T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ PATOLOJİ LABORATUVARI KLİNİK ŞEFİ: Doç. Dr. Önder PEKER TEZ DANIŞMANI: Uz. Dr. Gülistan GÜMRÜKÇÜ YILMAZ RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESİMENLERİNDE AMACR/P63/HMWCK ÜÇLÜ KOKTEYLİ, “DOUBLE STAINING” İLE İMMÜNHİSTOKİMYASAL ANALİZ TIPTA UZMANLIK TEZİ Dr. Saynur ILGAR BEŞER İSTANBUL- 2006 1 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ PATOLOJİ LABORATUVARI RADİKAL PROSTATEKTOMİ SPESİMENLERİNDE AMACR/P63/HMWCK ÜÇLÜ KOKTEYLİ, “DOUBLE STAINING” İLE İMMÜNHİSTOKİMYASAL ANALİZ TIPTA UZMANLIK TEZİ Dr. Saynur ILGAR BEŞER İSTANBUL- 2006 2 İÇİNDEKİLER Teşekkür i Abstract ii Özet iii Kısaltmalar iv 1. GİRİŞ 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Prostat 2.1.1. Embriyoloji 2.1.2. Anatomi 2.1.3. Histoloji 2.1.4. Fizyoloji 2.1.5. Prostat tümörlerinin sınıflandırılması 2.1.5.1. Prostatik intraepitelyal neoplazi 2.1.5.2. Asiner adenokarsinom 3. MATERYAL ve METHOD 4. BULGULAR 5. TARTIŞMA 6. SONUÇLAR 7.KAYNAKLAR 3 TEŞEKKÜR Asistanlık eğitimim süresince yetişmemde çok emek sarfeden, bilgi ve tecrübesiyle daima yol gösterici hocam Doç. Dr. Önder PEKER’e, asistanlık eğitimimin ilk gününden itibaren değerli bilgilerinden faydalandığım şef yardımcılarımız Doç. Dr. Fügen AKER, Uz. Dr. Dilek BENEK’e, Uz. Dr. Güray KILIÇ’a, başta tez danışmanım Uz. Dr. Gülistan GÜMRÜKÇÜ YILMAZ olmak üzere Uz. Dr. Murat ERKAN, Uz. Dr. Nilgün ÖZDEMİR, Uz. Dr. Pembegül GÜNEŞ, Uz. Dr. Selvinaz ÖZKARA’ya, birlikte çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum tüm asistan arkadaşlara, sekreterimiz Güler UFAKŞEKER’e, herzaman yanımda olan ailem, eşime en içten teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunuyorum. 4 KISALTMALAR DİZİNİ TURP: Transuretral prostatektomi LGPIN: Düşük dereceli prostatik intraepitelyal hiperplazi HGPIN:Yüksek dereceli prostatik intraepitelyal hiperplazi HMWCK: Yüksek moleküler ağırlıklı sitokeratin LMWCK: Düşük moleküler ağırlıklı sitokeratin AMACR: Alfa metilaçil KoA racemaz TMA: Tissue microarray 5 1. GİRİŞ VE AMAÇ Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen neoplazidir. Erkeklerde en sık ölüm nedeni olan kanserler arasında 2. sıradadır(1,2,4,6,9,11, 13). Dünyada gün geçtikçe prostat kanseri vaka sayısı arttığından, prostat kanserinin nedeni ve önlenmesi ile ilgili bilgileri elde edebilmek için yapılan çalışmalara daha fazla ağırlık verilmiştir. Kliniğe başvuran hastaları değerlendirirken önce normal olmayan rektal muayene ve transrektal USG, PSA değerleri >4 ng/ml(özellikle 4-10 ng/ml), hasta yaşı bilgilerinden faydalanılmaktadır. Bu durumlardan herhangi ikisi birarada olduğunda iğne biyopsi endikasyonu ortaya çıkmaktadır. İğne biyopsisi ilk olarak başvurulan invaziv yöntemdir. İğne biyopsisi; erken prostat kanseri tanısını koymada tercih edilir çünkü düşük morbidite ile tümörün grade ve yaygınlığı ile ilgili bilgiler sağlar ve bu biyopsi örneklerinde prostat kanserinin histolojik tanısı patologlar için zorlanılan alanlardan birisidir. İğne biyopsilerini değerlendirirken rutinde yardımcı olarak kullanılan “biomarker” PSA’dır, bizlere prostat kanserinin hem tanı hem de prognozunu tahmin etmede yardımcı olur(46,47). Ama PSA hem benign hem de malign prostat epitel hücrelerinde olduğundan kanser spesifik işaretleyici değildir (48). Serum PSA seviyeleri sıklıkla prostat hipertrofisi ve prostatit gibi benign durumlarda da artmaktadır.(49,50).Ama serum PSA seviyeleri yüksek olan hastalara prostat kanserini ekarte etmek için biyopsi yapılmalıdır(45). Bu yüzden PSA seviyelerini destekleyen yeni serum ve doku biomarker’larına ihtiyaç vardır, bu da moleküler biyolojinin DNA’ı elde ederek insan genomundaki ekspresyonların değerlendirilmesi ile sağlanmaktadır (95). İğne biyopsilerinde malignite tanısının konması için bazı histolojik özelliklerin birlikteliği gereklidir. Bunlar büyüme paterni, nükleer atipi, bazal hücrelerin olmaması, malign glandlarda ekstraselüler materyal varlığı gibi özelliklerdir (51,52). Morfolojik özelliklerin hiçbiri tek başına prostat adenokarsinom tanısı koymak için yeterli değildir. Ayrıca birçok benign durum; benign biyolojik davranışa sahip olmasına rağmen, prostat karsinomu morfolojisini taklit eder. 6 Prostat kanserinin patolojik tanısının doğruluğu; daha objektif ve güvenilir tümör spesifik marker’ın kullanımı ile artırılabilir(45). Biz bu amaçla bugün moleküler biyolojideki gelişmeler sayesinde “cDNA microarray” yöntemi ile benign ve malign hücrelerde eksprese edilen gen farklılıklarını tanımaya ve karşılaştırmaya çalışmaktayız (45). AMACR ya da P504S diye bilinen biomarker yine “cDNA microarray” methodu ile prostat dokusundan elde edilmiştir ve prostat karsinomunda yüksek sensivite ve spesifite ile kanser hücrelerini benign hücrelerden ayırtetmeyi sağlayan birkaç biomarker’dan biridir. Moleküler bulguların klinik pratikte kullanıldığı önemli bir örnektir (45). Birçok biomarker ; prostat asid fosfataz (PAP) (53,54), prostat spesifik membran antijen(55,56), prostat inhibin peptid(57), PCA-1(58), PR92 (59), prostat ilişkili glikoprotein kompleksi (60), PD41 (61), 12-lipoksigenaz (62), p53 (63), p27 (64), hepsin (65), PIM-1 kinaz (66), EZH2 ( 67,68) prostat karsinomunda eksprese olurlar. Ama bu marker’ların hiçbiri patologlar tarafından benign, malign gland ayrımının yapılmasında kullanılmaz çünkü bunların hiçbirinin formalin ile fikse dokuda prostat karsinomu için sensitivitesi ve spesifitesi yoktur (45). Oysa AMACR hem serumda, hem formalin ile fikse dokuda sensitif ve spesifiktir. Ayrıca patologların zorlandığı konulardan bir diğeri bireylerin bilinçlenmesi sonucunda; PSA takibi ile erken evre malign lezyonlar veya maligniteyi taklit eden küçük benign asinüslerin izlendiği lezyonlar ile kliniğe başvurulmasıdır (51,71-73,171-172). Örn; Prostat iğne biyopsilerinde tanıda güçlük yaratan lezyonlardan biri atipik asiner proliferasyon (ASAP) olarak tanımlanan alanlardır.Örneğin bir çalışmada ASAP denilen olgulara yapılan tekrar biyopsilerde; %60’ dan fazlasında karsinom görülmüştür. Prostat kanserinin mikroskopik olarak karakteristik özelliği bazal hücrelerin yokluğudur (68,69,70). Bu özelliği ışık mikroskobisi ile ilk gözlemleyen 1950 yılında Lewis ve arkadaşları’dır. Sonrasında 1953 yılında Totten ve arkadaşları da bunu tanısal kriter olarak kullanmışlardır. Normal hematoksilen-eosin boyama ile de göze çarpmayan bazal hücrelerin varlığının gösterilmesi için ek yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu aşamada immünhistokimyasal boyanmalar yardımcıdır. Yüksek moleküler ağırlıklı sitokeratin (HMWCK, 34BE12), P63 bu nedenle kullanılan immünhistokimyasal 7 işaretleyicilerdir. (69,70) İlk olarak Gown ve Vogel, 1984 yılında monoklonal antikeratin ile prostat bazal hücrelerinin spesifik olarak boyandığını belirtmişlerdir. HMWCK; prostat kanseri tanısında yardımcı en yaygın olarak kullanılan bazal hücre işaretleyicisidir. HMWCK; sitoplazmik bir boya olup , prostat kanserinde asinüslerin etrafında bazal hücreler bulunmadığından immünreaktivite göstermez (68-70). Nadir karsinom olgularında boyanma izlenirken, bazı benign olgularda boyanma izlenmeyebilir. Bu yüzden birkaç kanser için şüpheli glandlardaki bazal hücrelerin negatif boyanması bu glandların malign olduğunu göstermez (45). Bu gibi durumlarda elimizde bulunan ilgili tüm antijen ekspresyonlarını elde etmeye çalışıp, birlikte değerlendirerek yorumlamaya çalışmak en uygun olandır. Bu yüzden bizde bir diğer bazal hücre antikoru olan p63 antikorundan da faydalanarak sonuçlarımızı değerlendirmek istedik. P63 geni, p53 gen ailesinin bir üyesidir, prostat bazal hücrelerini boyar ve prostat karsinomunda immünreaktivite göstermez. Farklı olarak nükleer boyanma yapar. P63’ün, HMWCK’dan daha sensitif ve spesifik belirleyici olduğu bildirilmiştir (76). HMWCK, p63 bazal hücre işaretleyicilerinin yanında P504S/AMACR (alpha -methyl- coAracemase ) kullanılarak özellikle tanısal zorluğu olan lezyonlarda yararlanılmaya çalışılmaktadır.(29,81,82) Artmış AMACR ekspresyonu prostat kanseri (tümör hücrelerinde sitoplazmik boyanma) dışında aynı zamanda; bir prostat kanseri prekürsoru olan HGPIN, atipik adenomatöz hiperplazi, nefrojenik adenom, atrofide de izlenmiştir (117-119). Bununla birlikte bazen benign glandler de AMACR ile pozitif boyanabilir fakat reaktivite genellikle zayıf pozitivite şeklindedir. (32,44,76,117). Tam tersi olan durumda söz konusu olabilir, yani malignant olmayan lezyonlarda , hem AMACR negatifliği, hem de bazal hücre işaretleyicileri negatif olabilir (35).Bu yüzden prostat karsinomu tanısında yardımcı olan pozitif ve negatif immünhistokimyasal boyanmaların kombinasyonunu kullanmak anlamlı olandır. Karsinom tanısında negatif işaretleyici kullanmanın sınırlılığı; bazı benign lezyonlarda bazal hücrelerin kesintili veya yama tarzında immünhistokimyasal boyanmanın olmasındandır. Kanser şüphesi olan birkaç gland’da HMWCK ile negatif boyanmanın olması bunların malign olduğunun kanıtı değildir; çünkü benign glandlar bu 8 işaretleyici ile tek tip pozitivite vermemektedir. Ayrıca sınırlı prostat kanserinin tanısal doğruluğu artırmak, yanlış tanı şansını azaltmak, bir sonraki kesitte atipik glandları kaybetmemek için bu immün işaretlerini birlikte kullanarak tanıya gidilmesi doğru olur. Çalışmamızda ; bir kesitte üçlü antikor kokteyli (P504S+ 34BE12+P63) ve iki farklı kromojen kullanarak immünhistokimyasal inceleme ile en doğru tanıyı elde edebilmeyi denedik. 9 2. GENEL BİLGİLER 2.1. EMBRIYOLOJİ: Prostat bezi gestasyonun 12. haftasında ürogenital sinüsü çevreleyen mezenkimden diferensiye olmuştur. Prostatik diferansiasyon; fetal testesteron metoboliti olan 5 alfa dihidrotesteron ile olmaktadır. Primitif ürogenital mezenkim dorsal ve lateral olarak lokalize olmuştur, gelişmekte olan üretrayı saracak şekilde daire yaparak büyür. Puberteye kadar prostatın gelişimi azdır, ondan sonra son şeklini alır (1,2,3,120). 2.2. ANATOMİ: Prostatın büyüklüğü kişiye göre çok değişik olmakla birlikte ağırlığı 20-25 gram, transvers çapı tabanda 4 cm, vertikal çapı 3 cm ve anteroposterior çapı 2 cm’dir (4,5). Prostatın ağırlığı ve diferansiasyonu testisde sentezlenen androjenik hormonlar ile ilgilidir (1). Bazis adı verilen tabanı yukarıda, apeks adı verilen tepesi aşağıdadır. Ön yüzüne facies anterior, arka yüzüne facies posterior, sağ ve sol yan yüzlerine facies inferolateralis adı verilir (4). Diafragma urogenitalisin üstünde, mesanenin arka alt yüzü altında, simfizis pubisin arkasında, rektumun önünde ve üretranın pars prostatika adındaki ilk kısmının çevresinde bulunur (4). Arkada; prostat ve seminal vezikül, rektumdan Denonvillier fasyası olarak bilinen ince bir bağ dokusu ile ayrılır (6). Prostatın arterleri; a. iliaca interna’nın yan dallarından olan a. vesicalis inferıor ve a.rectalis inferior’dan gelir. Venleri ise plexus venosus vesicalis ve pleksus venosus prostaticus yolu ile v. iliaca interna’ya dökülür. Lenf damarları ise prostat çevresinde bir ağ yapar ve eksternal ve internal iliak ve sakral lenf ganglionlarına dökülür. Prostat glandının sinirleri; plexus prostaticus’dan gelir ve organın içine girerek dağılır. Bu sinir ağı ise otonom sinir sisteminin bir parçası olan plexus hypogastricus’dan çıkan sinir iplikleri ile prostat çevresinde oluşur (4). 10 Yapılan araştırmalar sonrasında prostat bezini lobüllere, zonlara, fonksiyonel ünitelere ayrılmıştır (Lowsley, 1912; Franks,1954; Aumuller, 1983; McNeal, 1981). En popüler yakın zamanda kullanılan teori (McNeal, 1981) ile; prostat; santralde lokalize üretradan geçen farklı hatlar ile anterior, middle, posterior ve iki lateral loba bölünmüştür (8,120). McNeal ‘in oluşturduğu sınıflandırmaya göre ise prostat üç farklı zondan oluşmaktadır. 1 periferik zon 2 santral zon 3 transizyonel zon (2,9,120). 1- Periferik zon; Prostat volümünün %75’ini oluşturur ve santral zonun distalindedir, prostatın iç kısmının çevresinde lateral, posterolateral, posteriora uzanarak, at nalı şeklinde yapı oluşturur. Prostatik intraepitelyal neoplazinin (PIN), karsinomun, inflamasyonun en sık görüldüğü alandır. Periferik zon glandları, düz kas ve kollojenden oluşan gevşek stromada yerleşmiş, basit, küçük ve yuvarlak şekilli olmaya eğilimlidir. 2- Santral zon; Prostat volümünün % 20’ini oluşturur. Koni şeklinde olup prostat tabanının tamamını ve ejakulator duktus çevresini içerir. Santral zon glandları büyük, kompleks yapıda olmaya eğilimli olup; intralüminal köprüler, papiller katlantılar ve ara sıra epitelyal arklar ve prostatik intraepitelyal neoplaziye benzeyen kribriform glandlar içerir. Hem karsinoma, hem de inflamasyona dirençli zondur. Santral zonda epitel-stroma oranı diğer zonlara göre daha yüksektir. Stroma kompakt, düz kas demetlerinden oluşur. 3- Transizyonel Zon; Normal prostat volümünün en küçük kısmını oluşturur ve yaklaşık %5 civarındadır. Fakat benign prostat hiperplazisinin bir sonucu olarak anterior fibromuskuler stroma ile beraber büyümesi ile masif hale gelir. Transizyonel zon glandları kompakt stromada yerleşmiş, küçük, basit yuvarlak şekilli glandlar olup, periferik zondan gevşek stromanın görülmesi ile ayrılır. Prostat anatomisi çalışmalarında üretra referans noktasıdır. Prostatı baştan başa geçen prostatik üretra santralde, eşit uzunlukta, proksimal ve distal segmentlerin oluşturduğu 35°’lik bir kavis yapar. Verumontanum; bu kavisin posterıor duvarında olan protrüzyondan oluşur ve distale doğru gittikçe incelerek “krista üretralis”i oluşturur. 11 Prostatik duktusların çoğu ve ejakulatuar duktus; üretranın orta ve distal segmentine açılır, fakat küçük periüretral glandların üretranın uzunluğu boyunca duktusları bulunur. Verumontanumun hemen proksimalinde 0.5 cm uzunluğunda, Müller kanalı kalıntısı olan “Utrikül” bulunur. Utriküler orifisin her iki yanına ejakulatuar duktuslar açılır (2). Prostat kapsülü; içte düz kas tabakası ile dışta kollojen örtüden oluşur. Bu iki dokunun değişik alanlarda relatif oranları belirgin farklılıklar gösterir. Apeksde glandular yapılar seyrekleşir ve kapsül; fibröz bağ dokusu, düz kas ve çizgili kas karışımından oluşan düzensiz bir hal alır (2). Benzer şekilde tabanda prostat düz kası ile mesane boynunun kasları birleşir ve burada ayırım yapılmasını güçleştirir (2).Yani prostatik kapsül değişmez özellikleri olan, iyi sınırlı bir anatomik yapı olmadığından, apeks ile tabanda ekstraprostatik kanser yayılımının saptanması mümkün değildir (2). Unutmamak lazım ki; bu lobulasyonlarla ilgili birçok teori bulunmasına rağmen, bu anatomik lobların gross olarak tanınması olası değildir. 2.3.HİSTOLOJİ: Prostat; fibromuskuler stroma içerisinde tubuloalveolar glandden oluşur. Her bir tubuloalveolar glandın duktusu prostatik üretraya açılır (8). Organın glandüler komponenti asinüs ve duktuslardan oluşur. Duktuslar ; büyük (primer, major, ekskretuar) ve periferik (sekonder, minör) olmak üzere ikiye ayrılır (8). Duktus ve asinüslerin ayırımı zordur, yalnız duktuslar daha az kompleks katlantılar içermektedir (10). Glandular epitel dört tip hücreden oluşur: 1- sekretuar hücreler 2- bazal hücreler, 3- nöroendokrin hücreler 4- transizyonel epitel (2,6,8,11,12 ). Sekretuar hücreler glandın lümen tarafında yerleşir (8). Soluk-berrak sitoplazmalı, küboidal-kolumnar hücreler olup, PSA(prostat spesifik antijen), PAP(prostatik asid fosfataz) asidik müsin ve diğer sekretuar ürünleri oluşturur. Sekretuar hücreler düşük moleküler ağırlıklı sitokeratin eksprese ederler, lipofuhsin benzeri pigment ve sitoplazmik inklüzyonlar, laktoferrin içerirler (Chodak vd, 1992; Brennick vd, 1994; Cohen vd,1994, Reese vd, 1992) (2,9,120). Diğer glandüler organlarda olduğu gibi sekretuar hücreler, bazal membran ve 12 bazal hücre tabakası ile stromadan ayrılır (2,16). Bu hücreler belirgin uzamış, düzleşmiş ve bazal membrana paralel olup küçük, filiform, koyu çekirdekleri ve genellikle küçük veya fark edilmeyecek ölçüde sitoplazmaları vardır. Rutin preperatlarda bazal hücreler her bir duktus ve asinüsün çevresini kısmen sarmış şekilde görülebilir veya görülemez. Bununla birlikte rutin boyalarla saptanamayan bazal hücreler, immünhistokimyasal olarak bazal hücre spesifik keratin boyaları ile duktus veya asinüsün çevresinde tamamen çepeçevre sarmış şekilde izlenir. Bu boyalar, invaziv malign glandlarda , bazal hücre bulunmadığından, immünreaktivite göstermez ( 2,16). Bazal hücrelerin rolü çok iyi anlaşılmamıştır (10,18). Normal koşullar altında myoepitelyal hücre fenotipi göstermezler. S100 ve Düz Kas Aktin ile boyanmazlar (1,10,18). Bununla birlikte bu hücrelerin meme ve diğer glandüler organlardaki myoepitelyal hücrelerin eşdeğeri olduğu düşünülebilir (10,18). Bu düşünceyi destekleyen bulgu sklerozan adenozis gibi durumlarda görülen myoepitelyal metaplazidir (8,20). Bu hücreler PSA veya PAP ile boyanmaz fakat androjen reseptörleri için fokal olarak güçlü immünreaktivite gösterirler (1). Nöroendokrin hücreler prostatik epitelde en az izlenen hücrelerdir ve genellikle rutin hematoksilen-eosin boyalı preperatlarda saptanamaz. Yalnız istisna olarak büyük eozinofilik granülleri olan nadir hücreler görülebilir (9). Bu hücrelerin fonksiyonları bilinmese de diğer organlardaki nöroendokrin hücrelere benzer şekilde, büyüme ve gelişme de endokrin-parakrin düzenleyici rol oynarlar. Seratonin ve kromogranin, prostatın formalin ile fikse edilmiş kesitlerinde, nöroendokrin hücrelerin en iyi immünhistokimyasal işaretleyicileridir. Ayrıca somatostatin, calcitonin, bombesin gibi çeşitli peptid hormonları, PSA eksprese eder fakat androjen reseptörleri negatiftir (1). Transizyonel epitel; prostatik üretra, esas prostatik duktuslarının belli kısmında; mesane epitelinden farklı olarak izlenir.Bu hücreler dar sitoplazmalıdır, lüminal umbrella hücrelerine maturasyon izlenmemiştir.Bunun yerine lüminal yüzeyde periferal sekretuar epiteline benzeyen tek katlı kolumnar sekretuar hücreler mevcuttur. Bu hücreler immünhistakimyasal olarak PSA ve PAP ile boyanır (2). Prostat bezinin en apikal kısmına ürogenital diyaframın çizgili kası uzanır. Çizgili 13 kas prostat etrafını anterior, anterolateral ve posterior kısımlarında sarar. (Kost ve Avans, 1964; Manley 1966). Bu yüzden çizgili kas ile karışmış birkaç benign görünümlü prostatik glandı kanser varlığını göstermez (120). 2.4. FİZYOLOJİ : Prostat bezi herhangi bilinen insan fonksiyonu için esansiyel değildir. Seminal sıvının %20’ini üretir, sperm motilitesini ve penetrasyonunu kolaylaştırıcı birçok madde içerir ama bu maddeler fertilite için esansiyel değildir. Gland homeostaz için gerekli olmayan çok çeşitli hormon ve enzim üretir (120). Prostatik ekzokrin sekresyon, seminal sıvının önemli bir komponentidir (10,12). Prostatik sıvı akışı ejakülasyon yokluğunda bile devam eder. Kısa aralıklarla, her gün 0.5-2 ml sekret üretraya dökülür ve idrara karışır (5,10). Ejakülasyon esnasında 0.5-1 ml sekret daha ilave olur. Prostatik sekresyon kısmen apokrin natürdedir. Sekreti oluşturan komponentler arasında asid fosfataz, sitrik asid bulunur. Fibrinolizin, fibrinogenaz, aminopeptidaz gibi bir miktar proteolitik enzim de tespit edilmiştir. Bu enzimler semenin likefaksiyonunu sağlar. Ayrıca prostaglandin F2alfa , prostat epitelinde üretilir. In vitro prostoglandin F2alfa testesteron bağlanmasını artırır ve c-AMP bağımlı sekresyonu stimüle eder. Fibromuskuler stromanın motilitesinin artmasıyla asiner sıvının sekresyonu ve seminal havuza girişi sağlanır. Prostatik sekresyon, sempatik ve parasempatik stimülasyon ile kontrol edilir. Parasempatik stimülasyon sekresyonu artırır (5). Prostatik sekresyon, hematoksilen–eosin kesitlerinde normal glandların lümenlerinde, açık eozinofilik renkte izlenir. PAS pozitif, diastant rezistant olması nötral mukopolisakkarid içerdiğini gösterir (5). Prostat glandlarının lümenlerinde yuvarlak veya oval şekilli, laminer yoğunlaşmalar görülür. Korpora amilosea adı verilen bu cisimcikler 0.2-2 mm çapında olup sıklığı yaşla birlikte artar. Erkeklerin % 25’inde 3-5. dekad gibi erken yaşlarda da görülebilir. Epitelyal hücre döküntüleri ve dejenerasyonları ile ilgili olduğu düşünülmektedir (8,10,12). Ayrıca prostat erkekte mesane boynuna destek olur, prostat rezeksiyonu sonrası genellikle mesane fonksiyonları belirgin olarak değişmemiştir, bu da gösterir ki; prostat 14 kontinans için esansiyel değildir. Yetişkin prostat bezi yapısının ve fonksiyonunun korunması için seks hormonları tarafından uyarılmaya ihtiyaç duyar. Bu trofik ilişkinin mekanizmasına yoğun olarak çalışılmasına rağmen, tümüyle öğrenilememiştir. Prostat glandı 50 yaşından sonra involüsyonel değişikliklere uğrar. Bu değişikliklerin ağırlığı, yaygınlığı direkt olarak yaş ve organın normal yapı, fizyolojik entegritesi için gerekli östrojen ve androjen seviyelerindeki kısmi değişiklikler ile koreledir (120). 