> 65 İnceleme Ortadoğu ülkeleri ekonomilerinin altyapısında köklü ve uzun vadeli yapısal değişimlere ihtiyaç var. İnceleme > Yrd. Doç. Dr. Harun ÖZTÜRKLER Afyon Kocatepe Üniversitesi İ.İB.F. Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi [email protected] ORTADOĞU ÜLKELERİNİN EKONOMİK YAPILARININ TEMEL ÖZELLİKLERİ Basic Characteristics of Middleeast Economies Abstract Economic structure refers to the characteristics of the economy such as the importance of subsectors in contributing to the creation of a country’s gross domestic product (GDP), openness of the economy to international trade, and composition of export and import. Middle Eastern countries have not only significantly different social and political organizations but also economic structures. Despite this, when we consider them on an average manner, it can be argued that they have an economic structure based on natural resources production and export. Agricultural sector still remains important for both its contribution to national income and employment. Industrial sector does not have the capacity and formation to produce high technology and high value added manufactured goods. Although the per capita income in these countries has significantly increased in the last three decades, it is still considerably lower than the per capita income in developed countries. Because of the fact that natural resource reserves are finite, these countries must take the necessary steps to transform their economies into one that is internationally competitive. Turkey’s structural transformation of its economy in 1980 can be an example for these countries. Ortadoğu Analiz Haziran’09 Cilt 1 - Sayı 6 > 66 İnceleme Genç bir nüfus Ortadoğu ülkeleri için önemli bir insan sermayesi potansiyelini ifade etmektedir. Bu potansiyelin gerçeğe dönüştürülmesi ise genç nüfusun ekonominin ihtiyaçları doğrultusunda iyi bir biçimde eğitilmesine bağlıdır. Bu ülkelerin ileri teknoloji ürünü ihracatının düzeyi de, ülkelerde insan sermayesinin yeteri kadar geliştirilemediğine işaret etmektedir. Giriş Ortadoğu ülkeleri ekonomik açıdan çoğu kez yalnızca enerji kaynakları rezervleri ve fiyatları söz konusu olduğunda gündeme gelmektedir. Oysa bu ülkelerin ekonomik yapı özelliklerinin bilinmesi hem enerji ile ilgili konuların hem de bu ülkelerin sosyal ve siyasal yapılarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bu çalışma elbette bu ülkelerin ekonomik yapı özelliklerini tüm ayrıntıları ile ortaya koyma iddiasında değildir. Burada amaçlanan, bu ülkelerin ekonomik yapılarının özellikleri hakkında temel bilgileri aktarmak ve bu yapının ortaya çıkardığı sonuçların kısa bir değerlendirmesini yapmaktır. Ekonomik yapı, kabaca üretimin nasıl organize edildiği, kaynakların nasıl dağıtıldığı, yaratılan hâsılanın toplumu oluşturan bireyler ve sınıflar arasında nasıl bölüştürüldüğünü ifade eden ekonomik sistem kavramından farklıdır. Aynı ekonomik sisteme sahip olan iki ülke birbirinden önemli ölçüde farklı ekonomik yapılara sahip olabilirler. Burada ekonomik yapıdan kastedilen çoğu kez ülkenin sahip olduğu kaynak çeşitliliği, bu kaynakların miktar ve niteliği ile teknoloji düzeyinin dayattığı ekonominin sektörel yapısıdır. Bilindiği gibi, Ortadoğu ülkeleri Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman, Yemen Cumhuriyeti, Mısır, Irak ve İran’dır. Bu ülkeler ekonomik yapıları yanında, siyasal ve sosyal sitemleri açılarından da birbirlerinden önemli ölçüde farklılık göstermektedirler. Ortadoğu ülkeleri uluslararası ekonomik ve sosyal sistem ile bütünleşme dereceleri açılarından da birbirlerinden