(Küresel Krizde Maliye Politikasının Etkinliği Türkiye Uygulaması _2_)

advertisement
1
KÜRESEL KRİZDE MALİYE POLİTİKASININ
ETKİNLİĞİ: TÜRKİYE UYGULAMASI
(Doktora Tezi)
Adil AKINCI
Kütahya – 2015
2
T.C.
DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Maliye Anabilim Dalı
Doktora Tezi
KÜRESEL KRİZDE MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ:
TÜRKİYE UYGULAMASI
Danışman:
Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ
Hazırlayan:
Adil AKINCI
Kütahya – 2015
3
Kabul ve Onay
Adil AKINCI’nın hazırladığı “Küresel Krizde Maliye Politikasının Etkinliği:
Türkiye Uygulaması” başlıklı Doktora tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü
yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip oybirliği / oyçokluğu ile kabul
edilmiştir.
04/11/2015
Tez Jürisi
İmza
Kabul
Red
Prof. Dr. Selami SEZGİN
Doç. Dr. Ali ŞEN
Doç. Dr. Sinan SARISOY
Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ (Danışman)
Yrd. Doç. Dr. Güner TUNCER
Doç. Dr. Niyazi KURNAZ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
4
Yemin Metni
Doktora tezi olarak sunduğum “Küresel Krizde Maliye Politikasının Etkinliği:
Türkiye Uygulaması” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı
düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların
kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu
belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
....../....../2015
Adil AKINCI
5
Özgeçmiş
23.10.1984 yılında Kütahya’da doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini
Kütahya’da tamamladı. 2005 yılında Dumlupınar Üniversitesi İ.İ.B.F. Maliye
Bölümünde lisans eğitimini tamamladı. 2011 yılında Dumlupınar Üniversitesi S.B.E.
İşletme Bölümü Muhasebe-Finans Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini
tamamladı. 2014 yılında İstanbul Üniversitesi S.B.E. Ekonometri Bölümünde başladığı
yüksek lisans eğitimi devam etmektedir.
v
ÖZET
KÜRESEL KRİZDE MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ:
TÜRKİYE UYGULAMASI
AKINCI, Adil
Doktora Tezi, Maliye Anabilim Dalı
Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ
Kasım, 2015, 169 sayfa
Devletin ekonomiye müdahale etmesi konusu iktisat literatüründe her dönem
en başta gelen tartışma konularından birisi olmaktadır. 1929 Büyük Buhranı sonrasında
J.M. Keynes’in görüşleri doğrultusunda devletin ekonomi içerisindeki rolüne yeni bir
boyut getirilmiş ve ekonomik büyümenin sağlanmasında maliye politikasına aktif bir rol
yüklenmiştir. Daha sonra, 1970’li yıllarda yaşanan petrol fiyatı şokları ve 1980’li
yıllarda Avrupa’da uygulanan mali daralma politikaları sonucunda yaşanan gelişmeler,
maliye politikasının etkinliği üzerine yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Yaşanan
gelişmeler sonucunda iktisatçılar, Keynes’in ekonomik büyümenin sağlanmasında
maliye politikasına yüklediği görevin etkinliğine yönelik ciddi eleştiriler yapmışlardır.
2008 yılına kadar ekonomi politikaları içerisinde önemi geri planda kalan maliye
politikası, ABD’de ortaya çıkan küresel krizle birlikte ekonomi politikaları içerisindeki
önemi tekrar sorgulanmaya başlanmış ve küresel krizden çıkmak için yeniden maliye
politikasına aktif rol yüklenmiştir. Türkiye 2001 yılında yaşadığı finansal kriz
sonrasında daraltıcı maliye politikası uygulayarak mali dengesini sağlamış, küresel
krizin etkilerini bertaraf edebilmek için dünyada olduğu gibi genişletici maliye
politikası uygulamalarını krizden kurtulabilmek için aktif hale getirmiştir. Türkiye’de
küresel kriz sonrası uygulanan maliye politikasının etkin olup olmadığı bu çalışmanın
temel amacını oluşturmaktadır.
Çalışmada, zaman serisi analizi yöntemleriyle 2002:4-2014:4 dönemi baz
alınarak Türkiye’de küresel kriz sürecinde uygulanan maliye politikası uygulamalarının
ekonomik büyüme üzerindeki etkinliği incelenmiştir. Çalışma sonucunda Türkiye’de,
küresel kriz sonrasında uygulanan maliye politikasının ekonomik büyüme üzerinde
etkin
olduğu,
kriz
döneminde
kullanılan
mali
politika
araçlarından
kamu
harcamalarının, vergilere göre daha etkin politika aracı olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Maliye Politikası, Küresel Kriz, Johansen Eşbütünleşme Analizi,
VAR Analizi
vi
ABSTRACT
EFFECTIVENESS OF FISCAL POLICY ON GLOBAL CRISIS:
AN APPLICATION IN TURKEY
AKINCI, Adil
Ph.D. Thesis, Department of Public Finance
Supervisor: Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ
November, 2015, 169 pages
The issue of government intervention in the economy has been one of the most
primary discussion points of economics in every period. Following the 1929 Great
Depression, a new dimension has been brought to the role of government in economy,
in line with standpoint of J.M. Keynes and an active role has been given to fiscal policy
in achieving economic growth. Later on, the developments emerging as a result of the
oil price shocks in 1970s and the fiscal contraction policies implemented in Europe in
1980s have led to new discussions on the activity of fiscal policy. As a result of the
developments, economists have criticized Keynes severely for the activity of task
having been imposed to fiscal policy by him, in achieving economic growth. Fiscal
policy, whose importance has stayed background among other economic policies until
the year 2008, has become a matter, whose importance among economic policies was
started to be questioned again, as a result of the global crisis emerging in the USA and
in order to overcome the crisis, an active role has been given to fiscal policy again.
Turkey has redressed its fiscal balance by implementing a contractionary fiscal policy
after the financial crisis in 2001, and as in the other parts of the world, has activated
implementations of expansionary fiscal policies in order to remove the influences of the
global crisis. The primary aim of this study is to find out whether fiscal policy
implemented after the global crisis is effective or not.
The study analyzes the effectiveness of fiscal policy practices implemented
during the process of global crisis in Turkey. Time-series analysis method has been
used and 2002:4-2014:4 period has been taken as a basis in the study. In the end, the
study presents that, fiscal policy implemented in Turkey after the global crisis is
effective in economic growth, and public expenditures used during crisis period, that are
among means of fiscal policy, are more effective means of policy, compared to taxes.
Keywords: Fiscal Policy, Global Crisis, Johansen Cointegration Analysis, VAR
Analysis.
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET................................................................................................................................v
ABSTRACT ....................................................................................................................vi
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................vii
TABLOLAR LİSTESİ....................................................................................................x
ŞEKİLLER LİSTESİ....................................................................................................xii
KISALTMALAR .........................................................................................................xiii
TEZ METNİ .................................................................................................................xiv
GİRİŞ ...............................................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESEL KRİZİN GELİŞİMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİSİ
1.1. KRİZ KAVRAMI ................................................................................................7
1.2. FİNANSAL KRİZ KAVRAMI VE TÜRLERİ .................................................9
1.2.1. Para Krizi ......................................................................................................12
1.2.2. Bankacılık Krizleri ........................................................................................14
1.2.3. Dış Borç Krizleri ...........................................................................................15
1.2.4. Sistemik Kriz.................................................................................................16
1.3. KÜRESEL KRİZ VE KÜRESEL KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ......16
1.3.1. Küresel Kriz ..................................................................................................16
1.3.1.1. Birinci Dalga: Konut Krizi...............................................................17
1.3.1.2. İkinci Dalga: Bankacılık Krizi .........................................................21
1.3.1.3. Üçüncü Dalga: Reel Sektör Krizi.....................................................24
1.3.1.4. Dördüncü Dalga: Krizin Bulaşması ve Küreselleşmesi ...................27
1.3.2. Küresel KrizinTürkiye Ekonomisine Etkileri ...............................................31
1.3.2.1. Küresel Krizin Türkiye Ekonomisine Bulaşma Yolları ...................33
1.3.2.1.1. Finansal Kanal......................................................................33
1.3.2.1.2. İhracat Kanalı .......................................................................36
1.3.2.2. Küresel Krizin Temel Makroekonomik Göstergeler Üzerindeki
Etkileri...............................................................................................38
1.3.2.2.1. Küresel Kriz ve GSYİH .......................................................38
1.3.2.2.2. Küresel Kriz ve İmalat Sanayi Kapasite Kullanım OranıSanayi Üretim Endeksi..........................................................39
1.3.2.2.3. Küresel Kriz ve İstihdam .....................................................41
1.3.2.2.4. Küresel Kriz ve Enflasyon ...................................................42
1.3.2.3. Küresel Krizin Kamu Maliyesine Etkileri........................................45
1.4. TÜRKİYE’NİN KÜRESEL KRİZDEN ÇIKIŞI.............................................50
1.4.1. Finansın Geri Dönmesi .................................................................................50
1.4.2. Pazar Çeşitlemesi ..........................................................................................52
viii
İKİNCİ BÖLÜM
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE
POLİTİKALARI
2.1. MALİYE POLİTİKASI KAVRAMI, AMAÇLARI VE ARAÇLARI ..........58
2.1.1. Maliye Politikası Kavramı ............................................................................58
2.1.2. Maliye Politikasının Amaçları ......................................................................58
2.1.2.1. Ekonomik Büyüme ve Kalkınmanın Gerçekleştirilmesi..................59
2.1.2.2. Ekonomik İstikrarın Sağlanması ......................................................59
2.1.2.3. Gelir ve Servet Dağılımında Adaletin Sağlanması ..........................60
2.1.3. Maliye Politikasının Araçları ........................................................................60
2.1.3.1. Kamu Harcamaları ...........................................................................61
2.1.3.2. Kamu Gelirleri .................................................................................62
2.2. MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ ......................................................67
2.2.1. Maliye Politikasının Keynesyen Etkinliği ....................................................67
2.2.2. Maliye Politikasının Keynesyen Olmayan Etkinliği.....................................69
2.2.2.1. Rasyonel Beklentiler Hipotezi .........................................................69
2.2.2.2. Ricardocu Denklik Hipotezi.............................................................70
2.2.2.3. Genişletici Mali Daralma Hipotezi ..................................................70
2.2.2.4. Monetarist Maliye Politikası ............................................................71
2.3. DÜNYA’DA KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI..72
2.4. TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE
POLİTİKALARI...............................................................................................76
2.4.1. Küresel Krizin Önlenmesinde Vergi Politikaları ..........................................77
2.4.2. Küresel Krizin Önlenmesinde Harcama Politikaları.....................................79
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ ÜZERİNE EKONOMETRİK BİR
UYGULAMA:TÜRKİYE ANALİZİ
3.1. LİTERATÜR......................................................................................................82
3.2. METODOLOJİ ..................................................................................................95
3.2.1. Eşbütünleşme Analizi ...................................................................................95
3.2.2. VAR Analizi .................................................................................................97
3.2.2.1. Etki-Tepki Fonksiyonu ....................................................................98
3.2.2.2. Varyans Ayrıştırması .......................................................................98
3.3. VERİ....................................................................................................................99
3.4. EKONOMETRİK ANALİZ SONUÇLARI...................................................101
ix
3.4.1. Birim Kök Testi ..........................................................................................101
3.4.2. Küresel Krizin Etkilerini Dikkate Almadan Yapılan Analiz ......................102
3.4.2.1. Eşbütünleşme Analizi.....................................................................103
3.4.2.2. VAR Analizi ..................................................................................105
3.4.3. Küresel Krizin Modele Dahil Edilmesi.......................................................111
3.4.3.1. Eşbütünleşme Analizi.....................................................................112
3.4.3.2. VAR Analizi ..................................................................................115
3.5. AMPİRİK BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ................................121
SONUÇ.........................................................................................................................126
KAYNAKÇA ...............................................................................................................129
DİZİN ...........................................................................................................................153
x
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa
Tablo 1.1: Finansal Sistem-Reel Ekonomi Bağlantıları.................................................11
Tablo 1.2: ABD’deki Finansal Kuruluşların Zararları (Milyar $) .................................23
Tablo 1.3: Ekonomilerin Büyüme Oranları (%).............................................................25
Tablo 1.4: EPB’nin Ekonomik Kriterleri ve Koşulları ..................................................27
Tablo 1.5: Euro Bölgesi Kamu Borç Stokunun GSMH’ya Oranı (%)...........................30
Tablo 1.6: Euro Bölgesi Bütçe Açıklarının GSMH’ya Oranı (%) .................................30
Tablo 1.7: Türkiye’ye Gelen Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırım Tutarları
(Milyon $) .....................................................................................................33
Tablo 1.8: Portföy Yatırımları (Milyon $) .....................................................................34
Tablo 1.9: Türkiye’de Faiz Oranları (%) .......................................................................35
Tablo 1.10: Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi ................................................................38
Tablo 1.11: Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları (%) ................................................38
Tablo 1.12: Faiz Dışı Fazla Tutarları(Milyon TL) ve GSYİH İçindeki Payı(%)...........45
Tablo 1.13: Vergi Gelirlerinin GSYİH İçerisindeki Payı (%) .......................................46
Tablo 1.14: Konsolide Bütçe Gelirleri-Giderleri ve Bütçe Açığı (Bin TL) ...................47
Tablo 1.15: Parasal Genişleme Kararları .......................................................................51
Tablo 1.16: Ülkelerin Toplam İhracattaki Payları (%) ..................................................53
Tablo 1.17: Sektörlerin İhracat İçerisindeki Payları (%) ...............................................54
Tablo 1.18: İmalat Sanayinin Alt Bileşenleri (Milyar $) ...............................................55
Tablo 2.1: Özelleştirme Gelirleri ($)..............................................................................66
Tablo 2.2: Kamu Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (%) ...............................................73
Tablo 2.3: Kamu Gelirlerinin GSYİH’ye Oranı (%)......................................................73
Tablo 2.4: Merkezi Bütçe Dengesinin GSYİH’ye Oranı (%) ........................................74
xi
Tablo 2.5: Kamu Brüt Borç Stokunun GSYİH’ye Oranı (%) ........................................75
Tablo 2.6: Küresel Krizde Uygulanan ÖTV ve KDV İndirimleri..................................78
Tablo 2.7: Merkezi Yönetim Giderleri (Bin TL) ...........................................................80
Tablo 3.1: Analizde Kullanılacak Değişkenler ..............................................................99
Tablo 3.2: Birim Kök Test Sonuçları ...........................................................................102
Tablo 3.3: Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi..............................................103
Tablo 3.4: Johansen Model Belirleme İstatistikleri .....................................................104
Tablo 3.5: Trace ve Maximal Eigenvalue İstatistikleri ................................................104
Tablo 3.6: Hata Düzeltme Modeli Sonuçları ...............................................................105
Tablo 3.7: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu ...................................................110
Tablo 3.8:Kamu Harcamalarının Varyans Analizi.......................................................110
Tablo 3.9:Vergi Gelirlerinin Varyans Ayrıştırması .....................................................111
Tablo 3.10: Zivot-Andrews (ZA) Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi Sonuçları.........112
Tablo 3.11: VAR Modeli İçin Uygun Gecikme Uzunluğu ..........................................112
Tablo 3.12: Johansen Model Belirleme İstatistikleri ...................................................113
Tablo 3.13: Maximal Eigenvalue ve Trace İstatistikleri ..............................................114
Tablo 3.14: Hata Düzeltme Modeli (VECM) ..............................................................114
Tablo 3.15: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu .................................................119
Tablo 3.16: Kamu Harcamalarının Varyans Ayrıştırma Tablosu ................................120
Tablo 3.17: Vergi GelirlerininVaryans Ayrıştırma Tablosu ........................................121
Tablo 3.18: Maliye Politikası Araçlarının Değişimi ....................................................124
xii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Sayfa
Şekil 1.1: Finansal Kriz Türleri ......................................................................................12
Şekil 1.2: ABD’de Büyüme ve Faiz Oranları (%)..........................................................18
Şekil 1.3: ABD Konut Fiyatları İndeksi .........................................................................20
Şekil 1.4: Dünya’da İşsizlik Oranları (%) ......................................................................26
Şekil 1.5: Kişi Başı GSYİH ($) ......................................................................................26
Şekil 1.6: ABD ve AB Ülkelerinin İhracat Artış Hızı (%) .............................................28
Şekil 1.7: ABD ve AB’de İhracat/ GSMH (%) ..............................................................29
Şekil 1.8: ABD ve Türkiye’de Mortgage Kredilerinin GSMH’ya Oranı (%) ................32
Şekil 1.9: Türkiye’de TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100) .....................37
Şekil 1.10: Kapasite Kullanım Oranı (%).......................................................................40
Şekil 1.11: Sanayi Üretim Endeksi Değişim Oranı (%) .................................................40
Şekil 1.12: Türkiye’de İşsizlik Oranları (%) ..................................................................41
Şekil 1.13: Türkiye’de Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE)Yıllık Artış Oranları (%) ....43
Şekil 1.14: Fiyat Endeksleri............................................................................................44
Şekil 1.15: KKBG/ GSYİH Oranı (%) ...........................................................................48
Şekil 1.16: Toplam Kamu Borç Stoku/ GSYİH (%) ......................................................49
Şekil 1.17: Küresel Kriz Sonrasında Faiz Oranları (%) .................................................50
Şekil 3.1: Değişkenlerin Grafikleri...............................................................................100
Şekil 3.2: VAR Modelinin Durağanlığı........................................................................106
Şekil 3.3: Etki-Tepki Fonksiyonları .............................................................................107
Şekil 3.4: VAR Modelinin Durağanlığı........................................................................115
Şekil 3.5: Etki-Tepki Fonksiyonları .............................................................................116
xiii
KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
ADF
Augmented Dickey Fuller
ARDL
Otoregresif Dağıtılmış Gecikmeli Model
DM
Deutsch Mark
ECB
Avrupa Merkez Bankası
EPB
Ekonomik ve Parasal Birlik
ERM
Avrupa Döviz Kuru Mekanizması
FED
Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası
GSMH
Gayri Safi Milli Hasıla
GSYİH
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
IMF
Uluslararası Para Fonu
KDV
Katma Değer Vergisi
KKDF
Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu
KMYKK
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
KOBİ
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler
MB
Maliye Bakanlığı
OECD
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
ÖİV
Özel İletişim Vergisi
ÖTV
Özel Tüketim Vergisi
PP
Phillips Perron
RBH
Rasyonel Beklentiler Hipotezi
TCMB
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
TÜFE
Tüketici Fiyat Endeksi
VAR
Vektör Otoregresif Model
VECM
Hata Düzeltme Modeli
WDI
Dünya Gelişmişlik Endeksi
ZA
Zivot-Andrews
xiv
TEZ METNİ
1
GİRİŞ
1929 Büyük Buhranı öncesinde kabul gören klasik iktisadi düşünce, ekonomik
istikrarın sağlanmasında maliye politikası uygulamalarını minimumda tutarak, maliye
politikasına pasif bir rol vermekteydi. Büyük Buhran sonrasında klasik iktisadi
düşüncenin temel varsayımı olan görünmez el ilkesinin işlevini yitirmesi ile birlikte
ekonomik denge piyasa mekanizması tarafından sağlanamamıştır. Bunun sonucunda ise
ekonomik kriz gittikçe derinleşmiştir. 1936 yılında J. M. Keynes tarafından ileri sürülen
yeni yaklaşım, klasik iktisadi düşünceye temel eleştiriler getirerek ekonomik dengenin
sağlanması hususunda maliye politikasının daha etkin olarak kullanılmasının gerektiğini
vurgulamıştır.
Keynes, ekonomik dengenin sağlanmasında piyasa mekanizmasının yetersiz
kalması durumunda, devletin mali araçlarıyla ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini
savunmuştur. Ekonomik dengenin sağlanabilmesi için, konjonktür karşıtı maliye
politikası uygulamalarının vazgeçilmez olduğunu ima ederek, enflasyon dönemlerinde
daraltıcı mali politikalarla, deflasyon ya da resesyon dönemlerinde ise genişletici mali
politikalarla ekonomiye müdahale edilmesini ileri sürmüştür. Keynes’in ortaya koyduğu
bu temel ve önemli yaklaşımların Büyük Buhrandan çıkışta etkili olması, maliye
politikasına olan ilgiyi etkili ölçüde arttırmıştır
1970’li yıllara kadar etkinliğini sürdüren Keynesyen maliye politikası, kitlesel
üretimin tıkanması, Vietnam Savaşı, Bretton Woods sisteminin çökmesi ve petrol fiyatı
şoklarının yaşanması vb. gibi bir çok önemli sorunla beraber, ekonomik sistemlerde
yaşanan sorunlar karşısında çözüm üretememesi eleştirilerine maruz kalmıştır. Bu
eleştiriler ise bilimsel ve ekonomik açıdan yeni yaklaşımların doğmasına neden
olmuştur.
1970'li ve 80'li yıllarda yaşanan ekonomik gelişmeler Keynesyen maliye
politikasının etkinliğini yitirdiğine dair düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Böylece Keynes'in temel varsayımları da ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. 1970’li
yıllarda yaşanan gelişmelere bağlı olarak “Rasyonel Beklentiler Hipotezi” yaklaşımı
ortaya atılmıştır. Genel olarak ifade edildiğinde genişletici mali uygulamalara dayanan
Keynesyen maliye politikası uzun vadede mali dengesizliğe neden olacak ve mali denge
ancak vergi artışı ya da borçlanma yoluyla sağlanacaktır. Rasyonel Beklentiler
2
yaklaşımına göre ise, genişletici mali politikaların ekonomik birimlerin uzun ve kısa
vadede vergi yüklerini artırarak Keynesyen maliye politikasının temel varsayımlarından
biri olan çarpan etkisinin geçersiz olacağını ve böylelikle genişletici mali uygulamaların
işlevini yitireceği ileri sürülmüştür. Keynesyen maliye politikası, genişletici mali
uygulamaların önemli bir sonucu olan çarpan etkisiyle birlikte özel tüketimi artırarak
ekonomik büyümenin sağlanacağı varsayımına dayanmaktadır. Rasyonel beklentiler
yaklaşımı ise, genişletici mali uygulamalar karşısında ekonomik birimlerin artacak olan
vergi yüklerini önceden tahmin edecekleri ve tüketim harcamalarında kısıntıya
gidecekleri varsayılmış ve Keynesyen maliye politikasının çarpan etkisinin geçersiz
olacağını ileri sürmüşlerdir. 1980'li yıllarda yaşanan önemli gelişmelerden biri ise,
ülkelerin mali disiplin uygulamalarına rağmen toplam çıktı üzerinde genişletici etkiler
meydana gelmesidir. Bu durum genişletici mali daralma hipotezi olarak adlandırılmış ve
özellikle Avrupa ülkelerinde uygulama alanı bulmuştur.
Maliye politikasının etkinliği ve tekrar uygulama alanı bulması ise yaşanan
ekonomik krizler ile birlikte ortaya çıkmıştır. Özellikle küresel krizin maliye politikası
uygulamalarının tekrar alevlendirilmesi ve etkin olarak kullanılması gerektiği
düşüncesini ortaya çıkarmıştır. ABD ipotekli konut piyasasında 2007 yılında başlayan
ve 2008 yılında tüm dünyayı etkileyerek derinleşen finansal kriz, öncelikle konut
kredilerinin geri ödenmesinde yaşanan bir problem olarak kendini göstermiştir.
Sonrasında ise tüm finansal sistemi etkileyerek kredilerin daralması, ödemelerin
yapılamaması, finansal kurumların iflas etmesi vb. gibi bir çok faktörle birlikte reel
sektörü derinden etkilemiştir. Bu durum ise tüm dünya ekonomileri üzerindeki etkisini
hızla göstermiştir. Krizin dünyaya yayılmasıyla birlikte yaşanan ekonomik daralma,
1929 Büyük Buhranından sonraki en büyük kriz olarak tarihe geçmiştir. Küresel kriz
başta ABD olmak üzere, Avrupa ve Asya ekonomilerini etkisi altına alarak talep ve
büyümede meydana gelen daralmaya bağlı olarak ihracat, ithalat, kapasite kullanım
oranları, işsizlik oranları, enflasyon, kamu harcamaları, vergi ve kamu borç stoku gibi
makroekonomik göstergeler üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır.
Ülkeler ekonomilerini küresel krizin olumsuz etkilerinden kurtarmak ve
ekonomilerini tekrar canlandırmak üzere para ve maliye politikası önlemlerine
başvurmuşlardır. Küresel krizin etkilerinden kurtulabilmek için ilk önce faiz indirimi ve
likidite desteği gibi para politikası önlemleri uygulanmış, daha sonra bu önlemlerin
3
yetersiz kaldığı görülünce devreye konjonktür karşıtı maliye politikası uygulamaları
konulmuştur.
Türkiye’de de küresel krizin etkileriyle mücadele edebilmek için dünyada
olduğu gibi ilk önce para politikası uygulamaları devreye sokulmuştur. Para politikası
uygulamalarının sınırlı etkiler yaratması, maliye politikasının küresel krizle mücadelede
temel araç olarak devreye sokulmasına neden olmuştur. Bu kapsamda öncelikle küresel
krizin etkisiyle daralan toplam talebi canlandırabilmek için harcamalar üzerinden alınan
vergilerde düzenlemeler yapılmıştır. Bununla birlikte, bazı altyapı yatırımları ve işsizlik
sigortası ödemeleri gibi toplam talebi canlandırmaya yönelik kamu harcamalarının
yapılmasına önem verilmiştir.
Küresel krizin nasıl ortaya çıktığı, dünya ekonomilerini nasıl etkilediği,
Türkiye’nin küresel krizden etkilenme kanalları, küresel krizden çıkış için Türkiye’de
geliştirilen politikalar ve küresel kriz sürecinde Türkiye’de alınan maliye politikası
önlemlerinin ekonomik büyüme üzerinde etkin olup olmaması, uygulanan maliye
politikalarında hangi maliye politikası aracının daha etkin olduğunun analiz edilmesi ve
değerlendirilmesi bu çalışmanın temel çıkış noktası olmuştur.
Bu bağlamda araştırmanın problemi, amacı, kapsam ve sınırlılıkları ve yöntemi
aşağıdaki gibi oluşturulmuştur:
•
Araştırmanın Problemi: Küresel krizin nasıl ortaya çıktığı, küresel krizin
Dünya ekonomilerini ve Türkiye’yi nasıl etkilediği, Türkiye’de küresel krizle
mücadelede uygulanan maliye politikası uygulamalarının neler olduğu ve bu
politikaların etkin olup olmadığı gibi temel sorular bu çalışmanın problemini
oluşturmaktadır.
•
Araştırmanın Amacı: Türkiye’de küresel kriz sürecinde uygulanan maliye
politikalarının ekonomik büyüme üzerinde etkin olup olmadığı, uygulanan
maliye politikalarında kamu harcamalarının mı yoksa vergi gelirlerinin mi daha
etkin olduğu analiz etmek ve değerlendirmek çalışmanın temel amacını
oluşturmaktadır.
•
Araştırmanın Önemi: Türkiye’de küresel kriz sürecinde maliye politikasının
ekonomik büyüme üzerindeki etkinliğini ve maliye politikası araçlarından
4
hangisinin daha etkin olduğunun analiz edilmesi ve değerlendirilmesi yoluyla,
küresel kriz sürecinde maliye politikası uygulamalarının yerinde olup olmadığı,
ekonomi politikaları içerisinde etkin olan maliye politikası aracını tespit etmek
ve bu tespitler doğrultusunda etkin politikaların oluşturulabilmesi için bilgi
sunmak bu çalışmanın önemini oluşturmaktadır.
•
Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları: Küresel krizde maliye politikasının
etkinliğini incelemek için yapılan Türkiye analizi, 2002:4-2014:4 dönemi baz
alınarak oluşturulan iki farklı ekonometrik model kapsamında ekonomik
büyüme, kamu gelirleri ve vergi gelirleri değişkenleri kullanılarak analiz
edilmiştir. Verilere ulaşılabilirlik ve teorik altyapı dikkate alınarak modeller
oluşturulmuştur.
•
Araştırmanın
Yöntemi:
Bu
çalışmada,
Türkiye’de
uygulanan
maliye
politikalarının küresel krizde etkin olup olmadığını, maliye politikası
araçlarından hangisinin daha etkin olduğunu belirleyebilmek için zaman serisi
analizi yöntemlerinden Johansen eşbütünleşme ve VAR analizi yöntemleri
kullanılmıştır.
Araştırmanın problemi, amacı, önemi, kapsam ve sınırlılıkları ve yöntemi
temelinde çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde finansal kriz
kavramından, finansal krizin türlerinden, küresel krizin ortaya çıkış ve dünyaya yayılma
sürecinden, Türkiye’ye etkileri ve bu etkilerin makroekonomik göstergeler üzerindeki
yansımaları ve Türkiye’de küresel kriz sonrası krizden çıkış stratejileri incelenecektir.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise maliye politikası kavramı, maliye
politikasının araçları, maliye politikasının etkinliği ile ilgili yaklaşımlar, Dünya’da
küresel krize karşı alınan maliye politikası önlemleri makro bazda ele alınarak,
Türkiye’de küresel krize karşı alınan maliye politikası önlemleri vergi ve harcama
politikaları kapsamında incelenecektir.
Çalışmanın üçüncü bölümünde ise Türkiye’de küresel kriz sonrasında
uygulanan maliye politikası uygulamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkinliği
zaman serisi analizi yöntemleri kullanılarak ekonometrik olarak analiz edilecektir.
Maliye politikasının etkinliği analiz edilirken, 2002:4-2014:4 dönemi baz alınarak iki
farklı model kurulacaktır. Birinci modelde, küresel krizin yaşanmadığı varsayımı altında
5
model kurulup sonuçlar tahmin edilecektir. İkinci modelde ise, küresel kriz için kukla
değişken oluşturularak, küresel kriz ekonometrik olarak modele dahil edilecek ve daha
sonra sonuçlar tahmin edilecektir. Modeller kurulup sonuçlar elde edildikten sonra, her
iki modelde de maliye politikasının etkin olup olmadığı, maliye politikası araçlarının
hangisinin daha etkin olduğu ve mali uygulamaların Keynesyen etkileri mi yoksa
Keynesyen olmayan etkilere mi sahip olduğu incelenecektir.
6
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESEL KRİZİN GELİŞİMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİSİ
7
1.1. KRİZ KAVRAMI
Etimolojik kökeni Yunanca “krisis” kelimesine dayanan kriz kavramı
Yunancada ayırma, fark anlamlarına gelmektedir (Cazan ve Cucos, 2012: 111).
Türkçede ise “kriz”, kelime anlamı olarak “bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun
veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran” anlamlarına
gelmektedir (TDK, 2013). Kriz, “buhran” ve “bunalım” kelimeleri ile eş anlamlı olarak
da kullanılmaktadır. (Hançerlioğlu, 2009: 39). Bir diğer tanıma göre ise kriz, içinden
çıkılması zor bir durumu veya birdenbire ortaya çıkan kötüye gidiş yönündeki olumsuz
gelişmeleri ifade etmektedir (Soysal vd., 2009: 433).
Yaşadığımız dünyanın bir parçası olan insanlar, toplumlar, ülkeler, işletmeler
yaşamlarını sürdürürken çeşitli krizlerle karşılaşabilmektedir. Krizle karşılaşan birim
açısından düşünüldüğünde, kriz farklı disiplinler tarafından farklı şekillerde ele
alınmaktadır. Örneğin, kriz tıp biliminde bir hastalığı, psikolojide kişisel gelişim
sürecindeki kötüye gidişi, iktisat biliminde finansal sıkıntıları, işletme disiplininde ise
organizasyonun yeniden uyum sağlama sürecine girerek sorunun önlenmeye çalışıldığı
durumu anlatmaktadır.
Kriz kavramı, iktisadi terminolojide, ülke veya dünya ekonomisini önemli
derecede sarsacak ani ve beklenmedik bir durumda ortaya çıkan, ekonominin mevcut
konumunu ve geleceğini etkileyen, kötü yönetilen ekonomi politikalarının ürünü
olabilen olumsuz bir durumu ifade etmektedir (Mutlu ve Polat, 2012: 49).Kriz,
konjonktürdeki yön değiştirmeyi, yani genişleme ya da sürekli bir ilerleme döneminden
uzun ya da kısa bir bunalım veya daralma evresine geçişi ifade etmektedir (Yılmaz vd.,
2005: 78).
Kriz, önceden bilinmeyen ve öngörülemeyen bazı ekonomik gelişmelerin
makro düzeyde devlet, mikro düzeyde ise işletmeleri ciddi olarak etkileyecek sonuçlar
ortaya çıkarması anlamına gelmektedir (Aktan ve Şen, 2001: 1225). Kriz sürecinde
ekonomik yapı içinde talebin düşmesi, yatırımların azalması, işsizliğin artması ve refah
seviyesinin düşmesi gibi çeşitli makroekonomik olumsuzluklar olarak kendini
göstermekle beraber, mal ve hizmet üretiminde dönemsel olarak tekrarlanan ani
düşüşler veya duruşlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan kitlesel işsizlik, ücretlerin
azalışı, insanların
yaşam standartlarındaki
gerilemeler gibi mikro ekonomik
8
olumsuzluklar olarak da kendini göstermektedir (Afşar, 2011: 144).Ekonomik kriz,
sonsuz bir büyüme tasavvuru olan ekonomide firma karlarının sürekli artmaması ya da
firmaların kar etme olanaklarının kısmi olarak ortadan kalkması olarak da
tanımlanmaktadır (Akçay ve Güngen, 2014: 13).
Kriz söz konusu olduğunda, beraberinde genellikle “resesyon” ve “depresyon”
kavramları da sıkça kullanılmaktadır. Krizi tanımlarken, bu iki kavrama da açıklık
getirilmelidir (Güler ve Yılmaz, 2009: 91).
Resesyon, ekonomik büyümenin belirli bir süre negatif ya da yavaş olması
olarak tanımlanmaktadır. Ekonomide atıl kapasitenin olması ya da ekonominin uzun
vadeli büyüme oranından daha düşük bir oranda büyümesi olarak da ifade edilmektedir
(Erilli vd., 2012: 240). Resesyon, ekonomik faaliyetlerin genişleyerek zirveye ulaşması
ve sonrasında tekrar bir daralma yaşanmasından sonra başlamakta olup, en az iki çeyrek
dönem gayri safi milli hasılada düşüş meydana gelmesi durumunda ortaya çıkmaktadır
(Cashell, 2009: 2).Depresyon ise ekonomik büyüme hızının dört çeyrek dönemde
negatif değer alarak uzun dönemli olması durumu olarak tanımlanmaktadır (Orhan ve
vd., 2009: 31; Erilli, 2012:240).
Ülkeleri krize götüren ekonomik dengesizlikler arasında; cari işlemler açığı, dış
ticaret bilançosu açığı, yüksek enflasyon, kur politikaları, ulusal paranın aşırı
değerlenmesi, kamu finansman açığı gibi makroekonomik nedenler sayılabilmektedir.
Bunlara, bankacılık sektörünün gelişmemesi, sermaye yetersizlikleri sonucu yabancı
sermaye yatırımlarının; özellikle portföy ve kısa vadeli sermaye hareketlerinin olumsuz
etkisi, kamu maliyesinin yeterince gelişmemesi ve mali sorunların artması da
eklenebilmektedir (Fırat, 2013: 298).
İnsan davranışlarına dayanan ekonominin gelişim süreci dinamik bir süreç olup
sürekli değişime uğramaktadır. Bu değişimler bazen yüzeysel olup bir takım araçlarla
geçiştirilebilirken, bazen de büyük çalkantılar şeklinde ortaya çıkıp bir krize neden
olabilmektedirler. Bu bakımdan ekonomide meydana gelen her değişiklik bir kriz olarak
anlaşılmamalıdır. Bir durumun iktisadi anlamda kriz olarak adlandırılabilmesi için şu
özellikleri taşıması gerekmektedir (Aktan ve Şen, 2001: 1225):
•
Her sorunu kriz olarak algılamamak, beklenmedik biçimde ortaya çıkan ciddi bir
sorun olarak düşünülmelidir.
9
•
Kriz algılamasında tehlike ve tehdit ön planda olduğundan negatiflik söz
konusudur.
Fakat
krizler
insanlar
ve
işletmeler
için
yeni
fırsatlar
sunabilmektedir.
•
Krizler kısa veya uzun süreli olabilmektedir.
•
Krizlerin bir diğer özelliği de yayılmacı olabilmeleridir.
•
Krizi önlemede gerekli mekanizmalar yetersiz kalabilmektedir.
•
Krizleri önleyebilmek için yeterli bilgiye ve zamana sahip olunamamasıdır.
1.2. FİNANSAL KRİZ KAVRAMI VE TÜRLERİ
II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayıp, 1990 sonrasında hız kazanan ulusal ve
uluslararası finansal entegrasyon süreci finansal kriz olgusunu da beraberinde
getirmiştir. Ekonomide meydana gelen krizlerin temel çıkış sebepleri ve yol açtığı yıkıcı
etkilerin büyüklüğü açısından en önemlisi olan finansal krizler, iktisat literatüründe
üzerinde durulan en önemli konu haline gelmiştir (Kindleberger, 2008: 5). Finansal
sektör, bankalar, sigorta şirketleri, leasing, faktöring şirketleri, yatırım fonu yönetimi
şirketleri gibi kuruluşların bulunduğu sektör olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik kriz
bu sektörden başlamışsa buna finansal kriz ya da mali sektör krizi denilmektedir
(Eğilmez, 2013: 51).
Finansal krizin tek bir tanımı olmamakla birlikte, literatürde yapılan bazı
finansal kriz tanımlarına aşağıda yer verilmiştir.
M. Bordo (1987) finansal krizi, beklentilerde bir değişim, bazı finansal
kurumların iflasından duyulan korku, gayrimenkul ya da likit olmayan varlıkların
paraya çevrilme teşebbüsü olarak tanımlamıştır.
Frederic Mishkin (1992: 117-118) finansal krizi, ters seçim ve ahlaki
çöküntünün daha da kötüleştiği finansal piyasalarda meydana gelen bir bozulma
dolayısıyla finansal piyasaların fonları en üretken yatırım alanlarına etkin bir şekilde
kanalize edememesi olarak tanımlamaktadır. Finansal piyasalarda etkinlik söz konusu
olmadığı için reel ekonomideki faaliyetlerde ciddi bir daralma meydana gelmektedir.
10
Kindleberger (2008:6) finansal krizi, iş döngülerinin finansal kriz içerisinde
büyüme ve sonrasında dar boğaza girme dönemleri olarak tanımlamaktadır.
Kindleberger’e göre, finansal krizlerin yaşanmadığı iş döngüleri ve ekonomik sistem
üzerinde etkili olmayan finansal olaylar, finansal kriz kapsamına alınmamaktadır.
Ball (2012: 544) finansal krizi, finansal piyasaların alt üst olması ile birlikte
varlık fiyatlarının düşmesi veya finans kurumlarının mali sıkıntıya düşmesi ya da bu iki
sorunun birlikte ortaya çıkması durumu olarak tanımlamıştır.
Finansal sektörün ekonomik sistemde temel işlevi, reel sektör faaliyetleri için
gerekli olan finansmanı sağlamaktır. Reel sektör tarafından gerçekleştirilen tasarruflar
finansal kesim tarafından toplandıktan sonra tekrar reel sektöre kullandırılmaktadır. Bu
nedenle finansal sektör, tüm kurumları, kuralları ve araçlarıyla reel sektör birimleri için
finansman sağlama işlevine sahiptir. Küresel düzeyde yoğun rekabet ortamında faaliyet
gösteren finansal sektör kuruluşları, küresel makroekonomik dengelerin dinamiklerini
ve geleceğini her zaman doğru bir şekilde tahmin edememektedir. İktisadi birimler
arasında aşırı kazanç hırsıyla, yüksek risklerin üstlenilmesi, ahlaki sapmaların,
manipülasyonların ve aşırı spekülasyonların oluşması gibi olumsuz faktörlerin ortaya
çıkması finansal sektörün işleyiş mekanizmalarını olumsuz etkileyerek finansal
sistemde krizlere yol açabilmektedir (Oktar ve Dalyancı, 2010: 3).
Finansal krizler, finansal piyasaların etkin bir biçimde işleyememesine ve
dolayısıyla reel sektörün ekonomik faaliyetlerinde ciddi daralmalara yol açmaktadır.
Finansal krizlerin ortaya çıkma ve yayılma süreçleri, zamana, ekonominin içinde
bulunduğu koşullara, iktisadi konjonktüre, kurumsal ve politik yapılara, iktisadi
birimlerin tercihlerine bağlı olmak üzere pek çok faktöre bağlı olarak meydana
gelmekte ve ekonomi geneline yayılmaktadır. Finansal krizlere neden olan dört önemli
faktör olarak (Mishkin, 1996: 29);
•
Finansal sektör bilançolarındaki bozulmalar,
•
Faiz oranlarındaki artışlar,
•
Belirsizliklerdeki artışlar
•
Varlık fiyatlarındaki değişmeler nedeniyle şirket bilançolarının bozulması
gösterilmektedir.
11
Finansal krizler, reel ekonomi üzerinde büyük yıkıcı etkiler yaratabilen ve
piyasaların etkin işleyiş gücünü bozan finansal piyasalardaki çöküşlerdir. Kriz sürecinde
ekonomik yapı içinde talebin düşmesi, yatırımların azalması, işsizliğin artması ve
sonuçta refah seviyesinin düşmesi gibi makroekonomik olumsuzluklar ortaya
çıkmaktadır (Afşar, 2011:144-147). Finansal kriz söz konusu olduğunda, finansal sistem
ile reel ekonomi arasındaki bağdan kaynaklanan sıkıntılar Tablo 1.1’de özetlenmiştir.
Tablo 1.1: Finansal Sistem-Reel Ekonomi Bağlantıları
Finansal Kanal
Reel Ekonomideki Yansımaları
Finansman Maliyeti
Yüksek faiz hadleri finansman maliyetini arttırarak, yatırımları
azaltmaktadır.
Kredi İmkanı
Sıkı mali şartlar, bankaların ve diğer finansal kuruluşların borç verme
istekliliğini azaltmaktadır.
Riskten Kaçınma
Riskten kaçınma risk primini yükselterek, kaliteden kaçınmaya yol
açabilmektedir.
İşletmelerin Net Serveti
Düşük hisse senedi ve varlık fiyatları firmaların net servetini azaltırken,
ters seçim ve sübjektif risk problemini arttırmaktadır.
Hane Halkının Net Serveti
Düşük hisse senedi ve varlık fiyatları hane halkının net servetini azaltır,
kredi itibarını düşürür, borçlanmayı daha güçlü hale getirmektedir.
Döviz Kurları
Güvenli paralara kaçış ve sermaye akımlarının tersine dönmesi, döviz
kurlarını etkileyerek dış ticareti etkilemektedir.
Güven
Tüketici,
işletme
ve
yatırımcı
güvenindeki
azalma,
birimlerin
faaliyetlerini kısmasına yol açmaktadır.
Kaynak: (Cecchetti vd., 2009: 5)
Finansal krizlerin türlere ayrılması ise, finansal sistemi oluşturan temel
kurumlar, temel değişkenler ve temel ilişkilerdeki bozulmalara bağlı olarak
tanımlanmaktadır. Bu çerçevede finansal krizler, Şekil 1.1.’de gösterildiği üzere, genel
olarak para krizi, bankacılık krizi, sistemik krizler ve dış borç krizi olmak üzere dört
grupta incelenmektedir.
12
Şekil 1.1: Finansal Kriz Türleri
Kaynak: (IMF, 1998: 74-75; Claessens ve Kose, 2013:11;Yılmaz ve Şen, 2006: 307)
1.2.1. Para Krizi
Para krizleri ile ilgili teorik altyapı 1970’li yılların sonunda Latin Amerika
ülkelerinde meydana gelen krizleri açıklamak için ortaya çıkmıştır. Krugman (1979) ile
Flood ve Garber (1984) yaptıkları çalışmalarda, Salant ve Handerson (1978)’in altın
piyasası için yaptıkları çalışmayı baz alarak, sınırlı döviz rezervine ve para arzı ile
finanse edilen bütçe açığına sahip bir ekonomide, sabit döviz kuru rejiminin
sürdürülemeyeceği, spekülatif ataklara maruz kalarak, sabit döviz kuru sisteminin
terkedilerek döviz krizinin ortaya çıkacağı şeklinde bir modeli ortaya koymuşlardır.1Bu
model “Kanonik Model” olarak veya “KFG Modeli” olarak da adlandırılmaktadır
(Claessens ve Kose, 2013: 12-13; Varlık, 2002: 160). Flood ve Garber, Krugman’ın
çalışmasından farklı olarak, küçük ve dışa açık bir ekonomide sabit döviz kuru
politikasının hangi koşullarda ve ne zaman sona ereceğini analiz etmişlerdir (Çakmak,
2007: 3).
KFG modeline göre krizler yüksek kamu borcu ile döviz kuru arasındaki
uyumsuzluktan ortaya çıkmaktadır. Krizin gelişim sürecinde öncelikle bütçe açıklarının
para basılarak finanse edilmesi beraberinde enflasyona neden olmaktadır. Enflasyona
bağlı olarak da devalüasyon beklentileri artarken bu durum ülkeden sermaye çıkışını
tetiklemektedir. Bu ortamda sabit döviz kurunu savunan merkez bankalarının rezervleri
sürekli azalırken diğer taraftan spekülatörler döviz fiyatının yükseleceğini beklentisi ile
1
Latin Amerika ülkelerinde oluşan krizleri açıklamak için geliştirilen bu modellere aynı zamanda “Latin
Tipi Modeller” veya “Birinci Nesil Para Krizi Modelleri” diye de adlandırılmaktadır.
13
elde döviz tutmak isteyeceklerdir. Rezervlerin tükenmesi sonucu oluşan kriz, “para
krizi” olarak adlandırılmaktadır (Atay, 2010: 363) .