2.5. PROSTATİK TÜMÖR SINIFLANDIRILMASI ( WHO 2002) Epitelial Tümörler Glandular Neoplazmlar -Asiner adenokarsinom • Atrofik • Psödohiperplastik • Foamy • Kolloid • Signet ring • Onkositik • Lenfoepitelioma benzeri • Karsinosarkom, sarkomatoid karsinom -Prostatik intraepitelyal neoplazi (PIN) • Prostatik intraepitelyal neoplazi, grade III (PIN III) -Duktal adenokarsinom • Kribriform • Papiller • Solid Ürotelyal tümörler -Üretelyal karsinoma Skuamoz tümörler -Adenoskuamoz karsinom -Skuamoz hücreli karsinom Bazal hücre tümörleri -Bazal hücre adenomu -Bazal hücreli karsinom 15 Nöroendokrin Tümörler -Adenokarsinom içerisinde endokrin differensiasyon -Karsinoid tümör -Küçük hücreli karsinom -Paraganglioma -Nöroblastoma Prostatik Stromal Tümörler -Malign potansiyeli belli olmayan stromal tümör -Stromal Sarkom Mezenkimal Tümörler -Leiomyosarkom -Rabdomyosarkom -Kondrosarkom -Malignant fibröz histiositoma -Malignant periferik sinir kılıfı tümörleri -Hemangiom -Kondrom -Leiomyom -Granular cell tümör -Hemangioperisitom -Soliter fibröz tümör Hematolenfoid Tümörler -Lenfoma -Lösemi Miscellaneous Tümörler -Kistadenoma -Nefroblastoma -Rabdoid tümör -Germ hücre tümörleri • Yolk sac tümörleri • Seminom • Embriyonel karsinom • -Teratom • Koryokarsinom -Berrak hücreli adenokarsinom -Melanom Metastatik Tümörler 2.5.1. PROSTATİK İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ İlk olarak 1969 yılında McNeal, sonrasında 1986’da McNeal ve Bostwick 16 tarafından, prostat adenokanserinin prekursor lezyonu tanımlanmıştır. Histolojik patern intraduktal displazidir ve arkitektürel olarak farkedilmeyen gland ve duktusların sitolojik atipili hücreler ile döşenmesidir. Otopsilerden elde edilen bilgilerde intraduktal displazi ile buna komşu prostat dokusundaki karsinomun birlikte bulunması yüksek korelasyona dikkat çekmiştir. İstatiksel olarak hafif displazi kanserle korele değildir. Önceleri lezyon sekretuar hücrelerdeki değişikliklere bağlı olarak 3 grade ‘e ayrılmıştır. Grade I intraduktal displazi ( hafif displazi ); düzensiz fokal kalabalıklaşma ve çok katlılığın yanında artmış nükleus boyutu ve çeşitliliği ile karakterizedir. Grade II intraduktal hiperplazi (orta displazi); grade I’ e benzer özellikler vardır, bunun yanında diğer bulgular ise hiperkromatizm ve belirgin nükleollü nadir hücrelerdir. Grade III intraduktal hiperplazi ( ağır displazi); prostatik karsinomda bulunan nükleol benzeri çok sayıda büyük nükleollü hücre içerir. Bazal hücre retansiyonu intraduktal displazinin karakteristik ve tanısal özelliğidir. Sonradan McNeal ve Bostwick tarafından hazırlanan kriterler genel olarak kabul edilmiştir fakat bu lezyonların terminolojisi ve gruplandırılması değişmiştir. 1989’daki konsensus konferansında displazi terimi PIN ile değiştirilmiştir. (Bostwick ve Brawer, 1987; Drago vd, 1989). Yeni terminolojide PIN I; hafif displazi, PIN II; orta displazi, PIN III ise ağır displazidir. PIN I ile karsinomun ilişkisinin olmadığı bulunduktan sonra, konsensus konferansında PIN II ve PIN III; HGPIN, PIN I ise LGPIN olarak isimlendirilmiştir. LGPIN ‘de prostatik karsinom özellikleri yoktur, bu yüzden çoğu otör düşük dereceli PIN terimini raporlarında kullanmamaktadır. Düşük ve yüksek dereceli PIN’in sitolojik özellikleri sabit olmasına rağmen, arkütektürü yassılaşmış epitelden, florid kribriform proliferasyona kadar değişken spektrum gösterir. Sıklıkla birlikte olan dört arkitektürel patern vardır; 1- mikropapiller 2- kümelenen (tufting) 3- düz (flat) 4- kribriform. Bu dört pattern sıklıkla birarada bulunmaktadır, yüzeyel olarak memede tariflenmiş intraduktal neoplazilerine benzer : kribriform, mikropapiller, kümelenmiş, yassılaşmış paternler. Bu çeşitli arkitektürel paternlerin tanınmasının belirgin bir klinikopatolojik önemi yoktur . PIN’in histolojik varyantları; A- Taşlı yüzük varyantı; Taşlı yüzük hücreli HGPIN oldukça nadirdir, rapor edilen 3 olgu 17 mevcuttur. Tüm olgularda taşlı yüzük hücreli PIN ; komşu, invaziv taşlı yüzük hücreli karsinoma eşlik etmektedir. Histolojik olarak PIN hücresi nükleusunun iter. Vakuoller histokimyasal olarak; Müsin negatiftirler (Müsikarmin, Alcian mavisi, PAS ). B- Müsinöz varyant; Müsinöz HGPIN; “flat” büyüme paternine neden olan, PIN glandını genişletip, içini mavi konsantre müsin ile doldurmuş intralüminal kitlelerden oluşur. Bu nadir bir paterndir, 5 olgu bildirilmiştir. müsinöz adenokarsinom değil de, komşu, invaziv, tipik asiner adenokarsinom eşlik eder (Gleason skor 5-7). C- Köpüksü varyant; Köpüksü varyant HGPIN 2 olguda bildirilmiştir. Mikroskopik olarak ; köpüksü PIN glandları geniştir, papiller çıkıntıları ksantomatöz sitoplazmalı, “bland” nükleusludur. Bir olguda geniş alanda eşlik eden Gleason grade 6 (3+3) adenokarsinom vardır, ama eşlik eden invaziv köpüksü gland adenokarsinomu yoktur. D- Inverted varyant; “Inverted “ veya “hobnail “ varyant, mikropapiller veya kümelenen arkütektürel paterndeki HGPIN glandlarının lümenine doğru, irileşmiş sekretuar hücre nükleusunun polarizasyonudur. Sıklığı tüm PIN olgularının %1’inden az olduğu tahmin edilmektedir. 15 rapor edilmiş iğne biyopsi olgularının 6’ında eşlik eden klasik asiner Gleason skoru 6-7 olan adenokarsinom izlenmiştir. E- Küçük hücreli nöroendokrin varyant; Küçük hücreli nöroendokrin hücrelerin izlendiği çok nadir örneklerdir. Rozet benzeri oluşumları olan küçük neoplastik hücreler glandların merkezinde izlenirken, periferinde glandular tip PIN hücreleri mevcuttur. Bir olguda eşlik eden küçük hücreli- adenokarsinom karışımı izlenmiştir. Küçük neoplastik hücreler kromogranin ve sinaptofizin pozitiftir, ultrastrukturel seviyede membrana bağlı, nörosekretuar granüller içerir. F- Intraduktal karsinom; Kribriform HGPIN ile örtüşen özellikleri vardır ve prostat adenokarsinomunun intraduktal yayılımından ayırdedilemez. Her üç antitede bazal hücreler ile çevrili prostatik glandlardır, neoplastik hücre içerirler.Intraduktal karsinomu yüksek dereceli kribriform PIN’den ayıran ; komedonekroz içeren belirgin sitolojik atipili multipl kribriform glandların varlığıdır. Pratik olarak bu ayırım 18 prostatektomi spesimenlerinin değerlendirilmesinde nadiren problem yaratır çünkü herzaman invaziv karsinom aynı zamanda eşlik eder.İğne biyopsi ve TURP’larda bu yöntem nadiren adenokarsinomun küçük glandları olmaksızın olabilir, bazı uzmanlar bu lezyonları yüksek dereceli PIN diye değerlendirirken, tekrar biyopsi önerirler. Diğer uzmanlar biyopsilerine intraduktal karsinom terimini kullanırken, bir sonraki prostat örneklemesinde infiltratif kanserin çıkacağını üstlenmişlerdir. 2.5.2. ADENOKARSİNOM Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen neoplazidir (1,4,13). Çoğu gelişmiş ülkede en yaygın nonkutanöz malign neoplazidir (10,21). Kanserden ölümler sıralamasında, akciğer kanserinden sonra ikinci sıradadır (1,4,6,9,11). İnsidans ve mortalite açısından coğrafi farklılıklar, prostat kanserinde oldukça fazladır ( 7,10). Uzakdoğu’da oranlar düşükken, Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’da yüksektir (10). Geçmiş dekadlara göre hasta sayısı sürekli artış göstermektedir. Bu durumda, beklenilen yaşam süresinin yükselmesi ve ek olarak Batı tarzı yaşam stili; yüksek kalorili diet ve fiziksel egzersiz yokluğu da etkili olmaktadır (7,13). Hastaların %85’i tanı konulduğunda 65 veya daha üstü yaştadır (7). Prostat karsinomu gençlerde nadir olmakla birlikte, ilk dekadda bile tanımlanmış hastalar vardır. Bu olguların çoğu histolojik olarak agresif seyreder (1,10,11). ETYOLOJİ VE PATOGENEZ Prostat kanserinde etnik gruplar arasında belirgin farklılıkların olması genetik faktörlerin önemli olduğunu vurgulamaktadır. Zamanla elde edilen etnik gruplar arasındaki değişik oranlardan, genetik nedenlere eşlik eden diğer faktörlerin olduğu da bulunmuştur. Bunlar çevre ve yaşam tarzı faktörleridir. Geniş araştırmalara rağmen, prostat kanserindeki çevresel risk faktörleri iyi anlaşılmamıştır.Ekolojik, vaka-kontrol, 19 kohort çalışmalarından anlaşılan; prostat kanseri etyolojisine diyetle alınan yağın önemli olduğudur. Hayvansal ürünlerin özellikle kırmızı etin tüketimi ile ilgili güçlü pozitif ilişki vardır. Bu çalışmalardan anlaşılan prostat kanserinde meyve ve sebzelerin koruyucu etkisi olduğudur. Sağlık otörlerinin Amerika’da yaptıkları bir çalışmada, muhtemel diyet ve hayat tarzı risk faktörlerinin dağılımındaki farklılıklar prostat kanseri için yüksek riski açıklayamamıştır. Bu yüzden genetik faktörler; ırklar arasında gözlemlenen farklılıkları açıklayan esas faktörlerdir.Bunu destekleyen ise; aile hikayesi olanlarda bu riskin artmış olmasıdır. Birinci derece akrabalarından 2 veya daha fazla kanser hastası olanlarda ; bu risk 5-11 kat artmıştır. Siyahlar, Beyazlar, Amerika’daki Asya’lılar ve Kanada’lılar arasında yapılan popülasyon bazlı vaka-kontrol çalışmasında; pozitif aile hikayesi prevalansı, Asya’lı Amerika’lılar arasında, Siyah veya Beyazlar arasında bulunandan daha düşük bulunmuştur. Net olarak bilinmektedir ki; prostat kanserinin büyüme ve gelişmesinde seks hormonları önemli role sahiptir. Testesteron glanda yayılır ve enzim steroid 5-alfa redüktaz Tip II (SRD5A2) ile metabolik olarak daha aktif olan dihidrotestesterona (DHT) dönüşür. DHT ve testesteron androjen reseptörüne (AR) bağlanır, sonrasında reseptör/ligand kompleksi; DNA’a bağlanmak ve kontrollü hücre bölünmesini içeren androjene cevap veren elementler olan transaktivasyon genlerine, transloke olur. Daha fazla çalışma bu işlemi düzenleyen genlerin polimorfizminin rolü üzerine olmuştur. KLİNİK ÖZELLİKLER Bulgu Ve Semptomlar;Serum prostat spesifik antijen testi kullanılmadan önce , çoğu prostat kanseri asemptomatik idi ve dijital rektal muayene ile bulunuyordu. PSA’nın görüntülenmesi, ortalama tümör hacmini azalttı böylece bugün semptom ile başvuran prostat kanserlilerinin sayısı azalmıştır. Çoğu kanser periferik zondan kaynaklanır, bu yüzden transizyonel zon genişlemesi, genellikle hiperplaziyi gösterir, mesane çıkış obstruksiyonuna sebep olur. Günümüzde transüretral rezeksiyon spesimenlerinin %8’i karsinom göstermektedir ve nadiren üriner obstruksiyon büyük hacimli periüretral tümörlerinden olur. Lokal yaygın kanser geçmişe göre daha az görülmektedir ama pelvik ağrı, rektal 20 kanama ve obstrüksiyon ile başvururlar. Metastatik prostat adenokarsinomu kemik ağrısı, özellikle pelvik kemik ve spinal kord gibi kord kompresyonlarına sebep olur. İri lenf düğümleri, genellikle pelvik olanlar, nadiren supraklaviküler veya aksiller (tipik olarak sol taraflı), bazen semptom sebebi olabilir.Asit ve pleural effüzyonlar prostat kanserinin nadir başlangıç bulgularıdır. TANI; Dijital rektal muayene, transrektal ultrasonografi ve serum PSA düzeyi, erken prostatik karsinomun saptanması için etkili tanı üçlüsüdür. PSA (Prostat spesifik antijen), prostatik duktus ve asinüsleri döşeyen epitelyal hücrelerde üretilir ve prostatik duktal sisteme direkt salgılanır (9,13). PSA, prostatta en önemli ve klinik olarak yararlı biyokimyasal belirleyicidir. Serum seviyeleri normalde 4.0 ng/ml den daha azdır. Fakat hastanın yaşına, ırkına ve diğer faktörlere göre değişir. Prostatın normal yapısını bozan herhangi bir durum PSA’nın stroma ve mikrovasküler sisteme diffüzyonuna neden olur (9). PSA konsantrasyonu yüksekliği prostatit, infarkt, hiperplazi, iğne biyopsisi veya TUR-P gibi major travmalarda da yükselir. Fakat bu yükselmeler geçici olup doğru tedavi ile ortadan kalkar. Prostatik karsinom hastalarının neredeyse yarısında PSA değeri 10 ng/ml.den daha yüksektir. Klinik olarak en önemli yükseklik prostat adenokarsinomunda görülür (1,9). PAP (prostatik asit fosfataz ), prostat kanseri için ilk serum belirleyicisi olarak kullanıldı. PSA gibi PAP da prostatik duktus ve asinüsleri döşeyen epitelyal hücrelerde üretilir. Benign prostat hiperplazisi, prostatit, infarkt ve prostat karsinomunda seviyesi yükselir (13). PAP’ın klinik önemi metastatik hastaların tanı ve takiplerinde kullanılmasıdır (10). Fakat bugünlerde PAP, prostat kanserinin tanı ve takibinde sınırlı role sahiptir. Prostat kanseri için tarama testi olarak sensitivitesi ve spesivitesi oldukça düşüktür (13). GROSS İNCELEME Prostat bezinin adenokanserinin kesit yüzünde soluk sarı veya gri noktalar şeklinde veya sert, kötü sınırlı kitle görünümündedir. Patolojik incelemeye gelen çoğu dokular ya küçüktür (biyopsiler) veya doğru gross değerlendirme için çok fragmentedir(TURP). Ama bu spesimenler iyi korunsada, çoğu gözlemci sadece gross inceleme ile prostat kanserini, benign lezyondan güvenilir biçimde ayıramaz. 21 TÜMÖR YAYILIMI VE EVRELEME Lokal ekstraprostatik yayılım tipik olarak; transizyon zon karsinomları için, glandın anterior kısmına, daha sık rastlanan periferal zon karsinomlarında ise; posterolateral bölgeyedir. Periferal zon karsinomları sıklıkla sinirler boyunca invaze olarak veya prostat dışına direkt penetrasyon ile periprostatik yumuşak dokuda ilerler. “Kapsül “ kelimesi ; prostatın dış sınırını ifade eder.Ama tüm prostatın çevresinde iyi tanımlanmış kapsül olmadığından artık bu kelimenin kullanılması tavsiye edilmemektedir. Büyük tümörlerde ve ileri olgularda superiora doğru ekstraprostatik yayılım ; mesane boynu ve üreteral obstruksiyona neden olabilir. Seminal veziküle yayılım; komşu yumuşak dokuya direkt yayılım, ejakulatuar kompleksi boyunca yayılım, lenfovasküler yayılım gibi birçok yol ile olabilir. Posteriora yayılım ise; Denovillier’s fasya etkili bir fiziksel bariyerdir ve prostat karsinomunun rektuma direkt yayılımı nadir bir olaydır. Prostat karsinomunun metastatik yayılımı, karsinom lenfovasküler boşluklara ulaştığında başlar. Prostat karsinomunun en sık metastaz yaptığı alanlar; bölgesel lenf düğümleri, pelvis kemikleri, aksial iskelettir. Sıklık sırasına göre baktığımızda; en sık metastaz; obturator ve hipogastrik lenf düğümlerine, sonra sırasıyla; eksternal iliak, common iliak, presakral ve presiyatik lenf düğümleridir. Bazı olgularda; periprostatik/periseminal vezikül lenf düğümleri, metastazın izlendiği ilk bölgeler olabilir fakat bu lenf düğümleri radikal prostatektomi spesimenlerinin %5’inden daha azında bulunur. Osteoblastik yanıt oluşturarak kemik iliğine metastaz yayılan prostat kanseri için esas işarettir. Metastatik olgularda en sık infiltre edilen kemikler; azalan sıraya göre, pelvik kemikler, dorsal ve lumbar spine, kostalar, servikal spine, femur, kafatası, sakrum ve humerusdur. Viseral metastatik yerler; akciğer ve karaciğerdir, sıklıkla klinik olarak görülmezler, son dönem hastalıkta sıktır. Prostat karsinomunun klinik ve patolojik evrelenmesinde tercih edilent TNM klasifikasyon şemasıdır. PROSTAT KARSİNOMLARININ TNM SINIFLANDIRILMASI 22 T Primer tümör TX Primer tümör değerlendirilemedi T0 Primer tümör yok T Görüntüleme ile görülmeyen, palpe edilemeyen; klinik olarak değerlendirilemeyen tümör T1a Rezeke edilen dokunun %5 veya daha azında tümörün insidantal histolojik olarak bulunması T1b Rezeke edilen dokunun % 5’inden fazlasında tümörün insidantal histolojik olarak bulunması T1c Tümörün iğne biyopsisi ile bulunması (örn; artmış PSA değeri yüzünden ) T2 Tümörün prostat içerisinde sınırlı olması T2a Tümörün bir lobun yarısı veya daha azında bulunması T2b Tümörün her iki lobda değil ama bir lobun yarısından fazlasında izlenmesi T2c Tümörün her iki lobda izlenmesi T3 Tümörün prostat dışına yayılması T3a Ekstrakapsüler yayılım T3b Tümörün seminal vezikülleri invazyonu T4 Tümörün seminal veziküller dışında komşu dokulara invazyonu veya fiksasyonu (mesane boynu, eksternal sfinkter, rektum, levator kasları, pelvik duvar) NOTLAR; 1- Palpable veya görüntüleme ile görülmeyen, bir veya her iki lobda görülen tümör T1c olarak sınıflandırılır. 2- Prostat apeksinin invazyonu, prostat dışı olamadığından T3 olarak sınıflandırılmaz, T2’dir. 3- pT1 kategorisi yoktur çünkü en yüksek pT kategorisini değerlendirmek için yeterli 23 doku yoktur. 4- Radikal prostatektomide mikroskopik mesane boynu invazyonu T3a olarak sınıflandırılmalıdır. N BÖLGESEL LENF DÜĞÜMLERİ NX Bölgesel lenf düğümleri değerlendirilememektedir N0 Bölgesel lenf düğümü metastazı yoktur N1 Bölgesel lenf düğümleri metastazı M UZAK METASTAZLAR MX Uzak metastaz değerlendirilemedi M0 Uzak metastaz yoktur M1 Uzak metastaz mevcut M1a Bölgesel olmayan lenf düğümü(leri) M1b Kemik(ler) M1c Diğer bölge(ler) G HISTOPATOLOJİK DERECELENDİRME GX Grade değerlendirilememiştir G1 İyi diferansiye (Gleason 2-4 ) G2 Orta diferansiye (Gleason 5-6) G3-4 Kötü diferansiye (Gleason 7-10 ) EVRELERİ GRUPLANDIRMA Evre I T1a N0 M0 G1 Evre II T1a N0 M0 G2, 3-4 T1b,c N0 M0 G’lerden herhangi biri T1,T2 N0 M0 G’lerden herhangi biri T3 N0 M0 G’lerden herhangi biri Evre III 24 Evre IV T4 N0 M0 G’lerden herhangi biri T’lerden herhangi biri N1 M0 G’lerden herhangi biri T’lerden herhangi biri N’lerden herhangi biri M1 G’lerden herhangi biri HİSTOPATOLOJİ Prostat glandının çoğu neoplazmı adenokarsinomdur, geri kalan histolojik tipler vakaların %2’inden az bir kısmını oluşturmaktadır.(Epstein ve Lieberman, 1985) Adenokarsinom tip neoplazi o kadar baskındır ki; prostat ile ilgili kullanılan adenokarsinom, kanser, tümör ve karsinom kelimelerinin tümü glandular neoplazmı göstermektedir. Bu tanımda universal hemfikir olmamasına rağmen, gland; genellikle asini, terminal dukt kümelerine veya herikisine verilen ad iken, dukt kelimesi sadece organın orta kısmında yerleşmiş, büyük yapılardan oluşmaktadır. Kanser hücrelerinde görülen büyük, belirgin nükleoller net olarak tanımlanmamıştır ama kritik boyut olarak 1 mikron çaptan büyük olanlar kanser hücrelerinde görülmesi beklenir. Büyük nükleoller nonneoplastik prostat dokusunda sıktır. Yapılan çalışmalarda 1.6 mikron çaptan daha büyük nükleoller histolojik olarak benign lezyonların %12-28’inde görülür(Kramer ve Epstein, 1993) ve sıklıkla dağılımları multifokaldır. MİKROSKOPİK İNCELEME Prostat adenokarsinomunda heterojenite ve multifokalite kuraldır ve orijin aldığı bölgeye göre subklasifikasyonun çok az pratik değeri vardır. Çoğu çalışma göstermiştir ki.; örneğin transizyonel zon tümörleri taşıyan prostat glandların çoğunluğu, periferal zonda da kanser odakları içermektedir. (Greene vd, 1991a; Voges vd, 1992a). Tersine, periferal zondan köken alan kanserlerin yaklaşık yarısında transizyonel zonda da tümör odakları mevcuttur (Greene vd., 1991a). Raporlardan gözlemlendiği kadarıyla prostat karsinomlarının çoğu periferal lobüllerdeki multipl fokusdan kaynaklanır. Eğer tümör sadece bir lobülde sınırlı ise, bu tümörler küçük ve sıklıkla iyi diferansiyedir (Grade 1, Gleason 2-4). Derecelendirme metoduna bağlı olarak, bu küçük tümörler; vakaların yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır ve çoğunlukla TURP’larda insidental olarak bulunur. Eğer intralobüler asiner karsinomlar tümüyle tanınabilirlerse; ki 25 onlar uniform şekilli glandlara eşlik eden tomurcuklanma gösteren lüminal sınırları olan, tek hücre nekrozu, büyük nükleollerin eşlik etmesi ile izlenir. İyi diferansiye prostatik karsinom hücrelerinin sitoplazmaları soluk boyanma eğilimindedirler, bu özellik tümör hücrelerinin bazal hücrelerden ayrımını sağlar. Nadiren prostatik adenokarsinomlar geniş köpüksü sitoplazmalı, büyük glandlardan oluşmaktadır. Bu kanserler primer olarak infiltratif paternden ve büyük ksantom benzeri sitoplazmalarından tanınırlar çünkü nükleusları sıklıkla küçük, yuvarlak, nükleolsüzdürler. Bu tümörleri sınıflandırmak zordur. Eğer tümör lobül sınırları dışına çıkarsa, prostatik adenokarsinomlar lobüller ve histolojik olarak normal görünümlü glandlar arasına infiltre olma eğilimindedir. Glandular lümen retensiyonu ile birleşmiş glandlar; kötü diferansiasyonun bir bulgusudur (Gleason patern 4 ). Çok az lümenli veya lümensiz tabakalar şeklinde kordon benzeri yapılar Gleason patern 5’de izlenmektedir.Bu kötü diferansiyeli patern prostat kanserlerinin %14-35’ini oluşturmaktadır. Başka diğer faktörler prostat karsinomunun belirlenmesinde önemli olabilir. TURP ve iğne biyopsileri gibi prostat kapsülünün tam örneklenmediği yerlerde görülmeyebilirliğine rağmen, vakaların %90’nın üstünde perinöral invazyon mevcuttur (Mostofi vd, 1992). Prostat karsinomu kan damarlarından zengin stroma içerisinde gelişmeye eğilimlidir fakat vasküler invazyon sıklıkla görülmemektedir.(Bigler vd, 1993; Mostofi vd,1992). Çoğu tümör bazal membran oluşturabilme kapasitesini koruyabilmektedir ve bu membranlar normalden farklı bir kimyasal birleşime sahiptir. (Bonkhoff vd, 1992; Knox vd, 1994 )Neoplastik glandların bazal hücreleri yoktur ve tek hücre sıralanmasına sahiptir.Bu özellik büyük glandlarda özellikle görülmektedir ama terminal dukt veya asinüs de hücre tabakalanma sayısı; bazal hücrelerini göstermek için kullanılan özel teknikler olmaksızın görülebilmesi zordur.34BE12 gibi yüksek moleküler ağırlıklı sitokeratin bu konuda yardımcıdır ama tüm bazal hücreleri reaktif değildir (Hedrick ve Epstein, 1989). Bu yüzden normal histolojik preperatta, tek hücre tabakasının görünümü tümüyle güvenilir bir neoplazi kriteri değildir. Arkütektürel yapılardaki farklılıklara rağmen, prostatik karsinomlardaki hücreler ilginç olarak birbirlerine benzerler. İyi korunmuş dokularda hücreler; birbirine benzer, 26 orta derecede iyi sınırlı ve amfofilikden bazofilik sitoplazmaya kadardır.Çekirdekleri yuvarlak, sadece konturlerinde hafif irregülerite vardır. Kromatin ince granülerdir, dağınıktır. Çoğu neoplastik hücrelerde büyük nükleol vardır. Sitolojik anaplazi, özellikle hücreler kribriform patern oluşturduklarında terminal duktus ve asiniden çok büyük glandlarda kolaylıkla görülür. Bu karakteristik özellikler; kötü korunmuş spesimenlerde veya iğne ile çekme sırasında oluşan kompresyon sonrasında görülebilir. Neoplastik hücreler, normal hücrelerden daha fazla narindir, nükleusları daha düzensiz, yoğundur. Çoğu vakada, histolojik olarak değerlendirmenin zor olduğu alanlar sıklıkla karsinom alanlarıdır. Klasik asiner adenokarsinomda; dezmoplastik veya miksoid stromal yanıt yoktur. Bu yüzden prostat kanserinde stromanın değerlendirilmesinin pek yararı yoktur. Prostat kanseri stromal inflamatuar yanıt oluşturmaz (16). Prostat karsinomunun değerlendirilmesinde lüminal içerik yardımcı olabilir.