ortaöğretim - video.eba.gov.tr

advertisement
ORTAÖĞRETİM
PSİKOLOJİ
DERS KİTABI
Yazar
Prof. Dr. Sirel Karakaş
DEVLET KİTAPLARI
DÖRDÜNCÜ BASKI
……………………., 2014
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI................................................................: 5641
DERS KİTAPLARI DİZİSİ.....................................................................................: 1521
14.?.Y.0002.4167
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri
kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayınlanamaz.
Editör
Yrd. Doç. Dr. Rükzan ESKİ
Dil Uzmanı
Vildan Kaya ERBATuR
Ölçme ve Değerlendirme Uzmanı
Günay DuRuCAN
Program Geliştirme Uzmanı
Tuğba Kuşkonmaz ÇİLDİR
Rehberlik Uzmanı
Mustafa KARA
Görsel Tasarım Uzmanı
uU
S. Barçın GÜMÜŞ, Meryem ÜNSEL
ISBN 978-975-11-3558-2
Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 17.12.2010 gün ve 243 sayılı
kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 28.03.2014
gün ve 1310094 sayılı yazısı ile dördüncü defa 58.024 adet basılmıştır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Âkif Ersoy
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın
vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok
namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet
içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde
harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen,
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
İÇİNDEKİLER
I. ÜNİTE : PSİKOLOJİ BİLİMİNİ TANIYALIM ....................................... 1
PSİKOLOJİNİN İLGİ ALANLARI, KONULAR, ÖRNEKLER ...................................... 1
PSİKOLOJİNİN BİLİM DALI OLMA SÜRECİ ......................................................... 3
A. Bilimsel Psikolojinin Oluşmasına Katkıda Bulunanlar ............................................................3
1. Bilim Öncesi Psikoloji.........................................................................................................4
2. Bilimsel Psikolojiye Doğru..................................................................................................4
B. Bilimsel Psikolojinin Kurulması Ve Ekoller Dönemi .............................................................. 5
C. Bilimsel Psikolojinin Ülkemizdeki Gelişimi ............................................................................ 6
1. Tanzimata Kadar Olan Dönem............................................................................................6
2. Tanzimat Sonrası Gelişmeler..............................................................................................7
3. Ülkemizde Bilimsel Psikolojinin Kurulması.........................................................................7
ÖLÇÜTLER VE AMAÇLAR.................................................................................. 8
A. Ölçütler .................................................................................................................................9
1. Gözlenebilirlik ...................................................................................................................9
2. Ölçülebilirlik ......................................................................................................................9
B. Amaçlar ...............................................................................................................................11
ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ . ............................................................................ 13
A. Doğal Gözlem ......................................................................................................................14
B. Vaka Çalışması .....................................................................................................................15
C. Anket Çalışması....................................................................................................................15
Ç. İlişkisel Çalışma.....................................................................................................................15
D. Deneysel Çalışma ................................................................................................................17
ETİK KURALLAR . ............................................................................................ 19
PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI ............................................................................ 21
A. Temel Bilim Alt Dalları .........................................................................................................22
1. Deneysel Psikoloji.............................................................................................................22
2. Bilişsel Psikoloji Ve Bilişin Bedenle İlişkisini İnceleyen Alt Dallar......................................22
3. Gelişim Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Kişilik Psikolojisi........................................................23
B. Uygulamalı Bilim Alt Dalları .................................................................................................23
1. Klinik Psikoloji..................................................................................................................23
2. Endüstri Psikolojisi (Örgütsel Psikoloji / Örgütsel Davranış Psikolojisi) ............................24
3. Eğitim Psikolojisi, Psikolojik Danışma Ve Rehberlik..........................................................24
4. Diğer Alt Dallar.................................................................................................................24
İŞ ALANLARI................................................................................................... 25
A. Eğitim Kurumları .................................................................................................................25
B. Sağlık Kurumları ...................................................................................................................25
C. Adli Kurumlar.......................................................................................................................25
Ç. Askerî Kurumlar....................................................................................................................26
D. Araştırma Merkezleri ...........................................................................................................26
E. Üniversiteler ........................................................................................................................26
DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİLERİ.......................................................................... 26
A. Biyoloji Bilimleriyle İlişkileri .................................................................................................27
B. Sosyal Bilimlerle İlişkileri .....................................................................................................27
C. Teknik Bilimlerle İlişkileri......................................................................................................27
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME........................................................................... 28
VII
II. ÜNİTE : PSİKOLOJİNİN TEMEL SÜREÇLERİ................................... 29
DAVRANIŞIN OLUŞUMU.................................................................................. 29
A. Uyarıcılar, Davranışlar Ve Ara Değişkenler...........................................................................29
B. Beden Mi?, Zihin Mi? Beden / Zihin Sorunu .......................................................................31
PSİKOLOJİK SÜREÇLERLE BİYOLOJİK YAPI VE SÜREÇLERİN İLİŞKİSİ ................... 33
KALITIM VE ÇEVRENİN PSİKOLOJİK SÜREÇLER VE DAVRANIŞA ETKİLERİ........... 36
YAŞAM BOYU GELİŞİM.................................................................................... 38
GELİŞİM DÖNEMLERİ ..................................................................................... 40
A. Yenidoğan ............................................................................................................................40
B. Bebeklik Ve Çocukluk ..........................................................................................................40
ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ HIZLI DEĞİŞİM, DÖNEMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
VE DÖNEMİ ETKİLEYEN ETKENLER . ................................................................ 42
C. Ergenlikte Çeşitli Alanlardaki Gelişimler ..............................................................................42
1. Ergenlik "Fırtına Ve Stres" Dönemidir ...............................................................................44
2. Ergenlik Görevleri ............................................................................................................45
Ç. Yetişkinlik .............................................................................................................................47
D. İleri Yetişkinlik, Yaşlılık .........................................................................................................47
E. Bilişsel Ve Ahlaki Gelişim Kuramları......................................................................................49
DUYUM VE DUYUMUN ÖZELLİKLERİ.............................................................. 50
A. Tanımı...................................................................................................................................50
B. Duyu Organları Ve Duyumlar................................................................................................51
UYARILMA VE UYARICI TEKRARININ ETKİLERİ ................................................. 54
A. Aşırı Ve Yetersiz Uyarılma ...................................................................................................54
B. Alışma Ve Duyarlılaşma .......................................................................................................55
ALGILAMA: UYARICILARI ANLAMLANDIRMA SÜRECİ...................................... 56
A. Nesne Algılama ...................................................................................................................57
B. Algısal Değişmezlikler ..........................................................................................................57
C. Derinlik Algısı .......................................................................................................................58
Ç. Algı Yanılsamaları .................................................................................................................59
D. Şekil Zemin Algısı .................................................................................................................60
E. Örgütleme İlkeleri ................................................................................................................60
ALGIYI ETKİLEYEN ETKENLER........................................................................... 62
A. Dikkat ..................................................................................................................................62
B. Öğrenme / Geçmiş Yaşantılar .............................................................................................62
C. Beklenti, Tutum Ve Ön Yargılar ............................................................................................62
Ç. Dürtü Ve Güdüler ...............................................................................................................62
DUYUM VE ALGI ARASINDAKİ FARKLAR ......................................................... 63
GÜDÜLENME ................................................................................................. 64
VIII
A. Tanımı ..................................................................................................................................64
B. Pekiştireçler, Ödül, Ceza Ve Etkileri .....................................................................................65
C. Dürtüler ...............................................................................................................................67
Ç. Uyarıcı Kaynaklı Güdüler .....................................................................................................69
D. Öğrenilmiş / Sosyal Güdüler Ve Güdüler Hiyerarşisi ............................................................69
E. Güdülenmiş Davranışın Güdülenmemiş Davranıştan Farkı ..................................................72
DUYGULAR..................................................................................................... 73
A. Tanımı ..................................................................................................................................73
B. Duygular Ve Genel Uyarılmışlık Hâli ....................................................................................74
C. Haz, Korku, Kaygı Ve Öfke ....................................................................................................77
DUYGULARIN DAVRANIŞA ETKİSİ ................................................................... 79
A. Saldırganlık ..........................................................................................................................79
B. Duygu Kontrolü ...................................................................................................................81
C. Duyguların Sözel Ve Sözel Olmayan İfadesi .........................................................................82
BİLİNÇ, BİLİNÇALTI, DİKKAT VE FRKLI BİLİNÇ DURUMLARI.............................. 83
A. Bilinç Ve Bilinçaltının Tanımı ................................................................................................84
B. Bilinçlilik Düzeyleri ...............................................................................................................85
C. Farklı Bilinç Durumları .........................................................................................................86
1. Dikkatlilik Hâli ..................................................................................................................86
2. Uyanıklık ..........................................................................................................................88
3. Uyku Ve Rüya ..................................................................................................................88
4. Yapay Bilinç Hâlleri ..........................................................................................................89
Ç. Bilinç, Biliş Ve Duyguları Etkileyen Maddeler ......................................................................90
SOSYAL ETKİLER.............................................................................................. 91
SOSYAL PSİKOLOJİNİN TANIMI VE SOSYOLOJİDEN FARKI.................................. 92
SOSYAL BİLİŞ VE ÖN YARGILAR ....................................................................... 92
SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİLER ........................................................................ 96
A. Sosyal Çevrenin Davranışlara Etkisi .....................................................................................97
B. Roller Ve Beklentiler ............................................................................................................99
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME......................................................................... 100
III. ÜNİTE : ÖĞRENME, BELLEK, DÜŞÜNME................................... 103
ÖĞRENME.................................................................................................... 103
A. Tanımı.................................................................................................................................103
ÖĞRENME TÜRLERİ...................................................................................... 105
A. Koşullama Yoluyla Öğrenme ..............................................................................................106
1. Klasik Koşullama ............................................................................................................106
2. Edimsel Koşullama.........................................................................................................108
B. Bilişsel Öğrenme.................................................................................................................110
1. Örtük Öğrenme..............................................................................................................110
2. Model Alarak Öğrenme.................................................................................................112
3. Kavrayarak Öğrenme......................................................................................................112
ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN ETKENLER . ............................................................. 113
A. Öğrenenle İlgili Özellikler...................................................................................................113
B. Öğrenilen Malzeme İle İlgili Özellikler................................................................................115
C. Öğrenme Yöntemi İle İlgili Özellikler: Öğrenme Stratejileri ...............................................116
BELLEK TÜRLERİ............................................................................................ 118
A. Duyusal Bellek ...................................................................................................................119
B. Kısa Süreli Bellek Ve Çalışma Belleği...................................................................................120
C. Uzun Süreli Bellek...............................................................................................................122
Ç. Örtük Bellek........................................................................................................................124
ÖĞRENME, BELLEK, HATIRLAMA İLİŞKİSİ....................................................... 126
DÜŞÜNMENİN YAPI TAŞLARI......................................................................... 130
DİL VE DÜŞÜNME......................................................................................... 132
İRDELEME, KARAR VERME VE PROBLEM ÇÖZME........................................... 134
IX
A. İrdeleme Ve Karar Verme...................................................................................................134
B. Problem Çözme..................................................................................................................136
ZEKÂ VE YARATICILIK.................................................................................... 138
A. Zekâ Nedir?........................................................................................................................138
B. Zekâda Kalıtım Ve Çevrenin Rolü........................................................................................139
C. Zekânın Ölçülmesi..............................................................................................................139
Ç. Zekânın Düzeyleri...............................................................................................................140
D. Zekâ Türleri.........................................................................................................................140
ATATÜRK VE ZEKÂ......................................................................................... 144
E. Yaratıcılık............................................................................................................................144
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME......................................................................... 146
IV. ÜNİTE: RUH SAĞLIĞININ TEMELLERİ........................................ 148
KİŞİLİK GELİŞİMİNİ ŞEKİLLENDİREN ETKENLER............................................... 148
A. Tanımı.................................................................................................................................148
B. Kişiliğin Gelişmesi...............................................................................................................149
C. Kişiliğin Şekillenmesi..........................................................................................................149
KİŞİLİK KURAMLARI...................................................................................... 152
A. Psikoanalitik Kuram............................................................................................................153
B. Sosyal Davranış Kuramı......................................................................................................154
C. Fenomenolojik Yaklaşım.....................................................................................................155
BİREYSEL FARKLILIKLAR . .............................................................................. 155
KİŞİLİK DEĞERLENDİRMESİ ........................................................................... 158
STRES........................................................................................................... 159
A. Stres Nedir?........................................................................................................................159
B. Kaynakları, Türleri ..............................................................................................................159
1. Engellenme Ve Çatışma..................................................................................................159
2. Diğer İç Ve Dış Etkenler..................................................................................................160
C. Stresin Günlük Yaşama Etkileri...........................................................................................162
1. Bedendeki Etkileri..........................................................................................................162
2. Psikolojik Etkileri............................................................................................................165
Ç. Başa Çıkma Davranışları.....................................................................................................166
D. Savunma Mekanizmaları....................................................................................................168
RUH SAĞLIĞI................................................................................................ 171
NORMAL VE NORMAL DIŞI........................................................................... 176
A. Normal Dışı Davranış Türleri...............................................................................................176
1. Duygudurum Bozuklukları..............................................................................................178
2. Psikosomatik Bozukluklar...............................................................................................179
3. Kaygı Bozuklukları..........................................................................................................179
4. Cinsel Bozukluklar..........................................................................................................180
5. Uyku Bozuklukları...........................................................................................................180
6. Kişilik Bozuklukları.........................................................................................................180
7. Şizofreni.........................................................................................................................180
PSİKOLOJİK DESTEK TÜRLERİ......................................................................... 181
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME......................................................................... 184
SÖZLÜK........................................................................................................ 186
KAYNAKÇA.................................................................................................... 188
CEVAP ANAHTARI......................................................................................... 190
X
ORGANİZASYON ŞEMASI
B
Bilgi Kutusu
Konu hakkında ek bilgi verilmesini amaçlar.
Cevaplayalım
Metnin geneline yönelik soruların cevaplandırılmasını amaçlar.
Dikkat
Metin içindeki önemli noktalara odaklanılmasını amaçlar.
Düşünelim
Konu üzerinde eleştirel ve yaratıcı biçimde düşünülmesini amaçlar.
E
Etkinlik
Yapılandırmacı yaklaşım doğrultusunda bilgiye ulaşılmasını, onun irdelenmesini ve
uygulanmasını amaçlar.
Hatırlayalım
İncelenmekte olan konunun daha önceki bilgilere özümsenmesini amaçlar.
Hazırlık
Konuya düşünce ve eylem bakımından giriş yapmayı, konuya ilgi çekmeyi amaçlar.
Okuma Metni
Konuyla ilgili metinlerin tanıtılmasını, metinlerin bilgiyle bütünleştirilmesini amaçlar.
Ölçme ve Değerlendirme
Konuyla ilgili bilgilerin ve kazandırılmış olan becerilerin sınanmasını amaçlar.
Örnekler Bulalım
Bilgilerin örneklerle daha iyi anlaşılmasını, örnek bulma girişimi sırasında gözlem yapma
ve bilgi teknolojilerini kullanma becerisinin kazandırılmasını amaçlar.
Özetleyelim
Konunun temel noktalarının belirlenmesini ve böylece de okunanın anlaşılmasını ve
özümsenmesini amaçlar.
P
Proje
Bir konu hakkında bilgi toplanmasını, bunların sistematik olarak sentezlenmesini ve
bir sonuca ulaşılmasını amaçlar.
Tartışalım
Sosyal katılım, iletişim ve empati becerileri kullanılarak konunun irdelenmesini
amaçlar.
Uygulayalım
Bilgilerin olaylar ve problemlere uygulanmasını, problem çözme ve karar verme
becerilerinin geliştirilmesini amaçlar.
Yorumlayalım
Bilgiler üzerinde analiz ve sentez yapılmasını, bilgilerin geniş kapsamlı irdelenmesini
amaçlar.
XI
I. ÜNİTE
PSİKOLOJİ BİLİMİNİ TANIYALIM
PSİKOLOJİNİN İLGİ ALANLARI, KONULAR, ÖRNEKLER
hazırlık
Yeryüzünün en karmaşık canlısı insandır. İnsanoğlu dünyamız için önemlidir; çünkü çevresi
üzerinde en büyük etkiyi o yapar, kültür ve medeniyeti o oluşturur, geleceği onun davranışları belirler.
Bütün bunlar, canlı türlerini, özellikle de insanı anlamamızı, onun davranışlarını ve düşünme biçimini
açıklayabilmemizi gerektirmektedir.
İnsan davranışları ve nedenleri konusunda şu gibi sorular üzerinde düşünüyor olabilirsiniz: Arkadaşım baskın kişilikli bireyler karşısında niye suskun oluyor da kendinden küçükler arasında saldırganlaşıyor? Ders çalışırken neden bir sayfa önce okuduklarımı hatırlayamıyorum? Kardeşim doğduğundan beri ben niye ailemin ilgisini daha çok arar oldum? Büyükannem dün bize gelen misafirin
adını unuttu. Hâlbuki küçüklüğünde yan evde oturan komşularını tek tek hatırlıyor. Bu kadar eskiyi
hatırlarken yeni olanları neden hemen unutuyor? Çevrenize uyum yapabilmeniz için bu gibi soruları
cevaplayabilmeniz gerekir.
İnsanın önemli bir özelliği de onun sosyal bir varlık olmasıdır. Kültür ve medeniyet insanın sosyal
bir yapı içinde etkinlikte bulunmasıyla oluşur. İnsanoğlunun ruh sağlığı, onun başkalarıyla bir arada
olma, onlarla yaşama becerisiyle doğrudan ilişkilidir. Başarılı sosyal etkileşim ise bireyin hem kendisini
hem de etkileşimde bulunduğu bireyleri anlamasına, hangi koşulda ne gibi davranışların ortaya çıkacağını doğru tahmin etmesine, kendisinin ve diğerlerinin davranışlarını yönlendirebilmesine bağlıdır.
Örnekler: Anne ve babalar çocuklarını demokratik mi yoksa otoriter bir tutumla mı yetiştirmelidir? İş
kazalarını en aza indirebilmek için fabrikadaki makine ve aletler nasıl düzenlenmelidir? Bu ve bunun
gibi sorular her gün karşımıza çıkmakta, yazılı ve görsel medyada tartışılmakta, öğretmenler, anne ve
babalar, iş adamları bu tür sorularla yüz yüze gelmektedir.
Şimdi aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1. Psikoloji bilmek neden önemlidir?
2. Psikoloji bilmek ne gibi yararlar sağlar?
1
B
bilgi kutusu
Çağdaş bilimsel psikoloji “canlı davranışlarını inceleyen bilim” olarak tanımlanır. Bu tanımda üç
önemli öge vardır: Psikoloji bilimi açısından bu ögeleri inceleyelim:
1. Canlı: Psikoloji, sadece insan davranışlarının bilimi değildir. Psikoloji biliminin kapsamına hayvan
davranışları da girmektedir.
2. Davranış: Çağdaş psikoloji biliminin inceleme alanına üç tür davranış girmektedir.
•
Dıştan doğrudan gözlenen davranışlar: Bu davranışlara örnek olarak dakikada okunan kelime
sayısı, kreşte çocuğun sergilediği sosyalleşme tepkilerinin yoğunluk ve sayısı, aç bırakılan deney
hayvanının deney kutusundaki hareketlilik miktarı verilebilir.
•
Dıştan doğrudan gözlenemeyen davranışlar: Bilgi işlemleme süreçlerinin, biliş ve duyguların,
kişiliğin dıştan ve doğrudan gözlenmesi mümkün değildir. Bu gibi süreçler dolaylı olarak gözlenir. Örneğin zekâ, onu ölçmek için geliştirilmiş olan standart psikolojik testlerle, dolaylı olarak
gözlenir ve bu yolla ölçülür. Zekâ Bölümü 100 olan bireyin “normal zekâ”nın özelliklerine, 135
olan bireyin ise çok üstün zekâ düzeyinin özelliklerine sahip olduğu anlaşılır. Kaygı dıştan doğrudan gözlenemeyen bir duygu örneğidir. Zekâ gibi, kaygı da bunu ölçmek üzere geliştirilmiş olan
psikolojik test veya ölçekler aracılığıyla ölçülür. Kaygı gibi duygusal özelliklerin dolaylı olarak gözlenmesinin bir diğer yolu, uygun deneysel koşulları yaratmaktır. Örneğin, çözümsüz problemlerin
kaygı doğurduğu bilinmektedir. Kolay, zor ve çözümsüz problemlerden oluşan bir deney düzeni
yoluyla kaygı, değişik derecelerde yaratılır. Deneye katılan bireylerin bu üç koşuldaki davranışları,
kaygının dolaylı yoldan gözlenmesini sağlar.
•
Psikofizyolojik tepkiler: Canlı varlıkların bir yönü zihin ve bilişsel süreçlerdir. İnsanlar algılar, öğrenir, hatırda tutar, davranışlarını kontrol eder, soyutlar, geneller. Bunların bir kısmını insandan
daha az gelişmiş canlılar da yapar. Bizim bir de bedenimiz var. Yediğimiz yemekleri mide-bağırsak
sistemimiz işlemliyor, dolaşım sistemimiz besin maddelerini dokulara taşıyor, atık maddeleri de
boşaltım sistemimiz böbreklerden süzerek dışarı atıyor. Fakat, kaygılandığımızda mide-bağırsak
sistemimiz gereği gibi çalışmıyor; üşütüp ateşimiz çıktığında ders çalışmakta, dikkatimizi toplamakta ve öğrenmekte güçlük çekiyoruz; bir arkadaşımızın stres sonucu birdenbire kekelemeye
başladığını fark ediyoruz. Bu örnekler bize zihin ile bedenin ilişki içinde olduğunu göstermektedir.
Zihin ve bedenin ilişkisi, sinir sistemi, özellikle de beyin üzerinden gerçekleşir. Örneğin, konuşabilmemiz, beynimizin ön tarafında bulunan Broca (Broka) merkezinin doğru işlevde bulunmasını
gerektirir. Yazarken kalemi doğru bir şekilde tutabilmemiz, beyin kabuğundaki duyusal-motor alanın
işlevselliğine bağlıdır. Bu örnekler, psikoloji biliminin konusunu oluşturan davranışlar (artık bunların
doğrudan ve dolaylı olarak gözlenmekte olduğunu biliyoruz) ile beynin ilişki içinde olduğunu, birbirini
etkilediğini ortaya koymaktadır.
Böylece, psikoloji biliminin kapsamına giren üçüncü tür davranış, davranışlara eşlik eden sinir sistemi işlevleri olmaktadır. Biliş ve duygular söz konusu olduğunda, bu işlevler beyinde yerine getirilmektedir. Bir yanda psikolojik bir yanda da fizyolojik süreçleri içermesi nedeniyle bunlara “psikofizyolojik tepkiler” denmiştir. Utanan bireyin yüzünün kızarması, şiddetli duygu sırasında gözbebeklerinin
büyümesi, bir nesneye bakıldığında beynin görme merkezlerinin çalışması psikofizyolojik tepkilere
örnektir.
3. Bilim / Psikolojinin Felsefeden Farkı: Bilim evren olaylarını açıklayan sistematik bilgiler bütünü
olarak tanımlanabilir. Psikoloji biliminde davranışlar, bilimsel ölçütler uyarınca, bilimsel amaçlar doğrultusunda ve bilimsel yöntemler kullanılarak incelenir. Örneğin, varoluşçu psikoloji de davranışları
ve insan zihnini inceler, ancak bu dalda bilgi daha çok sezgi ve düşünme yoluyla elde edilir. Felsefe
de insan zihnini anlamaya çalışır. Fakat bu dalda bilgiye, mantıklı düşünme süreçleri yoluyla ulaşılır.
Psikolojiyi bu dallardan ayıran özellik, davranışların (doğrudan gözlenen, dolaylı olarak gözlenen, psikofizyolojik) bilimsel olarak incelenmesidir.
2
E
etkinlik
 Hazırlık Bölümü'nde verilen örnekleri inceleyiniz. Siz de yeni örnekler düşününüz. Bulduğunuz
örnekleri sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız.
 Bulduğunuz örneklerde psikoloji biliminin temel ögelerini belirleyiniz.
 Psikoloji biliminin felsefeden hangi açılardan farklı olduğunu inceleyiniz. Bunun için Kaynakça’da
belirtilen eserlere başvurunuz.
PSİKOLOJİNİN BİLİM DALI OLMA SÜRECİ
Düşünme tarihi çok perdeli bir tiyatro oyunu gibidir.
Jostein Gaarder (Justayn Garder), Sofi’nin Dünyası
A. Bilimsel Psikolojinin Oluşmasına Katkıda Bulunanlar
E
etkinlik
 Yukarıdaki tarihsel uzamı bir kâğıda çiziniz. Aşağıda açıklanan kişi ve ekolleri görsel ve mekânsal
ilişkileri dikkate alarak uzam üzerine yerleştiriniz.
 Tahtaya şu cümleyi yazınız: “Psikoloji, geçmişi çok uzun ama tarihi oldukça kısa bir bilim dalıdır.”
 Zaman ve kronolojiyi ifade eden bu cümleyi psikolojinin bir bilim dalı hâline gelmesiyle ilgili tarihsel gelişim açısından yorumlayınız.
3
1. Bilim Öncesi Psikoloji
Psikolojiyi temsil eden "psi" harfi
Yunan mitolojisinde Psişe
İnsanoğlu kendisinin ve birlikte yaşadığı kişilerin tepkilerini tahmin etmek istemiş, bunları anlamaya çalışmıştır.
Çünkü uyum ve varkalım bunu gerektirir. Antik Çağda, insanı anlama çabaları felsefe içinde yerini aldı. Yunan mitolojisindeki Psişe’nin adına ithafen bu dal “psikoloji” olarak adlandırıldı. Bu dal Yunan alfabesindeki “psi” harfiyle
(Ψ) gösterilir. Felsefi psikolojinin inceleme konusu da “ruh” olarak belirtildi.
Rönesansla birlikte felsefi psikolojinin konusu “zihin” oldu. İnsan zihni J. Locke ( Lak,1632-1704) ve D. Hume
(Huym, 1711-1776) gibi empirist düşünürler tarafından ele alındı. Bilginin kaynağının duyum olduğunu ileri süren
empirizme göre zihin doğuştan boş bir levha gibidir, deneyimlerle dolar. Karmaşık fikirler ve yüksek zihinsel işlevler
basit fikirler arasında kurulan çağrışımlardan meydana gelir. Bu felsefenin psikoloji bilimine etkileri şöyle olmuştur:
•
•
Bilimsel psikoloji sadece gözlenebilen, görgül olayları incelemelidir.
Öğrenmenin bir türü, olaylar arasında çağrışımlar kurulmasını içermelidir.
2. Bilimsel Psikolojiye Doğru
Bilimsel psikolojinin kuruluşuna yön veren diğer öncüler arasında G. W. Leibnitz (Laybniz, 1646-1716) ve I. Kant
(Kant, 1724-1804) gibi bazı Alman düşünürleri vardır. Bu
filozoflar zihnin dinamik bir varlık olduğunu, zaman içinde
değişim gösterdiğini öne sürmüştür. Onlara göre zihin sadece deneyimler sonucu oluşmamaktadır. Zihnin bazı özellikleri doğuştandır. Psikolojinin bilim öncesi olan döneminin sonlarında ünlü fizyolog/fizikçi H. Von Helmholtz (Fon
Helmholtz, 1821-1894), bir zihinsel süreç olan algılamanın
fizyolojik temellerini deneylerle ortaya koymuştur. Böylece,
zihinsel süreçlerin deneysel yani bilimsel yöntemlerle incelenebileceğini göstermiştir.
4
H. Von Helmholtz
G. T. Fechner
Psikoloji biliminin öncüleri
Bilimde, olayların ölçülebilmesi gerekir. Matematikçi ve aynı zamanda bir filozof olan G. T. Fechner (Fehner,
1801-1887) zihnin ölçülmesinde kullanılacak psikofizik teknikleri geliştirmiştir. Alman filozofların görüşlerinin psikoloji bilimindeki uzantısı şöyle olmuştur:
•
•
Psikolojik olayların bir kısmı doğuştandır.
Zihin, uyarıcıları örgütler; zihindeki bilgi uyarıcının aynısı değil, onun yeniden düzenlenmiş şeklidir.
B. Bilimsel Psikolojinin Kurulması ve Ekoller Dönemi
Yukarıdaki gelişmeler, W. Wundt (Vundt, 1832-1920)’un 1879’da psikoloji bilimini kurmasına zemin hazırlamıştır. Kurduğu bu bilim dalını, Wundt “Yeni Psikoloji” olarak adlandırmıştır. Böylece, bilimsel psikolojiyi daha
önce felsefe içinde yer alan psikolojiden ayırmıştır. Wundt Yeni Psikoloji’yi, zihni bilimsel yöntemler kullanarak ve
deneysel çalışmalarla inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır.
Bilimsel psikolojinin başlangıcını beş ekol oluşturmuştur. Ekol; bir kurucusu veya lideri, belli bilim tanımı ve araştırma yöntemi olan, belirli bir coğrafi yörede geliştirilmiş görüşlere verilen addır. Psikoloji ekollerinin her biri, diğerlerinin görüşlerine karşı görüşler öne sürülerek kurulmuştur. Psikoloji ekolleri ve kurucuları aşağıda verilmiştir:
Yapısalcı Ekol
Psikoloji ekollerinin ilkidir. Wundt tarafından kurulmuş ve etkinliğini 1879 ile 1900’ler
arasında sürdürmüştür. Yapısalcı ekole göre, psikoloji “ne” sorusunu cevaplamalıdır. Bu
doğrultuda Wundt psikolojiyi “sağlıklı insanın bilincini ögelerine analiz eden bilim dalı”
olarak tanımlamıştır. Ekolün üyeleri E. B. Tichener (Tiçnır, 1867-1927), H. Ebbinghaus
(Ebinghaus, 1850-1909), O. Külpe (Külpe, 1862-1915)'dir. Çağdaş psikolojiye etkisi: Bilişsel
süreçlerin deneysel olarak incelenmesi.
W. Wundt
İşlevselci Ekol
Bu ekole göre, psikoloji “neden” sorusuna cevap aramalıdır. Etkinliğini 1896-1930
arasında sürdüren bu ekolde psikoloji “canlının amaca yönelik zihinsel süreçlerini inceleyen bilim dalı” olarak tanımlanmıştır. Ekolün üyeleri W. James (Ceyms, 1842-1910), J. Dewey (Dövi, 1859-1952), J. R. Angell (Angel, 1869-1949) ve R. S. Woodworth (Vudvört, 18691962)'tür. Çağdaş psikolojiye etkisi: Davranışların açıklanmasında güdülenmeye de yer
verilmesi, psikoloji çalışmalarının sadece insanlar değil hayvanlar üzerinde de yapılması.
W. James
Klasik Davranışçı Ekol
Bu ekol psikolojinin zihin bilimi olarak görülmesine karşı çıkmış ve bilimsel psikolojiyi,
“canlıların uyarıcılara gösterdikleri davranışlar” ile kısıtlamıştır. Ekol, etkinliğini 1913-1950
arasında sürdürmüştür. Bu ekolün kurucusu J. B. Watson (Vatsın, 1878-1958), ekolde yer
alan diğer kişiler ise K. Lashley (Leşli, 1890-1958), B. F. Skinner (Skinır, 1904-1990)'dır. Çağdaş psikolojiye etkisi: Psikoloji çalışmalarının sadece gözlenebilen uyarıcı ve davranışlar
üzerinde yapılması.
J. B. Watson
Gestalt Ekolü
Gestalt (Geştalt) ekolü yapısalcı ekolün analitik yaklaşımına karşı çıkmış ve "bütünün
(zihin), parçalarının toplamından ibaret olmadığını" öne sürmüştür. Bu görüş, özellikle algılama üzerinde yapılan araştırmalarla desteklenmiştir. Ekol 1913’te kurulmuştur. Bu ekolün kurucusu M. Wertheimer (Verthaymır, 1880-1843), ekolde yer alan diğer kişiler ise K.
Koffka (Kofka, 1886-1941), K. Levin (Levin, 1890-1947), W. Köhler (Köhler, 1887-1967)'dir.
Çağdaş psikolojiye etkisi: Bütünsel yaklaşım ve algılama ile ilgili ilkeler.
M. Wertheimer
5
Psikoanalitik Ekol
Bu ekol insan davranışlarının sadece bilinçli süreçlerle açıklanamayacağını öne sürmüş,
psikoloji biliminin bilinçaltını da incelemesi gerektiğini savunmuştur. Ekol 1895’te kurulmuştur. Bu ekolün kurucusu S. Freud (Froyd, 1856-1939), ekolde yer alan diğer kişiler ise
C. G. Jung (Yung, 1875-1961), A. Adler (Adler, 1870-1937), K. Horney (Horni, 1885-1952),
E. Fromm (From, 1900-1980), E. Erikson (Erikson, 1902-1994)'dur. Çağdaş psikolojiye etkisi: Bilinçaltının güdüleyici kuvvetlerinin, bunlar arasındaki çatışmaların ve bu çatışmaların
davranışa etkilerinin incelenmesi.
S. Freud
Klasik Davranışçı psikologların reddettiği “zihin” kavramı, 1950’li yıllardan sonra psikolojinin tanımına “biliş”
olarak geri gelmiştir. Bunu sağlayan psikologlar, psikolojiyi “doğrudan gözlenebilen davranışların yanı sıra, standart koşullar altında yapılan davranışlardan dolaylı olarak çıkarılan bilişsel süreçler”i inceleyen bilim dalı olarak
tanımlamıştır. E. C. Tolman (Tolmın, 1886-1959), E. R. Guthrie (Gatri, 1886-1959) ve C. L Hull (Hal, 1884-1952) gibi
Yeni Davranışçılar sayesinde, çağdaş psikolojide incelenmekte olan üç davranış türünden ikincisi de (dolaylı olarak
gözlenen davranışlar) psikolojinin tanımına girmiştir.
Psikolojinin tarihsel gelişiminin bu özeti, onun önceleri felsefe içinde olduğunu göstermektedir. Bu dönemde
önemli ve yararlı görüşler geliştirilmiştir. Bilimsel psikolojinin kurulmasını izleyen ekollerin her biri psikolojiyi farklı
şekilde tanımlamıştır. Böylece psikoloji biliminin kapsamı giderek genişlemiştir. Çağdaş psikolojinin kaynaklarını
oluşturan bütün bu gelişmelerin sonunda çok sayıda alt dalı olan bir bilim dalı, toplumlarda önemli yeri olan bir
meslek ortaya çıkmıştır.
C. Bilimsel Psikolojinin Ülkemizdeki Gelişimi
E
etkinlik
 Psikoloji biliminin gelişimine coğrafyamızda katkıda bulunmuş olan insanların fotoğraf veya resimlerini toplayınız.
 Seçtiğiniz bir kişi (örneğin İbni Sina) veya psikolojiye ilişkin uygulamaların yapıldığı bir kurum (örneğin Gevher Nesibe Şifahanesi) hakkında bilgi toplayınız. Bu bilgileri bir sonraki derste arkadaşlarınızla paylaşınız.
1. Tanzimata Kadar Olan Dönem
Batıda bazı felsefi gelişmeler (Empirizm gibi) ve ekoller
(Yapısalcılık gibi) bilimsel psikolojinin kurulmasını sağlamıştır.
İslam Medeniyeti'ndeki gelişmeler veya öne sürülen görüşler
ise psikoloji bilimini ancak dolaylı olarak ilgilendirmiştir. Düşünürler ruh ve mutluluk gibi konularla ilgilenmişlerdir. Mutluluğun ruhsal olma yanında bedenle de ilişkili olup olmadığı
üzerinde durmuşlardır. Pek çok edebiyat eseri belirli bir duygu türü olan aşk üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak aşk, günümüz
teknolojisiyle dahi bilimsel kapsamda ele alınamamaktadır.
Görüldüğü gibi, uzak tarihimizde psikoloji olarak düşünülebilecek etkinliklerde ele alınan konular, çağdaş psikolojinin üzerinde durduğu konuların dışında olmuştur.
İbni Sina
6
2. Tanzimat Sonrası Gelişmeler
Tanzimatın ilanı ile Batılılaşma hareketleri başlamış, bu dönemde özellikle Fransa ile ilişkiler artmıştır. Fransız
etkisi; sosyal bakış açısı, felsefe ve eğitim alanlarında hissedilmiş, bu etkiler ülkemizde psikolojinin eğitim psikolojisi, gelişim psikolojisi ve sosyal psikoloji gibi alt dallarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde yurt dışına
eğitim için öğrenci yollanmış, tıp eğitimi Fransızca verilmeye başlamıştır.
Bu dönemin psikolojiye katkısı, genelde, psikolojiyi ilgilendiren konulardaki çeviri ve konferans etkinlikleri şeklinde olmuştur. Hoca Hasan Tahsin, 1870’te İstanbul Üniversitesinde psikoloji dersi vermiş ve ölümünden sonra
yayımlanan bir psikoloji kitabı yazmıştır. Mustafa Sati sosyal bilimler alanında konferanslar vermiş, yetenek ve
zekâ konusunda çeviriler yapmıştır. Baha Tevfik maddeci felsefe ve pozitivizmi aktif olarak savunmuş, arkadaşlarıyla Felsefe dergisini çıkarmış, Zekâ dergisinde makaleler yazmıştır. Ahmet Mithat yazılarıyla psikolojinin popüler
olmasını sağlayan bir gazetecidir; aynı zamanda, çocuk psikolojisi ve eğitim konusunda çeviriler yapmıştır. Hüseyin
Cahit Yalçın ve Avni Başman modern toplumu oluşturabilmek için Avrupa sosyal bilimlerinin kullanılması gerektiğini savunmuşlardır.
3. Ülkemizde Bilimsel Psikolojinin Kurulması
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Batı'nın “ilim ve fen” anlayışının ülkeye getirilmesi üzerinde
duruluyordu.Bunun için üniversitelerin kurulması gerektiği anlaşılmıştı. Bu doğrultuda, Darülfünunda görev yapmak üzere Almanya’dan profesörler davet edilmiştir. Gelen bilim insanları fen bilimleri alanlarında yeni kurulan
kürsülerde (botanik, kimya ve fizik) dersler vermiştir. Sosyal bilimler alanında da kürsüler (iktisat, arkeoloji, ilkçağ
tarihi, filoloji) kurulmuştur. Bir kürsü de psikoloji alanında kurulmuştur. Psikoloji biliminin ülkemize girmesinin
başlangıcı işte bu gelişmelerdir.
İstanbul Üniversitesi
Ülkemizde ilk psikoloji kürsüsü, Anschütz (Anşütz) tarafından
İstanbul Üniversitesinde (o dönemdeki adıyla Darülfünun) 1915’te
kurulmuştur. Görüldüğü gibi ülkemizde bilimsel psikoloji, Wundt’un
bu dalı Almanya’da kurmasından 36 yıl sonra kurulabilmiştir. Dört yıl
sonra, 1919’da M. Şekip Tunç tarafından Umumi Psikoloji Kürsüsü
kurulmuştur. Tunç, çeviriler ve özgün eserlerle psikolojiyi tanıtmaya
çalışmıştır. Fotoğrafta onun yazdığı ve liselerde okutulan psikoloji kitabını görmektesiniz. Daha sonra Tecrübi Psikoloji Kürsüsü kurulmuş
ve 1937’de Peters bu kürsünün başkanlığına getirilmiştir. Mümtaz
Turhan, Tecrübi Psikoloji Kürsüsü'nde 1946’dan sonra ilk psikoloji araştırmalarını yapmıştır. Genç bilim insanları yurt dışına eğitime
yollanmıştır. Bunlardan biri olan Beğlan Toğrol, çağdaş deneysel psikolojiye ilişkin bilgilerle dönerek deneysel çalışmalar yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Pedagoji Enstitüsü Psikoloji ve Pedagoji Çalışmaları
adı altında bir dergi 1940’ta çıkarılmıştır. İstanbul Üniversitesinde
Psikoloji Bölümü, Umumi ve Tecrübi Psikoloji Kürsü'lerinin birleştirilmesiyle 1983’te kurulmuştur.
Ankara Üniversitesi
Ankara Üniversitesinde psikoloji eğitimi 1939’da, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Felsefe Bölümü
içinde verilmeye başlamıştır. ABD Harvard Üniversitesinden derece alan ilk Türk, DTCF’den Muzaffer Şerif
olmuştur. Şerif 1939-1945 yılları arasında sosyal psikoloji alanında özgün yayın, deneme ve çevirileriyle ve
gerçekleştirdiği alan araştırmalarıyla ün kazanmıştır. Ancak Ankara Üniversitesinde psikoloji eğitimi, genelde
kesintilerle, yurt dışından öğretim elemanı sağlanabildikçe sürmüştür. İdari bakımdan felsefe ile bağlantılı
olmanın olumsuzluklarını uzun süre yaşadıktan sonra, 1982 yılında Ankara Üniversitesi DTCF’de Psikoloji
Bölümü kurulmuştur.
7
Hacettepe Üniversitesi
Ülkemizde psikoloji bölümü bağımsız bir akademik birim olarak 1964'te Hacettepe Üniversitesinde kurulmuştur. İlk kuruluş yıllarında Psikoloji Bölümü'ne, ABD’de doktora çalışmalarını tamamlayarak ülkeye dönen
bir grup eleman katılmıştır. Bu gruptan İffet Dinç deneysel psikoloji, Hüsnü Arıcı psikometri, Necla Öner de
psikolojinin okul ve klinik gibi uygulama alanlarındaki en son bilgi ve teknikleri getirmiştir. Böylece Hacettepe
Üniversitesi Psikoloji Bölümü, psikolojideki en son gelişmelerin aktarıldığı bir kurum niteliğini kazanmıştır.
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü, gerek öğretim elemanı gerek öğrenci sayısı açısından ülkemizde her
kademede psikoloji eğitiminin verildiği en büyük bölümdür.
Ege Üniversitesi
Bu üniversitede psikoloji eğitimi başlangıçta Davranışsal Bilimler Bölümü'nde verilmiştir. Psikoloji Bölümü 1980 yılında kurulmuştur.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde psikoloji bağımsızlık mücadelesini felsefe ve pedagoji gibi dallara
karşı vermiştir. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde ise bu mücadele sosyolojiye karşı verilmiştir. Üniversitenin
ilk yıllarında kurulmuş olan Sosyal Bilimler Bölümü'nde öğrencilere psikolojide ana dal, sosyolojide de yan
dal lisansı verilmiştir. Daha sonraki yıllarda, öğrenci psikoloji ve sosyolojiden hangisinde eğitim aldıysa kendisine o dalda lisans verilmiştir. Bağımsız Psikoloji Bölümü ancak 1980’de kurulmuştur.
Boğaziçi Üniversitesi
Bu üniversitede de psikoloji eğitimi Sosyal Bilimler Bölümü içerisinde verilmiş, Psikoloji Bölümü 1982
yılında kurulmuştur.
Yeni Üniversiteler
Ülkemizde psikoloji eğitimi 1993 yılına kadar daha önce belirtilen altı üniversitede verilmiştir. Psikoloji
bölümü bulunan yükseköğretim kurumlarına 1993’te Koç Üniversitesi, 1996’da Bilgi Üniversitesi ile Dicle
Üniversitesi eklenmiştir. Son yıllarda, diğer pek çok üniversitede de psikoloji bölümleri kurulmakta veya bunların kurulmasına yönelik hazırlıklar yapılmaktadır.
ÖLÇÜTLER VE AMAÇLAR
hazırlık
Gözlenebilen
Ölçülebilen
İletilebilen
Tekrarlanabilen
Sağlanabilen
•
•
8
Diğer bilim dalları gibi, psikoloji biliminin de bazı ölçütleri vardır. Bu ölçütler psikoloji biliminin
“olmazsa olmaz”larıdır. Bir dalın bilimsel sayılması için bu olmazsa olmazların, yani bilimsel
ölçütlerin yerine getirilmesi gerekir.
Yukarıdaki görseli inceleyiniz, ölçütleri ve bunların birbiriyle ilişkilerini kavramaya çalışınız.
A. Ölçütler
1. Gözlenebilirlik
Bir dalın bilimsel sayılabilmesi için, o dalın konusunun gözlenebilmesi gerekir. Eğer bir olay doğrudan biçimde, dolaylı olarak veya
psikofizyolojik tepkiler temelinde gözlenemiyorsa o olay psikoloji bilimi kapsamına girmez. Bu tür olayları inceleyen dal da bilim olarak
kabul edilmez.
Duyguların yaşamımızda çok büyük rolü vardır. Örneğin, korku,
öfke, haz duyguları gözlenebilmekte, bilimsel olarak incelenmektedir. Yaşamımızda, şefkat, imrenme, haset gibi olumlu ve olumsuz pek
çok duygunun da yeri vardır. Ancak bu duygular, henüz psikolojideki
üç tür davranıştan herhangi birine dönüştürülmemiş, gözlenebilir
hâle getirilememiştir. Sonuç olarak söz konusu türden duygular bilimsel psikolojinin konuları arasına girmemektedir.
Gözlenebilirlik kavramını, sadece çıplak gözle gözlemek olarak da düşünmemeliyiz. Bilim insanı, gözünün veya araştırmasında kullanacağı başka duyu organının
yetersiz kaldığı durumda bazı aygıtlardan
yararlanır. Örneğin çok uzaktaki yıldızları
görmek için teleskop, çok küçük nesneleri görmek için mikroskop kullanır, zaman
sürelerini belirlemek için kronometreden
yararlanır, beynin ürettiği elektriksel dalgaları ölçmek için amplifikatörler kullanır.
Gözlemevi
2. Ölçülebilirlik
Bilimsel sonuçlara, karşılaştırmalar yaparak varılır. Örneğin, bir öğretme tekniğininin yararlı olup olmadığını
belirlemede, aynı konu bir gruba yeni teknikle, diğer gruba eski teknikle öğretilir. Daha sonra konuyla ilgili bir
test uygulanır ve iki grubun testten aldığı puanlar karşılaştırılır. Yeni teknikle öğrenen grubun puanı daha yüksek
olduğu taktirde, bu tekniğin daha başarılı olduğu sonucuna varılır. Bir olayı (öğrenme) sayılarla (alınan puanlar)
betimlemek, onu ölçmek anlamına gelir. Verdiğimiz örnekte,
öğrenme düzeyi, testten alınan puanlarla ölçülmüştür. Alınan
puanlar araştırmadaki ölçümlerdir. Bu ölçümler araştırmanın
verileridir. Bilim işte bu verileri kullanır. Bilim insanı veriler
üzerinde yürüttüğü istatistik işlemlerden bazı sonuçlar çıkarır. Bu sonuçlara bulgu denir.
Davranışlar ne kadar güvenilir bir şekilde ölçülmüşse bilim
insanının vardığı sonuçlar da o oranda güvenilir olur. Örneğin,
üç zaman süresinden birine "uzun", diğerine "kısa", arada kalana da "orta" denmesi, bunların birbirine göre olan durumları hakkında bize bir fikir verir. Ancak bu süreleri 2 dakika, 4
dakika ve 6 dakika olarak betimlediğimizde, onları daha ileri
bir teknikle ölçmüş oluruz. Bu tür ölçümlere uygulanabilecek
çok daha fazla sayıda istatistik teknik vardır. Bu şekilde analiz
edilen araştırma sonuçları da daha güvenilirdir.
Hassas Ölçme Aleti (Kumpas)
9
okuma metni
Gözlenebilirlik ve ölçülebilirlik bilime aşağıdaki özellikleri kazandırır:
Gözlenebilen ve ölçülebilen olaylar iletilebilir: Bilimde iletilebilirlik iki aşamada gerçekleşir. Bunlardan ilki ve temel olanı, bilim insanı söyledikleri ve yazdıklarında ne kastetmişse başkalarının da onları aynı şekilde anlamasıdır. Bilimde bunu sağlamanın yolu, kavramları, onları elde etmede kullanılan
işlemler yoluyla tanımlamaktır. Bu tanımlar “işevuruk” olarak adlandırılır. Zekâ bir kavramdır ve bir
kavram herkes tarafından farklı şekilde tanımlanabilir. Kimine göre zekâ irdeleme yeteneği, kimine
göre yaratıcılık, kimine göre de bilgi işlemleme hızı olabilir. Diyelim ki bir araştırmacı zekâyı yaratıcılık
olarak düşünüyor ancak iletilerinde sadece “zekâ” terimini kullanıyor. Bu iletiyi herkes farklı şekilde
anlayacaktır. Bilim insanının vardığı sonucu kimi irdeleme, kimi de yaratıcılık açısından düşünecektir.
Sonuçta ortaya tam bir kavram kargaşası çıkacaktır.
Bir diğer bilim insanı ise zekâyı “Wechsler Zekâ Ölçeğinden alınan puan” olarak tanımlıyor. Bu durumda zekâ (bir kavram), zekâ puanını elde etmede kullanılan işlemler (zekâ testinin uygulanması ve
puanlanması) yoluyla tanımlanmıştır. Kendi kişisel zekâ tanımı ne olursa olsun, bu bilim insanının zekâ
konusunda yazdıkları ve söylediklerini herkes aynı şekilde anlayacaktır: Zekâ, zekâ testinden alınan
puanın temsil ettiği özelliktir.
Bilimde iletilebilirliğin bir yönü daha vardır. Bilimler sistematik bir şekilde toplanmış bilgiler bütünüdür. Bilimlerin ilerlemesi bilgilerin birikmesine koşuttur. Bu da, bilim insanının, yaptığı araştırmayı
ve bunun sonuçlarını başkalarına da bildirmesi, onlara iletmesi ile mümkündür. Ne kadar önemli
olursa olsun, başkalarına duyurulmamış olan bilginin bir bilimsel değeri yoktur. İşte bu da bilimsel
ölçütlerden iletilebilirliğin bir başka türüdür. Bilim insanı bilimsel bilgilerini verdiği bildiriler ve konferanslarla, yazdığı makalelerle, kitaplarla iletir.
Gözlenebilen ve ölçülebilen olaylar tekrarlanabilir: Bilimsel çalışmalar tekrarlanabilir nitelikte
olmalı, yapılan gözlemler ve toplanan veriler, benzeri eğitimden geçmiş, aynı araç gereç ve teknik
imkânlara sahip diğer bilim insanlarınca da tekrar edilebilmelidir. Bilim insanı bir bilimsel sonucu elde
etmek için, önceki araştırmayı aynen tekrarlayabilir.
Tekrarlanabilirlik niye bilimin ölçütlerindendir? Bilimsel gözlem ve ölçümler başkalarınca da tekrarlanabildiğinde, sonuçlar kişiye bağlı ve öznel olmaktan çıkar. Tekrarlanan bir bilimsel çalışmadaki
gözlemler öncekilerle tutarlı olduğu taktirde, bu gözlemlerin nesneye bağımlı olduğuna, onun özelliklerini yansıttığına duyulan güven de artar. Bilimde nesnellik işte budur. Bilimde nesnellik gözlem ve
ölçümlerin başkalarınca da tekrarlanabilmesinden kaynaklanır.
Bilim hep olasılıkları içerdiğinden, nispeten daha yüksek güvenirliği olan sonuçlara varmak için
de araştırmaların tekrarlanması gerekir. Örneğin “En yüksek başarı orta derece kaygı ile elde edilir.”
yolundaki denenceyi test etmek için, çok sayıda araştırma, farklı ortamlarda ve farklı örneklemler
üzerinde tekrarlanmıştır. Sonuçlar hep aynı çıkmış, böylece de Yerkes-Dodson (Yerkes Dodsın) Yasası
oluşturulmuştur.
Gözlenebilen ve ölçülebilen olaylar sağlanabilir: Bilimde araştırma sonuçları sağlanabilmeli, yani
sonuçların doğruluğu araştırılabilmelidir. Kesin olmayan denenceler sağlanamaz, böyle ifadelerin bilimsel değeri de yoktur. “Kaygı başarıyı artırabilir.” denencesi sağlanamaz. Sonuçlar olumlu çıkarsa
araştırmacı “Artırabileceğini söylemiştim.” der. Olumsuz çıkarsa “Ben zaten artırabilir demiştim, artırmayabilir de.” der.
Tekrarlanan araştırmalar sağlama görevini yerine getirir. Aynı konuyu farklı araştırma yaklaşımları
ile inceleyen çalışmalar da sağlama işine katkıda bulunur. Kaygı ile başarı arasında ilişki olduğu yolundaki denenceyi test eden ve böyle bir ilişki olduğunu bulan araştırma, başka kişilerle, başka ortamlarda tekrarlandığında veya başka araştırma düzenleri altında gerçekleştirildiğinde aynı sonuçlar elde
edilirse bulgular sağlanmış olur.
Sirel Karakaş, Bilimsel Psikoloji: Temel İlkeler
(Derlenerek alınmıştır.)
10
hazırlık
Bilimin temelinde gözlenebilen olaylarla ilgili ölçümler vardır.
Üstteki fotoğrafta davranış dıştan doğrudan gözlenebiliyor. O fotoğraftaki kişi renkleri içeren bir el
becerisi sergiliyor.
Yandaki fotoğrafta ise davranışın ne olduğunu doğrudan gözleyemiyoruz. Fotoğraftaki kişi düşünüyor,
karar vermeye çalışıyor, uyuyor, hayal kuruyor ya da
resimleri inceliyor olabilir. Dıştan doğrudan gözlenemeyen davranışlar test ve ölçekler kullanılarak ölçülür.
B. Amaçlar
E
etkinlik
 Gözlenebilir nitelikte olan ve ölçülen davranışları inceleyen, sonuçların başka
bilim insanlarına da iletilebildiği, onlar tarafından tekrarlanabildiği ve böylece
de sonuçların sağlanabildiği psikoloji biliminde ne yapmaya çalışılmaktadır?
Psikolojinin amaçları nelerdir?
 Bu soruyu cevaplayabilmek için yazılı ve görsel kaynaklarla elektronik kaynaklara başvurunuz.
 Belirlediğiniz amaçları defterinize yazınız.
 Şimdi de aşağıdaki Bilgi Kutusu'nu okuyunuz. Doğru tahminlerinizi, eksik ve
hatalarınızı belirleyiniz. Yazdıklarınızda gereken düzenlemeleri yapınız.
B
bilgi kutusu
Psikoloji Biliminin Amaçları
Betimleme: Psikoloji biliminin ilk ve en temel amacı davranışları betimlemektir. Betimleme, bilimsel
araştırmalarla gerçekleştirilir. Bilimde betimleme, olayların keşfedilmesini ve benzer olayların sınıflanmasını içerir. Skinner canlı davranışlarından birinin edimsel koşullama olduğunu keşfetmiştir. İ. Pavlov
(Pavlov, 1849-1936) klasik koşullamayı keşfetmiştir. Bir bilim dalı yeni kurulduğunda veya yeni bir alt
dal kurulduğunda ilk yapılan, işte bu keşif işlemidir. Daha sonraki betimleme işlemi, benzeri olayların
aynı sınıfta toplanmasını içerir. Klasik ve edimsel koşullama, koşullama türü öğrenmenin çeşitleridir.
11
Susuzluk ve açlık ise fizyolojik gereksinimler veya dürtülerin çeşitleridir. Güvende olma, birlikte olma,
kendini değerli hissetme ve kendini gerçekleştirme ise güdüler altında yer alır.
Betimlemenin son şekli ise olaylar arasındaki ilişkileri keşfetmektir. Çünkü bilim, olaylar arasındaki
ilişkileri ortaya koyan bir bilgi edinme biçimidir. Bilimin bulmaya çalıştığı, sebep ve sonuç arasındaki
ilişkidir. Olayların nedenlerini keşfetme amacı bilimsel araştırmalar yoluyla gerçekleştirilir.
Açıklama: Bir bilim dalında yeterince araştırma yapıldığında, bilim insanları bunların sonuçlarını bir
araya getirir, onları analiz eder, onlar üzerinde düşünür ve bu sonuçlardaki düzenlilikleri görmeye çalışır. Bu faaliyetler açıklama amacına hizmet eder. Bilimde iki tür açıklama vardır: Bunlardan ilki “evren
gerçekleri”ni ifade eden yasa ve ilkelerdir. Çok sayıdaki araştırmada gözlenmiş olan ilişkiler, yasa veya
ilke niteliğini kazanır. Gestalt Algılama İlkeleri görsel algılamada uyarıcıların örgütlenme biçimlerini
açıklar. Pavlov’un keşfettiği klasik koşullama türü öğrenme, çok sayıda araştırmacı tarafından tekrarlandığından, bir davranım ilkesi niteliğini kazanmıştır.
İkinci açıklama türü kuramdır. Bilim insanı, kuramında yasa ve ilkelerde belirtilen veya çok sayıdaki
araştırmada tekrarlanmış olan ilişkilerin sebeplerini belirtir. Örneğin, algılamanın uyarıcıyı tanıma işlemi olduğu yeterli sayıdaki araştırma ile ortaya konmuştur.
Yordama: Yordama, olayların önceden tahmin edilmesi demektir. Yordama araştırma sonuçlarına
dayanarak yapılabilir. Yordama yasa ve ilkelerde, kuramlarda belirtilen ilişkiler kullanılarak da yapılır.
Yerkes-Dodson Yasası'na göre, kaygı ile başarı arasında şekilsel olarak ters U biçiminde bir ilişki vardır
(Şekil 1.1). Bireyin başarı düzeyi; kaygı düzeyi ölçümünü gösteren X eksenindeki noktadan grafiğe
dikey bir çizgi çizilip buradan da ayırt etme düzeyini gösteren Y eksenine iz düşüm alınarak yordanır.
Kontrol: Tüm bilim dallarının ulaşmak istediği amaç kontroldür. Kontrol, yordama yaparken kullanılan yasa ve ilkelere, kuramlara, araştırmaların sonuçlarına dayanır. Şekil 1.1'deki Yerkes-Dodson
Yasası’ndaki grafiği kullanarak araştırmacı, katılımcılarda elde etmek istediği başarı düzeyi ve onu
sağlayacak kaygı düzeyini belirler. Katılımcıların kaygısının bu düzeyde olması için gerekli koşulları
gerçekleştirir ve onlarda istediği düzeyde başarı yaratır. Araştırmacı böylece davranışı kontrol etmiş
olur. İleride göreceğimiz kelime listesi öğrenme deneyinde elde edilen sonuçlara dayanarak öğretmen, ulaşmak istediği öğrenme düzeyini sağlayan tekrar sayısını belirler ve öğrencilerin bu sayıda
tekrar yapmalarını ister. Eğitim-öğretim, öğrenme ve belleme süreçlerini “kontrol eden” bir kurumsal
etkinliktir.
E
Şekil 1.1’i inceleyiniz. Kaygının “a”, “b”
ve “c” düzeylerindeki
değişim ve sürekliliği
gözlemleyiniz. Grafiğin görsel mekânda
düzenlenişine göre
hangi kaygı düzeyi en
yüksek performansa
yol açıyor. İpucu: X
ekseninden grafiğe,
oradan da Y eksenine yapılan çıkmaları
inceleyiniz.
Ayırt Etme Düzeyi
etkinlik
a
b
Kaygı
c
Şekil 1. 1. Yerkes-Dodson Yasası
12
ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
Öğrenmek, araştırmak, özgür olmak yaşamın amacı olmalıdır.
Richard Bach (Riçırt Bak), Martı
özetleyelim
Psikoloji biliminde canlı davranışlarını belirli ölçütler (gözlenebilirlik, ölçülebilirlik, iletilebilirlik,
tekrarlanabilirlik ve sağlanabilirlik) uyarınca incelendiğini biliyoruz. Bu ölçütlerden gözlenebilirlik ve
ölçülebilirlik incelenen olayların özellikleridir. İletilebilirlik araştırma sonuçlarının başkalarına bildirilmesi ile ilgilidir. Tekrarlanabilirlik ve sağlanabilirlik ise yeni araştırmaların yapılması ile ilgilidir. Bu
ölçütlere uyulması, psikolojide şu amaçlara ulaşmak için gereklidir: davranışları betimlemek (araştırmalar yaparak davranış olaylarını keşfetme, sınıflama, sebep-sonuç ilişkilerini keşfetme), açıklamak,
yordamak ve nihayet kontrol etmek.
Aklını iyi kullanmak ve bilimlerde hakikati aramak için...
René Descartes (Röne Dekart),
Metot Üzerine Konuşma
13
E
etkinlik
 Kendi aranızda beş gruba ayrılınız. Grubunuzun ilgisine göre araştırma yöntemlerinden (doğal gözlem, vaka çalışması, anket çalışması, ilişkisel çalışma, deneysel çalışma) birini seçiniz.
 Seçtiğiniz araştırma yöntemi konusunda bilgi toplayınız.
 Topladığınız bilgilerde eksiklik ve hata olup olmadığını karara bağlayınız. Bunu yapmak için Ç
Konusu’nda verilen bilgileri kullanınız.
 Seçtiğiniz yöntemi kullanan bir araştırma oluşturunuz. Aranızdan bir üyeyi sözcü olarak seçiniz.
Sözcünün araştırmayı sınıfa sunmasını sağlayınız. Sosyal katılım yoluyla çalışmayı değerlendiriniz.
A. Doğal Gözlem
Bilimin gözlenebilir olayları incelediğini biliyoruz. Bu bakımdan, tüm bilimsel araştırmalarda gözlem vardır.
Ancak bir araştırma yöntemi olan gözlemde, bilgi sadece gözlenerek elde edilir. Gözlem yönteminin en tipik örneği
doğal gözlemdir.
Bilim dalları yeni kurulduğunda veya yeni alt dallar oluştuğunda, bunların kapsamına giren olayların pek çoğu
henüz keşfedilmemiştir. Bilim insanının ilk görevi bu olayları keşfetmektir. Bunun, betimleme amacına hizmet
eden bir etkinlik olduğunu artık biliyoruz. Bunun için en uygun yöntem, doğal gözlemdir.
•
•
•
•
Doğal gözlem canlıların kendi doğal ortamlarında, doğal hâlleriyle gözlenmesini içerir.
Doğal gözlemde, nelerin gözleneceğine ilişkin bir seçim yapılmaz; her davranış gözlenir.
Doğal gözlemde, canlıların davranışlarına hiçbir müdahelede bulunulmaz, davranışlara hiçbir şekilde etki yapılmaz.
Gözlemleri boyunca bilim insanı ayrıntılı kayıtlar tutar.
Şempanzelerin kendi doğal çevrelerinde gözlendiği alan çalışması bir doğal gözlemdir. Bir çocuğun uyanık
saatlerindeki bütün davranışlarının, nöbetleşe çalışan 8 gözlemci tarafından gözlenip not edilmesi de bir doğal
gözlemdir. Böyle çalışmalarda yüzlerce sayfalık not, çok sayıda fotoğraf, şema elde edilir.
Doğal gözlemdekinin aksine, sistematik gözlemde araştırmacı, seçilen belirli bir davranış üzerinde, sistematik
olarak gözlem yapar. Diyelim ki şempanzeler üzerindeki doğal gözlemin amacı onların sosyal davranışlarını belirlemektir. Doğal gözlem sonucunda elde edilen bütün belgeler incelenir. Tutulan notların ve diğer belgelerin büyük
kısmının bu amaca hizmet etmediği görülebilir. Ancak şimdi bilim insanının elinde, ilgilendiği konuda ayrıntılı
bilgiler vardır. Bu bilgiler bilim insanının ilgilendiği konu üzerinde sistematik gözlem yapmasına olanak sağlar.
Araştırmacı, sistematik gözlem yöntemini uygulayarak örneğin, şempanze kolonisinde liderin hangi özelliklere
göre belirlendiğini inceler. Bu özelliklere sahip olan ve olmayan şempanzelerin lider seçilme olasılığını inceler.
14
B. Vaka Çalışması
Bir diğer sistematik gözlem çeşidi vaka çalışmasıdır. Bu yöntem bireyin psikolojik/psikiyatrik durumu hakkında
ayrıntılı bilgi elde etmek için kullanılır. Bilgiler yapılan görüşmelerden, klinik psikolog ve psikiyatrın yaptığı değerlendirmelerden, uygulanan psikolojik ve nöropsikolojik testler ve ölçeklerin sonuçlarından, sosyal ve mesleki durum ile eğitim durumu hakkındaki bilgilerden oluşur. Bu bilgiler genelde hastalık tanısı koyma, hastanın tedavisini
belirleme ve tedavinin etkililiğini değerlendirmede kullanılır.
C. Anket Çalışması
Anket yöntemi de bir çeşit sistematik gözlemdir. Bu yöntem belirli bir konu hakkında çok sayıda bireyden bilgi
toplamak için uygulanır. Bu bilgiler görüşme yaparak veya soru listeleri kullanarak elde edilir. Anket yönteminin
güvenilir sonuçlar sağlaması için, soru listesi amaca uygun olarak hazırlanır. Tarama, ilgilenilen topluluğu iyi bir
şekilde temsil eden örneklem üzerinde yapılır.
Anket yöntemi, örneğin politik tercihleri, ürün tercihlerini, tedaviyle ilgili tercihleri belirlemek için yapılabilir.
Bilinen en büyük tarama çalışması, cinsel tercihlerin belirlenmesi için ABD’de binlerce kişi üzerinde yapılmıştır. Bu
tarama çalışmasının sonuçları uzun yıllar bu konudaki en ayrıntılı bilgi niteliğinde olmuştur.
Ç. İlişkisel Çalışma
Gördüğünüz gibi, bilimdeki temel amaç sebep-sonuç ilişkilerini yani nedenselliği keşfetmektir. Nedensellik
kavramı bilimde neyi ifade etmektedir?
Bilim dallarına göre doğada; (1) Düzenlilik vardır, (2) Olayların kısıtlı sayıda, keşfedilebilir sebepleri vardır. Buna
göre, sebepler gerçekleştiğinde, sonucun (psikolojide davranışın) ortaya çıkacağı kabul edilir. Bilimin temelinde
yatan bu kabul yani sayıltılar “gerekircilik” olarak bilinir.
Sebep-sonuç veya nedensellik ne tür bir ilişkidir? Bir ilişkiye nedensellik diyebilmemiz için şu üç ölçütün yerine
gelmesi gerekir:
•
Zamanda birlikte değişme: Bir olayın sebebi (X harfi ile gösterilir) ile sonucu (Y harfi ile gösterilir) zamanda
birlikte değişmelidir. Yani, X değişirken Y sabit kalmamalı, belirli bir yönde (artma veya azalma) değişmelidir.
Bu ölçüt gereklidir ama yeterli değildir. Çünkü böyle bir zamandaş değişim, ilişkinin yönü hakkında bir fikir
veremez. X, Y’nin sebebi olabileceği gibi, Y de X’in sebebi olabilir. O zaman, ikinci ölçüt işe koşulur.
•
•
Zamanda öncelik: Sebep (X) zamanda daima sonuçtan (Y) önce gelmelidir.
Karıştırıcı değişkenlerin kontrolü: Sonuç sadece sebepten kaynaklanmalıdır. Sonucun sebebi, bir başka olay
olmamalıdır. Bu başka olaylar Z harfi ile gösterilir. Z olayları istenmeyen, karıştırıcı olaylardır. Bu olaylar, araştırma sonuçlarını etkiler. Karıştırıcı olayların bulunduğu böyle araştırmaların bilimsel değeri yoktur.
uygulayalım
Şimdi bu ölçütleri bir araştırmada örnekleyelim. Yapılan tekrar sayısının öğrenmeye etkisi konusunda bir deney yapmış olalım. Yeterli sayıda tekrarın öğrenmenin sebebi olduğunu söyleyebilmemiz
için şu ölçütlerin yerine gelmesi gerekir: (1) Tekrar sayısı arttıkça hatırlanan kelime miktarı da artmalıdır. (2) Hatırlanan kelime miktarı tekrarlardan sonra artmalıdır. (3) Bu artışın sebebi örneğin katılımcıların farklı zekâ düzeyleri olmamalıdır. Zekâ kontrol altına alınmış olmalıdır.
Bu deneyde 1-3. maddelerde belirtilenler nedenselliğin hangi ölçütleriyle ilişkilidir? Yazınız. Yazdıklarınızı, aşağıda baş aşağı olarak yazılan doğru cevaplarla karşılaştırınız.
1. ......................
2. ......................
3. ......................
Doğru cevaplar: (1) Zamanda birlikte değişme, (2) Zamanda öncelik, (3) Karıştırıcı değişkenlerin kontrolü .
15
Psikolojide davranışların sebepleri veya davranış olayları arasındaki ilişkiler nasıl ortaya çıkarılmaktadır? Betimleme amacı nasıl gerçekleştirilmekte, davranışlar nasıl keşfedilip sınıflanmaktadır? Bu amaçlar bilimsel araştırma yaparak yerine getirilmektedir.
İlişkisel (korelatif) çalışmalarda örneğin, hastalık veya kaza nedeniyle beyin kısımları farklı miktarlarda tahrip
olmuş kişilerin öğrenme yetenekleri ölçülür. Daha sonra da tahrip miktarı ile davranış arasındaki ilişki incelenir.
Bir başka örnekle, farklı zekâ düzeylerinden kişiler bulunup bunların okul başarısı saptanır. Daha sonra da zekâ
ile okul başarısı arasındaki ilişki derecesi hesaplanır. Fabrika ortamının az veya çok gürültülü olduğu durumlarda
iş randımanı değerlendirilir. İlişkisel yöntemde araştırmacı kendiliğinden değişmekte olan değişkenler arasındaki
ilişkiyi inceler. Görüldüğü gibi ilişkisel yöntemde değişkenler deneyci tarafından oluşturulmaz.
İlişkisel yöntem nedenselliğin ölçütlerini ne ölçüde gerçekleştirir? İlişkisel çalışmalar sebep-sonuç ilişkisi gösterebilir mi? Son yıllarda aşırı şişmanlık yani obezite bir sağlık sorunu hâline gelmiştir. Bazı çalışmalar obezitenin
kaygı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu konunun araştırılacağını düşünelim. Bu bir deneysel çalışma olamaz,
çünkü obezitenin değişimlenmesi etik açıdan mümkün değildir. Araştırmacımız bu konuyu ilişkisel yöntemle inceleyecektir. Katılımcıların ağırlığını ve bir ölçekle kaygı düzeylerini ölçer. Daha sonra da uygun bir istatistiksel teknik
kullanarak iki değişken arasındaki ilişki miktarını ve bunun yönünü hesaplar (Şekil 1.2). Bu araştırma nedenselliğin
zamandaş değişim ölçütünü böylece karşılar. Ancak bu, nedensellik için gerekli ama yeterli olmayan bir durumdur.
Çünkü bir zamandaş değişim hâlinde üç olası açıklama vardır: Obezite kaygının nedeni olabilir, kaygı obezitenin
nedeni olabilir, kaygı ile obezite arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi olabilir. Görüldüğü gibi ilişkisel çalışmalar
nedenselliğin zamanda öncelik ölçütünü karşılayamamaktadır.
İlişkisel çalışmalarda nedenselliğin üçüncü ölçütü de genellikle karşılanamaz. Çünkü araştırmacı değişkenleri
kendisi kontrol etmemiş, onları doğada olduğu biçimiyle almış, gerekli ölçmeleri yapmış ve değişkenler arasındaki
ilişkiyi hesaplamıştır. Bu gibi bir durumda, karıştırıcı Z değişkenleri genellikle kontrol edilemez. Araştırmamızda
araştırıcının ölçmediği ve belki de farkında bile olmadığı Z değişkenlerinin etkisi vardır. Örneğin, bir fizyolojik
yatkınlık hem obezite hem de kaygıdan sorumluysa kaygı ve obezite sanki ilişkiliymiş gibi görünür. Bu ikisi arasında
ilişki olduğunu söylemek, araştırma hatası yapmak demektir.
yorumlayalım
Şekil 1.2’de verilen A, B ve C grafiklerini inceleyiniz. Aşağıda her grafikle ilgili cümleler yer almaktadır.
Cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız.
1. Pozitif ilişki (A Grafiği): Bir değişkendeki değerler ...................... diğerindeki değerler de
...................... . Benzer şekilde, bir değişkendeki değerler ...................... diğerindekiler de
...................... .
2. Negatif ilişki (B Grafiği): Bir değişkendeki değerler ...................... diğerindekiler ...................... .
Benzer şekilde, bir değişkendeki değerler ...................... diğerindekiler ...................... .
3. İlişki yok (C Grafiği): Bir değişkendeki değerler ...................... ya da ...................... diğerindeki
değişmeler belirli bir yön ...................... .
Doğru cevaplar cümlelerdeki sıraları içinde şöyledir:
1. arttıkça, artar, azaldıkça, azalır
2. arttıkça, azalır, azaldıkça, artar
3. arttıkça, azaldıkça, izlemez
İlişkisel yöntem bilimin amaçlarını ne ölçüde gerçekleştirir? İlişkisel çalışmalar incelenen değişkenlerin birbirlerine göre ne miktarda artma ya da azalma gösterdiğini ortaya çıkarır. Bu araştırma yöntemi acaba bilimin
amaçlarını (betimleme, açıklama, yordama, kontrol) ne ölçüde gerçekleştirebilmektedir (Tablo 1.1).
Bilimin amaçlarından betimleme, olaylar arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasıyla ilgiliydi. İlişkisel çalışmalar
betimleme amacını gerçekleştirebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu ilişki, betimleme kapsamında yer alan nedensellik (sebep-sonuç) ilişkisi değildir. Bilimin açıklama ve kontrol amacına hizmet edebilmesi için ilişkinin nedensellik türünden olması beklenir. Bu durumda ilişkisel çalışmalar bilimin açıklama ve kontrol amacına hizmet edemez.
İlişkisel çalışmalarda iki değişken arasında yüksek ilişki bulunursa, bir değişkenden diğeri yordanabilir. Bu durumda ilişkisel çalışmalar bilimin yordama amacına hizmet eder.
16
Şekil 1.2. İlişkisel çalışmalarda değişkenler arasındaki olası ilişki türleri. A: Beyindeki hasar oranı arttıkça testteki
yanlış cevap oranı artıyor. B: Hasar oranı arttıkça testteki doğru cevap oranı azalıyor. C: Boy uzunluğu ile test
puanı arasında ilişki yok.
Örneğin, zekâ ile okul başarısı arasında yüksek bir ilişki bulunduğunda, kişinin zekâ düzeyinden okul başarısını
yordamak (elbette bir olasılık değeriyle) mümkündür. Bilimin kontrol amacı, değişkenleri araştırıcının kendisinin
değişimlemesini içerir. İlişkisel çalışmalarda böyle bir kontrol yapılmamaktadır. Örneğin zekâ ile okul başarısının
ilişkisi r = 0,75 düzeyinde bulunmuş ise, belli bir okul başarısı elde etmek için, zekânın belli bir düzeye getirilmesi
tamamen gerçek dışı bir düşünce tarzıdır. (Aksi de, yani zekâyı belli bir düzeye getirmek için okul başarısını belli bir
düzeyde tutmak da aynı şekilde gerçek dışıdır.)
D. Deneysel Çalışma
Bilimler sebep-sonuç yani nedensellik ilişkisini arar.
Nedensellik ilişkisinin ölçütlerini tam olarak karşılayan
bilimsel yöntem ise deneydir. Her deney, deneyci tarafından oluşturulan ve kesin bir biçimde ifade edilen bir denence ile başlar. Bu denencede deneyci belirli bir sebeple
bir sonuç arasında ilişki olduğunu iddia eder. Denenceler
“Eğer X ise … o zaman Y’dir. ” kalıbında oluşturulur.
GALİLE DÜŞME HIZININ
AĞIRLIĞA GÖRE DEĞİŞİP
DEĞİŞMEYECEĞİNİ ARAŞTIRIYOR.
Deneysel yöntem nedenselliğin ölçütlerini nasıl
gerçekleştirmektedir? Zaman zaman, bilimsel yazında
uykunun öğrenmeye olumlu etki yaptığı yolunda araştırmalara rastlanır. Bu konuyu deneysel olarak incelemek
isteyen bir araştırmacının ilk yapacağı, araştırma denencesini kurmak olacaktır: “Eğer katılımcıların bir grubu kelime listesini öğrendikten sonra normal bir süre uyursa
(X), uyandıklarında, daha kısa süre uyuyan diğer gruptan
daha fazla kelime hatırlarlar (Y).” Deneysel çalışmalarda
sebep niteliğindeki değişken deneycinin tam kontrolü altındadır. Deneyci bunu kendisi meydana getirir ve onun
değişik değerler almasını sağlar yani değişimler. Deneyci, kurduğu deney deseni uyarınca, bir denek grubunun
saat 23:00’te, diğerinin ise sabaha karşı 4:00’te uyumasına izin verir. Görüldüğü gibi X değişkeni, gerek aldığı de-
17
ğerler (ne kadar uyunacağı) ve gerekse zamanlama (saat 23:00 ve saat 4:00) açısından deneycinin tam kontrolü
altındadır. Deneycinin kontrolünde olan, kendiliğinden meydana gelmemiş olan bu değişken “bağımsız” olarak
adlandırılır. Deneyci ertesi sabah iki gruptaki katılımcıların kaç kelime hatırladığını belirler. Hatırlanan kelime sayısı
deneylerde “bağımlı” değişken olarak adlandırılır. Bağımlı değişken bağımsız değişkeninin değerlerine bağımlıdır.
Bağımlı değişken denencedeki sonuç olaydır ve Y harfi ile belirtilir. Eğer bağımsız ve bağımlı değişken arasında bir
ilişki olduğu bulunursa nedenselliğin birinci ölçütü olan zamandaş değişim yerine getirilmiş olur.
Deneyimizde bağımsız değişken (uyuma) zaman boyutunda, hatırlamadan önce meydana gelmiştir. Bir ilişki
bulunması durumunda, hatırlanan kelime sayısının “sebep” olması mümkün değildir. Çünkü katılımcıların daha
fazla hatırladıkları için daha çok uyumuş olmaları mümkün değildir. Sebep, hatırlamadan önce meydana gelmiş
olan uyumadır. Katılımcılar uyudukları için daha çok hatırlamışlardır. Böylece nedenselliğin ikinci ölçütü olan zamanda önce meydana gelme de yerine getirilmiştir.
Deneylerin üçüncü ve en önemli işleminde, deneyci, bağımlı değişkeni etkileyebilecek mümkün olduğunca
fazla değişkeni tanımlar ve bunları uygun tekniklerle etkisiz hâle getirir. Deney sonuçlarını karıştıran bu değişkenler Z harfi ile gösterilir. Z değişkenleri istenmeyen değişkenlerdir. Örneğin deneyimizde yaş, karıştırıcı etki yapabilir.
Yaşla birlikte uyku gereksinimi azalır; saat 4:00’te uyumak bile, ileri yaştaki katılımcılara yeterli uyku sağlayabilir.
Bu etkiyi kontrol etmek için, deneyci, katılımcıları aynı gelişim döneminden (örneğin erken yetişkinlik) seçer. Kullanılan bu kontrol tekniğine “tek düzeyde sabit tutma” denir.
Deneysel yöntemde kullanılan çok sayıda kontrol tekniği vardır. Deneyci karıştırıcı değişkenin doğasına en
uygun olan tekniği seçer ve karıştırıcı değişkeni kontrol eder. Bir an, karıştırıcı değişkenin kontrol edilmediğini,
deneyimizde her yaştan katılımcının yer aldığını düşünelim. Bu durumda iki grup arasında büyük olasılıkla fark çıkmayacaktır. Deneyci de uyku miktarının hatırlanan kelime sayısını etkilemediği sonucunu çıkaracak, denencesinin
desteklenmediğini belirtecektir. Bu durum, gerekli kontrollerin yapılmamasından kaynaklanan araştırma hatasına
örnektir.
Deneysel yöntem bilimin amaçlarını ne ölçüde gerçekleştirir? Deneysel çalışmalar bilimin amaçlarını en üst
düzeyde gerçekleştirmektedir. Nedensellik ilişkisini ortaya koyabilen deneysel çalışmalar betimleme amacını gerçekleştirir. Gözlenen nedensellik ilişkilerinin başka deneylerle de elde edilmesi sonucunda, yasa ve ilkeler, kuramlar oluşturulur. Böylece bilimin açıklama amacı gerçekleştirilir. Belirlenen ilişkiler, belirli bağımsız değişken
değerlerinde bağımlı değişkenin ne değer alacağının tahmin edilebilmesini sağlar. Böylece bilimin yordama amacı
gerçekleşir. Belirlenen ilişkiden hareketle, bağımsız değişkenin uygun değere getirilmesi sonucunda bağımlı değişken de (davranış) istenen değere getirilir. Böylece bilimin kontrol amacı gerçekleşir.
özetleyelim
Tablo 1.1. Deneysel ve İlişkisel Yöntemlerin Nedenselliği
ve Bilimin Amaçlarını Yerine Getirme Durumu.
Deneysel
Yöntem
Nedensellik Ölçütleri
Zamandaş değişim
Zamanda öncelik
Karıştırıcı etkilerin kontrolü
Bilimin Amaçları
Betimleme
Açıklama
Yordama
Kontrol
18
İlişkisel
Yöntem
Deneysel ve ilişkisel yöntemin
nedensellik ölçütlerini karşılama ve bilimin amaçlarını gerçekleştirme durumlarını Tablo
1.1’i kullanarak özetleyiniz. Ölçüt veya amaç gerçekleşiyorsa “√” , gerçekleşmiyorsa “X”
işareti koyunuz. Gerçekleşme
durumu bazen de koşula bağlı olabilir. O zaman “?” işareti
koyunuz.
Beyin elektriksel faaliyeti üzerinde deneysel çalışmaların yapıldığı laboratuvar ortamları
Her konuda deney yapılabilir mi? Bilim nedensellik ilişkilerini arar. Deneysel yöntem, nedensellik ilişkisinin
her üç ölçütünü de karşılar. Bu nedenle deney, bilimlerin temel araştırma yöntemidir. Ancak her türlü konuda
deney yapılamaz.
• Öncelikle, bazı konularda deney yapılması mümkün değildir. Örneğin, cinsiyetin sözel becerilere etkisini belirlemek için cinsiyetin deneyci tarafından değişimlenmesi mümkün değildir. Deneyci cinsiyeti “istediği miktarda ve istediği zaman” değişimleyemez. Bir grup bireyi erkek, diğerini kadın cinsiyetine sokamaz. Aynı şekilde,
yaş veya zekâ da deneyci tarafından değişimlenemez.
•
Bazı konularda, deney düzenlenmesi mümkün olsa da, bu gibi deneylerin yapılmasını sosyal ve etik kurallar
önler. Örneğin, beynin alın loblarının üst düzey yönetici işlevlere etkisini belirlemek için, bir grup katılımcıda
bu lobların ameliyatla çıkarılması söz konusu olamaz. Bu tür işlemlerin hayvanlara uygulanması da koşullara
bağlanmıştır.
Bazı konularda ise deney yapılması mümkündür ve etik ilkeler açısından da bir sorun yoktur. Ancak araştırmacı, deneyin uygun araştırma yöntemi olmadığını düşünür. Psikolojinin örneğin uygulamalı alt dallarında
deneysel araştırmalar uygun bir çözüm olmadığı gibi pratik de değildir. Belirli bir okulda iki farklı öğretme
tekniğinin öğrenmeye etkisinin araştırılacağını düşünelim. Pek çok değişkenin aynı anda etkide bulunduğu
okul ortamı deneysel çalışma için uygun değildir. Bireylerin sınıflara dağılma biçimi de, olasılıkla, deneysel
kontrolün gereklerini karşılamamaktadır.
Yukarıdaki gibi durumlarda ilişkisel yönteme başvurulur.
•
ETİK KURALLAR
hazırlık
Psikoloji tüm bilim dalları gibi bazı etik kurallara uyar. Etik kurallar bilimsel araştırmalar ve uygulamalarda ahlaki, sosyal ve insani açıdan nelerin yapılabilir ve doğru olduğunu, nelerin yapılamaz yani
yanlış olduğunu söyler.
Etik kurallar sadece insan katılımcılardan yararlanılan bilimsel çalışmalar için mi geçerlidir? Bu
soruyu aşağıdaki bilgileri okuduktan sonra cevaplayınız.
• Ülkemizde hayvanlar 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası ile 24.06.2004 tarihinde koruma altına
alınmıştır.
• Bu yasanın 9. Maddesi’nde “Hayvanlar bilimsel olmayan teşhis, tedavi ve deneylerde kullanılamazlar.” denmektedir. Aynı maddede “Hayvan deneyi yapan kurum ve kuruluşlarda bu deneylerin yapılmasına, kendi bünyelerinde kurulmuş ve kurulacak etik kurullar yoluyla karar verilir.”
denmektedir.
19
B
bilgi kutusu
E
etkinlik
Araştırma etiğinde üzerinde durulan noktalar şunlardır: (1)
araştırmanın katılımcı için taşıdığı risk miktarı (Kalıcı hasar bırakabilecek bir kimyasal madde uygulanıyor.), (2) araştırma koşullarının daha
önce denenmiş olma durumu (Böyle bir araştırma ilk kez yapılıyor.), (3)
katılımcının araştırmaya özgür iradesiyle katılma durumu (Araştırma
öğretmene ait ve o sizin çalışmasına katılmanızı istiyor.), (4) araştırmanın yararı (Araştırmanın bireye veya topluma yararı yok.).
Yukarıda belirtilenler doğrultusunda etik kurallar araştırmaların,
katılımcıların en az risk altına girecekleri biçimde düzenlenmesini, işlemlerin mümkünse daha önce denenmiş olmasını, bireylerin araştırmaya katılma kararını araştırma
hakkında bilgilendirildikten sonra özgürce vermelerini gerektirir. Gönüllü katılımcılar istedikleri zaman
araştırmadan çekilebilmeli ve bu yüzden bir zarar görmemelidir. Etik, katılımcıların gizlilik hakkının da
korunmasını gerektirir.
Etik ilkeler sadece insanlar üzerinde yapılan araştırmalar için geçerli değildir. Hayvanların bakımı
ve hayvan deneklerden yararlanma ile ilgili etik kurallar da vardır. Hayvan deneylerinde, araştırma
yöntemleri konusunda eğitim görmüş, laboratuvar hayvanlarının bakımı, korunması ve elle tutulması
konularında deneyimli araştırmacılar yer almalıdır. Acı, stres ve yalnızlık içeren işlemler hayvanlara
sadece başkaca bir çözüm olmadığında uygulanır. Araştırmacı hayvan deneklerde rahatsızlık, enfeksiyon, hastalık, acı ve ağrıyı en aza indirmek için gayret eder. Örneğin cerrahi işlem sırasında ve sonrasında enfeksiyon, acı ve ağrıyı azaltacak teknikler uygular. Hayvanın yaşamına son verilmesi gerektiğinde,
bu işlem acı ve ağrıyı en aza indirme gayreti içinde ve hızla yerine getirir.
Etik ilkeler sadece katılımcılarla olan ilişkileri kapsamaz. Araştırmalar yeterli ve uygun yöntem
bilgisi ile düzenlenmeli, yürütülmeli, analiz edilmeli, yorumlanmalıdır. Bulgu ve sonuçlarını bilim dünyasıyla paylaşmak, araştırma yapan bilim insanının sorumlulukları arasındadır. Bilim insanı bilimsel
çalışmalarını, makale ve kitaplarıyla, bilimsel toplantılarda sunduğu bildirilerle paylaşmalıdır. Bu etkinliklerde de uyulması gereken etik kurallar vardır.
 Araştırma etiği konusunu şöyle bir araştırma örneği üzerinden irdeleyelim: “Tutum değişikliğinin
araştırıldığı bir çalışmada gönüllü denekler torbadan ad çekme tekniğiyle iki gruba ayrılmış. Araştırmacı gruplardan birine şiddete karşı tutumu belirleyen bir ölçek uygulamış (ön ölçüm), ardından
aynı gruba şiddetin olumsuz yönlerini gösteren bir film izletmiştir. Daha sonra bu gruba tutum
ölçeği tekrar (son ölçüm) uygulanmıştır. Diğer gruba tutum ölçeği iki kez (ön ölçüm ve son ölçüm)
uygulanmış, ancak onlara film gösterilmemiştir. Gerek ölçek gerekse film araştırmacı tarafından,
söz konusu araştırmaya özel olarak hazırlanmıştır. Çalışmanın sonuçları filmi izleyen grubun şiddete karşı tutumunda azalma meydana geldiğini göstermiştir. Film izlemeyen grubun şiddete karşı
tutumunda ise bir azalma olmamıştır.”
 Bu araştırmayı etikteki dört unsur (araştırmanın taşıdığı risk, tekniklerin daha önce denenmiş olması, araştırmaya katılma özgürlüğü, araştırmanın yararı) açısından analiz ediniz.