Sachs’a (1998: 248) göre para krizi, piyasa katılımcılarının taleplerini yerli
para aktiflerinden, yabancı para aktiflerine keskin bir şekilde çevirdikleri ve böylece
sabit fiyat ya da sabit orana bağlanmış bir döviz kuru sistemi içinde merkez bankasının
döviz rezervlerini hızla tükettikleri bir durum olarak tanımlanmaktadır.
Literatürde “Döviz Krizi” olarak da adlandırılan para krizini ödemeler dengesi
krizi ve döviz kuru krizi şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Sabit kur sistemleri
uygulayan ülkelerdeki para krizleri ödemeler dengesi krizi diye adlandırılarak döviz
rezervi azalmalarına vurgu yapılırken, esnek kur sistemi uygulayan ülkelerdeki krizlere
döviz kuru krizi adı verilerek, döviz rezervi azalmalarının yerine kur değişmelerine
vurgu yapılmaktadır (Kibritçioğlu, 2001: 175).
1980 ve sonrası dönemde yaşanan krizler, az ya da çok farklılıklar gösterseler
de ana karakteristiklerini para krizleri oluşturmuştur. Örneğin Meksika’da 1976, 1982
ve 1986 yıllarında üç kez para krizi yaşanmıştır. 1976 ve 1982 krizlerinde hükümetin
aşırı harcamaları etkili olurken, 1986 yılında petrol fiyatlarındaki düşüş etkili olmuş ve
her üç krizde yüksek oranlı devalüasyonla sonlanmıştır (Gedikli, 2009: 40).
1990’lı yıllarda art arda yaşanan finansal krizler, birçok bakımdan benzerlik
göstermesine karşın, çok farklı koşullarda ve hiç beklenmedik dönemlerde meydana
gelmiştir. 1992-1993 yıllarında yaşanan Avrupa Döviz Kuru Mekanizması’na (ERM)
yönelen spekülatif atak, 1994 yılında Meksika’da yaşanan Tekila krizi, 1997 Asya krizi,
1998 Rusya krizini takiben 1999 Brezilya devalüasyonu, 1990’lı yıllarda yaşanan en
önemli kriz örnekleridir. Krizler ortaya çıktıkça, yeni olgular gündeme geldikçe, son
krizler yeni modellerle açıklanmaya çalışılmıştır (Işık vd., 2004: 48).
Krugman ile Flood ve Garber tarafından krizleri açıklamak için ileri sürülen
modeller, 1992-1993 yıllarında Avrupa Döviz Kuru Mekanizması krizini ve 1994
Meksika krizini açıklamada yetersiz kaldığı için yeni kriz modelleri ileri sürülmüştür2.
Yeni krizleri açıklamak için öne sürülen modeller ise Obstfeld (1994)’in çalışmasıyla
başlamaktadır. Obstfeld (1994)’in modeline göre, ekonominin temel göstergelerinde bir
2
Bu model, “İkinci Nesil Para Krizi Modelleri” veya “Kendi Kendini Doğrulayan Kriz Modeli” diye
adlandırılmaktadır.
14
kötüleşme olmaksızın ya da uygulanan kamu politikalarında bir tutarsızlık olmadan da
para krizlerinin meydana gelebileceğini ileri sürmektedir (Demirci, 2005: 99). Modele
göre para krizine neden olan en önemli faktör olarak, uzun dönemde izlenen sabit döviz
kurunun sürdürülebilirliği konusunda iktisadi birimlerin olumsuz beklentiye girmeleri
gösterilmektedir. İktisadi birimler beklentilerini oluştururken, kendi davranışlarının
iktisat politikası uygulamalarını etkilemeyeceğini varsaymaktadırlar. İktisadi birimlerin
beklentileri ile cari dönemde ortaya çıkan sonuçlar arasındaki karşılıklı etkileşim, bu
modelin temel hareket noktasını oluşturmaktadır. Bu etkileşim sonucunda krize neden
olabilecek makroekonomik göstergelerle ilgili oluşabilecek kötümser bekleyişler,
makroekonomik göstergelerde önemli bir kötüleşme olmadığı ve/veya kötüleşmenin
beklenmediği durumlarda bile ortaya çıkabilmektedir (Yılmaz vd., 2005: 91).
1.2.2. Bankacılık Krizleri
Bankacılık krizleri, ticari bankalara olan borçların devlet müdahalesi
olmaksızın vadesinin uzatılamaması, vadesiz mevduat sahiplerinin ani çekme
taleplerinin bankalar tarafından karşılanamaması durumunda, devlet yönetiminin
bankaların mevduatlarında meydana gelen aşırı azalmalar gibi bankaları olumsuz
etkileyen durumlara müdahale olarak bankalara el koyması, birleşmeye veya
kapanmaya zorlaması gibi durumların ortaya çıkma süreci olarak tanımlanmaktadır
(Delice, 2003: 61).
Mevduat sahipleri bir bankanın yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği
şeklinde bir inanca sahip olurlarsa, mevduatlarının güvenliği hakkında duydukları kaygı
ile bankadaki mevduatlarını çekmek için ilk sırayı alma yarışına girişler ve böylece
bankaların likiditasyonu, mevduatlar çekildikçe yok olmaya başlamaktadır. Yaşanılan
bu kriz durumu, bankacılık sektörünün yok olması anlamına gelmektedir (Demirci,
2005: 105).
Bankacılık krizleri, geri dönmeyen krediler nedeniyle banka bilançolarının
bozulması, ticari kredi vadelerindeki daralma ve reel sektör kredi taleplerinde düşmeler,
menkul piyasalardaki ani ve sert dalgalanmalar, finansal sisteme olan güvensizlik ile
sermaye erozyonları gibi nedenlerle ortaya çıkan şoklar olarak tanımlanmaktadır (Yücel
ve Kalyoncu, 2010: 55-56).Banka krizlerinden hemen önce genellikle banka
15
kredilerinde aşırı miktarda artış ve hisse senetleri fiyatlarında aşırı bir düşüş olduğu
görülmektedir. Kredilerde meydana gelen artışın nedeni, ekonomi hızlı bir şekilde
genişlerken kredi riskinin iyi veya kötü olarak ayırt edilebilmesinin zor olduğu
varsayımına dayandırılmaktadır. Ekonominin yükselme döneminde borçluların bir çoğu
geçici de olsa kar etmekte ve likit halde bulunmaktadırlar. Varlık fiyatlarında ve hisse
senedi fiyatlarında ani düşüş, yüksek borç oranı ve teminat değerlerinin düşmesi
nedeniyle bankacılık krizini hazırlayan bir neden olmaktadır (Goldstein ve Turner,
1996: 13).
1.2.3. Dış Borç Krizleri
Bir ülkenin, ister kamu ister özel kesime ait olsun, dış borçlarını ödememesi
veya ödemede güçlük çekmesi durumunda dış borç krizi durumu ortaya çıkmaktadır
(Ural, 2003: 12). Dış borç krizi, dış borçlarını düzenli olarak ödemekte olan bir ülkenin
karşılaştığı dış ödeme sorunları nedeni ile ülkenin borçlarının anapara ve faizini
ödeyememesini (borç servisinin yapılamaması) ilan etmesiyle ortaya çıkmaktadır
(Seyidoğlu, 1999: 583).
Alınan dış borçların verimli alanlara kanalize edilmeyerek tüketimde veya
verimsiz, geri dönüşü yüksek risk taşıyan uzun vadeli yatırımlarda değerlendirilmesi dış
borç krizlerinin nedenleri olarak gösterilmektedir. Yükümlülüklerini zamanında yerine
getiremeyen ülkeler, finansal piyasalardan borçlanmaya erişim imkanlarını büyük
ölçüde kaybedecek olması nedeniyle daha büyük finansal maliyetlerle karşı karşıya
kalabilmektedir (Orhan vd., 2009: 31).
II. Dünya Savaşı’ndan sonra, gelişmekte olan ülkeler, gelişen uluslararası
finans sisteminden borçlanmaya başlamışlar ve 1970’li yılların son çeyreğine kadar bir
dış borç krizi sorunu çıkmamıştır. 1970’lerin son çeyreğinden itibaren, başta dışa açık
büyüyen Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, hemen hemen tüm gelişmekte olan
ülkelerde dış borç sorunu baş göstermeye başlamıştır. Ağır borçlu ülkelere, dış kaynak
aktarımı 1980’lerin başından itibaren azalmış ve neredeyse durma noktasına gelmiştir.
1982’de Meksika’nın dış borç servisini geçici olarak askıya aldığını açıklamasıyla
uluslararası borç krizi başlamıştır (Akdemir, 2003: 1-2).
16
1.2.4. Sistemik Kriz
Sistemik kriz, finansal sistemde ortaya çıkan ve finansal sistemin, varlık
değerlemesi, kredi tahsisi ve ödemeler gibi işlevlerini kesintiye uğratan ya da bozan bir
şok biçiminde tanımlanmaktadır. Sistemik krizlerin nedenleri konusunda ekonomistler
arasında görüş birliği bulunmamaktadır. Borçların irrasyonel bir şekilde birikmesi,
devlet güvencesindeki mevduat sigortasının yanlış fiyatlanmasının neden olduğu ahlaki
tehlike, taraflar arasındaki karışık ilişkiler, bireylerin işlem yapmak istememeleri,
merkez bankasının gerekli olduğunda likidite sağlamaması, finansal sektör dışından
gelen öngörülemez ters şoklar ve bankalardan yoğun mevduat çekilmesi sistemik
krizlerin başlıca nedenleri gösterilmektedir (Marshall, 1998: 13).
Sistemik krizlerde mutlaka bir yayılma süreci bulunmaktadır. Bir ülke, kurum
veya firmadaki sorunlar, diğer bir ülke, firma veya kurumlarda çözümsüzlüğe yol
açabilmektedir. Örneğin, Asya krizinde başlangıçta şirket iflasları Kore ve Tayland’da
gözlenirken, bu durum kısa bir süre sonra bölge ülkelerinin finansal piyasalarına
yayılmıştır. Sistemik kriz dönemlerinde, ülkede üretim kayıpları meydana gelmekte,
milli gelir düşmekte, ekonomik kayıplar büyümekte ve ülkede ekonomik aktivite
düşmektedir (Turgut, 2007: 39)
.
1.3. KÜRESEL KRİZ VE KÜRESEL KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
1.3.1. Küresel Kriz
19. yüzyılın başlarından günümüze kadar etki dereceleri birbirinden farklı,
birçok ekonomik kriz yaşanmıştır. 1980’lerin ikinci yarısından itibaren hızlanan
finansal liberalizasyon süreci ile birlikte 1990’lı yıllar boyunca birçok finansal kriz
yaşanmıştır. 2007 yılında ABD’de başlayan ve 2008 yılının ilk çeyreğinden sonra tüm
dünyaya yayılmaya başlayan küresel kriz, günümüze kadar yaşanmış krizlerden,
başlangıcından itibaren küresel olma özelliği ile 1929 Büyük Buhranından sonra
yaşanan en önemli ekonomik kriz olarak diğer krizlerden ayrılmaktadır (Hepaktan ve
Çınar, 2011: 162). Büyük buhranda gerekli ve yeterli önlemler alınmadığı için piyasalar
günümüzdeki gibi koordineli olmamasına rağmen piyasaları derinden etkilemiştir. 2008
krizinde ise alınan bütün önlemlere rağmen krizin yayılması engellenememiştir.
(Özdemir, 2013: 250).
17
ABD’de ortaya çıkan, daha sonra bütün dünyaya yayılan küresel krizin
kökeninde tarihin en büyük gayrimenkul ve kredi balonu yer almaktadır. Kriz
başlangıçta bir mortgage3 krizi olarak ortaya çıksa da, takip eden süreçte bir likidite
krizine dönüşmüştür (Afşar, 2011: 148). ABD’de 2007 yılında, finans ve sigorta,
gayrimenkul, inşaat ve madencilik sektörleri başta olmak üzere toplam dört sektörün
büyüme hızının yavaşlamasıyla, genel ekonominin büyüme hızı da yavaşlamıştır.
Ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olan reel sektör, mortgage krizinden
olumsuz etkilenmiş ve faiz oranlarındaki değişim kredi piyasasında daraltıcı etki
yapmıştır (Hepaktan ve Çınar, 2011: 163). 2008 yılından itibaren küresel krizin ortadan
kaldırılması için izlenen genişletici politikalar ise yeni kriz dinamiklerini doğurmuş ve
2010 yılında küresel kriz Euro Bölgesindeki devletlerin borç krizine dönüşmüştür
(Akçay, 2012: 23).
1.3.1.1. Birinci Dalga: Konut Krizi
ABD ekonomisinde 2000’li yılların başlarında ileri teknoloji şirketlerinin hisse
senetlerinin oluşturduğu balonun patlaması ve 11 Eylül 2001’deki saldırının paralelinde
yaşanan ve yurtiçi piyasalara hızla yayılan durgunluk süreci, ekonomik canlanmanın
sağlanması yönünde mali ve parasal önlemler alınmasını zorunlu hale getirmiştir.
3
Mortgage:20-30 yıla kadar uzayan vadelerle konut sahibi olma imkanı sunan bir konut kredisi
sistemidir.
18
Şekil 1.2: ABD’de Büyüme ve Faiz Oranları (%)
8
6
4
2
0
-2
-4
00
01
02
03
04
05
06
07
BÜYÜME ORANI
08
09
10
11
12
13
14
FAiZ ORANI
Kaynak: (WDI, 2015)
Şekil 1.2’de de görüldüğü gibi, bu dönemde azalan yurtiçi talebin
canlandırılması ve bu yolla piyasalarda ek talep oluşturulması için düşük faiz
politikasının geniş çaplı olarak kullanıldığı görülmektedir (Şimşek ve Altay, 2009: 11).
2000 yılından 2006 yılına kadar ABD finans piyasalarındaki likidite sürekli yükselmiş
ve bollaşan likiditenin karlı operasyonlara dönüştürülmesi banka sisteminin karşılaştığı
en önemli sorun olmuştur. Risk iştahı kontrolsüz bırakılan ABD finans sektöründe
herhangi bir işi, geliri veya varlığı olmayan, ödeme gücü düşük olan kişilere bile
subprime mortgage4 kredisi olarak adlandırılan krediler verilmeye başlanmıştır (Akın ve
Ece, 2009: 154).
ABD mortgage piyasasında, ödeme şekline, faiz yapısına, kredi talebinde
bulunanın itibarına göre çeşitli ayrımlara tabi tutularak mortgage kredileri
sınıflandırılmaktadır.
Bu
bağlamda
mortgage
kredileri
ayrılmaktadır (Öztürk ve Gövdere, 2010: 384):
4
Subprime Mortgage; Eşik altı kredi olarak da adlandırılmaktadır.
üç
temel
kategoriye
19
•
Prime ya da A kalite (üst gelir grubu)
•
Alt A (orta gelir grubu)
•
Subprime ya da riskli grup (alt gelir grubu)
Faiz oranlarının düşük seviyelerde seyretmesi özellikle dar gelir grubundaki
kişiler için kredileri cazip kılmıştır. 2004 yılında alt gelir (subprime) grubunun konut
edinebilmesi için vergi avantajları getirilmekle birlikte, alt gelir grubuna açılan
subprime mortgage kredilerine de genellikle ilk 2 yılı sabit faiz ödemeli, geri kalan
yıllarda ise piyasa faiz oranlarına endeksli değişken faiz uygulanmaktaydı. 2004
yılından 2006 yılına kadar geçen dönemde ABD’de faiz oranlarının enflasyonla
mücadele amacıyla hızlı bir şekilde arttırması, subprime mortgage kredi kullanan grubu
etkilememiştir. 2006 yılı sonlarından itibaren alınan kredilerin yapısı sabitten değişkene
dönünce ve kişilerin gelirleri de aynı dönem içerisinde artmayınca, kredi geri
ödemelerinde zorluklar ortaya çıkmıştır. Bu süreç içerisinde bankalar, işi veya geliri
olmayan kişilere, NINJA (No income, no job, no asset) kredileri olarak bilinen kredileri
vermeye devam etmişler ve bu uygulamalar varlık fiyatlarının özellikle de konut
fiyatlarının çok hızlı bir şekilde artmasına yol açmıştır. ABD’deki konut fiyatlarının
gelişmesini ölçen en güvenilir endekslerden biri olan Case-Shiller indeksine göre
ABD’deki konut fiyatları, Şekil 1.3’ten de görülebileceği üzere, 2006 yılında en yüksek
noktasına ulaşmış ve daha sonra krizin ortaya çıkmasına paralel olarak düşüş
göstermeye başlamıştır (Göçer, 2012: 19).
20
Şekil 1.3: ABD Konut Fiyatları İndeksi
240
220
200
180
160
140
120
00
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
Kaynak: (FED, 2014)
ABD Merkez Bankası’nın (FED) 2004 yılından itibaren faiz oranlarını
arttırması konut sektörünü büyük bir durgunluğa sokmuş ve konut satış fiyatları
önceden kredi verilen seviyeden aşağılara inince dar gelirli grubu, aldıkları kredileri
düzenli ödeyemez duruma getirmiştir. Bir kısım konut kredisinde başlayan geri ödeme
problemleri sonucunda banka portföylerindeki hacizli konut sayısı artmaya başlamıştır.
Bankaların bu konutları piyasaya arz etmesi konut fiyatlarında düşüşe yol açmıştır
(Korkmaz ve Tay, 2011: 117).Konut fiyatlarındaki düşüş pek çok subprime mortgage
kredi borçlusunun sahip olduğu evin değerinin, subprime mortgage kredisinin altında
kalmasına neden olmuş ve subprime mortgage kredisinin ödenmeme riski de
yükselmeye başlamıştır. Ekim 2007 itibariyle geri ödenemeyen subprime mortgage
kredi sayısının, toplam subprime mortgage kredi sayısına oranı %16 olmuştur. 2007
yılında haciz edilen konut sayısı 2006’ya göre %79 artarak 1,3 milyona ulaşmıştır. Ocak
2008 itibariyle ise subprime mortgage kredilerinin %24’ü hacize konu olmuştur (Sapir,
2008: 90).
21
1.3.1.2. İkinci Dalga: Bankacılık Krizi
Birleşmiş Milletler`in “yüzyılın krizi”, Uluslararası Para Fonunun (IMF) ise
“dünya ekonomisinin 1930`lardan bu yana karşılaştığı en tehlikeli finansal şok” olarak
nitelendirdiği küresel kriz, Avrupa’dan Asya’ya, Japonya’dan Hindistan’a tüm dünya
ekonomilerini ağır biçimde etkilemiştir. ABD’de başlayan ve 2008 yılının ilk
çeyreğinden sonra tüm dünyaya yayılmaya başlayan küresel krizin asıl nedeni ipotekli
konut kredileri olarak bilinmektedir. ABD mortgage piyasalarında özellikle subprime ve
değişken faiz oranlı mortgage kredilerinin dönüşümünün aksaması, bu piyasayla
bağlantılı menkul kıymet piyasalarını da etkilemiştir. Finansal araçların karmaşık
yapısının anlaşılmasındaki zorluklar ve asimetrik bilgi problemi nedeniyle finansal
piyasaların saydamlığını yitirmesi, küresel krizin oluşumunda önemli bir faktör
olmuştur (Ertuğrul vd., 2010: 61). Mortgage piyasaları, sadece kredi veren kuruluşla
alan arasındaki kredi ilişkisine bağlı bir piyasa değildir. Bankalar, kredi alacaklarını
menkul kıymetleştirme yoluyla yatırım aracı haline dönüştürmektedir. Menkul
kıymetleştirme, likit olmayan aktiflerin ihraç edilebilecek ve sermaye piyasalarında alım
satım yapılabilecek menkul kıymete dönüştürülmesi işlemi olarak tanımlanmaktadır.
Örneğin, Mortgage’a dayalı menkul kıymetler (MBS- mortgage backed securities) ve
teminatlandırılmış borç yükümlülükleri (CDOs-collateralized debt obligations) bu
yatırım araçlarından bazılarıdır (Apak ve Aytaç, 2009: 212).
Bankalar kredilerini menkul kıymetleştirerek bu kredileri bilançolarının dışına
çıkarmışlar ve bu durum kredilerin daha da genişlemesine ve riskin sistem içerisinde
yayılmasına yol açmıştır. Bankalar bilançoları dışında ellerinde tutacakları finansal
araçları oluşturan, açık olmayan ve giderek karmaşıklaşan finansal araçları desteklemek
için ipotekler kullanmışlar ve kredi derecelendirme kuruluşları da bu gibi araçları diğer
borç verme türleriyle karşılaştırıldığında yüksek bir şekilde derecelendirmişlerdir
(Tokucu, 2010: 35). Kredi derecelendirme kuruluşları asimetrik bilgiyi engellemek için
finansal sistemde yer almaktadır. Mortgage piyasalarında ürünlerin fiyatlanması
konusunda en büyük sorumluluk kredi derecelendirme kuruluşlarına ait olmakla
birlikte, risk-getiri düzeyinin belirlenmesinde de tüm finansal aktörler için referans
noktası olmaktadır. Derecelendirme kuruluşlarının gelirlerini tahvil ihraç eden
kurumlardan sağlamaları ve hizmetleri karşılığında yüksek ücretler almaları gibi
nedenlerle, menkul kıymetleri sorunsuz krediler gibi derecelendirilmesi yatırımcıların
22
iştahlarını arttırmış ve risklerin yayılmasına sebep olmuştur (Öztürk ve Gövdere, 2010:
385).
Konut fiyatlarının düşüşüne bağlı olarak, konutların ipotek edilmesi
karşılığında çıkarılan menkul kıymetlerin fiyatının düşmesiyle, yatırımcılar az getirili ve
düşük riskli kamu kağıtlarını tercih etmişlerdir. Bu tercih, varlığa dayalı menkul
kıymetlerin talebini azaltarak fiyatlarının daha da hızlı aşağı düşmesine neden olmuştur.
Bunun sonunda, ipoteğe dayalı menkul kıymetleri elinde bulunduran finansal kuruluşlar
kısa vadeli likit ihtiyaçlarını karşılamak için teminat göstermede zorlanmışlar ve iflas
tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum, piyasalarda güven sorunu oluşturarak,
finansal piyasalarda likidedönme çabalarını arttırmıştır. Risk algılamasının artması, hem
risk primini arttırmış hem de kredi verme koşullarının sıkılaşmasına neden olmuştur
(Eroğlu ve Eroğlu, 2010: 236).
Likidite sıkışıklığını giderebilmek için FED, mevcut dolar rezervlerinden
önemli bir kısmını piyasaya sunmuştur. Interbank piyasasında gecelik borçlanma
süreleri 3 aya kadar uzatılmıştır. 2007 yılının Eylül ayında, ipotek kredisi veren iki
yatırım bankası, Bear Stearns ve Merryl Lynch açtıkları kredilerin geri ödenmemesi
yüzünden likiditelerini kaybetmişler, borçlarını ödeyemez hale gelmişler ve iflasla karşı
karşıya kalmışlardır. Her ikisi de, devletin malî yardımıyla diğer bankalara, düşük fiyata
satılmıştır. Bear Stearns JP Morgan Chase tarafından, Merryl Lynch ise Bank of
America tarafından satın alınmıştır. Hazine ise bu satışların gerçekleşmesi için $36
milyar yardım yaparak kötü varlıkları satın almıştır. Fakat o tarihlerde olayın boyutu
sadece ipotek kredisi veren bir kısım bankaların ve ipotek bankalarının likidite noksanı
sorunu olarak yorumlanmıştır (Hiç, 2009: 5).
Buna karşılık ekonomik kriz, 2007 yılının sonunda finansal yatırım şirketleri
olan Fannie Mae ve Freddie Mac’ın borçlarını ödeyememesi ile daha da derinleşmiştir.
İki dev ipotek bankası olan Freddie Mac ile Fannie Mae’nin iflas durumuna gelmesi
sorunun basit ve kısmî bir likidite noksanı olmadığını, ciddi bir mortgage krizi ve iflas
olarak değerlendirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Finansman sorununun konut
piyasasından çıkıp finansal piyasalara yayılması sonucu, Eylül 2008’de ABD’nin güçlü
yatırım bankalarından Lehman Brothers iflas başvurusunda bulunmuştur. Bunun üzerine
devlet ödeme güçlüğüne düşen finansal kuruluşlara destek olmak üzere kurtarma
23
paketleri hazırlamış ve bunu da hazineden finanse etmiştir (Tarı vd., 2011: 8).Devletin
tüm müdahalelerine rağmen, Haziran 2008 itibariyle Tablo 1.2’den de görüleceği üzere
12 büyük finansal kuruluşun zararı $157,2 milyara ulaşmıştır.
Tablo 1.2: ABD’deki Finansal Kuruluşların Zararları (Milyar $)
Finansal Kuruluş
Zarar
Citybank
42,9
Merrill Lynch
37,1
Bank of America
15,1
Morgan Stanley
14,1
JP Morgan
9,8
Washington Mutual
9,1
Lehman Brothers
8,2
Wachovia Corporation
7,0
Goldman Sachs
3,8
Wells Fargo
3,8
Bear Sterns
3,2
Notional City
3,1
Kaynak: (Kutlu ve Demirci, 2011: 125)
Bankacılık sektöründe yaşanan bu olumsuz gelişmeler finansal sistemde
konsolidasyonlara5 yol açtığı gibi, ABD’de yatırım bankacılığı modelinin de sonu
olmuştur. İpoteğe dayalı menkul kıymetlere yatırım yapan büyük bankalar ve finansal
kurumlar $453 milyar civarında zarar açıklamışlardır (Erdönmez, 2009: 86). Bu
aşamada, hükümetler mevduat için garanti ve sigorta geliştirerek mali piyasalarda
istikrar sağlamaya çalışmıştır. Merkez bankaları da doğrudan sermaye enjekte ederek
bankaların bilançolarını desteklemiş ve bankalardan varlık satın alarak bazı sıkıntılı
varlıkları ortadan kaldırmıştır (Akın ve Kamışlı, 2010: 4).
ABD’de krize yönelik tedbirlerin ilk düzenleyici çerçevesini 3 Ekim 2008
tarihinde yürürlüğe giren Acil Ekonomik İstikrar Yasası 2008 (Emergency Economic
Stabilization Act of 2008) teşkil etmektedir. Yasa ile Finansal İstikrar Gözetim Kurumu
5
Finansal Konsolidasyon: Birleşme, satın alma, tasfiye ve diğer çıkışlar sonucunda banka sayısındaki
azalma olarak tanımlanmaktadır.
24
(The Financial Stability Oversight Board) isimli bir kurum oluşturulmuş ve bu kurumun
Sorunlu Varlıkları Kurtarma Programına (Troubled Asset Relief Program; TARP)
yönelik işlemleri yürütmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemelerle birlikte ABD Hazinesi
hem finansal piyasalarda önemli bir oyuncuya dönüşmüş hem de alışılmadık ölçüde
geniş bir düzenleme yetkisine sahip hale gelmiştir. Sorunlu varlıklara yönelik $700
milyar alım veya garanti verme hakkı tanıyan TARP uygulaması kapsamında ABD
Hazinesi’nin sorunlu varlıkları alması, satması ve yönetmesi yoluyla kriz yönetimini
gerçekleştirmesi öngörülmüştür (Coşkun, 2010: 85). Bu kanuna göre ipotek
bankalarında bulunan ve bu bankaların likidite durumunu bozup, bankaları kredi
veremez, borcunu ödeyemez durumda bırakan toksit varlıkların6, bu fon idaresi
tarafından alınması öngörülmüştür. 2009 yılının Mart ayına gelindiğinde $700 milyarlık
TARP fonunun yaklaşık yarısı kullanılmıştır (Hiç, 2009: 7).
AB bankacılık sistemi de Ekim 2008’den itibaren krizden ciddi şekilde
etkilenmeye başlamış ve bazı uluslararası Avrupa bankalarının hükümetler tarafından
kurtarılması gerekmiştir. ABD’de başlayan finansal krizin AB ülkelerini etkilemesi
finans kanalında özellikle İngiltere ve Euro Bölgesinde banka kayıplarının artıp,
bankaların kredi sınırlamasına gitmeleri sonucunda, finansman imkânları daralmış ve bu
da krizin derinleşmesine neden olmuştur (Bakar ve Tokatlıoğlu, 2012: 483). AB
ülkelerinde ilk önce iki büyük banka olan Alman IKB (Deutsche Industriebank) bankası
ve İngiliz Northern Rock bankası sahip oldukları yüksek ipotekli krediler yüzünden
çökmüşlerdir. Bu gelişmeler karşısında Avrupa Merkez Bankası (ECB) finansal
piyasalara $500 milyar sermaye enjeksiyonu yapacağını ilan etmiştir (Lin ve Treichel,
2012: 12).
1.3.1.3. Üçüncü Dalga: Reel Sektör Krizi
ABD mortgage krizinden küresel likidite krizine dönüşen gelişmeler Tablo
1.3’ten de görülebileceği üzere, dünya ekonomilerinde resesyona neden olmuştur.
6
Toksit Varlık: Bankaların bilançolarında bulunan ve bankaların likiditelerini menfi etkileyen varlıklar
olarak tanımlanmaktadır.
25
Tablo 1.3: Ekonomilerin Büyüme Oranları (%)
Ülkeler
2005
ABD
3,3
2,7
1,8
-0,3
-2,8
2,5
1,6
2,3
2013 2014
2,2
2,3
Euro Bölgesi
1,7
3,3
3,0
0,4
-4,5
2,0
1,7
-0,8
-0,3
0,9
Çin
11,3
12,7
14,2
9,6
9,2
10,6
9,5
7,7
7,7
7,3
OECD Ülkeleri
2,8
3,2
2,7
0,2
-3,4
3,0
1,9
1,3
1,4
1,8
3,2
3,3
3,5
Dünya
4,7
2006 2007 2008
5,4
5,5
3,0
2009
2010
2011
2012
-0,5
5,4
4,1
Kaynak: (WDI, 2013)
Küresel finans piyasalarında başlayan kriz hızlı bir şekilde yayılarak, ABD ve
AB ülkelerinde kredi daralmasına neden olmuş, birçok finansal merkezde tahvil ve
kredi piyasaları çökmüş, ticari tahvil fonlaması daralmış, hisse senetleri fiyatları ciddi
şekilde düşmüştür. Ekonomideki belirsizlikler ödemelerin güçlülüğünü artırmıştır
(Erdönmez, 2009: 86).
2008 yılında konut sektörüyle başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan finansal
kriz, başlangıçta finans sektörünü etkilese de, 2008 yılının sonunda reel kesime de
yansımıştır. ABD’de yaşanan kriz başta AB ülkeleri olmak üzere ABD ile ilişkisi olan
tüm dünya ülkelerini etkilemiş, bunun sonucunda da gerek reel ekonomide faaliyet
gösteren büyük şirketler gerekse de finans sektöründe faaliyet gösteren büyük bankalar
ve finans kuruluşları art arda zarar etmişlerdir. Bu gelişmelere bağlı olarak, Şekil
1.4’ten görülebileceği üzere, işsizlik oranları artmıştır (Paksoy vd., 2010: 399).
26
Şekil 1.4: Dünya’da İşsizlik Oranları (%)
12
11
10
9
8
7
6
5
4
3
00
01
02
03
04
05
AB
06
07
ABD
08
09
10
11
EURO
12
13
14
OECD
Kaynak: (WDI,2015)
Ekonomik faaliyetlerin daralması, işsizlik oranlarının yükselmesi ise kişi
başına düşen milli hasıla rakamlarını düşürmüştür. Şekil 1.5’ten görülebileceği üzere,
kriz döneminde ülkelerin kişi başı GSYİH rakamlarının düşüş gösterdiği görülmektedir.
Şekil 1.5: Kişi Başı GSYİH ($)
60,000
50,000
40,000
30,000
20,000
10,000
0
00
01
02
03
04
05
AB
EURO
Kaynak: (WDI, 2015)
06
07
08
ABD
OECD
09
10
11
ÇİN
12
13
14
27
1.3.1.4. Dördüncü Dalga: Krizin Bulaşması ve Küreselleşmesi
AB üye ülkeleri ortak bir para birimi kullanmaya geçerek, parasal bir birlik
kurmuşlar ve “Euro Bölgesi” olarak adlandırılan bu parasal birlik, 1998 yılında ilk
olarak 11 AB ülkesinin katılımıyla oluşturulmuş, 1 Ocak 2014 tarihi itibariyle Euro
Bölgesinde 18 AB ülkesi bulunmaktadır. Avrupa entegrasyonu açısından Ekonomik ve
Parasal Birlik (EPB)7 önemli bir aşamadır. Bu aşamada üye ülkelerin, ulusal
paralarından vazgeçerek ortak parayı kullanmaları, para ve döviz kuru politikalarını
Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) devretmeleri gerekmektedir. EPB para politikası
yetkisini üye ülkelerin elinden alırken, maliye politikası yetkisini hizmette yerellik
(subsidiarite) ilkesine göre üye ülkelere bırakmıştır. EPB’nin ekonomik kriterleri fiyat
istikrarı, faiz oranı, döviz kuru ve devletin mali durumu olmak üzere dört kriterden
oluşmaktadır. Bu kriterlerin ilk üçü parasal disiplini sağlamaya yönelik olup, son kriter
ise mali disiplini sağlamaya yöneliktir (Sezgin, 2013: 84-85).
Tablo 1.4: EPB’nin Ekonomik Kriterleri ve Koşulları
EPB’nin Ekonomik Kriterleri
Ekonomik Kriterlerin Koşulları
Fiyat İstikrarı
İnceleme öncesindeki 1 yıllık dönemde, en iyi performans
gösteren üç üye ülkenin yıllık enflasyon ortalamalarının
%1,5’ini aşmayan bir enflasyon oranına sahip olma
Faiz Oranları
Uzun vadeli faiz oranlarının, döviz kuru istikrarını bozmaması
Döviz Kuru
Üye ülkenin parasının son iki yıl devalüe edilmemiş olması ve
Avrupa Para Sistemi’nin (APS) döviz kuru mekanizması
içerisinde belirlenen normal dalgalanma marjları içerisinde
kalması
Mali Disiplin
Bütçe Açıklarının GSYİH’nın %3’ünü geçmemesi (bütçe açığı
kriteri) ve Kamu Borçlarının GSYİH’nın %60’ını aşmaması
Kaynak: (Afxentiou, 2000: 249)
Küresel krizin, AB ülkelerinde reel ekonomiyi etkilemesi; iç talep kanalı ve
küresel ticaret kanalı ağırlıklı olmak üzere başlıca iki kanaldan olmuştur. İç talep
kanalında borç verme şartları ağırlaştırılıp varlık fiyatları da düşünce hane halklarının
7
Maastricht Kriterleri, Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmenin şartlarını belirlemektedir.
28
varlıkları azalmış ve tasarruflar yükselmiştir. Buna bağlı olarak dayanıklı tüketim
mallarına olan talep ve konut yatırımları azalmış, bu da toplam talepte daralmaya sebep
olmuştur. Küresel ticaret kanalında ise, krizin likidite sıkışıklığına neden olması ve
ardından Euro’nun aşırı değerlenmesine bağlı olarak AB ülkelerinin ve ABD’nin
ihracatını, Şekil 1.6’dan da görülebileceği üzere, olumsuz yönde etkilemiştir.
Şekil 1.6: ABD ve AB Ülkelerinin İhracat Artış Hızı (%)
15
10
5
0
-5
-10
-15
00
01
02
03
04
05
AB
06
07
ABD
08
09
10
11
12
13
EURO
Kaynak: (WDI, 2015)
İhracat hızının düşmesi, ihracatın GSYİH’ya olan olumlu etkisini azalmıştır.
Şekil 1.7’den de görülebileceği üzere, yaşanan finansal krizin ardından ABD ve AB
ülkeleri ihracatlarının GSYİH içerisindeki payları krizin etkileri ile 2009 yılı içerisinde
düşüş göstermiştir.
29
Şekil 1.7: ABD ve AB’de İhracat/ GSMH (%)
44
40
36
32
28
24
20
16
12
8
00
01
02
03
04
05
AB
06
07
ABD
08
09
10
11
12
13
14
EURO
Kaynak: (WDI,2015)
Küresel kriz, AB’de resesyona yol açmış, İrlanda ve İspanya gibi bazı
ülkelerde oluşan emlak balonunun sönmesini tetiklemiş, bununla birlikte ekonomiyi
canlandırmak için uygulanan mali teşvik paketleri, hali hazırda bütçe açığı veren ve
kamu borç stoku yüksek olan yüksek olan Euro Bölgesindeki ülkelerin bütçe açıklarının
daha da artmasına neden olmuştur. 5 Kasım 2009 tarihinde Yunanistan’ın 2009 yılı
bütçe açığını önceki tahminin iki katı olarak %12,7 revize ettiğini açıklamasıyla birlikte
finansal piyasaların, Yunanistan ve Euro Bölgesindeki diğer çevre ülkelerin
kredibilitelerine güvenlerini kaybetmeleri sonucu ülkelerin devlet tahvili faiz oranları
hızlıca artmıştır (Bayar, 2014: 218).Euro bölgesi borç krizi, ilk olarak Yunanistan’ın
borçlarını ödeyemeyeceği endişelerinin ortaya çıktığı 2009’da başlamış, Portekiz ve
İrlanda’ya sirayet etmiş, 2011 yılında İtalya’nın yardım çağrısı ile genişlemiş ve 2012
yılında İspanya’nın da aralarına katılmasıyla devam etmiştir. Bu ülkelerin, Tablo 1.5’ten
de görüleceği üzere, kamu borç stokları yükselmiş ve yüksek kamu borçları
sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır (Kılıç ve Bayar, 2012: 55-56).
30
Tablo 1.5: Euro Bölgesi Kamu Borç Stokunun GSMH’ya Oranı (%)
Ülkeler
Avrupa
Birliği
Euro Bölgesi
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
62,30
60,80
58,90
63,20
73,70
79,40
82,00
86,10
88,00
86,80
70,50
68,70
66,50
70,30
80,20
85,90
88,30
92,90
101,20
107,50
107,20
112,90
129,70
148,30
170,30
157,20
95,20
175,10
91,90
177,10
Portekiz
62,50
63,70
68,40
71,70
83,70
94,00
108,20
124,10
128,90
130,20
İrlanda
26,20
23,80
24,00
42,60
62,20
87,40
98,90
111,40
116,10
109,70
İtalya
105,70
106,30
103,30
106,10
116,40
119,30
120,70
127,00
132,50
132,10
43,20
39,70
36,30
40,20
54,00
61,70
70,50
85,90
93,90
97,70
Yunanistan
İspanya
Kaynak: (Kalkınma Bakanlığı, 2015; Eurostat, 2015)
Küresel finansal krizin etkileri, Tablo 1.6’dan görülebileceği üzere, ülkelerin
bütçe açıkları düzeyinde de kendini göstermiştir. Hükümetlerin uyguladığı, ekonomiyi
canlandırma programları çerçevesinde, kamu harcamalarındaki artışlar ve vergi
hasılatının yüksek olduğu konut ve inşaat sektöründe görülen daralmaların vergi hasılatı
üzerindeki olumsuz etkisi bütçe açıklarında artışa sebep olmuştur (Bakar ve
Tokatlıoğlu, 2012: 484).
Tablo 1.6: Euro Bölgesi Bütçe Açıklarının GSMH’ya Oranı (%)
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
Ülkeler
Avrupa
Birliği
Euro Bölgesi
İrlanda
Yunanistan
İspanya
İtalya
Portekiz
-2.6
-3.2
-2.9
-2.5
-1.5
-0.9
-2.4
-6.9
-6.5
-4.4
-3.9
-3.3
-2,9
-2.7
-0.4
-4.8
-0.3
-3.1
-3.4
-3.1
0.4
-5.6
-0.3
-3.6
-3.7
-2.9
1.4
-7.5
-0.1
-3.5
-4,0
-2.5
1.6
-5.2
1.3
-4.4
-6.5
-1.3
2.9
-5.7
2.4
-3.4
-4.6
-0.7
0.2
-6.5
2,0
-1.6
-3.1
-2.1
-7.4
-9.8
-4.5
-2.7
-3.6
-6.4 -6.2 -4.1 -3.7 -3,0
-13.7 -30.6 -13.1 -8.2 -7.2
-15.7 -10.9 -9.6 -8.9 -12.7
-11.1 -9.6 -9.6 -10.6 -7.1
-5.5 -4.5 -3.7 -3,0 -3,0
-10.2 -9.8 -4.3 -6.4 -4.9
2,4
-4,1
-3,5
-5,8
-3,0
-4,5
Kaynak: (Eurostat, 2015)
Küresel finansal krizin etkisiyle Avrupa’da ortaya çıkan kamu kesimi eksenli
borç krizi aslında Avrupa Birliği içerisindeki yapısal sorunların artık sürdürülemez
olduğunu ortaya çıkarmıştır. Avrupa Birliği ülkelerindeki krize ilişkin olarak en belirgin
sebep, tek para birimi Euro’ya geçişle birlikte borçlanma maliyetlerindeki azalmalar
31
sonucu göreceli olarak ekonomik açıdan zayıf olan ülkelerin aşırı borçlanması ve bu
borçların büyümeyi sağlayacak, ekonominin rekabet gücünü arttıracak üretken alanlara
yönlendirilmesi yerine, tüketim harcamalarının finansmanında kullanılmasıdır. Bu
durum her seferinde yeni borçlanmayı beraberinde getirmiştir (Tunçsiper ve Biçen,
2013: 487). Kamu finansmanında bozulma görülen ülkelere ilişkin risk algılamasındaki
artış ile birlikte, bu ülkelerin uzun dönem tahvillerinin faiz oranlarında ayrışmalar
başlamıştır. Borçlanma maliyetinin artmaya başlaması, borç krizi içerisindeki ülkelerin
borçlarını finanse etmelerine ilişkin risk algılamasını olumsuz etkileyerek bu ülkelerin
borçlanma maliyetlerini artırması krizin daha da derinleşmesine yol açmıştır (Bayar,
2014: 219).
1.3.2. Küresel KrizinTürkiye Ekonomisine Etkileri
Türkiye ekonomisi 1980 öncesinde çeşitli boyutlarda ve farklı yapılarda kriz
yaşamıştır. Türkiye ekonomisinin yaşadığı krizlerin bir bölümünü, 1929 Buhranı, II.
Dünya Savaşı, Körfez Savaşı, Asya-Rusya Krizi gibi uluslararası konjonktüre bağlı
gelişmelere bağlı olarak yaşadığı krizler oluşturmakta, diğer bölümünü ise 1994 krizi ve
devalüasyonu, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizi gibi kendi ekonomi politikasının
hatalarından kaynaklanan krizler oluşturmaktadır (Eğilmez, 2013: 70).
2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik kriz ile önemli bir durgunluk
sürecine giren Türkiye ekonomisi, kriz sonrası dönemde uyguladığı sıkı para ve maliye
politikaları ile yeniden istikrar ortamını yakalamayı başarmıştır (Atay, 2010: 370). Ağır
bir resesyona ve finansal sektörün yeniden yapılandırılmasına neden olan 2001 Şubat
krizinin ardından, Türkiye’nin GSYİH’si 2002-2007 yılları arasında ortalama %6,8
büyümüştür. Bu büyümenin itici güçleri, siyasi ve ekonomik istikrar ile güven ortamına
bağlı olarak artan sermaye girişi ve özel sektör yatırımları olmuştur (Maliye Bakanlığı,
2010).
2008 yılında başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan küresel kriz, başlangıçta
finans sektörünü etkilemiş sonrasında ise reel kesime yansımıştır. Etkisi altına aldığı
ülkelerin alım gücünü önemli ölçüde düşüren kriz, Türkiye’nin reel sektörünü de önemli
ölçüde etkilemiştir. Küresel krizin ilk olarak Türkiye’de reel sektörü etkilemesine
rağmen, finans sektörünü dolaylı olarak etkilemiştir. Çünkü kriz döneminde Türkiye’de
32
ABD ve Avrupa bankalarında olduğu gibi türev ürünler yoktu ve yatırım bankacılığı
bulunmamaktaydı. Ayrıca gelişmiş bir mortgage piyasasının olmaması da Türkiye’nin
krizden etkilenme derecesini azaltmıştır. Şekil 1.8’den görülebileceği gibi, ABD’de
konut kredilerinin GSMH’ya oranı %70’lerin üzerindeyken, Türkiye’de bu oran % 4
düzeyindedir. Bu nedenle bankacılık kesimi doğrudan olmasa da dolaylı olarak küresel
krizden etkilenmiştir (Özdemir, 2013: 254-255).
Şekil 1.8: ABD ve Türkiye’de Mortgage Kredilerinin GSMH’ya Oranı (%)
80
70
60
50
40
30
20
10
0
2008
2009
2010
TURKIYE
2011
2012
ABD
Kaynak: (Helgilibrary, 2014)
Küresel krizin yayılmasıyla birlikte, ABD ve Avrupa’dan gelen talebin
azalması, likiditenin büyük oranlarda çekilmesi, cari açığın fonlanmasının zorlaşması,
buna bağlı olarak TL’nin değer kaybetmesi ve bankaların kaynak bulamamaları
nedeniyle hem bankaların birbirlerine hem de bireylere verdikleri kredileri daraltmaları
ve güvensizliğin oluşması, Türkiye’nin krizden olumsuz şekilde etkilenmesine neden
olmuştur (Hepaktan ve Çınar, 2011: 163).
Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini açıklamak için öncelikle
krizin Türkiye’ye ekonomisini hangi yollarla etkilediği, daha sonra da bu etkilerin
makroekonomik değişkenler üzerinde yarattığı değişimler açıklanacaktır.
33
1.3.2.1. Küresel Krizin Türkiye Ekonomisine Bulaşma Yolları
1.3.2.1.1. Finansal Kanal
Dünya ekonomisinde likiditenin ve sermaye hareketlerinin yüksek olduğu
2003-2007 döneminde, ekonominin performansı, yatırım ortamının iyileştirilmesine
yönelik politikalar, yapısal düzenlemeler ve siyasi istikrar gibi olumlu etmenler
sayesinde Türkiye’ye yönelik sermaye girişleri önemli düzeylere çıkmıştır. Tablo
1.7’den görülebileceği gibi, Türkiye’ye giren doğrudan yatırım tutarı küresel kriz
öncesinde net olarak 20 milyar dolara yakın bir seviyeye yükselmiştir. 2007 yılında
sermaye girişi 22 milyar dolar olarak Türkiye tarihinin en üst seviyesine ulaşan
doğrudan yabancı sermaye yatırım tutarları, küresel krizin etkisiyle birlikte 2008 yılında
19,8 milyar dolara ve 2009 yılında da 8,5 milyar dolara düşmüştür.
