, Eren Yayınları, İstanbul, 2000, s. 2.
352
Turan, Türkler Anadolu’da, s. 57.
353
Recep Dikici, “XIII. Yüzyılda Konya ve Çevresinde Kültür Faaliyetleri”, III. Uluslar Arası
Mevlâna Kongresi, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 2004, s. 149.
354
Sümer, a.g.m., s. 221; Turan, a.g.m., s. 701; Koca, a.g.e., s. 220.
351
106
Konya’daki Selçuklu sarayı ve Alâeddin Camii II. Kılıç Arslan
tarafından yaptırılmıĢtır355. Alâeddin Keykubad zamanında yeniden inĢa
edilen Konya surlarını da ilk defa II. Kılıç Arslan yaptırmıĢtı356.
II. Kılıç Arslan, 1170/71’de yeniden inĢâ ettirdiği Aksaray Ģehrini
askeri
bir
üs
hâline
getirirken,
bu
Ģehirde
câmiler,
medreseler,
kervansaraylar ve pazarlar yaptırdı. Azerbaycan’dan gaziler, âlimler ve
tacirler getirterek buraya yerleĢtirdi357. Aksaray’da ġifahane Mahallesi
olarak bilinen yerde bir DarüĢĢifa yaptırdığı bilinmektedir. Kendi sarayının
yanına bir hamam yaptırdığı, günümüzde Eski Hamam olarak bilinen
hamamın da Kılıç Arslan tarafından yaptırıldığı ileri sürülmektedir 358. Bir
ordugâh ve gâza üssü hâline getirdiği bu Ģehirde Ġslâm ruhu ve gâza
mefkûresinin bozulmaması için de, kötü insanlar ile Rum ve Ermenilerin
Aksaray’a girmelerine müsaade etmedi. Kılıç Arslan çoğu defa bu Ģehirde
oturduğu ve seferlerine buradan baĢladığı için, onun zamanındaki
kaynaklarda, ortaçağ Anadolu’sunun diğer payitaht Ģehirleri gibi Aksaraya da
bu özelliğinden dolayı Dâru’z-zafer, bazen Dâru’l-cihâd veya Dâru’r-ribât
ünvanları verilmiĢti 359. Niğde’nin de Kılıç Arslan tarafından imar edildiğine
dair mermer bir kitabenin Ģehrin Ereğli kapısında 14. asırda mevcut
olduğu bilinmektedir 360.
II. Kılıç Arslan zamanında geliĢme gösteren baĢlıca Ģehirler Ģunlardır:
Konya, Aksaray, Ankara, Kayseri, Sivas, Amasya, Tokat, Niğde, KırĢehir,
Erzincan, Kastamonu. Bu Ģehirler birçok saraylar, köĢkler, camiler ve ticaret
hanları ile mamur edildiler361.
II. Kılıç Arslan’ın siyasi istikrarı sağlamak için giriĢtiği mücadeleler
sırasında Türkiye Selçuklu Devleti’nde birçok yerler yıkılmıĢ, Ģehirler
355
Mehmet Ali Uz, Mehmet Doğan, “Belgelerle Adım Adım Eski Konya(2)”, Akademik Sayfalar,
cilt 9, sayı 6, Merhaba Gazetesi Yayınları, Konya, 2010, s. 82.
356
Turan, a.g.m., s. 701.
357
Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 257.
358
Nevzat Topal, Anadolu Selçukluları Devrinde Aksaray Şehri, Aksaray Valiliği Yayınları,
Aksaray, 2009, s. 93-96.
359
Turan, a.g.m., s. 701; Yusuf Küçükdağ, Caner Arabacı, Selçuklular ve Konya, 2. Baskı, Mikro
Yayınları, Konya, 1999, s. 89.
360
Turan, a.g.e., s. 258.
361
Sümer, a.g.m., s. 221-222.
107
boĢalmıĢ, zirai hayat ve üretim de çok zarar görmüĢtü. Anadolu’da bulunan
Türkmenlerin büyük bir kısmı da henüz göçebe veya yarı-göçebe bir hayat
sürmekteydi. Bir yandan da devamlı suretle Anadolu’ya doğru yeni Türk
nüfusu gelmekteydi. II. Kılıç Arslan iktisadi, zirai ve imar faaliyetlerinin
yanında Anadolu’ya gelen Türkmen kitlelerini de sistematik bir Ģekilde bu
coğrafyanın
müsait
yerlerine
yönlendirdi.
Bu
göçebe
Türkmenler
yaĢamlarını genelde hayvancılıkla idame ettiriyorlardı. Ancak medeniyetin
inkiĢaf edeceği bir devlette halkın her alanda faaliyet göstermesi ve
yerleĢik hayata geçmesi zorunluydu. ĠĢte bu gaye ile Kılıç Arslan,
DaniĢmendliler ile savaĢlarında, onlar gibi, Hıristiyan çiftçileri kitle hâlinde
sürüp kendi memleketinde iskân ederken imâr ve üretim siyaseti
güdüyordu.
Gerçekten
bu
zamanda
hem Selçuklular ve hem de
DaniĢmendliler kitle hâlinde Hıristiyan çiftçileri kendi memleketlerine nakl ve
iskân etmiĢlerdir. Böylece göçebeler de artık toprağa yerleĢiyor ve çiftçilikle
uğraĢıyorlardı. Göçebelerin bir kısmı Konya’ya yerleĢirken diğer bir kısmı
da Konya çevresinde yeni köyler kurarak yerleĢik hayata geçmekteydi.
Konya civarında oluĢan Ay-tekin, Gün-doğdu, Arpa-çimen, Kozlu-dere, Turgut
gibi yeni kurulan yerleĢim yerleri II. Kılıç Arslan zamanında kurulan
köylerdi. Bu durum Türklerin artık yoğun olarak yerleĢik hayata geçtiğini
göstermektedir362.
Anadolu’da Ģehirler imar edilirken bir yandan da aĢama aĢama
medreseler kurulmaya baĢlamıĢ ve bu medreselerde ders verecek alimler
edipler ülkeye davet edilmiĢtir. II. Kılıç Arslan'dan sonra gelen Selçuklu
hükümdarlarının hepsi tahsilli insanlar idiler. Memleketin Ģartları dolayısı ile II.
Kılıç Arslan tahsil görmemiĢ olmasına rağmen ilim adamlarına son derecede
itibar gösterir ve onlara huzurunda münazaralar yaptırırdı 363. Selçuklularda ilk
medreseler, siyasi istikrarın teessüsü ile kültür faaliyetlerinin baĢladığı II. Kılıç
Arslan devrinde kurulmuĢtur. Kılıç Arslan'ın babası I. Mes'ud'un (öl. 1155)
herhangi bir medrese inĢa ettiği hakkında bilgi yok ise de bu hükümdarın
362
Osman Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I: Şemseddin Altun-aba Vakfiyyesi ve Hayatı”,
Belleten, cilt XI, sayı 42, Nisan, 1947 s. 223-235; Turan, a.g.e., s. 259; Turan, “Kılıç Arslan II. İzz
Al-Din”, s. 701.
363
Sümer, a.g.m., s. 223.
108
çağdaĢı DaniĢmend Meliki Yağıbasan'ın Niksar'da bir medrese yaptırmıĢ
olduğunu
biliyoruz.
Medresesi(Sultaniye
Kılıç
Arslan
Medresesi)
ve
biri
diğeri
Konya’da
Kılıç
Aksaray'da
Arslan
Muzafferiye
Medresesi olmak üzere iki medrese yaptırdığı gibi, emirlerinden Altun-Aba
da yine Konya'da bir medrese inĢa ettirmiĢtir. Bu medreselere ait bir
kütüphane ve kütüphaneye kitap alınması için vakıftan buraya pay ayrıldığı
da bilinmektedir. Aksaray medreselerinden yetiĢen âlimler, XIV. yüzyılda
Suriye ve Mısır'da bile büyük bir itibar görmüĢlerdir364. ġıhabeddin
Suhreverdi Pertev-nâme adlı eserini yazarken Sultan II. Kılıç Arslan’dan
destek görmüĢtür. Kılıç Arslan’ın temellerini attığı bu medreselerde yine
Sadreddin-i Konevi ve Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi meĢhur alimler
yetiĢmiĢtir365.
Selçuklu fetihlerinden önce Anadolu coğrafyası dünya ticaret yollarının
dıĢında kalıyordu. Ancak Selçukluların geliĢiyle beraber Akdeniz ticaretinde
büyük bir geliĢme yaĢandı. Müslüman ve Hıristiyan kavimler arasında, DoğuBatı yönünde baĢlayan büyük mübadele faaliyetleri Anadolu’yu milletlerarası
ticaretin içine alıyordu. II. Kılıç Arslan zamanında, özellikle Miryokefalon
zaferinden sonra, Anadolu’da ortaya çıkan emniyet ortamıyla beraber dıĢ
ticaretin baĢlaması için gereken Ģartlar hazırlanmıĢtı. Kılıç Arslan, müslüman
ülkelerden ticaretin geliĢmesi için tacirler de getirtmiĢti. II. Kılıç Arslan
zamanında Konya, Aksaray ve Kayseri arasındaki kervan yolu artık iĢlemeye
baĢladı. Bu yollar üzerinde Anadolu’da ilk defa olarak II. Kılıç Arslan devrinde
kervansaray inĢa edilmiĢtir. Bu kervansarayın (Kılıç Arslan Kervansarayı)
Aksaray civarında yapıldığı bilinmektedir. Yine Kılıç Arslan’ın emirlerinden
Altun-aba da kendi namına kervansaray inĢa ettirmiĢtir. Akdeniz sahilleri
henüz Türkiye Selçuklu topraklarına katılmamıĢtı, ancak ileride Kılıç Arslan’ın
halefleri zamanında buralar da Türkiye Selçuklu topraklarına dahil edilecektir.
Bu sahillerde yabancı tüccarların gidip gelmesi buradaki ticari faaliyetlerin Ġç
364
Sümer, a.g.m., s. 224; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, s. 48.
365
Yaşar Bedirhan, Zeki Atçeken, Selçuklu Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi, Eğitim Kitabevi,
Konya, 2004, s. 129.
109
Anadolu’ya intikaline zemin hazırlayacaktı366. Kısacası II. Kılıç Arslan
zamanında Konya ile Kayseri arasında yaptırılan bu ilk kervansaraylar ile,
Anadolu topraklarına ticaret alanında yeniden doğuĢun ilk nüveleri de atılmıĢ
oluyordu367.
Anadolu coğrafyasında çok sayıda “kervansaray” inĢa edilmesi,
Anadolu Selçuklu Sultanlarının takip etmiĢ oldukları ticari ve iktisadi
politikalarının ve Anadolu coğrafyasının sahip olduğu jeopolitik konumun tabi
bir sonucudur. Sultanların ve devlet adamlarının bu çabaları neticesinde
Anadolu, daha o devirlerden itibaren kıtalararası transit ticaret merkezi368
olmuĢtur. Bu geliĢme Selçuklular döneminde kervansarayları hem iktisadi ve
ticari açıdan hem de mimari açıdan en önemli yapılar konumuna getirmiĢtir.
Gerçekten de Türkiye Selçukluları döneminde, Anadolu’da ticari ve iktisadi
hayatın en önemli unsurlarından biri “kervansaraylar” olmuĢtur. Sultanlar ve
devlet
adamları
da
Anadolu’da
iktisadi ve
ticari
hayatta
canlılığın
sağlanmasında kervansarayların rolünü çok iyi kavramıĢlardır.