(Hukill ve Vidone, 1967; Holmes, 1977; Ro vd, 1986; Del Rosario vd, 1993; Bostwick vd, 1995 ). Müsin; hematoksilen ve eosin ile boyanmış kesitlerde mavi renkli sekresyonlar olarak görülür. Bunlar benign glandlarda nadiren görülürler ve görünümleri nadiren kısmen kullanılan hematoksilen-eosin’den etkilenir. Müsinöz sekreyonlar nadiren epitelin görünümünü değiştirir, güçlükle kanser diye tanınabilen küçük piknotik nükleuslu, atrofik sitoplazmalı hücreler olarak izlenebilirler. Bu özellikler kanserde özellikle düşük grade’li adenokarsinomda görülür(16). Prostatik kristaloidler; yoğun, asidofilik, çeşitli geometrik şekillerde görülebilirler. Kristaloidler çoğunlukla iyi diferansiye karsinomlarda izlenirler, nadiren nodular hiperplazi ve kötü diferansiye kanserlerde izlenirler. Kristaloidler prostatik karsinomların %36’ında görülmüştür. Karsinom için spesifik değildir (2,16). Fakat benign glandlardan çok kristaloidler karsinomlarda izlenir. Önemli olarak; kristaloidler sıklıkla kansere komşu nonneoplastik glandlarda izlenir. Kristaloidin sık görüldüğü kanseri taklit eden lezyonlardan biri atipik adenomatöz hiperplazidir (4,16). Kollajenöz mikronodüller iğne biyopsilerinde nadirdir, ama prostatektomi spesimenlerinin %13’ünde görülmüştür (Bostwick vd, 1995) ve karsinomatöz glandların içerisinde olurlar, baskın olarak kollojenden oluşmuşlardır. Bu yapılar müsinöz sekresyonun organizasyonu ile 27 oluşur. Korpora amilasea; iyi sınırlı, yuvarlak veya oval şekilli, konsantrik lameller halkalardan oluşur, benign glandlarda yaygın iken prostat kanserinde nadir görülür (12,16). Prostat karsinomunun değerlendirilmesinde ki malign spesifik özellikler; ( benign prostat glandlarında izlenmeyen ) üç özellik vardır ki kesin olarak maligniteyi gösterir: 1-Perinöral invazyon 2- Kollagenöz mikronodüller 3- Glomerülasyonlar (13,16,22). 1-Perinöral invazyon: Adenokarsinomda yaygındır. Benign glandların perinöral girintileri rapor edilsede bu glandlar tamamen benigndir ve siniri tamamen çevrelemekten ziyade tek köşesinde izlenir. 2-Kollagenöz mikronodüller (müsinöz fibroplazi): Prostat adenokarsinomunun spesifik fakat seyrek ve insidental bulgusudur (9). Bazen intralüminal müsinöz sekresyon o kadar yoğun olur ki fokal olarak organize olmaya başlar ve kollajenöz mikronodülleri oluşturur. İnce, gevşek fibröz dokuda, fibroblastların içeri doğru büyümesi ile oluşur (13,16,22). 3-Glomerülasyonlar: Kribriform proliferasyon gösteren glandlardan oluşur. Translüminal değildir. Glandlar yüzeysel olarak glomerüllere benzerler (13,16,22). Transizyonel alandan orijin alan tümörler genellikle nükleusları bazale yerleşmiş berrak sitoplazmalı, keskin lüminal sınırlıdır (39). Nükleus büyüklüğü benign olanlar kadardır veya hafif büyüktür, bazılarında belirgin nükleol mevcuttur. IMMUNPROFIL A- PROSTAT SPESİFİK ANTİJEN (PSA) PSA 1979’da keşfedilmiştir. Formalinde fikse edilip parafine gömülmüş dokularda, poliklonal veya monoklonal antikorlar şeklinde prostatik diferansiasyonun 28 immünhistokimyasal belirleyicisidir. PSA, bütün prostatik zonlardaki nonneoplastik prostatik glandüler hücrelerin sitoplazmasında lokalize olur. Fakat ne bazal hücreler, ne seminal vezikül/ejakulator duktus glandüler hücrelerde, ne de ürotelyal hücrelerde ekspresyonu izlenmez (13). Prostatik glandüler hücrelere nispeten yüksek spesifitesinden dolayı çoğu prostatik adenokarsinom için yararlı bir belirleyicidir. İntratümöral ve intertümöral heterojenitesi sıklıkla izlenir. Çoğu çalışmada, artan tümör grade ile ters orantılı olarak PSA’nın ekspresyonunun azaldığı gösterilmiştir. Prostatik adenokarsinomu, prostatı sekonder tutan diğer neoplazmlardan ayırt edilmesinde de yararlıdır (13). PSA aynı zamanda prostat karsinomunun benign benzerlerinden, seminal vezikül, ejakülator duktus, nefrojenik adenom, mezonefrik duktus kalıntıları, Cowper glandları, granülomatöz prostatit ve malakoplakiden ayrımını sağlar(13). PSA’a karşı olan monoklonal antikorlar seminal vezikül dokusunu göstermez iken, poliklonal antikorlar nadiren seminal vezikül dokusunu gösterirler. PSA, bazal hücre işaretleyicisi ile birlikte iken; intraglandular bazal hücre proliferasyonunu asiner hücrelerden ayırmada yardımcıdır, bu da; PIN’i bazal hücre hiperplazisi ve transizyonel hücreli metaplaziden ayırır (13). Yüksek grade’li adenokarsinomların küçük bir kısmında PSA negatif olarak izlenir. Fakat bunların bir kısmında PSA mRNA ekspresyonu izlenir (13). Bazı prostatik adenokarsinomlarda, androjen yoksunluk ve radyasyon tedavisi sonrasında PSA immünreaktivitesi kaybolur. Prostat spesifik membran antijen (PSMA) ve androjen reseptörleri, bazı yüksek grade’li, PSA immünnegatif prostatik adenokarsinomlarda immünreaktivite gösterebilir(13). PSA ile immünreaktif olan ekstraprostatik dokular ; üretral ve periüretral dokular (kadın ve erkekte), ürotelyal glandular metaplazi (sistitis sistika ve glandularis ), anal glandlar(erkeklerde), urakal kalıntılar, nötrofillerdedir. Ekstraprostatik neoplazmlar ve tümör benzeri durumlar nadiren PSA ile immünreaktiftir; bunlar üretral/periüretral adenokarsinom (kadında), mesane adenokarsinomu, penisin Paget hastalığı, erkekte tükrük bezi neoplazmları(pleomorfik adenom, mukoepidermoid karsinom, adenoid kistik karsinom, tükrük dukt karsinomu), meme karsinomu, matur teratom, bazı nefrojenik 29 karsinomlar ‘dır. B- PROSTAT SPESİFİK ASİD FOSFATAZ (PAP) PAP; Formalinde fikse edilip, parafine gömülmüş dokularda aktiftir. Poliklonal antikor, monoklonal antikordan daha sensitiftir fakat daha az spesifiktir. Tanısal olarak kullanımı PSA ile benzerdir. Prostat adenokarsinomlarının küçük bir kısmı iki işaretleyiciden biri ile immünreaktiftir, PAP; primer olarak PSA negatif, şüpheli prostatik karsinomlarda kullanılmalıdır (13). PAP ile immünreaktif olan dokular; pankreatik adacık hücreleri, hepatositler, gastrik parietal hücreler, bazı renal tübüler epitel hücreleri ve nötrofillerdir. Rapor edilmiş PAP immünreaktif neoplazmlar; nöroendokrin tümörler (pankreatik adacık hücreli tümörleri, gastrointestinal karsinoidler), meme karsinomu, ürotelyal adenokarsinom, anal kloakojenik karsinom, tükrük bezi neoplazmları(erkekte) ve matur teratom’dur. C- AMACR/P504S P504S; 2000 yılında Xu ve arkadaşları tarafından bulunan bir sitoplazmik immün işaretleyici proteindir, prostat dokusundan “high throughput microarray” görüntülemesi ile birlikte “cDNA library subtraction” analizi ile elde edilmiştir (45). Ayrıca prostat dokusundan elde edilen diğer proteinler; P503S, P510S’dir. Xu ve arkadaşları; P504S’in 382 aminoasidden oluşan bir protein olduğunu bildirmişlerdir ve prostat karsinomu için yüksek sensitivite ve spesifite göstererek; benign hücreleri kanserden ayıran birkaç biomarker’dan biri olduğu ispatlanmıştır, biyopsilerin prostat kanseri klinik tanısına; yardımcılığı açısından giderek önem kazanmaktadır (31,39,44,81,90). Örneğin yine Mark A. Rubin ve arkadaşları (205) tarafından yapılan çalışmada; prostat kanserli erkeklerde ölçülebilir AMACR humoral cevabı bulunmuştur. Bu da düşündürmektedir ki; AMACR klinik olarak yararlı serum testi olabilir. Yine bu grup tarafından yakın zamanda yapılan araştırmalarda; pozitif olduğu düşünülen fikse edilmemiş biyopsi örneklerinde, USG eşliğinde alındıktan hemen sonra, AMACR enzim aktivitesi bulunmuştur. Ayrıca benign lezyonlarda, LGPIN ve HGPIN gibi prekursor lezyonlarda AMACR ekspresyonu bulunmuştur (21,24,27,29,60,71,82,84). Bu da 30 göstermektedir ki; prostat kanseri gelişimi ile ilişkili erken değişiklikleri ölçmemizde yardımcı olabilir. Moleküler bulguların klinikte kullanılabilirliğinin izlendiği başarılı bir örnek olan P504S AMACR’a spesifik olan bir antikordur. AMACR overekspresyonu kolon, meme, malign melanom,over karsinomu,lenfoma, genitoüriner sistem tümörlerinde, papiller renal karsinomda izlenmektedir (34). Ayrıca AMACR overekspresyonu diğer prekursor lezyonlarda da saptanmıştır. Örn; bir çalışmada HGPIN lezyonlarının %64’ü, kolon adenomlarının %75’inde AMACR ekspresyonu görülmüştür (34). Buna zıt olarak, P504S ile immünboyanma; 173 benign hipertrofik hiperplazi vakasının %88’inde izlenmemiştir, %12’inde fokal zayıf immünboyanma mevcuttur.Böylece araştırmacılar P504S’in; oldukça spesifik ve hassas prostat karsinomu işaretleyicisi olduğuna karar vermişlerdir (29). AMACR; mitokondri ve peroksizomda yerleşmiş olup, bu enzimin ekspresyonu normal karaciğer ve proksimal böbrek tübülleri, böbreğin glomerüler epitel hücrelerinde de görülür (34). AMACR expresyonunun; orta derecede olduğu yer; major tükrük bezlerinin asiner ve duktal hücreleridir, hafif derecede olduğu yer; böbreğin distal tübül ve toplayıcı duktuslarıdır. Zayıf ve heterojen ekspresyon gösteren diğer dokular; a- santral sinir sistemindeki nöronlar b- ince barsağın emici ve paneth hücreleri c- kalın barsağın emici hücreleri AMACR; 1-Racemaz Family III d- testisin sertoli hücreleri (44). KoA Transferaz üyesidir, 2’e ayrılırlar; 2- KoA Transferazlar Alfa–metil-dallı Ko A esterlerin “racemisation”ı katalize eder. R-pristonil-Ko A ve R-C27 safra açil Ko A’ı streoizomerlerine dönüştürür (26,28,37,40,178,184-186). AMACR; dallanmış zincir yağ asidi ve yağ asidi türevlerinin beta-oksidasyonu, safra asidi biyosentezinde görevlidir,pristanik asid içerir (36,37,90). Son çalışmalar göstermiştir ki pristanik asid hücre büyümesini artırmaktadır (38). B oksidasyon yolunun hiperfonksiyonu selüler oksidan statüsünün değişmesine neden olur (39). Dallı zincir yağ asidleri ve yağ asidi türevlerinin “racemic”karışımı; AMACR ile 31 peroksizom ve mitokondri de S izomerine dönüşür (®-α-metil-dallı–zincirli yağ açil-KoA esterleri (S)-stereoizomerlerine dönüşür). S-stereoizomerleri ; dallı zincir açil KoA oksidaz ile sonraki reaksiyon olan peroksizomal B oksidasyona hazırlanır. Açil-KoA oksidaz da; oksidize substrat ve hidroksid hidrojene (hidrojen peroksite, H2O2) transforme eder. Hidrojen peroksit; prokarsinojenik oksidatif hasar kaynağıdır (178,186). Yağ asidlerinin mitokondrial B oksidasyonu ile elektronlarını solunum zincirine verirler ve beraberinde ADP, ATP’e fosforile olur. Dallanmış zincirli yağ asidleri kırmızı et ve et ürünlerinde bulunur, bunlar R pozisyonunda metil grup içermektedirler ve AMACR için substrattırlar.AMACR bu enzimleri “racemisation’a” uğratır. Ayrıca batı ülkelerinin dietlerinde olan pristanik asit da artmış AMACR seviyelerine neden olabilir (28). AMACR’ın mutasyona uğradığında; AMACR enzim eksikliği ortaya çıkar. Bu da yetişkin başlangıçlı duyusal, motor nöropati ve pigmenter nöropati, Atipik Refsum Hastalığı, yağda çözünen vitamin malabsorbsiyonuna eşlik eden neonatal kolestaza neden olabilir (28). AMACR; prostat kanser hücrelerinde ise esas olarak peroksizomlarda lokalizedir, fakat regülasyonu artmıştır; bu da DNA’a yapılan oksidatif hasarlar ve bilinmeyen başka nedenlerle bazı hücrelerde kanserin başlamasına ve ilerlemesine neden olmaktadır (98). Prostat kanseri hücreleri normal hücrelerden daha çok ,diet ile alınan dallanmış zincir yağ asidlerinin metabolize etme kapasitesine sahiptir (27,28). Prostat karsinogenezi için öne sürülen iki yol mevcuttur 1- dallı zincir yağ asidlerinin ana kaynağı olan süt, et ve ürünleri tüketimi (bunlar AMACR için substrat olan ® pozisyonunda metil grup içermektedirler) 2- peroksizomal B oksidasyon sonrasında oluşan hidrojen peroksittir.(40,178,185,186) Bir çalışmada; prostat kanserinde Gleason skorundan bağımsız olarak vakaların %92’inde, tümörün %75’inden fazlasında diffüz boyanma paterni izlenmektedir (45). Başka bir çalışmada ise iğne biyopsilerinde izlenen sınırlı prostat kanserlerinde pozitivite oranı; ancak %80 olarak ifade edilmektedir. Prostat kanserlerinin morfolojik varyantları; atrofik, köpüksü gland ve psödohiperplastik tiplerinde ise daha az heterojen bir boyanma 32 göstermekte olup, pozitivite %60-80 oranında izlenmiştir (45). Genel olarak bulgular göstermektedir ki; P504S prostat karsinomu için önemli bir işaretleyici olsada, %100 prostat karsinomu için sensitif değildir (29,32,34,81,90). Küçük şüpheli glandlerde negatif P504S boyanmasının izlenmesi, bunlara benign tanısı vermek için yeterli değildir. Özellikle prostat karsinomunun varyantlarında, klasik prostat karsinomundan farklı olarak P504S yanlış negatif reaktivitesi daha yüksektir. Köpüksü gland varyantında; %27.6 ve atrofik varyantta %33 ‘dür (202). Yanlış pozitif tanılara dikkat edilmelidir çünkü benign spesimenlerin %16-21’de (81,83) pozitivite izlenmiştir ama reaktivite hafiftir, dairesel değildir . Ama fokal atipik glandlar mevcut ve bazal hücreler görülmüyor ise, P504S pozitivitesi malignite tanısı için doğrulayıcı olmuştur. ASAP odağı için de P504S yararlılığı mevcuttur (190). Prostat kanseri tanısında AMACR//P504S’în güvenilirliğini artırmak için; diğer işaretleyiciler ile kombinasyonunu kullanmak daha anlamlı olandır. Çünkü hala AMACR için net olmayan konu; AMACR’ın karsinogenezde etkinliğini direkt olarak dallanmış yağ asidinin “degradasyonu” ile mi olduğu, yoksa bunun bir epifenononmu olduğudur çünkü AMACR diğer tümörlerde de overeksprese olmaktadır. Bunun için daha ileri araştırmalara ihtiyaç vardır (99). D- YÜKSEK MOLEKÜLER AĞIRLIKLI SİTOKERATİN (HMWCK, 34BE12) Prostat karsinomunun karakteristik özelliği bazal hücrelerin yokluğudur (14,47,48,49). Bu ışık mikroskobik gözlem ilk olarak 1950 yılında LEWİS tarafından ifade edilmiş olup, 1953 yılında Totten ve arkadaşları tarafından tanı kriteri haline getirilmiştir(47,50,51). Normalde de göze çarpmayan bu hücrelerin proliferatif ve neoplastik lezyonlarda varlığı veya yokluğunun gösterilmesi zor ve bazen imkansız hale gelir. Sitokeratin antikorlarının kullanıldığı immünohistokimya teknikleri bazal hücrelerin selektif boyanmasını sağlar. Sekretuar hücrelerde ise boyanma izlenmez (14,33,52). İnsan prostat dokusunda poliklonal anti-keratin immünperoksidaz boyanma patternleri 1980 yıllarının başlarında bildirilmiştir. Monoklonal anti-keratin ile prostat dokusunda yalnız bazal hücrelerin boyandığına dair sonuçlar ise ilk olarak 1984 yılında 33 Gown ve Wogel tarafından rapor edilmiştir (53-55). Nagle ve Brawer, bu antikorları benign prostat dokusu ve adenokarsinomlardan oluşan küçük serilerde araştırmışlardır (53,56,57). 1989 yılında Hedrick ve Epstein bu antikorları yalnız benign ve malign prostat dokularının ayırımında değil, prostat kanserlerinin benign benzerlerinde de değerlendirmişlerdir. Daha sonra bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmış olup, bu antikorun benign prostat dokusunu ve kanseri taklit eden benign lezyonları boyadığı ve adenokarsinomu ise boyamadığına dair çok sayıda sonuç yayınlanmıştır (45,53). HMWCK adenokarsinom ile karışan benign lezyonlar; adenozis, sklerozan adenosis, bazal hücre hiperplazisi, atrofi, radyasyon atipisi içeren benign prostat dokusu ve berrak hücreli kribriform hiperplazisinde de immünreaktivite gösterir (45,53). Bu antikor aynı zamanda bazaloid karsinom ve PIN olgularının değerlendirilmesinde ve ince iğne aspirasyonlarında benign ve malign prostatik dokuyu ayırmada da kullanılır(53). Antisitokeratin antikor (34BE12) karakteristik olarak kompleks epitelde bulunan, moleküler ağırlıkları 68, 58, 56.5 ve 56 kDa olan 1,5,10,11 yüksek moleküler ağırlıklı sitokeratinler için spesifiktir (48,49). Bazal hücre spesifik işaretleyicisi 34 BE12 prostat karsinomunda bazal hücre yokluğunu göstermek için yaygın olarak kullanılır (52,55,58). En yaygın kullanıldığı alanlar; iğne biyopsisinde atipik gland odaklarında ve TUR-P olgularında ise düşük grade’li adenokarsinomu, adenozisden ayırmak içindir (54). Bununla birlikte; formalin fiksasyonu veya immünohistokimya tekniklerinin etkilerinden dolayı, antikor ile farklı boyanma gösterebilir (44,55). Uzamış formalin fiksasyonu 34BE12 antijenitesini azaltır (49,58,59). Benign asinüslerde bu antikorla arasıra reaktivite izlenmemektedir (52,60). Pek çok otorite, bu durumu kabul etmesine rağmen immünhistokimyasal olarak nonreaktif benign asinüslerin prevalansı, sebepleri ve lokalizasyonu hakkında çok az çalışma vardır(52). Ayrıca Googe ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada primer ve metastatik karsinomlarda, 34BE12 ile boyanan tümör hücreleri olduğunu bildirmişlerdir. Bu primer 34 karsinomların Gleason skorları yüksek olup en az 7 olarak ifade edilmektedir. 34BE12 ile yanlış pozitif boyanma, bazı antijen retrieval teknikleri ile ilişkili olduğu bildirilmektedir (47,48) E- P63 P53 tümör supresor gen ailesindendir (100). Diğer isimleri; KET, p51A, p51B, p40, p73L’dir (104). 3q27-28 kromozomu üzerinde lokalizedir (104). Normal gelişim için esansiyeldir (104). Tümör supresör gen olarak rolü net olarak bilinmemesine rağmen, ispatlanmıştır ki; deri,serviks,meme,ürogenital trakt,prostat gibi epitelyal organlarda büyüme ve gelişmenin düzenleyicisi olarak kritik rol oynar (17,71,102,104). Örn.; servikal ve vajinal epitel hücrelerinde p63 kaybı; uterin epitel hücrelerine transformasyonunu sağlar (120). P63 selektif olarak çeşitli epitelyal dokuların bazal hücrelerinde eksprese edilir (100). Örn; Çok katlı skuamoz epitelde p63 immünreaktivitesi; bazal tabakada en fazla, matur en üst katda ise p63 immünreaktivitesi izlenmemektedir (104). Çalışmalarda; p63’ün epitelyal proliferasyon ve farklılaşma programında anahtar rolü oynadığını göstermiştir. P63’ün yokluğu epidermal diferansiasyonda defekte yol açar ve meme, lakrimal gland agenezisi izlenir (100). P63 bazal hücre diferansiasyonunda esansiyeldir (100). Ayrıca yapılan çalışmalarda p63 ekspresyonu bazal hücreli ve skuamoz hücreli karsinom, transizyonel hücreli karsinom, timoma, non-Hodgkin lenfoma’ da mevcuttur. Adenokarsinomlarda (meme ve prostat ) ekspresyonu izlenmemiştir (104). HİSTOLOJİK VARYANTLARI Prostat adenokarsinomunun histolojik varyantları; sıradan asiner adenokarsinoma eşlik ederler. Ama sınırlı biyopsi materyalinde, örneklenmiş tümörün tümü sadece varyant morfolojisinden oluşabilir. ATROFİK VARYANT: Çoğu prostat karsinomu geniş sitoplazmalıdır. Prostat 35 kanserinin bu sık rastlanmayan varyantı, içerdiği dar sitoplazma nedeniyle benign atrofiyi andırır (13). Klasik prostat kanserinde, tedavi sonrası atrofik sitoplazma gelişebilir ama herzaman atrofik kanser öncesi böyle anamnez yoktur (13). Bu tür olgularda karsinom tanısı birçok özelliğe bağlıdır. İlk olarak atrofik prostat kanseri; büyük benign glandlar arasında infiltratif gelişim göstermiş küçük atrofik glandlardır. Benign atrofide ise buna ters olarak lobüler konfigürasyon vardır. Bazı benign atrofi olgularında karakteristik bulgu; “postatrofik hiperplazi” diye isimlendirilen kümelenmiş küçük glandlar ile çevrili, ortası dilate atrofik gland varlığıdır. Benign atrofi glandları iğne biyopside infiltratif görülmesine rağmen, gerçekte infiltratif değildir, ki tek benign atrofik glandlar; daha büyük benign glandlar arasında infiltre ediyorlarmış gibi görünmezler.Fakat bazı atrofi formları; fibrozis ile birliktedir, atrofik prostat kanserinde böyle bir dezmoplastik stromal yanıt yoktur. Atrofik prostat kanseri; benign atrofiden belirgin sitolojik atipi varlığı ile ayırtedilebilir. Atrofide; İrileşmiş nükleuslar ve belirgin nükleoller görülebilir, ama bazı atrofik prostat kanserlerinde görülen büyük eozinofilik nükleoller görülmezler. Son olarak daha az atrofik kanserle birlikte, klasik asiner adenokarsinomun bulunması komşu atrofik kanser glandının malign natürünün tanınmasına yardımcı olur. PSÖDOHİPERPLASTİK VARYANT: Neoplastik glandlar geniş dallanmalar ve papiller çıkıntılar içeren benign prostat glandlarına benzer. Bu paterndeki kanserin tanınmasında çok sayıda birbirine yakın paketlenmiş glandların arkütektürel yapısına, daha çok tipik karsinoma benzeyen nükleer özelliklerine bağlıdır. Psödohiperplastik adenokarsinomun bir paterni, çoğunlukla sırtsırta vermiş geniş sitoplazmalı, çok sayıda büyük glandlardan oluşmaktadır. Bu glandlrın bazılarındaki sitolojik atipinin varlığı bunları benign glandlardan ayırır. Psödohiperplastik kanser de; bazal hücrelerin yokluğunu immünhistokimya ile doğrulamak bizlere herzaman yardımcı olur. Psödohiperplastik kanser; benign görünümüne rağmen tipik orta derecede bir kanser ile birlikte olabilir ve agresiv davranış gösterir (13). KÖPÜKSÜ(FOAMY) GLAND VARYANT: Bol köpüksü sitoplazma ve düşük nükleer/sitoplazmik oran gösteren asiner adenokarsinom varyantıdır. Sitoplazmanın 36 ksantomatöz görünümüne rağmen lipid içermez, boş vakuoller izlenir.Adenokarsinomun tipik sitolojik özellikleri nüve büyümesi ve belirgin nükleolus sıklıkla yoktur. Bu durum lezyonun özellikle biyopsi materyalinde, karsinom olarak tanımlanmasını güçleştirir. Nüve tipik olarak küçük ve hiperkromatiktir, benign prostatik sekretuar hücrelerden daha yuvarlak nükleusludur. Kalabalık ve/veya infiltratif glandların arkütektürel paterni ve sıklıkla yoğun pembe aselüler sekresyonların varlığı karsinoma ait özellikleridir. Çoğu olguda köpüksü gland kanseri sıradan adenokarsinoma eşlik eder. Böyle olguların çoğunda köpüksü gland kanserinin benign sitolojisine rağmen, sıradan adenokarsinom komponenti düşük grade’li değildir. Köpüksü gland karsinomu orta dereceli karsinom olarak sınıflandırılırlar (13). MÜSİNÖZ (KOLLOİD) KARSİNOM: Diğer organların müsinöz karsinomları için geliştirilen kriterler prostat glandının müsinöz adenokarsinomunun tanısında da kullanılır.Bu durumda rezeke edilen tümörün en az %25’i ekstraselüler müsin gölcükleri içermektedir. Biyopsi materyalinde kanser ile birlikte bol miktarda ekstraselüler müsin olduğunda, biyopsi materyali tüm tümörün örneklenmesi olmadığından kolloid karsinom yerine “müsinöz özellikler içeren