 Oturma düzenine göre ikiye ayrılınız. Araştırma yöntemleri konusundaki bilgilerinizi kullanarak
araştırmadaki etik unsurları değerlendireceğiniz birer araştırma örneği oluşturunuz. Gönüllü olan
öğrenciler arasından bir sözcü seçiniz. Sözcü üyenin sunumunun ardından araştırmayı etik açıdan
değerlendiriniz.
20
PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI
hazırlık
Psikoloji bilimi davranışları (doğrudan veya dolaylı olarak gözlenen davranışlarla psikofizyolojik
tepkiler) inceler. W. Wundt tarafından ilk kurulduğunda, ortada sadece bir psikoloji vardı. O da deneysel psikoloji idi. Psikolojinin deneysel olması Wundt için önemliydi. Çünkü bilinci inceleyen bu dalın,
zihni inceleyen bilim öncesi felsefi psikolojiden farkı, deneysel yöntemi kullanmasıydı.
E
etkinlik
Bilgi teknolojilerinden ve çeşitli kaynaklardan yararlanarak psikolojinin alt dalları konusunda inceleme yapınız. İlginizi çeken bir alt dal seçiniz. Aynı alt dalı seçen arkadaşlarınızla grup oluşturunuz.
Alt dalı tanıtan ifadelerin yazıldığı kartlar hazırlayınız. Bu kartları gruplara rastgele dağıtınız ancak
kartı, onu hazırlamış olan gruba vermeyiniz. Ellerinizdeki kartlarda yazılanları sırayla okuyunuz. Diğer
öğrencilerin ifadenin hangi alt dala ait olduğuna karar vermesini isteyiniz.
Psikoloji geliştikçe, onun kapsamında deneysel psikolojiden başka uzmanlık alanları oluştu. İnsanın biyo-psikososyal yapısı, onun çok-yönlü olarak araştırılmasını gerektiriyordu. Böylece, hepsi de davranışla ilgilenmekle beraber, bazı psikologlar örneğin büyüme ve yaşlanmanın davranışları nasıl etkilendiğini, diğerleri sosyal bağlamdaki
davranışları, başkaları ise psikolojik bozuklukları inceledi.
Günümüzde psikoloji biliminde pek çok alt dal vardır. Bu alt dalların bazıları temel bilim, diğerleri ise uygulamalı bilimdir.
• Temel bilim dallarında amaç doğanın düzenini keşfetmek, bu düzeni anlamak ve açıklamak, ilke ve yasaları
bulmak, kuramlar oluşturmaktır. Temel bilimci yaptığı araştırmaların sonucunun neye yarayacağıyla ilgilenmez. Temel bilimi “bilim için bilim” olarak düşünebiliriz.
• Uygulamalı bilim, yararlılığı ön planda tutar. Bu bilimsel yaklaşımda amaç elde edilmiş olan bilgileri, teknikleri, yasa, ilke ve kuramları toplumun yararına kullanmak, sorunları çözmek, toplumsal gönence ve toplumun
gelişmesine katkıda bulunmaktır. Uygulamalı bilimi “toplum için bilim” olarak düşünebiliriz.
Temel bilim ve uygulamalı bilim için yaptığımız açıklamalar, ikisinin de gerekli olduğunu gösteriyor. Bir an için
sadece temel bilim çalışmalarının yapıldığını düşünelim. Gelişim psikoloğunun bağlanma konusunda derin bilgisi
var, bunun önemini, nelerden etkilendiğini biliyor. Diğer tarafta sorunlu anne-çocuk ilişkileri var ve bağlanma
konusunda elde edilmiş bilgiler bu sorunun giderilmesinde yararlı olacak. Ancak temel bilimciyi bu konu ilgilen-
21
dirmiyor. İşte bu noktada uygulamalı bilimci devreye giriyor. O, elde edilmiş olan bilgileri anne-çocuk ilişkisinin
düzeltilmesinde kullanıyor, bu konuda araştırmalar yapıyor.
Bir de bunun tersini düşünelim. Herkes uygulamalı bilimle ilgileniyor, herkes yararlı olanı yapmak istiyor. Temel
bilimci psikolog daha önce davranışları, onların nedenlerini, yasa ve ilkeleri, kuramları ortaya koymamış olsaydı,
uygulamacı neye dayanarak yararlı uygulamalar yapacak, hangi bilimsel sonuçları kullanacaktı? Temel bilimde ya
da uygulamalı bilimde uzmanlaşmak, temel bilim ya da uygulamalı bilim araştırması yapmak bir kişisel tercihtir.
Ancak sonuçta, toplumda bunların her ikisinin de olması gerekir. Çünkü temel bilim ve uygulamalı bilim birbirini
destekler, birbirinin varlığına gereksinim duyar.
Psikolojinin temel bilim ve uygulamalı bilim dalları birer uzmanlık alanıdır. Bu uzmanlıkların büyük bölümü,
üniversitelerin psikoloji bölümlerinde verilen lisansüstü eğitim-öğretimle elde edilir. Lisansüstü eğitim-öğretim
başarıyla tamamlandığında, psikologlar önce yüksek lisans derecesi alırlar. Daha uzun bir eğitim sonunda da bilim
doktoru derecesi alırlar.
uygulayalım
Sadece temel bilim veya sadece uygulamalı bilim çalışması yapılmasının ne gibi sonuçları olacağını siz de düşününüz. Yaratıcı düşüncelerinizi sıra arkadaşınızla paylaşınız.
A. Temel Bilim Alt Dalları
1. Deneysel Psikoloji
Psikolojinin uzmanlık alanlarından deneysel psikoloji bir akademik daldır. Deneysel psikoloğun işlevlerinin başında deneysel yaklaşımı, bunun temelinde yatan felsefeyi, deneysel yöntem ve teknikleri öğretmek
gelir. Deneysel psikoloğun ikinci işlevi deneysel yöntemin kullanılabileceği konularda araştırma yapmaktır.
Deneysel psikolojideki araştırma konularının başında bilişsel süreçler gelir. Deneysel psikolog uyarıcıların
nasıl duyumsandığını, algılandığını, öğrenilip hatırlandığını, bellek ve irdeleme gibi bilişsel süreçleri inceler,
onları açıklamaya çalışır. Uyarıcı karmaşıklığının odaklanmış dikkate etkisi, uyarıcıların sunum hızının çalışma
belleğine etkisi deneysel psikoloji alanında yapılabilecek deneylere örnektir.
Deneysel psikolojide hayvan davranışları bir diğer temel konudur. Burada deneysel psikolog daha çok
dıştan, doğrudan gözlenen davranışlar üzerinde çalışır. Açlığın renk ayırt etme davranışına etkisi, kaygının
Açık Alan Testi'ndeki hareketliliğe etkisi deneysel psikoloji alanında deney hayvanlarında yapılabilecek çalışmalara örnektir.
2. Bilişsel Psikoloji ve Bilişin Bedenle İlişkisini İnceleyen Alt Dallar
Bilişsel psikoloji algılama, dikkat, dil, bellek, düşünme gibi zihinsel süreçleri inceleyen uzmanlık alanıdır.
Zihinsel süreçleri doğrudan gözlemek mümkün değildir. Bilişsel psikolog zihinsel süreçlerin durumunu davranışlardan tahminler yaparak belirler. Bunu yapabilmek için de karmaşık deneysel teknikler kullanır, üst düzey
istatistiksel tekniklere başvurur.
Ancak güncel psikolojide zihinsel süreçleri doğrudan gözlemenin yolu bulunmuştur. Zihinsel süreçler, bu
süreçler sırasında ortaya çıkan biyolojik süreçler ve bunlarla ilgili yapılar gözlenerek başarılmaktadır. Bu dallarda zihinsel süreçlerin biyolojik temelleri incelenmektedir. Aşağıdaki uzmanlık alanları psikolojik süreçlerle
bedensel yapı ve süreçlerin ilişkisini belirlemeye, bu konudaki ilke ve yasaları keşfetmeye, kuramlar oluşturmaya çalışır. Psikolojik süreçler söz konusu olduğunda kritik beden bölümü beyindir. Buna göre, örneğin psikofizyoloji uzmanlık alanı, bilişsel süreçler veya duygularla beyin yapı ve süreçleri arasındaki ilişkiyi araştırır.
22
Biliş ile beyin ilişkisini, psikofizyoloji dışındaki psikoloji alt dalları da örneğin, fizyolojik psikoloji de inceler.
Bu dallar birbirinden nasıl ayrılır?
•
•
•
•
Psikofizyolojide bağımsız değişken psikolojik süreçlerdir. Deneyci örneğin, bir biliş türünü veya duyguyu
değişimler ve bunun beyne etkisini gözler. Öğrenme görevini zorlaştırır ve bunun beynin alın lobundaki
elektriksel faaliyete etkisini gözler.
Fizyolojik psikolojide ise, tam tersine, bağımsız değişken beyinsel süreçler, bağımlı değişken psikolojik
süreçlerdir. Fizyolojik psikolog, örneğin, beyni uyaran maddelerin deney hayvanlarının dikkatini nasıl
etkilediğini inceler. Etik nedenlerle fizyolojik psikoloji çalışmaları sağlıklı insanlar üzerinde yapılamaz.
Çünkü etik, beyni etkileyen ilaçların insanlara verilmesine veya beyinde geçici veya kalıcı değişiklikler
yapılmasına izin vermez. Bu tür çalışmalar hasta insanlar üzerinde, belirli etik koşulların yerine getirilmesi koşuluyla, yapılabilir. Ancak bu araştırmalar da psikologlar değil tıpta uzmanlığı olanlar tarafından
yapılabilir. Bütün bu nedenlerle, fizyolojik psikoloji deneyleri hayvanlar üzerinde, hayvan araştırmaları
için geçerli etik kurallar uyarınca yapılır.
Biyopsikoloji (veya biyolojik psikoloji) biliş/beyin ilişkisini incelerken davranışları daha çok evrimsel boyutta ele alır. Filogenetik ölçekte davranışların nasıl değiştiğini inceler.
Nöropsikoloji ise beyindeki hasar ve bozuklukların bilişsel süreçlere, duygulara etkisini inceler.
3. Gelişim Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Kişilik Psikolojisi
Bu uzmanlık alanlarının ilgi alanları arasında binişiklik vardır. Gelişim psikolojisi, doğumdan ölüme kadar
davranışların hangi etkenler tarafından biçimlendiğiyle ilgilenir. Gelişimin kavram öğrenmeye etkisi, yaşın
derinlik algısına etkisi, gelişim psikolojisinde yapılabilecek araştırmalara örneklerdir.
Sosyal psikoloji diğer insanlarla etkileşimin ve sosyal ortamın bireyin tutum, düşünce, duygu ve davranışlarına etkisiyle ilgilenir. İnsan sosyal bir canlıdır ve gelişimin büyük bir kısmı da sosyal psikolojik olaylarda,
tutum ve davranışlarda meydana gelir. Bu nedenle, gelişim psikolojisi ve sosyal psikoloji çalışmaları arasında
binişiklik vardır. Tutumların sosyal uyuma etkisi, bilişsel çelişkinin tutumlara etkisi, bağlantı tarzlarının sosyal
uyuma etkisi, sosyal psikoloji araştırmalarına verilebilecek örnekler arasındadır.
Kişilik psikolojisi insan kişiliğini araştıran uzmanlık alanıdır. Bu alt dal kişiliğin gelişimi, kendilik algısı,
bireysel farklılıklarla ilgilenir. Kişilik, gelişim süreci içinde şekillenir ve sosyal faktörlerden de etkilenir. Bu
nedenle kişilik psikolojisi hem gelişim psikolojisi hem de sosyal psikoloji ile binişiklik gösterir. Kişilik psikolojisinin konuları arasında, kişilik özelliklerini ölçen psikometrik araçların kullanımı ve geliştirilmesi, kişiliği oluşturan bileşenlerin keşfi, çevre ve kalıtımın kişilik özelliklerine göreli etkilerinin belirlenmesi bulunmaktadır.
B. Uygulamalı Bilim Alt Dalları
1. Klinik Psikoloji
Çalışan psikolog sayısı bakımından en geniş uzmanlık alanı klinik psikolojidir. Bu uygulamalı alt dal, psikoloji biliminin temel bilim çalışmaları sonucu elde edilmiş olan bilgilerini, bilişsel, duygusal ve davranışsal
bozukluklara uygular. Bu uygulamalar bozukluğu ölçme araçlarıyla değerlendirme, tanıya katkıda bulunma,
psikolojik tedavi, tedavinin etkililiğini değerlendirme ve izlemi içerir.
Klinik psikolog, bu temel işlevlerinin yanında, araştırma da yapabilir. Fobisi olan hastaların geçmişindeki
ürkütücü olayların geriye dönük olarak araştırılması, çökkünlük (depresyon) ile uyku bozukluğunun şiddeti
arasındaki ilişki, şizofreni alt gruplarının bellek açısından incelenmesi, klinik psikoloji araştırmalarına verilebilecek örnekler arasındadır.
Klinik psikoloğun yerine getirdiği yukarıdaki işlevler psikiyatr tarafından da gerçekleştirilebilir. Ancak bu
iki meslek grubu arasında önemli bir fark vardır. Klinik psikolog bilim doktoru derecesine, psikiyatr ise tıpta
uzmanlık derecesine sahiptir. Bu nedenle klinik psikolog tıbbi tedavi uygulayamaz, ilaç yazamaz, cerrahi işlem uygulayamaz. Gerekli eğitimi almadığı takdirde, psikiyatr da bozukluğu tanılamada psikolojik testlerle
değerlendirme yapmamalı, psikolojik tedavi uygulamamalıdır.
23
2. Endüstri Psikolojisi (Örgütsel Psikoloji veya Örgütsel Davranış Psikolojisi)
Ülkemizde yeni gelişmekte olan bu uygulamalı alanlar iş ortamındaki davranışlarla ilgilenir. Bu dallarda,
psikoloji biliminin bilgileri iş ortamlarında kullanılır. Endüstri psikolojisi ve örgütsel psikoloji uzmanları personel seçimi, personel eğitimi, işveren değerlendirmesi, iş analizi, kaza önleme, iş doyumu gibi alanlarda çalışır
ve ayrıca araştırma da yapabilir. Bu konuda yapılabilecek araştırma örnekleri arasında arka planda çalınan
müzik ve üretilen parça sayısı arasındaki ilişki, katılımcı yaklaşımın kurumsal aidiyet duygusuna etkisi, iş ortamının üretilen hatalı ürün sayısını azaltacak şekilde nasıl düzenleneceği bulunmaktadır.
3. Eğitim Psikolojisi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Psikoloji bilgilerinin uygulandığı çok büyük bir alan eğitim-öğretim kurumlarıdır. Bunlar ilköğretim ve
ortaöğretim kurumları ile yükseköğretim kurumlarını yani üniversiteleri içerir. Eğitim-öğretimle ilgili psikoloji
alt dalları okul psikolojisi, eğitim psikolojisi ve psikolojik danışma ve rehberliktir. Bu dalların uzmanları okul
ortamındaki öğrenme ve öğretme süreç ve sorunları, bilişsel ve duygusal süreçler ve sorunlarla ilgilenir.
Sorunu olan öğrencileri, gerektiğinde, rehberlik ve araştırma merkezlerine yönlendirir. Gerekirse öğrenci bu
kurumlardan da sağlık kurumlarına yönlendirilir. Sözü edilen alt dallarla ilgili eğitim, üniversitelerin eğitim
fakültelerinde verilmektedir.
4. Diğer Alt Dallar
Yukarıda belirtilen alt dallar, ülkemizde kurumsallaşmış olan uzmanlık alanlarıdır. Bu alt dalların temel
ve uygulamalı bilimler içindeki yerleri açıkca bellidir. Ülkemizde psikoloji içinde yeni gelişen, çoğu daha çok
araştırma/inceleme alanı niteliğinde olan, lisansüstü eğitim-öğretim programları henüz bulunmayan dallar
da vardır. Bunlardan bazılarına aşağıda değinilmektedir.
24
•
Adli psikoloji: Bu alt dal bilgi ve tekniklerinin yasal alanda uygulanmasını içerir. Ülkemizde adli psikoloji
değerlendirme, müdahale, danışmanlık ve iyileştirici psikolojik hizmetlerin sağlanması konularında hizmet sunmaktadır. Bu alt dalın uzmanları sorgulama yöntemleri, suç tespiti, suç ve suçlu psikolojisi, tanıklığın değerlendirilmesi, insan ilişkilerini içeren adli yöntemler, ıslah merkezlerinde tedavi, evlat edinme,
çocuk suçlular, uyuşturucu kullanımı, gruplar arası çatışma ve benzeri konulardaki yasal düzenlemelerde
danışmanlık yapar. Bu alt dalda psiko-yasal süreçler konusunda araştırmalar da yapılır.
•
Çevresel psikoloji: Fiziksel çevrenin insan davranışına ve zihinsel süreçlerine etkisini inceler. Araştırma
alanlarının başında stres yaratıcı ögelerin (gürültü, hava kirliliği, kalabalık, sıcak ve soğuk) ve çevre özelliklerinin (kat düzenleri, binaların büyüklüğü ve yerleşimi, doğaya yakınlık) etkileri gelir. Bu uzmanlık alanı çevre düzenlemelerinde (örneğin, ışıklandırma) ve teknik ortamların (örneğin fabrikalar) ergonomik
açıdan düzenlenmesinde de rol oynar.
•
Din psikolojisi: Dinsel yaşantı ve örgütlü dinsel davranışları bilimsel olarak inceler. Din psikolojisi mistik
yaşantı gibi öznel deneyim türlerini de bilimsel yöntemlerle inceler, betimler ve analiz eder. Dinî inancın
insanların bilişsel süreçleri ve davranışlarıyla ilişkilerini bilimsel olarak araştırır.
•
Sağlık psikolojisi: Hastalıkları önleme, sağlığı koruma, tedavi öncesi ve sonrası psikolojik durum gibi
konuları inceler.
•
Spor psikolojisi: Spor ortamlarındaki davranışlarla ilgilenir. Spor psikolojisinin çalışma alanlarının başında, sporcuların bilişsel özelliklerinin, yaptıkları spor dalına uygun olarak geliştirilmesi yer alır. Spor
psikolojisinin diğer konuları arasında spor, toplum ve kültür etkileşimi bulunmaktadır.
•
Trafik psikolojisi: Sürücülerin araç sürme eylemi sırasındaki algı, dikkat ve biliş süreçleri, sürücü kişiliği,
risk alma davranışı, tutumları ve duyguları trafik psikolojisinin çalışma alanlarındandır. Bu alt dal yaya ve
sürücülerin trafikteki davranışlarının altında yatan psikolojik süreçleri inceler. Başlıca amacı trafik kazalarını ve bu kazaların sonucu olan yaralanma ve ölümleri azaltabilmektir.
İŞ ALANLARI
hazırlık
Psikologların çalışabileceği kurumlar ve buralarda gerçekleştirilen etkinliklere örnekler
E
Ortaöğretim kurumu
Bir sınıf ortamı
Sağlık kurumu
Beyin araştırma laboratuvarı
Adli kurum
Grup psikoterapisi seansı
etkinlik
 Bilgi teknolojilerinden ve Kaynakça'da verilen eserlerden yararlanarak psikologların çalıştığı
iş alanları konusunda bilgi toplayınız. Bunları not ediniz. İş alanları konusu derste işlendikten
sonra, yazdığınız bilgileri gözden geçiriniz. Varsa eksiklerinizi tamamlayınız.
Üniversitelerin psikoloji bölümlerinden lisans diploması alarak mezun olan psikologlar aşağıdaki iş alanlarında,
psikolojiye ilişkin temel görevleri yerine getirirler. Uzman düzeyde hizmet, psikolojide yüksek lisans veya bilim
doktoru unvanı olanlar tarafından sağlanır.
A. Eğitim Kurumları
Psikologlar ortaöğretim de dâhil olmak üzere her düzeydeki eğitim-öğretim kurumunda görev alabilir. Gelişim
psikolojisinde uzmanlığı olan psikologlar özellikle kreş ve yuvalarda, özel eğitim kurumlarında çalışmaktadırlar.
B. Sağlık Kurumları
Sağlık kurumları hastaneler, klinikler, tanı ve tedavi merkezlerini içerir. Bu alanlarda öncelikle klinik psikologlar
çalışır. Son yıllarda, araştırma konusundaki bilgileri nedeniyle deneysel psikologlar da sağlık kurumlarında işe
alınmaya başlanmıştır. Nöropsikoloji alanında yetişmiş az sayıda psikoloğa da bu kurumlarda büyük talep vardır.
25
C. Adli Kurumlar
Psikologlar Adalet Bakanlığında ve cezaevlerinde çalışabilirler. Onlar mahkemelerde bilirkişi olarak görev yaparlar. Bu alanlarda psikologlar özellikle ölçme ve değerlendirmede, hükümlülerin psikolojik tedavisinde ve rehabilitasyonunda görev alırlar.
Ç. Askerî Kurumlar
Psikologlar askerî kurumlarda da çalışmaktadır. Bu kurumlarda onlar psikolojik değerlendirme ve psikolojik
tedavi yaparlar, rehabilitasyon ve tedavi hizmetlerine katkıda bulunurlar. Bu gibi hizmetler özellikle klinik psikologlar tarafından yerine getirilir. Psikologlar askerî kurumlarda personel seçme ve yerleştirmede de görev alırlar.
Bu görevler deneysel psikologlar ve endüstri psikologları tarafından da yerine getirilebilir.
D. Araştırma Merkezleri
Çok az sayıdaki temel bilimci araştırma merkezlerinde çalışır. Bu merkezlerin başında, üniversite ve sanayi iş
birliğinden doğan teknokentler gelir. Sosyal psikologlar toplumsal araştırmaların yapıldığı merkezlerde çalışabilir.
E. Üniversiteler
Psikologlar üniversitelerin psikoloji bölümlerinde eğitim-öğretim hizmetini yerine getirirler. Aynı zamanda da
uzmanlık alanlarında araştırma yaparlar.
Esasen psikologlar, insan etkeninin bulunduğu her yerde görev yaparlar. Örneğin iş yerlerinde psikologlar personel seçme ve yerleştirmede, yükseltmede, personelin ruh sağlığı ve güdülenmesinde görev alırlar. Psikologlar
personel morali ve gönenci ile üretimin aynı zamanda artırılmasında kullanılabilecek yöntemleri belirler, bunları
uygulamaya koyarlar.
DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİLERİ
İnsan biyo-psiko-sosyal bir canlıdır. Bu doğrultuda, psikoloji biliminin alt dalları biyolojik olandan sosyal olana
doğru sıralanır (Şekil 1.3):
Şekil 1.3. Psikoloji biliminin diğer bilimlerle ilişkileri
26
A. Biyoloji Bilimleriyle İlişkileri
Psikolojinin alt dallarının bir ucunda karşılaştırmalı psikoloji, psikofizyoloji, fizyolojik psikoloji, biyopsikoloji,
nöropsikoloji vardır. Bu alt dallar doğa bilimleri yani biyolojik bilimlerle yakın ilişki içindedir (Şekil 1.3). Alt dalların
yakın ilişki içinde olduğu biyolojik bilimlere örnekler aşağıda verilmektedir:
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Biyoloji: Yaşayan canlıları ve yaşamsal süreçleri inceler. Aşağıdaki uzmanlık alanları biyolojiden ayrışmıştır.
Ekoloji: Ekosistemin canlılar bölümünü ele alır. Onların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceler.
Etoloji: Hayvan davranışlarını kendi doğal ortamlarında karşılaştırmalı olarak inceler.
Zooloji: Hayvanlardaki embriyonik gelişimi, beslenme, sağlık, davranış, kalıtım ve evrimi, diğer canlılarla etkileşim ve iletişim konularını inceler.
Fizyoloji: Canlı organizmaların işlevlerini inceler. Bu işlevler fiziksel ve kimyasal süreçleri, hücre ve dokuların
etkinliklerini içerir.
Nöroanatomi: Sinir sistemini, omurilik ve beyni yapısal açıdan, makro ve mikro düzeyde inceler.
Genetik: Kalıtımın temelinde yatan yapıları, fiziksel ve biyokimyasal süreçleri inceler.
Biyofizik: Biyolojik olayları fiziksel temelde inceler.
Biyokimya: Biyolojik olayları kimyasal temelde inceler.
Moleküler biyoloji: Canlılardaki olayları moleküler düzeyde ve çoğunlukla biyokimyasal süreçler açısından
inceler.
Bilişsel nörobilim: Çağdaş bilimde insanın biliş ve beynini anlamada pek çok bilim dalının birlikte çalışması
gerektiği anlaşılmıştır. Bilişsel nörobilim, gereken bütün bilim dallarını içinde toplayan bir üst-bilimdir. Bu dal
sadece biyolojik bilimleri içermez. Bilişsel nörobilim insanın karmaşık bilgi işlemleme sürecini modellemede
yardımcı olabilecek bilgisayar ve elektrik-elektronik mühendisliğini de içerir. Bu bilim dalı ayrıca bilgi işlemleme konusunda elde edilen verileri analiz eden istatistiği ve bu dalla ilişkili matematiği de içerir.
B. Sosyal Bilimlerle İlişkileri
Psikoloji alt dallarının diğer ucunda sosyal bilimler bulunmaktadır. Sosyal psikoloji ve benzeri alt dalların yakın
ilişki içinde olduğu bilimler arasında şunlar bulunmaktadır:
• Antropoloji: İnsan gruplarındaki dil, estetik ifade, inanç sistemleri, sosyal yapılar arasındaki farklılık ve benzerlikleri inceler.
• Sosyoloji: İnsan topluluklarının kaynaklarını, gelişimini, örgütlenmesini, işlevlerini inceler.
• Tarih: Geçmişteki insan topluluklarını, siyasi yapıları ve etkinliklerini, kültür ve medeniyetlerini inceler.
C. Teknik Bilimlerle İlişkileri
Canlıları çok yönlü olarak ele alan psikolojide verilerin kaydı ve analizi oldukça karmaşıktır. Bu nedenle psikoloji
istatistik ve matematikle ayrıca mühendislik dallarıyla yakın ilişki içinde çalışır.
dikkat
Psikolojide yapılan tüm araştırmalarda veriler istatistiksel olarak analiz edilir. Böylece de değişkenler arasındaki ilişki miktarı hesaplanır veya değişkenlerin davranış üzerindeki etkisinin anlamlı olup
olmadığı belirlenir. Sayfa 17 şekil 1.2’deki grafiklerden soldakinde beyindeki hasar oranı ile kişilerin
bir testteki yanlış cevap oranı, ortadakinde hasar oranı ile doğru cevap oranı ve sağdakinde ise boy ile
doğru cevap oranı arasındaki ilişkiler grafik olarak gösterilmektedir. Bu grafikleri çizmekte kullanılan
verilere korelasyon tekniği uygulandığında, grafiklerde gösterilen ilişkilerin miktarları da hesaplanabilir. Elde edilen değerlere korelasyon katsayısı denir.
Şekil 1.2’de beyindeki hasar miktarı ile yanlış cevap sayısı arasındaki korelasyon katsayısı +1.00’dir.
Bu değer, hasar miktarı arttıkça yanlış cevap sayısının da düzenli olarak arttığını gösterir. Hasar miktarı
ile doğru cevap sayısı arasındaki korelasyon katsayısı -1.00’dir. Bu değere göre hasar miktarı arttıkça
doğru cevap sayısı düzenli olarak azalmaktadır. Boy uzunluğu ile doğru cevap sayısı arasındaki korelasyon katsayısı ise 0.00’dır. Bu değer söz konusu iki değişken arasında hiçbir ilişkinin olmadığını
gösterir.
27
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız.
1. Psikoloji biliminin dört amacı vardır: Bunlar __________, __________, __________ ve __________ olarak
adlandırılır.
2. Temel bilimlerde __________ için bilim, uygulamalı bilim dallarında __________ için bilim yapılır.
3. Bir deneyde etkisi incelenecek olan ve deneyci tarafından yaratılan değişkene __________ değişken denir.
4. Aşağıdaki psikoloji tanımları ile ekolleri eşleştiriniz.
― Sağlıklı insanın bilincini ögelerine analiz eden bilim dalı.
― Amaca yönelik, çevreye uyum sağlayan canlının zihinsel süreçlerini inceleyen bilim dalı.
A- İşlevselci ekol
― Bilinçaltının güdüleyici kuvvetlerini, bunlar arasındaki çatışmaları ve bu
çatışmaların davranışa etkisini inceleyen bilim dalı.
B -Klasik davranışçı ekol
― Canlının uyarıcılara verdikleri dıştan gözlenebilir davranışları inceleyen bilim
C- Yapısalcı ekol
dalı.
D- Yeni davranışçılık
― Canlının doğrudan gözlenebilen davranışlarının yanı sıra standart koşullar
altında yaptığı davranışlardan dolaylı olarak çıkarılan bilişsel süreçleri inceleyen E- Gestalt ekolü
bilim dalı.
F- Psikoanalitik ekol
― Psikolojik süreçleri bütün hâlinde ele alarak inceleyen bilim dalı.
― Psikolojiyi gelişimsel açıdan inceleyen bilim dalı.
Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
5. İlişkisel araştırmalar doğada kendiliğinden oluşan
olaylar üzerinde gerçekleştirilir. Bu yaklaşım bilimin
kontrol amacı bakımından nasıl bir olumsuzluk
taşır?
6. Aşağıdakilerden hangisi psikoloji biliminde cevap
aranan sorulardan biri olamaz?
A)Balıklara klasik koşullama yoluyla yeni
davranışlar öğretilebilir mi?
B) Bir kişi ölünce ruhu başka bir canlıda yeryüzüne
döner mi?
C) Kişinin kaygı düzeyi ailenin kaçıncı çocuğu
olduğuna göre farklılık gösterir mi?
D)Belirli besin maddelerinin bolca tüketilmesi
belleği güçlendirir mi?
E) Sayısal yetenek ile müzik yeteneği arasındaki
ilişki kültürden kültüre farklılık gösterir mi?
7. Bilimsel araştırmada, etik ilkelerle ilgili olarak
aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
A)Etik ilkeler sadece deneysel yöntemin
uygulandığı araştırmalar için geçerlidir.
B) Katılımcının araştırmaya kendi özgür iradesiyle
katılması yeterlidir.
C) Etik ilkeler insan ve hayvan üzerinde yapılan tüm
bilimsel araştırmalarda gözetilmelidir.
D)Araştırma insanlar üzerinde yapılmıyorsa etik
ilkelere uyulması gerekmez.
E) Katılımcılardan veriler toplandığında etik ilkeleri
gözetme zorunluluğu sona erer.
28
8.Bilim öncesi psikolojiden başlayıp psikoloji
ekollerine uzanan tarihsel süreç içinde;
1-Davranış
2-Ruh
3-Zihin 4- Biliş
kavramları hangi sırayla psikolojinin konusunu
oluşturmuştur?
A)1-2-3-4
B) 1-3-4-2
C) 2-3-1-4
D)2-4-1-3
E) 4-3-2-1
9.Grubun birey üzerindeki etkileri psikolojinin hangi
alt dalının konusudur?
A)Gelişim psikolojisi
B) Klinik psikoloji
C) Endüstri psikoloji
D)Deneysel psikoloji
E) Sosyal psikoloji
10. Psikolojinin aşağıdaki alt dallarından hangisinin
biyoloji bilimleriyle ilişkisi en fazladır?
A)Deneysel psikoloji
B) Gelişim psikolojisi
C) Eğitim psikolojisi
D)Nöropsikoloji
E) Adli psikoloji
II. ÜNİTE
PSİKOLOJİNİN TEMEL SÜREÇLERİ
DAVRANIŞIN OLUŞUMU
Psikoloji, davranışları inceleyen bilim dalıdır. Ekoller döneminde davranışlar dıştan gözlenen davranışlar ve dolaylı olarak gözlenen davranışlar olmuştur. Psikoloji bilimi bilinci (yapısalcı ekol), sadece dıştan doğrudan gözlenen
davranışları (klasik davranışçı ekol), bilinçaltını (psikoanalitik ekol), bütünsel zihni (gestalt ekolü), dıştan dolaylı
olarak gözlenen davranışları (yeni davranışçılık) incelemiştir. Bu tarihsel gelişim boyunca psikoloji biliminin konusu
aşağıdaki şekilde değişmiştir:
Ruh - Zihin - Bilinç - Davranış - Biliş - Biliş/Beyin
A. Uyarıcılar, Davranışlar ve Ara Değişkenler
Psikolojide, sebep her zaman bir uyarıcıdır. Bu uyarıcıları biz göz, kulak, deri gibi duyu organlarımızla fark
ederiz. Bu duyu organlarımızın bize sağladığı duyumlar vardır: görsel duyum, işitsel duyum, derimizden gelen
dokunma duyumu gibi. Bilimsel araştırmalarda uyarıcıların bağımsız değişken, davranışların da bağımlı değişken
olarak adlandırıldığını görmüştük. Bu nedenle aşağıda uyarıcı terimi yerine “değişken” terimini kullanacağız. Değişken, değişik değerler alabilen uyarıcıdır.
1. Şema
Nitelikleri bakımından uyarıcılar aşağıdaki gibi sınıflanır:
Çevresel değişken: Bazı bilimsel araştırmalar çev•
Uyarıcı (U)
Davranış (D)
resel değişikliklerin davranışa etkisini inceler. Çevresel
Bağımsız Değişken
Bağımlı Değişken
değişkenler bizim iç çevremiz ile fiziksel dış çevremiz ve
sosyal dış çevremizde bulunur. Çevresel değişkenlere
örnek olarak dış çevredeki sıcaklık, gürültü, ödül miktarı, başkalarının varlığı, karnımızda duyumsadığımız ağrı
verilebilir.
• Görev değişkeni: Görev değişkenleri katılımcının araştırmada yaptığı işin özellikleriyle ilgilidir. Bunlara örnek
olarak görevin zorluğu, öğrenilecek kelime listesinin uzunluğu, kelimelerin benzerliği, çoktan seçmeli sorulardaki seçenek sayısı verilebilir.
• Katılımcı değişkeni: Bilimsel araştırmalarda katılımcı özelliklerinin davranışa etkisi de incelenebilir. Katılımcı
değişkenlerine örnek olarak zekâ, cinsiyet, içe kapanıklık, kaygı verilebilir. Katılımcı değişkenleriyle deneysel
çalışma yapılamaz. Çünkü genelde bunlar, deneyci tarafından değişimlenemez.
Klasik davranışçı ekol psikolojiyi anlamada sadece uyarıcının (U) ve davranımın (D) yeterli olduğunu düşünüyordu. Psikoloğun yapması gereken canlıyı (insan veya hayvan) bir uyarıcıyla uyarmak, ortaya çıkan davranışı
gözlemek ve ölçmek, sonra da U ile D arasındaki ilişkiyi hesaplamaktı. Daha sonraki Yeni Davranışçılık, U-D şemasının yeterli olmadığını, dolaylı davranışların da incelenmesi gerektiğini öne sürmüştü. O zaman şemaya bir de
“ara değişken” eklenmişti.
Ara değişkenler doğrudan
2. Şema
gözlenemez. Bunlar uyarıcı ve
Sebep
Sonuç
davranış arasındaki ilişkiden doAra
Değişken
Uyarıcı (U)
Davranış (D)
laylı çıkarılır yani çıkarsanır. Örne(O)
ğin, uzun süre yiyecekten yoksun
Bağımsız Değişken
Bağımlı Değişken
bırakılmış deney hayvanlarının
yiyecek elde etmeye yönelik davranışları arttığında, açlık ara değişkenini çıkarsarız. Zekâ testinde bireyler farklı puanlar aldığında, zekâ ara değişkenini çıkarsarız. Psikoloji biliminde dolaylı olarak gözlenip ölçülen davranışlarla ara değişkenler arasındaki
benzerliğe dikkat ediniz. Psikolojideki ara değişkenlerin çok büyük bölümü bu ünitede inceleyeceğimiz bilişsel
süreçlerdir.
Sebep
Sonuç
29
30
Şekil 2.1. Davranışın oluşum şeması ve insanda bilgi işlemleme (Karakaş, 2010)
E
1. Davranışların oluşumunda U-D ve U-O-D şemalarının
kullanıldığını öğrendiniz.
2. Şimdi bir uygulama yapınız. Davranışların oluşumunu
açıklarken ekollerin bu şemalardan hangisini kullanmış
olduğunu irdeleyiniz. Cevabınızı yandaki tabloda "√"
şeklinde işaretleyiniz.
3. Tablonuzu diğer arkadaşlarınızınkilerle karşılaştırınız.
Farklılıklar varsa bunları tartışarak sonuca bağlayınız. Gerektiğinde kitabınızda ekollerle ilgili bölümü tekrar gözden geçiriniz veya Kaynakça’daki eserlere başvurunuz.
etkinlik
Ekol
Şema
1. Şema
2. Şema
Yapısalcı
İşlevselci
Klasik
Davranışçı
Gestalt
Psikoanalitik
Yeni Davranışçı
özetleyelim
Bu ünitede ara değişken niteliğindeki bilişsel süreçleri öğreneceğiz. Aşağıda listelenmiş olan bilişsel süreçleri ve bunların kısa tanımlarını okuyunuz. Süreçleri Şekil 2.1'deki yerlerinde bulunuz. Okları
izleyerek her bir sürecin hangi başka süreçlerle ilişkili olduğunu görmeye çalışınız.
• Duyumsama: Uyarıcı ve uyarıcı örüntüleri canlıların duyu organlarını etkiler. Bu etki duyumsama
sürecine yol açar.
• Algılama: Uyarıcıların anlamlandırılma ve tanınması ile sonuçlanan süreçtir.
• Dikkat: Çevrede bulunan çok sayıda uyarıcıdan bazılarını seçmeyi ve onlara odaklanmayı sağlayan süreçtir.
• Kısa süreli bellek: Öğrenilen bilgilerin kısa süre bellekte tutulmasını sağlayan süreçtir.
• Uzun süreli bellek: Öğrenilen bilgilerin uzun süre bellekte kalmasını sağlayan süreçtir.
Şekil 2.1'de gösterilmemiş olan diğer bazı ara değişkenler şunlardır:
• Dürtü ve güdüler: Gereksinimlerle (örneğin açlık, susuzluk, kendini gerçekleştirme) ilgili olan ve
amaca yönelik davranışların yapılmasını sağlayan güçlerdir.
• Duygular: Korku, öfke, mutluluk, iğrenme gibi hislerdir.
• Kişilik: Bireyin biricikliğini oluşturan davranışsal ve bilişsel özelliklerin toplamıdır.
• Sosyal etkiler: Sosyal yapının etkisini, bu yapı içinde oluşan tutum, ön yargı, rol ve beklentileri
içerir.
B. Beden mi?, Zihin mi? Beden/Zihin Sorunu
hazırlık
Sıra arkadaşınıza bakınız? Ne görüyorsunuz? Yüzünü, bedenini, kol ve bacaklarını… Ama arkadaşınıza baktığınızda bir de onun, örneğin, ne kadar akıllı olduğunu, herkese yardım ettiğini, çok fedakâr
olduğunu düşünebilirsiniz.
Canlılar bedensel özelliklerle psikolojik özelliklerden oluşur. I. Ünite'de önce düşünürlerin, sonra
da psikoloji ekollerindeki bilim insanlarının, psikolojik özellikleri anlamaya çalıştıklarını görmüştük.
Ancak yüzyıllar boyunca, psikolojik özelliklerle bedenin nasıl bir ilişki içinde olduğu da düşünülmüştü.
Felsefe içinde buna “beden/zihin sorunu” denmişti. Bu ilişkiyi açıklamak üzere ortaya farklı görüş ve
kuramlar atıldı (Şekil 2.2). Daha sonra, tıp doktorları, biyolog ve fizyologlar bu farklı görüşlerin hangisinin geçerli olduğunu belirlemek için bilimsel çalışmalar yaptı.
31
Şekil 2.2. Beden ve zihin arasındaki ilişki türleri
düşünelim
Beden ve zihin arasında kaç tür ilişki olabilir? Cevabınızı aşağıdaki bilgilerle karşılaştırınız.
Beden/zihin sorunu üzerinde çalışan düşünür ve bilim insanları, aşağıdaki görüşleri öne sürmüşlerdir:
1. Beden ve zihinden sadece biri vardır. Bu, “tekçi görüş”tür.
• Tekçi görüşe sahip olup sadece bedenin var olduğu düşünülebilir. Bu görüşe “maddecilik” denir. Maddecilere göre, zihin bedenin bir ürünüdür. Düşünelim: Eğer ortada sadece beden varsa, nasıl oluyor
da birimiz bir davranışı tehdit olarak algılıyor, diğerimiz aynı davranışı olumlu eleştiri olarak kabul
ediyoruz?
• Tekçi görüşe sahip olup sadece zihnin var olduğu düşünülebilir. Bu görüşe “panpsişizm” denir.
Panpsişistlere göre gerçek olan zihindir; gerçeği zihin yaratır. Panpsişizm metafizik bir açıklamadır. Bu
görüşün karşısında olanlar, biraz da espriyle şöyle der: “Sizi, önünüzdeki duvarı zihnen reddetmeye
ve onu geçerek yandaki bahçeye ulaşmaya davet ediyoruz.”
2. Beden ve zihnin ikisi de vardır: Bu, “ikici görüş”tür.
• İkici görüşe sahip olup beden ve zihnin birbirinden bağımsız olduğu düşünülebilir. Bu görüşe “psikofizik paralelcilik” denir. Düşünelim: Doktorların tedavi için verdiği ilaçlar bedenimizi etkiler. Ancak
özellikle psikiyatride kullanılan ilaçlar bilişsel süreçleri ve duyguları da etkiler. Psikiyatrik bozuklukların tedavisi işte bu ilaçlarla yapılır. Bedeni (örneğin beyin biyokimyasını) etkileyen ilaçlar karamsarlık,
olaylara ilgisizlik, yaşama sevincinin kaybı (çökkünlük belirtileri) gibi zihinsel durumları da etkiliyorsa
psikofizik paralelci görüşün doğru olması mümkün müdür?
• İkici görüşe sahip olup beden ve zihnin birbiriyle etkileştiği düşünülebilir. Bu görüşe “psikofizik etkileşimselcilik” denir. Yapılan bilimsel çalışmalar büyük çapta bu görüşü desteklemekte, çağdaş bilimde
zihnin bedeni, bedenin de zihni etkilediği kabul edilmektedir.
Ünlü bilim insanı W. B. Weiskopf (Vayskopf) şöyle demektedir: “Düşünme ve bellek gibi karmaşık konulara
iki ayrı yönden yaklaşılmaktadır. Bunlardan birinde sinir sisteminin fiziği, kimyası ve biyolojisini inceleyen nörofizyoloji yöntemleri kullanılmaktadır. Diğerinde ise psikoloji yöntemleri kullanılmaktadır. Bu durum, aynı noktaya
varmak için iki ayrı yönden tünel açmaya benziyor.”
cevaplayalım
•
•
32
Psikolojik süreçlerle bedensel olayların ilişkisi psikolojinin hangi alt dallarında incelenir?
Psikolojik olayların bedendeki etkileri, psikoloji biliminde tanımlanan üç tür davranıştan
hangisine girer?
PSİKOLOJİK SÜREÇLERLE BİYOLOJİK YAPI VE SÜREÇLERİN İLİŞKİSİ
İnsan beyni bizim anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı,
bu defa da onu anlayamayacak kadar aptal olmamız gerekirdi.
Jostein Gaarder (Justayn Garder), Sofi’nin Dünyası
hazırlık
Çağdaş psikolojide, psikolojik süreçlerin, biliş ve duyguların bir bedende oluştuğu bilinmektedir.
Bedenle zihnin ilişki içinde olduğu ve birbirini etkilediği de bilinmektedir. Örneğin, heyecanlandığımız
zaman kas gücümüz artar ve normal zamanda yapamadığımız hareketleri yapabiliriz, bir dolabı yerinden oynatabiliriz. O sırada sinir sisteminin sempatik bölümü hareke geçmiştir ve kan, kaslara ve ayrıca
daha fazla, beyine yönlendirilmiştir.
Psikolojinin konusu felsefi psikolojide ruh, sonra zihin; bilimsel psikolojide bilinç, bilinçaltı, biliş
olarak değişmiş, günümüzde ise biliş/beyin bileşik terimi geçerlik kazanmıştır. Biliş/beyin terimi, psikolojik süreçlerin sinir sistemine gönderme yapılarak incelenmesi anlamına gelmektedir. Çağdaş psikolojide, psikolojik olayların temelinde sinir sistemi yapılarının ve onların etkinliklerinin yattığı kabul
edilmektedir.
E
etkinlik
1. Görme ve işitmenin, dil ve konuşmanın, hareketlerin beyindeki alanlarını gösteren fotoğraf veya
çizimler bulunuz. Bu gösterim araçlarında bilişsel süreçlerle ilgili beyin alanlarını belirleyiniz.
Derste söz alarak beyin yapıları ve ilgili beyin alanlarını gösteriniz. Diğer arkadaşlarınızın verdikleri benzeri bilgileri dikkatle dinleyiniz.
2. Sorumlu beyin alanlarında bozukluk olduğu zaman bilişsel süreçlerin nasıl etkileneceği konusunda beyin fırtınası yapınız. Beyin fırtınasında, eleştirel ve yaratıcı düşünme becerinizi kullanınız.
Tablo 2.1. İnsanı Dünya Ne Zaman Görüyor?
Canlı Türü
Fosil Bulguları
Australopithecus
3.6 – 3.8 milyon yıl öncesine dayanıyor.
Şempanze ve Goril
15 milyon yıl önce şimdiki haliyle mevcut.
Homo Habilis
1.75 milyon yıl önce görülüyor.
Homo Erectus
1.6 milyon yıl – 400 bin yıl arasında mevcut.
Homo Sapiens
Başlangıcı 500 bin - 100 bin yıl öncesine dayanıyor.
Tablo 2.2. İnsan Beyninin Ağırlığı
Beklenenin 6,30 Katıdır.
Beynin gelişmişliğinin bir diğer
ölçütü de belirli bir ağırlıktaki canlıda gözlenen beyin ağırlığının beklenen beyin ağırlığına oranıdır. Tablo
2.2'de en yüksek oranın insanda bulunduğunu görüyorsunuz.
Tür
Göreli Ağırlık
Kedi
1,00
Deney hayvanı
0,40
Şempanze
2,48
İnsan
6,30
İnsan doğadaki en karmaşık
canlıdır. Bu karmaşıklık hem onun
psikolojik süreçlerinde hem de
beyninde gözlenir. İnsan beyninde
180 milyar sinir hücresi vardır. Sinir
hücreleri birbirine sinapslarla bağlıdır. Sinapslar 100 Angstrom (10-8
metre) genişliğinde boşluklardır;
sinir akımı sinapslardan özel biyokimyasal ileticiler aracılığıyla geçer.
Bir sinir hücresi ile diğerleri arasındaki sinaps sayısı 1.000 – 15.000
arasında değişir. Gelişmiş bir beyne sahip olan insanın zamanda ne
kadar geç ortaya çıktığını Tablo
2.1'de görmektesiniz.
33
B
bilgi kutusu
Bedendeki her tür olaydan sorumlu olan, onları oluşturan ve denetleyen sistem, sinir sistemidir. Bilgi Kutusu'nda sinir sistemi şematik olarak gösterilmektedir. Bedendeki tüm sistemler sinir
sisteminin etkisi altında işlev görür. Örneğin, yemek yediğimizde mide-bağırsak sistemimizde bir
dizi kasılma hareketinin (peristalsis) başlaması, enerji harcadığımızda kana insülin salgılanması sinir
sisteminin etkisi altında gerçekleşir. Sinir sistemindeki omurilik, onun üzerinde yer alan beyin sapı
yapıları ile daha da üstteki arabeyin yapıları, psikoloji biliminde incelenen türden davranışlarla doğrudan ilgili değildir. Sinir sisteminin bu bölümlerinde, örneğin, duyumsamanın ilk işlemleri gerçekleşir, açlık ve tokluk, vücut sıcaklığı düzenlenir. Sinir sisteminin psikolojide incelenen davranışlarla
en yakından ilgili olan yapıları beyin yarım kürelerinde ve onların üstünü kaplayan beyin kabuğunda
yer alır. Şimdi bu yapıları aşağıdaki şemada bulunuz. Yapıların birbiriyle ilişkisini inceleyiniz.
Uç Beyin
(beyin kabuğu)
Ön
Beyin
Ara Beyin
(hipotalamus, hipofiz, hippokampus,
basal gangliyonlar, limbik sistem)
Beyin
Orta Beyin
(yüksek tepecik, alçak tepecik)
Merkezi
Sinir
Sistemi
Sinir Sistemi
Arka
Beyin
Omurilik soğanı
Beyincik
Omurilik
Somatik
(duyu organı
çizgili kaslar)
Çevresel
Sinir
Sistemi
Otonom
(
düz kaslar ve iç salgı bezleri)
Sempatik
Parasempatik
34
Biyolojik olayları, sinir sistemi faaliyetlerini, beyin ve özellikle de üst beyin yapılarının ilişkili olduğu temel
bilişsel süreçleri böylece öğrenmiş olduk. Böylece “İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır.” sözünün anlamını daha
iyi kavradık.
KALITIM VE ÇEVRENİN PSİKOLOJİK SÜREÇLER VE DAVRANIŞA ETKİLERİ
hazırlık
Bilim-öncesi felsefi psikolojide, empirist düşünürler, doğuşta zihnin boş olduğunu öne sürmüşlerdi. Bu
düşünürler zihnin duyumlar, duyumlar yoluyla elde
edilen fikirler ve fikirler arasında kurulan çağrışımların
oluşturduğu görüşünü savunuyordu. Zihni, edinilmiş
donanım ürünü olarak görüyorlardı. G. W. Leibnitz'e
göre, “aktif zihin” deneyimden önce de vardı. Kavrama
evrenseldi. Bu görüşleriyle Leibnitz, doğuştan donanımın önemini vurgulamıştı.
Kant’a göre bilginin temelinde deneyim vardır. DeG. W. Leibnitz
İ. Kant
neyim yoksa bilgi de yoktur. Ancak deneyimlerin oluşmasında doğuştan gelen etkiler de önemlidir. Kant’a
göre zihin deneyimleri (ve bunları başlatan uyarıcıları) doğuştan gelen “bilme fakültesi” ve onun kapsamındaki kategorileri kullanarak düzenler ve kavrar. Doğuştan gelen kategoriler arasında bütünlük,
gerçek, varlık, sebep-sonuç bulunmaktadır. Kategoriler deneyimlerin oluşmasında rol oynayan bir
başka etkendir. Görüldüğü gibi Kant hem doğuştancılığı hem de edinilmişliği savunmuştu.
düşünelim
Görüşler salt düşünce düzeyinde savunulursa herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanır.
Yüzyıllarca tartışılsa da yine bir sonuca varılamayabilir. Doğuştan ve edinilmiş donanım konusunda da
böyle olmuştur. Bilimde ise sonuçlara, düşünülerek varılmaz. Bilim insanı, bilim kapsamına giren konuyla ilgili olarak sebep-sonuç ilişkisini gösteren bir denence öne sürer; denenceyi, eğer mümkünse,
deney yöntemini kullanarak test eder. İstatistiksel teknikler kullanarak denencesinin ne ölçüde desteklendiğini belirler. Sonuçlarını yayımlar veya bilimsel toplantılarda sunar. Böylece sonuçlarını iletmiş,
başkalarının da bu araştırmayı tekrarlamasına ve sağlanabilirliğini ortaya koymasına olanak yaratmış
olur. İncelenen konuda çeşitli bulguların birbirini desteklemesi durumunda yasa ve ilkeler oluşturulur,
daha sonra da bunları açıklayan kuramlar geliştirilir.
Bilimde, neyin doğru olduğu tartışma gücüne göre veya görüşü öne süren kişinin önemine göre karara bağlanmaz. Neyin geçerli olduğunu, belirli kurallara göre yapılan araştırmaların sonuçları ortaya koyar.
Canlılar dünyaya bir genetik yapıya sahip olarak gelirler. Bu genetik yapı canlının kalıtımsal özelliklerini oluşturur. Psikoloji biliminde kalıtım yoluyla edinilen özelliklere “doğuştan donanım” denir. Ancak bu doğuştan kelimesi,
canlının kalıtımsal özelliklerin tümüne doğduğunda sahip olduğu anlamına gelmez. Bu özellikler olgunlaşma süreci içinde, yavru dünyaya geldikten çok sonra da ortaya çıkabilir. Örneğin, yürüme kalıtımsal yönü çok ağır basan
bir özelliktir. Ancak bebek yürümeye genelde bir yaşı civarında başlar. Yavru kedi doğar doğmaz fare tutmaz, kuş
da hemen yuva kuramaz. Bu davranışlar belirli bir gelişim döneminde ortaya çıkar.
Genetiğin canlılar üzerindeki göreli etkisi, filogenetik ölçekte aşağıya doğru inildikçe artar. Bir solucanın davranışlarının hemen hepsi, genetik olarak belirlenen türe özgü kalıplar şeklindedir. Kuşların kurduğu yuva, örümceğin
kurduğu ağ mühendislik harikası olarak kabul edilir. Ancak bu davranışlar genetik olarak programlanmıştır. Karmaşık davranışlar dizisi, bu davranışlara neden olan kritik bazı işaret uyarıcıları ile başlar ve uyarıcı kontrolünde sürer.
İnsanın, örneğin göz ve saç rengi, saçının düz veya kıvırcık olması genetik olarak belirlenir. Ancak insan davranışlarında çevrenin yani “edinilmiş donanım”ın da rolü vardır. Bazı davranışlar ise hemen tümüyle çevresel etkiler
altında belirlenir.
36
özetleyelim
•
•
Doğuştan donanım büyük çapta genlerden kaynaklanır.
Edinilmiş donanım ise çevresel koşullardan kaynaklanır. Çevresel koşullar fiziksel, sosyal ve kültürel olabilir.
E
etkinlik
Doğuştan ve Edinilmiş Donanımın Etki Miktarı Davranışın Türüne Göre Değişir.
1. Yürüme, konuşma, şiir ezberleme, şarkı söyleme ve basketbol oynama gibi beş davranış türünde
kalıtım (doğuştan donanım) ve çevrenin (edinilmiş donanım) etkisini aşağıdaki ölçek değerlerini
kullanarak derecelendiriniz. Söz konusu davranış tümüyle doğuştan donanım ile belirleniyorsa
onu “1”, tümüyle edinilmiş donanım ile belirleniyorsa onu “5” olarak derecelendiriniz. Her iki
donanımın da etkisi varsa etkinin miktarına göre ona 2 ile 4 arasında bir değer veriniz. Her davranış (yürüme, konuşma, şiir ezberleme, şarkı söyleme ve basketbol oynama) için belirlediğiniz
değerleri, onun yanına yazınız.
1
Doğuştan Donanım
2
3
4
5
Edinilmiş Donanım
2. Tüm öğrenciler derecelendirme işlemini tamamladığında, söz isteyerek değerlendirmelerinizi ve
bu konudaki düşüncelerinizi sözlü olarak açıklayınız. Diğer öğrencilerin görüşlerini dikkatle dinleyiniz. Arada uyuşmazlık varsa, bunun nedenlerini tartışınız.
3. Bu etkinlik davranışların tümüyle doğuştan ya da tümüyle edinilmiş olmadığını ortaya koyacaktır.
Bu iki uç arasında bir değişim ve süreklilik vardır.
B
bilgi kutusu
Davranışlarda, doğuştan donanım ve edinilmiş donanımın göreli durumlarını zekâ açısından ele
alalım.
Döllenmiş yumurta mitozun
erken bölümlerinde ikiye ayrıldığında Tek yumurta ikizleri
oluşur (Şekil 2.6 A). Tek yumurta
ikizleri aynı genetik yapıya sahiptir. Bu ikizlerin zekâları arasında
%88 düzeyinde ilişki vardır. Çift
yumurta ikizleri iki ayrı spermle
döllenmiş iki ayrı yumurtadan
oluşur (Şekil 2.6 B). Zekânın benzerliği, çift yumurta ikizlerinde
Şekil 2.6 A:
Şekil 2.6 B:
%63'e, ikiz olmayan kardeşlerde
Tek yumurta
Çift yumurta
ise %51-53'e düşmektedir. Bu
ikizinin oluşumu
ikizinin oluşumu
bulgular zekâda kalıtımın büyük
rolü olduğunu, ancak çevrenin de rol oynadığını göstermektedir. Bunun en güçlü kanıtı, ayrı büyütülen tek yumurta ikizlerinin zekâları arasındaki benzerliğin %72'ye düşmesidir.
37
Bu örnek bize doğuştan donanım ve edinilmiş donanımın göreli etkilerinin ayıklanmasında kullanılmış olan araştırma yaklaşımı konusunda fikir vermektedir. Tek yumurta ikizlerinde kalıtım aynı olduğu
için kalıtımın etkisi sabittir. Dolayısıyla, ayrı büyütülen tek yumurta ikizlerinin davranışlarındaki fark,
çevrenin etkisini göstermektedir. Zenginleştirilmiş çevrelerde davranış daha erken (motor gelişim),
daha nitelikli ve yoğun (konuşma) olarak ortaya çıkar. Kalıtımsal olarak var olan bilişsel potansiyeller
(zekâ) böyle çevrelerde tam olarak gerçekleşir. Fakirleştirilmiş çevreler ise aksi yönde etki eder. Burada
zenginleştirme ve fakirleştirmenin ekonomik bakımdan değil, çevredeki uyarıcılar bakımından olduğunu, bu uyarıcıların da fiziksel, bilişsel ve sosyokültürel alanlarda olduğunu unutmayalım.
YAŞAM BOYU GELİŞİM
Şu noktalar üzerinde düşününüz:
• Şu anda siz öğrenciler ve öğretmeniniz aynı zaman diliminde yaşıyorsunuz ama gelişim dönemleriniz farklı.
• Farklı gelişim dönemlerindeki öğretmenleriniz, anneniz, babanız, kardeşleriniz ve çevrenizdeki diğer kişiler
aynı olayı farklı şekillerde değerlendirebiliyor. Bütün bunların temelinde yatan gelişimsel özellikler nelerdir?
hazırlık
Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Sağlıklı ve uyumlu bir insanın topluma kazandırılması için psikolojik (bilişsel, duygusal), biyolojik (fiziksel) ve sosyal gelişimin bir bütünlük içinde oluşması gerekir. Gelişim yaşamın ilk kısmında genelde olumlu değişiklikler, ikinci kısmında ise genelde
olumsuz değişiklikler biçiminde olur. Ancak olumsuz değişikliklerin başlama yaşı, psikolojik sürece
göre farklılık gösterir.
Bu ünitede psikolojik süreçlerde yaşam boyu meydana gelen gelişimi ve bu süreç içinde ortaya
çıkan olumlu ve olumsuz değişiklikleri inceleyeceğiz.
E
38
etkinlik
1. Öğrenciler bir hafta öncesinden sınıf mevcuduna göre beş gruba ayrılır. İsteklerine göre her
grup bir gelişim dönemini (çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık) inceleme konusu
olarak seçer.
2. Gruplar seçtikleri gelişim döneminde meydana gelen olumlu ve olumsuz gelişimleri konu
alan altışar soru hazırlar. Bunların cevaplarını da not eder.
3. Gruplar inceledikleri gelişim dönemlerinin sırası içinde tahtaya gelir ve sınıfa sorularını yöneltirler. Verilen cevaplar yeterli bulunmazsa soruyu hazırlayan grup sorunun cevabını kendisi
verir. Bu uygulama tüm gruplarla yapılır.
4. Bu etkinliğin sonunda gelişimin yaşam boyu süren bir değişim olduğu vurgulanır.
E
etkinlik
Gelişimin Bir Bilişsel Sürece Etkisi
 Kısa süreli bellek ve dikkatin kısıtlı kapasitesi vardır. Bunun yaşlar boyunca nasıl değiştiğini gösteren Şekil 2.7’deki grafiği görsel ve mekânsal özellikleri açısından inceleyiniz. Daha sonra grafiği
sözel olarak ifade ediniz.
 Kısıtlı kapasitenin değişimini şimdi de sayısal olarak ifade ediniz. Y eksenindeki sayısal değeri bulmak için X eksenindeki her yaş (sınıf) düzeyinden grafiğe, oradan da Y eksenine bir çıkma yapacağınızı biliyorsunuz.
 Sözel ve sayısal tanımlamalardan hangisi daha kesin? Bu soruyu 1. Ünite’nin C Konusu’ndaki bilgileri hatırlayarak cevaplayınız.
Şekil 2.7. Kısa süreli bellek işlemlerindeki kısıtlı kapasitenin yaşam boyu değişimi
Gelişimin Beyne Etkisi
Beynin psikolojik süreçlerle çok yakından ilgili olduğunu biliyoruz. Ancak gelişim
beyinde ne gibi değişikliklere
yol açmaktadır? İnsan beyni
gücünü, sinapslar yoluyla sinir
hücrelerinin, sinir hücresi topluluklarının, beyin yapı ve sistemlerinin bütünleşik biçimde
çalışmasından alır. Şekil 2.8’de
beyinde sinaps yoğunluğunun
yaşlar boyunca değiştiğini görüyorsunuz. Beş yaşa kadar sinaps miktarı artıyor, 15-20 yaş
civarında ise kullanılmayan
sinapslar işlevselliğini yitiriyor,
sinaps yoğunluğu azalıyor. İleri yaşlarda sinaps yoğunluğunda daha da fazla bir azalma
meydana geliyor. Ancak bu
defa neden, sinir hücrelerinin
tahrip olması.
Sinaps Yoðunluðu (mm3 x 108)
hazırlık
20
15
10
5
YD
0.5
1
5
10
Yaþ
15
20
40
60
80
Şekil 2.8. Sinaps yoğunluğunun yaşam boyu değişimi.
YD: yenidoğan
39
GELİŞİM DÖNEMLERİ
A. Yenidoğan
Yenidoğan terimi, doğumdan sonraki ilk ayı kapsar.
Yenidoğanın bilişsel özellikleri konu başlıkları altında aşağıda özetlenmiştir.
Duyular: İnsan yavrusu doğduğunda tüm duyusal süreçleri etkindir. Görsel sistemin tam gelişmemiş olması,
gözleri odaklamayı ve görsel keskinliği olumsuz olarak etkiler. Yine de yenidoğan çevreye bakar ve çevreyi izler. Yenidoğanın uyarıcılar arasında tercih yaptığı belirlenmiştir.
Yenidoğan yüze benzeyen bir şekle, benzemeyenlerden
daha uzun süre, kırmızı bir daireye başka renktekilerden
daha kısa süre bakar. Yenidoğanda işitsel duyum oldukça iyi gelişmiştir. Yenidoğan başını işitsel uyarıcıya doğru
döndürür, birbirine çok benzeyen sesleri, insan sesini,
dilde kullanılan en küçük ses birimi olan fonemlerden bazılarını ayırt edebilir. Kadın sesini erkek sesine, annenin
sesini diğer seslere tercih ettiğini davranışlarıyla gösterir.
Tatları birbirinden ayırt edebilir. Tatlı olanı tercih ettiğini,
ekşi ve acı olanı ise tercih etmediğini mimikleriyle gösterir.
Öğrenme ve bellek: Deneysel çalışmalar, yenidoğanların öğrenebildiklerini ve bunları hatırlayabildiklerini
göstermiştir. Doğumdan birkaç saat sonra bile, yenidoğan
bazı karmaşık davranışları öğrenebilmektedir. Örneğin
belli bir ses tonu işittiğinde başını sağa çevirerek, zil sesi
işittiğinde ise başını sola çevirerek tatlı sıvıyı elde etmeyi
öğrenebilmiştir.
Mizaç ve kişilik: Birkaç haftalık yenidoğanlarda hareket miktarı, uyarıcılara duyarlılık ve çevreye tepkililik bakımından bireysel farklar vardır. Bu gibi farklar, ilerideki
mizaç ve kişilik özelliklerinin temelini oluşturur.
Yenidoğan
UYUSUN DA
BÜYÜSÜN NİNNİ, SÜRÜNEREK
YÜRÜSÜN NİNNİ...
B. Bebeklik ve Çocukluk
Yenidoğan döneminden sonra bebeklik ve çocukluk
dönemi gelir. Bu uzun dönem içinde meydana gelen gelişmeler aşağıda sunulmaktadır.
Fiziksel gelişim: Özellikle yaşamın ilk yılında boy uzunluğu ve ağırlık düzenli bir şekilde artar. Bu artışın normal
olması, bebeğin sağlıklı geliştiğini gösterir. Bebeklik ve
çocukluk dönemleri boyunca vücüt oranları da değişir. Yenidoğanda kafa bedenin 1/4'ü kadardır; yetişkinlikte bu
oran 1/8'dir. Bebekte bacaklar bedenin 1/3'ü kadardır;
yetişkinlikte bu oran 1/2'dir.
40
Sinir sisteminin gelişimi: Doğduğunda bebekte
sinir sisteminin bütün bölümleri ve sinir hücrelerinin
tümü vardır. Bundan sonraki gelişim sinir hücrelerinin özellikle alıcı ucundaki dalların uzaması ve bunlar
üzerindeki dikenlerin artması şeklinde olur. Bütün
bunlar sinir lifleri arasındaki sinaps miktarını artırır
(Şekil 2.8). Böylece, daha fazla sinir hücresi birbirine işlevsel olarak bağlanır. Sinir lifleri üzerinde yağ
dokusundan bir kılıf, miyelin kılıfı, oluşur. Bu kılıf yalıtım sağlar. Bu yolla, lifler boyunca ilerleyen elektrik
akımının ve taşıdığı bilginin etrafa taşması engellenir,
gitmesi gereken yere ulaşması sağlanır. Sinir sistemi
ve özelde beyinde meydana gelen bu gelişmeler, sinir
hücrelerinin ve beyin yapılarının birbirine yoğun biçimde bağlanmasını sağlar. Böylece, beyin bütünleşik
olarak çalışan bir organ hâline gelir. İnsan beyninin
gücünü büyük çapta bu bağlantılar ve bütünleşik yapı
sağlar. Söz konusu gelişmelerde çevrenin ve deneyimin büyük rolü vardır.
Dil ve konuşmanın gelişimi: Bu gelişim düzenli bir
sıra izler. Bebek önce, tanımlanamayan sesler çıkarır,
ikinci aydan itibaren sırasıyla, agulama, belirli sesleri
çıkarma (ma, da, ba), aynı sesi tekrarlama (mamama),
farklı sesleri bir araya getirme (mabagada) gerçekleÇocuk ve Ata'sı
şir. Dört ile altı ay arasında bebek konuşma seslerini
vurgulamaya başlar. Bir yaş civarında ilk kelimeleri söyleme, bir buçuk yaş civarında tek kelimeli cümle kurma başlar. Çocuk kendini çevreden ayırt etmeye başladığı iki yaş civarında, iyelik ifade eden cümleler kurmaya başlar. İki
ile üç yaş arasında 2-3 kelimeli cümleler kurar. Beş yaş civarında çocuğun 6-8 kelimeli cümleler kurması beklenir.
Duygusal ve sosyal gelişim: Bebek 0-2 ay arasında önce çevresindeki kişilerle göz teması kurar, cevap olarak
gülümser. İki ile beş ay arasında erişkinlerle sosyal etkileşime girer, onlarla oyun oynar. Sosyal ilişkilerdeki duygudurum ifadeleri çeşitlenir; yüksek sesle güler, öfkelenir, üzülür. Beş ile dokuz ay arasında duygusal gelişim hızlanır.
Bebek istek ve duygularını başka kişilerle paylaşmaya ve deneyimlerinin farkına varmaya başlar. Bu dönemde annesini öteki yetişkinlerden ayırt etmeye başlayan bebek, yabancılardan çekinir, annesine veya bakımını üstlenen
kişiye bağlanma davranışı gösterir ve onlara bağımlı hâle gelir. Onların uzaklaşması bebekte üzüntüye yol açar. Onların tamamen ayrılması durumunda ise bebekte çökkünlük belirtileri ortaya çıkabilir. Yabancıyı tanıma ve ondan
çekinme, anne veya bakımını üstlenene bağlanma ve bağımlılık, bu ayların özelliğidir. Bebeğin bu davranışlarının
şiddeti, onun doğuştan getirdiği mizacına bağlıdır. Bu özelliklerin tüm toplum ve kültürlerde gözlenmesi, bunların
biyolojik nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir. Ancak bu davranışların şiddeti, anne veya bakımını üstlenenin bu konulardaki duyarlılığına da bağlıdır. Bu da söz konusu davranışlarda çevrenin de etkili olduğunu gösterir.
Dokuz ile 12 ay arasında bebekte taklit etme davranışı görülür; bebek yeni deneyimler arar, kendine özgü davranış
örüntüleri geliştirir.
Bilişsel gelişim: Doğumu izleyen ay ve yıllarda meydana gelen bilişsel gelişimi J. Piaget (Piyaje, 1896-1980)
kapsamlı bir biçimde tanımlamıştır. Piaget'nin “Bilişsel Gelişim Kuramı”nda gelişim, dönemler hâlinde düzenlenmiştir.
Duyusal-motor Dönem (doğum ile 2 yaş arası)
Bu dönemde bebekler çevreyi duyu organları ile öğrenir. Bu bağlamda, bebek çevredeki nesnelere isabetli bir şekilde uzanmayı ve onları tutmayı, evirip çevirmeyi öğrenir. Çevreyi etkilediğini fark eder. Bütün bu
beceriler yoluyla bebek kendini çevreden ayırt eder, kendinin bağımsız bir varlık olduğunun farkına varır. On
aydan sonra, nesneleri görmese de onların hâlâ var olduğunu kavrar. Buna “nesne devamlılığı” denir. Nesne
devamlılığı ilkesini kavraması, bebeğin nesnelere ilişkin zihinsel temsiller oluşturduğunu gösterir.
41
İşlem-öncesi Dönem (2-7 yaş)
Çocukta dil ve konuşma bu dönemde gelişir. Nesneleri imge ve kelimelerle semboller. Düşünme benmerkezcidir yani başkalarının görüş açısını kavrayamaz. Nesneleri tek bir özelliğine göre gruplayabilir.
Örneğin tahta blokları sadece rengine göre veya sadece şekline göre gruplayabilir. Bu dönemde çocuk
nesnelerin algısal özelliklerinin etkisinde kalır. Bu dönemin başlarında çocuk aynı oyuncakları kullanarak
başka çocuklarla oynar. Ancak bu, sosyal etkileşimin bulunmadığı birlikteliktir. Çünkü her çocuk kendi isteği
doğrultusunda ve kendi kuralları uyarınca oynar. Oyunda iş birliği veya rekabet yoktur.
Bilişsel gelişim gibi, ahlaki gelişim de düzenli bir sıra izler. Piaget'nin kuramına göre, işlem-öncesi dönemde çocukta ahlaksal gerçekçilik gözlenir. Beş yaş çocuğunda ise, ahlaki kurallar önceden belirlenmiş,
sürekli ve değiştirilemezdir. Bunlara harfiyen uyar. Bu dönemde çocuk bilerek ve bir çıkar uğruna söylenen
yalanlarla zararsız, abartılı söylemler arasındaki farkı ayırt edemez. L. Kohlberg'in (Koğlberg, 1927-1987)
Ahlaki Düşünceler Kuramı’na göre ise çocuk 10 yaşına kadar Dönem 1’dedir. Bu dönemde çocuk cezadan
kaçınmak için kurallara uyar.
Somut İşlemler Dönemi (7-11 yaş)
Bu dönemde somut nesneler, burada ve şimdi gibi anlık durumlar üzerinde mantıksal düşünme başlar. Çocuk miktar, hacim ve kütlenin korunumu ilkesini kavrar. Örneğin, özdeş iki bardağa konmuş
olan sıvı daha sonra biri dar ve uzun, diğeri kısa ve geniş iki ayrı
kaba boşaltıldığında, çocuk, sıvının bulunduğu kabın şekli değişse
de hacminin aynı kaldığını kavrar. Aynı sayıda misketten oluşmuş
iki gruptan birinde misketler birbirine yakın, diğerinde birbirinden
uzak olarak sıralandığında, misket miktarının aynı olduğunu bilir.
Nesneleri birden fazla özelliğine göre sınıflar. Benmerkezci düşüncenin yerini işlevsel düşünce alır. Çocuk kendi dışındakilere giderek
genişleyen bir açı ile bakmaya, olayları başkasının görüş açısından
da görmeye başlar.
Piaget'ye göre, çocuk bu dönemde ahlaki kuralların topluma özel
ortak kararlar olduğunu ve istenirse değiştirilebileceğini kavrar. Cezanın, bir insan kararı olduğunu fark eder. Çocuk ahlaki kararlar verirken kişilerin niyetlerine bakmaya başlar.
Gelişim basamaklarını çıkmak
Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve ilerisi)
Bu bilişsel gelişim dönemi ergenlikle başlar. Bu nedenle, dönemin özellikleri, “Erin ve Ergen” bölümünde
açıklanacaktır.
düşünelim
Bebeklik döneminin gelişimsel özelliklerini inceleyiniz. Yabancıdan çekinme, anne veya bakımını üstlenen kişiye bağlanma ve bağımlı olma hangi özelliklerle açıklanabilir?
ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ HIZLI DEĞİŞİM, DÖNEMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
VE DÖNEMİ ETKİLEYEN ETKENLER
C. Ergenlikte Çeşitli Alanlardaki Gelişimler
Gençlik,yeni hayatlara ve yeni dünyalara uçmak için kanat çırpmaktır.
Buket Uzuner, Kumral Ada, Mavi Tuna
Ergenlik çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Büluğ ile başlayan bu dönem yaklaşık 12-20 yaşlar arasını
kapsar. Büluğa ilişkin değişikliklerin olduğu dönemde genç, erin olarak da adlandırılabilmektedir. Erinlik dönemi
yaklaşık 12-15 yaşları arasındadır. Ergenlik dönemi ise 16-19 yaşları arasında yer almaktadır. Ergenlik döneminde
genç, cinsel olgunluğa erişir. Aileden farklılaşan bir birey hâline gelir.
42
E
etkinlik
Ergenlik döneminde meydana gelen hızlı değişikliklere nasıl uyum sağladığınızı düşününüz. Bunun için kişiye dönük gözlem yapınız.
1. Ergenlikte yaşadığınız değişimleri ve bunlara nasıl uyum sağladığınızı yazınız. Kâğıtlara ad ve soyadınızı yazmayınız.
2. Kâğıtları toplayınız ve yazılanları sınıfça paylaşınız. Verilen cevaplardaki çeşitliliğin üzerinde durunuz. Uyum yollarını yararlılıkları açısından tartışınız. Bu konudaki değerlendirmelerinizi sözlü
olarak ifade ediniz.
3. Gönüllü bir öğrenci arkadaşınızdan konuşulanları özetlemesini isteyiniz.
Fiziksel gelişim: Kızlarda 10,5 yaşında başlayıp 12 yaşında zirve yapan, erkeklerde 12 yaşında başlayıp 14
yaşında zirve yapan hızlı fiziksel gelişim, boy ve ağırlık artışını içerir. Önce kol ve bacaklar uzar, gövde daha sonra
büyür. Genelde, erkeklerde en son omuzla göğüs kafesi genişler. Kızlarda ise göğüsler büyür, kalçalar genişler.
Büyümenin farklı beden bölümlerinde aynı zamanda olmaması, orantısız bir görünüme neden olur. Oranlardaki
bu değişiklik, uyum sağlamada zorluk ve sakarlığa yol açar. Ergenler genelde fiziksel değişikliklerinden memnun
değildirler. Bu da bazı ergenlerde düşük kendilik değerine yol açabilir.
Cinsel gelişim: Bu gelişimin kritik terimi “büluğ”dur. Büluğ, çocuğun cinsel üretkenlik ve biyolojik olgunluğa
eriştiği 3-4 yıllık döneme verilen addır. Bu dönem hızlı fiziksel gelişimle başlar, üreme organlarının gelişmesi ve
ikincil cinsiyet özelliklerinin ortaya çıkması ile sürer.
Bilişsel gelişim: Ergenler soyut işlemler dönemindedir. Bu dönemde birey soyut düşünme, nedenselliği fark
etme ve kavramları tanımlayabilme yeteneklerine kavuşur ve bunları geliştirir. Düşünce soyut, sistemli ve mantıklı
olmaya başlar. Sembol kullanımı gelişerek artar. Erin ve özellikle ergenler kurdukları denenceleri test eder, soyut
düşünür, genellemeler yapar, soyut kavramları kullanarak bir durumdan diğerine geçebilir. Bu dönemdeki genç,
bir olayı açıklarken olasılıkları ve olası ilişkileri eldeki verilere göre kurgulayabilir. Dil kullanımı çok gelişmiştir ve
mantık kurallarını içerir. Soyut düşüncenin gelişmesinin diğer kanıtları, gencin bu dönemde felsefe, din, politika
ve etikle ilgilenmeye başlamasıdır.
Soyut işlemler döneminin başında, Piaget'nin dördüncü ve son ahlaki gelişim dönemi başlar. Bu dönemde
çocuk ilk kez karşılaştığı durumlar için kurallar üretebilir. Ahlaki düşünme bu dönemde ideolojik bir tarz kazanır;
kişisel ve kişiler arası durumların ötesinde sosyal durumları da kapsar. L. Kohlberg Kuramı'na göre 11-13 yaştaki
çocuk Dönem 2'dedir. Bu dönemdeki çocuk ödül yönelimlidir; kurallara, ödüllendirilmek için uyar.
Sosyal gelişim: Ergenin yaşamındaki sosyal etkilerin başında akranlar ve akran grupları gelir. Akran grupları
önce, aynı cinsiyetten bireylerden oluşan küçük gruplar şeklindedir. Daha sonra karışık cinsiyetten oluşan gruplar
ve nihayet çiftlerden oluşan gruplar ortaya çıkar. Başlangıçta kısa süreli olan ilişkiler, giderek daha uzun süreli,
romantik ilişkilere dönüşür. Akranlar arasında grup değerlerine katı bir uyma davranışı vardır.
Aynı cinsle arkadaşlık ilişkileri
Karşı cinsle yakınlaşmalar
43
Akranlar ergenin farklı kimliklerle, farklı rol ve değerlerle ilişkiye geçmesini sağlar. Bir yandan ergenin kendisini
tanımlamasına yardımcı olur, diğer yandan da ona sosyal ve duygusal destek sağlar. Ergen benimsemeyi düşündüğü kimlikleri bu grupta test eder, kimliğin akranları tarafından onaylanıp onaylanmadığını gözler. Bütün bunlardan
dolayı, akranlarla ilişkiler ergenler için çok önemlidir.
E
etkinlik
1. Ergenlik döneminin temel özelliklerini ve bu dönemi etkileyen etkenleri inceleyiniz. Daha sonra
sınıfta iç içe iki çember oluşturacak şekilde oturunuz. İç çemberde tartışma konusu hakkında
konuşmak isteyen öğrenciler, dış çemberde ise dinleyici konumundaki öğrenciler bulunacaktır.
İç çemberde, sonradan dış çemberden tartışmaya katılacak öğrenciler için boş yerler bırakınız.
2. İç çemberdeki öğrenciler olarak ergenin kimlik oluşumu sürecinde rol karmaşası ve kuşaklararası
çatışmaların etkileri, dönemin temel görevleri, bu dönemde ergeni etkileyen etkenler ve nedenleri üzerinde fikir üretiniz. Dış çemberden yeni fikirler üreten siz öğrenciler iç çembere giriniz ve
tartışmaya dâhil olunuz.
3. Bu etkinlik kişiye dönük ve kişiler arası yani sosyal gözlem yapmanızı sağlamalıdır.
1. Ergenlik “Fırtına ve Stres” Dönemidir.
Ergenlik döneminin özelliklerini hızlı mizaç değişiklikleri, psikolojik bakımdan değişkenlik ve isyankârlık oluşturur. Ergenin görevi bu dönemi sorunsuz atlatmaktır.
Büluğ beden imgesini, kendilik değerini, mizacı, ebeveyn ve karşı cinsiyetten bireylerle ilişkileri olumsuz etkiler. Bu olumsuzlukların temelinde şunlar vardır: (1) Hormonal değişiklikler: Büluğla birlikte kızlarda estrojen grubu hormonlar (örneğin estradiol), erkeklerde de androjen grubu hormonlar (örneğin testosteron) salgılanmaya
başlar. Bu hormonlar her iki cinsiyette de ikincil cinsiyet özelliklerini başlatır. (2) Cinsel olgunlaşmaya erken erişen
erkekler fiziksel durumlarından daha memnundurlar. Çünkü meydana gelen değişiklikler onlara sporda ve sosyal
etkinliklerde avantaj sağlar.
Öte yandan, bilimsel çalışmalar bütün bunların her ergen için geçerli olmadığını göstermektedir. Yapılan çalışmalar ergenlerin sadece %15'inin şiddetli sorunlar yaşadığını, %30'unun ara sıra sorun yaşadığını, geri kalan
%55'inin ise ergenlik dönemini kolayca atlattığını göstermektedir.
Gençlik,yeni hayatlara ve yeni
dünyalara uçmak için kanat çırpmaktır.
Buket Uzuner, Kumral Ada, Mavi Tuna
BANA NE
İTMİYCEM
İŞTE!..
44
Gençliği iyiye yönelten,
insanlığı iyiye yöneltir.
Gottfried Wilhelm Leibnitz
2. Ergenlik Görevleri
• Kimlik gelişimi: Ergenlik döneminin
bir diğer görevi “Ben kimim? Yaşam
amacım ne?” sorularını sağlıklı bir
şekilde cevaplamaktır. E. Erikson bu
dönemi "kimlik bunalımını çözmek"
olarak adlandırır ve psikososyal gelişimin önemli bir bölümü olarak
değerlendirir. Kimlik bunalımını yani
çatışmayı çözerken ergen farklı kimlikleri deneyebilir, bunlar üzerinde
yeni düzenlemeler yapabilir, onlardan vazgeçip başka kimlikler üzerinde durabilir. Kimliğin oluşumunda
anne, baba, öğretmen ve akranların
değer yargılarının birbiriyle tutarlı
olması, kimlik bunalımının çözülmesini kolaylaştırır.
Kimlik kargaşası
Kimlik bunalımı 20'li yaşlarla birlikte
çözülmüş olmalı, “kimlik oluşmuş” bulunmalıdır. Kimliğin oluşması mesleksel yönelim, ideolojik bakış açısı ve cinsel bakımdan tutarlı bir bütünlüğe erişilmesi anlamına gelir. Kimlik bunalımını çözememiş olan ergenler yaşamın
temel alanlarındaki değerleri konusunda karara varamazlar.
• Kimlik bunalımını çözme yolları şunlardır:
(1) Başarılı kimlik statüsü: Bu ergenler kimlik bunalımını çözmüş, kendini sorguladığı
ve tanımladığı dönemi başarıyla bitirmiştir. İdeolojik tercihlerini yapmış, mesleğini
belirlemiş, ailesinin politik ve dinsel tercihlerini incelemiş, kendi kimliğiyle uyuşmayanları elemiştir. Bu ergenler kararlarından
memnun ve mutludurlar.
(2) Erken bağlanmış kimlik statüsü: Bu ergenler
de mesleki ve ideolojik kararlarını vermiştir. Ancak
bunu kimlik bunalımından geçmeden yapmışlar, ailelerinin seçimlerini veya başkalarının onlar için belirledikleri seçimleri kabullenmişlerdir.
45
(3) Kararsız kimlik statüsü: Bu ergenler kimlik bunalımının ortasındadır. Cevap aramakta, ancak ailesinin ve
toplumun seçimleri ile kendininkiler arasındaki çatışmayı çözememektedirler. Değişik kimlikler arasında bocalamaktadırlar. Bir bakarsınız duyarlı, etik, açık görüşlü; bir bakarsınız kaygılı ve kararsızdırlar. Bu durum bilimde
“moratorium” olarak adlandırılmaktadır.
(4) Kimlik kargaşası: Bu ergenlerin bir kısmı kimlik bunalımı
yaşamış, bazıları yaşamamıştır. Ancak iki durumda da kendilerini
bütünleşik bir birey olarak algılayamamaktadırlar. Birbiriyle çelişen kararlar verirler, bunların herhangi birini eyleme geçiremezler.
•
Ebeveynle ilişkiler: Büluğla birlikte ebeveynle ilişkilerde sorunlar başlar. Ebeveynlerle yakınlık azalır ve çatışma artar. Neden? Ergen, soyut işlemler dönemindedir. Her şeyi sorgulamakta, denenceler kurmakta ve
onları test etmektedir. Aynı işlemleri anne ve babasına da uygulamaktadır. Ergen bütün çocukluğu boyunca
annesinin en güzel, babasının da en güçlü olduğunu düşünürken annesinin hiç de o kadar güzel, babasının da
o kadar güçlü ve akıllı olmadığını fark eder. Kuşaklararası çatışmalar başlar. Ergenin, anne ve babasını güçlü
ve zayıf yönleriyle kabul etmesi zaman alır. Ancak bütün bu süreç içinde, ergenin, yine de, anne ve babasına
gereksinimi vardır. Bir kimlik statüsü oluşturmaya çalışan, bunu henüz başaramamış olan ergenin hayatında
tutarlılığa, değişmezliğe, yapılanmışlığa gereksinimi vardır. Davranışlarının sonuçlarını her zaman tahmin edemediğinden, disiplin ve rehberliğe de gereksinimi vardır. Ergen olmak kolay değildir. Ergenin ebeveyni olmak
da kolay değildir. Ergenlik görevlerinin başarıyla tamamlanması hem ergenin hem de ebeveynin sağduyu ve
becerisine bağlıdır.
Babanız olan o erkeğe ve anneniz olan o kadına gidip “Sizi
bütün kusurlarınızla seviyorum!” diyebildiğiniz gün, gerçekten
büyüdünüz demektir.
Leo Buscaglia (Liyo Buskagliya), Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek
46
Ç. Yetişkinlik
Yetişkinlik dönemi, erken yetişkinlik ve geç yetişkinlik olarak ikiye ayrılır. Erken yetişkinlik 20-34 yaşları arasında, geç yetişkinlik ise 35-54 yaşları arasındadır. Bazı sınıflamalarda yetişkinliğin sonu 65 yaşa kadar uzatılabilmektedir.
Erken yetişkinlik döneminin görevlerinden biri, karşı cinsten biriyle sevgi
içeren, yakın ve uzun süreli ilişki kurmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmaktır.
E. Erikson (Eriksın)'un Psikososyal Gelişim Kuramı’na göre, bu dönemdeki
başarısızlık yalnız kalmayı içerir. Yetişkinliğin diğer görevi, başarılı bir iş yaşamına sahip olmaktır. İş ekonomik bağımsızlık kazandırır, öz saygı sağlar. Bu
görevde başarısızlık psikiyatrik yardım almaya kadar giden sıkıntılara yol
açabilir. Başarılı bir şekilde yetişkinliğe geçmiş olan bireyler fiziksel, bilişsel
ve cinsel gelişimini gereği gibi tamamlamış, kimlik bunalımını aşmıştır.
Kohlberg'in Kuramı'ndaki ahlaki düşünme türlerinin son dördü erken yetişkinlik ve sonrasında gözlenir. En ileri ahlak anlayışında birey, adalet, saygınlık ve eşitlik üzerine kurulu kendi ahlak ilkesini oluşturur. Oluşturduğu bu
ilke doğrultusunda davranır.
Geç yetişkinlik dönemi üretkenliğin en yüksek olduğu yılları içerir. Bu yaşlarda bireyler iş hayatlarındaki en üst
noktaya gelmiştir. Erken yetişkinlik yıllarını ailesine ve çocuklarına ayırmış olan kadınlar mesleklerine geri döner
veya başka etkinlik alanlarında çalışır. Erikson'un Kuramı'nda geç yetişkinlik döneminin görevi, verici olmaktır.
Verici olmak aile, toplum ve gelecek nesilleri düşünmeyi, onlarla ilgilenmeyi içerir. Bu dönemde bireyler erin ve
ergen dönemindeki çocuklarının yetişkin olmasına yardımcı olmaktan, gereksinimi olanlara yardım etmekten
doyum alırlar. Katkılarının toplum için önemli olduğunu düşünürler.