Selçuklu hükümdarları memleketin iktisadi hayatını geliĢtirmek için
büyük gayretler saffettiler. Ticaretin hazine gelirinin artmasında ne kadar
mühim bir âmil olduğunu anlayarak bunu geliĢtirmenin çarelerini aradılar. Bu
cümleden olarak ticaret erbabını himaye ettiler369. ġehir ve kasabalarda yeni
çarĢılar ve imalathaneler kurdurdular. XII. yüzyılın son çeyreğinde Konya’da
Eski çarĢı, Yeni çarĢı, Aliâme çarĢısı, boyahane, kârhane, sabunhane gibi
imalâthaneler, Ġslâm dünyasından gelmiĢ birçok kimselere ait ticarethaneler
kurulmuĢtur. Bu geliĢmeye paralel olarak Konya’da nüfus o kadar çok
artmıĢ ki Ģehir sûrlar dıĢına taĢmıĢ; Hutenî, el-Haç Ġsa bin Mahmud, Meydani
366
Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında..., s. 121-122; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 259;
Topal, a.g.e., s. 40-41.
367
Claude Cahen, “13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret”, Cogito, sayı 29, Güz 2001, s. 133.
368
Selçuklu Sultanları devletin kuruluş yıllarından beri milletler arası ticaret yollarının önemini
biliyorlardı. Askeri seferlerini düzenlerken de bu durumu dikkate alıyorlardı. Özellikle Akdeniz,
Türkiye Selçukluları için mühim bir çıkış yolu idi. Türk tacirleri yurt dışına ihraç edecekleri malları,
Mısır ve Avrupalı tacirlerde Anadolu’ya getirecekleri malları Antalya Limanı üzerinden
gerçekleştiriyorlardı. Bu amaçla Türkiye Selçuklu için önem taşıyan Antalya’nın fethi için ilk olarak
II. Kılıç Arslan harekete geçmiş ancak başarılı olamamıştır. Türkiye Selçuklularının Akdeniz Siyaseti
ile ilgili ayrıntılı bilgili için bkz. Hüseyin Algül, “Türkiye Selçukluları Devrinde Akdeniz Siyasetine
Genel Bir Bakış”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.
645-649.
369
Sümer, a.g.m., s. 223; Bedirhan, Atçeken, a.g.e., s. 120.
110
ve Bakırcı Yusuf bin Süleyman mahalleleri teĢekkül etmiĢ, iĢ hanları (Bedreddin
Yalman hanı) ve yolcu hanları vücuda getirilmiĢtir370.
Ġlk olarak II. Kılıç Arslan’ın inĢa ettirdiği “Kılıç Arslan Kervansarayı” ve
ondan sonra gelen sultanların inĢasına devam ettiği bu kervansaraylarda,
yolcuların yıkanmalarına tahsis edilmiĢ hamamlar, ibadet etmeleri için imamı
ve müezzini bulunan mescitler olduğu gibi, yolcuların ayakkabılarını yine
ücretsiz olarak tamir eden eskiciler, tabibler ve baytarlar da bulunuyordu.
Hattâ yolcuları eğlendirmek için bu kervansaraylardan bazılarında çalgı
takımı ile Ģarkıcılar ve rakkaseler de vardı. Kervansarayların bahsedilen
bütün bu hizmetlerini ifa edebilmesi için geniĢ bir memur ve müstahdem
kadrosuna ihtiyaç göstereceği tabiidir. Bunların mühim bir meblâğ tutan
masrafları tahsis edilen zengin vakıflar ile karĢılanıyordu.371.
Türkiye Selçuklu Sultanları ticareti teĢvik için her türlü tedbire
baĢvurup, tacirleri desteklerken bir yandan da sağlam bir para politikası takip
ediyorlardı. Nitekim altın, gümüĢ ve mücevherat gibi kıymetli madenlerin
hudut dıĢına çıkarılmalarını yasaklamıĢlardı. Selçuklular iktisaden yükselince
altın ve gümüĢ paralar kestirtmiĢler, Selçuklu altınları (dinarları) büyük ve
yüksek ayarlı; Selçuklu akçaları ( dirhemleri) de halis olduklarından dolayı
Mısır’da, Bizans’ta ve diğer yabancı memleketlerde rağbetle aranmıĢtır 372.
II. Kılıç Arslan devrinde Türkiye Selçuklu Devleti’nin sağlam iktisadi temellere
oturmuĢ olduğunun bir baĢka delili de bu dönemde bastırılan paralardır.
Türkiye Selçuklularında ilk altın paraları bastırtan, 1185-86 senesinden
baĢlayarak ilk defa gümüĢ sikkeler darbettirten II. Kılıç Arslan’dır. Kılıç
Arslan, ayrıca daha sonra Selçuklu sikkelerine has bir özellik olacak olan
süvari tasvirli bakır paralar da kestirtmiĢtir373.
Daha önce Selçuklular’da sadece bakır felsler bastırılırken, II. Kılıç
Arslan zamanından itibaren altın, gümüĢ ve bakır madenleriyle yeni
370
Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I”, s. 220-221; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 258;
Koca, a.g.e., s. 221.
371
Sümer, a.g.m., s. 223.
372
Turan, Selçuklular Tarihi ve..., s. 380; Aykut, a.g.e., s. 3.
373
Aykut, a.g.e., s. 101; Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 260; Sümer, a.g.m., s. 222; Şakir
Batmaz, Türkiye Selçukluları’nda İktisadi Yapı(1155-1243), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 1994, s. 6.
111
birimlerde
sikkeler
bastırılmaya
baĢlanılmıĢtır.
Bu
sebeple
Türkiye
Selçuklularında para darbedilmesi hususunda ilk defa II. Kılıç Arslan
döneminde çok önemli çalıĢmaların yapıldığı anlaĢılmaktadır. Bu çalıĢmalarla
sikke klasikleĢip değiĢmez normlara kavuĢturulmuĢtur. Kılıç Arslan, altın ve
bakır sikkelerinde “Kılıç bin Mes’ûd” ( Mes’ûd’un oğlu ) ibaresini kullanmıĢ
olduğu halde gümüĢlerinde sadece “Kılıç Arslan” ibaresini kullanmıĢtır. Ġslami
sikke geleneğine uyularak darb edildiği Ģehir ve tarih Arapça yazılmıĢtır.
1188-89 yılından itibaren bastırılmıĢ olan paralarda altına dinar ve gümüĢe
dirhem denilmeye baĢlanılmıĢtır. Altın dinarlar 22 kırat ve gümüĢ dirhemler
900 ayar olarak kararlaĢtırılmıĢtır374.
II. Kılıç Arslan zamanında Türkiye Selçuklu Devleti’nde medeni ve
kültürel geliĢmelerin yanında bilim alanının çok önemli bir dalı olan tıp
(tababet)da Anadolu’da çok ilerideydi375. Selçuklular, tıbba da çok ehemmiyet
vermiĢler ve hemen her Ģehirde daruĢĢifa, daru'l-âfiye ve daru's-sıhha gibi
adlar verilen hastaneler vücuda getirmiĢlerdi. II. Kılıç Arslan tarafından
yaptırıldığı iddia edilen Konya daru’Ģ-Ģifasının Konya’nın kuzeyinde,
Musalla’da Gömeç Hatun Türbesi ve KesikbaĢ Türbesi’nin bulunduğu alanda
olduğu
tahmin
edilmektedir.
Bu
hastanenin
Gıyâseddin
Keyhüsrev
zamanında ayakta olduğu ancak Karamanoğulları Beyliği’ne ulaĢmadığı
bilinmektedir. Bu hastanelerin birçoklarında birden fazla tabib bulunduğu
anlaĢılıyor. Selçuklu Türkiye'sinde tıp tahsili hastanelerde yapılmakta idi.
Yine Ģehirlerde eczaneler mevcut olup, bunlarda Hindistan'dan gelmiĢ tıbbi
nebatlar bile bulunuyordu376.
Sultan Kılıç Arslan, oğullarını ileri bir kültür ile yetiĢtirebilmiĢ ve
bunların bir kısmı da Ģâir olmuĢtu. Bu sebeple henüz bir uç Ģehri sayılan
küçük Ankara (Engüriye)’da Muhiddin Mes’ûd’un yanında birtakım Ģâir ve
edibler bulunmuĢtur377.
374
Halit Erkiletlioğlu, Oğuz Güler, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Erciyes Üniversitesi
Yayınları, Kayseri, 1996, s.49.
375
Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında...,s. 53-54.
376
Sümer, a.g.m., s. 224; Bedirhan, Atçeken, a.g.e., s. 112.
377
Turan, Selçuklular Zamanında..., s. 259.
112
II. Kılıç Arslan 1155’te tahta çıktığında etrafı düĢmanlarla çevrili, küçük
bir ülkeye sultan olmuĢtu. Kılıç Arslan uzunca bir mücadelen sonra rakiplerini
etkisiz hale getirmiĢ, iç ve dıĢ emniyeti sağlamıĢ, sınırları çok geniĢletmiĢ,
maddi ve manevi bakımdan yükselme ivmesi yakalamıĢ bir ülke kurmuĢtu.
Kurduğu
bu
sağlam
düzen
sayesinde
ülkesini
oğulları
arasında
paylaĢtırmasından sonra oğulları arasında kıyasıya saltanat mücadelesi
yaĢanmasına rağmen Türkiye Selçuklu Devleti hiçbir sarsıntıya uğramadan
bu olumsuz durumdan rahat bir Ģekilde çıkmıĢtır 378.
B- II. Kılıç Arslan’ın Ülkeyi Oğulları Arasında Taksimi
II. Kılıç Arslan, Türk tarihinin en önemli Ģahsiyetlerinden ve
sultanlarından biri olarak 1185 yılına gelindiğinde saltanatının 30 yılını
doldurmuĢ bulunuyordu. Saltanatı boyunca devamlı mücadele etmiĢ; ömrü,
savaĢ ve seferlerde geçmiĢti. Bu sürede çok yorulmuĢ ve ihtiyarlamıĢtı.
Ölümünden bir müddet önce (takriben 1185-1188 yılları arasında) 1188
yılında, idaresi altıdaki toprakları, Türk devlet geleneğine uygun olarak, on
bir379 oğlu arasında taksim380 (üleĢtirme) etti. Mülkiyeti ve hakimiyet hakları
doğrudan doğruya idarecisine ait olmak üzere her oğluna bir Ģehir veya bölge
verdi381.
Kaynaklarda bu Ģehzadeler ve idarelerine bırakılan Ģehirler Ģöyledir:
1- Kutbeddin Melik ġâh: Sivas ve Aksaray.
2- Rükneddin Süleyman ġâh: Tokat ve çevresi.
378
Turan, “Kılıç Arslan II. İzz Al-Din”, s. 702; Abdulkerim Özaydın, “Kılıç Arslan II” TDVİA, cilt
25, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. 402.