karsinom” olarak sınıflandırılmalıdırlar. Prostat glandının müsinöz (kolloid) adenokarsinomu prostat karsinomunun az rastlanan morfolojik varyantlarından biridir. Müsinöz alanlarda kribriform patern baskın olabilir. Mesane karsinomuna zıt olarak; prostatın müsinöz adenokarsinomu nadiren müsin pozitif taşlı yüzük hücreleri içerirler. Prostatın bazı karsinomları taşlı yüzük hücresi görünümünde olabilir, bu vakuoller intrasitoplazmik müsin içermezler. Bu vakuollü hücreler; tek invaziv hücreler, tek glandlar, hücre tabakaları şeklinde olabilir. Sadece birkaç prostat kanseri müsin pozitif taşlı yüzük hücreli olarak rapor edilmiştir. Morfoloji ve immünhistokimyasal olarak müsinöz tümörlerin prostatik olmayan orijini ekarte edilmelidir. Diğer nadir nedenler prostatik üretranın glandular metaplazisinden köken alan prostata invazyon yapmış in situ ve infiltratif adenokarsinom olgularıdır. Bu tümörlerde bulunan histolojik büyüme paterni; goblet hücreleri ile çeşitli derecede nükleer atipi ve bazıları müsin içeren taşlı hücrelerin oluşturduğu uzun kolumnar epitel ile döşeli müsin göllerinden oluşan mesanenin müsinöz adenokarsinomuna benzer 37 tümörlerdir. Bu tümörler PSA ve PAP için immünhistokimyasal olarak negatifdir. Müsinöz adenokarsinomu agresiv davranışlıdır. Büyük serilerde; 12 hastadan 7’i tümörden ölmüştür (ortalama 5 yıl), 5’i hastalıkla birlikte yaşamaktadır (ortalama 3 yıl) Bu tümörler nonmüsinöz varyantları kadar hormonal olarak cevap verememektedir, ama bazıları androjen çekilmesine cevap verirler. Müsinöz prostat adenokarsinomları kemik metastazı yapmaya eğilimlidir ve ilerlemiş hastalıkta PSA seviyeleri artmıştır. Agresif bir davranış gösterir ve mikroskopik görünümü memenin müsinöz karsinomunu andırır.Mikroglandüler,kribriform,”komedo”, solid ve hipernefroid patternleri görülebilir. TAŞLI YÜZÜK HÜCRELİ KARSİNOM: Prostat taşlı yüzük hücreli karsinomu nadirdir (2,12). Oldukça malign olup, solid, asiner veya indian file patern gösterir. Histokimyasal ve immünhistokimyasal incelemede müsin, lipid, PSA, PAP, CEA ile boyanmaları değişiklik gösterir. Taşlı yüzük görünümü sitoplazmik lümen, müsin granüller ve yağ vakuolleri sonucu olur (2). Prognozu kötüdür (2,11). Taşlı yüzük hücreli karsinom tanısı için tümörün %25’i veya daha fazlasının taşlı yüzük hücrelerinden oluşması gerekir. Fakat bazı otoritelere göre bu oran %50 olmalıdır (2). ONKOSİTİK VARYANT: Prostat adenokarsinomu nadiren, diffüz, geniş eozinofilik, granüler sitoplazmalı hücrelerden oluşur. Tümör hücreleri yuvarlak- oval nükleusludur. Ultrastruktürel olarak sayısız mitokondri içerir. PSA ile immünoreaktivite gösterir. Yüksek Gleason grade, artmış serum PSA ve benzer morfoloji metastazında da rapor edilmiştir (13). LENFOEPİTELYOMA BENZERİ VARYANT: Bu andiferansiye karsinom ağır lenfositik infiltrat ile birlikte malign hücrelerin sinsityel paterni ile karakterizedir ve PSA pozitiftirler. Eşlik eden adenokarsinom belirtilmiştir. In situ hibridizasyon Epstein- Barr virüsü için negatiftir. Klinik önemi belirsizdir (13). SARKOMATOİD KARSİNOM (KARSİNOSARKOM): Literatürde bu tümörlerin isimlendirilmesi ve histogenezi konuları oldukça tartışmalıdır. Bazı serilerde önceleri 38 karsinosarkom ve sarkomatoid karsinomun spesifik mezenkimal elemanların varlığına göre ayrı antiteler olduğu düşünülmüştür. Fakat benzer klinikopatolojik özellikler ve kötü prognoz nedeniyle bu iki lezyon tek bir antite olarak yorumlanmıştır. Prostatın sarkomatoid karsinomu; hem malign epitel hem malign iğsi hücre ve/veya mezenkimal elemanlardan oluşan bir neoplazidir. Sarkomatoid karsinom başlangıç patolojik materyalinde olabilir (senkron presentasyon), veya radrasyon ve/veya hormonal tedavi almış adenokarsinom hikayesi olabilir. Gross görünüm sıklıkla sarkoma benzer. Mikroskopik olarak; sarkomatoid karsinom ; çeşitli Gleason skorları gösteren glandular komponentten oluşmuştur. Sarkomatoid komponent sıklıkla nonspesifik malign iğsi-hücre proliferasyonundan oluşur. Spesifik mezenkimal elemanlar osteosarkom, kondrosarkom, rabdomyosarkom, leiomyosarkom, liposarkom, anjiosarkom veya heterolog diferansiasyonda birçok tiptir. Sarkomatoid karsinom; stromada benign görünümlü kemik veya kıkırdak içeren metaplastik nadir karsinomdan ayırdedilmelidir. İmmünhistokimya ile, epitelyal elemanlar PSA ve/veya pansitokeratinler ile, iğsi hücreli elemanlar ise yumuşak doku tümörlerinin işaretleyicileri ve çeşitli sitokeratin ekspresyonu gösterirler. Çoğu olguda serum PSA normal sınırlardadır. Tanı sırasında nodal ve uzak organ metastazları sıktır. 5 yıllık sağkalım %40’dan azdır (13). GLEASON GRADE’LEME SİSTEMİ: Prostat glandının epitelyal neoplazmları; ışık mikroskobundan görünen histolojik görünüme göre sınıflandırılmaktadırlar. Adenokarsinomlar posterior lobda sınırlı değillerdir ve asiner veya duktal dokunun bulunduğu glandlardan köken alır (Butler vd, 1959; Oota, 1961; McNeal, 1969). İstisnalar olmasına rağmen, prostat kanserleri sentrifugal tarzda büyümeye eğilimlidirler ve boyutlarına göre oranlandığında ya anaplastik klondan gelişirler veya diferansiasyon derecesine göre büyüme potansiyeli ortaya çıkar. (Brawn, 1983; Whittemore vd, 1991). Herhangi birinde, küçük lezyonlar daima hem histolojik ve sitolojik olarak iyi diferansiyedirler, büyük kanserler sıklıkla belirgin sitolojik anaplazi ile kötü diferansiyedirler. İnsidantal karsinomlarının yüksek yüzdesinden, anaplastik lezyonun bile düşük mitotik indeksi, lokalize tümörün yüksek yüzdesi, erken progresyonun düşük sıklığı, çoğu prostatik karsinom yavaş büyür ve/veya 39 sporadiktir. (Moore, 1935; Alison ve Wright 1981; Catalona ve Scott, 1986; Parker vd, 1996).Eğer çoğu prostatik karsinomlar, anaplazi derecesinin boyut ile direkt olarak orantılı olarak yavaş büyüyen neoplazmlar ise, potansiyel biyolojik davranışla önemli korelasyonlar; büyüme paterni, boyut veya sitolojik atipi ile ilişkilidir. Gleason “grading” sistemi glandular arkütektür üzerine kuruludur, nükleer atipi değerlendirilmez. Nükleer atipi prostat kanserinin prognozu ile koreledir ama glandular diferansiayonu tek başına değerlendirmek ile bunları birlikte değerlendirmek arasında prognostik olarak fark yoktur. Gleason sisteminde hem primer (predominant) hem de sekonder (2. en sık) arkütektürel patern belirlenir ve 1’den 5’e kadar, ki 1 en iyi diferansiye olarak derecelendirilir. Eğer tümör sadece bir histolojik paternden oluşuyor ise; primer ve sekonder grade’ler aynı kabul edilmeli ve tek grade ‘in iki katı alınır. Bu sistemin skorları 2 (1+1) ile 10 (5+5) arasındadır. Gleason yaklaşımı ile tanışıldığında, klasik grade’lenmeden; yani en kötü diferansiasyon alanına göre grade’lemeden farklılığı dikkat çekmiştir. Skorlama sistemi hasta sağkalımı baz alınarak belirlenmiştir; ki bu da ne tek başına primer paternden ne de tek başına sekonder paternden kaynaklanmakta, bunların ortasında bir sağkalım süresinden meydana gelmiştir. Gleason’un derecelendirme şemalarına avantajı 4 kategoriden oluşmasıdır. Epstein ve diğerlerinin prostat kanserlerindeki tecrübeleri; Gleason skoru; 2-4 olanlar nadiren agresifdirler, Gleason skoru 5 veya 6 olanlar; agresif olmayabilir ama skoru 7 olanlar, skoru 5 veya 6 olanlardan belirgin olarak daha kötü prognozludur ama skoru 8-10 olanlardan daha az agresifdir.(Epstein vd, 1993c; McNeal vd, 1990). Sınıflandırmanın 4. kategorisinde (Gleason kombine skoru 7 olan) orta derecede diferansiye prostat karsinomları için uygulanan konservatif tedavi uygulanır. Fakat çoğu ürolog Gleason skoru 7 olan prostat adenokarsinomlu hastalara konservatif tedaviyi tavsiye etmemektedir. 2005 ISUP MODIFIYE GLEASON SİSTEMİ (208) 40 Patern I: Sıkıca paketlenmiş çevrelenmiş nodül ama birbirine benzer, yuvarlakoval, orta boyutlu asiniler (patern 3’den daha büyük glandlar) Patern II: Patern I’e benzer, genel olarak çevrelenmiş, tümör nodülünün bir kenarında minimal infiltrasyon olabilir. Gland’ler gevşek yerleşimlidir ve Gleason patern I kadar aynı şekilde değildir. Patern III: Tipik olarak Gleason patern 2’den daha küçük gland’ler, nonneoplastik prostat asinilerin arasına infiltre, boyut ve şekiller arasında belirgin varyasyon gösteren, çevreden düzenli ayrılmış küçük kribriform tümör nodülleri Patern IV: Birleşmiş mikroasiner glandlar, kötü forme glandular lümenli, kötü sınırlı glandlar, hipernefromatoid tip Patern V: Esas olarak glandular diferansiasyon yoktur, solid tabakalardan, kordonlarda Tek hücrelerden oluşur, papiller, kribriform veya solid kitleler ile çevrili santral nekrozlu komedokarsinom Gleason grading sistemi 5 histolojik paternden veya diferansiasyonu azalarak giden grade’den oluşmaktadır. Normal prostat epiteli lümen etrafına dizilmiş olarak izlenir. Patern 1-3’de tüm glandlarda, lüminal diferansiayona eşlik eden epitel polaritesi izlenmektedir. Patern 4 ‘de normal polaritenin kısmi kaybı mevcuttur ve patern 5’de sadece çok nadir lüminal diferansiasyon dışında neredeyse tümüyle polarite kaybı mevcuttur. Prostat kanserinde belirgin morfolojik heterojenite ve genellikle bir histolojik paternden daha fazla patern izlenir. Primer ve sekonder patern; örneğin; en sık ve 2. en sık paternler toplanır ve bir Gleason skoru veya toplamı elde edilir. Tavsiye edilen primer, sekonder paternlerin ve skorun birlikte rapor edilmesidir. Örneğin Gleason skor 3+4=7. Eğer tümörün sadece bir paterni var ise paternin iki katı hesaplanır. Örneğin; 3+3=6. Gleason skor 2 ve 3 çok nadir görülür çünkü Gleason patern 1 çok nadirdir. Gleason skor 4 ‘de sık değildir çünkü bu patern sıklıkla patern 3 ile birlikte Gleason skor 5 olarak bulunur. Gleason skor 2-4 tümörler; TURP materyali örneklerinde transizyonel zonda görülür. İnce iğne biyopsi materyalinde tavsiye edilen; Gleason 2-4’ün değerlendirilmemesidir. Gleason skor 6 ve 7 en sık olan skorlardır, çoğu çalışmadaki 41 tümörlerin büyük çoğunluğunu oluştururlar. Gleason paterni I olan tümörler; uniform, tek, ayrı,sıkıca paketlenmiş glandlardan oluşmaktadır. Komşu benign prostat dokusunu infiltre etmezler. Glandlar orta boyutta ve yaklaşık birbirlerine şekil ve boyut olarak eşittirler. Bu patern sıklıkla transizyon zonu tümörlerinde görülür. Gleason patern 1 oldukça nadirdir. İzlendiğinde, genellikle Gleason skoruna dahil edilmez,tümörün küçük komponentidir. Hem Gleason pattern I ve hem Gleason pattern II tümörler; orta derece lezyonlardan daha büyük olma eğilimlidirler. Gleason grading’de değerlendirilmemesine rağmen, tipik olarak bu iki Gleason patterninde hücreler geniş, soluk sitoplazmalıdırlar. Gleason patern I tümörlerin çoğu vakasında küçük, benign nükleus görünmesine rağmen, çok sayıda, büyük belirgin nükleoller bazı vakalarda görülebilir. Gleason paterni 2 olan prostat kanserinde; çevreden net, iyi sınırlı olarak ayrılmamaktadır, glandlar daha gevşek dizilimlidir, çevre nonneoplastik glandlara, lobüler sınırların arkasına infiltredir. Glandlar patern I’deki kadar uniform değillerdir, orta boyuttadırlar, Gleason patern 3’den büyüktürler. Hücresel özellikleri benzerdir. Gleason paterni I ve II olan prostat tümörleri ; prostatın santral bölgesine yerleşmeye eğilimlidirler ve çoğunlukla TURP spesimenlerinde örneklenmişlerdir. Gleason paterni 3 tümörler; en sık görülen paterndir, tümör hücreleri neoplastik olmayan lobüllerin içine ve arasına infiltre olurlar. Bu glandların boyut ve şekillerinde farklılıklar vardır. Her glandın açık bir lümeni vardır ve stroma ile çevrelenmiştir. Kribriform paternli büyük glandlar Gleason 3 lezyonları arasına dahil edilmiştir. Bunlar birleşme eğiliminde değillerdir ve dairesel kontürleri vardır. Net olmayan santral nekrozlu kribriform glandların Gleason 3 veya 5’e ait olduğunun belirlenmesidir. Nekrozlu geniş tümör kümeleri; Gleason patern 5’dir. Gleason patern 4’deki neoplastik glandlar; tek tek ve ayrı ayrı durmaktansa birleşme eğilimindedirler. Kribriform yerleşimli glandların hücreleri eğer büyük ve düzensiz kontürlü ise bu paterne dahil edilir. Kötü sınırlı glandlar etrafı epitelle çevrelenmiş lümene sahip değillerdir. Çoğu kribriform invaziv kanserler patern 3 yerine patern 4 olarak değerlendirilirler. Gleason’un hipernefromatoid paterni berrak veya soluk sitoplazmalı nadir bir varyanttır. 42 Gleason patern 5’de glandlar; lümenleri az veya hiç yoktur ve solid tabakalar, kordonlar, tek hücreler veya yuvalardan oluşmaktadır. Komedonekrozlu solid yuvalar da bu kategori içerisine girmektedir. İğne biyopsilerinde Gleason patern 4 veya 5 ‘den oluşan tümör düşünüldüğünde dikkatli olunmalıdır, çünkü bu düşük grade bir tümörün tanjensiyel kesiti olabilir. Nadiren Gleason pattern 5’li prostat kanserlerini, prostat glandını infiltre eden transizyonel hücreli karsinomdan ayırmak zordur. Transizyonel hücreli karsinomların hücreleri daha büyük, daha pleomorfik nükleusludur. PSA ve PAP uygulaması herzaman yardımcıdır, ama çok az diferansiye prostatik karsinomlar bu işaretleyiciler ile reaksiyona girmez (Epstein, 1993). PROGNOZ VE PREDİKTİF FAKTÖRLER Amerikan Patolog’ları Koleji; prognostik faktörleri 3 kategoride sınıflandırmıştır: Kategori I: Prognostik önemi ve klinik olarak hasta tedavisinde yararlılığı ispatlanmış faktörler Kategori II: Biyolojik ve klinik olarak yaygın çalışılan faktörler, ama istatiksel olarak çalışmalarda önemliliği olan faktörler Kategori III: Prognostik değerleri yeterince çalışılmamış diğer tüm faktörler Kategori I’e dahil edilen faktörler; preoperatif PSA, histolojik grade (Gleason skor), TNM evrelemesi, cerrahi sınır statüsüdür. Kategori II’e dahil edilen faktörler; tümör hacmi, histolojik tip, DNA ploidisi. Kategori III’e dahil edilen faktörler; perinöral invazyon, nöroendokrin diferensiasyon, mikrodamar yoğunluğu, ploidi dışındaki diğer özellikler, onkogen ve tümör supresör genleri gibi çok sayıda moleküler işaretleyiciler dahildir. SERUM PSA PSA; prostat kanserinin bulunması ve taranmasında önemli bir faktördür, tanı sırasındaki serum seviyesi ;farklı prognostik kategorilere girmesine neden olacak 43 prognostik. işaretleyicidir. Yakın zamanlardaki raporlarda, prognostik değer; yüksek PSA seviyeleri ile ilişkili artan tümör hacmi ve kötü prognozla birliktedir. Ama son yıllarda çoğu yeni tanı konmuş hastalarda PSA değerleri biraz artmıştır (2 ile 9 ng/ml), BPH ile benign durumlarda izlenen değerlerdedir. Bu kategorideki hastalar için, PSA ile tümör hacmi ve radikal prostatektomi spesimenindeki grade ile anlamlı ilişki yoktur, iyileşme hızı ile sınırlı ilişki vardır. Tedavi sonrası serum PSA, hastalardaki tümör rekurrensini izlemek açısından önemlidir. EVRE T1A ve T1B Evre T1A’lı hastalarda; 4 yıl içinde progresyon riski; düşüktür (%2), tedavi edilmemiş olanlarda risk; %16-25, uzun süreli izlemde (8-10 sene) klinik olarak progresyon olur. Evre T1B’lı olan hastalarda; grade, lokasyon ve hacim açısından, evre T2 karsinomlardan daha heterojendirler. Evre T1b kanserleri; palpabl kanserler ile karşılaştırıldığında, daha düşük grade’li ve transizyonel bölgede lokalize olmaya eğilimlidirler. Tümör hacimleri ve patolojik evreleri arasındaki ilişki farklı olabilir; merkez yerleşimli transizyonel zon karsinomları gland sınırına ulaşmadan önce büyük boyutlara gelirler, prostat dışına yayılırken; evre T2 tümörleri periferden başlarlar, daha küçük hacimlerde ekstraprostatik yayılırlar. EVRE T2 Klinik Evre 2 hastalığı olanlar ile ilişkili çoğu patolojik prognostik bilgiler; radikal prostatektomi spesimenlerinin analizinden elde edilen bilgilerdir. A) Radikal prostatektomi spesimenlerinin patolojik incelenmesi Radikal prostatektomi spesimenlerindeki değerlendirmenin esas amacı; tümörün patolojik evre ve Gleason skor’un belirlenmesidir. Kesit yapmadan önce prostatın tüm dış yüzünün mürekkeple boyanması önemlidir. Çoğu merkezde; apikal ve mesane boynu sınırları çıkarılır (bu sınırların kesitinde izlenen tümör olduğunda pozitif cerrahi sınır diye değerlendirilir) veya değişen genişlikte, üretraya paralel kesitler alınır, mürekkepli yüzeye dik olunacak şekilde kesitler alınır; bu metodla mürekkepli yerde tümör varsa cerrahi sınır 44 pozitif kabul edilir. Radikal prostatektomi spesimeninin örnekleme yaygınlığı değişir, sadece sonaraştırmalarına göre, patologların %12’i tüm prostatı örneklemektedir. Rapor edilmiştir ki;tüm prostattan ve seminal vezikülün alt kısmından ortalama 26 hücre bloğu çıkarmak yeterlidir. Zaman ve maliyet düşünüldüğünde çoğu merkezde; ekstraprostatik yayılım veya pozitif cerrahi sınır bulmak için sensitivite olduğunda, çeşitli parsiyel örnekleme şemaları kullanılmaktadır. B) Histolojik Grade (Gleason ) Radikal prostatektomi spesimenindeki Gleason skor; cerrahi sonrası progresyonu en güçlü tahmin edenlerden birisidir. İğne biyopsisindeki Gleason skor radyasyon tedavisi sonrası prognozla oldukça güçlü şekilde koreledir. C) Ekstraprostatik yayılım Bu; prostat kanseri komşu perprostatik dokuya olması diye tanımlanmıştır. Prostat glandı, gerçek kapsülü olmamasına rağmen posterolateralinde muskulerden daha çok fibröz olan, prostat sınırı olarak kabul edilen alan vardır. Apeks ve glandın ön tarafında (fibromuskular stroma) prostat ve çevre doku arasında net bir sınır yoktur. Bu da; tümörlerin primer apikal veya anterior ekstraprostatik yayılımını anlamayı zorlaştırmaktadır. Ekstraprostatik yayılım; tümörün prostat düz kasının dışına yayılımıdır. Tümör prostat dışına yayıldığında, sıklıkla dezmoplastik stromal reaksiyon izlenir, herzaman ekstraprostatik yayılımın olduğu tümörde periprosattik yağ dokusunda tümör izlenmez. Rapor edilmiştir ki; ekstraprostatik yayılım yaygınlığına göre; “fokal” (sadece prostat dışında birkaç glandda) ve “nonfokal”(fokalden daha fazlası)’dir ve prognostik öneme sahiptir. D)Seminal vezikül invazyonu Seminal vezikül invazyonu; seminal vezikülün kası içerisinde kanser 45 invazyonunun olmasıdır. Seminal vezikül invazyonunun birçok çalışmada önemli prognostik gösterge olduğu belirtilmiştir. Ohori ve arkadaşları; prostat kanserinin seminal vezikülü invazyonunu 3 mekanizma ile tanımlamıştır: 1- 1-)Ejakulatuar dukt kompleksine kadar yayılım 2-a) başka ekstraprostatik yayılım olmaksızın, prostat tabanına kadar yayılım 2-b) periprostatik ve periseminal vezikül yağlı dokudan seminal veziküllere invazyon 3-) Primer prostat kanseri tümör odağı ile devamlılık göstermeyen izole tümör deposu hemen hemen tüm olgularda, seminal vezikül invazyonu; ekstraprostatik yayılım gösteren glandlar ile olur. Bu hastaların çoğunda; sadece seminal vezikülün küçük bir kısmında veya sadece seminal vezikülün bir kısmında en azından kısmen intraprostatik alanda görülür. Bu kategorideki hastaların, seminal vezikülünde hastalık görülmeyenler ile aynı prognozo sahip oldukları rapor edilmiştir. Ekstraprostatik yayılım olmadan seminal vezikül yayılımının olması tartışmalıdır. E)Lenf nodu metastazı Pelvik lenf nodu metastazının olması, çoğu çalışmada sıklıkla kötü prognozla birliktedir. Tesadüfen pozitif lenf düğümünün sıklığı günümüzde yaklaşık %1-2’e düşmüştür. Bu azalmanın nedeni PSA testinin yaygın kullanımının etkisidir. Pozitif lenf nodlu hastalardaki bu azalmanın sonucunda, bazı patologlar; özellikle uygun seçilmiş hastalarda pelvik lenf nodu diseksiyonuna gerek olmadığıdır. Pozitif lenf nodu bulunması; PSA veya Hk2-L’nın immünhistokimya veya “reverse transkriptaz” polimeraz zincir reaksiyonu yardımı ile olabilir ama bu testler rutin klinikte kullanılmamaktadır.Lenf nodunun içindeki tümörün değerlendirilmesinde, çeşitli prognostik parametreler rapor edilmiştir.Bunlar Gleason grade, pozitif lenf düğümü sayısı, tümör hacmi, tümör çapı, DNA ploidisi ve perinodal tümör yayılımıdır. Birbiriyle çelişen çalışmalar yüzünden, bu nodal parametreler rutin olarak klinik pratikte rapor edilmez. Nadir bir hastada, periprostatik yağlı dokuda küçük lenf düğümü olabilir ve hatta diğer pelvik lenf düğümlerinde metastaz olmamasına rağmen, bu lenf düğümünde metastaz olması; metastatik prostat kanseri olarak kabul edilmesine neden olur. Bu hastaların prognozu kötüdür. 