Geç yetişkinlik döneminde, çoğu insan emekli olur; bir işin sağladığı ekonomik, sosyal ve psikolojik getirilerden
yoksun kalır. Bu nedenle bazı kişiler "orta yaş bunalımı" yaşarlar. Orta yaş bunalımındaki kişiler planladıkları amaçlara erişememiş olduklarını, yaşamlarında önemli bir şey yapamamış olduklarını düşünürler. Kadınlar âdetten
kesilir. Cinsel üretkenliklerinin sona ermesi ise onlarda kaygı ve çökkünlüğe yol açabilir. Bazı geç yetişkinler cinsel
konular, aile içindeki roller ve işleri ile ilgili bir duygusal kargaşa içine girer. “Ben kimim?”, “Nereye gidiyorum?”
soruları tekrar gündeme gelir. Bu özellikleriyle geç yetişkinlik, ergenlik gibi bir geçiş dönemidir. Ancak daha önceki
dönemlerde, zaman, “doğduğumdan bu yana geçen süre” iken artık bu dönemde zaman “geriye kalan süre”dir.
Ölümün kaçınılmaz olduğunu fark ederler. Bazıları geri kalan zaman için yaşamlarını yeniden yapılandırır.
D. İleri Yetişkinlik, Yaşlılık
Yaşlılıkta dinç kalmanın en iyi yolu zihnen dinç kalabilmektir.
Bu da okumak ve zihni çalıştırmakla olur.
Epiktetos (Epiktetos)
okuma metni
Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Ahmet Haşim
47
Yaşamın son dönemleri yaşlılık ve ileri yaşlılıktır. Yakın zamanların ayrıntılı sınıflamasında yaşlılık 65–74, orta
yaşlılık 75–84 yaşlarını, ileri yaşlılık ise 85 yaş ve üstünü kapsamaktadır. Bu gibi sınıflamalarda 55-64 yaşları ileri
yetişkinlik olarak ele alınmaktadır.
Yaşlanmada da bazı fiziksel değişiklikler meydana gelir. Refleksler ve duyu organları zayıflar, kas gücü azalır.
Sinir sisteminde olumsuz değişiklikler meydana gelir. Sinir hücreleri tahrip olmaya başlar, çalışan sinir hücrelerinin
sayısı azalır, bu nedenle beyin ağırlığı azalır. Bütün bunların bir sonucu olarak sinaps miktarı azalır (Şekil 2.6'ya
bakalım). Yaşlanma ile organların işlevselliği de azalır.
Yaşlının bilişsel süreçlerinde de bazı değişiklikler oluşur. Örneğin dikkatte seçilik azalır, çalışma belleği etkilenir. Tanıyarak hatırlama etkilenmez, ancak serbest hatırlama etkilenir (Şekil 2.9). Sözel zekâ etkilenmezken sözel
olmayan (görsel-mekânsal) zekâ etkilenir (Şekil 2.10). Ancak bütün bunlar yaşlanmadaki normal değişikliklerdir ve
bireyin normal yaşamını sürdürmesine engel değildir. Bu gibi kişiler “sağlıklı” yaşlanmış kabul edilir. Yaşlılık olarak
sınıflanan 65-74 yaş grubundaki kadın ve erkeklerin yüksek sorumluluk gerektiren ve önemli kararlar verilmesini
içeren işlerde çalıştığını sıklıkla görmekteyiz.
Şekil 2.9. Yaşlanmanın hatırlama ve tanıma türü
belleğe etkisi
Şekil 2.10. Yaşlanmanın sözel ve sözel olmayan
zekâ puanlarına etkisi
E
etkinlik
Görev
Dönem
Gelişim Görevleri
Bebeklik (0-2 yaş)
• Kendisini çevreden ayırt eder.
• Nesne devamlılığını kavrar.
• Nesneler için zihinsel temsiller oluşturur.
• Anneye bağlanır ve ona bağımlılık geliştirir.
Çocukluk (2-7 yaş)
…………..
Çocukluk (7-11 yaş)
……………
Ergenlik (12-20 yaş)
……………
Yetişkinlik (20-54 yaş)
……………
Yaşlılık (55 veya 65 yaş ve üstü)
……………
 Sizler gelişim dönemlerini öğrendiniz. Şimdi bu dönemlerin özelliklerini düşününüz. Her bir dönemin gelişim görevlerinin neler olduğunu irdeleyiniz.
 Yukarıdaki tabloda bebeklik döneminin gelişim görevleri açıklanmakta. Siz diğer dönemlerin gelişim görevlerini tablodaki yerlerine yazınız.
 Gelişimin desteklenmemesinin veya engellenmesinin, bu görevleri nasıl etkileyebileceğini düşününüz. Çevrenizde gelişimi desteklenmemiş veya engellenmiş kişiler varsa empati becerinizi de
kullanarak onlarla konuşunuz. Tahmin ettiğiniz etkilenmelerin onlarda bulunup bulunmadığını
gözlemleyiniz.
48
49
Duyusal-motor
İşlem-öncesi
Somut işlemler
Soyut işlemler
2-7 yıl
7-11 yıl
11 yıl ve
üstü
PIAGET BİLİŞSEL
GELİŞİM DÖNEMLERİ
0-2 yıl
YAŞ
etkinlik
Geleneksel ahlak
(10-13 yaş)
Geleneksel sonrası ahlak
(14 yaş ve üstü)
• Mantıklı düşünme
• Korunum
• Nesneleri birkaç özelliğe göre sınıflandırma
• Göreli ahlak anlayışının başlaması
• Soyut önermelerle mantıklı düşünme
• Sistematik olarak denence test etme
• Olaylar, gelecek ve ideolojik kavramlarla ilgilenme
• Ahlaksal konular üzerinde akıl yürütürken ideolojik yaklaşım
• Dönem 6
• Dönem 5
• Dönem 4
• Dönem 3
• Dönem 2
• Nesneleri temsil etmede kelime ve imge sembolleri kullanma
• Nesneleri tek özelliğe göre sınıflandırma
• Gördüğünün etkisinde kalma
• Sosyal etkileşim olmaksızın birliktelik
• Ahlaksal gerçekçilik
Geleneksel öncesi ahlak
(0-10 yaş)
• Dönem 1
• Kendini diğer nesnelerden ayırt etme
• Çevreyi etkilediğini fark etme
• Nesne devamlılığı algısı
KOHLBERG AHLAKSAL GELİŞİM
DÖNEMLERİ
• Etik ilkeler yönelimi
• Sosyal kontrat yönelimi
• Otorite ve görev yönelimi
• Yasa ve düzen yönelimi
• Ödül yönelimi
• Ceza yönelimi
AHLAKSAL GELİŞİM
DÖNEMLERİNİN
ÖZELLİKLERİ
 Kişiler arası gözlem becerinizi kullanarak bu kişilerin, bilişsel gelişim döneminin tabloda belirtilen özelliklerini taşıyıp taşımadığını belirleyiniz.
 Aynı kişilerin bilişsel gelişim dönemine karşılık gelen ahlaksal gelişim döneminde olup olmadığını belirlemeye çalışınız.
 Vardığınız sonuçlar Piaget’nin ve Kohlberg’in kuramlarını destekliyor
mu? Bu sorunun cevabını eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinizi kullanarak veriniz.
BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİNİN ÖZELLİKLERİ
Tablo 2.4. Bilişsel Gelişim Dönemlerine Karşılık Gelen Ahlaksal Gelişim Dönemleri
Piaget bilişsel gelişim dönemlerini, Kohlberg ise ahlaksal gelişim dönemlerini açıklamıştır. Tablo 2.4’te bu dönemlerin birbiriyle nasıl çakıştığı gösterilmektedir.
 Tabloyu dikkatli inceleyiniz. Yakın çevrenizde 0-20 yaş grubunda kişiler
belirleyiniz.
 Onların yaşlarını ve hangi bilişsel gelişim döneminde olduklarını belirleyiniz.
E
E. Bilişsel ve Ahlaki Gelişim Kuramları
DUYUM VE DUYUMUN ÖZELLİKLERİ
A. Tanımı
Mutluluğun gizi dünyanın
bütün harikalarını görmektir.
Paulo Coelho,
(Pavlu Cohelum) Simyacı
hazırlık
İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır. İnsanın varkalımı ve uyumu çevresindeki (fiziksel ve sosyokültürel) olayları fark etmesine, değerlendirmesine ve uygun davranışları yapabilmesine bağlıdır. Bilgi
işlemlemede, çevresel uyarıcılar sistem tarafından alınır ve bunlar üzerinde çok sayıda işlem yapılır.
Memeliler değişik uzaklıklarda gerçekleşen olaylar hakkında, değişik enerji türlerine duyarlılıkları sonucu bilgi sahibi olur. Bu süreç bilgi işlemleme olarak bilinir. Şekil 2.1'i şimdi tekrar inceleyelim. Bilişsel
işlemlerin duyumsama, algılama, dikkat odağına getirme, kısa süreli belleğe atma, uzun süreli belleğe
atma aşamalarından geçtiğini görüyoruz. Aşağıdaki bölümlerde, bilgi işlemlemenin bu aşamaları sırayla açıklanmaktadır.
Psikoloji biliminin temel şemasını oluşturan U-D bağındaki U'yu canlılar nasıl fark eder? Canlılarda, uyarıcı türlerine özel olan, belirli enerji türlerini fark etmek için uzmanlaşmış organlar vardır. Bunlara duyu organı denir. Örneğin, göz elektromanyetik ışınımı, kulak ise havadaki parçacıkların titreşimini fark edecek şekilde uzmanlaşmıştır.
Duyum konusuyla ilgili terimler ve bunların tanımları şöyledir:
• Duyu organı: Belirli uyarıcı türüne duyarlı olan, o uyarıcıya ilişkin fiziksel enerjiyi çözümleyen beden bölümü, örneğin göz.
• Alıcılar: Duyu organlarında belirli uyarıcı türüne duyarlı olan birimler, örneğin gözde çubukçuk ve koniler.
• Duyusal sistem: Duyu organlarıyla başlayan ve beyin kabuğuna kadar uzanan yol üzerindeki yapılar ve sinir
liflerinden oluşan bütünlük, örneğin görsel sistem.
• Duyum: Duyu organının uyarılması sonucu ortaya çıkan deneyim, örneğin görme.
• Duyumsama: Duyum deneyimini sağlayan işlemler bütünü, örneğin görsel işlemleme.
50
Duyumda iki bilgi işlemleme süreci gerçekleşir:
• Duyumsama: Belirli bir anda duyu organlarına ulaşan tüm uyarıcıların duyumsandığı duyum süreci otomatik
olarak meydana gelir. Duyumsama dikkatli olmayı gerektirmez. Bu nedenle duyumlar bilinç dışıdır. En basit
düzeydeki bilişsel süreç olan duyum, uyarıcıların fiziksel özellikleri konusunda bilgi sağlar.
• Duyusal bellek: Duyum sonucu oluşan duyusal iz “duyusal bellek”te yer alır. Bu belleğin kalım süresi 100 milisaniye (1 saniye = 1000 milisaniye) ile 2 saniye arasındadır. Bu süre sonunda sinir sistemi duyusal izi (Görsel ize
ikon, işitsel ize eko denir.) siler. Ya da bir duyusal iz bir öncekini silerek onun yerine geçer. Duyusal alanlardaki
bellek bilinç öncesindedir. Kişi bilinç öncesi izlerin farkında değildir. Ancak belli bir gayretle bunları bilinçli
hâle getirebilir. Örneğin, dikkatinizi kitaba vermiş çalışıyorsunuz, birisi de telefonla konuşuyor. Bu konuşmalar
size uğultu gibi geliyor, söylenenlerin farkında değilsiniz. O sırada adınız geçti, derhal dikkatiniz konuşmaya
döner ve adınız söylenmeden hemen önce konuşulanları hatırlarsınız. Bu bilince getirilme işlemine, duyusal
izin “okunması” denir.
E
etkinlik
1. Şekil 2.1’i dikkatli bir şe- Duyum
Organı
Uyarıcısı
kilde inceleyiniz. “Bilginin başlangıcını duyumlar Görme
Göz
Elektromanyetik ışınım
oluşturur.” cümlesi ile ne
Kulak
Ses dalgaları
denmek istendiğini şekle İşitme
bakarak düşününüz. Du- Koku
yumların yaşam için önemini örnekler üzerinden Tat
değerlendiriniz.
Denge
2. Görme veya işitme engelli
bir bireyin ne gibi zorluk- Basınç, sıcaklık
larla
karşılaşabileceğini,
engelini aşmak ve bu engele rağmen başarılı bir yaşam sürdürebilmek için neler yapılabileceğini
düşününüz. Zorluklarını aşarak başarılı olmuş engelli bireylere örnekler bulunuz ve bunu nasıl
gerçekleştirdiklerini inceleyiniz.
3. İnsanda öncelikli duyumlar görme ve işitmedir. Yukarıdaki çalışma kâğıdını diğer duyumlar için
tamamlayınız. Bunun için elektronik ortamdan, görsel ve yazılı kaynaklardan yararlanınız.
B. Duyu Organları ve Duyumlar
Duyu organları, çeşitli uzaklıktaki çevreler hakkında
bilgi verir. Örneğin; görme, işitme ve koku ile ilgili uyarıcılar uzak dış çevreden gelir. Sıcaklığa ilişkin uyarıcılar,
dokunma, bazı acı-ağrı uyarıcıları bedenin yüzeyinden
gelir. Bazı acı-ağrılar ile baş ve bedenin hareketlerine ilişkin duyumlar ise bedenin içinden gelir.
Memelilerin çevreyi geniş çaplı olarak fark etmesini
sağlayan duyum çeşitlerini ve onlarla ilgili bazı bilgileri
hatırlayalım.
BİZİM
KULAĞIMIZ YOK.
BİRBİRİMİZİ NASIL
DUYUYORUZ?
BİR ŞEY Mİ
DEDİN?
51
Görme: Bu duyumla ilgili duyu organı gözdür.
Görme duyumu gözde bulunan ve elektromanyetik ışınıma duyarlı olan alıcılarda başlar. Bu alıcılar
ağ tabakadaki çubukçuk ve konilerdir. İnsandaki
görme duyumu, dalga boyu mor ötesinin üstünde
ve kızıl ötesinin altında kalan bölgede gerçekleşir.
Öte yandan, örneğin arılar mor ötesi ışınımı da
görür (Şekil 2.11).
Şekil 2.11. Aynı çiçeği insan (sol) ve arı (sağ) farklı
görür.
Görme duyumu parlaklık (ışınım dalgasının genliği), renk (dalga boyu), zıtlık,
büyüklük ve hareket konusunda bilgi sağlar. Görsel
alan ile nesnenin yansıdığı
beyin kabuğundaki görme
alanı arasında tam bir çaprazlaşma vardır (Şekil 2.12).
Şekil 2.12. Görsel sistemde çaprazlaşma. Görsel alanın sol kısmının sağ beyin kabuğundaki görme alanına, sağ kısmının ise
sol beyin kabuğundaki görme alanına yansıdığına dikkat ediniz.
İşitme: Bu duyumla ilgili duyu organı kulaktır. İşitme duyumu ses dalgalarının kulak zarını mekanik olarak
titreştirmesiyle başlar. Duyusal alıcılar iç kulaktaki Corti (Korti) organında bulunan kıl hücreleridir. İnsanda
işitme saniyede 20 titreşim ile 20,000 titreşim arasındaki bölgede gerçekleşir. İnsan kulağı saniyede 20.000
titreşimin üstündeki ultrasonik sesleri duyumsamaz (Örneğin, yarasalar bunu duyumsar.). İşitme duyumu
temelde sesin perdesi (tizlik ve pesliği) ve sesin yüksekliği (alçak ve yüksekliği) konusunda bilgi sağlar. Perde
dalganın sıklığı, ses yüksekliği ise dalganın genliğinden kaynaklanır.
Diğer Duyumlar
Koku: Koku duyumu burun boşluğundaki koku alıcılarında başlar. Koku duyumunu maddelerden yayılan,
gaz hâlindeki kimyasal moleküller ortaya çıkarır. İnsanlar 10.000 ile 40.000 arasında farklı kokuyu ayırt edebilir.
Kadınların koku duyumu erkeklerden daha iyidir. Ancak koku duyumu insanlarda oldukça zayıftır. Örneğin, insanda koku duyumuyla ilgili duyusal alıcı sayısı 10 milyon iken köpekte bu sayı 1 milyardır. İnsanda beyin yarım
kürelerinin 1/20'si, köpekte ise 1/3'ü kokuya ayrılmıştır.
Tat: Bu duyumla ilgili duyusal alıcılar dil, damak ve boğazda bulunur. Tat alıcıları tat tomurcuklarıdır. Tat
duyumunu tükürükte çözülebilen kimyasal maddeler oluşturur. Tat; acı, tatlı, tuzlu ve ekşi duyumlarını içerir.
Denge: Bu duyumla ilgili duyusal alıcılar iç kulaktaki otolit organı ve yarım daire kanallarındadır. Denge
(vestibüler duyum) başın tüm yön ve açılardaki haraketlerine ve yerçekimine göre ayarlanır.
Beden duyumu 1: Beden duyumuna ilişkin alıcıların bir bölümü deridedir. En büyük organımızın deri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Derideki alıcıların sağladığı duyumlar dokunma ya da basınç, sıcaklık (soğuk
ve sıcak ) ile acı ve ağrıdır.
Beden duyumu 2: Beden duyumunun diğer alıcıları kas ve kirişlerdedir. Bu alıcıların sağladığı kinestetik
duyum bedenin uzaydaki konumu, beden bölümlerinin birbirine göre durumu ve hareketler konusunda
bilgi verir. Bazı kaynaklar iç organlardan gelen duyumları da ayrı bir sınıf olarak ele alır.
52
İnsanlar gözlerinin gerçek önemini ve görmenin mucizevi
güzelliğini ancak bu yetiyi kaybettiklerinde anlayabilirler.
Emre Kongar, Kızlarıma Mektuplar
Memelilerin duyu organları farklı uyarıcılara duyarlıdır. Ancak hepsinin bir ortak
özelliği vardır. Duyum için uyarıcı şiddetinin
belli bir eşik değerinin üstünde olması gerekir.
KIRMIZIYA MI
YEŞİLE Mİ
SALDIRACAKTIM?
Uyarıcıların varlığını (veya yokluğunu) ve
onlardaki değişiklikleri fark etme yeteneğine "duyarlık" denir. Duyarlık derecesi eşik
olarak ölçülür. Bir bireydeki duyusal eşikleri
belirlemek için Fechner (Fehner) tarafından
geliştirilmiş olan psikofizik teknikler kullanılır. Bu teknikler uyarıcıların belirli bir düzen
içinde tekrarlanarak verilmesini içerir. İki
tür eşik vardır: Bunlar "mutlak eşik" ve "fark
eşiği"dir.
Mutlak eşik, tekrarların %50'sinde bireyin fark edebildiği (“Uyarıcıyı duyumsuyorum.” dediği) uyarıcı düzeyidir. Mutlak eşik değeri ne kadar düşükse duyarlık o kadar yüksektir. Örneğin, yaşlı bir bireyin ses için mutlak
eşiği, bir genç yetişkininkinden daha yüksektir.
Fark eşiği iki uyarıcı arasında ayrımsanabilen en düşük farktır. Tekrarların %50'sinde bireyin ayrımsayabildiği (“Evet, bu iki uyarıcı farklı.” dediği) en düşük uyarıcı farkına fark eşiği denir. Fark eşiği “ancak fark edilebilir
farklar” olarak da anılmaktadır. Fark eşiği ne kadar düşükse duyarlık o kadar yüksektir. Örneğin bir köpeğin
koku uyarıcılarına ilişkin fark eşiği insandan düşük yani duyarlığı daha yüksektir. Sırtımızdaki alıcıların dokunsal uyarıcılar için fark eşiği yüzümüzdeki alıcılardan yüksektir, yani sırtımızda, dokunsal uyarıcılara duyarlık
daha düşüktür.
Duyusal eşik yükseldiğinde
başvurulan yollar: İşitme cihazı ve
gözlük
Şekil 2.13. Uyarıcı şiddetinin
duyumsamaya etkisi
53
İnsanın duyumsamasında, uyarıcı şiddeti arttıkça duyarlık onunla doğru orantılı olarak artmaz. Yani uyarıcı
şiddeti ile duyarlık arasındaki ilişki doğrusal değildir (Şekil 2.13). Örneğin, mutlak eşiği belirlemek için yapılan psikofizik deneyinde uyarıcı şiddeti arttıkça “Evet, uyarıcıyı duyumsuyorum.” cevaplarının oranı önce artar. Ancak bir
noktadan sonra eğri düzleşir yani platoya erişir. Uyarıcı şiddetini daha da fazla artırmak “Evet, duyumsuyorum!”
tepkilerinin oranını artırmaz.
UYARILMA VE UYARICI TEKRARININ ETKİLERİ
A. Aşırı ve Yetersiz Uyarılma
hazırlık
İnsanın bir hapishane hücresindeyken bile muazzam bir yaşayışı olabileceğini,
bunu düşleyebileceğini sonradan anladım.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Fiyodor Mihaylovis Dostoyevski), Budala
Dostoyevski’nin bu düşüncesiyle duyusal yoksunluğun yarattığı olumsuz etkiler nasıl bağdaştırılabilir? Bu konuda kısa bir kompozisyon yazınız. Kompozisyonunuzu sunmak için derste söz alınız.
E
etkinlik
Duyu organlarınız ve duyumlarınız konusunda düşünmeniz için sizlere birkaç soru soralım? Soruların cevaplarını bulmak için kendiniz üzerinde, kişiye dönük gözlem veya kişiler arası sosyal gözlem
yapabilirsiniz. Ayrıca Kaynakça’daki eserlere veya başka görsel ve yazılı kaynaklara başvurabilirsiniz.
 Bir uyarıcıyı daima aynı şekilde mi duyumsuyorsunuz? Duyu organları uyarıcılara uyum sağlamakta mıdır?
 Uyarıcı azlığı veya aşırı uyarılma, duyumları nasıl etkiler? Bir çocuğa aynı zamanda çok sayıda
oyuncak, kitap, bilgisayar oyunu almak, “ufku açılsın” diye onu sık sık kültürel ve sportif etkinliklere götürmek, bir müzik aleti çalması için ders aldırmak ve bir spor dalında ilerlemesi için
antremanlara katılmasını sağlamak sağlıklı gelişim açısından olumlu bir yaklaşım mıdır?
 Bu sorular ve olası cevaplarını geniş grup katılımı ile sınıfta tartışınız. Görüş bildirmeyen arkadaşlarınızın da katılımını sağlayınız.
Duyu organının normal çalışabilmesi için uyarıcıda değişiklik meydana gelmesi gerekir. Bazı deney düzenekleri,
uyarıcıların, ağ tabakada sürekli aynı duyusal alıcıların üzerine düşmesini sağlar. Bu durumda birey bir süre sonra
hiçbir şey görmemeye başlar (ganzfeld etkisi). Duyum için uyarıcı değişikliği şarttır. Örneğin kolunuzda bir noktaya devamlı bastırdığınızda, oradaki basınç ve temas hissi bir süre sonra kaybolur. Bu nedenle, sabit bir noktaya
baktığımızı düşündüğümüz zaman bile gözler çok küçük hareketler yapar. Bu hareketler alıcılara düşen uyarıcıları
değiştirdiğinden, duyumsama süreci devam eder.
Özetleyecek olursak duyumsama için uyarıcı değişikliği zorunludur. Ancak bu değişiklik ne boyutta olmalıdır?
Ne kadarı çok, ne kadarı azdır? Çok önceleri yapılmış olan ancak günümüzde etik nedenlerle tekrarlanamayacak duyusal yoksunluk deneyleri bu soruyu cevaplamıştır. Deneye katılan kişiler uyarıcıların en aza indirgendiği odacıklarda tutulmuştur. Katılımcılara yarı-şeffaf gözlükler takılmış, odacık sesten kısmen yalıtılmış, kullanılan
düzeneklerle basınç (dokunma) duyumu en aza indirilmiştir. Bir süre sonra bu kişilerde algı bozuklukları ortaya
çıkmıştır. Katılımcılar hareket eden nesneler algılamış, renk ve şekilde algısal çarpılmalar meydana gelmiş, hatta,
var olmayan nesneler algılanmaya başlamıştır. Bazı katılımcılarda ruhsal ve davranışsal bozukluk belirtileri görülmüştür. Bütün bunlar uyarıcıdan yoksun kalmanın psikolojik bakımdan sakıncalı olduğunu göstermektedir. Uyarıcının az olduğu “fakirleştirilmiş çevre”de büyütülen canlıların da gereği gibi gelişmediği, bilişsel bakımdan daha
geri olduğu bilinmektedir.
54
“Zenginleştirilmiş çevre”de büyütülen canlıların fakirleştirilmiş çevrede büyütülenlere göre, bilişsel bakımdan
daha üstün olduğu görülmüştür. O zaman uyarıcı miktarı mümkün olduğu kadar artırılmalı mıdır? Bu sorunun
cevabı “hayır”dır. Uyarıcının fazlası da zararlıdır. Fazla uyarılmanın strese yol açtığı bilinmektedir. Sağlık psikolojisi
ve klinik psikolojide ele alınan konulardan biri de, aşırı uyarılmanın ruhsal ve davranışsal etkileridir.
B. Alışma ve Duyarlılaşma
yorumlayalım
•
Duyumsamada önemli rol oynayan, duyumlarımızı etkileyen üç olay vardır: alışma, duyarlılaşma
ve duyarsızlaşma. Bu üç terimin ne anlama geldiğini araştırınız. Her birinin işlemler yoluyla nasıl
tanımlanabileceğini düşününüz.
•
Duyarlılaşma ve duyarsızlaşma terimlerini “kavram kargaşası”, bilimde iletilebilirlik ve işlemler
yoluyla tanımlama açısından irdeleyiniz.
E
etkinlik
Duyu organları alışır veya duyarlılaşır. Aşağıdaki örnekleri eleştirel olarak inceleyiniz, alışma ve
duyarlılaşmanın ne olduğunu anlamaya çalışınız. Belirlediğiniz özellikleri not ediniz. Alışma ve duyarlılaşma konuları derste işlendikten sonra notlarınıza geri dönünüz. Doğru yanıtlarınızı belirleyiniz.
Varsa, eksikleriniz ve hatalarınız üzerinde durunuz.
1. Balıkçının önünden geçerken bizim balık kokusunu almamız, balıkçının ise bu kokuyu fark
etmemesi (alışma).
2. Baharatçıya girdiğimizde baharat kokularını belirgin şekilde algılamamız, baharatçının bu kokuları fark etmemesi (alışma) .
3. Başlangıçta kişiyi rahatsız etmeyen şiddetteki ağrının zaman içinde giderek rahatsız edici olması (duyarlılaşma).
4. Üst dairede oturanların gürültüsü başlangıçta annenizi etkilemiyordu. Şimdi en küçük bir ses
bile onu sinirlendiriyor (duyarlılaşma).
5. Bebeğin çıkardığı sesler başta babasını uyandırıyordu. Şimdi bebeğin ağlaması bile babayı
uyandırmıyor (alışma).
6. Annesi başta bebek ağladığı zaman uyanıyordu. Şimdi onun çıkardığı en küçük ses bile anneyi uyandırıyor (duyarlılaşma).
B
bilgi kutusu
Koşullar duyu organlarımızın tepkilerini etkiler. Uyum, zorlanan (karanlık veya aşırı aydınlık)
duyu organının kendini ayarlamasını ve duyum sürecinin yeniden başlamasını sağlar. Parlak gün
ışığından karanlık bir sinema salonuna girdiğinizde hiçbir şey göremezsiniz. Ancak duyu organlarının uyum yeteneği vardır. Karanlığa girdikten sonra duyusal alıcılarda uyum süreci başlar. Koniler
giderek daha duyarsız, çubukçuklar ise giderek daha duyarlı hâle gelir. Göz, karanlığa uyum sağlar
ve ortamı görmeye başlarsınız. Fakat, görme duyumu daha çok çubukçuklarla yapıldığından, ortamı
siyah ve beyazın farklı parlaklıktaki tonları olarak görürsünüz.
55
Alışma ise bir uyarıcının tekrarlanması sonucunda ortaya çıkar. Alışma, uyarıcı etkisinin giderek
azalmasını ve bu uyarıcıya karşı ortaya çıkan davranışın giderek zayıflamasını veya ortadan kalkmasını içerir. Örneğin, ders çalışıyorsunuz, içeride de müzik çalıyor. Derse yeterince odaklanmışsanız
bir süre sonra müziği duymamaya başlarsınız. Duyu organı o sese alışmıştır.
Alışma terimi madde bağımlılığı için de geçerlidir. Bağımlılık yapan maddelerden bazılarına
alışma oluşur. Bunun sonucunda başlangıçta etkili olan madde miktarı (doz) etkisini kaybeder. Bu
durumda kişi, başlangıçtaki etkiyi elde etmek için, aldığı madde miktarını artırır. Alışma meydana
gelmiş olan kişide maddeye tolerans gelişmiştir.
Duyarlılaşma da uyarıcının tekrarlanması sonucu gelişir. Ancak bu defa, tekrarlanan uyarıcının
etkisi giderek artar, bu uyarıcıya karşı ortaya çıkan davranış giderek kuvvetlenir. Örneğin, alnınıza düşen yağmur damlaları normalde sizi etkilemez, hatta bunu hoş bile bulabilirsiniz. Ancak bu
uyarımın sürekli olması hiç de hoş algılanmaz. Hoş algılamanın da ötesinde, sürekli tekrar edilen
uyarıcılar bir işkence yöntemidir.
Madde bağımlılığında da duyarlılaşma oluşabilir. Bunun sonucunda başlangıçta etkili olmayan
madde miktarı (doz) etkili olmaya başlar. Duyarlılaşmada, başlangıçtaki etkinin elde edilmesi için
madde miktarının azaltılması gerekir. Buna “tersine döndürülmüş tolerans” denir. Gördüğünüz gibi,
alışma ve duyarlılaşma birbirine zıt süreçlerdir. Tolerans ve tersine döndürülmüş tolerans da öyle.
dikkat
•
•
Duyarlılaşma terimini klinik psikolojide kullanılan duyarsızlaştırma terimi ile bir arada düşünmemeliyiz. Duyarsızlaşma, kaygı veya korku yaratan durum ve olayların, bu etkilerini kaybetmesi
anlamına gelir. Aşırı korkuların (fobi) tedavisinde sistematik duyarsızlaştırma tekniği kullanılır.
Bunun için uyarıcının şiddeti adım adım artırılır. Köpek fobisi olan kişiye önce örneğin bir köpek
resmi gösterilir. Hiçbir tehdit ögesi taşımayan bu resim kişide korkuya neden olmaz. Sonra kişiye, bulunduğu binanın dışında bir köpek gösterilir. Kişi daha önce köpek resmine bağlanmış
olan korkmama tepkisini bu görsel uyarıcıya da geneller. Köpek yanına getirildiğinde bile kişi
korku tepkisi göstermeyene kadar bu böyle devam eder. Gördüğünüz gibi, duyarsızlaştırma için
kullanılan işlemlerin duyarlılaşma için kullanılanlarla ilgisi yoktur. Duyarsızlaştırma öğrenme, duyarlılaşma ise duyusal sistemin işleyişi ile ilgilidir.
Unutmamamız gereken bir nokta, uyumun duyu organındaki alıcılar düzeyinde geliştiğidir. Alışma ve duyarlılaşmada ise üst beyin yapıları ve beyin sistemleri de çalışır.
ALGILAMA: UYARICILARI ANLAMLANDIRMA SÜRECİ
Yaşadığımız çoğu üzüntü, sorunlarımızın değil bakış açımızın sonucudur.
Bizi asıl üzen, gerçek olay değil onu nasıl algıladığımızdır.
Allen Klein (Elın Klayn), Mizahın İyileştirici Gücü
hazırlık
Biz bilgi işlemlemenin ilk süreci olan duyumsamada ortaya çıkan deneyimin yani duyusal izin farkında olamayız. Örneğin görme duyumunda duyusal iz, nesnenin renk, biçim ve hareketi hakkında bilgi taşır. Ama henüz ortada bir nesne; örneğin kitabınız, arkadaşınız Ayşe, yoldaki araba yoktur. Bunun
için algılama sürecinin gerçekleşmesi gerekir.
56
Bilgi işlemlemede duyusal süreçler uyarıcının önce fiziksel özellikleri (dalga boyu, şiddet, zıtlık gibi), daha
sonra da temel bazı özellikleri (renk, biçim, hareket) konusunda bilgi sağlamıştı. Algılama işte bu özellikleri anlamlandırır ve nesnenin “ne” olduğunu karara bağlar. Algılama duyusal izin “psikoloji kitabı” , “arkadaşım Ayşe”, “hızla
yaklaşmakta olan bir araba” olduğunu gösterir.
Algılamada, bir de nesnenin “nerede” olduğu bilgisi vardır. Algılarımız “belli bir yerdeki belli bir nesne” şeklinde oluşur. Siz sadece öğretmeninizi değil, onun camın önünde durduğunu da algılarsınız. Sadece ağrının farkına
varmazsınız, onun sağ köpek dişinizden geldiğini de algılarsınız. Algınızda sadece kardeşinizin ağlaması yoktur, o
sesin geldiği yerin bilgisi de vardır.
A. Nesne Algılama
Algılama, Şekil 2.1'de gösterildiği gibi, duyusal bellek ile uzun süreli bellek arasındaki bir dizi işlem sonucunda
meydana gelir. Bu işlemler aşağıda verilmektedir:
• Algılamayla ilgili işlemler, uyarıcının içinde bulunduğu bağlamın analizi ile başlar.
• Bağlam beklentilere yol açar. Duyusal izin içerdiği temel özellikler (görmede renk, biçim, hareket), beklentiler
altında analize tabi tutulur. Sık sık gittiğiniz markette karşılaştığınız çalışanı spor salonunda gördüğünüzde
hatırlayamamanız, bağlamın farklı olmasındandır. Spor salonu, o kişiyle ilgili bir beklenti yaratmaz; bu yüzden,
algılamaya katkıda bulunmaz. Ancak bağlam sadece fiziksel çevre değildir. Bireyin özellikleri, duygu, dürtü ve
güdüleri, sosyokültürel özellikleri de bağlam oluşturur.
• Belirli bir beklenti altında yapılan analizin sonuçları uzun süreli bellekte bulunan bilgilerle karşılaştırılır.
• Nesnenin “ne” olduğu ve “nerede” olduğu konusunda bir karara varılır.
Karşılaştırma neyle yapılmaktadır? “Ne” sorusu nasıl karara bağlanmaktadır? Bu soruların cevabı psikoloji ve ilişkili bilimlerde hâlâ araştırılmaktadır. Bu konuda pek çok kuram vardır. Bunlardan en basiti olan Şablon
Kuramı'na göre nesnelerin zihinde birer şablonu vardır. Nesne kendi şablonuyla eşleşir ve böylece de tanınır. Bu
kurama şöyle bir eleştiri yöneltilmektedir: Bir insanın tüm hayatı boyunca karşılaştığı sayısız nesne ve olayın şablonları nerede saklanmaktadır? Ya ilk defa görülen nesneler nasıl algılanacaktır? Saç rengini değiştiren arkadaşınızı
tanıyamayacak mısınız? Algılama ile ilgili bir başka açıklama Yapılandırma Kuramı’nda yer almaktadır. Bu yaklaşım
algılamada sadece nesnelerin özelliklerinin değil beklentilerin, bilgilerin, dürtü ve güdülerle duyguların da önemli
olduğunu öne sürer. Bu yaklaşıma göre algıda anlam yükleme süreci, nesnenin özellikleri ve bağlam bilgilerinin bir
arada değerlendirilmesini içerir. Algılama, nesne ve bağlamsal özellikler kullanılarak oluşturulan bir yapılandırmadır. Bunlar gibi daha pek çok algı kuramı vardır.
“Nerede” sorusu nasıl cevaplanmaktadır? Algılamada önce bağlamın analizinin yapıldığını biliyoruz. Bu bağlam elbette önce fizikseldir. Bu fiziksel bağlam, “nerede” sorusunun cevaplanmasına katkıda bulunur.
Nerede sorusunun değişik bir cevabını da Gestalt psikologları vermiştir. Daha çok görsel algı üzerinde çalışmış
olan bu psikologlar uyarıcıların algılama yoluyla nasıl örgütlendiğini açıklamışlardır.
B. Algısal Değişmezlikler
Ahmet arkadaşınız size yaklaştıkça onun gözünüzün ağ tabakasına düşen imgesi büyür, sizden uzaklaştıkça
küçülür. Odanızdaki pencereye tam karşıdan baktığınızda ağ tabakaya düşen imge dikdörtgen (veya kare), yandan
baktığınızda ise imge yamuk şeklindedir. Ancak siz boyda duyumsadığınız farklılıklara karşın o kişiyi arkadaşınız Ahmet, şekildeki farklılıklara karşın o pencereyi odanızın dikdörtgen (veya kare) penceresi olarak algılamaya devam
edersiniz. “Ne” sorusuna verdiğiniz cevap aynı kalır.
Demek ki belirli nesneye ilişkin duyum, duyu organı ve alıcılar düzeyinde aynı değildir. Duyumdaki bu farklılıklara karşın, nesneler algı düzeyinde değişmez kalır. Bu olaya “algının değişmezliği” denir. Algısal değişmezlik olayı
Gestalt psikologları tarafından keşfedilmiş ve onlar tarafından bir davranış ilkesi olarak tanımlanmıştır.
Büyüklük Değişmezliği
Bu değişmezlikte nesnenin daha önceden bilinmesi, tanıdık olması rol oynar. Arkadaşınız Ahmet'in boyunu hep aynı algılarsınız. Nesne tanıdık değilse algıda nesnelerin büyüklüğü, bu defa da uzaklık ipuçlarının
devreye girmesiyle değişmez kalır. Uzaklık ipuçları derinliğin yani hacimdeki üçüncü boyutun da algılanmasını sağlar. Uzaklık ipuçları, derinlik algısıyla ilgili bölümde açıklanmaktadır.
57
Şekil Değişmezliği
Ne olduğunu bildiğimiz bir nesnenin şekli, ne taraftan bakarsak bakalım hep aynı kalır. Odanızdaki pencereyi siz hep dikdörtgen (veya kare) olarak algılarsınız. Burada önemli olan nesneyi tanımanızdır veya onun
neye benzemesi gerektiği konusunda bilgi sahibi olmanızdır. Herhangi bir nedenle nesneyi tanıyamamanız
hâlinde, şekil değişmezliği ortadan kalkar.
Parlaklık ve Renk Değişmezliği
Nesnelerin parlaklığı (beyaz-siyah boyutu üzerindeki yeri) ışıklandırma koşuluna göre değişir. Şu anda
bir fotoğraf stüdyosunda olduğunuzu farz edin. İçeride loş bir ışıklandırma var. Kalem kutunuzdaki beyaz ve
siyah boya kalemlerini inceliyorsunuz. Sonra aynı kalemlere, dışarıda, güneş ışığı altında bakıyorsunuz. Bu
ışıkta özellikle siyah kalem, stüdyodakiyle aynı görünmeyecektir. Ancak algıda o kalem hep siyah kalacaktır.
Neden? Parlaklık (veya renk) algılamada kritik olay, şekil ile zeminin parlaklığının birbirine oranıdır. Işıklandırma değiştiğinde hem zeminin hem de şeklin parlaklığı değiştiğinden, oran sabit kalır. Sonuç olarak algıda
parlaklık /renk değişmez kalır.
C. Derinlik Algısı
Derinlik algısının nasıl oluştuğu konusu psikologları çok uzun süre meşgul etmiştir. Onlar iki boyutlu bir düzlem
olan ağ tabakanın nasıl olup da üçüncü boyut (yani derinlik) konusunda bilgi sağlayabildiğini merak etmişlerdir.
Bugün üçüncü boyutun algılanmasında uzaklık ipuçlarının önemli olduğunu biliyoruz.
cevaplayalım
Sadece tek gözünü kullanabilen görme özürlü kişi bir nesnenin uzaklığını değerlendirebilir mi?
Cevabınızı not ediniz.
Tek gözle ve iki gözle elde edilen ipuçları ile ilgili aşağıdaki Bilgi Kutusu'nu okuyunuz. Nesnenin
uzaklığını değerlendirme konusunda eksik ve hatalarınız olup olmadığını belirleyiniz. Eğer eksik ve
hatalar varsa bunları düzeltiniz.
B
•
•
•
•
•
•
58
bilgi kutusu
Tek Gözle Elde Edilebilen İpuçları
Uzaklık ipuçlarının bir kısmını algılamak için tek göz yeterlidir. Bu ipuçları aşağıda verilmektedir:
Nesneler uzaklaştıkça birbirine yaklaşır: doğrusal perspektif ipucu.
Nesneler uzaklaştıkça daha bulanık görünür: açıklık/netlik ipucu.
Nesnelerden tam olarak görülen yakında, bir kısmı kapanmış olan da arkasında ve uzaktadır:
araya girme ipucu.
Gölgeli kısımlar daha uzaktadır: gölge ipucu.
Yakındaki nesnelerin çözünürlüğü daha yüksek, ayrıntıları daha belirgindir. Nesne uzaklaştıkça
çözünürlük azalır, ayrıntılar yok olur yani algılanan doku değişir: doku ipucu.
Başınızı hareket ettirdiğinizde veya hareket eden bir aracın içindeyken yakın nesneler size göre
zıt yönde ve hızla hareket ediyor gibi görünür. Uzak nesneler ise sizinle aynı yönde ve yavaş
hareket ediyor gibi algılanır: hareket paralaksı ipucu. Örnek, arabada giderken yol kenarındaki
ağaçları ters yönde, gökteki ayı ise aynı yönde hareket ediyor gibi görürsünüz.
İki Gözle Elde Edilebilen İpuçları
• İki gözün birbirinden biraz uzak olması nedeniyle, bunların ağ tabakalarına düşen imgeler birbirinden farklıdır: ağ tabakalarda uymazlık ipucu.
• Ağ tabakalardaki uymazlığı şu basit işlemle görmemiz mümkündür. Sağ gözünüzü elinizle kapatınız. Bir kalemi kendinizden yaklaşık 30 cm uzakta dikey olarak tutunuz. Bunu iki duvarın
kavuştuğu köşe ile veya bir kapının kenarı ile uzayda üst üste getiriniz. Kalemi hiç oynatmayınız.
Şimdi sol gözünüzü kapatıp sağ gözünüzü açınız. Kalem hâlâ duvar köşesi (veya kapının kenarı)
boyunca duruyor mu? Hayır, değil mi? Duvarın köşesi ile kalemin durduğu yer arasındaki fark
size sağ ve sol gözdeki ağ tabakaya düşen imgelerin ne kadar farklı olduğunu gösteriyor.
• Nesne yakınlaştıkça, gözler içeriye doğru döner. Bu hareketi sağlayan kaslardan gelen bilgi de
nesnenin uzaklığı hakkında bilgi verir: kinestetik ipucu.
Yukarıda anlatılanlar, derinliğin (yani uzaklığın) nasıl algılandığını açıklamaktadır. Ancak bu ipuçları algıda büyüklüklerin nasıl sabit kaldığını da açıklamaktadır. Örneğin, uzaktan gelen treni küçük
olarak algılayıp yaklaştıkça büyük bir trenin geldiğini düşünmezsiniz. Çünkü rayların birbirine yakın
olması, trenin uzakta olduğu bilgisini verirken bir yandan da büyüklüğün o noktada azalacağı bilgisini verir. Fakat bütün bu bilgiler, bazı özel koşullarda da algı yanılsamalarına yol açar.
Ç. Algı Yanılsamaları
Algılama bireyin gerçek uyarıcılarda bulunmayan özellikleri oluşturmasını da içeren bir bilişsel süreçtir. Birey
uyarıcıları bildikleriyle karşılaştırmakta en iyi uyumu yakaladığında nesnenin bildiği o şey olduğuna karar vermekte ve nesneyi “o” olarak algılamaktadır. Algılama sürecindeki bu karmaşık yorumlar bazı özel durumlarda yanılsamalara (illüzyon) yol açar. Şekil 2.14'e baktığınızda, köşeleri siyah yuvarlakların üstünde bir üçgen görüyorsunuz.
Hâlbuki orada üçgen oluşturan hiçbir çizgi yok.
İnsanda, görsel sistem için tanımlanmış olan çok sayıda
algı yanılsaması vardır. Şekil 2.15'de algı yanılsamalarına
bazı örnekler verilmektedir. A'da, ortada bulunan çemberler eşit büyüklüktedir. Oysa soldaki sağdakinden daha
büyük gibi algılanır. B'deki şekillerde yatay çizgiler düz ve
paraleldir. Oysa soldakiler içbükey, sağdakiler de dışbükey
olarak algılanır. C'de üstteki yatay çizgi uzun olarak algılanır. Oysa iki çizgi eşit uzunluktadır.
Şekil 2.14. Kanizsa üçgeni
A
B
C
Şekil 2.15. Algı yanılsamasına bazı örnekler
59
Şekil 2.16: Ponzo yanılsaması
Şekil 2.17: Doğrusal perspektif ipucu
Bu algı yanılsamalarının temelinde derinlik ipuçlarının yanlış yorumlanması yatar. Şekil 2.16 'da gösterilen
Ponzo yanılsamasının temelinde doğrusal perspektif ipucu (Şekil 2.17) ile büyüklük değişmezliğinin birleşik etkisi
yatar. Bu yanılsamada, birey iki yatay çizginin uzunluğunu değerlendirecektir. Büyüklük değişmezliği ilkesi uyarınca
kendisine yakın da olsa uzak da olsa bir nesnenin hep aynı büyüklükte olduğunu bilir. Birey fotoğraftaki doğrusal
perspektif ipuçlarını, büyüklük değişmezliğine ilişkin ipuçları olarak yorumlar. Daha uzakta olduğu için (Oysa ortada üçüncü boyut yoktur.) üstteki çizginin daha uzun olması gerektiği sonucuna varır. Sonuçta uzaktaki çizgiyi
yakındakinden daha uzun olarak algılar.
D. Şekil-Zemin Algısı
Gestalt psikologlarına göre algılama bir zemin
üzerinde şekil olarak örgütlenir. Biz artık şeklin nesne, zeminin ise bağlam olduğunu biliyoruz. Şekil
zeminin üstünde olan, zeminde göze çarpan, orada sivriliyormuş gibi görünen, zemine göre küçük
olandır. Örneğin, sayfa zemin, kelimeler şekildir.
Gestalt psikologları şekil (nesne) algılamada zeminin önemini, “tersine dönebilen şekil”lerle örneklemiştir.
Şekil 2.18. Tersine dönebilen şekil örneği
E
etkinlik
 Şekil 2.18’deki görüntü özel bir algılamayı içeriyor. Dikkatinizi görsel mekândaki beyaz alana odaklayınız. Bir vazo görüyorsunuz, değil mi? Şimdi de siyah alana odaklanınız. Birbirine bakan iki
yüz profili göreceksiniz. Bu işlemleri tekrarlayınız. Demek ki neyi algıladığımız dikkat odağımızda
neyin bulunduğuna, neyi anlamlandırdığımıza bağlı.
 Siz de elektronik ortamda, görsel veya yazılı kaynaklarda “tersine dönebilir şekil” örnekleri bulunuz. Dikkatinizi şeklin değişik yerlerine odaklayarak algıladığınız şeklin değişmesini sağlayınız. Bu
uygulamaları evinizdeki diğer kişilere de öğretiniz ve algının neden değiştiğini onlara anlatınız.
E. Örgütleme İlkeleri
İnsan zihni uyarıcıları bir “mozaik” gibi algılamaz. Algılama süreci duyusal izleri bazı ilkeler uyarınca örgütler.
Bu ilkeler aşağıda açıklanmaktadır:
60
Yakınlık
Algılama birbirlerine yakın uyarıcıları gruplar, onlardan bir örüntü oluşturur. Şekil 2.19'un üst kısmında noktalardan oluşan 4 yatay, 4 de dikey çizgi görürüz.
Benzerlik
Algılama benzer uyarıcılardan bir örüntü oluşturur. Şekil 2.19'un alt kısmında yakınlık bir ölçüt olamamaktadır.
Çünkü uyarıcılar birbirine hep aynı uzaklıktadır. Ancak bu defa, benzerlik ilkesi geçerlidir. Şekle baktığınızda, açık
yuvarlaklardan oluşan sıralar ile kapalı yuvarlaklardan oluşan sıralar görürsünüz.
Devamlılık
Şekil 2.20'de yuvarlaklardan oluşan bir düz çizgi, bir yarım çember ve bir zikzak görmektesiniz.
Tamamlama
Algılama süreci uyarıcılardaki eksik kısımları tamamlar. Sonuçta birey kopuklukları olan, eksik kısımları bulunan bir nesne değil, eksiklikleri tamamlanmış bir nesne algılar. Sorulduğunda, Şekil 2.21'de bir kare ve bir çember
gördüğünüzü söylersiniz. Oysa şekilde kare ve çember yok, birtakım kesik çizgiler vardır.
dikkat
Bu ilkeler algılamanın nasıl çalıştığını gösteriyor. Algılama uyarıcılar üzerinde oynuyor, onlardan iyi
bir örüntü oluşturuyor. “Gestalt” teriminin anlamı da Almancada "iyi form, bütünlük"tür.
Şekil 2.19. Yakınlık (üst) ve
benzerliğe (alt) göre gruplama
E
Şekil 2.20. Devamlı oluşa göre
gruplama
Şekil 2.21. Eksik kısımları
tamamlayarak grup
(örüntü) oluşturma
etkinlik
“Algılama anlamlandırmadır.”
 Algı konusunda bütün öğrendiklerinizi kullanarak bu cümleyi yorumlayınız. Bunun için Şekil 2.1’i
dikkatlice inceleyiniz. Anlamlandırma işleminde hangi iki bellek deposu etkilidir?
 Algıda örgütlemeyi anlamlandırma açısından ele alınız. Bunu örneğin “tamamlama” ilkesinin geçerli olduğu bir resim üzerinden düşününüz.
 Şekil 2.19 ve 2.20’de bulunan görüntülerdeki anlamlandırma boyutunun hangi ilkeler doğrultusunda gerçekleştiğini irdeleyiniz.
Bu etkinlikler sonucunda görsel-mekânsal algılamanın ve genelde tüm algılamaların anlamlandırma
süreci olduğunu kavramış olmalısınız.
61
ALGIYI ETKİLEYEN DİĞER ETKENLER
hazırlık
Biz her an uyarıcı bombardımanı altındayız. Bu uyarıcıların hepsini duyumsarız, büyük bir bölümünü de bilinç öncesi olarak algılarız. Algılarımızı yukarıda belirtilenlerin dışında başka hangi olaylar
etkiler?
E
etkinlik
 Sınıfta 4 - 6 kişilik vızıltı grupları oluşturunuz. Grup üyeleri olarak “Kültürün, Yaşantıların ve Beklentilerin Algılamaya Etkisi” konusunu örneklerle tartışınız ve ulaştığınız sonuçları sınıfla paylaşınız.
 Sınıfa mesleği özellikle algılamaya dayanan uzmanlar davet ediniz. Örneğin: resim öğretmeni,
müzik öğretmeni ve eğer mümkünse mimar, müzisyen, fotoğrafçı, reklamcı. Davet ettiğiniz uzmanlar mesleklerinde algılamanın rolü konusundaki konuşmasını bitirdikten sonra onlarla iletişime geçiniz. Uzmanlara algılama ilkeleri, algı yanılsamaları, algıyı etkileyen etkenler konularında
sorular sorunuz.
A. Dikkat
Karşıdan gelen birini, hiç düşünmeden yakın arkadaşınız Derin olarak algılarsınız. Büyük, şiddetli, aniden ortaya çıkan, yeni, tekrarlanan, hareket eden, birey veya tür için önemli olan uyarıcılar dikkat çeker. Buna "edilgen
dikkat" denir. Derin sizin yakın arkadaşınızdır bu nedenle ilgili bilgi bilince öncelikli olarak ulaşır. Bir başka örnek:
Ders arasında matematik öğretmeninizi bulmanız gerekiyor, bahçeye çıkıp onu arıyorsunuz. Gözleriniz kalabalık
üzerinde dolaşıyor, çoğu yüzün kime ait olduğunu fark etmiyorsunuz, ancak bir yüzü görünce "İşte öğretmenim!"
deyip onun yanına gidersiniz. Bu örnekte siz duyusal izlerden birini seçerek algıladınız ve onu bilince getirdiniz.
Buna "etken dikkat" denir. Ders çalışırken yaptığınız algılamalar hemen her zaman etken dikkat altında bilince getirilir. Öğretmeninizi aramanızla ilgili yukarıdaki örnek, aynı zamanda, algıda seçiciliği göstermektedir. Ancak tüm
uyarıcıların duyumsandığını, otomatik olarak da algılandığını unutmayalım. Psikologlar "algıda seçilik" derken bazı
algıların bilince ulaşmasını kastetmektedirler.
B. Öğrenme / Geçmiş Yaşantılar
Bir botanik bahçesinde geziyorsunuz. Yanınızda bahçe tasarım uzmanı var. Daha sonra ondan bahçede gördüğü bitki çeşitlerini sıralamasını isteyiniz. Ulaştığı sayıyı kendi ulaştığınız sayıyla karşılaştırınız. Bu uzman, işi gereği
pek çok bitkiyi öğrenmiştir. Algı, duyusal iz ile uzun süreli bellekteki anıları karşılaştırma sonucu gerçekleşen bir
olaydır. Onun daha fazla sayıda bitki çeşitini algılaması, sizin ise farklı türden oldukları hâlde bazı bitkileri aynı
olarak algılamanız, öğrenme deneyimlerinin bir sonucudur.
C. Beklenti, Tutum ve Ön Yargılar
Kişinin beklentileri, tutum ve ön yargıları, ilgileri de hangi algıların bilince getirileceğini belirler. Alışveriş merkezinde bir mağazanın vitrinine arkadaş grubunuzla baktıktan sonra, kimin neyi fark etmiş olduğunu sorun. Örneğin kızların ve erkeklerin farklı şeyler algılamış olduklarını göreceksiniz.
Ç. Dürtü ve Güdüler
Açsanız yolda giderken simitçi dikkatinizi çeker. Bilince ulaşması için seçilen algı simitçiyle ilgilir. Başkalarıyla
olma güdüsü çok güçlü olan arkadaşınızın dikkatini ise tanıdıkları çeker. Onda algıda seçicilik, tanıdıkları ve arkadaşları yönünde işler.
62
DUYUM VE ALGI ARASINDAKİ FARKLAR
hazırlık
 Şimdi görsel mekânı nasıl algıladığınız gösteren, duyum ve algı arasındaki farkı ortaya koyan
bir uygulama yapacağız. Bu uygulama için yönergelerde belirtilenleri yerine getirmeniz gerekmektedir.
Yönerge: “Yatay eksendeki harfleri okuyunuz.”
Ortadaki görseli “B” harfi olarak gördünüz, değil mi?
Yönerge: “Şimdi de dikey eksendeki sayıları söyleyiniz.”
Ortadaki görseli “13” sayısı olarak gördünüz, değil mi?
 Ortadaki görsel duyum düzeyinde daima aynı kaldığı hâlde siz onu iki ayrı şey olarak algılıyorsunuz. Bu eğilim algıyı etkileyen hangi olaydan kaynaklanıyor?
Doğru cevap: Hazırlayıcı kurulum
 Bu görseli çevrenizdekilere bir de siz uygulayınız. Yönergeleri doğru verdiğiniz taktirde, aynen sizde olduğu gibi, kişinin algısı verdiğiniz yönergeye göre değişecektir. Uygulama yaptığınız kişinin dikkatini bu duruma çekiniz ve bunun niye böyle olduğunu ona açıklayınız.
E
etkinlik
Algılama Uyarıcıları Anlamlandırma Sürecidir.
Süreçler
Konular
Duyum
Algı
Aynı anda çok sayıda uyarıcı işlemlenir.
Bilinç öncesidir.
Uyarıcının tam bir kopyasıdır.
Uyarıcı ögelerini örgütler.
Uyarıcıyı anlamlandırır.
Kısa sürede yok olur.
Uzun süreli bellekte yer alır.
 Duyum ve algı konularını öğrendiniz. Bu bilişsel süreçlerin her ikisi de U-D bağındaki
“U” ile ilgilidir.
 Tabloda yer alan konuları duyum ve algı için ele alınız ve eleştirel olarak yaptığınız
değerlendirmeleri “√” (geçerli) ve “X” (geçersiz) olarak belirtiniz. Yanıtlarınızı gözden
geçiriniz ve “duyum ve algının farkı” konusunu bir kez daha düşününüz. Daha sonra da
düşüncelerinizi birkaç cümle ile ifade ediniz.
63
GÜDÜLENME
Güdülenme istek, gereksinim, hedef, dilek, amaç gibi terimlerle ifade edilen bir psikolojik süreçtir. Güdülenme
durumu canlıyı harekete geçiren, bir amaca ulaşmak için ona birtakım davranışlar yaptıran güçtür. Açlık böyle bir
güçtür. Susuzluk, cinsellik, başkalarıyla birlikte olma, kendini gerçekleştirme de öyle.
A. Tanımlar
hazırlık
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, Budala adlı eserinde şu söz yer almaktadır: “Emin olabilirsiniz
ki Kolomb Amerika’yı tam keşfettiği sırada değil, onu keşfetmeye giderken mutluydu”.
Bu görüşe göre mutluluk, güdüsel döngünün hangi bölümünde yer almakta? Şekil 2.22 üzerinde
işaretleyiniz.
Doğru cevap: Davranışla hedef arasındaki bölüm.
okuma metni
Yavru başlangıçta, bilinçli bir hayat başlamadan önce, daima mağaranın ağzına doğru sürünerek
yürümüştü. O dönemde içlerinden hiçbiri, arkadaki duvarın karanlık köşelerine doğru gitmemişti.
Işık onları tıpkı birer bitkiymiş gibi çekmiş, onları meydana getiren hayatın kimyasal yapısı varoluşun
bir gereği olarak ışığa ihtiyaç duymuştu. Küçük, kuklaya benzeyen vücutları asmanın filizleri gibi körü
körüne ve kimyasal bir etkiyle ışığa doğru ilerlemişti.
Gri renkli yavru annesinin yumuşak, yatıştırıcı dilinden başka nitelikleri de olduğunu işte böyle
öğrendi. Işığa doğru bu devamlı sürünmeler sırasında, onu azarlar gibi burnuyla sertçe dürttüğünü
daha sonra kendisini itip dikkatli pençe vuruşları ile çabucak yuvarladığını fark etti. İncinmeyi işte
böyle öğrendi, bundan da önemlisi; tehlikeye hedef olunca kaçıp kenara çekilerek sakınmayı öğrendi.
Bunlar bilinçli hareketleri ve dünya hakkındaki ilk izlenimleri idi. Daha önce nasıl ışığa doğru bilinçsizce ilerlemişse, bu darbeden de aynı şekilde kaçındı. Bundan sonra, acının ne olduğunu öğrendiği için
ondan daima sakındı.
Jack London, Beyaz Diş
(Kısaltılarak alınmıştır.)
Canlılar için temel olan varkalımdır. Varkalım için, bedende bir homeostazisin olması yani organ ve sistemlerde
nispeten durağan bir denge durumunun korunması önemlidir. Varkalım için yaşamsal önemi olan gereksinimlerle
ilgili güdülere birincil güdü, fizyolojik dürtü veya kısaca dürtü denmektedir. Bu gereksinimler doğuştandır. Bazı gereksinimler ise öğrenilmiştir. Bunlar çevreyi ve bir şekilde diğer insanları içine alır. Sosyokültürel bağlamda gelişen
bu güdüleyici durumlara sosyal güdü, ikincil güdü veya sadece güdü denir.
Bir genelleme yapacak olursak dürtülerin genelde doğuştan donanımın, güdülerin ise edinilmiş donanımın bir
parçası olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu sınıflamanın, canlının insan veya insanın altında olmasına göre değiştiğini akılda tutmamız gerekir. Analık ve cinsellik, insanın altındaki canlılarda dürtü sınıfına girer. İnsanda ise bunlarda
çevre ve öğrenmenin güçlü etkileri vardır. Dolayısıyla bunlar insanda güdü sınıfına girer. Yani, doğuştan gelmekle
beraber dürtüler yaşam içinde yapılan öğrenmelerle değişime uğrar. Öte yandan sosyal güdülerin dahi biyolojik
bir temeli olduğunu, genetik biliminin ileride ortaya koyması olasıdır.
64
Doğuştan gelen dürtüler ve edinilmiş olan güdüler bir
döngü içinde gerçekleşir (Şekil 2.22). Bu döngünün ögeleri
aşağıda verilmektedir:
2. Davranış: Davranışlar çevrede bir etki yapar. Yaklaşma
davranışı canlıyı hedefe ulaştırır, uzaklaşma davranışı ise
hedefi ortadan kaldırır. Örneğin aç sıçan bir pedala basarak yiyecek elde eder (yaklaşma) ya da yine bir pedala
basarak acı veren şoku keser (uzaklaşma).
3. Hedef: Pekiştireç, ödül veya ceza değeri olan uyarıcı
veya durumdur. Hedefler olumlu veya olumsuz olabilir.
Örneğin, yiyecek ve sosyal onay olumlu hedef, acı veren
uyarıcı ise olumsuz hedeftir.
4. Haz duyma, rahatlama: Olumlu hedefi elde etme veya
olumsuz hedefi ortadan kaldırma sonucunda güdüleyici
durum ortadan kalkar, canlı doyuma ulaşır, haz duygusu
ve rahatlama oluşur.
Haz, Raha
tlam
a
1. Güdüleyici durum: Kişiyi belli bir hedefe iten gereksinimleri içerir. Örneğin, açlık, başkalarıyla olma, acıdan
kaçma.
1. Güdüleyici
Durum
3. Hedef
2. Davranış
Şekil 2.22. Dürtü ve güdülerin döngüsel yapısı
Zaman içinde, güdüleyici durum tekrar oluşur (kişi tekrar acıkır) ve yukarıdaki döngü tekrarlanır.
B. Pekiştireçler, Ödül, Ceza ve Etkileri
Korkudan gelen disiplin korku kaynağı yok olduğu zaman bozulur. Ama
kişinin kendi içinden gelen disiplin hiç kaybolmaz.
Doğan Cüceloğlu, Savaşçı
dikkat
Canlıları harekete geçiren öge dürtü ve güdülerdir. Dürtü ve güdülerin hedefleri vardır. Canlılar
bunlara ulaşmaya (olumlu hedef) veya onlardan uzaklaşmaya (olumsuz hedef) çalışır. İstenen davranışı
yerleştirmede yani davranışı kontrol etmede en uygun yöntem uygun hedefleri kullanmaktır. Hedef
uyarıcılara pekiştireç de denir.
E
etkinlik
Davranış olasılığını etkileyen pekiştireç, hedef uyarıcılar ve bunlarla ilgili uygulamalar aşağıdaki şemanın görsel mekânında özetlenmektedir.
 Şemayı dikkatle inceleyiniz, kitabınızı kapatınız ve şemayı akıldan çiziniz. Bitirince kitabınızı açınız
ve çizdiğiniz şemayı kitaptaki ile karşılaştırınız. Eksik ve hatalarınızı belirleyiniz ve şemanızda gerekli düzeltmeleri yapınız.
 Şemada pekiştireç ve hedef uyarıcıların verilme durumu ile ilgili iki seçenek sunulmuştur. Şimdi de
bu seçeneklerden hangisinin doğru olduğunu bulmaya çalışınız. Doğru seçeneği yuvarlak içine alınız. Bilgi Kutusu'nu (Sayfa 66) okuyarak cevaplarınızı kontrol ediniz. Hatalı cevaplarınızı düzeltiniz.
65
Olumlu peki̇şti̇reci
VER / KES
Olumsuz peki̇şti̇reci
VER / KES
Artar
PEKİŞTİRME
Olumlu peki̇şti̇reci
KES / KESME
Olumsuz peki̇şti̇reci
KES / KESME
ır
rıl
stı
SÖNDÜRME
Ba
Az
al
ır
DAVRANIŞ SAYISI
CEZALANDIRMA
Olumlu hedef uyarıcıyı Olumsuz hedef uyarıcıyı
KES / VER
KES / VER
Şekil 2.23. Pekiştirme, söndürme ve cezalandırmanın davranış sayısına etkisi
B
bilgi kutusu
Şekil 2.22'ye tekrar bakalım. Yukarıdaki bölümlerde güdülerin neler olduğunu gördük. Güdülerin her birinin bir hedefi vardır. Şimdi güdüsel döngüdeki hedef öge ve hedefle ilgili davranışlar
üzerinde duralım:
İki çeşit hedef vardır: (1) Olumlu hedef: Aradığımız, yaklaştığımız, ulaşmak istediğimiz uyarıcılardır. Örneğin yiyecek, karşı cins, diğer insanlar. Olumlu hedef uyarıcılara "ödül" de denir. (2) Olumsuz hedef: Uzaklaştığımız, kaçtığımız veya kaçındığımız, ortadan kaldırmak istediğimiz uyarıcılardır.
Olumsuz hedefler bireye zarar veren, onda acıya ve olumsuz duygulara neden olan uyarıcılardan
oluşur. Bunlara "ceza" da denir.
Bir hedef uyarıcının canlı için olumlu mu olumsuz mu olduğu nereden anlaşılır? Onun davranışlarından. Eğer canlı bir hedefe yaklaşma/ulaşma davranışı gösteriyorsa, o hedefin elde edilmesini
sağlayan davranışlar yapıyorsa o hedef olumludur. Bu tür hedeflere olumlu pekiştireç denir. Olumlu
pekiştireçler "ödül"dür. Yiyecek bir olumlu pekiştireçtir. Buna karşılılık, canlı, hedeften uzaklaşmasını sağlayan davranışlar yapıyorsa o, olumsuz bir hedeftir. Bu tür hedeflere olumsuz pekiştireç denir.
Acı veren, üzüntü ve kedere yol açan uyarıcılar olumsuz pekiştireçtir.
Pekiştireçler, her zaman, davranış olasılığını artırır. Olumlu pekiştireçler, hedefi elde eden davranışların yapılma olasılığını artırır. Olumsuz pekiştireçler ise hedefi ortadan kaldıran davranışların
yapılma olasılığını artırır. Her iki durumda da canlı için olumlu bir sonuç ortaya çıkar: açlık giderilmiş
veya acıdan kaçılmış veya kaçınılmıştır.
66
Davranışlara yön vermede pekiştirme işlemleri uygulanmalıdır. Örneğin, anne çocuğunun ödevini yapmasını istemektedir. Bunu sağlamak için anne çocuğa olumlu pekiştirme uygular. Ödevini
tamamlayınca sevdiği bir oyunu oynamasına (olumlu pekiştireç) izin verir. Böylece çocuğun ders
çalışma davranışı olumlu olarak pekiştirilmiştir. Çocuğun ders çalışmasını sağlamak için anne olumsuz pekiştirme de uygulayabilir. Ödevini tamamlayınca bisikletinin patlak lastiğini onun için şişirir. Bisikletin lastiğinin patlak olması çocuğun hoşuna gitmeyen, uzaklaşmak istediği bir durumdur
(olumsuz pekiştireç). Çocuk bu hoş olmayan durumu ortadan kaldıracak davranışı yapar, ödevini
tamamlar. Bu durumda anne, çocuğun ödev yapma davranışına olumsuz pekiştirme uygulamıştır.
Gördüğünüz gibi, bir davranışın pekiştirilmesi olumlu pekiştirecin verilmesi veya olumsuz pekiştirecin kesilmesiyle olur.
Olumlu ve olumsuz pekiştireçler bir davranışın yapılma olasılığını artırıyor. Peki bir davranışın
yapılma olasılığını azaltmak da mümkün müdür? Davranış olasılığını azaltmanın veya onu ortadan
kaldırmanın yollarından biri yine pekiştireçlerden geçer. Daha önce olumlu pekiştireci elde eden
davranış artık bu etkiyi sağlamaz. Örnek: Çocuk dersini yaptığı hâlde onun sevdiği oyunu oynamasına izin verilmez. Veya daha önce olumsuz pekiştireci ortadan kaldıran davranış artık bu etkiyi
sağlamaz. Örnek: Çocuk ders çalıştığı hâlde bisikletinin patlak lastiği şişirilmez. Her iki durumda
da davranışın çevre üzerindeki etkisi kaybolmuştur. İşlevselliğini yitirmiş olan bu gibi davranışlar
giderek zayıflar ve en sonunda ortadan kalkar. Buna "sönme" denir; sönmeyi sağlayan işlemler
bütününe de "söndürme" denir.
Davranışı azaltmanın bir diğer yolu da cezalandırmadır. Cezalandırmada istenmeyen bir davranış vardır ve bu davranış ortadan kaldırılmak istenmektedir. Örneğin çocuk ders çalışmıyor, sınıf
düzenini bozuyor, akranlarıyla sosyal ilişki kurmuyor, anne ve babasına karşı geliyordur. Bu gibi istenmeyen davranışlar yapıldığında derhal olumsuz hedef uyarıcı uygulanır. Örnek: Bisikletin lastiği
patlatılır veya havası indirilir. Cezalandırmanın bir diğer yolu da olumlu hedef uyarıcıyı ortadan kaldırmaktır. Örnek: Çocuğun sevdiği oyunu oynaması engellenir. Ancak davranışları kontrol etmede,
ceza uygun bir yöntem değildir çünkü:
• Ceza uygulanacağı zaman istenmeyen davranış zaten çoktan yapılmıştır. Çocuk ödevini tamamlamamıştır.
• Ceza istenmeyen davranışı sadece bastırır, ortadan kaldırmaz. Pekiştirme ise yerleştirilmek istenen davranışın öğrenilmesini sağlar.
• Cezalandırılan davranış uygun koşullarda tekrar ortaya çıkar. Pekiştirilerek öğrenilen davranışın
ortadan kalkması için belirli koşulların yerine gelmesi gerekir.
C. Dürtüler
E
etkinlik
 Bilgi teknolojilerinden yararlanarak “güdülenme” konusunda inceleme yapınız. Elde ettiğiniz bilgileri söz isteyerek sınıfla paylaşınız. Aktarılan örneklerin fizyolojik dürtüler mi yoksa öğrenilmiş
sosyal güdüler mi olduğuna karar vermeye çalışınız. Görüş ayrılıklarını tartışmaya açınız, ortak bir
görüş oluşturmaya çalışınız. Güdülerin dürtü veya güdü mü olduğuna karar vermede, bunların
bedensel hâllerle ilişkileri üzerinde durunuz.
 “Savaş, salgın hastalık, ekonomik bunalım dönemlerinde dürtüler ön plandadır.” cümlesini sınıfça
tartışınız. Dürtü ve güdülerin hiyerarşik bir yapıda düzenlenip düzenlenmediği üzerinde beyin fırtınası yapınız.
Dürtüler bedenin fizyolojik koşullarında homeostazinin sağlanmasına katkıda bulunur. Dürtülerin her zaman
bir iç uyarıcısı vardır (örneğin acıktığımızda midemizde duyumsadıklarımız). Canlılar bu uyarıcıları hoş bulmaz ve
sonlandırmaya çalışır. Yiyeceğe ulaşıp onu yediğinde, bu uyarıcılar ortadan kalkar. Canlı rahatlar, haz duyar. Dürtü
çeşitleri aşağıda verilmiştir:
67
Susuzluk: Su bedenin yiyecekten yararlanması için ve ayrıca, sindirim ile diğer biyokimyasal işlemler için
gereklidir. Canlıların susuzluğa dayanabilme süresi açlığa göre çok daha kısadır. Biz susuzluğu ağızda kuruluk
olarak hissederiz. Bedendeki sıvı eksikliği bir beyin yapısı (hipotalamus), ozmotik basınca duyarlı alıcılar ve
dolaşım sistemindeki alıcılar tarafından fark edilir.
Açlık: Açlık ve susuzluk birbiriyle yakından ilişkilidir. Yiyecekten yoksun bırakılma, alınan su miktarını azaltır. Deney hayvanlarını belirli bir kiloya indirmede kullanılan teknik, verilen su
miktarını azaltmaktır. Açlık temelde bir fizyolojik olaydır, doğuştan donanımın bir parçasıdır. Yenidoğanda emme davranışı doğduktan hemen sonra başlar. Yenidoğan belirli aralıklarla emmek
yani açlığını gidermek ister. Genelde insanlar açlık hissini midedeki açlık kasılmalarından, tokluk hissini ise midede dolgunluk
hissinden çıkarır.
Canlıların tat tercihleri vardır. Genelde canlılar şekerli maddeleri tercih eder, acı olanları ise tercih etmezler. Hayvanlar ve
bebekler kendileri için gerekli olan besin maddelerini seçebilirler. Ancak bebekte bu “akıllı” seçim kısa sürede ortadan kalkar,
yerine açlık ve tatlarla ilgili öğrenilmiş tercihlere geçer. Toplumsal yaşamda yeme ve içme, sadece fizyolojik gereksinimleri ortadan kaldırmak için değil, psikolojik nedenlerle de yapılır. İnsanlar
açlıklarını belirli maddelerle, belirli tatlarla gidermeyi isterler. Bir
fizyolojik olay olan açlık ve onun doyuma ulaştırılma biçimi, artık
çevre ve öğrenmeyle şekillendirilmiştir.
Cinsellik ve analık: Hayvanlarda bu iki dürtü kandaki hormonlar tarafından kontrol edilir. Androjenler
erkeğin cinsel yönden faal olmasını sağlar. Estrojen ve projesteron salgıları da dişinin erkeği kabul etmeye
hazır hâle gelmesini sağlar. Bu dönem, yumurta rahme inerken veya indiğinde başlar. Böylece de süreç hamile kalma ve yavrulama ile sonuçlanır. Hamileliğin sonuna doğru bir iç salgı bezi olan ve beyinde yer alan
hipofizden prolaktin homonu salgılanır. Prolaktin yavruyu besleyecek sütü salgılayan bezleri uyarır, analık
davranışlarına neden olur. Prolaktin verilen deney hayvanlarının, süt çağındaki yavru deney hayvanlarına
analık davranışları gösterdiği bilinmektedir.
İnsanda büluğ çağıyla salgılanmaya başlanan cinsel hormonlar cinsellik dürtüsünü başlatır. Ancak, dürtünün sürmesi için bu hormonlar gerekli değildir. İnsan cinselliği bir
dürtü olmaktan çok bir güdüdür. Ebeveynle erken gelişim dönemlerindeki sosyal ilişkiler, çocuk ve erinlerin akranlarla ilişkileri yetişkin cinselliğini etkiler. Tek başına büyütülen hayvanlar yetişkin
olduklarında normal olmayan cinsel davranışlar sergiler.
Cinsellik ve cinsel ilişkiler konusundaki tutum ve davranışları
cinsiyet, sosyokültürel ortam ve kültürel normlar da etkiler. Sosyokültürel ortamın cinselliğe ilişkin tutum ve değerlendirmeleri yıllar
içinde de değişebilmektedir. İnsanda büluğ çağıyla salgılanmaya
başlanan cinsel hormonlar cinsellik dürtüsünü başlatır. Ancak,
dürtünün sürmesi için bu hormonlar gerekli değildir. İnsan cinselliği bir dürtü olmaktan çok bir güdüdür. Ebeveynle erken gelişim
dönemlerindeki sosyal ilişkiler, çocuk ve erinlerin akranlarla ilişkileri yetişkin cinselliğini etkiler. Tek başına büyütülen hayvanlar
yetişkin olduklarında normal olmayan cinsel davranışlar sergiler.
Cinsellik ve cinsel ilişkiler konusundaki tutum ve davranışları
cinsiyet, sosyokültürel ortam ve kültürel normlar da etkiler. Sosyokültürel ortamın cinselliğe ilişkin tutum ve değerlendirmeleri yıllar
içinde de değişebilmektedir.
Anne ve çocukları
68
Ç. Uyarıcı Kaynaklı Güdüler
Açlık ve susuzluk gereksinimi bireyin hoş bulmadığı uyarıcılara yol açar (açlıkta, midedeki kasılma ve boşluk
hissi). Birey bu uyarıcıları algılar ve onları ortadan kaldıran davranışları yapar. Örneğin ağzı kurumuştur, bunu susama olarak algılar, su içer, ağız kuruluğu ortadan kalkar, birey rahatlar, haz duyar. Oysa merakla ilgili güdülenmede, canlı, bir uyarıcıyı ortadan kaldırmaya değil, tersine, uyarım sağlamaya çalışır. Canlılar duyusal uyarımı ararlar,
yeniliğe yönelirler, kısaca merak ederler.
Bebekte merak: Elleme, evirip çevirme, kurcalama türü davranışlar
Merak canlıların hareket etme, nesneleri elleme, kurcalama, evirip çevirme isteğiyle de yakından ilişkilidir.
Çocukların nesneleri kurcalaması, içinde ne olduğunu görmeye çalışması uyarımı artırmak ve merak güdüsünü
doyuma ulaştırmak içindir. Kedinin bir yün yumağıyla uzun süre oynaması, deney hayvanlarının kafeslerindeki
oyuncak tekerliği dakikalarca döndürmesi de merak güdüsüyle ilgilidir.
Merak nereden kaynaklanmaktadır? Canlılar değişmeyen uyarıcılardan bıkarlar, yeni uyarıcılar ise onların dikkatini çeker. Duyusal uyarıcıdan yoksunluk deneyindeki katılımcılarda psikolojik ve psikiyatrik bozuklukların ortaya
çıktığını öğrenmiştik. Değişmeyen uyarıcıların bir süre sonra duyumsanamadığını da öğrenmiştik. Görüldüğü gibi
değişim, insanların bilişsel süreçleri ve ruh sağlığı bakımından büyük önem taşımaktadır.
D. Öğrenilmiş / Sosyal Güdüler ve Güdüler Hiyerarşisi
YAPAMIYORUM,
KENDİMİ
GERÇEKLEŞTİREMİYORUM
Bİ TÜRLÜ...
Kazanılanlar, kendini gerçekleştirme güdüsünün ödülleridir.
69
E
etkinlik
Aşağıda bir bilim insanı, bir düşünür ve bir edebiyatçının güdülenme konusunda öne sürdüğü
görüşler yer almaktadır. Söz konusu üç görüşü eleştirel olarak inceleyiniz. Daha sonra da bunları sentezleyen bir kompozisyon yazınız. Kelimelerin gücü onların doğru, güzel ve etkili bir şekilde kullanılmasında yatar. Siz de kompozisyonunuzda Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanmaya özen gösteriniz.
1. Her bir insanın, her bir hayvanın, her bir bitkinin doğuştan getirdiği tek bir amacı vardır: Kendini olduğu gibi gerçekleştirmek (Doğan Cüceloğlu, Savaşçı).
2. Başarılı insanların hayatını incelediğinizde, şunu keşfedeceksiniz: Sıradan insanların öne sürdüğü bahaneler başarılı insanlar tarafından da ileri sürülebilecekken sürülmemiştir (David
Schwartz, Büyük Düşünmenin Büyüsü).
3. Amacınız yeteneğinize ve gerçeklerinize uygun olsun (Ernest Hemingway, İhtiyar Balıkçı).
Şekil 2.24. Gereksinimler hiyerarşisi
Sosyal güdüler diğer insanlarla ilişkilidir. Bunların tümü çevresel etkiler altında biçimlenir yani onlar edinilmiş
donamının bir parçasıdırlar. Sosyal psikologlar, insan davranışlarında gözlenen çok sayıdaki sosyal güdüyü tanımlamıştır.
A. Maslow (Mazlov, 1908-1970) güdülenmenin değişik türlerini Gereksinimler Hiyerarşisi Kuramı’nda biraraya
getirmiştir. Bu kuramda gereksinimler fizyolojik dürtülerden güdülere doğru sıralanmaktadır (Şekil 2.24). Hiyerarşinin alt kısmındaki dürtülere ilişkin gereksinimler insanın altındaki canlılarda da gözlenir. Çünkü bu gereksinimlerin doyumu, varkalım için gereklidir. Hiyerarşide yukarıya doğru çıkıldıkça gereksinimler duygusal, bilişsel ve
sosyal yönleri de olan güdülere dönüşür ve sadece insanda gözlenmeye başlar. Hiyerarşinin tepesindeki güdüler
üstün insan özellikleriyle uyuşur.
Sınıflamanın hiyerarşik yapısı, bir güdünün doyuma ulaştırılabilmesi için alttaki güdülerin, kısmen de olsa,
doyurulmuş olmasını gerektirir. Güvensiz koşullarda yaşayan birey, zaman ve enerjisini güvenli bir yer bulmaya
harcar. Daha üstte yer alan örneğin, estetik ve bilişsel konulara ilişkin gereksinimleri yoktur. Açlık gibi fizyolojik
gereksinimleri giderilmemiş olan kişilerin kendini gerçekleştirme gereksinimini duyması mümkün değildir. Şimdi
sosyal gereksinimleri gözden geçirelim:
70
Güvende Olma Gereksinimi
Canlıların, fizyolojik gereksinimlerini doyuma ulaştırmaları yanında, kendilerine güvenli bir ortam sağlamaları da gerekir. Varkalım için zorunlu olan bu gereksinim,
tüm canlılarda mevcuttur.
Birlikte Olma ve Sevgi Gereksinimi
Sevgi, anneye bağlanma ve onu sevmeyle başlar.
Daha sonra bu gereksinimler diğer bireylere de duyulur.
Birlikte olma gereksinimi, yaşanılan zorluklardan kaynaklanabilir. Nitekim, zor durumdaki insanların diğer insanlarla olma eğilimi artar. Bu güdü topluluklar hâlinde yaşayan şempanzelerde de vardır.
Kendilik Değeri ve Sosyal Onay
Bu güdüler kişinin diğer kişilere göre durumu, onların gözündeki değeri ile ilgilidir. Sosyal onay arama aynı
zamanda da bir kişilik özelliğidir. Onay bağımlı olarak
nitelendirilen bu kişiler kendilerinin seçtiği işlerden çok
başkalarının verdiklerini yapmayı yeğler. Sosyal isteklere
uymaya hazır, başkaları tarafından ikna edilmeye açıktır.
Sosyal bakımdan istenir davranış yapmayı tercih ederler,
başkalarıyla olmayı ararlar. Bu bireyler kendilik değerlerini verilen sosyal onaya bakarak belirlerler.
okuma metni
Sevgileri Yarınlara Bıraktınız
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı
Bitmeyen işler yüzünden
Siz böyle olsun istemezdiniz.
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.
Behçet Necatigil
Bilişsel Gereksinimler
Bu gereksinimlerin temel bilimle uğraşan bilim insanları için geçerli olduğunu düşünebiliriz. Ancak Maslow tüm insanların bilme ve anlama gereksinimi olduğunu öne sürer. İnsanlar, kendilerini ilgilendirmeyen
konular hakkında da bilgi sahibi olmak isterler, olup biteni anlamaya çalışırlar, bunlar üzerinde kafa yorarlar.
Gazetede yazılanların bir bölümü kişisel yaşam için önemli olabilir ve kişi gazeteyi bu nedenle okuyor olabilir. Fakat çoğu kez, yalnızca bu yazılar değil gazetenin tümü okunur. Bu, bilme ve anlama gereksiniminden
doğan bir davranıştır.
Estetik Gereksinimler
İnsanlar simetri, düzen ve güzellik ararlar. Örneğin resim sergisine, konsere gitmekten niye zevk alırız?
Doğanın güzelliklerini seyretmeye niye zaman harcarız? İnsanlar estetik gereksinimler nedeniyle resim sergisine, konsere gitmekten zevk alırlar, doğanın güzelliklerini seyretmek için uzun gezilere çıkarlar.
Kendini Gerçekleştirme
Hiyerarşinin en üstünde yer alan kendini gerçekleştirme güdüsü, bütün diğer gereksinimler doyuma
ulaştırılmışsa ortaya çıkar. Bu güdü, bireyin kendi potansiyellerini tanıması ve bunları açığa çıkarmasıyla
ilgilidir. Bu potansiyeller bireyin fiziksel yapısıyla ilgili olabilir. Uzun boylu bir kişi kendini basketbolda geliştirmeyi seçer. Potansiyeller bilişsel alanda olabilir. Çalışma belleği çok güçlü bir kişi bu potansiyelini mütercimtercüman olarak gerçekleştirebilir. Potansiyeller duygusal alanda olabilir. Üstün empati yeteneği nedeniyle,
kişi kendini klinik psikolog olarak gerçekleştirir.
Kendini gerçekleştiren insanlar, kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul eder, gerçekleri algılar, belirsizliğe tahammüllüdür, benmerkezci değildir, probleme odaklanır, yaratıcı ve nüktedandır, dünyaya nesnel açıdan bakar, insanlığın gönenç ve esenliğiyle ilgilenir, pek çok insanı tanımayı değil az sayıda insanla doyurucu
ilişki kurmayı tercih eder.
71
E
etkinlik
Kendini Gerçekleştirmenin Güzel Bir Örneği
 Sakarya’nın Karasu ilçesinde bulunan Acarlar Longozu, dünyanın en büyük longozlarından biridir.
Longoz göl içinde meydana gelen ve birçoğu son derece nadir bulunan binlerce cins bitki ve kuş
barındıran bir ormandır. Acarlar Longozu uzun yıllar boyunca kimsenin ilgisini çekmemiştir. Bu
doğa harikası, onu basit bir göl zanneden köylüler tarafından bitkileri sökülerek, kuş ve balıkları
avlanarak tahrip edilmiştir.
 Yurtdışında işçi olarak çalışan Yılmaz Bey kesin dönüş yaptığında para kazanabilmek için birikimleri ile longozda bir lokanta açmıştır. Yılmaz Bey, ilkokul mezunu olmasına karşın bilgi eksikliğini
longozu incelemeye gelen yabancı bilim insanlarından öğrendiği bilgilerle kapatmıştır. Bu sırada
kendisine yurtdışında öğrendiği yabancı dilin büyük yararı olmuştur. Bilim insanlarından öğrendiklerini turistlere eğlenceli ve herkesin anlayabileceği sadelikte aktaran Yılmaz Bey, sonraları daha
iyi para kazanabilmek için lokantadan kazandığı paralarla motorlu bir gezi teknesi satın almıştır.
Bu tekne ile binlerce doğaseveri longozun derinliklerine götürmüş ve onlara doğa ile tanışma, su
içinde dalgalanan rengarenk bitkileri ve uçuşan kuşları fotoğraflama şansı vermiştir. Yılmaz Bey,
ağaçları yakacak elde etmek amacıyla bilinçsizce kesen ve ondan hiçbir ekonomik fayda sağlamayan hemşehrilerinin aksine, longozu sevmiş, korumuş aynı zamanda da onu bir gelir kaynağı hâline
getirmiştir. Öyle ki, pek çok gazetede ve internet sitesinde kendisiyle ilgili haberler yayımlanmıştır.
 Bu olayı aşağıdaki maddeler doğrultusunda tartışınız:
• Kendini gerçekleştirme
• Girişimcilik
• Eğitimin girişimcilikteki rolü
• Girişimci etkinliklerin ülkemize katkısı
Acarlar Longozu'ndan görüntüler ve misafirler
E. Güdülenmiş Davranışın Güdülenmemiş Davranıştan Farkı
hazırlık
Bir an canlılarda dürtü ve güdülerin olmadığını düşününüz. Beden sağlığı için zorunlu maddeleri
elde etmek amacıyla harekete geçmeyen bir canlı türü varsa bile, bu tür kısa sürede ortadan kalkmış
olmalıdır. Güdüleri olmayan bir insanı düşünelim. Başarılı olma hırsı yok, başkalarıyla birlikte olma
hedefi yok, kendilik değeri onun için bir anlam taşımıyor, kendini geliştirme diye de bir amacı yok.
Böyle bir bireyin ne durumda olacağını, yaşamının nasıl olacağını, onun “İnsan biyo-psiko-sosyal bir
canlıdır.” tanımına uyup uymayacağını düşününüz.
72
E
etkinlik
 Yüksek güdülenme ile sonuca ulaşılan davranış örnekleri, bir de isteksizlik nedeniyle sonuca ulaşılmayan, görevin yarım bırakıldığı davranış örnekleri düşününüz.
 Kaynakça’da verilen eserlerle yazılı, görsel ve elektronik kaynaklardan yararlanarak düşüncelerinizi geliştiriniz. Güdülenmenin önemi konusunda Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullandığınız 10 dakikalık bir sunum hazırlayınız. Sunumunuzu multimedya araçları kullanarak zenginleştiriniz. Sınıfta
söz isteyerek sunumunuzu arkadaşlarınızla paylaşınız.
okuma metni
Türkçeyi Doğru, Güzel ve Etkili Bir Şekilde Kullanmalıyız.
Padişahlık döneminde bir gün Mehmet Akif Halkalı Ziraat Okulundaki öğretmenliğine gitmek
için Sirkeci’den trene biner. Kompartımanda gençlerin kendi aralarında konuşmalarına kulak misafiri
olur.
“Bu sabah kaç trenini aldın?” der biri.