379
Kaynaklar Kılıç Arslan’ın oğullarının sayısı hakkında birkaç faklı görüş vermektedir. İmad Al-Din
Al-Katib Al- İsfahani’nin Eserlerindeki Anadolu Tarihiyle İlgili Bahisler adlı çeviride on çocuğu vardı
denmektedir. Bkz. Şeşen, a.g.m., s. 360. İbn Bibi’de onbir oğlu olduğu yazmaktadır. Bkz. Bibi, a.g.e.,
s. 14; Süryani Patrik Mihail’in Vakainamesi, II. kısım’da ve Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah;
Camiu’d-Düvel’in de on iki oğlu olduğunu söylemektedir. Bkz. Süryani Mihail, a.g.e., s.289;
Müneccimbaşı, a.g.e., s. 25; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, s. 257.
380
Tuncer Baykara; II. Kılıç Arslan’ın yaptığı bu taksim olayını, bir bakıma Selçuklular tarafından
ülkenin idari bölünmesine atılan ilk adım olarak yorumlamaktadır. Ortaya çıkan dağınık durum
ilerleyen süreçte kuvvetli bir merkezi idareye gidildiğini göstermektedir. Bkz. Tuncer Baykara,
Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi: Üzerinde Araştırmalar, Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 1990, s. 44-45.
381
Nejat Kaymaz, “Anadolu Selçuklularının İnhitatında İdare Mekanizmasının Rolü I-II”, Tarih
Araştırmaları Dergisi, cilt II, sayı : 2-3, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1964, s. 111.
113
3- Nasreddin BerkyarukĢâh: Niksar ve Koyluhisar.
4- Nizameddin Argun ġâh: Amasya.
5- Mugiseddin Tuğrul ġâh: Elbistan.
6- Mu’izeddin Kayser ġâh: Malatya.
7- Nureddin Sultan ġâh: Kayseri
8- Muhiddin Mes’ûd: Ankara, Çankırı, Kastamonu, EskiĢehir.
9- Arslan ġâh: Niğde.
10- Sancar ġâh: Ereğli.
11- Gıyâseddin
Keyhüsrev:
Ulu-borlu
(Borgulu)
ve
Kütahya
çevresi382.
Yine kaynaklardan II. Kılıç Arslan’ın en büyük oğlunun Kutbeddin
Melik ġâh383, en küçük oğlunun da Gıyâseddin Keyhüsrev384 olduğu
anlaĢılmaktadır.
AraĢtırmacılar II. Kılıç Arslan’ın uzun ve çetin mücadelelerden sonra
çok zor Ģartlarda kurmuĢ olduğu Türk birliğini, ülkeyi oğulları arasında taksim
etmek suretiyle kendi eliyle parçalaması hakkında değiĢik görüĢler ortaya
atmıĢ ve bu konu ile ilgili çeĢitli sebepler ileri sürmüĢlerdir. Lakin onların ileri
sürdüğü görüĢleri eldeki kaynakların bu konuda ayrıntılı bilgi vermemesinden
ötürü kesin bir hükme bağlamak mümkün gözükmemektedir. Kesin olarak
söylenemese
de
bu
hadisede
birtakım
zorlayıcı
faktörlerin
olduğu
düĢünülebilir. Bu faktörlerden belki de en önemlisi bu sırada Kılıç Arslan’ın,
Ģahsi gücünü -yaĢı ve sağlık durumu nedeniyle- kullanmaktan yoksun bir
vaziyette olmasıdır. Bütün saltanat hayatı boyunca, içerde ve dıĢarda
mücadeleler yapmıĢ bir hükümdarın, siyasi birliğin sağlandığı ve her alanda
inkiĢafın baĢladığı bir devrede, bütün yapılanları boĢa çıkaracak böyle bir
icraata girdiğini düĢünmek, ona karĢı haksızlık etmek olur. Tabi burada Ģu
gerçeği de unutmamak lazım: II. Kılıç Arslan’ın babasının ve diğer Türk
382
Bibi, a.g.e., s. 41; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83; Aksarayi, a.g.e., s. 23; Müneccimbaşı, a.g.e.,
s.25-26; Turan, a.g.m., s. 696; Paul Wittek, “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”, Selçuklu
Araştırmaları Dergisi, I, çev. Mihin Eren, 1970, s.194-198; Ali Sevim, Yaşar, Yücel, Türkiye
Tarihi, (Fetih, Selçuklu Ve Beylikler Dönemi), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s. 135.
383
Süryani Mihail, a.g.e., s.289; Şeşen, a.g.m., s. 360.
384
Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149.
114
hükümdarlarının uyguladığı gibi, Türk devlet geleneğine uyarak ülkeyi
oğulları arasında üleĢtirme yoluna gitmesi garipsenecek bir durum değildir385.
II. Kılıç Arslan, Büyük Selçuklu Devleti, Karahanlılar ve Göktürkler’de
olduğu gibi, hanedanın bütün mensuplarına kendi hisselerine düĢen toprakları
dağıtarak386 “müĢterek hakimiyet hakkını” uygulamaya koymuĢtur. Bu
uygulama neticesinde ortaya çıkan durum, nazari ve hukuki bakımdan
değerlendirildiğinde, Anadolu Selçuklu Devleti on iki devletten oluĢan siyasi bir
bütün teĢkil etmektedir387.
Kılıç Arslan, yaptığı bu icraatla devletini “Melik” olarak evlatlarına
bölmüĢ ve kendisi de sultan sıfatı ile Konya’da metbû hükümdar
mevkiinde388 onlara nezâret ediyordu. Veziri Ġhtiyâreddin Hasan, sultan
namına, devlet iĢlerine bakıyordu. Bununla beraber, 11 kardeĢten her biri,
melik olarak, mülkiyet hakları ve geliri tamamen kendilerine ait olan Ģehirde
hüküm sürüyor, kendi namına para bastırıyor, inĢa ettirdikleri binaların
kitabelerine kendi isimlerini hakkettiriyor ve hutbede, tabii babasının
adından sonra da, kendi ismini okutuyordu. Yine meliklerin hükümet
merkezlerinde kendilerine mahsus idare ve teĢkilatları vardı. Maiyetlerinde
ordu, saraylarında âlim ve Ģairler bulunuyor, vergileri kendi memurları
tahsil ediyor, tebaanın iĢleri bizzat onların divânına bağlı kalıyordu. Her yıl
bir defa da babalarının huzuruna gelmek suretiyle Kılıç Arslan’a olan
itaatlerini ifade etmiĢ oluyorlardı 389. Böylece Türkiye Selçuklu Devleti
Kılıç Arslan’ın yüksek hakimiyetini tanımıĢ ve ona tabi on bir hükümete
bölünmüĢ idi.
Kılıç Arslan’ın bu icraatının ilk neticesi olarak saltanat üzerinde aynı
derecede hakka sahip bulunan on bir oğul tam bir hareket serbestisi
385
Kaymaz, a.g.m., s. 112-113.
Hanedan üyelerinin ülke yönetimine iştiraki ve metbu-tabi hükümdarların statüleri ile ilgili ayrıntılı
bilgi için bkz. Köymen, a.g.e., s. 11-13; Konu ile ilgili yine aynı müellifin bkz. Mehmet Altay
Köymen, “Selçuklular’da Devlet”, Belleten, cilt LI, sayı 201, 1988, s. 1359-1373; Mehmet Altay
Köymen, “Selçuklular’da Devlet: III. Tarihi ve Siyasi Bakımlardan”, Belleten, cilt LIV, sayı 209,
1990, s. 403-415.
387
Kaymaz, a.g.m., s. 113.
388
Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Üzerinde Araştırmalar, Kömen Yayınları, Konya, 2003,
s. 34.
389
Bibi, a.g.e., s. 41; Kaymaz, a.g.m., s. 114; Turan, a.g.m., s. 696; Sevim, Yücel, a.g.e., s. 136.
386
115
kazanmıĢ oldular. Sonuçta, kısa bir süre sonra Türkiye Selçuklu Devleti, on
bir melikten en az beĢinin ve bizzat Sultan’ın da içinde olduğu bir saltanat
kavgası içine girdi. BaĢlangıçta Kılıç Arslan ülkesini kendisine itaat
edeceklerini umarak oğullarına paylaĢtırmıĢtı. Ancak oğulları, özellikle en
büyük oğlu Kutbeddin Melik ġâh, ona muhalefet edip, zorbalık yaptı ve
emirlerine karĢı geldi390. Metbu hükümdar konumunda olan Kılıç Arslan, bu
saltanat kavgasını önleyecek kuvvet ve imkândan mahrum bulunuyordu 391.
Sivas ve Aksaray Meliki Kutbeddin Melik ġâh ile Kılıç Arslan arasındaki
iliĢkiler iyice bozuldu. Vezir Ġhtiyâreddin Hasan, Kılıç Arslan’a oğlunu
dizginlemesi için sürekli telkinde bulunuyordu. Ġki taraf arasındaki ihtilaf
savaĢa kadar vardı. Her iki tarafın kuvvetleri 1188 yılında Kayseri civarında
karĢı karĢıya geldiler. Ancak Melik ġâh’ın askerleri ihtiyar sultana silah
çekmekten vazgeçince savaĢ yapılmadı, o da meliklik bölgesi Sivas’a
dönmek zorunda kaldı392. Kılıç Arslan ile oğlu Melik ġâh arasında yaĢanan
bu olayda, Kılıç Arslan, oğlunun yanında yer alan ve sayıları 4000 kadar olan
Türkmenlerin ihanetine hiddetlenip öldürülmelerini emretti. Çünkü bu
Türkmenler evvelce Sultana bağlı oldukları halde, sonradan taraf değiĢtirerek
Kutbeddin Melik ġâh’ın ordusuna katılmıĢlar ve düĢman sıfatıyla Kılıç
Arslan’ın karĢısına çıkmıĢlardır393.
Bu esnâda sultanın damadı ve tâbii olan Mengücüklerden Erzincan
Meliki Behram ġâh, baba ile oğul arasını bulmak için, fakat hakikatte Melik
ġâh’ın tarafını tutarak, sultanı, iki tarafın arasını bozan vezir Ġhtiyâreddin
Hasan’ın görevinden uzaklaĢtırılmasına ikna etti. Vezir 200 kadar maiyeti
ve aile efradı ile birlikte giderken, Melik ġâh’a tâbî Türkmenler tarafından
Sivas yolunda öldürüldüler. Cesedi parçalanarak köpeklere atıldı. Ahâli bu
duruma kayıtsız kalamadı cesedi aldı ve vezirin Kayseri’deki medresesinin
yanına defnedilmesini sağladı394. Ġhtiyâreddin Hasan’ın ortadan kaldırılması
390
İbn Kesîr, Büyük İslam Tarihi: El Bidaye Ve'n-Nihaye, cilt 13, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı
Yayınları, İstanbul, 1996, s. 68; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83
391
Kaymaz, a.g.m., s. 115-116.
392
Öngül, a.g.e., s. 90.
393
Arık, a.g.m., s. 63.
394
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 450; Süryani Mihail, a.g.e., s.289; Süryanî Mihael ve Gregory Abû’l
Farac, İhtiyâreddin’in 200 kişilik maiyetiyle ayrılıp giderken yolda Türkmenler tarafından, 1189’da,
116
Melik ġâh’a kolaylıkla Konya’yı iĢgâl etme imkânını verdi. Gittikçe kızıĢan
saltanat mücadelesini kendi lehine sonuçlandırmak isteyen Sivas ve Aksaray
Meliki Kutbeddin Melik ġâh, kendisini veliaht tayin etmesi için babasına
baskısını daha da artırdı.
