erkek tüketim ürünlerinde kadın bedeninin cinsel obje olarak temsili

advertisement
T.C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
REKLAMCILIK VE TANITIM BİLİM DALI
ERKEK TÜKETİM ÜRÜNLERİNDE
KADIN BEDENİNİN CİNSEL OBJE OLARAK TEMSİLİ
Yüksek Lisans Tezi
SELCAN BAKKAL
İstanbul, 2016
T.C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
REKLAMCILIK VE TANITIM BİLİM DALI
ERKEK TÜKETİM ÜRÜNLERİNDE
KADIN BEDENİNİN CİNSEL OBJE OLARAK TEMSİLİ
Yüksek Lisans Tezi
SELCAN BAKKAL
Danışman: PROF. DR. SELMA ULUS
İstanbul, 2016
GENEL BİLGİLER
İsim ve Soyadı
: Selcan Bakkal
Anabilim Dalı
: Halkla İlişkiler
Programı
: Reklamcılık ve Tanıtım
Tez Danışmanı
: Prof. Dr. Selma Ulus
Tez Türü ve Tarihi
: Yüksek Lisans- Haziran 2015
Anahtar Kelimleler
: Medya, Temsil, Kadın, Tüketim
ÖZET
ERKEK TÜKETİM ÜRÜNLERİNDE
KADIN BEDENİNİN CİNSEL OBJE OLARAK TEMSİLİ
Medya, teknoloji alanında kaydedilen gelişmelere paralel olarak yeni
iletişim araçlarının da devreye girmesiyle birlikte toplumsal yaşantının her
alanında etkili hale gelmiştir. Bu hali ile kitleleri etkileme ve yönlendirmede
önemli bir role sahip olan medya; kadınların medyada temsil ediliş biçimi
açısından da baskın bir güce sahiptir. Özellikle tüketim kültürünün global ölçekte
etkililiğini artırması ile kadın bedeni medyada cinsel bir obje olarak temsil
edilmekte ve metalaşmaktadır. Cinsel bir arzu nesnesine dönüşen ve ‘seyirlik bir
nesne’ olarak erkeğin bakışına sunulan kadın bedeni, bu hali ile tüketime
sunulmakta ve değersizleşmektedir. Medyada, ya geleneksel rolleri ile ya da
cinselliği ile ön planda olan kadın, bu sorunlu temsil ile erkeğin gölgesinde
kalmakta ve toplum içerisinde tek başına var olamamaktadır.
i
GENERAL KNOWLEDGE
Name and Surname
: Selcan Bakkal
Field
: Public Relations
Programme
: Advertisement
Supervisor
: Prof. Dr. Selma Ulus
Degree Awarded and Date
Keywords
: Master, June 2015
: Woman, Media, Consumption, Representation
ABSTRACT
MALE SEXUAL OBJECT TO REPRESENT OF THE
FEMALE BODY CONSUMER GOODS
Thanks to recent development in means of communication, mass media
has taken place in every part of social life in a fashion of parallel to the
technological advancement. The mass media does not just have a significant act
on society to influence and direct them but it also has a dominant power on
society in terms of the way women are represented in media. Especially with the
increase in activity of consumption culturein a global scale, female body is
represented as a sexual object and commodified in the mass media. The female
body that is introduced to perspective of male as a visual object and becomes
an object for sexual passion, is offred to consumption and it is trivialized. Women
in mass media with their traditional roles or with their forefront positions in
terms of sexuality, are overshadowed by men and they also cannot sustain their
existence in the society alone.
ii
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa No
Şekil 1
:
Saussure’ın Anlam Öğeleri……………………………………………………..………44
Şekil 2
:
Peirce’ün Anlam Öğeleri………………………………………………………….….….46
Şekil 3
:
Peirce Gösterge Modeli………………………………………………………….….……48
Şekil 4
:
Barthes’in Anlam Öğeleri…………………………………………………………………50
Sahne 1 :
Baileys Reklam Görseli………………………………………………………………..….55
Sahne 2 :
Baileys Reklam Görseli………………………………………………….……………..…56
Sahne 3 :
Baileys Reklam Görseli…………………………………………….……………………..57
Sahne 4 :
Playboy Parfümü Reklam Görseli……………………...........................58
Sahne 5 :
Playboy Parfümü Reklam Görseli………………………….………………………..59
Sahne 6 :
Playboy Parfümü Reklam Görseli……………………………………………….…..60
Sahne 7 :
Playboy Parfümü Reklam Görseli …………………………………………………..60
Sahne 8 :
Vulva Parfüm Reklam Görseli…………………………………………………….……62
Sahne 9 :
Vulva Parfüm Reklam Görseli…………………………………………………….…..63
Sahne 10:
Vulva Parfüm Reklam Görseli……………………………………………………….…64
Şekil 5
:
Vulva Reklam Afişi……………………………………………………………………….…65
Şekil 6
:
Dolce&Gabbana Reklam Afişi…………………………………….…………………..66
Şekil 7
:
Dolce&Gabbana Reklam Afişi ………………………………………………………..67
Şekil 8
:
Dolce&Gabbana Reklam Afişi ………………………………………………………..68
iii
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa No