“Sekiz trenini aldım, ya sen?”
“Ben on trenini aldım.”
Mehmet Akif Türkçe’de kullanılan “binmek” yerine Fransızca’dan çeviri “almak” fiilini kullanan
gençlere çok sinirlenir ve konuşmaya müdahale eder;
“Çocuklar,” der. “O treni daha hükümetiniz bile alamadı, siz nasıl oldu da aldınız?”
Deniz Ermiş, En Güzel Seçme Fıkralar
DUYGULAR
A. Tanımı
hazırlık
Canlılardaki temel psikolojik süreçlerden bir diğeri de duygulardır. Günlük yaşamımızın büyük bir
bölümü çeşitli duyguların etkisi altında geçer. Gün boyunca sevinç, keder, kaygı, öfke ve benzeri duyguları yaşarız. Duygu dendiğinde iç dünyamızdaki bazı deneyimleri anlarız. Ancak duygular bundan
çok daha fazlasını içerir.
okuma metni
Annesi av seferleri için mağaradan ayrılmaya başladığında küçük yavru, kendisini giriş kısmına
yaklaşmaktan alıkoyan kanunu daha iyi öğrendi. Bu kanunu sadece birçok kere annesinin burun ve pençe vuruşu ile zorla değil, aynı zamanda da içinde gelişmeye başlayan korku duygusuyla kabul etti. Kısa
mağara hayatında korkulacak hiçbir şeyle karşılaşmamıştı. Bununla birlikte, korku onun yaradılışında
vardı. Ona bu duygu binlerce yıl önceki bir atasından gelmişti.
Gri yavru, onu belki de hayatın kurallarından biri olarak kabul ediyordu. Çünkü o, hayatta bazı kuralların varlığını çoktan öğrenmişti. Mağara duvarının sert bir engel oluşu, annesinin burnu ile kızgın bir
şekilde dürtüşü, pençe vuruşu ile yuvarlayışı, birkaç seferinde bastıramadığı açlığı, dünyada her şeyin
serbest olmadığını, hayatta sınır ve kurallar bulunduğunu ona göstermişti. Bu sınır ve kurallar birer kanundu. Onlara uymak, acıdan kurtulup mutluluğa yaklaşmak demekti.
Jack London, Beyaz Diş, 2010
(Kısaltılarak alınmıştır.)
73
E
etkinlik
 İzlediğiniz televizyon dizilerine göre sınıfta gruplara ayrılınız. Size göre dizide duygu içeren olayların neler olduğunu ve her birinde ne tür duygunun sergilendiğini açıklayınız.
 Duyguları fark etme ve sınıflama açısından bireyler arasında farklar olup olmadığını belirleyiniz.
 Duyguları tanımadaki bireysel farkların nedenlerini irdeleyiniz. Duyguları tanıma farklılıklarının
iletişimi nasıl etkileyebileceğini irdeleyiniz. Bu etkinliğin duyguların kişiye dönük ve kişiler arası
olarak irdelenmesine katkıda bulunup bulunmadığını değerlendiriniz.
 Duyguların güdülenme ile ilişkisini irdeleyiniz.
Çok sayıdaki duygumuza birkaç örnek
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Duygu 6 bileşenden oluşur.
Duygu bir genel uyarılmışlık hâlidir. Duygulanım sırasında fizyolojik ve bedensel tepkiler oluşur.
Duygu bir his, bir deneyimdir.
Duygu bir bilişsel değerlendirmedir.
Bazı duygular belirli davranışlara yol açar.
Duygular nelere yaklaşıp nelerden uzaklaşacağımızı belirleyen güdüleyici durumlardır.
Duygular sözel olarak veya mimik (yüzdeki hareketler) ve jestlerle (bedensel tepkiler) ifade edilir.
B. Duygular ve Genel Uyarılmışlık Hâli
İnsanın doğası sınırlıdır: sevince, kedere, acılara ancak belli bir dereceye kadar
dayanabilir ve o derece aşılırsa insan yok olur.
Johann Wolfgang von Goethe, (Yohan Volfgang fon Göte), Genç Werther’in Acıları
74
Duygular bir genel uyarılmışlık hâlidir (Bileşen 1). Genel uyarılmışlık hâlinin en duyarlı ölçümlerinden biri beynin elektriksel faaliyetidir. Beynin elektriksel faaliyeti, özel olarak üretilmiş elektrokepler aracılığıyla ölçülür (Resim
2.1). Beyin faaliyeti bir voltun milyonda biri (mikrovolt) büyüklüğündedir ve milisaniyeler (bir saniyenin binde biri)
içinde oluşur. Bu çok küçük ve çok hızlı faaliyet ancak çok özel odalarda kaydedilebilir. Odaların en önemli özelliği,
elektrikli aletlerin (örneğin bilgisayarların) yaydığı elektromanyetik ışınımın odaya girmesini engellemesidir. Bu
odalara yalıtılmış oda denir (Resim 2.2). Psikoloji deneylerinde katılımcıya uyarıcılar verilir (örneğin harfler) ve
katılımcının tepkileri kaydedilir harf bir önceki ile aynıysa katılımcı düğmeye basar. Bu deneysel işlemler kontrol
odalarında yürütülür (Resim 2.3).
Resim 2.1. Beyin elektriksel faaliyeti, üzerinde elektrotlar bulunan elektrokeplerle kaydedilir.
Resim 2.2. Beyin elektriksel faaliyeti elektromanyetik
dalgalardan yalıtılmış odalarda kaydedilir.
Resim. 2.3. Uyarıcıların verildiği (soldaki ekran) ve
tepkilerin kaydedildiği (sağdaki ekran) bilgisayar
sistemi kontrol odasında yer alır.
Sağlıklı bir insanda en düşük genel uyarılmışlık hâli derin uyku, en yüksek uyarılmışlık hâli ise dikkatli uyanıklık
hâlidir. Derin uyku gibi düşük bir genel uyarılmışlık hâlindeki elektriksel faaliyette, saniyede 1-3 titreşim gösteren
yavaş “delta” dalgaları vardır. Dikkatli uyanıklık gibi bir yüksek genel uyarılmışlık hâlinde ise, saniyede 12-35 titreşim gösteren hızlı “beta” dalgaları vardır (Şekil 2.25).
Genel uyarılmışlık hâliyle ilgili fizyolojik değişiklikler, otonom sinir sisteminin etkisi altında gelişir. Bunlardan,
genel uyarılmışlık hâlinin artmasıyla ilgili olanlar otonom sinir sisteminin sempatik bölümünce oluşturulur. Duygular çoğunlukla genel uyarılmışlık hâlinin yükselen bölümünde yer alır ve artan sempatik sinir sistemi faaliyeti
ile gerçekleşir. Sempatik sinir sisteminin oluşturduğu değişiklikler, canlının ivedi durumla başa çıkmasını sağlar.
75
Şekil 2.25. Farklı genel uyarılmışlık düzeylerindeki beyin elektriksel faaliyetleri
dikkat
Bir ivedi durumda ortaya çıkan “savaş veya kaç tepkisi”nde aşağıdaki durumlar oluşur:
• Kalp atım hızı artar. Daha fazla kan kaslara (güçlü hareketler yapabilmek) ve beyne (olayı fark
etmek, değerlendirmek, ne yapılması gerektiğine karar vermek) gider.
• Bu sırada mide-bağırsak sisteminin faaliyetleri ketlenir. Örneğin tükürük salgısı azalır.
• Solunum hızlanır. Dokulara ulaştırılan oksijen miktarı artar, karbondioksit daha hızlı bir şekilde
dışarı atılır.
• Gözbebekleri büyür. Göze daha fazla ışık girer, görme alanı genişler.
• Kanda, böbrek üstü bezlerden salgılanan hormonların (adrenalin ve noradrenalin) düzeyi yükselir. Bunun sonucunda, ivedi durumun yarattığı stresle başa çıkmayı sağlayan bir dizi biyokimyasal
değişiklik oluşur.
• Kan şekerinin düzeyi yükselir. Böylece, canlı daha yüksek enerjiye sahip olur.
• Terleme oluşur. Terleme, tutmayı kolaylaştırır. Oluşan nem tabakası, derinin sürtünme nedeniyle
örselenmesini ve yaralanmasını da zorlaştırır.
hatırlayalım
Duyguları bir kez daha hatırlayalım: korku, öfke, sevinç, aşk, iğrenme... Bunlardan birinin sizde
oluştuğu zamanı hatırlayınız. O sırada bedeninizde ne gibi fizyolojik değişikliklerin olduğunu düşününüz.
B
bilgi kutusu
Uzun süreli sempatik sistem aktivasyonu: Sempatik sinir sistemi, canlının ivedi bir durumla başa
çıkması için bedende birtakım değişiklikler meydana getirir. Bu değişiklikler canlının durumla savaşmasını veya kaçarak ondan kurtulmasını sağlar. İvedi durumun ortadan kalkmasıyla da sempatik
sistem yerini parasempatik sisteme bırakır, beden homestazi durumuna girer.
Orta şiddetteki duygulanım (yani orta düzeyde genel uyarılmışlık hâli) sırasında başarı en yüksek
düzeydedir. Duygu şiddetlendikçe (genel uyarılmışlık hâli yükseldikçe) başarı düşer, çok şiddetli duygulanım sırasında ise kişinin zihinsel bütünlüğü bozulur. Buna kişinin dağılması denir.
Uzun süren sempatik sistem aktivasyonu organ ve sistemlerde hasarlara yol açar. Genel uyarılmışlık hâlini ve sempatik sistem faaliyetini artıran şiddetli, uzun süreli ve özellikle olumsuz nitelikteki
duygular (örneğin öfke, kaygı) da organ ve sistemlerde hasar ve hastalıklara yol açabilir. Bu gibi bozukluk veya hastalıklar “psikosomatik” olarak nitelenir. Psikosomatik hastalıklar fiziksel nedenlerle
değil de psikolojik sorunlar nedeniyle ortaya çıkar. Örneğin bağımlı ve güvensiz kişilik yapısına sahip
kişilerde uzun süreli kaygı ve düşmanlık hisleri yüksek tansiyona yol açar.
76
uygulayalım
Şekil 2.26. Uyarılmışlık
düzeyinin (duygu
şiddetinin) başarıya
etkisi. Eğrinin şekli,
yerine getirilen
görevin niteliğine göre
değişebilir.
Başarı Düzeyi
Sayfa 76'daki Bilgi Kutusu’nda
verilen bilgileri göz önüne alınız.
Uyumanın yeri sağdaki grafik
üzerinde belirtilmiştir. Dikkatlilik, artan uyarılmışlık hâli, dağılma ve uyanmanın yerlerini siz
belirleyiniz. Genel uyarılmışlığın
bu değişik düzeylerini grafikteki
yerlerine yazınız.
Uyuma
Düşük
Orta
Yüksek
Uyarılmışlık Düzeyi
C. Haz, Korku, Kaygı ve Öfke
hazırlık
Duygunun Türlerini Nasıl Ayırt Ederiz?
Duygular konusundaki ilk bilimsel açıklama James-Lange (Ceyms-Lang) Kuramı'nda yapılmıştır. Bu
kurama göre nesne, olay veya faaliyetler bazı bedensel tepkilere yol açar. Duygu, bu tepkilere ilişkin
farkındalıktır. Diğer bir deyişle korkunun nedeni, kaçmayı sağlayan bedensel tepkilerin ayırt edilmesi,
kaçmaya ilişkin tepkilerin farkına varılmasıdır. Basitçe söylenirse “Korktuğumuz için kaçmayız. Kaçtığımız için korkarız.”
Eleştiri: Korku kalp atım hızını artırır. Aşk da öyle. Peki, kişi hızla üzerine gelen araçtan korktuğu için
mi yoksa karşı kaldırımda aşık olduğu kızı gördüğü için mi kalbinin attığını nasıl anlayacak? James-Lange Kuramı bu soruya cevap verememektedir.
Çok sayıda duygu vardır. Hoş olandan olmayana kadar değişen (örneğin coşku, neşe, hüzün, keder)
bu duyguların hepsinin temelinde genel uyarılmışlık ve onun da temelinde sempatik sinir sistemi faaliyetleri vardır. Bu durumda duygunun ne olduğunu nasıl anlarız?
Duygunun çeşitlerinin ayırt edilmesinde aşağıdaki süreçler önemlidir:
Duyguya özel fizyolojik tepki örüntüsü: Genel uyarılmışlık tepkileri duyguya göre değişir. Öfke,
korku ve kederde, kalp atım hızındaki artış, mutluluk ve iğrenmede olduğundan daha fazladır. Öfke
sırasında derideki sıcaklık artışı, korku ve kederdekinden daha yüksektir. Ancak tüm duyguların her biri
için “parmak izi” niteliğinde tepkiler ve tepki örüntüleri yoktur.
Fizyolojik tepkilerin değerlendirilmesi: Duygular genel uyarılmışlıkta artışa ve sempatik sistem
tepkilerine yol açar. Duygunun ne olduğunu, kişi fizyolojik tepkilerini değerlendirerek karara bağlar.
“Kalbim Sevinç'in söylediğine çok öfkelendiğim için, deli gibi atıyor.” diyen kişi, kalp atışlarının hızlanma nedeninin öfke olduğu şeklinde bir değerlendirme yapmaktadır.
Durumun bilişsel değerlendirmesi: Duyguları durumun nasıl algılandığı ve değerlendirildiği de belirler (Bileşen 3). Örneğin, istenen bir olay gerçekleşmişse duygu sevinç olmalıdır; istenen bir olay gerçekleşmemişse duygu keder olmalıdır. İstenmeyen bir olay gerçekleşmişse duygu keder; istenmeyen
bir olay gerçekleşmemişse duygu ferahlama olmalıdır.
yorumlayalım
Fizyolojik tepkilerin bilişsel değerlendirilmesi ile James-Lange Kuramı'ndaki “Kaçtığımız için
korkarız.” söylemini karşılaştırınız. Bunlar birbirine zıt olan görüşler mi?
77
Psikolojide İncelenebilen Duygu Çeşitleri
Duygular bir his, bir deneyimdir (Bileşen 2). Dilimizde, duygu ifade eden yüzlerce kelime vardır. Ancak bunların
büyük bölümü psikoloji biliminin kapsamında ele alınamamıştır (merhamet, kin, onur gibi). Çünkü bunlar nesnel
olarak gözlenememiştir (Bilimde gözlenebilirlik ölçütünü hatırlayınız.), veya bunlar için güvenilir ölçme araçları
henüz geliştirilmemiştir (Bilimin ölçülebilirlik ölçütünü hatırlayınız.). Psikoloji biliminin en fazla incelemiş olduğu
duygu çeşitleri aşağıda açıklanmaktadır:
Haz: Psikoloji biliminde tüm olumlu duygular “haz” altında incelenmektedir. Haz, bir dürtü veya güdüyle
ilgili hedefe ulaşıldığında ve onun doyumu sağlandığında duyulan histir. Haz veren nesneler gelişim boyunca
değişir. Yenidoğanda haz karnı tok, altı kuru olmaktan kaynaklanırken aylar içinde, haz veren durumlar arasına örneğin, ayakta durmayı başarmış olma da girer. İçinde bulunduğunuz gelişim döneminde, haz veren durumlara sevdiğiniz bir arkadaşınızla olmak, bir konuyu anlamak, başkalarının övgüsünü kazanmak girebilir.
Korku: Olumsuz duyguların başında korku ve kaygı gelir. Haz gibi, korkular da gelişim içinde değişir. Yenidoğanda korkuya fiziksel desteğin kaybolması ve şiddetli sesler yol açar. Aylar içinde korku veren durumlara
aniden ortaya çıkan yabancı nesneler ve tehdit edici nesneler eklenir. Çocuk karanlıktan, yalnız kalmaktan
korkar. İçinde bulunduğunuz gelişim döneminde, korkuyu arkadaşsız kalma (birlikte olma güdüsü), başkalarınca aşağılanma (sosyal onay güdüsü), üniversitede istediğiniz bölüme girememe (kendini gerçekleştirme
güdüsü) yaratır.
Gördüğünüz gibi bazı korkular gelişim dönemleri içinde kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Özellikle yaşamın ilk ayları içinde ortaya çıkan bu korkuların büyük ölçüde doğuştan donanımın bir parçası olduğunu
düşünebiliriz. Ancak bazı korkular deneyimler sonucu edinilir. Bu korkular nasıl oluşur?
•
•
•
•
•
Travmatik yaşantı: Örneğin bir köpeğin ısırdığı çocuk tüm köpeklerden korkar.
Klasik koşullama: Buna bir örnek psikolojide yapılmış olan bir deneyden verilebilir. Bu deneyde bebek
Albert başlangıçta beyaz tavşandan ve beyaz deney hayvanından korkmamaktadır. Deneyci bebeğin
bulunduğu yere beyaz bir deney hayvanı getirir ve ellerini şiddetli bir şekilde birbirine çarpar. Albert
sesten korkar. Ancak Albert o sırada ortamda bulunan deney hayvanından da korkar. Bu deneyde korku
deney hayvanına koşullanmıştır.
Genelleme: Albert'in yanına başlangıçtaki beyaz tavşan getirilir. Albert beyaz tavşandan da korkar. Burada korku, beyaz tavşana genellenmiştir. Albert'te korkunun beyaz sakalı olan erkeklere de genellendiği görülmüştür.
Taklit: Bebek veya çocuk, annesinin veya kendisiyle yakından ilgilenen kişileri model alır ve onun korkularını taklit eder. Örneğin, annesi örümcekten korkuyorsa çocuk da korkar.
Yaşantılar: Çocuk korkuyu dinlediklerinden, gerçek veya sanal ortamlarda gördüklerinden de öğrenir.
Pek çok çocuğun karanlıktan korkmasının nedeni, karanlıkta çocukları kaçıran canavarlar konusunda
dinlediği öykülerdir. Bilgisayar oyunları ve televizyonda seyredilen filmler de çocukların korku geliştirmesine neden olabilir.
özetleyelim
Şekil 2.27'de
anlatılan korku koşullamasını, olayların
zamandaki dizilimini
göz önüne alarak bir
kavram haritası şeklinde özetleyiniz.
78
Şekil 2.27. Bir bebekte korkunun koşullanması ve genellenmesi
Kaygı: Görüldüğü gibi, korkuların nesnesi vardır. Neden korkulduğu bellidir. Kaygı ise bir huzursuzluk
hissi, nedeni bilinmeyen bir korkudur. Kaygılı kişi, ne olduğunu bilmediği bir tehlike, felaket veya talihsizliğin
beklentisi içindedir. Korkuda olduğu gibi, kaygıda da sempatik sistem faaliyettedir. Kaygı nasıl oluşur?
• Bebeklik ve erken çocuklukta olan olaylar kolay hatırlanamaz. Üstelik insan zihni istenmeyen, tehdit
edici durum ve olayları bilinçaltına iter. Gelişimin erken dönemlerinde gerçekleşen korku verici olaylar
veya durumlar çocuk tarafından unutulmuştur veya bunlar bilinçaltındadır. Bu durum ve olaylarla karşılaştığında birey, nedenini bilmediği bir huzursuzluk, bir kaygı duyar.
•
Kaygı zihinde kendiğinden oluşur. Yukarıdaki deneyi hatırlayalım (Şekil 2.27). Bebek Albert korkusunu
tavşana ve beyaz sakallı erkeklere de genellemişti. Çocukluk yaşantısını hatırlamayan yetişkin Albert
beyaz sakallı birini gördüğünde nedensiz bir huzursuzluk hissedecek, kaygı duyacaktır. Bu gibi kaygıların
kolaylıkla fobiye dönüşmesi işten bile değildir.
Öfke: Öfkeyi ortaya çıkaran koşulların başında engellenme gelir. Ayrıca başkaları tarafından zarara uğratılma veya uğratıldığını zannetme, haksızlığa uğrama gibi durumlar da öfkeye yol açar. Diğer duygular gibi,
öfkeye neden olan nesne ve olaylar yaşla değişir. Aç bebeğin elinden biberonun alınması onu öfkelendirir.
Bulunduğunuz gelişim döneminde, sizi güdülerinizin engellenmesi öfkelendirir. Belirli bir sosyal etkinlik grubu gence büyük değer vermekte, ancak gencin babası bu grubu onaylamamaktadır. Grubun etkinliklerine
katılmasına babasının izin vermemesi gençte öfkeye neden olur. Öfke nasıl oluşur?
• Amaca yönelik davranışların önüne fiziksel veya sözel engel koyma. Örneğin, genç kız arkadaşlarıyla sinemaya gitmek ister. Annesi ona sinemaya neden gidemeyeceğini açıklar. Genç kız isterse kapıdan çıkıp
gidebilir, ancak annesinin söyledikleri onu engellemektedir. Her durumda genç kız öfkelenir.
• Bir kişiye duyulan öfke diğerlerine de genellenebilir. Örneğin, her isteği babası tarafından engellenmiş
olan çocuk, büyüdüğünde, otorite konumundaki tüm erkeklere öfke duyar.
• Öfke, değer verilen ve model alınan kişiler taklit edilerek de geliştirilebilir. Öfkenin taklit yoluyla öğrenilmesinde, akran grubunun büyük etkisi vardır.
uygulayalım
Kaygının iki kaynağını yazınız:
1. .....................
2. .....................
Doğru cevaplar: 1. Bilinçaltına itilmiş korkular, 2. Genelleme
Öfkenin üç kaynağını yazınız:
1. .....................
2. .....................
3. .....................
Doğru cevaplar: (1) Engellenme, (2) Genelleme, (3) Taklit
DUYGULARIN DAVRANIŞA ETKİSİ
A. Saldırganlık
Duyguların yol açtığı davranışlardan biri saldırganlıktır. Saldırganlık bir duygu değildir. Ancak duyguların yol
açtığı bir davranıştır (Bileşen 4). Saldırganlık diğer canlı türlerinde de gözlenen bir davranıştır.
Saldırganlığın sebepleri nelerdir?
• Engellenme: Bireyin amaca yönelik davranışlarının önlenmesi veya yavaşlatılması sonucu oluşur. Engel
fiziksel olabilir (örneğin, lego kutusunu camlı dolaba koyarak çocuğun buna ulaşmasını engellemek) veya
sözel olabilir (babasının çocuğa legoları ellememesini söylemesi).
79
•
•
•
•
•
Öfke: Engellenme veya engellenme korkusu kişide öfke duygusuna yol açar. Öfke de saldırganlık davranışına neden olur.
Güdüleyici durum: Saldırganlık bir güdü gibi işlevde bulunur. Güdü, engellemeyi yaratan kişi veya nesneye zarar vermektir. Tüm duygularda olduğu gibi saldırganlık da nelere yaklaşıp nelerden uzaklaşılacağını belirleyen güdüleyici durum olarak işlevde bulunur (Bileşen 5). Saldırganlık güdüsü, bütün diğer
güdülenme durumları gibi, doyuma ulaşıncaya kadar devam eder. Saldırganlık her zaman açık olarak
gösterilmez, içten içe sürebilir. Bu tür saldırganlığa düşmanlık denir.
Taklit: Bunun için sıklıkla kullanılan rol modeli akranlardır veya çekirdek ailede anne veya babadır.
Yüksek testosteron: Böyle bir düzey de saldırganlığa yol açar. Ancak saldırganlığın daha çok öğrenilmiş
bir tepki olarak ortaya çıktığını bilmemiz gerekir.
Saldırganlığın pekiştirilmesi: Örneğin, ergenin saldırgan davranışları akranları ve aile üyeleri tarafından
onaylanıyorsa bir olumlu pekiştirme süreci işler. Ergen sosyal onay almaya devam etmek için saldırgan
davranışlarını sürdürür.
uygulayalım
Saldırgan davranışların seyredilmesi: Televizyonda şiddet içeren filmlerin izlenmesi, saldırganlık
içeren bilgisayar oyunlarının oynanması çocuklarda saldırgan davranışlara neden olur. Çocuklukta şiddet içeren bilgisayar oyunu oynamayı tercih etme oranı ile ergenlikteki saldırganlık arasında yüksek
ilişki bulunmuştur (Şekil 2.28).
Saldırganlığın bir nedeni de saldırgan
davranışların seyredilmesidir. Bu ilişkiyi
göz önüne alınız ve Şekil 2.28’deki grafiğin X eksenine gerekli sözcükleri yazınız.
Doğru cevaplar (soldan sağa):
Düşük, Orta, Yüksek
Şekil 2.28.
Çocuklukta,
şiddet içeren
bilgisayar oyunu
oynama sıklığı
ile ergenlikteki saldırgan
davranış
sıklığı
arasındaki
ilişki
•
80
Çatışma: Saldırganlığın bir diğer sebebi de çatışmadır. Çatışma birbiriyle uyuşmayan hedeflerin, bunlarla ilgili gereksinimlerin aynı anda var olmasına verilen addır. Üç tür çatışma vardır (Şekil 2.29):
1. Yaklaşma-kaçınma çatışması: Çözümü en zor olan çatışma türüdür. Amaç birey için aynı zamanda hem olumlu hem de olumsuzdur. Birey hem amaca yaklaşmak hem de ondan uzaklaşmak
ister. Örnek: Birey girdiği işte kendini göstermek için (amacın olumlu yönü) bazı şeyler yapmak
ister (başarı gereksinimi). Ancak girdiği iş çok zor ve karmaşıktır, herhangi bir girişimin başarısız
olma olasılığı çok yüksektir (amacın olumsuz yönü). Bu nedenle bir türlü yeni atılımlar yapmayı
göze alamaz (başaramama korkusu). Bu çatışma, hedefin olumlu özelliği artırılarak veya olumsuz
özelliği azaltılarak çözülür.
2. Yaklaşma-yaklaşma çatışması: Birey için her ikisi de çekici olan iki amaç vardır. Birey ikisine de
ulaşmak ister; bu nedenle de bir çatışma içine girer. Çözümü en kolay çatışma budur. Genellikle
çatışma her bir hedefe ilişkin gereksinim bir ölçüde doyuma ulaştırılarak çözülür. Örnek: Hafta sonunda hem ailenizle pikniğe gitmek istiyorsunuz hem de arkadaşınızın evindeki toplantıya. Önce
birine sonra diğerine gider, her birinde biraz kalırsınız. Bu durumda amaçlar kısmi gerçekleştirilmiş, doyumlar da kısmi olmuştur.
3. Kaçınma-kaçınma çatışması: Ortada her ikisi de olumsuz iki amaç (A ve B) vardır. Birey için bunların ikisi de iticidir. Birey birinden (A) uzaklaşır; A'nın olumsuzluk değeri azalır, B'ninki artar. Geri
döner fakat bu, A'nın olumsuzluk değerini artırır, B'ninkini ise azaltır. Böylece birey iki hedef arasında bocalar, ikisi arasında gider gelir. Örnek: Kişi ya ailesinin istediği için sevmediği bir bölümde
okuyacak ya da yine ailesinin isteğiyle çalışmak istemediği bir işe girecektir. Bir çözüm yolu, bu iki
hedeften birini nispeten daha çekici hâle getirmektir. Bir başka çözüm, iki hedeften de vazgeçerek
ortamdan uzaklaşmaktır. Örneğin kişi ailesinden ayrılır ve kendi bağımsız yaşamını sürdürür.
uygulayalım
Şekil 2.29’da üç çatışma türü şematik olarak gösterilmektedir. Her gösterimin hangi türe ait olduğunu yandaki
boşluklara yazınız.
________________
________________
Şekil 2.29. Çatışma türleri.
Nokta işareti kişiyi, artı ve
eksi işaretleri ise amacın
niteliğini belirtmektedir.
________________
B. Duygu Kontrolü
Hiç kimse yumrukları sıkılıyken net düşünemez.
George J. Nuthar (Corc Nutır)
E
etkinlik
Duygu kontrolünün önemini aşağıdaki etkinlikler yoluyla irdeleyelim.
1. Bir hafta boyunca yazılı ve görsel basını izleyiniz. Düğün, maç, trafik ve benzeri diğer ortamlarda
duygu ve heyecanları kontrol edememekten kaynaklanan olumsuz davranışları, öfke ve saldırganlık örneklerini belirleyiniz. Örnekleri sınıf ortamında sununuz.
2. Sunulan örneklerde duyguların kontrol edilip edilmediği üzerinde 5 dakika gibi bir süre düşününüz. Bu sürenin sonunda duyguların kontrolü ile ilgili düşüncelerinizi söz alarak belirtiniz.
3. Kendiniz o durumda olsaydınız nasıl davranacağınızı, duygu kontrolünü nasıl başaracağınızı düşününüz. Dilerseniz düşüncelerinizi açıklayınız.
4. Olumsuz duyguların kontrol edilebilir olduğunu vurgulayınız.
Duygular insanların insan altı canlılarla paylaştığı özellikler arasındadır. İnsanın bu canlı türlerinden farkı duygularını kontrol edebilmesidir. İnsan duygularını zihinsel süreçleri ile kontrol eder.
81
C. Duyguların Sözel ve Sözel Olmayan İfadesi
E
etkinlik
“Beden yalan söylemez.”
 Sınıfın sağında ve solunda oturanlar olarak birer grup oluşturunuz. Gruplardan biri yukarıdaki
cümlede belirtilen görüşü, diğeri ise aksi görüşü savunmayı üstlenir. Hangi grubun hangi görüşü
savunacağını kura usulüyle belirleyiniz.
 Konuyla ilgili inceleme yapmak için kendinize bir hafta süre tanıyınız. Bu süre sonunda görüşleri
sınıfta tartışınız. Gönüllü öğrencilerden birinin bedenin yalan söylemediğine diğeri ise yalan söylediğine ilişkin bilgi ve kanıtları not etmesini isteyiniz. Yirmi dakikanın sonunda bilgi ve kanıtları
özetleyiniz, hangi görüşün daha fazla desteklendiği belirleyiniz.
Duygular, sadece öznel deneyimler değildir. Duyguları ifade ederiz, onları başkalarına iletiriz (Bileşen 6).
• Sözel ifade: Duygularımızı ifadede yaygın olarak kullandığımız kanal dildir. Ancak sözel ifadeler gerçek duyguları yansıtmayabilir.
• Ses: Çığlık, korku veya hayreti; inleme, acı ve mutsuzluğu; iç çekme üzüntüyü, gülme ise keyifli olmayı gösterir.
Sesin titremesi veya kesikli oluşu kederin; şiddetli, keskin ve tiz oluşu ise öfkenin göstergesidir.
• Mimik ve jestler: Mimik yüzle yapılan, jestler bedenle yapılan hareketlerdir. Kişinin duygusu konusundaki
bilgiyi özellikle göz ve çevresi ile ağız hareketleri verir. Bazı mimik ve jestler tüm kültürlerde aynıdır. Yüksek
düzeydeki memelilerde de benzer ifadeler gözlenir. Bu nedenle de söz konusu mimiklerin doğuştan donanımın bir parçası olduğu düşünülür. Ancak mimik ve jestler, duygulara ilişkin davranış biçimleri aynı zamanda
da kültüre özgüdür. Bazı toplumlarda ölüm keder ifade eden mimik ve jestlere yol açar. Bu toplumlarda ölenin
ardından ağlamak, ağıt yakmak beklenir. Bazılarında ise ölenin ardından, yenilip içilen neşeli toplantılar düzenlemek doğaldır. Gördüğünüz gibi bazı mimik ve jestler evrensel, bazıları ise kültüre özgüdür. Beden dili işte
bu mimik ve jestlerdir. Bu dille yapılan iletişim “sessiz” olarak da nitelendirilir (Resim 2.4).
Resim 2.4. İnsanda duygu belirten yüz ifadeleri
82
E
etkinlik
Duyguların İfadesinde Beden Dili
 Resim 2.4'deki fotoğraflarda kişi tiksinme, korku, mutluluk, keder, şaşırma ve kaygının etkisi altındadır. Her bir fotoğrafta hangi duygunun ifade edildiğini, fotoğrafın altındaki boşluğa yazınız.
Duygu konusunda kararsızsanız boşluğa “kararsız” yazınız.
 Tanımlamayı bitirdikten sonra baş aşağı yazılmış doğru cevap anahtarını kullanarak kendinize 6
üzerinden puan veriniz.
Doğru cevaplar: Üst sıra soldan sağa: mutluluk, şaşırma, tiksinme; alt sıra soldan sağa:
korku, kaygı, keder
 Aldığınız puan sizin duyguları ne derece isabetle tanıdığınızı göstermekte. Bu yetenek bedensel
ipuçlarını isabetli olarak kullanmakla ve empati yeteneği ile doğrudan ilgilidir.
 Sonuçlarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız. En yüksek puan alanlar belli bir grup mu oluşturuyor?
Yüksek puan almada örneğin cinsiyet etkisi var mı? Yoksa başarı fotoğrafla mı ilgili? Bazı fotoğraflardaki duyguyu çoğunluk doğru olarak tanırken bazılarını çoğunluk tanıyamıyor mu?
düşünelim
•
•
•
Güdülerle ilgili konuya tekrar göz atalım. Duygularla güdüler niye aynı sistemden kontrol ediliyor?
Duyguların öğrenmede nasıl bir rolü olabilir?
Parfümlerin duygular üzerinde uyarıcı rolü var mı? Duygular kokularla neden ilgili? Düşünelim ve
araştıralım.
BİLİNÇ, BİLİNÇALTI, DİKKAT VE FARKLI BİLİNÇ DURUMLARI
hazırlık
“Bilinç ve Dikkat” konusunu öğrendiğinizde, aşağıdaki örneklerde anlatılanların nasıl oluştuğunu anlayacaksınız. Örnek (1) Öğretmeninizin anlattığı konuyu dikkatle dinliyorsunuz ve sorduğu
soruları cevaplayabiliyorsunuz. O sırada dışarıda kuş ötüyor, bunun farkında olur musunuz? Örnek
(2) Öğretmen ders anlatıyor, hava çok sıcak, öğlenki yemek çok ağırdı, dalmışsınız, öğretmenin sesi
kulağınıza uğultu hâlinde geliyor. O sırada öğretmen size “Psikolojinin temel bilim alt dalları nelerdir,
Can?” diye soruyor. Adınızı duymak sizi kendinize getiriyor (İnsanların dikkatini çeken şeylerin başında
adı gelir.). Şimdi “geri sarıyorsunuz”, adınız söylenmeden önceki kelimeleri hatırlıyor ve soruyu cevaplıyorsunuz. Örnek (3) Birisinin adını hatırlayamıyorsunuz, adı unutmuşsunuz. O sırada ablanız lambayı
yakıyor ve “Işık, adı Işık'tı!” diyorsunuz. Örnek (4) Bir yerin adı “dilinizin ucunda” ama hatırlayamıyorsunuz. Örnek (5) Hipnoz psikiyatride kullanılan tekniklerden biri. Hipnoz altında, birey, uyanıkken
hatırlayamadığı bir çocukluk yaşantısını hatırlıyor ve anlatıyor.
Yapısalcılara göre psikoloji biliminin konusu sadece bilinçli olan hâllerdi. Psikoanalitik ekole göre
ise psikolojik olaylar büyük çapta bilinçaltında meydana geliyordu. Klasik davranışçılar bilinci psikoloji
biliminin dışında tuttu. Bilinç, psikoloji bilimine Yeni davranışçılar tarafından tekrar getirildi. Günümüz
psikoloji bilimi sadece bilinci değil, bilinçaltını da kabul ediyor ve bunları bilimsel olarak inceliyor.
83
dikkat
Psikoloji kitabınızda size verilen bilgiler birbiriyle çok yakından ilişkili; önceki bilgiler sonrakilerin özümsenmesinin ön koşulu. Sonraki konuları anlamanız için öncekileri bilmeniz gerekiyor. Bazı şekil
ve tablolara sık sık değiniliyor, bilgiler onlara değinilerek açıklanıyor. Böyle durumlarda mutlaka o tablo
veya şekle geri dönünüz, onları tekrar gözden geçiriniz. Bunu yapmadığınız taktirde konuyu anlamakta
zorlanabilirsiniz ve bu da sizde rahatsız edici duygulara yol açar. Ama bilgilere gerektikçe geri dönerseniz konuları tam olarak anlarsınız. Her geri dönüşte, bilgileriniz daha fazla pekişir, kitabın sonuna geldiğinizde de psikoloji hakkında örgün, sistemli, günlük yaşamınıza taşıyabileceğiniz bilgiler bütününe
sahip olursunuz. Bu sizi mutlu eder çünkü “Bilmek bir güdü, bilgiye sahip olmak da, onun ödülüdür.”.
A. Bilinç ve Bilinçaltının Tanımı
E
etkinlik
Sınıfın solunda ve sağında oturan öğrenciler olarak iki ayrı grup oluşturunuz. Kura usulüyle aşağıdaki soruları gruplara dağıtınız.
 Sorularla ilgili okul dışında gözlem yapınız.
 Gözlemlerden vardığınız sonuçları grup üyeleri olarak bir araya
getiriniz.
 Sorularla ilgili olarak kendinizde (kişiye dönük) ve diğerlerinde
(kişiler arası) gözlem yapınız.
 Hazır olduğunuzda vardığınız sonuçları sınıftaki arkadaşlarınızla
paylaşınız.
 Aşağıdaki Bilgi Notu’nu okuyunuz. Doğrularınızı, eksik ve hatalarınızı belirleyiniz.
İpek Ongun Bu Hayat Sizin adlı eserinde “Hata yapmaktan korkmayın, yeni deneyimlerden korkmayın, korkmaktan korkmayın.” demekte. Unutmayın, insanlar, en iyi, hatalarından öğrenirler. Yeter
ki hata yaptıklarını farkına varmış olsunlar.
Sorular:
1. Çok önemli bir sınava
çalışırken başkaca uyarıcılar bilinç düzeyinde
algılanır mı?
2. Uyuyan bir kişi uyarıcıların bilincinde midir?
B
bilgi kutusu
Bilinç ve Bilinçaltı
Bilinç ve bilinçaltı terimlerindeki anahtar kelime “farkındalık”tır. Her ikisiyle ilgili bir başka süreç
de "dikkat"tir. Bu bölümdeki bilgileri öğrendiğinizde, bu dört sürecin nasıl bir ilişki içinde olduğunu
anlayacaksınız.
Bilinçlilik / Farkındalık: Bu süreçler neyi içerir? (1) Bilinç ve farkındalık izlemeyi içerir. Bilinçli olan
birey çevresinde olup biteni izler, duyumsadığı ve algıladığı uyarıcılardan bazılarını fark eder, onların
bilincinde olur, onlara dikkat eder. Birey aynı şekilde kendisini de izler: Bedenindeki uyarımları fark
eder. Belleğinin farkındadır. Belleğinde neler olduğunu, hatırladığı bilgilerin ne derece doğru olduğunu bilir. Bunlara üstbiliş işlemleri denir. Dürtü ve güdülerinin, duygularının da farkındadır. (2) Bilinç ve
farkındalık kontroldür. Bilinçli ve farkında olan birey çevresini ve kendisini kontrol eder. Birey bilişsel
süreçlerini oluşturur, yönlendirir. Davranışlarını planlar, başlatır ve bitirir.
Örneğin, ders ortamında öğrenci tüm uyarıcıları duyumsar ve algılar (araba sesi, bahçeden gelen
sesler, sıranın bedende yaptığı basınç, öğretmenin sesi ve görüntüsü). Yapabileceği, başlatabileceği
çok sayıda davranış vardır. Ama insanın bilgi işlemleme süreci, kısıtlı sayıdaki davranışa izin verir. Sınıf
ortamında yapılması gereken davranış ise dersle ilgili etkinlikleri izlemektir. Bu nedenle öğrenci, duyumsayıp algıladığı sesler arasında öğretmeninkinin farkındadır, bilincinde onun sesi, onun davranışları vardır. Öğretmenin sorduğu soru açısından belleğini yoklar, vereceği cevabın ne derece doğru olduğunu değerlendirir, cevabının doğru olduğundan eminse elini kaldırır, cevabı verdikten sonra susar.
84
Farkındalık ve bilinç sınırlıdır: Bilincin en yüksek hâli insanda bulunur. Bireyin kendi iç çevresi de
dahil, tüm çevrelerin izlenmesi ve kontrol edilmesini sağlayan bilincin çok yararlı bir süreç olduğu açıktır.
Ancak gerek sayfa 80'deki Hazırlık gerekse Bilinçlilik ve Farkındalık bölümünde verilen örnekler bireyin
pek çok şeyin farkında olmadığını gösteriyor. Öğrenci bahçeden gelen sesleri fark etmiyor, bedeninden
gelenleri de öyle. Neden? Çevrede (dış veya iç) çok sayıda uyarıcı vardır. Bunların hepsinin duyumsadığımızı öğrendik. Olasılıkla hepsi de algılanıyor (yani anlamlandırılıyor). Ancak bunların sadece bir kısmı
bilince ulaşıyor. Çünkü farkındalık alanı ve bilincinde olunabilecekler kısıtlıdır. İnsanlar bu açıdan kısıtlı
kapasiteye sahiptir. Esasen farkındalık ve bilinç bir başka terimle birlikte düşünülmelidir: dikkat. Kısıtlı
kapasiteli olan dikkattir. Kısıtlı kapasitenin yaşla nasıl değiştiğini gösteren Şekil 2.7'yi tekrar inceleyelim.
Dikkat, farkına varabileceklerimizi, bilincinde olabildiklerimizi kısıtlar. Dikkat bunu nasıl yapmaktadır?
Bilinç öncesi: Hazırlık bölümündeki Can örneğini hatırlayalım. Can, öğretmeni duyumsuyor ama
onun uğultu halinde gelen sesine dikkat etmiyordu; uğultudaki anlamın farkında değildi. Sonra adını
işitti ve duyusal bellekte depolanmış olan kadar duyusal izi geri getirdi, soruyu cevapladı. Bunların yapılmasını sağlayan bilinç öncesidir. Kişi bilinç öncesindeki bilgilerin farkında yani bilincinde değildir, çünkü
onlara dikkat etmemektedir. Ancak, gerektiğinde bunları bilince getirebilmektedir.
Bilinçaltı: İnsanlarda bilgilerin büyük bölümü bilinçaltındadır. İşlemlerin büyük kısmı da bilinçaltında yürütülür. Duyumsamaya ilişkin işlemlerin bilinçaltında yürütüldüğünü artık biliyoruz. Algılama da
(özellikle tanınan nesnelerin algılanması) bilinçaltında yapılmaktadır. Bir fiziksel özellikler bütününü
“elma” olarak algılarken nesnenin hangi bağlamda bulunduğu, neye en çok benzediği gibi kararları nasıl
verdiğinizi yani bu işlemlemeyi bilinçli olarak yaptığınızı hiç hatırlıyor musunuz? Ama, nesne bildiğiniz
hiçbir şeye benzemiyorsa belki o zaman algılama bilinçli bir işlemlemeyi gerektirebilir.
İleride göreceğimiz bazı öğrenme türleri de bilinç dışında işlemlenir. Otomatik yapılan davranışlar
(yürüme), tüm bedensel faaliyetler bilinç dışında yürütülür. Uzun süreli belleğe atılan anılar üzerinde
birtakım işlemler yapılır. Bunların hepsi de bilinç dışında yürütülür. Örneğin biriyle karşılaştınız ve bilmediğiniz bir nedenle ondan hiç hoşlanmadınız. Belki sizin de Albert'inkine benzer bir deneyiminiz olmuştu (Şekil 2.27'ye tekrar bakalım.). Küçüklüğünüzde, şimdi karşılaştığınız kişiye çok benzeyen biri sizi
çok korkutmuştu. Siz bu olayı hatırlamıyorsunuz ancak olay bilinçaltınızda varlığını sürdürüyor. Kişiler
hakkında verdiğiniz kararları etkiliyor.
Bir bilinçlilik hâli vardır ki onda, bilinçaltındaki olaylar ortaya çıkar. Bu, uykunun rüya görülen bölümüdür. Rüya görürken beynin alın lobunun faaliyetleri azalır. Yüksek bilişsel süreçlerle (irdeleme,
soyutlama, kavramsallaştırma gibi) ilgili beyin yapıları alın lobundadır. Davranışları (örneğin derste konuşmayı, büyüklere saygısızlık etmeyi, karşıdan karşıya geçerken tehlikeye atılmayı) ketleyen (engelleyen, durduran) merkezler de alın lobundadır. Bu ketlemeler rüya sırasında ortadan kalktığında, bilinçaltındaki dürtü ve güdüler, duygular ortaya çıkar. Örneğin müdüre çok büyük saygısı olan kişi rüyasında
kendisini müdürü tartaklarken görür. Rüyaların mantık dışı olmalarının nedeni, yüksek zihinsel süreçleri
gerçekleştiren beyin yapılarının (alın lobundakiler) devreden çıkmasıdır.
Sıra dışı biliçlilik hâlini, çoklu kişilik bozukluğu olarak adlandırılan psikiyatrik rahatsızlıkta da görebiliriz. Çoklu kişilik bozukluğu olan bireylerde birbirine zıt iki kişilik, iki yaşam ve iki ayrı bilinç vardır.
B. Bilinçlilik Düzeyleri
hazırlık
Bilincin/farkındalığın sadece iki değerli (var ya da yok) olmadığını gördük. Bilinç, bilinç öncesi ve
bilinçaltının bir boyut üzerine sıralandığını öğrendik. Bilinç ve farkındalık dikkatle sağlanıyordu. Dikkatin de çeşitleri vardı.
Aşağıda kullanılan renk tonlaması bilinçlilik ve farkındalığın odaklanmış dikkatten rüya hâline doğru giderek
azaldığını göstermektedir. Bilimsel çalışmalar ameliyat için anestezi altında olan baygın bireylerin bazı uyarıcıları
duyumsadığını, hatta algıladığını göstermiştir. Sağlıklı insanlar için geçerli olmayan koma hâli, çok düşük düzeyde
bir farkındalığı içerir. Ölüm ise farkındalık da dahil, tüm işlevlerin sona erdiği durumdur.
85
E
etkinlik
 “Uyku bir ölüm hâlidir.” cümlesini tahtaya yazınız. Sınıfta, bu görüşe katılan ve katılmayanlar olarak
ikiye ayrılınız. Şekil 2.25'i göz önüne alarak bu görüşü sınıfta tartışınız.
 Konu derste işlendikten sonra varılan sonucu bir kere daha düşününüz ve bunun geçerliğini irdeleyiniz.
uygulayalım
Bilinçlilik düzeylerinin buzdağı analojisi
 Psikoanalitik ekolün kurucusu Freud bilinç
hâllerini buz dağı analojisi ile açıklamıştır. Buz
dağının çok küçük bir kısmı denizin üstünde
görülür. Çok büyük kısmı ise suyun altındadır,
dışardan görülemez. Bilinçlilik de böyledir. Bilinçte olanlar, buz dağının deniz üstünde kalan kısmı gibi, bilincin çok küçük bir bölümünü
oluşturur. Psikolojik hâllerin (duyum, algı, dürtü ve güdüler, arzu ve dilekler, duygular, düşünceler, bellekteki bilgiler ve bunlar gibi pek çok
başka öge) çok büyük bölümüne ilişkin işlemlemeler bilinçaltında gerçekleşir.
 Buz dağına kutular konmuştur. Bilinç, bilinç öncesi ve bilinçaltı terimlerini yerlerine yazınız.
hazırlık
Şimdi farkındalığın ve bilinç düzeylerinin sağlıklı yetişkinin bir günü içinde nasıl değiştiğine bakalım: Yirmi dört saatlik ritimlere “sirkadiyen ritim” denir. Duygularla ilgili olan E Konusu'nda, genel uyarılmışlık düzeyinin güvenilir göstergelerinden birinin beynin elektriksel faaliyeti olduğunu görmüştük.
Aynı faaliyet dikkatlilik ve farkındalığın da göstergesidir.
C. Farklı Bilinç Durumları
1. Dikkatlilik Hâli
Yeryüzündeki bütün dillerde bir insan için en güzel ve
önemli kelime kendi ismidir.
Dale Carnegie (Deyl Karnegi), Dost
Kazanmak ve İnsanlar Üstünde Etki Bırakmak Sanatı
hazırlık
Dikkat, nelerin farkına varılacağını ve bilinçte yer alacağını belirleyen süreçtir. Dikkat bunu nasıl
yapar? Dikkati bir süzgeç gibi düşünebiliriz. Bazı bilgileri geçirir (örneğin, sınıfta anlatılanlar), bazılarını geçirmez (dışarıda spor yapanların sesleri), bazılarını ise kısmen geçirir (arka sıradaki fısıldaşmalar). Kısmen geçirilenlerin bilinç öncesinde olduğunu biliyoruz. Örneğin, fısıldaşmalarda adınız geçse
duyusal bellekteki bilgileri geri saracağınızı ve konuşulanların bir kısmını bilince getireceğinizi artık
biliyorsunuz. Dikkat bir tek şey değildir. Dikkatin çeşitleri vardır.
86
E
B
etkinlik
 Bir gün boyunca gerçekleşen dikkatlilik hâllerinizi
düşününüz. Bunları analiz ettiğinizde farklı dikkat türleri olduğunu görüyor musunuz?
 Eğitim-öğretimde sizce en fazla hangi tür dikkat
harekete geçiriliyor?
 Yandaki tabloda bazı etkinlikler verilmiştir. Bu
etkinliklerde hangi tür dikkatin kullanıldığını “√”
işareti ile belirtiniz.
 Yeni örneklerle tabloyu geliştiriniz. Verdiğiniz örneklerin hangi tür dikkatle ilgili olduğunu tablodaki yerinde işaretleyiniz.
 Aşağıdaki Bilgi Kutusu'nu okuduktan sonra tablodaki cevaplarınızı kontrol ediniz.
Örnek Olaylar
Edilgen Etkin
Matematik dersi
Resim dersi
Beden eğitimi dersi
Yürüme
Bisiklete binme
Arkadaşınızla
konuşma
............
bilgi kutusu
Dikkatin değişik türleri vardır. Aşağıdaki türleri incelediğinizde, dikkatin sadece bilinçli olarak
gerçekleştirilmediğini, bilgi işlemlemenin her aşamasında dikkatin bir şekilde rol oynadığını fark edeceksiniz.
Edilgen dikkat: Bazı özelliklere sahip olan uyarıcılar dikkati çeker. Bunlar büyük, şiddetli, ani, farklı,
hareket eden, tür ve birey için önemli olan uyarıcılardır. Bu gibi uyarıcılar meydana geldiğinde, dikkat
edilgen olarak ona yönlenir. Şekil 2.1'de edilgen dikkatin bilgileri duyusal bellekten seçtiğini ve bunların bilinçli sisteme geçmesini sağladığını görüyoruz. Şekil 2.1'de, edilgen dikkatle ilgili okun yönüne
dikkat edin. Örnek: Sizin için çok önemli olan adınızın edilgen dikkati kendine çektiğini biliyorsunuz.
Çalışırken müzik sesini bir süre sonra duymamaya başlarsınız (Bunun alışma olduğunu hatırlayınız.).
Ancak biri sesi aniden açarsa dikkatiniz edilgen olarak ona çekiliyor.
Etkin dikkat: Dikkat denince genellikle akla gelen tür budur. Etkin dikkatte, kişi, kendisinden beklenenlere ilişkin olan, yapmak istedikleriyle ilgili uyarıcılara dikkat eder. Öğrenciden dersi öğrenmesi
beklenmektedir. Öğrenci, duyusal belleğinde çok sayıdaki duyusal izden dersle ilgili olanları seçer ve
bunları bilinç alanına getirir. Bu duyusal iz, edilgen dikkat için gereken özelliklerden hiçbirini taşımıyor
olabilir ama kişinin yapması gereken görevle veya bu yöndeki tercihleri ile ilgilidir. Şekil 2.1'de etkin
dikkatle ilgili okun yönüne dikkat edin. Etkin dikkatin türleri şunlardır:
• Seçici dikkat: Uyarıcılar arasından bazılarının seçilmesini sağlar. Siyah kalemde mürekkep bittiği
için öğretmen tahtaya yazmaya yeşil kalemle devam ediyor. Sizin elbette renge değil, yazılanlara
dikkat etmeniz beklenmekte. Bu seçici dikkattir.
• Odaklanmış dikkat: Dikkat, gereken uyarıcıyı seçmiş olabilir. Ancak, şimdi de sizden beklenen, dikkatinizi ona odaklamanızdır. Dikkatiniz odak alana yönlenmeli, sınır alanın ise belli belirsiz farkında
olmalısınız. Ders ortamında odakta tahtanın önündeki öğretmen var. Tahtanın etrafındaki duvar,
duvar üzerindeki resimler, yandaki masa, arkadaşlarınız hep sınır alandadır (Ta ki birisi kitabını
gürültüyle yere düşürene kadar, o zaman dikatiniz edilgen bir biçimde sesin kaynağına döner.).
• Sürdürülen dikkat: Gerekli uyarıcıyı seçtiniz, dikkatinizi ona odakladınız, şimdi de dikkatinizi o
uyarıcıda sürdürmeniz gerekiyor. Öğretmenin söylediklerine ders boyunca dikkat etmelisiniz, dikkatiniz dağılmamalı.
• Bölünmüş dikkat: Birden fazla uyarıcıya dikkat edilmesi durumu, bölünmüş dikkattir. Müzik dersindesiniz ve solfej yapıyorsunuz. Bir yandan notaların portenin neresinde olduğuna dikkat etmelisiniz (notayı adlandırabilmek için), bir yandan da notaların şekline dikkat etmelisiniz (notanın
süresini belirlemeniz için). Bir matematik problemi çözüyorsunuz, kız kardeşiniz de gördüğü (sizin
de görmeyi çok istediğiniz) bir filmi annenize anlatıyor. Bir yandan problemi çözerken bir yandan
da kız kardeşinizi dinleyebilirsiniz. Bu örneklerin hepsi, bölünmüş dikkati içermektedir. Ancak bölünmüş dikkat ile elde edilen başarı, dikkatinizi tek konuya odakladığınızda elde ettiğiniz başarıdan
genellikle daha düşüktür. Ayrıca, insanların dikkati kaça bölebileceğinin de bir sınırı vardır. Bunun
nedenini biz biliyoruz: Dikkatin sınırlı kapasitesi vardır.
87
2. Uyanıklık
Uyanıklık iki değişik biçimde gerçekleşebilir. Bunlardan ilki dikkatin odaklandığı, kişinin tetikte olduğu türden
dikkatli uyanıklıktır (Şekil 2.25). Bu uyanıklığın göstergesi, beynin elektriksel faaliyetinde saniyede 12-35 titreşim
gösteren beta salınımıdır. Ders sırasındaki uyanıklık durumunuzun, bu anlatılanları içermesi beklenmektedir.
İkinci uyanıklık evresi ise gevşek uyanıklık (rölaks) olarak adlandırılır. Bu evrede kişi uyanıktır, ancak bir uyarıcı
veya duruma odaklanmamıştır, tetikte oluş hâlinde değildir. Bu uyanıklığın göstergesi, beyin elektriksel faaliyetinde saniyede 8-12 titreşim gösteren alfa salınımıdır. Babanız günün yorgunluğu içinde eve geldiğinde en sevdiği
koltuğuna oturur, ayaklarını uzatır ve rahatlar. Şimdi o gevşek uyanıklık hâlindedir ve beyin faaliyeti de saniyede
8-12 titreşim gösteren alfa dalgalarından oluşmaktadır. Etrafta olan bitenlerin farkındadır, ancak genel uyarılmışlık
göstergeleri, başarı için en iyi olan düzeyde değildir (Şekil 2.26'ya hemen bakalım.). Ablanız bir matematik problemi için size yardım ediyor. Aslında bu, her zaman babanızın yaptığı bir iş, ama gevşek uyanıklık konumda iken
babanız olasılıkla size yardımcı olamayacaktır.
3. Uyku ve Rüya
Sağlıklı bir genç yetişkin günde bir kez,
ortalama 7,5-8 saat uyur. Buna göre, yaşamının üçte biri uykuda geçer. Uyku tekdüze
bir bilinçlik hâli değildir. Uyku 1. uyku, 2.
uyku, 3. uyku ve 4. uyku evrelerinden geçer
ve hızlı göz hareketleri (kısaca REM) evresine girer. Bu evreler gece boyunca tekrar
eder (Şekil 2.31). Uykunun ilk üçte biri daha
çok derin uykuda, son üçte biri ise daha çok
rüya evresinde geçer.
KIŞ
NASILDI?
UYKU TUTMADI.
SEKİZBİNYÜZONİKİ
TANE KİTAP
OKUDUM.
Şekil 2.31. Uyku evrelerinin döngüsel yapısı
Evre 1 ve 2 hafif uykudur, evre 3 ve 4 derin uykunun iki hâlidir. Derin uykuda, beyinde saniyede 1-3 titreşim
gösteren delta dalgaları vardır (Şekil 2.25). Delta dalgalarının uyku süresine oranı evre 4'te en fazladır. Şekil 2.31
aynı zamanda uyku evrelerinin toplam uyku süresi içindeki dağılımını da göstermektedir. Sağlık açısından bütün
evreler önemlidir. Özellikle derin uyku ve rüya evrelerinin önemi, uyandırılarak bu evrelere girmesine izin verilmeyen insanlarda gösterilmiştir. Rüyadan yoksun bırakılan bu kişilerde çeşitli bilişsel (örneğin uyanıkken dikkat
etmede zorluk) ve duygusal (örneğin kaygı, hırçınlık) bozukluklar ortaya çıkmıştır. Bu kişiler normal uykuya geçtiklerinde rüya süresi iki katına çıkmış, böylece, eksik kalan rüya süresi telafi edilmiştir.
88
Uyku derinleştikçe kişide uyarıcılara olan farkındalık azalır, mutlak eşik yükselir (“Duyum” konusunu hatırlayınız.). Ancak biz kişinin, örneğin işitsel uyarıcıları duyumsadığını beynin tepkilerinden anlıyoruz. Beyin uyarıcıları
sadece duyumsamıyor, uyarıcılardaki farklılıkları (örneğin titreşim sıklığı farklılıklarını, yani sesin perdesini) ayırt
edebiliyor. REM evresinde uyandırılan kişiler rüya görmekte olduğunu bildirmişlerdir. Bu evre bedendeki kasların
en gevşek olduğu, ancak beyin elektriksel faaliyetinin uyanıklıktakine en fazla benzediği dönemdir. Bu nedenle,
söz konusu evre “paradoksal uyku” olarak da adlandırılır. Rüya evresi, farkındalığın ve bilinçliliğin en düşük, mutlak
eşiğin en yüksek olduğu evredir. Ancak bir rüya türünden, bu evrede de kişinin uyarıcıları fark ettiğini biliyoruz.
Örneğin akşam yemek yemeden yatmıştınız, dolayısıyla açsınız. Rüyada kendinizi güzel yemeklerin sergilendiği bir
lokantaya girerken görürsünüz. Cam açık kalmış ve oda soğumuş. Rüyada kar yağdığını görürsünüz.
düşünelim
Farkındalığın düşük, uyarıcı için mutlak eşiğin yüksek olduğu uyku evrelerinde bile, anne bebeğinin en küçük sesine uyanır. Bu durumu dikkat açısından düşününüz. Annede bebeğin sesine karşı
etkin dikkat mi oluşmuş durumda?
4. Yapay Bilinç Hâlleri
Dikkatli uyanıklıktan rüyaya kadar uzanan bilinç hâlleri, insanların ve bazı canlı türlerinin doğal bilinç hâlleridir.
Ancak belirli teknikler kullanılarak bilincin çok farklı özellikteki bilinç hâlleri de oluşturulabilir. Bunlara “değiştirilmiş bilinç hâlleri “denir.
Hipnoz
“Hipnoz” terimi uyku anlamına gelmekle beraber, hipnoz bir uyku hâli değildir. Hipnoz durumu genellikle gevşeme
ve tüm dikkati ufak bir görsel uyarıcıya
(örneğin parmağa, kaleme, çubuğa) yönlendirme sonucu sağlanmaktadır. Hipnoz
altındaki kişi, hipnozu yapanın kontrolü
altına girer. Kendisinin plan yapma, davranış başlatma istemi ortadan kalkar. Herkes
böyle bir konuma girebilir mi? Hayır. Hipnoz durumuna sokulabilen kişiler, telkine
açık olanlardır. Onlar, hipnozu uygulayanın
isteği üzerine, kendilerini kolayca bir başka zaman veya yerde hayal edebilir. Gerçeklik algısı kaybolur, mantıksal düşünme
ortadan kalkar. Kişi, hipnozu yapanın isteği
üzerine geçmişine dönebilir. Bilinçliyken
hatırlayamadıklarını hatırlayabilir. Bu özellikleri nedeniyle, hipnoz, psikiyatride bir
inceleme tekniği olarak kullanılmaktadır.
Bu tekniği psikiyatrlar, kişinin bilinçaltına
ittiği arzu ve istekleri, normalde hatırlayamadığı anıları, korku ve kaygılara neden
olan olayları ortaya çıkarmada kullanır.
ŞİMDİ DERİİİN BİR
UYKUDASIN!
...........
UYANINCA EMİRLERİME
UYACAKSIN.
ŞİMDİ UYAN DİYCEM VE SEN
DE UYANACAKSIN
...........
NEDEN Kİ?
HAA!..
89
Meditasyon
Meditasyon derin bir düşünme hâlidir ve temelinde belli inanç sistemleri vardır. Bu sistemler bilimin
konusu değildir. Bilimi ilgilendirebilecek olan, meditasyonun bilinç hâlini nasıl değiştirdiğidir. Genelde tüm
meditasyon tekniklerinde kendilik kontrolü, bedensel duruş ve solunum kontrolünü içeren alıştırma yapılarak sağlanır. Dikkat alanı, bir sembole bakılarak, bir sembol göz önüne getirilerek veya bir sözcük (anlamlı
veya anlamsız) tekrarlanarak daraltılır. Böylece duyusal uyarım olabildiğince azaltılır, kişi kendi iç dünyasına
odaklanır, dış dünyayı hemen hemen hiç fark etmediği bir bilinç hâline girer. Böyle bir “sükûnet ve mutluluk”, daralmış dikkat ve dış uyaranlara tepkisizlik “trans hâli” olarak tanımlanır.
Meditasyon “kendini daha iyi hissetmek”, gevşemek ve stresten kurtulmak amacıyla Batı toplumlarında da kullanılmaya başlanmıştır. Uygulanan tekniklerden biri TM (transendental meditasyon)'dir. Bir diğer
teknik biyogeribildirimdir. Batı toplumlarında kullanılan bu teknikler, bilinç değişikliklerini oluşturmak için
gereken eğitim süresini göreceli olarak kısaltmaktadır. Bu bakımdan, Doğu kültürlerindeki uzun eğitim gerektiren uygulamalardan farklılaşmaktadır.
Biyogeribildirim, canlının (Biyogeribildirim yoluyla kontrol, önce sıçanlarda gösterilmiştir.) bedensel etkinliklerini kontrol etmesini sağlar. Bu da ileride göreceğimiz edimsel koşullama türü öğrenmeyle gerçekleştirilir. Biyogeribildirimin bilinç hâlini değiştirmeyle ilgili şekline “alfa geribildirimi” denir. Gevşek uyanıklık
sırasında beyinde alfa dalgalarının olduğunu biliyoruz. Biyogeribildirim için belirli bir deney düzeni kurulur.
Kişinin beyin dalgalarını görmesi sağlanır ve beyindeki alfa oranını artırması istenir. Bu yolla, alfa faaliyetinin
görüldüğü gevşek uyanıklık şeklindeki bilinç hâlinin elde edilmesi amaçlanır.
E
etkinlik
 Alfa geribildirimi ve duygularla ilgili James-Lange Kuramı konusundaki bilgilerinizi görsel ve
yazılı kaynakları kullanarak geliştiriniz.
 Alfa geribildirimini James-Lange Kuramı bağlamında değerlendirdiğiniz 10 dakikalık bir sunum hazırlayınız. Sunumunuzda Türkçeyi güzel ve doğru kullanmaya itina ediniz. Multimedya
araçlarından olanaklar elverdiği ölçüde yararlanınız.
 Hazırladığınız sunumu sınıfa sunmak istediğiniz taktirde söz isteyerek bunu gerçekleştiriniz.
Ç. Bilinç, Biliş ve Duyguları Etkileyen Maddeler
Günlük yaşamımızda bizler çeşitli rahatsızlıklarımız için ilaçlar alırız. İlaç, canlının işlevlerini değiştiren, yapılarını etkileyen kimyasal maddelere verilen addır. İlaç bir hastalık veya bir bozukluk olduğunda, sadece tıp doktorları
tarafından verilir ve onların kontrolünde kullanılır. İlaç kullandırmanın amacı, kişiyi tedavi etmektir.
Bazı ilaçlar bilişi, duygudurumu, duyguları, genel uyarılmışlık düzeyini ve bilinçlilik hâlini etkiler. Bu gibi ilaçlar
psikiyatride ruhsal ve davranışsal hastalıkların tedavisinde kullanılır. Etkileri nedeniyle bu gibi ilaçlara “psikoaktif”
denir. Psikoaktif ilaçların etkileri sadece kimyasal özelliklerinden kaynaklanmaz. Bu etkiler, ilacın alındığı ortama, onu kullanan kişinin özelliklerine, onun ilaçla önceki deneyim ve beklentilerine de bağlıdır. İlaç-çevre-kişi
etkileşimi olarak adlandırılan bu durum, bir bireyde belirli psikoaktif ilacın etkilerinin ne olacağını tahmin etmeyi
güçleştirir.
Psikoaktif ilaçlar ve bunların içerdiği maddeler, yarattıkları psikolojik hâller nedeniyle yasa dışı olarak da kullanılabilmektedir. Buna “maddenin kötüye kullanımı” denir. Bu gibi maddeler uzun süre alındığında, kişide onlara
karşı (bir) tolerans gelişir. Kişi maddeye alışır ve aynı etkiyi elde etmek için, aldığı miktarı artırır. (2) Psikoaktif
maddelere bağımlılık da gelişir. Fiziksel bağımlılıkta, madde kesildiğinde, ortaya rahatsız edici fizyolojik belirtiler
çıkar. Bunlara yoksunluk belirtileri denir. Hafif yoksunluk belirtileri arasında mide bulantısı, kaygı, hafif şiddette
titreme, uyuyamama vardır. Şiddetli belirtiler arasında kusma, aşırı şiddette titreme, kramplar, sara hastalığındaki
gibi kasılmalar vardır. Kişi, başlangıçta hoş bulduğu psikolojik etkileri nedeniyle maddeyi alırken artık yoksunluğun
acı verici etkilerini yaşamamak için almaktadır. Psikolojik bağımlılıkta ise madde için dayanılmaz istek gelir. Bireyin
maddeyi pekiştirici etkileri nedeniyle aldığı düşünülmektedir.
90
B
bilgi kutusu
Psikoaktif maddeler yaptıkları etkilere göre gruplanır. Aşağıda bu gruplar verilmiş her biri kısaca
açıklanmıştır:
Uyarıcılar: Bu gruptaki maddeler merkezî sinir sistemini uyarır. Yasa dışı olarak kullanılan uyarıcılar
psikolojik ve fiziksel bağımlılık yapar. Özellikle sigara kullanımının sağlık üzerindeki olumsuz sonuçları
artık çok iyi bilinmektedir. Uyarıcı maddelerin etkileri arasında uyku gereksimi duymama, yorgunluk
hissinin olmaması, aşırı neşe, bir “yalancı mutluluk hâli” bulunmaktadır. Aşırı miktarlarda alınan amfetamin aslı olmayan düşüncelere (sanrılar), olmayan nesneleri görmeye (varsanı), sara hastalığındaki
gibi şiddetli kasılma ve gevşemelere ve sonuçta ölüme neden olur.
Ağrı kesiciler: Narkotikler olarak da adlandırılan bu gruptaki maddeler merkezî sinir sistemini baskılar. Tıpta ağrıyı azaltma veya kesmede, anestetik olarak kullanılır Yasa dışı olarak kötüye kullanılan
ağrı kesiciler olumlu duygular ve kendini iyi hissetme hâline (öfori), daha sonra dalgınlık, yarı uykululuk hâli ve düşünme süreçlerinde yavaşlamaya neden olur. Aşırı miktarlar koma ve ölüme yol açar. Bu
maddelere hem fiziksel hem de psikolojik bağımlılık gelişir.
Uyku verici ve sakinleştiriciler: Bu gruptaki maddeler de merkezî sinir sistemini baskılar. Yasa dışı
olarak kötüye kullanılan maddeler başlangıçta konuşkanlık, aşırı neşe, ani duygudurum değişikliklerine
yol açar. Birey kendini frenlemede zorluk çeker. Bu evrede beynin düşünce ve davranışlar üzerindeki ketleme işlevi “ketlenmiştir”. Ketleme ketlenince ortaya uyarılma çıkar. Ancak madde almaya devam edildiğinde, ketleme kendini gösterir; önce sakinleşme, yarı uykululuk ve uyku hâli, daha aşırı dozlarda bilinç
kaybı, koma ve ölüm hâli oluşur. Bu gruptaki maddelere hem fiziksel hem de psikolojik bağımlık gelişir.
Algıyı çarpıtan maddeler: Bu maddeler algıları çarpıtarak duygudurum ve hislerde değişikliğe yol
açar. Her şey olduğundan daha farklı görünür. Zaman algısı bozulur. Kişinin gerçekle bağı kopar. Bu
maddelerin psikolojik bağımlılığa neden olduğu düşünülmektedir.
dikkat
•
•
Neşelenmek ve mutlu olmak çoğu zaman insanın elindedir. Koyduğunuz bir amaca ulaştığınızda
duyduğunuz sevincin yerini ne tutabilir? Spor yapıp yorulduktan sonra gelen dinlendirici uykuyu
başka ne sağlayabilir?
Bunları psikoaktif maddeleri kötüye kullanarak elde etmenin ne kadar riskli olduğunu görsel ve
yazılı basında her gün görüyoruz.
SOSYAL ETKİLER
hazırlık
İnsanlarla ilgili izlenimleri nasıl oluştururuz? Onların davranışlarını nasıl yorumlarız? Sosyal inaçlar,
tutumlar, ön yargılar nasıl oluşur ve nasıl değişir? Bir insanı sevmemize, ötekini itici bulmamıza yol
açan etkenler nelerdir? Birbirimizi nasıl etkileriz?
İnsanlar zamanın önemli bir kısmını sosyal ortamlarda etkili ve başarılı olmak için ne yapmaları gerektiğini düşünerek, başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışarak ve başkalarının da onlar
hakkında ne düşündüğünü merak ederek geçirir.
91
SOSYAL PSİKOLOJİNİN TANIMI VE SOSYOLOJİDEN FARKI
Düşünme biçiminiz hareket biçiminizi, hareket biçiminiz toplumun size nasıl tepki göstereceğini belirler.
David Schwartz (Deyvid Şuvartz), Büyük Düşünmenin Büyüsü
Sosyal psikoloji bireylerin sosyal ortamdaki davranışlarını ve sosyal grubun bu davranışlara etkilerini inceleyen
bilim dalıdır. Psikolojinin bu alt dalının amacı, insanların sosyal çevrelerini nasıl algıladıklarını, bu çevre konusundaki duygu ve düşüncelerinin nasıl oluştuğunu, sosyal etkileşimi ve insanların birbirini nasıl etkilediğini araştırmak, açıklamaktır.
Sosyal psikoloji, psikolojinin sosyal bilimlere en yakın olan alt dalıdır (Şekil 1.3). Peki, sosyal psikolojinin örneğin sosyolojiden farkı nedir? Sosyoloji kitabınızdan bildiğiniz gibi, bu bilim dalı, insan topluluklarını, bunların
yapısını ve bu yapıda yer alan işlemlemeleri inceler. Sosyal psikoloji bireylerin davranışlarıyla ilgilenirken sosyoloji
grup yaşamını, örgütleri, bunların işlevde bulunma biçimlerini açıklamayı amaçlar.
E
etkinlik
 Sosyoloji ile sosyal psikolojinin ne bakımlardan birbirine benzediğini, ne bakımlardan birbirinden farklı olduğunu inceleyiniz.
 Aşağıdaki tabloda sosyal psikolojide ve sosyolojide ele alınan bazı konular belirtilmiştir. Siz
de başka konular bularak bunların hangi bilim dalında ele alındığını tabloda işaretleyiniz.
Konular
Sosyal Psikoloji
Küreselleşmeye Karşı Tutum
Kitle Davranışları
Sosyoloji
√
√
.....................
.....................
.....................
.....................
.....................
SOSYAL BİLİŞ VE ÖNYARGILAR
Başkası düştü mü "Çürük tahtaya basmasaydı." deriz. Kendimiz düşünce
bastığımız tahtanın çürük çıkmasından şikayet ederiz.
Cenap Şahabettin
Sosyal yapı içinde davranışta bulunurken bu yapıyı oluşturan bireyleri anlamamız, onlar hakkında fikir oluşturmamız, sosyal etkileşimde bulunurken duygu ve düşüncelerimizi düzenlememiz gerekir. Sosyal uyarıcıları algılama
ve onlar hakkında düşünceler oluşturmayı içeren sürece sosyal biliş denir. Bu biliş sosyal ögeler (diğer bireyler,
gruplar, toplumlar) hakkında izlenim oluşturmayı içerir. Sosyal bilişin iki ögesi aşağıda verilmektedir:
Şemalar: İnsanlar sosyal çevreyi şemaları yoluyla algılar. Şemalar gerçeklerin bellekte tutulan basitleştirilmiş
şekilleridir, kişinin sosyal uyarıcıların ne olduğuna ilişkin “mini” kuramlarıdır. Sosyal algıların şemalarla gerçekleşmesi, yeni uyarıcıların sadece özel ve belirgin kısımlarının hatırlanmasını sağlar. Bu da sosyal bilginin hızlıca
işlemlenmesine olanak verir. Her kuram gibi, şemalar da değişmeye dirençlidir. İlk oluşturulan şemalar değişmeye
en dirençli olanlar ise ilk oluşturulanlardır. Buna “ilklik etkisi” denir. Kadının toplumdaki rolü açısından tutucu bir
ortamda yetişmiş olan birey, ne kadar üst düzey eğitim alsa da, örneğin kadının çalışması konusundaki olumsuz
düşüncelerini korur. Bu örnek ilklik etkisinin gücünü göstermektedir.
92
Sosyal bilişin temelinde yatan şemalar kalıp yargılar şeklinde olabilir. Kalıp yargı, bir grup veya bir sınıf konusunda oluşturulmuş olan basit ve duruk değerlendirmelerdir. Kalıp yargılar, bir sosyal kategorinin bütün üyelerinde var olduğuna inanılan özellikler topluluğunu içerir. Kalıp yargılarda aşırı genelleme vardır. Kalıp yargılar, cinsiyet, ırk, bir grup veya örgüt, ulus, yerleşim yerinde yaşayanlar hakkında oluşabilir. Örnekler: Kadınlar duygusaldır,
yaramaz çocuk zeki olur.
Kalıp yargılar nispeten kalıcıdır. Çünkü bir kalıp yargı doğrultusunda hareket eden bireyin davranışları, karşısındakinin de o kalıp yargı uyarınca hareket etmesine neden olur. “Şişmanlar neşeli olur.” kalıp yargısı olan bir kişi,
şişman bir bireye neşeli bir iletişim beklentisi içinde yaklaşır. Şişman birey bu yaklaşma biçimine, benzer şekilde
karşılık verir. Böylece kalıp yargı doğrulanmış, sürekliliği sağlanmıştır. Gördüğünüz gibi, kalıp yargı “kendini doğrulayan kehanet”e temel oluşturmaktadır.
Yükleme: Başkalarının ve kendimizin davranışlarını yorumlama ve açıklama, yani davranışların nedenlerini
bulma sürecine “yükleme” denir. Davranışların nedenlerini çıkarsamada kullanılan kurallar Yükleme Kuramı’nda
açıklanmıştır. Bu kurama göre, yüklemeler içsel nedenlere yani kişinin özelliklerine (yetenekler, kişilik, dürtü ve
güdüler, duygular) veya dışsal yani durumsal nedenlere (sosyal güçler ve diğer dış koşullar) yapılır.
İnsanlar yüklemeyi doğru nedenlere yaparlar mı? Araştırmalar yüklemelerin genelde yanlı olduğunu ortaya
koymaktadır. Başkalarının davranışlarını değerlendirirken yüklemeleri daha çok onun kişisel özelliklerine yaparız.
Bu eğilime "temel yükleme hatası" denir. Küçük çocuğuna “Dikkat etseydin düşmezdin.” diyen anne sizce temel
yükleme hatası yapıyor olabilir mi? İnsanlar kendi davranışlarına ilişkin yüklemeleri ise sonuca bakarak yapar.
Başarılarını içsel nedenlere yani kişisel özelliklerine yüklerler. Başarısızlıklarını ise dışsal nedenlere yüklerler. Buna
“savunucu yükleme” denir.
E
etkinlik
Bu etkinliğin amacı aile, arkadaş, toplum, moda, medya gibi sosyal çevrelerin davranışlara etkisini
irdelemektir.
 Bu konuda dergi, gazete ve televizyonda yer alan haberler ve programlardan yararlanarak örnekler bulunuz. Örnekleri sosyal uyarıcıların nasıl algılandığı (sosyal biliş) ve sosyal etkileşimin niteliği
açılarından değerlendiriniz.
 İncelemelerinizi bitirdiğinizde örnekleri sınıfta sununuz. Sosyal biliş ve etkileşimin yaşamı nasıl
etkilediği üzerinde durunuz.
uygulayalım
•
•
•
Sınavda çok iyi bir not aldınız. Size göre bunun nedeni zeki olmanız, sistemli çalışmanız, konuyu
iyi öğrenmiş olmanız vb. Yükleme: kişisel özelliklerinize.
Sınavda kötü not aldınız. Size göre bunun nedeni, dün gece eve gelen misafirlerin çalışırken dikkatinizi dağıtması, en yakın arkadaşınızın sınavdan önce moralinizi bozacak şeyler söylemesi, öğretmenin notunun kıt olması vb. Yükleme: dışsal yani durumsal etkenlere.
Olgun bir birey yüklemelerini genellikle ne tür etkenlere yapmalıdır?
Çok sonra anlayacaktık ki maddi nesnelerden ve bazı ön yargılardan kurtulmak var olmaya doğru
yapacağımız o yürüyüşün gerekli ve vazgeçilemez adımıydı.
Marlo Morgan (Marlo Morgın), Bir Çift Yürek
93
örnekler bulalım
•
•
Köşedeki bakkalı hoşsohbet, babacan biri olarak değerlendiriyorsanız (bilişsel bileşen) onunla
konuşmaktan hoşlanırsınız (duygusal bileşen). Bakkalla ilgili bu olumlu tutumunuz davranışlarınıza da yansır. Dükkânın önünden geçerken durup ona selam verir, alışverişlerinizi ondan yapmayı
tercih edersiniz (davranışsal bileşen).
II. Ünite'nin B Konusu'nda akranlarla ilişkiler ele alınmıştı. Tutumların gelişmesinde akranların
etkisine örnekler veriniz.
Tutum üç bileşenden (duygu, biliş ve davranış) oluşan, çok yönlü bir sosyal psikolojik kavramdır. Tutumun
duygusal bileşeni bir kişi, grup veya kuruma ilişkin nispeten sürekli, olumlu veya olumsuz duyguları içerir. Tutumun nesnesi hakkındaki düşünce ve inançlar ise bilişsel bileşeni oluşturur. Davranışsal bileşen, duygu ve inançlar
uyarınca gerçekleşen davranışları içerir.
Tutumlar nasıl oluşur? Tutumlar daha çok, bunlara sahip olan kişilerden öğrenilir. Yaşamın ilk dönemlerinde
çocuğun tutumları anne ve babanın etkisi altında şekillenir. Erin ve ergenlerde tutumlar, akranların, çeşitli kaynaklardan edinilmiş bilgilerin ve eğitim-öğretim sürecinin etkisi altında şekillenir. Genelde 30 yaştan sonra tutumlarda fazla bir değişiklik olmaz. Hatta erken yetişkinlik döneminden itibaren tutumlar tutuculuğa doğru kayabilir.
dikkat
Tutumlar öğrenme yoluyla edinilir. Tüm öğrenme süreçleri gibi tutumların oluşmasında da III.
Ünite'de göreceğimiz öğrenme ilkeleri geçerlidir.
B
•
•
94
bilgi kutusu
Tutumlar farklı karmaşıklık düzeylerinde olabilir. Bazı tutumlar basit yapıdadır. Örnek: O çocuktan
çok hoşlanıyorum. Bazı tutumların olumlu ve olumsuz birçok ögeden oluşan karmaşık bir yapısı vardır. Fakat insanlar diğer bireyleri ve toplumları her zaman olumlu ve olumsuz yönleri ile,
çok-boyutlu olarak değerlendirmezler. Karmaşık tutumların ögeleri birbiriyle uyumlu da olabilir,
uyumsuz da. Ortalama Tutum Modeli, olumlu ve olumsuz ögelere nasıl bir işlem uygulandığını
açıklamaktadır. Bu modele göre, kişilerin değerlendirmeleri olumlu ögelerle olumsuz ögelerin ortalamasından oluşur. Ancak bu model bazı durumlara uygulanamamaktadır. Bunlardan biri, olumlu ve olumsuz ögeler arasında çok büyük çelişkinin olduğu durumdur. Bir diğeri, kişinin karışık
duygulara sahip olduğu iki nesneden birini seçmeye zorlandığı durumdur. Her iki durumda da,
ortaya bir bilişsel çelişki çıkar. Birey bu çelişkinin farkına varır. Çelişki kendisini rahatsız eder. Birey
tutumunu, bilişsel çelişkiyi ortadan kaldıracak şekilde değiştirir ve böylece de verdiği kararın yarattığı bilişsel çelişkiyi azaltır.
Tutumların çeşitli işlevleri vardır. (1) Tutumlar bilgilere bir düzen getirir, dünya hakkında bir fikir oluşturmayı sağlar. (2) Birey kendisini, aynı tutumu paylaşan sosyal grubun parçası hisseder.
Bunun, birlikte olma ve sevgi güdüsü ile ilgili olduğunu biliyorsunuz. (3) Tutumlar değer yargılarımızı ve kendilik algımızı yansıtır. (4) Tutumlar, kaygı yaratan durumun kendilik değerimize yönelttiği tehditten bizi korur. Buna tutumların “ego savunma işlevi” denir. Ön yargının Günah Keçisi
Kuramı'na göre, olumsuzluk yaşayan kişiler, olumsuzluğun suçunu masum bir kişiye veya gruba
yönlendirir. Günah keçisine kötü muamale eder. Düşmanlığının hedefi olan günah keçisi, bireyin
öfkesinin boşalmasını sağlar. Öfkenin boşalması ise rahatlama sağlar.
•
•
•
•
•
•
Bir grup ya da sosyal sınıfın bütün bireyleri tarafından paylaşıldığı varsayılan özellikler kümesine
kalıp yargı dendiğini daha önce görmüştük. Bir grup ve onun üyelerine yöneltilen adil olmayan
olumsuz tutumlara ise ön yargı denir. Bunlar haklılığı kanıtlanmamış tutumlardır. Ön yargılar ırksal, dinsel, ekonomik grupları hedef alabilir. Ön yargılara hedef olan insanlar katı bir şekilde değerlendirilir. Onlar sosyal bakımdan uzakta tutulur, bunun bir sonucu olarak bireyler arasındaki
sosyal uzaklık artar.
Ön yargılar gereksinimleri doyuma ulaştırır. Ekonomik, politik veya sosyal açıdan engellenme yaşayan, kendini gerçekleştirme güdüsünü tatmin edememiş olan kişi, saldırganlık ve öfkesini uygun
bir nesneye yöneltmek ister. En uygun nesne de hakkında ön yargı oluşturduğu kişi veya gruptur.
Bu durumda ön yargılar saldırganlığı “günah keçisi”ne yöneltilmiştir.
Ön yargı seçici algılamaya yol açar. Ön yargılara uygun bilgiler algılanır, ters düşen bilgiler ise görmezden gelinir. Bu da ön yargı ile gerçek arasındaki çelişkinin yaratabileceği rahatsızlık duygularını
ortadan kaldırır.
Ön yargılı kişiler çoğu kez, hedef aldıkları grupların önüne sosyal engeller koyarlar, böylece beklentilerine uyacak sonuçlar yaratırlar. Bu, bir kendini doğrulayan kehanet durumudur. Hedef kişi ve
gruplar da kendilerini baskı altında tutan kişi veya gruba olumsuz duygular besler. Bütün bunlar,
sosyal psikolojik bakımdan pek çok olumsuz davranışa zemin hazırlar.
Ön yargılar değiştirilebilir mi? Hedef olan kişiyi veya grubu yakından tanımak ön yargının değişmesinde etkilidir. Aynı şekilde kişilerin aynı statüde olması, kişilik özelliklerinin uyuşması, olumlu
temas da ön yargıların değişmesinde etkilidir. Yeni davranışları, var olan ön yargılarla çelişirse
birey yeni davranışı uyarınca ön yargısından vazgeçer. Ancak birey davranışını ön yargıya uyacak
biçimde yeniden de düzenleyebilir. Bu yaklaşım ön yargının sürmesine neden olur.
Ön yargılar sonuçlarından çekinildiği ya da fırsat bulunamadığı için davranışa dönüşmeyebilir. Ön
yargı davranışa dönüşüyorsa buna ayrımcılık denir. Ayrımcılık, bir birey veya gruba ön yargılar
doğrultusunda yapılan olumsuz ve haksız davranışlardır.
E
etkinlik
 Aşağıda bazı tanımlayıcı ifadeler verilmektedir. Bunlar kalıp yargı ve ön yargıdan hangisi ile ilgiliyse
o sütuna “√” işareti koyunuz. Siz de başka tanımlayıcı ifadeler bulunuz ve onları değerlendiriniz.
Tablolarınızı arkadaşlarınızın tablolarıyla karşılaştırınız. En fazla tanımlayıcı özellik bulan arkadaşınızı ödüllendiriniz. Kalıp yargı ve ön yargı konularında üstün bilgiye sahip bu arkadaşınıza ne gibi bir
ödül verirdiniz?
Tanımlayıcı İfade
Kalıp Yargı
Ön Yargı
Diğerleri hakkında geliştirilen tutumdur.
Değişmeye dirençlidir.
Olumsuz niteliktedir.
...................
...................
dikkat
Sosyal psikolojideki algı kavramı ile bir bilişsel süreç olan algılamanın bire bir aynı şey
olmadığına dikkat ediniz. Bunların hangi açılardan farklı olduğunu düşününüz.
95
SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİLER
En zor şey, başkalarının olmanızı istediği kişi olmaktır.
Leo Buscaglia, Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek
İşte garip bir tablo
Görse şaşar Anibal,
Ördeklerden bir filo
Bir de kazdan amiral.
Fazıl Ahmet Aykaç
UYGU VE
KİMLİKSİZLEŞME
HAKKINDA NE
DÜŞÜNÜYORSUN?
ARKADAŞLARA
SORAYIM
96
A. Sosyal Çevrenin Davranışlara Etkisi
E
etkinlik
 Çevrenizi inceleyiniz ve sosyokültürel koşulların davranışa etkilerini gösteren örnekler bulunuz. Bunun için dergi, gazete ve televizyonda yer alan haber ve programlardan yararlanabilirsiniz.
 Sınıfta sunulan örneklerden bir liste oluşturunuz.
 Her bir örneği sosyokültürel etkinin derecesi açısından değerlendiriniz. Bunun için aşağıdaki derecelendirme ölçeğinden yararlanınız.
1
2
3
Orta Derecede Etkili Etkili
Etkisiz
 Bulduğunuz sosyokültürel etkiler daha çok hangi etki derecesine
sahip? Bu durum size sosyokültürel etkilerin yaşamımızdaki yeri
konusunda ne söylüyor?
Sosyal psikolojinin iki ögesinden biri olan
bireyle ilgili konulara yukarıda değindik. Bireyin şema ve kalıp yargıları, tutum ve ön
yargıları ile diğer temel konular üzerinde
durduk. Sosyal psikolojideki diğer öge, bireyin toplumla ilişkilerini içerir. Aile, arkadaş,
toplum ve medya gibi sosyal çevreler birey
üzerinde etki yapar. Bu etkiler bireyin sosyalleşme sürecinden geçmesini sağlar.