Tablo 1.7: Türkiye’ye Gelen Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırım Tutarları (Milyon $)
Yıl
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Doğrudan Yatırım Çıkışı
870
497
143
480
780
1,064
924
2,106
2,549
1,553
1,482
2,370
4,105
3,627
7,047
Doğrudan Yatırım Girişi
982
3,352
1,082
1,702
2,785
10,031
20,185
22,047
19,851
8,585
9,099
16,176
13,282
12,457
12,596
Doğrudan Yatırım (Net)
112
2,855
939
1,222
2,005
8,967
19,261
19,941
17,302
7,032
7,617
13,806
9,177
8,830
5,549
Kaynak: (TCMB, 2015)
Küresel kriz firmaların karlarının azalmasına, finansman kaynaklarına
ulaşımlarının zorlaşmasına ve bu sebeple de yatırım kapasitelerinin düşmesine neden
olmuştur. Krizin ortaya çıkardığı şiddetli durgunluk ise gelişmiş ülkelerin yatırım
eğilimlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu etkiler neticesinde 2008-2009 yıllarında
34
uluslararası doğrudan yatırım girişlerinde azalmalar yaşanmıştır (İpek ve Biniş,
2010:23).
Uluslararası
sermaye
hareketleri
içinde
doğrudan
yabancı
sermaye
yatırımlarından sonra en büyük paya sahip olan portföy yatırımları da küresel krizden
etkilenmiştir. Tablo 1.8’den görülebileceği üzere, küresel kriz öncesinde 2005 yılında
13,4 milyar dolar, 2006 yılında 7,4 milyar dolar olan net portföy yatırımları, küresel
krizin ortaya çıkması ile birlikte 2007 yılında 833 milyon dolara, 2008 yılında ise -5,0
milyar dolara düşmüştür.
Tablo 1.8: Portföy Yatırımları (Milyon $)
Yıl
Net Portföy Yatırımları
2000
1,055
2001
-4,479
2002
-551
2003
2,498
2004
8,048
2005
13,457
2006
7,415
2007
833
2008
-5,014
2009
227
2010
16,083
2011
22,204
2012
41,012
2013
23,986
2014
20,109
Kaynak: (TCMB,2015)
Uluslararası sermaye girişlerinin küresel krizin etkisiyle azalması faiz
oranlarını da etkilemiştir. Türkiye’de, küresel krizinden önceki dönemde faiz oranları
bir düşüş trendi göstermiştir. Tablo 1.9’da görüldüğü gibi, 2001 yılında %59
seviyesinde olan borç alma faiz oranı, 2006 yılına gelindiğinde sürekli düşüş göstererek
% 17 seviyelerine, tasarruf mevduatı faiz oranı % 63 seviyelerinden % 23 seviyelerine,
reeskont faiz oranı % 60’dan % 27 seviyelerine gerilemiştir.
35
2008 yılının son çeyreğinden itibaren, toplam talepteki yavaşlama ile emtia
fiyatlarındaki hızlı gerilemenin enflasyonda hızlı bir düşüşe neden olacağını öngören
TCMB, iktisadi faaliyetler üzerinde oluşabilecek potansiyel tahribatı sınırlamaya
odaklanmış ve bundan dolayı, Tablo 1.9’dan görülebileceği gibi, kısa vadeli faiz
oranlarını süratli bir şekilde aşağı çekerken diğer yandan da dengeleyici bir likidite
politikası izleyerek kredi piyasasındaki tıkanıklığı gidermeyi hedeflemişlerdir.
Tablo 1.9: Türkiye’de Faiz Oranları (%)
Yıllar
Tasarruf Mevduatı Faiz Oranı Reeskont Faiz Oranı İnterbank Gecelik Faiz Oranı
2001
63.89
60.00
59.00
2002
47.96
55.00
44.00
2003
28.59
43.00
26.00
2004
19.92
38.00
18.00
2005
15.50
23.00
13.50
2006
18.28
27.00
17.50
2007
16.90
25.00
15.75
2008
18.05
25.00
15.00
2009
8.75
15.00
6.50
2010
7.92
14.00
1.50
2011
9.96
14.00
5.00
2012
7.23
16.00
5.00
2013
8.06
11.60
3.50
2014
9.43
10.10
7.50
Kaynak: (TCMB, 2015)
TCMB, toplam talepte ortaya çıkması beklenen daralmayı sınırlamak amacı
doğrultusunda 2008 yılının son iki ayından itibaren temel politika aracı olan politika
faizinde indirime gitmeye başlamış ve 175 baz puanlık politika faiz indirimi yapmıştır.
2009 yılı ikinci yarısında, ekonomik göstergelerde görülen toparlanmaya rağmen,
TCMB’nin ekonomik belirsizliğe ilişkin kaygılarının devam etmesi nedeniyle faiz
indirimleri 2009 yılı boyunca devam etmiş ve yıl sonuna gelindiğinde toplam 850 baz
puanlık bir politika faiz indirimi yapılmıştır (Serel ve Bayır, 2013: 63).
36
1.3.2.1.2. İhracat Kanalı
Türkiye’de 1980 öncesinde, ithal ikameci üretim politikası izlenmiş ve ihtiyaç
duyulan bütün malların yurt içinde üretilmesine çalışılmıştır. 24 Ocak 1980 kararlarıyla
birlikte, ülkenin dış dünya ile serbest ticaret yapmasının önü açılmış ve ihracata dayalı
ekonomik büyüme modeli uygulamaya konulmuştur. Bu dışa açılma süreci, ihraç
edilenden daha fazlasının ithal edilmesiyle ve dış ticaret açığıyla sonuçlanmıştır (Göçer,
2013: 215).
Türkiye, özellikle 2000’li yıllarda, dünyadaki likidite bolluğu ve onun getirdiği
büyüme trendinin etkisiyle, dış dünya ile daha çok ticaret yapan, bu anlamda dünya
ekonomisine daha çok entegre olan bir ülke haline gelmiştir. Dünya ekonomisini alt üst
eden küresel krizin Türkiye ekonomisine dönük en olumsuz etkisi dış ticaret kanalından
gelmiş ve dış dünyaya büyük ölçüde açık olan Türkiye’nin küresel krize bağlı olarak dış
ticaretinde önemli ölçüde daralma ortaya çıkmıştır (Özdemir, 2013:255).
2008 yılının son çeyreği itibarıyla, dünya finans piyasalarındaki belirsizliğin
derinleşmesi küresel likidite akışını olumsuz yönde etkilemiş ve ABD dolarına olan
talebin artması sonucunda TL değer kaybetmeye başlamıştır. Küresel toparlanmayla
birlikte 2009’un son çeyreğinde TL yeniden değer kazanmaya başlamış, döviz
kurlarında meydana gelen değişmeler sonucunda, Şekil 1.9’da görüldüğü üzere, 2009
yılı sonunda TÜFE reel efektif kur endeksi8 116 olmuştur. Bu değerlenme 2010 yılı
içerisinde de devam etmiş, 2003=100 bazlı endeksler kriz öncesinde tarihin en yüksek
noktalarına ulaşmıştır (Maliye Bakanlığı, 2010: 81).
8
Reel Efektif Döviz Kuru:Ülkeler arasındaki göreli fiyat veya maliyet gelişimi hakkında bilgi
içermekte ve dolayısıyla ekonomilerin rekabet güçlerinin değerlendirilmesinde kullanılan anahtar
makroekonomik göstergelerden biri olarak kabul edilmektedir.
37
Şekil 1.9: Türkiye’de TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100)
140
130
120
110
100
90
80
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
Kaynak: (TCMB, 2015)
Türk Lirası’nın değer kazanması, ithalatın daha ucuz olmasına, ihracatın daha
pahalı olmasına neden olmuştur. Bu durum da Türkiye’nin rekabet gücünü olumsuz
etkileyerek cari açıkları arttırmıştır. Ayrıca TL’nin değerli olması nedeniyle, ithal
malları yerli üretime göre avantaj sağlamış ve bu nedenle aramalı üreten KOBİ’ler ile
hammadde üreten tarım kesimi bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Yerli üreticilerin
düşük kurdan olumsuz etkilenmesi ise işsizliği arttırmıştır. Küresel durgunluk, kişi başı
gelir düzeyini ve ürettiğimiz mallara olan dünya talebini düşürmüştür. Dış talepteki
düşüşler üretimin gerilemesine, üretimde kullanılan ara malların ithalatının azalmasına
ve dolayısıyla da toplam ithalatın azalmasına neden olmuştur. (Korkmaz ve Tay, 2011:
123).
Küresel krizin, Türkiye ekonomisinin ihracatın %50’sine yakınını yaptığı AB
ülkelerinde hissedilmesi ve derinleşmesiyle birlikte Türkiye ihracatı olumsuz
etkilenmiştir. Tablo 1.10’dan görüldüğü gibi, küresel krizin kendisini hissettirdiği 2009
yılında ihracat % 23 azalarak 132 milyar dolardan 102 milyar dolara düşmüştür. İthalat
ise %31 azalarak 202 milyar dolardan 140 milyar dolara düşmüştür. İthalatın ihracata
göre daha hızlı oranda gerilemesi dış ticaret açığının azalmasına ve ihracatın ithalatı
karşılama oranının yükselmesine neden olmuştur.
38
Tablo 1.10: Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi
Yıllar
İhracat
(Milyar $)
İthalat
(Milyar $)
Dış Ticaret
Dengesi
(Milyar $)
2002
36,10
51,60
-15,50
15,51
22,17
69,94
2003
47,30
69,30
-22,00
15,59
22,88
68,15
2004
63,20
97,50
-34,30
16,11
24,87
64,76
2005
73,50
116,80
-43,30
15,21
24,18
62,92
2006
85,50
139,60
-54,10
16,11
26,29
61,28
2007
107,30
170,10
-62,80
16,58
26,28
63,08
2008
132,00
202,00
-70,00
18,08
27,65
65,37
2009
102,10
140,90
-38,80
16,62
22,93
72,48
2010
113,90
185,50
-71,60
15,58
25,38
61,38
2011
134,90
240,90
-106,00
17,41
31,09
56,01
2012
152,50
236,50
-84,00
19,34
30,01
64,45
2013
151,80
251,66
-99.8
21,11
35,00
60,32
2014
157,61
242.17
-84,56
21,92
33,68
65,08
İhracatın İthalatı
İhracat/GSYİH İthalat/GSYİH Karşılama Oranı
(%)
(%)
(%)
Kaynak: (Kalkınma Bakanlığı, 2015)
1.3.2.2. Küresel Krizin Temel Makroekonomik Göstergeler Üzerindeki Etkileri
1.3.2.2.1. Küresel Kriz ve GSYİH
Türkiye’de, küresel krizin ortaya çıkardığı dışsal şokların makroekonomik
dengeler üzerindeki ilk etkisi ekonomik büyüme üzerinde görülmüştür. Küresel krizin
etkisiyle, 2002-2007 yılları arasında ortalama %7 oranında olan büyüme eğilimi, Tablo
1.11’de görüldüğü gibi 2008 yılında % 0,7’ye gerilemiştir (Takım, 2011: 343).
Tablo 1.11: Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları (%)
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
8.8 -2.0 2.8
7.2
1.4 -6.7 4.3
3.6
2.4 6.1 3.1 3.5 -1.9
TARIM
4.7
7.7 11.6 8.8 10.2 5.8 -1.3 -8.6 13.9 10.0 1.6 4.1 3.5
SANAYİ
4.1
9.8
8.6
7.1
6.4
2.3 -1.8 7.6 8.8 2.5 5.5 4.0
HİZMETLER 4.7
6.2
5.3
9.4
8.4
6.9
4.7
0.7 -4.8 9.2 8.8 2.1 4.2 2.9
GSYİH
Kaynak: (TÜİK, 2015)
39
2001 krizinden sonra sürekli büyüyen Türkiye ekonomisi, 2005 yılından sonra
büyüme oranlarında düşmeye rağmen pozitif düzeyde seyretmiştir. Üst üste yedi yıl
sürekli büyüyen ekonomi küresel krizin etkisiyle 2009 yılında % 4,8 küçülmüştür.
Sektörler itibariyle incelendiğinde ise tarım kesiminin dalgalı bir seyir izlediği
görülmektedir. Hizmetler sektöründe yavaşlama görülmesine rağmen büyümenin esas
unsuru olan sanayi sektöründeki düşüşün büyümeyi olumsuz etkilediği görülmektedir.
1.3.2.2.2. Küresel Kriz ve İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı-Sanayi Üretim
Endeksi
İmalat sanayi kapasite kullanım oranları ve bu oranlarda meydana gelen
değişmeler, reel ekonominin takibinde başvurulan çok önemli makroekonomik
göstergeler arasındadır. Kapasite kullanım oranları, üretim miktarını ve üretime katılan
faktörlerin atıl kalıp kalmadığını gösterir.
Şekil 1.10’da Türkiye’nin 2000-2013 yılları arasındaki kapasite kullanım
oranları gösterilmektedir. Buna göre, 2006 yılında kapasite kullanım oranı %81,7 iken,
küresel krizin başlaması ve etkilerini hissettirmesiyle beraber 2009 yılında kapasite
kullanım oranı %65,2 olarak gerçekleşmiştir. Küresel ekonomik kriz sonrası düşen
taleple beraber imalat sanayi kapasite kullanım oranı da azalmıştır. Bu durum istihdam
piyasasında üretimin istihdam yaratmaması gibi bir sonucu beraberinde getirmiştir
(Şahin vd., 2010: 2958).
40
Şekil 1.10: Kapasite Kullanım Oranı (%)
84
80
76
72
68
64
00
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
Kaynak: (TÜİK,2014)
Küresel krizle birlikte ortaya çıkan ekonomik resesyon, iç piyasaya dönük
üretim yapan işletmelerin dışında dış ticaretle doğrudan ya da dolaylı bağlantılı
işletmelerin sanayi üretimlerini düşürmüştür. Şekil 1.11’den görüleceği üzere,
Türkiye’de sanayi üretim endeksi özellikle krizin reel ekonomide en çok hissedildiği
2009 yılının ilk çeyreğinde sanayi üretim endeksi oranı %-21 düşmüştür.
Şekil 1.11: Sanayi Üretim Endeksi Değişim Oranı (%)
30
20
10
0
-10
-20
-30
I
II
III IV
2006
I
II
III IV
2007
Kaynak: (TÜİK,2015)
I
II
III IV
2008
I
II
III IV
2009
I
II
III IV
2010
41
1.3.2.2.3. Küresel Kriz ve İstihdam
İşsizlik verileri bir ülkenin ekonomisinin gidişatı hakkında önemli bir
göstergedir. Ekonominin sağlıklı işlediği dönemlerde, bunun olumlu etkisi istihdama
yansımakta ve işgücü piyasasında da olumlu gelişmeler yaşanmaktadır (Bayrak ve
Kanca, 2013: 91).
Küresel kriz işgücü piyasasında en belirgin etkisini istihdam üzerinde
göstermiştir. Üretimin düşüşüyle birlikte önce büyük ölçüde kayıtdışı işçi çalıştıran
küçük işletmeler işçi çıkarmış daha sonra krizin derinleşmesiyle beraber istihdam
azalmış ve Şekil 1.12’de görüldüğü gibi işsizlik oranı artmıştır (Özdemir, 2013: 255).
Şekil 1.12: Türkiye’de İşsizlik Oranları (%)
15
14
13
12
11
10
9
8
7
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Kaynak: (TCMB,2015)
Küresel krizle birlikte dış piyasalardaki durgunluk, iç piyasalardaki talep
azalması, döviz kurlarındaki dalgalanmalar sonucunda birçok işletme işçi çıkarma
yoluna gitmişler ve buna bağlı olarak işsizlik oranının yükselmesine neden olmuşlardır.
Ekonomideki daralma nedeniyle 2009 yılında işsizlik oranı %14 ile tarihi zirvesine
ulaşmıştır (Ümit ve Bulut, 2013: 132). Bu duruma ek olarak, Türkiye’de var olan kayıt
42
dışı istihdam nedeniyle krizin işgücü piyasasında ne ölçüde tahribat yapmış olduğu
mevcut ekonomik veriler ile tam olarak tespit edilememektedir (Ertuğrul vd., 2010: 65).
1.3.2.2.4. Küresel Kriz ve Enflasyon
Türkiye’de 2000’li yıllarda döviz kurunun çapa olarak kullanılmasıyla
enflasyonun düşürülmesi hedeflenmiştir. Şubat 2001’de yaşanan döviz kriziyle birlikte
uygulanması beklenen bu program gerçekleştirilemeden son bulmuştur. Türkiye’de
2001 yılından sonra örtük şekilde, 2006 yılından sonrada resmi olarak enflasyon
hedeflemesi stratejisi uygulanmaya başlanmış ve böylelikle para politikası fiyat
istikrarına
odaklı
bir
strateji
izlemiştir.
Enflasyon
hedeflemesi
stratejisinin
gerçekleştirilmesi için 2001 yılında Merkez Bankası Kanununda yapılan değişikliklerle
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı güçlendirilmiş ve para politikası araçlarının kullanımı
ve seçimindeki tüm yetki tamamen Merkez Bankasına verilmiştir (Kaya, 2012: 134).
Gerçekleştirilen reformlar, göreceli istikrar ortamı ve sağlanan mali disiplinin
katkısıyla 2002-2005 yılları arasında uygulanan örtük enflasyon hedeflemesinden
başarılı sonuçlar alınmıştır. 2006 yılı başında uygulamaya konulan açık enflasyon
hedeflemesi ise enflasyon hedefinden sapmalara karşın 2006 ve 2007 yılları için kabul
edilebilir düzeyde başarılı olarak değerlendirilmektedir. 2008 yılı başından itibaren
hedeflere ulaşılmasına dair beklenti ve izlenen politikalara duyulan güven artan şekilde
zayıflamış, enerji fiyatları yükselmiş, küresel ekonomiye ilişkin belirsizlikler, arz
şoklarının ikincil etkileri ve enflasyon katılığına ilişkin riskler artmıştır. Şekil 1.13’ten
görüldüğü üzere, 2002 yılında % 29,75olan enflasyon oranı, 2009 yılında % 6,53
oranına düşmüştür (Kartal, 2011: 89).
43
Şekil 1.13: Türkiye’de Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE)Yıllık Artış Oranları (%)
30
25
20
15
10
5
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
Kaynak: (TÜİK, 2015)
Küresel krizin, hem talep hem de maliyet boyutlu aşağı yönlü baskısı sonucu
bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de enflasyon oranını azaltıcı etkide bulunmuştur.
Enflasyonda yaşanan düşüşte, iç ve dış talep şartlarındaki hızlı daralmanın yanı sıra,
Şekil 1.14’ten de görülebileceği üzere, emtia fiyatlarındaki gerilemeler ve mali önlemler
çerçevesinde yapılan vergi oranlarındaki geçici indirimlerin etkisi olmuştur. Küresel
krizin işgücü piyasası üzerindeki olumsuz yansımaları belirginleşirken, yurtiçi talep de
hızla gerilemiştir. Bu doğrultuda, ekonomik faaliyetlerdeki yavaşlama eğilimi
derinleşirken, toplam talep şartlarının enflasyona düşüş yönlü katkısı artmıştır (Aras,
2010: 100).
2008 yılı boyunca yurtiçi enflasyonun seyri üzerinde daha çok küresel
ekonomideki gelişmeler belirleyici olmuştur. Yılın ilk üç çeyreğinde enerji ve diğer
emtia fiyatlarında gözlenen sert artışlara bağlı olarak yükselen TÜFE yıllık enflasyonu,
son çeyrekte dünya ekonomisinde gözlenen belirgin yavaşlamaya bağlı olarak enerji ve
diğer emtia fiyatlarının düşmesi ve yurtiçi enerji ve gıda fiyatlarının artış hızında
yaşanan gerilemeyle düşmüştür. 2008 yılı sonu enflasyon oranı %10,1 olmuştur
(Ermişoğlu, 2011: 24).
44
Şekil 1.14: Fiyat Endeksleri
280
240
200
160
120
80
40
0
00
01
02
03
04
05
EMTIA
METAL
06
07
08
ENERJI
TARIM
09
10
11
12
13
14
GIDA
Kaynak: (IMF, 2015)
Enflasyon oranında yaşanan düşüş, 2009 yılının ilk beş ayında da devam etmiş
ve yıllık TÜFE Mayıs ayı sonunda %5,2’ye gerilemiştir. Kriz döneminde dünya
genelinde olduğu gibi ülkemizde de bir dezenflasyon dönemi yaşanmış, ülkeler küresel
resesyona karşı hem maliye hem de para politikalarını gevşetmişlerdir. Türkiye’de de
faiz oranları hızla düşürülmüş, tüketimi teşvik amacıyla bazı ürünlerde dolaylı vergiler
geçici süreyle indirilmiştir.
2009’un son çeyreğinde enflasyonda gözlenen artmada temel unsurlar; iç ve dış
talepte gözlenen toparlanma süreci ve gıda fiyatlarının hızlı bir artış sergilemesi
olmuştur. Bu dönemde petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki yükselişler ile iktisadi
faaliyeti desteklemek amacıyla uygulanan geçici vergi indirimlerinin sona ermesi gibi
gelişmeler de enflasyonun yükselmesinde etkili olmuştur. Böylece 2009 yılının son
çeyreğinde yıllık enflasyon % 5,27 oranından % 6,53 düzeyine yükselmiştir (Ertuğrul
vd, 2010: 67-68).
45
1.3.2.3. Küresel Krizin Kamu Maliyesine Etkileri
Türkiye’de 2002 yılından itibaren uygulanan kamu maliyesi politikaları, borç
stokunun milli gelire oranını azaltmayı ve bu yolla mali baskınlığı ortadan kaldırarak
para politikasının etkinliğini arttırmayı amaçlamıştır. Bu dönemde faiz dışı fazla (FDF),
maliye politikasının en önemli parametresi olarak ön plana çıkmıştır. FDF, bütçe
gelirlerinin faiz dışı harcamaları karşıladıktan sonra geriye kalan fazla olarak
tanımlanmaktadır. FDF, alacaklılara güvence verilmesini ve borçlanma üzerindeki
baskının hafifletilmesini sağlamaktadır (Sezgin, 2013: 83).
Türkiye’de Şubat 2001 krizi sonrasında istikrar programının kararlılıkla
uygulanması ve mali disiplinin sürdürülmesine bağlı olarak, faiz dışı fazla tutarları 2001
yılından 2006 yılına kadar istikrarlı bir biçimde artarak 12 milyon TL’den 40 milyon TL
düzeyine çıktığı Tablo 1.12’den görülebilmektedir.
Tablo 1.12: Faiz Dışı Fazla Tutarları(Milyon TL) ve GSYİH İçindeki Payı(%)
Yıl
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Faiz Dışı Fazla Tutarı
7.309
12.482
11.544
18.319
27.363
38.777
41.320
35.045
33.229
440
8.217
24.448
19.004
31.443
27.424
Faiz Dışı Fazla/GSYİH
4,39
5,20
3,29
4,03
4,89
5,98
5,45
4,16
3,50
0,05
0,75
1,88
1,34
2,01
1,56
Kaynak:(BÜMKO, 2015)
Küresel krizin ortaya çıkmasıyla beraber artan kamu harcamaları ve büyüyen
bütçe açığı, faiz dışı fazla tutarını Tablo 1.12’de görüldüğü gibi 2009 yılında 440
milyon TL düzeyine düşmüştür. Bu durum 2009 yılından sonra başlayan toparlanma
46
süreciyle birlikte 2010 yılında 8 milyar TL, 2011 yılında ise 25 milyar TL düzeyine
çıkmıştır.
Küresel krizin etkisiyle beraber ekonomide ortaya çıkan daralmaya bağlı olarak
Türkiye ekonomisi yavaşlama eğilimine girmiş ve bu durum cari ekonomik gelişmelere
daha duyarlı olan dolaylı vergi gelirlerinde bir düşüşe yol açmıştır. Tablo 1.13’ten
görüldüğü üzere, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki küresel kriz öncesi
% 68,45 iken, küresel kriz sonrası bu oran % 4 azalarak 2008 yılında % 64,89 olmuştur.
Ekonomik faaliyetlerin daralması nedeniyle, dolaylı vergi gelirlerini düşürmüş ve bu
durumda dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı düşürmekle birlikte
dolaysız vergilerinde toplam vergi gelirleri içerisindeki payını arttırmıştır.
Tablo 1.13: Vergi Gelirlerinin GSYİH İçerisindeki Payı (%)
Yıllar
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Vergi
Gelirleri
Dolaysız
Vergiler
Dolaylı
Vergiler
17.01
18.54
17.79
18.05
18.14
18.14
17.70
18.12
19.10
20.06
20.18
21.37
20.49
5.73
6.12
5.29
5.32
5.72
6.15
6.21
6.48
6.09
5.86
6.06
5.92
6.06
11.29
12.42
12.50
12.74
12.42
11.99
11.49
11.64
13.01
13.50
13.43
14.77
13.78
Dolaysız
Vergiler/Toplam Vergi
Gelirleri
33.67
32.98
29.71
29.44
31.55
33.92
35.11
35.76
31.87
29.21
30.01
27.69
29.56
Dolaylı
Vergiler/Toplam
Vergi Gelirleri
66.33
67.02
70.29
70.56
68.45
66.08
64.89
64.24
68.13
67.30
66.55
69.10
67.23
Kaynak: (BÜMKO, 2015)
Merkezi yönetim bütçe giderlerinde ise başlangıç ödeneği 222,6 milyar TL
olarak öngörülmüş, yılsonunda ise Tablo 1.14’ten görülebileceği gibi 227 milyar TL
olarak gerçekleşmiştir.
47
Tablo 1.14: Konsolide Bütçe Gelirleri-Giderleri ve Bütçe Açığı (Bin TL)
Yıllar Konsolide Bütçe Giderleri
2000
46,705,028.00
2001
80,579,065.00
2002
115,682,350.00
2003
140,454,842.00
2004
141,020,860.00
2005
146,097,573.00
2006
178,126,033.00
2007
204,067,683.00
2008
227,030,562.00
2009
268,219,185.00
2010
294,358,724.00
2011
314,606,792.00
2012
361,886,686.00
2013
408,224,560.00
2014
448,423,971.00
Konsolide Bütçe Gelirleri
Bütçe Açığı
33,440,143.00
51,542,970.00
75,592,324.00
100,250,427.00
110,720,859.00
137,980,944.00
173,483,430.00
190,359,773.00
209,598,472.00
215,458,341.00
254,277,435.00
296,823,602.00
332,474,895.00
389,681,985.00
425,758,290.00
13,264,885.00
29,036,095.00
40,090,026.00
40,204,415.00
30,300,001.00
8,116,629.00
4,642,603.00
13,707,910.00
17,432,090.00
52,760,844.00
40,081,289.00
17,783,190.00
29,411,791.00
18,542,575.00
22,665,681.00
Bütçe Açığı /GSYİH
7.96
12.09
11.44
8.84
5.42
1.25
0.61
1.63
1.83
5.54
3.65
1.37
2.08
1.18
1.30
Kaynak: (BÜMKO, 2015)
Küresel krizin, hem ekonomideki daralma hem de krize karşı alınan önlemler
nedeniyle bütçe üzerinde olumsuz etkileri ortaya çıkmıştır. Bu durumun ortaya
çıkmasında, gelirlerin büyümeye duyarlı olması, ancak harcamaların önemli bir
kısmının büyümeden bağımsız bir şekilde zorunlu olarak gerçekleşmesi belirleyici
olmuştur. Küresel krize karşı alınan önlemler kapsamında gelirleri azaltan ve harcama
üzerinde baskı oluşturan tedbirlerin uygulanması da bütçe dengeleri üzerinde olumsuz
etki yaratmıştır (MB, 2009: 49).
2003 yılından itibaren uygulanan sağlam maliye politikaları ve alınan tedbirler
sonucunda merkezi yönetim bütçe açığı, Tablo 1.14’ten görüldüğü üzere, hızla
düşürülmüştür. 2008 yılı merkezi yönetim bütçesinde, bütçe açığı hedefi 18 milyar TL
olarak öngörülürken yılsonunda gerçekleşen bütçe açığı 17,4 milyar TL olmuştur.
Küresel krizin yoğun biçimde hissedildiği 2009 yılında bütçe açığı bir önceki yıla göre
yaklaşık 35 milyon TL artmıştır. 2009 yılının sonunda başlayan toparlanmayla birlikte
bütçe açığı yaklaşık 12 milyon TL azalarak 40 milyon TL düzeyine gerilemiştir.
2008 yılı son çeyreğinden itibaren, faiz dışı fazlanın hızla gerilemesi, kamu
harcamalarının kamu gelirlerinden daha fazla olması kamunun borçlanma gereğini
arttırmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereği (KKBG), genellikle kamu açığının
48
finansmanı için kullanılan bir kavramdır. KKBG, bütçe açığının kapatılması için ne
kadar borçlanmak gerektiğini göstermesi nedeniyle, büyüklükleri itibariyle maliye
politikası hedeflerinin tespit edilmesinde ve uygulanacak politikaların tercih
edilmesinde dikkate alınan önemli bir göstergedir (Koçak, 2009: 66).
2001 yılında Şubat krizinin etkisi ve bu etkinin borç faizlerini arttırması
nedeniyle, Şekil 1.15’ten görülebileceği gibi, KKBG % 12,1’e kadar yükselmiştir. 2001
yılı sonrasında uygulanan istikrarlı maliye politikaları sonrasında KKBG, 2005 ve 2006
yıllarında negatif değer almış % -1,9’a kadar düşmüştür. 2008 yılında küresel krizin
başlamasıyla birlikte alınan tedbirler, bütçe dengelerini bozmuş ve harcamaların artması
nedeniyle KKBG 2008 yılında % 1,6’ya, 2009 yılında ise küresel krizin derinleşmesiyle
birlikte % 5,1’e yükselmiştir.
Şekil 1.15: KKBG/ GSYİH Oranı (%)
14
12
10
8
6
4
2
0
-2
00
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
Kaynak: (BUMKO, 2015)
KKBG’nin kriz sürecinde yükselmesine rağmen, 2009 yılından sonra
toparlanma sürecinin başlamasıyla birlikte 2010 yılında % 2,3’e düşmüş, 2011 yılında
ise mali dengenin sağlanması sonucunda % 0,14 oranında gerçekleşmiştir. Bütçe
açığının azalması, KKBG’nin düşmesi ve verilen FDF’lar sayesinde kamu borç
49
stokunda ciddi bir düşüş yaşanmıştır. Şekil 1.16’da görüldüğü gibi, 2001 şubat krizinde
%85 olan kamu borç stoku oranı, mali disiplinin sağlanması ile birlikte kriz öncesinde
2007 yılında %39 oranına düşmüştür.
Şekil 1.16: Toplam Kamu Borç Stoku/ GSYİH (%)
80
70
60
50
40
30
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
Kaynak: (BUMKO, 2014)
Küresel krizin ortaya çıkması ile birlikte bütçe dengesinin bozulması, FDF
tutarının düşmesi, bütçe açığının büyümesi ve KKBG’nin artması nedeniyle kamu borç
stokunda da bu gelişmelere paralel olarak bir artış söz konusu olmuştur. Küresel krizin
derinleştiği 2009 yılında kamu borç stoku %46,1 oranına yükselmiş, ardından meydana
gelen toparlanmayla birlikte, 2011 yılında kamu borç stoku oranı tekrar kriz öncesi
seviyelere geri dönmüştür. 2012 yılında ise kamu borç stoku oranı son on yılın en düşük
seviyesine ulaşmış ve % 36,2 oranına düşmüştür.
50
1.4. TÜRKİYE’NİN KÜRESEL KRİZDEN ÇIKIŞI
1.4.1. Finansın Geri Dönmesi
Küresel krizin ekonomi üzerindeki yıkıcı etkilerini azaltmak amacıyla, gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları uzun zamana yayılan bir parasal
genişleme sürecine girmişlerdir. İlk etapta geleneksel para politikası çerçevesinde faiz
indirimlerine
başvurulmuş
ve
faiz
oranlarında
yüksek
miktarlarda
düşüş
gerçekleştirilmiştir. Şekil 1.17’den görüldüğü gibi ülkelerin faiz oranlarında küresel kriz
sonrasında düşüşler meydana gelmiştir.
Şekil 1.17: Küresel Kriz Sonrasında Faiz Oranları (%)
6
5
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
2006
2007
2008
2009
2010
AMERIKA
INGILTERE
2011
2012
2013
2014
CIN
EURO
Kaynak: (WDI, 2015)
Faiz indirimlerinin gelişmiş ekonomilerde toparlanmaya olan katkılarının
yetersiz kalması ve bununla birlikte Euro Bölgesi ülkelerinde ortaya çıkan borçların
sürdürülebilirliği sorunu, gelişmiş ülke merkez bankalarını miktarsal bir genişleme
süreci başlatmaya yöneltmiştir. Bu kapsamda ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa
Merkez Bankası (ECB) geleneksel olmayan para politikası tedbirleri kullanarak
51
piyasalara yüklü miktarda likidite sağlamış ve bunu çeşitli varlık alım programlarıyla
desteklemiştir (Barlas ve Kaya, 2013: 2).
Tablo 1.15: Parasal Genişleme Kararları
Genişleme
Genişleme Kararı
Kararının
Alan Merkez
Tarihi
Bankası
Kasım 2008
FED
Açıklama
600 Milyar ABD doları tutarında tahvil alımı içeren 1.Miktarsal
Genişleme Paketi (MGP)
Mart 2009
FED
1.MGP’nin devamı niteliğinde 750 milyar ABD doları tutarında
ipoteğe dayalı menkul kıymet ve 300 milyar ABD doları
tutarında tahvil alımı
Haziran 2009
ECB
Bir yıl vadeli finansman imkanı sağlayan 442 milyar Euro
tutarında 1. Uzun Dönemli Finansman Operasyonu
Mayıs 2010
ECB
Kamu ve özel kesim borçlanma senetleri alımını içeren Menkul
Kıymet Piyasası Programı : 209 milyar Euro tutarında
Kasım 2010
FED
Aylık 75 Milyar ABD doları olmak üzere, 600 milyar ABD
doları tahvil alımı içeren 2.Miktarsal Genişleme Paketi
Eylül 2011
FED
400 milyar ABD doları tutarında üç yıldan kısa vadeli tahvillerin
6-30 yıl vadelilerle değiştirilmesini hedefleyen Vade Değişim
Programı
Aralık
ECB
2011&Şubat
Bir ve üç yıl vadeli finansman imkânı sağlayan, 1019 milyar
Euro tutarında 2. Uzun Dönemli Finansman Operasyonu
2012
Haziran 2012
FED
Vade Değişim Programı kapsamında 267 milyar ABD doları
tutarında ek tahvil değişimi
Eylül 2012
FED
Aylık 40 milyar ABD doları tutarında ipoteğe dayalı varlık alımı
öngören 3.Miktarsal Genişleme Paketi (Alımların büyüme ve
istihdamda kayda değer bir iyileşme görülünceye kadar devam
edeceği açıklanmıştır)
Eylül 2012
ECB
Euro Bölgesi ülkelerinden gelecek talebe göre tahvil alımı
öngören Doğrudan Parasal İşlemler (Herhangi bir üst limit
belirlenmemiştir
Kaynak: (Barlas ve Kaya, 2013:3)
52
Küresel krizi Türkiye’nin çabuk atlatmasında özellikle ABD ve AB ülkelerinin
para arzı artışına yönelmesinin tüm dünyada faiz oranlarını düşürmüş olması, global
piyasalardaki sıcak para hacmini genişletmiş ve Türkiye’de reel faizlerin yüksek olması
nedeniyle portföy yatırımlarının önemli adreslerinden biri haline getirmiştir. Türkiye
sıcak parayı ve portföy yatırımlarını kendine çekebilmesi krizden çıkışta etkili olmuştur
(Doğan, 2014:72). Türkiye’ye yönelik sermaye akımları 2009 yılındaki düşüşten sonra
2010 ve 2011 yıllarında istikrarlı bir biçimde artmıştır. Küresel ölçekte devam eden
düşük faiz ortamı ve gelişmekte olan ekonomilere ilişkin risk algılamalarında
gözlemlenen iyileşme nedeniyle diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye’ye
yönelik sermaye akımları 2010 yılında güçlenmiştir. Türkiye’nin risk primi diğer
gelişmekte olan ülkeler ortalamasına karşı daha olumlu olduğu için, Tablo 1.7-1.8’den
görülebileceği üzere, 2010 yılındaki toplam sermaye akımları 2007 yılı öncesindeki
rekor seviyesini bile geçmiştir (Karahan ve İpek, 2013: 305). Özellikle net portföy
yatırımları 2007 yılı öncesinde en yüksek 13 milyar dolar seviyelerinde yükselmişken,
2012 yılında net portföy yatırımları 41 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
1.4.2. Pazar Çeşitlemesi
Küresel krizin yarattığı ekonomik daralma ile birlikte belirgin bir istikrarsızlık
görülmesi, ekonomik büyümede önemli bir araç olan ihracatta “istikrar” ve “pazar
çeşitlemesi” kavramlarını gündeme getirmiştir. Bu kavramların gündeme gelmesinin
nedeni
küresel
krizde,
dünya
ekonomilerinde
farklı
büyüme
rakamlarının
gözlemlenmesi, farklı bölge ve ülkelerin krizden etkilenme derecelerinin birbirinden
farklı olmasıdır. Firmalar pazar alanlarını çeşitlendirerek, dış ticaretten doğabilecek
talep risklerini azalmakta olup, kriz dönemlerinde de yeni pazar alanları yaratarak yeni
talep kanalları oluşturabilmektedir (Çınar ve Göksel, 2010:30).
Küresel krizin etkisiyle AB ülkelerinde ortaya çıkan ekonomik daralma
nedeniyle, Tablo 1.16’dan da görüldüğü üzere, AB ülkelerinin Türkiye ihracatı
içerisindeki toplam payı kriz öncesinde % 56 oranındayken, küresel kriz sonrası bu oran
% 46’ya düşmüştür. AB ülkelerinde yaşanan ekonomik daralma, üretim yavaşlaması ve
buna bağlı olarak da ithal malı talebinin ve ihracat potansiyelinin zayıflaması ile
sonuçlanmıştır. Türkiye, AB ülkelerine yapamadığı ihracatı, Yakın ve Orta Doğu
53
ülkelerine yaparak ihracatında pazar çeşitliliği yaratarak küresel krizin etkilerinde
kurtulmaya çalışmıştır. Irak başta olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi
Arabistan ve Libya’nın içerisinde yer aldığı Yakın ve Orta Doğu ülkeleri ile Kuzey
Afrika ülkeleri Türkiye’nin önemli ölçüde ihracat yaptığı ülkeler olmuştur (Şentürk,
2014: 140). Küresel kriz sonrasında Türkiye ihracatının pazar yapısındaki çeşitlenme
sonucu Türk Cumhuriyetleri ve İslam İşbirliği Teşkilatına üye olan ülkeler ile de dış
ticaret ilişkileri gelişmiş ve bu ülkelere yapılan ihracat miktarının toplam ihracat miktarı
içerisindeki payı artmıştır.
Tablo 1.16: Ülkelerin Toplam İhracattaki Payları (%)
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
AB Ülkeleri
56.53 56.29 56.64 48.26 46.24 46.48 46.39 38.96 41.53 43.47
Yakın ve Orta Doğu
13.86 13.23 14.06 19.26 18.79 20.46 20.71 27.84 23.43 22.45
Türk Cumhuriyetleri
İslam İşbirliği Teşkilatı
1.92
2.32
2.68
2.84
3.33
3.44
3.74
3.83
4.55
4.51
17.78 17.55 18.93 24.69 28.03 28.51 27.67 36.22 32.52 30.85
Kuzey Afrika
3.46
3.62
3.76
4.43
7.26
6.17
4.97
6.19
6.62
6.19
Kuzey Amerika Bölgesi
7.18
6.36
4.23
3.64
3.50
3.73
4.05
4.37
4.33
4.63
Kaynak: (TÜİK, 2015)
İhracat yapan sektörlere bakıldığında ise, Tablo 1.17’den görüleceği üzere,
toplam ihracat içerisinde en yüksek pay imalat sanayinin olduğu görülmektedir. Küresel
Kriz, Türkiye’nin ihracat yapan alt sektörlerinin ihracat içerisindeki paylarında büyük
bir değişim yaratmadığı görülmektedir. Küresel krizin etkisinin hissedildiği 2009
yılında imalat sanayinin toplam ihracat içerisindeki payı % 93,44’ten % 92,61’e
düşmüş, tarım ve ormancılığın toplam ihracat içerisindeki payı ise % 2,98’den % 4,25’e
yükselmiştir.
54
Tablo 1.17: Sektörlerin İhracat İçerisindeki Payları (%)
Tarım ve Ormancılık
Balıkçılık
Madencilik ve Taşocakçılığı
İmalat Sanayi
Elektrik, Gaz ve Su
Toptan ve Perakende Ticaret
Gayrimenkul, Kiralama, ve İş
Faaliyetleri
Diğer Sosyal, Toplumsal ve Kişisel
Hizmetler
2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
3.473 2.982 4.256 4.333 3.830 3.403 3.724 3.826
0.148 0.182 0.185 0.137 0.138 0.125 0.170 0.220
1.548 1.632 1.648 2.360 2.080 2.073 2.556 2.161
94.230 94.820 93.447 92.610 93.370 93.921 93.120 93.306
0.157 0.056 0.137 0.159 0.110 0.125 0.019 0.056
0.442 0.326 0.324 0.397 0.468 0.351 0.399 0.427
0.001
0.001
0.001
0.002
0.000
0.000
0.002
0.002
0.001
0.001
0.002
0.003
0.004
0.002
0.010
0.003
Kaynak: (TÜİK, 2015)
Türkiye’nin gerçekleştirdiği ihracat içerisinde en yüksek paya sahip olan imalat
sektörünün alt bileşenlerine bakıldığında ise motorlu kara taşıtları (otomotiv sektörü),
ana metal sanayi, giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörlerinin başat sektörler olarak öne
çıktığı Tablo 1.18’de görülmektedir. Küresel kriz öncesinde toplam ihracat değeri 100
milyar doların üzerine çıkan imalat sanayinin, küresel krizin etkisiyle 2009 yılında 95
milyar dolara düşmüştür. Küresel krizin etkisiyle beraber 2009 yılında imalat sanayinin
tüm alt bileşenlerinde bir daralma yaşanmıştır. Küresel kriz öncesinde 22,5 milyar dolar
seviyesine ulaşan ana metal sanayi, küresel krizden en çok etkilenen alt sektör olmuş ve
küresel krizin etkisiyle 15 milyar dolar seviyelerine düşmüştür. Motorlu kara taşıtı ve
römorklar (otomotiv sanayi) sektörü de küresel kriz öncesinde 19 milyar dolar
seviyelerine ulaşmış, küresel kriz sonrasında ise 12 milyar dolar seviyelerine düşerek
ana metal sanayine yakın bir oranda küresel krizden etkilenmiştir.
55
Tablo 1.18: İmalat Sanayinin Alt Bileşenleri (Milyar $)
2006
2007
2008 2009
2010
2011
2012
2013
2014
İmalat sanayi
80,246 101,082 125,188 95,449 105,467 125,963 143,194 141,358 147,059
Gıda ürünleri ve içecek 4,339
5,164
6,476 5,931
6,703
8,880
9,514 10,664 11,158
Tütün ürünleri
182
195
277
266
296
301
415
465
555
Tekstil ürünleri
9,266 10,805 11,323 9,559 10,932 12,920 13,259 14,741 15,414
Giyim eşyası
10,175 11,795 11,504 9,603 10,618 11,633 11,955 12,704 13,774
Dabaklanmış deri,
bavul, el çantası,
saraciye ve ayakkabı
436
559
607
499
656
773
914
1,119
1,153
Ağaç ve mantar
ürünleri (mobilya
hariç);
336
455
535
510
573
653
658
724
854
Kağıt ve kağıt ürünleri
601
836
1,052
982
1,194
1,407
1,647
1,934
1,985
Basım ve yayım; plak,
kaset vb.
108
130
145
148
141
164
158
154
168
Kok kömürü, rafine
edilmiş petrol ürünleri
4,922
7,325 3,650
4,153
6,122
7,180
6,300
5,729
ve nükleer yakıtlar
3,402
Kimyasal madde ve
ürünler
3,481
4,057
4,995 4,300
5,706
6,743
7,308
7,615
7,961
Plastik ve kauçuk
ürünleri
3,016
3,930
4,750 4,035
4,887
6,241
6,430
7,030
7,540
Metalik olmayan diğer
mineral ürünler
2,799
3,398
4,321 3,769
3,989
4,042
4,083
4,290
4,329
Ana metal sanayi
9,334 12,349 22,570 15,103 14,427 17,062 29,110 17,516 16,636
Metal eşya sanayi
(makine ve teçhizatı
hariç)
3,350
4,251
5,531 4,470
4,973
6,230
6,589
7,068
7,430
Başka yerde
sınıflandırılmamış
makine ve teçhizat
6,006
8,032
9,763 8,070
9,059 11,126 11,857 12,779 13,591
Büro, muhasebe ve
bilgi işleme makinaları
89
130
135
100
134
140
148
178
189
Başka yerde
sınıflandırılmamış
elektrikli mekina ve
cihazlar
2,822
4,106
4,975 4,099
4,864
5,863
5,859
6,460
6,364
Radyo, televizyon,
haberleşme teçhizatı ve
cihazları
3,088
2,766
2,277 1,919
1,951
2,111
2,511
2,047
2,234
Tıbbi aletler; hassas
optik aletler ve saat
244
337
404
367
412
499
628
789
834
Motorlu kara taşıtı ve
römorklar
12,677 17,016 19,362 12,863 14,857 17,044 16,244 18,246 19,218
Diğer ulaşım araçları
2,140
2,747
3,360 2,418
1,659
1,992
1,781
2,340
2,398
Mobilya ve başka
yerde
sınıflandırılmamış
diğer ürünler
2,356
3,101
3,500 2,786
3,283
4,014
4,944
6,194
7,548
Kaynak: (TÜİK, 2015)
56
Küresel krizin ardından finansın geri dönmesi ve ihracat pazar alanının
çeşitlenmesi ile birlikte imalat sanayinin toplam ihracat değeri, küresel kriz öncesindeki
değerlere ulaşarak 2010 yılında 105 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve daha sonra
hızlı bir artış sergileyerek 2014 yılına gelindiğinde 147 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir.