Saltanat kavgalarının Ģiddetlendiği bu sırada baĢka bir tehlike de
batıdan gelmekteydi. Selâhaddin Eyyûbi’nin Kudüs’ü fethetmesi üzerine
Avrupa’da III. Haçlı seferi hazırlıkları baĢlamıĢ ve ilk Haçlı ordusu Friedrich
Barbarossa komutasında 1189 yılında Anadolu topraklarına gelmiĢti. Ancak
bu tehlike Kılıç Arslan’ın Melik ġâh’ın fiili iktidarına karĢı kayıtsız kalmasıyla
biraz güçlükle de olsa atlatıldı. III. Haçlı seferinin yarattığı tehlike de bertaraf
edildiğinden, Melik ġâh, kendi iktidarı etrafında siyasi birliği tesis etmek
amacıyla kardeĢleri üzerine yöneldi395.
Burada Ģunu söylemekte de fayda var: Kutbeddin Melik ġâh’ın
saltanat mücadelesi esnasındaki faaliyetlerine genel olarak bakıldığında, o,
sadece saltanatı ele geçirmeye uğraĢmakla kalmıyor, aynı zamanda, birçok
parçaya bölünmüĢ olan devleti yeniden, tek bir çatı altında toplamak içinde
gayret etmiĢ oluyordu. Melik ġâh’ın taht için diğer kardeĢlerinden daha hırslı
olması,
emri altında daha fazla kuvvete sahip olması ve babasına karĢı
isyan etmesinde, en büyük oğul olması hasebiyle Türk devlet geleneğinde
var olan büyük evlat teamülünün kendisine tanıdığı hakkı kullanmak istediği
görülüyor396.
Bu istek ve hırsla Kutbeddin Melik ġâh, kardeĢlerini bertaraf etmek
üzere iktidarına engel olacak unsurları etkisiz hale getirmek üzere harekete
geçmiĢ ve öncelikle Orta Anadolu’da bulunan Malatya Meliki Mu’izeddin
Kayser ġâh’ı tehdit ederek Selâhaddîn Eyyûbî’ye sığınmaya mecbur etmiĢti
parçalanarak öldürüldüğünü söylerse de Kayseri’de ona aid 589 (1193) tarihli medresesi kitâbesi
bunun yanlış olduğu, Kayseri melik’i Nureddin Sultanşâh’a gidip onun vezirliğini yaptığı,
Melikşâh Kayseri’yi alınca kardeşi ile onu öldürdüğü gözüküyor. Bkz. Osman Turan,
Selçuklular Zamanında..., s. 250.
395
Koca, a.g.e., s. 210.
396
Kaymaz, a.g.m., s. 116. Mikail Bayram Türkiye Selçukluları Üzerine Araştırmalar adlı eserinde:
Bu dönemde ortaya çıkan kardeşler arasındaki mücadelenin temelinde Tokat ve Malatya çevresinde
birbirinden farklı ve birbiriyle zıtlaşan ve rekabet halinde olan iki ayrı fikri ve kültürel çevrenin siyasi
rekabeti olarak da değerlendirmektedir. Bkz. Mikâil Bayram, Türkiye Selçuklukları Üzerine
Araştırmalar, Kömen Yayınları, Konya, 2003, s. 34-36.
117
(1191). Lakin kısa bir süre sonra Kayser ġâh’ın Selâhaddin’in kızı ile
evlenerek Malatya’ya dönmesinin ardından ona müdahale etmeye cesaret
edememiĢti397. Bundan sonra diğer kardeĢi Kayseri Meliki Nureddin Sultan
ġâh’ın üzerine yürüdü. Kutbeddin Melik ġâh’ın, Kayseri’de kardeĢini
kuĢattığı sırada, yanında babası Kılıç Arslan da bulunuyordu398. Kutbeddin
Melik ġâh, babasına tutsak muamelesi yapıyor ve onu yanından ayırmıyordu.
Babasını diğer kardeĢlerine karĢı, baskı unsuru ve koz olarak kullanıyordu.
Kılıç Arslan,
ömrünün son yıllarında oğulları arasındaki taht mücadelesi
yüzünden çok meĢakkatli günler geçirdi. Buna rağmen Kılıç Arslan’ın, her ne
kadar siyasi ve askeri gücünü yitirse de, hâlâ manevî itibarı çok büyüktü.
Kayseri önlerinde, kardeĢler arasında çarpıĢma baĢlar baĢlamaz bir fırsatını
bulan Kılıç Arslan tahtını, hazinelerini ve her Ģeyini terk ederek, Melik ġâh’ın
yanından kaçıp, bu defa Kayseri Meliki Sultan ġâh’a sığındı. Melik ġâh da
muvaffak olamayarak geri döndü. Bundan böyle, babası adına yönetimi
bırakarak, doğrudan doğruya kendisini sultan ilân etmek cesaretini
gösterdi399.
Öte yandan, Sultan II. Kılıç Arslan, oğlu Nureddin Sultan ġâh’tan
beklediği ilgiyi göremedi. O da, tıpkı Melik ġâh gibi, tahtı ve iktidarı kendisine
devretmesi için babasına baskı yapmaya baĢladı. Kılıç Arslan, “melûn” olarak
nitelendirdiği bu oğlunun yanından da kaçarak bir süre Melik ġâh’a karĢı
kendisine yardım edecek birisini bulmak için bütün oğullarının merkezlerini
dolaĢtı. Fakat hiçbiri kendisine gereken ilgiyi göstermedi. Beklediği alakayı en
küçük oğlu Uluborlu Meliki Gıyâseddin Keyhüsrev’in yanında buldu.
Kılıç
Arslan, Selçuklu ülkesini oğulları arasında bölüĢtürmüĢ olmaktan çok
piĢmandı. Bu durumu düzeltmek için tahtını ve iktidarını evlatlarının içinde en
vefakâr olarak400 olarak nitelendirdiği Gıyâseddin Keyhüsrev’e devretmek ve
parçalanmıĢ Selçuklu ülkesini onun idaresi altında birleĢtirmek istemiĢtir. Bu
397
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 458; Turan, a.g.e., s. 252.
Şeşen, a.g.m., s. 360.
399
Kaymaz, a.g.m., s. 117.
400
İbni Bibi, Gıyaseddin Keyhüsrev için: “11 kardeşi arasında daima babasına yoldaşlık etmesi
dolayısıyla hususi bir sevgiye mazhar olan küçük oğlu…” diyerek bunu teyit etmektedir. Bkz. İbni
Bibi, Anadolu Selçuki Devleti Tarihi, çev. M. Nuri Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara, 1941, s.
21
398
118
arada Melik ġâh Konya’da tahtı gasbetmiĢti (1189). Kılıç Arslan onun bu kaba
davranıĢına karĢılık küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’i veliaht tayin ederek
cevap verdi(1190/91)401.
Kılıç Arslan, Gıyâseddin Keyhüsrev’i veliaht ilan ettikten sonra,
onunla birlikte, Melik ġâh’tan intikam almak için, Konya üzerine yürüdü.
ġehir halkının gösterdiği destek sayesinde Kılıç Arslan tahtına tekrar
kavuĢtu. Kutbeddin Melik ġâh da kendi meliklik bölgesi olan Aksaray’a
çekilmek zorunda kaldı 402. Sultan, veliahtı Keyhüsrev ile beraber büyük oğlu
Melik ġâh’ın peĢini bırakmadı ve Aksaray’ı kuĢattı. Bu kuĢatma sırasında
hastalandı ve Konya’ya dönerken 1192 yılında yolda öldü.
C- II. Kılıç Arslan’ın ġahsiyeti ve Ölümü
II. Kılıç Arslan’ın Ģahsiyetiyle ilgili bir analiz yapabilmek için o döneme
ait ana kaynaklardan faydalanılması gerekmektedir. Bu kaynaklarda onunla
ilgili anlatılan vakalardan yola çıkarak onun Ģahsiyetiyle ilgili öne çıkan
özelliklerine değinmeye çalıĢacağız.
II. Kılıç Arslan’ın tahta çıkmadan önce, tarihe geçen, kayda değer bir
Ģahsi baĢarısından söz edilmemektedir. Melikliği devresinde babasına bağlı,
onun sevgi ve takdirlerini kazanmıĢ, babasının sevk ve idaresinde faaliyet
göstermiĢ yumuĢak baĢlı, itaatkâr bir oğul olarak görülmektedir403.
O dönemde yazılmıĢ kaynaklar II. Kılıç Arslan’ın tahta çıkmasından
itibaren giriĢtiği mücadelelerin, savaĢların, uyguladığı siyasi faaliyetlerin yanı
sıra bize onun baĢından geçen olaylar karĢısında takındığı tutumlara dair
kiĢilik özelliklerini buldurmaya yönelik ipuçları da sunmaktadır.
Buradan hareketle ilk olarak 1155’te tahta çıktığında kardeĢlerine karĢı
tavrı, onun iktidarının önünde tehdit olabilecek her engeli ortadan
kaldırabilecek azim ve kararlılıkta olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda
401
Abû’l Farac, a.g.e., II, s.463; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83;
Koca, a.g.e., s. 211.
402
Süryani Mihail, a.g.e., s. 289, 292; Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s.149; İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s.
83
403
Koca, a.g.e., s. 212.
119
ortanca kardeĢi Devlet’i boğdurarak bertaraf etmesi ve yine küçük kardeĢi
ġâhin ġâh’ın üzerine yürümesi onun bu özelliğinin bir göstergesidir.
II.
Kılıç
Arslan,
zor
Ģartlarda
dahi
yılgınlık
göstermeyen,
mücadelesinden geri adım atmayan, üstün bir siyasi dehaya sahip, bir
yönüyle de kurnaz bir Ģahsiyetti. Saltanatının ilk yıllarında tesis ettiği siyasi
birlik, 1159 yılından itibaren Bizans imparatorunun önderliğinde DaniĢmendli
Melikleri, kardeĢi ġâhin ġâh ve Musul Atabegi Nureddin Mahmud’un da
bulunduğu bir ittifak girdabının içine düĢmesiyle sarsılmıĢtı. Bu durumda
doğudan ve batıdan aynı anda sıkıĢtırılmıĢ iken, Bizans Ġmparatoru Manuel’in
siyaset oyununu boĢa çıkaracak, zeki bir siyasi taktik geliĢtirmiĢtir. Manuel’in
isteklerine boyun eğmiĢ gibi görünerek onu saf dıĢı bırakarak, kendisine daha
rahat hareket etme imkânı sağlamıĢ ve böylece doğudaki rakipleri ile
mücadele imkânı bulabilmiĢtir. Tavizkar olarak nitelenebilecek bu siyaseti
onun ve saltanatının kurtulmasını sağlamıĢtır. O aynı zamanda devletinin
geleceği için, kendi ihtiras ve gururundan vazgeçebilecek kadar vatan
sevdalısı bir Ģahsiyetti. 1162 yılında gururundan ödün vererek, Manuel’in
kendisine karĢı kurduğu ittifakı dağıtmak için, onun ayağına kadar gitmeyi
göze almasını bilmiĢtir. Bir baĢka açıdan değerlendirildiğinde bu davranıĢları,
onun karĢılaĢtığı zor ve sıkıntılı durumlarda doğru ve isabetli kararlar
verebilme yeteneğini de gözler önüne sermektedir.
II. Kılıç Arslan sabırlı, sebatkâr, idealist, ileri görüĢlü ve amacını
gerçekleĢtirmekten asla vazgeçmeyen bir sultandır. Onun bu özelliklerini
Anadolu’da Selçuklu çatısı altında bir Türk birliği sağlamak için girdiği
mücadelelerde görmekteyiz.