farklılaşmaktadır. Örneğin, Kamrava, Ortadoğu ülkelerinin liderlerinin ülkelerini dünya ekonomisi ile entegre etmeye yönelik ifade ettikleri hedefleri ile gerçekteki entegrasyon düzeyinin örtüşmediğini, bu ülkelerin demokratik olmayan devletlerinin doğrudan yabancı sermaye, rekabet gücü ve uluslararası piyasalar ile bütünleşme gibi küreselleşme indeksleri açılarından yeterli ilerleme sağlayamadıklarını ileri sürmektedir.1 Ortadoğu Ülkelerinin Ekonomik Yapılarının Özellikleri Pollack’a göre, küresel ekonomi son elli yıldır ucuz ve bol petrol temeli üzerine kuruludur. Bu temelin ortadan kalkması küresel ekonominin çökmesine neden olur.2 Elbette bu önerme petrolün tek enerji kaynağı olduğu savına dayanmaktadır. Oysa bugün doğal gaz, kimi zaman petrolü ikame eden, kimi zaman tamamlayan önemli bir enerji kaynağıdır. Ayrıca, zaman içerisinde, teknolojik düzeydeki ilerlemeye bağlı olarak, tümüyle alternatif (ve belki tükenilir olmayan) bir enerji kaynağı geliştirilebilir. Bununla birlikte, günümüzde Ortadoğu ülkeleri bir bütün olarak dünya enerji kaynaklarının hem sahip olunan rezervler, hem de üretimi ve dışsatımı bakımlarından merkezi öneme sahiptirler. Kaynak zenginliğinin ekonomik gelişmişlik düzeyinin temel belirleyicisi olduğunu ileri süren görüşler dikkate alınarak, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık olarak üçte ikisine ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık olarak 1/2’sine sahip olan bu bölgenin dünyanın en gelişmiş bölgeleri arasında bulunması gerektiği sonucuna varılır. Oysa bu ülkeleri gelişmekte olan ülkeler veya az gelişmiş ülkeler kategorilerine koyabiliriz. Elbette bunun nedeninin ne olduğu sorusunun cevabı, bu ülkeler ile birlikte tüm dünyanın hem ekonomik hem de sosyal, siyasi ve askeri tarihinin çok dikkatli bir analizi yapılarak verilebilir. Ancak böyle bir analiz bu çalışmanın kapsamını çok aşmaktadır. Buna karşın, petrolün geçen yüzyılın Ortadoğu Analiz Haziran’09 Cilt 1 - Sayı 6 > 67 İnceleme Ortadoğu ülkelerinin üretim yapılarını çeşitlendirmesi ve yüksek katma değerli ihraç malı üretebilecek bir üretim yapısı yaratmaları gerekiyor. ikinci yarısından sonra hızla artan ekonomik (ve politik) önemine koşut olarak, bölge ülkelerinin ekonomik kalkınmışlık düzeyinin henüz arzulanan seviyede olmamasına karşın hızla yükseldiği kolayca söylenebilir. Bununla birlikte, özellikle petrol ve doğal gaz rezervleri açısından zengin olan bölge ülkelerinin doğal kaynak bağımlılığı ve tipik bir gelişmiş ülke ekonomisinin sahip olduğu çok çeşitli mal ve hizmet üretebilme yeteneğinden yoksunluğu da kolayca gözlemlenebilmektedir. Buradan yola çıkarak, yaklaşık üç çeyrek yüzyıl yıllık bü- yük petrol gelirlerinin farklı sosyal ve ekonomik sistemler altında daha etkin kullanımı sağlanarak bu ülkelerin daha gelişmiş düzeylere ulaştırılmaları mümkün müydü sorusunu sorabiliriz. Ancak bu sorunun yanıtı yalnızca kurgusal olarak verilebilir ve bu nedenle de tartışmaya açık olur. Örneğin, önemli kalkınma politikası iktisatçılarından biri olan Hirschman, bir ülkenin ekonomik kalkınmasını gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyduğu tek şeyin yatırılabilir kaynak olmadığını, o ülkenin yatırım yapma yeteneğinin olması gerektiğini ileri sürmektedir.3 Bu nedenle, buradaki tartışmamızın odağını Ortadoğu ül- Ortadoğu Analiz Haziran’09 Cilt 1 - Sayı 6 > 68 İnceleme Kişi başına gelir Ortadoğu ülkelerinde 1980 yılında ortalama olarak 2,275$’lık düzeyinden, 2007 yılında 7,400 yükselmiştir. Böylece yaklaşık otuz yıl içerisinde kişi başına gelir bu ülkelerde üç kat artmıştır. Ancak bu kişi başına gelir düzeyi gelişmiş