46 F)Cerrahi sınır statüsü Cerrahi sınır pozitifliği genellikle; kanserin tümüyle eksize edilmediğini gösterir ve cerrahi sonrasında, önemli prognostik parametrelerden biridir. Radikal prostatektomi spesimenindeki pozitif sınırlar; 1- fokal 2-yaygın olarak sınıflandırılırlar, yaygın olan daha kötü prognozludur. Pozitif cerrahi sınır alanı sıklıkla ekstraprostatik yayılımın olduğu yerdir. Ama pozitif cerrahi sınır; sınırlı prostat kanseri odağına insizyon atıldığında da izlenebilir.Ekstraprostatik yayılım olmaksızın pozitif cerrahi sınır sık görülebilir, literatürde pozitif cerrahi sınır olgularının %9-62’inde rapor edilmiştir. İntraprostatik insizyonun en sık yerleri apeks ve posterolateraldeki nörovasküler demetin yeridir. Glandın herhangi bir yerinde Ekstraprostatik yayılımın olmadığı, pozitif cerrahi sınırın evresi; PT2X ve evre pT2+. Çünkü cerrahi sınırın pozitif olduğu yerde ekstraprostatik tümör dışlanamaz. Çoğu çalışma ; kapsüler insizyonun yansıması olarak, ekstraprostatik yayılımlı pozitif cerrahi sınırın tersine, progresyon riskinin az olduğunu belirtmektedir. Ama radikal prostatektomi ile tedavi olmuş 1273 hastadan oluşan bir seride; pozitif cerrahi sınır ; patolojik evrenin spektrumunda PSA’nın etkisi vardır. Cerrahi sınır pozitif, ekstraprostatik yayılımın izlendiği hastalar için 5 yılda PSA non-progresyon hızı; %50 iken, cerrahi sınır negatif ekstraprostatik yayılımın izlendiği hastalar için 5 yılda PSA non-progresyon hızı; % 80’dir. (p<0.0005) Mesane boynunda mikroskopik pozitif cerrahi sınır olanlar pT4 hastalığı olarak düşünülmemelidirler. G) PERİNÖRAL İNVAZYON Prostat kanserinde perinöral invazyon; olguların %75-84’ünün radikal prostatektomi spesimeninde görülmüştür. Çalışmalar; radikal prostatektomideki perinöral invazyonu bağımsız prognostik parametre olarak göstermediğinden, bu bulgu rutin olarak rapor edilmemektedir. Birçok çalışma iğne biyopsi spesimenindeki kanserde perinöral invazyonun önemini değerlendirmiştir. Çalışmaların çoğunda radikal prostatektomi spesimenlerindeki artmış ekstraprostatik yayılım riski belirtilmiştir, ayrıca perinöral invazyonun serum PSA seviyeleri, iğne biyopsisinin grade’inin yanında bağımsız 47 prognostik faktör olduğu tartışmalıdır. İğne biyopsisinde perinöral invazyon varlığı; özellikle radyoterapi ve radikal prostatektomi sonrasında hastalık progresyon riskinin artması ile ilişkilidir. Perinöral invazyon; prognostik olarak önemli olduğundan ve histolojik olarak değerlendirilmesi kolay olduğundan, iğne biyopsilerinde rapor edilmesi önerilmektedir. H) TÜMÖR HACMİ Total tümör hacmi prognozun önemli tahmin edicilerindendir ve diğer patolojik özellikler ile ilişkilidir. Ama birçok büyük çalışmada ; patolojik evre, grade ve sınırlar gibi diğer özellikler için kontrol edildiğinde, PSA progresyonunun bağımsız tahmin edicisi değildir. Bu sonuçlar; büyük tümör hacimleri olan önceki çalışmalardan farklıdır, o çalışmalarda tümör hacmi ve prognoz arasında güçlü korelasyon bulunmuştur. İğne biyopsisindeki kanser miktarını hesaplamak için birçok teknik geliştirilmiştir: 1-pozitif kor sayısı 2- tüm korlar arasındaki kanserin toplam milimetresi 3- kanserin kapladığı her korun yüzdesi 4- tüm spesimendeki kanserin toplam yüzdesi 5pozitif kor parçaları. Bir tekniğin diğerinin üzerine üstünlüğü ile ilgili net konsensus yoktur. Birçok çalışma pozitif kor sayıları ve çeşitli prognostik değişikliklerle ilişkilidir. Diğer yaygın kullanılan iğne biyopsisindeki kanserin miktarını hesaplama metodu; her biyopsi korunun yüzdesini hesaplamak ve/veya tüm spesimendeki kanserle invaze olan yerleri hesaplamaktır. İğne biyopsisinde yaygın kanser; genel olarak kötü prognozu düşündürür. Ama, iğne biyopsisindeki sınırlı kanser; örnekleme sınırlılığı yüzünden prognozu tahmin ettirici değildir. Patologlar açısından esas yaklaşım; kanser içeren kor sayısını, tümörün yaygınlığını hesaplamaktır (örn; yüzde, uzunluk). J)RADİKAL PROSTATEKTOMİDEKİ LENFOVASKÜLER İNVAZYON Yaygın olarak lenfovasküler invazyon insidans hızı %14-53’dür. Çalışmalar arasındaki insidans hızının farkı; çoğunlukla lenfovasküler invazyonu tanımak için kullanılan kriterlerin farklı sonucundandır. Çoğu araştırmacı; endotelle çevrili boşluk, ya 48 da tümör etrafında oluşmuş retraksiyon boşluğu artefaktının tanınması için immünhistokimya kullanımını tavsiye etmemektedir. Çoğu çalışmada; lenfovasküler invazyon univariate analizde önemli bulunmuştur, sadece iki çalışmada multivariate analizde bağımsız önemliliği rapor edilmiştir. K)BİOMARKER’LAR VE NÜKLEER MORFOMETRİ Çalışmaların çoğunluğu önermektedir ki; klinik pratikte DNA ploidisi yararlıdır, büyük hasta gruplarını analize eden küçük sayıdaki çalışmalar; ploidiyi bağımsız yararlı prognostik faktör olarak bulmamışlardır. Bu çalışmaların büyük çoğunluğunda Göstermişlerdir ki; P53, BCL-2, p21 gibi faktörlerin aşırı ekspresyonu, retinoblastom gibi diğerlerinin azalmış ekspresyonları; daha agresiv prostat kanseri davranışı ile ilişkilidir, ama bu testler kullanılmadan önce daha fazla doğrulanması gereklidir. Mikrodamar yoğunluğu hesabı, Ki-67(proliferasyon) ve kromogranin (nöroendokrin diferansiasyon), p27, CD-44, Her 2/neu, E-kaderin ‘in prognostik önemliliği ile ilgili birbiriyle çelişen çalışmalar vardır. Birçok çalışma da ; radikal prostatektomi sonrası progresyon ile çeşitli nükleer ölçümler koreledir. Bu teknikler, prostat kanserinin değerlendirilmesinde klinik olarak henüz kabul edilmemişlerdir çünkü çalışmaların büyük çoğunluğu sadece birkaç enstitüden gelmiştir, bazı nükleer morfoloji ölçümleri patentlenmiştir ve özel şirketlerin kontrolü altındadır, bu teknikleri kullanmak zaman kaybına neden olur. L) PREOPERATİF VE POSTOPERATİF NOMOGRAMLAR Tedavi öncesi evreyi tahmin eden nomogramlar olmasına rağmen, bu ve diğer prognostik faktörler; radikal prostatektomi spesimeninin patolojik incelenmesi sonucunda değerlendirilmesi en iyi olandır. Prognostik faktörler tek başlarına kullanıldıklarında sınırlılıkları vardır. EVRE T3 VE T4 Genellikle, klinik evresi T3 olan prostat kanseri hastaları radikal prostatektomi 49 için uygun hastalar değildir ve sıklıkla radyoterapi ile tedavi olurlar. Klinik evre T3 prostat kanserlerinin %50 ve %60’ı tanı sırasında lenf düğümü metastazına sahiptir. Klinik evre T3 hastalarının %50’inden fazlasında 5 yıl içinde metastaz gelişir, 10 yıl içerisinde bu hastaların %75’i prostat kanserinden ölür. Tedavi almayan, lenf düğümü metastazlı hastaların %85’inden fazlasında 5 yıl içerisinde uzak metastaz görülür. Uzak metastazlı hastalarda mortalite; yaklaşık 3 yıl içerisinde %15,5 yıl içerisinde 80, 10 yıl içerisinde %90’dır. Hormon tedavisi sonrası relaps olan hastalar, birkaç yıl içerisinde ölürler. . 50 3.MATERYAL METOD VAKA SEÇİMİ İstanbul Haydarpaşa Numune Araştırma ve Eğitim Hastanesi Patoloji Bölümü’ne kayıtlı olan Ocak 2002- Aralık 2005 yılları arasındaki 59 adet radikal prostatektomi, 1 adet transüretral rezeksiyon spesimenleri retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışma için HGPIN alanları içeren daha çok düşük grade’li olgular tercih edildi. 4 olgunun Gleason kombine skoru 5(2+3), 33 olgunun Gleason kombine skoru 6(3+3), 17 olgunun Gleason kombine skoru 7(3+4), 3 olgunun Gleason kombine skoru 8(3+5), 3 olgunun Gleason kombine skoru 9‘dur. İmmünhistokimyasal inceleme ile triple antikorun ( AMACR, p63, HMWCK) boyanma yüzdesi ve yoğunluğunu araştırıldı. %10 nötral tamponlu formalin ile fikse, parafine gömülü doku bloklarından poly-L-Lizin ile kaplı lam üzerine 2 mikrometer kalınlıkta kesitler alındı. Bu kesitler triple kokteyl olan PIN -4 Kokteyl (HMWCK+P63+ AMACR/P504S) ile DakoCytomation EnVision Doublestain Sistem kullanılarak hazırlandı. Kesitler alındıktan sonra 80 C ‘lik etüvde 30dakika boyunca deparafinize edilmiştir. Sonrasında 15’er dakika ksilen ve ardından 15dakika alkol ile hidrate edilmiştir. Daha sonrasında distile su içerisinde 5 dk bekletilmiştir. İmmünhistokimyasal boyanma öncesinde antijen retrieval işlemini gerçekleştirebilmek için kesitler; pH’ı 0.6 olan, 0.1 mol/L konsantrasyonda sitrat tamponu ile 800 W mikrodalga fırın içerisinde 20 dakika tutulmuştur. Bu işlem sonrasında kesitler oda ısısında 20 dk boyunca soğutulmaya bırakılmış, sonrasında distile su ile yıkanmışlardır. Dokuların etrafı hidrrofobik kalem ile çizildi ve kesitler TBS (TRİS BUFFERED SOLUTION ) ile yıkandı. Dokulardaki endojen peroksidaz aktivitesini ortadan kaldırmak amacı ile, kesitlerin üzerine DAKO-double staining kit içerisinde bulunan peroksidaz blok solüsyonu 5 dakika boyunca uygulandı. Sonrasında TBS e alındı. Nonspesifik bağlanmayı engellemel amacıyla kesitler üzerine Ultra V Block Nonspecific Blocking Reagent (Lab Vision, Westinghouse, Ca, USA) 5 dakika boyunca uygulandı. Ardından direkt olarak kesitler üzerine triple kokteylden 2’er damla damlatılarak, 2 saat boyunca inkübasyona bırakıldı. 51 Sonrasında 5 dakika boyunca 2 ayrı TBS solusyonunda yıkandı. Yine DAKO-double staining kit içerisinde bulunan Peroksidaz Labelled Polimer 30 dakika uygulandı, sonrasında TBS ile yıkandı. DAKO-double staining kit içerisinde bulunan substrat-kromojen solüsyonu; (liquid DAB+) 10 dakika süresince bekletildi. Ardından distile su ile yıkandı ve kit içerisindeki doublestain block 3 dakika boyunca uygulandı. TBS ile yıkandı ve Alkaline Phosphatase Labelled Polimer ile 30 dakika süresince inkübe edildi. TBS ile yıkadıktan sonra substrat-kromojen solüsyonu (fast red) uygulandı. Daha sonra kesitler distile su ile yıkanıp, zıt boya olarak 30 saniye süresince hematoksilen ile boyandı. Aköz kapama maddesi damlatılarak kapatıldı. İmmünreaktivitenin değerlendirilmesi; AMACR/P504S; - Negatif (A0) - Zayıf (fokal apikal granüler boyanma) (A1) - Orta (diffüz zayıf sitoplazmik boyanma) (A2) - Kuvvetli (diffüz güçlü sitoplazmik boyanma) (A3) - (243) (x100 büyütme) HMWCK/P63;-Negatif (H0/P0) - Parsiyel ve zayıf olarak boyandığında; kesintili zayıf boyanma (H1/P1) - Parsiyel ve kuvvetli olarak boyandığında; kesintili kuvvetli - Boyanma (H2/P2) - Tamamen boyandığında; kesintisiz boyanma (H3/P3) AMACR skorunun hesaplanması; Pozitivite yoğunluğu x pozitivite alanının yüzdesi Örn; amacr boyanma yoğunluğu; tümörün %40’da 1(+), (1x40)+ boyanma yoğunluğu 2 ve tümörün %30’unda boyanma yoğunluğu 2 (+), (2x30) + tümörün %30’u boyanma yoğunluğu 3 (+), (3x30)=190’dır. 52 4.BULGULAR Hematoksilen-eosin ile boyanmış 60 olguya ait tüm lamlar incelenerek, immünhistokimyasal inceleme için en uygun lama (benign gland, karsinom ve HGPIN içeren) ait olan bloktan kesitler elde edilerek, yapılan tripl kokteyl boyanmasında gördüklerimiz; malign glandlar’de AMACR boyanma paterni; kırmızı renkte sitoplazmik granüler boyanma iken, benign glandlar’deki bazal hücrelerde boyanma paterni; p63 ile, koyu kahverengi nükleer boyanma, 34BE12 ile ise kahverengi renkli sitoplazmik boyanmadır. Bu kriterlere uygun olarak değerlendirilmiş olgularımızın tablo dökümanları aşağıdaki gibidir. 53 Tablo 1: Tüm olguların ımmünhistokimsayal incelemelerinin değerlendirilmesi Vaka sayısı Gleason kombine skor Tümörün kesitte genel kapladığı alan Tümör Tümör çevresi HGPIN Tümör çevresi benign alanda Rapor no TÜM IMMÜNHİSTOKİMYASAL İNCELEMELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ A0, % A1, % A2, % A3,% H0,% H1,% H2,% H3,%P0,% P1,% P2,% P3,% -1- (3+3) %30 -2- (4+3) %60 -3- (3+4) %50 -4- (4+5) %70 -5- (3+3) %60 -6- (4+4) %70 -7- (4+5) %40 -8- (4+4) %60 A2,%20 A1,%80 HO,%100 P0, %100 A3,%40 A2,%40 A1,%20 HO, %100 PO,%100 A3,%40 A2,%40 A1,%20 HO, %100 PO,%100 A3,%80 A2,%20 HO, %100 PO,%100 A2,%70 A1,%30 HO, %100 PO,%100 A3,%50 A2,%40 A1,%10 HO, %100 PO,%100 A3,%0 A2,%0 A1,%30 HO, %100 PO,%100 A3,%50 A2,%40 A1,%10 HO, %100 PO,%100 54 H3,%90 P3,%90 7563-05 H3,%90 P3,%90 18894-05 A1 P1 H2 H3,%90 P3,%80 16127-05 A2 P1 H1 H3,%70 P3,%80 13506-05 A1 P1 H1 H3,%90 P3,%80 15389-04 A1 P1 H1 H3,%70 P3,%60 15062-05 A0 P2 H2 H3,%80 P3,%80 8547-05 A2 P1 H2 H3,%90 P3,%80 15545-05 GÖRÜLMEDİ A2 P2 H2 Tablo 1’in devamı A2,%60 -9- (3+4) %70 A1,%30 A2 A0,%10 P2 H0,%100 H2 H3, %80 P3,%90 1328-05 P0,%100 A2,%40 A1,%50 -10- (3+4) %30 A0,%10 H0,%100 P0,%100 A1 P1 H2 H3,%90 P3,%90 6435-05 A3,%60 -11- (3+3) %80 A2,%40 H0,%100 GÖRÜLMEDİ H3,%80 P3,%90 1569 P0,%100 A3,%70 -12- (3+3) %60 A2, %30 H0,%100 P0,%100 A2,%70 -13- (3+4) %80 A1,%30 H0,%100 P0,%100 A1 P2 H2 A1 P2 H2 H3,%80 P3,%90 H3, %70 P3,%80 15519-04 16209-04 A2,%40 -14- (3+2) %30 A1,%50 A1 A0,%10 P3 H0,%100 H3 H3,%90 P3,%100 8894-03 P0,%100 A3,%80 -15- (3+2) %40 A2,%20 H0,%100 P0,%100 A1 P2 H2 H3,%100 P3,%90 10513-03 A3,%40 -16- (3+3) %80 A2,%50 A2 H3,% 80 A1,%10 P2 P3,%80 H0,%100 H1 P0,%100 55 7212-05 Tablo 1’in devamı A3, %30 A2,%20 -17- (3+4) %80 A1,%50 GÖRÜLMEDİ H0,%100 H3,%70 P3,%90 8387-05 P0,%100 6630-03 -18- A3, %80 (3+3) %60 A2, %20 H0,%100 P0,%100 A1,%40 -19- (3+2) %30 A0,%60 H0,%100 P0,%100 A2,%60 -20- (3+4) %30 A1,%40 H0,%100 P0,%100 A2,%40 -21- (3+4) %40 A1,%60 H0,%100 P0,%100 A3, %90 -22- (3+3) %40 A2,%10 H0,%100 P0,%100 A3,%60 -23- (3+4) %60 A2, %40 H0,%100 P0,%100 A3, %80 -24- (3+3) %70 A2,%20 H0,%100 P0,%100 56 A2 P2 H2 A1 P2 H2 A1 P1 H1 A1 P2 H2 A3 P1 H1 A1 P2 H2 A2 P2 H1 H3,%80 P3,%100 H3,%80 P3,%80 H3,%90 P3,%100 H3, % 80 P3, %90 H3,%90 P3,%80 H3,%90 P3,%80 H3,%90 P3,%90 8990-05 16018-04 15546-05 16371-04 13967-04 20221-05 Tablo 1’in devamı A3,%50 -25- (3+3) %80 A2,%40 A2 A1,%10 P2 H0,%100 H2 H3,%70 P3,%90 208-05 P0,%100 A2,%40 -26- (4+3) %80 A1,%40 A1 A0,%20 P2 H0,%100 H1 H3,%70 P3,%80 12875-04 P0,%100 A2,%50 -27- (3+3) %70 A1,%40 A1 A0,%10 P2 H0,%100 H2 H3,%70 P3,%70 10270-03 P0,%100 A2,%30 -28- (3+4) %40 A1,%60 A1 A0,%10 P3 H0,%100 H3 H3,%70 P3,%80 14585-05 P0,%100 A2,%30 -29- (3+3) %30 A1,%60 A2 A0,%10 P2 H0,%100 H2 H3,%80 P3,%80 10043-05 P0,%100 A2,%40 -30- (4+2) %30 A1,%60 H0,%100 P0,%100 A2,%40 -31- (3+3) %80 A1,%60 H0,%100 P0,%100 A1 P3 H3 A1 P2 H2 H3,%80 P3,%90 H3,%80 P3,%70 11104-03 748-05 A1, %60 -32- (3+3) %40 A0,%40 H0,%100 P0,%100 57 GÖRÜLMEDİ H3, %60 P3,%80 4747 Tablo 1’in devamı A3,%50 -33- (2+4) %80 A2,%40 A2 A1,%10 H2 H0,%100 P2 H3,%90 P3,%100 11470-03 P0,%100 A2,%40 -34- (3+3) %60 A1,%50 A2 A0,%10 H1 H0,%100 P2 H3,%90 P3,%80 3622-05 P0,%100 A3,%70 -35- (3+4) %80 A2,%30 H0,%100 P0,%100 A1 P1 H2 H3,%90 P3,%70 19314-05 A3,%20 -36- (3+3) %40 A2,%40 A1 A1,%40 P1 H0,%100 H1 H3,%90 P3,%80 9623-05 P0,%100 -37- (3+3) %60 A3,%100 A1 H0,%100 P2 P0,%100 H2 A3,%70 -38- (3+3) %80 A2,%30 H0,%100 P0,%100 A2 P2 H2 H3,%100 P3,%90 H3,%90 P3,%80 12939-04 7620-05 A3,%70 -39- (3+4) %70 A1,%20 A1 A0,%10 P2 H0,%100 H2 H3,%90 P3,%80 5194-05 P0,%100 A3,%0 -40- (3+3) %30 A2,%0 A1 A1,%30 P2 H0,%100 H2 P0,%100 58 H3,%90 P3,%90 7373-05 Tablo 1’in devamı -41- (3+3) %30 A3,%100 A1 H0,%100 P2 P0,%100 H2 A2,%20 -42- (3+2) %70 A1,%70 GÖRÜLMEDİ AO,%10 -43- (3+4) %50 A3,%100 A3 H0,%100 P2 P0,%100 H2 A3,%70 -44- (3+3) %30 A2,%30 H0,%100 P0,%100 A3,%70 -45- (3+3) %70 A2,%30 H0,%100 P0,%100 A1 P2 H2 A1 H1 P1 H3,%100 P3,%100 H3,%80 P3,%60 H3,%90 P3,%90 H3,%90 P3,%90 H3,%90 P3,%90 890-05 3786-05 3821-02 5486-02 19710-05 A3,%20 A2,%70 -46- (3+3) %20 A1,%10 GÖRÜLMEDİ H0,%100 H3,%90 P3,%90 4656 P0,%100 A2,%40 -47- (3+3) %20 A1,%60 H0,%100 P0,%100 A1 P2 H2 H3,%90 P3,%90 3181-03 A3,%80 -48- (3+5) %50 A2,%20 H0,%100 GÖRÜLMEDİ H3,%100 P3,%100 5932-02 P0,%100 A3,%0 -49- (3+3) %70 A2,%10 A1 A1, %20 H2 H0,%100 P2 P0,%100 59 H3,%100 P3,%100 2628-03 Tablo 1’in devamı A3,%80 -50- (4+5) %80 A2,%20 A2 H0,%100 P2 P0,%100 H1 A2,%40 -51- (3+3) %50 A1,%60 H0,%100 P0,%100 A3, %50 -52- (3+3) %30 A2,%50 H0,%100 P0,%100 A3,%80 -53- (3+4) %80 A1,%20 H0,%100 P0,%100 A1 P2 H2 A1 P1 H2 A1 P2 H2 H3,%80 P3,%70 H3,%60 P3,%80 H3,%90 P3,%90 H3,%70 P3,%100 17345-05 8088-05 7233-04 11157-03 A3,%40 -54- (3+3) %40 A2,%40 A1 A1,%20 P1 H0,%100 H2 H3,%80 P3,%90 10842-04 P0,%100 A1 ,%80 -55- (3+3) %20 A0,%20 H0,%100 P0,%100 A1 P1 H1 H3,%80 P3,%90 10211-04 A3,%40 -56- (3+3) %90 A2,%40 A2 A1,%20 P2 H0,%100 H2 H3,%100 P3,%100 10133-03 P0,%100 A3,%70 -57- (3+3) %70 A2,%30 H0,%100 P0,%100 60 A1 P1 H1 H3,%100 P3,%90 10078-04 Tablo 1’in devamı A3,%50 -58- (4+3) %80 A2,%40 A1 A1,%10 P2 H0,%100 H1 H3,%100 P3,%90 12851-03 P0,%100 A3,%40 -59- (3+3) %40 A2,%40 A1 A1,%20 P1 H0,%100 H2 H3,%100 P3,%80 5444-05 P0,%100 A3,%80 -60- (3+3) %40 A2,%20 H0,%100 P0,%100 61 A2 P2 H1 H3,%90 P3,%100 6977-04 Verilerimizi oluştururken immünhistokimyasal incelemelerimizin boyanma yüzdesi ve boyanma yoğunlukları değerlendirilmiştir. Malign glandlar’de AMACR immün boyanmasını değerlendirirken AMACR skorundan faydalandık: AMACR skoru = boyanma yoğunluğu X boyanma yüzdesi şeklinde incelenmiştir. Benign gland’larda HMWCK ve p63 ise boyanma yoğunlukları ve boyanma yüzdeleri ayrı olarak değerlendirilmiştir. Prostatik karsinom glandlarının tümünde bazal hücreleri gösteren p63, HMWCK ile immün boyanma olmamıştır. HGPIN’lı glandlarda ise sadece AMACR boyanma yoğunluğu değerlendirilmiştir. Çalışmamızda AMACR ekspresyonu; malign gland’ler ve prekursor olan HGPIN’a ait alanların tümünde (%100 spesifite) izlenmiştir. Sensitivite ise karsinom alanlarında %65-85, HGPIN alanlarında ise %98.2 olarak bulunmuştur. Benign glandlar de ise AMACR sitoplazmik immünboyanması izlenmemiştir. Tablo 2: Gleason kombine skorlarına göre olguların dağılımı GLEASON KOMBİNE SKOR n % Gleason 5 ve 6 37 61,7 Gleason 7 16 26,7 Gleason 8 ve 9 7 11,7 Olguların 37’si (%61,7) Gleason 5 ve 6; 16’sı (%26,7) Gleason 7 ve 7’si (%11,7) Gleason 8 ve 9 olarak saptanmıştır. 62 GLEASON KOMBİNE SKOR Grade 8 ve 9 11,7% Grade 7 26,7% Grade 5 ve 6 61,7% Şekil 1: Gleason kombine skorunun dağılım grafiği Tablo 3: Tümörün kesitte kapladığı alan, tümörler, benign alanda tümör çevresi (H3 ve P3) parametrelerinin dağılımı Minimum Maksimum Tümörün kesitte Ortalama SD CI % 95 20 90 55,0 20,46 49,71-60,28 AMACR skoru 30 300 195,16 75,58 174,64-214,69 HMWCK 0 0 0 0 0-0 P63 0 0 0 0 0-0 60 100 85,0 10,33 82,33-87,66 60 100 86,0 9,60 83,51-88,48 kapladığı alan Tümör çevresi benign alanda H3 Tümör çevresi benign alanda P3 Tümörün kesitte kapladığı alan %20 ile %90 arasında değişmekte, ortalama alan % 55±20,46 (%95 CI 49.71-60.28) dır. 63 Karsinom alanlarındaki malign gland’lerde AMACR skorunun değerlendirildiğinde; alabileceği en düşük değer 0, en yüksek değer ise 300’dür. Bizim çalışmamızda aldığı en düşük değer 30 en yüksek değer ise 300 olmuştur, ortalama değer ise 195.16±75,58, sensitivitesi 65 ± 20,1’dir (%95 CI 175,64-214.69). Tümör alanında HMWCK ve P 63 ile yapılan immün boyanmalarda; boyanma izlenmemiştir. Dolayısıyla malign alanlardaki AMACR,P63,HMWCK spesifitesi %100 olarak izlenmiştir. HMWCK ve p63 immünboyanmaları tümör çevresinde bulunan benign alanlarda; HMWCK yoğun ve devamlılık gösterir şekilde görülmüştür (H3) ve H3 ile ilgili değerler %60 ile %100 arasında değişmekte olup; sensitivititesi 85,0±10.33 (%95 CI 82.20-87.66); P63 ise yine yoğun ve devamlılık gösterir şekildedir; değerleri %60 ile %100 arasında değişmekte olup sensitivitesi 86.0.± 9.60 (%95 CI 83.51-88.48)’dir. Bu işaretleyiciler ile tümüyle benign glandlarda immünboyanma olmuştur. Tablo 4: AMACR yoğunluğuna göre dağılım AMACR Minumum Maksimum Ortalama SD %95 CI A0 10,0 70 27,50 25,16 14,08-40,91 A1 10,0 80,0 37,25 21,12 30,49-44,04 A2 10,0 70,0 36,40 14,10 32,39-40,40 A3 20,0 100,0 62,50 21,69 55,15-69,84 A0 ortalama yoğunluğu %27.50 ± 25,16; A1 ise ortalama yoğunluğu %37.25±21.12’dir. A2 ortalama yoğunluğu %36.40 ± 14.10; A3 ise ortalama yoğunluğu %62.50±21.69’dur. 64 Tablo 5: Tümör çevresi HGPIN dağılımı Tümör çevresi HGPIN AMACR P63 HMWCK n % 0 1 1,9 1 35 66,0 2 15 28,3 3 2 3,8 Toplam 53 100 1 17 32,1 2 33 62,2 3 3 5,7 Toplam 53 100 1 15 28,3 2 35 66,0 3 3 5,7 Toplam 53 100 Tümör çevresi HGPIN parametreleri 7 olguda görülmedi. AMACR, P63 ve HMWCK parametrelerinin dağılımları Tablo 3’de görülmektedir. 65 Oran (%) HGPIN 70 60 50 40 30 20 10 0 0 1 AMACR 2 P63 3 HMVCU Şekil 2: HGPIN parametrelerinin dağılımı Tablo 6: Tümör çevresi HGPIN dağılımı Tümör çevresi HGPIN AMACR P63 HMVCK n % Negatif 1 1,8 Pozitif 52 98,2 Toplam 53 100 Pozitif 53 100 Toplam 53 100 Pozitif 53 100 Toplam 53 100 Tümör çevresi HGPIN alanlarında AMACR sensitivitesi %98.2, spesifitesi %100; P63 için sensitivite ve spesifite değerleri %100 ve HMWCK için sensitivite ve spesifite değerleri %100 olarak saptanmıştır. 66 Tablo 7: Gleason kombine skorlarına göre tümörün kesitte genel kapladığı alan değerlendirmesi Tümörün kesitte genel kapladığı alan Gleason kombine skor Ort SD Median Gleason 5 ve 6 51,08 21,57 40,0 Gleason 7 61,25 18,92 65,0 Gleason 8 ve 9 61,42 13,45 60,0 Toplam 55,00 20,46 60,0 Test Değ, p KW: 3,520 p:0,172 KW: Kruskal Wallis Test Gleason kombine skorlarında tümörün kesitte kapladığı alanların dağılımları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). Gleason 5 ve 6’da ortalama %51.08 ± 21.57; Gleason 7’de ortalama %61.25 ± 18.92 ve Gleason 8 ve 9’da ise %61.42 ± 13.45 değer almaktadır. Tablo 8: Gleason kombine skorlarına göre AMACR değerlendirmesi AMACR Gleason skor Ort SD Median Gleason 5 ve 6 190,27 80,53 220,0 Gleason 7 198,12 58,90 200,0 Gleason 8 ve 9 214,28 89,41 240,0 Toplam 195,16 75,58 220,0 Test Değ, p KW: 1,805 KW: Kruskal Wallis Test 67 p:0,581 Gleason kombine skorlarında; AMACR skorlarının dağılımları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). Gleason 8 ve 9’da AMACR skorlarının yüksekliği dikkat çekici olmakla beraber bu durum istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Gleason 5 ve 6’da ortalama 190.27 ± 80.53; Gleason 7’de ortalama 198.12 ± 58.90 ve Gleason 8 ve 9’da ise 214.28 ± 89.41 değeri almaktadır. AMACR skoru Ortalama 215 210 205 200 195 190 185 180 175 Grade 5+6 Grade 7 Grade 8+9 Şekil 3: AMACR skorlarının Gleason kombine skorlarına göre dağılımı Tablo 9: Gleason kombine skorlarına göre tümör çevresi H3 ve P3 değerlendirmesi Gleason skor Gleason 5 ve 6 Gleason 7 Gleason 8 ve 9 Gleason 5 ve 6 Gleason 7 Gleason 8 ve 9 KW: Kruskal Wallis Test HMWCK SD Median 10,36 90,0 10,14 90,0 11,12 80,0 P63 SD Median 9,32 90,0 8,06 90,0 12,14 80,0 Ort 86,21 83,12 82,85 Ort 87,29 86,25 78,57 68 Test Değ, p KW: 1,434 p:0,488 Test Değ, p KW: 4,680 p:0,096 Gleason kombine skor ile tümör çevresi benign alan HMWCK skorlarının dağılımları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). Grade 5 ve 6’da ortalama %86.21±10.36; Grade 7’de ortalama %83.12 ± 10.14 ve grade 8 ve 9’da ise %82.85 ± 11.12 değeri almaktadır. Gleason kombine skor ile tümör çevresi benign alan P63 skorlarının dağılımları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). Grade 5 ve 6’da ortalama %87,29 ± 9,32; Grade 7’de ortalama %86.26 ± 8.06 ve grade 8 ve 9’da ise %78.57±12.14 değeri almaktadır. Tablo 10: Gleason kombine skor ve tümörün kesitte tümörün kapladığı alan ile AMACR skorları arasındaki ilişki AMACR Gleason skoru Gleason 5 ve 6 Gleason 7 Gleason 8 ve 9 Tümörün kesitte kapladığı alan Tümörün kesitte kapladığı alan Tümörün kesitte kapladığı alan r p 0,265 0,114 0,337 0,201 0,500 0,253 r: Spearman’s korelasyon katsayısı Gleason kombine skoru 5 ve 6 olan olgularda; tümörün kesitte kapladığı alan ile AMACR skoru arasında pozitif yönde zayıf bir ilişki görülmekle beraber bu istatistiksel olarak anlamlı değildir (r:0b265; p>0b05). Gleason kombine skoru 7 olan olgularda; tümörün kesitte kapladığı alan ile AMACR skoru arasında pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki görülmekle beraber bu istatistiksel olarak anlamlı değildir (r:0.337; p>0b05). Gleason kombine skoru 8 ve 9 olan olgularda; tümörün kesitte kapladığı alan ile 69 AMACR skoru arasında pozitif yönde iyi bir ilişki görülmekte fakat bu gruptaki olgu sayısının azlığı sebebiyle istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (r:0.500; p>0.05). 