Sahne 11 : Axe Reklam Görseli…………………………….………………………….……………….69
Sahne 12:
Axe Reklam Görseli…………………………………………………………………………69
Sahne 13:
Axe Reklam Görseli……………………………………………………………….………..70
Sahne 14:
Axe Reklam Görseli…………………………………………………………………………70
Sahne 15:
Axe Reklam Görseli…………………………………………………………………………70
Sahne 16:
Axe Reklam Görseli………………………………………………….……………….……70
Sahne 17:
Axe Reklam Görseli…………………………………………………………….………….71
Sahne 18:
Axe Reklam Görseli…………………………………………………………………………71
Sahne 19:
Axe Pulse Reklam Görseli…………………………………………………..………….72
Sahne 20:
Axe Pulse Reklam Görseli ……………………………………………………………..73
Sahne 21 : Jagler Parfüm Reklamı……………………………………………………………….…..74
Sahne 22 : Jagler Parfüm Reklamı……………………………………………………………….…..75
iv
TABLO LİSTESİ
Sayfa No
Tablo 1: Baileys Alkol Reklamı Göstergebilimsel İncelemesi……………….55
Tablo 2: Baileys Alkol Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumlaması…….58
Tablo 3: Playbol Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi………………59
Tablo 4: Playboy Parfüm Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumu…………63
Tablo 5: Vulva Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi…………………64
Tablo 6: Vulva Parfüm Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumu…………….68
Tablo 7: Dolce&Gabbana Afişinin Göstergebilimsel Analizi…………………..69
Tablo 8: Dolce&Gabbana Reklamının Göstergebilimsel Çözümlemesi….71
Tablo 9: Dolce&Gabbana Afişinin Göstergebilimsel Analizi……………………72
Tablo 10: Axe Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi………………….73
Tablo 11: Axe Parfüm Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumlaması…….76
Tablo 12: Axe Pulse Reklam Filimin Göstergebilimsel Analizi……………….77
Tablo 13: Axe Pulse Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumlaması……….79
Tablo 14: Jagler Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi………………80
Tablo 15: Jagler Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumu………………………83
v
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖZET…………………………………………………………………………..
I
ABSTRACT…………………………………………………………………...
II
ŞEKİL LİSTELERİ…………………………………………..………………
III
TABLO LİSTELERİ…………………………………………………………
IV
1.GİRİŞ…………..…………………………………………………….…….
1
2.TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI VE FARKLI YAKLAŞIMLAR
2.1. Cinsiyet Kavramı……………………………………………………………….
4
2.2. Toplumsal Cinsiyet Kavramı……………………………………………...
4
2.3. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Yaklaşımlar…………………….
8
2.3.1. Fonsiyonalist Yaklaşım……………………………….
12
2.3.2.Çatışma Yaklaşımı…………………………………………
13
2.3.3. Etkileşimci Yaklaşım…………………………………….
14
2.3.4. Feminist Yaklaşım………………………………………..
15
2.3.4.1. Liberal Feminizm……………….…
16
2.3.4.2. Sosyalist Feminizm………………
16
2.3.4.3. Radikal Feminizm………………..
17
vi
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
3. TOPLUMSAL CİNSİYET VE TÜKETİM KÜLTÜRÜNÜN KADIN
BEDENİ İLE İLİŞKİSİ
3.1. Tüketim Kültürü Kavramı ve Gelişimi……………………………..
19
3.2. Tüketim Kültürü ve Reklam……………………………………………
23
3.3 Toplumsal Cinsiyet ve Reklam…………………………………….....
26
3.4. Toplumsal Cinsiyet ve Tüketim Kültürü Bağlamında Reklamlarda
Kadın Bedeninin Sunumu………………………………………………………………………..
28
3.4.1. Ev Kadını Olarak Kadının Sunumu………
31
3.4.2. Cinsel Obje Olarak Kadının Sunumu…..
34
3.4.3. İdeal Kadın Modelinin Sunumu…………….
37
4. ERKEK TÜKETİM ÜRÜNLERİNDE KADIN BEDENİNİN CİNSEL
OBJE OLARAK SUNUMU
4.1. Çözümlemenin Metodolojisi……………………………………………
40
4.1.1 Reklam Çözümleme Yöntemi Olarak Göstergebilim 40
4.1.2. Çağdaş Göstergebilimin Öncüleri…………………
43
4.1.2.1. Ferdinand de Saussure……………….
43
4.1.2.2. Charles Sanders Pierce……………….
45
4.1.2.2.1. Kendi İçinde ve
Kendisi İçin
Düşünülmüş Gösterge…………………………………………………………………………………
vii
46
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
4.1.2.2.2. Nesnesine Göre Sınıflandırılan
Gösterge……………………………………………………………………………………………………….
48
4.1.2.2.3. Yoruma/Anlama Göre
Sınıflandırılan Gösterge………………………………………………………………………………..
49
4.1.2.3. Roland Barthes…………………
50
4.2. Çözümlemenin Amacı ve Önemi……………………………………..
53
4.3. Çözümlemenin Yöntemi ve Örneklem……………………………..
54
4.4. Çözümleme ve Bulgular……………………………………………………..