ülkelerin yaklaşık olarak 37,500$ olan kişi başına gelir düzeyi ile kıyaslandığında oldukça düşük bir düzeyi ifade etmektedir. kelerinin ekonomik yapılarının farklılaştırılmış mal ve hizmet üretebilme ve dışsatımını gerçekleştirebilme ölçütünde değerlendirmek oluşturmaktadır. Burada önemle vurgulanmamız gereken bir nokta, Ortadoğu ülkelerinin tümünün doğal kaynak zenginliği yönünden birbirlerine benzemediğidir. Ekonomik yapı ve gelişme, doğal kaynak zenginliği yanında işgücünün miktar ve niteliğine de bağlıdır. Bu ülkeler bu yönden de birbirlerinden farklılaşmaktadır. Ayrıca, yüksek gelirli ülke kavramı ile gelişmiş ülke kavramları ve yüksek ulusal gelir büyüme oranlarına sahip olan ülke ile gelişmiş ülke kavramları arasındaki ayırımda önemlidir. Sahip olunan zengin doğal kaynakların dışsatımı ile, özellikle bu kaynağın uluslararası piyasalardaki fiyatlarının yüksek olduğu dönemlerde, yüksek ulusal gelir düzeyi ve büyüme hızlarına ulaşmak mümkündür. Ama bu, tersi durumda, yani bu doğal kaynağın uluslararası fiyatının düştüğü dönemlerde, düşük ulusal gelir düzeyi ve büyüme oranı anlamına gelecektir. Böyle bir ekonomi ise, ulusal gelir düzeyi ve büyüme oranı ölçütünde yüksek değişkenlik gösteren, istikrarsız bir ekonomi olarak sınıflandırılacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kabaca ekonomik yapıdan, bir ülkede bir yılda üretilen nihai mal ve hizmetlerin cari fiyatlarla parasal değerlerinin toplamı olarak tanımlanan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYİH) yaratılmasında tarım, sanayi ve hizmetler sektörlerinin paylarını kastetmekteyiz. Bu çerçevede, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Dünya Bankası Kalkınma Endeksi 2008 (WDI 20084) veri tabanından derlenen verilere göre, 1980 yılında Ortadoğu ülkelerinde tarım sektörünün GSYİH içerisindeki yaklaşık olarak yüzde 16 olan payı 2007 yılında yaklaşık olarak yüzde 11’dir. Tarım sektörünün gelişmiş ülkelerde yüzde 5’in altında olan payı ile kıyaslandığında, tarım sektörünün ekonomi içerisinde önemli bir paya sahip olmaya devam ettiği söylenebilir. Ancak kırsal alanlarda yaşayan nüfusun toplam nüfusa oranı tarıma elverişli toprakların toplam alana oranına göre ve coğrafi ve iklim koşullarına göre ülkeden ülkeye büyük farklılık gözlenmektedir. 1980 ile 2007 verileri kıyaslandığında hizmetler sektörünün GSYİH içerisindeki payının hemen hemen değişmediği gözlemlenmektedir. Ortadoğu ülkelerinde hizmetler sektörünün GSYİH içerisindeki payı ortalama olarak 1980 yılında yüzde 47, 2007 yılında ise yüzde 48’dir. Hizmetler sektörü ekonomik kalkınmışlık düzeyine bağlı olarak GSYİH içerisindeki payı artan bir sektör olup, bu nedenle de türev bir sektör olarak adlandırılmaktadır. Sanayi sektörünün GSYİH içerisindeki payı 1980-2007 döneminde 4 puan yükselmiştir. Bu perspektiften bakıldığında son otuz yılda ekonominin sektörel yapısında radikal bir değişmenin ortaya çıkmadığı ileri sürülebilir. Ekonomik yapı ile ilgili bir başka gösterge, aynı zamanda ekonominin dışa açıklığının da bir göstergesi olan ihracat ve ithalatın GSYİH içerisindeki paylarıdır. İhracat ve ithalatın toplamı olarak tanımlanan dış ticaret hacminin GSYİH’ye oranı, o ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin ne kadarının dış ticarete konu olduğunun, böylece de ekonominin dışa açıklığının temel göstergesidir. Ortadoğu ülkeleri ile ilgili ilginç bir gelişme, ithalatın GSYİH içerisindeki payının incelenen dönem içerinde önemli ölçüde değişmemesidir. Bu pay, incelenen dönemde ortalama olarak yaklaşık yüzde 35’tir. İhracatın payı ise zaman içerisinde, petrol fiyatlarındaki dalgalanmaların