57
İKİNCİ BÖLÜM
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE
POLİTİKALARI
58
2.1. MALİYE POLİTİKASI KAVRAMI, AMAÇLARI VE ARAÇLARI
2.1.1. Maliye Politikası Kavramı
I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan 1929 Büyük Buhranı, maliye
politikasının doğuşunu hazırlayan en önemli neden olarak kabul edilmektedir. Büyük
Buhranın en önemli belirtileri işsizlik, talep yetersizliği ve buna bağlı olarak üretim
seviyesinin gerilemesi olarak ortaya çıkmıştır. John Maynard Keynes, 1936 yılında
yayınladığı “The General Theory of Employment, Interest and Money” (İstihdam, Faiz
ve Paranın Genel Teorisi) adlı eserinde, Büyük Buhran ile ilgili görüşlerini ve çözüm
önerilerini açıklamıştır. Keynes, Büyük Buhranın başlıca sebeplerini, efektif talepteki
yetersizliğe ve bunun sonucu olarak üretim seviyesinin ve istihdamın gerilemesine
bağlamıştır. Keynes, ekonomideki istihdam hacmini ve üretim seviyesini toplam talebin
belirlediğini ve toplam talepteki yetersizliğin kamu harcamalarını arttırmakla
giderilebileceğini savunmuştur. Bu şekilde ilk defa durgunluğa karşı getirilen çözüm
önerileri ile birlikte maliye politikasının temelleri atılmıştır (Pehlivan, 2005: 275).
Maliye politikası, iktisat politikası içerisinde ortaya çıkan sorunların
giderilebilmesi, istikrarsızlıkların önlenebilmesi ve belirli iktisadi hedeflere ulaşılması
için meydana getirilen iktisat politikasının bir aracı olarak kabul edilmektedir. Maliye
politikası, sürdürülebilir ve güçlü bir ekonomik büyümeyi sağlamak, yoksulluğu
azaltmak için mali araçları (kamu harcamaları ve vergi gelirleri) kullanmaktadır (Horton
ve Ganainy, 2009: 52).
Maliye politikası, belirlenen iktisadi amaçlara ulaşılması konusunda, mali
araçların ne şekilde kullanılması gerektiğinin yollarını, yöntemlerini ve şartlarını
araştırmaktadır
(Eş,
2002:
6).
Maliye
politikası
kamu
politikalarının
gerçekleştirilebilmesi amacıyla, kamu harcamaları ve düzenleyici politikalar ile bunların
finansmanını sağlayan vergi politikalarının birlikte yürütülmesi olarak tanımlamaktadır
(Bruce, 2001: 4).
2.1.2. Maliye Politikasının Amaçları
İktisat politikasının en önemli araçlarından biri olan maliye politikasının
amaçları, ülkelerin gelişmişlik seviyelerine, benimsedikleri ekonomik sisteme ve sosyo-
59
ekonomik yapısına göre değişmektedir. Bu faktörler maliye politikasının amaçlarını
belirleyen etkenler olsa da, temel olarak maliye politikasının amaçları, ekonomik
büyüme ve kalkınmanın gerçekleştirilmesi, ekonomik istikrarın sağlanması, gelir ve
servet dağılımında adaletin sağlanması şeklinde üçe ayrılmaktadır (Ulusoy, 2004: 22).
2.1.2.1. Ekonomik Büyüme ve Kalkınmanın Gerçekleştirilmesi
Maliye politikasının amaçları arasında, gelişmiş ekonomilerde ekonomik
büyüme, gelişmekte olan ülkelerde ise ekonomik kalkınma amaçları yer almaktadır.
Ekonomik büyümenin hedefi, fiili büyüme oranını eldeki kaynaklar ve etkinlik
koşulunun sağlanması ile hedeflenen ya da potansiyel büyüme oranına yaklaştırmaktır
(Önder, 2013: 19).Maliye politikasının ekonomik büyüme ve kalkınma amacı, II. Dünya
Savaşı sonrasında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler açısından büyük önem
taşımaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerde dengeli büyüme hızına ulaşılması ve
korunması amaç olurken, gelişmekte olan ülkelerde özellikle II. Dünya Savaşı yılları
sonrasında kalkınma çabalarının başlatılması ve devam ettirilmesi öncelikli amaç haline
gelmiştir (Demircan, 2003: 98).
2.1.2.2. Ekonomik İstikrarın Sağlanması
Ekonomik istikrar hedefinin gerçekleştirilebilmesi için fiyat istikrarı ve tam
istihdam koşulunun sağlanması gerekmektedir. Bir ekonomide fiyatlar her zaman aynı
düzeyde seyretmeyebilir. Geçici nedenlerle fiyatlarda yükselme veya düşmeler önemsiz
oranlarda görülebilmekte, ancak bu durum fiyat istikrarsızlığının bir göstergesi olarak
ifade edilmemektedir. Ekonomide fiyatlar genel düzeyinde devamlı olarak yükselişler
(enflasyon) veya düşüşler (deflasyon) görülüyorsa bu durumda istikrarsızlık ortaya
çıkmakta ve bu durumla mücadele edilmesi gerekmektedir (Erdem vd., 2006:
360).Günümüz ekonomilerinin genel fiyatlar düzeylerinde daha çok yükselme yönünde
sürekli değişikliğin olduğu gözlenmektedir. Bu nedenle günümüzde maliye politikasıyla
fiyat istikrarının sağlanması ve korunması amacı, geniş ölçüde enflasyonla mücadele
anlamına gelmektedir (Ataç, 2002: 32).
60
Ekonomik istikrarın sağlanmasında bir diğer koşul olan tam istihdam ise, 1929
Büyük Buhranında ortaya çıkan işsizlik sorununa bağlı olarak maliye politikasının
amacı haline gelmiştir. Piyasa mekanizmasının tam istihdamın sağlanmasında başarısız
olduğu tespit edilmiş ve bu nedenle tam istihdamın sağlanmasında devletin aktif
müdahalesi gerekli görülmüştür. Özel kesimin ya da kamu kesiminin harcamalarının
yeni istihdam yaratmadığı durum tam istihdam olarak tanımlanmaktadır (Göker ve
Dane, 2013: 111).
2.1.2.3. Gelir ve Servet Dağılımında Adaletin Sağlanması
Gelir dağılımında adaletin kendiliğinden gerçekleşmesinin mümkün olmaması
nedeniyle, devlet tarafından gelir dağılımına müdahale edilmesi sosyal devletin bir
gereği olarak kabul edilmektedir. Piyasa mekanizmasının otomatik olarak oluşturduğu
gelir ve servet dağılımındaki adaletsiz yapının düzeltilmesi, günümüzde bütün
devletlerin ortak bir sorunu olarak kabul edilmektedir (Hazman, 2011: 208).
Devletin maliye politikası aracılığı ile gelir ve servet dağılımını düzeltmedeki
temel fonksiyonu, düşük gelirlilere daha az yük getirmek, gelir dağılımındaki
uçurumları gidererek yatay ve dikey adaleti sağlayacak bir gelir politikası uygulamaya
koymak, düşük gelirli gruplara yönelik eğitim ve sağlık hizmetlerini ön plana çıkaracak
bir harcama politikası izlemektir (Yüce, 2002: 12).
2.1.3. Maliye Politikasının Araçları
Maliye
politikası,
kamu
bütçesi
çerçevesinde
gerçekleştirilen
kamu
harcamaları, kamu gelirleri ve bu kalemler arasındaki denge ya da dengesizlik koşulları
yoluyla gerçekleştirilir. Denge ve dengesizlik koşulu ise ekonominin içerisinde
bulunduğu duruma göre ortaya çıkmaktadır. Ekonominin dengede olduğu durumda ilke
olarak denk bütçe uygulanmaktadır. Ekonominin dengede olmadığı durumlarda,
enflasyonist bir durum söz konusu ise bütçe fazlası veren, deflasyonist bir durumda ise
bütçe açığı veren uygulamalara gidilmektedir (Önder, 2013: 20).
Maliye politikası araçları olan kamu harcamaları ve kamu gelirleri ulaşılmak
istenilen amaçlar yönünden, ekonomik olaylara karşı değişik etkilere sahip
61
olabilmektedir. Hatta maliye politikası araçlarının alt unsurları arasındaki etkilerde bile
farklılıklar söz konusu olabilmektedir. Örneğin, toplam talep karşısında kamu
harcamaları pozitif etkilere sahipken, vergi gelirleri negatif etkilere sahiptir. Kamu
harcamalarının alt bileşenlerinden olan cari harcamalar ile transfer harcamaları arasında
da toplam talebe karşı farklı etkiler söz konusu olmaktadır. Vergi gelirleri içinde de
gelirden alınan vergiler, servet üzerinden alınan
vergiler ve harcamalar üzerinden
alınan vergiler arasında da toplam talebi etkileme konusunda farklılıklar söz konusu
olmaktadır (Ataç, 2002: 39).
2.1.3.1. Kamu Harcamaları
Kamu harcamaları kavramı 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunun 3. Maddesinin h bendinde, “kanunlarına dayanılarak yaptırılan iş, alınan mal
ve hizmet bedelleri, sosyal güvenlik katkı payları, iç ve dış borç faizleri, borçlanma
genel giderleri, borçlanma araçlarının iskontolu satışından doğan farklar, ekonomik,
mali ve sosyal transferler, verilen bağış ve yardımlarla diğer giderleri” olarak
tanımlanmıştır.
Kamu harcamalarının zaman içinde çeşitlerinin ve miktarının artması bir
sınıflandırma yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Kamu harcamaları idari, fonksiyonel ve
ekonomik
olarak
sınıflandırılabilmektedir.
Bu
çalışmada,
çalışmanın
içeriği
doğrultusunda kamu harcamalarının ekonomik sınıflandırma şekli esas alınmıştır. Buna
göre, devletin kendisine yüklenen iktisadi amaçları yerine getirmek için yaptığı kamu
harcamaları, cari harcamalar, yatırım harcamaları ve transfer harcamaları şeklinde üçe
ayrılmaktadır (Taraktaş, 2012:89).
•
Cari Harcamalar: Devlet tarafından mal ve hizmet satın alınması yoluyla devlet
mekanizmasının işleyişini sağlayabilmek için yapılan harcamalardır. Devletin
personeline ödediği maaş, kiralar, elektrik giderleri cari harcamalardır (Akçacı
ve Kocağ, 2013: 4). Cari harcamalar, GSMH’ye katkıda bulunan ve o dönemde
tüketilen harcamalar olarak da tanımlanmaktadır. Bu harcamalar, ekonominin
var olan üretim kapasitesini kullanmak için gerekli mal ve hizmetlerin satın
alınmasına yönelik olarak yapılmaktadır (Özbaran, 2004: 118).
62
•
Yatırım Harcamaları: Üretim kapasitesini arttırmak için yapılan, üretim
faktörlerinin verimliliğini arttıran ve faydası birden fazla yıla yayılan
harcamalardır. Yatırım harcamaları GSMH’ye katkı sağlamakla birlikte, kamu
sektöründe sermaye birikimine de sebep olmaktadır. Yatırım harcamaları
ekonomik büyümenin yanı sıra, ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi
konusunda da önemli etkilere sahiptir (Demir, 2011: 13).
•
Transfer Harcamaları: GSMH üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olmayan,
satın alma gücünün şahıslar ya da sosyal tabakalar arasında el değiştirmesine
neden olan karşılıksız yapılan harcamalardır. Satın alma gücünün el
değiştirmesi, transfer harcamalarından yararlananların satın alma gücünü
arttırmakta olup dolayısıyla kamu tarafından yapılan transfer harcamaları gerçek
anlamda reel kaynakların tüketimini ifade etmemektedir (Taraktaş, 2012: 90).
Transfer harcamaları, 20. yüzyılın ortalarından itibaren yaygın uygulama alanı
bulmuştur. Özellikle gelişmiş ülkeler işsizlik yardımı, eğitim yardımı, yaşlılık yardımı
gibi sosyal transferler ile toplumsal yaşam standartlarını yükseltmeyi hedeflemişlerdir.
Bu çerçevede gelişmiş ülkelerin pek çoğunda sosyal transferler kamu harcamaları
içerisinde önemli oranlara yükselmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise transfer
harcamaları,
özellikle
sübvansiyonlar
şeklinde
kalkınma
amaçlı
olarak
uygulanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin genelinde büyüme ve kalkınmayı
gerçekleştirme amacıyla yoğun bir borçlanma politikasına gidilmektedir. Bu politika
sonucunda artan faiz yükümlülükleri gelişmekte olan ülkelerde transfer harcamalarının
içerisinde önemli bir paya sahip olmaktadır (Meriç, 2003: 173).
2.1.3.2. Kamu Gelirleri
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun 3.maddesinin “g”
bendinde kamunun sahip olduğu kaynaklar, “borçlanma suretiyle elde edilen imkanlar
dahil kamuya ait gelirler, taşınır ve taşınmaz mallar, hesaplarda bulunan para, alacak
ve haklar ile her türlü değerleri” şeklinde tanımlamış olup, aynı kanunun “i” bendinde
ise kamu gelirlerini, “kanunlarına dayanılarak toplanan vergi, resim, harç, fon kesintisi,
pay veya benzeri gelirler, faiz, zam ve ceza gelirleri, taşınır ve taşınmazlardan elde
edilen her türlü gelirler ile hizmet karşılığı elde edilen gelirler, borçlanma araçlarının
63
primli satışı suretiyle elde edilen gelirler, sosyal güvenlik primi kesintileri, alınan bağış
ve yardımlar ile diğer gelirleri” şeklinde tanımlamıştır.
•
Vergi Gelirleri: Vergi, devletin veya vergilendirme yetkisine sahip kurumların
kamu harcamalarını finanse etmek için, ödeme gücü olanlardan, bu güçleri ile
orantılı olarak aldıkları zorunlu, karşılıksız ve nihai parasal ödemeler olarak
tanımlanmaktadır (Şenyüz vd., 2015: 72). Vergi gelirleri, kamu hizmetlerinin
yerine getirilmesinde kamu gelirlerinin içerisinde çok önemli bir paya sahiptir.
Kamu gelirleri içerisinde %85-90 gibi önemli bir paya sahip olan vergiler, temel
makro hedeflere ulaşmada kullanılan mali politika araçlarından birisidir. Vergi
gelirlerinin, kamu gelirleri içerisindeki payının büyük olması nedeniyle kamu
gelirleri genelde vergi gelirleri olarak anlaşılmaktadır (Soydal ve Yılmaz, 2009:
296).
Vergiler; ayni-nakdi, spesifik-advalorem ve dolaylı-dolaysız vergiler gibi
çeşitli şekillerde sınıflandırılabilmektedir. Bunlar arasında özellikle vergilerin dolaylı ve
dolaysız olarak iki sınıfa ayrılması yaygın olarak kullanılmaktadır.
Dolaysız vergiler, vergi mükellefi ile ödeyicisinin aynı olduğu, kişi ve
kurumlardan, elde ettikleri gelir düzeyine göre alınan vergilerdir. Gelir üzerinden alınan
gelir vergisi ve kurumlar vergisi ile servet üzerinden alınan motorlu taşıt vergisi ve
emlak vergisi dolaysız vergi türüne girmektedir(Göçer vd., 2010: 98).
Dolaylı vergiler ise, yükümlüsü belli olmayan, ne zaman ve ne kadar tahsilinin
olacağı kestirilemeyen, mal ve hizmet kullanımından kaynaklanan vergilerdir. Katma
değer vergisi, özel tüketim vergisi, gümrük vergileri, banka ve sigorta muameleleri
dolaylı vergi türüne girmektedir (Sancar ve Şentürk, 2012: 2).
Dolaysız ve dolaylı vergiler ekonomi içerisinde farklı işlev ve etkilere sahiptir.
Dolaysız vergiler tasarruf ve yatırım yapma eğilimi yüksek, marjinal tüketim eğilimi
düşük olan yüksek gelir gruplarına, dolaylı vergiler ise düşük gelir gruplarına yönelik
sonuçlar doğurmaktadır. Vergilemenin temel amacı, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte
olan ülkelerde kamu harcamalarına kaynak yaratmak olduğundan, her iki vergi türü de
bir politika aracı olarak kullanılabilmektedir (Açıkgöz, 2008: 93).
64
•
Borçlanma: Kamu harcamalarının karşılanmasında vergiler en önemli
finansman kaynağı olarak görülmektedir. Vergi ve diğer kamu gelirlerinin, kamu
harcamalarını karşılamaması durumda tercih edilecek alternatif finansman
yollarından birisi borçlanmadır. Kamunun borçlanma gerekçeleri teorik düzeyde
de kapsamlı bir biçimde tartışılan konulardan bir tanesidir (Demir ve Sever,
2009: 10).
Borçlanma, para ve benzeri şeylerin belirli bir ilave karşılık ödenmesi taahhüdü
ile belli bir vadede ödenmek üzere kişi ve kurumlardan alınması olarak
tanımlanmaktadır. (Çiçek vd., 2010: 142). Devlet borcu ise, devlet veya kamu tüzel
kişileri tarafından, bir takvime göre, önceden belirlenen hakların sahiplerine faiz
ve/veya anapara ödemeleri yapmasına ilişkin yasal bir yükümlülüğü olarak
tanımlanmaktadır. Literatürde, devlet borcu kavramı yerine “kamu kredisi”, “kamusal
kredi” ve “kamu borcu” gibi kavramlarda aynı anlamda kullanılmaktadır (Tosunoğlu,
2012:3).
Günümüzde devletlerin borçlanmaya yönelmelerinin en önemli nedeni, kamu
görevinin
veya devlete
yüklenen
görevlerin
artması
nedeniyle
harcamalarının yarattığı bütçe açığı olarak gösterilmektedir.
artan
kamu
Borçlanma nedeni
konusunda ülkelerin ekonomik amaçları arasındaki farklılıklar da belirleyici rol
oynayabilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler, kalkınmanın finansmanını sağlamak,
yeterli ham madde ve ara malına sahip olmamaları ve ödemeler bilançosu açıklarını
kapatabilmek amacıyla borçlanmaya başvururken, gelişmiş ülkeler ise, geçici bütçe
açıklarının kapatılması, büyük projelerin finansmanı ve olağanüstü giderlerin
karşılanması amacıyla borçlanmaya başvurmaktadır (Tosunoğlu, 2012: 8).
Devletin borçlanması ve borç yönetimi, maliye, para ve sermaye piyasaları
üzerinde önemli etkilere sahip olması nedeniyle ülke ekonomisi içerisinde önemli bir
konu olarak ortaya çıkmaktadır (Çataloluk, 2009: 242).
Bütçe
açıklarını
finanse
etmek için alınan borçların reel faiz oranlarını ve enflasyonist beklentileri arttırdığı,
artan faiz oranlarının, borç faiz ödemeleri nedeniyle bütçe açıklarını arttırdığı ve bunun
makro ekonomik istikrarı tehlikeye soktuğu konusunda literatürde bir uzlaşma söz
konusudur (Akdemir ve İlgün, 2011: 180).
65
•
Harçlar: Kamu kurum ve kuruluşlarının hukuki işlemden, sundukları hizmetten
dolayı aldıkları paraya harç denilmektedir. Harç konusu olan hizmetleri sadece
devlet yerine getirmektedir ve bunun karşılığını da yine devlet almaktadır. Harca
konu olan kamusal mal ve hizmetlerde, mahrum bırakma ilkesi kısmen
uygulanabilmekte olup, bu mal ve hizmetten faydalananlar, harç ödemedikleri
takdirde bu mal ve hizmetleri elde edemezler. Ancak harcın konu olduğu
kamusal mal ve hizmetler, bireyin kolayca vazgeçebileceği mal ve hizmetler
değildir. Bu açıdan değerlendirildiğinde harçlar da vergiler gibi ödenmesi bir
zorunluluktur. Vergiden farkı ise, vergi karşılıksız ödenirken harç karşılıklıdır.
Harçların, kamu gelirleri içerisindeki payı oldukça düşüktür (Çakır, 2012: 110).
•
Resimler: Kamu kuruluşlarının belirli bir işi yapmaya yetki ve izin vermesi
karşılığında alınan bedellerdir. Kamu gelirleri arasında günümüzde önemi
kaybetmiş olan resim gelirleri, daha çok yerel yönetimlerin gelir kaynakları
arasında yer almaktadır (Çakır, 2012: 111).
•
Parafiskal Gelirler: Parafiskal (vergi benzeri) gelirler en genel anlamıyla, kamu
kurumları ve genel kamu yararıyla ilgili kuruluşların gördükleri hizmetlerin
finansmanını sağlamak amacıyla söz konusu kurumların sunduğu hizmetlerden
yararlananlardan yasalar doğrultusunda tahsil edilen ödemelerdir (Gök ve
Yalçın, 2015: 234). Parafiskal gelirler, ekonomik, mesleki ya da sosyal bir
amacın ve belirli bir hizmetin gerçekleştirilmesi için oluşturulan kuruluşlarca
kullanılmak üzere üyelerine bir kısım mali yükümlülükler getiren zorunlu
ödemeler olarak da tanımlanmaktadır (Ağcakaya ve Armağan, 2012: 101).
Parafiskal gelirler, kamusal hizmet gören teşekküllerin finansmanını sağlamak
için tahsil edildiğinden, tahsil edilen ödemeler hizmeti sunan kuruluşların bütçelerinde
ya da özel fonlarda toplanmaktadır. Dolayısıyla parafiskal gelirler, devlet bütçesi
içerisinde yer almamaktadırlar (Organ ve Akçay, 2013:163).
•
Şerefiyeler: Devlet ya da yerel yönetimler tarafından yapılan bayındırlık
işlerinden dolayı değerleri artan gayrimenkullerin sahiplerinden, bu hizmetin
maliyetine katılma karşılığı olarak alınan paylardır. Şerefiye gelirlerinin
alınmasının nedeni, bireylerin hiçbir katkıda ya da çabada bulunmadan elde
66
ettikleri değerlerin bir kısmının tekrar topluma dönmesinin sağlanmasıdır (Çakır,
2012: 112).
•
Özelleştirme Gelirleri: Özelleştirme, devletin girişimci olarak ekonomide yer
alması sonucunda ortaya çıkan kamu kaynaklarının yönetim ve mülkiyetinin
özel sektöre devredilmesi olarak tanımlanmaktadır (Tandırcıoğlu, 2002: 198).
Türkiye’de özelleştirme uygulamalarının temelleri 24 Ocak Kararlarıyla
atılmıştır. 1984 yılından itibaren çıkartılan kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerle de özelleştirmenin yasal altyapısı oluşturulmuştur (Türk, 2014:
42).
Özelleştirme yoluyla yönetimi ve mülkiyeti devredilen kamu kaynaklarının
sayesinde devletin gelir elde etmesi söz konusu olmaktadır. Tablo 2.1’de, Türkiye’de
yapılan özelleştirmeler sonucunda devletin elde ettiği gelir miktarı sunulmaktadır .
Tablo 2.1: Özelleştirme Gelirleri ($)
Yıl
Özelleştirme Geliri
Yıl
Özelleştirme Geliri
1986
954.895
2001
119.801.096
1987
832.842
2002
536.475.542
1988
26.856.987
2003
187.087.491
1989
131.199.960
2004
1.282.842.130
1990
485.989.167
2005
8.222.240.231
1991
243.841.620
2006
8.096.165.461
1992
422.881.905
2007
4.258.629.658
1993
567.538.720
2008
6.259.205.187
1994
411.754.739
2009
2.274.985.158
1995
572.456.490
2010
3.081.691.184
1996
291.998.907
2011
1.358.418.127
1997
465.517.964
2012
3.020.692.249
1998
1.019.715.144
2013
12.485.548.326
1999
38.328.651
2014
6.341.183.590
2000
2.716.535.851
Kaynak: (TCMB, 2015)
67
2.2. MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ
Maliye politikasının etkinliği söz konusu olduğunda öncelikle kamu
harcamalarının ve vergi gelirlerinin GSYİH’yi nasıl etkilediği dikkate alınmaktadır.
Kamu harcamalarında ve vergi oranlarında yapılan değişikliklerin faiz oranlarında,
yatırımlarda, ulusal tasarruflarda, mal ve hizmet üretiminde yarattığı etkiler de maliye
politikasının etkinliğini belirlemektedir (Mankiw, 2010:68).
İktisat politikasının araçlarından birisi olan para politikasının etkinliği ile ilgili
birçok konuda iktisatçılar uzlaşmasına rağmen, maliye politikasının etkinliği ile ilgili
aynı uzlaşma sağlanamamış ve bu konuda çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Örneğin,
para arzında meydana gelecek %10’luk bir artışın fiyatlar genel seviyesinin
yükselmesine neden olacağı konusunda iktisatçılar uzlaşma sağlarken, kamu
harcamalarında meydana gelecek bir artışın özel tüketim harcamaları üzerinde
yaratacağı etkiler konusunda Neo-Klasik görüş özel tüketim harcamalarının düşeceğini
öngörürken, Keynesyen görüş ise tam tersini savunmaktadır (Perotti, 2002: 6).
1929 Büyük Buhranıyla iktisat politikasında etkinliği ön plana çıkan maliye
politikası, Keynesyen görüş çerçevesinde çeşitli ekonomik ve sosyal amaçlara ulaşmak
için kamu müdahalesini temel alarak 1970’li yıllara kadar aktif bir biçimde
uygulanmıştır. 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik krizle birlikte kamunun ekonomik
sistemde yüklendiği rol ile ekonomik yapıya müdahale süreci değişime uğramış ve
maliye politikalarının Keynesyen olmayan etkileri ortaya çıkmıştır (Dökmen,
2011:293).
2.2.1. Maliye Politikasının Keynesyen Etkinliği
1929 yılında New York Borsası’nın çökmesi ile ABD’de başlayan Büyük
Buhran sonucunda, üretimde ciddi bir gerileme, kitlesel işsizliğin ortaya çıkması ve bu
gelişmelerin toplumsal bazda bir sefalete dönüşmesi nedeniyle, Klasik iktisadi
düşüncenin geçerliliği sorgulanmaya başlanmış ve piyasanın kendi kendini düzenleyen
güçlerine (görünmez el varsayımı) karşı olan inanç güvenini yitirmiştir (Felderer ve
Homburg, 2010: 96).
68
J.M. Keynes’in 1936 yılında yayınladığı İstihdam Faiz ve Paranın Genel
Teorisi kitabı ile Klasik İktisat anlayışını derinden sarsarak iktisat politikası içerisinde
maliye politikasını ön plana çıkararak kendisini Klasik iktisadi düşünceden farklı bir
yerde konumlandırmıştır. (Yıldırım vd., 2011: 157). Keynes, Klasik iktisatçıların,
ekonominin kendi iç dinamikleriyle her zaman tam istihdam dengesini bulabileceğine
dair savlarını reddetmiş ve ekonominin tam istihdamın altında bir noktada da (yani
işsizliğin mevcudiyeti durumunda da) dengede olabileceğini ve ekonominin kendi
dinamikleriyle tam istihdama gelmesinin söz konusu olamayacağı savını ileri sürmüştür
(Ertürk, 2004: 418).
1929 Büyük Buhranı’nın başlangıcında ABD’de toplam işgücündeki işsizlik
oranı %3,2 iken, krizin derinleşmesi ile birlikte bu oran 1941 yılına gelindiğinde %25,2
olmuştur. Toplam işgücündeki işsizlik oranı o dönemde İngiltere’de de %10 ve üzerine
çıkmıştır. Keynes, ABD ve İngiltere’de yaşanan bu yüksek işsizliğin nedenini toplam
talepteki yetersizliğe bağlı olarak açıklamıştır. Keynes, işsizliğin azaltılarak tam
istihdam dengesinin ve ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için, işsizliğin temel
nedeni olan toplam talep yetersizliğinin maliye politikası araçlarıyla yeniden
canlandırılması gerektiğini savunmuştur (Froyen, 2002:80-81). Dolayısıyla Keynes,
ekonomik dengenin sağlanabilmesi için devlete ekonomi politikalarına müdahale
konusunda aktif bir rol yükleyerek hem maliye politikalarının etkinliğini ön plana
çıkarmış hem de makroekonomi teorisine yaptığı katkı ile yeni bir akımın öncüsü
olmuştur (Blanchard, 2009: 602).
Keynesyen makroekonomik analiz toplam talep üzerine odaklanmış olup,
toplam talep, toplam harcamaları ve bu da toplam milli gelir düzeyini belirlemektedir.
Keynesyen görüşe göre, bir ekonomide üretim ve istihdam hacmi toplam talep düzeyine
bağlı
olduğu
için,
talebi
oluşturan
unsurlardaki
dalgalanmaların
ekonomide
istikrarsızlıklara yol açacağını, toplam talebin yetersiz olduğu bir ekonomide yüksek
düzeyde bir işsizlik meydana geleceğini, tam istihdama yakın bir ekonomide ise aşırı
toplam talebin enflasyona neden olacağını belirtmişlerdir. Toplam talebin doğru bir
biçimde yönetildiği bir ekonomide istikrara ve maksimum üretime ulaşılabileceğini,
kamu harcamaları ve vergilerin toplam talebi belirledikleri için bir ekonomideki
istikrarsızlığı, işsizliği ve enflasyonu önlemekte etkin birer araç olduklarını
vurgulamışlardır (Telatar, 2004: 53; Ataç, 2002: 8).
69
2.2.2. Maliye Politikasının Keynesyen Olmayan Etkinliği
Keynes’in maliye politikasını ekonomi politikası içerisinde aktif hale
getirmesiyle birlikte ortaya çıkan sonuçlar zaman içerisinde gözden geçirilmiş ve kamu
harcamalarının yarattığı para talebi sebebiyle faiz haddinin yükselmesi özel yatırımları
ve özel tüketimi daraltmıştır. Dışlama etkisi olarak adlandırılan bu durumu açıklama
hususunda maliye politikalarının Keynesyen etkilerinin yetersiz kalması nedeniyle yeni
yaklaşımlar ortaya konulmuştur.
2.2.2.1. Rasyonel Beklentiler Hipotezi
Rasyonel beklentiler hipotezi (RBH) ilk kez J. Muth tarafından 1961 yılında
ortaya atılmış, makro iktisatta kullanılması ise 1971 yılında A.A.Walters tarafından
ortaya atılan “Tutarlı Beklentiler” kavramıyla birlikte gerçekleşmiştir. Walters’in
çalışmasından birkaç yıl sonra Lucas (1972,1977) ve T.Sargent ve N.Wallace (1975)
RBH’yi makro iktisada sistematik bir şekilde adapte etmiştir (Tunalı, 2009: 145).
RBH’nin dayanak noktası ekonomik değişkenlerin sistematik süreçlerle
oluşturulmasıdır. Ekonomik birimler bir değişkeni belirleyen sürecin zaman içerisinde
ne olacağı ile ilgili mutlak bilgi sahibidir ve o değişkene ilişkin beklentileri düzenlemek
için sahip oldukları bilgiyi kullanmaktadırlar (İslatince, 2002: 18). RBH’ye göre
ekonomik birimler ekonomik süreçleri çok iyi tahlil etmekte, ancak bilgi eksikliği söz
konusu olduğunda hatalı kararlar ortaya çıkmaktadır (Ünsal, 2001: 212).
RBH’nin temel varsayımı, ekonomik birimlerinin piyasadaki tüm bilgileri elde
etme ve bu bilgileri alacakları kararlarda kullanabilme kapasitesine sahip olmaları,
maliye politikasının toplam talep ve çıktı üzerindeki etkinliğini sınırlandırmaktadır.
Ekonomideki karar alma birimlerinin rasyonel olması durumunda, konjonktürel bir
dengesizliğe karşı uygulanacak mali politikalar önceden tahmin edilmekte ve mali
politikaların etkinliği bertaraf edilerek azalmaktadır. RBH’ye göre mali politikaların
etkinliği, mali politika şoklarının öngörülememesi durumunda ortaya çıkmaktadır.
Ancak bu etkinlik kısa dönemde geçerli olup, uzun dönemde politikaya uyum
sağlanması nedeniyle mali politikaların etkinliğinin sonlanacağını belirtilmektedir.
RBH’ye göre, Keynes’in konjonktürel dalgalanmaları gidermek amacıyla önerdiği talep
70
yönlü mali politika uygulamalarının etkin olmadığı kabul edilmektedir (Dökmen, 2011:
295).
2.2.2.2. Ricardocu Denklik Hipotezi
Barro tarafından geliştirilen bu hipotez, bireylerin sonsuz yaşam süresine sahip
olmadıklarından kendilerinden sonraki nesile aktarılacak borç ve borçların finansmanı
için artacak vergi yükünü önemsemeyecekleri varsayımına dayanmaktadır. Dolayısıyla
Ricardocu denklik hipotezi, bütçe açıklarının vergi ya da borçlanma ile karşılanmasının
ekonomi üzerinde herhangi bir etki yaratmayacağını, iki durumda da sonuçların eşdeğer
olacağını ileri sürmüştür (Barro, 1990: 216-217).
Ricardocu denklik hipotezine göre, bütçe açığının borçlanma ile finanse
edilmesi, cari dönemde tahsil edilecek vergilerin ertelenmesi anlamına gelmektedir. Bu
durumda kamu borcunun değeri ile borcun tekabül ettiği gelecekteki vergilerin şimdiki
değerinin eşit olduğu varsayılmaktadır. Bu varsayıma bağlı olarak ekonomik birimler,
gelecekteki vergi yükümlülüklerinin şimdiki değerini dikkate alarak yatırım ve tüketim
kararları vermektedir (Afzal, 2012: 258).
Ricardocu denklik hipotezine göre, rasyonel davranan ekonomik birimler, mali
genişlemeye bağlı olarak artan kamu borçlarındaki artışın gelecekte alınacak vergilerle
karşılanacağını düşünerek, mali daralma tedbirlerinin uygulanacağına ilişkin beklenti
içerisine girmektedir. Bu beklenti nedeniyle, mali genişlemeye
bağlı olarak kamu
tasarruflarındaki azalmanın, özel tasarruflardaki artışla dengeleneceğini, yani genişletici
mali politikalara bağlı olarak gelirleri artan ekonomik birimlerin artan gelirlerini
tüketim yerine tasarrufa yöneltmektedir. Bu durum ise mali politikaların kısmen ya da
tamamen etkisiz kalmasına neden olmaktadır (Arıcan, 2005: 84; Dökmen, 2011: 296).
2.2.2.3. Genişletici Mali Daralma Hipotezi
1980’li yılların başında, Avrupa ülkelerinin borç stoklarının artması ve faiz
oranlarının yüksek olması nedeniyle bir borç problemi ortaya çıkmıştır. Danimarka
(1983-86) ve İrlanda’da (1987-89), mali dengeyi sağlayabilmek için daraltıcı maliye
politikası uygulamalarına başvurmuşlardır. Uygulanan daraltıcı maliye politikaları
71
neticesinde özel tüketim harcamalarında artış olduğu ve bu artış beraberinde ekonomik
büyümeye neden olmuştur. Bu gelişmeler maliye politikasının etkinliğine yönelik
tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır (Giavazzi ve Pagano, 1990: 75).
Mali daralmanın ekonomik büyümede artışa sebep olması nedeniyle bu
yaklaşıma “genişletici mali daralma hipotezi” denilmektedir. Daraltıcı maliye politikası
ile mali dengenin sağlanabileceğini savunan bu hipoteze göre, yüksek vergiler ve/veya
kamu harcamalarında yapılacak kesintilerin bütçe açıklarını azaltacağı ve böylece kamu
borçlarının GSYİH’ye oranının düşmesi sonucunda ekonominin aktivitenin canlanacağı
ve dolayısıyla ekonomik büyümenin gerçekleşeceğini savunmaktadır. Kamu borçlarının
GSYİH’ye oranının artması durumunda ise maliye politikasının sürdürülebilirliğine
ilişkin kaygıların artması nedeniyle özel tasarruflar artacak, özel tüketim harcamaları
azalacak ve bunun sonucunda ekonomik aktivitede bir azalma söz konusu olacağı için
bu durum ekonomik büyümeyi negatif etkileyecektir (Afonso, 2001: 4).
Genişletici mali daralma hipotezi, iki kanal üzerinden etkili olarak ekonomik
genişlemeyi sağlamaktadır. Bu kanallardan birincisi, borçların azalması nedeniyle
ekonomik karar birimlerinin beklentilerini pozitif yöne çevirmekte, ikinci kanal ise
borçların azalması ve daraltıcı maliye politikaları ile birlikte kamunun daha az fon talep
etmesi nedeniyle kredi imkanlarının genişlemesidir. Kredi imkanlarının genişlemesi ile
ekonomik aktiviteyi arttıracak kullanılabilir gelir imkanları çoğalmaktadır (Özatay,
2008: 2).
2.2.2.4. Monetarist Maliye Politikası
Monetarist iktisatçılar ekonomideki en önemli politika değişkeninin para
miktarı olduğunu belirtmişler ve ekonomiye müdahale edilmesi gerekiyorsa bunun
parasal araçlarla yapılması gerektiğini vurgulamışlardır (Güneysu Balaban, 2012: 7).
Monetaristler, Keynesyen görüşün bütçe açığı verilerek efektif talebin canlandırılması
düşüncesine karşı çıkmışlardır. Monetaristler, açık bütçe uygulamasının bir süre sonra
vergilerle kapatılamayacağını ve bu nedenle devletin borçlanma yolunu seçmek zorunda
kalacağını, bu durumunda faiz oranlarını arttıracağını, faiz oranlarının artması ile
yatırım ve üretim seviyelerinin düşerek (dışlama etkisi) ekonomide daralma meydana
geleceğini savunmuşlardır (Bozkurt ve Karatay, 2010: 32).
72
2.3. DÜNYA’DA KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI
Küresel kriz ortaya çıktığında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde
devletin ekonomiye müdahalesi genel kabul görmüştür. Küresel kriz sonrasında
faizlerin sıfır ya da sıfıra yakın olması, yüksek ve artan işsizlik oranları konjonktür
karşıtı maliye politikalarının uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Kriz sonrası uygulanan
konjonktür karşıtı maliye politikalarına bakıldığında, gelişmekte olan ülkelerin göreli
olarak harcama artışlarına, gelişmiş ülkelerin ise vergi kesintilerine ağırlık verdiği
görülmektedir (Brumby ve Verhoeven, 2010: 193).
Küresel krizin ABD’de ortaya çıkıp diğer ülkelere yayılmasıyla birlikte, kriz
karşında ülkelerin verdiği ilk tepki kurtarma paketlerinin uygulanması biçiminde
gerçekleşmiştir. Özellikle ABD ve İngiltere’de büyük ölçekli banka, sigorta ve finansal
kurumların kurtarılması büyük miktarlardaki kamu kaynaklarının kullanılmasını
gerektirmiştir. Gelişmiş ülkelerin hazine ve merkez bankaları finansal sistemi kurtarmak
amacıyla yaklaşık 21 trilyon dolar kaynak aktarmışlardır. Küresel kriz sonrasında
kurtarma paketleriyle beraber, kamu harcamalarının arttırılmasını ve vergi indirimlerini
kapsayan canlandırma paketleri de uygulamaya konulmuştur.
Kurtarma ve canlandırma paketlerinin uygulamaya girmesi sonucunda,
ülkelerin kamu harcamaları artış meydana gelmiştir. Tablo 2.2’de görülebileceği gibi,
başta küresel krizin ortaya çıktığı ABD ve sonrasında bu krizden etkilenen ülkelerde,
2008 sonrasında kamu harcamalarında ciddi artışlar gözlemlenmektedir.
ABD’de
küresel kriz öncesinde kamu harcamalarının GSYİH’ye oranı % 34 seviyelerindeyken,
bu oran küresel krizin çıkış için uygulanan genişletici maliye politikaları nedeniyle %
42’ye yükselmiştir. Euro Bölgesi ve İngiltere’de de, küresel kriz öncesinde kamu
harcamalarının GSYİH’ye oranı sırasıyla % 46 ve % 42 seviyelerindeyken, küresel
krizden çıkmak için harcamaların arttırılması nedeniyle, yine sırasıyla, % 50 ve % 45
oranlarına yükselmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, kamu harcamalarında çok ciddi
artışlar görülmemektedir. Bunun nedeni ise, gelişmekte olan ülkeler küresel kriz
nedeniyle finansal bir çöküş yaşamamışlar, sadece küresel krizden toplam talebin
daralması nedeniyle etkilenmişlerdir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin kurtarma ve
canlandırma paketleriyle, küresel krizin etkisiyle çöken finansal sistemlerini
kurtarabilmek amacıyla yaptığı büyük kamu harcamalarını yapmamışlardır.
73
Tablo 2.2: Kamu Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (%)
Ülkeler
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
ABD
33.9
34.9
37.2
41.9
40.1
39.0
37.8
36.6
36.8
Euro Bölgesi
45.8
45.1
46.3
50.4
50.2
48.7
49.5
49.4
49.4
İngiltere
39.7
39.5
42.1
45.9
45.2
43.8
44.1
42.5
41.5
Gelişmiş Ülkeler
38.0
38.1
40.0
44.0
42.6
41.9
41.4
40.9
40.7
Gelişmekte Olan Ülkeler
26.7
27.1
29.1
30.8
30.4
30.2
30.9
31.4
31.7
Kaynak: (IMF, 2015)
Bir diğer mali politika aracı olan vergilerde ise, küresel krizden çıkış için
uygulanan paketlerin vergi indirim, istisna ve muafiyetleri içermesinden dolayı, toplam
vergi gelirlerinde azalışlar meydana gelmiştir. Kamu gelirleri içerisinde çok önemli bir
paya sahip olan vergilerin azalması nedeniyle toplam kamu gelirleri de bu durum direkt
olarak etkilenmiştir. Tablo 2.3’den de görülebileceği gibi, tüm ülkelerin kamu
gelirlerinde, küresel krizden çıkış için uygulanan paketler neticesinde azalış meydana
gelmiştir. Küresel kriz öncesinde, ABD’de kamu gelirlerinin GSYİH’ye oranı % 31
seviyelerindeyken, bu oran uygulanan paketler nedeniyle % 28 oranına düşmüştür.
İngiltere’de ise küresel kriz öncesinde kamu gelirlerinin GSYİH’ye oranı % 37
seviyelerindeyken, bu oran küresel kriz sonrasında %35 oranına düşmüştür. Gelişmekte
olan ülkelerin harcamalarında çok fazla değişiklik olmamasına rağmen, kamu
gelirlerinde küresel kriz öncesinde kamu gelirlerinin GSYİH’ye oranı %30
seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında % 27 oranına düşmüştür. Bu durum,
gelişmekte olan ülkelerin, toplam talebi canlandırmak için uyguladığı politikaların daha
çok gelir eksenli politikalar olduğunu göstermektedir.
Tablo 2.3: Kamu Gelirlerinin GSYİH’ye Oranı (%)
Ülkeler
ABD
2006
31.5
2007
31.7
2008
30.2
2009
28.4
2010
28.8
2011
29.1
2012
29.2
2013
30.9
2014
31.4
Euro Bölgesi
İngiltere
44.4
36.8
44.5
36.5
44.2
37.0
44.2
35.1
44.1
35.6
44.6
36.1
45.9
36.3
46.5
36.8
46.7
35.8
Gelişmiş Ülkeler
36.5
36.9
36.4
35.0
34.9
35.4
35.6
36.6
36.8
Gelişmekte Olan Ülkeler
28.0
28.2
30.0
27.1
28.0
29.5
30.1
30.0
29.3
Kaynak: (IMF, 2015)
74
Kurtarma ve canlandırma paketlerinin mali yükünün kamu kesimine
aktarılması, kamu mali dengelerinin büyük oranda bozulmasına neden olmuştur. Tablo
2.4’ten de görülebileceği gibi, ülkelerin bütçe dengelerinin GSYİH’ye oranında,
uygulanan genişletici maliye politikaları neticesinde ciddi artışlar meydana gelmiştir.
Küresel kriz öncesinde ABD’de bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı % - 4
seviyelerindeyken, uygulanan paketler sonucunda bu oran 2008 yılında % -6
seviyelerine, 2010 yılında ise % -9,7 seviyelerine yükselerek, bütçe açığında ciddi bir
artış meydana gelmiştir. Euro Bölgesi ve İngiltere’de de, tıpkı ABD’de olduğu gibi,
bütçe dengesindeki açık uygulanan paketler neticesinde ciddi bir artış göstermiştir. Euro
Bölgesinde bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı, küresel kriz öncesinde % -2,0
seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında 2008 yılında % -3,2 oranına, 2010 yılında ise
% -4,8 seviyesine yükselerek zirveye ulaşmıştır. İngiltere’de ise, küresel kriz öncesinde
bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı % - 5,4 seviyelerindeyken, uygulanan paketler
neticesinde % -9,9 oranına yükselmiştir. Gelişmiş ülkelerde ise, bütçe dengesinin
GSYİH’ye oranı küresel kriz öncesinde % -2,7 seviyelerindeyken, küresel kriz
sonrasında bu oran % -6,1 oranına yükselmiştir. Küresel kriz öncesinde mali dengeye
önem verdikleri görülen gelişmekte olan ülkeler, küresel krizden çıkabilmek için mali
dengeden taviz vermişler ve bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı % - 1’den % -3,5’e
yükselmiştir.