55
4.4.1. Baileys Alkol Reklamı Analizi………………………
55
4.4.2. Playboy Parfüm Reklamı Analizi…………………
59
4.4.3. Vulva Parfüm Reklamı Analizi……………………
64
4.4.4. Dolce&Gabbana Reklam Afişi Analizi……….
69
4.4.5. Axe Parfüm Reklamı Analizi………………………
73
4.4.6. Axe Plus Parfüm Reklamı Analizi……………….
77
4.4.7. Jagler Parfüm Reklamı Analizi……………………
80
5. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ…………………………………………..
84
KAYNAKÇA……………………………………………………………………….
86
viii
1. GİRİŞ
Cinsiyet, biyolojik olarak kadın ya da erkek olma durumunu ifade eden
bir kavram iken; toplumsal cinsiyet, toplumun bireylere atfetmiş olduğu davranış
kalıplarını tanımlamak için kullanılmaktadır. Biyolojik olarak kadın ya da erkek
olmanın ötesinde toplum içerisindeki kadınlık ve erkeklik durumlarını tasvir
etmektedir.
Sahip olunan cinsiyet özeliğine göre; toplum içerisinde nasıl giyinileceği,
nasıl davranılacağı, nasıl konuşulacağı, hangi davranış kalıplarının normal
karşılanıp, hangilerinin onaylanmayacağı toplumsal cinsiyet normlarına göre
tayin edilmektedir. Bu hali ile toplumsal cinsiyet kalıpları, toplum içerisinde
sosyal hayatın ve ilişkilerin belirleyicisi olmaktadır.
Sosyal hayatın, teknolojik yeniliklerle sürekli değişim içinde olduğu göz
önünde bulundurulduğunda, toplumsal cinsiyet rollerinin ve cinsler arasındaki
ilişkilerin de bu yeniliklerle birlikte değiştiği ve dönüştüğü görülmektedir.
18. yüzyılda ivme kazanan kitlesel üretim ve tüketim kültürü olgusu,
karmaşık gibi gözüken sosyal ilişkileri daha standart bir hale getirmiştir. Tüketim
kültürünün bir getirisi olan ‘tüketme’ eylemi artık toplumda statü kazanmanın,
ilişki ve iletişimde baskın taraf olmanın yolu haline gelmiştir ve sosyal hayatın
tüm katmanlarına işlemiştir.
21. yüzyıla gelindiğinde medya ve kitle iletişim araçlarının etkinliğinin
artması ile birlikte ‘tüketme’ eylemi sadece fiziksel tüketimi değil, ideolojik ve
bedensel tüketimi de kapsayan daha karmaşık bir boyut kazanmıştır. Özellikle
televizyon izleme eyleminin rutinleşip hayatın merkezine oturması, toplumsal
cinsiyet
kalıplarının
seyrinin
televizyon
merkezli
yönlendirilmesine
ve
değiştirilmesine ortam hazırlamıştır. Artık günlük hayat içerisinde bireylerin
cinsiyetlerine göre hangi davranış şekillerini sergilemeleri gerektiği televizyon ile
belirlenmektedir. Kadının ve erkeğin sahip olması gereken fiziksel özelliklerden,
psikolojik ve davranışsal tepkilere kadar tüm rol modelleri televizyon ile evlere
girip bireyleri kuşatmıştır.
Toplumsal değişikliklerin yanı sıra medya, mevcut toplumsal ilişkilerin ve
toplumsal rollerin sürdürebilirliğini ve devamlılığını sağlayarak, bu ilişkileri
yeniden üretmektedir (Çimen, 2011; 1). Toplumsal cinsiyet rollerini kitle iletişim
araçları aracılığı ile yeniden izler kitleye sunmak, o rolün yeniden üretilmesine ve
tüketilmesine neden olmaktadır.
Tüketim olgusu cinsiyet ve bedenler merkezinde irdelendiğinde; kadın,
kitle iletişim araçlarında ya hiç yer almamakta ya da mevcut rollerin devamını
sağlamak adına erkeğin gölgesinde kalmaktadır. Kadının medyada bu sorunlu
temsili lokal bir boyutu aşıp, global ölçeğe ulaşmıştır. Var olan toplum
düzenlerinde ataerkil yapılanmanın niteliksel ve niceliksel olarak daha büyük ve
etkili olduğu gerçeği bulunmaktadır ve bu gerçek medya aracılığı ile somut ve
meşru hale gelmektedir.
Bu tez çalışmasında mevcut durumlar ışığında kadının, hem toplum hem
de kitle iletişim araçları arasında nasıl bir konumda olduğu bedeni aracılığıyla
sunulmuştur. Birinci bölümde, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarının
ayrımına dikkat çekildikten sonra, toplumsal cinsiyetin ne olduğu ve toplumsal
cinsiyet
eşitsizliğinin
derinlerine
inilerek
kavramların
değerlendirilmesi
ve
tanımlanması yapılmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin nedenleri ve bu konuda
ortaya atılmış feminist teoriler üzerinde durulmuştur.