100 Tümörün kesitte kapladigi alan 80 60 40 GLEASON SKOR 8+9 20 7 5+6 0 0 100 200 300 400 AMACR Şekil 4: Gleason kombine skorlarının, tümörün kesitte genel kapladığı alan ile AMACR skorları arasındaki ilişkisi İstatistiksel İncelemeler Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test kullanıldı. Parametreler arası ilişkiler ise Spearman’s korelasyon analizi ile değerlendirildi. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. 70 5.TARTIŞMA Prostat karsinomu; erkekte görülen en sık kanser formudur ve ABD’de yılda 37000’den fazla ölüm ile 2. sıklıkta ölüm nedenidir (1,2,4,6,9,11,13,32,179). Bu amaçla prostat kanserinin nedeni ve önlenebilmesi, erken teşhisi ile ilgili çalışmalar hızla devam etmektedir. Kliniğe başvuran hastada rektal muayene, transrektal USG ve PSA değerlerinin birlikte yorumlanması ile tanı oluşturulmaya çalışılır. Bu nedenle PSA ve transrektal ultrason kullanımı yaygınlaşmıştır, dolayısıyla erken prostat kanserini yakalamak amacıyla ultrason eşliğinde yapılan iğne biyopsi örneklemeleri gün geçtikçe artmaktadır (51,171,172, 180,181). ABD’deki erkeklerin yılda yapılan iğne biyopsi sayısı 1 milyondur, bunların 180000’i her yıl pozitif tanı almaktadır. Kanser için şüpheli olan biyopsi değerlendirilmesi bunların %0.3-24 kadarındadır. Bu yüzden bu biyopsileri değerlendirmede yardımcı olacak, rutin kullanılabilen immün işaretleyicilere ihtiyaç duyulmuştur. Bunlara ek olarak hastanın serum PSA değerleri gibi testlere serumda bakılarak sağlanan tetkiklerin yanında acaba başka bir serum testi daha duyarlı olabilir mi araştırmaları da eşlik etmektedir. Çünkü PSA değerlerinde artma sadece malign durumlarda değil, benign hastalıklarda da görülmektedir. Bu amaçla AMACR enziminin önemli bir prostat kanseri biomarker’ı olduğu ile ilgili çalışmalar sürmektedir. (31,44,90) AMACR gittikçe prostat kanseri biyopsilerinin klinik tanısında aracı olarak önem kazanmaktadır (39,44,90,81). Klinikte PSA taramasının yaygınlaşması; yapılan prostat iğne biyopsi sayısını artırmıştır dolayısıyla az miktarda kanser içeren biyopsi sayısında belirgin artış ortaya çıkmıştır, böylece prostat kanseri tanısı daha erken evrelerde yakalanmasını sağlamıştır (51,171,172). Rutin olarak prostat karsinomu tanısında; histopatolojik kriterler arkitektürel ve sitolojik atipi ve gerekirse immünhistokimyasal incelemelerden yararlanılır. Biyopside özellikle az miktarda malign gland varlığında immünhistokimyasal incelemeden yardım alırız. Esas olarak prostat karsinomu için kullanılan immün işaretleyiciler; bazal hücre işaretleyicileridir. Bunlar HMWCK ve P63’dür. Bu immün işaretleyicilerin negatif 71 olması, bazal hücre tabakası yokluğu; prostat kanseri tanısını sağlamaktadır (31, 69,75,156,157,108,157). Ama bazı benign lezyonlarda da örn; adenosis, atrofi, bazal hücre hiperplazisi gibi, hematoksilen ve eozin boyama ve immünhistokimyasal boyamalar ile bazal hücre tabakası görünmeyebilir. (77,84,85). Bazal hücre işaretleyicilerinin negatif olduğu durumlarda, tanıyı destekleyici olan, yakın zamanda kullanıma girmiş AMACR /P504S immün işaretleyicisinin pozitifliği bizlere yardımcı olmaktadır. AMACR malign hücre sitoplazmasını (29) gösteren bir işaretleyicidir, ayrıca prostat kanserinin etyolojisinde yeni bilgiler vermekte, kanserin engellenmesini (erken tanıya gidilmesini kolaylaştırarak) ve törapatik yarar sağlamaktadır (31). Çalışmamızda amacımız; prostat dokusunda bu üç immünhistokimyasal işaretleyicilerden oluşan p63, HMWCK, AMACR (p504S) üçlü kokteyl antikoru kullanarak, bunların aynı kesitteki karsinom ve HGPIN alanlarında birlikte gösterilebilmesini sağlamak üzerinedir.Triple antikorun ayıredilebilmesi için de “double staining” metodu ile iki farklı kromojenden yararlanılmıştır. Bazal hücre işaretleyicileri benign glandlarda %100 spesifite, AMACR ise malign glandlarda %100 spesifite göstermiştir. AMACR’ın malign glandlarda sensitivite oranı %65-85 olarak bulunmuştur, bu oran HGPIN alanlarında ise %98.2’dir. Ayrıca tümör grade’lerinin artışı ile AMACR ekspresyonları arasında doğru orantılı bir artış vardır fakat olgu sayısının azlığı nedeniyle istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. (r:0.500; p>0.05) Birçok çalışma grubu ; prostat kanseri spesimenindeki AMACR expresyonunu değerlendirmiştir ve sensitiviteyi %83-100, spesifiteyi ise %88-100 olarak göstermişlerdir (32,34,90,174). İmmünhistokimyasal sonuçların yorumlanmasında yeterince dikkat edilmelidir. Örn; AMACR için düşünüldüğünde; farklı gruplar arasında; farklı sensitivite ve spesifite rapor edilmiştir. Bunların farklı antikor kullanımı, farklı doku fiksasyonları, doku hazırlama ve immünhistokimyasal boyanma metodlarındaki diğer küçük farklılıklar ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Sık olmamasına rağmen, prostatektomi spesimenlerindeki prostat karsinomlarında; fokal AMACR/P504S ile nonreaktivite rapor edilmiştir (32); bu yüzden benign tanısı koymak için, küçük şüpheli glandlardaki negatif AMACR boyanması yeterli değildir. AMACR’ın boyanma sensivitesi de farklı laboratuar 72 spesimenlerinde, muhtemelen fiksasyon ve uygulanan işlemlere bağlı olarak farklılıklar gösterir. Bu yüzden aşırı derecede önemli olan her laboratuar için boyama tekniğini optimize etmektir ve iğne biyopsilerindeki bazı küçük kanserler AMACR negatif olabilir. Ek olarak prostatın köpüksü gland kanseri, psödohiperplastik adenokarsinom, atrofik adenokarsinom gibi prostat kanserinin varyantlarının tanısını koymak zordur, daha az sıklıkla (%62-77) AMACR pozitiftir (32). AMACR “cDNA subtraction ve microarray” teknolojisi ile elde edilen bir enzimdir, özellikle küçük ve çelişkili lezyonlarda prostat kanseri için doğrulayıcı immün işaretleyicidir.Yapılan çalışmalarda (29,31,32,34,90,91,174) prostat kanserinin tanısı ve bulunmasında AMACR önemli bir işaretleyicidir,seviyeleri artmıştır (44). İnsan hücrelerinde hem peroksizomda hem de mitokondride lokalizedir(37). Dallı yağ asidleri ve yağ asidlerinin türevlerinin “racemic” karışımı, B oksidasyona uğramadan önce bu organellerde AMACR tarafından S izomerlerine dönüştürülmelidir (37). Yağ asidlerinin mitokondrial B oksidasyonu; solunum zincirine elektron vererek, ADP’nin ATP’e fosforlanmasını sağlar. Peroksizomlar dallı zincirli yağ asidini açil Ko A oksidazlar ile transforme edip oksitlenmiş substrat ve hidrojen peroksit elde eder.(40)Bu yolla elde edilen hidrojen peroksit neoplastik transformasyonda rol oynar(178). İlginç olarak Swinnen ve arkadaşları daha önceden göstermişlerdir ki androjenler; androjen-ilişkili prostat kanser hücre dizisi olan LNCap hücrelerindeki lipid içeriğini belirgin artırmaktadır. Bu otörler sonradan bildirmişlerdir ki; androjenler diet karbohidratlarını yağ asidine çeviren yağ asidi sentaz’ın ekspresyonunu artırırlar (42). Pizer ve arkadaşları; yağ asidi sentaz’ın hem androjen- duyarlı, hem de androjen-bağımsız prostat kanserlerinde belirgin artmakta olduğunu belirtmişlerdir (43). Bu bulgu aynı zamanda AMACR içinde dokümente edilmiştir (44). Böylece androjenlerin rolü; prostatik karsinogenezin çeşitli evrelerinde bu yolları uyarmaktır. Özet olarak artmış yağ asidi sentezi ve dallı yağ asidlerinin kullanımı periferal zon ve transizyonel zondaki başlangıç ani büyüme işlemini destekleyerek önemli rol oynar. Aynı zamanda glandın her iki bölgesinde de prostatik karsinomunun gelişimi ve ilerlemesini sağlar (45). İğne biyopsi materyalinde sınırlı prostat kanseri veya radikal prostatektomilerdeki minimal rezidual karsinomun tanısı oldukça iddialıdır. Çünkü prostat kanserini taklit eden 73 pekçok benign lezyon vardır (51,175). P63 ve HMWCK gibi bazal hücre spesifik immünhistokimyasal işaretleyiciler sıklıkla tanıyı koymayı sağlarlar. Bazal hücrelerin nadiren dahi bulunması prostat kanseri tanısını ekarte ettirir, atipik glandların özellikle küçük odaklarında bazal hücre işaretleyicileri ile negatif boyanması malignansi tanısı için yeterli değildir (31,35,69). Fokal veya negatif bazal hücre boyanması nadiren nonneoplastik prostat glandlarında, HGPIN’de, adenosis ve parsiyel atrofi gibi prostat kanserini taklit eden bazı lezyonlarda görülebilir. Bu yüzden bu tür alanların tanısında AMACR immünboyanması, rutin hematoksilen –eosin ve bazal hücre işaretleyicileri ile birlikte kullanılıp, yorumlanmalıdır. Pozitif AMACR ve negatif bazal hücre işaretleyicileri; kanser gibi atipik lezyonları belirler. AMACR aynı zamanda HGPIN ve bazı benign glandlarda pozitif boyanabilir. Bazı benign prostat hipertrofi nodülleri içerisinde bulunan başlangıç aşamasındaki karsinomlarda izlenen artmış AMACR ekspresyonu ve grade I karsinomlardaki AMACR enziminin artması; bizlere transizyonel zondan kaynaklanan kanserlerin başlangıç aşamasında AMACR’ın kritik faktör olabileceğini göstermektedir. Dahası yüksek grade’li karsinomlardaki AMACR immünboyanmasının artmış ekspresyonu; ara lezyonlar ve grade I karsinomlar ile karşılaştırıldığında, artmış AMACR enzim ekspresyonunun transizyonel zon kanserlerinin progresyonunda önemli rol oynamakta olduğu bulunmuştur. Buna zıt olarak; kanser olmayan benign prostat hipertrofi nodüllerinde ve kansere komşu olan morfolojisi normal olan gland’larda AMACR immünreaktif boyanması izlenmemiştir. Önceden yapılan çalışmalarda; birçok benign prostat hipertrofi nodülünde AMACR negatif immünboyanması olan, olgu bildirilmiştir. (32) Bu çalışma ve son zamanlarda yapılan çalışmalarda da ; benign prostat hipertrofi lezyonunun bir kısmına sınırlı olan kanser gelişiminin, artmış AMACR ekspresyonu ile tanınabileceğini göstermektedir. Ayrıca benign prostat hipertrofi odağından gelişen karsinom bulguları; transizyonel zon ve periferal zondan gelişen kanserlerin karsinogenezinin farklı mekanizmalar içerdiği ihtimalini artırmaktadır. HGPIN’in periferal zondaki karsinomların prekursoru olduğu genel olarak kabul edilmesine rağmen, transizyonel zondan kaynaklanan karsinomlar ve bu lezyon arasında böyle bir ilişki olup olmadığı net değildir. Bu amaçla, Pacelli ve Bostwick (176)’in rapor ettikleri TURP 74 spesimeni serilerinde; transizyonel zon içerisinde HGPIN sık rastlanmayan bir bulgudur, uzun süreli izlemde ise kanser gelişimi için önemli risk olan lezyonun bulunması (HGPIN) şaşırtıcı olmuştur. Zıt olarak Harvei ve arkadaşları (177) transizyonel zonda bulunan displastik lezyonların varlığı ile sonradan karsinom gelişen 789 Norveç’linin arasında ilişki bulamamıştır. Bir çalışmada ise karsinom içeren BPH nodüllerindeki HGPIN’lerde AMACR’ın güçlü olarak eksprese edildiği bulunmuştur, fakat HGPIN’in karsinoma dönüşümü gösterilememiştir.(39) Ama periferal zon ve transizyonel zondaki tüm karsinom grade’lerinde olduğu gibi, HGPIN’de de AMACR ekspresyonu artmıştır (39). Atipik adenomatöz hiperplazi ile transizyonel zon karsinomları arasındaki ilişki hala net değildir. Yang ve arkadaşları yakın zamanda atipik adenomatöz hiperplazi diye sınıflandırılan 40 olguda AMACR ekspresyonunu çalışmıştır ve bu lezyonların çoğunda immünboyanmanın olmadığı rapor edilmiştir (31). Pozitif AMACR boyanması 40 vakanın sadece 7’sindedir. Bu 7 vakanın 2’inde lezyonlar düşük dereceli karsinomun içerisinde veya komşuluğundadır. Gland’deki neoplastik transformasyonun işaretçisi olmasının yanında, artmış AMACR ekspresyonu prostat karsinomunun tüm derecelerinde, HGPIN’de, BPH nodüllerindeki geçiş lezyonlarında; karsinojenik gelişimde önemli olan metabolik yollardaki artmış düzenlenimi yansıtmaktadır.Bu durum sadece prostat için geçerli değildir çünkü enzim ekspresyonunun birçok insan neoplazmında arttığı rapor edilmiştir, ayrıca AMACR normal karaciğer ve böbrek hücrelerinde de artmıştır (44). Kolonik adenomlar (158,159) ve HGPIN’ler (126, 127,160,161) invaziv kolon ve prostat kanserinin iyi bilinen prekursorlarıdır. AMACR overekspresyonu kolorektal adenomlarda %75, HGPIN’lerde %64’dür (34).Yakın zamanda erken neoplastik lezyonlarda AMACR ekspresyonu izlenmesi, bazı atrofik glandlarda da mevcuttur. Bazı atrofik lezyonlarda (örneğin; proliferatif inflamatuar atrofi ve postatrofik.hiperplazi) son zamanlarda erken neoplastik değişiklikleri düşündüren moleküler değişiklikler bulunmuştur (162,163). Aynı zamanda morfolojik olarak benign olan bazı glandlarda fokal orta derecede AMACR boyanması izlenmiştir.Ama bu benign glandlarda morfolojik değişiklik olmadan moleküler değişikliğin olup olmadığı incelenememiştir. 75 Bu bulgularla birlikte AMACR’ın kanser gelişiminin erken basamaklarında rol oynadığı düşünülmektedir.Son zamanlarda AMACR ekspresyonu taşıyan ve taşımayan benign glandlarda gen ekspresyon profil farkını belirlemede “cDNA subtraction ve microarray” sistemi kullanılmaktadır. Bu çalışmalardan alınacak bilgiler karsinogenezin erken moleküler olaylarını anlamamıza yardımcı olacaktır. Kolorektal, prostat ve meme kanseri gibi AMACR overekspresyonu ile ilişkili olan birçok kanserin yüksek-yağlı diet ile bağlantılı olduğu bulunmuştur (37). Bu organ sistemlerinde tümörogenezin yüksek yağlı diet ile nasıl ilişkili olduğu bilinmemektedir, ama peroksizom proliferator – aktive reseptör (PPAR) ile ilişkili yolun önemli rol oynadığı ortaya çıkmıştır (164). Yüksek yağ asidinden zengin diet peroksizom proliferatoru ve PPAR’a (nükleer reseptör transkripsiyonel faktörleri ailesi) bağlanma ve aktive etme (38) fonksiyonu göstermektedir. PPAR aracılı yolların aktivasyonu sırasıyla hücre proliferasyonu ve diferansiasyonunu kontrol eder. Ek olarak hücresel oksidan dengesini değiştirebilir (166). Bu etkiler biraraya gelip; birçok kanserin tümörigenezisini oluşturmaktadır. Bu hipotez peroksizom proliferator’leri; fareye verildiğinde kolon adenömatöz polip gelişimini artırdığı bulguları üzerine dayalıdır. Ek olarak PPAR’lar; birçok prostat kanseri hücre dizisinde ve onların ligandlarında ekspresedir, peroksizom artıranları kültüre eklendiğinde, bu hücre dizisinin büyümesini etkiler (168,171). Bir faz II klinik denemesinde bir PPAR α aktivatörü olan troglitazone’un; prostat kanseri hastasındaki PSA seviyesini stabilize edebildiği gösterilmiştir (51,169). AMACR’ın kolorektal ve prostat kanserinde tam olarak ne yaptığı bilinmemektedir. Ama AMACR pristanik asid içeren dallı yağ asidlerinin α oksidasyonunda görev alan bir enzimdir (36,37). Son çalışmalar göstermiştir ki; pristanik asid PPAR α aktivatörü olarak görev yapmakta ve hücre büyümesini sağlamaktadır (38). α oksidasyon yolunun hiperfonksiyonu; redükte edici moleküllerin tükenmesine ve hücresel oksidan statüsünün değişmesine neden olabilir (AMACR’ın bu işlemlerde oynadığı rolün açıklanması için daha sonra yapılacak olan çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır). AMACR kanser tedavisinde bir törapatik hedefdir. Kolorektal, prostat, meme ve melanomda yüksek yüzde de aşırı ekspresedir ama komşu normal dokuda değildir. 76 AMACR antikor veya enzim inhibitörü kullanılarak hedeflenebilir.Toksisitesinin önemli olmadığı düşünülmektedir çünkü bu enzimin kişilerdeki kongenital yokluğu; ya hiç klinik bulgu vermemekte ya da önemsiz klinik özellikler göstermektedir (36, 172). Çalışmamızda kullanılan immün işaretleyicilerden olan HMWCK ve p63 de tanılarımızda bize yardımcı olmuşlardır. Biz tümör çevresi benign glandlarda; sensitivitelerini HMWCK için 85 ± 10.33, P63 için ise 86 ± 9.6 olarak bulduk. Bu immün işaretleyicileri prostat dokusunda sadece bazal hücreleri göstermektedir (69,75,157). Bazal hücrelerin varlığı prostat kanseri tanısını dışlar ( 31,108,156,157). Genel olarak literatüre bakıldığında; benign prostat glandlarında negatif bazal hücre immünhistokimya boyanması teknik nedenler ile olabilir. Örn; cerrahi prosedürler, doku fiksasyonu, antijen retrieval methodları [doku kaybına yol açabilir, bu yüzden “proteaz sindirimi” öneriliyor (110)], immünhistokimya protokolü gibi (75,87,107). Örneğin; Multhaupt ve arkadaşları TURP [koter artefaktı nedeniyle (110)] ile elde edilmiş transizyonel zondaki benign glandların %88’inde, antijen retrieval kullanılmazsa 34BE12 antijenitesinin kaybolduğunu bulmuştur (86). Formalin fiksasyon süresinin 34BE12 antijenitesi üzerinde etkisi vardır (87). Uzun süreli formalin fiksasyonu 34BE12 antijenitesini azaltır. Ama antijen retrieval çeşitli yollar ile 34BE12’nin antijenitesini korur (87). Varma ve arkadaşları benzeri amaçla atrofik lezyonlarda izlenen yamalı boyanma haline bakılarak yanlış negatif kararlar verilebileceğini belirtmiştir, bu yüzden herzaman öncelikli olarak glandların morfolojisine önem verilmesi gerektiğini bildirmiştir (106). Benign glanddeki yamalı boyanma haline bakarak bunun teknik bir artefakt mı yoksa karsinoma geçiş mi olduğunu yorumlamak zordur (75). Parsons ve arkadaşları ise yaptıkları çalışmada yüksek Gleason grade’li prostat karsinomu vakalarının az bir kısmında hem 34BE12 hem P63 pozitifliği bildirmişlerdir.(108). Benzer olarak başka araştırmacılarda yüksek grade’li prostat karsinomunda fokal 34BE12 pozitifliği belirtmişlerdir.(109). Bu pozitifliğin nedeni; arada kalmış benign bazal hücreleri olan duktal yapılardan kaynaklanabileceğini belirtmişlerdir (75). Bizim çalışmamızda ise; benign glandlar’de p63 ve HMWCK; %60-100 oranı ile immün pozitiflik(sensitivite) göstermişlerdir. Bir çalışmada (88); antijen retrieval kullanılmasına rağmen benign glandların 77 %59’unda 34BE12 boyanması kuvvetli iken, %15’inde zayıf, %6’ında negatif bulunmuştur. Eşlik eden P63 ile glandların %80’inde kuvvetli boyanma, %5’inde zayıf boyanma, %2’inde boyanma izlenmemiştir.( p63 daha sabit ve daha az çeşitlilik gösteren işaretleyicidir) Bir olguda 34BE12 ile yaklaşık benign glandların %4’ünde boyanma yok iken, p63 ile bu glandların tümü boyanmaktadır. Bu yüzden 34BE12 ile p63 sadece birbirlerinin etkisini artırmazlar, ayrıca bazal hücre boyanmasında birbirlerini tamamlarlar. Bazıları bu durum karşısında, bazal hücre işaretleyicisi olarak sadece p63’ü kullanmayı denemişlerdir ama nadiren benign prostat glandlarında p63 boyanması olmaksızın 34BE12 boyanması olabilir. Dolayısıyla bu tür vakalarda sadece p63 kullanımı tanısal hatalara neden olabilmektedir (88). Ayrıca metastatik prostat kanseri olgularında, bazal hücre işaretleyicileri %22 oranında 34BE12 ile boyanma göstermişlerdir (94-96). Bu fark hastaların hormonal tedavi görmelerine bağlanmaktadır. Hormon tedavisinin sitokeratin ve p63 üzerine etkileri ile ilgili daha ileri araştırmalar gerekmektedir. Az diferansiye prostat kanserinde nadiren 34BE12 varlığı tanısal problem oluşturabilir. Az diferansiye prostat karsinomu ayırıcı tanısı içerisinde olan ürotelyal karsinomda 34BE12 ve P63 eksprese edebilir (93,114-116). Bu yüzden az diferansiye kanserdeki 34BE12 gibi bazal hücre işaretleyicilerinin varlığı; az diferansiye prostat kanseri tanısını tam olarak ekarte edemez. PSA, PSAP gibi diğer immünhistokimyasal işaretleyiciler tanısal immünhistokimya paneline eklenmelidirler (88). Bahram R Oliai ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada; 34BE12 reaktivitesinden; prostat kanserinden, prostat kanserini taklit eden benign lezyonların ayırdedilmesinde yararlanılmıştır (32,35,44,68,69,72,77,91-96). Adenokarsinomda 34BE12 boyanması olduğunu bildiren çalışmalar vardır. Adenokarsinomda 34BE12 boyanması nadir olsa da, bu durum karışıklığa yol açabilir. Önceki çalışmalarda prostat kanserinde izlenen 34BE12 reaktivitesini tanımlayan 3 ayrı senaryo önerilmiştir. Bunlardan biri 34BE12 ile boyanan tümör hücreleri özellikle yüksek grade’li ve metastatik adenokarsinomlardır. Googe ve arkadaşları; 14 lenf düğümü metastazının 6’ında (iki tanesinde yoğun granüler boyanma mevcuttur) boyanma tarif etmiştir.Pozitif odak; çoğu yüksek Gleason skorlu (en az 7 olan) 7 primer karsinomun 4’ünde 78 belirtilmiştir.Googe ve arkadaşlarının çalışması; 100 metastatik karsinomun 2’inde 34BE12 pozitivitesi gösterilmiştir ve bu sonraki çalışmalarda araştırılmıştır. Sonradan yapılan bir çalışmada Googe ve arkadaşlarının çalışmasındaki pozitif sayının; 34BE12 boyanmasının sekretuar hücrelerdeki boyanmayı da içerdiği belirtilmiştir (109). Ostrzega ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada iğne biyopsilerinde ; 9 karsinom vakasının 7’inde hem tek tek, hem adalar halinde 34BE12 boyanması bildirilmiştir (12). 