Tablo 2.4: Merkezi Bütçe Dengesinin GSYİH’ye Oranı (%)
Ülkeler
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
ABD
−3.5
−4.3
−6.2
−7.9
−9.7
−8.3
−6.8
−5.2
−4.4
Euro Bölgesi
−2.0
−2.0
−3.2
−4.5
−4.8
−3.7
−2.6
−1.1
−1.0
İngiltere
−4.8
−5.4
−6.8
−9.9
−8.1
−5.8
−5.6
−3.6
−4.2
Gelişmiş Ülkeler
−2.6
−2.7
−4.1
−6.1
−6.8
−5.7
−4.7
−3.6
−3.1
Gelişmekte Olan Ülkeler
−0.9
−1.0
−1.5
−3.5
−3.1
−1.7
−1.7
−2.3
−2.4
Kaynak: (IMF, 2015)
Ülkelerin küresel krizle mücadele edebilmek için genişletici maliye politikası
uygulamalarına başvurması nedeniyle oluşan bütçe açıkları kamu kesimi mali dengesini
olumsuz etkilemiştir.mali dengenin bozulması ile birlikte ülkelerin, kamu hizmetlerinin
finansmanında borçlanmaya gitmesine neden olmuştur. Bütçe açıklarının neden olduğu
75
borçlanma ise ülkelerin borç stoklarını arttırmıştır. Tablo 2.5’ten de görülebileceği gibi,
ABD’de küresel kriz öncesinde kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı % 64
seviyesindeyken, küresel kriz sonrasında hızlı bir artış görülmektedir. 2008 yılında
%72.8 olan kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı, 2012 yılına gelindiğinde artan
bütçe açıklarına paralel olarak hızla artmış ve % 102,5 oranına yükselmiştir. Euro
Bölgesi ve İngiltere’de de, kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı küresel kriz
sonrasında mali dengenin bozulmasına bağlı olarak hızlı bir artış göstermiştir. Euro
Bölgesinde kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı kriz öncesinde % 65
seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında % 90 oranına yükselmiştir. İngiltere’de ise
bu oran, % 42,5 seviyelerinde %85 oranına yükselmiştir. Gelişmiş ülkelerin kamu brüt
borç stokunun GSYİH’ye oranı küresel kriz öncesinde % 72 seviyelerindeyken, küresel
kriz sonrasında %100 oranına yükselmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin bütçe
dengelerinde çok fazla değişme olmaması, borç stoku oranını olumlu etkilemiş ve bu
nedenle borç stoku oranı çok fazla değişmemiştir. Küresel kriz öncesinde gelişmekte
olan ülkelerin kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı %37 seviyelerindeyken,
küresel kriz sonrasında % 39 oranına yükselmiştir.
Tablo 2.5: Kamu Brüt Borç Stokunun GSYİH’ye Oranı (%)
Ülkeler
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
ABD
63.6
64.0
72.8
86.0
94.8
99.1
102.4
103.4
104.8
Euro Bölgesi
67.2
65.0
68.6
78.4
83.9
86.5
91.1
93.4
94.0
İngiltere
42.5
43.6
51.8
65.8
76.4
81.8
85.8
87.3
89.5
Gelişmiş Ülkeler
Gelişmekte Olan
Ülkeler
74.6
72.0
78.8
92.1
98.6
102.6
106.8
105.2
105.3
38.5
37.1
35.2
39.7
39.4
38.4
38.6
39.7
41.7
Kaynak: (IMF, 2015)
Küresel krizin etkilerinden kurtulmak için uygulanan genişletici maliye
politikasının, ülkelerin mali dengesini bozmasına bağlı olarak yeni bir mali politikanın
gündeme gelmesine neden
olmuştur.
Kamu
kesimi
mali dengesinin
tekrar
sağlanabilmesi için mali kemer sıkma politikaları uygulamaya konmuştur. Mali kemer
sıkma politikalarının beklenen düzeyde bir iyileşme sağlamaması, düşük büyüme ve
yüksek işsizlik gibi sorunların devam etmesine yol açmıştır. 2010 yılı sonrasında,
76
özellikle Euro Bölgesinde mali dengenin bozulması, küresel krizin bir Euro Bölgesi
borç krizine dönüşmesine neden olmuştur (Akyol, 2014: 45-46).
2.4. TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI
Türkiye 2001 yılında yaşadığı finansal kriz sonrasında mali sektöre yönelik bir
takım kararlar almış ve yasalarla bunu güçlendirmiştir. Kriz sonrasında IMF ile birlikte
hazırlanan sıkı maliye politikası tedbirlerini uygulayarak mali disiplini sağlayan Türkiye
ekonomisi uluslararası konjonktürün de katkısıyla 2001 krizini atlatarak önemli
başarılar sağlamıştır.
Küresel kriz, tüm dünya ile ticari ve finansal bağları bulunan Türkiye
ekonomisini de etkileyerek artan risk algılaması, belirsizlikler ve kredi imkanlarındaki
daralmaya gibi nedenlerle toplam talepte meydana gelen düşüşe bağlı olarak üretimi,
ihracatı, işsizliği ve diğer makroekonomik göstergeleri olumsuz etkilemiştir. Türkiye
ekonomisinin mali kesimi ise bu süreçte, 2001 krizi sonrasında alınan tedbirler ve
izlenen ekonomi politikaları neticesinde küresel krize daha dirençli ve dayanıklı
kalmıştır (Karakurt, 2010: 186).
Küresel krizin etkilerini önlemek için alınan tedbirler tüm dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de ilk olarak likidite destekleri ve faiz indirimi gibi para politikası
uygulamaları olmuştur. Küresel krizin yol açtığı tahribatı önlemek için para politikası
tedbirlerinin yetersiz kaldığı görüldüğünde ise devreye maliye politikası önlemleri
devreye konulmuştur (Çınar vd., 2010:8). 2002-2007 yılları arasında Türkiye’de kamu
maliyesinde sağlanan mali disiplinle kamu borç yükünün önemli ölçüde azalması,
küresel krizin etkilerini hafifletmek üzere genişletici maliye politikası uygulamalarına
izin vererek, gelir ve harcama politikalarına dayalı mali canlandırma paketleri devreye
sokulmuştur. Mali canlandırma paketleri, küresel kriz nedeniyle daralma yaşayan
toplam talebi uyarmayı hedefleyen, kamu harcamalarını arttırıcı uygulamaları ve bazı
vergi indirim ve muafiyet uygulamalarını içermiştir. Bu uygulamalar ana hatlarıyla şu
şekilde sıralanabilir (Kaya ve Çelik, 2015: 281):
•
Firmaların stoklarının eritilmesi amacıyla bazı ürünlerde ÖTV ve KDV oranları
geçici olarak düşürülmüştür.
77
•
Yatırım ortamının iyileştirilmesi için yeni bir yatırım teşvik sistemi
oluşturularak, yatırımların artması hedeflenmiştir.
•
Varlık Barışı uygulaması ile yurtdışındaki varlıkların yurda getirilmesi
hedeflenmiştir.
•
KOBİ’lere ve ihracat yapan firmalara kredi ve garanti destekleri sağlanmış,
istihdamın arttırılmasına yönelik vergi indirimleri ve teşvikler konusunda bazı
yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla
uygulamaya konulan canlandırma paketlerinin etkisiyle 2007 yılında % 0,2 olan genel
bütçe açığının GSYİH’ye oranı 2009 yılının sonunda % 5,4’e yükselmiştir (OVP,
2010).
2.4.1. Küresel Krizin Önlenmesinde Vergi Politikaları
Küresel krizin olumsuz etkilerini önlemek amacıyla uygulamaya konulan vergi
politikalarında, ekonomiyi canlandırmak amacıyla toplam talebi arttırabilmek için
dolaylı vergilerde yapılan geçici indirimler ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda, ÖTV
ve kısmen KDV’de yapılan indirimlerle toplam talep canlandırılmaya çalışılmıştır
(Albayrak, 2011: 3). Vergi indirimlerinin ÖTV ve KDV’de yapılmasının nedeni ise, bu
vergilerin mal ve hizmetlerin fiyatları üzerine uygulanmakta olması nedeniyle söz
konusu mal ve hizmetlerin fiyatlarını yükseltmektedir. Dolayısıyla bu vergilerin
oranlarında veya ÖTV olarak uygulanılan maktu tutarlarda yapılan indirim, ilgili olduğu
mal ve hizmetlerin fiyatlarında kısa vadede düşüş yaratıp söz konusu mal ve hizmetlere
olan talebi canlandırma özelliği taşımaktadır (Akgül, 2013: 219). Küresel krizi önlemek
için yapılan ÖTV ve KDV’de yapılan indirimleri Tablo 2.6’dasunulmaktadır.
78
Tablo 2.6: Küresel Krizde Uygulanan ÖTV ve KDV İndirimleri
Vergi Uygulaması
ÖTV İndirimi
(15.06.2009'a kadar)
KDV İndirimi
(30.09.2009'a kadar)
Hisse Senedi Kazancı
Vergi Borcu Tecili
Kaynak Kullanımını Destekleme
Fonu (KKDF)
Özel İletişim Vergisi (ÖİV)
KOBİ Birleşmeleri
(31.12.2009'a kadar)
Açıklama
Motorlu taşıtlardan alınan ÖTV'de geçici indirime gidilmiştir.
Beyaz eşyada % 6,7'den % 0'a indirilmiştir.
Mobilya ve Bilgisayarda KDV oranı % 18 yerine %
8uygulanmıştır.
150 m2 üzerindeki konut satışında KDV % 18'den % 8'e
indirilmiştir
Yerli yatırımcılara uygulanan % 10'luk stopaj sıfıra indirilmiştir.
Vergi borçları 18 ay süreyle % 3 faizle taksitlendirilmiştir.
Gerçek kişilere kullandırılan kredilerdeki
(KKDF) kesintisi oranı %15'ten % 10'a indirilmiştir.
ÖİV % 15'ten % 5'e indirilmiştir.
KÖBİ'ler kanununda belirlenen şartları sağlamaları kaydıyla,
kurumlar vergisi muafiyeti ve % 75'e kadar indirimli kurumlar
vergisi uygulaması getirilmiştir.
Kaynak: (Karaca, 2014: 277)
Küresel krizin etkilerini azaltmak için uygulanan bir diğer vergi politikası
uygulaması ise, “Vergi Barışı” olarak anılan 5811 sayılı “Bazı Varlıkların Milli
Ekonomiye Kazandırılması Kanunu”’dur. Bu kanunun amacı, gerçek ve tüzel kişilere
ait olup yurt dışında bulunan para ve benzeri menkul kıymetlerin ekonomiye
kazandırılması ve taşınmazların kayda alınması ile yurt içinde bulunan ancak
işletmelerin özkaynakları içinde yer almayan aynı türden varlıkların sermaye işletmelere
aktarılması ve bu yolla sermaye yapılarının güçlendirilmesi olarak ifade edilmiştir (Er,
2010: 263).Vergisi ödenmeden yurt dışına aktarılmış bütün taşınır varlıkların ya da
yurtiçi varlıkların, sırasıyla % 2 ve % 5 oranında vergi ödemeleri yoluyla yasallaşması
sağlanmıştır. Böylece, hem kredi almadan döviz girişi hem ek vergi geliri sağlanmıştır
(Kazgan, 2013: 292).
Küresel kriz döneminde ekonomik büyüme ve kalkınmayı hızlandırmak,
istihdamı arttırmak ve bölgelerarası gelişmişlik düzey farkının en aza indirebilmek
amacıyla yeni bir teşvik programı hazırlanmıştır. Yatırımların teşvik edilmesi amacıyla
5838 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun” ile teşvik
belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar için indirimli kurumlar vergisi
oranı uygulaması getirilmiştir. Teşvik belgeli yatırımlarla ilgili Bakanlar Kurulu;
istatistiki bölge birimleri sınıflandırması ile kişi başına düşen milli gelir ve sosyoekonomik gelişmişlik düzeyini dikkate alarak illeri gruplandırmaya ve gruplar itibariyle
79
teşvik edilecek sektörleri ve bunlara ilişkin yatırım, istihdam büyüklüklerini belirlemeye
yetkili kılınmıştır. Buna göre her il grubu için yatırıma katkı oranının % 25’i, yatırım
tutarı 50 milyon TL’yi aşan büyük ölçekli yatırımlarda ise % 45’i geçmemek üzere
belirlemek ve kurumlar vergisi oranında % 90’a kadar indirim uygulamak için Bakanlar
Kurulu yetkilendirilmiştir (Karakurt, 2010: 188).
2.4.2. Küresel Krizin Önlenmesinde Harcama Politikaları
Küresel krizin olumsuz etkilerini önlenmesi amacıyla uygulamaya konulan
harcama politikaları kapsamında öncelikle özel sektör tüketim ve yatırım harcamaları
için dışlama etkisi oluşturmayan kamu yatırımları arttırılmış ve kamu yatırımlarına
ayrılan kaynakların yüksek öncelikli ekonomik ve sosyal altyapı yatırımlarına
yönlendirilmesi benimsenmiştir. Bu amaçla, ekonomide fiziki ve sosyal altyapı
yatırımlarının yenilenmesini ve genişletilmesini sağlamak amacıyla kamu yatırım
projelerine ağırlık verilmesi,
ekonominin krizden çıkışını kolaylaştırmak ve
sürdürülebilir bir büyüme yapısını yeniden tesis etmek için özel sektör yatırımlarını,
ihracatı ve istihdamı artırmaya yönelik politikaların uygulanması kararlaştırılmıştır
(Bayrak ve Kanca, 2013: 103).
Küresel krizin Türkiye’ye yansıması sonucunda ortaya çıkan işsizliğin olumsuz
etkilerini azaltmak ve işsiz kalan insanların durumlarının daha fazla kötüleşmesini
önlemek ve talebi canlı tutmak amacıyla 2008 ve 2009 yıllarında kısa çalışma ödeneği
için yapılan başvurularla sınırlı olmak üzere, 5838 sayılı Kanun ile 4447 sayılı İşsizlik
Sigortası Kanunu’na geçici bir madde eklenerek kısa çalışma ödeneğinin süresi 3 aydan
6 aya ve ödeme miktarı da %50 arttırılmıştır (Karakurt, 2010: 190).Özel sektörün
desteklenmesi amacıyla Eximbank ve KOSGEB’e yapılan transferler ile Merkezi
yönetimden mahalli idarelere aktarılan kaynaklar arttırılmıştır. GAP ve diğer altyapı ve
sulama yatırım projelerine ek kaynak sağlanmıştır (OVP, 2009).
Küresel krizden çıkış için alınan tedbirler neticesinde kamu harcamalarında
ciddi bir artış görülmüştür. Tablo 2.7’den görülebileceği gibi, Merkezi Yönetim bütçesi
harcamalar toplamı 2007 yılından 2010 yılına kadar geçen süre zarfında yaklaşık 90
milyar TL artış göstermiştir.
80
Tablo 2.7: Merkezi Yönetim Giderleri (Bin TL)
Bütçe Kalemleri
Harcamalar
1-Faiz Hariç Harcama
Personel Giderleri
Sosyal Güv.Kur. Devlet Primi
Mal ve Hizmet Alımları
Cari Transferler
Sermaye Giderleri
Sermaye Transferleri
Borç Verme
2-Faiz Harcamaları
2007
204.067.683
155.314.792
43.568.839
5.804.535
22.257.921
63.291.858
13.003.480
3.542.364
3.845.795
48.752.891
2008
227.030.562
176.369.257
48.856.322
6.407.540
24.411.518
70.360.437
18.515.893
3.173.794
4.643.753
50.661.305
2009
268.219.185
215.018.291
55.946.887
7.208.283
29.798.912
91.975.805
20.071.509
4.319.248
5.697.647
53.200.894
2010
294.358.724
246.059.962
62.315.338
11.062.515
29.184.905
101.857.081
26.010.306
6.772.643
8.857.174
48.298.762
Kaynak: (BÜMKO, 2015)
Ekonomik
sınıflandırmaya
göre
harcamalara
bakıldığında
ise,
kamu
harcamalarında en önemli artış cari transfer harcamalarında olduğu görülmektedir. 2007
yılında 63 milyar TL olan cari transfer harcamalarının, küresel krizin etkilerini azaltmak
için hazırlanan mali canlandırma paketi uygulamaları neticesinde 2010 yılında 101
milyar TL’ye yükseldiği görülmektedir. Küresel krizin istihdamı olumsuz etkilemesi
nedeniyle sosyal güvenlik kurumunun gelirleri azalmış ve bu nedenle oluşan açıklar
devlete ek yük getirmekle beraber, istihdamı iyileştirmek için alınan tedbirler
neticesinde 2007 yılında 5.8 milyar TL olan sosyal güvenlik kurumu devlet primi
ödemeleri 2010 yılında 11 milyar TL’ye yükselmiştir. Ekonomik aktiviteyi
canlandırmak ve sürdürülebilir bir büyümenin altyapısını oluşturmak için yapılan kamu
yatırım harcamalarında ise % 100’e yakın bir artış gerçekleşerek, 2007 yılında 13
milyar TL olan sermaye giderleri 2010 yılında 26 milyar TL’ye yükselmiştir.
81
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ ÜZERİNE EKONOMETRİK BİR
UYGULAMA:TÜRKİYE ANALİZİ
82
Bu bölümde, Türkiye’de maliye politikasının etkinliğinin ampirik analizi
yapılacaktır. Bu amaçla öncelikle maliye politikasının etkinliğine ilişkin literatür
taraması sunulmakta, ardından maliye politikasının etkinliğini incelemek amacıyla
kullanılan zaman serileri analizine ilişkin temel varsayımların ve kurulan hipotezlerin
tanımlanması için teorik açıklamalara yer verilecek; daha sonra da çalışmada kullanılan
veri setinin tanımlanmasına ve verilerin kaynağına değinilecektir. Elde edilen sonuçların
özetlendiği kısım ile devam eden bölüm ampirik bulgulara ilişkin değerlendirmeler ile
son bulacaktır.
3.1. LİTERATÜR
Maliye politikasının etkinliği ile ilgili literatürde yapılan çalışmalara
bakıldığında, temel olarak görülen etkinlik analizlerini üç başlık altında incelemek
mümkün olacaktır. Bu analizlerden ilki, maliye politikası etkinliğinin Keynesyen
etkilere mi, Keynesyen olmayan etkilere mi sahip olduğu konusu baz alınarak yapılan
etkinlik analizleridir.
İkinci etkinlik analizi ise, maliye politikası ve para politikası, temel ekonomik
hedeflere ulaşmada kullanılan iki temel politika olmakla birlikte, bu politikalardan
hangisinin GSYİH üzerinde daha etkin olduğu sorusu ile ilgili yapılan ampirik
çalışmalardır.
Üçüncü etkinlik analiz konusu ise maliye politikası araçlarının kendi
içerisindeki etkinlik dereceleridir. Bilindiği üzere maliye politikası araçları kamu
harcamaları, vergiler ve borçlanmadır. Bu analiz türünde, maliye politikası araçlarının
GSYİH üzerindeki etkileri incelenmektedir.
Maliye politikasının etkinliği üzerine yapılan tartışmalara yönelik olarak
literatürde çok sayıda ampirik çalışma mevcuttur. Söz konusu literatürde yapılan
çalışmalarda farklı ekonometrik modeller kullanılmakla beraber, son dönemde özellikle
2000 yılının başından itibaren en çok kullanılan yöntemin etki-tepki analizine izin
veren, eş-bütünleşme testleri [Vektör Otoregresif Modeli (VAR), Otoregresif Dağıtılmış
Gecikmeli Modeli (ARDL)]olduğu görülmektedir. Mali politika şoklarının temel
makroekonomik değişkenler üzerindeki aktif etkilerini belirlemeye izin verdiği için bu
83
yöntem yoğun biçimde kullanılmaktadır. Bu yüzden uygulamamızın literatüründe eşbütünleşme testleri ile yapılan çalışmalara yer verilecektir.
Ramey ve Shapiro (1998), 1947:1-1996:4 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada
VAR analizini kullanarak ABD’de kamu harcamalarının, özellikle savunma
harcamalarını baz alarak, ekonomik etkilerini araştırmışlardır. Çalışmalarında kamu
harcamalarının GSYİH’yi arttırdığını, gelir ve sermaye üzerinden alınan vergilerin
oranlarında da artış olduğu tespit edilmiştir.
Edelberg, Eichenbaum ve Fisher (1998), 1948:Q1-1996:Q1 yıllarını baz alarak
yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak ABD’de kamu harcamalarının ekonomik
faaliyetlere etkisinin pozitif olduğu tespit edilmiştir. Kamu harcamalarının, GSYİH’nin
yanı sıra istihdamı ve yatırımları arttırdığını; reel ücretleri, konut yatırımlarını,
dayanıksız mal ve hizmet tüketimini azalttığı sonuçlarına ulaşmışlardır.
Bruneau ve De Bandt (1999), 1972:Q1- 1995:Q4 yıllarını baz alarak yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak Almanya ve Fransa’da maliye politikasının ve para
politikasının etkinliğini araştırmışlardır. Çalışmaya göre GSYİH üzerine, maliye
politikasının ve para politikasının etkinliğinin benzer olduğunu ve bu yüzden karma
politikaların uygulanması gerektiği sonucuna ulaşmışlardır. Çalışmada tespit edilen bir
başka sonuç ise, maliye politikasının GSYİH üzerindeki etkisi Almanya’da Fransa’ya
göre daha yüksek olmasıdır.
Bayoumi (1999), 1981:Q1-1998:Q4 yılları arasında VAR analizini kullanarak
Japonya’da maliye politikası, para politikası, varlık fiyatları ve banka kredilerinin
ekonomik canlandırıcılık rolü üzerine yaptıkları araştırmada, hem kamu harcamalarının
hem de vergilerin mali canlandırıcı olarak GSYİH üzerinde etkili oldukları tespit
edilmiştir. Kısa dönemde, yapılacak 100 Yen’lik bir kamu harcamasının GSYİH
üzerinde yaklaşık olarak 65 Yen’lik bir etki yarattığı; ancak bu etkinin 1 yıl içerisinde
yavaş yavaş yok olduğu hesaplanmıştır. Para politikasının ise, ekonomik talebi
canlandırmada etkin olduğu ama faiz oranlarının düşük olması nedeniyle deflasyonist
baskıya neden olduğu tespit edilmiştir.
Fatas ve Mihov (2001), 1960:Q1-1996:Q4 yıllarını baz alarak yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak ABD’de genişletici maliye politikalarının GSYİH
84
miktarını arttırdığını, bununla beraber tüketim harcamalarının arttığı, fakat tasarruflar
üzerinde negatif etkileri olduğu sonucu tespit etmişlerdir.
Höppner (2001), 1970:Q1-2000:Q4 yıllarını baz alarak Almanya için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının etkinliğini incelemiştir. İki
model kurularak yapılan analizlerin ilkinde kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin
GSYİH üzerindeki etkileri analiz edilmiş, ikinci modelde ise birinci modele ek olarak
özel tüketim harcamaları eklenerek maliye politikasının etkinliğinin klasik iktisadi
yaklaşıma mı, yoksa Keynesyen iktisadi yaklaşıma mı uyduğu analiz edilmiştir.
Çalışmada, kamu harcamalarındaki artışların GSYİH’yi ve özel tüketimi arttırdığı,
vergilerdeki artışın ise GSYİH’yi ve özel tüketimi düşürdüğü tespit edilmiş, bu
sonuçların ise maliye politikasının Keynesyen etkiler gösterdiğini belirtmişlerdir.
çalışmada ulaşılan bir başka sonuç ise, kamu harcamalarında meydana gelen 1 Deutsche
Mark’lık (DM) artışın GSYİH’yi uzun dönemde 0,23 DM arttırdığı, vergi gelirlerinde
yapılan 1 DM’lik artışında GSYİH’yi uzun dönemde 1,59 DM azaltmakta olduğu tespit
edilmiştir.
Blanchard ve Perotti (2002), 1947:1-1997:4 yıllarını baz alarak yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak ABD’de kamu harcamalarının ve vergilerin
GSYİH üzerine etkileri yaptığı çalışmada kamu harcamalarının GSYİH miktarını
arttırdığını, buna karşın vergilerin arttırılmasının GSYİH miktarını düşürdüğünü tespit
etmişlerdir. Ayrıca kamu harcamalarının, özel tüketimi pozitif yönde etkilediği, özel
yatırımları ise negatif etkilediği; vergilerin arttırılması ise, yatırımları ve tüketimi
negatif yönde etkilediğini tespit etmişlerdir. Perotti (2002), farklı zaman dilimlerinde 5
OECD ülkesini9 baz alarak yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak kamu
harcamalarının ve vergi gelirlerinin GSYİH, faiz oranları ve enflasyon üzerindeki
etkilerini araştırmıştır. Çalışmada, kamu harcamalarının GSYİH üzerindeki etkilerinin
olumlu ama çok küçük olduğu tespit edilmiştir. Çalışmaya göre, GSYİH’yi
arttırabilmek için vergileri azaltmanın, kamu harcamalarını arttırmaktan daha iyi bir
yöntem ya da daha etkili bir seçenek olduğu konusunda herhangi bir bulguya
rastlanmamakla birlikte, bu iki maliye politikası aracının birlikte uygulanması sonucu
belirli dönemlerde GSYİH üzerinde negatif etkiler yarattığı da tespit edilmiştir. Kamu
9
ABD (1961:Q1-2000-Q4), Avusturalya (1964:Q1-2000:Q4), Almanya (1961:Q1-1989:Q4), İngiltere
(1964:Q1-2001:Q2), Kanada (1962:Q1-2001:Q4)
85
harcamalarının kısa dönem faiz oranları üzerinde etkisi olduğu, ancak bu etkinin 3
ülkede (ABD, Avusturalya, Kanada) pozitif, diğer iki ülkede ise negatif olduğu tespit
edilmiştir. Kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin enflasyon üzerindeki etkilerinin
küçük olduğu, asıl belirleyici olan faktörün talep edilen mal ve hizmetlerin ya da vergi
indirimi uygulanan mal ve hizmetlerin fiyat elastikiyetlerinin olduğu sonucuna
ulaşmışlardır.
Marcellino (2002), 1981:Q1-2001:Q2 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada
Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya’da VAR analizini kullanarak maliye politikasının
GSYİH üzerindeki etkilerini incelemiştir. Analiz sonucu, vergilerin arttırılması sonucu
sadece Almanya’da GSYİH’nin düştüğü, Fransa ve İspanya’da ise GSYİH’nın
düşmediğini ve vergi artışlarının sınırlı ama pozitif bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir.
Vergilerin arttırılmasına rağmen GSYİH’nin azalmamasını ise, vergi matrahlarının
artması sonucu ekonomik faaliyetlerde herhangi bir yavaşlama meydana gelmemesi ile
açıklamaktadır. İspanya’da ise vergileri arttırmanın etkisi negatif olmasına rağmen,
katsayısı istatistiki olarak anlamlı değildir. Kamu harcamalarının 4 ülkede de GSYİH
üzerinde sınırlıda olsa etkili olduğu tespit edilmiştir. Bu etkinin, Almanya ve İtalya’da
negatif olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Kuttner ve Posen (2002), 1976-1999 yılları arasında VAR analizini kullanarak
Japonya’da kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin, GSYİH üzerindeki etkilerini
incelemişler ve genişletici maliye politikalarının ekonomik aktiviteyi canlandırıcı
etkilerinin olduğunu,
yani GSYİH’yi olumlu yönde etkilediğini tespit etmişlerdir.
Çalışmada, ekonomik aktiviteyi canlandırmada vergi gelirlerinin, kamu harcamalarına
göre daha etkin olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Walker (2002), 1980:Q1-2000:Q3 yılları arasında VAR analizini ve NL-VAR
analizini kullanarak Japonya’da kamu harcamalarını ve kamu harcamalarının neden
olduğu bütçe açığı seviyesinin GSYİH üzerindeki etkilerini incelemiştir. Çalışmaya
göre, harcamalardaki artışa bağlı olarak ortaya çıkan savurganlığın ve verimsizliğin
GSYİH’yi olumsuz etkilediği sonucunu tespit etmişlerdir. Ayrıca, kamu harcamalarının
neden olduğu bütçe açıklarının oranlarına göre farklı kamu harcaması çarpanları
hesaplanmıştır.
86
Chang vd. (2002), farklı zaman dilimlerinde Güney Kore (1954-1996), Tayvan
(1951-1996) ve Tayland’da (1951-1995) yaptıkları çalışmada VAR analizini kullanarak
maliye politikası araçlarının GSYİH üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada,
Güney Kore ve Tayvan için maliye politikası ile GSYİH arasında uzun dönem ilişkisi
bulunmuş; ancak Tayland için maliye politikası ve GSYİH arasında uzun dönem ilişkisi
bulunamamıştır. Bu durum, Tayland’da maliye politikasının GSYİH üzerinde etkin
olmadığını göstermektedir. Güney Kore ve Tayvan’da ise kamu harcamalarının GSYİH
üzerinde etkisinin olmadığı ve gelecekte de etkisinin çok az olacağına dair kanıtlar
tespit edilmiştir. Ayrıca çalışmada, bu üç asya ülkesi için ekonomik canlandırıcı olarak
maliye politikaları tavsiye edilmemektedir.
De Castro (2003), 1980:Q1-2001:Q2 yıllarını baz alarak İspanya’da yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak kamu harcamalarının Keynesyen olmayan
etkilerini incelemiştir. Çalışmada kamu harcamalarının kısa dönemde GSYİH’yi, orta
dönemde özel tüketim ve yatırımlarını azalttığı tespit edilmiştir. Kamu harcamalarındaki
artış, kamu çalışanları üzerinden yürütülse bile, kısa dönem içerisinde GSYİH üzerinde
daraltıcı etkilerin ortaya çıktığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç itibariyle, bu bulgular
neticesinde çalışmada Keynesyen maliye politikasının etkin olmadığını, mali
konsolidasyon uygulamalarının etkin olduğu belirtilmiştir.
Giorgioni ve Holden (2003), farklı yıllarda G710 ülkelerini baz alarak yaptığı
çalışmada VECM analizini kullanarak kamu harcamalarının ve vergilerin GSYİH
üzerindeki etkilerini Keynesyen ve Keynesyen Olmayan (Ricardocu Denklik Hipotezi
ve Genişletici Mali Daralma Hipotezi) etkiler çerçevesinde incelemişlerdir. Çalışmada,
İtalya’da genişletici mali daralma hipotezinin, diğer ülkelerde ise Keynesyen etkilerin
olduğu tespit edilmiştir. Keynesyen etkilerin tespit edildiği ülkelerde, kamu harcamaları
GSYİH’yi arttırmakta, vergilerdeki artış ise GSYİH’yi düşürmektedir. Mali daralma
hipotezinin etkilerinin tespit edildiği İtalya’da ise kamu harcamalarındaki artış
GSYİH’yi arttırmamış, özel tüketimde de bir artış olmadığı sonuçlarına ulaşmışlardır.
10
Kanada (1957-1996), Fransa (1951-1997), Almanya (1954-1988), İtalya (1963-1996), Japonya (19681996), İngiltere (1950-1995), ABD (1951-1997)
87
Krusec (2003), farklı yıllarda 4 Avrupa Para Birliği (APB) üyesi ülkeyi11 ve 4
APB üyesi olmayan ülkeyi12 baz alarak yaptığı çalışmada VECM analizini kullanarak
kamu harcamalarının ve vergilerin GSYİH üzerindeki etkilerini incelemiş, kamu
harcamalarındaki artışların GSYİH’yi arttırdığı, vergilerdeki artışların ise GSYİH’yi
azalttığı tespit edilmiştir. Kamu harcamalarında meydana gelecek %1’lik artışın
GSYİH’yi, Finlandiya’da %0.5,Avusturya’da %0.5, İtalya’da %0.3, ABD’de %0.21,
Avusturalya’da
%0.7,
Kanada’da
%0.5,
İngiltere’de
%0.5
arttıracağı
test
istatistiklerinden hesaplanmıştır.
Burnside vd.(2003), 1947:Q1-1995:Q4 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak, II. Dünya Savaşı döneminde maliye politikası
şoklarının reel ücretler ve çalışma saatleri üzerindeki etkisini incelemişlerdir.
Çalışmada, savaş döneminde çalışma sürelerinin uzadığı, kamu harcamalarının ve vergi
oranlarının arttığı, reel ücretlerin ise düştüğü tespit edilmiştir.
Arin ve Koray (2005), 1959:Q2-2001:Q2 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikası şoklarının ekonomik etkilerini
incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcamalarındaki artışların GSYİH’yi olumlu
etkilediği, dolaylı vergilerin ve
kurumlar vergisinde meydana gelen artışların ise
GSYİH’yi olumsuz etkilediği tespit edilmiştir.
Cerda vd. (2005), 1833-2000 yıllarını baz alarak Şili için yaptığı çalışmada
VAR analizini kullanarak maliye politikasının Keynesyen ekonomik etkilerinin geçerli
olup olmadığını incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcamalarında meydana gelecek
%1’lik bir şokun GSYİH üzerinde yaklaşık olarak % -0,2’lik olumsuz bir etki
yaratacağı, benzer şekilde vergilerde meydana gelecek %1’lik bir şokun GSYİH
üzerinde yaklaşık olarak % -0,1’lik bir olumsuz etki yaratacağı tespit edilmiştir. Kamu
harcamalarında meydana gelen artışın GSYİH üzerinde olumsuz etki yaratmasını,
Keynesyen maliye politikasının varsayımlarına ters bir durum olarak açıklayan yazarlar,
maliye politikasının etkinliği konusunda Keynesyen olmayan politikaların geçerliliğini
vurgulamışlardır.
11
Avusturya (1964:Q1-1998:Q4), Almanya (1966:Q1-1998:Q4), Finlandiya (1970:Q1-1996:Q4), İtalya
(1960:Q1-1998:Q4)
12
ABD (1960:Q1-2001:Q4), Avusturalya (1963:Q2-2001:Q2), İngiltere (1963:Q1-2001:Q2), Kanada
(1961:Q1-2001:Q4)
88
Badinger (2006), 1983:Q1-2002:Q4 yıllarını baz alarak Avusturya için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak ihtiyati maliye politikalarının ekonomik etkilerini
araştırmışlardır. Çalışmada, kamu harcamaları şoklarının GSYİH üzerinde olumlu
etkileri olduğu, vergilerdeki şokların ise GSYİH üzerinde olumsuz etkileri olduğunu
tespit etmişlerdir. Kamu harcaması çarpanı 0,820 olarak, vergi çarpanı ise -0,591 olarak
hesaplanmıştır. Kamu harcamalarındaki artışın tüketim ve yatırım düzeyini arttırdığı,
vergilerdeki artışın ise tüketim ve yatırım düzeyini azalttığı sonucuna ulaşmışlardır.
Heppke-Falk vd. (2006), 1974:Q1-2004:Q4 yılları arasında Almanya için
yaptığı çalışmada, maliye politikası şoklarının kısa dönem etkilerini incelemişlerdir.
Kamu harcamalarında meydana gelen artışın kısa dönemde GSYİH ve özel kesim
tüketimini arttırdığı, özel kesim yatırımlarını ise düşürdüğü, dolaylı vergilerin GSYİH
üzerindeki etkisinin istatistiki olarak anlamsız olduğu, dolaysız vergilerin ise GSYİH
üzerinde etkinin çok düşük olduğu tespit edilmiştir.
De Castro (2006), 1980:Q1-2001:Q2 yıllarını baz alarak İspanya için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının makroekonomik etkilerini
analizi etmiştir. Çalışmada kamu harcamalarında meydana gelen artışların GSYİH, özel
tüketim ve özel yatırım harcamalarını kısa dönemde pozitif etkilediği, orta ve uzun
dönemde ise negatif etkilediğini tespit etmiştir. Vergilerde meydana gelecek artışın ise
GSYİH’yi, özel tüketim ve özel yatırım harcamalarını kısa dönemde pozitif etkilediği,
orta ve uzun dönemde negatif etkilediğini tespit etmiştir. Elde edilen bulgular
neticesinde İspanya’da Keynesyen olmayan etkilerin olduğu belirtilmiştir.
Romer ve Romer (2007), 1947-2006 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak vergi politikalarının GSYİH üzerindeki etkilerini
incelemişlerdir. Çalışmalarında, vergilerin GSYİH’nin %1’i arttırılması durumunda
ekonomideki toplam çıktı düzeyinin takip eden 3 yıl içerisinde yaklaşık olarak %3’e
yakın bir daralma yaşayacağını ve bütçe açığının azalacağını tespit etmişlerdir. Aynı
zamanda kamuda istihdam edilen personelin maaş ve ücretlerinde meydana gelen
artışlarında GSYİH üzerinde olumlu etkiler yarattığı da çalışmadan çıkarılan sonuçlar
arasında yer almaktadır.
Giardano vd.(2007), 1982:Q1-2004:Q4 yıllarını baz alarak İtalya için yaptığı
çalışmada VAR modelini kullanarak maliye politikasının, GSYİH, enflasyon ve uzun
89
dönem faiz oranları üzerine olan etkilerini incelemişlerdir. Kamu harcamalarının
arttırılarak mal ve hizmet satın alınmasının ekonomik aktiviteyi arttırdığı, kamu
harcamalarında meydana gelen %1’lik bir artışın GSYH’yi üç çeyrek dönem sonunda %
0,6 arttırdığı ve bu çarpan etkisinin ikinci yılın sonunda sıfırlandığı tespit edilmiştir.
Ayrıca kamu harcamalarının istihdam, özel tüketim, yatırımlar ve kısa dönemli de olsa
enflasyon üzerindeki etkisinin pozitif olduğu tespit edilmiştir. Faiz oranları üzerindeki
pozitif ama istatistiki olarak anlamsız olduğu bulunmuştur.
Mountford ve Uhlig (2008), 1955:Q1-2004:Q4 yılları arasında ABD için
yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak kamu harcamalarının ve vergilerin GSYİH
üzerindeki etkisini incelemiş ve bunu üç senaryoya dayandırarak yapmışlardır. Bu
senaryolara göre, ilkinde bütçe açığının borçlanma yolu ile arttırılması suretiyle kamu
harcamalarının yapılması, vergi gelirlerine bağlı olarak kamu harcamalarının artırılması
ve son olarak da vergilerin düşürülmesi yoluyla GSYİH’nin arttırılması planlanmıştır.
Bütçe açıkları verilmesine dayanan bu üç senaryonun da GSYİH üzerinde etkilerinin
olumlu olduğu test sonuçlarından tespit edilmiş olmakla birlikte, en etkin olan yöntemin
ise vergilerin düşürülmesi olduğu belirlenmiştir. Pozitif kamu harcaması şokunun
gerçekleşmesinin ardından 4., 8. ve 12. çeyreklerde kamu harcaması çarpanı sırasıyla
0.37, 0.29 ve 0.33 olarak hesaplanırken; negatif bir vergi şokunun gerçekleşmesinin
ardından 4., 8. ve 12. çeyreklerde vergi çarpanının sırasıyla 0.53, 2.08 ve 6.19 olarak
hesaplanmıştır.
De Castro ve Hernandez De Cos (2008), 1980:Q1-2004:Q4 yıllarını baz alarak
İspanya için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikası şoklarının
ekonomik etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcaması şoklarının GSYİH
üzerinde kısa dönemde olumlu etkileri olduğu, ancak orta ve uzun dönemde ise bu
olumlu etkinin azalarak yerini bütçe açıklarına ve yüksek enflasyona bıraktığı,
vergilerin arttırılması durumda ise kısa dönemde GSYİH üzerinde küçük ve çok az bir
olumlu etkisi olmasına rağmen, orta ve uzun dönemde GSYİH üzerinde etkisinin
negatif olduğu tespit edilmiştir.
Bergman ve Hutchison (2010), 1971:Q1-2000:Q4 yıllarını baz alarak
Danimarka için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak uygulanan maliye
politikaları üzerinde, genişletici mali daralma hipotezinin geçerliliğini analiz
90
etmişlerdir. Çalışmada, Danimarka’da uygulanan maliye politikalarının, genişletici mali
daralma hipotezine uygun biçimde, GSYİH’nin ve tüketimin artması üzerinde etkin
olduğu tespit edilmiştir.
Düzgün (2010), 1987:Q1-2007:Q3 yıllarını baz alarak Türkiye için ARDL
analizini kullanarak, maliye politikası ve para politikasının, Türkiye ekonomisindeki
etkinliğini incelemiştir. Çalışmada, para politikasının GSYİH üzerinde pozitif ama
anlamsız bir etkiye sahipken, kamu harcamalarının GSYİH üzerinde negatif ama
anlamlı bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Dışlama etkisi olduğu için kamu
harcamalarının GSYİH üzerinde negatif etkiye sahip olduğu ve maliye politikasının
Keynesyen etkilere sahip olmadığı belirtilmiştir.
Kuismann ve Kamppi (2010), 1990:Q1-2007:Q4 yıllarını baz alarak Finlandiya
için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye
politikasının
Finlandiya
ekonomisi üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcamaları
artışlarının GSYİH’yi, özel tüketimi ve özel yatırımları negatif etkilediği, yani dışlama
etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Vergilerin arttırılması durumunda ise GSYİH üzerinde
pozitif etkisi olduğu, özel yatırımları kısa dönemde negatif etkilese de orta-uzun vadede
pozitif etkilediği, özel tüketimleri ise negatif olarak etkilediği tespit edilmiştir. Kamu
harcamalarının ekonomik aktivite üzerindeki etkilerinin, vergilerin yarattığı etkiye göre
daha hızlı olduğu belirtilmiştir.
Ali ve Ahmad (2010), 1972-2008 yıllarını baz alarak Pakistan için yaptıkları
çalışmada ARDL analizini kullanarak maliye politikasının ekonomik büyüme
üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, genişletici maliye politikasının
yarattığı bütçe açıkları üzerinde durulmuş ve bütçe açıklarının etkileri analiz edilmiştir.
Bütçe açıklarının kısa dönemde, talebi canlandırdığı, firmaları kapasitelerini
kullanmaları konusunda uyarıcı etkiler yarattığı ve insanları daha fazla harcamaya
teşvik ettiği ve bu etkiler neticesinde ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkiler yarattığı
tespit edilmiştir. Kısa dönemde ekonomiyi canlandırıcı etkiler yaratsa da, uzun
dönemde bütçe açıkları ekonomi üzerinde ciddi tahribatlar yarattığı ve ekonomik
büyümeyi negatif etkilediği tespit edilmiştir. Yazarlara göre, bütçe açıkları GSYİH’nin
% 3-4’ü kadar olması gerektiği ve bu düzeyde sağlanabilecek bütçe açıklarının
91
ekonomik büyümeyi ve düşük enflasyon gibi olumlu ekonomik etkiler yaratabileceği
belirtilmiştir.
Khosravi ve Karimi (2010), 1960-2006 yıllarını baz alarak İran için yaptıkları
çalışmada ARDL analizini kullanarak maliye politikası ve para politikasının ekonomik
büyüme üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, maliye politikasının ekonomik
büyüme üzerinde pozitif etkisinin olduğu, para politikasının ise ekonomik büyüme
üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir.
Nidhiprabha (2010), 2000:M1-2009:M12 yıllarını baz alarak Tayland için
yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak küresel krizde maliye ve para politikasının
GSYİH üzerindeki etkilerini analiz etmiştir. Çalışmada, GSYİH üzerinde para
politikasının kriz sürecinde maliye politikasına göre daha etkin olduğu, maliye politikası
araçlarından vergilerin ise kamu harcamalarına göre daha etkin olduğu tespit edilmiştir.
Erkam (2010), 1989:Q1-2005:Q1 yıllarını baz alarak Türkiye için yaptığı
çalışmada VAR ve GARCH modellerini kullanarak maliye politikasının asimetrik
etkilerinin olup olmadığını analiz etmiştir. 67 çeyrek dönemi inceleyen çalışmada
maliye politikalarının etkilerini özel tüketim ve özel harcamalar üzerindeki etkileri
olarak ayrı ayrı ele almıştır, Türkiye’de uygulanan maliye politikalarının, özel tüketim
üzerinde 26 çeyrek dönemde asimetrik etkiler ortaya çıkardığı,
41 dönemde ise
doğrusal etkiler ortaya çıkardığı tespit edilmiştir. Doğrusal etkilerin olduğu dönemlerin
bazılarında Keynesyen etkilerin olduğu bazılarında ise Ricardocu denklik hipotezinin
geçerliği olduğu belirtilmiştir. Özel yatırımlar üzerinde ise sadece 13 çeyrek dönemde
asitmetrik etkilerin ortaya çıktığı sonucuna ulaşılmış ve geriye kalan dönemlerde ise
istatistiki olarak bir sonuca ulaşılamamıştır.
Afonso ve Sousa (2011), farklı zaman dilimlerinde13 ABD, İngiltere, Almanya
ve İtalya için yaptığı çalışmada, maliye politikasının makroekonomik etkilerini
incelemişlerdir. ABD’de, kamu harcamaları arttırıldığında GSYİH, özel tüketim ve özel
yatırım üzerinde pozitif etkileri olduğu tespit edilmiştir. Dışlama etkisinin olmaması
nedeniyle, ABD’de kamu harcamalarının genişletici Keynesyen etkilere sahip olduğunu
belirtilmiştir. Vergilerin arttırılması durumunda, GSYİH ve özel tüketim negatif olarak
13
ABD(1970:Q3-2007:Q4), İngiltere (1964:Q2-2007:Q4), Almanya (1980:Q3-2006:Q4), İtalya
(1986:Q2-2004:Q4),
92
etkilenmekte, özel yatırımlar ise pozitif olarak etkilenmektedir. İngiltere’de, kamu
harcamaları arttırıldığında GSYİH ve özel tüketimi pozitif etkilemekte, özel yatırımı ise
negatif etkilediği tespit edilmiştir. Bu durum, dışlama etkisinin olduğunu gösterdiği için
İngiltere’de kamu harcamalarının Keynesyen etkilere sahip olmadığı belirtilmiştir.
Vergilerin arttırılması durumunda ise GSYİH’nin ve özel tüketimin negatif etkilendiği,
özel yatırımların pozitif etkilendiği tespit edilmiştir. Almanya’da, kamu harcamalarının
arttırılması GSYİH’yi, özel tüketim ve özel yatırımları negatif etkilediği, bu dışlama
etkilerinin Keynesyen olmayan etkiler olduğu tespit edilmiştir. Vergilerdeki artışların
ise GSYİH’yi, özel tüketimi ve özel yatırımları pozitif etkilediği tespit edilmiştir.