Çalışmanın ikinci bölümünde ise kapitalist sitemin bir parçası olan
tüketim kültüründen, tüketim kültürünün bir getirisi ve aracısı olan popüler
kültür kavramına değinilmiştir. Tüketim kültürünün başlamasına yol açan
konjonktürel süreç irdelenmiş, medya ve tüketim olgusunun nasıl bir ilişki
yumağı içerisinde olduğu saptanmıştır. Tüketim nesnesi olarak medyada kadının
ve kadın bedeninin nasıl tüketildiği ve medyada kadın bedeninin nasıl temsil
edildiği konuları üzerinde durulmuştur.
Çalışmanın üçüncü ve dördünce bölümlerinde tez araştırmasına yönelik
çalışmalar yürütülmüştür. Reklam analizleri için zemin oluşturan göstergebilim
kavramı
ve
teorisyenlerine
değinilerek,
2
göstergebilimin
temel
tezleri
irdelenmiştir. Araştırmanın yöntem ve kapsamı, analize tabi tutulan reklam
örnekleri ve çalışmanın genel çerçevesi çizilmiştir.
Tez çalışmasının son kısmında ise tüm değerlendirmeleri somutlaştıran
reklam analizleri yer almaktadır. Medyanın ve reklamların bireyler üzerindeki
yönlendirme gücü dikkate alındığında, toplumsal cinsiyet kimlikleri ve imajları
noktasında belirleyici olmaları göz önünde tutularak araştırmanın temel amacı
oluşturulmuştur. Bu çalışmada amaç, yeni bir araştırma veya hipotezden ziyade,
var
olan
reklam
olarak/olmayarak
görselleri
kadın
aracılığı
bedeninin
ile
çözümlemeler
konumlandırılışını
yaparak,
farkında
değerlendirmek
ve
tartışmaktır.
Bu amaçla reklam analizleri için olasılıklı örneklem metotlarından basit
rastgele örneklem metodu kullanılmıştır. Var olan cinsel içerikli reklamlar
içerisinden tez çalışmasına uygun olan ve özellikle erkek tüketim ürünlerinin
çoğunlukta olduğu reklam görsellerine yer verilmiştir.
Reklamların gösteren-gösterilen ilişkisinden ayrılmaz bir bütün olduğu
göz önünde bulundurularak, reklamlarda yer alan iletiler göstergebilimsel olarak
analiz edilmiştir. Söz konusu kadın ve erkek cinsi olduğu için sosyal psikolojik
çözümlemelere çalışma içerisinde yer verilmiştir.
Erkek tüketim ürünleri ile birlikte kadın bedeninin nasıl seyirlik bir nesne
ve aynı zamanda tüketim nesnesi haline geldiği, amaçsal yöntemle seçilmiş
reklamlar aracılığıyla analiz edilmiştir. Beşinci bölümün sonunda elde edilen tüm
bilgiler ışığında genel bir değerlendirme yapılmıştır.
3
2. TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI VE FARKLI
YAKLAŞIMLAR
2.1. Cinsiyet Kavramı
İnsan türünün hareketlerini ve davranışlarını tayin eden en belirgin ve
baskın kimliği cinsiyettir. Cinsiyet, Batı ve Latin dillerinde kullanılan ‘seks’
sözcüğü ‘section’ (bölünme) kelimesinden türemiştir. Cinselliğin erkek ve kadın
olarak iki cins arasında yaratmış olduğu ayrıma ve bölünmeye işaret etmektedir.
Cinsiyet genel olarak bir türe ait ve o türün özelliklerini gösteriyorken, diğer
türden olmama ve diğer türün özelliklerini sergilememe anlamına gelmektedir.
Bu da Parman’ın (2007, s.121) işaret ettiği başkasılığa (alterite) gönderme
yapmaktadır. Kadının kadın olması ve erkek olmaması, dolayısıyla kadınlık
durumunu sürdürüyor olması durumudur.
‘Cinsiyet’ kavramı genel olarak bir bireyin biyolojik, fizyolojik ve genetik
özelliklerini tanımlamada kullanılmaktadır. Fiziksel ve biyolojik özelliğe bağlı
kimlik tanımında karşımıza sadece iki tür çıkar: kadın olmak ve erkek
olmak(Sabuncuoğlu, 2006, s:74).
Cinsiyet, biyolojik işlevleri, davranış kalıplarını, duyum ve hazları bir
araya toplayan bir kavramdır (Foucault, 1986). Bu tanımıyla cinsiyet kavramı
aslında
toplumsal
cinsiyet
ve
toplumsal
cinsiyet
rollerine
de
zemin
hazırlamaktadır. Hangi türün hangi davranışı sergileyeceği ve hangi biyolojik
işlevleri yerine getireceği gibi evrilerek öğrenilmiş davranış kalıpları cinsiyete
bağlı olarak değişmektedir.
2.2. Toplumsal Cinsiyet Kavramı
Toplumsal cinsiyet kavramı ilk kez Amerikalı psikiyatr ve psikanalist
Robert Stoller tarafından 1968 tarihli ‘Sex and Gender’ (Cinsiyet ve Toplumsal
Cinsiyet)
adlı
kitabında
kullanılmıştır.
Kadınlık
ve
erkeklik
durumlarının
birbirinden farklı kavramlar olduğunu açıklamak adına kitabında bu kavrama yer
vermiş ve sosyal bilimlere kazandırmıştır (Gonzales and Seidler, 2008).