Pes etmeyen tavrı ve bu yolda yapacağı
faaliyetleri önceden planlayıp zamana yayarak, usanmadan hareket etmesi,
onu baĢarıya götüren en önemli kiĢilik özelliği olmuĢtur.
II. Kılıç Arslan, çevresine güçlü ve cesur kumandanlar toplayabilmiĢtir.
Onları kendi ülküsü doğrultusunda yönlendirebilme yeteneğine sahip, akıllı,
basiretli, ihtiyatlı ve karizmatik bir sultandır. ÇağdaĢ Bizans tarihçisi Niketas,
Kılıç Arslan ve Bizans Ġmparatoru Manuel’i karĢılaĢtırırken; Sultan’ın daha
akıllı ve basiretli olduğunu, daima büyük bir ihtiyatla hareket ettiğini, cesur ve
120
kudretli kumandanları sayesinde sürekli zinde kalabildiğini ve bu sayede
zaferler kazandığını söyleyerek bu hususu teyit etmektedir404.
II. Kılıç Arslan’ın devletin bekası söz konusu olduğunda veya bir olay
karĢısında hiddetlendiğinde ne kadar acımasız, kendisinden korkulan, gözü
kara bir Ģahsiyet olduğunu da söylemek mümkündür. Bu hükme Ģu hadiseler
ıĢığında kolayca varılabilmektedir. 1173 yılında Nureddin Mahmud ve
müttefikleriyle Kayseri’de karĢı karĢıya geldiklerinde, Kılıç Arslan’dan kardeĢi
ġâhin ġâh’ın oğullarını talep etmeleri üzerine hiddetlenmiĢ ve çocuklardan
birini öldürterek cesedini babasına göndermiĢ ve diğerlerini de istemekte
ısrar ederlerse onların da baĢına aynı Ģeylerin geleceğine yemin etmiĢtir.
Yine
1189
yılında
oğlu
Kutbeddin
Melik
ġâh
ile
girdiği
saltanat
mücadelesinde kendisine karĢı oğlunun yanında yer alarak ona ihanet eden
4000 kadar Türkmen’in katl emrini vermesi bu meyanda gösterilecek diğer bir
örnektir.
Kılıç Arslan, 1176 yılında Bizans’ı Miryokefalon’da ağır bir hezimete
uğratırken, Anadolu Türklüğü açısından en büyük vatan savunmalarından
birini vermiĢti. Kılıç Arslan, Türk devlet geleneğine bağlı bir hükümdardı. Her
ne kadar planlı, ihtiyatlı bir sultan olsa da ihtiyarlığın da vermiĢ olduğu
yorgunlukla ülkesini oğulları arasında taksim ederek önemli bir siyasi hata
yapmıĢtır. 1188 yılında, ihtiyarlamasının ve mücadele ile geçen bir ömrün
yorgunluğu ile hayatının geri kalan kısmında huzur içinde yaĢamak
maksadıyla ülkesini on bir oğluna taksim etmiĢti. Bu zamansız ve isabetsiz
kararı onun çok sıkıntılı günler geçirmesine sebep oldu. Oğulları arasında bir
esir hayatı yaĢadı. Ancak hatasını anlayarak, son bir gayretle bu hatasını
gidermek amacıyla en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’i veliaht ilan edip,
devleti içinde bulunduğu bölünmüĢlükten çıkarmak için yine onun Ģahsında
mündemiç hale gelmiĢ olan azim ve mücadele hırsıyla bir kez daha silahını
kuĢanmıĢtır. Neticede bu amacına ulaĢamadan ebedi âleme göçüp gitmiĢtir.
Hıristiyan kaynaklar Kılıç Arslan’dan etrafına dehĢet veren 405 bir
kiĢi olarak bahsetse de yine aynı kaynaklar onun Türklerde mevcut
404
Niketas, a.g.e., s. 121.
121
ananenin bir örneği olarak tebaasına baba Ģefkati ile muamele ettiğini,
Hıristiyanlara karĢı merhametle hareket edilmesi hususunda emirleri
olduğunu yazmıĢtır 406. Aynı Ģekilde Hıristiyan tebaaya çok geniĢ bir dini
müsamaha göstermiĢtir. Bu da onun hür fikirli ve hoĢgörülü bir hükümdar
olduğunu gösterir. Malatya Süryani patriği olan Mihail ile olan dostluğu
buna en güzel örnektir. 1181 tarihinde, sultan Kılıç Arslan Malatya’ya
geldiğinde, bu dostluğunun bir göstergesi olarak Mihail’e dostane bir
mektupla bir asa ve yirmi altın dinar gönderdi. Kılıç Arslan, 1182 yılında
Malatya’ya tekrar geldiğinde ise Süryani Mihail’i yanına davet etti ve onu
bizzat kendisi karĢıladı. Kılıç Arslan daha sonra Mihail’e gönderdiği
mektubunda patriğin duaları sayesinde zaferler kazandığını belirtecek kadar
geniĢ ve hür düĢünceli biriydi.
Her dinden tebaayı kendisine gönülden
bağlayabilecek kadar da büyük bir siyasi zekâya sahipti407.
Kılıç Arslan, ilim adamları ve filozoflara da saygı gösteren bir
hükümdardı. Huzurunda sık sık ilmi ve felsefi sohbetler tertip etmesi ve
yanında sürekli Kemaleddin adında Ġranlı bir filozof bulundurması hür
düĢüncesinin baĢka bir göstergesidir408.
Kılıç
Arslan,
hükümdarları
gibi
bütün
bu
hür
müneccimlere
düĢüncesine
inanmaktan
rağmen
geri
devrin
duramamıĢtır.
Dönemin müneccimleri 1186 yılında büyük bir tufanın olacağını, büyük
kasırgalar, depremlerle doğanın harap insanların helak olacakların ı dile
getirmiĢlerdi. Bu kehanet baĢka ülkelerde de itibar görmüĢ ve tedbirler
alınmıĢtı. Kılıç Arslan da bu olaya fazlaca inanarak yer altında
mustahkem evler yaptırarak gereksiz yere para harcadı. Sultan,
belirtilen günün sakin geçmesi ve bahsedilen felaketlerin yaĢanmaması
nedeniyle
müneccimbaĢısını
çağırarak
neden
yalan
söylediklerini
sormuĢ ve onu görevinden azletmiĢtir 409.
405
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 463.
Urfalı Mateos, a.g.e., s.317; Süryani Mihail, a.g.e., s. 263-264
407
Süryani Mihail, a.g.e., s. 263-264,268.
408
Süryani Mihail, a.g.e., s. 264; Turan, a.g.e., s. 255; Mikâil Bayram, “Danişmend Oğulları’nın Dinî
ve Millî Siyaseti” , Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, sayı 18, Güz 2005, s. 139.
409
Abû’l Farac, a.g.e., II, s. 438-439; Turan, a.g.e., s. 257.
406
122
Bizans tarihçisi Niketas eserinde, Kılıç Arslan’ın vücut yapısının
düzgün olmadığını, el ve ayaklarının rahatsız olduğunu belirtmiĢ, bu halinden
dolayı da savaĢlara ve yolculuklarına araba ile gittiğini yazmıĢtır 410. Ancak
onun, el ve ayaklarındaki bu rahatsızlığın ihtiyarlık dönemine ait bir durum
olduğu akla daha yatkın gelmektedir411.
Kılıç Arslan, hükümdarlık müddeti boyunca, iyi bir idare sergilemiĢ,
heybetli ve adaletli bir sultan olmuĢtur412. Bu özellikleri ile beraber 30 yılı
aĢan saltanatı süresince Ġslamiyet’e ve gaza mefkûresine bağlı bir Ġslam
gazisi olarak tarihe geçmiĢtir413.
II. Kılıç Arslan, veliahtı Gıyâseddin Keyhüsrev ile beraber büyük oğlu
Kutbeddin Melik ġâh’ı, giriĢtikleri taht mücadelesi sırasında Aksaray’da
kuĢatmıĢtı. Ancak Kılıç Arslan bu kuĢatmada, 1192 yılında öldü. Babasının
ölümü üzerine Gıyâseddin Keyhüsrev kuĢatmaya son vererek Konya’ya
döndü. Keyhüsrev babasının cesedini dedesi Sultan I. Mes’ûd’un bugünkü
Alâeddîn tepesinde yaptırmıĢ olduğu Alâeddin Câmii’nin bitiĢiğindeki türbeye
(künbed-hâne ) defnetti. Kılıç Arslan tahta çıktığında yaklaĢık olarak 40
yaĢlarında olup öldüğünde ise 80 yaĢına yaklaĢmıĢtı. Ülkeyi oğulları arasında
taksim etmesinin ardından kendisinin ölümüne kadar devam eden zorlu iç
mücadelenin ardından Selçuklu tahtı en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’e
kalmıĢ oldu. Gıyâseddin Keyhüsrev, iktidarını kurup sağlamlaĢtırmak için
babasının ölümünü kardeĢlerinden bir süre saklamak zorunda kaldı414.
410
Niketas, a.g.e., s. 84.
Turan, a.g.e., s. 254.
412
İbnü’l-Esir, a.g.e., cilt 12, s. 83.
413
Turan, a.g.e., s. 258.
414
Turan, a.g.m., s. 699.
411
SONUÇ
II.
Kılıç
Arslan’ın
uyguladığı
siyasi
faaliyetlerin
Anadolu’nun
TürkleĢmesinde ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin sağlam temeller üzerine
oturmasında çok önemli bir yeri vardır. Kılıç Arslan’ın siyaseti; duruma göre
hareket yeteneği gösteren, karĢısına çıkan fırsatları uygun koĢullar
sağlandığında en iyi Ģekilde değerlendirebilen kıvrak ve parlak bir zekâ
üzerine kuruluydu. Onun siyasetinde erteleme asla bir vazgeçiĢ anlamına
gelmemekteydi. Kılıç Arslan’ın dıĢ politikada takip ettiği yöntemlere bakacak
olursak o, siyasi atmosferi iyi analiz eden, uygulayacağı siyasetin sonuçlarını
kestirebilen ve bu yetenekleri sayesinde kesin ve cesurca kararlar alabilen bir
liderdi. Kılıç Arslan devletinin bekasını tehlikeye düĢürebilecek Ģartlarla karĢı
karĢıya geldiğinde ileri görüĢlülüğü sayesinde daha yumuĢak, daha esnek bir
politika uygulamıĢ, içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulduktan sonra gerçek
niyeti doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmüĢtür. Bununla beraber Kılıç Arslan
savaĢ stratejisini belirlerken aynı anda birkaç cephede savaĢmaktan her
zaman kaçınmıĢtır.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucu sultanları olan Süleyman ġâh ve I.
Kılıç Arslan’ın henüz devletin Anadolu’da temelleri sağlamlaĢmadan, doğuya
doğru geniĢleme siyaseti güdüp, ya doğrudan Büyük Selçuklu sultanlığı ile ya
da onun vassallarıyla mücadeleye girerek, bu siyaset uğruna hayatlarını
kaybetmiĢ olmaları öngörüden uzak bir siyaset gibi gözükmektedir. Nitekim
onların bu tutumu Türkiye Selçuklu Devleti’ni zayıflatmıĢ ve hatta geleceğini
tehlikeye düĢürmüĢtür. YaĢanan bu ağır tecrübelerden dersler çıkaran
halefleri I. Mes’ûd ve II. Kılıç Arslan, daha ihtiyatlı politikalar takip ederek
öncelikle
Anadolu’da
hâkimiyetlerini
sağlamlaĢtırmaya
büyük
önem
vermiĢlerdir.