Sosyalleşme, aile üyeleri ve toplumdaki diğer etkili kişilerin, toplumun değer ve
normlarını, kültürünü gelişmekte olan bireye aktarmasını içerir. Sosyalleşme, toplumsal kurallar ve kültürün çocuğa öğretilmesini;
çocuğun da aile ve kültüre uygun tutum ve
davranışları öğrenmesini içerir. Her yeni kuşağın, bazı özellikler bakımından bir öncekinden farklı olması doğaldır. Teknolojideki gelişmeler, sosyokültürel yaklaşımlar ve olaylar
buna neden olur. Ancak yine de toplumlar ve
kültürler bazı temel özellikler açısından aynı
kalır. Bunu sosyalleşme süreci sağlar. Sosyalleşme, her yeni kuşağın; toplumun kültürü,
değer ve normları açısından bir öncekine
benzer özellikte olmasını sağlar.
Sosyalleşmede yalnız aile değil, kültürel etkiler de önemlidir.
düşünelim
Bir an, sosyalleşme süreci diye bir şeyin olmadığını düşünelim. O zaman toplumlar, kültürler ve
hatta uluslar var olur muydu? Küreselleşmeyi sosyalleşme açısından değerlendiriniz.
97
Sosyokültürel çevre ve bu çevrenin etkisiyle ortaya çıkan davranış biçimleri aşağıda verilmiştir:
Yardım etme: Karşılıksız olarak yapılan yardıma “özgeci davranış” denir. (1) Genelde, yardıma gereksinimi olan
kişiyi izleyenlerin sayısı arttıkça özgeci davranış azalır. “Tanık etkisi” olarak adlandırılan bu durumun nedeni, sayı arttıkça sorumluluğun yayılmasıdır. (2) Model alınan birinin özgeci davranışı, diğerlerinin de özgeci davranmasına neden olur. (3) Kişinin kendisine benzeyen bireylere gösterdiği özgeci davranış, benzemeyenlere oranla daha fazladır.
Çekicilik: Kişiler arası etkileşimde çekicilik önemli bir etkendir. Çekicilik bilişsel ve duygusal bileşenlerden oluşur, hoşlanmaya yol açar. Hoşlanmanın oluşmasında fiziksel görünüm, mekânsal yakınlık, tanıdık olma ve birbirine
benzeme önemli rol oynar.
Uygu: Olgun bir insandan, kendi değerlendirmeleri uyarınca bağımsız hareket etmesi beklenir. Ancak bunun
dışında iki durum daha vardır: uygu (itaat) ve karşıt-uygu. Uygu yönlendirici normlara ve sosyal beklentilere uyan
davranışları; karşıt-uygu ise bunlara karşıt olan davranışları içerir. Uygu ve karşıt-uygu başkalarının davranış ve
inançlarının etkisi altında şekillenir. Bu etkilenme kitle davranışları boyutunda daha kolay gerçekleşir. Kitle içinde
bireyler, kendi başlarına yapmadıkları, yapamadıkları, hatta yapmayı düşünemedikleri uygu davranışları sergileyebilirler.
Kimliksizleşme: Kitle içinde kişiler birey olarak değil, büyük bir grubun adsız üyeleri gibi yer alır. Kimliksizleşmede bireysel sorumluluk duygusu kitle içinde kaybolur. Kitleler nasıl oluşur? Burada “kartopu etkisi” söz konusudur. Önce, etkili bir kişi birkaç kişiyi etkiler. Bu birkaç kişinin her birinin başka birkaç kişiyi etkilemesiyle etkilenen
birey sayısı geometrik olarak artar.
Grup düşünme: Bu, sağlıklı olmayan karara varma biçimlerinden biridir. Grup düşünmede üyeler, kendi gruplarının yenilmez ve dokunulmaz olduğu konusunda, gerçek olmayan bir düşünceye sahiptirler. Grup düşünme kendi
içinde sargın fakat başka gruplardan yalıtılmış olan, kötü liderlere sahip gruplarda gözlenir. Grupça varılan kararlar
bireyin tek başına verdiklerinden farklı mıdır? Genelde kişiler tek başına verdikleri kararlarda daha temkinli davranırlar. Grup hâlinde alınan kararlarda ise daha fazla risk alma eğilimi gözlenir.
Sapkınlık: Kabul edilen inanç ve uygulamalardan sapma durumudur. Böyle bir tavrın sonucunda birey, toplumun dışına itilir. Sapkın davranışlar kişinin reddilmesine, haksız muamele görmesine, ayrıma neden olur. Toplum
sapkın kişiyi bu şekilde cezalandırırken bir yandan da, diğerlerine sapkın olmanın sonuçlarını göstermiş olur, toplumun sınırlarını, norm ve değerlerini bir kez daha ortaya koyar.
Saldırganlık: Sosyal psikolojinin ele aldığı konular arasında, saldırganlığa neden olan çevresel koşulların incelenmesi de vardır. Çalışmalarda model alma ve taklit etmenin saldırganlık üzerindeki rolü vurgulanmakta, engellenmenin saldırganlık üzerindeki etkileri araştırılmaktadır.
Kavga etmemek için insanların anlaşmaları, el ele verip çalışmaları, birbirlerini dinlemeleri yeterli.
98
John Steinbeck (Can Siteynbek), Gazap Üzümleri
B. Roller ve Beklentiler
Öğretmen ve öğrenci rolü
Büyükanne rolü
düşünelim
İnsanlar mutlaka sosyal roller içinde bulunacaktır (1) ve sosyal roller içinde yaşamını sürdürecektir.
Önemli olan bu rollerin ona dayatılmış mı olduğu yoksa onların kendi istekleri ile mi bu sosyal rolleri
yüklenmiş olduğudur. (2) Doğan Cüceloğlu, Savaşçı
Madde 1’de hangi tür kimlik oluşumundan söz ediliyor? Yazınız .....................
Madde 2’de hangi tür kimlik oluşumundan söz ediliyor? Yazınız .....................
E
etkinlik
 “Sosyokültürel Etkiler“ konusunda kısa bir kompozisyon yazınız.
Rol, belirli bir statü ya da işlevdeki kişiden beklenen davranıştır. Sosyal yaşamda insanların çok sayıda statüsü
vardır (örneğin aynı kişi hem öğretmen hem müdür hem bir anne ve hem de evlat olabilir). Kişiden her statüde, o
statüye uygun biçimde davranması, uygun rolü oynaması beklenir.
Örneğin “anne” ilgili ve sevecendir. Anne konumundaki bireyin bu özeliklere uygun şekilde davranması, bu
özelliklere uygun rol oynaması beklenir. Meslek gruplarıyla da ilgili rol beklentileri vardır. Örneğin mühendisin
düzenli ve titiz, doktorun insancıl ve bilgili, hâkimin adil ve dürüst olmasını bekleriz. Esasen bu beklentiler birer genelleme niteliğindedir. Çünkü toplumlarda düzenli olmayan mühendisler olabileceği gibi insancıl olmayan
doktorlar da olabilir. Bir grup konusunda oluşturulmuş, basit ve duruk değerlendirmelerin kalıp yargı olduğunu
öğrenmiştik. Rollerle ilgili beklentilerin birer kalıp yargı olduğunu söylemek mümkündür.
İnsanlar kendilerinden ne beklendiğini yani nasıl bir rol oynayacaklarını, aynı roldeki başka kişileri gözleyerek
öğrenirler. Bu bir deneme işidir. Kişi rolünü oynarken başkalarının tepkilerini gözler ve rollerini bu tepkilere uygun
şekilde düzenler. Bireyler, bir de hatalarından öğrenirler. Beklentiye uygun davranmama sonucu yapılan hatalar,
bir dahaki sefer ne yapılmaması gerektiği hakkında bilgi verir. Böylece hatalar, birey için, rolün nasıl oynanması
istendiği konusunda ipucu görevi görür.
99
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun
sözcüklerle tamamlayınız.
1. Sadece bedenin veya sadece zihnin var olduğunu
öne süren görüş __________, ikisinin de var
olduğunu öne süren görüş ise __________ olarak
bilinir.
7. Bir gencin aşağıdakilerin hangisini yapmasında
kalıtımın rolü diğerlerine göre en fazladır?
A) Dilini burnuna değdirmesi
B) Zeybek oynaması
C) Bilgisayar klavyesini kullanması
D) Geometri problemini çözmesi
E) Bisiklete binmesi
2. Uyarıcının canlıyı etkilemesi ile onun bir davranış
yapması arasında geçen işlemler bütününe
__________ denir.
8. İki yaşındaki bir çocuğun aşağıdakilerden
hangisini yapması, nesne devamlılığı ilkesini
kazanmış olduğunun bir göstergesi olamaz?
A) Yuvarlanan topunu almak için kanepenin
arkasına girmeye çalışması
B) Örtünün altına saklanan şekeri örtüyü
kaldırarak alması
C) Mama iskemlesinden düşen kaşığı, yere
bakarak araması
D) Elma sözcüğünü duyunca mutfağa gidip
sepetten bir elma alması
E) Elindeki biberonu ağzına götürerek emmesi
3. Toplumun kültürünün, değer ve normlarının bir
sonraki kuşağa aktarılmasını içeren ve toplumda
bunlar açısından bir süreklilik sağlayan sürece
__________ denir.
4. __________ ve __________, insanda öncelikli
duyumlardır.
Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
5. Beyin yarım kürelerinin ön tarafında bulunan
beyin alanına ne denir?
A) Çeper lobu
B) Şakak lobu
C) Alın lobu
D) Art kafa lobu
E) Beyincik
6. “Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir.”
sözüne dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine
varılabilir?
A) Bir alandaki gelişim tamamlanmadan diğer
alanlardaki başlamaz.
B) İleri yaşlarda da gelişimsel değişiklikler
ortaya çıkar.
C) Yaşlanma ve gelişim birbiriyle ilişkisiz
süreçlerdir.
D) Biyolojik gelişim sona erdiğinde bilişsel
gelişim de sona erer.
E) Gelişim belirli bir yaşta tamamlansa da etkileri
yaşlılığa kadar sürer
100
9. Ahmet ergenlik dönemini kriz yaşamadan
geçirmiş, ailesinin ve akrabalarının sahip olduğu
değerleri benimseyerek onlarla uyuşan bir kimlik
geliştirmiştir.
Ahmet’in kimlik bunalımı aşağıdakilerden
hangisiyle sonuçlanmıştır?
A) Başarılı kimlik statüsü
B) Kararsız kimlik statüsü
C) Kimlik kargaşası
D) Erken bağlanmış kimlik statüsü
E) Moratoryum
10. Genelde, anne ve babalar ergenlik dönemindeki
çocuklarının arkadaş seçimi konusunda titizlik
gösterirler. Aşağıdakilerin hangisi bu durumun
bir nedeni olabilir?
A)Toplumda ergenlik dönemindeki birey
sayısının fazla olması
B)Çoğu bireyin, ergenlik dönemini sorun
yaşamadan atlatması
C)Akran gruplarının ergen üzerinde güçlü
etkilerinin olması
D)Ergenliğin, her bireyin doğal gelişme
sürecindeki dönemlerden biri olması
E)Ergenlik döneminde bireyin arkadaş sayısının
yetişkinliktekinden az olması
11. Aşağıdaki ergenlerden hangisinin bu dönemde
ortaya çıkan hızlı değişimlerin yol açtığı
sorunlarla başa çıkmada diğerlerine göre daha
başarılı olması beklenir?
A)Hızlı değişimin doğal gelişme sürecinin bir
parçası olduğunu bilen ergen
B)Fiziksel gelişimi bilişsel gelişiminden daha
hızlı olan ergen
C)Cinsel olgunluğa akranlarından daha erken
erişen ergen
D)Gerçek durumdan çok, kendi zihnindeki ideal
özelliklere uyan bir beden imgesi geliştirmiş
ergen
E)Yaşadığı sorunlar ebeveyni tarafından
görmezden gelinen ergen
12.Aşağıdakilerin hangisinde yetersiz uyarılmanın
etkisi vardır?
A)İnsanlarda koku alma duyumunun bazı
hayvanlarınkinden daha güçsüz olması
B)Kafeste, diğer köpeklerden ayrı, tek başına
büyütülen köpeklerde normal dışı
davranışların gözlenmesi
C)Görme engelli bireylerde, işitme ve dokunma
gibi öteki duyumların görme engelli olmayan
bireylere göre daha gelişmiş olması
D)Loş bir ortama girdikten bir süre sonra
nesnelerin ayrıntılarının seçilmeye başlanması
E)Yenidoğanın insan yüzüne benzeyen şekle,
benzemeyenlere göre daha uzun süre
bakması
13.Alışmanın ve duyarlılaşmanın meydana
gelmesindeki temel etken aşağıdakilerin
hangisidir?
A)Uyarıcının miktarı
B)Uyarıcıyı oluşturan enerji türü
C)Uyarıcıyla ilk kez karşılaşılması
D) Uyarılan duyu organının hangisi olduğu
E) Uyarıcının tekrarlanması
14.Aşağıdakilerden hangisi algılama sürecinin
ögelerinden değildir?
A)Bağlamın analizi
B) Beklentiler
C) Bilginin özümsenmesi
D) Karşılaştırma
E) Karar verme
15.Aşağıdakilerden hangisi duyum ve algının ortak
özelliklerinden biridir?
A)Uyarıcının tam bir kopyası olma
B)Uyarıcıyı anlamlandırma
C)Bilgi işlemleme sürecinin parçası olma
D)Bellekten kısa sürede silinme
E)Beklentilere göre değişme
16.Farklı bireyler aynı uyarıcıyı birbirlerinden
farklı algılayabilir. Belirli bir uyarıcı aynı birey
tarafından da farklı koşullarda farklı algılanabilir.
Bunun nedeni aşağıdakilerin hangisindeki
farklılık olamaz?
A)Beklenti
B)Dürtü ve güdüler
C)Öğrenme yaşantıları
D)Uyarılan duyu organı
E)Sosyokültürel özellikler
17.Bir bireyin aşağıdaki gereksinimlerinden
hangisini diğerlerine göre en önce gidermeye
çalışması beklenir?
A)Fizyolojik gereksinimler
B)Güvende olma gereksinimi
C)Bilişsel gereksinimler
D)Kendini gerçekleştirme gereksinimi
E)Birlikte olma gereksinimi
18. Aşağıda, okullar arası bir koşu yarışmasına
katılan koşuculardan beşinin koşarken kendi
kendilerine söyledikleri verilmiştir. Bu sözler
dikkate alındığında, koşuculardan hangisinin
koşma davranışının en yüksek düzeyde
güdülenmiş olduğu söylenebilir?
A)Nasıl olsa kazanamam, kendimi ne diye
yorayım
B)Burkulan bileğim çok acıyor ama ne olursa
olsun bitirme çizgisine varmalıyım
C)Yarışmaya katılarak babamın arzusunu yerine
getirdim, hızlı koşmasam da olur
D)Biraz hızlanayım bari, ayıp olmasın
E)Yarışmacıların hiç biri benim düzeyimde değil,
bunları geçip birinci olsam da önemi yok
101
19. Bireyin hangi güdülerinin güçlü olduğunu bilmesi,
fiziksel, duygusal ve bilişsel özelliklerini gerçekçi
olarak değerlendirmesi, aşağıdakilerin hangisinde
rol oynamaz?
A)Meslek seçerken ileride pişmanlık
duymayacağı kararlar almasında
B)Başarılı olma olasılığı yüksek uğraşlar
edinmesinde
C)Kura sonucu, istediği görev yerine
atanmasında
D)Mutluluk duyacağı arkadaşlıklar kurmasında
E)Karşılaştığı sorunlarla yapıcı bir biçimde başa
çıkmasında
20.Bir duygunun psikoloji biliminde incelenebilmesi
için,
I. Her kültürde ortaya çıkma
II. Her gelişim düzeyinde ortaya çıkma
III. Gözlenebilir olma
IV. Ölçülebilir olma
özelliklerinden hangilerini taşıması gerekir?
A) I ve II B) I ve III C) II ve III D) II ve IV E) III ve IV
21. Beş yaşındaki Ekrem’in titrer bir durumda bulduğu
kedi yavrusunu kucağına alarak eve getirmesi ve
annesinden “zavallıcığa” ilaç vermesini istemesi,
aşağıdakilerden hangisine örnektir?
A)Yüz ifadesinden duygunun anlaşılmasına
B) Bazı duyguların her toplumda aynı biçimde ifade edilmesine
C) Duygunun bastırılmasına
D) Duygunun davranışa yansımasına
E) Farklı duygulanımlarda aynı fizyolojik değişikliklerin ortaya çıkmasına
22. Bilinçaltı ve bilinç aşağıdakilerin hangisi
bakımından birbirine benzer?
A)Bireyin kontrolünde olma
B)Farkındalığı içerme
C)Kısıtlı kapasitede olma
D)Yaş ilerledikçe güçlenme
E)Davranışı etkileme
102
23.Kişinin bilinçlilik durumu, farkındalık düzeyine
bağlı olarak sırasıyla, odaklanmış dikkat, gevşek
uyanıklık, yarı uyanıklık, hafif uyku, derin uyku,
rüya görme gibi evrelere ayrılır. Bireyin bu
evrelerin hangisinde olduğunun en duyarlı ve
güvenilir göstergesi aşağıdakilerden hangisidir?
A)Beynin elektriksel faaliyeti
B)Kalp atım hızı
C)Nefes alıp almama
D)Gözbebeklerinin büyüklüğü
E)Terlemenin oluşması
24.Dersi dikkatle izleyen öğrencide hangi tür dikkat
gerçekleşmektedir?
A)Bölünmüş dikkat
B) Edilgen dikkat
C) Sürdürülen dikkat
D) Seçici dikkat
E) Kısa süreli dikkat
25. Aşağıdakilerden hangisi sosyal biliş türlerinden
biridir?
A) Sosyalleşme
B) İtaat
C) Yükleme D) Kimliksizleşme E) Sapkınlık
26. Aşağıdakilerden hangisi sosyal çevrenin
ögelerinden biri olan medyanın bireyin davranışını
etkileme yollarından biri olamaz?
A)Bireyi bilgilendirme
B)Bireyin yaptıklarını denetleme
C)Bireye örnek alabileceği modeller sunma
D)Bireye kendininkiyle karşılaştırabileceği
görüşler sunma
E) Bireyin bilişsel gereksinimlerinin karşılanmasına
olanak sağlama
27. Aşağıdakilerden hangisi sosyal psikolojide cevap
aranan sorulara bir örnek değildir?
A)Tutumların oluşmasında ailenin rolü var mıdır?
B)Aile büyüklüğü çocuğun okul başarısını
etkiler mi?
C)Otoriter ve demokratik aile tiplerinin ergenin
kimlik bunalımını çözmesindeki etkileri
farklı mıdır?
D)Sosyalleşmede ailenin önemi nedir?
E) Kırsal bölgeden kente göç, ailede ne gibi
yapısal değişikliklere yol açar?
III. ÜNİTE
ÖĞRENME, BELLEK, DÜŞÜNME
ÖĞRENME
A. Tanımı
İnsanlar öğrenme dürtüsüyle doğarlar.
Öğrenmeye karşı merak ve bundan duyulan zevk insanın doğasında vardır.
W. E. Deming (Deming)
ÖĞRETMENİM ETKİN DİKKAT
DİYORLAR, O NEDİR?
SAĞA SOLA
BAKACAĞINA
DERSİ DİNLESEYDİN...
d
hazırlık
İlköğretimden beri göreviniz öğrenme. Aylar ve yıllar boyunca, her gün öğreniyorsunuz. İlköğretim,
ortaöğretim, yükseköğretim, ondan da sonra lisansüstü eğitim-öğretim görüyorsanız en az 22 yılınızı
eğitim-öğretim ile geçiriyorsunuz. Tıp gibi bazı dallardaki eğitim-öğretim ise en az 30 yıl sürüyor. Askerlik görevi de farklı bir eğitim. Sonuç olarak bireyin yaşam süresinin yarısına yaklaşan bölümündeki
temel görev öğrenmek oluyor. Ancak iş öğrenmekle bitmiyor. Öğrenebiliriz ancak aklımızda kalmayabilir, unutabiliriz. Bu nedenle diğer görevimiz, öğrendiklerimizi daha sonra bunları hatırlayabilecek
şekilde bellekte tutmak.
Öğrenme sadece eğitim-öğretim kurumlarında mı yapılıyor? Bebek Albert tavşandan ve beyaz sakallı erkeklerden korkmayı sizin derste öğrendiğiniz gibi mi öğrenmişti? Somut işlemler döneminde
çocuk miktar korunumunu annesi anlattığı için mi öğrenmişti? Bir idareci, elemanlarını nasıl yöneteceğini, kime nasıl davranacağını, iş yerinden en iyi verimi almak için ne yapması gerektiğini yalnızca
kitaplardan öğrendiklerine göre mi belirliyor?
Hemen hatırlayalım: Canlıların varkalımı, uyarıcıları duyumsamalarına ve uygun davranışları yapmalarına bağlı. Bu U-D bağları içgüdüsel olarak saptanmış olabilir (bebekte anne memesini emme
davranışında olduğu gibi); içgüdüsel olarak var olan potansiyel, çevrenin etkisiyle biçimlenmiş olabilir
(yürüme ve konuşmadaki gibi) veya öğrenme ürünü olabilir (bu kitapta, doğuştan donanım ve edinilmiş donanımın göreli katkıları hakkında öğrendikleriniz gibi). Canlının karmaşıklık düzeyi yükseldikçe
doğuştan gelen özelliklerin göreli katkısı azalır, öğrenilenlerin katkısı artar. Bir köpek yavrusu yaklaşık
1,5 aylıkken kendi başına yaşayabilir. İnsan yavrusunun kendine bakabilir hâle gelmesi en az ilköğretim
çağında mümkün oluyor.
Sonuç olarak bütün bilgilerimizde, fiziksel ve sosyal uyarıcıları nasıl algıladığımızda, tutumlarımızda, kişiliğimizde, yaptıklarımızda öğrenmenin büyük katkısı var. Öğrenme yaşam boyu devam eden
bir süreçtir. Her yerde ve her zaman öğreniyoruz. Unutmayalım “bilgi çağında” yaşıyoruz ve çağımızın
sloganlarından biri “Bilgi güçtür.”
103
E
etkinlik
Aşağıdaki tabloda verilen davranış örneklerini inceleyiniz. Davranış, öğrenme sonucu ise “Öğrenme”
sütununa, refleks sonucu ise “Refleks/İçgüdü” sütununa "√" işareti koyunuz. Aklınıza gelen başka davranış örneklerini yazınız ve onları da aynı açıdan değerlendiriniz. Aşağıdaki Bilgi Kutusu’nu okuduktan
sonra bu etkinliğe geri dönünüz. Sınıflama hatası yapıp yapmadığınızı kontrol ediniz. Varsa hatalarınızı
düzeltiniz.
Davranış
Köpeğin, acıkınca yemek kabının başına gitmesi
Özge’nin böcek görünce midesinin bulanması
Yeni doğan bebeğin eline bir nesne verilince onu sıkıca tutması
Gözüne hava püskürtülen Eda’nın gözünü kırpması
Mert’in karanlıktan korkması
.......................
B
Öğrenme
Refleks/İçgüdü
bilgi kutusu
“Öğrenme, tekrar veya yaşantı sonucu davranışlarda gözlenen oldukça devamlı bir değişikliktir.”
Şimdi bu tanımdaki ögeleri, önceki öğrendiklerimizle bütünleştirerek (böylece onların belleğimizde
kalıcılığını artırarak) tek tek ele alalım.
• Öğrenme bir ara değişkendir: İnsan yaşamında çok önemli yeri olan öğrenme bir bilişsel süreçtir.
Buna göre, öğrenme, uyarıcı ile davranış arasına giren bir ara değişkendir. Şekil 2.1'de “uyarıcı” ve
“davranış” yazan kutuları bulalım. Şimdi de ikisinin arasındaki kutu ve oklara bakalım. Bu şemayı
artık öğrenmiş ve bellemiş, onu “akıl gözü”nüzle görüyor olmalısınız. Buna psikolojide “görselleştirme” denir.
• Tekrar ya da yaşantı: Büyüme veya olgunlaşma süreci içinde ortaya çıkan davranış değişiklikleri
öğrenme değildir. Örneğin büluğ dönemindeki hormonal değişiklikler nedeniyle karşı cinse ilgi
duymaya başlama, öğrenme değildir. Hastalık ve hasar sonucu meydana gelen değişiklikler de
öyle. İçgüdüler öğrenme değildir. Bebekte emme davranışı doğuştan vardır, kimsenin bunu öğretmesine gerek yoktur. Refleksler otomatik olarak yaptığımız doğuştan tepkilerdir. Siz “doğuştan”
teriminin “doğduğunda” anlamına gelmediğini artık biliyorsunuz. Doğuştan terimi, olgunlaşma
süreci içinde sonradan ortaya çıkan davranışları (konuşma gibi) da içeriyordu.
• Davranış: Psikoloji biliminin davranışları incelediğini artık çok iyi biliyorsunuz. Bir ara değişken
olan öğrenmenin de mutlaka, psikolojideki üç tür davranıştan herhangi birine yansıması gerekiyor. Örnekler: (1) Güdülenmenin dört bileşenini öğretmeninize anlatabilirsiniz öğrenme dıştan
gözlenen davranışa yansımaktadır. (2) Bir markete daha önce farklı yollardan gitmiştiniz. Şimdi de
markete gideceksiniz fakat aceleniz var. En kısa yolun hangisi olduğuna karar vermeniz gerekiyor.
Zihninizdeki haritayı buna psikolojide “bilişsel harita” denir. görselleştiriyorsunuz. En kısa yolu buluyorsunuz öğrenme doğrudan gözlenmiyor, bir davranıştan dolaylı olarak çıkarsanıyor. (3) Yoğun
dikkat gerektiren bir görevi yerine getirirken beyninizin elektriksel cevaplarında dikkatle ilgili bir
dalga ortaya çıkıyor (psikofizyolojik tepki). Tekrarlayalım: Öğrenme bir ara değişkendir. Biz onun
davranışa yansımasını gözlüyoruz. Bu davranışa icra veya "performans" da denebilmektedir.
• Davranışta değişiklik: Öğrenmenin ölçüsü, davranıştaki değişikliktir. Okulda öğrendiğimiz yararlı
bilgilerden esinlenerek değişikliğin daima iyi yönde olduğunu düşünebiliriz. Bu doğru değildir. Ön
yargıların, ayrımcılığın, madde kötüye kullanımının, korku ve kaygıların öğrenilmesinde olduğu
gibi, öğrenme olumsuz veya yararsız yönde de olabilir. Hatalı bellek stratejileri kullanma da olumlu olmayan bir öğrenmedir. Kısacası, öğrenme yararlı ve uyumlu, olumlu davranış değişikliğini içerebileceği gibi yararsız ve uyumsuz, yani olumsuz değişiklikleri de içerebilir.
104
Oldukça devamlı değişiklik: Yalnızca bir kez görülüp bir daha ortaya çıkmayan davranış öğrenme
değildir. Bir davranış değişikliğine “öğrenilmiş değişiklik” diyebilmek için onun nispeten kalıcı olması gerekir. Öğrenme genelde emek ve çaba ister (istisna: aşağıda açıklanan örtük öğrenme).
Öğrenme ne kadar iyi yapılmışsa, (istisna: korku koşullaması bir seferde gerçekleşir) davranış değişikliğinin kalıcılığı da o kadar fazla olur.
Hatırlanan Ortalama Kelime Sayısı
•
Zaman Aralığı (gün)
Şekil 3.1. Öğrendiklerinizin uzun süre hatırda kalması
için aşırı öğrenme yapmalısınız.
Öğrenme sürecini anlamak için yaptıkları deneylerde psikologlar basit görevler kullanırlar. Bu yaklaşım,
karıştırıcı etkilerin daha iyi kontrol edilmesini sağlar (I.
Ünite'deki bu konuda verilen bilgilere bir kez daha bakınız.). Şekil 3.1'de öğrenme düzeyinin hatırlanan kelime
sayısına etkisini görüyorsunuz. Siyah çizilen eğri %100
öğrenme düzeyini göstermektedir. Bu düzey “tam doğru tekrar ölçütü” olarak da bilinir. Bu ölçüt, öğrenmenin, malzeme (örneğin kelime listesi) hatasız olarak
tekrarlanana kadar sürdürülmesini içerir. Kesik çizgili
eğri aşırı öğrenmeyi göstermektedir. Şekil 2.1'deki aşırı
öğrenmede, %100 öğrenme için gereken tekrar sayısının iki katı tekrar yapılmıştır (%200 öğrenme düzeyi).
Şimdi %100 ve %200 koşullarında, 26. günde hatırlanan
miktara bakınız. Şekil 3.1'deki grafik %200 düzeyinde
öğrenmenin zamanda kalıcı olduğunu, %100 öğrenmeden geriye pek şey kalmadığını ortaya koyuyor.
ÖĞRENME TÜRLERİ
E
etkinlik
Aşağıda günlük yaşamınızda yapmış olabileceğiniz davranışlardan bazı örnekler bulunmaktadır.
 Bu davranışların öğrenme türlerinden (klasik koşullama, edimsel koşullama, model alarak öğrenme, kavrayarak öğrenme, örtük öğrenme) hangisinde olduğunu görsel ve yazılı kaynaklardan
bulunuz ve bunu davranışın yanındaki boşluğa yazınız.
Davranış
1. Zil çalınca dersten çıkmak
Öğrenme Türü
........
2. Eşlik ettiğiniz arkadaşınız adres ararken bir sokağın yerini öğrenme
........
3. Matematik dersinde problemin çözümü için gerekli ilişkiyi görme/
fark etme
........
4. Düzenli olarak kitap okuyan annenizi görerek onun gibi kitap okuma
alışkanlığı kazanma
........
 III. Ünite'nin A Konusu derste işlendikten sonra tabloya geri dönünüz ve cevaplarınızı kontrol ediniz. Eğer yanlışlarınız varsa, bunların nedenlerini irdeleyiniz.
 Şimdi bir Çalışma Kâğıdı hazırlayınız. Kâğıdınızı beş alana ayırınız ve her birine öğrenme tanımındaki ögelerden birini yazınız. Tablodaki öğrenme örneklerini bu beş öge açısından analiz ediniz.
Öğrenme örneklerinin her bir öge bakımından durumunu ilgili kutucuğa yazınız.
Bir davranış değişikliği olan öğrenmenin farklı türleri vardır. Ancak bunların hepsi öğrenme tanımında ifade
edilen ögelere sahiptir. Şimdi kaç tür öğrenme olduğunu görelim:
105
A. Koşullama Yoluyla Öğrenme
hazırlık
Bilimsel psikolojide ilk olarak tanımlanan öğrenme türü, koşullama yoluyla öğrenme olmuştur. Koşullama yoluyla öğrenmelerde uyarıcılar ve davranışlar bellidir. Deneyci kritik uyarıcıları istediği zaman ve
istediği miktarda değişimler, bunların davranışa etkilerini gözler. Koşullama yoluyla öğrenmenin türleri vardır. Koşullama türleri arasında uyarıcılar ve öğrenilen davranımların niteliği açılarından farklar olduğunu
ilerleyen sayfalarda göreceksiniz. tartışalım
Koşullama yoluyla öğrenme türleri Klasik Davranışçı ekol döneminde tanımlanmıştır. Bu ekol ile
koşullanarak öğrenme arasında nasıl bir uyum var? Soruyu aşağıdakileri okuduktan sonra da cevaplayabilirsiniz.
1. Klasik Koşullama
Bu koşullama türü, Nobel ödülü sahibi
İ. Pavlov tarafından, sindirimin fizyolojisi
üzerindeki çalışmaları sırasında tesadüfen keşfedilmiştir. İlk keşfedilen tür olduğu için bilim dünyası onu “klasik” olarak
nitelemiştir (Şekil 3.2). Pavlov’un bulduğu
koşullamanın, daha sonra yapılan çalışmalar sonucunda, bir davranış ilkesi (yani
evrensel gerçeklerin tutarlı ifadesi) hâline
geldiğini I. Ünite’de öğrenmiştik.
Şekil 3.2. Pavlov ve onun klasik koşullama için kullandığı
deney düzeneği
uygulayalım
Pavlov bilim dünyasına klasik koşullamayı köpekte
salya koşullaması olarak tanıtmıştır. Klasik koşullamayı biz de Pavlov’un deneyindeki işlem ve ögeler
yoluyla tanıyalım.
• Klasik koşullamada dört öge vardır: koşulsuz
uyarıcı (yiyecek), koşulsuz tepki (yiyecek duyumsadığında salya salgılama), koşullama
uyarıcısı/koşullu uyarıcı (zil sesi), koşullu tepki (zil sesini duyunca salya salgılama).
• Yandaki görselde klasik koşullamanın ögelerini bulunuz.
• Klasik koşullamada canlı ilişkisiz bir uyarıcıya
belirli davranışı bağlamayı öğrenir. Görselde
bunun nasıl olduğunu belirleyiniz.
106
Koşullama Öncesi İşlemler
Koşulsuz uyarıcı
Koşullama uyarıcısı
Koşulsuz Tepki
Tepki yok
Koşullama İşlemleri
Koşulsuz uyarıcı .....
Koşullama uyarıcısı
Koşulsuz Tepki
Koşullu uyarıcı
Koşullu Tepki
Şekil 3.3 Koşullamanın aşamaları. Kazandırma (A), sönme (B), kendiliğinden geri gelme (C)
Klasik koşullama birkaç işlem dönemini içerebilir. Bunlar aşağıda açıklanmaktadır:
Koşullama öncesi işlemler: (1) Bir davranış (salya salgılama) ve onu doğal olarak ortaya çıkaran uyarıcı (yiyecek) belirlenir. (2) İlişkisiz bir uyarıcı (zil) seçilir ve onun salya salgılamaya yol açmadığı belirlenir.
Koşullama işlemleri: Pavlov’un deneyinde zil çalınıyor ve bundan birkaç saniye sonra köpeğe yiyecek veriliyor. Zil sesinin ardından et verildikçe, yani koşullama uyarıcısı ve koşulsuz uyarıcı eşleştikçe, sadece zil sesinin yol
açtığı salya miktarı giderek artıyor. Bu durumu Şekil 3.3 A’da belirleyiniz. Bu sonuç, salya salgılamanın zil sesine
koşullandığını, zil sesinin de “koşullu uyarıcı” niteliğini kazandığını gösteriyor. Zil sesinden sonra ortaya çıkan salya
salgılama ise bir koşullandırılmış tepkidir; buna kısaca “koşullu tepki” denir.
dikkat
Pavlov'un deneyinde, köpeğin yiyeceği alması onun yaptığı herhangi bir davranışa bağlı değil yani
klasik koşullamada canlı edilgen konumda. Öğrenilen davranış koşullu uyarıcı tarafından “uyandırılıyor” (Zil çalınca salya salgılanıyor.). Bu durumun, klasik koşullamayı aşağıda anlatılan edimsel koşullamadan ayıran en önemli fark olduğunu göreceksiniz.
Genelleme: Pavlov daha sonra, yine bir işitsel uyarıcı olan çan sesinin de salya salgılamasına yol açtığını görmüştür. Genelleme, daha önce
koşullama işlemi hiç uygulanmadığı (yani koşullu
uyarıcıya benzeyen uyarıcı, koşulsuz uyarıcı ile
hiç eşleştirilmediği) hâlde, bir uyarıcının koşullu tepkiye yol açmasına denir. Genellemeye yol
açan uyarıcıların (zil sesi ile çan sesi) benzer olması gerekir. Şekil 3.4’ü inceleyiniz. Uyarıcıların
birbirine benzerliği azaldıkça koşullama kuvvetinin de azaldığını belirleyiniz.
Şekil 3.4. Genelleme. Koşullu uyarıcı belli perdede
(“0” ile gösterilmekte) bir
ses. Artı değerler giderek
tizleşen (incelen) sesleri,
eksi değerler giderek pesleşen (kalınlaşan) sesleri
gösteriyor. Koşullu uyarıcıya olan benzerlik azaldıkça koşullu tepkinin kuvveti
azalıyor.
Söndürme işlemleri: Koşullama gerçekleştikten (Şekil 3.3 A) sonra da köpeğe et vermeye devam edilmeli
mi? Artık öğrendiğine göre, sadece zil sesini duydukça köpeğin salyası akmaya devam etmez mi? Bunun cevabı
olumsuzdur. Koşullu tepkinin sürmesi için, deneycinin koşulsuz ve koşullu uyarıcıyı ara sıra birlikte vermesi gerekir. Bu yapılmazsa Şekil 3.3 B’de olduğu gibi davranış kuvveti giderek azalır. Deneycinin yaptığı işleme söndürme,
davranışın azalmasına da sönme denir.
107
Kendiliğinden geri gelme: Söndürme işlemi koşullu tepkinin tam olarak unutulmasını sağlıyor mu? Şekil 3.3
C’ye bakalım. Araya bir dinlenme süresi verdikten sonra köpeği deney düzeneğine tekrar koyup zil çalsak fakat
et vermesek ne olur? (Şekil 3.3 B’ye tekrar bakınız: Sönme sonucu davranış ortadan kalkmıştı.). Şekil 3.3 C’de ne
görüyorsunuz? Hayvan tam şiddette değilse bile, son söndürme işlemindekinin çok üstünde bir koşullama kuvveti
gösteriyor, değil mi? Demek ki sönme, tam bir unutma sağlamıyor, davranış kendiliğinden geri geliyor. Tam bir
unutma sağlamak için ne yapmalı? Bunun için söndürme işlemlerinin tekrarlanması gerekiyor.
i
örnekler bulalım
Klasik koşullama elbette ki Pavlov'un yapmış olduğu bir deneyden ibaret değil. Günlük yaşamdaki
davranışlarınızın bir kısmı klasik koşullama ile öğrenilmiştir.
• Albert deneyi, korkuların nasıl koşullandığını gösteriyor.
• Güzel bir yiyeceğin görüntüsü (yiyeceği daha yemeye başlamadan önce) ağzınızı sulandırmıyor mu (yani salya salgısına yol açmıyor mu?) Bu da bir klasik koşullamadır.
• Klasik koşullama tutumlarda da etkili. Yoksulluğun sıkıntılarını yaşamış olan bir kişi, yoksul olduğu dönemle ilişkili, onu çağrıştıran tüm uyarıcılara (örneğin oturduğu semte, yandaki komşuya, yoksul evinin badanasının rengine vb.) olumsuz tutumlar geliştirir.
• Şimdi siz de başka örnekler düşününüz. Örnekleri kazanma (Şekil 3.3 A), sönme (Şekil 3.3 B)
ve kendiliğinden geri gelme (Şekil 3.3 C) aşamaları için geliştiriniz.
2. Edimsel Koşullama
Edimsel koşullama B. F. Skinner adlı psikolog tarafından keşfedilmiştir. Skinner’in bulduğu bu koşullama türünün daha sonra yapılan çalışmalar sonucunda bir davranış ilkesi (yani evrensel gerçeklerin tutarlı ifadesi) hâline
geldiğini I. Ünite'de öğrenmiştik. Skinner çalışmalarında önce güvercinleri kullanmıştır. Ancak daha sonra, deney
hayvanı olarak beyaz (albino) sıçanları kullanmıştır. Edimsel koşullamanın gerçekleştirildiği ve Skinner kutusu olarak da bilinen deney düzeneği Resim 3.1’de gösterilmektedir.
HİŞT!!! İNSANI
KOŞULLADIM
SOLDAKİ DÜĞMEYE
BASINCA YİYECEK
VERİYO!..
Resim 3.1. Edimsel koşullama kutusu
Klasik koşullamada, uyarıcı davranışı tepkisel olarak ortaya çıkarıyordu: Zil sesi salya salgılama tepkisini doğuruyordu. Edimsel koşullamada ise canlı, bir sonucu elde eden davranışı öğrenir ve bunu ortaya koyar. Koşullamada
canlı etkin konumdadır. Yaptığı davranış (yani edim) sonucunda bir amaca ulaşır. Söz konusu koşullama da bu
nedenle “edimsel”olarak nitelendirilir.
Koşullama işlemleri: Edimsel koşullama kutusuna konulduğunda, sıçan çeşitli davranışlar yapar: Kutunun
içinde dolaşır, nesnelere bakar, onları koklar, kurcalar. Bu davranışlar rastlantısal olarak yapılır, bu nedenle çeşitlilik
gösterir. Sıçanın davranışlarından biri de yiyecek kutusunun bulunduğu yere gelmek olur. Sıçan bu alanı koklar,
108
kurcalar. Davranışlardan biri pedalın itilmesini sağlar. Buna deneme yanılma türü öğrenme denir. Pedalı itme davranışı sonucunda yiyecek parçası kutuya düşer. Yiyecek olumlu pekiştireçtir. Sıçan onu yer ve açlığı azalır.
İzleyen gün kutuya tekrar konulduğunda sıçan yine çeşitli davranışlar yapar, yine bunlardan bir tanesi pedala
basmadır. Yiyeceğini alır ve yer. Sıçan kısa sürede, pedala bastığında yiyecek almakta olduğunu öğrenir. Rastlantısal davranışlar ortadan kalkar. Aç sıçan kutuya konulduğunda hemen pedala basar ve yiyeceğini alır. Bunun
neden böyle olduğunu artık biliyoruz: Yiyeceğe ulaştırmayan davranışlar sönmekte, ulaştıran davranışın kuvveti
ise artmakta.
Pekiştirme ve türleri: Edimsel koşullamada canlının yaklaşmak ve elde etmek istediği bir olumlu uyarıcı olabilir, yiyecek gibi. Canlı bu amaca ulaştıran davranışları yapar. Bu duruma olumlu pekiştirme denir. Ya da canlının
uzaklaşmak veya ortadan kaldırmak istediği bir olumsuz uyarıcı olabilir, acı verici uyarıcılar gibi. Canlı bu uyarıcıları
ortadan kaldıran davranışları yapar. Bu duruma da olumsuz pekiştirme denir. Tablo 3.1’de koşullama türleri ve
etkileri ile ilgili konuların bir özeti yapılmıştır.
Tablo 3.1. Özet Tablo. Hedef Niteliğindeki Uyarıcının Türü, Uygulanma Durumu ve Etkilerine İlişkin
Sonuçlar.
Uyarıcının Uygulanma
Durumu
Hedef Uyarıcısı
Uygulanıyor
Uygulamanın Etkisi
Kaldırılıyor
Kaldırmanın Etkisi
Olumlu
• Olumlu pekiştirme
• Davranış sayısı artar
• Söndürme
• Davranış sayısı azalır
Olumsuz
• Söndürme
• Davranış sayısı azalır
• Olumsuz pekiştirme
• Davranış sayısı artar
Edimsel koşullamada canlı olumsuz pekiştireci ortadan kaldıran davranışlar yaparak onun olumsuz etkisinden
kurtulur. Buna kaçma denir. Deney düzeneğinde şokun verileceğini bildiren bir ayırt edici uyarıcı mekanizması
vardır. Örneğin ışığın yanması, bir şok verileceğinin habercisidir. Hayvan bu ayırt edici uyarıcı verildiğinde karşı
bölmeye geçerse şok almaktan kurtulur. Buna da kaçınma denir.
düşünelim
Edimsel davranışı klasik koşullamadaki tepkisel davranış ile karşılaştırınız. Düşüncelerinizi not ediniz. III. Ünite'nin A Konusu işlendikten sonra notlarınızı gözden geçiriniz.
E
etkinlik
Tablo 3.1’i dikkatle inceleyiniz. II. Ünite’nin D
Konusu’ndaki bilgilerinizi hatırlayınız. Bu bilgileri yandaki Çalışma
Kâğıdı’nda boş bırakılan yerleri tamamlamada kullanınız.
Davranış Sayısını Artıran Koşul
Tekniğin Adı
Olumlu hedef uyarıcının .............
............. pekiştirme
Olumsuz hedef uyarıcının ............
............. pekiştirme
Davranış Sayısını Azaltan Koşul
Tekniğin Adı
Olumlu hedef uyarıcının .............
.............
Olumsuz hedef uyarıcının .............
.............
Davranışı Bastıran Koşul
Tekniğin Adı
Olumlu hedef uyarıcının .............
.............
Olumsuz hedef uyarıcının .............
.............
109
uygulayalım
•
•
•
•
Edimsel koşullama türü öğrenme Skinner'in yaptığı deneyden ibaret değil. Günlük yaşamdaki
davranışlarımızın çok büyük bir kısmı edimsel koşullama ürünüdür.
Hayvanlara beceriler edimsel koşullama teknikleriyle öğretilir. At terbiyecilerinin elinde şeker bulunur. İstenen davranışı yapınca terbiyecisi ata ara sıra şeker verir.
Bazı bebekler bir nedeni olmaksızın sürekli ağlar. Bu bebekler, ağladıkları zaman annesinin onun
yanına geldiğini öğrenmiştir. (Edimsel davranış: ağlama. Olumlu pekiştireç: Annenin yanına gelmesi.)
Trafikte kırmızı ışık bir ayırt edici uyarıcıdır. Bu ışıkta durarak kazadan kaçınırsınız.
Aniden çıkan şiddetli rüzgârla gökyüzünü kara bulutların kaplaması bir sağanak yağmurun geleceğini gösteriyor. Hemen bahçedeki oyunu bırakıp içeri girersiniz. Böylece de ve ıslanmaktan
kaçınmış olursunuz.
B. Bilişsel Öğrenme
hazırlık
Bilişsel öğrenme, yaşantılar sonucu “bilgi işlemleme”de
meydana gelen değişme olarak tanımlanır. Bu öğrenmede uyarıcılar, onların ortaya çıkardığı davranışlar, pekiştireç ve cezalar yoktur. Çevre üzerinde bir etki yaratan
edimler de yoktur. Bilişsel öğrenme zihinde oluşur; zihinde yapılan işlemlemeleri, yaşantıları içerir. Örneğin, bu
kitabı okurken veya ders çalışırken yaptığınız öğrenmeler
bilişsel öğrenmedir. Deneyimler sonucu algılar gelişir ve
çeşitlenir, daha fazla nesne ve olay fark edilir, sosyal psikolojik şemalar ve daha ilerideki ünitelerde anlatılacak
olan üst düzey zihinsel temsiller gelişir. Diğer bir deyişle,
bireyin davranışlarını çevrede olup bitenler değil, çevrenin zihindeki temsilleri belirlemeye başlar. Bu temsiller bilişsel öğrenmenin yapı taşlarıdır.
Öğrenme denince genellikle aklımıza, bilgi işlemleme sistemimizde düşünerek yaptığımız değişiklikler gelir. Bir matematik problemini deneme yanılma türünden davranışlar yaparak çözmezsiniz. Geçmişte babanızın “Aferin” diyerek olumlu pekiştirme uyguladığı bir davranışı da aynen tekrarlamazsınız.
Düşünürsünüz, stratejiler kurarsınız, zihninizde işlemler yapar, ortaya çıkan ürünü değerlendirirsiniz.
KIZINCA
SÖYLENEN
"MEE" İKİ
"E"YLE Mİ TEK
"E"YLE Mİ
YAZILIYORDU?
1. Örtük Öğrenme
Bu öğrenme türünde kişi öğrendiğinin farkında değildir. Örneğin, kişiye bir kelime listesi gösterilir ve her kelimedeki ünsüz harfleri sayması istenir. Daha sonra katılımcıya kelimelerin ilk hecesi gösterilir ve bu heceleri aklına
gelen ilk kelimeye tamamlaması istenir. Bu deneylerde katılımcıların büyük çoğunlukla, heceleri ünsüz harfleri
saydıkları kelimelere tamamladıkları görülmüştür. Katılımcılar kelimelerdeki ünsüzleri sayarken bir yandan da bu
kelimeleri farkına varmadan öğrenmiştir.
Örtük öğrenme beynin yüksek zihinsel işlevlerinden sorumlu olan alın lobunda değil, beyin kabuğunun altındaki yapılarda gerçekleşir. Bu öğrenme pek çok nörolojik hastalığın son evrelerine kadar bozulmaz.
Örtük öğrenme, öğrenmenin bilinçaltında değilse bile bilinç öncesinde gerçekleşebildiğini göstermektedir. Demek ki insan zihni, bilinç olmadan da öğrenme gibi bir bilişsel etkinliği gerçekleştirebilmektedir. Çok ilgi duyulan
bir araştırma alanı, insanların uykuda öğrenip öğrenemediği olmuştur. Araştırma sonuçları çok basit, kavramsal
olmayan bazı bilgilerin uykuda öğrenilebileceğini; ancak örneğin öğrencilerin, iş adamlarının ve öğretim üyelerinin bilmek isteyeceği türden bilgilerin uykuda öğrenilmediğini göstermiştir.
110
Şehrin hiç bilmediğiniz bir semtinde oturan arkadaşınızın evine ilk kez gideceksiniz. Evin yerini size telefonla
tarif ediyor. Bu tarife göre evi kolayca bulursunuz, çünkü zihninizde bir bilişsel harita oluştu. (Bu tür anıların erkeklerde daha fazla olduğunu görürseniz hiç şaşırmayın. Genelde görsel mekân içeren bilişler erkeklerde daha
yüksektir.) Ancak “yer öğrenme” sadece insanlara özgü bir özellik değildir. Yeni davranışçılık görüşünün temsilcileri olan E.C. Tolman ve C.H. Honzik tarafından yapılmış olan deneyde hayvanlarda “yer öğrenme”nin bir bilişsel
öğrenme olduğu gösterilmiştir. Bazı kaynaklarda örtük öğrenme olarak da ele alınan “hayvanda yer öğrenme”
deneyinin sonuçları, deney hayvanının zihninde bir “bilişsel harita”nın gelişmiş olduğu şeklinde yorumlanmıştır.
Hayvanın davranışlarını bu harita uyarınca yaptığı öne sürülmüştür. Zamanında bu deney çok önemliydi. Çünkü o
sırada psikolojiye klasik davranışçılık hâkimdi ve psikolojinin konusu sadece gözlenebilen ve ölçülebilen olaylardı.
Hâlbuki bu deneyde, bilişsel harita gibi gözlenemeyen bir kavramdan, bir ara değişkenden söz ediliyordu. Günümüzde psikoloji bilimi dolaylı olarak gözlenen davranışları da incelemektedir.
E
etkinlik
tusu
Amaç Ku
Engel 2
Yol 1
Yol 2
Engel 1
Yol 3
Bir an önce açlık dürtüsünü doyuma ulaştırmak isteyecek olan ve bir “bilişsel harita” geliştirme yeteneğine de sahip olan deney hayvanları Tolman-Honzik deneyinde nasıl davranmıştır?
Bu etkinlikte görsel mekânın algılanması, bedensel ve kinestetik duyumların ve becerilerin kullanmasını ve bir problemin çözülmesini gerektirmekte.
Şekil 3.5’teki labirentte farklı uzunlukta üç
yol olduğuna dikkat ediniz. Yollar belli noktalarda engellerle kesilebilmekte. Kullanılan deney
hayvanları aç bırakılarak normal kilolarının altına indirilmiş. Bu nedenle de hayvanlar labirente
konulduğunda yiyecek bulmak ve bunu da bir an
önce yapmak isteyecektir.
utusu
Başlangıç K
1. Deneyin ilk bölümünde aç deney hayvanı
Başlangıç Kutusu'na konuluyor ve herhangi bir
Şekil 3.5. Sıçanda yer öğrenme deneyinde kullanı- engelin bulunmadığı labirentte serbestçe dolaşmaya bırakılıyor. Bu aşamada Amaç Kutusu'nda
lan labirentin şeması
yiyecek yok.
2. İzleyen aşamada Amaç Kutusu'na yiyecek konuluyor. Labirentteki bütün yollar açık. Şimdi bir kırmızı kalem kullanarak deney hayvanının Başlangıç Kutusu ile Amaç Kutusu arasında izlemiş olacağı
yolu çiziniz.
3. Deneyde Yol 1 “Engel 1” ile kapatılıyor. Şimdi hayvanın önünde iki seçenek var: Daha kısa olan
Yol 2 ve en uzun olan Yol 3. Bir mavi kalem kullanarak deney hayvanının Başlangıç ve Amaç kutuları
arasında izlemiş olacağı yolu çiziniz.
4. Yol 1 “Engel 2” noktasında da kesiliyor. Deney hayvanının Başlangıç ve Amaç kutuları arasında
seçeceği yolu kurşun kalem kullanarak çiziniz.
Doğru cevap: Deney hayvanı sırasıyla Yol 1, Yol 2 ve Yol 3’ü seçmiştir.
Tolman-Honzik deneyindeki öğrenmenin edimsel koşullama olduğu düşünülebilir mi? Cevabınızı
açıklayınız.
Doğru cevap: Hayır, düşünülemez. Deney hayvanı en kısa yolu seçmeyi, seçtiği doğru yollar pekiştirildiği için öğrenmemiştir. Hayvan labirenti hiçbir yiyecek almadığı serbestçe dolaşma aşamasında
öğrenmiştir.
111
2. Model Alarak Öğrenme
düşünelim
• Yeni doğan kardeşinizle nasıl ilgileneceğinizi edimsel koşullama yoluyla mı öğrenirsiniz? Cevabınız
“evet”se, uygun pekiştirme tarifelerini evde size kim uygulayacak? Yoksa küçük kardeşinize nasıl
davranmanız gerektiğini, büyük kardeşinizin size olan davranışlarını düşünerek mi belirlersiniz?
• Yanlış arkadaşlar edinip onlardan model alarak öğreneceğimiz tutumların birer ön yargı şeklinde
gelişebileceğini görebiliyor musunuz? Anne ve babalar, kurduğunuz arkadaşlıklar konusunda işte
bu nedenle titizleniyorlar.
Hayvan türlerinde taklit davranışları vardır. Papağan insanın çıkardığı sesleri taklit eder, genç kuşlar melodileri
yetişkin kuşları taklit ederek öğrenir, şempanzeler birbirinin hareket ve jestlerini taklit eder. Bebekler kimi sesleri
çıkarmayı annesini veya bakımını üstlenen kişiyi taklit ederek öğrenir.
Başkasının davranışlarını, jest ve mimiklerini tekrarlama insanlarda
bir taklitten ziyade model almayla açıklanır. Kültürel norm ve değerlerin aktarıldığı sosyalleşme sürecinin, büyük çapta ebeveynler, akranlar
ve etkili diğer kişilerin davranışlarının model alınmasıyla oluştuğunu
görmüştük. Model almayı içermeyen, ancak yine de başkalarının davranışlarını tekrarlamayı içeren bir öğrenme çeşidi de gözleyerek öğrenmedir. Bu öğrenme, başkalarının öğrenmelerinden, deneyimlerinden
“ders çıkarma” şeklinde olabilir. Örnek: Zeynep, öğretmeni çok dikkatli
dinliyor, evde de o kadar çok çalışması gerekmiyor. Ben de öyle yapmalıyım. Böylece sevdiğim etkinliklere zaman ayırabilirim.
Tutumlar, kalıp yargılar, ön yargılar da çoğu kez birileri veya kitleler
model alınarak oluşturulur. Babanız belli bir spor türünden hiç hoşlanmıyor. Siz de ondan hoşlanmazsınız. Batı kültürlerinin bir kısmında
siyah ırka karşı oluşan ön yargı ve ayrımcılık ebeveyn ve çevre davraModel alarak öğrenme
nışları model alınarak öğrenilmiştir. Cinsiyet rolleri de model alınarak
oluşturulur. Kız çocuk annesini, erkek çocuk babasını model alır. Kendi cinsiyetinden bir yetişkinin bulunmadığı
evlerde büyüyen çocukların cinsiyet rollerinde çeşitli sorunlar bulunabilmektedir.
3. Kavrayarak Öğrenme
BAK CEPTE
TAŞINABİLEN
BİR TELEFON
İCAT ETTİM.
CEPTE BUNA YER
OLMAYABİLİR. BİZ
YİNE MASADAKİNİ
KULLANALIM
112
Gestalt ekolü psikologlarından W. Köhler'in bir şempanzeyle yaptığı
çalışma kavrayarak öğrenmenin klasik örneğidir. Bu çalışmada Köhler kafesin dışına bir muz koyar. Kafeste biri diğerinin içine geçebilen iki sopa
bulunmaktadır. Şempanze muza ulaşmaya çalışır, sopaların her birini bu
iş için ayrı ayrı kullanır, ama başarılı olamaz. Bir süre sonra şempanze iki
sopaya bakar, bunları eline alıp beklemeksizin birini diğerlerinin içine geçirir, böylece uzayan sopayı kullanarak uzanır ve muzu alır.
Bütün öğrenme türlerinde öğrenme tekrar ve yaşantı sonucunda yavaş yavaş oluşur. Kavrayarak öğrenmede ise davranış aniden ortaya çıkar.
Kavrayarak yapılan öğrenmede çözüm sanki aniden gelmektedir. Ancak
bu öğrenmede doğrudan gözlenemeyen yoğun bir bilgi işlemleme gerçekleşmektedir. Problemdeki ögeler düzenlenmekte, yeniden yapılandırılmakta, problem çözülmekte, çözüm bellekte depolanmaktadır. Oluşan bilgi benzeri durumlarda derhal hatırlanmakta ve genellenmektedir.
Köhler'in deneyinde şempanze kafesin dışındaki uzanamadığı nesneleri,
hep aynı yöntemle elde etmiştir. Kavrayarak öğrenmede çoğu kez “Tamam, buldum!” (İngilizce buna “aha tepkisi” denir) gibi bir tepki oluşur.
Bir matematik probleminin nasıl çözüleceğini bir türlü çıkaramadığınız,
daha sonra da aniden “Tamam, buldum!” dediğiniz bir anınız var mı?
ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN ETKENLER
E
etkinlik
 Öğrenmeyi etkileyen etkenlerin başlıklar hâlinde sıralandığı yandaki özet
tabloyu inceleyiniz. Derslerinizdeki
başarılarınızı ve başarısızlıklarınızı not
ediniz. Şimdi de başarılarınızın ve başarısızlıklarınızın altında tabloda gösterilen etkenlerden hangilerinin yattığını düşününüz. Bunları da tek tek not
ediniz. Başarısızlıklarınızı başarıya dönüştürmek için ne gibi öğrenme stratejileri kullanabileceğinizi irdeleyiniz.
 Öğrenmeyi etkileyen etkenler konusu
derste işlendikten sonra notlarınıza
geri dönünüz ve gerekli düzeltme ve
eklemeleri yapınız.
 Şimdi artık öğrenme davranışınızı
“kontrol” etmeye, başarısızlıklarınızı
ortadan kaldırmaya hazırsınız.
Öğrenmeyi Etkileyen Etkenler
Öğrenenle ilgili bazı özellikler:
• Güdülenme durumu
• Yaş
• Zekâ
• Sosyokültürel etkenler
• Genel uyarılmışlık hâli ve kaygı düzeyi
• Biyolojik özellikler (genetik ve yapısal)
Öğrenilen malzemeyle ilgili bazı özellikler:
• Malzemenin zorluğu
• Aktarma
Öğrenme yöntemiyle ilgili bazı özellikler:
• Aralıklı veya toplu öğrenme
• Bütün hâlinde veya parçalara bölerek öğrenme
• Sonuçlar hakkında bilgi
• Sadece okuma, okuduktan sonra anlatma
Ne tür olursa olsun, öğrenmenin oluşabilmesi için bazı koşulların yerine getirilmesi gerekir. Bu koşulları üç
başlık altında toplayabiliriz:
A. Öğrenenle İlgili Özellikler
Öğrenecek kişinin bazı özellikleri, öğrenmede önemli rol oynar. Bu özellikler aşağıda sıralanmaktadır.
Güdülenme durumu: Canlıları herekete geçiren kuvvetlerin dürtü ve güdüler olduğunu artık biliyoruz.
Öğrenme, insanın büyük çaba harcayarak gerçekleştirdiği bir bilişsel süreçtir. Ancak canlıların öğrenme davranışını yapması için bir gereksiniminin, bir dürtüsünün olması gerekir. Bu örneğin açlıktır, susuzluktur, güvende
olmadır, meraktır, bilmektir, kendini gerçekleştirmektir.
113
Öğrenmeyi açıklamaya yönelik hayvan araştırmalarında yaratılan gereksinim genellikle açlıktır. Araştırmalarda genelde açlık dürtüsünün kullanılma nedeni bunla ilgili karıştırıcı etkilerin rahatlıkla kontrol edilebilmesidir. Cinsellik veya merak dürtüsü, güvende olma ve başkalarıyla olma gereksinimleri üzerinde gerekli
deneysel kontrolün yapılması ise oldukça zor, bazen de olanaksızdır.
Sizler onlarca yıl süren bir öğrenme sürecinden geçmektesiniz. Bütün bu bilgileri neden öğreniyorsunuz?
“Herkes böyle yaptığı için.” “Annem babam öyle istediği için.” diyebilirsiniz. Ancak bunları bir tarafa bırakıp bir
an düşünün. İlköğretim, ortaöğretim, yükseköğretime doğru ulaştıkça ;
• Kendinize duyduğunuz güven, verdiğiniz değer artmıyor mu?
• Bilgiye hâkim olmak, “bilmek” sizi heyecalandırmıyor mu?
• Potansiyellerinizi gerçekleştirmek sizi mutlu etmiyor mu?
İşte siz bu nedenlerle onlarca yıl okul sıralarında oturuyorsunuz, bu yüzden çalışmalar yapıyor, öğreniyor,
sınavlara hazırlanıyorsunuz.
uygulayalım
Şekil 3.6’da pekiştirilen ve pekiştirilmeyen iki grubun öğrenme eğrileri
gösterilmektedir. Eğrileri dikkatle inceleyiniz ve daha sonra aşağıdaki soruları cevaplayınız.
• Her iki grup başta kaç hatalı
davranış yapmıştır?
• Pekiştirilmeyen grubun hata
sayısı 17. günün sonunda
kaça düşmüştür?
• Pekiştirilen grubun hata sayısı
17. gün sonunda kaç olmuştur?
Bu gözlemlerden ne sonuç çıktığını
bir cümle ile ifade ediniz.
Süre (gün)
Şekil 3.6. Öğrenmede gereksinim ve güdülenmenin etkisi
Doğru cevap: Pekiştirme öğrenmeyi
artırır.
Yaş: Şimdi hemen “Yaşam Boyu Gelişim” konumuza bakalım. Yaşla bilişsel özelliklerin değiştiğini, genelde
yaşamın ilk 20 yılını kapsayan bölümünde olumlu değişikliklerin, son bölümünde ise olumsuz değişikliklerin
meydana geldiğini öğrendik. Diğer bilişsel süreçlerin çoğu gibi, öğrenme yeteneği 20 yaşa kadar artar, yaklaşık
50 yaşa kadar sabit kalır, ondan sonra düşmeye başlar. Yaşamın son döneminde yeni şeyler öğrenmek zordur,
öğrenmek için çok daha fazla çaba harcamak gerekir.
Zekâ: Pek çok bilişsel süreç gibi, zekâ öğrenmeyi de etkiler. Çok üstün zekâya sahip (Wechsler Zekâ Testindeki Zekâ Bölümü 130 ve üstünde) çocukların öğrenme yeteneği, normal zekâdaki (Zekâ Bölümü 90-119
arasında) çocuklarınkinden yaklaşık %30 daha yüksektir. Eğitilebilir (Zekâ Bölümü 50-69) ve öğretilebilir (Zekâ
Bölümü 31-49) çocuklarda öğrenme yeteneği düşüktür. Bu gibi çocukların eğitim-öğretimi farklı teknik ve
yaklaşımlarla yapılmaktadır.
Sosyokültürel etkenler: “Sosyal Etkiler” konusu altında bireylerin şemalar (Bunlar kimi kez kalıp yargılar
şeklinde oluyordu.), tutumlar (Bunlar da ön yargılar şeklinde olabiliyordu.) geliştirdiğini gördük. İnsanın neyi
öğrenebileceğini bütün bu sosyal öğrenmeler de etkiler. Belirli bir etnik grup hakkında önyargıları olan bir
bireyin o grupla ilgili ön yargısına zıt bir davranışı öğrenmesi mümkün müdür?
Öğrenmeyi olumsuz etkileyen ve bazı kültürlerde daha fazla görülen bir davranış örüntüsü vardır: öğrenilmiş çaresizlik. Bu örüntü, canlılarda (Bu ilk kez köpeklerde gösterilmiştir.) çözümü olmayan sorunlar, kaçınılamayan fiziksel ve duygusal stres sonucu oluşur. Böyle bir şeyi öğrenmiş olan birey “Ne yaparsam yapayım
sonuç değişmiyor.” inancındadır. Öğrenilmiş çaresizlik geliştirmiş olanlar deneyimlerinden öğrenemezler, sorunlarla baş etme istekleri azalır, onlarda çökkünlük belirtileri ortaya çıkar.
114
Genel uyarılmışlık hâli ve kaygı: Genel uyarılmışlık düzeyinin bilinçlilik durumunun bir göstergesi olduğunu biliyoruz. Şekil 2.26'ya
tekrar bakalım. Sempatik sistem etkinliğinde orta düzeyin, başarı
için en uygun düzey olduğunu görmüştük. Bu, öğrenme için de böyledir. Çok düşük genel uyarılmışlık düzeyi öğrenme için uygun değildir. Uyarılmışlık düzeyiniz çok düşükse bir an önce uyumanız daha
iyi olur. Çok yüksek genel uyarılmışlık düzeyi de uygun değildir; böyle bir düzeyde tüm bedensel faaliyetleriniz öğrenme için değil, “savaş veya kaç” tepkileri verecek şekilde düzenlenmiştir. Öğrenme için
uygun olanı, orta düzeyde genel uyarılmışlık hâlidir. Bu doğrultuda
sınava ne çok kaygılı ne de çok rahat girmelisiniz. Ders çalışırken ne
çok uyarılmış ne de çok gevşek olmalısınız. İngilizcedeki bir deyime
göre, öğrenmede ve çoğu yaşam görevlerinde hedeflenmesi gereken düzey “mutlu orta karar” olmalıdır.
Çok düşük genel uyarılmışlık düzeyinde ders çalışırken uyuyabiliriz.
Biyolojik özellikler (genetik ve yapısal): II. Ünite’nin A Konusu’nda psikolojik süreçlerin biyolojik yapıyla
ve özelde beyinle yakından ilgili olduğunu, beyin ve psikolojik süreçlerin etkileşim gösterdiğini (psikofizik
etkileşimselcilik) öğrenmiştiniz. Duyumdan dikkat ve bilince kadar tüm temel psikolojik süreçlerin biyolojik
temellerini görmüş, genetiğin katkısı konusunda bilgi elde etmiştiniz. Hastalık ve kaza nedeniyle biyolojik
yapılarda hasar meydana geldiğinde psikolojik süreçlerin etkilendiğini fark etmiştiniz.
Diğer psikolojik süreçlerde olduğu gibi öğrenme (A Konusu), hatırlama ve bellek (B Konusu) ile düşünme,
dil ve problem çözmenin (C Konusu) de biyolojik temelleri vardır. Bu süreçler genetik yapıdan da etkilenir.
B. Öğrenilen Malzeme ile İlgili Özellikler
E
etkinlik
B
bilgi kutusu
Araba sürmeyi bilen kişi öğrenmeyi bir başka model araba sürmeye de kolaylıkla aktarır. Neden?
Davranışlar hemen hemen aynıdır (aktarma olumlu). Her iki arabadaki gösterge panelleri ve kontrol
cihazları, yani uyarıcılar da benzerdir (aktarma güçlü). Örnekte güçlü olumlu aktarma oluşacaktır.
 Şimdi siz edimsel koşullama ile ilgili yukarıdaki örneği geliştiriniz. Zayıf olumlu aktarma, zayıf
olumsuz aktarma, güçlü olumsuz aktarma koşulları yaratınız.
 Ablanız İtalyan filolojisine gidiyor, İtalyancayı çok iyi biliyor. Ama bunu çok zor öğrendi. Dile yeteneği olmadığını söylüyor. Şimdi de İspanyolca kursuna başlayacak ve yine aynı sıkıntıları yaşarsam
diye çok korkuyor. Öğrendiğiniz bilgileri kullanarak onu rahatlatınız. (Bu iki dilin aynı kökenden
geldiğini hatırlayınız.)
Öğrenmeyi elbette öğrenilen malzeme de etkiler. Malzemeyle ilgili önde gelen bazı özellikler aşağıda anlatılmaktadır.
Malzemenin zorluğu: Bazı malzemeler zor, bazıları kolaydır. Zorluğu (veya kolaylığı) etkileyen etkenler nelerdir?
• Ayırtedilebilirlik: Diğerlerinden farklı olan, kolayca ayırt edilebilen malzemeler daha kolay öğrenilir. Siz bunun nedeninin bilgi işlemleme biçiminde yattığını biliyorsunuz. Bu sistem öne çıkanı, değişik olanı işlemlemeye kurulmuştur. Böyle olunca da bir öğrenme malzemesinde farklı
olan dikkat çekiyor ve böylece de daha kolay öğreniliyor.
115
• Anlamlılık: Anlamlı malzeme kuşkusuz ki daha kolay öğrenilir. Anlamadığınız bir malzemeyi
ezberlemekten başka seçeneğiniz pek yoktur.
• Çağrışımsal anlam: Bir malzeme kuşkusuz ki kişide ne kadar çok şeyi çağrıştırıyorsa o kadar
kolay öğrenilir. Çünkü o zaman yeni bilgiler bellekte bulunanlarla bütünleşir, kişinin mevcut bilgi
topluluğuna özümsenir. Böylece malzeme daha anlamlı hâle gelir. Yeni malzemenin öznel bilgi
kümesine özümsenmesini sağlayan koşullardan biri de bilgiyi kişinin kendi kelimeleriyle ifade
etmesidir. Bu yolla kişi bilginin ifade ediliş biçimiyle kendi öznel ifadesini ilişkilendirir, malzemeye çağrışımsal anlam kazandırır. Metni ezberlemek iyi bir yöntem değildir. Metindeki kelimeler,
o cümle yapıları başkasınındır. Başkasının söylemlerini ise özümseyemezsiniz.
• Kavramsal benzerlikler: Öğrenilen malzemedeki kavramların benzerliğe göre sınıflanması, öğrenmeyi kolaylaştırır. Örneğin, siz bu ünitedeki bilgileri öğrenmeyi “kolaylaştıran” etkenler ve
“zorlaştıran” etkenler olarak ikiye ayırabilir ve bilgiyi böyle anlamlandırabilirsiniz. Bu, size özel
bir sınıflamadır. Bu nedenle de onu unutmazsınız. Bazen de malzemedeki kavramlar basamaklar hâlindedir. O zaman bilgileri bir ağaç hâlinde düzenleyebilirsiniz. Bu ağaç size özeldir, onu
kolayca görselleştirebilir, böylece daha kolay hatırlayabilirsiniz.
Aktarma: Hiçbir öğrenmeye sıfırdan başlanmaz. Yeni öğrenme eski öğrenilenlerin üstüne kurulur. Buna öğrenmenin aktarılması denir. Ancak aktarılan bilgi yeni öğrenmeyi her zaman kolaylaştırmaz. Eğer yeni öğrenmeyi kolaylaştırıyorsa buna olumlu aktarma, zorlaştırıyorsa buna olumsuz
aktarma denir. Aktarmanın olumlu mu, olumsuz mu olacağını ve aktarmanın miktarını ne belirler?
Anahtar kelime "benzerlik"tir.
• Davranışın benzerliği: Aktarmanın olumlu mu, olumsuz mu olacağını davranışın benzerliği etkiler. Öğrenilen davranışlar daha önce öğrenilmiş olana benziyorsa olumlu aktarma meydana
gelir. Öğrenilen davranışlar farklıysa olumsuz aktarma meydana gelir.
• Uyarıcıların benzerliği: Aktarmanın ne kadar güçlü olacağını uyarıcıların benzerliği belirler.
Uyarıcılar birbirine ne kadar çok benzerse aktarma da (olumlu veya olumsuz) o kadar güçlü olur.
Örnek: Edimsel koşullama kutusunda deney hayvanı olumlu pekiştireç almak için kırmızı ışık yandığında pedalı aşağı yönde bastırma davranışını öğrenmiş olsun. Şimdi de bu deney hayvanına pedalı
yukarı iterek pekiştirece ulaşma davranışı öğretilecek. Burada olumsuz aktarma olacak çünkü davranışlar birbirine zıt. Örneğimizdeki edimsel davranışı başlatan ayırt edici uyarıcı kırmızı ışıktı, şimdi de
ışık turuncu. O zaman olumsuz aktarma çok güçlü olacak.
C. Öğrenme Yöntemi İle İlgili Özellikler: Öğrenme Stratejileri
hazırlık
Öğrenme etkin veya edilgen bir şekilde yapılabilir. Edilgen öğrenmede kişi öğrenme yaşantısının edilgen bir alıcısı konumundadır. Etkin veya aktif öğrenmede ise öğrenen kişi amaçlarını belirler, kullanacağı
öğrenme stratejilerini seçer, öğrenmiş olduğunun ve anladığının farkına varır, öğrenme düzeyini artırmak
için başkalarıyla iletişim kurar. Bütün bunlara göre etkili öğrenme kendiliğinden oluşan bir süreç değildir.
Etkili öğrenmenin en önemli süreci “öğrenmeyi öğrenmek”tir. Öğrenmeyi öğrenmek ise bu süreci etkileyen etkenleri bilmek ve onları kullanmakla sağlanır. Aşağıdaki bölümde öğrenmeyi öğrenme sürecinin
en önemli araçlarından biri olan öğrenme stratejileri hakkında bilgi verilmektedir.
116
Puan
Aralıklı ve toplu öğrenme: Aralıklı tekrar, öğrenme malzemesinin aralıklar vererek öğrenilmesini; toplu tekrar
ise malzemenin birbirine çok yakın zamanlarda veya bir oturumda öğrenilmesini içerir. Bir matematik problemi
çözmekte olan kişinin sonuca ulaşana kadar çalışması uygun olabilir (toplu öğrenme). Öğrenilecek malzeme birbirine bağlantılı birimlerden oluşuyorsa aralarında olumlu aktarma varsa (Bunun benzer davranım ve benzer uyarıcı
koşulunda gerçekleştiğini artık biliyorsunuz.) toplu tekrar olumlu sonuç verebilir.
Bunun dışındaki öğrenme durumlarında, uygun bir öğrenme yöntemi aralıklı tekrardır. Bir algısal-motor öğrenme deneyinde (Şekil 3.7) bir grup 1 dakika çalışmış 3 dakika dinlenmiştir (Grup A). Diğer grup 3 dakika çalışıp
1 dakika dinlenmiştir (Grup B). Daha fazla süre çalıştığı halde Grup B'nin puanı, daha kısa süre çalışan Grup A'nın
puanından daha yüksek olmamıştır. Ayrıca Grup B'nin puanları çalışma süresi içinde düşmüş, dinlenince eski düzeyine yükselmiştir. Bu sonuçlar, böyle bir öğrenme durumunda toplu tekrarın yararlı olmadığını göstermektedir.
Sınavdan önce yapılan toplu tekrar yararlı mıdır? (1)
500
Sınavdan hemen önceki yoğun çalışma, amaca yaklaştıkça
artan güdünün etkisinden olumlu biçimde yararlanabilir.
400
Ancak artan kaygıdan da olumsuz olarak etkilenir. Bu ikisi
birbirini götürür. (2) Her öğrenmeden hemen sonra hızlı
bir unutma meydana gelir. Sınavdan hemen önce toplu
300
tekrar yaptığınızda, sınav sırasında bu hızlı unutma henüz tam olarak meydana gelmemiştir. Ancak bu geçici bir
200
avantajdır. Çünkü toplu tekrar öğrenilenlerin kalıcılığı açıGrup A
sından kesinlikle iyi değildir.
Grup B
Biri toplu tekrar, diğeri aralıklı tekrar yapan aynı ye100
tenek düzeyinde iki arkadaşınızın bilgilerini sınavdan bir
süre sonra yoklayın. Aralıklı tekrar yapan arkadaşınızın
0
çok daha fazla hatırladığını göreceksiniz. Neden? Çünkü
5
9
13 17 21
25 29 33 37 41
onun bilgileri daha önceki bilgilere özümsenmiş ve sağSüre (dakika)
lamlaştırılmıştır. İleride de göreceğiniz sağlamlaştırma
Şekil 3.7. Aralıklı ve toplu tekrarın öğrenmeye
terimi, belleğin nasıl oluştuğunu tanımlayan teknik bir
etkisi
ifadedir.
düşünelim
İlköğretimle başlayan eğitim-öğretimin amacı, kendilik değeri olan, bilme ve anlama gereksinimi ile
güdülenmiş, kendini gerçekleştirmek isteyen bireyler yetiştirmektir. Müfredat programı uyarınca dersler bir sıralama içinde sunulmaktadır. Her ders, önceki derslerin ve bunlarda verilen bilgilerin üstüne
kurulmuştur. Toplu tekrar yaparak öğrendiklerinizi hızla unuttuğunuzda bu birikim oluşabilecek mi?
Bütün hâlinde veya parçalara bölerek öğrenme: Öğreneceğimiz malzemenin tümünü bir seferde mi yoksa
parçalara bölerek mi öğrenelim? Burada öğrenme malzemesinin doğası önemlidir. Malzeme çok uzun değilse ve
kendi içinde anlamlı parçalara bölünemiyorsa bütün hâlinde öğrenmek daha uygundur. Bazı öğrenme malzemeleri ise parçalarına ayrılabilir. Örnekler: yabancı dilde kelime öğrenme, kıtalar hâlinde düzenlenmiş şiiri ezberleme,
drama dersindeki rolünüz. Parçalara bölmenin olumlu yanlarından biri, her parçadaki başarının güdülenmeyi artırmasıdır. Her parçayı öğrenmiş olma size haz verir ve bir sonraki öğrenmeye sizi hazırlar. Bu öğrenme stratejisinin olumsuz yanı, parçaları birleştirmek için ek öğrenme yapmayı gerektirmesidir. Bir diğeri, parçaların sırasını
karıştırma tehlikesidir.
Öğrenmede yararlı bir yaklaşım önce kolay konularla toplu tekrar yapmak, daha sonra zor konularla parça
öğrenmesi yapmak, en sonunda da parçaları birleştirmeye yönelik öğrenme yapmaktır.
Sonuçlar hakkında bilgi: Bu bilgi önemlidir, çünkü öğrenme yapan kişiye neyi doğru, neyi hatalı yaptığını, hatalarının ne olduğunu gösterir. Sonuçlar hakkında bilgi vermek, kişiye öğrenme davranışlarını yeniden düzenleme,
hatalı uygulamaları kaldırıp yerine olumlu sonuç verecek uygulamaları koyma fırsatı verir. Öğretmenlerinizin sık
sık yaptığı sınavların amacı da budur. Aldığınız not, size öğrenme düzeyiniz hakında geribildirim verir. Ayrıca hangi
konularda zayıf olduğunuzu gösterir.
Okuma, anlatma: Bilimsel çalışmalar tek başına okumanın öğrenmeye çok az katkısı olduğunu ortaya koymuştur. Okumada birey nispeten edilgendir. Şimdi Şekil 2.1'e bakalım. Kısa süreli bellekle uzun süreli bellek arasındaki
117
oklara bakalım. Esas olan, bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi. Bu ise kişinin bilgileri özümseyerek öğrenmesi ile
mümkün. Diğer bir deyişle, bilgiler daha öncekilerle bütünleşmeli, anlamlandırılmalıdır. Psikologlar bir malzemeyi
öğrenmek için GSOHT tekniğinin kullanılmasını öneriyor:
GÖZDEN GEÇİR, SORULAR ÜRET, OKU, HATIRLA, TEKRARLA
E
etkinlik
E
etkinlik
1. Okumak belleğimiz içinde küçük bir bahçe yaratmaktan başka bir şey değildir. Her güzel kitap
bu bahçeye yeni bir nesne, bir minik yol ve yorulduğumuzda dinlenebileceğimiz bir bank ekler. Susanna Tamaro, Sevgili Mathilda, İnsanın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum
2. Bir şey okurken yalnızca yazarların düşüncelerini dikkate almakla kalmayın. Bu konuda kendinizin de ne düşündüğünüzü tartın. Nancy Kleinbaum (Nensi Klaynbaum), Ölü Ozanlar Derneği
Yukarıda okumanın işlevi konusunda iki ayrı görüş yer alıyor.
 Sınıfın sağ ve ve solunda oturanlar olarak iki grup oluşturunuz. Görüşlerden birini bir grup, diğerini diğer grup savunacaktır. Hangi grubun hangi görüşü savunacağını kura ile belirleyiniz. Ders
dışında savunmanızı hazırlayınız. İzleyen derste konuyu tartışmaya açınız. Yapılan tartışmayı lehte
ve aleyhte görüşler olmak üzere not ediniz.
 Tuttuğunuz notları kullanarak iki görüşü karşılaştıran bir kompozisyon yazınız. Metinde söz konusu iki görüşün GSOHT’la ne derece örtüştüğü üzerinde durunuz. Bu iki görüşün sentezlenebilirliği
üzerinde düşününüz. Kendi özgün sentezlerinize ve yaratıcı düşüncelerinize kompozisyonunuzda
yer veriniz.
 İzleyen derste, kompozisyonunuzu sınıfta okumak için söz isteyiniz.
 Sosyal becerilerinizi ve kişiler arası ilişkilerinizi kullanarak yaşadığınız çevredeki yetişkin ve yaşlılarla, her yaşta öğrenmenin önemi üzerinde görüşme/röportaj yapınız.
 Bu görüşmeleri ve vardığınız sonuçları sınıfla paylaşınız.
 Türk millî eğitiminin temel ilkelerinden ikisi “süreklilik” ve “her yerde eğitim”dir. Bu ünitedeki bilgileri öğrendikten ve özümsedikten sonra, “her yerde sürekli eğitim” ilkesini değerlendiriniz. Bu
ilkenin neden önemli olduğunu düşününüz.
BELLEK TÜRLERİ
hazırlık
Bazı öğrenmeler bilinçli olarak yapılır (kavrayarak öğrenme gibi). Eğitim-öğretim süreci içinde
yapılan öğrenmelerin büyük bölümü farkında olunarak ve bilinçli biçimde gerçekleşir. Ama farkında
olmadan yapılan öğrenmeler de vardır (örtük öğrenme gibi). Bir kişide klasik koşullama türü öğrenme, koşullamayı yapan uzman tarafından bilerek oluşturulabilir (sistematik duyarsızlaştırmada olduğu gibi). Ama kişi, klasik koşullama türü öğrenme yapmakta olduğunu genellikle fark etmez. Örnek:
Özellikle açken güzel bir yemeğin görüntüsü ağzınızı sulandırır. Bu klasik koşullamanın ne zaman ve
nasıl oluştuğunu hatırlıyor musunuz? Ama dersinizi çalıştığınız zaman annenizin sevdiğiniz bir oyunu
oynamanıza izin verdiğinin farkındasınız ve bunu sağlamak için ders çalışıyorsunuz değil mi? Bu son
örneğin edimsel koşullamayla ilgili olduğunu hemen fark ettiniz.
118
Öğrenme çok önemli. İnsan gibi bir canlı türünde sağlıklı ve başarılı bir yaşam için gerekli olan davranışların çok büyük kısmı öğrenmeye dayanıyor (Hemen doğuştan donanımı ve edinilmiş donanımı
hatırlayalım.). Ama bu yeterli mi? Diyelim ki öğreniyoruz ama hemen unutuyoruz ya da unutmuyoruz ama hatırlamada güçlük çekiyoruz (“dilimin ucunda” dediğiniz zamanlarda olduğu gibi, çocukluk
anılarını ancak hipnoz altında hatırlayan psikiyatri hastası gibi). Bütün bunlardan, öğrenmenin gerekli
ama yeterli olmadığını anlıyoruz.
E
etkinlik
Öğrenme türlerini III. Ünite’nin A Konusu’nda öğrenmiştiniz. Bu öğrenmelerden bazıları aşağıda
verilmektedir. Bunların ne tür bellekle ilgili olabileceğini irdeleyiniz. Bunun için Kaynakça’da verilen
eserlere başvurabilir, başkaca bilgi teknolojilerinden yararlanabilirsiniz. Aşağıdaki örnekler konusunda vardığınız sonuçları not ediniz. Bellek türleri konusu derste işlendikten sonra notlarınıza geri dönünüz. Varsa, eksik ve hatalarınızı belirleyiniz.
 Derste öğrendiğiniz bilgiler hangi bellek türünde depolanıyor olabilir?
 Bir telefon numarasını aklınızda tutmaya çalışırken ne yaparsınız? Bu durumda hangi tür bellek
kullanılmaktadır?
 Klasik koşullamada oluşan koşullu tepki hangi tür bellekte yer alır?
 Geçen yaz gittiğiniz tatili hatırlamanız, geçen sene okulda öğrendiklerinizi hatırlamanızdan daha
mı zor oluyor? Sizce bunun sebebi nedir?
A. Duyusal Bellek
Duyusal bellek şu bilişsel süreçlerin gerçekleşmesine olanak sağlar:
• Duyusal izler kullanılarak algılama gerçekleşir. Böylece, örneğin ikonun (görsel duyusal izler) veya ekonun
(işitsel duyusal izler) "ne" olduğu (nesne algısı) ve "nerede" olduğu algılanır. Duyusal bellek algılamadaki
işlevini, USB'de depolanmış olan bilgileri kullanarak gerçekleştirir (Şekil 2.1).
• Duyusal bellek, duyu organlarının duyumsayabildiği tüm iç ve dış uyarıcılara ilişkin bilgiyi içerir; kişi o anda
kendini etkileyen uyarıcıların tümü hakkında bilgi sahibidir. Ancak bu bilgiler bilinç dışındadır. Bu sayede, bilgiler kısıtlı kapasiteye sahip olan farkındalık alanını (ki bunun KSB ve çalışma belleği alanı olduğunu biraz sonra
göreceğiz) meşgul etmez. (Bu noktada, “Bilinç ve Dikkat” bölümüne hızlıca göz atalım.)
• Bu algılardan belli bazı özelliklere (yeni, ani, şiddetli, tür için önemli vb.) sahip olanlar edilgen
dikkati tetikler ve bilgiler KSB'ye geçer.
• Bazı bilgiler (birey için önemli olanlar, yapılan görevle ilgili olanlar) etkin dikkat yoluyla duyusal
bellekten seçilir ve KSB'ye getirilir.
• Bilinç öncesindeki bazı bilgiler kişinin bir nedenle (örneğin kendi adı olduğu için) dikkatini çekerse bunlar da KSB'ye girer.
• Duyusal bellekteki bilgiler yaklaşık iki saniye içinde ya kendiliğinden yok olur ya da yeni gelen benzeri bilgiler
öncekini siler. Örneğin, bir ses tonundan kısa süre sonra (örneğin 40 milisaniye) bir başka ses tonu (maske uyarıcı) uygulanırsa katılımcının ilk ses tonunu fark etme olasılığı, ikisi arasındaki süre kısaldıkça giderek
düşer. Bunun nedeni, ikinci gelen uyarıcının birinciyi maskelemesidir. İkinci uyarıcı birinciye, algılanma için
gereken süreyi tanımamıştır.
yorumlayalım
Bilgilerin KSB'ye geçmesini sağlayan koşulları uyum ve varkalım açısından değerlendiriniz.
119
B. Kısa Süreli Bellek ve Çalışma Belleği
Duyusal bellekte bulunan tüm bilgiler arasından dikkat edilenler KSB'ye geçiyor. KSB dikkatin, dolayısıyla farkındalık ve bilincin olduğu yer. Dikkat etme, farkında olma, bilincinde olma; bunlar çok değerli süreçler, çünkü
kapasiteleri çok sınırlı. Bilişsel işlevleri en iyi durumda olan erken yetişkinler KSB alanında 7±2 (yani en az 5, en
fazla 9) birim bilgi tutabiliyorlar. Doğada ne kadar akılcı düzenlemeler olduğunu görüyor musunuz? Her şey duyumsanıyor ve her şey algılanıyor; önemli, kritik, tehlikeli duyusal izler edilgen dikkat yoluyla seçiliyor. Bilgiler
bilinçlilik ve farkındalığın olduğu KSB alanına getiriliyor. Geri kalan duyum ve algılar ise bir süre sonra ortadan
kalkıyor, böylece de yeni bilgilere yer açılıyor.
Tablo 3.2. Kısa Süreli Bellek ve Özellikleri
Şekil 2.1'deki KSB alanına bakalım. Daha sonra da KSB'nin Tablo 3.2'de özetlenen özelliklerine göz atalım.
Çünkü KSB'nin işlevlerini açıklamada bu tabloda verilen özellikleri kullanacağız. Bilgilerin depolanmasını KSB iki
şekilde sağlar.