da bir sonucu olarak, önemli bir değişkenlik göstermiştir. Yinede, mal ve hizmet ihracatının GSYİH içerisindeki payı zaman içerinde bir artma eğilimi göstermiş ve incelenen dönemin sonunda yaklaşık yüzde 35 düzeyine çıkmıştır. Buradan şu sonuca ulaşmak mümkündür: Dış ticaret Ortadoğu Analiz Haziran’09 Cilt 1 - Sayı 6 > 69 İnceleme hacminin GSYİH’ye oranı ortalama olarak yaklaşık yüzde 70 olan Ortadoğu ülkeleri bir bütün olarak dışa açık bir ekonomi olarak alınabilir ve ithalat ve ihracatın GSYİH oranları yaklaşık olarak eşit olduğundan, yine bir bütün olarak alındığında Ortadoğu ülkeleri dış ticaret dengesine sahiptir. Dollar ve Kraay’a göre, artan dış ticaret bir ülkede altyapının ve ulaştırmanın geliştirilmesi ve kurumsal yapının güçlendirilermesine katkı sağlayacaktır. Onlara göre, artan dış ticaret bu yolla yoksulluğun azaltılmasına da katkıda bulunacaktır.5 Öte yandan, ithalat ve ihracatın hangi nitelikteki mal ve hizmetlerden oluştuğu ekonomik yapı ile ilgili bir başka önemli göstergedir. Örneğin, son on yıl içerisinde imalat sanayi ihracatı içerisinde ileri teknoloji ihracatının payı ortalama olarak yüzde 3’tür. Bu oranın gelişmiş ülkeler için yüzde 20’nin üzerinde olduğu göz önüne alındığında, Ortadoğu ülkelerinin imalat sanayilerinin ortalama olarak ne derece az gelişmiş bir yapıya sahip olduğu görülebilir. Bunun yanında, ihracatın büyük ölçüde petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynaklardan ve ithalatın ise sanayi ürünlerinden oluştuğu dikkate alındığında bu ülkelerin ekonomik yapılarının üretim boyutuyla çeşitlenmemiş olduğu ve büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu ortaya çıkmaktadır. Böyle bir yapının sürdürülebilirliği ise, doğal kaynak arzının ve dolayısıyla rezervlerinin sürekliliğine ve fiyatlarının gelişimine bağlıdır. Rezervlerin sonlu oluşu tek başına yapıyı sürdürülebilir olmaktan çıkarırken, fiyatların gelişimi ulusal gelirde, devletlerin vatandaşlara vereceği hizmet ve niteliğinde önemli değişkenlikler yaratacaktır. Bu durum ise antidemokratik olan yöneticiler ile yönetilenler arasındaki tansiyonu yükseltecektir. Demokratik ülkelerde, hükümetlerin sundukları ekonomik ve sosyal hizmetlerden tatmin olmayan yönetilenler, demokratik seçim yoluyla hükümetleri değiştirme olanağına sahiptir. Oysa antidemokratik ülkelerde yönetimlerin verdikleri ekonomik ve sosyal hizmetler bu yönetimlerin sürdürülmesi için verilen bir ödül olarak algılanabilir. Böylece bu hizmetlerin sürdürülebilirliği ile bu yönetimlerin sürdürülebilirliği birbirine bağlı hale gelir. Bu hizmetlerin sürüdürülebilirliği ise yönetimlerin yeterli kaynaklara sahip olmasını gerektirir. Bu çerçevede birçok senaryo kurgulanabilir: Örneğin, petrol ve doğal gaz rezervleri azalırken, ikame enerji kaynaklarının devreye sokulmasının geciktiği ve bu nedenle enerji fiyatlarının çok hızlı bir biçimde yükseldiği bir senaryo çerçevesinde birkaç on yıl bu kaynaklara sahip olan ülkeler yüksek gelir düzeylerine erişebilirler. Bu gelirlerin yaratacağı sermaye birikiminin ekonomik yapının dönüştürülmesinde kullanılıp kullanılmamasına göre yeni iki senaryo daha Ortadoğu Analiz Haziran’09 Cilt 1 - Sayı 6 > 70 İnceleme Ekonomik kalkınma, ekonomik büyümeyi içeren ama ekonomik ve sosyal dokudaki niteliksel dönüşmeleri de beraberinde getiren bir süreçtir. Bu nedenle, ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmek isteyen Ortadoğu ülkeleri ekonomik yapılarında bir reform süreci başlatmalıdırlar. kurgulamak olasıdır. Ortadoğu ülkelerinin enerji kaynakları rezervleri tükenirken, bir yandan alternatif kaynakların ve yeni teknolojilerin