II. Kılıç Arslan, iktidarının önünde bir engel olarak gördüğü kardeĢi
ġâhin ġâh’ı ve DaniĢmendliler Beyliği’ni aĢama aĢama ortadan kaldırarak
hâkimiyetini sağlamlaĢtırma yolunda ilk önemli adımı atmıĢtır. Ġktidarının ilk
124
yıllarından itibaren sürekli mücadele içinde olduğu DaniĢmendli beyliğinin
önce Sivas ve Kayseri Ģubelerini son olarak da 1178 yılında Malatya
Ģubesini ortadan kaldırarak Türkiye Selçuklu Devleti’nin hâkimiyet
sahasını ve sınırlarını Fırat havzasına kadar geniĢletmiĢtir.
Kılıç Arslan daha sonra da diğer Türk beyliklerini itaat altına almaya
çalıĢmıĢtır. II. Kılıç Arslan ile Selâhaddîn Eyyûbî arasında Güney ve Doğu
Anadolu Türk beylikleri üzerinde hâkimiyet kurma mücadelesi yüzünden sık
sık gerginlik yaĢanmaktaydı. Ancak Selçuklu Sultanı Orta Doğu’da önemli bir
güç haline gelen Selâhaddîn Eyyûbî ile direk mücadeleden çekindiği için bu
beylikleri sadece itaat altına almakla yetinmiĢtir. Ayrıca Artuklular, Saltuklular
ve Mengücüklerle olan iliĢkilerde bu beyliklerle kurulan akrabalık bağları
önemli bir yere sahiptir. II. Kılıç Arslan’dan sonra gelen Selçuklu sultanları da
Anadolu’nun birleĢtirilmesi ve merkezileĢtirilmesi yönündeki bu siyaseti
rehber edinmiĢler ve bu beylikleri zamanla hâkimiyetleri altına almıĢlardır.
Yine Anadolu topraklarında yaĢayan Ermeniler Kılıç Arslan’ın Anadolu’da
siyasi birliği sağlamak amacıyla hâkimiyet altına alınmıĢtır. Buna karĢın diğer
Hıristiyan unsurlardan olan Süryaniler ise Kılıç Arslan’ın uyguladığı hoĢgörü
siyaseti neticesinde kendi iradeleriyle Sultan’a itaat etmiĢlerdir.
Kılıç Arslan’ın Anadolu sınırları içinde ortaya koyduğu hakimiyet
mücadelesi
onun
dıĢ
siyasetinde
uygulayacağı
faaliyetlerin
temelini
oluĢturmuĢtur. Kılıç Arslan dıĢ siyasetini uygularken etrafındaki düĢmanları
ile olan iliĢkilerinde yaptığı barıĢ antlaĢmaları ve verdiği tavizlerle bu unsurları
dengelemeye çalıĢmıĢtır. Kılıç Arslan, 1159’dan itibaren Bizans önderliğinde
aleyhine oluĢturulan ittifakı ancak 1162 yılında Ġstanbul’a giderek etkisiz hale
getirmeyi baĢarmıĢtı. Ustaca uyguladığı bu politika sayesinde uzunca bir süre
Bizans’dan gelecek tehlikeleri önleyebilmiĢti. Aleyhine oluĢan ittifakı bozmayı
baĢardıktan sonra ilk etapta içerideki düĢmanlarını etkisiz hale getirmeye
yoğunlaĢmıĢtır. Bu Ģekilde içeriye dönük bir siyaset izlenmesi devletin ciddi
anlamda güç kazanmasını sağlamıĢtı. Bu dönemde meydana gelen olayları
kesin çizgilerle iç ve dıĢ siyaset olayları olarak ayırmak çok güçtür. Bu arada
dıĢ politikada kendisini çok meĢgul edecek olan Musul Atabegi Nureddin
Mahmud meselesinden ciddi bir çaba harcamadan kurtulmuĢtur. Musul
125
Atabegi Nureddin Mahmut ile Kılıç Arslan arasındaki iliĢkiler, Nureddin
Mahmud’un Kılıç Arslan-DaniĢmendli çatıĢmasında DaniĢmendliler lehinde
tutum sergilemesi ile tehlikeli bir seyir almıĢ, ancak 1174 yılında Nureddin
Mahmud’un ölümüyle bu tehlike kendiliğinden ortadan kalkmıĢtır.
Kılıç Arslan, Anadolu’da hakim bir konuma geldikten sonra dıĢ
siyasette daha etkin bir politika takip etme imkânı bulmuĢtur. DıĢ politikada
hareket kabiliyetini sınırlayan en önemli düĢmanı Bizans Ġmparatoru, geçen
zaman içinde kendini hızla toparlayan II. Kılıç Arslan’a karĢı yeniden
harekete geçmiĢ ve büyük bir sefer hazırlığına baĢlamıĢtı. Çünkü Bizans,
Anadolu’da hiçbir zaman çok güçlü bir siyasi yapının oluĢmasını istemiyordu.
1176 yılında Miryokefalon’da ortaya konan mücadele, Türkler için Anadolu’da
bir var olma savaĢı olarak tarihe geçmiĢtir. Bu savaĢla II. Kılıç Arslan Bizans
Ġmparatorluğuna karĢı Türk tarihinin en önemli vatan savunmasını yapmıĢ ve
kazandığı zaferle Bizans’ın Anadolu’yu tekrar ele geçirme hayallerine son
vermiĢtir.
II. Kılıç Arslan’ın amacı, I. Haçlı Seferleri neticesinde sahillerden
çekilerek bir kara devleti haline gelen Türkiye Selçuklu Devleti’ni Ege,
Akdeniz ve Karadeniz’e kadar geniĢleterek, etrafı çepeçevre düĢmanla
çevrilmiĢ bir kara devleti olmaktan kurtarmaktı. Kılıç Arslan’ın bu yolda ilk
ciddi teĢebbüsü, komutanlarından Atabeg ve Sami’yi Ege Bölgesi’nin fethine
göndermesidir. Kısa bir süre sonra bizzat kendisi de Antalya’nın fethine
çıkarak devletin sınırlarını Akdeniz’e ulaĢtırmak istemiĢ fakat bu iki
giriĢiminden de Ģimdilik bir sonuç alınamamıĢtır (1182).
II. Kılıç Arslan’ın oğullarından Rükneddin Süleyman ġâh henüz melik
iken Samsun ve çevresini fethederek babasının bu politikasını kuzeyde
baĢarıya ulaĢtırsa da Türkiye Selçuklu tahtı için mücadeleye girmesiyle bu
bölgeden çekilmiĢ ve akabinde bu sahil bölgesi elden çıkmıĢtır.
Eyyûbîlerle olan iliĢkilerin temelinde ise Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’daki Türk Beylikleri üzerindeki hâkimiyet mücadelesi yatmaktadır.
Birkaç kez karĢı karĢıya gelen iki devlet büyük çapta bir savaĢa
tutuĢmamıĢlardır. Ancak bu çekiĢme ve mücadele Kılıç Arslan’ın vefatından
sonra Kılıç Arslan’ın oğulları döneminde de devam etmiĢtir.
126
Selâhaddîn Eyyûbî’nin Kudüs Haçlı Kontluğu’na son vermesi üzerine
Avrupa’da yeni bir haçlı seferi düzenlenmiĢ ve bu seferin öncüsü olarak
Alman Ġmparatoru Friedrich Barbarossa komutasındaki Alman Haçlı ordusu
Ġstanbul üzerinden Selçuklu topraklarına geçmiĢti. Sultanın, Haçlılarla bir
mücadeleyi düĢünmemesine ve bunun diplomatik altyapısını hazırlamasına
rağmen, oğlu Aksaray meliki Kutbeddin Melik ġâh’ın hesapsız davranıĢı
yüzünden zorunlu hale gelen 1190 yılındaki mücadeleyi en az zararla
bertaraf etmeyi baĢardı.
DıĢ politikada karĢılaĢtığı büyük sıkıntıların üstesinden gelmeyi
baĢaran II. Kılıç Arslan, Anadolu’nun imarına ve iskânına da büyük önem
vermiĢtir. Aksaray gibi büyük bir Ģehrin kurulmasını sağlayan Selçuklu sultanı
baĢta bu Ģehir olmak üzere diğer Selçuklu Ģehirlerinde de pek çok han,
hamam, cami yaptırmıĢtı. Yine onun döneminde ilk defa medrese ve
kervansaray inĢa edilmiĢ ve Türkiye Selçuklu Devleti’nde eğitim ve
ekonominin alt yapısı kurulmuĢtur. Ayrıca doğudan batıya doğru geliĢen
Türkmen muhaceretinde de kendisinden önceki Selçuklu Sultanları gibi
sistematik bir iskân siyaseti takip etmiĢtir.
127
KAYNAKÇA
Ahmed bin Mahmud,
Selçuk-Name II, Haz. Erdoğan Merçil, Tercüman
1001 Temel Eser, Ġstanbul, 1977.
ALGÜL, Hüseyin,
“Türkiye Selçukluları Devrinde Akdeniz Siyasetine
Genel Bir BakıĢ”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim Koca
vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 645650.
ALPTEKĠN, CoĢkun,
“Artuklular”, DGBĠT, cilt 8, Ed. Kenan Seyithanoğlu
vd.,, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 170-193.
________________,
“Musul Atabegliği”, DGBĠT, Ed. Kenan Seyithanoğlu
vd., cilt 7, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s.533-578.
________________,
“Türkiye Selçukluları”, DGBĠT, cilt 8, Ed. Kenan
Seyithanoğlu vd., Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s.
209-406.
ALTAN, Ebru,
“Myriokephalon (Karamıkbeli) SavaĢı’nın Anadolu
Türk Tarihindeki Yeri”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim
Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.
630-634.
ARIK, Feda ġamil,
“Selçuklu Devletinde Siyaseten Katl (1075-1243)”,
Belleten, LXIII cilt, sayı 236, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1999, s. 43-95.
128
AYĠTER, Kudret,
“Myriokephalon SavaĢı Nerede OlmuĢtur?”, VIII.
Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler
Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s.
689-701.
AYKUT, ġevki Nezihi,
Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, Eren Yayınları,
Ġstanbul, 2000.
AYÖNÜ, Yusuf,
Selçuklu-Bizans
Münasebetleri
(1116-1308),
BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ġzmir, 2007.
________________,
“Selçuklu-Bizans ĠliĢkileri”, Türkler, cilt 6, Editör:
Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,
2002, s. 598-615.
BAĠLY, Auguste,
Bizans
Ġmparatorluğu
Tarihi,
Nokta
Kitap
Yayınları, Ġstanbul, 2006.
BASKICI, M. Murat,
Bizans Döneminde Anadolu Ġktisadi ve Sosyal
Yapı, Phoenix Yayınları, Ankara, 2009.
BATMAZ, ġakir,
Türkiye
Selçukluları’nda
Ġktisadi
Yapı(1155-
1243), BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Erciyes
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri,
1994.
BAYKARA, Tuncer,
Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve
Ġktisadi
Tarihi:
Üzerinde
AraĢtırmalar,
Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ġzmir,
1990.