İtalya’da ise kamu harcamaları arttırıldığında GSYİH, özel tüketim ve özel yatırım
üzerinde kısa dönemde çok düşük bir pozitif etkinin görülmesine rağmen orta-uzun
dönemde etkisinin negatif olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, dışlama etkisinin
olduğunu gösterdiği için İtalya’da kamu harcamalarının Keynesyen etkilere sahip
olmadığı belirtilmiştir. Vergilerdeki artışların ise, kamu harcamalarının tam tersine,
GSYİH, özel tüketim ve özel yatırımın üzerinde kısa dönemde negatif etkilere neden
olduğu, orta-uzun dönemde ise pozitif etkilere neden olduğu tespit edilmiştir.
Senbet (2011), 1959:Q1-2010:Q2 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak, para politikası ve maliye politikasının GSYİH
üzerindeki etkinliğini incelemiştir. Çalışmada, GSYİH’nin artmasında ve ekonominin
canlandırılmasında, para politikasının maliye politikasına göre daha etkin olduğu tespit
etmiştir.
Auerbach ve Gorodnichenko (2011), 1985-2010 yılları arasında OECD ülkeleri
ve ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikası araçlarının
resesyon ve genişleme dönemindeki etkilerini analiz etmişlerdir. Çalışmada, maliye
politikasının resesyon dönemlerinde mali canlandırıcı olarak ekonomik aktiviteyi
artırma konusunda etkin olduğunu, fakat bu olumlu etkilerin yanında enflasyonu
arttırmak gibi olumsuz durumların ortaya çıkmasına da neden olabileceği tespit
edilmiştir.
Cimadomo ve Quere (2012), 1971-2009 yıllarını baz alarak Almanya, ABD ve
İngiltere için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak, maliye politikasının GSYİH
üzerindeki etkilerini ve maliye politikasının mali canlandırıcılık rolünü küresel krizi de
93
dikkate alarak analiz
etmiştir. Çalışmada, Almanya’da vergi ve kamu harcamaları
çarpanının birbirine çok yakın olduğu (0,5), İngiltere ve ABD’de ise kamu
harcamalarının GSYİH’yi canlandırma konusunda vergilere göre kısa dönemde daha
etkin olduğu tespit edilmiştir. Küresel krizle ilgili veri azlığı nedeniyle yeterli bir
analizin yapılamadığını; ancak Almanya ve İngiltere’de mali canlandırma paketlerinin,
ABD’ye göre daha büyük etkilere sahip olduğu belirtilmiştir.
Yıldırım (2012), 1988:Q1-2010:Q4 yıllarını baz alarak Türkiye için yaptığı
çalışmada VAR analizini kullanarak, maliye politikası şoklarının Türkiye ekonomisi
üzerindeki etkilerini incelemiştir. Kamu harcamalarında meydana gelen artışların
GSYİH’yi pozitif etkilediği ancak çarpan katsayısının küçük olduğunu tespit etmiştir.
Kamu harcamalarının etkisinin düşük olmasının nedeni olarak, kamu yatırımlarının
etkinsizliği ve kamu istihdamının verimsizliği olarak belirtmiştir. Vergilerde meydana
gelen artışın ise GSYİH’yi, tüketimi ve yatırımı negatif etkilediği tespit edilmiştir.
Saibu ve Apanisile (2013), 1960-2011 yıllarını baz alarak Nijerya için yaptığı
çalışmada ARDL analizini kullanarak, maliye politikası ve para politikasının GSYİH
üzerindeki etkinliğini incelemişlerdir. Çalışmada, para politikasının maliye politikasına
göre daha etkin olduğu sonucuna ulaşılmış, fakat para ve maliye politikasının birlikte
uyum içinde yürütüldüğü yerel politikanın her iki politikadan da daha etkin olduğu,
daha iyi sonuçlar verdiği belirtilmiştir.
Bouakez vd. (2014), 1960:Q1-1979:Q2 ve 1979:Q3-2007:Q4 yılları arasında
iki farklı dönemi baz alarak ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak
maliye politikasının makroekonomik etkilerini incelemişlerdir. Çalışmanın iki döneme
ayrılmasının nedeni ise 1979 yılında tahvil fiyatlarında meydana büyük düşüş sonucu
yapısal değişimin meydana gelmiş olması olarak açıklanmıştır. Çalışmada, 1979
yılından önce kamu harcamalarında meydana gelen artışların GSYİH’yi arttırdığı, özel
tüketim harcamalarında istatistiki olarak anlamlı bir değişim meydana getirmediği tespit
edilmiştir. 1979 yılından sonra ise kamu harcamalarında meydana gelen artışın
GSYİH’yi ve özel tüketim harcamalarını arttırdığı tespit edilmiştir. Vergilerde meydana
gelen artışların ise hem 1979 öncesi hem de 1979 sonrası GSYİH’yi ve özel tüketimi
düşürdüğü tespit edilmiştir. Kamu harcamalarının ekonomiyi canlandırmadaki rolünün,
vergilerin düşürülmesine göre daha etkin olduğu yazarlar tarafından belirtilmiştir.
94
Hussain (2014), 1974-2007 yıllarını baz alarak SAARC (Güney Asya Bölgesel
İşbirliği Örgütü) üyesi olan Bangladeş, Nepal, Hindistan, Pakistan ve Sri Lanka için
yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak, maliye politikası ve para politikasının
GSYİH üzerindeki etkinlik derecelerini incelemiştir. Çalışmada, Pakistan ve Sri
Lanka’da
para politikasının GSYİH üzerinde maliye politikasına göre daha etkin
olduğu, diğer ülkelerde ise maliye politikasının GSYİH üzerinde para politikasına göre
daha etkin olduğu tespit edilmiştir. Maliye politikası ve para politikası etkinliğinin
ülkeden ülkeye değişmesini ise, ülkelerin sahip olduğu ekonomik ve kurumsal
yapılanmalarına bağlı olarak açıklamışlardır. Jha vd. (2014), farklı yılları baz alarak 10
Asya ülkesi14 için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının,
GSYİH’nin büyümesi üzerinde etkinliğinin olup olmadığını analiz etmişlerdir. 10 ülke
için yapılan analizlerde, GSYİH ve toplam talebin artması hususunda, vergileri
azaltmanın kamu harcamalarını arttırmaktan çok daha etkin olduğu tespit edilmiştir.
Pyun ve Rhee (2015), 2000:Q1-2012:Q2 yıllarını baz alarak 21 OECD ülkesi
için yaptıkları çalışmada panel VAR analizini kullanarak, maliye politikası ve para
politikasının küresel kriz sürecinde GSYİH üzerindeki etkilerini incelemişlerdir.
Çalışmada normal dönemlerde 1’den daha küçük olan maliye politikası çarpanlarının,
kriz döneminde genişletici para ve maliye politikalarının etkileşimi ile 1’den büyük
olduğu ve normal dönemde kamu harcamalarının yarattığı güçlü dışlama etkisinin kriz
döneminde uygulanan genişletici para politikası yüzünden oldukça düşük bir dışlama
etkisi yarattığı tespit edilmiştir.
Literatürdeki çalışmaları inceledikten sonra ortaya çıkan sonucu kısaca şu
şekilde özetlemek mümkün olabilmektedir. Maliye politikasının etkinliği, Keynesyen ve
Keynesyen olmayan diğer iktisadi yaklaşımlara göre kamu harcamaları arttığında
GSYİH olumlu etkilenmekte, vergiler arttığında ise GSYİH olumsuz etkilemektedir. Bu
iki iktisadi yaklaşımın ayrıldığı nokta ise, Keynesyen olmayan iktisadi yaklaşımlara
göre kamu harcamaları arttığında özel tüketim harcamaları düşmektedir, Keynesyen
yaklaşıma göre kamu harcamaları arttığında ise özel tüketim harcamaları artmaktadır.
14
Çin (1995:Q1-2009:Q2), Honk Kong (1992:Q3-2009:Q2), Hindistan (1996:Q2-2009:Q2), Endonezya
(1993:Q1-2009:Q2), Kore (1991:Q1-2009:Q2), Malezya (1991:Q1-2009:Q2), Filipinler (1985:Q12009Q2), Singapur (1988:Q1-2009:Q2), Tayvan (1977:Q3-2009:Q2), Tayland (1993:Q1-2009:Q2)
95
3.2. METODOLOJİ
Çalışmanın ekonometrik analizi iki aşamadan meydana gelmektedir. İlk önce
değişkenler arasında eşbütünleşme analizi yapılarak, değişkenler arasında uzun dönem
ilişkinin varlığı test edilecektir. Daha sonra VAR modeli kurularak, Etki-Tepki Analizi
ve Varyans Ayrıştırma yöntemleri uygulanarak değişkenler arasındaki ilişkiler
açıklanacaktır. Bu bölümde ise uygulanacak iki aşamanın teorik bilgileri sunulacaktır.
3.2.1. Eşbütünleşme Analizi
Eşbütünleşme analizi, iktisadi değişkenlere ait seriler durağan olmasalar bile,
bu serilerin durağan bir doğrusal kombinasyonunun varolabileceğini ve bu durumun
ekonometrik
olarak
belirlenebileceğini
ileri
sürmektedir
(Tarı,
2012:
415).
Eşbütünleşme analizi sayesinde ekonomik değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişki
sunulmaktadır (Sevüktekin ve Çınar, 2014: 557).
Literatürde en sık kullanılan eşbütünleşme testleri, hata terimine dayalı iki
aşamalı Engle-Granger (1987) yöntemi ile sistem yaklaşımına dayalı Johansen (1988)
ve Johansen ve Jesulius (1990) yöntemidir. Bu yöntemlerin uygulanabilmesi için
modelde yer alan tüm değişkenlerin düzeyde durağan olmaması I(0) ve birinci farkları
alındığında durağan hale gelmesi I(1)gerekmektedir (Pesaran vd., 2001: 289-290).
Eşbütünleşme dereceleri farklı olan serilere eşbütünleşme yönteminin uygulanamama
sorununu Pesaran ve Shin (1995) ve Pesaran vd. (2001) tarafından geliştirilen sınır testi
yaklaşımı ortadan kaldırmaktadır (Kıran ve Güriş, 2011: 72).
Eşbütünleşme testlerinden Engle-Granger (1987) yöntemi, iki adımdan oluşan
bir süreçtir. Birinci adımda eşbütünleşme vektörünün parametreleri EKK yöntemi ile
tahmin edilmekte, ikinci adımda ise tahmin edilen bu parametreler yardımıyla hata
terimlerine ulaşılır. Daha sonra Engle-Granger eşbütünleşme testi hata terimleri için
Augmented Dickey-Fuller (ADF) testi yapılarak durağanlık test edilmektedir (Dickey
ve Fuller, 1981). Yapılan ADF testi sonucu bulunan τ-istatistiği bulunur ve MacKinnon
kritik değerleri yardımıyla birim kök olup olmadığı test edilir. Birim kök olmaması
durumunda iki değişken eşbütünleşiktir (Sümer, 2013: 352).
96
Engle-Granger eşbütünleşme testi kolay uygulanabilir olmasına rağmen,
önemli eksiklikleri söz konusudur. Bu eksikliklerin başında, iki değişkenden birisi
bağımlı değişken iken eşbütünleşik olmalarına rağmen, bağımlı değişken diğer değişken
olduğunda eşbütünleşmenin ortaya çıkmaması önemli bir sorun olarak ortaya
çıkabilmektedir.
Farklı
normalleştirmeler
Engle-Granger
test
sonucunu
değiştirebilmektedir. Bu durumda sahte sonuçlara neden olan EKK yöntemi ile
eşbütünleşme vektörü için tutarlı tahminler elde edilememektedir (Çil Yavuz, 2014:
404).
Johansen (1988), Johansen-Jesulius (1990) ve Johansen (1995) ise değişkenler
arasında birden fazla eşbütünleşme ilişkisi olabileceği, çok denklem yaklaşımı
geliştirilerek ortaya konulmuştur. Johansen (1998,1995) yaklaşımının temelinde,
modeldeki tüm değişkenleri içsel olarak kabul etmesi ve normalleştirme için değişken
seçimine gerek duyulmaması yatmaktadır (Sevüktekin ve Çınar, 2014: 581).
Johansen (1988) ve Johansen-Jesulius(1990), seriler arasında eşbütünleşik
vektörlerin (r) sayısının testi için “Trace” (İz)ve “Maximal Eigenvalue” (En büyük
özdeğer) istatistiklerini önermişlerdir. Trace istatistiği, r sayıda eşbütünleşik vektörden
daha fazla olduğu alternatif hipotezine karşı en fazla r eşbütünleşik vektör olduğu temel
hipotezine dayanmaktadır ve aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır:
Maximal Eigenvalue istatistiği ise r+1 eşbütünleşik vektör olduğu alternatif
hipotezine karşı r sayıda eşbütünleşik vektör olduğu temel hipotezini test etmektedir.
Maximal Eigenvalue istatistiği aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır:
Johansen yönteminin sonucu gecikme uzunluğunun seçimine duyarlıdır. Bu
nedenle, Johansen eşbütünleşme testinin ilk aşaması vektör hata düzeltme modelindeki
(VECM) kalıntıların otokorelasyonsuz ve normal dağılımlı olmasını sağlayan uygun
gecikme uzunluğunun (k) VAR modeli çerçevesinde belirlenmesidir. Gecikme
uzunluğunun seçiminde bilgi kriterleri kullanılmakta olup, bu kriterlerden en küçük
değere sahip olanı seçilmektedir (Çil Yavuz, 2005: 276).
97
Aralarında uzun dönemli denge ilişkisi bulunan seriler arasında kısa dönemli
dengesizlikler ortaya çıkabilmektedir. Engle ve Granger tarafından ortaya konulan hata
düzeltme mekanizması da bu dengesizliği ortadan kaldırmaktadır. Seriler arasında kısa
dönemli dinamik analiz yapan hata düzeltme modeli, bağımlı değişkendeki değişmenin,
bağımlı ve bağımsız değişkenlerin gecikmeli değerleri ile uzun dönemli ilişkinin hata
terimi arasında kurulan regresyon yardımıyla çözülmektedir. Eşbütünleşik seriler
arasında her zaman hata düzeltme modeli çalışmayabilmektedir (Tarı ve Yıldırım, 2009:
101).
Eğer Xt ve Yt birinci dereceden eşbütünleşik ise birinci farklar VAR
kullanılarak modellenebilir:
(1)
(2)
Yt-θXt terimine hata düzeltme terimi, yukarıdaki iki denkleme ise vektör hata
düzeltme modeli (VECM) denilmektedir. Bir VECM’de
’nin geçmiş
değerleri ile ∆Yt ve/veya ∆Xt’nin gelecek değerlerinin tahmininde yardımcı olmaktadır.
Bu çalışmada, uzun dönemli ilişkinin ortaya konulmasında, Engle-Granger testine göre
daha üstün olan Johansen testi birden çok değişken olduğu tercih edilmiştir (Stock ve
Watson, 2011: 666).
3.2.2. VAR Analizi
İlk olarak Sims (1980) tarafından geliştirilen VAR modelleri, bir denklem
sisteminde yer alan her bir içsel değişkenin hem kendi hem de sistemdeki diğer
gecikmeli değerlerinin yer aldığı eşitlikler sistemi olarak tanımlanmaktadır (Sevüktekin
ve Çınar, 2014: 495). VAR modelleri, yapısal model üzerinde herhangi bir kısıtlama
getirmeksizin dinamik ilişkileri verebilmekte ve bu sebeple zaman serileri için sıklıkla
kullanılmaktadır. VAR modelleri, herhangi bir iktisat teorisinden yola çıkarak,
değişkenlerin içsel-dışsal ayrımını gerektirmediği için, bu yönüyle eşanlı denklem
sistemlerinden ayrılmakta olup, ayrıca modelde bağımlı değişkenin gecikmeli
değerlerinin yer alması geleceğe dönük güçlü tahminlerin yapılmasını mümkün
kılmaktadır (Tarı ve Bozkurt, 2006: 4).
98
VAR modelinin katsayıları her bir denklemin En Küçük Kareler yöntemiyle
tahmin edilmesi sonucu bulunmaktadır. İki değişkenli VAR modeli, standart şekilde
aşağıdaki gibi ifade edilebilir:
Yukarıdaki modelde p gecikmelerin uzunluğunu, u ise ortalaması sıfır, kendi
gecikmeli değerleriyle olan kovaryansları sıfır ve varyansları sabit, normal dağılıma
sahip, rassal hata terimlerini göstermektedir. β'lar ve γ’lar ise bilinmeyen katsayıları
göstermektedir (Stock ve Watson, 2011: 647).
VAR modellerinde parametre tahmini yapılmakla birlikte parametrelerin
istatistiksel anlamlılıkları dikkate alınmamakta, değişkenler arasındaki ilişkiler analiz
edilmektedir. VAR modelinin uygulanabilmesi için değişkenlere ait serilerin durağan
olması gerekmektedir (Sümer, 2013: 337).
3.2.2.1. Etki-Tepki Fonksiyonu
Etki-Tepki fonksiyonları, rassal hata terimlerinden birindeki bir sapmalık
şokun, içsel değişkenlerin şimdiki ve gelecekteki değerlerine olan etkisini
yansıtmaktadır. VAR analizinde, incelenen değişkenler arasındaki dinamik etkileşimi
belirlemede, simetrik ilişkileri tespit etmede, etki-tepki fonksiyonlarının önemli bir payı
bulunmaktadır. Bir makroekonomik değişken üzerinde en etkili değişkenin hangisi
olduğu varyans ayrıştırması ile belirlenirken, etkili bulunan bu değişkenin politika aracı
olarak kullanılabilir olup olmadığı ise etki-tepki fonksiyonları ile belirlenir (Özgen ve
Güloğlu, 2004: 97).
3.2.2.2. Varyans Ayrıştırması
Varyans ayrıştırması analizi, bir değişkenin kendi şoklarından kaynaklanan
hareketler ile diğer değişkenlerin şoklarından kaynaklanan değişimlerin bir birine
99
oranını göstermektedir. Eğer birinci değişkenin hata varyansı, ikinci değişkenin hata
varyansına oranı tüm dönemlerde sıfır ise, ikinci değişkenin dışsal değişken olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır. Hata varyanslarının oranı sıfırdan farklı ise o zaman da ikinci
değişkenin içsel olduğu anlamına gelir (Sevüktekin ve Çınar, 2014: 515)
3.3. VERİ
Çalışmamızda kullanılan tüm değişkenlere ait serilerin cari değerleri Türk
Lirası cinsinden alınmış olup, GSYİH deflatörü kullanılarak (1998=100) deflate edilmiş
ve üçer aylık seriler olması nedeniyle taşıdıkları mevsimsellik Tramo-Seat (T/S)
yöntemi ile arındırılmıştır. Ayrıca çalışmada serilerin durağanlaştırılması için doğal
logaritmaları alınmıştır.
Çalışmamızda kullanılan değişkenler ve kodları Tablo 3.1’de sunulmuş olup,
bağımlı değişken olarak kullanılan GSYİH “lsagsyih”, bağımsız değişkenlerden kamu
harcamaları “lsakh” ve vergi gelirleri “lsavg” kodları ile ifade edilmektedir. Serilerimiz
başında yer alan “l” harfi, serilerin logaritmik dönüşümlerinin yapıldığını, “sa” ifadesi
ise mevsimsel düzeltmelerinin yapıldığını ifade etmektedir.
Tablo 3.1: Analizde Kullanılacak Değişkenler
Değişken
Değişkenin Kodu
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
lsagsyih
Kamu Harcamaları
lsakh
Vergi Gelirleri
lsavg
Mevsimsellikten arındırılmış ve logaritması alınmış değişkenlere ait serilerin
grafikleri aşağıdaki Şekil 3.1’de sunulmuştur.
100
Şekil 3.1: Değişkenlerin Grafikleri
LSAGSYIH
24.2
24.1
24.0
23.9
23.8
23.7
23.6
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
10
11
12
13
14
10
11
12
13
14
LSAKH
18.0
17.9
17.8
17.7
17.6
17.5
17.4
17.3
17.2
17.1
02
03
04
05
06
07
08
09
LSAVG
18.0
17.9
17.8
17.7
17.6
17.5
17.4
17.3
17.2
02
03
04
05
06
07
08
09
101
3.4. EKONOMETRİK ANALİZ SONUÇLARI
Çalışmada, maliye politikası araçlarının etkinliği ortaya koyabilmek ve hangi
iktisadi görüşe yakın olduğunu belirleyebilmek amacıyla ekonometrik olarak,
literatürdeki diğer çalışmalarda göz önünde bulundurularak eşbütünleşme analizi
uygulanacaktır.
Çalışmada eşbütünleşme analizi için bağımlı değişken olarak gayri safi yurtiçi
hasıla değişkeni seçilmiştir. Bağımsız değişken olarak, kamu harcamaları ve vergi
gelirleri analize dahil edilmiştir. Kamu harcamaları değişkeni, kamunun tüketim
harcamaları ve yatırım harcamalarının toplamından oluşmaktadır. Vergi gelirleri ise
dolaylı ve dolaysız vergilerin toplamından oluşmaktadır. 2002:4-2014:4 dönemine ait
üçer aylık gayrisafi yurtiçi hâsıla, kamu harcamaları ve vergi gelirleri verileri TCMB ve
Hazine Müsteşarlığı veri tabanlarından temin edilmiştir.
2002:4-2014:4 döneminin seçilmesinin nedeni ise, Türkiye’de 3 Kasım 2002
seçimlerinde yapılan genel seçim sonuçlarına bağlı olarak Adalet ve Kalkınma
Partisi’nin tek başına yeterli çoğunluğu sağlayarak hükümeti kurması ile siyasi istikrar
gelmesi nedeniyle çalışmamızın başlangıç yılı olarak 2002:4 alınmıştır. Çalışmanın
yapıldığı an itibariyle en son açıklanan veri dönemi 2014:4 olduğu için verilerimiz bu
noktada sonlanmaktadır.
3.4.1. Birim Kök Testi
Değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü ve derecesini belirleyebilmek için ilk
olarak serilerin durağanlıkları Augmented Dickey-Fuller (ADF) testi ve Phillips-Peron
(PP) testi ile sınanmıştır. Birim kök testlerinin sonuçları Tablo 3.2’de sunulmuştur.
102
Tablo 3.2: Birim Kök Test Sonuçları
Değişken
ADF
PP
Sabitli-Trendli
Sabitli
Sabitli-Trendli
Sabitli
lsagsyih
-2.711705
-1.350690
-2.064858
-1.350690
∆lsagsyih
-5.445806*
-5.374985*
-5.445806*
-5.374985*
lsakh
-3.142962
-0.509467
-2.846556
-0.563933
∆lsakh
-8.616367*
-8.686039*
-8.538548*
-8.602384*
lsavg
-2.708344
-0.817975
-2.839705
-0.744570
∆lsavg
-6.596076*
-6.663407*
-6.648353*
-6.727224*
-4.165756
-3.508508
-3.184230
-3.577723
-2.925169
-2.600658
-4.165756
-3.577723
%1
-2.925169
-3.508508
%5
-2.600658
-3.184230
%10
Not: “*” işareti %1 düzeyinde değişkenin durağan olduğunu ifade
operatörünü, yani birinci fark değerlerini ifade etmektedir.
Kritik
Değerler
etmektedir. “∆” işareti ise, fark alma
Sonuçlara göre lsagsyih, lsakh ve lsavg serileri hem ADF testine göre hem de
PP testine göre düzeyde durağan olmamalarına rağmen, birinci farkları alındığında
değişkenlere ait tüm seriler durağan hale gelmektedir. Değişkenlere ait tüm serilerin
birinci
düzeyde
durağan
olmaları,
eşbütünleşme
analizinin
temel
koşulunu
sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu durum çalışmamıza eşbütünleşme analizi ile devam
edebileceğimizi göstermektedir.
3.4.2. Küresel Krizin Etkilerini Dikkate Almadan Yapılan Analiz
Eşbütünleşme analizi yardımıyla, değişkenler arasında uzun dönemli bir
ilişkinin olup olmadığı araştırılmaktadır. Bu amaçla öncelikle 2002:Q4-2014:Q4
dönemi boyunca değişkenler arasında uzun dönemli ilişkinin varlığı araştırılacak, daha
sonra modele Küresel krizi temsil eden “kukla değişkenin” modele eklenmesiyle,
değişkenler
arasındaki
uzun
dönemli
ilişkinin
varlığı
tekrar
sorgulacaktır.
Çalışmamızda, daha önce belirtildiği gibi eşbütünleşme testlerinden Johansen
eşbütünleşme testi kullanılacaktır.
103
3.4.2.1. Eşbütünleşme Analizi
Çalışmanın bu aşaması küresel krizin olmadığı varsayımı ile yapılacaktır. Bu
aşamada,
VAR
modeli
kurularak
uygun
gecikme
uzunluğunun
belirlemesi
gerekmektedir. Uygun gecikme uzunluğunu belirleyebilmek için LogL, LR test
istatistiği (LR), Akaike bilgi kriteri (AIC), Son öngörü hatası (FPE), Schwarz bilgi
kriteri (SC) ve Hannan-Quinn (HQ) istatistiklerinden yararlanılmaktadır. Tablo 3.3’de
sunulan gecikme uzunluğu istatistiklerinden de görülebileceği üzere, modelimizde
uygun gecikme uzunluğu LR, FPE ve AIC istatistiklerine göre 3. gecikme uzunluğu
olarak belirlenmiştir.
Tablo 3.3: Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi
Lag
LogL
LR
FPE
AIC
SC
HQ
0
176.8768
NA
8.84E-08
-7.727858
-7.607414
-7.682958
1
313.8428
249.5824
3.00E-10
-13.41523
-12.93346*
-13.23563
2
326.9121
22.07267
2.52E-10
-13.59609
-12.75298
-13.28179*
3
338.1353
17.45834*
2.32e-10*
-13.69490*
-12.49046
-13.2459
4
344.8451
9.542798
2.64E-10
-13.59312
-12.02734
-13.00941
Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından, eşbütünleşme olup
olmadığını incelemek için Johansen eşbütünleşme yönetimi kullanılır ve bunun için
maximal eigenvalue ve trace istatistikleri hesaplanır. Johansen (1995)’de gösterilen beş
farklı modelden birinin seçilebilmesi için, 3 gecikme uzunluğu baz alınarak hesaplanan
kritik değerlere göre AIC ve SC bilgi kritlerleri, Tablo 3.4’ten de görülebileceği üzere,
lineer sabit&trend modeli olan 4. modeli işaret etmektedir.
104
Tablo 3.4: Johansen Model Belirleme İstatistikleri
Data Trend:
None
None
Linear
Linear
Quadratic
Test Type
No Intercept
Intercept
Intercept
Intercept
Intercept
No Trend
No Trend
No Trend
Trend
Trend
Trace
0
2
1
1
1
Max-Eig
0
1
1
1
1
Akaike Information Criteria by Rank (rows) and Model (columns)
0
-13.1274
-13.1274
-13.24423
-13.24423
-13.1591
1
-13.20443
-13.32065
-13.47235
-13.56690*
-13.51887
2
-13.11083
-13.33335
-13.41825
-13.48799
-13.47701
3
-12.84616
-13.19312
-13.19312
-13.34188
-13.34188
0
-12.0434
-12.0434
-12.03979
-12.03979
-11.83421
1
-11.87955
-11.95562
-12.02702
-12.08142*
-11.95309
2
-11.54506
-11.68728
-11.73204
-11.72147
-11.67035
3
-11.0395
-11.26601
-11.26601
-11.29433
-11.29433
Schwarz Criteria by Rank (rows) and Model (columns)
AIC ve SC bilgi kriterleri kullanılarak belirlenen Lineer sabit&trend modeli
kullanılarak trace ve maximal eigenvalue istatistikleri hesaplanmıştır. Hesaplanan trace
ve maximal eigenvalue istatistikleri aşağıdaki Tablo 3.5’te sunulmuştur.
Tablo 3.5: Trace ve Maximal Eigenvalue İstatistikleri
Trace İstatistiği
Kritik Değer (%5)
Prob
46.39405*
42.91525
0.0216
17.87392
25.87211
0.3524
7.42511
12.51798
0.3023
Maximal Eigenvalue İstatistiği
Kritik Değer (%5)
Prob
28.52013*
25.82321
0.0216
10.44881
19.38704
0.3524
7.42511
12.51798
0.3023
Tablo 3.5’ten de görülebileceği üzere, trace istatistiğinde ve maximal
eigenvalue istatistiğinde en az bir tane büyük değer olduğu için, Ho:Eşbütünleşme
yoktur (r=0) hipotezi reddedilmekte ve HA: Eşbütünleşme vardır (r+1) hipotezi kabul
105
edilmektedir. Bu durum değişkenlerimize ait serilerin birbiriyle aralarında uzun dönemli
ilişkinin olduğunu göstermektedir.
Eşbütünleşme ilişkisinin ortaya çıkmasından sonra hata düzeltme modeli
(VECM) kurulur.
Tablo 3.6: Hata Düzeltme Modeli Sonuçları
Değişkenler
D(LSAKH)
D(LSAVG)
HATATERIMLERI(-1)
C
Katsayılar
0.357962
0.1616
-0.240344
0.00311
Standart Hatalar t-İstatistiği
0.113167
3.163138
0.059646
2.709346
0.080768
-2.975732
0.003369
0.923376
Olasılık Değeri
0.0028
0.0096
0.0047
0.3608
Modelde, hata düzeltme terimine ilişkinin parametrenin t-istatistiğinin anlamlı
olması ve negatif olması gerekmektedir. Tablo 3.6’da sunulan hata düzeltme modeli
sonuçlarına göre, hata düzeltme parametresi istatistiksel olarak anlamlı ve (-0,240344)
negatiftir. Bu parametre, değişkenleri uzun dönem denge değerine yakınlaşmaya
zorlamaktadır. Hata terimleri parametresinin anlamlı olması dolayısıyla değişkenler
arasında bir nedensellik söz konusudur.
3.4.2.2. VAR Analizi
Uzun dönemli ilişkisinin sınanmasının ardından kurulacak VAR modeli ile
değişkenlerimize ait ilişkiler daha detaylı olarak incelenecektir. Bu amaçla, ilk olarak
eşbütünleşme analizinin başında VAR modeli için belirlenen uygun gecikme
uzunluğunun, yani VAR(3) modelinin durağan olup olmadığı ters karakteristik kökleri
incelenerek belirlenecektir. Şekil 3.2’de sunulan VAR modelinin ters karakteristik
köklerinin birim çember içinde olması, VAR(3) modelimizin durağan olduğunu
göstermektedir.
106
Şekil 3.2: VAR Modelinin Durağanlığı
1.5
1.0
0.5
0.0
-0.5
-1.0
-1.5
-1.5
-1.0
-0.5
0.0
0.5
1.0
1.5
Bir makroekonomik büyüklük üzerinde herhangi bir değişkenin etkili olup
olmadığı, öncelikle nedensellik sınamaları ile ölçülmektedir. Etkili değişkenin politika
aracı olarak kullanılabilirliği etki-tepki fonksiyonlarıyla, etki derecesi ise varyans
ayrıştırmalarıyla belirlenmektedir. Bu aşamada, Şekil 3.3’te verilen etki-tepki analizi
fonksiyonlarının grafikleri,ilk sütunda GSYİH’ye verilen rassal şoka kendisinin ve diğer
değişkenlerin verdiği tepkiler, sonra sırasıyla ikinci ve üçüncü sütunda, kamu
harcamalarına ve vergi gelirlerine verilen rassal şok sonrası değişkenlerin kendisinin ve
diğer değişkenlerin verdiği tepkiler yer almaktadır.
107
Şekil 3.3: Etki-Tepki Fonksiyonları
(1) GSYİH'nin GSYİH'ye Tepkisi
(4) GSYİH'nin Kamu Harcamaları na Tepkisi
(7) GSYİH'nin Vergi Gelirlerine Tepkisi
.04
.04
.04
.03
.03
.03
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.02
-.02
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
(2) Kamu Harcamaları nı n GSYİH'ye Tepkisi
-.02
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
(5) Kamu Harcamaları nı n Kamu Harcamaları na Tepkisi
1
.03
.03
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.02
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
(3) Vergi Gelirlerinin GSYİH'ye Tepkisi
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
(6) Vergi Gelirlerinin Kamu Harcamaları na Tepkisi
.06
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.00
.00
.00
-.02
-.02
-.02
-.04
2
3
4
5
6
7
8
9
10
5
6
7
8
9
10
2
3
4
5
6
7
8
9
10
(9) Vergi Gelirlerinin Vergi Gelirlerine Tepkisi
.06
1
4
-.02
1
.06
-.04
3
(8) Kamu Harcamaları nı n Vergi Gelirlerine Tepkisi
.03
-.02
2
-.04
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Şekil 3.3 incelendiğinde, ilk sütunda yer alan paneller (1,2,3 no’lu paneller),
GSYİH değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin
kendisinin, kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir.
Bir numaralı panel incelendiğinde, GSYİH’nin hata terimine rassal şok verildiğinde bu
şoktan değişkenin kendisinin nasıl etkilendiği gösterilmektedir. Bulunan sonuçlara göre,
GSYİH’nin hata terimine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH
üzerinde ilk iki çeyrek dönem için artış eğilimine neden olsa da, diğer çeyreklerde etki
giderek azalmaktadır. İki numaralı panelde ise GSYİH’ye rassal şok verildiğinde bu
şoka kamu harcamalarının verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu
harcamalarının GSYİH’ye tepkisi pozitif ve ortalama olarak yaklaşık %1 düzeylerinde
artış eğilimde olduğu görülmektedir. Bu durum GSYİH ile kamu harcamaları arasında
108
doğrusal bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Üç numaralı panelde ise, GSYİH’nin
hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoka vergi gelirlerinin verdiği tepki
görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirleri ilk üç çeyrek dönem pozitif bir
artış eğilimi göstermiş olup, daha sonra düşüş eğilimi göstererek sıfıra yaklaşmıştır. Bu
durum, GSYİH ile vergi gelirleri arasında ilk üç çeyrek için doğrusal bir ilişki olduğunu
gösterse bile, uzun dönemde ters yönlü bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.
Şekil 3.3’te ikinci sütunda yer alan paneller (4,5,6 no’lu paneller), kamu
harcamaları değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin
kendisinin, GSYİH’nin ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir. Dört
numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine rassal şok
verildiğinde bu şokaGSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre,
kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde
ilk dört çeyrek dönem içinde %1’e yaklaşan bir artışa sebep olduğu, diğer dönemlerde
de %1’lik artış seviyesinde yatay bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durumda kamu
harcamalarının arttırılması durumunda GSYİH’nin artacağı görülmektedir. Beş
numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde
bu şoka değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre,
kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamaları
üzerinde ilk dönemde %2’lik bir artışla tepki vermiş ve daha sonraki dönemlerde %1 %1,5 arasında yatay bir seyir izlemektedir. Altı numaralı panel incelendiğinde, kamu
harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka vergi gelirlerinin verdiği tepki
görülmektedir.Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok verildiğinde
meydana gelecek rassal şok vergi gelirleri üzerinde ilk dönemde negatif bir etki
yaratmaktadır. Bu negatif etki kısa sürmekle beraber, ikinci çeyrek dönemle birlikte etki
pozitif olmakta beraber üçüncü çeyrek dönemde %2’ye kadar yükselmektedir. Üçüncü
çeyrek dönemin sonunda % 1,5, yedinci çeyrek dönemin sonunda da %1’e düşerek
yatay seyirler izlemektedir.
Şekil 3.3’te üçüncü sütunda yer alan paneller (7,8,9 no’lu paneller), vergi
gelirleri değişkenin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin
kendisinin, GSYİH’nin ve kamu harcamalarının nasıl etkilendiğini göstermektedir. Yedi
numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir şok verildiğinde bu
şoka GSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine
109
bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk iki çeyrek dönem
boyunca pozitif etkiler yaratmaktadır. Daha sonraki dönemlerde pozitif etkinin hızla
azalarak negatif olduğu, yani vergi gelirlerindeki rassal şokun uzun dönemde GSYİH’yi
azaltıcı etkiler yarattığı görülmektedir. Sekiz numaralı panel incelendiğinde, vergi
gelirlerinin hata terimine bir birim şok verildiğinde bu şoka kamu harcamalarının
verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine bir şok
verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamalarını çok kısa bir süre pozitif
olarak arttırmış daha sonra hızla düşerek negatif olmuştur. Vergi gelirlerinin artması
uzun dönemde kamu harcamalarını azalttığı görülmektedir. Dokuz numaralı panel
incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir birim şok verildiğinde bu şoka
değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi
gelirlerine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok değişkenin kendisinde
başlangıçta %3’lük artış yaratmış fakat sonraki çeyrek dönemlerde hızla düşerek beşinci
çeyrek dönemde negatif olmuştur. Beşinci çeyrek dönem sonrasında ise % -1 civarında
yatay bir seyir izlediği görülmektedir.
Etki-tepki analizinden sonra, modelde kullanılan her bir değişkende meydana
gelecek
olan
değişimlerin
yüzde
kaçının
kendisinden
yüzde
kaçının
diğer
değişkenlerden kaynaklandığını gösteren varyans ayrıştırma modeli kullanılmıştır.
Değişkenlere ait varyans ayrıştırma tabloları aşağıda sunulmuştur.
GSYİH değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.7’de sunulmaktadır.
Bulunan sonuçlara göre, GSYİH değişkeni ilk dönemdeki değişiminin tamamı, yani
%100’ü kendisi tarafından açıklanırken, son dönemde bu oran %80’e düşmüştür.
GSYİH değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin varyansındaki
değişimin kendisini açıklama oranının ortalama %88,17 olduğu hesaplanmaktadır.
Tablo 3.7’den de görülebileceği üzere, kamu harcamalarının değişkeninin GSYİH
değişkenini açıklama oranı vergi gelirlerinin oranına göre daha fazladır. Kamu
harcamalarının GSYİH değişkenini açıklama oranı tüm dönemlerde ortalama
%7,89’dur. Vergi gelirleri değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı ise tüm
dönemlerde ortalama %3,92’dir.
110
Tablo 3.7: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu
Dönem
Standart Hata
LSAGSYİH
LSAKH
LSAVG
1
0.019521
100
0
0
2
0.030404
94.5548
0.553261
4.891944
3
0.036924
93.32483
1.858555
4.816611
4
0.042059
90.59185
5.018053
4.390093
5
0.045007
88.4923
7.585267
3.922432
6
0.047036
86.41551
9.888192
3.696293
7
0.048439
84.34746
11.82575
3.826784
8
0.049372
82.66119
13.11437
4.224435
9
0.050108
81.23655
14.13068
4.632774
10
0.050703
80.10389
15.00663
4.889472
Kamu harcamaları değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.8’de
sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara, kamu harcamaları değişkeninin ilk dönemdeki
değişiminin %79,50’lik oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde
%54,77’ye düşmüştür. Kamu harcamaları değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında
ise, değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %62,67 olduğu hesaplanmaktadır.
Tablo 3.8’den görülebileceği üzere, GSYİH değişkeninin kamu harcamalarını açıklama
oranı vergi gelirleri değişkenine göre daha fazladır. GSYİH
değişkeninin, kamu
harcamalarını açıklama oranı ortalama %33,27’dir. Vergi gelirleri değişkeninin kamu
harcamalarını açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama %4,04’tür.
Tablo 3.8:Kamu Harcamalarının Varyans Analizi
S.E.
LSAGSYİH
LSAKH
LSAVG
1
0.022301
20.49112
79.50888
0,0000
2
0.02769
21.46336
76.77119
1.76545
3
0.033179
29.83257
67.57761
2.589819
4
0.03966
34.27721
62.8354
2.887388
5
0.043052
35.72565
60.35869
3.915663
6
0.046254
37.02706
57.6268
5.346144
7
0.048862
37.69616
56.48541
5.818438
8
0.05093
38.20176
55.72304
6.075201
9
0.053063
38.78468
55.13385
6.081468
10
0.05514
39.28923
54.77012
5.940654
111
Vergi gelirleri değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.9’da sunulmaktadır.
Bulunan sonuçlara, vergi gelirleri değişkeninin ilk dönemdeki değişiminin %73,73’lük
oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde %28,38’e düşmüştür. Vergi
gelirleri değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin kendisini açıklama
oranının ortalama %36,13 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.9’dan görülebileceği
üzere, GSYİH değişkeninin vergi gelirlerini açıklama oranı kamu harcamaları
değişkenine göre daha fazladır. GSYİH değişkeninin, vergi gelirlerini açıklama oranı
ortalama %35,85’tir. Kamu harcamalarının vergi gelirlerini açıklama oranı ise tüm
dönemlerde ortalama %25’tir.
Tablo 3.9:Vergi Gelirlerinin Varyans Ayrıştırması
Period
S.E.
LSAGSYİH
LSAKH
LSAVG
1
0.034083
20.65906
5.60912
73.73182
2
0.047233
35.44918
13.00515
51.54567
3
0.060988
38.83697
24.86954
36.29348
4
0.066464
41.93065
27.40438
30.66497
5
0.071625
43.29587
29.08132
27.62281
6
0.074294
42.75017
29.91044
27.3394
7
0.075719
41.94612
29.73039
28.32349
8
0.076671
41.42134
29.81565
28.76301
9
0.077227
41.16874
30.11603
28.71523
10
0.077826
41.09162
30.5185
28.38988
3.4.3. Küresel Krizin Modele Dahil Edilmesi
Küresel krizi dışsal değişken olarak modele dahil edilerek eşbütünleşme analizi
yapılarak elde edilen sonuçlar, krizin dikkate alınmadığı modelle karşılaştırılarak
farklılıklar ortaya konulacaktır. Küresel kriz, ekonominin iç dinamiklerinden
kaynaklanan bir durum olmadığı için, dışsal bir değişken olarak modelde yer almıştır.
Krizin etkilerini modele dahil edebilmek amacıyla bir kukla değişken (dummy)
oluşturulmuştur. Kukla değişkenin oluşturulmasında Zivot-Andrews yapısal kırılmalı
birim kök testinden yararlanılmıştır. Zivot-Andrews yapısal kırılmalı birim kök testi
sonuçlarına göre, küresel krizin Türkiye’de GSYİH üzerinde yarattığı kırılmanın
başlangıcı olan 2008:Q2 tarihine kadar “0” değerini, kırılmanın olduğu tarihten itibaren
“1” değerini, kırılmanın bittiği yani tekrar ekonomik canlanmanın sağlandığı döneme
112
ise yine “0” değeri verilerek oluşturulmuştur. Zivot-Andrews test istatistikleri ve kırılma
dönemini gösteren test istatistikleri aşağıdaki Tablo 3.10’da sunulmuştur.
Tablo 3.10: Zivot-Andrews (ZA) Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi Sonuçları
Değişkenler
Model
C
C
C
lsagsyih
lsakh
lsavg
Gecikme
Uzunluğu
4
4
4
Kırılma
Dönemi
2008:2
2008:2
2008:2
Test
İstatistiği
-4,99
-6,65
-3,91
%1
-5,57
-5,57
-5,57
Kritik Değerler
%5
-5,08
-5,08
-5,08
%10
-4,82
-4,82
-4,82
3.4.3.1. Eşbütünleşme Analizi
Çalışmanın bu bölümünde küresel krizin etkilerini ekonometrik olarak
inceleyebilmek için krizi ifade edecek kukla değişken oluşturulmuştur. Daha sonra
küresel krizin etkilerini dikkate almadan yapılan testteki süreç yeniden kullanılmıştır.
Bu aşamada öncelikle VAR modelinin kurulabilmesi için uygun gecikme
uzunluğunun belirlenmesi gerekmektedir. Uygun gecikme uzunluğunu belirleyebilmek
için LogL, LR, AIC, FPE, SC ve HQ istatistiklerinden yararlanılmaktadır. Tablo
3.11’den görüleceği üzere, modelimizde uygun gecikme uzunluğu LR, SC ve HQ
istatistiklerine göre 1. gecikme uzunluğu olarak belirlenmiştir.
Tablo 3.11: VAR Modeli İçin Uygun Gecikme Uzunluğu
Lag
LogL
LR
FPE
AIC
SC
HQ
0
182.7764
NA
7.77E-08
-7.856727
-7.615839
-7.766927
1
330.1662
262.0263*
1.66E-10
-14.00739
-13.40516*
-13.78288*
2
340.1694
16.44981
1.60E-10
-14.05197
-13.08842
-13.69277
3
350.9853
16.34399
1.51e-10*
-14.13268*
-12.80779
-13.63878
4
357.7218
9.281381
1.72E-10
-14.03208
-12.34586
-13.40347
Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından, eşbütünleşme olup
olmadığını incelemek için Johansen eşbütünleşme yönetimi kullanılır ve bunun için
maximal eigenvalue ve trace istatistikleri hesaplanır. Bu aşamada SC bilgi kriteri baz
alınarak lineer sabitli&trendsiz model olan 3. modelin uygun model olduğu tespit
edilmiştir.
113
Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından, eşbütünleşme olup
olmadığını incelemek için Johansen eşbütünleşme yönetimi kullanılır ve bunun için
maximal eigenvalue ve trace istatistikleri hesaplanır. Johansen (1995)’de gösterilen beş
farklı modelden birinin seçilebilmesi için, 1 gecikme uzunluğu baz alınarak hesaplanan
kritik değerlere göre AIC ve SC bilgi kritlerleri, Tablo 3.12’den de görülebileceği
üzere, lineer sabit&trendsiz modeli olan 3. modeli işaret etmektedir.