(1) Bilgileri kendi kısıtlı alanında depolayabilir. (2) Kalıcı olarak depolanması için bilgiler özümseyici temrin
yoluyla USB'ye aktarılır. Şimdi bu iki bellek işleminin ne gibi süreçleri içerdiğini görelim:
Yeniden şifreleme: KSB'de algılar, yani anlamlandırılmış bilgiler vardır. Örnekler: Bu kitapta aşırı öğrenmeyle
ilgili cümlelerde belirtilenler, arkadaşınızın yeni kitap hakkında söyledikleri, duvardaki manzara fotoğrafı, dinlediğiniz enstrumental parça. KSB'de tüm algılar yeniden şifrelenir. İnsanlar algıladıklarını öncelikle sözel olarak şifrelerler. İlk iki örnekte şifreleme sözeldir. Eğitim-öğretim süreci içinde bilgiler çok büyük çapta sözel olarak şifrelenir.
Örneğin, psikoloji biliminin ölçütleri konusundaki bilgilerinizi hatırlayınız. Bilgiler aklınıza kelimeler olarak geliyor,
değil mi? Ancak bazı algılar sözel olarak şifrelenemez. Manzara fotoğrafını veya enstrumental parçayı sözel olarak
şifreleyemezsiniz. Sözel şifreler bu gibi algıları tam olarak temsil edemez. Manzarayı görsel imge, enstrumental
parçayı işitsel bir imge olarak şifrelersiniz; buna analojik şifreleme denir.
KSB'de depolama: KSB'de bilgilerin kalma süresi duyusal belleğinkinden biraz daha uzundur. Bu süre 2 saniye
ile 20 dakika mertebesindedir. Ancak süre görevin türüne göre değişebilir. Bilgiyi bu süre içinde KSB'de tutulabilmenin yolu bilgiyi tekrarlayarak temrin etmektir. Örnek: İnternetten belirlediğiniz telefon numarasına, telefonunuzu bulana kadar ne gibi bir işlem uygularsınız? Numarayı tekrarlarsınız değil mi? Bu bir çeşit ezbere tekrardır.
Tekrarlayıcı temrinle, bilgiler, tekrarlandığı sürece KSB'de kalır. Tekrara son verildiğinde ise unutulur. Örneğimizde,
numarayı tuşladıktan bir süre sonra unutursunuz. Hele yaptığınız telefon konuşmasında sayılar geçiyorsa daha
da çabuk unutursunuz. Çünkü bir sonra gelen sayılarla ilgili benzeri bilgi, yine sayıları içeren telefon numarasını
silmiştir.
düşünelim
Ders çalışırken malzemeyi sadece tekrarlamak, öğrenmenin kalıcılığı açısından uygun mudur?
Tekrarlayarak yani ezbere yapılan öğrenmeye ne oluyor?
120
Merkezi Yönetici
Sözel Döngü
Görsel Mekânsal
Yazboz Tahtası
Uzun süreli belleğe aktarma: Bilgileri tekrarlayarak KSB'de tutabilirsiniz. Ancak bu akılcı bir çözüm değildir,
çünkü o zaman siz bu çok değerli bilinçlilik alanını meşgul etmiş, yeni bilgilerin buraya gelmesini engellemiş olursunuz. KSB'yi boşaltmak ve öğrenilenleri nispeten kalıcı bir şekilde depolanmak için onları USB'ye aktarılmalısınız.
Şimdi Şekil 2.1'de USB'den KSB'ye gelen iki oka bakın. Oklardan biri USB'den bazı bilgilerin, diğeri ise kural
ve stratejilerin KSB'ye getirildiğini gösteriyor. Bu gibi bilgiler KSB'de tutulmuyor, gerektiğinde USB'den alınıyor.
Neden? Çünkü KSB'de her şeye yer yok, o kısıtlı bir kapasiteye sahip. KSB'deki yeni bilgiler, daha önce öğrenilmiş
olup USB'de depolanmış, şimdi de KSB'ye aktarılmış olan bilgilerle ilişkilendiriliyor. Böylece de bilgiler USB'deki
bilgilere özümseniyor ve USB'ye aktarılıyor. Buna özümseyici temrin denir.
Örnek: Babanızı ve onun marangozluk hobisini hatırlıyorsunuz. Onun bir marangoz tezgâhı var. Arkasında da
araç ve gereçlerin durduğu raflar. Babanız size bir dolap yapıyor. İşin her aşaması için, gerekli olan malzemeyi raftan alıyor, işlemi gerçekleştiriyor ve malzemeleri rafa geri bırakıyor. Çünkü tezgâh küçük, her şeyin onun üzerinde
durmasına uygun değil. Birdenbire bütün bunların KSB ve onun USB ile olan ilişkisini anlamada kullanabileceğini fark ediyorsunuz. Zihninizde her şey birden daha iyi yerine oturuyor. Marangoz tezgâhını KSB için bir model
olarak kullanıyorsunuz (Bilimde açıklamalar kuramlarla yapılır. Ancak bir başka açıklama çeşidi de modellerdir.).
Babanızın yaptığı eşyalardan biliyorsunuz: Raflarda işle ilgili ne kadar çok araç ve gereç varsa ortaya çıkan ürün
de o kadar iyi oluyor. Şimdi bu marangozluk modelinden bir çıkarsama yapabilirsiniz. USB'deki bilgiler ne kadar
fazla ise, öğrenme ve bellemeye ilişkin ne kadar fazla kural ve strateji biliniyorsa özümseme işi de o kadar başarılı
olmalıdır. Böyle bir temrin sonucu USB'ye aktarılan bilgiler de o kadar kalıcı olmalıdır. Her iki çıkarsama doğrudur.
Özümseyici temrin ne kadar çok bilgiye dayanıyorsa, uygun ve yeterli kural ve stratejiler kullanılıyorsa, belleme de
o kadar başarılı olur.
Çalışma belleği: A. Baddeley (Bedılıy, 1934-) kısa süreli belleği Çalışma Belleği Modeli'nde açıklamıştır (Şekil 3.8). Bu modele göre sözel bilgiler ve görsel mekânsal bilgiler ayrı ayrı işlemlenir. Sözel Döngü ve Yaz Boz
Tahtası'nda bilgiler tekrarlanır ve depolanır. Bütün bu işlemler adına Merkezi Yönetici denilen bir başka birimin
izlem ve denetimi altında gerçekleşir.
Çalışma belleği terimi özel bir bellek türünü de vurgulamaktadır. Bu bellekte bilgiler bir taraftan depolanır, bir
taraftan da bilgiler üzerinde işlemleme yapılır. Örneğin çevirmenler bir yandan yabancı dilde söylenenleri depolar,
diğer yandan da yabancı dildeki malzemeyi Türkçeye çevirirler.
Şekil 3.8. Çalışma belleği
yorumlayalım
KSB'yi engelleyen, yani bilgilerin depolanması ve hatırlanmasını olumsuz olarak etkileyen bir ilaç
kullanıldığında bireyin yaşamı nasıl etkilenir? Bireyin bir günlük yaşamından örnekler düşününüz.
121
uygulayalım
Sözel malzemeyi anlama çalışma belleğini gerektirir. Çünkü bir cümlede tam olarak ne denmek istendiği, cümlenin tamamı algılandıktan sonra anlaşılır.
• Bir cümledeki en önemli kelime, neyin yapıldığını ifade eden yüklemdir. Dilimizde yüklem cümlenin en sonundadır. İngilizcede ise yüklem cümlenin başında, özneden hemen sonra gelir. Dilimiz
çalışma belleğinin daha fazla mı kullanılmasını gerektiriyor? Hele cümleler uzun kurulunca çalışma
belleğine daha mı fazla yükleniliyor? Bu yük konuşulanı dinlerken mi daha fazla yoksa yazılanı
okurken mi?
• Yaşlanma ile çalışma belleği zayıflar. Bir yaşlıyla konuşurken nasıl cümleler kurmalıyız?
• Şimdi de çalışma belleği ile KSB'deki işlemlemeleri eşleştiriniz. Çalışma belleğinde hemzaman olarak yapılan işlemleme KSB'deki hangi işlemlerle benzeşmektedir?
C. Uzun Süreli Bellek
E
etkinlik
Aşağıda USB türleri ile ilgili bir kavram haritası verilmektedir.
 Öğrendiğiniz USB türlerini ait oldukları kutulara yazınız. Konu işlendikten sonra boş bıraktığınız
kutuları da doldurunuz.
 USB türlerini ifade eden terimleri hatırda tutmak için bunları bir şarkının sözleri olarak kullanmayı
deneyiniz. Şarkıyı tekrarladıkça terimler belleğinize daha iyi yerleşebilecektir. Neden?
Doğru cevap: Terimler dilsel olarak kullanıldığında sadece sol yarım küre, melodi içinde kullanıldığında ise ayrıca sağ yarım küre faaliyete geçer. Her iki yarı kürenin birden çalışması belleği
güçlendirir.
 İsteyen öğrenciler bellek türleri ile ilgili şarkılarını sınıfta söylerler. Bazı öğrencilerin bilgiyi melodiye döndürme yönteminden daha fazla yararlanmaları doğaldır. Bu gibi öğrencilerde yüksek
müziksel-ritmik zekâ vardır. Öğrenme malzemesi buna uygun olduğu taktirde, bu öğrenciler öğrenmede müziği kullanmayı bir alışkanlık hâline getirmeyi düşünebilirler.
UZUN SÜRELİ BELLEK
................
................
................
................
................
................
................
Şekil 3.9. Uzun süreli bellek türleri
Şekil 2.1'deki USB alanına bakalım ve sonra da USB'nin Tablo 3.3'te özetlenen özelliklerine göz atalım. USB'nin
işlevlerini bu tablodaki özellikleri kullanarak açıklayacağız:
122
Tablo 3.3. Uzun Süreli Bellek ve Özellikleri
GÝRDÝNÝN TÜRÜ: Ýþitsel, sözel, görsel
KODLAMA TÜRÜ: Sözel, önermesel, anlamsal, analojik (imgesel)
BÝLGÝ ÝÞLEMLEME: Özümseyerek ºifreleme, odaklanmýþ dikkat altýnda bilgiyi koruma
BÝLGÝNÝN SUNUMU: Özümseyerek temrin, veri sürücülüðünde aþaðýdan yukarýya iþleme
ANALÝZ DÜZEYÝ: Anlamsal, özümsenmiº, zenginleºtirilmiº, düzenlenmiº
DÝKKAT DURUMU: Üzerinde durulmakta olan olaylar için odaklanmýþ dikkat, bilinen olaylar için edilgen dikkat,
aþýrý-öðrenilmiþ olaylar için otomatik süreçler
DÝKKAT MODELÝ/KURAMI: Süzgeç, geç seçme, kapasite modelleri
BÝLÝNÇ DURUMU: Bilinç; bilinç öncesi, bilinç dýþý
DENEYÝMÝN TÜRÜ: Ýkincil bellek, anýsal bellek, imgesel bellek, anlamsal bellek
DENEYÝMÝN SÜRESÝ: Çok uzun, kuramsal olarak sonsuz
DENEYÝMÝN KALIMI: Derinlemesine analiz
DEPOLAMA KAPASÝTESÝ: Çok büyük, bilinen sýnýrý yok
KAPASÝTENÝN ARTIRILMASI: Yeniden yapýlandýrma, yeniden düzenleme, özümseme, imgeleme
DENEYÝMÝN SONA ERMESÝ: Yok olma, silinme, ipucuna baðlý unutma, bellek ötesi iºlemler
GERÝ ÇAÐIRMA: Otomatik, üretme ve tanýma
BELLEK MODELÝ/KURAMI: Evre modeli, dupleks, ayýrdedilmiþlik, tek sürece karþýn iki süreç kuramlarý
ÝÞLEVLERÝN ÖZETÝ: Özümseyerek ºifreleme, deneyimi koruma, deneyimi deðiþtirme, nesne algýlama
Depolanmış olan bilgilerin niteliği: USB’ye bilgiler özümseyerek temrin yapıldığı için aktarılabilmişti. Özümsenen bu bilgiler deneyimlerinizle ilişkilendirilmiş, anlamlandırılmış, zenginleştirilmiş, yeniden yapılandırılmış ve
düzenlenmiştir. Bu özellikteki bilgiler “ikincil bellek”tedir; onlar orijinal hâllerinden hayli uzaklaşmış durumdadır.
E
USB'deki bellek türleri: USB'de iki tür bellek
vardır. (1) Anlamsal bellek. Bu bellekte anlametkinlik
ların, kavramların olduğunu biliyoruz. Anlamsal
bellek dünya hakkındaki bilgileri, evren gerçekleGeçmiş Yaz
rini içerir. Şimdiye kadarki eğitiminiz boyunca öğRü'yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,
rendiğiniz bilgilerin büyük kısmı anlamsal bellekHer ânını, her rengini, her şi'rini hazdan.
tedir. Örnekler: Cumhuriyetimizin kuruluş tarihi,
peri bacalarının hangi ilimizde olduğu, Akdeniz
Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bölgesi'nde kışların ılık ve yağışlı, yazların sıcak ve
Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdan
kurak geçtiği bilgileri (2) Anısal bellek: Belirli yer
Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
ve belirli zamandaki anılara ilişkin bellektir. ÖrnekGeçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
ler: Dün arkadaşınızla gittiğiniz pop müzik konseMehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin...
rinde solistin giydiği kazak, geçen gün öğretmenin
Velhasıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde!
duyguların bileşenleri konusunda sorduğu soruyu
çok güzel cevaplayınca arkadaşınız Elvan'ın yüzün
Yahya Kemal Beyatlı
deki gurur ifadesi, geçen yaz tatilinizi geçirdiğiniz
Antalya'da havanın ne kadar sıcak olduğu ve sizin
Yahya Kemal Beyatlı şiirinde hangi tür
de bundan çok rahatsız olduğunuz.
bellekten söz ediyor?
Verilen örneklerde gördüğünüz gibi, anlamsal
ve anısal bellek, kişinin bilincinde olduğu ve başkalarına da bildirebildiği bilgileri içerir. Bilincinde
olunduğu için bu belleğe “açık bellek”, bildirilebildiği için de “bildirilen bellek” denmektedir.
Doğru cevap: Anısal bellek.
Bilinçlilik/farkındalık durumu: USB’de işlemlerin bir kısmını biz farkında yani bilinçli olarak yaparız. Ancak
bazıları bilinç öncesinde gerçekleşir, bazıları ise bilinç dışındadır. Bilinçli USB işlemine örnek: Bazı yönleriyle duyguların, daha önce öğrendiğiniz dürtülerle yakından ilişkili olduğunu fark ettiniz. Duygularla ilgili bu yeni bilgilerin
farkındasınız ve bunları bilinçli olarak USB’ye aktarıyorsunuz. Bilinç öncesi USB işlemine örnek: Babanız araba
kullanıyor, o sırada da annenizle yeni gideceğiniz dersanenin olumlu ve olumsuz yönlerini konuşuyor. Trafik sıkışık
ama yolda sorunsuz gidiyorsunuz; babanız herhangi bir trafik kuralı ihlali yapmıyor. Birden yola bir köpek atladı.
Babanız hemen kendine geliyor, direksiyonu hafifçe aksi yöne kırıp köpeğin yolu geçmesine izin veriyor sonra da
arabayı sürmeye ve sohbete devam ediyor. Babanız araba sürme becerisini, bir acil durum olmadığı sürece, bilinç
öncesinde gerçekleştiriyor.
123
Bilinç dışı USB işlemlerine örnekler: (1) Bebek Albert büyüyünce sakallı erkeklerin yanında sebebini bilmediği
bir tedirginlik, kaygı duyuyordu. Bu bize USB’de bilinçaltında bilgilerin olduğunu ve bunların davranışları yönlendirdiğini gösteriyordu. (2) Bilgiler USB’ye özümseyici temrinle atılıyordu. Bu yeni bilgiler, bir yandan da, USB
deposunda bulunan bilgileri değiştirmekte; onları güncelleştirmekte, yeniden düzenlemekte, zenginleştirmektedir. Bütün bunlara göre bilgiler, bilinçdışında yürütülen işlemler yoluyla sürekli değişiyor. (3) USB’deki bilgilerin
belirgin yönleri daha keskin hâle geliyor, belirgin olmayan kısımlar daha düzgünleşiyor ve bilgiler sistematik olarak
değişiyor. Bütün bunların bir sonucu olarak, çoğu zaman hatırlanan bilgi, başlangıçta öğrenilmiş olan bilgi değil,
bunun bellek tarafından yeniden düzenlenmiş şekli oluyor. (4) Üstelik USB, sadece doğrudan depolanmış olan
bilgilerden de oluşmuyor; USB’nin daha büyük kısmı, çıkarsanan bilgidir. İnsan zihni depolanmış olan bilgiden
nedensel, işlevsel, zamansal, yersel ve anlamsal çıkarsamalar yapar. Bütün bu işlemler de, yeniden yapılandırma
işlemlerinde olduğu gibi, kişinin bilinci dışında yapılıyor.
örnekler bulalım
USB'nin depoları sürekli değişime uğrar. Bilgiler unutulabilir. Bilgiler değiştirilir (güncelleşme, keskinleşme, düzgünleşme, sistematik dönüşüm) ve geliştirilir (yeni bilgilerin çıkarsanması). Bu süreçlere
örnekler bulalım.
Bellek kapasitesi: Duyusal belleğin oldukça geniş bir kapasitesi vardı. Belirli zamanda, duyu organlarının duyumsayabildiği tüm bilgileri kapsıyordu. Ancak kısa sürede bunları ortadan kaldırarak yenilerine yer açmak zorundaydı. KSB'nin sınırlı bir kapasitesi vardı. USB'nin ise bilinen bir sınırı yoktur. Beynimizin çok az kısmını (%50, %20,
%5) kullandığımıza ilişkin sözler, bir yerde, USB'nin sınırsız kapasitesine gönderme yapmaktadır.
USB'deki bilgiler unutulur mu? Diğer bellek türlerinde olduğu gibi, USB'deki bilgiler de zamanla ortadan kalkabilir veya bir başka bilgi tarafından silinebilir. Diğer yandan, unutuldu zannettiğimiz bilgilerin kendiliğinden geri
geldiğini veya belirli teknikler kullanılarak bu bilgilere ulaşılabildiğini görüyoruz. Belki de bilgiler unutulmuyor,
sadece onlara artık ulaşamıyoruz yani onları geriye getiremiyoruz.
düşünelim
USB'deki depolardan yararlanan bir süreç daha vardı; algılama. II. Ünite'nin Ç Konusu'nu hemen
gözden geçirip bilgilerimizi tazeliyelim. Şekil 2.1'e tekrar bakalım. Algılama işlemi duyusal bellek ve
USB'nin etkileşimi sonucu ortaya çıkıyordu. Yukarıda USB ile ilgili alt başlıkları tek tek ele alınız ve
algılamayı her madde bağlamında açıklayınız.
Ç. Örtük Bellek
USB'deki anısal ve anlamsal belleğin, açık bellek olduğu belirtilmişti. Ancak, bir de kişinin bilincinde olmadığı
örtük bellek vardır. Örtük bellek kişinin farkında olmadan öğrendiği bilgileri içerir. Örtük bellekte kişi öğrenmiş
olduğunu bilmez. Bu nedenle, ona bildirilemeyen bellek de denir. Peki, kişi öğrendiğini bilmiyor, bu nedenle de
size bunu bildiremiyorsa biz onun öğrendiğini nereden biliyoruz? Bunu biz onun davranışlarından “çıkarsıyoruz”.
Hemen psikolojinin incelediği ikinci tür davranış aklınıza geldi, değil mi? Şimdi hangi tür öğrenmelerin örtük bellekte depolandığını görelim.
Ön uygulama etkisiyle örtük öğrenme: Öğrenme konusu altında ele alınan “örtük öğrenme” örtük bellek
türlerinden biridir. Örtük öğrenme konusunda verilmiş olan örnekte kişi, listedeki kelimeleri farkına varmadan
öğrenmiştir. Bu nedenle katılımcılar heceleri ön uygulamadaki listede bulunan kelimelere tamamlamıştı.
Klasik koşullama: Şimdi örtük belleğin tanımını bir kez daha okuyalım. Klasik koşullama türü öğrenme bu tanıma uyuyor mu? Doğuştan gelen tepkiler (refleksler) uyarıcıların otomatik olarak ortaya çıkardığı davranışlardır.
Gözünüze bir hava esintisi gelirken gözünüzü kırparsınız. Bunu, düşünmeden istemsiz olarak yaparsınız. Üstelik
de zorunlu olarak yaparsınız, çünkü bu tür tepkiler varkalım için gerekli tepkilerdir. Bunlardan önce hep bir uya-
124
rıcı gelmektedir (koşullama uyarıcısı). Ama siz bu izlerliği fark etmezsiniz. Bir süre sonra o uyarıcı sizde bir tepki
uyandırır; farkına varmadan bir koşullu tepkiye sahip olursunuz. Aynı şekilde ilgisiz şeylerden korkmayı farkına
varmadan öğreniriz. Bütün bu bilgiler klasik koşullama türü öğrenmelerin USB'nin örtük belleğinde depolandığını
göstermektedir.
Beceri ve alışkanlıklar: Bunlar başlangıçta farkına vararak ve bilerek öğrenilir. Ancak davranışlar mükemmel hâle
gelince, bunlar USB'nin örtük bellek depolarında yer alır. Kişi
beceri ve alışkanlıkları, düşünmeden, davranışlarını bilinçli
olarak izlemeden yerine getirir. Bazı beceriler U-D'lerin oluşturduğu zincirler halindedir. Uyarıcı bir davranışa yol açar,
daha sonra o davranış bir sonrakinin uyarıcısı hâline gelir ve
bağlar zincirleme olarak devam eder. Zincirleme süren becerilere verilebilecek örnekler arasında kayak yapma, bisiklete
binme, yürüme vardır. Araba kullanma, bilgisayar klavyesini
kullanma, dans etme ise U-D zincirlerinden oluşmayan becerilere örnektir.
Alışkanlıklar da örtük bellektedir. Alışkanlıklar düşünülmesine gerek olmadan, dikkati ve bilinçli farkındalığı gerektirmeksizin yapılan davranışlardır. Eğitim-öğretimde amaç,
neyi nasıl öğrenip belleğe aktaracağınız konusunda yararlı
alışkanlıklar geliştirmektir. Böylece, yeni gelen bilgilerin işlemlenmesine ve USB'ye aktarılmasına zemin hazırlamaktır.
Gördüğüz gibi, beceri ve alışkanlıklarda, davranışların “nasıl
yapılacağı” yani bir süreç öğrenilmektedir. Söz konusu belleğe, bu nedenle “süreç belleği” de denmektedir.
E
etkinlik
Şimdi artık bellek türlerini biliyorsunuz. Aşağıdaki şemayı inceleyiniz. Verilen örneklerde hangi bellek türünün söz konusu olduğunu gerekçeleriyle yazınız.
Duyusal
Bellek
Kısa Süreli
Bellek
ve
Çalışma Belleği
Uzun Süreli Bellek
Açık Bellek
Örnek
Örtük Bellek
Bellek Türü
Bisiklete binme
Gözlerimizi kırptığımızda kısa süre içinde görüntülerde kesinti olmaması
Fransa'nın başkentinin Paris olduğunu bilme
Dün akşam yediklerimizi hatırlama
Kesirli problem çözme
125
düşünelim
•
•
•
Ezbercilik bir öğrenme ve belleme stratejisidir. Tekrarlana tekrarlana da bir alışkanlık hâline gelir,
kişi malzemeleri kolayca ezberler. Şimdi düşünelim. Bu beceri neyi içeriyor? Bir U-D'ler zincirini.
Yürümede böyle bir zincir düzeni çok yararlı. Bu faaliyette bir U bir D'ye bağlanıyor. Daha sonra
bu D bir sonraki davranış için U hâline geçiyor ve zincir böylece son D'ye kadar sürüyor. Ama
öğrenme ve etkili belleme işinin siz artık ne olduğunu biliyorsunuz; anlamlandıracaksınız, özümseyeceksiniz. Bunun sonucunda, bilginin kalıcılığını sağlayacak, anlamsal bellek depolarını genişletecek, her yeni bilgiyi daha da gelişmiş bir biliş yapısı kapsamında değerlendireceksiniz. Peki,
U'ları ve D'leri saptanmış zincir bütün bunlara izin veriyor mu?
Kişi ezbere tekrarlarken öğretmen bir soru soracak olsa, zincir kopuyor. Kişinin tek yolu ilk U'ya
geri dönmek (Unutmayınız: zinciri başlatan o ilk uyarıcıydı.). Oysa, yaşamda kişiye böyle fırsatlar
verilmiyor.
Ezberlenen kelime ve cümleler de kişinin kendisine ait değil. USB'ye aktarılmış olsa bile bilgi çok
zayıf izler hâlinde temsil ediliyor, bu nedenle de çok çabuk unutuluyor.
ÖĞRENME, BELLEK, HATIRLAMA İLİŞKİSİ
dikkat
Öğretmen size bir soru sordu, siz de gerekli bilgileri hatırlayarak soruyu cevapladınız. Çok basit
gibi görünen bu davranışınız çok önemli üç işlemlemeyi içermekte: öğrenme (kazanım), bellek (depolama) ve hatırlama (geri çağırma). (Şekil 3.10)
ÖĞRENME
BELLEK
HATIRLAMA
KAZANIM
DEPOLAMA
GERİ ÇAĞIRMA
Şekil 3.10. Öğrenme, bellek ve hatırlama süreçlerinin şematik gösterimi
Daha önce öğrenilmiş ve bellekte yerini almış olan bilgilerin hatırlanması için aşağıdaki süreçlerin gerçekleşmesi gerekir.
Kodlama: Öğrenmenin başlaması için bilgilerin önce kısa süreli belleğin daha sonra da uzun süreli belleğin
kodlarına dönüştürülmesi gerekir. Bilgiler kodlanamadığı taktirde öğrenme gerçekleşemez. Öğrenme gerçekleşmezse bellek ve hatırlamadan söz edilemez. Kısa süreli belleğin kodları Tablo 3.2’de, uzun süreli belleğin kodları
ise Tablo 3.3’de gösterilmektedir.
Depolama: Belleğin bir boyutu öğrenilen bilgilerin depolanmasıdır. Örneğin klasik koşullamada bilginin depolanabilmesi için, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların defalarca birlikte verilmesi gerekiyordu. Edimsel koşullamada da davranışın tercihen aralıklı olarak pekiştirilmesi gerekiyordu. Aksi durumda, öğrenme kalıcı hâle geçemiyordu. Eğitimöğretimde yaptığımız öğrenmeleri en etkili şekilde nasıl depolayabiliriz? Bu konudaki bilgileri aşağıda göreceğiz.
Hatırlama: Bilginin bellekte bulunduğunu nasıl anlarız? Hatırlayınca. Hatırlama “bilginin geri çağrılması”dır.
Ancak bu geri çağırma işlemi her zaman başarılı olmaz. Günlük hayatımızda bunun örnekleriyle sık sık karşılaşırız.
Bilgiye sahip olduğumuzu bilir ama hatırlayamayız. Dilimizin ucundadır ama aklımıza gelmez. Önce hatırlayamayız
ama daha sonra bilgi birden gelir. Buna genellikle birtakım ipuçları neden olur. (Sayfa 83'deki Hazırlık Kutusu'ndaki “Işık” adının nasıl hatırlandığına ilişkin örneği hatırlayınız.). Psikiyatrik tedavi gören hastalarda, bazı bilişsel ve
duygusal ögeler varlıklarını bilinçaltında sürdürür. Örneğin, anne bebeğinden nefret ettiğinin bilincinde değildir.
Psikiyatr ve klinik psikolog, depoda olan bu gibi bilgileri kişinin hatırlamasını, özel bazı teknikler kullanarak sağlar.
Bu işte hipnozun kullanılabileceğini görmüştük. Bir diğer teknik ileride göreceğimiz serbest çağrışımdır. Sonuç:
Hatırlayabilmek ve hatırlatmak için özel bazı tekniklerin kullanılması gerekebiliyor.
126
Şimdi Şekil 2.1'e bakalım. Orada bellek terimi dört kez geçiyor; duyusal bellek, kısa süreli bellek (kısaca KSB),
çalışma belleği, uzun süreli bellek (kısaca USB). Bu bellek türleri, zaman boyutunda, verilen sırada oluşmakta ve
bilginin her birinde kalma süresi bu sıraya göre artmaktadır.
B
bilgi kutusu
1.
2.
3.
4.
5.
Neden Unuturuz?
Kullanılmayan bilgi zaman içinde unutulur.
Öğrenilen bilgiler daha önce öğrenilmiş olan benzeri bilgileri bozar. Buna geriye ket vurma
denir.
Daha önce öğrenilen bilgiler, benzeri bilgileri içeren daha sonraki öğrenmeyi bozar. Buna ileriye ket vurma denir.
Geriye ve ileriye ket vurma birbirine zıt işler.
Rahatsız edici nitelikteki anılar, duygu ve dilekler unutulur. Buna güdülenmiş unutma denir.
Yaşamda bütün öğrendiklerimizi hatırlayabilseydik ne kadar iyi olurdu değil mi? Ama böyle olmuyor. Öğrenilenlerin bir kısmı unutuluyor. Yapısalcı ekolün üyelerinden H. Ebbinghaus kendisi üzerinde yaptığı deneylerde,
önce bir kelime listesi öğrenmiş, daha sonra farklı zamanlarda ne kadar kelime hatırlayabildiğini belirlemiştir.
Böylece, kelime listesi için unutma eğrisini çıkarmıştır. Şekil 3.11'de gördüğünüz gibi, hatırlanan kelime oranı ilk
bir saatte hızla, sonra da yavaşça düşüyor.
H. Ebbinghaus
Şekil. 3.11. Kelime listesi için unutma eğrisi
E
etkinlik
 Bir önceki psikoloji dersi sınavındaki soruları, bir başkasından yardım almadan hatırlayınız ve bir
kâğıda yazınız.
 Öğretmeninizden yardım alarak ilk sınavda sorulan soruları tahtaya yazınız. Bu sorulardan kaç
tanesini hatırlayabilmiş olduğunuzu belirleyiniz. Hatırlayamadığınız sorular üzerinde düşününüz.
Hatırlayamamanın öğrenme/şifreleme, depolama ve geri çağırma aşamalarından hangisi ile ilgili
olduğunu tartışınız.
 Hatırlayamama nedenlerini not ediniz. Bu bilgileri gelecekteki öğrenme ve belleme etkinliklerinde kullanmaya özen gösteriniz.
127
•
•
•
•
•
Belleğimizi güçlendirmek, daha çok şey hatırlayabilmek için ne yapabiliriz? Öğrenme ve belleğin bir
metal paranın iki yüzü gibi olduğunu, öğrenmenin belleğin vazgeçilemez ön koşulu olduğunu öğrenmiştik.
Sorulan sorunun ilk cevabı: Çok iyi öğrenmelisiniz. Şekil 3.1'e bakınız. Tam doğru tekrar yeterli değil, aşırı
öğrenmelisiniz. Bunu da nasıl yapılabileceğiniz, A Konusunda, “Öğrenmeyi Etkileyen Etkenler” başlığı altında anlatılmıştı. Öğrenme sürecini başarılı bir şekilde tamamlamak için orada yazılanları uygulamalısınız.
Belleği geliştirmek için konuyu anlamalı, konuyla ilgili bilgi birikimine sahip olmalısınız. Özümseyerek temrin yapmalı, USB'de de bilgileri özümseyerek kodlamalısınız.
Belleği geliştirmede kendi bireysel durumunuz ve özellikleriniz de önemlidir. Bu özelliklerin başlıcaları şunlardır: Odaklanmış ve sürekli dikkatiniz; anlamak, öğrenmek ve bilmek için güdülenme durumunuz; unutmamayı istemeniz ve hatırlayabileceğinize güven duymanız; genel uyarılmışlık ve kaygı düzeyiniz, kısaca
stres düzeyiniz. Fiziksel, sosyal ve kültürel ortamın uygun olması da çok önemli. Örneğin, dikkat dağıtıcı
fiziksel çevrenin, sinemadaki yeni filme gitmek için aklınızı çelmeye çalışan arkadaşınızın, eğitime önem
vermeyen bir kültürel yapının öğrenme ve belleme için gereken koşulları sağlamadığı ortadadır.
Unutmaya yol açan etkenleri ortadan kaldırmalısınız. Tüm bellek türlerinde, daha sonra gelen bilgilerin
öncekileri sildiğini öğrenmiştiniz. Bu sonraki bilgiler, bellek üzerinde bozucu etki yapar. Buna geriye doğru
bozucu etki denir. Şimdi Şekil 3.12'ye bakalım. Daha önce öğrenilen liste sayısı arttıkça son listeden hatırda
kalan miktar azalıyor. Bu da ileriye doğru bozucu etki. Öyleyse yapılması gereken, birbiri üzerinde bozucu
etki yapabilecek bilgileri art arda öğrenmekten kaçınmaktır.
Hatırlama sürecini kolaylaştıran koşulları yaratmalısınız. Hatırlamayı olumlu olarak etkileyen etkenler
şunlardır: (1) Malzemenin örgütlenmiş olması. Bunun KSB ve USB işlemleri için de ne kadar önemli
olduğunu biliyorsunuz. (2) Hatırlamaya yardımcı
ipuçlarının olması. Çoktan seçmeli testlerde, bilgiler daha kolay hatırlanır. Çünkü orada doğru seçenekle ilgili ipucu (doğru cevabın kendisi) vardır. (3)
Bilginin öğrenildiği bağlam ile hatırlanmaya çalışılan
bilginin aynı olması. Örnek: Kantindesiniz. Kantin
çalışanının adını hatırlamaya çalışıyorsunuz. Bu kişinin adını büyük olasılıkla hatırlarsınız. Ama eğer
bu kişiyi bir arkadaş toplantısında görürseniz, adını
büyük olasılıkla hatırlayamazsınız. (4) Duygusal etkenler. Güdülenmiş unutma diye bir kavram vardır.
Bireyler benliklerini tehdit eden duygu ve düşüncelerini, arzu ve isteklerini ve bunlara ilişkin bilgileri
hatırlayamazlar. Çünkü bu bilgiler bilinçaltındadır.
Şekil. 3.12. İleriye doğru bozucu etki
•
128
Hatırlamaya yardım eden teknikler kullanmalısınız. “Mnemonik” olarak adlandırılan bu tekniklerin tümünde, aşağıdaki bilişsel süreçler kullanılır:
1. Çağrışım kurma: Bu çok etkili tekniği olasılıkla sık sık kullanıyorsunuz. II. Ünite'nin F Konusu'nda bilinç
hakkında öğrendiklerinizle KSB ve USB'deki bilinç hakkında öğrendiklerinizi birbirine bağladığınızda,
bu ikisi arasında çağrışım kurar, böylece de bellekte her birinin kalıcılığını artırırsınız. Belleğinizde bulunmasını istediğiniz bir numara ile sizin için önemli sayılar arasında çağrışım kurduğunuzda, sayıyı
daha kolay hatırlarsınız. Örnek: Psikoloji bilimi 1879'da kuruldu. 18 evinizin kapı numarası, 79 ise arabanızın plakasında var. Artık 1879'u unutmanız mümkün mü?
2. Örgütleme: Öğrenme malzemesini kavramsal benzerliklere göre örgütlediğinizde, malzeme bellekte
daha kalıcı olur. Tablolar bu amaçla yapılır, yoksa aynı bilgi kelimelerle de anlatılabilir. Tablo 3.1'e
bakalım. Pekiştireçler ve bunların davranışsal sonuçlarını sadece metni okuyarak mı, yoksa metni bu
tablo eşliğinde okuyarak mı daha iyi akılda tutarsınız? Ders çalışırken bilgileri mutlaka yeniden örgütlemeli, bunları tablo ve akış diyagramları hâlinde özetlemelisiniz. Bunları yaparken bir yandan öğrenirsiniz, bir yandan da bilgileri kendinize özgü kelime ve cümle yapılarıyla düzenlemiş olursunuz. Bütün
bunlar özümsemenin ön koşullarıdır.
3. Zihinde canlandırma: İnsanlar bilgilerin çok büyük bölümünü KSB'de sözel olarak şifreler ve USB'de
sözel olarak saklar. Ancak sözel malzemenin ayrıca imgesel olarak da depolanması, belleği güçlendirir.
Öğrenmede genellemeyi işlemiş, bir de grafik (Şekil 3.4) vermiştik. Size “Uyarıcılardaki benzerlik genellemeyi nasıl etkiler?“ sorusu yönetildiğinde, grafiği gözünüzün önüne getiriniz. Soruyu ne kadar rahat
cevapladığınızı göreceksiniz.
4. Sesselleştirme: Öğrenme ve bellemede esas olan, bilgiyi başka bilgilerle ilişkilendirmektir. Yukarıda
sayılan stratejilerin hepsi bunu yapmaktadır. İlişkilendirmeyi kendi sesinizle de yapabilirsiniz. Bilgiyi
kelimelerle sesli olarak tekrarladığınızda, kendi sesinizi bilgiyle ilişkilendirmiş olursunuz. Bunu bazı arkadaşlarınız dikkatlerinin dağılmasını önlemek için de yaparlar.
uygulayalım
Resim, şekil, tablo gibi gösterim araçlarının kullanılmasının nedeni, zihinde canlandırma tekniğini
kullanmanızı sağlamaktır. Şekil 3.9 ve ayrıca Şekil 3.13'e bakınız. Şekil 3.13'te sadece kavramsal benzerliklere göre sınıflama yapılmamış, imgeler de kullanılmış. Hangi gösterim daha kolay hatırda kalıyor?
BELLEK
UZUN SÜRELİ BELLEK
KISA SÜRELİ BELLEK
AÇIK
Şekil 3.13. Bellek türlerinin imgesel
gösterimi. Kısa süreli bellek (saniye
ve dakikalar uzunluğunda), uzun süreli bellek (dakika, saat, ay ve yıllar
uzunluğunda), anısal bellek (anılarla
ilgili), anlamsal bellek (kavramlar ve
genel kültür bilgileri ile ilgili), örtük
bellek (klasik koşullama, beceri ve
alışkanlıklarla ilgili).
ANISAL
ÖRTÜK
ANLAMSAL
Şimdi, yukarıdaki süreçlerin kullanıldığı mnemonik tekniklere iki örnek verelim.
Kümeleme: KSB'nin kapasitesinin 7±2 birim olduğunu öğrenmiştik. Siz örneğin 10 basamaktan oluşan bir
sayının basamaklarını tek tek mi hatırda tutuyorsunuz, yoksa, üç yüz on iki, altı yüz seksen beş, bin dört yüz
beş olarak mı? O zaman siz belleğinizde on birim (3, 1, 2, 6, 8, 5, 1, 4, 0, 5) değil, üç birim (312, 685, 1405)
tutmaktasınız. Bu tekniğin adı kümelemedir. Kümeleme, gördüğünüz gibi KSB'de tutulan bilgi miktarını artırır.
Kümeleme birbiriyle ilişkisiz sayı, kelime ve nesnelerin hatırlanmasında kullanılabilecek en etkili tekniktir.
129
Şekil 3.14. Belleğe yardımcı teknik kullanmanın belleğe etkisi
Yerler tekniği burada pek bir işe yarayacak
gibi görünmüyor!
Şekil 3.14'te mnemonik teknik kullanmanın hatırlamaya etkisi gösterilmekte. Teknik kullananlar ve kullanmayanlar arasında büyük bir fark olduğunu görüyorsunuz.
Yerler: Özellikle birbiriyle ilişkisiz nesneleri hatırlamada yararlıdır. Bu teknikte, hatırlanacak olan nesneler
çok iyi bilinen yerlerle ilişkilendirilir. Kişi önce bu yerlerde zihinsel olarak dolaşır, onları zihninde canlandırır.
Daha sonra da hatırlamak istediği nesneleri bu yerlere yerleştirir. Çarşıdan ekmek, yumurta, defter ve bisikletinizin tamirdeki lastiğini alacaksınız. “Yerler” odanızla sokak kapısı arasında. Zihinsel olarak karyolanızın
yanındaki dolabın üstüne bir dilim ekmek yerleştiriyorsunuz, yerdeki halının üstüne de yumurtaları. Kapının
yanına geliyorsunuz. Kapının üstüne bir defter çiviliyorsunuz. Sokak kapısının yanına geliyor ve kapı koluna bir
bisiklet lastiği asıyorsunuz. Bunları çok saçma bulabilirsiniz. Ancak öyle olmalılar, yaptığınız görselleştirmeler
ne kadar farklı ve canlıysa o kadar iyi hatırda kalır. Yukarıda “Belleği Geliştirme” başlığı altında bazı kısımları
büyük harflerle ve ayrıca kırmızı yazmanın nedeni de buydu. Sayfayı çevirince o kısımlar derhal dikkatiniz çekti, değil mi? Şimdi çarşıdasınız. Listeyi hatırlamak için tek yapmanız gereken, yerleri zihinsel olarak dolaşmak
ve imgelemek.
E
etkinlik
Hatırlamaya yardım eden tekniklerden kümeleme ve yerlerin hangi biKÜMELEME
lişsel süreçlerden yararlandığını yandaki şemada oklarla gösteriniz.
Zihinde
Birinci dereceden kullanılan bilişsel
Çağrışım Kurma
Örgütleme
Yerler
Canlandırma
süreçleri gösterirken düz çizgili oklar
(
), ikinci dereceden kullanılanları gösterirken kesik çizgili oklar
YERLER
) kullanınız.
(
Şemanızı arkadaşlarınızınkilerle karşılaştırınız. Farklı ilişkilendirmeler varsa, kitabınızdaki ilgili kısımları tekrar gözden geçiriniz. Hangi
ilişkilendirmenin doğru olduğuna karar veriniz ve şemalarınızı bu doğrultuda düzeltiniz.
DÜŞÜNMENİN YAPI TAŞLARI
hazırlık
Çevrede (iç ve dış) uyarıcılar var. Bunlara ilişkin enerjiler canlının duyu organlarını etkiliyor (bilgi). Bilgi işlemleme süreçleri ile bilgiler farklı biçimlerde şifrelenerek önce duyumsanıyor (deşifre),
sonra algılanıyor, KSB'de bilinç alanına getiriliyor (yeniden şifreleme), dikkatlilik altında özümsenerek
tekrarlanıyor ve USB'ye aktarılıyor (özümseyerek şifreleme). Bu bilişsel süreçlerin (ve beyne yayılmış
çok sayıdaki yapının işlevleri) sonucunda bilgiler, örtük (bildirilemeyen) bellek veya açık (bildirilen)
belleğin anlamsal veya anısal bellek bölümlerinde depolanıyor.
130
"Zihninizde bu anlatılanlardan başka ne gibi etkinlikler olur? Bir matematik probleminin çözümünü düşünürsünüz, satranç oynarken düşünürsünüz, insanın varlık nedeni konusunda düşünürsünüz, öğrenmenin canlılar için
önemini irdelersiniz, sosyal sorumluluk projenize destek sağlamak için kiminle nasıl konuşacağınızın planını yaparsınız, gazetede okuduğunuz bazı olayların insanların kalıp yargı veya ön yargılarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını düşünürsünüz, okul gezisine giderken yanınıza yağmurluk alıp almayacağınıza karar verirsiniz.
İnsanların bilişsel süreçleri duyumla başlayıp USB'ye kadar uzanan süreçlerden ibaret değildir. İrdeleme, problem çözme, karar verme ve ayrıca bilgi, inanç ve görüşlere ilişkin değerlendirmeler vardır. Bunların hepsinin temelinde düşünmenin olduğu söylenebilir. Düşünmenin yapı taşları imge, sembol, kavram ve kategorilerdir.
Bilgi işlemleme sürecinin aşamaları içinde enerji şekil değiştirir. Bu değişimin başında uyarıcılara ilişkin fiziksel
enerji, en sonunda da davranışların yapılması sırasındaki kassal enerji vardır. Arada ise deşifre etme, yeniden
şifreleme ve nihayet özümseyerek şifreleme sonucu elde edilmiş olan temsiller ve simgeler vardır. Düşünme işte
bu simgesel temsiller üzerinde yürütülen bir süreçtir. Düşünmede kulanılan temsiller imge, sembol, kavram ve
kategorilerdir.
E
etkinlik
 Yandaki kutularda belirtilen
yapı taşlarının temel özelliklerini her birinin altına yazınız.

B
İmge
Sembol
Kavram
Kategori
Şimdi de aşağıdaki Bilgi
Kutusu’nu okuyunuz. Yazmış
olduğunuz özellikleri kontrol
ediniz. Eksikleriniz varsa bunları gideriniz.
bilgi kutusu
Düşünmenin yapı taşları şunlardır:
İmgeler: Bazı bilgilerin kelimelerle temsil edilemediğini, bunların KSB ve USB'de şifrelenmesinde
analojik temsillerin kullanıldığını görmüştük. Bir ressamın yaptığı tabloyu değerlendirirken, bir beste
üzerinde düşünürken, sınıf arkadaşlarınızdan Gül ve Yasemin'in hangisinin daha anlamlı bir güzelliğe
sahip olduğunu düşünürken imgeler kullanırsınız. Bu imgeler genelde aslının tam bir kopyası değildir.
(Algılamanın öznel bir süreç olduğunu, USB'ye aktarılırken bilgilerin o kişinin deneyimleri doğrultusunda özümsendiğini, dinamik belleğin bilinç dışında çalıştığını ve bellek izlerini değiştirdiğini hatırlayınız.)
Bazı kişilerde aşırı ayrıntılı imgeleme yapma yeteneği vardır. Buna fotoğrafsı bellek denir. Böyle bir
belleğe sahip olmak, ders kitabının sayfalarını zihninize yerleştirmeyi, sınav sırasında da ilgili sayfayı
açıp sayfadan sorunun cevabını “zihin gözüyle” okuyup sınav kâğıdınıza yazmanızı sağlardı. Ama biz
artık biliyoruz ki insan özümsemeli, anlamlandırmalı. Fotoğrafsı imge kısa vadede çok avantajlı gibi görünse de özümseyen, anlamlandıran, değerlendiren, kısaca düşünen “aydın insan” ile uyumlu değildir.
Semboller: Nesne, olay ve süreçleri, imgeler gibi analojik olarak yani kendileri benzer şekilde temsil her zaman mümkün olmaz. Bu durumda simgeler kullanılır. Simgeler nesne, olay veya süreçleri temsil etmek için seçilen, onların yerine kullanılan temsillerdir. En bilinen simgesel temsil dildir. Kelimeler
ve onlarla kurulan cümleler nesne, olay, süreç veya düşüncelerle konusunda bilgi verirler. Ancak simgelerin özelliği nedeniyle, kelimenin kendisi veya cümle, görünüm olarak temsil ettiği şeye benzemez.
Kavram ve kategoriler genelde dili kullanan simgesel temsillerdir.
Kavramlar: Yaşamımızın ve düşüncelerimizin bir kısmı somut nesnelerle ilgilidir. Ancak pek çok düşünme soyutlamaları içerir. Soyut düşünmedeki simgeler, kavramlardır. Kavramlar (ve bunlara ilişkin
simgesel yapılar) nesne ve olayların ortak ve genel özelliklerini temsil eder. Dolayısıyla kavramlar, bir
uyarıcı durumunun belirli bir özelliğinin (ya da birden fazla özelliğinin) soyutlanması sonucu oluşur.
131
Bebek için köpek, evlerinde yaşayan, adı da Tarçın olan belli bir köpektir. Daha sonra başka köpekleri
de görür. Bu köpeklerdeki ortak ve genel özellikleri belirler ve “köpek” kavramı oluşur. Kavramların
oluşması ile kavramsal düşünme olanaklı hâle gelir.
Kategoriler: Bir kavramın özellikleri bir sınıfı, bir kategoriyi tanımlar. Örneğin KSB bir kategoriye,
Tablo 3.2'de yer alan özellikler kümesine verilen addır. USB başka bir kategoriye, Tablo 3.3'te yer alan
özellikler kümesine verilen addır. Kategoriler genelden özele doğru sıralanabilir. Böylece de birtakım
bağımsız kategoriler değil, örgütlenmiş yapılar ortaya çıkar. Şekil 3.13 bellekle ilgili kategorilerin düzenlenmiş olan durumudur. Orada önce genel bir bellek kavramıyla başlanıyor. Bellek iki ayrı kategoride
ele alınıyor; KSB ve USB. USB'de ağaç yapısında alt kategorilere ayrılıyor.
Kategoriler ekonomi sağlar. Örneğin; belleğin özelliklerini bildiğinizde, onun altına giren tüm kategorilerde de bu özelliğin olduğunu bilirsiniz. Geriye, kategorilerin her birine ait özellikleri öğrenmek
kalır. Kavramlar ve kategoriler olaylara bir düzen getirir. Nesne ve olaylar bir kategorinin örnekleri olarak düşünüldüğünde, bağımsız nesne ve olay sayısı azalır, insanın zihninde doğanın işleyişi konusunda
bir düzen oluşur.
yorumlayalım
Bilimin amaçlarından betimleme kapsamında yer alan sınıflama ile kategorileri ilişkilendiriniz. Kategoriler aynı zamanda bilimin sınıflama amacını gerçekleştiriyor mu?
DİL VE DÜŞÜNME
Sözün en güzeli söyleyenin doğru olarak söylediği,
dinleyenin de yararlandığı sözdür.
Aristoteles
MERKEZ, MERKEZ BENİ
KİMSE ANLAMIYOR!
YAŞAMAKTAN BIKTIM...
ANLAŞILDI
TAMAM!!
E
etkinlik
"İnsanlar sayılamayacak kadar çok sayıda çevresel, sosyal, psikolojik ve sosyokültürel uyarıcının bulunduğu koşullarda yaşarlar. Varkalımları, ruhen ve bedenen
sağlıklı, uyumlu, kendini geliştiren ve potansiyellerini
gerçekleştiren bireyler olmaları, bu çevreyi algılamaları
ve uygun tepkiler vermeleriyle mümkün olur.”
 Bu paragrafı konuşma dilini kullanmadan sıra arkadaşınıza anlatmaya çalışınız. Bunu bir çeşit sessiz sinema oyunu gibi düşününüz ve paragrafta yazılanları
aktarmak için kendinize 10 dakika gibi bir süre ayırınız. İletiyi aktarabildiniz mi?
 Konuşma dili olmasaydı, özellikle kavramların söz konusu olduğu düşüncelerimizi nasıl iletebilirdik?
Uyarıcıların bilgi hâline dönüşmesinde çok karmaşık bir bilgi işlemlemenin gerçekleştiğini biliyoruz. Uyarıcılar
baştaki özel fiziksel şifrelerden özümsenmiş bilgiler hâline dönüşüyor, anlamsal veya imgesel olarak şifreleniyordu. Bunlar uyarıcıların insan zihnindeki temsilleriydi. İnsan zihnindeki bu bilgileri tanımlamak, onları temsil edebilmek için çok karmaşık bir semboller sistemine gerek vardır. Bunu da dil sağlar. Dil olarak çok çeşitli sistemler
kullanılabilir. Örnek: El hareketleri, mimikler, farklı anlamlar taşıyan ıslık sesleri, davul sesleri, işitme engellilerin
kullandığı işaret dili. Araştırmacıların, şempanzelerle iletişimde bulunmada kullandıkları dilsel semboller, farklı
renk ve büyüklükteki geometrik şekillerden oluşmuştur. Ancak sembollerle iletişimde en yaygın olarak kullanılan sistem, dil seslerinin (fonem) değişik birleşimlerinden oluşturulan kelimeleri içerir. Dil sözlü olabilir. Dil, ilgili
132
simgelerin harflerle şifrelenerek yazılı olarak da ifade edilebilir. İnsanlar nesneleri, olay, kavram ve kategorileri
belirtmekte büyük çapta dili kullanırlar.
Bilişsel süreçlerin oluşmasında dil kullanılır: Uyarıcıların sözel olarak şifrelendiği tüm bilişsel süreçler, nesne,
kavram ve kategoriler dil ile simgelenir. Buna göre KSB'deki tekrarlayıcı temrin, özümseyici temrin, KSB deposu,
USB depoları ve anlamsal bellekte bilgiler genelde kelimelerle temsil edilir.
Eğitim-öğretimde genelde yapılan; kavramları öğretmek, bunların adlarının bilinmesini sağlamaktır. İmgesel
şifreler üzerinde yapılan zihinsel işlemler bile, eğer işlemlerin sonuçları başkalarına iletilecekse kelimelere veya bir
çeşit dile dönüştürülür. Bütün bunlara göre, çoğu zaman ve çoğu kişi için düşünme sözel bir işlevdir. Düşünmenin
yanında irdeleme ve problem çözme gibi yüksek zihinsel süreçler de çoğunlukla dili kullanır. Nitekim, bazı bilim
kişileri, düşünmeyi “sessiz konuşma” olarak değerlendirmiştir.
Konuşma insanın aklını kullanma sanatıdır.
Platon
“Dile hâkim olduğumuz ölçüde düşünebiliriz.” demek hatalı
olmuyor. Öyle ya eğer kavram için bir kelimeniz yoksa o kavram
OTUZ
sizde yoktur, ondan oluşan kategoriler de öyle. Hatta kavramın
temsil ettiği olayların farkındalığı da sizde yoktur. Eğer algı yaYİRMİ OLSUN
nılsaması diye bir kavramı öğrenmemiş olsaydınız onun kapsaYİRMİ
BEŞ
dığı olaylar bütünü sizin için olmayacaktı. O zaman siz belki de
YİRMİ
algılama sürecinizin bazı özel durumlarda size ne gibi oyunlar
İKİ
YİRMİ
oynadığını bilmeyecektiniz. Fiziksel dünyayı olduğu gibi fark etDÖRT
tiğinizi zannedecektiniz. Bir başka örnek: Koşullama kavramını
YEDİ
kazanmamış olsaydınız koşullama kelimesi sizde belki de saELLİ
dece “koşula bağımlılık” fikrini uyandıracak, bu koşula bağımlı
İKİ
olmanın klasik ve edimsel koşullamadaki değişik biçimlerini bilSATTIM
meyecektiniz. Albert olayını ve çocuğun ödevini tamamlamasıBU FİYATA
ALMAM
nı annesinin nasıl sağlayabildiğini anlayamayacaktınız.
Dille iletişim denince yalnızca kelimeler anlaşılmamalıdır.
Konuşulan dilde bilgi değeri olan diğer özellikler şunlardır: (1)
Vurgu. Cümlenin anlamı, vurgunun nerede yapıldığına göre
değişir. “Bugün hava çok güzel.” cümlesinde vurgu "bugün"
üzerinde ise, “diğer günlerde havanın o kadar güzel olmadığı”
bilgisi de verilmektedir. Vurgu “hava” üzerinde ise, konuşmacı,
bazı başka şeylerin güzel olmadığı bilgisini vermektedir. (2) Ses
yüksekliği, en hafif ve en yüksek ses arasındaki fark (ses aralığı), sesin perdesi ve konuşmanın hızı, konuşan kişinin bir duygunun etkisi altında olup olmadığına işaret eder. Yüksek ses, geniş ses aralığı ve hızlı konuşma kişinin heyecanlı,
öfkeli veya kızgın olduğunu gösterir.
BİSİKLET İÇİN EN
SON NE DİYON?
E
etkinlik
Avantajları
Konuşma Dili
Beden Dili
1. Kavramları ifade etmede kullanılır.
2. ...
.
.
.
1. ...
.
.
.
Dezavantajları 1. ...
2. ...
.
.
.
1. ...
2. ...
.
.
.
133
Konuşma ve beden dilinin avantaj ve dezavantajları açılarından karşılaştıracağınız bir uygulama yapınız. Bunun için yukarıdaki tabloyu bir kâğıda çiziniz. Tabloda konuşma dilinin avantajlı yönlerinden
biri verilmektedir. İki dilin diğer avantajlarını ve ayrıca dezavantajlarını siz yazınız.
 Bu etkinlikte öncelikle kendinize dönük gözlemler ve kişiler arası gözlemler yapınız, empati becerinizi kullanmaya çalışınız. Daha sonra da bilgi teknolojilerinden yararlanınız. Tablonuzdaki bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız ve birleşik bir liste oluşturunuz.
Dil iletişimin "olmazsa olmazı", sosyal etkileşimin temel aracıdır. Sosyal etkileşimde jest ve mimikler yoluyla
sözel olmayan iletişim veya beden dili de kullanılabilir. Ancak bu yollardan aktarılan bilginin kapsamı, zenginliği ve
bilginin aktarılmasındaki dakiklik (Sayfa 10'daki Bilgi Kutusu'nda yazılanları bir kez daha gözden geçiriniz.) hiçbir
zaman dilin sağladıklarına ulaşamaz. Çünkü kavramları ve aralarındaki ince farkları iletmenin en kolay yolu konuşma dilini kullanmaktır. Diğer yandan, konuşma diliyle kişi, gerçeği istediği gibi aktarabilir, gerçeği saptırabilir,
olayları istediği gibi değerlendirebilir. Beden dili ile bunlar pek mümkün değildir. Beden dili “gerçeğin aynası”
olarak değerlendirilir. Heyecanlandığınız zaman gözbebeklerinin büyümesini engelleyemezsiniz. Yüz ifadenizi de
etkileyemezsiniz çünkü çoğunlukla yüzünün aldığı ifadeyi bilmezsiniz.
İRDELEME, KARAR VERME VE PROBLEM ÇÖZME
E
etkinlik
 Kendi aranızda 3–5 kişilik çalışma gruplarına ayrılınız. Düşünerek ve düşünmeden yaptığınız davranışlarınızı hatırlayınız ve bunları sonuçları açısından değerlendiriniz. Karar vermede; yaşantı,
deneyim ve birikimleri düşünce süzgecinden geçirmenin önemini sınıfta tartışınız.
 Bu paylaşımlardan hareketle karar verme stratejilerinizi gözden geçiriniz. Doğru karar vermede
düşünmenin önemini grubunuzda değerlendiriniz. Ulaştığınız sonuçları grup temsilcinizin sınıfa
aktarmasını isteyiniz. Varılan sonuçları not ediniz.
 Doğru karar verme stratejileri konusunda tuttuğunuz notları başvuru kaynağı olarak kullanınız.
Sonuç: Genel ifade
B1
O zaman B1 bir olasýlýk deðeri
ile doðrudur
Tümevarým çýkarýmý
Görgül kanýtlar
A1
A2
An
Eðer A'lar doðru ise
Şekil 3.15. Tümevarım: Bilimin betimleme amacına ilişkin olasılık çıkarımı
A. İrdeleme ve Karar Verme
İrdeleme sözel simgeler yani konuşulan dilin kullanıldığı ve bazı kuralların uygulandığı bir düşünme biçimidir.
Bu düşünmeyi diğerlerinden ayıran özellik, onun mantık kuralları uyarınca gerçekleşmesidir. Özetle, irdeleme, dil
kullanılarak yapılan mantıklı bilişsel işlemlemedir. Mantıksal düşünmede iki temel çıkarım vardır: tümevarım ve
tümdengelim çıkarımları.
134
Tümevarım çıkarımında (Şekil 3.15) çok sayıda görgül veriden (kanıttan) bir genel ifadeye varılır. Eğer A’lar
doğru ise, o zaman B yani sonuç da “olasılıkla” doğrudur. Sonucun olasılıkla doğru olmasının nedeni genel ifadenin kapsamına giren olayların hepsinin gözlenmemiş olmasıdır. Bu nedenle tümevarım çıkarımlarında genel ifade
sadece desteklenir.
Bir kişiyle sadece bir kez birlikte oldunuz. Sohbet sırasında onun geleceği ve ileride olmak istedikleri hakkındaki düşüncelerini dinlediniz. Duyduklarınızdan, onun çok hırslı biri olduğu sonucunu çıkardınız. Belki de bu kişiyi
ailesiyle birlikte görmüş olsaydınız fikriniz değişecekti. Onun aşırı hırslı olmadığını, ailesinin onun için yüksek beklentileri olduğunu görebilecektiniz. Onun da kimlik bunalımını “erken bağlanmış kimlik statüsü” olarak çözmüş
olduğunun farkına varacaktınız.
Tümdengelim çıkarımında (Şekil 3.16) bir genel ifade bir de özel durum veya koşul vardır. Bu çıkarımla özel
koşul hakkında bir sonuca varılır. Klasik örneği verelim: Bütün insanlar ölümlüdür (genel ifade), Casius da bir
insandır (özel koşul). O hâlde Casius ölümlüdür (sonuç). Gördüğünüz gibi, eğer genel ifade (B1) doğruysa ve eğer
önkoşul (B2) gerçekleşmişse, sonucun doğru olmaması olasılığı yoktur. Tümdengelim çıkarımında kesin doğrular
ve kesin yanlışlar vardır. Bu nedenle de tümdengelim çıkarımlarında genel ifade doğrulanır. Oysa tümdengelim
çıkarımı A’nın doğruluğunu garantilemez. Çünkü A’nın doğruluğu, B’lerin doğruluğuna bağlıdır. Casius’un ölümlü
olduğu çıkarımının doğruluğu, bütün insanların ölümlü olduğunun doğru olmasına ve Casius’un da insan olduğunun doğru olmasına bağlıdır.
Yasayla ilgili genel ifade
B1
Eðer genel ifade doðru ise
ve
B2
Ön koþul ile ilgili ifade
Eðer ön koþul gerçekleþmiþse
Tümdengelim çýkarýmý
Sonuç: Olayýn tanýmý
(hipotez)
A
O zaman B’ler zorunlu olarak A’yý
gerektirir.
Şekil 3.16. Tümdengelim: Bilimin açıklama ve yordama amaçlarına ilişkin çıkarım
BÜTÜN KÖPEKLERİN 4 AYAĞI,
KUYRUĞU VE TÜYÜ VAR.
BENİM DE 4 AYAĞIM,
KUYRUĞUM VE TÜYÜM VAR.
ÖFFF GERİSİ NEYDİ?
özetleyelim
Tümevarım çıkarımı ile tümdengelim çıkarımı,
bilimde yapıldığı gibi, birlikte kullanılmalıdır.
1. Tümevarım çıkarımı çok fazla sayıda
görgül veriden (A1-An) yapılarak B1‘in
doğruluk olasılığı artırılmalıdır (Şekil
3.15’i inceleyelim.).
2. Şimdi Şekil 3.16’yı inceleyelim. Uygun
araştırma teknikleri kullanılarak B2‘nin
geçerlik olasılığı artırılmalıdır.
3. Tümdengelim çıkarımı bu koşullar altında
yapılmalı, A olayı B1 ile açıklanmalı veya
B1‘den yordanmalıdır.
135
Bir başka örnek: Fanatik taraftarların yasası, grubun inanç sistemidir. Onların bu yasası “doğrudur”. Dolayısıyla, bundan yapılan her türlü çıkarım da doğrudur. Böylece de ortaya bir kendini doğrulayan kehanet çıkar ve bu
kehanet her çıkarımla daha da desteklenir. Buradaki kısır döngü biçimindeki düşünme tarzına dikkat ediniz.
Tümdengelim çıkarımıyla ilgili bu söylediklerimizden, onun iyi bir yaklaşım olmadığını mı çıkarmalıyız?
E
etkinlik
Ahmet Bey arabasıyla kırsal yerleşim merkezinden geçerken önüne aniden bir tavuk çıkar. Aracını
yeterince hızlı durduramayan Ahmet Bey tavuğu ezer. Tavuk yamyassı olur. Ahmet Bey sorumluluk
duygusu içinde hemen aracından iner ve kahvede oturanların yanına gider. Tavuk kiminse, onun zararını karşılamak istediğini söyler. Kahvedekiler ezilmiş tavuğa bakmaya giderler. İçlerinden biri “Bu
tavuk bizlere ait değil.” der. Ahmet Bey üsteler: “Ama nasıl olur? Bu tavuk burada oturanlardan birinin
olmalı.” Sözcü, durumu açıklar: “Bu tavuk bizlerden birinin olamaz. Çünkü bizim buralarda yassı tavuk
yoktur.”
Bu gülmece bir irdeleme hatasına dayanıyor. Yapılan hatalı irdelemenin üç basamağını yazınız.
İpucu: İrdeleme tümdengelim çıkarımını içeriyor.
düşünelim
Öğrenilmiş çaresizlik, kalıp yargılar, ön yargılar, inançlar ve duygular mantıklı düşünmemizi etkileyip sağlıklı sonuçlara varmamızı engeller mi? Örnekler bulalım.
B. Problem Çözme
BİR ŞEYLERİ YANLIŞ
YAPTIM.
AMA NEYİ?
136
Uzun bir tartışma her iki tarafın da haksız olduğunun kanıtıdır.
Voltaire (Volter)
BAK BU DÜNYANIN EN
BÜYÜK TELESKOBU.
BUNUNLA DİĞER
GALAKSİLERİ
GÖREBİLİYOSUN...
BENİM DE CEP TELEFONUM IŞIKLI !!! GECE
ONU FENER NİYETİNE KULLANABİLİYOSUN...
E
etkinlik
 Bilim kişilerinin doğayı merak ettiklerini, onun gizlerini açığa çıkarmak amacıyla araştırmalar yaptığını biliyoruz. Onlar ve ayrıca düşünür, yazar ve sanatçılarda problem çözme bir alışkanlık, onların mesleklerinin bir gereği, profesyonelce yerine getirdikleri bir uğraş.
 Problem çözmenin profesyonel bir uğraş olduğu bilim kişilerinden bu davranış için örnekler bulunuz. Örnekleri bulmada bilgi teknolojilerinden yararlanınız. Örneklerinizi sınıfla paylaşınız.
 Düşünerek problem çözme, yalnızca bilim insanlarına özgü bir etkinlik değildir. Bu stratejiyi kimlerin kullanacağına ilişkin hiçbir kısıtlama olamaz. Herkes bütün uyanık saatlerinde, hatta uyku ve
özellikle rüya döneminde problem çözme davranışı gösterir.
 Günlük yaşamdan bir problem çözme örneği belirleyiniz. Problem çözme sürecinin dört aşamasını
bilgi teknolojileri kullanarak bulunuz. Örnekleri söz konusu aşamalar açısından analiz ediniz.
Yaşam insanların önüne her gün çok sayıda problem çıkarır. Bu problemleri uyumlu, sağlıklı, kendimize ve
toplumumuza yararlı sonuçları olacak şekilde çözmemiz gerekiyor. İnsanlar problemleri nasıl çözerler, bunun için
ne gibi yaklaşımlar uygularlar?
Öfke ve saldırganlık: Problem çözme davranışının bir şeklini “Dürtü ve Güdüler” bölümünde görmüştük. İnsanın dürtü ve güdüleri, bunlarla ilgili amaçları vardır. Bu amaçlara ulaşması engellendiğinde ortaya kişinin çözmesi
gereken bir problem çıkar. Engellenmenin öfkeye ve saldırganlığa yol açtığını öğrendik. Saldırganlığın, engeli yaratan kişi veya nesneye zarar verme amacına yönelik olduğunu da biliyoruz. Problem çözmede kullanılan stratejilerden biri işte budur. Ancak bu strateji olgun ve uygar kişilerin problem çözme şekli değildir, çünkü problemin
çözülmesini sağlamadığı gibi başka problemlere de yol açar.
düşünelim
Görsel ve yazılı medyayı inceleyelim. Öfke ve saldırganlığın hangi problemlerle ilgili olarak ortaya çıktığını analiz edelim. Bunların sonuçlarını tartışalım.
Deneme ve yanılma: Bu problem çözme stratejisinde kişi problemin nedenini ve kapsamını fazla incelemeden
önce bir çözüm yolunu, sonra bir başkasını dener. Bu deneme ve yanılmalar işe yarayan çözüm bulunana ya da
kişi pes edene dek sürer. Unutmayalım, deney hayvanı da açlık problemini çözmek için bu stratejiyi kullanıyordu!
Mekanik çözüm: Buna ezberci çözüm de denir. Bu çözümde kişi daha önce işe yaramış olan bir çözümü, fazla
düşünmeden yeni problemin çözümünde de kullanır. Eğer yeni problem öncekine benziyorsa bu yaklaşım başarılı
olabilir. Ama benzemiyorsa problemin çözümsüz kalması olasıdır.
Düşünerek problem çözme: Problem çözmenin olgun ve uygar insana yakışan şekli, bu işi düşünerek, akıl yürüterek, irdeleyerek yapmaktır. Düşünerek problem çözmede kullanılan yaklaşımlar kişiye göre değişebilir; çünkü
herkesin kendine özgü bir düşünme tarzı, deneyim ve alışkanlıkları vardır.
Bazı meslek gruplarında, yapılan iş problem çözmektir. Araştırma ve geliştirme uzmanları (kısaca AR-GE uzmanları), bilim kişileri ve düşünürlerin işleri problem çözmektir. Onlar için problemler doğanın gizleridir. Söz konusu meslekteki kişiler problemleri çözerek doğanın gizlerini ortadan kaldırmaya, doğayı anlamaya çalışırlar. Onların
problem çözme davranışlarının genelde şu aşamalardan oluştuğu belirlenmiştir:
(1) Hazırlık dönemi: Bu aşamada problemin ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığı tanımlanır. Problemle ilgili
bilgi toplanır. Problem üzerinde düşünülür. Ancak bu aşamada yapılan tekrarlı girişimler problemi genellikle
çözemez.
(2) Kuluçka dönemi: Problem üzerinde çalışmaya bir süre ara verilir. Bu aşamada çözümü engellemekte olan
düşünceler ortadan kalkabilir, problemin çözümünde yararlanılabilecek yeni deneyimler elde edilebilir, yeni
öğrenme deneyimleri oluşabilir. Biz artık bir bilinç dışının olduğunu, algılamaların bilinç dışı işlemler olarak
gerçekleştiğini, her algılama ile USB'deki bilgilerin değiştiğini, bellek izlerinin yeniden düzenlendiğini, güncellendiğini, bilgilerin anlamlandırıldığını, yorumlandığını, çıkarsamalar yapıldığını biliyoruz. Bütün bu bilinç
dışı işlemler problemin çözülmesini sağlayan düşünceleri oluşturabilir.
137
(3) Aydınlanma ya da kavrayış dönemi: Kuluçka devresinde bilinç dışında olup bitenler, henüz çözülememiş
probleme açıklık getirebilir. Onun nasıl çözüleceği konusunda ipuçları sağlayabilir. Böylece aniden, tümüyle
yeni bir fikir doğar. Biz bunun bir örneğini kavrayarak öğrenmede görmüştük. Aydınlanma ya da kavrayış
dönemi, problemi çözen kişinin “Tamam buldum!” veya “Eureka!” (Arşimet'i hatırlayınız.) dediği aşamadır.
(4) Değerlendirme: Fikrin gerçekten problemi çözüp çözmediği, işe yarayıp yaramadığı test edilir. Bazen fikir
problemi çözmez ve kişi yeniden başa döner. Bazen de fikir genel hatlarıyla çalışır. Bu durumda fikirde gerekli
değişiklik ve düzenlemeler yapılır, ortaya çıkabilen ikincil problemler çözülür.
Problem çözme becerisinde bireysel etkenler rol oynar.
Zekâ: Birey ne kadar zekiyse problem çözmedeki başarısı da o kadar üstün olur. Esasında problem çözme yeteneği, aşağıda da göreceğimiz gibi, zekânın bileşenlerinden biridir.
Güdülenme: Problemi çözmek için, sürecin ilk aşamasında kişinin güdülenmiş olması gerekir. Ancak o zaman,
kişi problemi tanımlama, çözüm için gerekli bilgileri toplama etkinliklerini sürdürebilir. Kuluçka aşamasında ise
aşırı güdülenmiş olmak bir dezavantajdır. Düşünün, kişi problemi çözememiş, bu nedenle problemi ”kuluçkaya
yatırmış”tır. Bu dönemde hâlâ problemi çözmeye çalışmak, işe yaramadığı belli olan yaklaşımlarda ısrara ve bunların bir saplantı hâline gelmesine yol açar. Problem geçici olarak bir tarafa bırakıldığında çevredeki ipuçları, yeni
deneyimler ve “kendiliğinden” meydana gelebilecek bilişsel değişiklikler çözüme katkıda bulunabilir. Problemi bir
tarafa bırakamamak, bu olanakları da ortadan kaldırır. Aydınlanma ve değerlendirme aşamalarında ise güdülenme yine büyük önem kazanır.
Kurulum: Her kişinin alışageldiği problem çözme yaklaşımları olabilir. Kişi yeni problemi de bu yaklaşımlar doğrultusunda ele alır. Buna kurulum denir. Ancak kurulumlar, aynı zamanda, bireyin düşüncelerini belli doğrultuda
yönlendirir. Bu yönlendirme o andaki problem için uygun olmayabilir. Saplantı “işleve takılma” şeklinde de olabilir.
Kişi için nesnelerin, tekniklerin bir kullanılış yeri ve şekli vardır. İşleve takılma, o nesnenin başka işlerde ya da başka
biçimde de kullanılabileceğini düşünmeyi güçleştirir.
ZEKÂ VE YARATICILIK
A. Zekâ Nedir?
Zekâ çok önemli bir zihinsel özelliktir. Zekânın ne olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. D Konusu'nda
zekânın önemli boyutları ele alınmaktadır.
E
etkinlik
Çınarın altında oturduğunuzda kendiniz değil çınar olun, ormanda orman,
kırda kır, insanlar arasında insan olun.
Susanna Tamaro, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git
 Tamaro’nun bu görüşü sizce gerçek dışı, ütopik mi?
 Gardner’ın ve Goleman’ın kuramlarını inceleyiniz. Bu kuramlarda Tamaro'nun görüşü ne tür
zekâlar olarak geçiyor?
Doğru cevap: Belirtilen düşünce Gardner’ın Kuram’ında kişiler arası/ sosyal zekâ, Goleman’ın Kuram’ında ise empati türü zekâyı ifade etmektedir.
138
E
etkinlik
 İnsanlık tarihinde yer alan, kültür ve medeniyetin gelişmesine katkıda bulunmuş, tarihe yön vermiş
olan zeki kişilerden birini belirleyiniz.
 Bilgi teknolojilerinden yararlanarak bu kişilerin yaşam ve eylemlerini inceleyiniz, onda zekânın
hangi bileşenlerinin bulunduğunu belirleyiniz.
 Topladığınız bilgileri ve analiz sonuçlarını içeren bir sunum hazırlayınız. Sunumunuzda Türkçeyi
doğru, güzel ve etkili kullanmaya özen gösteriniz. Olanaklar elverdiği ölçüde multimedya araçlarından yararlanınız.
 Derste 10 dakikalık sunum yapmak için söz isteyiniz.
B. Zekâda Kalıtım ve Çevrenin Rolü
İnsanlardaki zekâ farklılıkları nereden kaynaklanır? II. Ünite'nin B Konusu'nda tek yumurta ikizlerinin zekâları
arasındaki benzerliğin %88 olduğunu, aynı rahim çevresini paylaşan çift yumurta ikizlerinin ve dış çevreleri benzer
olan kardeşlerin zekâlarındaki benzeşme oranının, sırasıyla, %63 ve %51 olduğunu görmüştük. Anne ve baba ile
çocuklar arasında zekâ açısından benzerlik %49, torunlarla büyükanne ve büyükbaba arasındaki benzerlik %34,
yeğen ile amca ve halalar arasındaki benzerlik ise %35 dolaylarındadır. Bu bilgiler zekâda kalıtımın rol oynadığını
göstermektedir. Kalıtımın zekâ geriliğinde de etkisi vardır. Örnek: Bir çekinik gen nedeniyle, amino asit gerektiği
gibi metabolize olamaz. Bu durum ağır zekâ geriliğine yol açar.
Zekâyı çevre de etkilemektedir. Bunun en güçlü kanıtı, ayrı yetiştirilen tek yumurta ikizlerinin zekâları arasındaki benzerliğin %72'ye düşmesidir. Olanakları kısıtlı ailelerde doğan fakat zenginleştirilmiş çevrelere sahip
(Bu terimle ekonomik açıdan zenginliğin kastedilmediğini biliyoruz.) ailelerce evlat edinilen çocukların ZB'lerinin
gerçek annelerininkinden 10-15 puan daha yüksek olduğu gözlenmektedir. Bu da kültürel çevredeki zenginliğin
zekâyı olumlu olarak etkilediğine işaret etmektedir. Nitekim, üstün zekâlı kişilerin büyük oranının profesyonellerin
ve işadamlarının çocukları olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar, kültürel dezavantajları gidermeye çalışmanın önemini ortaya koymaktadır. Zekâ geriliği de çevreden etkilenir. Doğum sırasında bebekte oluşan beyin hasarı veya
annenin hamilelik sırasında bazı hastalıklar geçirmesi zekâ geriliğinin nedenleri arasındadır.
C. Zekânın Ölçülmesi
hazırlık
Zekâ çok karmaşık bir bilişsel yetenektir. Doğrudan gözlenemeyen davranışların ölçülmesinde test
ve ölçeklerin kullanıldığını biliyoruz. Zekâ da bu doğrudan gözlenemeyen bilişsel özellikler sınıfına
girer. Bütün bilişsel yetenekler gibi zekâ da test ve ölçeklerle ölçülür.
Bilimde iletilebirlik konusunu I. Ünite'de öğrenirken kavramların her bireyde farklı anlamlara gelebileceğini görmüştük. Zekâ da bir kavram. Yukarıda çok sayıdaki kuramın her birinin zekâyı farklı
bir şekilde tanımladığını, farklı biçimde kavramsallaştırdığını gördük. Zekânın bu durumu, kavram
kargaşasına çok uygun bir örnek. Çünkü her bir kuramcı ve onun izleyicileri zekânın kendi kuramlarında tanımlanan özellik olduğunu iddia edebilir ve bilimin “iletilebilirlik” ölçütünün gerçekleştirilmesi
olanaksız hâle gelir. O zaman zekânın bilimler kapsamında ele alınması mümkün olamayacak mı?
Ama biz bu sorunun nasıl çözüleceğini biliyoruz. Zekâyı işlemler yoluyla tanımlayacağız. Bunun için
neyi kullanacağız? Standardizasyonu yapılmış olan bir testi. Bir araştırmacı belli bir zekâ testi kullandığında, zekâyı, o testin işlemleri sonucu oluşan davranışlarda gözlenir hâle getirir. Testten hesaplanan
puan yoluyla da zekâyı ölçer. Araştırmacımız zekâyı bu belirli test ile gözlediğini ve ölçtüğünü belirttiğinde, artık herkes onun zekâdan neyi kastettiğini bilir. Böylece araştırmacımız elde ettiği bilgileri
güvenilir bir şekilde bilim topluluğuna iletmiş olur.
Bütün dünyada zekâyı ölçmede en yaygın olarak kullanılan testler D. Wechsler (Veksler, 1896-1981) tarafından
geliştirilmiştir. Bu testlerin okul öncesi, çocuk ve yetişkin formları vardır. Ülkemizde sadece Wechsler Çocuklar için
Zekâ Ölçeği Geliştirilmiş Formu'nun (kısaca WISC-R) standardizasyonu yapılmıştır. WISC-R bu testin eğitimini almış
olan uzmanlar tarafından uygulanmaktadır ve uygulamalar teke tek yapılmaktadır.
139
WISC-R, 10 alt testten oluşmaktadır. Bu alt testlerin bir bölümü sözel zekâyı, diğer bölümü performans zekâyı
ölçmektedir. “Sözel Zekâ” Genel Bilgi, Benzerlikler, Aritmetik ve Yargılama alt testleri ile KSB'deki kısıtlı kapasiteyi
ölçen Sayı Dizileri alt testinden hesaplanır. Görsel mekânsal bilişi ölçen “Performans Zekâ” ise sosyal olayları kavrama yeteneği (Resim Düzenleme alt testi), görsel bellek ve görsel uyarıcılara karşı tetikte olma (Resim Tamamlama alt testi), örüntüleri algılama ve analiz etme (Küplerle Desen alt testi), bütün-parça ilişkilerini anlama (Parça
Birleştirme alt testi) ve öğrenme hızından (sayı-sembol eşlemeyi içeren Şifre alt testi) hesaplanır.
Ç. Zekânın Düzeyleri
Şekil. 3.17. Wechsler
Zekâ Bölümü puanları,
puan gruplarının (örneğin 55-70) oranı.
WISC-R'dan alınan puanlar Tablo 3.4. Zekâ Bölümleri ve Sözel Tanımları
standart puana dönüştürülerek
bir bileşke hesaplanır. Bu bileşkeye
Zekâ Bölümü (ZB; İngilizce kısaltması: IQ) denir. Bu puanlama sisteminde ortalama zekâ 100 ZB'ye
karşılık getirilir. Şekil 3.17'yi incelediğinizde, ZB puanlarının % 99'dan
fazlasının 55 ile 145 arasında değiştiğini görüyorsunuz.
Tablo 3.4'te farklı zekâ düzeylerinin nasıl adlandırıldığını görüyoruz. Normal zekâ 90 ile 109 ZB
arasındadır. İnsanların yaklaşık
%50'sinin zekâ düzeyi bu aralığa
düşer. (Şekil 3.17). Zekâsı 140 ve
üstünde olan kişiler dâhi olarak nitelenmektedir. Geçmişte yaşamış
bazı seçkin kişilerin biyografilerinden ZB tahminleri yapılmıştır. J. W. Goethe (Göte, 1749-1832)'nin ZB'si 185,
W. A. Mozart (1756-1791)'ın ZB'si 150 olarak tahmin edilmiştir. C. Dickens (Dikıns, 1812-1870)'ın ve G. F. Handel
(Hendel, 1685-1759)'in ZB'si ise 145 olarak tahmin edilmiştir.
ZB dağılımının bir de diğer ucu vardır. Tablo 3.4’ü incelediğinizde, zekâ düzeyinin giderek düştüğünü görüyorsunuz. Normal zekânın altındaki zekâ düzeylerinin çok ağır derecede geriliğe kadar değiştiğini görüyorsunuz.
D. Zekâ Türleri
140
Zekânızı yönlendiren düşünme, zekâ gücünüzün miktarından
daha önemlidir.
D. Schwartz, Büyük Düşünmenin Büyüsü
E
etkinlik
1. Zekânın, ölçme ve değerlendirme çalışmaları sonucunda belirlenen kavramsal kategoriler ve
zekânın bilişsel özelliklerinden gruplar oluşturunuz.
2. Oluşturduğunuz grupları bir kavram haritası şeklinde düzenleyiniz.
3. Kavram haritanızı diğer arkadaşlarınızınkilerle karşılaştırınız.
4. Tahtaya farklı kavram haritalarından örnekler yazınız.
5. Zekâ türlerini en kapsamlı bir şekilde ele alan kavram haritasını oylayarak belirleyiniz.
6. Seçilen kavram haritasını kendinizinkinin yanına çiziniz. Neleri eksik veya hatalı yaptığınızı belirleyiniz. Benzeri durumlarda bu deneyiminizden yararlanmaya özen gösteriniz.
Bu çalışma ile siz bilimin betimleme amaçlarından hangisini gerçekleştirdiniz?
Doğru cevap: Sınıflama
Kaç Tür Zekâ Vardır? Zekânın kavramsal özellikleri acaba kategoriler altında sınıflanabilir mi? Zekâyı ölçme ve
değerlendirme bağlamında ele alan kuramcılar, bu yeteneğin şu kavramsal kategorilerden oluştuğunu öne sürmüşlerdir:
• C. Spearman (Spirmen, 1863-1945): Genel yetenek ve özel yetenekler
• E. Thorndike (Torndayk, 1874-1949): Soyut, sosyal ve mekanik yetenekler
• L. L. Thurstone (Törston, 1887-1955): Sözlü malzemeyi anlama, sözel akıcılık, sayısal yetenek, görselleştirme,
bellek, algısal hız ve genel irdeleme
• J.P. Guilford (Gilford, 1897-1987): Girdi/içerik, işlem, çıktı/üründen oluşan 120 farklı durum
• P. E. Vernon (Vernın, 1905-1987): Hiyerarşik olarak düzenlenmiş genel yetenek, sözel-eğitimsel ve pratik-mekanik yetenekler, özel yetenekler
• J. L. Horn (Horn, 1928-2006) ve R.B. Cattell (Katel, 1905-1998): Yaşam içinde elde edilen bilgi ve uzmanlıkların
sözel olarak ortaya konduğu kristalize zekâ ve ilişkileri algılayabilme yeteneğinin sözel olmayan durumlarda
(görsel mekânsal uyarıcı örüntüleri) sergilendiği akıcı zekâ
• J.B. Carroll (Kerıl, 1916-2003): Sınırlı yetenekler (akıl yürütme, dinleme yeteneği, yazma yeteneği, müzikal
tonları ayırt etme yeteneği, anlamsal işlem hızı vb. olmak üzere toplam 60 yetenek), kapsamlı yetenekler
(akıcı zekâ, kristalize zekâ, bellek ve öğrenme, görsel algı, işitsel algı, geri-çağırma yeteneği, bilişsel hız, karar
verme) ve genel yetenek
Diğer bazı kuramcılar zekâyı bir bilişsel yetenek olarak ele almıştır. Onlar zekânın türlerini bilişsel özelliklere
ağırlık vererek tanımlamışlardır.
• Piaget'nin Bilişsel Gelişim Kuram'ında 5. Konu'da tanımlanan zekâ türlerinin bir bölümünün (düşünce kuralları oluşturma, akıl yürütme, hipotetik düşünme, soyut düşünme, genelleme vb.) Soyut İşlemler döneminde
ortaya çıktığını öğrenmiştik.
• H. Gardner (1943)’ın Çoklu Zekâ Kuramı zekânın mantıksal-matematiksel, sözel-dilsel, görsel-mekânsal, müziksel-ritmik bedensel-kinestetik, kişiye dönük, kişiler arası (sosyal) ve doğacı-varoluşcu türlerini içermektedir.
• R. J. Sternberg (Sternberg, 1949) zekâ türlerini bileşensel davranım (üst bileşenler, yönetici süreçler, bilgi
kazanım bileşenleri, performans bileşenleri), deneyimsel davranım (yeni durumlara uyum, yeni tepkilerin
otomatik bir süreç içinde ortaya konması) ve bağlamsal davranım (çevreye uyum, seçim, paylaşımlar, biçimlendirmeler, değişimleme yeteneği) olarak gruplamaktadır.
• D. Goleman(1946)’ın Duygusal Zekâ Kuramı duyguların farkında olma, duygularla başa çıkma, kendini güdülendirme, empati ve sosyal ilişkileri içermektedir.
Acaba sayılan bütün bu kategorileri ve bilişsel özellikleri daha az kavram altında örgütleyebilir miyiz? Zekâyı
(1) düşünmede çeşitlilik, esneklik, hız, (2) doğru çözüm bilinmediğinde doğaçlama yapabilme yeteneği, yaratıcılık,
geçerli bir sonuca ulaştıran hayal kurma yeteneği, (3) doğru tahminlerde bulunabilme, çok aşamalı planlar yapabilme, (4) zaman içinde kavram, kategori ve düşünceleri daha dakik ve düzenli hâle getirme, (5) bir tartışmanın
temelinde yatan mantığı fark etme (6) doğru olan yeni analojiler kurma, hoşa giden armoniler (uyumlar) yakalama olarak düşünebiliriz. Daha kapsamlı sınıflara örgütleyecek olursak zekâyı amaca yönelik biçimde eylemde
bulunma, mantıksal düşünme, çevreyle etkili bir şekilde başa çıkma yeteneği olarak da tanımlayabiliriz. Aşırı bir
genelleme ile zekâyı “genel yetenek” olarak kavramsallaştırabiliriz.
141
dikkat
•
•
•
•
Zekâ çok yönlüdür ve kişiler zekânın bu değişik yönleri bakımından farklılaşır.
Bir kişi zekânın bileşenlerinden bir veya birkaçına daha yüksek derecede sahip olabilir. Kişinin
örneğin sözel zekâsı daha yüksek olabilir; sözel malzemelerde çok daha üstün başarı sergileyebilir. Böyle olanlarınız, kararlarınızı bu güçlü yanınızı bilerek verirsiniz. Örneğin yükseköğreniminizi
sözel dallardan birinde yaparsınız.
Buna karşılık bazılarınızın görsel mekânsal becerileri daha üstündür. Bu beceriler görsel bir uyarıcı
örüntüsündeki ögeleri düzenleme yeteneğini ve mekânda yön belirlemeyi (yönlenim yeteneği),
iki ve üç boyutlu nesneleri zihinsel olarak döndürme ve bunların alacağı şekilleri imgeleme yeteneğini (görselleştirme) içerir. Bütün bunlar, alan örüntüleri ile sayıları algılama yeteneği ve dolayısıyla da bu tür örüntülerin saklanmasını içeren matematiksel yetenekle yakından ilişkilidir. Görsel
mekânsal bilişi içeren türden zekâya daha fazla sahipseniz yükseköğreniminizi matematik puanı
ile girilen dallardan birinde yaparsınız. Bu puanın ağırlıkta olduğu fen dallarında genelde erkek
oranı daha fazladır. Bunun nedeni, genelde erkeklerin görsel mekânsal yeteneğinin kızlardan daha
üstün olmasıdır.