129
________________,
Türkiye
Selçukluları
Üzerinde
AraĢtırmalar,
Kömen Yayınları, Konya, 2003.
BAYRAM, Mikâil,
“DaniĢmend Oğulları’nın Dinî ve Millî Siyaseti” ,
Türkiyat AraĢtırmaları Dergisi, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü, sayı 18, Güz 2005,
s. 131-147.
________________,
Türkiye
Selçuklukları
Üzerine
AraĢtırmalar,
Kömen Yayınları, Konya, 2003.
BEDĠRHAN, YaĢar, ATÇEKEN, Zeki, Selçuklu Müesseseleri ve Medeniyeti
Tarihi, Eğitim Kitabevi, Konya, 2004.
CAHEN, Claude
“13. Yüzyılın BaĢında Anadolu’da Ticaret”, Cogito,
sayı 29, Güz 2001, s. 132-143.
________________,
Haçlılar Zamanında Doğu ve Batı, Çev: Mustafa
DaĢ, Yeditepe Yayınevi, Ġstanbul, 2010.
________________,
Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev.
Yıldız Moran, e yayınları, Ġstanbul, 1979.
ÇAY, Abdulhaluk,
Anadolu’nun TürkleĢmesinde Dönüm Noktası:
Sultan
II.
Kılıç
Arslan
ve
Karamıkbeli
(Myrıokefalon) Zaferi (17 Eylül 1176), Orkun
Yayınevi, Ġstanbul, 1984.
________________,
II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1987.
130
ÇETĠN, Osman,
“Ġskânlarla
Anadolu’nun
Türk
Vatanı
Hâline
Gelmesi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 260-268.
DEMĠRKENT, IĢın,
“Haçlı Seferleri ve Türkler”, Genel Türk Tarihi
Ansiklopedisi, 4. cilt, Ed. Ali Birinci, Yeni Türkiye
Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 193-221.
________________,
“Haçlılar”, TDVĠA, 14. cilt, Ġstanbul, 1996, s.525546.
________________,
“Kılıç Arslan I”, TDVĠA, 25. cilt, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s.
________________,
Bizans Tarihi Yazıları, Dünya Kitapları A.ġ.,
Ġstanbul, 2005.
________________,
Haçlı Seferleri, Dünya Yayınları, Ġstanbul, 1997.
DĠEHL, Charles,
Bizans
Ġmparatorluğu
Tarihi,
Çev.
Tevfik
Bıyıklıoğlu, Vakıf Matbaası, Ġstanbul,1928.
DĠKĠCĠ, Recep,
“XIII.
Yüzyılda
Konya
ve
Çevresinde
Kültür
Faaliyetleri”, III. Uluslar Arası Mevlâna Kongresi,
Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 2004, s. 149160.
DĠRĠMTEKĠN, Feridun,
Konya Düzbel (1146-1176), Ahmet Sait Matbaası,
Ġstanbul, 1944.
131
________________,
“Selçukluların
GeliĢmelerini
Anadolu’da
Sağlayan
Ġki
YerleĢmelerini
Zafer”,
ve
Malazgirt
Armağanı, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1993, s. 231-258.
EKKEHARD, Eickhoff
“Der Ort der Schlact von Mriokephalon”, VIII. Türk
Tarih Kongresi Bildirileri, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1981, s. 679-687.
ERKĠLETLĠOĞLU, Halit, GÜLER, Oğuz, Türkiye Selçuklu Sultanları ve
Sikkeleri, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri,
1996.
ERSAN, Mehmet,
Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2007.
________________,
“Selçuklu-Ermeni ĠliĢkileri”, Türkler, cilt 6, Editör:
Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,
2002, s. 635-644.
GORDLEVSKĠ, V.,
Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. Azer Yaran, Onur
Yayınları, Ankara, 1988.
Gregory Abû’l Farac,
Abû’l Farac Tarihi, II. cilt, Çev. Ömer Rıza
Doğruol, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1999.
GÜNGÖR, Erol,
Tarihte Türkler, Ötüken Yayınları, Ġstanbul, 1990.
Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176),Yayına Haz. IĢın Demirkent,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001.
132
Ġbni Bibi,
Anadolu Selçuki Devleti Tarihi, Çev. M. Nuri
Gençosman, Uzluk Basımevi, Ankara, 1941.
________________,
El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l Ala’iye (Selçuk
Name I), Çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1996.
Ġbn Kesîr,
Büyük Ġslam Tarihi: El Bidaye Ve'n-Nihaye, cilt
13, Çev. Mehmet Keskin, Çağrı Yayınları, Ġstanbul,
1996.
Ġbnu’l-Ezrak,
Meyyâfârikin ve Âmid Târihi (Artuklular Kısmı),
Çev. Ahmet Savran, Atatürk Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum, 1992.
Ġbnü’l-Esir,
Ġslam Tarihi: El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Çev.
Abdulkerim Özaydın, 11-12. cilt, Bahar Yayınları,
Ġstanbul, 1987.
Ġbrahim Hakkı Konyalı,
Abideleri Ve Kitabeleri Ġle Niğde Aksaray Tarihi,
1. cilt, Fatih Yayınevi Matbaası, Ġstanbul, 1974.
Ġzbırak, ReĢat,
Hidrografya-Akarsu ve Göller, Harita Genel
Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1971.
________________,
Türkiye, I. cilt, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1996.
KAFALI, Mutafa,
“Anadolu’nun Fethi ve TürkleĢmesi”, Türkler, 6.
Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara, 2002, s. 177-193
133
KAFESOĞLU, Ġbrahim, “Atabegliğler”, Türk Dünyası El Kitabı, 1. cilt, Türk
Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü Yayınları, Ankara,
1992, s. 295-297.
________________,
Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul,
1972.
________________,
“Selçuklular”, Ġslam Ansiklopedisi, 10.cilt, Milli
Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1966, s. 353-416.
.
KAYMAZ, Nejat,
“Anadolu
Selçuklularının
Ġnhitatında
Ġdare
Mekanizmasının Rolü I-II”, Tarih AraĢtırmaları
Dergisi, cilt II, sayı: 2-3, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara, 1964, s. 91-155.
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, Çev: Mürsel Öztürk,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000.
KESĠK Muharrem,
“Türkiye Selçukluları Ġle DaniĢmendliler Arasındaki
ĠliĢkiler”, Türkler, 6. cilt, Editör: Salim KOCA vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 537-546.
________________,
“Türkiye
Selçuklu
Sultanı
II.
Kılıç
Arslan’ın
Ġstanbul’u Ziyareti Ve Türkler’in Tarihteki Ġlk UçuĢ
Denemesi(1162), Belleten, Cilt 66, Sayı 247,
Aralık, 2002, s. 839-848.
________________,
Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I. Mesud
Dönemi (1116-1155), Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 2003.
134
KILIÇ, ġahin,
“Yükselme
Devri
Selçuklu-Bizans
ĠliĢkileri”,
Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim Koca Vd., Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 618-628.
KOCA, Salim,
“Diyâr-ı Rûm”un (Roma Ülkesi=Anadolu) “Türkiye”
Haline Gelmesinde Türk Kültürünün Rolü”, Türkiyat
AraĢtırmaları Dergisi, sayı 23, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü, , Bahar 2008, s. 153.
________________,
Selçuklular’da Ordu ve Askeri Kültür, Berikan
Yayınevi, Ankara, 2005.
________________,
Sultan I. Ġzzeddin Keykavus(1211-1220), Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1997.
________________,
Türkiye
Selçukluları
Tarihi,
II.cilt,
Karam
Yayınları, Çorum, 2003.
KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuad, “Ortazaman Türk-Ġslam Feodalizmi”, Belleten, cilt
V, sayı 19, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1995, s.319-334.
________________,
“Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları
Umumi Bir BakıĢ”, Tarih AraĢtırmaları I, Akçağ
Yayınları, Ankara, 2006, ss. 74-161.
________________,
“Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”,
Belleten, cilt VII, sayı 27, Ankara, 1943, s. 379-458.
135
KÖYMEN, Mehmet Altay, “801. Yıldönümü Münasebetiyle Miriyokefalon
Meydan Muharebesi”, Milli Kültür Dergisi, Cilt I,
Sayı 9, Eylül, 1977, s. 26-30.
________________,
“Selçuklular’da
Devlet:
III.
Tarihi
ve
Siyasi
Bakımlardan”, Belleten, cilt LIV, sayı 209, 1990, s.
403-415.
________________,
“Selçuklular’da Devlet”, Belleten, cilt LI, sayı 201,
1988, s. 1359-1373.
________________,
“SELÇUK'un
Torunları
Bu
Vatanın
Ebedi
Sahibidirler”, Birlik Dergisi, sayı 12, 1959, s. 2729.
________________,
Selçuklu Devri Türk Tarihi, 4. baskı, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 2004.
KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, ARABACI, Caner, Selçuklular ve Konya, 2. Baskı,
Mikro Yayınları, Konya, 1999.
LEMERLE, Paul,
Bizans Tarihi, çev. Galip Üstün, ĠletiĢim Yayınları,
Ġstanbul, 1994.
LEVTCHENKO, M.V.,
Bizans, çev. Erdoğan Berktay, Milliyet Yayınları,
Ġstanbul, 1979.
LĠLĠE, Ralph-Johannes,
“XII. Yüzyılda Bizans ve Türk Devletleri”, Tarih
Ġncelemeleri
Dergisi,
cilt
XX,
sayı
1,
Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2005, s.
197-209.
136
MAALOUF, Amın,
Arapların Gözünde Haçlı Seferleri, çev. Ali
Berktay, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 2006.
MERÇĠL, Erdoğan,
“Sultan Selahaddin Eyyubi’nin Anadolu’daki Türk
Devletleriyle Münasebetleri”, Belleten, cilt 54, sayı
209, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1990,
s.417-425.
________________,
“Türkiye Selçukluları”, Türkler, cilt 6, Editör: Salim
KOCA vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.
503-536.
________________,
Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.
MORRĠSSON Cecile,
Haçlılar, Dost Yayınları, Ankara, 2005.
Muhittin GörmüĢ,
“Eğirdir Gölü’nün GeçmiĢi Üzerine Bir Yorum”,
Sdugeo e- Dergi, sayı 2, Süleyman Demirel
Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yayınları,
Nisan-Haziran, 2010, s. 4-10.
MüneccimbaĢı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d-Düvel Selçuklular Tarihi II:
Anadolu Selçukluları ve Beylikler Yay. Ali Öngül,
Akademi Kitabevi, Ġzmir, 2001.
Müverrih Vardan,
“Türk Fütuhatı Tarihi (889-1269)”, Tarih Semineri
Dergisi, ½, çev. Hrant D. Andreasyan, Ġstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ġstanbul,
1937, s. 153-255.
Niketas Khoniates,
Hıstorıa, çev. Fikret IĢıltan, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1995.
137
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret IĢıltan, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1981.
ÖNGÜL, Ali,
Selçuklular Tarihi II, Emek Matbaası, Manisa,
2007.
________________,
“Mengücekler”, Türkler, Editör: Salim Koca vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 452-460.
________________,
“Saltuklular”, Türkler, 6. cilt, Editör: Salim Koca vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 461-470.
ÖZAYDIN, Abdulkerim,
“DaniĢmendliler”, TDVĠA, 8. cilt, Diyanet Vakfı
Yayınları, Ġstanbul, 1993, s. 469-480.