4
Cinsiyet kavramı, biyolojik olarak insan türünü kadın ve erkek olarak
ikiye ayırıp, o kimlik altında birleştiriyorken; toplumsal cinsiyet, biyolojik kimliğe
bağlı olarak, toplumun o kimlikten beklentisini, davranış ve rol kalıplarını
tanımlamak
için
kullanılmaktadır.
Cinsel
kimliklerin
aralarındaki
ilişkinin
toplumsal ve kültürel boyutuna işaret eder.
Scott (1986), toplumsal cinsiyet kavramını tanımlarken, toplumsal
cinsiyetin cinsler arasındaki farklılıklarına ve toplumsal ilişkilerin yürütülmesi
konusunda iktidar ilişkisine dikkat çekmektedir. Belirli toplumsal ilişkilerin
başlaması,
yürütülmesi
ve
devamlılığının/sürdürülebilirliğinin
sağlanması
konusunda baskın olan bir cinsin varlığından söz etmektedir.
Biyolojik olarak ‘kadın ve erkek’ olmak, doğuştan gelen ve ömür boyu
devam eden kavramlarken, toplumsal cinsiyet ‘kadınlık’ ve ‘erkeklik’ durumlarına
işaret
eder.
kavramlarken,
Kadın
ve
kadınlık
erkek
ve
olmak
erkeklik
doğuştan
gelen
toplumsallaşma
ve
evrensel
sürecinde
olan
öğrenilerek
kazanılan ve zamanla değişime uğrayabilen kavramlardır (Hepşen, 2010, s:14).
Kadın ve erkek farklılığının içeriği genetik olarak belirlenmekte ve büyük
ölçüde evrensel bir nitelik taşımaktadır. Her toplumda biyolojik olarak kadın
olmak ile erkek olmak aynı çağrışımı yapmaktadır. Buna karşılık kadınlık ve
erkeklik
farklılığının
içeriği
kültürel
açıdan
belirlenmekte
ve
değişkenlik
göstermektedir. Bu değişkenlik, kültürden kültüre olabildiği gibi zaman içerisinde
de gerçekleşebilmektedir (Bilton, 1987, s:148; Barusch, 2002, s:231). Anaerkil
bir toplumdaki kadınlık durumu ile ataerkil bir toplumdaki kadınlık durumu aynı
olmadığı gibi, kadın ve erkek arasındaki iletişimin boyutu ve yönü de kültürden
kültüre farklılık göstermektedir.
Toplumsal cinsiyet kavramı, toplum tarafından erkeklik ve kadınlıkla
ilişkilendirilmiş kültürel ve sosyal normları ve davranış kalıplarını içermektedir.
Toplum tarafından kadından ve erkekten beklenen ve onlara atfedilmiş davranış
kalıpları toplumsal cinsiyeti oluşturmaktadır (İnce- Sezgin, 2014).
Giddens’ın ifade ettiği gibi (2012, s:505) biyolojik cinsiyet kişinin
hayatında doğrudan bir sonuç doğurmaz, fakat toplumsal cinsiyet dolayımıyla
5
kazanılan kadınlık ve erkeklik durumları için bunu söylemek zordur. Çünkü
kişinin sosyal hayatı devam ettiği sürece, biyolojik cinsiyeti vasıtasıyla edindiği
toplumsal cinsiyet rolleri, kişiyi sürekli olarak belli davranış kalıpları ve davranış
kalıplarının sonuçları ile karşılaştırmaktadır.
En net haliyle toplumsal cinsiyet, bireyi kadınsı ya da erkeksi olarak
karakterize eden psikososyal özellikleridir (Rice ve Kohl’dan akt. Hepşen, 2010,
s:13).
Belli bir cinsel kimlik ile dünyaya gelen birey, cinsel kimliği ile edindiği
belli rol kalıplarını görerek ve deneyimleyerek öğrenmektedir. Bu hali ile
toplumsal cinsiyete dayalı davranış ve rol kalıpları sonradan kazanılmaktadır. Aile
içinde başlayan cinsiyete dayalı davranış farklılıkları, ilk sosyalleşme mekanı olan
okul ve arkadaş çevresi ile devam etmekte ve hayatı boyunca bireyi yalnız
bırakmamaktadır.
Ann Oakley (1980: 92-93), yapılan araştırmalardan örnekler vererek kız
çocuklar ile erkek çocuklar arasındaki farklılıkların ailede ve okulda nasıl
yaratıldığını anlatmaktadır. Sosyalizasyon sürecinin konu başlığı olduğu bu
araştırmalarda, henüz dünyaya gelmeyen kız çocukları ve erkek çocuklarının
renkler vasıtası ile ayrıştırılarak(kız çocuklara pembe patikler, erkek çocuklara
mavi hırkalar), oyun döneminde, ailelerinden görerek öğrendikleri rol kalıplarını
ve cinsiyetsel davranış farklılıklarını sergileyerek( kız çocukları bebeklerle, erkek
çocukları arabalarla), ilerleyen yaşlarda ise okul ve mesleklerini yine toplumun
empoze ettiği ve toplumsal cinsiyete dayalı olarak, ‘bayan meslekleri’ ve ‘erkek
meslekleri’ arasından seçerek, nasıl farklılaştıkları ve farklı roller edinerek,
bunları nasıl kullandıkları üzerine durulmuştur.