Tablo 3.12: Johansen Model Belirleme İstatistikleri
Data Trend:
None
None
Linear
Linear
Quadratic
Test Type
No Intercept
Intercept
Intercept
Intercept
Intercept
No Trend
No Trend
No Trend
Trend
Trend
Trace
2
3
2
1
3
Max-Eig
2
3
1
0
1
Log Likelihood by Rank (rows) and Model (columns)
0
316.5487
316.5487
330.0472
330.0472
332.1592
1
334.4923
334.5009
340.8547
342.7865
344.8832
2
342.5515
343.2351
347.4553
349.5366
351.4159
3
342.6025
349.1463
349.1463
354.6358
354.6358
0
-13.0872
-13.0872
-13.5339
-13.5339
-13.49613
1
-13.5954
-13.5532
-13.7385
-13.7782
-13.78226
2
-13.683
-13.627
-13.7641
-13.7675
-13.80493*
3
-13.4299
-13.5807
-13.5807
-13.6866
-13.68663
Akaike Information Criteria by Rank (rows) and Model (columns)
Schwarz Criteria by Rank (rows) and Model (columns)
0
-12.7329
-12.7329
-13.06154*
-13.06154
-12.90566
1
-13.005
-12.9234
-13.0299
-13.0302
-12.9556
2
-12.8564
-12.7216
-12.8193
-12.744
-12.74208
3
-12.367
-12.3998
-12.3998
-12.3876
-12.38759
AIC ve SC bilgi kriterleri kullanılarak belirlenen lineer sabit&trendsiz modeli
kullanılarak trace ve maximal eigenvalue istatistikleri hesaplanmıştır. Hesaplanan trace
ve maximal eigenvalue istatistikleri aşağıdaki Tablo 3.13’te sunulmuştur.
114
Tablo 3.13: Maximal Eigenvalue ve Trace İstatistikleri
Trace İstatistiği
Kritik Değer (%5)
Prob
38.19833
29.79707
0.0043
16.58336
15.49471
0.0342
3.382097
3.841466
0.0659
Maximal Eigenvalue İstatistiği
Kritik Değer (%5)
Prob
21.61498
21.13162
0,0428
13.20126
14.2646
0,0731
3.382097
3.841466
0.0659
Tablo 3.13’ten de görülebileceği üzere, trace istatistiğinde ve maximal
eigenvalue istatistiğinde en az bir tane büyük değer olduğu için, Ho:Eşbütünleşme
yoktur (r=0) hipotezi reddedilmekte ve HA: Eşbütünleşme vardır (r+1) hipotezi kabul
edilmektedir. Bu durum değişkenlerimize ait serilerin birbiriyle aralarında uzun dönemli
ilişkinin olduğunu göstermektedir. Trace istatistik değerlerine göre 2 tane eşbütünleşme,
maximal eigenvalue istatistiğine göre 1 tane eşbütünleşme olduğu tespit edilmiştir.
Eşbütünleşme ilişkisinin ortaya çıkmasından sonra hata düzeltme modeli (VECM)
kurulur.
Tablo 3.14: Hata Düzeltme Modeli (VECM)
Değişkenler
Katsayılar
Standart Hatalar t-istatistikleri
Olasılık
D(LSAKH)
0.284422
0.096617
0.0052
2.943805
D(LSAVG)
0.085424
0.053072
1.609586
0.1148
HATATERIMLERI(-1)
-0.184013
0.069114
-2.662463
0.0109
C
0.008086
0.003051
2.650263
0.0112
KRIZ
-0.043566
0.009932
-4.386208
0.0001
Modelde, hata düzeltme terimine ilişkinin parametrenin t-istatistiğinin anlamlı
olması ve negatif olması gerekmektedir. Tablo 3.14’te sunulan hata düzeltme modeli
sonuçlarına göre, hata düzeltme parametresi istatistiksel olarak anlamlı ve (-0,240344)
negatiftir. Bu parametre, değişkenleri uzun dönem denge değerine yakınlaşmaya
zorlamaktadır. Hata terimleri parametresinin anlamlı olması dolayısıyla değişkenler
115
arasında bir nedensellik söz konusudur.
Ayrıca küresel krizi ifade etmek için
oluşturulan kukla değişkeni modelde “KRIZ” değişkeni olarak adlandırılmıştır.
3.4.3.2. VAR Analizi
Küresel krizin kukla değişken kullanılarak modele dahil edilmesiyle birlikte,
eşbütünleşme analizi sonuçları değişkenler arasında uzun dönemli ilişki tespit etmiş ve
bu aşamada uzun dönemli ilişkisinin sınanmasının ardından kurulacak VAR modeli ile
değişkenlerimize ait ilişkiler daha detaylı olarak incelenecektir.
Bu amaçla, ilk olarak eşbütünleşme analizinin başında VAR modeli için
belirlenen uygun gecikme uzunluğunun, yani VAR(1) modelinin durağan olup olmadığı
ters karakteristik kökleri incelenerek belirlenecektir. Şekil 3.4’te sunulan VAR
modelinin ters karakteristik köklerinin birim çember içinde olması, VAR(1)
modelimizin durağan olduğunu göstermektedir. Modelin durağan olması, sonuçların
güvenirliliği için gerekmektedir.
Şekil 3.4: VAR Modelinin Durağanlığı
1.5
1.0
0.5
0.0
-0.5
-1.0
-1.5
-1.5
-1.0
-0.5
0.0
0.5
1.0
1.5
116
Şekil 3.5’te verilen etki-tepki analizi fonksiyonlarının grafikleri, küresel krizin
modele dahil edilmesi sonrasında, ilk sütunda GSYİH’ye verilen rassal şoka kendisinin
ve diğer değişkenlerin verdiği tepkiler, sonra sırasıyla ikinci ve üçüncü sütunda, kamu
harcamalarına ve vergi gelirlerine verilen rassal şok sonrası değişkenlerin kendisinin ve
diğer değişkenlerin verdiği tepkiler yer almaktadır.
Şekil 3.5: Etki-Tepki Fonksiyonları
(1) GSYİH'nin GSYİH' ye Tepkisi
(4) GSYİH'nin Kamu Harcamaları na Tepkisi
(7) GSYİH'nin Vergi Gelirlerine Tepkisi
.020
.020
.020
.016
.016
.016
.012
.012
.012
.008
.008
.008
.004
.004
.004
.000
.000
.000
-.004
-.004
-.004
-.008
-.008
1
2
3
4
5
6
7
8
9
(2) Kamu Harcamaları nı n GSYİH' ye Tepkisi
-.008
1
10
2
3
4
5
6
7
8
9
1
10
(5) Kamu Harcamaları nı n Kamu Harcamaları na Tepkisi
.03
.03
.02
.02
.02
.01
.01
.01
.00
.00
.00
-.01
-.01
-.01
-.02
1
2
3
4
5
6
7
8
9
(3) Vergi Gelirlerinin GSYİH'ye Tepkisi
2
3
4
5
6
7
8
9
1
10
(6) Vergi Gelirlerinin Kamu Harcamaları na Tepkisi
.06
.06
.04
.04
.04
.02
.02
.02
.00
.00
.00
-.02
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
5
6
7
8
9
10
2
3
4
5
6
7
8
9
10
(9) Vergi Gelirlerinin Vergi Gelirlerine Tepkisi
.06
-.02
4
-.02
1
10
3
(8) Kamu Harcamaları nı n Vergi Gelirlerine Tepkisi
.03
-.02
2
-.02
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Şekil 3.5 incelendiğinde, ilk sütunda yer alan paneller (1,2,3 no’lu paneller),
GSYİH değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin
kendisinin, kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir.
Bir numaralı panel incelendiğinde, GSYİH’nin hata terimine rassal şok verildiğinde bu
117
şoktan değişkenin kendisinin nasıl etkilendiği gösterilmektedir. Bulunan sonuçlara göre,
GSYİH’nin hata terimine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH
üzerinde ilk dönemde %1,5’luk artışa neden olmuştur. Sonraki dönemlerde ise artış
azalarak devam ederek son dönemde %0,5’e kadar düşmüştür. İki numaralı panelde ise
GSYİH’ye rassal şok verildiğinde bu şoka kamu harcamalarının verdiği tepki
görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH’nin hata terimine bir şok verildiğinde
meydana gelecek rassal şok kamu harcamaları üzerinde ilk dönemde %1’lik artış
meydana getirse de, ikinci dönemde bu şok etkisini tamamen yitirerek %0’a düşmüştür.
Üçüncü dönemden itibaren tekrar artış trendi başlamış ve bu artış artarak devam ederek
son dönemde %1’e kadar yükselmiştir.Tüm dönemler ele alındığında ise genel olarak,
GSYİH ile kamu harcamaları arasında doğrusal bir ilişkinin olduğu söylenebilir. Üç
numaralı panelde ise, GSYİH’nin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoka vergi
gelirlerinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH’nin hata
terimine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok vergi gelirleri üzerinde ilk
dönemde %0,5’lik bir artış meydana getirmiş, ikinci dönemde bu artış %1 seviyesine
yükselmiş, üçüncü dönemde ise tekrar %0,5 düzeyine gerilemiştir. Sonraki dönemlerde
ise %1’e yakın bir düzeyde yatay seyir izlemiştir.
Şekil 3.5’te ikinci sütunda yer alan paneller (4,5,6 no’lu paneller), kamu
harcamaları değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin
kendisinin, GSYİH’nin ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir. Dört
numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine rassal şok
verildiğinde bu şoka GSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre,
kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde
ilk dört çeyrek dönem içinde %0,5’e yaklaşan bir artışa sebep olduğu, diğer dönemlerde
de %0,5’lik artış seviyesinde yatay bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durumda kamu
harcamalarının arttırılması durumunda GSYİH’nin artacağı görülmektedir. Beş
numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde
bu şoka değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre,
kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamaları
üzerinde ilk dönemde %2’lik bir artışla tepki vermiş ve daha sonraki dönemlerde bu
güçlü etki giderek azalarak %1 düzeyine düşmüştür. Altı numaralı panel incelendiğinde,
kamu harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka vergi gelirlerinin
118
verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok
verildiğinde meydana gelecek rassal şok vergi gelirleri üzerinde ilk dönemde negatif bir
etki yaratmaktadır. Bu negatif etki kısa sürmekle beraber, ikinci çeyrek dönemle birlikte
etki pozitif olmakta beraber üçüncü çeyrek dönemde %1,5’e kadar yükselmektedir.
Üçüncü çeyrek dönemin sonunda % 1,5, yedinci çeyrek dönemin sonunda da %1’e
düşerek yatay seyirler izlemektedir.
Şekil 3.5’te üçüncü sütunda yer alan paneller (7,8,9 no’lu paneller), vergi
gelirleri değişkenin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin
kendisinin, GSYİH’nin ve kamu harcamalarının nasıl etkilendiğini göstermektedir. Yedi
numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir şok verildiğinde bu
şoka GSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine
bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk iki çeyrek dönem
boyunca pozitif etkiler yaratmaktadır. Daha sonraki dönemlerde pozitif etkinin hızla
azalarak sıfıra yaklaşmış ve şoka duyarsız kalmıştır.
Sekiz numaralı panel
incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir birim şok verildiğinde bu şoka kamu
harcamalarının verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine
bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamalarını çok kısa bir süre
pozitif olarak arttırmış olmasına rağmen, ikinci çeyrek dönem sonrasında hızla düşerek
negatif olmuştur. Vergi gelirlerinin artması uzun dönemde kamu harcamalarını azalttığı
görülmektedir. Dokuz numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir
birim şok verildiğinde bu şoka değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir.
Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal
şok değişkenin kendisinde başlangıçta %3,5’luk artış yaratmış fakat sonraki çeyrek
dönemlerde hızla düşerek dördüncü çeyrek dönemde negatif olmuştur. Beşinci çeyrek
dönem sonrasında ise % -1 civarında yatay bir seyir izlemiş ve son iki dönemde sıfıra
yaklaşarak tepkisiz kalmıştır.
Etki-tepki analizinden sonra, küresel krizin etkilerini dikkate alarak
oluşturulankukla değişkenin modele katılmasıyla birlikte modelde kullanılan her bir
değişkende meydana gelecek olan değişimlerin yüzde kaçının kendisinden yüzde
kaçının diğer değişkenlerden kaynaklandığını gösteren varyans ayrıştırma modeli
kullanılmıştır. Değişkenlere ait varyans ayrıştırma tabloları aşağıda sunulmuştur.
119
GSYİH değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.15’te sunulmaktadır.
Bulunan sonuçlara göre, GSYİH değişkeni ilk dönemdeki değişiminin tamamı, yani
%100’ü kendisi tarafından açıklanırken, son dönemde bu oran %85.37’ye düşmüştür.
GSYİH değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin kendisini açıklama
oranının ortalama %91,18 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.15’ten de görülebileceği
üzere ilk iki dönemde vergi gelirleri değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı
kamu harcamaları değişkenine oranla daha fazla olsa bile, tüm dönemlere bakıldığında
kamu harcamalarının değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı vergi gelirleri
değişkeninin oranına göre daha fazladır. Kamu harcamaları değişkeninin GSYİH
değişkenini açıklama oranı tüm dönemlerde ortalama %6,68’dir. Vergi gelirleri
değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama
%2,13’tür.
Tablo 3.15: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu
Period
S.E.
LSAGSYİH
LSAKH
LSAVG
1
0.015592
100.0000
0.000000
0.000000
2
0.019616
96.11237
0.424504
3.463122
3
0.022650
94.35131
2.490555
3.158140
4
0.024898
92.79303
4.581819
2.625153
5
0.026841
91.17175
6.510447
2.317803
6
0.028495
89.75470
8.096929
2.148370
7
0.029952
88.49961
9.471154
2.029241
8
0.031246
87.37245
10.69341
1.934142
9
0.032416
86.33464
11.80563
1.859734
10
0.033486
85.37641
12.82053
1.803062
Kamu harcamaları değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.16’da
sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara, kamu harcamaları değişkeninin ilk dönemdeki
değişiminin %90,55’lik oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde
%71,69’a düşmüştür. Kamu harcamaları değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında
ise, değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %82,83 olduğu hesaplanmaktadır.
Tablo 3.16’dan görülebileceği üzere, GSYİH değişkeninin kamu harcamaları
değişkenini açıklama oranı vergi gelirleri değişkenine göre daha fazladır. GSYİH
120
değişkeninin, kamu harcamalarını açıklama oranı tüm dönemlerde ortalama
%14,69’dur. Vergi gelirleri değişkeninin kamu harcamalarını açıklama oranı ise tüm
dönemlerde ortalama %2,46’dır.
Tablo 3.16: Kamu Harcamalarının Varyans Ayrıştırma Tablosu
Period
S.E.
LSAGSYİH
LSAKH
LSAVG
1
0.022228
9.442480
90.55752
0.000000
2
0.027098
6.441615
92.88532
0.673063
3
0.032999
8.139288
90.11773
1.742978
4
0.036915
9.585682
87.90595
2.508368
5
0.040477
12.26203
84.57785
3.160123
6
0.043397
14.97154
81.66717
3.361284
7
0.046043
17.76669
78.84092
3.392388
8
0.048437
20.40086
76.25616
3.342980
9
0.050657
22.85739
73.87018
3.272439
10
0.052719
25.10346
71.69984
3.196696
Vergi
gelirleri
değişkenine
ait
varyans
ayrıştırması
Tablo
3.17’de
sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara, vergi gelirleri değişkeninin ilk dönemdeki
değişiminin %94,75’lik oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde
%49,28’e düşmüştür. Vergi gelirleri değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise,
değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %66,83 olduğu hesaplanmaktadır.
Tablo 3.17’den görülebileceği üzere, kamu harcamaları değişkeninin vergi gelirleri
değişkenini açıklama oranı GSYİH değişkenine göre daha fazladır. GSYİH
değişkeninin, vergi gelirleri değişkenini açıklama oranı ortalama %8,84’tür. Kamu
harcamalarının vergi gelirlerini açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama
%24,32’dir.
121
Tablo 3.17: Vergi GelirlerininVaryans Ayrıştırma Tablosu
Period
S.E.
LSAGSYİH
LSAKH
LSAVG
1
0.034677
0.593948
4.650472
94.75558
2
0.041921
3.440061
9.932434
86.62750
3
0.044597
3.932213
17.42900
78.63879
4
0.047340
5.575814
24.21301
70.21118
5
0.049578
7.292096
27.79744
64.91046
6
0.051528
9.406339
29.87433
60.71933
7
0.053186
11.53395
31.18936
57.27668
8
0.054721
13.62362
32.11442
54.26196
9
0.056161
15.58822
32.79228
51.61951
10
0.057530
17.42338
33.29309
49.28354
3.5. AMPİRİK BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Küresel krizde maliye politikası araçlarının etkinliğini analiz edebilmek
amacıyla iki farklı ekonometrik model kurulmuş, bu modellerin birincisinde küresel
ekonomik krizin etkileri dikkate alınmamış olup, kurulan ikinci modelde ise küresel
ekonomik krizin etkileri modele kukla değişken aracılığı ile dahil edilerek incelenmiştir.
Küresel krizin etkilerinin dikkate alınmadığı birinci modelde, maliye politikası
araçları olan bağımsız değişkenlerimiz, kamu harcamaları ve vergi gelirleri ile bağımlı
değişkenimiz olan GSYİH arasında yapılan eşbütünleşme analizi sonuçlarına göre uzun
dönem ilişkisi bulunmuştur. Yani, maliye politikası araçlarının, ekonomik büyüme
hedefi ile uyumlu olduğu söylenebilmektedir. Uzun dönemli ilişkinin tespit edilmesinin
ardından kurulan hata düzeltme modeli ile değişkenler arasında kısa ve uzun dönem
davranışları arasındaki ilişki ortaya konulmuştur. Hata düzeltme modeli sonuçlarına
göre, kamu harcamalarındaki kısa dönemli değişimler GSYİH üzerinde pozitif (0,3579)
etkiye sahiptir. Tahmin edilen parametrenin istatistiksel olarak %1 düzeyinde anlamlı
olması kısa dönemde GSYİH ve kamu harcamaları arasında doğru yönlü bir ilişkinin
varlığını ortaya koymaktadır. Vergi gelirlerindeki kısa dönemli değişimler GSYİH
üzerinde pozitif (0,1616) etkiye sahiptir. Tahmin edilen parametrenin istatistiksel olarak
%1 düzeyinde anlamlı olması kısa dönemde GSYİH ve vergi gelirleri arasında doğru
yönlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Kısa dönemde meydana gelen
sapmaları düzelten hata düzeltme terimi için tahmin edilen değer beklendiği gibi negatif
122
(-0,240344) bulunmuştur. Bu sonuç, Türkiye’de GSYİH ile kamu harcamaları ve vergi
gelirleri arasında uzun dönemli ilişkinin olduğunu doğrulamaktadır. Hata düzeltme
teriminin istatistiksel olarak anlamlı olması, uzun dönem dengesinden oluşabilecek bir
sapmanın yaklaşık %24’ünün her çeyrek dönemde düzeltildiği anlamına gelmektedir.
Sonuçlardan anlaşılacağı üzere, GSYİH üzerinde, kamu harcamaları katsayısının vergi
gelirlerinin katsayısına (0,3579>0,1616) göre büyük olması nedeniyle daha etkin olduğu
söylenebilmektedir.
Uzun ve kısa dönemli ilişkilerin ortaya konulmasından sonra kurulan VAR
modeli ile etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrıştırması tabloları oluşturulmuştur.
Etki-tepki analizi sonuçlarına göre, kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre
GSYİH’ye daha duyarlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Varyans ayrıştırması sonuçlarına
göre, kamu harcamaları tüm dönemlerde bağımlı değişken GSYİH’nin %7,89’unu
açıklarken, vergi gelirlerinde bu oran %3,92 olarak tespit edilmiştir.
Küresel krizin dikkate alınmadığı modelde, maliye politikası araçları ile
ekonomik büyüme arasında uzun dönem ilişki söz konusudur. Maliye politikası
araçlarından kamu harcamalarının, vergi gelirlerine göre daha etkin bir mali politika
aracı olduğu ise hata düzeltme modelinde, etki-tepki fonksiyonlarında ve varyans
ayrıştırma yönteminde tespit edilmiştir.
Küresel krizin etkilerinin modele dahil edildiği ikinci modelde ise yine ilk
olarak GSYİH ile maliye politikası araçları olan kamu harcamaları ve vergi gelirleri
arasındaki uzun dönemli ilişkinin varlığını sınamak için eşbütünleşme analizi yapılmış
ve test sonuçlarına göre değişkenler arasında uzun dönemli ilişkinin varlığı tespit
edilmiştir. Küresel krizin etkilerinin modele dahil edilmesi ile birlikte değişkenler
arasında uzun dönem ilişkinin tespit edilmesi, kriz süresince uygulanan maliye
politikalarının, maliye politikasının amaçları ile uyumlu olduğu ve dolayısıyla krizle
mücadelede maliye politikası araçlarının etkin kullanıldığını göstermektedir.
Uzun dönemli ilişkinin tespit edilmesinin ardından kurulan hata düzeltme
modeli ile değişkenler arasında kısa ve uzun dönem davranışları arasındaki ilişki ortaya
konulmuştur. Hata düzeltme modeli sonuçlarına göre, kamu harcamalarındaki kısa
dönemli değişimler GSYİH üzerinde pozitif (0,2844) etkiye sahiptir. Tahmin edilen
parametrenin istatistiksel olarak %1 düzeyinde anlamlı olması kısa dönemde GSYİH ve
123
kamu harcamaları arasında doğru yönlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Vergi
gelirlerindeki kısa dönemli değişimler GSYİH üzerinde pozitif (0,0854) etkiye sahip
olmasına rağmen tahmin edilen parametre istatistiksel olarak anlamlı değildir. Modele
kukla değişken olarak konulan kriz değişkenindeki kısa dönemler ise GSYİH üzerinde
negatif (0,0435) etkiye sahiptir. Tahmin edilen parametrenin istatistiksel olarak %1
anlamlı olması kısa dönemde GSYİH ile kriz değişkeni arasında ters yönlü bir ilişkinin
varlığını ortaya koymaktadır. Kriz değişkenin negatif etkilere sahip olması, iktisat
teorisi açısından da beklenen bir sonuçtur. Kısa dönemde meydana gelen sapmaları
düzelten hata düzeltme terimi için tahmin edilen değer beklendiği gibi negatif (-0,1840)
bulunmuştur. Bu sonuç, Türkiye’de GSYİH ile kamu harcamaları ve vergi gelirleri
arasında uzun dönemli ilişkinin olduğunu doğrulamaktadır. Hata düzeltme teriminin
istatistiksel olarak anlamlı olması, uzun dönem dengesinden oluşabilecek bir sapmanın
yaklaşık %18’inin her çeyrek dönemde düzeltildiği anlamına gelmektedir. GSYİH
üzerinde, kamu harcamaları katsayısı (0,2844), vergi gelirlerinin katsayısından (0,0854)
daha büyük olması, kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre GSYİH üzerinde daha
etkin olduğu söylenebilmektedir.
Uzun ve kısa dönemli ilişkilerin ortaya konulmasından sonra kurulan VAR
modeli ile etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrıştırması tabloları oluşturulmuştur.
Etki-tepki analizi sonuçlarına göre, kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre
GSYİH’ye daha duyarlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Varyans ayrıştırması sonuçlarına
göre, kamu harcamaları tüm dönemlerde bağımlı değişken GSYİH’nin %6,68’unu
açıklarken, vergi gelirlerinde bu oran %2,13 olarak tespit edilmiştir.
Küresel krizin dikkate alındığı ikinci modelde, maliye politikası araçları ile
ekonomik büyüme arasında bir uzun dönem ilişki söz konusudur. Maliye politikası
araçlarından kamu harcamalarının, vergi gelirlerine göre daha etkin bir mali politika
aracı olduğu ise hata düzeltme modelinde, etki-tepki fonksiyonlarında ve varyans
ayrıştırma yönteminde tespit edilmiştir.
Maliye politikası araçlarının etkinliğini analiz etmek amacıyla kurulan iki
modeli karşılaştırdığımızda, maliye politikası araçlarının küresel krizin üzerindeki
etkinliğini net bir şekilde ortaya koyabiliriz. Tablo 3.18’de sunulan, her iki modelde de
yer alan maliye politikası araçlarının katsayılarını incelediğimizde,
hem kamu
124
harcamalarında hem de vergi gelirlerinde krizin etkisiyle birlikte GSYİH üzerindeki
etkinliğinin azaldığı görülmektedir.
Tablo 3.18: Maliye Politikası Araçlarının Değişimi
Açıklama
Model I
Model II
VECM’de Kamu Harcamalarının Katsayısı
0,3579
0,2844
VECM’de Vergi Gelirlerinin Katsayısı
0,1616
0,0854
Varyans Ayrıştırmada Kamu Harcamalarının GSYİH’yi Açıklama
Oranı
Varyans Ayrıştırmada Vergi Gelirlerinin GSYİH’yi Açıklama
Oranı
%7,89
%6,68
%3,92
%2,13
Tablo 3.18’de sunulan değişkenlere ait katsayılar incelendiğinde, küresel krizin
etkisi nedeniyle kamu harcamalarının katsayısı hata düzeltme modelinde 0,3579’dan
0,2844’e, vergi gelirlerinin katsayısı hata düzeltme modelinde 0,1616’dan 0,0854’e
düşmüştür. Hata düzeltme modelinde, küresel krizde vergi gelirleri, kamu harcamalarına
göre daha fazla etkilenmiştir.
Vergi gelirlerinin katsayısı küresel krizin etkisiyle
yaklaşık olarak %50 azalmıştır. Varyans ayrıştırma sonuçları incelendiğinde ise, küresel
krizin etkisiyle, kamu harcamalarının GSYİH’yi açıklama oranı %7,89’dan %6,68’e,
vergi gelirlerinin GSYİH’yi açıklama oranı ise %3,92’den %2,13’e düşmüştür. Küresel
krizin etkisiyle varyans ayrıştırma sonuçlarında GSYİH’yi açıklama oranlarında vergi
gelirlerinde meydana gelen azalmanın kamu harcamalarında meydana gelen azalmaya
göre daha büyük olduğu görülmektedir.
Ekonometrik analiz sonuçları neticesinde elde edilen bulgular, hem Model I’de
hem de Model II’de, GSYİH üzerinde, maliye politikası araçlarından kamu
harcamalarının vergi gelirlerine göre etkin olduğunu göstermektedir. Küresel krizin
vergi gelirleri değişkenini, kamu harcamaları değişkenine göre daha fazla olumsuz
etkilediği tespit edilmiştir.
Elde edilen bulgular literatürdeki çalışmalarla kıyaslandığında, Türkiye’de
maliye politikasının Keynesyen etkilere sahip olması bulgusu Ramey ve Shapiro (1998),
Höppner (2001), Blanchard ve Perotti (2002), Kuttner ve Posen (2002), Giorgioni ve
Holden (2003), Khosravi ve Karimi (2010) ve Afonso ve Sousa (2011)’nunçalışmalarını
destekler niteliktedir. Maliye politikası araçlarının etkinliğine yönelik elde edilen
125
bulgulardan, Türkiye’de kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre daha etkin bir
politika aracı olması bulgusu, Badinger (2006), Kuismann ve Kamppi (2010) ve
Bouakez vd. (2014)’in çalışmalarını destekler niteliktedir.
126
SONUÇ
Küreselleşme süreci ile birlikte ülke ekonomilerinin birbirine entegre olması
sonucunda, ülkelerin ekonomik sistemlerinde meydana gelebilecek sorunlar hızlı bir
şekilde diğer ülkelerin ekonomilerini etkilemektedir. 2007 yılının ortalarında ABD’de
başlayıp, 2008 yılında bütün dünyayı derinden etkileyen küresel kriz, bütün dünyada
hızla yayılarak küresel çapta bir daralmaya neden olmuştur.
Küresel kriz, 1980 sonrasında egemen olan iktisadi görüşü, yani serbest piyasa
ekonomisinin kurum ve kurallarıyla birlikte dengeli ve istikrarlı bir ekonomi
yaratabileceği düşüncelerini boşa çıkarmıştır. Küresel kriz sürecine yol açan ABD’nin
finansal sistemi, gerek mortgage kredilerinin yönetilmesi gerekse kredi veren
kuruluşların denetlenmesi aşamasında ortaya çıkan uygulamalar, serbest piyasa
ekonomisinin kendi kurumlarınca da finansal krize neden olabileceğini göstermiştir.
Küresel kriz sonrasında, ortaya çıkan bir diğer önemli gelişme ise, ekonomi
politikası içerisinde devletin ekonomiye müdahalesini, özel sektörün kullanacağı
verimli kaynakların israf olması olarak öngören egemen yaklaşımların yerini, devletin
özellikle kriz döneminde kurtarma paketleri ve mali canlandırıcılar aracığıyla
kaynakları ekonomik daralmadan kurtulmak için doğru biçimde kullanabileceğini de
göstermiştir. Bu durum, maliye politikasının ekonomi politikaları içerisindeki önemini
bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Küresel krizin olumsuz etkilerinden kurtulabilmek için dünyada uygulanan
genişletici maliye politikası uygulamaları olan kurtarma ve canlandırma paketleri
sayesinde, ülke ekonomilerinin yaşadığı ekonomik daralmadan çıkışta önemli bir rol
oynamıştır. Uygulanan paketler ile birlikte hem finansal piyasaların sağlıklı işleyişi
devam ettirilmiş hem de toplam talebin arttırılması sağlanarak ekonomik canlanma
sağlanmıştır.
Küresel krizden bütün dünya ülkeleri etkilenmiş olsa da bu ülkelerin krizinden
etkilenme derecesi aynı olmamıştır. Küresel krizden gelişmiş ülkeler gelişmekte olan
ülkelere göre daha çok etkilenmiştir. Çünkü, küresel krizin sadece gelişmiş ülkelerin
finansal piyasalarında var olan türev ürünler nedeniyle çıkmış olması gelişmiş ülkelerin
daha çok etkilenmesine neden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin finansal
piyasalarında türev ürünlere sahip olmaması, küresel krizin olumsuz etkilerini
127
azaltmıştır. Başta Türkiye olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler küresel krizden dolaylı
olarak etkilenmişlerdir. ABD’nin dünya ekonomisinin lokomotifi olması nedeniyle, kriz
nedeniyle yaşanan ekonomik daralma küresel talebi olumsuz etkilediği için, talepte
meydana gelen daralma beraberinde tüm ülkelerin ekonomik göstergeleri üzerinde
olumsuz etkiler yaratmıştır. Ülkelerin, küresel krizden etkilenme dereceleri farklı
olması, krizden çıkış için uygulanan politikalarını da etkilemiştir. Gelişmiş ülkelerin
uyguladığı mali kurtarma ve canlandırma paketlerinin büyüklüğü, gelişmekte olan
ülkelere göre daha büyük olmuştur.
Dünyadaki toplam talebin daralmasına bağlı olarak ihracat kanalıyla krizden
etkilenen Türkiye, doğrudan yatırımların ve portföy yatırımlarındaki azalmaların da
etkisiyle, 2009 yılında % 4,8 küçülerek, küresel krizin olumsuz etkilerini yaşamıştır.
Küresel krizden çıkış için geliştirdiği stratejide iki yol izleyen Türkiye, ilk olarak talepte
yaşanan daralmayı aşabilmek için ihracat pazarını çeşitlendirme yoluna gitmiştir. Bunun
için küresel krizden az etkilenmiş hali hazırda ihracat yaptığı ülkelerle olan ticaret
hacmini genişletmeye çalışmıştır. Bu kapsamda özellikle Yakın ve Orta Doğu ülkeleri
ile
Kuzey Afrika ülkeleri, Türkiye için talep yaratan yeni kaynaklar olmuştur.
Türkiye’nin, küresel krizden çıkış için geliştirdiği stratejinin ikinci adımı ise, krizin
etkisiyle ülkeden çıkan sermaye akımlarını geri getirebilmek için devam ettirdiği yüksek
faiz politikasıdır. Türkiye’de, gelişmiş ülkelerin faiz oranına göre yüksek faiz oranları
sermaye akımlarının geri gelmesi gerek yeni yatırımların finansmanını gerekse
tüketimin finansmanını rahatlatması nedeniyle toplam talebi arttırarak ekonomik
canlanmayı sağlamıştır.
Türkiye’de de küresel krizin etkilerini azaltabilmek için diğer ülke
ekonomilerinde olduğu gibi genişletici maliye politikası uygulanmıştır. Genişletici mali
politikalar, küresel krizden çıkış için geliştirilen stratejilere bağlı olarak hazırlanmış ve
bu kapsamda toplam talebi canlandırarak ekonomik büyümeyi arttıracak politikalar
uygulanmıştır. Toplam talebi arttırabilmek amacıyla öncelikle ihracat yapan stratejik
sektörlerde ÖTV ve KDV indirimleri getirilerek hem tüketim arttırılmaya çalışılmış
hem de bu sektörlerin ayakta kalması sağlanmıştır. Ayrıca yeni teşvik paketleri
getirilerek hem yatırım hem de istihdamı arttırmaya yönelik tedbirler alınmıştır. Yeni
yatırım harcamalarının yapılması ve istihdamın arttırılması ile birlikte ekonomik
faaliyetlerin hızlandırılması planlanmış ve ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi
128
hedeflenmiştir. Vergi Barışı yasası ile Türkiye’ye kayıtlı olmayan kaynakların geri
dönmesi için zemin hazırlanmış, menkul kıymet kazançlarına getirilen stopaj indirimi
ile sermaye akımlarının gelmesi teşvik edilmiştir. Alınan önlemler neticesinde 2010
yılında gerçekleştirilen %9,2’lik büyüme alınan önlemlerin başarısını göstermektedir.
Ayrıca, Türkiye’nin 2001 krizi sonrasında aldığı tedbirler sayesinde mali disiplini
sağlaması, küresel krizde rahatlıkla genişletici mali politikaları uygulamalarına imkan
verirken, mali disiplinin sağlanmış olması, Türkiye’ye olan güveni arttırarak
uluslararası alanda Türkiye’ye olan bakış açısını pozitif yönde etkilemiştir. Bu durum
Türkiye’ye gelen yabancı sermaye miktarının artmasına katkı sağlamıştır.
Ekonometrik analiz sonuçlarından Türkiye için elde edilen bulgular neticesinde
ise, uygulanan maliye politikalarının, ekonomik büyümenin sağlanmasında hususunda
etkin bir ekonomik politika aracı olduğu tespit edilmiştir. Maliye politikasının
ekonomik büyüme üzerinde pozitif anlamda etkin olması sonucu, maliye politikasının
Keynesyen etkinliğinin geçerli olduğunu göstermektedir.
Elde edilen bulgulardan hareketle sonuç olarak, ekonomik kriz ya da durgunluk
dönemlerinde maliye politikası ile ekonomiyi canlandırmak için vergilerin azaltılması
yerine kamu harcamalarının artırılmasının daha etkin olacağı önerilebilir. Çünkü bu
durumda doğrudan talep artışı yaratılmaktadır. Bu noktada daha çok istihdam yaratacak
harcamaların artırılmasının tercih edilmesi gerekmektedir. Böylece harcama artışı, bir
yandan toplam talebi doğrudan artırırken diğer yandan da işsizliğin azalmasıyla dolaylı
olarak talep artışı yaratılmış olunacak ve işsizliğin azalması da işsizlik yardımları
niteliğindeki harcamaların miktarında düşüş sağlayacaktır. Vergi indirimi durumunda,
azalan vergi ödemelerinin harcamalara yönlendirilmesi, özellikle bireylerin ve
kurumların borç yükü yüksek olduğunda politikanın amacı saptırabilecektir. Kişi ve
kurumların vergilerden tasarruf ettiği tutarı borç ödemelerinde kullanması halinde,
beklenen tüketim ve yatırım harcama artışı sağlanamayacağı için vergi indiriminin
ekonomiyi canlandırıcı etkisi zayıf olacaktır.
129
KAYNAKÇA
AÇIKGÖZ, Şenay, (2008), “Türkiye’de Vergi Gelirleri, Vergi Yapısı ve İktisadi
Büyüme İlişkisi: 1968-2006”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:19, Sayı:68,
ss. 91-113.
AFONSO, Antonio ve Ricardo M., SOUSA, (2011), “The Macroeconomic Effects of
Fiscal Policy”, Applied Economics, Vol:44, pp. 4439-4454.
AFŞAR, Muharrem, (2011), “Küresel Kriz ve Türk Bankacılık Sektörüne Yansımaları”,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:6, Sayı:6-2, ss.143171.
AFXENTIOU, Panos C., (2000), “Convergence, the Maastricht Criteria, and Their
Benefits”, The Brown Journal of World Affairs, Vol:VII, Issue:1, ss. 245-254.
AFZAL, Muhammad, (2012), “Ricardian Equivalence Hypothesis: Evidence From
Pakistan”, Journal of Business and Economics, Vol:3, Issue:6, pp. 258-265.
AĞCAKAYA, Serpil ve Ayşe, ARMAĞAN, (2012), “Mesleki Parafiskal Kurumlar:
Isparta Örneği”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:17,
Sayı:3, ss. 99-127.
AKÇACI, Taner ve KOCAĞ KARAPINAR, Esra, (2013), “Kamu Harcamalarının
Enflasyonist Etkisinin Ekonometrik Analizi”, The Journal of Academic Social
Science Studies, Vol:6, Issue: 8, ss. 1-18.
AKÇAY, Belgin, (2012), “Borç Krizindeki GIIPS”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi,
Cilt:23, Sayı: 85, ss. 23-56.
AKÇAY, Ümit ve Ali Rıza, GÜNGEN, (2014), Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş,
Notebene Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
AKDEMİR, Sevim, (2003), “Uluslararası Borç Krizi ve Dış Borç Azaltma Teknikleri”,
Abant İzzet Baysal Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Cilt:2, Sayı:7, ss.1-6.
AKDEMİR, Tekin ve M. Fatih, İLGÜN, (2011), “Kamu Borçlanması Sınırlarının Kamu
Harcamalarının Bileşimi Üzerindeki Etkileri: Avrupa Birliği Ülkelerine Yönelik
Ampirik Bir Değerlendirme”, Maliye Dergisi, Sayı: 160, ss. 177-203.
130
AKGÜL YILMAZ, Gülay, (2013), “Türkiye’de 2008-2009 Krizinde Uygulanan
Genişletici Vergi Politikasının Üretim Üzerindeki Etkileri”, Marmara
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 34, Sayı:1, ss. 213-228.
AKIN, Faruk ve Melik, KAMIŞLI, (2010), “Küresel Finansal Krizin Yükselen ve
Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerindeki Etkileri”, Marmara Üniversitesi
Bankacılık
ve Sigortacılık
Yüksekokulu Finansal
Araştırmalar ve
Çalışmalar Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, ss. 1-10.
AKIN, Faruk ve Nalan, ECE, (2009), “Küresel Finansal Kriz ve Bankacılık Sektörü
İstihdamı Üzerindeki Etkileri”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:27,
Sayı:2, ss. 153-168.
AKTAN, C.C. ve Hüseyin, ŞEN, (2001), “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm
Önerileri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Yıl:7, Sayı:42,
Kasım-Aralık, ss. 1225-1230.
AKYOL, Servet, (2014), “Finansal Kriz ve Maliye Politikası: Avrupa Birliği’ne Üye
Balkan Ülkeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Finans Politik ve Ekonomik
Yorumlar, Sayı:51, ss.45-60.
ALBAYRAK, Özlem, (2011), “Finansal Krizde Uygulanan Vergi Politikalarının Gelir
Dağılımı Etkileri: 2004-2009”, Ankara Üniversitesi S.B.F. Dergisi, Cilt:66,
Sayı:2, ss. 1-34.
ALI, Shahid ve Naved, AHMAD, (2010), “The Effects of Fiscal Policy on Economic
Growth: Empirical Evidence Based on Time Series Data from Pakistan”, The
Pakistan Development Review, Vol:49, Issue:4, pp.497-512.
APAK, Sudi ve Ayhan, AYTAÇ, (2009), Küresel Krizler Kronolojik Değerlendirme
ve Analiz, Avcıol Basım Yayın, İstanbul.
ARAS, O. Nuri, (2010), “Son Ekonomik Krizin Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesine
Etkisi”, Ekonomi Bilimleri Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, ss.97-104.
ARICAN, Erişah, (2005), “Ricardocu Denklik Teoremi ve Teorilerde Kamu Açıklarına
İlişkin Yaklaşımlar: Türkiye Ekonomisine İlişkin Bir Uygulama”, Marmara
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:20, Sayı:1, ss. 77-94.
131
ATAÇ, Beyhan, (2002), Maliye Politikası, Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve
Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, No:118, 6.Baskı, Eskişehir.
ATAY, Melike, (2010), “Küresel Krizde Kriz Erken Uyarı Sinyalleri Olarak
Uluslararası Sermaye Hareketleri: Türkiye Örneği”, Halil Seyidoğlu’na
Armağan Finansal Kriz Yazıları, KALAYCI, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın
Dağıtım, ss. 361-385.
BADINGER, Harald, (2006), “Fiscal Shocks, Output Dynamics and Macroeconomic
Stability: An Empirical Assessment for Austria (1983–2002)”, Empirica,
Vol:33, pp. 267-284.
BAKAR, Feride ve Mircan, YILDIZ TOKATLIOĞLU, (2012), “Küresel Finansal Kriz
Sürecinde Avrupa Birliği Vergi Politikaları”, Maliye Dergisi, Sayı:163, ss.481504.
BALL, Laurence M., (2012), Money Banking and Financial Markets, Worth
Publishers, 2. Edition, New York.
BARLAS, Yasemin ve Neslihan, KAYA, (2013), “Parasal Genişleme Politikalarının
Gelişmekte Olan Ülke Portföy Akımları Kompozisyonuna Etkisi”, TCMB
Ekonomi Notları, Sayı: 2013/01.
BARRO, Robert J., (1990), Macroeconomic Policy, Harvard University Press, London.
BAYAR, Yılmaz, (2014), “Euro Bölgesi Borç Krizi ile Avrupa Döviz Kuru
Mekanizması Krizinin Karşılaştırmalı Analizi”, Yönetim ve Ekonomi
Araştırmaları Dergisi, Sayı:22, ss.211-231.
BAYRAK, Metin ve O. Cenk, KANCA, (2013), “2008 Yılı Küresel Finans Krizinin
Türkiye’de Bazı Makroekonomik Değişkenler Üzerine Etkisi ve Uygulanan
Maliye Politikalarının Cevabı”, 28. Maliye Sempozyumu, 22-26 Mayıs 2013,
Antalya, ss. 84-110.
BERGMAN, U. Michael ve Michael M., HUTCHISON, (2010), “Expansionary Fiscal
Contractions: Re–evaluating the Danish Case”, International Economic
Journal, Volume:24, Issue:1, pp.71-93.
132
BLANCHARD, Olivier ve Roberto, PEROTTİ, (2002), “An Empirical Characterization
of the Dynamic Effects of Changes in Government Spending and Taxes on
Output”, The Quarterly Journal of Economics Oxford University Press,
Vol:117, No:4, pp. 1329-1368.
BLANCHARD, Olivier, (2009), Macroeconomics, Fifth Editon, Pearson-Prentice Hall,
New Jersey.
BORDO, Micheal, (1987), “Financial Crises: Lessons From History”, 5. International
Garden Finance Conference, Erasmus Universitet, Rotterdam, 9-11 April.
BOUAKEZ, Hafedh, CHIHI, Foued ve Michel, NORMANDIN, (2014), “Measuring
The Effects of Fiscal Policy”, Journal of Economic Dynamics&Control,
Vol:47, pp. 123-151.
BOZKURT, Cuma ve Pelin, KARATAY GÖĞÜL, (2010), “Para ve Maliye
Politikalarının Koordinasyonu”, Akademik Araştırmalar ve Çalışmalar
Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, ss.27-44.
BRUCE, Neil, (2001), Public Finance and the American Economy, Addison Wesley
Longman, Inc. N.Y.C.
BRUMBY, Jim ve Marjin, VERHOEVEN, (2010), “Public Expenditure After The
Global Financial Crisis”, The Day After Tomorrow, Otaviano, CANUTO ve
Marcelo, GIUGALE, (Ed.), The World Bank, Washington.
BRUNEAU, Catherine ve Oliver, DE BANDTH, (1999), “Fiscal Policy In The
Transition To Monetary Union: A Structural VAR Model”, Banque De France
Working Paper, No:60, pp. 1-41.
BURNSIDE, Craig, EICHENBAUM, Martin ve Jonas, FISHER, (2003), “Fiscal Shocks
And Their Consequences”, NBER Working Paper Series, No:9772.
CALVO, Guillermo A., (1998), “Capital Flows and Capital Market Crises: The Simple
Economics of Sudden Stops”, Published in Journal of Applied Economics,
Vol:1, No:1, pp. 35-54.
133
CASHELL, Brian W., (2009), “What is a recession, who decides when it starts, and
when do they decide?”, United States Congressional Research Service, 23January, ss.1-5.
CAZAN, Doinita ve Alina Florentina, CUCOS, (2012), “The Economic Crisis-Meaning
and
Significations”, International Conference:Risk in Contemporary
Economy, 13. Edition, Galati, Romania, ss.111-114.
CERDA, Rodrigo A., GONZALEZ, Hermann ve Luis Felipe, LAGOS, (2005), “Is
Fiscal Policy Effective? Evidence For An Emerging Economy: Chile 18332000”, Applied Economics Letters, Vol:13, pp. 575-580.
CIMADOMO, Jacopo ve Agnes Benassy, QUERE, (2012), “Changing patterns of fiscal
policy multipliers in Germany, the UK and the US”, Journal of
Macroeconomics, Vol:34, pp.845-873.
COŞKUN, Yener, (2010), “Dodd-Frank Wall Street Reformu ve Tüketicinin Korunması
Yasası Kapsamında Sistemik Risk Yönetimi ve Düzenleme İlişkisi”, Halil
Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları, KALAYCI, İrfan, (Ed.).
Nobel Yayın Dağıtım, ss. 73-114.
ÇAKIR, Tufan, (2012), Kamu Maliyesi, Şebnem, TOSUNOĞLU ve Y. Tamer,
ERGÜL, (Ed.), T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No:2560, Eskişehir,
ss. 106-123.
ÇAKMAK, Umut, (2007), “Para Krizi Modellerine İlişkin Bir Değerlendirme”,
Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:18, Sayı:62, ss.1-31.