Zekânın bir bileşeni de duygusal zekâdır. Goleman'ın Kuramı'nda duygusal zekâ kendine ilişkin
farkındalık, kendini kontrol edebilme, güdülenme, empati ve sosyal becerileri içermektedir. Bu
tür zekâya sahip olanların psikoloji ve özellikle klinik psikolojide, psikolojik danışma ve rehberlikte, sosyal çalışma ve psikiyatride başarılı olacağını yordayabiliriz. Ancak bu saptamalar, duygusal
zekânın sadece bu tür bilim ve meslek alanlarında önemli olduğunu düşündürmemelidir. Duygusal zekâ kendimizi anlama ve kontrol edebilmede, her türlü iletişimimizde, karşıdakinin duygu ve
düşüncelerini anlamada uyum ve başarının “olmazsa olmazı”dır.
Nihayet, bazılarınızın da özel alanlarda zekânız daha yüksek olabilir. Bu tür yeteneklerin bir kısmı Gardner'ın Kuramı'nda yer almakta. Belki bazılarınızın müziğe, resme, kısaca sanat dallarına
yeteneği vardır. Bazılarınız bedensel/kinestetik yeteneklere sahipsiniz. Sizleri yükseköğrenimde
bunlarla ilgili dallar bekliyor. Bu konuları gelecekteki mesleğiniz olarak seçmeseniz bile “kendinizi
gerçekleştirmeniz” (II. Ünite'nin D Konusu'nu hatırlayınız) adına, özel yaşamınızda bu etkinliklere
“amatör” olarak yer verebilirsiniz.
ZEKÂ
BESLENMELİ, BÜYÜTÜLMELİ,
KORUNMALIDIR
okuma metni
10 KASIM
Atatürk’ün ölüm günü...
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 9’u 5 geçenin acı haberini alır. Okulda görevli bir Alman profesör derse girip girmeme konusunda kararsız kalır. Aklına rektöre danışmak gelir. Rektörün odasına
çıkar ve; “Efendim acaba ne yapsam? Derse girip girmeme konusunda bir türlü karar veremedim.” der.
Rektör; “Sizin ülkenizde böyle önemli bir adam öldüğünde ne yapıyorsanız, lütfen burada da aynısını yapınız.” der.
Alman profesör kısa bir süre düşünür ve; “Benim ülkemde şimdiye kadar hiç bu kadar önemli bir
insan ölmedi ki!” der.
Deniz Ermiş, En Güzel Seçme Fıkralar
142
SON MEKTUP
Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan;
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı?
Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz.
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.
Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
.........
Halim Yağcıoğlu
143
Atatürk ve Zekâ
Bir yolcunun yolda yürüyebilmesi için ufku görmesi
yeterli değil, ufkun ötesini de görmesi gerekir.
Atatürk
Aşağıda Atatürk’ün gerçekleştirdiği eylemlere, onun bazı bilişsel özellik ve davranışlarına örnekler verilmektedir. Bunların belirlenmesinde, Atatürk üzerine yazılmış olan eserlerden yararlanılmıştır. Turgut Özakman’la (1930-)
bu konuda yapılmış olan söyleşi ise, “Atatürk ve Zekâ” konusuna önemli boyutlar kazandırmıştır.
 Atatürk, bir millet bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini kanıtlamıştır.
 O, askerlik dehâsıyla insanlık idealini kişiliğinde birleştirmiştir.
 Atatürk yalnızca tüm zamanların en iyi komutanlarından biri değil, aynı zamanda siyaset kuramının büyük filozoflarından biridir.
 Atatürk sorunları satranç oynuyor gibi çözerdi.
 Atatürk, görüşüne değer verdiği bazı kişiler karşı durduğu için, harf devrimini üç yıl bekletmiştir.
 İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak Türk Medeni Kanunu'nun hazırlanmasını ve onun yürürlüğe konmasını
sağlamıştır.
 Atatürk bir konu üzerinde çalışırken onu bir süre kenara bırakır, daha sonra ona tekrar dönerdi. Bu yaklaşım
bilim kişilerinde gözlenen problem çözme davranışının hangi dönemini içeriyor?
 Atatürk'ün 3997 eseri özümseyerek okuduğu bilinmektedir. Onun zekâsının temelinde çok geniş bir bilgi birikimi var. Bu durum akıcı ve kristalize zekâlardan hangisine işaret etmektedir?
 Atatürk 1913'te Sofya'ya askerî ataşe olarak giderken “Bizi yeni idare kurtarır. Bu idare biçimi de cumhuriyettir.” demiştir. Cumhuriyetin ilanından çok önce söylenmiş olan bu söz zekânın hangi bileşenine işaret etmekte?
 “Hattı müdafaa değil sathı müdafaa vardır.” Atatürk'ün savaş tarihine hediye ettiği ve Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında büyük katkısı olan bu savunma taktiği zekânın hangi bileşenini gösteriyor?
proje
Psikoloji dersinizin proje konusu şu olacak: “Atatürk’ün Yaşam Olayları ve Bunlarda Sergilenen
Zekâ Türleri”.
Projenizde aşağıdaki konulara eğiliniz:
 Atatürk’ün gerçekleştirdiği eylemlere, onun bilişsel özellikleri ve davranışlarına örnekler yukarıda
sunulmaktadır. Bunların her birinde hangi tür zekâ veya zekânın hangi bileşenleri temsil edildiğini
belirleyiniz.
 Görsel ve yazılı kaynakları, eklektronik ortamı ve Kaynakça’da verilen eserleri inceleyerek
Atatürk’ün başkaca özelliklerini de siz belirleyiniz. Bunların hangi tür zekâ yoluyla gerçekleştirildiğini, analiz ediniz.
 Projenizi giriş, analiz ve sentez, sonuç bölümleri şeklinde düzenleyiniz.
Atatürk’ün zekâsını, zekânın bileşenleri temelinde analiz ettiğiniz projenizin yaşamınızda kuşkusuz
ki müstesna bir yeri olacaktır.
E. Yaratıcılık
Yaratıcılık zeki insanın özelliklerinden biridir. Yaratıcı kişiler orijinal fikirlerle doludur, imgelem yetenekleri çok
yüksektir. Yaratıcı kişiler keşfeder, yaratır. Onlar ilgilendikleri alanda yararlı, anlamlı ve doğru olan yeni ve özgün
fikir, kuram, nesne veya teknikler geliştirirler, yeni sentezler ve düşünceler ortaya koyarlar. Yaratıcı düşünce daha
önce de bilinen nesne ve fikirleri kullanır, ancak ögeler arasında yeni ilişkiler kurar veya bunların farkına varır. Yeni
cihazlar, sosyal görüşler, bilimsel kuramlar, sanatsal yaratılar yaratıcı düşünmenin ürünlerindendir.
144
Yaratıcılık elbette öncelikle, en gelişmiş simgeler sistemi olan dili kullanır. Tüm kavram ve kategorilerin dille oluşturulduğunu, üst kategorilerin
de dil kullanılarak oluştuğunu biliyoruz. Bütün
bunların anlama ve açıklama açılarından öneminin
de farkındayız. Peki yaratıcılık ve ürünleri, sadece
sözel süreçler sonucunda mı elde edilir? Bilim kişileri ve sanatçıların yaratıcı düşünce sonucu ortaya
koydukları ürünlerinde görsel düşünmenin büyük
rolü olduğu bilinmektedir. A. Einstein (Aynştayn,
1879-1955) nadiren kelimelerle düşündüğünü, fikirlerini görsel imgelerle geliştirdiğini söylemiştir.
Bazen, bilinçli düşünmeye de gerek olmayabilir. F.
A. K. von Stradonitz (Stradonitz, 1829-1896). Rüyasında kıvrılıp bükülen bir yılanın aniden dönerek
kuyruğunu ısırdığını ve bir halka oluşturduğunu
görmüştür. Uyandığında artık benzen halkasını bilmektedir. Ünlü şair S. Coleridge (Kolric, 1772-1834) de “Kubilay Han” adlı şiirini rüyasında gördüğünü söylemiştir.
E
etkinlik
Soldaki şemayı inceleyiniz. Düşünme ile
ilgili kavramları aşağıda verilen terimler altında
gruplayınız.
Düşünmenin ögeleri:
1. ............................
2. ............................
3. ............................
Düşünmenin gerçekleşmesinde genellikle
kullanılan araç:
1. ............................
Düşünme türleri:
1. ............................
2. ............................
Düşünmenin düzeyini belirleyen süreçler:
1. ............................
2. ............................
145
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun
sözcüklerle tamamlayınız.
1. Bilginin kısa süre depolandıktan sonra
kendiliğinden veya yerini bir başka bilginin
alması nedeniyle ortadan kalktığı bellek türüne
___________denir.
2. Pavlov’un klasik deneyinde zil sesi önce
___________ iken daha sonra ___________ hâlini
almıştır.
3. Ortaya çıkardığı sonuç nedeniyle bir davranışın
gelecekte tekrarlanma olasılığının artmasını
sağlayan uygulamaya ___________ denir.
4. Koşullamada kullanılan uyarıcının benzerine de
aynı koşullu tepkinin verilmesine ___________
denir.
Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
5. Kırılan ayağı alçıya alınan gencin bir yerden bir
yere tek ayağı üzerinde zıplayarak gitmesi bir
davranış değişikliğidir.
Bu değişikliğin öğrenme olarak nitelenmemesinin
nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A)Önceden planlanmamış olması
B)Olumsuz bir değişiklik olması
C) Yaşantı değil hasar sonucu meydana gelmiş
olması
D) Doğrudan gözlenen bir davranış
değişikliği olması
E) Hareketle ilgili bir davranış değişikliği olması
6. Cep telefonundan gelen uyarı sinyalini duyunca
telefonu şarja takan bir kişinin bu davranışı ne tür
bir öğrenmenin sonucudur?
A)Klasik koşullama
B)Edimsel koşullama
C)Örtük öğrenme
D)Model alarak öğrenme
E)Kavrayarak öğrenme
146
7. Önceden gerçekleşmiş olan öğrenmelerin yeni
öğrenmeyi kolaylaştırması bakımından en uygun
koşul aşağıdakilerden hangisidir?
A)Uyarıcıların da davranışların da benzer olması
B) Uyarıcıların da davranışların da farklı olması
C) Uyarıcıların aynı, davranışların farklı olması
D) Uyarıcıların benzer, davranışların farklı olması
E) Uyarıcıların farklı, davranışların benzer olması
8. Öğrenilecek malzemeyi parçalara bölüp her
parçayı ayrı ayrı öğrenmek, aşağıdaki durumların
hangisinde uygun bir strateji değildir?
A)Malzeme anlamlı parçalara bölünebiliyorsa
B)Malzemeyi bir seferde öğrenmek çok zaman
alıyorsa
C)Parçalar kolayca bir araya getirilebiliyorsa
D) Parçaların sırasını karıştırma olasılığı yüksekse
E) Bir parçanın öğrenilmesi bir sonrakinin
öğrenilmesini güdülüyorsa
9. Aşağıdaki görüşlerden hangisi “hayat boyu
öğrenme” ilkesiyle uyuşmaz?
A) Kişi beşikten mezara kadar yeni şeyler
öğrenebilir.
B)Kişi çocukken ne ise yaşlılığında da odur.
C)Birey kendini gerçekleştirmiş olsa da öğrenmeyi
sürdürmelidir.
D)Öğrenmenin yaşı yoktur.
E)Torununa öğretmek kişi için servettir;
torunundan öğrenmeye ise paha biçilemez.
10. Aşağıdaki bellek türlerinden hangisi, tıpkı bir
ansiklopedi ya da sözlük gibi, genel olgu ve
simgesel bilgileri içermekte, yer ve zaman bilgileri
taşımamaktadır?
A)Örtük bellek
B) Çalışma belleği
C) Anısal bellek
D) Duyusal bellek
E) Anlamsal bellek
11. Bir problemi çözebilmek için gerekli temsilleri
geçici olarak depolayan ve o sırada bilgiler
üzerinde işlem yapan bellek aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Çalışma belleği
B) Açık bellek
C) Anlamsal bellek
D) Anısal bellek
E) Duyusal bellek
12. Bir arkadaş toplantısında Gülşen adlı hanımla
tanıştırılan beş kişi, bu adı iyi öğrenip kolay
hatırlamak için farklı yollardan yararlanmıştır.
Gülşen’in adının aşağıdaki kişilerden hangisinin
uzun süreli belleğinde depolanma olasılığı en
düşüktür?
A) “Bizim alt komşuyla adaşmış.” diye aklından
geçirip toplantıda Gülşen’e hep adıyla
hitap edenin
B) “Kendisi adının dediğini yapıyor, şen bir biçimde
hep gülüyor.” diye aklından geçirip “Gülşen”
diye mırıldananın
C) Gülşen sözünün geçtiği bir şarkıyı içinden
söyleyerek Gülşen’i bu şarkıyla eşleyenin
D) Gülşen adını bir iki kez içinden tekrarlayanın
E) Gülşen’le adaş olanın
13. I. Refleksler
II.Kategoriler
III. İmgeler
IV. Kavramlar
Yukarıdakilerden hangileri düşünmenin yapı
taşlarıdır?
A)Yalnız I ve III
B)Yalnız II ve III
C)Yalnız II ve IV
D)I, II ve IV
E)II, III ve IV
14. Doğuştan işitme engelli kişiler konuşamazlar, fakat
düşünme ürünü olan eylemler ve eserler ortaya
koyabilirler.
Bu duruma dayanarak aşağıdakilerden hangisi
söylenebilir?
A)Konuşmanın vurgu, duraklama gibi
özelliklerinin sesten daha önemli olduğu
B)İşitme engellilerin kavram kullanmadan
düşündüğü
C)Düşünmenin yalnızca sessiz konuşmadan
ibaret olmadığı
D)Bilginin işlemlenmesinde dilin hiçbir
türüne gereksinim olmadığı
E)İşitme engellilerin sesli olmasa da sessiz olarak
konuşabildiği
15. I. Mantıklı olma
II.Sözel simgelerden yararlanma
III. Günlük yaşamda değil bilimde kullanılma
Yukarıdakilerden hangileri, bir düşünme biçimi
olan irdelemenin özelliklerindendir?
A)Yalnız I
B)Yalnız II
C)Yalnız III
D)I ve II
E)II ve III
16. Aşağıdakilerden hangisi zekânın tanımında yer
almamaktadır?
A)Düşünmede esnek olma
B)Ezber öğrenmede ustalık
C)Bilgi işlemlemede hız
D)Gelecek için çok aşamalı plan yapma
E)Yeni durumlara uyum
17. Duygusal zekâ aşağıdaki kuramcılardan hangisi
tarafından ele alınmıştır?
A)Sternberg
B)Piaget
C)Goleman
D) Gardner
E) Spearman
18. Atatürk’ün, sorunları satranç oynuyor gibi
çözmesi, zekânın hangi boyutundaki üstünlüğüne
işaret eder?
A)Mekanik yetenek
B)Sayısal yetenek
C)Algısal hız
D)Doğru tahminlerde bulunma
E)Duyguların farkında olma
19. Aşağıdakilerin hangisinde verilen aralıktaki zekâ
bölümüne sahip kişi sayısı, toplumda en fazladır?
A)145 ve üstü
B)130-144
C)115-129
D)85-114
E)55-84
20. Hangi beyin alanı zekânın yönetici işlevler
bölümünden sorumludur?
A)Alın lobu
B)Çeper lobu
C)Şakak lobu
D)Hippokampus
E)Beyincik
147
IV. ÜNİTE
RUH SAĞLIĞININ TEMELLERİ
KİŞİLİK GELİŞİMİNİ ŞEKİLLENDİREN ETKENLER
A. Tanımı
Yaşamı kenarda izleyen bir seyirci değil de sahnede rol alan oyuncu olun.
İpek Ongun, Bu Hayat Sizin
hazırlık
Psikoloji, içsel ve dışsal uyarıcıların davranışa etkisini inceleyen bilim dalıdır. Davranışların bir bölümü
dıştan gözlenebilir. Bir bölümü de ara değişken niteliğindedir, gözlenen davranışlardan dolaylı olarak çıkarsanır. Davranışların üçüncü türü ise psikofizyolojik tepkilerdir. Şimdiye kadarki bölümlerde gördüğümüz ara
değişkenler, duyumdan yüksek zihinsel süreçlere kadar uzanan bilişsel süreçlerdi. Tutum ve ön yargılar da
bilişsel süreçlerin sosyal psikolojiye ait özel hâlleriydi.
Ancak insanların davranışlarını etkileyen bir öge daha
Şekil 4.1. Persona
var. Örnekler: Cem iyimser, Hakkı konuşkan, bir filmi
Elvin dram olarak algılarken Nermin komedi olarak değerlendiriyor, Arzu ise onun hüzünlü bir film
olduğunu düşünüyor. Bu örnekler kişilik denen psikolojik özelliğin çeşitli yönlerini gösteriyor.
Kişilik doğrudan gözlenemez çünkü bilişsel süreçler gibi o da bir ara değişkendir. Davranışlara
yansımalarından çıkarılır. Kişiliğin İngilizcedeki karşılığı olan “personality” terimi, klasik tiyatroda
oyuncuların yüzlerine taktıkları maskelere verilen addır (Latince persona). Daha sonra terim, tiyatro
oyunundaki karakterleri ve sosyal rolleri ifade etmek için kullanılmıştır (Şekil 4.1).
E
etkinlik
 “Kişiliği Oluşturan Etkenler’’ konusuna ilgi duyan öğrencilerle bir grup oluşturunuz. Konuyla ilgili
incelemeler yapınız, topladığınız bilgileri bir araya getiriniz.
 Seçtiğiniz grup sözcüsünün bilgileri sınıfa sunmasını sağlayınız. Dinleyici konumundaki öğrenciler
arasında iseniz, gruba konuyla ilgili sorular yöneltiniz.
 Kişiliğin bireye özgü bir düşünüş, duygu ve davranış biçimi olduğunun belirleyiniz.
Kişilik aşağıdaki ögelerden oluşan bir psikolojik kavramdır:
Bireye özel olan, onun “biricik” olmasını sağlayan özellikler kümesidir.
Bireyi diğerlerinden farklı kılan “ayırıcı” özellikler kümesidir.
Fiziksel ve sosyal çevreyle etkileşiminde bireye özel bir tarzdır.
Temel psikolojik süreçlerin tümünü etkileyebilir. Bu süreçler, duyumdan yüksek zihinsel süreçlere kadar tüm
bilişsel süreçleri, dürtü ve güdüleri, duyguları ve ayrıca sosyal davranışları içerir.
• Bir ara değişkendir. Davranışlardan dolaylı olarak çıkarsanır.
•
•
•
•
148
B. Kişiliğin Gelişmesi
II. Ünite'nin B Konusu'nda bilişsel gelişim konusundaki en önemli açıklamaların Piaget'nin Bilişsel Gelişim
Kuramı'nda yer aldığını öğrenmiştik. Yaşam boyu ahlaksal gelişim ile ilgili açıklamaların da Kohlberg'in Ahlaksal
Düşünceler Kuramı'nda bulunduğunu görmüştük. Kişiliğin nasıl geliştiği ise Psikoanalitik Kuram'da açıklanmıştır.
Psikoanalitik Kuram'a göre kişiliğin gelişimi beş psikoseksüel dönemde tamamlanır. Her dönemde idin haz arayan
dürtüleri (psişik enerji) bedenin farklı bir kısmında toplanır. Birey de bedenin o bölümüyle ilgili etkinliklere odaklanır, o etkinliklerden haz alır. Belli bir psikoseksüel dönemde hoş olmayan, yüksek şiddette travmatik bir olayla
karşılaşıldığında, bebek/çocuk o döneme saplanır. Yetişkinlikteki kişiliği, saplandığı dönemin özelliklerini gösterir.
Yaşamın ilk 12 ayı: Bebek ağız ve dudaklarıyla yaptığı etkinliklerden hoşlanır. Bu nedenle her şeyi ağzına
götürmek ister. Psikoanalitik Kuram’a göre bu döneme saplanan bireylerde aşırı bağımlı kişilik yapısı vardır.
1-2 yaş dönemi: Bu yaşlarda çocuğun ilgisini tuvalet eğitimi kapsamındaki etkinlikler çeker. Psikoanalitik
Kuram’a göre, bu döneme saplanan bireyler temizliğe, düzen ve tasarrufa aşırı önem verir.
3-6 yaş dönemi: Bu dönemde çocuğun anne ve babasıyla ilişkileri ön plana geçer. Dönemin başarıyla tamamlanması için erkek çocuğun babasıyla özdeşim kurması (Ödipal çatışmanın çözümü), kız çocuğun da annesiyle
özdeşim kurması (Elektra çatışmasının çözümü) gerekmektedir. Psikoanalitik Kuram’a göre bu döneme saplanan bireylerde ahlaksal sorunlar vardır. Onlar otorite konumundaki kişilerle sorunlar yaşar.
7-12 yaş dönemi: Bu dönemin etkinlikleri çevreye uyum yapmada yararlı olan davranışların belirlenmesini
ve başa çıkma davranışlarının oluşturulmasını içerir. Birey aynı cinsiyetten olanlarla arkadaş olmayı tercih
eder.
12-19 yaş dönemi: Erin ve ergenlik dönemini kapsayan bu dönemde, önceki dönemleri başarıyla geçmiş ve
çatışmaları çözmüş olan birey olgunluğa adım atar.
•
•
•
Psikoanalitik Kuram'da kişiliği oluşturan üç bileşenin gelişim süreci aşağıdaki gibidir:
İd doğuştan itibaren vardır: Yenidoğan ve bebek haz arar, acıdan kaçar, dürtülerinin hemen doyumunu
ister. Aksi taktirde ağlayarak hemen hoşnutsuzluğunu gösterir. Karnı tok ve altı temizse bebek mutludur.
Benlik (ego) zaman içinde gelişir. Gerçeklik ilkesine göre çalışan benliğin gelişimini Piaget'nin bilişsel
gelişim evreleri içinde de izlememiz mümkündür. Bebeğin kendisini diğerlerinden ayrı bir varlık olarak
algılaması duyusal-motor dönemde, benmerkezci olması işlem öncesi dönemde, korunum ilkesi gibi
gerçeklerin farkına varması ise, somut işlemler döneminde oluşur (II. Ünite'nin, B konusunu gözden
geçiriniz.).
Üstbenlik (süper ego) zaman içinde gelişir. Çocuk, toplum kurallarını, sosyal bakımdan kabul gören ve
görmeyen davranışları öncelikle anne ve babasından öğrenir. Bu gelişimin özelliklerini Piaget'nin ve
Kohlberg'in ahlaki gelişim kuramlarını inceleyerek anlamak mümkündür (II. Ünite, B konusu).
C. Kişilliğin Şekillenmesi
dikkat
Bu bölümde verilen bilgiler III. Ünite'de verilenlere dayanıyor. Bu nedenle şimdiki bilgileri daha
öncekilere özümsemelisiniz. Bunun için, III. Ünite'deki bilgileri tekrar gözden geçiriniz, onların aşağıdaki bölümlerdeki uzantılarını belirleyiniz. Bu birleştirmeyi başardığınızda bilgiler size ait olacak onları
yaşamınıza uygulayabileceksiniz.
149
Gülmecelerle kişiliğin şekillenmesini etkileyen etkenler
Bu çocuk...
Çocuk anneyle sıcak
bir ilişki içinde.
E
Bu bir anne...
Bu da baba...
Onunla çok iyi vakit
geçiriyor.
Babayı ise böyle
hayal ediyor.
etkinlik
Önemli olan başkalarına şirin gözükmek değildir. Önemli olan kendini geliştirmektir.
İpek Ongun, Bir Pırıltıdır Yaşamak
 Bu görüşü eleştirel olarak yorumlayınız.
 Kişinin kendini geliştirmesinde hangi etkileri göz önüne alması gerektiğini düşününüz.
 Etkileri benzerliklerine göre gruplayınız. Grupları adlandırınız.
 Bir çalışma kâğıdı hazırlayınız. Kâğıdı bulduğunuz etkilerin sayısı kadar bölüme ayırınız.
Her grup için örnekler bulunuz ve çalışma kâğıdındaki yerine yazınız.
 Çalışma kâğıdına yazdıklarınızı Sayfa 151'deki Bilgi Kutusu ile karşılaştırınız. Eksiklerinizi
gideriniz.
150
B
bilgi kutusu
Kişiliğin şekillenmesindeki başlıca etkiler aşağıda verilmektedir:
Koşullama Yoluyla Öğrenme
Sosyal Davranış Kuramı'na göre kişiliği oluşturan alışkanlıklar öğrenme yoluyla kazanılır. Bu öğrenmelerin ne olduğunu biz III. Ünite'nin A konusunda görmüştük. Şimdi kişiliğin şekillenmesinde
de etkili olan bu öğrenmeleri özetleyelim (Ayrıntılar için ilgili üniteye geri dönelim.):
Kişiliği şekillendiren klasik koşullama daha çok duygularla ilgilidir. (1) Hoş ve hoş olmayan duygular klasik koşullama yoluyla çeşitli uyarıcılara bağlanır ve o uyarıcıların benzerlerine genellenir.
Bunun bir örneğini Albert deneyinde görmüştük (Şekil 2.27). (2) İnsanlar, klasik koşullamadaki koşullu tepkileri dolaylı olarak da kazanabilir. Dolaylı kazanım dil yoluyla olabilir. Duygu ifade eden kelimeler (örneğin pis, iğrenç, hoş) bir olayla eşleştiğinde, kelimelerin ifade ettiği duygu o olaya bağlanır. Annesi filmdeki bir karakteri “iğrenç” olarak nitelendirdiğinde, kelimenin ifade ettiği duygu
(iğrenme) çocukta da film karakterine koşullanır. Karakterin görüntüsü bir koşullu uyarıcı, iğrenme
duygusu da bir koşullu tepki hâlini alır. Gördüğünüz gibi, koşullamanın gerçekleşmesi için klasik koşullama işlemlerinin fiilen uygulanmasına gerek yoktur. (3) Koşullu tepkiler gözleyerek de oluşabilir.
Bunu model alma olarak da düşünebiliriz. Bireyin kendisi köpekle ilgili bir klasik koşullama yaşantısı
geçirmemiş olabilir. Çocukta bu koşullu tepki, annesinin koşullu tepkisini model alarak oluşabilir.
Kişiliğin şekillenmesinde edisel koşullamada etkilidir. İnsanlar pekiştirilmiş olan ve gelecekte de
pekiştirilme olasılığı (aralıklı pekiştirmeyi hatırlayalım) bulunan davranışları yaparlar. Örnek: Öfke
nöbetleri sergileyerek istediğini elde etmeyi öğrenmiş olan çocuk, ileride de isteklerini aynı şekilde
yerine getirme yolunu seçecektir. Elbette bunu ağlayarak ve kendini yerlere atarak değil; örneğin
kızarak, kızgın bir yüz ifadesi takınarak yapacaktır.
Tıpkı klasik koşullamada olduğu gibi, edim oluşturmak için edimsel koşullama işlemlerinin fiilen
uygulanması gerekmez. Edimler söylenenlerden, başkaları gözlenerek veya onlar model alınarak
kazanılabir. Örnekler: II. Ünite'nin A Konusu'nda öğrenmeyi etkileyen etkenler anlatılmıştı, bunları
hatırlayınız. Bu etkenler, öğrenmek ve yüksek not almak için yapılması gereken edimsel davranışları
tanımlamıyor mu? Yani eğitim-öğretimde, öğrenmeniz gereken bilgilerin büyük bölümü size sözel
olarak anlatılıyor ve siz de bu yolla öğreniyorsunuz. Arkadaşınız Halil'in çalışma alışkanlıklarını anneniz övdüğünde, siz de kendinizde bunları geliştirmeye çalışırsınız. Annenizin övgüsünü kazanan
(olumlu pekiştirme) edimsel davranışı (belirli bir şekilde çalışma) öğrenmiş olursunuz. İstendik davranımların kazandırılması açısından bu dolaylı yöntem, doğrudan gerçekleştirilen koşullamaya göre
elbette daha pratiktir.
Aile Etkileri
Kişiliğin şekillenmesinde başta anne ile
baba ve varsa diğer aile üyelerinin büyük büyük etkisi vardır. Pekiştirme, ödüllendirme ve
cezalandırma yoluyla davranışlara yön veren
onlardır. Model alınan kişiler de onlardır. Çocuk ne yapması gerektiğini, onları gözleyerek
öğrenir. Çabucak küsen çocuk, yetişkinliğinde
de gösterebileceği bu davranışı olasılıkla, sık
sık tartışan ve tartışmayı içlerinden birinin
küsmesiyle sonuçlandıran aile yetişkinlerinden öğrenmiştir. Kendisi iyi uyum yapmış, çocuklarını seven ve sayan anne ve babaların,
çocukları kişilikli ve güvenlidir.
Sağlıklı aile içi ilişkiler kişiliğin şekillenmesinde de
önemlidir.
151
Cinsiyete uygun rolleri de, çocuk, anne ve babanın etkisi altında kazanır. Örneğin erkek çocuklar
sert oyunlar oynamayı, mekanik konularla ilgilenmeyi, duygularını göstermemeyi, bu davranışları
anne ve baba tarafından ödüllendirildiği için yaparlar. Çocuklar anne ve babanın birçok kişilik
özelliğini taklit ederken ahlaksal ve kültürel değer ve standartları da benimserler, yani sosyalleşirler.
Bilişsel Koşullar
Kişiliğin şekillenmesinde bilginin nasıl işlemlendiği de önemlidir. Kişiye özel olan bilgi işlemleme
biçimi sonuçta ortaya çıkan davranışı da belirler (Şekil 2.1). Örnek: Babası tarafından hatalı davranışları için sık sık azarlanan çocukta bir süre sonra bu azarların hiçbir etkisi kalmaz. Çünkü çocuk bu
uyarıma alışmıştır (II. Ünite'nin D Konusu'na hemen dönünüz.). Çocuk bunu babasının ilgisi olarak
yorumlar ve azarlanmayı arar hâle de gelebilir.
Sosyal Etkiler
Her kültür ve alt kültürün kendine özgü olan, onu diğerlerinden ayıran değerleri, ahlak anlayışı
ve davranış biçimleri vardır. Çocuğun anne ve baba tarafından eğitimi ve sosyalleştirilmesi, bu kültürel özellikler doğrultusunda yapılır. Sosyalleşmenin ilk uygulayıcısı anne ve baba, sonra da öğretmenlerdir. Erin ve ergen döneminde ise akranlar ve gencin önem verdiği diğer kişilerdir. Çok önemli
bir etki kaynağı görsel ve yazılı medyadır. Televizyonda izledikleri, çocukların kişilik gelişimini etkiler.
Roman kahramanları ve onların yaşadıkları da gençlerin kişilik gelişiminde etkilidir. Bu nedenle,
izleyeceğiniz filmleri, okuyacağınız eserleri çok dikkatli seçmelisiniz. Değerli eserleri değerli olmayanlardan ayırmaya özen göstermeli, değerli olanlara vakit ayırmalısınız.
Yetenekler
İnsanların yetenekleri kişiliklerinin bir parçası, kişiliğin şekillenmesindeki önemli bir etkendir. Kişiler her türlü seçimini (seçtiği ve çalışmaktan zevk aldığı dersler, meslekler, iş ortamları, arkadaşlar,
eş vb.) yetenekleri doğrultusunda yapar. III. Ünite'nin C Konusu'nda zekâ ve türlerini görmüştük.
Bireyin zekâ düzeyi ve zekâ türü onun davranışlarının önemli belirleyicisidir. Örneğin üstün zekâlı bir
kişi yaşam problemlerini daha hızlı bir şekilde kavrayıp daha yaratıcı, akılcı ve yeterli çözümlere ulaşır. Onlar yaşam problemlerini ilgi çekici bulur. Böyle durumları arar, probleme pek çok farklı çözüm
yolları üretir. Donuk zekâya sahip bireyler tutarlılığı sever, aynı ögelerin tekrarlandığı durumlarda
kendini daha rahat hisseder, bu gibi ortam ve ilişkileri arar.
KİŞİLİK KURAMLARI
E
etkinlik
 Yandaki şekilde bilinç düzeylerinin
değişim ve sürekliliği gösterilmektedir. Psikoanalitik Kuram’daki kişilik
bileşenlerinin yerleri ise oklarla gösterilmektedir.
 Her okun hangi kişilik bileşenini gösterdiğini, ok çizgisinde boş bırakılan
yere yazınız.
Şekil 4.2. Psikoanalitik Kuram'da
kişiliğin bileşenleri ve bunlarla
ilgili bilinçlilik durumları
152
Kişilik, psikolojideki en karmaşık konuların başında gelir. Çünkü bireye özgü bir düşünüş, duygu ve davranış
biçimidir. Kişiyi bütün diğer insanlardan ayıran, tek ve biricik olmasını sağlayan özellikler kümesidir.
Psikoloji biliminin amaçlarından biri de kişiliğin özel ve ayırıcı yönlerini keşfetmektir. Sonra da bu özel ve ayırıcı
yönlerin nedenlerini açıklamaktır. Kişilikle ilgili açıklamalar, kişiliği oluşturan özel ve ayırıcı yönlerin nasıl bütünleştiğini gösterir, bunların nasıl sentezlendiğini, kendi içinde bütünlüğü olan bir kişilik yapısına nasıl dönüştüğünü
ortaya koyar. Kişilikle ilgili kuramlar aşağıda sunulmaktadır:
A. Psikoanalitik Kuram
Kişilik konusu sistemli olarak ilk kez Psikoanalitik Kuram'da ele alınmıştır. Psikoanalitik Kuram bilinçaltının
güdüleyici kuvvetlerini, bunlar arasındaki çatışmaları ve bu çatışmaların davranışa etkilerini ele alır. Bu kurama
göre, kişilik bilinçaltı süreçlerin etkisi altında gelişir. Kişilik gelişimini iki etki belirler: (1) yaşamın ilk beş yılındaki
yaşantılar, (2) saldırganlık ve cinsellik dürtüleri.
Psikoanalitik Kuram'a göre kişiliğin üç bileşeni vardır: İd, benlik ve üstbenlik (Şekil 4.2). (1) İd haz ilkesine göre
çalışır, acıdan kaçar. Dürtülerin hemen doyuma ulaştırılmasını ister. İd kişiliğin tümüyle bilinçaltında olan bileşenidir. İdde yer alan istek ve dürtüler de bilinçaltındadır. (2) Benlik, düşünme ve irdelemeyi kontrol eder. Bilincin
her üç (bilinç, bilinç öncesi ve bilinçaltı) katmanında da işlevde bulunur. Gerçeklik ilkesine göre çalışır: Dürtü ve
güdülerin doyumunu, sosyal çevrenin kabul ettiği güvenli yollar bulunana kadar erteler. (3) Üstbenlik ise ahlaki
değerleri gözeten bileşendir, bir anlamda kişinin vicdanıdır.
Psikolojik bakımdan sağlıklı bireylerde id, benlik ve üstbenlik bir denge içinde çalışır. Benlik idin isteklerini, üstbenlik tarafından onaylanacak bir şekilde, ahlaki kurallara uygun olarak ve toplumun kabul edeceği biçimde doyumunu sağlar. Bu işlemin amacı, biriken psişik enerjiyi (libido) boşaltmaktır. İdin dürtüleri bastırıldığında veya bir
davranış engellendiğinde (yasaklandığında), o dürtü veya davranışa ait enerji boşaltılamaz. Bu durumda; (1) Psişik
enerji rüyaların gizil yapıları bağlamında veya nevrotik tepkiler yoluyla boşaltılır. (2) Yasaklanan bir şeyi yapmayı
isteme arzusu kaygı doğurur. Bu kaygılar B Konusu'nda göreceğimiz savunma mekanizmalarının kullanılmasına yol
açar. Daha da şiddetli kaygılar C Konusu'nda göreceğimiz ruhsal bozukluklara yol açar.
düşünelim
Psikoanalitik Kuram’a yöneltilen eleştiriler neler olabilir? Düşündüğünüz eleştirileri not ediniz. (Bu
soruyu cevaplarken I. Ünite’de bilim konusunda öğrendiklerinizi hatırlamalısınız.)
Eleştirilere ilişkin notlarınızı aşağıdaki Bilgi Kutusu ile karşılaştırınız. Doğruları, hatalı ve eksik bilgileri belirleyiniz. Eksikleri tamamlayınız. Aynı türden bir başka görevle karşılaştığınızda hata yapmamak
için nasıl bir yaklaşım uygulamanız gerektiğini düşününüz.
B
bilgi kutusu
Psikoanalitik kuram'a yöneltilen eleştiriler: Bu Kuram, kullanılan araştırma yaklaşımı ve ayrıca
kapsamı açısından eleştiriye uğramıştır:
• Psikoanalitik Kuram öncelikle bilimsel açıdan eleştirilmiştir. Kuramdaki yapısal kişilik katmanları (id, benlik, üstbenlik) varsayıma dayanmaktadır. Bu üç bileşen nesnel olarak gösterilememekte, ölçülememektedir. Bunları işlemler yoluyla tanımlamak da mümkün olamamaktadır.
Bu bilgileri, I. Ünite, “... Ölçütler, Amaçlar...” konusunu bir kez daha gözden geçirdikten sonra
değerlendiriniz.
• Psikoanalitik Kuram çok az sayıda ve hepsi de Freud tarafından tedavi edilen psikiyatri hastaları
incelenerek geliştirilmiştir. Bu durumu I. Ünite'nin, “İlişkisel Yöntem” konusunu gözden geçirdikten sonra değerlendiriniz.
153
•
•
•
Psikoanalitik Kuram kişilerin farklı ortamlarda farklı davranmasını açıklayamamaktadır. Oysa
insanların, örneğin kaygı düzeyi, bulundukları ortama göre değişir. “Persona” terimi de kişinin
çok sayıda rolü olduğuna, onun bir anlamda farklı ortamlarda “farklı karakterleri” canlandırdığına işaret etmektedir.
Psikoanalitik Kuram belirli bir dönem ve kültürdeki kişiler incelenerek geliştirilmiştir. Bu doğrultuda, Psikoanalitik ekolün daha sonraki temsilcileri sosyal etkenleri de göz önüne almıştır.
Erikson'un Psikososyal Gelişim Kuramı bu etkenleri ele alan girişimlerden biridir. II. Ünite'de
yetişkinlik ve yaşlılığa ilişkin gelişim dönemlerine göz atalım, bu konudaki bilgilerimizi tazeleyelim.
Ancak Psikoanalitik Kuram'ın kaygı ve “sağlık psikolojisi”nde öğreneceğiniz savunma mekanizmaları hakkındaki görüşleri, günümüzde de geçerliğini korumaktadır. Bu kavramlar klinik psikoloji ve psikiyatride, kişilik ve davranış bozukluklarını açıklamada kullanılmaktadır.
düşünelim
Kendisine yöneltilen bütün eleştirlere karşın Psikoanalitik Kuram'ın günümüzde hâlâ bazı alanlarda geçerliğini koruması sizce neye bağlıdır? Bu soruyu, aşağıdaki diğer kuramları öğrendikten sonra
da cevaplayabilirsiniz.
B. Sosyal Davranış Kuramı
En zor şey kendini düzeltmek, en kolayı da başkalarını eleştirmektir.
Ama bu zoru başaran insan çok şey öğreniyor.
İpek Ongun, Bir Pırıltıdır Yaşamak
Kişilikte, edinilmiş donanımın yani çevrenin çok büyük rolü vardır. Buna göre, kişiliğin şekillenmesinde fiziksel
ve özellikle de sosyal çevre çok önemlidir. Çevre etkisini, büyük çapta öğrenmeler yoluyla gösterir; insanlar sosyal
davranışları da tıpkı başka davranışlar gibi öğrenir. Dahası, değişik ortamlarda değişik şekillerde davranmayı da
öğrenirler. Örnek: Kaan sosyal ortamlarda çok nükteci ve neşelidir. Fakat, derslerde aşırı ciddidir, hiçbir hafifliğe
tahammülü yoktur. Sosyal Davranış Kuramı'na göre, kişilik, çevresel etkiler altında ve öğrenme yaşantıları yoluyla
şekillenir. Kişiliğin nasıl oluştuğunu anlamak için öğrenme yaşantıları incelenmelidir.
Gördüğünüz gibi, Psikoanalitik Kuram'ın aksine, Sosyal Davranış Kuramı kişiliği davranışçı bir yaklaşımla ele almaktadır. Bu kuramın temel birimi U-D bağlarıdır. Psikolojinin konusunun “ruh” denen felsefi kavramdan davranış,
biliş ve biliş/beyne doğru değişmiş olduğunu hatırlayalım (II. Ünite, A Konusu ). Bu değişime bağlı olarak Sosyal
Davranış Kuramı'nda da düzenlemeler yapılmıştır. Kurama, bilişsel süreçlerin oluşturduğu ara değişkenler dâhil
edilmiştir (Şekil 4.3). Böylece kuramda, uyarıcıların hangi ara değişkenler (örneğin, bilişsel süreçler, yetenekler)
üzerinden, kişilikle ilgili hangi davranışlara yol açtığı ele alınmıştır. Bu yeni görüş, Sosyal Bilişsel Yaklaşım (Sosyal
Öğrenme Kuramı) olarak adlandırılmıştır. Sonuçta kuram davranışın hem dışsal belirleyicilerini hem de içsel belirleyicilerini kapsamış, bunların arasındaki etkileşimlere yer vermiştir.
Uyarıcı (U)
• Fiziksel çevredekiler
• Sosyal çevredekiler
Ara Değişkenler
• Öğrenilmiş bilgi ve stratejiler
• Bilişsel süreçler
• İnanç, tutum ve değerler
• Yetenekler
Şekil 4.3. Sosyal Öğrenme Kuramı'nda incelenen değişkenler
154
Davranış (D)
• Kişiliğe ilişkin olanlar
C. Fenomenolojik Yaklaşım
Bu yaklaşım bireyin öznel yaşantıları üzerinde durur. Fenomenolojik yaklaşım, insanı dürtülerinin esiri olarak
gören Psikoanalitik Kuram'a karşıdır. Fenomenolojik yaklaşım insanı dürtü, güdü ve bunlara ilişkin öğrenilmiş davranışlara indirgeyen Sosyal Davranış Kuramı'na da karşıdır. Fenomenolojik yaklaşımda insan yaşamda seçenekleri
olan, bunlar arasından kendine uyanları seçebilen, yaratıcı, kendini gerçekleştirmek için uğraş veren bir varlıktır.
Bu yaklaşımı örnekleyen bir bilgiyi sizler daha önce öğrenmiştiniz: Maslow'un Gereksinimler Hiyerarşisi Kuramı.
Bu kuram kendilik değeri olan, bilmek isteyen, estetiğe değer veren, kendini gerçekleştirmek isteyen insan açıklanıyordu.
düşünelim
Fenomenolojik yaklaşıma yöneltilen eleştiriler neler olabilir? Düşündüğünüz eleştirileri not ediniz.
(Bu soruyu cevaplarken I. Ünite’de öğrendiklerinizi hatırlamalısınız.)
Eleştirilere ilişkin notlarınızı yine aşağıdaki Bilgi Kutusu ile karşılaştırınız. Bu defa doğrularınız daha
fazla, hata ve eksikleriniz daha mı az?
B
bilgi kutusu
Fenomenolojik yaklaşıma yöneltilen eleştiriler: Bu yaklaşım kullanılan araştırma yöntemi ve
değer yargıları açılarından eleştirilmektedir.
• Fenomenolojik yaklaşım bilimsel değildir. Yaklaşımda nesnelliğin yeri yoktur. Fenomenolojik
yaklaşım için önemli olan bilimsellik değil, doğru ve anlamlı soruları sormaktır. Amaç da davranışları yordamak ve kontrol etmek değil, onları anlamaktır.
• Freud Kuramı'nı psikiyatri olgularını inceleyerek geliştirmiştir. Fenomenolojik yaklaşımda ise
tam tersi yapılmıştır. Görüşler, bilişsel ve fiziksel olarak en iyi durumda olması beklenen genç
yetişkin üniversite öğrencileri üzerinde geliştirilmiştir. Ancak psikiyatri hastaları ne kadar yanlı
bir örneklemi oluşturuyorsa, sayılan özellikleri nedeniyle üniversite öğrencileri de bir o kadar
yanlıdır.
• Bu yaklaşım bireyi ve bireyselliği savunmakta, toplumun gönenci ile çok az ilgilenmektedir.
BİREYSEL FARKLILIKLAR
E
etkinlik
"HER İNSAN BİR DÜNYADIR."
 Yukarıdaki söz size neleri çağrıştırıyor. Düşüncelerinizi yazınız.
 İstediğiniz taktirde yazdıklarınızı sınıfa okuyunuz.
 "Her insan bir dünyadır." cümlesinin “Bireyler fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal yönlerden
farklıdır.” cümlesiyle daha da somutlaştırılabilir olup olmadığı üzerinde durunuz. Bireysel farklılıkların bu dört ögesi için örnekler veriniz.
Her bireyin bir kişiliği vardır. Bu kişilik ona özeldir ve onu diğer kişilerden ayırır. Buna göre bireyler birbirinden
farklıdır. Kişiliği anlamak için; (1) bireysel farklılıkların hangi özellikler bakımından gerçekleştiğini bilmek gerekir,
(2) bu özellikleri ölçebilmek gerekir.
155
Kişilik ve bireysel farklılıkları oluşturan
özellikler nelerdir? Psikoanalitik Kuram'a
göre bu özellikler dürtüler, arzu ve isteklerle ilgilidir. Sosyal Bilişsel Yaklaşım'a
göre özellikler, öğrenme yaşantıları ve
bilişsel süreçlerle ilgilidir. Fenomenolojik
yaklaşıma göre özellikler, bütünleşik olma
ve kendini gerçekleştirme ile ilgilidir. Ama
kişilik denince akla bir de, örneğin, alçak
gönüllülük, dürüstlük, samimiyet, dışa dönüklük, içe dönüklük gibi özellikler geliyor.
Sözü edilen özellikler kişilik konusundaki ilk incelemelerle belirlenmiştir. Bunun
için İngilizce'deki kelimeler incelenmiş,
davranış biçimlerini ifade eden 18.000
kelime bulunmuştur. Bunlardan başka bir
kelimenin eş anlamlısı olan veya anlamı
belirsiz olan 4.500 tanesi elenmiştir. Geriye kalan kelimeler kategorilere ayrılmıştır.
Daha sonra bireyler bu kelimelerin temsil
ettiği “treytler” (kişilik özelliği) açısından
değerlendirilmiştir. Örneğin, bireyler sorumlu-güvenilmez boyutu üzerinde 5 (çok
sorumlu) ile 1 (hiç güvenilmez) arasında
puan verilerek derecelendirilmiştir.
gamlý
kaygýlý
katý
ciddi
kötümser
sakýngan
sýkýlgan
sessiz
ÝÇEDÖNÜK
edilgen
dikkatli
düþünceli
dingin
kontrollü
güvenilir
tutarlý mizaçlý
sakin
DIŞADÖNÜK
156
DENGESÝZ
DENGELÝ
alýngan
huzursuz
saldýrgan
heyecanlý
deðiþken
dürtüsel
iyimser
etkin
DIÞADÖNÜK
giriþken
arkadaþ canlýsý
konuþkan
hevesli
rahat
canlý
gamsýz
liderlik
Şekil 4.4. Eysenck'te kişiliği oluşturan treytler
İÇEDÖNÜK
Treytlerle ilgili daha sonraki çalışmalarda kişilere çok sayıda ölçme aracı uygulanmış, elde edilen puanlara faktör analizi denen bir istatistiksel işlem uygulanmıştır. Bu işlemler yoluyla, test puanlarının kaç faktör yani kategori
altında toplandığı bulunmuştur. Bu girişimler, kişilik özelliklerini keşfetmeye ve sınıflamaya çalışmaktadır. Biz bu
tür girişimlerin bilimin betimleme amacını gerçekleştirdiğini biliyoruz. Treytleri inceleyen kuramların başında H.
Eysenck (Ayzenk, 1916-1997)'inki gelir (Şekil 4.4). Eysenck'in yaptığı hesaplamalar, insanlardaki tüm kişilik özelliklerinin iki faktör altında toplandığını göstermiştir: Dengeli-dengesiz faktörü ile içe dönük-dışa dönük faktörü.
Kişiliğin temel eksenlerini bu iki faktör oluşturmakta, ortaya dengeli-içe dönük, dengeli-dışa dönük, dengesiz-içe
dönük ve dengesiz-dışa dönük gibi dört olası durum çıkmaktadır. Eysenck treytleri bu dört özelliğe sahip olma
durumuna göre sıralamıştır (Şekil 4.4).
E
etkinlik
Kişilik özelliklerini, yani treytleri belirleyen ve sınıflayan pek çok çalışma yapılmıştır. Bunlardan günümüzde en fazla kabul göreni “Büyük Beş Kuramı” olarak adlandırılır.
 Tablo 4.1’in ikinci sütununda Büyük Beş Kuramı’ndaki kişilik özelliklerine örnekler verilmektedir.
Kişilik özelliklerinin karşıt ögeler hâlinde olduğuna dikkat ediniz.
 Tablonun birinci sütunu ise kişilik özelliklerinin genel adları için ayrılmış, ancak bir tanesi dışında
bu adlar yazılmamıştır. Sizden istenen, ikinci sütundaki örnekleri incelemeniz, onlardan bir genelleme yapmanız ve daha sonra da bu genellemeyi tanımlayan bir ad bulmanız. Bulduğunuz adı
tablodaki yerine yazınız.
 Büyük Beş Kuramı’ndaki grup adları Etkinliğin altındaki paragrafta verilmektedir. Bu adlar sizin
bulduklarınızla ne derece örtüşüyor? Farklı olan adlar üzerinde düşününüz. Hata, örneklerden
yaptığınız genellemelerde mi oldu? O zaman düşünme sürecinizi gözden geçirmeniz gerekmekte.
Belki hata genelleme sürecinde değil de uygun bir Türkçe ad bulamamanızdan kaynaklanmıştır.
Bu durumda ise Türkçeye hâkimiyetiniz konusunda kendinizi daha fazla geliştirmeye çalışmanız
gerekmekte.
Tablo 4.1. Beş Büyük Kuramı'ndaki Kişilik Özellikleri
Kişilik Özellikleri/
Treytler
Her düşüş bir öğreniştir.
Türk Atasözü
ANCAK
Deneyimden daha güçlü bir öğretmen
yoktur, ama öğrenme isteği bulunmadıkça
öğrenilemez deneyimden...
Bernard Shaw
Deneyime
Açık Olma
Ölçülen Özellikler
Alışılmış - Özgün
Macera sevmeyen - Atak
Tutucu - Açık görüşlü
Dikkatli - Dikkatsiz
Güvenilmez - Güvenilir
Kayıtsız - Vicdanlı
Yalnız - Sosyal
Sessiz - Konuşkan
Çekingen - İçten
Sinirli - Sakin
Acımasız - İyi kalpli
Bencil - Özgeci
Kaygılı - Sakin
Dayanıklı - Kırılgan
Güvenli - Güvensiz
Büyük Beş Kuramı'na göre kişilik treytleri şu 5 kategoride toplanmaktadır: deneyime açık olma, öz denetim/sorumluluk, dışa dönüklük, yumuşak başlılık/uzlaşabilirlik, duygusal tutarlılık. Örneğin “Ben yeni ve yabancı yemekleri sık sık denerim.” maddesi deneyime açık olma’yı değerlendiren maddelerden biridir. “Karşılaştığım insanların
çoğundan hoşlanırım.” maddesi ise dışa dönüklük’le ilgili bir maddedir.
157
KİŞİLİK DEĞERLENDİRMESİ
E
etkinlik
Kişilik Ölçülebilir
 Rehberlik ve danışma uzmanınızdan kişiliği ölçmede kullanılan ölçeklerden uygun gördüğü bir
tanesini sınıfa tanıtmasını, ölçeğin nasıl uygulanıp puanlandığını anlatmasını isteyiniz. Uzmanınızdan başarılı bir uygulama için nelere dikkat edilmesi konusunda bilgi alınız.
 Aranızdan gönüllü olan iki uygulamacı seçiniz. Uygulamacıların ölçeği bu konuda gönüllü birer
öğrenciye sınıf ortamında uygulamasını isteyiniz. Uygulamacılar uzman öğretmenin gözetiminde
ölçeği puanlar ve bunu Kayıt Formu’ndaki yerlerine yazarlar.
 Bu etkinlikte test uygulama sırasında empatinin önemini kavramanız önemli. Kişilik gibi öznel bir
özelliğin ölçülebilir olduğunu görmeniz de aynı şekilde önemli.
Kişilik bir ara değişken ve davranışlardan dolaylı olarak çıkarsanıyor. Bu tür davranışların ölçülmesinde test ve
ölçeklerin kullanıldığını biliyoruz. Bunların bilimsel bir değere sahip olmaları için standardizasyonlarının yapılması
gerekir. Standardizasyon ise bir dizi işlemi içerir ve bunların hepsi de çok sayıda araştırmanın yapılmasını gerektirir.
Kişiliğin değerlendirilmesinde kullanılan araçlar şunlardır:
• Envanterler: Bu ölçme araçlarını geliştiren bilim insanlarının, kişiliğin hangi treytlerden oluştuğu konusunda
bir ön hazırlığı veya bir kuramı vardır. Envanterin maddelerinde bu treytlerle ilgili olaylar veya konular yer alır.
Maddeler cümle veya soru hâlinde olabilir. Birey cümlelerde yazılanlar açısından kendini değerlendirir veya
oradaki soruları cevaplar. Verdiği yanıtlardan bireyin kişilik özellikleri belirlenir. Minnesota Çok Yönlü Kişilik
Envanteri'nin (kısaca MMPI) ülkemize standardizasyonu yapılmıştır. MMPI'ın amacı kişide psikiyatrik bozukluğun olup olmadığını ve hastalığın şiddetini belirlemektir. Bu nedenle, MMPI'daki maddeler psikiyatrik hastalık
adları altında sınıflanmıştır. MMPI klinik psikologlar ve psikiyatrlar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır.
• Projektif testler: Bu kişilik testlerinde, belirli bir nesne resmi oluşturmayan mürekkep lekeleri (Rorschach Mürekkep Lekesi Testi) veya yoruma açık resimler (Tematik Algı Testi) vardır. Kişiden mürekkep lekelerinin neye
benzediğini söylemesi veya resimler hakkında öykü anlatması istenir. Görüntüler yoruma açık olduğundan,
bireylerin bunları değerlendirirken kendilerini anlatacakları, bu sırada da bilinçaltındaki dürtü ve isteklerinin
açığa çıkacağı düşünülür. Bu testlerin standardizasyonu yoktur. Onların uygulanması ve özellikle değerlendirilmesi, bu konuda uzun bir eğitim almış uzmanlar tarafından yapılmaktadır. Bu kişilerin tercihen psikoanalitik
eğitimden geçmiş olması beklenmektedir.
Rorschach Testi’ndeki mürekkep
lekelerinin bir benzeri
158
Tematik Algı Testi’ndeki resimlerin benzeri bir çizim
STRES
A. Stres Nedir?
E
etkinlik
 Stresli olduğunuz ve olmadığınız dönemlerdeki başarı düzeyinizi karşılaştırınız.
 Bir hafta boyunca yazılı ve görsel basını izleyiniz. Stres yaratıcı nitelikteki haberler toplayınız ve
bunları sınıfla paylaşınız. Stresin yol açtığı fizyolojik ve psikolojik sonuçlar ve bunların kişinin
kendisine ve çevresine zararları üzerinde beyin fırtınası yapınız.
Stres konusunu, aşağıdaki terimleri ele alarak anlamaya çalışalım:
• Stres yaratan durum: Fizyolojik ve psikolojik bakımdan strese neden olan olay, koşul veya kuvvet.
• Travma: Kişinin tanık olduğu veya yaşadığı, güvenliğine ve yaşamına tehdit olarak algıladığı olay.
• Stres: Dış veya iç uyarıcılara karşı ortaya çıkan fizyolojik ve/veya psikolojik tepkiler bütünü.
• Tükenme: Şiddetli ve uzun süreli fiziksel ve zihinsel etkinlik ve aşırı yüklenme sonucu oluşan stres. Kişide, güdülerin zayıflamasına, başarının düşmesine, kendisi de dahil insanlar hakkında olumsuz tutumlar gelişmesine
neden olur. Tükenme fiziksel, duygusal ve zihinsel bakımlardan olabilir.
• Başa çıkma davranışları ve savunma mekanizmaları: Stres yaratan durumu ortadan kaldırmaya veya etkisini
azaltmaya yönelik yaklaşımlar.
Stres, psikolojinin bir alt dalı olan sağlık psikolojisinin konularının başında gelir. Bu alt dal, strese neden olan
her türlü etkeni, stresin yol açtığı psikolojik ve fizyolojik tepkileri, stresin sağlığa etkilerini, stresle başa çıkmada
kullanılan stratejileridir.
B. Kaynakları, Türleri
İnsanlarda pek çok olay strese neden olur. Ancak bütün bu olayları, stresin içsel ve dışsal etkenleri altında
sınıflamamız mümkündür. (Bunun, bilimin betimleme amacı altında yer alan sınıflamanın bir örneği olduğunu
hatırlayınız.)
1. Engellenme ve Çatışma
E
etkinlik
Aşağıdaki deyim ve atasözlerinde ne tür çatışmalara değinildiğini çatışma konusundaki bilgilerimize dayanarak bulunuz.
 ‘‘Gülü seven dikenine katlanır.’’
 ‘‘Ne yârdan geçilir, ne serden.’’
 ‘‘Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.’’
Siz de çatışma türlerine örnek olabilecek başka deyim ve atasözleri bulunuz, bunları yazınız. Sıra
arkadaşınıza bu sözleri okuyunuz, size çatışmanın türünü söylemesini isteyiniz.
Stresin içsel nedenleri engellenme ve çatışmalardır. Birbiriyle uyuşmayan hedefler ve bunun yarattığı çatışmalar engellenmeye yol açar. Engellenme ise ayrıca saldırganlık ve öfkeye neden olur.
Engellenme ve çatışmanın yarattığı strese bazı örnekler verelim. Bir profesyonel basketbol takımında oynamayı istemek ile derslerdeki yüksek başarı düzeyini korumak arasında kalan kişi, çözemediği bir yaklaşma-yaklaşma
çatışmasını ve onun yol açtığı stresi yaşamaktadır. Bu çatışmayı çözmek nispeten kolaydır. Ne de olsa, her iki yanda
da olumlu hedefler vardır (Şekil 2.29). Ancak hedeflerden biri tercih edilerek çatışma “çözüldüğünde”, insanlar bu
159
kez, seçimin belki de o kadar doğru olmadığını, diğer yöndeki seçimin çok daha iyi olabileceğini düşünüp pişmanlık duyguları içinde kalabilir, strese girebilirler.
Belirli bir kişiyi işe almayı istememek ile o kişinin işe alınmasını söyleyen işverenin öfkesine hedef olmayı istememek arasında kalan bir şantiye yöneticisi kaçınma-kaçınma çatışmasını (Şekil 2.29), ona yol açan stresi yaşamaktadır. Sevdiği kızla hayatını birleştirmek isteği ile, itici bulduğu bazı davranışları nedeniyle ondan ayrılmak düşüncesi arasında bocalayan genç, yaklaşma-kaçınma çatışmasını (Şekil 2.29), onun yol açtığı stresi yaşamaktadır.
Strese neden olan birbirine zıt bazı istekler vardır. Karmaşık doğaları nedeniyle bunların yol açtığı çatışmaları
yukarıdaki üç çatışma türünden herhangi biri altına koyamıyoruz.
Bağımsızlık ve bağımlılık ikilemi: Örnek: Ergen bağımsız olmayı ister (kimlik bunalımının “başarılı kimlik statüsü” şeklinde çözülmesi). Ancak bir yandan da onun için her şeyi hazır eden, yaşamı kolay hâle getiren ebeveynine
bağımlı olmak fikri ona cazip gelir (kimlik bunalımının “erken bağlanmış” kimlik statüsü şeklinde çözülmesi). Bir
an bunun yaklaşma-yaklaşma çatışması olduğunu düşünebiliriz. Ancak yetişkinliğe giden yolda tüm ergenlerin
bağımsızlık istemesi göz önüne alındığında, yukarıdaki örnek bir kaçınma-kaçınma çatışması olarak da görülebilir
(bağımsız olmayı istememek, bağımlı olmayı da istememek). Gördüğünüz gibi, zıt isteklerle ilgili çatışmaların herhangi bir çatışma türü altında ele alınması olanaksız. O nedenle, bunları kendi başlarına ele alıyoruz.
düşünelim
Anne ve babaya karşı bazı olumsuz davranışların (aksilenme, karşı gelme, etken veya edilgen saldırganlık vb.) temelinde ergenin çözemediği, bu yüzden de strese neden olan bağımsızlık-bağımlılık
ikilemi yatıyor olabilir mi?
Yakınlaşma ve yalnızlık ikilemi: Bir yandan belirli bir kişiye (aileden birine, bir arkadaşa, sevdiği gence, eşe)
çok yakın olmayı, ona en derinde yatan düşüncelerimizi ve duygularımızı açmayı isteriz. Bir yandan da, çok fazla
açılırsak incineceğimizden veya bütün bunları duyduktan sonra o kişinin bizi istemeyeceğinden korkarız.
İş birliği ve rekabet ikilemi: Ahlaki kurallar insanlara yardım etmeyi, onlarla ortaklaşa iş görmeyi (koordinasyon) gerektirir. Ancak yaşamın bir diğer gerçeği de rekabettir. Rekabet kardeşinizle “Annem beni daha fazla sevsin.”, okul arkadaşlarınızla “En yüksek notu ben alayım.”, “Yarışmada benim resmim birinci olsun.” biçiminde gerçekleşebilir. Çalışma yaşamınızda, diğer iş arkadaşlarınızla rakipsinizdir: “En iyi öğretici ünvanını ben kazanayım.”,
“En hızlı ben yükseleyim.”, “En fazla parayı ben kazanayım.” gibi arzular rekabetin bir sonucudur. Tüm yaşamımız
boyunca başkalarına yardım etme, onlarla ortaklaşa iş görme ile onlardan üstün olma isteği arasında kalırız. Hiçbir
zaman tam olarak çözemediğimiz bu çatışmanın stresini yaşarız.
uygulayalım
Gördüğünüz filmleri aklınızdan geçiriniz. Bunlarda yukarıda anlatılan üç çatışma türüne ve üç ikileme örnekler bulunuz.
2. Diğer İç ve Dış Etkenler
En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır.
İ. Paulo Coelho, Simyacı
cevaplayalım
•
•
160
Olayların kontrol edilemez olması, yordanamaz olması, kişinin yeteneklerini zorluyor olması mutlak mıdır yoksa algılamaya mı bağlıdır? Farklı kişiler aynı olayı bu üç özellik bakımından farklı
değerlendirebilirler mi? Cevabınızı örneklerle destekleyiniz.
Sayfa 161'deki Bilgi Kutusu'nu okuyunuz ve cevaplarınızın doğruluğunu değerlendiriniz.
E
etkinlik
Derin ve karanlık vadiler
olmasaydı dağların dorukları
o kadar güzel olmazdı .
Jack Confield,
Tavuk Suyuna Çorba
 Bu cümle stres hakkında nasıl bir
değerlendirme sunuyor?
 Strese neden olan etkenleri sınıfça tartışınız. Bunlarla ilgili örnekler veriniz.
 Stresin iç ve dış etkenleri, engellenme ve çatışma konularını irdeleyiniz.
B
bilgi kutusu
Adından da anlaşıldığı gibi, stresin dışsal etkenleri bireyin dış çevresinde oluşur. Dışsal etkenleri üç
grup altında toplamak mümkündür:
Travmaya neden olan olaylar: Bunlar günlük yaşamda rastlamadığımız, sıradışı olaylardır. Travmayı, büyük tehlikeler içeren olaylar yaratır. Bu türden olayların bir grubu deprem, sel, şiddetli fırtına gibi
doğal afetlerdir. Travmaya neden olan olayların diğer grubu insan eliyle oluşur. Örnekler: Savaş, nükleer kaza, yangın, ulaşım araçlarıyla yapılan ve ölümle sonuçlanan büyük kazalar, tecavüze uğrama,
öldürme niyetli fiziksel saldırıya uğrama vb. Ülkemizdeki 1999 depremi çok sayıda insanı etkileyen
travma yaratıcı bir olay idi. Terör olayları, görsel ve yazılı medyada izlediğimiz hunharca cinayetler de
travma yaratan olaylardandır.
Kişilerin doğal afetlere veya insan eliyle yaratılan travma kaynağı olaylara verdiği tepkiler belli bir
sıra izler. Evre 1. Olayın hemen ardından insanlar önce donup kalırlar. Sürmekte olan tehlikenin ve
(varsa) yaralarının farkında değildirler. Kendilerinde değildirler: Ortalıkta amaçsız bir şekilde dolaşırlar, bu sırada kendilerini tehlikeye attıklarını fark etmezler. Örneğin, bir araba kazasından sağ olarak
kurtulan kişi olası bir benzin sızması ve yangını düşünmeden arabanın yanına gider ve oralarda dolaşır.
Evre 2. Kazadan kurtulan kişi bu evrede edilgen bir durumdadır. En temel etkinlikleri bile yapmayı akıl
edemez. Fakat başka kişilerin söylediklerini yerine getirir. Örneğin, bu evrede kişinin aklına, kazadan
günler geçmiş olsa bile yiyecek bir şeyler hazırlamak gelmez. Biri bunu yapmasını söylerse bu komuta
uyar. Evre 3. Bu evrede kazazede kaygı içindedir. Dikkatini toplayamaz, bu yüzden herhangi bir işe başlayamaz. Çalışıyorsa işe gidemez. Durmadan herkese kazanın ayrıntılarını anlatır. Kazayı anımsatan
nesneler onu huzursuz eder. Örneğin, bir araba kazasından sağ kurtulan kişi, yanına bir araba yaklaşınca çok huzursuz olur. Bu size Albert deneyini hatırlatıyor mu? Her iki örnekte de şiddetli olumsuz
uyarıcılarla eşleşen koşullama uyarıcılarına koşullu tepki bir seferde oluşmaktadır.
161
Kontrol edilemeyen olaylar: Bazı olayların (ölüm gibi) kontrol edilmesi olanaksızdır. Bazı olaylar
ise kontrol edilebilir. Olayları kontrol etmek veya onların kontrol edilebilir olduğunu düşünmek stresi
engeller veya azaltır. Çünkü kontrol edebilmek, olayın oluşmasını engelleyebilmek anlamına gelir. Söz
gelimi, işten çıkarılmayı birey kontrol edebilir. Bunu da işten çıkarılmasına neden olan davranışlarını
değiştirerek yapar. Öte yandan birey işten çıkarılmayı kontrol edemeyeceğini düşünüyorsa, örneğin
“İşverenin bana garazi var, ne yaparsam yapayım sonuç değişmeyecek, o beni işten atacak.” (Öğrenilmiş çaresizliği anımsıyor musunuz?) kanısındaysa, işten atılma beklentisi strese neden olur.
Yordanamayan olaylar: Stres yaratıcı olayın olacağını önceden bilmek, yani onu yordayabilmek,
stresin şiddetini azaltır. Stres yaratıcı olayın yordanabilmesi stresi neden azaltır? Çünkü kişi yordadığı
olaya kendini hazırlar. Onun acı veren, üzen etkilerini azaltabilecek yollar bulur. Örnekler: Çok sevilen,
ancak çok yaşlı ve hasta olan bir yakının ölmesi şiddetli strese neden olmaz. Çünkü, yaşı ve sağlık durumu göz önüne alındığında, bu çok sevilen yakının öleceği yordanabilir türden bir olaydır.
Bireyin sınırlarını zorlayan dış koşullar: Her insanın kendi yetenekleri, neleri yapıp neleri yapamayacağı, yeteneklerinin sınırları konusunda bir değerlendirmesi vardır. Kendilik değeri ve kendini
gerçekleştirme yönündeki güdüleri, insanları başarılı olabilecekleri işlere girişmeye yönlendirir. Kişiyi
yeteneklerinin sınırına iten ve başarısızlığı yüksek bir olasılık hâline getiren olaylar strese neden olur.
Sınav niye strese yol açar? Çünkü sınavlarda yeteneğin zorlanması, kişinin yetenek düzeyinin sınav
için yeterli olmaması tehlikesi her zaman vardır.
Strese sadece olumsuz durumlar neden olmaz. Kişinin çok sayıdaki davranışını değiştirmesini gerektiren her koşul strese yol açar. Evlenme mutlu bir olaydır, evliliğe neşe ve mutlulukla başlanır.
Ancak ortak yaşamın gerektirdiği yeni davranışlar kişinin sabrını zorlayabilir (“Üstünden çıkardıklarını
yerlere savurma.”), yeteneğinin sınırlarını zorlayabilir (“Onardığın musluk yine damlıyor.”), yaşam görüşüne ters düşebilir (“Bir işe girmeni istemiyorum.”), değer yargılarına aykırı düşebilir (“Artık bana
karşı sorumluluğun var, annene babana değil.”). Kimi önemsiz, kimi önemlice, kimi de çok önemli
olaylar, önem dereceleri oranında strese neden olur. Olumsuz nitelikteki olayların yarattığı stres ve
bunların psikolojik ve bedensel etkileri, olumlu nitelikteki olayların yarattığından çok daha fazladır.
C. Stresin Günlük Yaşama Etkileri
Stres yaratan olaylar bedeni ve psikolojik yapıyı etkiler. Stres ayrıca olumsuz duygulara ve bilgi işlemleme bozukluklarına da yol açar.
1. Bedendeki Etkileri
hazırlık
Stres durumunda bedende ortaya çıkan olaylar, stres ve buna neden olan ivedilik durumuyla başa
çıkılmasını sağlar. Strese neden olan tehdit edici durum sona erdiğinde, ivedilik tepkileri de sona erer.
Şimdi II. Ünite'nin E konusuna bakalım. Orada şiddetli duygular sırasındaki genel uyarılmışlık
hâlinin ivedilik tepkilerine yol açtığını görmüştük. Bunlara “savaş veya kaç” tepkileri deniyordu ve bu
tepkiler bütününü sempatik sinir sistemi oluşturuyordu. Şiddetli duygular sırasında ortaya çıkan bu
tepkilerle stres sırasında ortaya çıkan tepkiler aynıdır. Her iki durumda da yüksek genel uyarılmışlık
hâli vardır. Esasen, duyguların yarattığı tepkiler, stres sırasında ortaya çıkanların özel bir hâlidir.
Şekil 4.5’te savaş veya kaç tepkisini hazırlayan ivedilik sistemini görüyoruz. Önce stres yaratıcı bir olay var. Bu
olayın algılanması ile arabeyindeki hipotalamus uyarılır. Hipotalamusun, otonom işlevlerin beyindeki üst kontrol
merkezi olduğunu öğrenmiştik. Hipotalamus sempatik sinir sistemini ve bazı yapıları doğrudan veya dolaylı olarak
etkiliyor. Bütün bu etkinlikler, bedenin enerji kaynaklarını savaş veya kaç tepkisini verecek şekilde harekete geçiriyor.
162
STRES YARATAN DURUM
HÝPOTALAMUS
5
1
SEMPATÝK
SÝNÝR SÝSTEMÝ
3
BÖBREKÜSTÜ
BEZÝ-DIÞ KISIM
BÖBREKÜSTÜ
BEZÝ-ÝÇ KISIM
Sinir akýmlarý salgý bezi
ve düz kaslarý uyarýr
Şekil 4.5. Beyindeki ivedilik sistemi
B
HÝPOFÝZ BEZÝ
7
4
2
6
Stres hormonu organ
ve kaslarý etkiler
SAVAÞ VEYA KAÇ
TEPKÝSÝ
bilgi kutusu
İvedilik sistemini biraz daha ayrıntılı olarak öğrenmek isteyebilirsiniz. Aşağıdakileri okuyunuz ve
okuduklarınızı Şekil 4.5 ile bütünleştiriniz. Stres yaratıcı durum oluştuğunda, hipotalamus iki sistemi
harekete geçirmekte:
• Hipotalamus sempatik sinir sistemini uyardığında (1) salgı bezleri ve düz kaslara sinir akımları gider, (2) böbrek üstü bezinin iç kısmı uyarılır. Bu uyarım sonucunda iki hormon (adrenalin, noradrenalin) salgılanır. Bu etkinlikler organ ve kasları etkiler. Daha fazla enerji açığa çıkar. Karaciğerden glikoz açığa çıkar, yağ ve proteinler şekere dönüşür. Böylece metabolizma hızlanır, kalp atım
hızı artar, tansiyon yükselir, solunum hızlanır. Göz bebekleri genişler. İvedilik durumu için gerekli
olmayan etkinlikler (örneğin, sindirimle ilgili olanlar) ise baskılanır. Stresin en erken işareti ağzın
kurumasıdır. Daha fazla kan beden uzuvlarını hareket ettiren çizgili kaslara ve her türlü işlevden
sorumlu olan beyne yönlendirilir. Endorfinler salgılanır. Bu maddeler acı-ağrı duyumunu baskılar,
yüzeydeki kan damarlarını daraltır. Böylece, olası yaralanma durumunda kanama azalır. Dalak
daha fazla alyuvarı serbest bırakır. Bu da dokulara daha fazla oksijen taşınmasını sağlar. Kemik
iliği daha fazla akyuvar üretir. Bu ise bedeni enfeksiyonla savaşmaya hazırlar.
• Hipotalamus, hemen altında bulunan hipofizi uyarır. Bu bezin diğer iç salgı bezlerini kontrol ettiğini öğrenmiştik. Hipotalamusun etkisi altında, hipofizden stres hormonu (adreno-kortiko-tropik
hormon, kısaca, ACTH) salgılanır. ACTH'ye stres hormonu denmesinin nedeni, kişideki stres düzeyinin güvenilir göstergesi olmasıdır. ACTH böbrek üstü bezinin dış kısmını uyarır ve onun hormonlarını (örneğin kortizol) salgılamasını sağlar. Bu hormonlar kandaki glikoz ve minerallerin düzeyini
düzenler; ivedilik durumuyla başa çıkılmasını sağlar; 30 kadar başka hormonun salgılanmasını
sağlar; organ ve kasları etkiler.
Bütün bu etkinliklerin şiddetli genel uyarılmışlık durumu ile ilgili olduğunu biliyoruz. Bu etkinlikleri incelediğinizde, onların bedenin kaynaklarını tüketmeye yönelik olduğunu göreceksiniz. Bu tepkiler bazı organ ve sistemlerin aşırı çalışmasına (örneğin kalp) diğerlerinin ise baskılanmasına (örneğin
mide-bağırsak sistemi) yol açıyor. Bu yüzden, stres durumu süregenleştiğinde (kronik olduğunda)
hastalıklar ortaya çıkar.
163
özetleyelim
•
•
Stres durumunun süregenlik kazanmasına nelerin neden olduğunu yukarıdaki bölümde gördük.
Buna göre, eğer (1) stres yaratan durum kontrol edilemiyorsa, (2) ne olacağı yordanamıyorsa, (3)
stres yaratan durum bireyin yeteneklerini zorluyorsa veya kişi bunların böyle olduğunu düşünüyorsa, olayları böyle algılıyorsa stres süregen bir hâl almıştır.
Süregen hâle gelmiş stres ise, savaş veya kaç tepkisinin (Şekil 4.5) süregen olmasına yol açar.
E
etkinlik
 Şekil 4.5’te ivedilik sisteminin yapıları ve bunların birbiriyle ilişkileri bir ağaç yapısı içinde gösterilmektedir.
 İvedilik sistemini şimdi de siz bir grafik tasarım içinde, daireler ve oklar kullanarak gösteriniz. Bunun için hipotalamusu ortadaki daireye, diğer yapıları da onun etrafındaki dairelere yazınız. Etki
yollarını oklarla gösteriniz, okların üstüne etkinin sıra numarasını yazınız. İvedilik sisteminin bütünleşik yapısını numaralandırılmış etki okları ile birleştirilen daireler mi daha iyi gösteriyor yoksa
Şekil 4.5’teki ağaç yapısı mı?
 Bu konuda sınıfta bir oylama yapınız. Çoğunluğun oyunu alan gösterimi belirleyiniz. Seçilen gösterim türünün neden daha iyi olduğunu tartışınız.
 Bu etkinlik şunu göstermekte: Ne tür bir gösterim kullanılacağına karar vermede önemli ölçüt, olayın kapsamlı bir şekilde temsil edilmesi, olayın bileşenlerinin ve bunlar arasındaki ilişkilerin kolayca
görülebilmesi ve anlaşılabilmesi.
Stres azaltılmalı
Doğanın yarattığı mutluluk
dikkat
Süregen stres ve süregen ivedilik tepkilerinin olumsuz etkileri:
• Psikosomatik hastalıklar: Bu hastalıklara psikosomatik denmesinin nedeni, bedensel rahatsızlıklara, psikolojik (duygusal, bilişsel) etkenlerin yol açmasıdır. Bu hastalıklar arasında ülser (basitçe,
midede yara), astım (basitçe, nefes darlığı), yüksek tansiyon ve kolit (kalın bağırsak iltihaplanması)
bulunmaktadır. Sözü edilen bu psikosomatik hastalıkların fiziksel nedenlerle ortaya çıkanlardan,
kaynakları dışında hiçbir farkı yoktur.
• Kalp ve damar hastalıkları: Damarlar daralır, kalbe giden oksijen azalır, kalp beslenemez; bütün
bunlar kalp krizine yol açar. Kalp rahatsızlıkları ölümlerin başlıca nedenidir.
• Bağışıklık sisteminde olumsuz etkiler: Bağışıklık sistemi vücüdu hastalıklardan ve bunlara neden
olan mikroorganizmalardan korur. Uzun süren stres, bağışıklık sistemini de olumsuz olarak etkiler,
bu sistem gereği gibi işlevde bulunamaz, kişi hastalıklara daha açık hâle gelir. Örneğin, kişi daha
sık soğuk algınlığı geçirir.
164
2. Psikolojik Etkileri
Süregen stres ve süregen ivedilik tepkileri psikolojik bakımdan da çeşitli olumsuzluklara yol açar:
Kaygı: Stresin yol açtığı başlıca duygu, daha önce de görmüş olduğumuz kaygıdır. Stresin yarattığı kaygı çok
şiddetli olabilir: Adına “travma sonrası stres bozukluğu” denen psikiyatrik bozuklukta kişi diğer insanlara yabancılaşır, daha önce ilgisini çeken etkinlikler artık onu ilgilendirmez. Bir uyuşukluk içine girer. Uyanıkken sürekli olarak
bu bozukluğa yol açan olayı veya uyarıcıları hatırlar. Rüyasında da sürekli bu olayla ilişkili şeyler görür. Uyku bozuklukları ortaya çıkar. Bunun sonucunda, başta dikkat olmak üzere diğer bilişsel işlevler bozulur. Ülkemizde 1999
depremi, çok sayıda kişide travma sonrası stres bozukluğuna neden oldu. Klinik psikolog ve psikiyatrlar çok uzun
süreler boyunca bu hastaları iyileştirmek için uğraştılar. Savaşan askerlerde de bu bozukluğa sık olarak rastlanır.
Yüksek kaygı ve travma sonrası stres bozukluğu olan kişilerden bazıları, sıkıntılarından kurtulmak için psikoaktif
maddeleri kötüye kullanmaya başlarlar, saldırganlık ve şiddete başvururlar, kişiler arası ilişkileri bozulur. Bütün
bunlar I. ve II. Dünya Savaşı ile ilgili filmlerde ve Vietnam'daki savaştan geri dönen askerleri konu alan filmlerde
ayrıntılarıyla işlenmektedir.
hatırlayalım
Sınav Kaygısı
• Özellikle öğrenim görmekte olan
kişiler için önemli bir stres kaynağı
sınavlardır. Sınavın psikolojik etkilerinin başında kaygı gelir. Sınavın
bedendeki etkileri ise Şekil 4.5’teki
düzenek ve süreçler yoluyla gerçekleşmektedir.
• Bir sınava girerken veya sınav sırasında aşağıdakileri siz de hiç yaşadınız mı?
Kalbin hızlı hızlı atması, solunumun hızlanması, nefes tıkanıklığı, boğulacakmış gibi hissetmek, göğüs ağrısı, lokmaların boğaza takılması, soğuk soğuk terleme, yüzün sararması, ağzın
kuruması, konuşmada zorluk.
•
Sınav kaygısınızı yenmede savunma mekanizmalarından birini kullanıyor olabilirsiniz. Ancak bu
kaygıyı siz Ç. Konusu'nda açıklanan başa çıkma davranışlarını kullanarak yenmelisiniz.
Öfke ve saldırganlık: Yukarıda, engellenme ve çatışmanın stresin başlıca nedenleri arasında olduğunu gördük. Engellenmenin öfke ve saldırganlığa yol açtığını daha önceki bölümlerden biliyoruz. Örnek: Çocuğun ders
çalışmasını sağlamak için başka hiçbir etkinliğine izin verilmemesi veya tam annesiyle sinemaya gidecekken misafirin gelmesi öfke ve saldırganlığa yol açar. Bu örnekleri çocuklardan verdik. Çünkü bu gibi davranışları toplum
onaylamaz. Engellenen yetişkinlerde açık öfke ve saldırganlık, yerini düşmanlığa bırakır (Düşmanlığın “gizlenmiş
saldırganlık” olduğunu hatırlayalım.). Bu kişilerde saldırganlığın yer değiştirdiği; engellenmeyle ilgisi olmayan bir
kişi veya nesneye yönlendirildiği de görülebilir. İş yerinde yöneticiye kızan erkek hırsını karısından, kocasına kızan
eş hırsını çocuğundan, annesine kızan çocuk da hırsını evdeki kediden veya odasındaki iskemleden alabilir.
Kayıtsızlık ve çökkünlük (depresyon): Saldırganlığın diğer ucunda kayıtsızlık vardır. Birey diğerlerine ve olaylara kayıtsızlaşır. Stres daha da devam ederse bir psikiyatrik rahatsızlık olan çökkünlük (depresyon) ortaya çıkar.
Stresin süregen hâle gelmesi neyi gösterir? Kişinin çabalarının yetersiz kaldığını. Kişi şöyle düşünür: “Ne yaparsam
yapayım sonuç değişmiyor.” Bu durumun adı öğrenilmiş çaresizlik idi, değil mi? Şimdi stres, öğrenilmiş çaresizlik
ve çökkünlük arasındaki ilişkiyi daha iyi görüyor olmalısınız.
Öğrenilmiş çaresizlik önce köpekte gösterilmiştir. Bu deneyde, köpeğe kaçmasının olanaksız olduğu acı verici
uyarıcılar (hafif elektrik şoku) uygulanır. Köpek bu durumda stres davranışları gösterir. Daha sonra, bir başka zaman ve ortamda köpeğe yine acı verici uyarıcı uygulanır. Bu kez köpeğin uyarıcıdan kaçması mümkündür, çünkü
şokun verileceğine işaret eden bir ayırt edici uyarıcı vardır. Bu uyarıcı verildiğinde bir başka bölmeye geçtiği taktirde köpek şoktan kaçınabilir. Öğrenilmişlik çaresizlik geliştirilmiş olan köpeklerin böyle bir kaçınma davranışını
hiçbir zaman yapamadıkları görülmüştür.
165
Eşinden sürekli şiddet gören kadınların, başka olanaklar olduğu hâlde onlarla hâlâ yaşamaya devam ettiklerine
medyada tanık oluyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında kurulmuş olan esir kamplarında, başlarına ne geleceğini
bildikleri hâlde esirler her şeye boyun eğmişlerdir. Bütün bunlar, öğrenilmiş çaresizliğin bir sonucudur.
okuma metni
Artık kendimden daha fazla kaçamıyordum, bunun için çok fazla büyümüştüm. Binlerce şekilde,
günler geçtikçe ve ailem tek tek büyüyüp bana kendi kendini geçindirecek birer yabancı hâlini aldıkça,
kendi varoluşumun kısıtlamalarını, sıkıcılığını ve korkunç darlığını anladım ve gördüm. Etrafımdaki her
şey canlılık, çaba, büyümenin işareti gibiydi. Herkesin yapacak bir şeyleri vardı, onları meşgul edecek,
zihinlerini ve ellerini canlı tutacak bir şeyler. Hayatlarını bir bütün yapacak ilgi alanları, aktiviteleri ve
amaçları vardı; tüm bunlar enerjilerine doğal bir kaynak ve doğal bir ifade ortamı sağlıyordu. Benimse
sadece sol ayağım vardı.
Hayatım, yüzüm duvara doğru dönük, dışarıdaki büyük dünyanın seslerini ve hareketlerini duyan
kardeşlerim ve tanıdığım diğer insanlar gibi hareket edip dışarı çıkıp kendi yerimi alamadığım sıkıcı bir
köşeye benziyordu.
J. Christy Brown (Kristiy Braun), Sol Ayağım
Bilişsel bozukluk: Süregen stres bilgi işleme süreçlerini (Şekil 2.1) doğrudan etkiler. Ancak bu süreçlerin bozulmasının bir diğer nedeni, kişinin aklını sürekli olarak stres durumunun meşgul etmesidir (Hemen bölünmüş
dikkati hatırlayalım.). Dikkati toplamak zorlaşır, sistemli düşünülemez. Bütün bu nedenlerle, özellikle karmaşık
görevlerdeki başarı düşer.
Sınav kaygısı böyle bir durumdur. Sınav kaygısı olan kişiler sınav sırasında yetersiz oldukları ve başarısız olacakları endişesi duyarlar. Bu düşünce ve duygular onların dikkatlerini testteki sorulara vermesini engeller. Dikkatleri
dağıldığından, verilen yönergeleri izleyemezler, sorularda doğru cevaba işaret eden ipuçlarını fark edemezler. Bütün bunlar kaygının giderek artmasına neden olur, çok iyi bilinen bilgiler bile hatırlanamaz. Artık yüksek kaygının
başarıyı neden olumsuz olarak etkilediğini biliyorsunuz: Yüksek kaygının temelinde stres vardır.
III. Ünite'nin C Konusu'nda yüksek zihinsel süreçleri, yaratıcılık ve esnekliği öğrenmiş, bunların yönetici işlevlerdeki yerini görmüştünüz. Süregen stres esnekliğin azalmasına yol açar. Kişi sorunun farklı yönlerini göremez,
çözüm için farklı yaklaşımlar kullanamaz. Sonuç vermeyen bir çözüme takılır kalır.
uygulayalım
•
•
Yazılı ve görsel kaynaklarla elektronik kaynaklara başvurarak stresin psikolojik etkilerine örnekler
bulunuz.
Şekil 4.4 ve Tablo 4.1’de verilen kişilik özelliklerini inceleyiniz. Sizce stres durumunda kaygı daha
çok hangi kişilik özelliğine sahip bireylerin bir özelliğidir?
Ç. Başa Çıkma Davranışları
Bir sınavın üstesinden gelmenin tek yolu onunla yüz yüze gelmektir.
Marlo Morgan, Bir Çift Yürek
Bireyler stres yaratıcı durumları ortadan kaldırmak, onlara uyum yapmak için bazı girişimlerde bulunurlar. Bu
girişimlerin bir bölümü “başa çıkma davranışları” olarak adlandırılır. Başa çıkmada kullanılan iki tür strateji vardır:
166
Probleme odaklı başa çıkma: Bu yaklaşımda problem tanımlanır, olası çözüm yolları belirlenir, her birinin getirileri ve riskleri değerlendirilir, bunlardan biri seçilir, gerekli adımlar atılır. Stresin içsel nedenlerin
yanı sıra, dışsal nedenlerle de ortaya çıktığını görmüştük. Dış çevremizi değiştirmek mümkündür; ancak bu,
her zaman çok kolay veya gerçekçi olmayabilir. Sınav stres yaratıyor diye sınavların kaldırılmasını istememiz
mümkün değildir. Doğal afetleri engelleyemeyiz, ölümü geciktirebilir ancak tümüyle ortadan kaldıramayız.
Stresin oluşmasında ve sürmesinde kişinin olayı nasıl algıladığının çok önemli olduğunu görmüştük.