Judith Butler’da cinsiyet kategorilerinin iktidarlarca sonradan inşa edilen
bir şey olduğunu dile getirmektedir. Burada iktidardan kastedilen hiç kuşkusuz
iletişim sürecini ve ilişkisini yönlendiren taraftır. Bu doğrultuda kadınlık bir
kategori yani toplum içerisinde var olan bir sınıftır. Beden ise kültürel olarak
sürdürülen zamansal bir süreç olarak kavranmalıdır. Çünkü beden üzerine
odaklanılan algı, yapılan yorum ve değerlendirmeler zamana ve mekana göre
6
değişime uğrayabilmektedir. Beden üzerine yapılan yorum aynı zamanda,
kadınlık ve erkeklik üzerine de yapılmış olmaktadır.
Butler (1999), cinsiyetin değişmezliğine itiraz edilirse toplumsal olarak
cinsiyet üzerine yapılan inşa ve
yorumlamaların
da son bulacağını dile
getirmektedir. Çünkü esasen biyolojik cinsiyet dediğimiz ‘cinsiyet’ kavramı hiç
yoktur. Esas olan toplumsal cinsiyettir. Toplumsal cinsiyet ile biyolojik cinsiyet
arasında bir fark yoktur. Kadın ve erkek cinslerinin arasındaki fark toplumsal
cinsiyet söylemi adı altında sonradan inşa edilmiştir.
M. Foucault (1986) ise cinselliği iktidar ile birlikte değerlendirme ve onu,
iktidarla özdeş kabul etmektedir. Ona göre cinselliğe evet demek; iktidara evet
demektir. Çünkü cinsellik zaten iktidara içkin bir şeydir. İkisini birbirinden zıt ve
ayrışmış görmek imkansızdır.
Delphy (akt. Savran, 2009, s:281), erkeklerin ve kadınların toplumsal
varoluş süreçlerinin, onların eril ve dişil varlıklar olarak bedenleriyle hiçbir
bağlantısının olmadığını savunmaktadır. Kadın ve erkek olmanın ötesinde, kadın
ve erkeğe biçilmiş roller ve roller dolayımıyla gerçekleştirilen iletişim ve
sosyalleşme sürecinin toplumsal varoluş için önemli bir itici güç olduğunu dile
getirmektedir.
Iris Marion Young (1990, s:141-148), Julia Kristeva’nın ‘dışa atma’ olarak
ifade ettiği ‘abjection’(dışlama, dışarı atma) kavramından yola çıkarak toplumsal
cinsiyet kavramını tanımlamaktadır. Abject, bedene ait olanın içselleştirilmesi,
bedene ait olmayanın ise dışlanması ve dışarı atılmasını ifade etmektedir.
Judith Butler (aktaran Direk, 2007, s: 68-69), tarihin bir dışa atma –
abjection - tarihi olduğunu savunmaktadır. Bazı bedenler tarih içerisinde norm
olarak inşa edilirken bazıları dışlanmaktadır. Burada dışlanmaktan kastedilen ise
diğer bir cinsin gölgesinde ve tekelinde kalma durumudur. Toplumun inşa ettiği
bir ürün olan beden, yine toplumun inşası ile gerektiğinde diğer cinsten
ayrıştırılarak kenara itilebilmektedir.
7
Butler’a göre (2008, s:229)cinsiyet, bedenlerin benzetilmeye çalışıldığı
hayali bir kurgu, ‘toplumsal cinsiyet’ ise, sürekliliği olan ve gizli bir toplumsal
sözleşmeye dayanan kültürel bir yaratım sürecini tanımlamaktadır.
Toplumsal
cinsiyet
kavramının
cinsiyet
ile
birebir
örtüşmesi
gerekmemektedir. Yani bir erkeğin erkek bedenine, bir kadınınsa kadın bedenine
sahip olması ‘toplumsal cinsiyet’ demek değildir. Bunun çok daha ötesinde ve
bundan çok daha karışık olmak üzere, toplumsal cinsiyet inşa edilen, çoklu bir
anlamı olan ve ortaklaşa bir anlaşma ile üzerinde müzakere edilmiş bir olgudur
(Butler, 1990).
Freud’a göre (akt. Mansfield, 2006, s:20), saf bir şekilde dünyaya
gelinmemektedir. Toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin gerektirdiği rol,
diğer
insanlarla
iletişime
girilerek
ve
onlarla
etkileşimde
bulunarak
kazanılmaktadır. Böylece ‘ben’ bilinci oluşmaya başlayarak, kişi kendini diğer
insanlardan ayırt etmeye başlamaktadır.
Foucault’ ya göre ( 2005, s:63), öznelleşme sürecinin kurucusu ve
yöneticisi iktidardır. Kişi olma ve özne olma, diğer insanlarla olan ilişki ve
iletişime dayanıyorsa eğer, bu ilişki ve iletişimin de itici ve baskın bir güç
tarafından sağlandığını söylenebilmektedir. Böylece kişi iktidar tarafından baskı
ve
denetim
altında
tutulmaktadır
yani
inşa
edilmektedir.