ÇATALOLUK, Cuma, (2009), “Kamu Borçlanması, Gerçekleşme Biçimi ve Makro
Ekonomik Etkileri (Teorik Bir Yaklaşım, Türkiye Örneği)”, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:12, Sayı:21, ss. 240-258.
ÇINAR, Barış, ERDOĞAN, Ömer, GÜRGÜR, Tuğrul ve Tandoğan, POLAT, (2010),
“Küresel Kriz ve Politika Uygulamaları”, TCMB Ekonomi Notları,
Sayı:2010/2.
ÇINAR, Yetkin ve Türkmen, GÖKSEL, (2010), “İhracatta Bölgesel Çeşitlendirme ve
İstikrar”, Ankara Üniversitesi S.B.F. Dergisi, Cilt:65, Sayı:2, ss. 29-58.
134
ÇİÇEK, Halit, GÖZEGİR, Süleyman ve Emre, ÇEVİK, (2010), “Bir Maliye Politikası
Aracı Olarak Borçlanma ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Örneği (19902009)”, Cumhuriyet Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:11, Sayı:1, ss. 141-156.
ÇİL YAVUZ, Nilgün, (2005), “Türkiye’de Kamu Harcamalarının Özel Sektör Yatırım
Harcamalarını Dışlama Etkisinin Testi(1980-2003)”, Marmara Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:20, Sayı:1, ss.269-284.
ÇİL YAVUZ, Nilgün, (2014), Finansal Ekonometri, Der Yayınları, 1. Basım, İstanbul.
DALYANCI, H.Levent, (2010), “Finansal Kriz Teorileri ve Türkiye Ekonomisinde
1990 Sonrası Finansal Krizlerin Ekonometrik Analizi”, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
DARICI, Bülent, ÖCAL, Fatih M. ve Mete C., OKYAR, (2010), “Küresel Finans Krizi
Çerçevesinde Üretim ve İstihdam Göstergeleri: Reel Sektör Etkileşimi ve Reel
Sektör Öncül Endekslerinin Analizi”, Halil Seyidoğlu’na Armağan Finansal
Kriz Yazıları, KALAYCI, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın Dağıtım, ss. 173-208.
DE CASTRO, Francisco, (2003), “Non-Keynesian Effects of Public Expenditure in
Spain”, Applied Economics Letters, Vol:10, pp. 651-655.
DE CASTRO, Francisco, (2006), “The Macroeconomic Effects of Fiscal Policy Policy
in Spain”, Applied Economics, Vol:36, pp. 913-924.
DE CASTRO, Francisco ve Pablo, HERNANDEZ DE COS, (2008), “The Economic
Effects of Fiscal Policy: The Case of Spain ”, Journal of Macroeconomics,
Vol:30, pp. 1005-1028.
DELİCE, Güven, (2003), “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:20, Ocak-Haziran, ss. 57-81.
DEMİR, Murat ve Erşan, SEVER, (2009), “Kamu Açıkları ve Borçlanma İlişkisi:
Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Üzerine Bir Uygulama”,
Sosyoekonomi Dergisi, Cilt:1, ss.7-26.
DEMİR, Filiz, (2011), Kamu Harcamalarında Etkinlik ve Verimlilik: Karaman
Belediyesi Hizmetleri Üzerine Bir Uygulama, Yayınlamamış Yüksek Lisans
Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi S.B.E., Karaman.
135
DEMİRCAN SİVEREKLİ, Esra, (2003), “Vergilendirmenin Ekonomik Büyüme ve
Kalkınmaya Etkisi”, Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:21, ss.97-116.
DEMİRCİ, Nedret, (2005), Finansal Krizlerin Anatomisi Modern Kriz Teorileri
Işığında Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türkiye, Sermaye Piyasası Yayınları,
Yayın No:186, Ankara.
DICKEY, D. A. ve W. A. FULLER, (1981), “Likelihood Ratio Statistics For
Autoregressive Time Series With AUnit Root”, Econometrica,Vol:49, Issue:4,
pp. 1057-1072.
DICKEY, D. A. ve W. A. FULLER, (1979), “Distribution Of The Estimators For
Autoregressive Time Series With AUnit Root”, Journal of the American
Statistical Society, Vol:74, pp. 427-431.
DOĞAN, Emrah, (2014), Türkiye’de Cari Açık Sorunun Yapısal Nedenleri ve
Ekonomik Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi S.B.E., Eskişehir.
DÖKMEN, Gökhan, (2011), “Maliye Politikalarının Etkinliğine Yönelik Paradigmalar:
Literatür İncelemesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Cilt:2,
Sayı:14, ss.291-316.
DÜZGÜN, Recep, (2010), “Türkiye Ekonomisi’nde Para ve Maliye Politikalarının
Etkinliği”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Vol:3, No:11, ss. 230237.
EDELBERG, Wendy, EICHENBAUM, Martin ve Jonas D. M. FISHER, (1999),
“Understanding the Effects of a Shock to Government Purchases”, Review of
Economic Dynamics, Vol:2, pp.166-206.
EĞİLMEZ, Mahfi, (2013), Küresel Finans Krizi, Remzi Kitabevi, 9. Basım, İstanbul.
ENGLE, R. F. ve C.W.J. GRANGER, (1987), “Co-integration And Error Correction:
Representation, Estimation And Testing”, Econometrica, Vol:55, pp. 251–76.
ER, Selami, (2010), “Varlık Barışı Kanunu ve Kod Listesi Uygulamasının Vergi
Adaleti ve
Uyumuna Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, ss.261-278.
136
ERASLAN, Cemil, (2014), Küresel Finansal Krizin Evrimi Mortgage Krizinden
Avrupa Borç Krizine, Der Yayınları, 2.Basım, İstanbul.
ERDEM, Metin, ŞENYÜZ, Doğan ve İsmail, TATLIOĞLU, (2006), Kamu Maliyesi,
Ekin Kitabevi, 4.Basım, Bursa.
ERDÖNMEZ, ATAMAN, Pelin, (2009), “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan
Önlemler Kronolojisi”, Bankacılık Dergisi, Sayı:68, ss. 85-101.
ERİLLİ, N.Alp, M. Kazım, KÖREZ, Yüksel, ÖNER ve Kamil, ALAKUŞ, (2012),
“Kritik (Kriz) Dönem Enflasyon Hesaplamalarında Bulanık Regresyon
Tahminlemesi”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, ss. 239-253.
ERKAM, Serkan, (2010), Maliye Politikalarının Etkinliği: Teori ve Bir Uygulama,
T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Yayın No: 2010/407,
Ankara.
ERMİŞOĞLU, Ergun, (2011), “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Türkiye’deki
Başarısının Değerlendirilmesi”, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, TCMB Piyasalar
Genel Müdürlüğü, Ankara.
EROĞLU, Nadir ve İlhan, EROĞLU, (2010), “2008 Finans Krizi Çerçevesinde Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Kriz Yönetimi ve Çıkış Stratejisi”, Halil
Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları, Kalaycı, İrfan, (Ed.). Nobel
Yayın Dağıtım, ss. 233-253.
ERTUĞRUL, Cemil, İPEK, Evren ve Olcay, ÇOLAK, (2010), “Küresel Mali Krizin
Türkiye Ekonomisine Etkileri”, Akademik Fener Dergisi, Sayı:13, ss. 59-72.
ERTÜRK, Emin, (2004), Küresel Ekonomide Makroekonomik Analize Giriş, Aktüel
Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
EŞ, Mecit, (2002), Kamu Maliyesi Ders Notları, Ekspres Matbaası, Kütahya.
FATAS, Antonio ve Ilian, MIHOV, “The Effects of Fiscal Policy on Consumption and
Employment: Theory and Evidence”, CEPR Discussion Papers, No:2259.
FELDERER, Bernhard ve Stefan, HOMBURG, Makro İktisat ve Yeni Makro İktisat,
Osman, Aydoğuş, N.Oğuzhan, Altay, (Çev.), Efil Yayınevi, 1. Basım, İstanbul.
137
FIRAT, Emine, (2013), “Ekonomik Kriz ile Mücadelede Maliye Politikasının Rolü”,
Niğde Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:6, Sayı:1, ss.298-313.
FLOOD, Robert P. ve Peter M., GARBER, (1984), “Collapsing Exchange Rate
Regimes: Some Lineer Examples”, Journal of International Economics,
Vol:17, August, pp. 1-13.
FROYEN, Richard T., (2002), Macroeconomics Theories and Policies, Prentice Hall,
Seventh Edition, New Jersey.
GEDİKLİ, Ayfer, (2009), “Finansal Kriz Riskini Azaltabilecek Küresel Mali Araçlara
Yönelik Ortak Karar Alma Problemleri ve Olası Çözümler”, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi S.B.E., İstanbul.
GIAVAZZI, Francesco ve Marco, PAGANO, (1990), “Can Severe Fiscal Contractions
Be Expansionary? Tales of Two Small Countries”, NBER Macroeconomics
Annual, Vol:5, pp. 75-122.
GIORDANO, Raffaela, MOMIGLIANO, Sandro, NERI, Stefano ve Roberto,
PEROTTI, (2007), “The Effects of Fiscal Policy in Italy: Evidence from a VAR
Model”, European Journal of Political Economy, Vol:23, pp.707-733.
GIORGIONI, Gianluigi ve Ken, HOLDEN, (2003), “Ricardian equivalence,
expansionary fiscal contraction and the stock market: a VECM approach”,
Applied Economics, Vol:35, pp. 1435-1443.
GOLDSTEIN, Morris ve Philip, TURNER, (1996), Yükselen Ekonomilerde
Bankacılık Krizleri Kökenler ve Politika Seçimleri, Karacan, Ali İhsan,
(Çev.), Dünya Yayıncılık, İstanbul.
GÖÇER, İsmet, MERCAN, Mehmet, BULUT, Şahin ve M. Metin, DAM, (2010),
“Ekonomik Büyüme ile Vergi Gelirleri Arasındaki İlişki: Sınır Testi Yaklaşımı”,
Dumlupınar Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Sayı:28, ss. 97-110.
GÖÇER, İsmet, (2012), “2008 Küresel Krizin Nedenleri ve Seçilmiş Ülke
Ekonomilerine Etkileri: Ekonometrik Bir Analiz”, Yönetim ve Ekonomi
Araştırmaları Dergisi, Sayı:17, ss. 18-37.
138
GÖÇER, İsmet, (2013), “Türkiye’de Cari Açığın Nedenleri, Finansman Kalitesi ve
Sürdürülebilirliği: Ekonometrik Bir Analiz”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:8, Sayı:1, ss.213-242.
GÖK, Musa ve A. Zafer, YALÇIN, (2015), “Türkiye’de Asgari Ücretliler Üzerindeki
Vergi Yükünün Diğer Yükümlü Gruplarınki ile Karşılaştırılması”, Yönetim ve
Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Cilt:13, Sayı:1, ss. 219-255.
GÖKER, Zeliha ve Kutlu, DANE, (2013), “Tam İstihdamın Sağlanmasında Maliye
Politikasının Rolü ve Post-Keynesyen Çözüm Önerileri”, Akdeniz İ.İ.B.F.
Dergisi, Sayı:26, ss. 103-119.
GÖKER, Zeliha, (2014), “Küresel Kriz Sonrası Maliye Politikalarında Değişim ve Mali
Tuzak Riski”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Cilt:40, Sayı:1, ss.103-116.
GRANGER, C. ve P., NEWBOLD, (1974), “Spurious Regressions In Econometrics”,
Journal of Econometrics, Vol:2, pp. 111-120.
GÜLER, Ender ve Baki, YILMAZ, (2009), “Ekonomik Kriz, KOBİ’lere Yansıması ve
Bir Çıkış Yolu Olarak Barter”, Selçuk Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Ekonomik
Araştırmalar Dergisi, Yıl:9, Sayı:18, ss.87-104.
GÜNEYSU BALABAN, Kamer, (2012), “Kurallı Maliye Politikası ve Türkiye’de
Kurallı Maliye Politikası Uygulamalarına İlişkin Model Önerisi”, Uzmanlık
Yeterlilik Tezi, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ankara.
HANÇERLİOĞLU, Orhan, (2009), Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul.
HAZİNEDAR, Osman Nazif, (2011), “Türkiye’de Yaşanan Finansal Krizler ve
Sürdürülebilir Büyüme İlişkisi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul
HAZMAN GÜRLER, Gülsüm, (2011), “Türkiye’de Gelir Dağılımında Adalet ve
Sosyal Güvenlik Harcamaları Arasındaki Nedensellik İlişkisi”, Süleyman
Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:16, Sayı:1, ss.205-216.
HEPAKTAN, C. Erdem ve Serkan, ÇINAR, (2011), “Mali Krizler ve Son Mali Krizin
(2008) Reel Sektöre Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi S.B.E. Dergisi,
Sayı:30, ss.155-168.
139
HEPPKE-FALK, Kirsten H., TENHOFEN, Jörn ve Guntram B., WOLFF, (2006), “The
Macroeconomic Effects Of Exogenous Fiscal Policy Shocks in Germany: A
Disaggregated SVAR Analysis”, Deutsche Bundesbank Discussion Paper
Series 1: Economic Studies, No:41.
HİÇ, Mükerrem, (2009), Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye, Beykent Üniversitesi
Yayınları, 1.Baskı, İstanbul.
HUSSAIN, Mohammed Nur, (2014), “Empirical Econometric Analysis of Relationship
Between Fiscal-Monetary Policies and Output on SAARC Countries”, The
Journal of Developing Areas, Vol:48, No:4, pp. 209-224.
IMF, (1998), “Financial Crises: Characteristics and Indicators of Vulnerability”, World
Economic and Financial Surveys World Economic Outlook, May.
IŞIK, Sayım, Koray, DUMAN ve Adil, KORKMAZ, (2004), “ Türkiye Ekonomisinde
Finansal Krizler: Bir Faktör Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:19, Sayı:1, ss. 45-69.
İPEK, Evren ve Mine, BİNİŞ, (2010), “Küresel Krizin Doğrudan Yabancı Sermaye
Yatırımları Üzerindeki Etkisi”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi,
Sayı:14, ss. 15-26.
İSLATİNCE,
Hasan,
(2002),
“Rasyonel
Beklentiler
Teorisinin
Rasyonelliği
Tartışmaları”, Cumhuriyet Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:3, Sayı:1,
ss.17.23.
JHA, Shikha, MALLICK, Sushanta K., PARK, Donghyun ve Pilipinas F., QUISING,
(2014), “Effectiveness of Countercyclical Fiscal Policy: Evidence from
Developing Asia”, Journal of Macroeconomics, Vol:40, pp.82-98.
JOHANSEN, S. ve K. JUSELIUS,(1990),“Maximum Likelihood Estimation And
Inference On Cointegration - With Applications To The Demand For Money”,
Oxford Bulletin of Economics and Statistics,Vol:52, pp. 169-210.
JOHANSEN, S., (1988), “Statistical Analysis Of Cointegration Vectors”, Journal of
Economic Dynamics and Control, Vol:12, pp. 231-254.
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, (2003), Md.3.
140
KARACA, Coşkun, (2014), “Uygulanan Para ve Maliye Politikaları Açısından Geçmiş
Krizler ve 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Karşılaştırmalı Analizi”, Çankırı
Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:5, Sayı:1, ss.
263-286.
KARAÇOR, Zeynep, Volkan, ALPTEKİN ve Korhan, GÖKMENOĞLU, (2012),
Finansal Kriz Üzerine Öngörülebilirlik ve Politikalar, Çizgi Kitabevi,
1.Baskı, Konya.
KARAHAN, Özcan ve Evren, İPEK, (2013), “Türkiye’ye Yönelik Yabancı Sermaye
Akımlarının Hacmi ve Kompozisyonundaki Gelişmeler”, Yönetim ve Ekonomi
Araştırmaları Dergisi, Sayı:21, ss.299-316.
KARAKURT, Birol, (2010), “Küresel Mali Krizi Önlemede Maliye Politikasının Rolü
ve Türkiye’nin Krize Maliye Politikası Cevabı”, Atatürk Üniversitesi İ.İ.B.F.
Dergisi, Cilt:24, Sayı:2, ss. 167-195.
KARTAL, Fikret, (2011), “Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi ve Para
Politikasının Görünümü”, Maliye Finans Yazıları, Yıl:25, Sayı:91, ss.77-98.
KAYA, M. Veysel, (2012), “Enflasyon Hedeflemesi Stratejisine Genel Bir Bakış: 20022011 Türkiye Deneyimi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Sayı:33, ss.129-138.
KAYA, Vedat ve Ahmet, ÇELİK, (2015), “Küresel Finans Krizi Sürecinde Merkezi
Yönetim Bütçe Harcamalarının Görünümü”, Atatürk Üniversitesi İ.İ.B.F.
Dergisi, Cilt:29, Sayı:2, ss. 279-291.
KAZGAN, Gülten, (2013), Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2009), İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınları, 4.Baskı, İstanbul.
KHOSRAVI, Anvar ve Mohammad Sharif, KARIMI, (2010), “To Investigation the
Relationship Between Monetary, Fiscal Policy and Economic Growth in Iran:
Autoregressive Distributed Lag Approach to Cointegration”, American Journal
of Applied Science, Vol:7, Issue:3, pp. 415-419.
KILIÇ, Cüneyt ve Yılmaz, BAYAR, (2012), “Euro Bölgesi Borç Krizinin Türkiye
Ekonomisine Olası Yansımaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Ekonomi ve
Yönetim Araştırmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, ss.53-70.
141
KILIÇ, Cüneyt, Burcu, KILINÇ SAVRUL ve Yılmaz, BAYAR, (2014), “Türkiye
Ekonomisinde 2000 Yılı ve Sonrasında Yaşanan Finansal Krizlerin EvlenmeBoşanma ve İntiharlar Üzerindeki Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi S.B.E.
Dergisi, Sayı:40, ss.131-146.
KINDLEBERGER, Charles P., (2008), Cinnet, Panik ve Çöküş Mali Krizler Tarihi,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2.Baskı, İstanbul.
KIRAN, Burcu ve Burak, GÜRİŞ, (2011), “Türkiye’de Ticari ve Finansal Dışa
Açıklığın Büyümeye Etkisi: 1992-2006 Dönemi Üzerine Bir İnceleme”,
Anadolu Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, ss. 69-80.
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut, (2001), “Türkiye'de Ekonomik Krizler ve Hükümetler, 19692001”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Cilt 1, Yıl 7, Sayı
41, Eylül-Ekim, ss.174–182.
KOÇAK, Aysun, (2009), “Küresel Dönemde Türkiye’nin Borç Yapısındaki Dönüşüm”,
Maliye Dergisi, Sayı:157, ss. 65-84.
KORKMAZ, Esfender ve Arzu, TAY, (2011), “Küresel Kriz, Türkiye’ye Etkileri ve
Çözüm Önerileri”, Kafkas Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, ss. 111135.
KRUGMAN, Paul, (1979), “A Model of Balance of Payment Crises”, Journal of
Money, Vol:11, No:3, August, pp.311-325.
KUISMANEN, Mika ve Ville,KAMPPI, (2010), “The Effects of Fiscal Policy On
Economic Activity in Finland”, Economic Modelling, Vol:27, pp. 1315-1323.
KUTLU, Hüseyin Ali ve N. Savaş, DEMİRCİ, (2011), “Küresel Finansal Krizi (2007-?)
Ortaya Çıkaran Nedenler, Krizin Etkileri, Krizden Kısmi Çıkış ve Mevcut
Durum”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı:52, ss.121-136.
KUTTNER, Kenneth N. ve Adam S., POSEN, (2002), “Fiscal Policy Effectiveness in
Japan”, Journal of the Japanese and International Economies, Vol:16, pp.
536-558.
KWASNICKI, Witold, (2008), “Kitchin, Juglar and Kuznetz Business Cycles
Revisited”, Wroclaw: Institute of Economic Sciences.
142
KWIATKOWSKI, D., PHILLIPS, P.C.B., SCHMIDT, P. ve Y.,SHIN, (1992),“Testing
The Null Of Stationary Against The Alternative Of AUnit Root: How Sure Are
We That Economic Time Series Have A Unit Root?”, Journal of
Econometrics, Vol:54, pp.159–178.
LİN, Justin Yifu ve Volker, TREICHEL, (2012), “The Unexpected Global Financial
Crisis Researching Its Root Cause”, The World Bank Group Policy Research
Working Paper, No:5937.
MANKIW, N. Gregory, (2010), Macroeconomics, Worth Publishers, 7. Edition, New
York.
MARCELLINO, Massimiliano, (2002), “Some Stylized Facts on Non-Systematic Fiscal
Policy in the Euro Area”, Journal of Macroeconomics, Vol:28, pp. 461-479.
MARKOVITZ, Yannis, Diana, BOER ve Rolf van, DICK, (2014), “Economic Crisis
and the Employee: The Effects of Economic Crisis on Employee Job
Satisfaction, Commitment, and Self-Regulation”, European Management
Journal, Vol:32, pp. 413-422.
MARSHALL, David, (1998), “Understanding the Asian Crisis: Systemic Risk as
Coordination Failure”, Federal Reserve Bank of Chicago Economic
Perspectives, Vol.22, No.3, 13–28.
MERİÇ, Metin, (2003), “Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Transfer
Harcamalarının Gelişimi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi,
Cilt:8, Sayı:2, ss. 171-191.
MISHKIN, Frederic S., (1992), “Anatomy of a Financial Crisis”, Journal of
Evolutionary Economics, Vol:2, ss. 115-130.
MOUTHFORD, Andrew ve Harald, UHLIG, (2008), “What are the Effects of Fiscal
Policy Shocks?”, NBER Working Paper Series, No:14551.
MUTLU, Abdullah ve Efdal, POLAT, (2012), “2007 Küresel Finansal Krizin
Türkiye’nin Maliye Politikalarına Yansıması”, Turgut Özal Uluslararası ve
Siyaset Kongresi II, Eylül 2012, Malatya, ss.48-67.
143
NIDHIPRABHA, Bhanupong, (2010), “Effectiveness of Thailand’s Macroeconomic
Policy Response to The Global Financial Crisis”, ASEAN Economic Bulletin,
Vol:27, No:1, pp.121-135.
OKTAR, Suat ve Levent, DALYANCI, (2010), “Finansal Kriz Teorileri ve Türkiye
Ekonomisinde 1990 Sonrası Finansal Krizler”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F.
Dergisi, Cilt: 29, Sayı:2, ss.1-22.
ORHAN, Osman Zekayi, Hasan, DİNÇER ve İsmail Erkan, ÇELİK, (2009), “Küresel
Ekonomik Krizin Nedenleri, Türkiye Ekonomisine Etkileri ve Çözüm Yolları”,
Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:3, Sayı:2, ss.22-66.
ORGAN, İbrahim ve Fatih, AKÇAY, (2013), “Mali ve Hukuki Yönüyle Benzeri Mali
Yükümlülükler”, Dicle Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Sayı:9, ss. 160-189.
ÖNDER, İzzettin, (2013), Maliye Politikası-I, Beyhan, ATAÇ (Ed.). T.C. Anadolu
ÜniversitesiYayını, Yayın No:2560, Eskişehir, ss. 2-29.
ÖZBARAN, M.Hakan, (2004), “Türkiye’de Kamu Harcamalarının Son Beş Yılının
Harcama Türlerine Göre İncelenmesi”, Sayıştay Dergisi, Sayı:53, ss.115-138.
ÖZDEMİR, Lütfiye, (2013), “2008 Küresel Ekonomik Krizinin İşletmeler Üzerindeki
Etkileri”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt:14, Sayı:2, ss. 249-265.
ÖZGEN, Ferhat Başkan ve Bülent, GÜLOĞLU, (2004), “Türkiye’de İç Borçların
İktisadi Etkilerinin VAR Tekniğiyle Analizi”, ODTÜ Geliştirme Dergisi,
Sayı:31, No:1, ss.93-114.
ÖZTÜRK, Serdar ve Bekir, GÖVDERE, (2010), “Küresel Finansal Kriz ve Türkiye
Ekonomisine Etkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi,
Cilt:15, Sayı:1, ss.377-397.
PAKSOY, Saadettin, AKBAŞ, Y.Ekrem ve Mehmet, ŞENTÜRK, (2010), “1929 Dünya
İktisadi Buhranı ve 2008 Küresel Finans Krizi: Devletçilik Prensibi Açısından
Bir Değerlendirme”, Halil Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları,
KALAYCI, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın Dağıtım, ss. 389-407.
PEHLİVAN, Osman, (2005), Kamu Maliyesi, Derya Kitabevi, Trabzon.
144
PEROTTI, Roberto, (2002), “Estimating The Effects of Fiscal Policy in OECD
Countries”, European Central Bank Working Paper Series, No:168.
PESARAN, H.ve Y., SHIN, (1995), “An Autoregressive Distributed Lag Modelling
Approach to Cointegration Analysis”, S. Strom, A. Holly ve A. Diamond (Eds.),
Centennial Volume of Ranger Frisch, Cambridge University Press.
PESARAN, H.,SHIN, Y. ve R. J. SMITH, (2001), “Bound Testing Approaches to the
Analysis
of
Long
Run
Relationships”,
Journal
of
Applied
Econometrics,Vol:16, Issue:3, pp. 289-326.
PHILLIPS, P. C. B. ve, P.PERRON, (1988), “Testing For A Unit Root InTime Series
Regression”, Biometrika, Vol:75, pp. 335–346.
PUSTİ, Müge, (2013), “Krizlerin Anatomisi ve Türkiye’de 2001-2008 FinansalEkonomik Krizleri Üzerine Bir İnceleme”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
PYUN, Ju Hyun ve Dong-Eun, RHEE, “Fiscal Multipliers During The Global Financial
Crisis: Fiscal and Monetary Interaction Matters”, Contemporary Economic
Policy, Vol:33, No:1, pp. 207-220.
RAMEY, Valerie A. Ve Matthew D. SHAPIRO, (1998), “Costly Capital Reallocation
and The Effects of Government Spending”, Carnegie-Rochester Conference
Series on Public Policy, No:48, pp. 145-194.
ROMER, Christina D. ve David H., ROMER, (2007), “The Macroeconomic Effects of
Tax Changes: Estimates Based On A New Measure Of Fiscal Shock”, NBER
Working Paper Series, No:13264.
SACHS, Jeffrey D., (1998), “Alternative Approaches to Financial Crises in Emerging
Markets”, Capital Flows and Financial Crises, Miles Kahler, (Ed.). Newyork:
Cornell University Press, pp. 247-262.
SAIBU, M.O. ve O.T., APANISILE, (2013), “A Bound Test Analysis of The Effects of
Global Economic Shocks on Nigerian Economy: The Role of Fiscal and
Monetary Policies (1960-2011)”, Australian Journal of Business and
Management Research, Vol:2, No:12, pp. 58-68.
145
SALANT, Stephen W. ve Dale W., HENDERSON, (1978), “Market Anticipations of
Goverment
Policies and the Price of Gold”, The Journal of Political
Economy, Vol:86, No:4, August, pp.627-648.
SANCAR, Canan ve Metin, ŞENTÜRK, (2012), “Artan Oranlı Vergi Tarifelerinin
Vergi Ödeme Gücünün Kavranması Bakımından Değerlendirilmesi: Türkiye
Örneği”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı:28, ss.1-13.
SAPIR, Jacques, (2008), “Global Finance In Crisis”, Real-World Economics Review,
No:46, pp. 82-101.
SENBET, Dawit, (2011), “The Relative Impact of Fiscal Versus Monetary Actions On
Output: A Vector Autoregressive (VAR) Approach”, Business and Economics
Journal, Vol:2011-BEJ-25, pp. 1-11.
SEREL, Alpaslan ve Musa, BAYIR, (2013), “2008 Finansal Krizinde Para Politikası
Uygulamaları: Türkiye Örneği”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi,
Sayı:19, ss. 59-80.
SEVÜKTEKİN, Mustafa ve Mehmet, ÇINAR, (2014), Ekonometrik Zaman Serileri
Analizi, Dora Yayıncılık, 4.Baskı, Bursa.
SEYİDOĞLU, Halil, (1999), Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Uygulama,
Kurtiş Matbaası, 13.Baskı, İstanbul.
SEZGİN, Zafer, (2013), “Avrupa Borç Krizi’nin İzini Sürmek: Mali Disiplin”, İstanbul
Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi, Yıl:12, Sayı:23, ss.81-90.
SOYDAL, Haldun ve M. Levent, YILMAZ, (2009), “Türkiye’de Dolaylı ve Dolaysız
Vergiler ve Ekonomiye Etkileri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler MYO
Dergisi, Cilt:12, Sayı:1-2, ss.295-308.
SOYSAL, Abdullah, H. Alpay, KARASOY, A. ve Sedat, ALICI, (2009), “KOBİ’lerde
Kriz
Yönetimi:
K.Maraş’ta
Tekstil
Sektöründeki
KOBİ’lerde
Bir
Uygulama”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl. 9,
Sayı. 21: 431-446.
STOCK, James H. ve Mark W., WATSON, (2011), Ekonometriye Giriş, Efil
Yayınevi, 1.Baskı, Ankara.
146
SÜMER, Kutluk Kağan, (2013), Makro Ekonometrik Modeller, Beşir Kitabevi,
İstanbul.
ŞAHİN, Afşin, ATAKAN, Cemal ve B. Barış, ALKAN, (2010), “Türkiye’de Yeni
Tanımlı Sanayi Üretim Endeksi ve Alt Sanayi Gruplarındaki Büyümenin Biplot
Yöntemi ile İncelenmesi”, Journal of Yasar University, No:18, Vol:5, pp.
2958-2969.
ŞENTÜRK, Mehmet, (2014), “Gümrük Birliği Üyeliğinden Günümüze Türkiye’nin Dış
Ticareti Üzerine Bir İnceleme”, Akademik Yaklaşımlar Dergisi, Cilt:5, Sayı:1,
ss. 127-142.
ŞENYÜZ, Doğan, YÜCE, Mehmet ve Adnan, GERÇEK, (2015), Vergi Hukuku
(Genel Hükümler), Ekin Basın Yayın Dağıtım, 6.Baskı, Bursa.
ŞİMŞEK, Muammer ve Cem, KADILAR, (2004), “Türkiye’nin İthalat Talebi
Fonksiyonun Sınır Testi Yaklaşımı ile Eşbütünleşme Analizi: 1970-2002”,
Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt:5, Sayı:1, ss. 27-34.
ŞİMŞEK, Hayal A. ve Asuman, ALTAY, (2009), “Küresel Kriz Ortamında Türkiye’de
Maliye Politikalarının Değerlendirilmesi”, Finans Politik Ekonomik Yorumlar
Dergisi, Cilt:46, Sayı:528, ss. 11-23.
TAKIM, Abdullah, (2011), “Küresel Krizin Türkiye’de Finansal Kesim Üzerindeki
Etkileri”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:35, ss. 337-352.
TANDIRCIOĞLU, Haluk, (2002), “Geçiş Ekonomilerinde Özelleştirme”, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:4, Sayı:3, ss. 198-226.
TARAKTAŞ, Abdurrahman, (2012), Kamu Maliyesi, Şebnem, TOSUNOĞLU ve Y.
Tamer, ERGÜL,
(Ed.), T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No:2560,
Eskişehir, ss.84-104.
TARI, Recep ve Hilal, BOZKURT, (2006), “Türkiye’de İstikrarsız Büyümenin VAR
Modelleri ile Analizi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonometri ve
İstatistik Dergisi, Sayı.4, ss.1-16.
147
TARI, Recep ve Durmuş Çağrı, YILDIRIM, (2009), “Döviz Kuru Belirsizliğinin
İhracata Etkisi: Türkiye İçin Bir Uygulama”, Yönetim ve Ekonomi Dergisi,
Cilt:16, Sayı:2, 95-105.
TARI, Recep, ERASLAN, Cemil ve Yüksel, BAYRAKTAR, (2011), “Küresel
Ekonomik Kriz ve Belirleyicileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Küresel
Ekonomik ve Finansal Kriz Türkiye Ekseninde Sorunlar ve Çözüm
Önerileri, Çetinkaya, Murat, (Ed.). Nobel Yayıncılık, ss. 7-26.
TARI, Recep, (2012), Ekonometri, Umuttepe Yayınları, 8.Baskı, Kocaeli.
TELATAR, Funda, (2004), Politik İktisat Politikası, İmaj Yayınevi, Ankara.
TOKUCU, Erkan, (2010), “Kriz ve Para Politikaları: Para Politikalarının Başarısızlığı
Üzerine”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:21, Sayı:76, ss. 31-54.
TOSUNOĞLU, Şebnem, (2012), Devlet Borçları, Fazıl, TEKİN ve Şebnem,
Tosunoğlu, (Ed.). T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2571, Eskişehir,
ss.2-22.
TUNALI,
Çiğdem
Börke,
(2009),
“İktisatta
Beklentiler
ve
Beklentilerin
Modellenmesi”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt:59, Sayı:1, ss.135-168.
TUNÇSİPER, Bedriye ve Ö. Faruk, BİÇEN, (2013), “Avrupa Borç Krizinin
Türkiye’nin İhracatı Üzerindeki Etkileri”, International Conference on
Eurasian Economies, 17-18 Ekim 2013, St. Petersburg, ss.486-495.
TURGUT, Ahmet, (2007), “Türleri, Nedenleri ve Göstergeleriyle Finansal Krizler”,
TÜHİŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:20, Sayı:4-5, ss. 35-46.
TÜRK, Yusuf Ziya, (2014), Türkiye’de Özelleştirme Uygulamalarının Analizi,
Uzmanlık Tezi, T.C. Kalkınma Bakanlığı , Yayın No: 2885, Ankara.
ULUSOY, Ahmet, (2004), Maliye Politikası, Celepler Matbaacılık, 3. Baskı, Trabzon.
URAL, Mert, (2003), “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F.
Dergisi, Cilt:18, Sayı:1, ss. 11-28.
ÜMİT, A. Öznur ve Elif, BULUT, (2013), “Türkiye’de İşsizliği Etkileyen Faktörlerin
Kısmi En Küçük Kareler Regresyon Yöntemi ile Analizi: 2005-2010 Dönemi”,
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:37, ss. 131-142.
148
ÜNSAL, Erdal M., (2001), Makro İktisat, İmaj Yayıncılık, 4.Baskı, Ankara.
VARLIK, Cemil, (2002), “İkiz Krizler: Para Krizleri ile Bankacılık Krizleri Arasındaki
Bağlantılar”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:13, Sayı:42-43, ss.159-180.
WALKER, W. Christopher, (2002), “Ricardian Equivalence and Fiscal Policy
Effectiveness in Japan”, Asian Economic Journal, Vol:16, No:3, pp. 285-302.
YARDIMCIOĞLU, Mahmut, Ali, ANTEPLİ ve Hilal, KOCAMAZ, (2012), Reel
Sektörün Sorunları ve Finans Kesiminden Beklentileri, II. Bölgesel Sorunlar ve
Türkiye Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi İ.İ.B.F, 1-2 Ekim 2012, ss. 199-210.
YAVUZ, Ali, Ceyda, ŞATAF ve Serap Gül, KIR, (2013), “Avrupa’da Borç Krizi ve
Çözüm Arayışları”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:15,
Sayı:2, ss.131-154.
YILDIRIM, Erhan, ÇAKMAKLI, Selim ve F. Özlem, ÖZKAN, (2011), “Eskiden
Yeniye Neo-Klasik Sentez: Bir Literatür Taraması”, Ankara Üniversitesi
S.B.F. Dergisi, Cilt:66, No:4, ss.153-184.
YILDIRIM, Zekeriya, (2012), “Maliye Politikası Şoklarının Dinamik Etkilerinin Vektör
Otoregresyonla Analizi: Türkiye Uygulaması”, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir.
YILMAZ, Ömer, Alaattin, KIZILTAN ve Vedat, KAYA, (2005), “İktisadi Kriz
Kuramları, Finansal Küreselleşme ve Para Krizleri”, Erciyes Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:24, Ocak-Haziran, ss.77-96.
YILMAZ, Rasim ve Ali, ŞEN, (2006), “Finansal Krizler ve Finansal Krizleri Açıklayan
Teori ve Modeller”, Dünya Ekonomisinden Seçme Konular, Feride, ÖZTÜRK
ve Fatih Çelebioğlu, (Ed.). Seçkin Yayıncılık, Ankara, ss. 307-328.
YOLSAL, Handan, (2010), “Mevsimsel Düzeltmede Kullanılan İstatistiki Yöntemler
Üzerine Bir İnceleme”, Öneri Dergisi, Cilt:9, Sayı:33, ss. 245-257.
YÜCE, Mehmet, (2002), “Türkiye’de Gelir Dağılımı Bozukluğunun İzlenen Kamu
Gelir ve Harcama Politikaları ile Bağlantısı”, Bilig Türk Dünyası Sosyal
Bilimler Dergisi, Sayı:23, ss.1-38.
149
YÜCEL, Fatih ve Hüseyin, KALYONCU, (2010), “Finansal Krizlerin Öncü
Göstergeleri ve Ülke Ekonomilerini Etkileme Kanalları: Türkiye Örneği”,
Maliye Dergisi, Sayı:159, Temmuz-Aralık, ss. 53-69.
ZIVOT, E.,ve D. W. K.,ANDREWS, (1992),“Further Evidence On The Great Crash,
The Oil-Price Shock, And The Unit-Root Hypothesis, Journal of Business &
Economic Statistic,Vol:10, pp. 251-270.
Elektronik Kaynaklar
AFONSO, Antonio, (2001), “Non-Keynesian Effects of Fiscal Policy in the EU-15”,
http://www.iseg.ulisboa.pt/departamentos/economia/wp/wp72001.pdf,
(22.09.2015).
ARIN, K.Peren ve Faik, KORAY, (2005), “Fiscal Policy and Economic Activity: U.S
Evidence”, CAMA Working Paper Series, No:9, https://cama.crawford.
anu.edu.au/pdf/working-papers/2005/092005.pdf, (03.05.2015).
AUERBACH, Alan J. ve Yuriy, GORODNICHENKO, “Fiscal Multipliers in
Recession and Expansion”, NBER Working Paper, No:17447, http://www.
nber.org/papers/w17447.pdf, (15.05.2015).
BAYOUMI, Tamim, (1999), “The Morning After: Explaining the Slowdown in
Japanese Growth in the 1990s”, IMF Working Papers 99/13, http://www.
imf.org/external/pubs/ft/wp/1999/wp9913.pdf, (01.05.2015).
CECCHETTI, Stephen g., Marion, KOHLER ve Christian, UPPER, (2009), “Financial
Crises
and
Economic
Activity”,
http://www.bis.org/publ/othp05.pdf,
(24.08.2014).
CHANG, Tsangyao, LIU, WenRong ve Thompson, HENRY, (2002). “The Viability of
Fiscal Policy in South Korea, Taiwan, and Thailand”, Working Paper, 02-09,
http://icepp.gsu.edu/files/2015/03/ispwp0209.pdf, (02.05.2015).
CLAESSENS, Stijn ve M. Ayhan, KOSE, (2013), “Financial Crises: Explanation,
Types, and Implications”, IMF Working Paper, January, http://www.imf.org/
external/pubs/ft/wp/2013/wp1328.pdf , (05.07.2014).
150
HAGEMAN, H. (2007), “Schumpeter on Development”, International Workshop on
Marshall, Schumpeter, and Social Science, Hitotsubashi University, Sano Shoin,
17-19
March,
http://www.lib.hit-u.ac.jp/service/tenji/amjas/Hagemann.pdf
(03.06.2014)
HORTON, Mark ve Asmaa, El-GANAINY, (2009), “What is Fiscal Policy?”,
Finance&Development,https://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/2009/06/pdf/
basics. pdf, (18.08.2015)
HÖPPNER, Florian, (2001), “A VAR Analysis of The Effects of Fiscal Policy İn
Germany”, Institute for International Economics University of Bonn,
http://www.iiw.uni-bonn.de/content/forschung/publikationen/2001/fiscalvar.pdf,
(06.05.2015)
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.537e38
fa9ef6f2.71922010, (15.05.2014).
http://data.worldbank.org/indicator/FR.INR.LEND/countries, (19.07.2014).
http://research.stlouisfed.org/fred2/series/SPCS20RSA, (09.08.2014).
http://databank.worldbank.org/data/views/reports/tableview.aspx?isshared=true#,
(15.05.2014).
http://stats.oecd.org/#, (19.08.2014).
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Yaynlar/Attachments/567/Uluslararas%C4%B1%20E
konomik%20G%C3%B6stergeler-2013.pdf, (22.08.2014).
http://www.spk.gov.tr/apps/ad/AylikPeriyodikDokumanlar.aspx?pdt=PERD02,
(22.08.2014).
http://databank.worldbank.org/data/views/reports/tableview.aspx?isshared=true#,
(22.08.2014).
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/download.do;jsessionid=9ea7d07e30dea56cbef341
c4497699cb9b02cb004ce5.e34OaN8Pc3mMc40Lc3aMaNyTbxiRe0?tab=table&
plugin=1&language=en&pcode=tec00127, (10.09.2014).
http://www.helgilibrary.com/indicators/index/mortgage-loans-as-of-gdp, (13.09.2014).
http://www.bumko.gov.tr/TR,147/ekonomik-gostergeler.html, (.20.09.2014)
151
http://www.imf.org/external/np/res/commod/index.aspx, (26.09.2014).
http://ec.europa.eu/eurostat/tgm/table.do?tab=table&init=1&language=en&pcode=teina
225&plugin=1, (02.09.2015).
IMF, (2015), Fiscal Monitor: Now Is The Time Fiscal Policies for Sustainable
Growth, April, http://www.imf.org/external/pubs/ft/fm/2015/01/pdf/fm1501.
pdf, (Erişim:27.09.2015).
KRUSEC, Dejan, (2003), “The Effects of Fiscal Policy on Output in a Structural
VEC Model Framework: The Case of Four EMU and Four Non-EMU
OECD
Countries”
European
University
Institute,
http://economics.
soc.uoc.gr/macro/8conf/ docs/dkrusec.PDF, (02.05.2015).
MADDISON, Angus, (1991), “Business Cycles, Long Waves and Phases of
Capitalist Development”, Oxford University Press, http://www.ggdc.net/
maddison/ ARTICLES/Business_Cycles.pdf (22.05.2014).
Maliye Bakanlığı, (2009), “Yıllık Ekonomik Rapor”, http://www.maliye.gov.tr/Yillik
EkonomikRapor/Y%C4%B1ll%C4%B1k%20Ekonomik%20Rapor%202009.pdf
, (12.10.2014).
Maliye Bakanlığı, (2010), “Yıllık Ekonomik Rapor-2010”, http://www.maliye.gov.tr/
YillikEkonomikRapor/Y%C4%B1ll%C4%B1k%20Ekonomik%20Rapor%2020
10.pdf, (14.09.2014).
MISHKIN, Frederic S., (1996), “Understanding Financial Crises: A Developing
Country Perspective”, http://www.nber.org/papers/w5600.pdf, (30.06.2014).
OBSTFELD, Maurice, (1994), “The Logic of Currency Crises”, NBER Working
Paper Series, No:4640, http://www.nber.org/papers/w4640.pdf, (10.11.2013).
Orta Vadeli Program, (2009), Resmi Gazete Sayı: 27351, Karar No: 2009/15430,
http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/26,ortavadeliprogram2010-2012pdf.pdf?0,
(23.09.2015) .
Orta Vadeli Program, (2010), Resmi Gazete Sayı: 27725, Karar No: 2010/958,
http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/24,20112013ortavadeliprogrampdf.pdf?0,
(23.09.2015).
152
ÖZATAY, Fatih, (2008), “Expansionary Fiscal Consolidations: New Evidence From
Turkey”, Economic Research Forum Working Paper Series, No: 406,
http://www.erf.org.eg/CMS/uploads/pdf/1212043038_406.pdf, (22.09.2015).
YÜKSELER, Zafer, (2009), “Türkiye’de Kriz Dönemlerinde Ekonomik Gelişmeler
ve Ödemeler Dengesi Uyumu”, TCMB Yayınları, Temmuz, http://www.tcmb.
gov.tr/yeni/iletisimgm/Krizler_Yukseler.pdf, (16.07.2014).
153
DİZİN
-BBankacılık Krizi, vii, 21
Birim Kök Testi, x, xii, 104, 115
Bütçe Açığı, xi, 48
Büyük Buhran, v, 1, 2, 16, 60, 62, 69,
70
-DDepresyon, 8
-EEkonomik Büyüme, ix, 61, 138, 139,
142
Ekonomik İstikrar, ix, 23, 61
-FFaiz Dışı Fazla, xi, 46
Finansal Kriz, xiv, 12, 134, 135, 137,
138, 139, 140, 142, 143, 144, 145,
146, 148, 149, 150, 152, 153, 154
-İİhracat, vii, xi, xiv, 28, 29, 37, 39, 55,
56
-JJohansen Eşbütünleşme, vi
-KKamu Borç Stoku, xi, xiv, 30, 50
Kamu Gelirleri, ix, xii, 64, 75
Kamu Harcamaları, ix, xi, xii, 63, 75,
101, 113, 124, 128, 133, 138, 139,
148
Kamu Maliyesi, viii, 46, 137, 140, 141,
149, 152
Keynes, v, vi, 1, 60, 70, 71
Konut Krizi, vii, 17
Küresel Kriz, 3, 4, vi, vii, viii, ix, x, xii,
xiv, 16, 31, 33, 39, 40, 42, 43, 46, 52,
55, 79, 80, 81, 105, 114, 133, 134,
135, 137, 140, 142, 143, 144, 146,
151, 152
-MMali Daralma, ix, 72, 88
Mali Disiplin, 27, 151
Maximal Eigenvalue, xii, 98, 107, 117
Monetarist Maliye Politikası, ix, 73
-PPara Krizi, vii, 12, 13, 137
Parafiskal Gelirler, 67
Pazar Çeşitlemesi, viii, 54
-RRasyonel Beklentiler Hipotezi, ix, xv, 1,
71
Reel Sektör Krizi, vii, 24
Resesyon, 8
-SSistemik Kriz, vii, 16
-TTrace İstatistiği, 107, 117
-VVAR Analizi, vi, ix, x, 99, 108, 118
154
Download