34BE12 ile yanlış pozitif boyanma antijen retrieval teknikleri ile ilişkili olabilmektedir. Varma ve arkadaşları ; 10 olguya ait radikal prostatektomi kesitlerinin üçünde; pepsin predigestion’u veya mikrodalga metodları ile olmayan fakat “hot plate” antijen retrieval sonrasında izlenen fokal reaktivite (<%1 gland) tarif etmişlerdir. (106,111) Ramnani ve arkadaşları tarafından da prostat karsinomlarında “hot plate” antijen retrieval ile zayıf 34BE12 immün boyanması rapor edilmiştir (83). Shah ve arkadaşları 40 prostat adenokarsinomu olgusunun birinde; “kesintili” fokal 34BE12 boyanması tarif etmişlerdir ama bunu açıklayamamışlardır (94). Lindeman ise; tripsin proteaz sindirimi kullanmaksızın “heat–induced” epitop kullanarak Bahram R Oliai ‘nin belirttiği boyanma tarzında birkaç olgu rapor etmiştir (111). Genel olarak farklı çalışmalardan farklı sonuçların elde edilmiş olmasından yola çıkarak, biz de bu üç antikordan oluşan kokteyl ile tümör ve HGPIN odağı üzerinde çalışarak; AMACR, p63, HMWCK’nın %100 spesifite ile boyandıklarını, kendi başlarına sensitivite oranlarının ise AMACR için %65-85, HMWCK için %85 ±1 0.33, P63 için ise %86 ± 9.6 olarak bulduk. Bu sonuçlarla elde ettiğimiz bilgiler ışığında AMACR’ın bazal hücre işaretleyicileri ile birlikte kullanmamızın bir grup olgunun tanısal doğruluğunu artıracağıdır. Olguya gerektiği takdirde sadece kesitinin hematoksilen-eosin boyanmış hali ile cevap verilmemesi, tanısını doğrulayıcı diğer incelemelerden faydalanılması hem overdiagnozu hem de kanser içermeyen bir radikal spesimeni incelemek zorunda olunmasını sağlayacaktır. Özellikle bu üçlü antikor ve “double staining” metodundan faydalanılmasını da küçük ve çelişkili lezyonlar için kullanılmasını önermekteyiz. Sonuç olarak üçlü boyanmayı tek bir kesitte göstererek ,o odağın bir sonraki kesit ile kaybolma riskini ortadan kaldırmış oluruz. 79 6. SONUÇLAR 1) Çalışmamızın amacı sık olarak görülen prostat karsinomlarında sadece tek bir kesit ile tanıyı koyabilmemizi sağlayacak immünhistokimyasal işaretleyicilerin (HMWCK, P63, AMACR/P504S) sensitivite ve spesifitelerini belirlemek idi. AMACR ekspresyonu immünhistokimyasal olarak olgularımızın %65-85’inde mevcut idi. 2) Karsinom alanında HMWCK ve P 63 ile yapılan immün incelemelerde; boyanma izlenmemiştir. Dolayısıyla malign alanlardaki AMACR,P63,HMWCK spesifitesi %100 olarak izlenmiştir. 3) HMWCK ve p63 immünboyanmaları tümör çevresinde bulunan benign alanlarda; HMWCK sensitivititesi 85.0 ± 10.33; P63 sensitivitesi 86.0 ± 9.60 ’dir. 4) Tümör çevresi HGPIN alanlarında AMACR sensitivitesi %98.2, spesifitesi %100; P63 için sensitivite ve spesifite değerleri %100 ve HMWCK için sensitivite ve spesifite değerleri %100 olarak saptanmıştır. 5) Gleason kombine skorları ile tümörün kesitte kapladığı alanların dağılımları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). Gleason 5 ve 6’da ortalama %51.08 ± 21.57; Gleason 7’de ortalama %61.25 ± 18.92 ve Gleason 8 ve 9’da ise %61.42 ± 13.45 değer almıştır. 6) Gleason kombine skorları; AMACR skorlarının dağılımları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0.05). Gleason 8 ve 9’da AMACR skorlarının yüksekliği dikkat çekici olmakla beraber bu durum istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Gleason 5 ve 6’da ortalama 190.27 ± 80.53; Gleason 7’de ortalama 198.12 ± 58.90 ve Gleason 8 ve 9’da ise 214.28 ± 89.41 değeri almaktadır. 7) Gleason kombine skoru 5 ve 6 olan olgularda; tümörün kesitte kapladığı alan ile AMACR skoru arasında pozitif yönde zayıf bir ilişki görülmekle beraber bu istatistiksel olarak anlamlı değildir (r:0.265; p>0.05). 8) Gleason kombine skoru 7 olan olgularda; tümörün kesitte kapladığı alan ile AMACR skoru arasında pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki görülmekle beraber bu istatistiksel olarak anlamlı değildir (r:0.337; p>0.05). 80 9) Gleason kombine skoru 8 ve 9 olan olgularda; tümörün kesitte kapladığı alan ile AMACR skoru arasında pozitif yönde iyi bir ilişki görülmektedir fakat bu gruptaki olgu sayısının azlığı sebebiyle istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (r:0.500; p>0.05). 10) Daha geniş kapsamlı çalışmalarda AMACR ekspresyonunun dokudaki değerleri ile serum değerleri çalışılarak; prostat karsinomunun nedenlerine ait mekanizmalar araştırılmalıdır. 81 RESİMLER Resim 1: Gleason (3+3) İzlenen Alanda Amacr İle İmmunreaktivite(X10) Resim 2: Resim 1’deki Alanın (X20) Görüntüsü 82 Resim 3: Resim 1’deki Alanın (X40)’Lık Görüntüsü Resim 4: Gleason (3+3) İzlenen Olguda Benıgn (Hmwck+ Focal P63 Pozitivitesi) Alanlar İle Birlikte , Malıgn (Amacr Pozitif) Alanlar(X20) 83 Resim 5: Resim 4’deki Benıgn Ve Malıgn Alanlardaki Hmwck/Amacr İmmunreaktivite (X20) Resim 6: Farklı Bir Olguda İzlenen Hmwck/P63/Amacr İmmunreaktivite (X20) 84 Benıgn Ve Malıgn Alanlardaki Resim 7 Diğer Bir Olguda İzlenen Benıgn Ve Malıgn Alanlardaki Hmwck/P63/Amacr İmmunreaktivite (X20) Resim 8: Resim 7’deki Olguda İzlenen Benıgn Ve Malıgn Alanlardaki Hmwck/P63/Amacr İmmunreaktivitesi (X40) 85 Resim 9: Pın Odağında Amacr/P63/Hmwck İmmunreaktivitesi (X40) 86 7. KAYNAKLAR: 1 Rosai J., (2004) Rosai and Ackerman’s Surgical Pathology. (9. baskı) Chapter 18, Male Reproductive System. Elsevier Inc. 1361-1411 2 McNeal J.E. (1988). Normal histology of the prostate. Am J Surg Pathol.12(8):619-633 3 Kayalı H. (1987). İnsan Embriyolojisi, (3.baskı) 12.Bölüm, Ürogenital sistem gelişimi. Ankara: Renk Ofset Matbaacılık. syf:236 4 Epstein J.I, Kumar V.,Abbas A.K., Fausto N.(2005). The Lower Urinary Tract and Male Genital System. ( 7. baskı) Chapter 21. Robbins and Cotran Pathologic Disease. Philadelphia: Elsevier Saunders. 1023-1058 5 Korkud G.,Karabay K.(1993). Ürogenital Sistemin Klinik Anatomi ve Fizyolojisi (4. baskı). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Basımevi ve Film Merkezi. 2. bölüm syf:71 6 Damjanov I.,Linder J. (1996) Anderson’s Pathology ( 10. baskı). Missouri. Male Reproductive System,Chapter 67, Vol:II. 2197-2219 7 Grönberg H. (2003) Prostate cancer epidemiology. The Lancet. 361, 859-864 8 Junqueira L.C.,Carnerio J, Kelly R.O. (1998). Temel Histoloji, (8. baskı). Appleton&Lange, 418-420 9 Bostwick D.G.(2003) Modern Surgical Pathology. Surgical pathology of the prostate Chapter 32, Philadelpha: Widner N.,Cote R.J.,Suster S.,Weiss L.M.,Elsevier Science 1149-1196. 10 Young R.H.,Srigley J.R.,Amin M.B.,Ulbright T.M.,Cubilla A.L.(2000) Tumors of the prostate gland,seminal vesicles, male urethra and penis. Armed Forces Institute of Pathology .Washington, D.C: 1-344. 11 Epstein J.I. (2004). Sternberg’s Diagnostic Pathology (4. baskı) The prostate and seminal vesicles, Chapter 45, Vol:III. Philadelphia: Lippincot Williams & Wilkins, 2083-2132 87 12 Gartner L.P., Hiatt J.L. (2001) Color Textbook of Histology (2. baskı) Male Reproductive System, Chapter 21. W.B.Saunders Company: 487-508 13 Epstein J.I., (2004) Pathology and genetics of tumor of the urinary system and male genital organs. World Health Organization Classification of Tumors.Tumors of the prostate, Chapter 3. Eble J.N., Souter G.,Epstein J.I.,Sesterhenn I.A., IARC Pres Lyon,:159-215 14 De Marzo A.M., Nelson W.G., Isaacs W.B.,Epstein J.I. (2003) Pathological and molecular aspects of prostate cancer . Lanset 361:955-964 15 De Marzo A.,Meeker A.K., Shan Z., ve di. (2003) Human prostate cancer precursors and pathobiology.Urology. 62:55-62 16 McNeal J.E.(1997) Histology for Pathologist. (2.baskı) Prostate. Chapter 42, Philadelphia: Sternberg S.S., Lippincot Williams&Wilkins: 997-1017 17 Signoretti S.,Waltregny D.,Dilks J., Isaac B. vd. (2000). p63 is a prostate basal cell marker and is required for prostate development. American Journal of Pathology: 157(6), 1769-1775 18 Srigley J.R.,Dardick I.,Hartwick R.W.J., Klotz L. (1990) Basal epithelial cells of human prostate gland are not myoepithelial cells. American Journal of Pathology: 136, 957-966 19 Shah I.,Sclagetter M.O.,Stinnet P., Lechago J. (1991) Cytokeratin immunohistochemistry as a diagnostic tool for distinguishing malignant from benign epithelial lesions of the prostate. Modern Pathology: 4(2), 220-224 20 Grignon D.J., Sakr W.A. (1996) A typical adenomatous hyperplasia of the prostate. European Urology : 30, 206-211 21 Moline V.,Herve J.M.,Lugafne P.M.,Baglin A.C. (2004) p63 and P504S coctail is useful in ambiguous lesions of the prostate. Histopathology: 44, 403-404 22 Yang X, Tretiakova M.S.,Sengupta E., Gong C.,Jiang Z. (2003) Florid basal cell hyperplasia of the prostate. Human Pathology: 34(5), 462-470. 23 Weinstein M.H.,Epstein J.I.(1993) Significance of high grade prostatic intraepithelial neoplasia on needle biopsy. Human Pathology: 24(6), 624-629 88 24 Amin M.B., Ro J.Y., Ayala A.G. (1993) Putative precursor lesions of prostatic adenocarcinoma:Fact or Fiction?. Modern Pathology, 6(4), 476-483 25 Jones E.C.,Young R.H. (1994). The differential diagnosis of prostatic carcinoma. American Journal of Clinical Pathology: 101, 48-64 26 Savolainen K,Bhaumik P,Schmitz W,Kotti TJ, Conzelmann E, Wierenga RK,Hiltunen JK. (2005, April 1) Alpha-methylacyl-CoA racemase from Mycobacterium tuberculosis. Mutational and structural characterization of the active site and the fold. Journal of Biological Chemistry: 280(13), 12611-20. 27 Zha S, Ferdinandusse S, Hicks JL, Denis S, Dunn TA, Wanders RJ, Luo J, De Marzo AM, Isaacs WB. (2004, December 14) Peroxisomal branched chain fatty acid beta-oxidation pathway is upregulated in prostate cancer. Prostate: 63(4), 316-323 28 Chandan Kumar-Sinka, Rajal B. Shah, Bharathi Laxman, Scott A. Tomlins, Jason Harwood. (2004) Elevated Alpha-Methylacyl-CoA Racemase Enzymatic Activity in Prostate Cancer. American Journal of Pathology : 164, 787-793). 29 Jiang Z,Wu CL, Woda BA, vd. (2002) P504S/alphamethylacyl-CoA racemase: a useful marker for diagnosis of small foci of prostatic carcinoma on needle biopsy. American Journal of Pathology : 26, 1169-1174 30 Chin-Lee Wu, J.Yang,Maria Tretiakova,Kurt T.Patton,Elkan F.Halpern, Bruce A.Woda,Robert H.Young,Zhong Jiang. (2004) Analysis of alpha-Methylacyl-CoA Racemase (P504S) Expression in High-Grade Prostatic Intraepithelial Neoplasia. Human Pathology : 35,1008-1013 31 Yang XJ, Wu CL,Woda BA, vd. (2002) Expression of alpha –Methyacyl-CoA racemase (P504S) in atypical adenomatous hyperplasia of the prostate. American Journal of Pathology 26, 921-925 32 Jiang Z, Woda BA, Rock KL,vd. (2001) A new molecular marker for the detection of prostate carcinoma. American Journal of Pathology : 25, 1397-404 33 Weinstein M. H., Signeretti S., Loda M. (2002) Diagnostic utility of immunohistochemical staining for p63, a sensitive marker of prostatic basal cells. Modern Pathology: 15; 1302- 1308. 89 34 Ming Zhou, Arul M.Chinnaiyan ,Celina G.Kleer, Peter C. Lucas, Mark A.Rubin. Alpha-Methylacyl-CoA Racemase.A novel tumor marker over-expressed in several human cancers and their precursor lesions. 35 Shin M, Fujita MQ,Yasunaga Y, (1998) et alutility of immunohistochemical detection of high molecular weight cytokeratin for differential diagnosis of proliferative conditions of the prostate. American Journal of Urology::5, 237-42 36 Clayton PT. (2001) Clinical consequences of defects in peroxisomal betaoxidation. Biochem Soc Trans : 29, 298-305. 37 Ferdinandusse S, Denis S, Li J, vd. (2000) Subcellular localization and physiological role of alpha-methylacyl-CoA racemase. Journal Lipid Res: 41,1890-6 38 Zomer AW,van Der Burg B,Jansen GA, vd. (2000) Pristanic acid and phytanic acid:naturally occuringligands for the nuclear receptor peroxisome proliferator-activated receptor alpha. J Lipid Res : 41:1801-7 39 Irwın Leav, DVM, John E.Mcneal, Shuk-Mei Ho, Zhong Jiang. (2003) Alpha-Methylacyl-CoA Racemase (P504S) Expression in Evolving Carcinomas Within Benign Prostatic Hyperplasia and in Cancers of the Transition Zone. Human Pathology: 34,228-233 40 Wanders RJ, Vreken P,Ferdinanduesse S, vd. Peroxisome fatty acid alpha and beta oxidation in humans: Enzymology, peroxisomal metabolite transporters and peroxisomal diseases. Biochem Society Trans 29:250-267,2001. 41 Swinnen JV,Verhoeven G (1998) Androgens and the control of lipid metabolism in human prostate cancer cells. Journal Ster Biochemistry Molecular Biology :65, 191-198. 42 Heemers H, Maes B, Foufelle F. (2001) Androgens simulate lipogenic gene expression in prostate cancer cells by activation of the sterol regulatory element-binding protein cleavage activating protein/sterol regulatory element – binding protein pathway. Molecular Endocrinology :15,1817-1828. 90 43 Pizer ES, Pflug BR, Bova GS, vd. (2001) Increased fatty acid synthase as a therapeutic target in androgen – independent prostate cancer progression. Prostate 47:102-110. 44 Luo J,Zha S,Gage W. Vd. (2002) alpha-methylacyl-CoA racemase :A new molecular marker for prostate cancer. Cancer Research 62, 2220-2226. 45 Zhong Jiang, Bruce A.Woda. (2004) Diagnostic Utility of alpha-Methylacyl CoA Racemase (P504S) on Prostate Needle Biopsy. Anatomic Pathology: 11:316-321 46 Wang MC, Valenzuela LA, Murphy GP,vd. (1982) A simplified purification procedure for human prostate antigen. Oncology: 39, 1-5. 47 Catalona WJ,Richie JP, Ahmann FR, vd. Comparison of digital rectal examination and serum prostate spesific antigen inthe early detection of prostate cancer : results of a multicenter clinical trial of 6630 men. Journal of Urology : 151,1283-1290. 48 Polascik TJ, Oesterling JE, Partin AW. (1999) Prostate spesific antigen : a decade of discovery - what we have learned and where we are going. Journal of Urology: 162, 293-306. 49 Hasui Y, Marutsuka K, Asada Y,vd. (1994) Relationship between serum prostate spesific antigen and histological prostatitis in patients with benign prostatic hyperplasia. Prostate: 25, 91-96. 50 Nadler RB, Humphrey PA, Smith DS, vd (1995). Effect of inflammation and benign prostatic hyperplasia an elevated serum prostate spesific antigen levels. Journal of Urology: 154, 407-413. 51 Epstein JI.(1995) Diagnostic criteria of limited adenocarcinoma of the prostate on needle biopsy. Human Pathology: 26, 223-229. 52 Thorson P,Humphrey PA. (2000) Minimal adenocarcinoma in prostate needle biopsy tissue. American Journal of Clinical Pathology:114,896-909. 53 Lowe FC, Trauzzi SJ. (1993) Prostatic acid phosphatase in 1993. Its limited clinical utility. Urology Clinical North America: 20, 589-595. 54 Oesterling JE,Brendler CB,Epstein JI, vd. (1987) Correlation of clinical stage, 91 serum prostatic acid phosphatase and preoperative Gleason grade with final pathological stage in 275 patients with clinically localized adenocarcinoma of the prostate. Journal of Urology: 138, 92-98. 55 Horoszewicz JS, Kawinski E, Murphy GP. (1987) Monoclonal antibodies to a new antigenic marker in epithelial prostatic cells and serum of prostatic cancer patients. Anticancer Research :7, 927-935. 56 Israeli RS, Powell CT, Fair WR, vd. (1993) Molecular cloning of a complementary DNA encoding a prostate- spesific membrane antigen.Cancer Research: 53, 227-230. 57 Teni TR, Sheth AR, Kamath MR, vd. (1988) Serum and urinary prostatic inhibinlike peptide in benign prostatic hyperplasia and carcinoma of prostate. Cancer Lett.: 43,9-14. 58 Edwards JJ, Anderson NG, Tollaksen SL, vd. (1982) Proteins of human urine.II. Identification by two – dimensional electrophoresis of a new candidate marker for prostatic cancer. Clinical Chemistry:28,160-163. 59 Kim YD, Robinson DY,Manderino GL,vd. (1989) Molecular characterization of the epitope in prostate and breast tumor- associated PR92 antigen. Cancer Research: 49,2379-2382. 60 Wright GL JR, Beckett ML, Lipford GB, vd. (1991) A novel prostate carcinoma – associated glycoprotein complex (PAC) recognized by monoclonal antibody TURP-27. International Journal of Cancer: 47, 717-725. 61 Beckett ML, Lipford GB,vd. (1991) Monoklonal antibody PD41 recognizes an atigen restricted to prostate adenocarcinomas. Cancer Research: 51, 1326-1333. 62 Tang DG,Honn KV. (1994) 12-Lipoxygenase, 12(s)-HETE,and cancer metastasis.Ann N Y Acad Science:744:199-215. 63 Thomas DJ, Robinson M,King P, vd. (1993) P53 expression and clinical outcome in prostate cancer . Br Journal of Urology: 72,778-781. 64 Macri E,Loda M. (1998) Role of p27 in prostate carcinogenesis. Cancer Metastasis Rev.: 7,337-344. 65 Dhanasekaran SM, Barrette TR,Ghosh D, vd. (2001) Delineation of prognostic 92 biomarkers in prostate cancer. Nature : 412,822-826. 66 Varambally S, Dhanasekaran SM,et al. The polycomb group protein EZH2 is involved in progression of prostate cancer.Nature.2002;419:624-629. 67 Rhodes DR,Sanda MG, Otte AP, vd. (2003) Multiplex biomarker approach for determining risk of prostate-spesific antigen-defined recurrence of prostate cancer. Journal of National Cancer Institute: 95,661-668. 68 Brawer MK, Peehl DM, Stamey TA,vd. (1985) Keratin immunoreaktivity in the benign and neoplastic human prostate.Cancer Research: 45, 3663-3667. 69 Wojno KJ, Epstein JI. (1995) The utility of basal cell spesific anti-cytokeratinantibody (34BE12) in the diagnosis of prostate cancer. A rewiev of 228 cases. American Journal of Surgical Pathology: 19,251-260. 70 Gown AM,Vogel AM. (1984) Monoclonal antibodies to human intermediate filament proteins. II.Distribution of filament proteins in normal human tissues. American Journal of Pathology:114:309-321. 71 Cheville JC, Bostwick DG.(1995) Postatrophic hyperplasia of the prostate: a histologic mimic of prostate adenocarcinoma. American Journal of Surgical Pathology 19,1068-76. 72 O’Malley FP, Grignon DJ,Shum DT.(1990) Usefulness of immunoperoxidase staining with high-molecular-weight cytokeratin in the differential diagnosis of small asinar lesions of the prostate gland. Virchows Arch A Pathology Anat Histopathology 417,191-6. 73 Srigley JR, Bullock M, Amin MB. (1998) In : Foster C, Bostwick DG,eds. Pathology of the prostate. Philadelphia:Saunders, 126-55 74 Yang A,SCHWEİTZER R, Sun D, vd. (1999) P63 is essential for regenerative proliferation in limb, craniofascial and epithelial development. Nature:398,714-8 75 Rajal B.Shah, Ming Zhou,Michele Leblane, Matthew Synder, Mark A. Rubin, vd. (2002) Comparison of basal cell-specific markers, 34BE12,p63,in the diagnosis of prostate cancer. American Journal of Pathology :26(9),1161-1168. 76 Vincent Molinie,Gaelle Fromont,Mathilde Sibony, Annick Vieillefond,Beatrix 93 Cochand-Priollet, Jean M Herve, Thierry Lebret, Anne C Baglin. (2004) Diagnostic utility of a p63/ alpha-methyl-CoA-racemase (p504s) cocktail in atypical foci in the prostate. Modern Pathology : 17, 180-1190 77 Hedrick L, Epstein JI. (1989) Use of keratin 903 as an adjunct in the diagnosis of prostate carcinoma. American Journal of Surgical Pathology: 13,389-396. 78 Xu J, Stolk JA, Zhang X, vd. (2000) Identification of differentially expressed genes in human prostate cancer using subtraction and microarray. Cancer Research: 60,1677-1682. 79 Iczkowski KA, Bassler TJ,Schwob VS, Bassler IC,Kunnel BS, Orozco RE,vd. (1998) diagnosis of “suspicious for malignancy” in prostate biopsies:predictive value for cancer. Urology: 51,49-757. 80 Iczkowski KA, MacLennan GT, Bostwick DG. (1997) Atypical small acinar proliferation suspicious for malignancy in prostate needle biopsies: clinical significance in 33 cases. American Journal of Surgical Pathology: 21,1489-1495. 81 Beach R, Gown AM, De Peralta –Venturina MN, vd. (2002) P504S immunohistochemical detection in 405 prostatic specimens including 376 18-gauge needle biopsies. American Journal of Surgical Pathology: 26,1588-1596. 82 Magi-Galluzzi C, Luo J, Isaacs WB, vd. Alpha-methylacyl-CoA racemase: a variably sensitive immunohistochemical marker for the diagnosis of small prostate cancer foci on needle biopsy. American Journal of Surgical Pathology: 27,1128-1133 83 Ramnani DM, Bostwick DG. (1999) Basal cell spesific anti-keratin antibody 34 BE12: optimizing its use in distinguishing benign prostate and cancer. Modern Pathology : 12,443-4. 84 Bostwick DG, Srigley J, Grignon D, vd. (1993) Atypical adenomatous hyperplasia of the prostate: morphologic criteria for its distinction from well- differentiated carcinoma. Human Pathology: 24, 819-32. 85 Gaudin PB, Epstein JI. (1995) Adenosis of the prostate. Histologic features in needle biopsy specimens. American Journal of Surgical Pathology :19,737-47. 94 86 Multhaupt HA, Fessler JN,Warhol MJ. (2000) Loss of high molecular weight cytokeratin antigenicity in prostate tissue obtained by transurethral resections. Arch Pathology Laboratory Medical :124,1764-7 87 Varma M, Linden MDAmin MB. (1999) Effect of formalin fixation and epitope Retrieval techniques on antibody 34be12 immunostaining of prostatic tissues. Modern Pathology: 12:472-8 88 Ming Zhou, Rajal Shah, Ronglai Shen, Mark A Rubin. (2003) Basal cell cocktail (34BE12 +P63) improves the detection of prostate basal cells. American Journal of Surgical pathology : 27(3),365-71 89 Rubin MA, Putzi M,Mucci N, vd. (2000) Rapid (‘warm’)autopsy study for procurement of metastatic prostate cancer. Clinical Cancer Research: 6,1038-45 90 Rubin MA, Zhou M. Dhanasekaran SM, vd. (2002) Alpha –Methylacyl coenzyme A racemase as a tissue biomarker for prostate cancer. JAMA: 287,1662-70. 91 Gaudin PB, Reuter VE. (1997) Benign mimics of prostate adenocarcinoma on needle biopsy. Analytical Pathology: 2,111-34. 92 Goldstein NS, Underhill J, Roszka J, vd. (1999) Cytokeratin 34BE12 immunoreactivity in benign prostatic acini: quantitation, pattern assessment , and electron microscopic study. American Journal Clinical Pathology 112:69-74. 93 Okada H, Tsubura A, Okamura A,vd. (1992) Keratin profiles in normal/hyperplastic prostates and prostate carcinoma. Virchows Arch A Pathology Anat: 421,157-61 94 Shah IA, Schlageter MO, Stinett P,vd. (1991) Cytokeratin immunohistochemistry as a diagnostic tool for distinguishing malignant from benign epithelial lesions of the prostate. Modern Pathology: 4,220-4. 95 Leav I, McNeal JE, Ho SM, Jiang Z. (2003) Alpha-methylacyl-CoA racemase (P504S) expression in evolving carcinomas within benign prostatic hyperplasia and in cancers of the transition zone. Human Pathology : 34(3), 228-233. 96 Braakhuis BJ, Tabor MP,Kummer JA,Leemans CR,Brakenhoff RH. (2003) A 95 genetic explanation of Slaughter’s concept of field cancerization : Evidence and clinical implications. Cancer Research : 63(8), 1727-1730. 