Belli
davranış
kalıplarını, belli beklentilere göre yerine getirmek baskı ve denetimin en belirgin
göstergesidir (akt. Whitehead, 2002, s:101-102).
Yaşanılan deneyimler özneler arasıdır, bireysel ve sabit değil, toplumsal
ve süreçseldir (Moore, 1994, s:1-3). Yani kadın ya da erkek olmak bireysel ve
sabit olmaktan çok, grupsal ve ilişkisel bir süreç ile ilintilidir. Bu yüzden sürekli
olarak değişime açık, çok yönlü ve çok boyutludur.
2.3. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Yaklaşımlar
Toplumsal yaşam içerisinde bireyler biyolojik cinsiyetlerinin yanı sıra,
biyolojik cinsiyetlerine bağlı olarak toplumun atfetmiş olduğu davranış kalıplarını
ve
rollerini
de
içselleştirmektedirler.
8
Bu
içselleştirme
kendiliğinden
gerçekleşmekte ve birey sorgulamaksızın bu durumu kabul edip hayatının
merkezine koymaktadır.
Yeni doğan bir bebek, henüz seçim yapma ve muhakeme yeteneğine
sahip değilken ailesi tarafından ön görülen giysileri giymektedir. Kız çocukları
pembe giysiler giyerken erkek çocuklarına mavi giysiler hazırlanmakta ve
doğacak
çocuk,
daha
dünyaya
gelmeden
sosyalleşme
sürecine
dahil
edilmektedir. Bebeğin doğumundan, oyun mekanlarına, okuldan, iş hayatına ve
meslek seçimine kadar yaşamının her safhasında bu şekilde sunulmuş olan
kalıpları sorgulamaksızın kendi yaşamına içselleştirilmektedir.
İçinde yaşadığımız toplum modeli, toplumsal cinsiyet eşitliği ve/veya
eşitsizliğini irdelememiz konusunda bizlere kılavuzluk etmektedir. Ataerkil yani
erkeğin daha baskın olduğu toplum modelinde, kadınlık gölgede kalıyorken,
anaerkil toplumlarda ise erkeklik gölgede kalmaktadır. Ataerkil aileyle, tek eşli
ve ataya yani erkeğe dayanan aile, çok eşli yahut anaerkil aileye giderek üstün
gelmiştir. Bu durum erkeğin ve özellikle de kadının konumunda radikal
değişikliklere yol açmıştır ( Bingöl, 2014, s:114). Bu değişikliklerse bizleri sosyal
yaşantısında eşit olmayan cinsleri ve eşit olmayan rol modellerini konu alan
toplumsal cinsiyet eşitsizliği kavramına götürmektedir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, bireylerin yasalar önünde eşit olmasına
karşın toplum içerisinde eşit olmadığı, bir cinsin diğer bir cins üzerinde kurduğu
baskı ve üstünlük durumunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Yani toplumsal
cinsiyet eşitsizliği bir cinsi diğerinden ayırıp, onu daha ön planda tutma ve
diğerini gölgede bırakma durumudur.
Ayrımcılık kavramı genel olarak, yaş, fiziki yetenekler, etnik köken,
cinsiyet, ırk ya da din ayrımına dayalı haksız muameleler için kullanılmaktadır
(Seyyar, 2002, s:44).
Sosyologlar tarafından genel olarak ayrımcılık; bir sosyal gruba ya da
grup üyelerine, grubun bir parçası olmaları nedeniyle uygulanan negatif eylem,
diğer grubu ise daha çok ön planda tutma durumu olarak tanımlanmıştır
(Zanden, 1993, s:204; Jones, 2002, s:8).
9
Sosyologlar, başlangıçta ayrımcılığı ırk ve etnik köken bağlamında ele
alırken, günümüzde kadının iş ve sosyal hayatta ön plana gelmesi ile birlikte
kadına yönelik ayrımcılık çerçevesinde de incelemektedirler (Gordon, 1999,
s:51).
Kadınların
iş
yaşamına
girerken
karşılaştıkları
zorluklar,
anne
olmalarından ötürü yüklenen sorumluluklar, cinsiyetleri dolayısıyla yaşadıkları
istismarlar, eğitime eşit katılamama gibi toplumsal sorunların merkezinde yer
almalarından dolayı, ayrımcılık çerçevesinde inceleme ve değerlendirme gereği
duyulmuşlardır.
Mitolojide kadın, doğurganlık özelliği sebebiyle çift cinsel kimlikli olarak
düşünülmüştür. Kadının çift cinsel kimliğe sahip olması onu, hem bir anne hem
de baba yapmaktadır. Böylece kadın, insanlığın merkezine oturtulmaktadır.
Kadın hem doğuran hem de doğurtan olduğu için ise, hermaafrodit (erdişi)
olduğuna inanılmıştır. Kadının insanlık merkezinde iken nasıl cinsiyet ikiliği ile
gölgede kaldığı konusu üzerine farklı görüşler bulunmaktadır. Bunlardan en
baskın olan görüş ise özel mülkiyetin ortaya çıkışıdır. Kızılkaya’ya göre (2004,
s:33-34); özel mülkiyetten önce iş bölümü olmadığından ve erkeğin rolü
bilinmediğinden, kadın-erkek cinsiyet ayrımından bahsetmek olanaksızdır. İş
bölümünün meydana çıkması ile birlikte, kadın doğurganlığı ve hamilelik süreci
dolayısıyla evde durup, ev işlerini yapmaya mecbur bırakılmış, erkek ise fiziksel
kuvvetinden dolayı ev dışı işlerde görev almıştır. Kadının evde, erkeğin ise
dışarıda bulunuyor olması, iki cins arasındaki eşitsizlik ve ayrımı görünür
kılmıştır.