hızla devreye sokulacağı ikinci senaryo çerçevesinde ise, bu ülkelerin gelirleri hızlı bir biçimde düşme eğilimine girecektir. Bu senaryo öngörüsü bizi, bu ülkelerin ekonomik yapılarını hızlı bir biçimde çeşitlendirmelerinin bir zorunluluk olduğu sonucuna götürecektir. Murshed de yaptığı çalışma sonucunda Ortadoğu ülkelerinin üretim yapılarını çeşitlendirmek ve yüksek katma değerli ihraç ürünü üretebilecek bir üretim yapısı yaratmak konusunda başarısız oldukları sonucuna varmaktadır.6 Ekonomik gelişmişlik ve yapı ile ilgili bir başka önemli faktör nüfustur. Ortadoğu ülkeleri gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında çok daha genç bir nüfus yapısına sahiptir. Ekonomik gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olan yaşam süresi beklentisi son otuz yılda 58 yıldan 69 yıla yükselmesine kaşın, gelişmiş ülkelerdeki 79 yıl olan düzeyin önemli ölçüde gerisindedir. Buna rağmen, nüfusun yaklaşık üçte biri on beş yaşın altındadır. Bilindiği gibi, üretimin temel faktörleri emek, sermaye, doğal kaynaklar, girişimcilik ve beşeri sermeyedir. Böylesine genç bir nüfus Ortadoğu ülkeleri için önemli bir insan sermayesi potansiyelini ifade etmektedir. Elbette bu potansiyelin gerçeğe dönüştürülmesi bu genç nüfusun ekonominin ihtiyaçları doğrultusunda iyi bir biçimde eğitilmesine bağlıdır. Bu ülkelerin ileri teknoloji ürünü ihracatının düzeyi de, insan sermayesinin yeteri kadar geliştirilemediğine işaret etmektedir. Ortadoğu’da bir yüzyılı aşkındır süren ve sona ermesi yönünde bir işaret bulunmayan çatışma ortamı dikkate alındığında, bu potansiyelin iyi bir biçimde değerlendirilebileceği kuşkulu hale gelmektedir. Öte yandan, Ortadoğu ülkelerinin, dünya ortalamasının (yaklaşık olarak yüzde 1.2) üstünde, ge- lişmiş ülke ortalamasının(yaklaşık yüzde 0.7) ise daha da üstünde olan yaklaşık yüzde 1.7’lik nüfus artış hızı, kişi başına sermeye birikim hızını yavaşlatarak ekonomik kalkınmanın önünde bir engel teşkil etmektedir. Yüksek nüfus artış hızı her şeyden önce kişi başına ulusal gelirin yeterli bir hızda yükseltilmesini zorlaştırmaktadır. Kişi başına GSYİH, Ortadoğu ülkelerinde 1980 yılında ortalama olarak 2,275$’lık düzeyinden, 2007 yılında 7,400 yükselmiştir. Böylece yaklaşık otuz yıl içerisinde kişi başına gelir bu ülkelerde üç kat artmıştır. Ancak bu kişi başına gelir düzeyi gelişmiş ülkelerin yaklaşık olarak 37,500$ olan kişi başına gelir düzeyi ile kıyaslandığında oldukça düşük bir düzeyi ifade etmektedir. Bu durumu vurgularken elbette gelişmiş ülkelerin sahip olduğu bu kişi başına gelir düzeyinin yaratılmasında Ortadoğu ülkeleri ve dünyanın geri kalan gelişmekte olan veya geri kalmış bölgelerinden gelişmiş ülkelere yapılan kaynak transferlerini görmezlikten gelmemeliyiz. Sonuçta, düşük kişi başına gelir, kişi başına tasarrufların ve dolayısıyla sermaye birikiminin düşük olmasına neden olmaktadır. Düşük sermaye birikimi ise, düşük kişi başına verimlilik anlamına gelecektir. Buradan ise düşük kişi başına gelir kaçınılmaz olacaktır. Bu süreç bizi bildik fasit daire önermesine götürmektedir. Sonuç ve Değerlendirme Ortadoğu ülkeleri tek tek değerlendirildiklerinde önemli farklılıklara sahip olmalarına karşın, bir bütün olarak değerlendirildiğinde günümüzün temel enerji kaynakları olan petrol ve doğal gazın üretim ve ihracatına ve bunun karşılığında ihtiyaç duyduğu diğer mal ve hizmetlerin ithalatına dayalı, tarımın hem ulusal gelir hem de istihdam içerisindeki payının önemini koruduğu, ürettiği mal ve hizmet çeşitliliğinin sınırlı olduğu ve gelişmekte olan ekonomik yapılar olarak tasvir edilebilir. Petrol ve doğal gazın