Strese, söz konusu olayı kontrol edemeyeceğimiz düşüncesi neden olur. Örneğin Kamu Personeli Yabancı
Dil Sınavı'nda başarısız olan bir kişi sınavda sorulan soruları, süreyi vb. kontrol edemeyeceğini düşünerek
bu sınavı geçmenin mümkün olmadığı kanısına varır. Bu durumun ortaya çıkaracağı stresin kalıcı olmaması
için kişi ne yapabilir? Kamuda çalışma isteğinden vazgeçerek özel sektörde kendine iş arayabilir. Gördüğü
sosyoloji eğitimi ile ilgili bilimsel çalışmalarını bir yükseköğretim kurumunda değil, araştırma merkezlerinde
sürdürmeye karar verebilir. Ancak probleme odaklı bir başka başa çıkma davranışı ise dil sınavına çalışırken
kullanılan stratejilerin gözden geçirilmesi, yapılan hataların analiz edilmesidir. Probleme odaklı başa çıkma
stratejileri kullanan kişilerde stresin psikolojik sorunlara daha az yol açtığı veya bu kişilerin, söz konusu sorunları daha çabuk atlattıkları bilinmektedir.
Duygulara odaklı başa çıkma: Bu strateji problemlerin çözümünü zorlaştıran olumsuz duyguların azaltılmasını veya ortadan kaldırılmasını içerir.
• Davranışsal stratejiler: Olumsuz duygularla başa çıkmada davranışsal stratejiler kullanılabilir. Bu stratejilerin başında fiziksel egzersiz yaparak zihni boşaltmak, strese neden olan durumdan uzaklaşmak gelir.
Stres yaratan durumları unutmak için bazılarının madde kullanımına başvurduğunu görmüştük. Ancak
biz bunun ne gibi başka problemlere yol açtığını, bu problemlerin mevcut problemden çok daha ciddi
sonuçlar doğurduğunu II. Ünite'nin F Konusu'nda görmüştük. Çağdaş ve kendine saygısı olan kişinin
başa çıkma stratejisi madde kullanımı olmamalıdır.
• Bilişsel stratejiler: Olumsuz duygularla başa çıkmanın bir yolu da bilişseldir. Bilişsel stratejiler durumun
yeniden değerlendirilmesini içerir. Örneğin, “Bunun, üzerinde durulmaya değer bir sorun olmadığına
karar verdim.” yolundaki karar problemi uzaklaştırır, olayın anlamını değiştirerek rahatlama sağlar. Ancak bu stratejiler kişinin kendisini aldatması temeline kesinlikle dayanmamalıdır. Bilişsel stratejiler stres
yaratıcı durumun yol açtığı duyguların farkına varılmasını sağlamalıdır. Duygular irdelenmeli, yol açtığı
olumsuz sonuçlar değerlendirilmeli, yerlerine mümkünse başka duygular getirilmelidir.
• Destek grupları: Olumsuz duygularla başa çıkmada kulanılabilecek bir strateji de destek aramaktır. Bu
destek akranlarda, arkadaşlarda, aile üyelerinde aranabilir. Ancak yakınların desteği, bazı tür sorunlarda
(ağır hastalıklar, uzun ve zahmetli tedavi gerektiren hastalıklar, süregen hastalıklar) yetersiz kalabilir.
Bu gibi durumlarda, konuyu bilen profesyonellerin veya aynı sorunu yaşayan kişilerin oluşturduğu destek gruplarının (örneğin otistik çocuklar, diyabetli çocuklar, madde bağımlıları, Alzheimer hastaları için
olanlar) desteğini aramak daha uygun olacaktır. Bu gibi kişi veya kurumlardan sağlanan yapıcı destek,
sorunun sürekli olarak düşünülmesini engeller. Bu da olumsuz durumu sürekli düşünmenin yol açtığı
kaygı ve çökkünlüğü ortadan kaldırır. Belli bir süre (10 dakika) boyunca problemini düşünen çökkünlük
hastasının bir görevdeki başarısı, ilişkisiz bir etkinlikten sonra aynı görevi yerine getiren çökkünlük hastasının başarısından daha düşüktür. Sürekli sorunu düşünmek onu çözmemekte, tam tersine sorunun
çözümünü engellemektedir.
E
etkinlik
 Stres yaratan durum karşısında probleme odaklı ve duygulara odaklı başa çıkma davranışlarından
hangisini daha sık kullandığınızı düşününüz. Seçtiğiniz başa çıkma davranışı problemin niteliğine
göre değişiyor mu?
 Belki de siz stresle başa çıkmada yukarıda (Sayfa 166-167) belirtilenlerin hiçbirini kullanmıyorsunuz. Yoksa siz 5. Konu'da açıklanan savunma mekanizmalarını mı kullanıyorsunuz? Savunma mekanizmalarını okuduktan sonra stresle başa çıkma stratejinizde değişiklik yapmanızın gerekli olup
olmadığını düşününüz.
167
D. Savunma Mekanizmaları
Tünelin ucunda ışık görünmese bile, ışık varmış gibi
yürümek ve ışığın görüneceğine inanmak gerekir.
Amin Maalouf (Amin Meylof), Doğunun Limanları
Gülmecelerle savunma mekanizmaları
Bastırma
Gerileme
Fantazi kurma
Özdeşim kurma
Yer değiştirme
Bütün bunlar sorunlarla etkili
bir şekilde başa çıkılamadığını
gösteriyor.
Olumsuz duygularla baş etmenin bir yolu da savunma mekanizmalarını kullanmaktır. Freud tarafından öne
sürülmüş olan savunma mekanizmaları, bilinçaltına bastırılan dürtü ve isteklerin yarattığı kaygıyı azaltmada kullanılır. Bu açıklamadan da anlayacağınız gibi, savunma mekanizmaları stres yaratıcı durumu değiştirmez, problemi
çözmez. Başa çıkma stratejilerindeki gibi, akılcı ve çözüme yönelik yaklaşımları içermez. Savunma mekanizmaları
kişinin problemi algılama biçimini değiştirir. Bu algılama biçimi ise temelde kişinin kendisini aldatmasını içerir.
168
Savunma mekanizmalarını zaman zaman hepimiz kullanırız. Bu, bir süre kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Ancak bu mekanizmalar kişinin kalıcı problem çözme stratejileri hâline gelmemelidir. Kendini aldatmayı içeren bu
mekanizmalar, sorunların kalıcı ve akılcı şekillerde çözümünü engeller. Aldatmaca üzerine kurulan “yalancı” uyum
kişinin yaşamını, sosyal ilişkilerini, başarısını, kısaca her şeyi olumsuz olarak etkiler. Savunma mekanizmalarının
başlıcaları aşağıda sunulmaktadır:
Bastırma: Savunma mekanizmalarının en temel olanı budur. Psikoanalitik Kuram'da idin dürtü ve istekleri doyum ister. Ancak bu dürtü ve istekler benlik ve üstbenlik için tehdit oluşturur. Kişi onlardan utanç
duyar, onlara sahip olmak kişiyi aşırı şekilde kaygılandırır, suçluluk duygusuna yol açar. Bu durumda idin
dürtü ve istekleri bilinçaltına bastırılır. Kişi artık bu dürtü ve isteklerin bilincinde değildir, onları unutmuş
görünmektedir. Çoğu davranış bozukluklarının temelinde işte bu bastırılmış dürtü ve istekler yatar. Davranış
bozukluğuna yol açacak şiddetteki dürtü ve isteklerle ilgili örnekler psikiyatri ve klinik psikoloji kapsamı içinde ele alınmalıdır. Bastırmanın neye benzediğini şu örneklerle anlamaya çalışabilirsiniz: Kişinin bankadaki
hesabını altüst edebilecek olan bir faturayı ödemeyi unutması, diş hekimine gitmekten korkan birisinin diş
hekimiyle olan randevusunu unutması, kişinin sevmediği birisinin adını unutması.
Bastırmayı sadece Psikoanalitik Kuram kapsamında düşünmemiz gerekmemektedir. Ürkütücü nesne ve
olaylar, acı veren, utanç duyulan anılar, suçluluk duyguları, kişinin kendisiyle ilgili değersizlik düşünceleri
bilinçaltına bastırılır. Bunlara ancak psikiyatrlar özel bazı teknikler (serbest çağrışım, rüya analizi, hipnoz)
kullanarak ulaşabilir. Freud'a göre bastırma çok ender olarak başarılıdır. Bastırılanlar kendini kaygı olarak
gösterir. Kişi bu kaygının nedenini bilmez ama kaygılı olduğunun farkındadır. Kaygısını azaltmak için de başkaca savunma mekanizmalarına başvurur.
Savunma mekanizması olarak bastırmayı kullanan kişilerin hastalıklara daha yatkın oldukları, bu gibi
kişilerde kalp hastalıklarına, kansere daha sık rastlandığı belirtilmektedir. Çünkü duygu ve düşünceler bastırıldıkça kaygı düzeyi yükselmekte, gizli dürtü ve istekler giderek güçlenmekte stres daha da şiddetli hâle
gelmektedir. Yararlı bir yaklaşım tehdit olarak algılananların açığa çıkarılması ve sorunların akılcı ve yapıcı
yöntemlerle çözülmesidir.
Gerileme: Çocuksu davranışlarda bulunmaktır. Çocuk bağımlıdır, başkalarının desteğine muhtaçtır. Stres
altında gerileme gösteren birey işte bu desteği istemekte birilerinin kendisi için sorunları çözmesini beklemektedir.
Mantığa bürüme: Mantığa bürüme, mantıklı olmak demek değildir. Bu savunma mekanizmasında yapılan, mantıklı veya kabul edilebilir mazeretler bulmak, böylece de mantıklı hareket ediyormuş gibi görünmektir. Mantığa bürüme bir yandan düş kırıklığını önler (“Ben onu zaten istemiyordum.”), bir yandan da
davranışlarımız için kabul edilebilir açıklamalar sağlar. Gerçek neden yerine iyi neden arayışı içinde, kişi
mazeretler uydurur. Bunlar çoğunlukla kabul edilebilir mazeretlerdir, ancak öyküyü bütünüyle anlatmamaktadır. Örnek: Kişi verilen bir görevi yerine getirmemiştir: “Çok meşguldüm, yapacak başka işlerim vardı.” der.
Uyanamadığı için önemli bir toplantıyı kaçırmıştır: “Uykusuz gitseydim toplantıda zaten başarılı olamazdım.” der. Oysa, o görevi yerine getirmek isteyen kişi, zaman ayarlamasını doğru yapar; toplantıya gitmek
isteyen de saatinde alarmı kurar, değil mi? Savunma mekanizmaları ata sözlerimizde de yerini almıştır. Şu
ata sözümüz mantığa bürümeyi içermektedir: “Tilki erişemediği üzüme koruk dermiş.”
Yansıtma: Kişinin tehdit olarak algıladığı kendi dürtü, duygu ve düşüncelerini diğerlerine atfetmesidir.
Örnek: Bir arkadaşına düşmanca hisler besleyen kişi, o arkadaşının kendisine düşmanca hisler beslediğini
söyler. Böylece de kendi düşmanca tavırları için bir mazeret bulmuş olur. Savunma mekanizmaları ünlü
kişilerin sözlerinde de ele alınmıştır. D. Schwartz’ın şu sözü yansıtmayı içermektedir: "Kör talihi suçlamayı
bırakın. Böyle yapmak kimseyi ulaşmak istediği noktaya götürmez."
169
Entelektüelleştirme: Sorun soyut ve entelektüel düzeyde ele alınır. Böyle yaparak sorun insansı duygu
ve düşüncelerin dışına çıkarılır, kaygı ortadan kalkar. Örneğin, kişi çok sevdiği yakının ölümüne neden olan
hastalığın fizyolojik ve biyokimyasal temelleri konusunda ayrıntılı açıklamalara girer. Geleneksel bir ailenin
ahlaki kurallar uyarınca yetiştirilen oğlu, ahlaki olmayan yollardan edindiği servetini, ekonomik kuramlar,
insanlık konusundaki felsefi tartışmalar ve sosyal adalet konusundaki fikirlerle açıklamaya çalışır.
Reddetme: Bu savunma mekanizması, gerçeklerin reddedilmesini içerir. Örneğin, kişi, ölüm döşeğindeki
annesinin öleceği fikrini reddeder. Böylece, ölüm gerçeğinin onda yaratacağı acıyı uzakta tutar. Onun hasta
olmadığına, hatta numara yaptığına inanır. Bu mekanizmayı kullanan kişiler, hiçbir eleştiriyi kabul etmez,
başkalarının ona öfke duyduğunu algılamaz. Örneğin, evlenmeyi düşündüğü kişinin bir başkasıyla ilişkisi
olduğunu gösteren ipuçlarını yok sayar.
Ters tepki oluşturma: Bazen de dürtü ve güdüler, bunların tam tersi etkinlikler yapılarak gizlenir. Örneğin, çocuğunu istemeyen anne aşırı korumacı tavır içine girer. Bazı insanlar alkol, kumar ve ahlak dışı davranışlara karşı durur, bunları şiddetle eleştirir. Bu gibi kişilerin, çoğu zaman, geçmişlerinde bu gibi konularda
sorunları olmuştur.
Özdeşim kurma: Kişi kendisinde olmasını istediği özellikleri (başarı, dış görünüş vb.), bunlara sahip kişilerle özdeşim kurarak sağlamaya çalışır. Özdeşim yoluyla, onlardaki özellikleri üstlenir ve paylaşır. Örneğin,
pop müzik sanatçılarının fanatik izleyicileri genellikle onlarla özdeşim kurarlar. Herkesin hayran olduğu bir
pop müzik sanatçısı olma arzularını, bu sanatçıların sahip olduklarını paylaşarak doyuma ulaştırırlar. Özdeşim kurma bir savunma mekanizmasıdır. Bunu sosyalleşmedeki model alma ile karıştırmamalısınız.
Yer değiştirme: Bu savunma mekanizması kaygıyı azaltırken tehdit edici dürtünün bir ölçüde doyuma
ulaşmasını sağlar. Freud'a göre en yapıcı savunma mekanizması budur. Kişi dürtülerini değiştiremez ama
onun hedefini değiştirebilir. Saldırganlık duyguları doğrudan doyuma ulaştırılamaz ama kişi bunu örneğin
saldırganlık içeren sporlarda (boks, buz hokeyi) doyuma ulaştırılabilir. Cinsel dürtüleri ulu orta doyuma ulaştırılmaz. Oysa, sanat eserlerinde cinsellik sosyal onay görür. Şu atasözümüzde yer değiştirme vardır: Eşeğini
dövemeyen semeri dövermiş.
E
 Savunma mekanizmalarının her
biri için en az bir örnek bulunuz.
 Örneklerde savunma mekanizmasının uzun süreli kullanımının uyumu nasıl etkileyeceğini
düşününüz. Görüşlerinizi sözlü
olarak sınıfla paylaşınız.
170
etkinlik
Savunma Mekanizması
Bastırma
Gerileme
Mantığa bürüme
Yansıtma
Entellektüelleştirme
Reddetme
Ters tepki oluşturma
Özdeşim kurma
Yer değiştirme
Örnekler
E
etkinlik
 Hafta içinde ve hafta sonunda birer gününüzü düşününüz.
Sabahtan yatıncaya kadar sizi sıkan, strese sokan olayları alt
alta yazınız.
 Stres yaratan olayların yanına başa çıkma davranışlarından
veya savunma mekanizmalarından hangilerini kullandığınızı
yazınız.
 Savunma mekanizmalarını daha mı çok kullanmışsınız? Cevabınız “Evet.” ise yarından tezi yok davranışlarınızı değiştirmeye başlayabilirsiniz.
RUH SAĞLIĞI
Acın sonsuz olduğunda, dünyanın kararmasını isteyecek olduğunda,
yağmurdan sonra parıldayan yeşilliği, bir çocuğun uykudan uyanmasını
düşün.
Amin Maalouf, Semerkant
B
bilgi kutusu
Stres Sonucu Bozulan Ruhsal Denge Tekrar Nasıl Kurulur?
Herkes kendini zaman zaman çok kaygılı hissedebilir, belirli konular gece gündüz aklından çıkmaz,
bunlar rüyalarına bile girer. Kişinin kendini çok kederli hissettiği dönemler olabilir. Özellikle yaşamın
gittikçe hızlandığı, insanların çok yoğun bir uyarıcı bombardımanı altında olduğu, rekabetin arttığı, iyi
bir yaşam için başarılı olmanın gittikçe önem kazandığı günümüzde insanların sadece yaşadığı şehir
ve ülkeye değil, bütün dünyaya, teknolojiye, sosyokültürel yapıya, fiziksel koşullara uyum sağlaması
gerekmekte.
171
Bu olayların stres yaratıcı olduğunu önceki ünitelerde ve özellikle bu ünitenin B Konusu'nda öğrendiniz. Susadığınızda su içersiniz, çevresel ısı yükseldiğinde terlersiniz, aşırı soğukta ciltteki kılcal
damarlar daralır.. bütün bunlar bozulan dengenin tekrar kurulmasını sağlayacak olan fizyolojik tepkilerdir. Ruhsal dengenin bozulması durumunda da, dengenin tekrar kurulmasına yönelik faaliyetler
gerçekleşir.
• Öncelikle hemen ivedilik sistemi harekete geçiyor. Fizyolojik dengenin geri kazanılmasında, tüm
bedeni içeren etkinlikler oluşuyor (II. Ünite, F Konusu). Bu bağlamda hipotalamus, onun etkisi
altında sempatik sinir sistemi ve hipofiz, onların da etkisi altında beynin diğer yapıları, kaslar ve
salgı bezleri canlının durumla savaşmasını veya kaçmasını sağlıyor (IV. Ünite, B Konusu, ayrıca Şekil 4.5). Stres yaratan durum bu etkinlikler sonucunda ortadan kalktığı takdirde, sempatik sistem
yerini, bedenin kaynaklarını koruyan ve yenileyen parasempatik sisteme bırakıyor. Bu etkinlikler
homeostazi durumunun, yani fizyolojik dengenin yeniden kurulmasını sağlıyor.
• Biz insanların stres yaratıcı durumlarla sadece fizyolojik olarak savaşmadıklarını biliyoruz (IV. Ünite, B Konusu altında Madde 4). İnsanlarda stres, başa çıkma davranışlarını ortaya çıkarmakta. Bu
davranışlarla, insan, stres yaratıcı durumları ortadan kaldırmaya veya onlara uyum sağlamaya
çalışıyor. Bunların sonucunda psikolojik denge tekrar kuruluyor.
• İnsanlar bir de savunma mekanizmalarını kullanıyor (IV. Ünite, B Konusu altında Madde 5). Ancak
bu mekanizmalar stres yaratıcı durumu değiştirmiyor, problemi çözmüyor, sadece kişinin problemi algılama biçimini değiştiriyor. Bu yeni algılama biçimi, temelde kişinin kendisini aldatmasını
içeriyor. Sonuçta “görünüşte bir denge” kuruluyor.
•
Peki bu denge sağlanamazsa ne olur? Kişinin bilişsel ve duygusal süreçlerinde nispeten devamlı,
şiddetli bozukluklar meydana gelebilir mi? Evet gelebilir. “Ruhsal” bozukluk, davranış bozukluğu,
normal dışı davranış gibi terimler işte bu tür bozuklukları tanımlamada kullanılır.
dikkat
•
•
•
Yukarıda geçen “ruh” terimi mistik bir anlam taşımamaktadır.
“Ruh sağlığı” ve “ruhsal bozukluk” terimleri tıbbın bir uzmanlık alanı olan psikiyatride kullanılmaktadır.
Ruh sağlığı terimi biliş, duygulanım ve davranışları kapsayan çok yönlü bir bilimsel kavramdır.
E
etkinlik
 Sınıfa davet edilen uzmanın ruh sağlığı ve ruhsal bozukluk konularında anlattıklarından yararlanarak yanda gördüğünüz tabloyu doldurunuz.
 Ruhsal bozukluklar konusu derste işlendikten sonra hazırlamış olduğunuz tabloyu gözden geçiriniz,
doğru saptamaları belirleyiniz. Eksik ve hatalarınızı bulunuz, tabloda gerekli düzeltmeleri yapınız.
Ruhsal Bozukluk
172
Açıklama
E
etkinlik
Ruh Sağlığının Ölçütleri
 Sağlıklı olmanın ölçütlerini önce tek başınıza düşünerek yazınız. Yazdıklarınızı büyük grup tartışma ortamında sununuz ve listelerinizi geliştiriniz.
 İkinci aşamada ortak olan görüşleri belirleyiniz ve bunları defterlerinine not ediniz.
 Daha sonra tahtaya ruh sağlığıyla ilgili ölçütleri yazınız. Bu ölçütlerin geçerliğini tartışınız. Gerekiyorsa kendi listenizi yeniden düzenleyiniz..
1. Kişi kendisiyle uyumlu olmalıdır.
2. Kişi, yaşadığı yakın ve uzak çevreyle ilişki kurup bu ilişkiyi sürdürebilmelidir.
3. İnsanlarla geçinme ve iş birliği yapmanın ötesinde sevgiye ve saygıya dayalı bağlar kurabilmelidir.
4. Kişinin kendine güveni olmalıdır.
5. Kişi toplumda bir yeri ve görevi olduğu duygusunu edinmiş olmalıdır.
6. Kişinin geleceğe yönelik tasarıları olmalı ve bunlara ulaşmak için gerçekçi çabalarda bulunmalıdır.
7. Kişi karşılaştığı güç durumlara uyma esnekliği gösterebilmelidir.
8. Bağımsız olarak girişimlerde bulunabilmelidir.
9. Yaşadığı çevre ve toplumla ters düşmeyen değerleri ve inançları olmalıdır.
10. Mesleği dışında eğlendirici, dinlendirici ve kişiyi geliştirici uğraşları olmalıdır.
Geliştirdiğiniz listedeki ölçütlerin aşağıdaki Bilgi Kutusu’nda verilen hangi genel ölçütlerin altına girebileceği üzerinde durunuz.
B
bilgi kutusu
Ruh sağlığının genel ölçütleri aşağıda özetlenmektedir. Normal davranışlar, normal bilişsel süreç
ve duygular bu ölçütler uyarınca gerçekleşir. Normal dışı davranışlarda ise aşağıdaki özellikler ya bulunmamakta ya da abartılı bir şekilde bulunmaktadır:
• Gerçeklik algısı: Bu algılama dış çevreyi (fiziksel ve sosyokültürel), iç çevreyi, kişinin kendi yeteneklerini ve davranışlarını içerir. Örneğin şizofrenide gerçeklik algısı bozulur, hastanın asılsız düşünceleri vardır, olmayan nesneleri algılar.
• Davranış kontrolü: Bu kontrol dürtüsel davranışlar (örneğin cinsel dürtüler ve saldırganlıkla ilişkili
olanlar), sosyal norm ve kurallara aykırı olan davranışlar üzerinde kurulur. Örneğin dikkat eksikliği
hiperaktivite bozukluğunda davranış kontrolü azalır, kişi dürtüsel olarak davranır.
• Kendilik-değeri ve kendine güven, diğerleri tarafından kabul edildiğini bilme, uyumlu olma:
Örneğin çökkün kişi kendini çok değersiz, narsistik kişilik bozukluğu olan ise çok değerli görür.
• Yetenek ve enerjiyi üretken etkinliklere yöneltme, geleceğe yönelik planlar yapma, bağımsız
hareket edebilme: Örneğin şizofreni hastası bütün bunları gerçekleştiremez.
• Topluma uyum: İnsan sosyal bir canlıdır. Medeniyet ve kültür insanların ortak yaşamı içinde oluşur. İnsan sağlığı başkalarıyla yapıcı, uyumlu, duygu içeren ilişkiler içinde olmayla doğrudan bağlantılıdır. Ön yargı ve ayrımcılığın sosyal davranışlara olumsuz etkilerini biliyoruz (II. Ünite, G Konusu). Sorunlarla psikolojik olarak başa çıkmadaki en etkili davranışlardan birinin, destek gruplarının
yardımını arama olduğunu öğrendik (IV. Ünite, B Konusu). Başkalarıyla uyumlu ilişki kurmada,
onların duygu ve düşüncelerini anlamanın yani empatinin önemini, empatinin de “Duygusal Zekâ”
bileşeni olduğunu biliyoruz. Örneğin şizofrenide sosyal ilişkiler hem nitelik, hem de nicelik açısından bozulur, topluma uyum zedelenir.
173
Ruh sağlığını korumada iletişim becerileri ve hobilere sahip olmak çok önemlidir!
E
etkinlik
 “Ruh sağlığını korumanın içsel ve toplumsal barış açısından önemi” veya “anne, baba, kardeş,
akraba, arkadaş veya destek gruplarının bireyin ruh sağlığına koruyucu etkileri” konularından
birini seçiniz.
 Seçtiğiniz konuda bir kompozisyon yazınız.
 En yüksek not alan kompozisyonu sınıfta okuyunuz.
Ruh sağlığı ve başarı için bireylerin kendilerini tanıması, kararlarını ve yaşam olaylarını kendilerini gerçekleştirme yönünde düzenlemesi gerekir. Bireyler aynı zamanda da başkalarıyla uyumlu ve yapıcı ilişkiler
içinde bulunmalıdır. “İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır.” cümlesinin başarılı temsilcileri işte bu sayılan özelliklere sahip olan bireylerdir.
Bazı davranış bozukluklarının temelinde sağlıksız iletişim yatar. Çekingen kişilik bozukluğunda iletişim
miktarı azalmış, şizofrenide ise büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bağımlı kişilik bozukluğunda iletişim sürekli
başkalarına dayanma, onlarsız bir şey yapamama şekline dönüşmüştür.
E
etkinlik
 Sınıftaki oturma düzenine göre ikiye ayrılınız. Gruplardan birinde olumlu iletişimin diğerinde ise
olumsuz iletişimin ön planda olduğu oyun yaratınız.
 Sırayla oyunları canlandırınız.
 Olumlu iletişimin önemi vurgulayınız.
 Olumlu iletişimin psikolojik tedavideki yeri üzerinde durunuz.
Başarılı ve uyumlu sosyal psikolojik davranışlar ve iletişimin temelinde başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamak yatar. Bireyler bunları yapabilmeli, gerektiğinde olayları başkalarının görüş açısından görebilmelidir. Bu özellikler kümesine empati denir. Empatinin önemi, onun "duygusal zekâ"nın bir bileşeni olarak
ele alınmış olması ile de kanıtlanmıştır. Bazı davranış bozukluklarında empati yeteneği bulunmamaktadır.
Narsist kişilik bozukluğunda empati ortadan kalkmıştır. Kişi için sadece “mükemmel ben” ve onun gereksinimleri vardır.
E
etkinlik
 Sınıftaki oturma düzenine göre ikiye ayrılınız. Gruplardan birinde empatinin ön planda olduğunu, diğerinde bencilliğin ön planda olduğu oyun yaratınız.
 Sırayla oyunları canlandırınız.
 Empatinin önemini vurgulayınız.
 Empatinin psikolojik tedavideki yeri üzerinde durunuz.
174
Yaşam sadece görev ve sorumluluklar, ciddiyetle üzerinde durulması gereken etkinliklerden oluşmaz.
Çalışma alanları dışında kalan, eğlenmek için gerçekleştirilen etkinliklere de gerek vardır. Bunlara “hobi”
denir. Tüm hobilerde ortak özellik kişilerin bunları yapmaktan zevk alması, etkinliğin onu eğlendirmesidir.
İnsan yaşamında bütün bunlar önemlidir çünkü zevk alma, eğlenme kişiyi günün gerginliklerinden uzaklaştırır, onun gevşemesini sağlar. Nitekim, çoğu psikolojik tedavinin temelinde de gevşeme vardır. Sistematik
duyarsızlaştırma ve psikoanalizde ise gevşeme merkezi öneme sahiptir. Bütün bunlar gevşemeyi sağlayan
hobilerin ruh sağlığı açısından önemine işaret etmektedir.
Hemen her etkinlik hobiye konu olabilir. Sık rastlanan hobiler arasında maket yapma, bulmaca çözme,
dantel örme, takı tasarımı, ahşap boyama, balık tutma, koleksiyonculuk (pul, para, kitap vb.), sanatla ilgili etkinlikler (resim yapma, heykel yapma, seramikçilik vb.) ve sporla ilgili etkinlikler (futbol oynama, yüzme, dalgıçlık vb.) bulunmaktadır. Aynı hobiye sahip kişiler bir araya gelip kulüpler ve dernekler de kurabilmektedir.
E
etkinlik
 Hobisi olan kişilerle görüşünüz. Onların hobilerin sağladığı yararlar konusundaki düşüncelerini
öğreniniz.
 Öğrendiğiniz bilgileri sınıfta paylaşınız.
 Hobi örnekleri ve bunların bireyin psikolojisine olumlu etkileri üzerinde durunuz.
175
NORMAL VE NORMAL DIŞI
Ruh sağlığının genel ölçütlerini, normal davranışları, bilişsel süreç ve duyguları yukarıda gördük. Şimdi de “normal dışı” ile ne kastedildiğini anlamaya çalışalım:
dikkat
•
•
Genel uyarılmışlıkta “mutlu orta karar” terimini hatırlıyorsunuz (III. Ünite, A Konusu). Normalliğin tanımında da orta karar kavramı vardır.
Normal ve normal dışı göreceli kavramlardır.
A. Normal Dışı Davranış Türleri
•
Normal dışı olan sapkındır: Bir an normal ve normal dışının birbirinden niteliksel olarak farklı olduğunu düşünebilirsiniz. “Bunlar elmalar ve armutlar
gibidir.” diyebilirsiniz. Sayfa 173'deki Bilgi Kutusu normal ve normal dışı arasındaki farkın daha çok niceliksel olduğunu gösteriyor.
•
Normal dışı olan “istatistiksel olarak” seyrek rastlanandır: Ruh sağlığıyla
ilgili ölçütler bakımından, ruh hastaları dağılımın uçlarında yer alır. Özellikler ya (1) çok seyrek veya çok az ya da (2) çok sık veya çok fazla görülür.
Örnek: Dürtü kontrolünün çok az olması da (Dikkat eksikliği hiperaktivite
bozukluğunda birey dürtülerine göre hareket eder, bir etkinlikten diğerine
atlar.) çok fazla olması da (Obsesif kompulsif bozuklukta birey ilgisiz, hatta
saçma gelen bir faaliyeti sürekli yineler.) bir ruhsal bozukluğa işaret eder.
Bu yaklaşımda, normal dışılık istatistiksel normlara göre belirlenmektedir.
•
Normal dışı olan “sosyal normlara uygunluk bakımından” seyrek rastlanandır: Neyin normal, neyin normal dışı olduğu toplumdan topluma ve bir
toplum içinde farklı zamanlara ve farklı ortamlara göre değişir. Bazı toplumlarda, gerçekte var olmayan konuşmaları işitmek veya olmayan şeyleri görmek olağan kabul edilmektedir. Batı toplumlarında bu gibi davranışlar
ruhsal bozukluğun işaretidir. Batı toplumlarında 40 yıl öncesine kadar çıplaklık “kendini teşhir” olarak algılanırken şimdilerde bu gibi davranışlar bir yaşam tarzı olarak kabul edilebilmektedir. Bir toplum içinde belirli
davranışların belirli ortamlarda yapılması normlara uygundur. Örneğin, evde pijama ile dolaşılması normlara
uygundur ancak dışarıya böyle çıkılması uygun değildir. Bütün bunlara göre, normal dışı olanın bir tanımı da
sosyal normlara dayanır. İstatistiksel bakımdan normal dışı olanı anlamak kolay, normal dağılım eğrisinin en
uçlarında olan normal dışında olduğundan zordur. Ama sosyal normlardan sapma dendiğinde akla pek çok
soru geliyor. Normal olan hangi toplum? Normal olan hangi dönem? Bu soruları konunun uzmanları çok karmaşık açıklamalarla cevaplayabiliyor.
E
etkinlik
 Normal dışı davranışların derste işlenmesinden bir-iki hafta öncesinde psikiyatr, psikolog veya
psikolojik danışmanla bir görüşme yapınız. Bu görüşmede uzmanların normal dışı davranışların
ne anlama geldiğini açıklamasını isteyiniz.
 Elde ettiğiniz bilgileri sınıfta sununuz. “Normal” in göreli bir kavram olup olmadığını tartışınız.
 Konu derste incelendikten sonra “Normal nedir?” sorusu üzerinde bir kez daha düşününüz. Vardığınız sonuçları içeren bir kompozisyon yazınız.
176
Normal dışı olan ruhsal bozukluklara tanı koyma ve onları tedavi
etme, diğer bütün hastalıklarda olduğu gibi tıp doktorunun, tercihen psikiyatri uzmanının görevidir. Tanı koymada bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de “Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı” (kısaca DSM-IV-TR) kullanılır. Psikiyatr gerekirse ayrıca
“Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması”nı (kısaca ICD-10) da kullanır.
Belirtilerin ruhsal bozukluk boyutunda olup olmadığına psikiyatrlar karar verir. Bu tıp uzmanı, hastanın kendisinden veya yakınlarından, başvuruya neden olan sorunları öğrenir, DSM-IV-TR'de
tanımlanmış olan ölçütlere ilişkin konularda bilgi toplar. Söz konusu ölçütler karşılandığı takdirde, hastaya tanıyı koyar. Psikiyatr tanı
koyarken klinik psikolog veya nöropsikolog tarafından uygulanan ve
değerlendirilen nöropsikolojik testlerin, genel yetenek testinin, kişilik test ve envanterlerinin sonuçlarını da göz önünde bulundurur.
dikkat
Bu bölümde açıklanan belirtiler her sağlıklı insanda da zaman zaman görülebilir. Örnek: Her insan
kendini zaman zaman kaygılı hisseder, kötü bir yaşantı sonucunda bazı nesne ve etkinliklerden ürkebilir, sevilen birinin kaybı onu kedere boğabilir. Sağlıklı insanlar bu gibi streslere karşı fizyolojik tepkiler
ve başa çıkma davranışları oluşturur, en sonunda da denge durumuna tekrar kavuşur. Belirtilerin ruhsal bozukluk sayılabilmesi için aşağıdakilerin olması gerekir:
• Hastalıkla ilgili ölçüt özellikler bütünüyle gerçekleşmelidir. Örnek: Yaygın kaygı bozukluğu için her
gün birçok olay ve etkinlik hakkında yüksek kaygı duyulmaktadır.
• Hastalığın süreleri ile ilgili ölçütler gerçekleşmelidir. Örnek: Yaygın kaygı bozukluğu tanısı için bozukluk en az 6 ay süreyle hemen her gün ortaya çıkmalıdır.
• Hastalık bir tıbbi hastalığın veya madde bağımlılığının sonucu olmamalıdır.
• Ruhsal bozukluk toplumsal, mesleki ve diğer önemli alanlardaki işlevselliği etkileyen boyutta
olmalıdır.
E
etkinlik
 İstek ve imkân arasındaki uyum ve bunlar arasındaki dengenin ruh sağlığı açısından önemini
sınıfta tartışınız.
 Tartışmalarında kişiye dönük ve kişiler arası sosyal gözlemlerinizden yararlanınız.
 Bu konuda bir kompozisyon hazırlayınız. Gerek kapsam ve gerekse Türkçeyi doğru, güzel ve etkili
kullanma becerisi açısından en iyi kompozisyonu seçiniz ve sınıfta okuyunuz. Bu kompozisyonu
yazan öğrenciye sınıfça hazırlanan Takdir Belgesi'ni veriniz.
177
Psikiyatri alanına giren bazı bozukluk türleri ve bunların belirtilerine aşağıda kısaca değinilmektedir:
1. Duygudurum Bozuklukları
Duygudurum bozuklukları (Duygulanım bozuklukları da denir.) kendini iki şekilde gösterir: çökkünlük
(depresyon) ve taşkınlık (mani). Bu bozukluk kadınlarda, erkeklere göre, 2-3 kat daha fazla görülür .
• Çökkünlük (depresyon): En yaygın duygudurum bozukluğu çökkünlüktür. Bu hastalar karamsardır, isteksiz, üzgün, umutsuz ve mutsuzdur. Onlar güdüsüzdür; eskiden ilgilerini çeken etkinliklerden (hobiler,
aile etkinlikleri, eğlence) artık zevk almazlar. Çökkünlük bilişsel süreçleride etkiler. Hastalar dikkatlerini
bir konuya odaklayamazlar. Bu nedenle öğrenemezler, bellek bozuklukları vardır. Kendilerini değersiz
ve yetersiz görürler, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duyguları içindedirler. Çökkünlüğün bedensel
etkileri de vardır. Hastaların kilosu değişir (kimininki artar, kimininki azalır), uykuları bozulur, enerjileri
azalır, kendilerini yorgun hatta bitkin hissederler.
• Taşkınlık (mani): Bu hastalar, taşkınlık olarak nitelendirilen boyutlarda duygulanım ve etkinlik içindedir. Etkinlikleri (çalışma, konuşma, dans etme, şarkı söyleme vb.) normal insan gücünün üstünde bir
enerjiyle gerçekleştirirler. Kendilerini çok değerli görürler, sınırsız umut ve planları vardır ancak bunları
genellikle gerçekleştiremezler. Dikkatleri kolayca dağılır. Kendilerine güvenleri arttıkça, başkalarına karşı
saldırgan olabilirler, can ve mala yönelik tehlikeli davranışlarda bulunabilirler. Taşkınlık belirtileri hasta
tükenene kadar devam eder.
• İkiuçlu bozukluk: Duygudurum bozukluklarının %5-10'unda çökkünlük ve taşkınlık dönemleri döngüsel
olarak birbirini izler. Genellikle çökkünlüğün süresi taşkınlıktan daha uzundur.
178
yorumlayalım
Günlük yaşamda içsel ve dışsal uyarıcılar insanlarda çeşitli duygulara yol açar. Sağlıklı insanlarda
duygular, uyarıcınının anlam ve önemiyle orantılı bir şiddette ortaya çıkar ve bunlara orantılı bir süre
içinde sona erer. Örnek: Öğrenci sınavdan aldığı notu duyunca sevinir. Arada arkadaşının annesinin
hasta olduğunu duyar ve buna üzülür. O sırada bahçeye giren köpek onu korkutur. Eve gidince notunu
annesine söylemekten mutluluk duyar. Bunlar yukarıda anlatılan duygudurum bozukluklarından ne
bakımlardan faklı?
2. Psikosomatik Bozukluklar
Süregen stres ve süregen ivedilik tepkilerinin psikolojik bozukluklara yol açtığını IV. Ünite'nin B konusunda görmüştük. Bu etkiler o derece güçlüdür ki, bedende bozukluk ve hastalıklara (ülser, astım, yüksek
tansiyon gibi) yol açar. Bunlar gerçek organik yani tıbbi hastalıklardır ve psikosomatik bozukluklar olarak
adlandırılırlar.
“Somatoform” denilen bozuklukta da hastalık belirtileri vardır. Belirtiler kişide belirgin bir sıkıntıya, toplumsal ve mesleki alanda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur. Ancak bu belirtileri açıklayan tıbbi bir neden yoktur. Öte yandan kişi bunları amaçlı olarak uydurmamakta, hastaymış
gibi de yapmamaktadır. Gerçekten hasta olduğunu düşünmekte ve kendini gerçekten hasta hissetmektedir.
Açıklanan türden belirtiler bir ruhsal bozuğa işaret eder.
Türleri: (1) Yaygın şikâyetler: Bunlar yaygın ağrıyı, mide-bağırsak sistemi ve sinir sistemi ile ilgili şikâyetleri
ve cinsel şikâyetleri içerir (tanı: somatizasyon bozukluğu). (2) Duyusal sistemle ve hareketlerin yapılmasını
sağlayan motor sistemle ilgili belirtiler: körlük, sağırlık, beden duyumlarıyla ilgili kayıplar, güçsüzlük, denge
bozukluğu (tanı: konversiyon reaksiyonu). (3) Ufak şikayetleri büyük bir hastalık olarak yorumlama, ciddi bir
hastalığı olduğu korkusunu yaşama veya böyle düşünme (tanı: hipokondriazis/hastalık hastalığı). (4) Kişinin
görünüşü konusunda yüksek kaygı duyma. Ancak görünüşle ilgili kusur tümüyle hayalidir veya küçük bir kusur orantısız olarak büyütülmektedir (tanı: dismorfik bozukluk/beden biçimine takıntılı bozukluk).
3. Kaygı Bozuklukları
KLOSTROFOBİ
Kaygı, nedeni bilinmeyen korkudur (II. Ünite, E
Konusu). Bazen de korkunun nesnesi bellidir ama
hissedilen korku durumla orantısız ve uygunsuzdur.
Türleri: (1) Her gün birçok olay ve etkinlik
hakkında yüksek kaygı duyma (tanı: yaygın kaygı
bozukluğu). Çok kötü bir şeyin olacağı beklentisini yaşama (tanı: panik atak). (2) Belirli nesne ve
olay için duyulan, mantıksal olmayan aşırı korku
(tanı: basit fobi/özgül fobi). Bazı örnekler: Sosyal
ortamlarda duyulan korku; kişinin küçük duruma
düşeceği ya da utanç duyacağı biçimde davranacağından korkması (tanı: sosyal fobi). Açık alanlardan korkma (tanı: agorafobi). Kapalı yerlerde kalmadan korkma (tanı: klostrofobi). (3) İstenmeyen,
yineleyici ve sürekli düşünce, dürtü ve hayaller
(obsesyon), kişinin kendini yapmaktan alıkoyamadığı, yineleyici davranışlar (kompulsiyon). Obsesif
kompulsif bozukluk örneği: Pencereleri kapatmadığından kuşku duyup gece boyunca çok kez yataktan kalkıp pencereleri kontrol etme, yatağa yattığı anda bir tanesini kontrol etmediği düşüncesine saplanma ve
tekrar kalkma; kirli olduğu düşüncesiyle ellerini sürekli yıkama, fırçalama.
179
4. Cinsel Bozukluklar
Cinsel bozukluklar cinsel işlevin olağan fiziksel tepkilerinin kalıcı ve tekrarlayıcı bir şekilde bozulmasını
içerir. Bu bozukluklar cinsel istekte azalma, uyarılma bozukluğu, cinsel gerilimin boşaltılmasında bozukluk
ve cinsel ağrı bozukluklarını içerir.
5. Uyku Bozuklukları
Uykunun belli bir düzene sahip olduğunu, uykunun evreleri olduğunu ve bunların gece boyunca belirli
oranlarda oluşması gerektiğini öğrenmiştik (Şekil 2.31). Uyku bozuklukları uykunun nitelik ve niceliğindeki
bozuklukları içerir.
Türleri: (1) Uykuya dalmakta veya uykuyu sürdürmede güçlük (tanı: insomnia). (2) Aşırı uykululuk; gündüz uyuma, geceleri uyku süresinin uzaması (tanı: hipersomnia). (3) Uykuda solunum bozukluğu (tanı: uyku
apnesi). (4) Uykuda korkutucu rüyalar görme (kâbus), uykuda gezme (uyurgezerlik).
6. Kişilik Bozuklukları
Kişiliğin bireye özel ve onu ayırıcı özellikleri (treytleri) içerdiğini öğrendik (IV. Ünite, A Konusu). Kişilik
bozukluğu genellikle ergenlik döneminde başlar ve yaşam boyunca sürer. Bu bozukluklar, kişinin kendisi
hakkındaki algı ve düşüncelerinde kendini gösterir. Esnek ve uyumsal olmayan özellikler kişiyi zorlar, diğer
insanlarla çatışmasına yol açar. Kişilik bozukluğu olanlarda stresle başa çıkma ve problem çözme davranışları uyumsuz ve uygunsuzdur.
Türleri: (1) Kendisinin çok önemli olduğunu düşünme; sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ve kusursuz sevgi düşleri üzerinde kafa yorma; sürekli dikkat çekmeye çabalama, başkalarının kendisine hayran olmasını
isteme, büyük başarılar hayal etme, başkalarını kendi çıkarları için kullanma, onların gereksinimlerine ise
aldırış etmeme (tanı: narsist kişilik bozukluğu). (2) Gündelik yaşamda çok büyük ölçüde başkalarına bağımlı
olma, bağımsız olarak seçim yapamama, karar verememe, yalnız kalmaya dayanamama (tanı: bağımlı kişilik bozukluğu). (3) Diğerleri tarafından reddedilme, eleştirilme, beğenilmeme, dışlanma, sevilmeme gibi
korkular nedeniyle başkalarıyla ilişkiye geçmekten çekinme (tanı: çekingen kişilik bozukluğu). (4) Yasalara
aykırı davranışta ısrar, dürüst olmayan tutumlar, yalan söyleme, dürtüsellik, sinirlilik ve saldırganlık, güvenliği umursamama, parasal ve diğer alanlarda sorumsuzluk, verdiği zararları umursamama (tanı: antisosyal
kişilik bozukluğu). (Toplumun “psikopat” olarak nitelendirdiği kişiler vardır. Bilimsel sınıflamada “psikopat”
diye bir tanı grubu yoktur. Bu gibi kişiler esasen, “antisosyal kişilik bozukluğu”na sahiptir.) (5) Diğerleri (tanılar: paranoid, şizotipal, şizoid kişilik bozuklukları).
7. Şizofreni
Şizofreni, bireyi çok yönlü olarak etkileyen ağır bir hastalıktır. Düşünme biçimini etkiler: Düşünceler
karmakarışık ve anlaşılmaz, kurulan çağrışımlar dağınık ve tutarsızdır. Bozukluk düşüncenin kapsamını da
etkiler: Hastanın gerçekle ilgisi olmayan yanlış inanç ve düşünceleri (örneğin, başkalarının kendisini izlediği,
ona zarar vermek istediği) vardır. Bunlara sanrı (delüzyon, hezeyan) denir. Algılamayı etkiler: Hastanın dışsal
uyarıcısı olmayan algıları vardır. Örneğin sesler işitir, nesneler görür. Bunlara varsanı (hallüsinasyon) denir.
Diğer belirtiler arasında acayip motor davranışlar (örneğin bir pozisyonda donup kalma), duygusal donukluk, öngörü eksikliği, içine kapanma ve sosyal ilişkilerin ortadan kalkması vardır.
Toplumda “deli” olarak adlandırılan kişiler vardır. Bilimsel sınıflamada böyle bir tanı grubu yoktur. Bu
terimin bilimle ilgisi yoktur. Bunun da ötesinde, terim, insan saygınlığına aykırıdır. Toplumda bu şekilde
nitelendirilenlerin çoğu şizofreni hastasıdır.
Yukarıdaki belirtilerin tümü bir arada görülmez. Şizofreninin 10'u aşkın alt tipi vardır. Her alt tipteki
belirti örüntüsü farklıdır. Örneğin sanrı ve varsanılar paranoid şizofreninin özellikleri arasındadır. Düşünme
ve konuşma bozukluğu ile donuk ya da uygunsuz duygulanım, düzensiz tipteki (dezorganize tip) şizofreninin
özelliklerindendir. Ancak tüm şizofreni türlerinde dikkat, algılama, bellek ve yönetici işlevler gibi bilişsel
işlevlerde bozukluk vardır.
180
düşünelim
•
•
•
•
Yukarıda tanımlanan ruhsal hastalıklarda sizce psikolojinin hangi temel süreçlerinde (II. Ünite)
bozukluk var?
İletişim bozuklukları hangi hastalıkların özelliğini oluşturuyor?
Bir tablo hazırlamaya hazır mısınız? İlk sütuna hastalıklarda görülen belirtileri yazınız. Yatay olarak da hastalıkları yazınız. Sonra da her hastalıkta görülen özelliklerin altına denk gelen kutuya
“√” işareti koyunuz.
Şimdi tablonuzu dikkatle inceleyiniz ve hastalıkların hangi özellikler kümesiyle temsil edildiklerini belirleyiniz.
PSİKOLOJİK DESTEK TÜRLERİ
TEDAVİNİN İLK ADIMI
HASTALIĞINIZI KABUL ETMENİZ.
AMA BEN
HASTA
DEĞİLİM Kİ
ARTIK ARPA
TANESİ
OLMADIĞINI
BİLİYORSUN
BİLİYORUM
DOKTOR... AMA
TAVUKLAR DA
BİLİYOR MU?
Ruhsal hastalıkların öncelikli tedavisinde (terapi) ilaç kullanılır ve ilaçları tıp doktoru verir. Ancak DSM-IV-TR'de
hastalıkların büyük çapta psikolojik (bilişsel, duygusal) ve sosyokültürel ölçütlerle tanımlandığını gördünüz. Bu
nedenle ruhsal bozukluklarda psikolojik destek de uygulanır. Bu desteği klinik psikologlar ve bu konularda eğitim
almış olan psikiyatrlar uygularlar. Aşağıdaki anlatımlarda psikolojik destek türleri verilmiştir:
Psikoanaliz: Adından da anlayacağınız gibi, psikoanaliz Psikoanalitik Kuram'a dayanır. Bu Kuram'a göre
hastalığın nedeni, çocukluktaki bilinçaltı çatışmaların (id ile benlik ve üstbenlik arasında) yol açtığı bastırılmış dürtü ve saldırganlık duygularıdır. Psikoanaliz basitçe şu aşamaları içerir: (1) Hastada farkındalık geliştirme. Hasta, bastırmış olduğu ve savunma mekanizmaları ile ortadan kaldırmaya veya azaltmaya çalıştığı
duygu ve düşüncelerinin farkına varır. Bilinçaltındakilerin bilince getirilmesini içeren farkındalık, serbest
çağrışım tekniği kullanılarak ve rüya analizi ile sağlanır. Serbest çağrışımda hastanın aklına gelen her şey
(duygular, düşünceler, fanteziler) hakkında konuşması sağlanır. Hiçbir baskı ve kontrol olmayan bir ortamda
yapılan serbest çağrışım sonucu bilinçaltının kendini açığa çıkaracağı varsayılır. Rüyaların bilinçdışına giden
kestirme yol olduğu düşünülür. Rüyalarımızın, bir yandan anlattığımız kapsamı bir yandan da bu kapsamın
gizil bir anlamı vardır. Bu anlamı psikoanalist, belirli ilkeler doğrultusunda yorumlar ve sorunun kaynağını
belirlemeye çalışır. (2) Psikoanalist, artık bilince çıkmış olan duygu ve düşünceleri üzerinde hastanın içgörü
kazanmasına yardımcı olur. Hasta geçmiş yaşantılarındaki duygu ve anıların bugünkü duygu ve davranışlarını nasıl etkilediğinin farkına varır. Bunlarla açıkça yüzleştiğinde travma azalır. Terapist bu aşamada duygu,
anı ve davranışlar için başka anlamlar önerir, müdahalelerde bulunur. Psikoanalizde hasta, kısaca, sorunlarıyla yüzleşir, travmaya neden olan iç çatışmalarını, dürtü ve duygularını gözden geçirir, bunlarda gerekli
değişiklikleri yapar, çatışmalarını daha yapıcı olarak çözer. Bütün bunlardan ötürü, psikoanalize derinlemesine analiz ve işleme de “içgörü tedavisi” denir.
181
Davranışçı yöntemler: Bunlarda uyumsal olmayan davranışların öğrenilmiş olduğu savından hareket
edilir. Bu nedenle de davranışların, öğrenme ilkeleri kullanılarak değiştirilmesine çalışılır. Davranışçı yöntemlerde davranışa şekil verilir (III. Ünite, A Konusu).
Türleri: (1) Sistematik duyarsızlaştırma: Bu teknik özellikle korku ve fobilerin tedavisinde etkilidir. Önce
korku/fobi nesnesi ile ilgili durumlar en az etkili olandan en etkili olana kadar sıralanır (örnek: Fobi nesnesi köpekse, çok sevimli bir köpek resminden hastanın yanına getirilen saldırgan tabiatlı bir köpeğe kadar
bir dizi durum belirlenir). Hastaya kendini gevşetme tekniği öğretilir. Hasta gevşek durumdayken korkulan
nesne en az etkili durumunda ona gösterilir. Böylece korkulan nesne ile gevşeme arasında bağ kurulur. Gevşeme işlemleri hastada korkuya neden olan nesneye doğru sürdürülür. Gevşeme her kademede korkuya
bağlanırken bir yandan da bir önceki kademedeki gevşeme bir sonraki duruma genellenir. Bu yöntemde
hasta daha önce korku yaratan durumlarda kademeli olarak gevşemeyi öğrenmektedir. (2) Seçici pekiştirme. Bu teknik sigarayı bırakma, ders ortamında dikkatli olma, başarılı olma, sosyal ilişki kurma gibi istendik
davranışların oluşturulmasında kullanılır. Seçici pekiştirme edimsel koşullamaya dayanır. Bu yöntem yerleştirilmek istenen davranışlarda olumlu pekiştirmenin, kaldırılmak istenen davranışlarda ise söndürmenin
uygulanmasını içerir (III. Ünite, A Konusu, Tablo 3.1). (3) Model alma: Bu yöntemde hasta sorunları uyumsal
davranışlarla çözen birisini gözler. Böylece, uyumlu başa çıkma davranışlarını öğrenir. Model alma ile tedavide, görsel-işitsel sanal ortam için hazırlanmış kurgular da kullanılabilir.
uygulayalım
•
•
•
Sistematik duyarsızlaştırma tekniği klasik koşullamaya dayanmaktadır. Sizce sistematik duyarsızlaştırmada koşullama mı, söndürme mi yapılmaktadır?
Köpek fobisi örneğini kullanınız. Koşulsuz uyarıcı, koşulsuz tepki, koşullu uyarıcı ve koşullu tepkinin ne olduğunu belirleyiniz.
Doktor kalp rahatsızlığı olan hastasına sigarayı bırakması gerektiğini söylemiş. Bu madde bağımlılığını seçici pekiştirme ile ortadan kaldırmak için nasıl bir program uygulanabilir?
Bilişsel davranışçı yöntemler: Davranışçı yöntemlerin amacı uyumsal olmayan davranışı değiştirmektir.
Bu yöntemlerde, uyarıcı ile davranış arasında olup bitenler üzerinde durulmaz. Bilişsel davranışçı yöntemlerde ise hastanın bilgi işlemleme bozuklukları da göz önüne alınır. Hastanın hatalı düşünce, inanç ve duyguları üzerinde durulur. Hastanın bunları yeniden düşünmesi, değerlendirmesi ve yorumlaması sağlanır.
Örnek: Çökkün bireyler kötümserdir, kendilerini aşırı eleştirirler. Başarısızlıklarını büyütür, başarılarını ise
önemsemezler. Psikolojik destek sürecinde terapist hastanın bu çarpıklıkları ve bunların hangi bilişsel veya
duygusal özelliklerden kaynaklandığını fark etmesine yardımcı olur.
Hümanistik yöntemler: Bu yöntemler bireyin büyüme, gelişme ve kendini gerçekleştirme yönünde doğal bir eğilimi olduğu varsayımından hareket eder. Hümanistik yaklaşıma göre psikolojik bozukluklar kişinin potansiyellerini gerçekleştirmesi engellendiğinde; kişinin gelişimi, sahip olduğu potansiyellerden farklı
yönlere çekildiğinde ortaya çıkar. Humanistik desteklerde bireyin özellik ve yeteneklerinin farkına varması
sağlanır, bireyin büyümesi ve gelişmesi, onun kendini anlaması sağlanır.
Ruhsal hastalıklara uygulanan destek yöntemleri incelendiğinde; (1) her terapistin destek yöntemlerinden birini (örneğin, psikoanaliz ya da davranışçı yöntemler) diğerlerinden daha çok kullandığı görülmektedir.
(2) Bazı terapistler ise uygulayacağı yöntemi hastalığın türüne ve/veya hastaya göre belirler. Örnek: Özellikle çocukluğunda ağır travma yaşamış olanlar için psikoanaliz, ortadan kaldırılmak istenen belirli bir davranış
var ise davranışçı yöntemlerden biri uygulanır. (3) Bir diğer yaklaşım, terapistin belirli bir hastalık (örneğin,
duygulanım bozukluğu), hatta belirli yaş gruplarında (örneğin, 6-12 yaş grubu) uzmanlaşmasını içerir.
182
Gülmecelerle bitiriyoruz
Psikolojik destek
almaya gidiyoruz.
Destek veriliyor.
Desteğin düşündürdükleri
Derinlemesine analiz
İçgörü kazanma
O artık özgür.
Ve tek başına.
183
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri
uygun sözcüklerle tamamlayınız.
1. Kişilik bireyin ___________ olmasını sağlayan
özellikler kümesidir.
2. Freud’a göre, ___________ gerçeklik ilkesine
göre çalışır. ___________ ise toplumun değer
yargıları ve ahlaksal ilkelerinin gözeticisidir.
3. Stresi azaltmada uyumsal olan yaklaşım
_________ olarak adlandırılır.
4. Kişiliği ölçmede kullanılan projektif testlerde,
bireylerin kendilerini yansıtmasına olanak
sağlamak için ___________ görsel uyarıcılar
kullanılır.
Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
5. Kişiliği açıklamak üzere öne sürülen başlıca
yaklaşımlar şunlardır:
I. Psikoanalitik Kuram
II. Sosyal Davranış Kuramı
III. Fenomenolojik Yaklaşım
Bunlardan hangileri, geliştirilmesinde kullanılan
örneklemlerin yanlı oluşu bakımından
eleştirilmektedir?
A)Yalnız I
B)Yalnız II
C)Yalnız III
D)I ve III
E)II ve III
6. Mesleği ile ilgili emellerini gerçekleştirememiş
olan bir baba, oğlunun mesleki başarılarını kendi
zaferi gibi görmektedir.
Bu baba hangi savunma mekanizmasını
kullanmaktadır?
A)Yansıtma
B)Ters tepki oluşturma
C)Yer değiştirme
D)Mantığa bürüme
E)Özdeşim kurma
184
7. Kişiliğin şekillenmesinde rol oynayan aşağıdaki
etkenlerden hangisinin kapsamında model alma
da vardır?
A)Sosyal etkenler
B)Klasik koşullama
C)Bilgi işlemleme biçimi
D)Yetenekler
E)Dürtüler
8. Ailesinin her bakımdan sağlıklı bir ergen olan
Ahmet için çok büyük emelleri var. Derslerde çok
başarılı olmasını ve onun için uygun gördükleri
mesleğin eğitimini veren ve oldukça yüksek
puanla girilen bölümlerden birini kazanmasını
istiyorlar. Ancak Ahmet, kendi zekâ türüne,
yeteneklerine ve ilgilerine uygun başka bir
mesleğe yönelmek istiyor. Bu iki seçim arasında
bocalaması Ahmet’i strese sokuyor. Son
zamanlarda Ahmet çeşitli ağrılardan şikayetçi.
Ancak doktorlar bu ağrıları açıklayan bir
bedensel bozukluk bulamıyor.
Ahmet’te stres yaratan durum, stresin
etkenlerindenhangisine örnektir?
A) Travma
B) Engellenme ve çatışma
C) Yordanamayan olaylar
D) Yakınlaşma ve yalnızlık ikilemi
E) Bireyi zorlayan dış koşullar
9. Yukarıda 7. soruda verilen örnek olayda,
Ahmet’in bedensel rahatsızlıkla açıklanamayan
ağrılarının temelinde aşağıdakilerin hangisinin
bulunma olasılığı en yüksektir?
A)Şizofreni
B)Çökkünlük
C)Psikosomatik bozukluk
D)Bağımlı kişilik bozukluğu
E)Panik atak
10. Aşağıdakilerden hangisi stresin yol açtığı ivedilik
tepkilerinin özelliklerinden biri değildir?
A)Savaş veya kaç tepkileri
B) Sempatik sinir sisteminin etkinlikleri
C)Yüksek genel uyarılmışlık hâli
D)Olayların bireyin kontrolünde olması
E)Metabolizmanın hızlanması
11. Sınavlarda aşırı strese giren Reyhan’ın birkaç gün
sonra belirli bir dersten önemli bir sınavı vardır.
Bu sınavda stresi yüzünden başarısız olacağından
korkması onun stresini daha da artırmaktadır.
Reyhan’ın stresle başa çıkmada aşağıdaki
yollardan hangisini izlemesi en uygundur?
A)Sınav gününe kadar okula gitmeyip sürekli söz
konusu derse çalışması
B)Okulundaki rehber öğretmenle konuşarak
stresini kontrol etmek için neler
yapabileceğini öğrenmesi
C)Sınav günü okula gitmemek için kendini haklı
gösterecek bir gerekçe yaratmaya çalışması
D)Sınava gireceği ana kadar, sınav
olmayacakmış gibi davranarak onu unutmaya çalışması
E)Psikiyatrın babasına vermiş olduğu yatıştırıcı haplardan kullanması
12.Ruh sağlığı alanında aşağıdakilerin hangisiyle
ilgilenilmez?
A) Davranışsal özellikler
B) Duygulanım durumu
C) Mistik güçler
D) Biliş
E) İletişim becerileri
13.Aşağıdakilerden hangisi bireyin gerçeklik
algısının bozulduğunu gösterir?
A) Limon resmi görünce ağzının sulanması
B) Bitişik odadaki televizyondan gelen sesleri
duyunca odada birilerinin olduğunu
düşünmesi
C) Tam sınav salonuna girecekken karnının
ağrıması
D) İki nesneden ayrıntıları belli olanı, görüntüsü
bulanık olandan daha yakında olarak
algılaması
E) Cama konan sineği bir canavar gibi algılaması
14.“Acı paylaştıkça azalır.” sözü aşağıdakilerden
hangisinin ruh sağlığı açısından önemini
vurgulamaktadır?
A) Duygusal zekânın
B) Kendine güvenin
C) Destek gruplarının
D) Çevreye uyumun
E) Davranışsal stratejilerin
15.Bir davranışın normal ya da normal dışı olarak
değerlendirilmesi aşağıdakilerden hangisine
bağlı değildir?
A) Yapılma sıklığına
B) Hangi koşulda yapıldığına
C) Hangi toplumda yapıldığına
D) Kaç kişiyi etkilediğine
E) Miktarı ya da şiddetine
16.Aşağıdakilerden hangisi bir kaygı bozukluğu
değildir?
A) Şizofreni
B) Fobi
C) Panik atak
D) Obsesyon
E) Kompulsiyon
17. Yakın arkadaşı ailesiyle başka bir kente taşındığı
için çok üzülen oğluna aşağıdakilerden hangisini
söyleyen baba, ona empati göstermektedir?
A) Duruma iyi tarafından bak, tatilde gideceğin
bir yerin oldu.
B) En sevdiğin arkadaşından ayrılmak sana zor
geliyor değil mi?
C) Başka arkadaş edinemeyeceğinden
emin misin?
D) Senin yerinde olsam hiç üzülmezdim.
E) Bir sürü arkadaşın var; bir tane eksilse ne
olur?
18.Sağlıksız iletişim aşağıdakilerden hangisinin
belirgin özelliklerinden biridir?
A) Psikosomatik bozukluklar
B) Uyku bozuklukları
C) Kaygı bozuklukları
D) Şizofreni
E) Çökkünlük
19.Hobilerin ruh sağlığı bakımından en önemli
yararı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kişinin gerginliğini azaltıp gevşemesini
sağlaması
B) Kişiye ek gelir elde etme olanağı sunması
C) Kişinin başkalarıyla bir araya gelip iletişim
kurmasını sağlaması
D) Kişinin el becerilerini geliştirmesi
E) Kişiye boş zamanlarını değerlendirme olanağı
vermesi
185
SÖZLÜK
algı: Duyu organlarını uyaran nesnelerin, niteliklerin
veya olaylara ilişkin örüntülerin tanınması.
algı yanılsaması: Tüm insanlarda aynı şekilde gözlenen, gerçeklerle uyuşmayan algılama biçimleri; illüzyon.
algısal değişmezlik: Duyusal alıcılar düzeyindeki farklılıklara rağmen nesnelerin parlaklık, renk, büyüklük ve
şekil bakımlarından değişmez olarak algılanması.
alın lobu: Beyin yarım kürelerinde merkezî oluğun
önünde bulunan beyin alanı. İşlevleri arasında yüksek
zihinsel süreçler ve yönetici işlevler vardır.
alışkanlık: İyice öğrenilmiş, düşünmeden yerine getirilen öğrenmeler. Bir örtük bellek türü.
alışma: Bir uyarıcının tekrar tekrar sunulması sonucu
davranışta görülen zayıflama eğilimi, tolerans geliştirme.
amaç: Güdülenmiş davranışın elde etmek istediği
sonuç. Amaç olumlu hedefe ulaşmayı (olumlu pekiştirme) veya olumsuz hedeften uzaklaşmayı (olumsuz
pekiştirme) içerir.
aralıklı pekiştirme: Yapılan davranışların belli bir oranının pekiştirilmesi.
aralıklı tekrar: Tekrarların arasına dinlenme sürelerinin serpiştirildiği ve genellikle sürekli tekrara oranla
daha başarılı öğrenme sağlayan bir çalışma tarzı.
art kafa lobu: Beyin yarım kürelerinin arkasında bulunan beyin alanı. Görmeye ilişkin işlevleri yerine getirir.
ayırt etmeyi öğrenme: Bireyin bir uyarıcıyı seçip diğerini seçmemeyi öğrenmesi. Genellikle, uyarıcılardan
olumlu kabul edilene yapılan davranış pekiştirilip diğer uyarıcılara yapılanlar söndürülerek gerçekleştirilir.
bağımlı değişken: Deneysel çalışmalarda, bağımsız
değişkendeki değişimlere bağlı olarak değişik değerler
alan değişken, sonuç.
bağımsız değişken: Deneysel çalışmalarda, nitelik ve
zamanlama bakımından deneycinin kontrolü altında
olan değişken, sebep.
bastırma: Anılar ve güdülerin bilince çıkmalarına izin
verilmediği, ancak bilinçaltı düzeyde etkin oldukları bir
psikolojik süreç. Kaygı ve engellemeye tepkilerden bir
tanesi de bastırmadır.
beyin dalgaları: Saçlı deri üstünden kaydedilen beyin
faaliyetindeki elektriksel dalgalanmalar.
beyin kabuğu: Beynin dış yüzeyini kaplayan gri cevher,
serebral korteks.
bilinçaltı süreçler: Kişinin farkında olmadığı psikolojik
süreç ya da olaylar.
bilişsel çelişki: Aynı anda sahip olunan bilişlerin ya da
bir biliş ile bir davranış arasındaki tutarsızlığın ortaya
çıkardığı duygusal durum. Çökkünlüğün nedenlerinden biridir.
birincil duyusal alan: Belirli bir duyuya ilişkin alıcılardan gelen sinir akımlarının ulaştığı beyin kabuğu alanı.
ceza: Bir davranıştan sonra verildiğinde o davranışı
bastıran, hoş olmayan/itici uyarıcı.
186
çeper lobu: Merkezî oluğun arkasında bulunan beyin
alanı. İşlevleri arasında beden duyumları ve görsel
mekânsal biliş bulunmaktadır.
değişken: Gözlemden gözleme farklı değerler alabilen
uyarıcı veya davranış.
denence: Araştırmacının sebep ve sonuç ilişkisi hakkındaki savı. Bu sav deneyin bulguları ile desteklenir
veya desteklenmez.
deneysel yöntem: Sebep (bağımsız değişken) ile sonuç (bağımlı değişken) arasındaki ilişkiyi, bağımsız
değişkeni değişimleyerek ve mümkün olduğunca fazla
sayıda karıştırıcı değişkeni kontrol ederek inceleyen
araştırma yöntemi.
dil: İletişim ve düşünmede kullanılan semboller dizisi.
doğuştan donanım: Davranışa genetik etkenlerin katkıda bulunması.
dürtü: Fizyolojik olan ve tüm canlılarda görülen güdülenme durumları. Örnekler; açlık ve susuzluk.
edimsel koşullama: Bir olumlu pekiştirecin elde edilmesini ya da itici olaylardan kaçma ve kaçınmayı sağlayan davranışı öğrenme.
edinilmiş donanım: Davranışa, yaşantılara dayanan
öğrenilmiş etkenlerin katkıda bulunması.
elektroensefalogram: Beyinde kendiliğinden meydana gelen elektriksel dalgalanmalar. Saçlı deri üstüne
yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla ölçülür.
engellenme: Canlının amaca yönelik güdülenmiş davranışının durdurulması.
eşik: Kişinin uyarıcılarda fark etttiği en düşük enerji
düzeyi.
filogenetik: Türün evrimi ile ilgili.
genel uyarılmışlık hâli: Hipotalamusun sempatik sinir
sistemini etkilemesi sonucunda oluşan ve “savaş veya
kaç” tepkisini hazırlayan bedensel etkinlikler bütünü.
genelleme: Bir organizmanın, koşullandığı durumlara
benzer durumlarda da aynı davranışı göstermesi.
gereksinim: Fizyolojik veya sonradan edinilmiş herhangi bir eksiklik ya da yetmezlik; genellikle dürtü
veya güdüyle eş anlamda kullanılır.
geriye ket vurma: Daha sonra öğrenilenlerin, daha
önce öğrenilenlerin hatırda tutulması üzerindeki
olumsuz etkisi.
güdü: Bir gereksinimi ve hedefe yönelik olan davranışı
ifade eden terim; özelde, edinilmiş sosyal gereksinimler için kullanılır.
içgüdüsel davranış: Uyarıcıların tetiklediği öğrenilmemiş davranış örüntüsü; bunlar çok karmaşık da olabilir.
ileriye ket vurma: Daha önce öğrenilenlerin, daha
sonra öğrenilenlerin hatırda tutulması üzerindeki
olumsuz etkisi.
ilke: Evrenin işleyiş biçimi yani evren gerçekleri ile ilgili
ifade.
kaçınma-kaçınma çatışması: Kişinin iki olumsuz hedef
arasında kalmasından doğan çatışma. Kişi bir olumsuz
hedeften uzaklaştıkça diğerine yaklaşır; ikinci olumsuz
hedeften uzaklaşınca da ilkine yaklaşır. Böylece iki hedef arasında bocalar.
kaçınma: Bir ayırt edici uyarıcıya karşı uygun davranışı
göstererek, itici ya da hoş olmayan bir uyarıcıdan sakınmayı öğrenme.
kaçma: Uygun davranışı yaparak itici ya da hoş olmayan durumdan uzaklaşmayı öğrenme.
kademeli yaklaşma: Canlının karmaşık bir davranışı
öğrenmesini sağlamaya çalışırken o davranışa götüren
davranışları sırayla pekiştirmek.
kalıpyargı: Bir grup veya sınıf hakkında oluşturulmuş
olan basit ve duruk genelleme.
kavram: Nesne ya da olayların ortak özelliğini temsil
eden, genellikle bir kelime ya da adla belirtilen içsel
temsil.
kaygı: Ne olduğu bilinmeyen tehlike, felaket veya talihsizlik beklentisinin doğurduğu huzursuzluk, nedeni
bilinmeyen korku ve bunların yol açtığı bedensel etkiler.
kişilik: Bireye özel olup onu diğerlerinden ayıran özellikler kümesi. Bunlar bireyin ve onun çevresindekilerle ilişkisinin özelliğini oluşturan ögeler (treytler), uyum
stratejileri, başa çıkma davranışları ve savunma mekanizmalarını kapsar.
klasik koşullama: Koşullu bir uyarıcının koşulsuz bir
uyarıcıyla eşleştirilmesi sonucu meydana gelen tepkisel öğrenme.
kontrol: (1) Bir deneyde bağımlı değişkeni etkileyebilecek karıştırıcı değişkenlerin çeşitli tekniklerle kontrol edilmesi. (2) Deneyde bağımsız değişkenin uygulanmadığı, ancak bağımlı değişkene ilişkin davranışın
gözlendiği grup. (3) Araştırmalarda kullanılan araçların
işlevsellik ve doğruluğunun belirlenmesi.
kuram: Bilimde bir olguyu açıklayan yani onun sebeplerini belirten, gelecek olayları ve deney sonuçlarını
yordayan ifade.
kültür: Bir birey ya da sosyal grubun özelliğini oluşturan gelenek, âdet ve alışkanlıklar. Grubun, hayatın
önemli yönleri hakkındaki tutum ve inançları da kültürün bir parçasını oluşturur.
limbik sistem: Beynin iç kısmında yer alan; duygu,
heyecanlar ve güdüsel hâllerden sorumlu, birbiriyle
ilişkili yapılar grubu. Limbik sistemdeki önemli yapılar
arasında septal alan ve amigdala bulunmaktadır.
mizaç: Kişiliğin duygudurum, genel enerji düzeyi ve
tempoyla ilgili yönleri. Mizacın doğuştan ve edinilmiş
yönleri vardır.
olumlu aktarma: Daha önce yapılmış bir öğrenmenin,
başka bir durumdaki öğrenmeyi kolaylaştırması. İki
durumdaki davranışlar benzer olduğunda ortaya çıkar.
olumlu pekiştireç: Bir davranışı izlediğinde onu kuvvetlendiren uyarıcı ya da olay. Bu gibi uyarıcılara ödül
de denir.
olumsuz aktarma: Daha önce yapılmış bir öğrenmenin başka bir durumdaki öğrenmeyi zorlaştırması. İki
durumdaki davranışlar farklı olduğunda ortaya çıkar.
olumsuz pekiştireç: Bir davranışın sonucunda ya da
olay ortadan kalktığında o davranışı kuvvetlendiren
uyarıcı. Bu tür uyarıcılara itici uyarıcı da denir.
perde: İşitsel uyarıcılardaki frekansların tizlik-peslik
boyutunda algılanması.
refleks: Belirli bir uyarıcıya gösterilen oldukça hızlı, tutarlı ve öğrenilmemiş davranış, tepki. Normal olarak
bilinçli olmayıp istemli kontrole tabi değildir.
rol: Belirli bir sosyal statüdeki kişinin göstermesi beklenen davranış örüntüsü.
saldırganlık: Öfke ve düşmanlık hisleriyle ilgili genel
bir terim. Saldırganlık; tehdit edilme, aşağılanma ve
engellenme durumlarına tepki olarak ortaya çıkar ve
bir güdü olarak işlevde bulunur.
sanrı: Genellikle büyüklük ve izlenme, zarar görme
ögelerini taşıyan yersiz, mantık dışı inanç veya düşünce. Paranoid şizofrenide görülür.
sembol: İlişki, bağlantı, çağrışım, görenek, alışkanlık vb. nedenlerle, başka bir şeyi temsil eden uyarıcı.
Sembol bir dış uyarıcı (örneğin bir kelime), olabileceği
gibi, bir içsel süreç (örneğin düşünmede kullanılan bir
imge) de olabilir. Bu sonuncusuna sembolik süreç adı
da verilebilir.
sinir akımı: Sinir lifinde meydana gelen, sinir hücresinin gönderici bölümü üzerinden ve sinaptik boşluktan
diğer sinir hücresine (veya hücrelerine) geçen akım.
Sinir sisteminde bilgiler sinir akımları ile iletilir.
sönme: Pekiştirilmeyen tekrarlar sonucunda, koşullanmış davranışın zayıflayarak ortadan kalkması.
şakak lobu: Başın yan tarafında, yan yarığın altında
bulunan beyin alanı. İşlevleri arasında işitme, dilin algılanması ve anlaşılması, hatırlama bulunmaktadır.
şekil değişmezliği: Ağ tabakadaki imge çarpık olduğu
hâlde, nesnenin “gerçek“ şeklini algılama eğilimi.
şekil-zemin algısı: Nesne ve olayların ardalana göre
göze çarpar şekilde veya zeminden doğru sivriliyor gibi
algılanması.
şekillendirme: Canlıya bir davranışı, o davranışa gittikçe yaklaşan basamaklar hâlinde öğretme. Bu sonuç,
son basamağa kadar olan tüm adımlar pekiştirilerek
sağlanır.
temrin: Tekrarlamak. Kısa süreli bellekte kalımını sağlamak üzere, bilgiler tekrarlayarak temrin edilir. Uzun
süreli belleğe aktarmak için, bilgiler özümseyerek
temrin edilir.
uyarıcı: Dış veya iç çevrede bulunan, duyu organını
uyaran enerji, nesne veya olay.
uyarıcı genellemesi: Koşullamada kullanılan uyarıcıya
benzer uyarıcılara da aynı davranışı gösterme eğilimi.
varkalım: Türün varlığını, bireyin yaşamını sürdürmesi
ve bunun için verilen mücadele.
X-ekseni: Bir grafiğin yatay ekseni. Bağımsız değişkenin değerleri bu eksen üzerinde gösterilir.
Y-ekseni: Bir grafiğin dikey ekseni. Bağımlı değişkenin
değerleri bu eksen üzerinde gösterilir.
yaklaşma-kaçınma çatışması: Kişi için hedefin hem
çekici hem itici olmasından doğan çatışma.
yaklaşma-yaklaşma çatışması: Kişinin, doyumu aynı
anda sağlanması mümkün olmayan iki farklı hedefe
yaklaşmak istemesi sonucu doğan çatışma.
187
KAYNAKÇA
ALICI Tevfik, Öğrenmenin Bilimsel Temelleri, Palme Yayıncılık, Ankara, 2010.
ARKONAÇ Sibel, Psikoloji: Zihin Süreçleri Bilimi (genişletilmiş 2. baskı), Alfa Yayınevi, İstanbul, 1998.
BACH Richard, Martı (1. Baskı), Epsilon Yayınevi / Edebiyat Dizisi, Çeviren: Kader Ay Demireğen, İstanbul, 1999.
BAYKUL Yaşar ve diğerleri, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Devlet Kitapları, Ankara, 2001.
BİLGİN Mehmet, YAZGAN İNANÇ Banu, KILIÇ ATICI Meral, Gelişim Psikolojisi Çocuk ve Ergen Gelişimi, Pegem
Akademi Yayıncılık, 2008.
BİLGİN Nuri, Sosyal Psikoloji, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir, 2009.
BROWN, Christy, Sol Ayağım, Nemesis Kitap, İstanbul, 2009.
BUSCAGLİA Leo, Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek, İnkılâp Kitabevi / Felsefe - Psikoloji Dizisi, Çeviren: Nesrin Kasap,
İstanbul, 1997.
CARNEGİE Dale, Dost Kazanmak ve İnsanlar Üstünde Etki Bırakmak Sanatı (2. Baskı), Epsilon Yayınları / Dale Carnegie Dizisi, Çeviren: Nazlı Uzunali, İstanbul, 2009.
COELHO Paulo, Simyacı (2. Baskı), Can Yayınları / Çağdaş Dünya Yazarları Dizisi, Çeviren: Özdemir İnce, İstanbul,
2010.
CONFİELD Jack, Tavuk Suyuna Çorba (3. Baskı), HYB Yayıncılık, Çeviren: Şerife Küçükal Dalbudak, Ankara, 1999.
CÜCELOĞLU Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997.
CÜCELOĞLU Doğan, Savaşçı (1. Baskı), Sistem Yayıncılık / Tekrar Basılmayacak Kitaplar, İstanbul, 1999.
CÜCELOĞLU Doğan, Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993.
DEMİREL Özcan, Genel Öğretim Yöntemleri, Usem Yayınları, Ankara, 1994.
DİNÇ İffet, Edimsel (Operant) Şartlamaya Giriş, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1977.
DOSTOYEVSKİ, Budala, Can Yayınları / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Nihal Yalaz Taluy, İstanbul, 2002.
DÖKMEN Üstün, İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1998.
ERMİŞ Deniz, En Güzel Seçme Fıkralar, Gün Yayıncılık, İstanbul.
GAARDER Jostein, Sofi’nin Dünyası (1. Baskı), Pan Yayınları / Gri Yayın Dizisi, Çeviren: Sabir Yücesoy, İstanbul,
2002.
GOETHE J. Wolfgang van, Genç Werther’in Acıları, Can Yayınları / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Nihat Ünler,
İstanbul, 2007.
GORKİ Maxim, Benim Üniversitelerim (3. Baskı), Engin Yayıncılık / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Hasan Ali Ediz,
İstanbul, 1995.
GÖKÇE Birsen, Toplumsal Bilimlerde Araştırma (genişletilmiş 5. baskı), Savaş Yayınevi, Ankara, 2007.
HEMİNGWAY Ernest, İhtiyar Balıkçı (1. Baskı), Bilgi Yayınevi / Ernest Hemingway Bütün Eserleri Dizisi, Çeviren:
Orhan Azizoğlu, Ankara, 1995.
KAĞITÇIBAŞI Çiğdem, İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınları, İstanbul, 1999.
KARAKAŞ H. Muammer, Beynin Genel Yapısı ve İşlevsel Birimleri, Sirel Karakaş (Editör), Kognitif Nörobilimler (3.
Baskı), Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara, 2010.
KARAKAŞ Sirel, Psikoloji Biliminde Yöntem Sorunu. Psikoloji Dergisi Özel Sayısı, 6 (21), 45-54, 1987.
KARAKAŞ Sirel, Bilimsel Psikoloji: Temel İlkeler, TBMM Vakfı Tes, Ankara, 1988.
KARAKAŞ Sirel, Nedensellik İlişkisi ve Pozitif Bilimin Amaçları Açısından Deneysel ve Korelatif Yaklaşımlar, Klinik
Psikiyatri Dergisi, 5(2), 72-81, 2002.
KARAKAŞ Sirel, Beden Zihin Sorunundan Beyin Biliş İlişkisine: Felsefeden Pozitif Bilimlere, S. Karakaş, C. İrkeç, N.
Yüksel (Ed.), Beyin ve Nöropsikoloji: Temel ve Klinik Bilimler (s. 3-30), Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, 2003.
KARAKAŞ Sirel, BİLNOT Bataryası El Kitabı: Nöropsikolojik Testler için Araştırma ve Geliştirme Çalışmaları (2. baskı), Eryılmaz Offset, Ankara, 2006.
KARAKAŞ Sirel, Kognitif Nörobilimde Açıklamalar: Kuram ve Modeller (Bölüm 1). Sirel Karakaş (Editör), Kognitif
Nörobilimler (3. baskı), Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2010.
KARAKAŞ Sirel, DOĞUTEPE DİNÇER Elvin, BİLNOT Bataryası El Kitabı: Nöropsikolojik Testlerin Çocuklar için Araştırma ve Geliştirme Çalışmaları: BİLNOT- Çocuk (Cilt I), Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2010.
KARAKAŞ Sirel, DOĞUTEPE DİNÇER Elvin, BİLNOT-Çocuk: Ekler (Cilt II), Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2010.
KARAKAŞ Sirel, ESKİ Rükzan, (Editörler), Psikolojiye Giriş: Ders Kitabı (18. baskı) (Çev.: H. Arıcı ve diğ.), Eğitim
Kitabevi Yayınları, Konya, 2009.
KARAKAŞ Sirel, DOĞUTEPE DİNÇER Elvin, (Editörler), Nöropsikolojik Testlerin Çocuklar için Araştırma ve Geliştirme Çalışmaları: BİLNOT-Çocuk, Nobel Tıp Kitabevleri, baskıda.
KARAKAŞ Sirel, İRKEÇ Ceyla, YÜKSEL Nevzat, (Editörler), Beyin ve Nöropsikoloji: Temel ve Klinik Bilimler (s. 3153), Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, 2003.
KARANCI Nuray, A. (Editör), Farklılıkla Yaşamak, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, 1997.
KLEIN Allen, Mizahın İyileştirici Gücü (1. Baskı), Epsilon Yayınları / Gelişim Dizisi, Çeviren: Sibel Karayusuf, İstanbul,
1999.
188
KLEINBAUM Nancy, Ölü Ozanlar Derneği (7. Baskı), Nokta Yayınları / Bestseller Dizisi, İstanbul, 2005.
KONGAR Emre, Kızlarıma Mektuplar (45. Baskı), Remzi Kitabevi / Türk Yazarları Dizisi, İstanbul, 2008.
KÖROĞLU Ertuğrul, DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2001.
LONDON Jack, Beyaz Diş, Dünya Klasikleri, İstanbul, 2010.
MAALOUF Amin, Doğunun Limanları (1. Baskı), Yapı Kredi Yayınları / Edebiyat – Roman, Çeviren: Esin Talu Çelikkan, İstanbul, 1996.
MAALOUF Amin, Semerkant (56. Baskı), Çeviren: Ali Berktay, İstanbul, 2010.
MORGAN Marlo, Bir Çift Yürek (17. Baskı), Klan Yayınları / Edebiyat Dizisi, Çeviren: Eren Yücesan Cendey, İstanbul,
2003.
NECATİGİL Behçet, Sevgilerde, Can Yayınları, İstanbul, 2009.
ONGUN İpek, Bu Hayat Sizin (7. Baskı), Altın Kitaplar / Altın Gençlik Dizisi, İstanbul, 1997.
ONGUN İpek, Bir Pırıltıdır Yaşamak (10. Baskı), Altın Kitaplar / Altın Gençlik Dizisi, İstanbul, 1997.
ONUR Bekir, Gelişim Psikolojisi (4. baskı), İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 1997.
ÖZAKMAN Turgut, Dersimiz: Atatürk, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2010.
ÖZAKPINAR Yılmaz, Psikolojinin Kavramsal Yapısı, Ötüken Yayınları, 2000.
ÖZAKPINAR Yılmaz, Öğrenme: Verimli Zihinsel Çalışmanın Psikolojik Koşulları, Ötüken Yayınları, 2010.
ÖZÇELİK Durmuş Ali, Ölçme ve Değerlendirme (3. baskı), ÖSYM Yayınları, Ankara, 2004.
ÖZTÜRK M. Orhan, ULUŞAHİN Aylin, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları (11. baskı), Tuna Matbaacılık, Ankara, 2008.
SCHWARTZ David J, Büyük Düşünmenin Büyüsü (28. Baskı), Sistem Yayıncılık / Başarı Kitaplığı, Çeviren: Tanol
Türkoğlu, İstanbul, 2010.
SOMER Oya, KORKMAZ Mediha, ARKUN Tatar, Kuramdan Uygulamaya Beş Faktör Kişilik Modeli ve Beş Faktör
Kişilik Envanteri, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2004.
SOYSEV A. Ayla, IŞIK TANER Yasemen, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Golden Print, İstanbul, 2007.
STEINBECK John, Gazap Üzümleri (1. Baskı), Remzi Kitabevi / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Gülen Fındıklı,
İstanbul, 2005.
ŞEHABETTİN Cenap, Tiryaki Sözler, Yuva Yayınları, İstanbul, 2005.
TAMARO Susanna, Sevgili Mathilda, İnsanın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum (4. Baskı), Gendaş Kültür / Dünya
Edebiyatı Dizisi, Çeviren: Eren Yücesan Cendey, İstanbul, 1998.
TAMARO Susanna, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git (2. Baskı), Can Yayınları / Çağdaş Dünya Yazarları Dizisi, Çeviren:
Eren Yücesan Cendey, İstanbul, 2009.
UZUNER Buket, Kumral Ada, Mavi Tuna (85. Basım), Çeviren: Nesrin Kasap, Remzi Kitabevi / Günümüz Türk Yazarları Dizisi, İstanbul, 1997.
YAĞCIOĞLU, Halim, Atatürk’ten Son Mektup, Türkiye Kemalist Yazarlar ve Sanatçılar Derneği, Ankara, 1985.
YILDIRIM Cemal, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme (4. baskı), ÖSYM Yayınları, Ankara, 1999.
YÖRÜKOĞLU Atalay, Çocuk Ruh Sağlığı (28. baskı), Özgür Yayınları, İstanbul, 2006.
YÖRÜKOĞLU Atalay, Gençlik Çağı, Ruh Sağlığı Ve Ruhsal Sorunlar, Özgür Yayınları, Ankara, 1998.
YÜKSEL Nevzat, Psikofarmakoloji (2. baskı), Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, 2003.
İNTERNET SİTELERİ: http://www.meb.gov.tr, http://www.ogm.gov.tr, http://sirelkarakas.com,
http://www.pnd.org.tr, http://psikolog.org.tr, http://www.sxc.hu/
189
190
ÜNİTE II
1. tekçi, ikici
2. ara değişken
3. sosyalleşme
4. Görme, işitme
5. C
6. B
7. A
8. E
9. D
10. C
11. A
12. B
13. E
14. C
15. C
16. D
17. A
18. B
19. C
20. E
21. D
22. E
23. A
24. C
25. C
26. B
27. E
ÜNİTE I
1. betimleme, açıklama, yordama, kontrol
2. bilim, toplum
3. bağımsız
4. C, A, F, B, D, E
5. Karıştırıcı etkiler kontrol edilemediği
için bu amaca ulaşılması güçleşir.
6. B
7. C
8. C
9. E
10. D
1. duyusal bellek
2. koşullama uyarıcısı,
koşullu uyarıcı
3. pekiştirme
4. genelleme
5. C
6. B
7. A
8. D
9. B
10. E
11. A
12. D
13. E
14. C
15. D
16. B
17. C
18. D
19. D
20. A
ÜNİTE III
1. biricik
2. benlik, Üstbenlik
3.başa çıkma davranışları
4. yoruma açık
5. D
6. E
7. A
8. B
9. C
10. D
11. B
12. C
13. E
14. C
15. D
16. A
17. B
18. D
19. A
ÜNİTE IV
CEVAP ANAHTARI
Download