97 Bostwick DG, Shan A, Qian J, Darson M, Maihle NJ, Jenkins RB, Cheng L. (1998) Independent origin of multiple foci of prostatic intraepithelial neoplasia: Comparison with matched foci of prostate carcinoma. Cancer 83(9):1995-2002 98 Siqun L. Zheng, Bao-li Chang, Dennis A.Faith, Jill R. Johnson, Sarah D. Isaacs, Gregory A. Hawkins, Aubrey Turner, Kathy E. Wily, Eugene R.Bleecker, Patrick C. Walsh, Deborah A. Meyers, William B.Isaacs and Jianfeng Xu. (2002, Ekim 15) Sequence Variants of alpha – Methylacyl-CoA Racemase Are Associated with Prostate Cancer Risk. Cancer Research 62,6485- 6488. 99 Rainer Kuefer, Sooryanarayana Varambally, Ming Zhou, Peter C.Lucas, Martin Loeffler, Hubertus Wolter, Torsten Mattfeldt, Richard E. Gschwend,Terrence R.Barrette, Rodney L. Dunn, Arul M.Chinnaiyan, Mark A.Rubin. (2002) Alpha-Methylacyl-CoA Racemase: Expression levels of this Novel Cancer Biomarker Depend on Tumor Differentiation. American Journal of Pathology; 161:841-848 100 Takeshi Kurita, Roanna T. Medina, Alea A. Mills, Gerald R. Cunha. (2004) Role of p63 and basal cells in the prostate. Development: 131:4955-4964 101 Di Como C.j., Urist M, J., Babayan I., Drobbnjak M., Hedvat C.V., vd. (2002) p63 expression profiles in human normal and tumor tissues. Clinical Cancer Research: 8: 494- 501. 102 Barbareschi M, Pecciarini L, Cangi MG vd. (2001) P63, a p53 homologue, is a selective nuclear marker of myoepithelial cells of the human breast. American Journal of Surgical Pathology: 25:1054-60 103 Flores E.R., Tsai K.Y., Crowley D., Sengupta S., Yang A., McKeon F., Jacks T. (2002) P63 and p73 are required for p53 – dependent apoptozis in response to DNA damage (letter) Nature : 4: 560-564. 96 104 Charles J.Di Como, Marshall J.Urist, Irina Babayan, Marija Drobnjak, Cyrus V.Hedvat, Julie Teruya-Feldstein, Kamal Pohar, Axel Hoos, Carlos CordonCordo ( 2002, Şubat). P63 expression Profiles in Human Normal and Tumor Tissues. Clinical Cancer Research Vol.8, 494-501. 105 Helpap B, Kollermann J, Oehler U. (2001) Limiting the diagnosis of atypical small glandular proliferations in needle biopsies of the prostate by the use of immunohistochemistry. Journal of Pathology: 193:350-3. 106 Varma M, Amin MB, Linden MD, vd. (1997) Discriminant staining pattern of small glandular and preneoplastic lesions of the prostate using high molecular weight cytokeratin antibody: a study of 301 consecutive needle biopsies. Modern Pathology: 10:93 107 Iczkowski KA, Cheng L. Crawford BG, vd. (1999) Steam heat with an EDTA buffer and protease digestion optimizes immunohistochemical expression of basal cell – spesific antikeratin 34BE12 to discriminate cancer in prostatic epithelium. Modern Pathology: 12:1-4. 108 Parsons JK, Gage WR, Nelson WG, vd. (2001) p63 protein expression is rare in prostate adenocarcinoma: implications for cancer diagnosis and carcinogenezis. Urology: 58:619-24. 109 Googe PB, McGinley KM,Fitzgibbon JF. (1997) Anticytokeratin antibody 34BE12 staining in prostate carcinoma. American Journal of Clinical Pathology: 107:219-23 110 Michael H.Weinstein, Sabina Signoretti, Massimo Loda. (2002) Diagnostic Utility of Immunohistochemical Staining for p63, a Snsitive Marker of Prostatic Basal Cells. Modern Pathology: 15(12):1302-1308 111 Bahram R. Oliai, Hillel Kahane, Jonathan I. Epstein. (2002) Can Basal Cells Be Seen in Adenocarcinoma of the Prostate?. American Journal of Surgical Pathology. 26(9):1151-1160 112 Lewis L. (1950) Symposium on diagnosis and treatment of premalignant conditions: precancerous lesions prostate. Surgical Clinic of North America. 3,:1777-82. 97 113 Totten RS, Heinemann MW, Hudson PB, vd. (1953) Microscopic differential diagnosis of latent carcinoma of prostate. American Archeology of Pathology: 55:131-41. 114 Lindeman N, Weidner N. (1996) Immunohistochemical profile of prostatic and urothelial carcinoma impact heat-induced epitope retrieval and presentation of tumors with intermediate features. Application of Immunohistochemistry: 4:264-75. 115 Yang XJ, Lecksell K, Gaudin P, vd. (1999) Rare expression of high molecularweight cytokeratin in adenocarcinoma of the prostate gland : a study of 100 cases of metastatic and locally advanced prostate cancer. American Journal of Surgical Pathology: 23:147-52 116 Tara- Jane Browne, Michelle S. Hırsch, Gilbert Brodsky, William R.Welch, Massimo F.Loda, Mark A.Rubin. (2004) Prospective Evaluation of AMACR (P504S) and Basal Cell Markers in the Assessment of Routine Prostate Needle Biopsy Specimens. Human Pathology. 35:1462-1468 117 Zhong Jiang, Cuizhen Li, Andrew Fischer, Karen Dresser, Bruce A. Woda. (2005) Using an AMACR (P504S)/34BE12/P63 Cocktail for the Detection of Small Focal Prostate Carcinoma in Needle Biopsy Specimens. American Journal of Clinical Pathology: 123:231-236 118 Skinnider BF, Oliva E,Young RH, vd. (2004) Expression of alphamethylacyl-CoA racemase(P504S) in nephrogenic adenoma: a significant immunohistochemical pitfall compounding the differential diagnosis with prostatic adenocarcinoma. American Jornal of Surgical Pathology: 28:701-705. 119 Schuyler O. Sanderson, Thomas J. Sebo, Linda M. Murphy, Roxann Neumann, Jeff Slezak, John C.Cheville. (2004) An Analysis of the P63/ Alpha –methylacyl-CoA Racemase Immunohistochemical Cocktail Stain in Prostate Needle Biopsy Specimens and Tissue Microarrays. American Journal of Clinical Pathology: 121:220-225 98 120 Jonathan I.Epstein, William M. Murphy. (1997) Urological Pathology, Chapter 3, 2.baskı 121 Bostwick DG, Amin MB, Dundore P, Marsh W, Schultz DS. (1993) Architectural patterns of high grade prostatic intraepithelial neoplasia. Human Pathology 24:298 122 Bostwick DG. (1998) Premalignant lesions of the prostate. Semin. Diagn. Pathology 5:240 123 Ayala AG, Srigley JR, Ro JY, Abdul-Karim FW, Johnson DE (1986) Clear cell cribriform hyperplasia of prostate : report of 10 cases. American Journal of Surgical Pathology 10:665 124 Epstein JI,Armas OA. (1986) Atypical basal cell hyperplasia of the prostate. Modern Pathology 10:665. 125 Amin MB, Schultz DS, Zarbo RJ. (1992) Analysis of cribriform morphology in prostate neoplasia using antibody to high molecular weight cytokeratins. Modern Pathology 5:50A. 126McNeal JE, Bostwick DG. (1986) Intraductal dysplasia: a premalignant lesion of the prostate. Human Pathology 17:64. 127Bostwick DG, Brawer MK. (1987) Prostatic intraepithelial neoplasia and early invasion in prostate cancer. Cancer 59: 788. 128 Kovi J, Mostofi FK, Heshmat MT, Enterline JP. (1988) Large acinar atypical hyperplasia and carcinoma of the prostate. Cancer 61:555. 129Oyasu R, Bahnson RR, Nowels K vd. (1986) Cytologic atypia in prostate gland: frequency, distribution, and possible relevance to carcinoma. Journal of Urology 135: 959. 130Troncoso P, Babaian RJ, Ro JY. vd. (1989) Prostatic intraepithelial neoplasia and invasive prostatic adenocarcinoma in cystoprostatectomy specimens. Urology : 34 (suppl): 52. 131Brawer MK. (1992) Prostate intraepithelial neoplasia : a premalignant lesion. Human Pathology 23:242. 99 132 Kastendiek H. (1980) Correlations between atypical primary hyperplasia and carcinoma of the prostate: a histological study of 180 total prostatectomies. Pathology Research Pract. 169:366. 133 Srigley J, Toth P, Hartwick RWJ. (1989) Atypical histological patterns in cases of benign prostatic hyperplasia. Laboratory Investigation 60: 90a. 134 Quinn BD, Cho KR, Epstein JI (1990). Relationship of severe severe dysplasia to stage B adenocarcinoma of prostate. Cancer 65: 2328. 135 Epstein JI, Cho KR, Quinn BD. (1990) Relationship of severe dyplasia to stage A (incidental ) adenocarcinoma of prostate. Cancer 65: 2321. 136 Humphrey PA, Frazier HA, Paulson DF, Vollmer RT (1992) Extent of severe dysplasia in the prostate is inversely related to pathologic stage. Modern Pathology 5: 54a. 137Sakr WA, Haas GP, Cassin BJ, Pontes JE, Crissman JD. (1992). Prevalence of prostatic adenocarcinoma in young males: an autopsy study of age and race distribution. Modern Pathology 5:58a. 138 Brawer MK, Lange PH. (1989). Prostate – spesific antigen and premalignant change : implications for early detection. CA-A 39:361. 139 Brawer MK, Rennels MA, Nagle RB vd. (1989) Prostatic intraepithelial neoplasia: a lesion that may be confused with cancer on prostatic ultrasound. Journal of Urology 142:1510. 140 Lee F, Torp – Pedersen ST, Carroll JT, Siders DB. vd. (1989) Use of transrectal ultrasound and prostate –spesific antigen in the diagnosis of prostatic intraepithelial neoplasia. Urology 34(suppl). 141 Devonec M, Fendler JP, Monsallier M, Mouriquand P, vd. The significance of prostatic hypoechoic area: results in 226 ultrasonographically guided prostatic biopsies. Journal of Urology 143: 316. 142 Perlmen EJ, Epstein JI (1989). Blood group antigen expression in dysplasia and adenocarcinoma of the prostate. Lab Invest 60: 72 A. 100 143 Humphrey PA (1991). Mucin in severe dyplasia in the prostate. Surgical Pathology 4: T137. 144 Schultz DS, Amin MB, Zarbo RJ. (1992) Type IV collagen basement membrane component of prostatic intraepithelial neoplasia and associated carcinoma. Modern Pathology 5:59A. 145 Nagle RB, Brawer MK, Kittelson J, Clark V (1991). Phenotypic relationship of prostatic intraepithelial neoplasia to invasive prostatic carcinoma. American Journal of Pathology 138: 119. 146 Deschenes J, Weidner N. (1990) Nucleolar organizer regions (NOR) in hyperplastic and neoplastic prostate disease. American Journal of Surgical Pathology 14: 1148. 147 McNeal JE, Leav I, Alroy J, Skutelsky E. (1988) Differential lectin staining of central and peripheral zones of prostate and alterations in dysplasia. American Journal of Clinical Pathology 89:41. 148 McNeal JE, Alroy J, Leav I, Redwine EA, Freiha FS, Stamey TA. (1988) Immunohistochemical evidence for impaired cell differentiation in premalignant phase of prostate carcinogenesis. American Journal Clinical Pathology 90:23. 149Amin MB, Schultz DS, Zarbo RJ, Kubus J, Shaheen C: Computerized static DNA ploidy analysis of prostatic intraepithelial neoplasia. Modern Pathology 4:43 A. 150 Crissman JD, Sakr WA, Pontes JE. (1992) DNA quantitation in PIN and invasive carcinoma of the prostate. Modern Pathology 5:51A. 151Peitin M, Michel P, Van Velthoven R, vd. (1991) Morphonuclear relationship between PIN and cancers as assessed by digital cell image analysis. American Journal Clinical Pathology 96: 628. 152 Weinberg DS, Weidner N. (1991) The relationship between PIN and invasive prostatic carcinoma studied by static DNA cytometry . Modern Pathology 4:53A. 153-O’Malley F, Grignon D, Keeney M, Kerkvliet N, McLean C. (1991) DNA flow 101 cytometric studies of prostatic intraepithelial neoplasia. Modern Pathology 4: 50A. 154 Brawer MK, Bigler SA, Sohlberg OE, Nagle RB, Lange PH. (1991) Significance of prostatic intraepithelial neoplasia on prostate needle biopsy. Urology 38:103. 155 Weinstein MH, Epstein JI (1992). Significance of high grade PIN on needle biopsy. Modern Pathology 5:60A, 1992. 156 Epstein JI. (1996) The diagnosis and reporting of adenocarcinoma of the prostate in core needle biopsy specimens. Cancer 78: 350-6. 157 Kahane H. Sharp JW. Shuman GB. vd. (1995) Utilization of high molecular weight cytokeratin on prostate needle biopsies in an independent laboratory. Urology: 45: 981-6. 158 Kinzler KW, Vogelstein B. (1996) Lessons from hereditary colorectal cancer. Cell 87:159-70. 159 Tsao J, Shibata D. (1994) Further evidence that one of the earliest alterations in colorectal carcinogenezis involves APC. American Journal of Pathology 145:531-4. 160 Emmert- Buck MR, Vocke CD, Pozzatti RO vd. (1995) Allelic loss on chromosome 8p12-21 in microdissected prostatic intraepithelial neoplasia. Cancer Research 55:2959-62. 161 McNeal JE, Bostwick DG, Kindrachuk RA. vd. (1986) Patterns of progression in prostate cancer. Lancet 1: 60-3. 162 De Marzo AM, Marchi VL, Epstein JI. vd. (1999) Proliferative inflamatory atrophy of the prostate : implications for prostatic carcinogenesis. American Journal Pathology: 155: 1985-92. 163 Shah R, Mucci NR, Amin A, vd. (2001) Postatrophic hyperplasia of the prostate gland : neoplastic precursor or innocent by stander?. American Journal of Pathology: 158: 1767- 73. 164 Debril MB, Renaud JP, Fajas L, vd. (2001) The pleiotropic functions of peroxisome proliferator – activated receptor gamma. Journal of Molecular 102 Medical: 79: 30-47. 165 Saez E, Tontonoz P, Nelson MC. vd. (1998) Activators of the nuclear receptor PPARgamma enhance colon polyp formation. National Medical: 4:1058-61. 166 Butler R, Mitchell SH, Tindall DJ. vd. (2000) Nonapoptotic cell death associated with S-phase arrest of prostate cancer proliferator –activated receptor cells via the peroxisome gamma ligand , 15 –deoxy-delta 12, 14- prostaglandin J2. Cell Growth Differ :11:49-61. 167 Kubota T, Koshizuka K, Williamson EA, vd. (1998) Ligand for peroxisome proliferator – activated receptor gamma (troglitazone) has potent antitumor effect against human prostate cancer both in vitro and in vivo. Cancer Research: 58:3344-52. 168Mueller E. Smith M. Sarraf P. vd. (2000) Effects of ligand activation of peroxisome proliferator-activated receptor gamma in human prostate cancer. Proc Natl. Academy Science USA: 97: 10990-5. 169 Shappell SB, Gupta RA, Manning S. vd. (2001) 15S- Hydroxyeicosatetraenoic activates peroxisome proliferator – activated receptor gamma and inhibits proliferation in PC3 prostate carcinoma cells. Cancer Research : 61:497-503. 170 Hisatake JI, Ikezoe T, Carey M, vd. (2000) Downregulation of prostate-spesific antigen expression by ligands for peroxisome proliferator – activated receptor gamma in human prostate cancer. Cancer Research : 60:5494-8. 171 DiGiuseppe JA, Sauvageot J, Epstein JI. (1997) Increasing incidence of minimal residual cancer in radical prostatectomy specimens. American Journal of Surgical Pathology : 21:174-8. 172 Epstein JI, Potter SR. (2001) The pathologic interpretation and significance of prostate needle biopsy findings: implications and current controversies. Journal of Urology 166:402-10. 173 Kuafer R, Varambally S. Zhou M. vd. (2002) Alpha- methylacyl – CoA racemase: Expression levels of this novel cancer biomarker depend on tumor 103 differentiation American Journal of Pathology.161:841-8. 174 Oppenheimer JR, Wills ML, Epstein JI. (1998) Partial atrophy in prostate needle cores. Another diagnostic pitfall for the surgical pathologist. American Journal of Surgical Pathology 22:440-5. 175McNeal JE, Cohen RJ, Brooks JD (2001). Role of cytologic criteria in the histologic diagnosis of Gleason grade 1 prostatic adenocarcinoma. Human Pathology 32:441-446. 176 Pacelli A, Bostwick DG. (1997) Clinical significance of high grade prostatic intraepithelial neoplasia in transurethral resection specimens. Urology 50: 355-359. 177 Harver S, Skjorten FJ, Robsahm TE. vd. (1998) Is prostatic intraepithelial neoplasia in the transition/ central zone a true precursor of cancer? A long term retrospective study in Norway. British Journal Cancer 78:46-49. 178 Ockner RK, Kaikaus RM, Bass NM (1993) Fatty acid metabolism and the pathogenesis of hepatocellular carcinoma: Review and hypothesis . Hepatology : 18: 669-76. 179 Landis SH, Murray T. Bolden S. vd. (1999) Cancer statistics. CA Cancer Journal Clinique. 49:8-13. 180 Epstein JI, Walsh PC, CarMichael M. vd. (1994) Pathological and clinical findings to predict tumor extent of nonpalpable (stage T1c) prostate cancer. JAMA : 271:368-74. 181 Patrin AW, Oesterling JE. (1994) The clinical usefulness of prostate spesific antigen. Update. Journal Urology 152:1358-68. 182 Kirk JW, Jonathan I, Epstein JI. (1995) The utility of basal cell specific anti-cytokeratin antibody (34BE12) in the diagnosis of prostate cancer. American Journal Surgical Pathology. 19:251-60. 183 Luo J., Duggan, D.J., Chen, Y., Sauvageot, J., Ewing, c. M., Bittner, M. L., Trent, J. M., and Isaacs, W. B. (2001) Human prostate cancer and benign prostatic 104 hyperplasia: molecular dissection by gene expression profiling. Cancer Research 61:4683-88. 184 Wanders, R. J. A., Jacobs, C., and Skjeldal, O. H. (2001). Refsum disease In: C. R. Scriver, A.L. Beaudet, W. S. Sly, and D. Valle(eds). The Metabolic and Molecular Bases of Inherited Disease, London: McGraw Hill : 3303-3321. 185 Chan, J. M., Stampfer, M.J., Ma J., Gann, P. H., Gaziano, J. M., and Giovannucci, E.L. (2001) Dairy products, calcium, and prostate cancer risk in the Physicians’ Health Study. American Journal Clin. Nutr. 29:250-267. 186 Tamatani, T., Hattori, K., Naashiro, K., Hayashi, Y., Wu, S., Klumpp, D., Reddy, J.K., and Oyasu, R. (1999) Neoplastic conversion of human urothelial cells in vitro by overexpression of H2O2- generating peroxisomal fatty acyl CoA oxidase. International Journal of Oncology: 15: 743-49. 187 Ming Zhou, Hakan Aydın, Hillel Kanane, Jonathan I.Epstein. (2004, Şubat) How often does Alpha-Methylacyl-CoA-Racemase contribute to resolving an atypical diagnosis on prostate needle biopsy beyond that provided by basal cell markers?. American Journal Surgical Pathology 28: 239-43. 188 Vijayalakshmi Ananthanarayanan, Ryan J. Deaton, Ximing J. Yang, Michael R.Pins, Peter H. Gann. (2005) Alpha-Methylacyl-CoA-Racemase (AMACR) Expression in Normal Prostatic Glands and High –Grade Prostatic Intraepithelial Neoplasia(HGPIN). Association With Diagnosis of Prostate Cancer. Prostate 63: 341- 46. 189 Maryam A. Farınola, Jonathan I. Epstein. (2004) Utility of Immunohistochemistry for Alpha-Methylacyl-CoA-Racemase in Distinguishing Atrophic Prostate Cancer From Benign Atrophy. Human Pathology. 35: 10, 1272-78. 190 Jiang Z, Iczkowski KA, Woda BA. Vd. (2004). P504S immunostaining boots diagnostic resolution of “suspicious” foci in prostatic needle biopsy specimens. American Journal Clinical Pathology : 121: 99-107. 191 Renshaw AA, Santis WF, Richie JP. (1998) Clinicopathological characteristics of prostatic adenocarcinoma in men with atypical prostate needle biopsies. Journal of 105 Urology :159:2018-21. 192 Kunji LP, Rubin MA, Shen R, vd. (2003). Comparison of monoclonal antibody(P504S) and polclonal antibody to a- Methylacyl-Co A- racemase in benign, atypical andmalignant prostate tissues. Modern Pathology :16:158A. 193 Iczkowski KA, Bassler TJ, Schwob VS, vd. (1998) Diagnosis of “suspicious for malignancy” in prostate biopsies: predictive value for cancer. Urology: 51:749-58. 194 Bostwick DG, Qian J, Frankel K. (1995) The incidence of high grade prostatic intraepithelial neoplasia in needle biopsies. Journal of Urology :154:1791- 94. 195 Cheville JC, Reznicek MJ, Bostwick DG. (1997) The focus of atypical glands suspicious for malignancy in prostate needle biopsy specimens: incidence, histologic features, and clinical follow-up of cases diagnosed in a community practise. American Journal of Clinical Pathology: 108:633-640. 196 Hoedemaeker RF, Kranse R, Rietbergen JB, vd. (1999) Evaluation of prostate needle biopsies in a population- based screening study: the impact of borderline lesions. Cancer: 85:145-152. 197 Orozco R, O’Dowd G, Kunnel B,vd. (1998) Observation on pathology trends in 62.537 prostate biopsies obtained from urology practices in United States. Urology : 51:186-95. 198 Rogatsch H, Mairinger T, Gschwendtner A, vd. (2000) Optimized preembedding method improves the histologic yield of prostatic core needle biopsies. Prostate. 42:124-29. 199 Rabbani F, Stroumbakis N, Kava BR, vd. (1998) Incidencinimale and clinical significance of false- negative sextant prostate biopsies. Journal of Urology :159:1247-50. 200 Iczkowski KA, Bostwick DG. (2000) Criteria for biopsy diagnosis of minimal volume prostatic adenocarcinoma: analytic comparison with nondiagnostic but suspicious, atypical small acinar proliferation. Arch Pathology Lab Medicine. 106 124:98-107. 201 Wojna KJ, Epstein JI. (1995) The utility of basal cell- specific anticytokeratin antibody 34BE12 in the diagnosis of prostate cancer: a review of 228 cases. American Journal Surgical pathology : 19:251-60. 202 Farinola MA, Epstein JI. (2003) Utility of immunohistochemistry for alphamethylacyl- CoA racemase (AMACR) in distinguishing atrophic prostate cancer from benign trophy. Modern Pathology :16: 149A. 203 Reyes AO, Humphrey PA. (1998) Diagnostic effect of complete histologic sampling of prostate needle biopsies. American Journal of Clinical Pathology: 109:416-422. 204 Iczkowski KA, Chen HM, Yang XJ, vd. (2002) Prostate cancer diagnosed after initial biopsy with atypical small acinar proliferation suspicious for malignancy is similar to cancer found on initial biopsy. Urology :60: 851- 854. 205 Rubin MA, Zerkowski MP, Camp RL, (2004). Quantitative determination of expression of the prostate cancer protein alpha- methylacyl-CoA racemase using autamated quantitative analysis (AQUA) : A novel paradigm for automated and continous biomarker measurements. American Journal of Pathology 164: 831-40. 206 Magi-Galluzzi C, Epstein JI (2003) Threshold for diagnosing prostate cancer over time. Human Pathology 34: 1116-18. 207 Epstein JI, Yang XJ. (2002) Prostate Biopsy Interpretation. (3. baskı) Philadelphia, PA Lippincott Williams WİLKİNS. 281-282. 208 Jonathan I.Epstein ve ISUP Grading Committee .(2005) The 2005 International Society of Urological Pathology (ISUP) Consensus Conference on Gleason Grading of Prostatic Carcinoma. 107