temel enerji Ortadoğu Analiz Haziran’09 Cilt 1 - Sayı 6 > 71 İnceleme kaynakları olması ve bu kaynaklarının rezervlerinin büyük bölümünün Ortadoğu ülkelerinde bulunması, bu ülkelerin diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha yüksek kişisel gelire sahip olmalarına ve bu geliri belli ölçüde büyütebilmelerine olanak tanımaktadır. Ancak bu durum bu ülkelerin ekonomik kalkınma süreçlerini sürdürdükleri anlamına gelmemektedir. Bilindiği gibi, ekonomik kalkınma, ekonomik büyümeyi içeren ama ekonomik ve sosyal dokudaki niteliksel dönüşmeleri de beraberinde getiren bir süreçtir. Bu nedenle, ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmek isteyen Ortadoğu ülkeleri ekonomik yapılarında bir reform süreci başlatmalıdırlar. Türkiye’nin son otuz yılı aşkın süredir yaşadığı tecrübeler Ortadoğu ülkelerine ekonomik yapılarını dönüştürmede iyi bir örnek teşkil edebilir. Bilindiği gibi Türkiye 1960 yılı ile birlikte ithalatı ikame eden bir sanayileşme stratejisi izlemeye başlamış ancak 1970’li yılların sonuna gelindiğinde yüz yüze kaldığı derin ekonomik ve sosyal bunalımlar sonucu bu stratejiyi değiştirerek ihracata yönelik bir sanayileşme stratejisi uygulamaya koymuştur. Daha önemlisi, Türkiye ekonomik yapısında köklü değişikliklere gitmiştir. GSYİH’nin üretilmesinde ve mal, hizmet, üretim faktörleri ve finansal varlıkların fiyatlarının be- 1 2 3 4 5 6 7 lirlenmesinde kamunun payının ve etkinliğinin azaltıldığı, dışa açık ve uluslararası piyasalar için, çeşitlendirilmiş, yalnızca tüketim malı değil ama ara ve yatırım malı da üretebilen bir ekonomik yapı oluşturulmaya başlanmıştır. Böyle bir yapı Türkiye’nin 250 milyar doları aşkın dış ticaret hacmi olan büyük bir ekonomi haline gelmesine yardımcı olmuştur. Bu durum iki yönüyle önemlidir: Türkiye, bir yandan 100 milyar doların üzerinde bir değere sahip çok farklı ve uluslararası standartlara uygun mal ve hizmet üretebilirken, diğer yandan 150 milyar dolar civarında uluslararası nitelikte mal ve hizmeti emme kapasiteli bir ekonomiye sahiptir. Ortadoğu ülkelerinin birçoğu böyle bir ekonominin altyapısını oluşturacak fonları petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynaklarının üretim ve ihracatı sonucu yaratabilme olanağına sahiptir. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) bir raporunda da Ortadoğu ülkelerinin petrol ve doğal gaz gelirlerini etkin ve sürdürülebilir bir biçimde kullanmaları gerektiğine vurgu yapılmaktadır.7 Bunun nedeni, bir sanayi altyapısının oluşturulması, üretimin farklılaştırılması, bir ihracat temelinin oluşturulması özel sektörün geliştirilmesine ve insan kaynaklarının iyi eğitilmesine bağlıdır. Tüm bunlar ise uzun erimli hedefler olup, planlama ve finansman gerektirmektedir. Kamrava, Mehran, “Structural Impediments to Economic Globalization in the Middle East”, Middle East Policy, 2004, 11(4), ss. 96-112. Pollack, M Kenneth “Securing the Persian Golf: Washington Must Manage both External Egression and External Aggression and Internal Instability.” The Brookings Review, 2003, 21 (4), s. 1822 Hirschman, Albert, The Strategy of Economic Development, Yale University Pres New Haven, CT, 1958 World Bank World Development Indicators 2008, 2008, www.wb.org Dollar, David and Kraay Aart, “Growth is Good for Poor”, World Bank Policy Research Paper, 2001, No:2587. Murshed, S. Mansoob, “Development Despite Modest Growth in the Middle East”, Review of Middle East Economics and Finance, 2008, 4(3), ss. 1-33. International Monetary Fund Regional Economic Outlook: Middle East, 2008, www.imf.org Ortadoğu Analiz Haziran’09 Cilt 1 - Sayı 6 DİPNOTLAR