________________,
“Kılıç Arslan II” TDVĠA, 25. cilt, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara, 2002, s. 399-403.
________________,
“Mengücükler”, DGBĠT, Ed. Kenan Seyithanoğlu
vd., 8. cilt, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 141154.
________________,
“Saltuklular”, DGBĠT, Ed. Kenan Seyithanoğlu vd.,
8. cilt, Çağ Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 155-169.
RAMSAY, V.M.,
Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, çev. Mihri PektaĢ,
Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1960.
ROUX, Jean-Paul,
Türklerin Tarihi Pasifikten Akdenize 2000 Yıl, 3.
Baskı, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2007.
138
RUNCĠMAN, Steven,
Haçlı Seferleri Tarihi, cilt 2, çev. Fikret IĢıltan, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987.
SETTON, M.K.,
“Nureddin’in Faaliyeti”, Tarih AraĢtırmaları Dergisi
IV., çev. Kazım YaĢar Kopraman,
6-7. sayı,
Ankara, 1966, s. 505-520.
SEVĠM, Ali,
Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000.
________________,
Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni ĠliĢkileri, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002.
SEVĠM, Ali, YÜCEL, YaĢar, Türkiye Tarihi (Fetih, Selçuklu ve Beylikler
Dönemi), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1989.
SEVĠM, Ali, MERÇĠL, Erdoğan Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, TeĢkilat
ve Kültür, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1995.
SOLMAZ, Sefer,
“DaniĢmendliler” Türkler, 6. cilt, Editör: Salim
KOCA vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.
430-451.
Süryani Patrik Mihail’in Vakainamesi, II. kısım: 1042-1195, çev. Hrant D.
Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesindeki
Nüsha, Ġstanbul, 1944.
SÜMER, Faruk,
“Türkiye
Kültür
Tarihine
Umumi
Bir
BakıĢ”,
AÜDTCFD, cilt 20, sayı 3-4, 1962, s. 213-244.
139
________________,
Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk
Beylikleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1998.
ġAPOLYO,
Enver
Benhan,
Selçuklu
Ġmparatorluğu
Tarihi,
Güven
Matbaası, Ankara, 1972.
ġEKER, Mehmet,
“Anadolu’nun Türk Vatanı Haline Gelmesi”, Türkler,
6. Cilt, Editör: Salim Koca vd., Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara, 2002, s. 269-282.
________________,
Fetihlerle
Anadolu’nun
TürkleĢmesi
ve
ĠslamlaĢması, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Yayınları,
Ankara, 1991.
ġEKERCĠOĞLU, Hüseyin, “Mryofatlon Zaferi ve Yerin Stratejik Önemi”, Türk
Kültürü, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü, Sayı:
59, Eylül 1967, s. 831-836.
________________,
“17 Eylül 1176 Gelendost Zaferinin 800. Yılı”,
Hayat Tarih Mecmuası, sayı 9, Eylül 1976, s. 8589.
________________,
“17 Eylül 1176 Gelendost
- Miryofatlın Zaferinin
796. Yılı”, Türk Kütürü, sayı 119, Türk Kültürünü
AraĢtırma Enstitüsü, Eylül, 1972, s. 1172-1177.
________________,
Gelendost Tarihi, Ġstanbul, 1989.
ġEġEN, Ramazan,
“Hıttin’de Salahaddin’in Ordusu”, Belleten, cilt 54,
sayı 28, Ankara, 1990, s. 427-434.
140
________________,
“Ġmad Al-Din Al-Katib Al- Ġsfahani’nin Eserlerindeki
Anadolu
Tarihiyle
Ġlgili
Bahisler”,
Selçuklu
AraĢtırmaları Dergisi III (Malazgirt Zaferi Özel
Sayısı 900. Yıl), Selçuklu Tarih ve Medeniyeti
Enstitüsü, Ankara, 1971, s. 249-369.
TOKSOY, Ahmet,
“Süleyman ġah’ın Güney Seferi ve Ölümü” ,
Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt 6, sayı 2,
2004, s. 63-70.
TOPAL, Nevzat,
Anadolu Selçukluları Devrinde Aksaray ġehri,
Aksaray Valiliği Yayınları, Aksaray, 2009.
TOPRAKLI, Ramazan
DeğiĢen
Coğrafya
ve
Miryokefalon
SavaĢı,
Semih Ofset, Ankara, 2010.
TURAN, Osman,
“Kılıç Arslan II. Ġzz Al-Din”, Ġslam Ansiklopedisi, 6.
cilt, Maarif Basımevi, Ġstanbul, 1955, s. 688-703.
________________,
“Selçuklu Devri Vakfiyeleri I: ġemseddin Altun-aba
Vakfiyyesi ve Hayatı”, Belleten, cilt XI, sayı 42,
Nisan, 1947, s. 197-235.
________________,
Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Turan
NeĢriyat, Ġstanbul, 1973.
________________,
Selçuklular Tarihi ve Türk-Ġslam Medeniyeti, 6.
baskı, Boğaziçi Yayınları, Ġstanbul, 1997.
________________,
Selçuklular
ve
Ġslamiyet,
Yayınları, Ġstanbul, 2005.
6.
baskı,
Ötüken
141
________________,
Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Yayınları,
Ġstanbul, 2005.
________________,
Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988.
________________,
Türkler Anadolu’da, Hareket Yayınları, Ġstanbul,
1973.
TURAN, Refik,
Türkiye
Selçuklularında
Mekanizması(Vezir
ve
Divan),
Hükümet
Milli
Eğitim
Bakanlığı Yayınları, Ġstanbul, 2005.
UMAR, Bilge,
“Myriokephalon SavaĢının Yeri: Çivril Yakınında
Kufi Çayı Vadisi” , Belleten,
Cilt LIV, Sayı 209,
Nisan 1990, s. 99-123.
Urfalı Mateos Vakayi-Namesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, Çev. Hrant D.
Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
2000.
USTA, Aydın
“Artuklular”, Türkler, 6. Cilt, Ed. Salim Koca vd.,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 471-483.
UZ, Mehmet Ali, DOĞAN, Mehmet, “Belgelerle Adım Adım Eski Konya(2)”,
Akademik Sayfalar, cilt 9, sayı 6, Merhaba
Gazetesi Yayınları, Konya, 2010, s. 81-83.
ÜREMĠġ, Ali,
Türkiye Selçuklularının Doğu Anadolu Politikası,
Babil Yayıncılık, Ankara, 2005.
142
VASĠLĠEV, A.A.,
History of the Byzantıne Empıre, cilt 2, Canada,
1952.
WĠTTEK, Paul,
“Bizanslılardan
Türklere
Geçen
Yer
Adları”,
Selçuklu AraĢtırmaları Dergisi I, çev. Mihin Eren,
1970, s. 193-244.
YĠNANÇ, Mükrimin Halil, “Anadolu’nun Fethi”, Türkler, 6. Cilt, Editör: Salim
Koca vd., Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.
194-202.
________________,
“DaniĢmendliler” , Ġslam Ansiklopedisi, 3. cilt, Milli
Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1963, s. 468-479.
________________,
Türkiye
Tarihi
Selçuklular
Devri,
Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul, 1944.
Ġstanbul
143
ÖZET
DAĞLI, Rifat, “II. Kılıç Arslan Zamanında Türkiye Selçuklu Devleti’nin DıĢ
Siyaseti (1155-1192)”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011.
II. Kılıç Arslan’ın yürüttüğü dıĢ siyasetin amacı Anadolu coğrafyasında
Büyük Selçuklu Devleti’nin vassalı olarak kurulan Türkiye Selçuklu Devleti’nin
bağımsız bir devlet olma hüviyetini kazanmasını sağlamaktı. ÇalıĢma Türkiye
Selçuklu Devletinde II. Kılıç Arslan’ın (1155-1192) iktidar yılları ile
sınırlandırılmıĢtır. ÇalıĢmada birinci elden ve ikinci elden kaynaklardan
yararlanılmıĢtır. Siyasi olaylar tahlil edilirken, dönemin kaynakları öncelikle
kendi içlerinde sonra günümüz tetkik eserleriyle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bununla
birlikte olaylar eldeki bilgiler ıĢığında dıĢ siyaset cephesiyle yorumlanmaya
çalıĢılmıĢtır.
II. Kılıç Arslan’ın 1155’te tahta çıkıĢıyla beraber 37 yıllık bir saltanat
devresini incelediğimiz bu çalıĢma, GiriĢ ve üç bölümden oluĢmaktadır.
II. Kılıç Arslan’ın uyguladığı siyasi faaliyetler onu kendinden önceki
Türkiye Selçuklu sultanlarından ayırmıĢ ve bu siyasi manevralar Türkiye
Selçuklu Devleti açısından bir dönüm noktası olmuĢtur. Onun döneminde
içeride ve dıĢarıda yapılan baĢarılı mücadeleler neticesinde devlet istikrara
kavuĢmuĢ ve bunun sonucunda devlet her alanda geliĢme dönemine
girmiĢtir.
1176 yılında kazanılan Miryokefalon zaferi sayesinde Anadolu’nun
TürkleĢtirilmesi süreci önemli bir ivme kazanmıĢtır. 1071 Malazgirt
zaferiyle
Anadolu’ya
yerleĢmeye
baĢlayan
Türkler
Miryokefalon
zaferinden sonra Anadolu’nun kesin olarak bir Türk vatanı olmasını
sağlamıĢtır.
Kılıç Arslan döneminde Anadolu’da siyasi üstünlük, Bizans’tan
Selçuklulara geçmiĢtir. Böylece Anadolu’nun fethi ve TürkleĢmesi hız
kazanmıĢtır.
Anahtar Sözcükler: II. Kılıç Arslan, Selçuklular, Miryokefalon, Siyaset, Ġstikrar
144
ABSTRACT
DAĞLI, Rifat, "The Foreign Policy of Türkiye Seljuks State In the period of II.
Kılıç Arslan (1155-1192) ", Master Thesis, Ankara, 2011
The purpose of external politics conducted by II. Kılıç Arslan was to
provide the statute of being an independent state to Türkiye Seljuks State
which was established in Anatolian geography as a vassalage of the Great
Seljuks Empire. The study is limited by the years of II. Kılıç Arslan’s ruling
period (1155-1192) in Türkiye Seljuks State. First-hand and second-hand
sources are used in this study. The sources of the period are primarily
analysed in themselves and then by comparing with current
scrutinning
sources, events are interpreted in the light of the current informations with
external political views.
This study, in which we review a 37 year reign beginning with the II.
Kılıç Arslan’s accession to the throne in 1155, consists of an introduction and
three other parts. These political activities conducted by II. Kılıç Arslan set
him apart from his predecessors and this political maneuvers became a
turning point for Türkiye Seljuks State. In his time, as a result of the
successful struggles at home and abroad, the state gained stability,
consequently the state entered a period of development in all areas.
Thanks to the Miryokefalon victory won in 1176, the process of
Anatolia’s Turkification gained an important momentum. The Turks who
began to settle in Anatolia with 1071 Malazgirt victory, insured Anatolia as a
Turkish land after Miryokefalon victory for certain.
The political hegemony of Anatolia changed hands from Byzantine to
Seljuks in the period of II. Kılıç Arslan. Thus, the conquest of Anatolia and the
movement of Turkification gained momentum.
Key Words: II. Kılıç Arslan, the Seljuks, Miryokefalon, Policy, Stability
Download