Bu konuda Simone de Beauvoir (1949, s:734), insanlık tarihinde tüm
varoluş
ve
toplumsallaşma
sürecinin
yapay
ve
sonradan
yapılanan
bir
organizasyon olduğunu dile getirmektedir. Böylece cinsellik ve kadınlık durumu
sonradan, uygarlık ve kültür tarafından yaratılan, insan yapımı ürünlerdir. Erkek
ve kadın cinsi arasında ayrım, daha sosyalleşme süreci başlamadan kasten
yaratılmakta ve yine toplum tarafından sürdürülmektedir. Yani kültürel öğreti
tüm cinsiyet sınırlarını çevreleyen ve saran bir yapılanma içerisindedir.
10
Kültürel öğretiler ve cinsiyet farklılığının sonradan, insan ve toplum eliyle
yaratıldığının aksine; bu farklılığın yaradılıştan kaynaklandığını savunan görüşler
de bulunmaktadır. Fakat biyolojik anlamda kadının erkekten aşağıda yaratılmış
olduğunu savunan söylemlerin aksine, kadın, fiziksel gelişimini erketen daha hızlı
ve artılarıyla tamamlamaktadır. Öyleyse cinsellik ayrımı, kadın-erkek ikiliği ve
buna bağlı roller doğal ya da içgüdüsel değildir (Güzel, 2013, s:119).
Erken yaştaki kız ve erkek çocukları, gelecekte onlardan beklenen rol
kalıplarına bağlı olarak eğitilmektedirler (Burger, 2006, s:561). Kız çocukları ev
işlerinde annelerine yardım edip, ev işleri ile alakalı olurken, erkek çocukları
tamir işleri konusunda babalarının yanındadır. Görerek ve model alarak
sürdürdükleri bu döngü, toplumun tüm kesimlerinde görülmekte ve sürekli
devam etmektedir.
Özellikle daha çocuk yaşlarda başlayan bu sosyalizasyon ve rollenme (rol
edinerek öğrenme ve içselleştirme), kadına ve erkeğe belli sorumluluklar
yüklemektedir. Evde, ev bütünlüğünün sağlanması, aile üyelerinin bir araya
getirilmesi, çocuklarla ilgilenilmesi gibi tamamen ev içinde toplayıcı ve birleştirici
bir unsur olan kadının tersine erkek, dışarıda çalışarak para kazanan, ailesini
koruyan ve maddi olarak ailesini taşıyan bir role bürünerek ailesine sahip
çıkmaktadır.
Bu sebeptendir ki kadın, toplum tarafından artık her şeyden önce
kocasını memnun ve mutlu etmesini bilen iyi bir eş, çocuklarının bakım ve
eğitimleriyle ilgilenen
ideal bir anne olarak korunması gerekmektedir. Bu
nedenle Batı uygarlığında da Doğu uygarlığında da cinsel etiğin ilk amacı kadının
namusuna sahip çıkmak olmuştur. Çünkü namus olmadan babalık kavramından
da bahsetmek imkansızdır. Babanın olmadığı bir aile ise ataerkil aile düzeninin
tehlikeye girmesi demektir ( Russell, 2003, s:10).
Kadının ve erkeğin toplumdaki yeri ve konumu konusunda, aralarındaki
eşitlik/eşitsizlik konusunda farklı yorumlamalar ve teoriler türetilmektedir. Çünkü
birey toplumun merkezidir. Toplumları anlamak için önce bireyi anlamak ve iyi
11
yorumlamak gerekmektedir. Cinsler arasındaki eşitsizliği yorumlamak adına
farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.
2.3.1. Fonsiyonalist Yaklaşım
Toplumsal
benimseyenler,
cinsiyet
cinsiyet
eşitsizliğini
ayrımcılığını
açıklarken
kendi
fonksiyonalist
içlerinde
iki
grup
yaklaşımı
olarak
ele
almaktadırlar. Bunlardan ilk grup, cinsiyet eşitsizliğin geleneksel iş bölümü
dolayısıyla gerçekleştiğini savunanlardır. Tezlerine göre ise cinsiyete dayalı iş
bölümü, cinsiyet eşitsizliğini de gündeme getirmektedir. Evde birleştirici unsuru
bulunan kadın ile, ailesini ve namusunu korumakla yükümlü erkek arasındaki
eşitsizliğin temel nedeni, geleneksel iş bölümü gereği, erkeğin dışarıda ve aktif,
kadının ise evde ve pasif olmasından kaynaklanmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini inceleyen diğer grup fonksiyonalistler ise,
mevcut sosyal koşullar bağlamında cinsiyet rollerinin yeniden tanımlanması
gerektiğini savunmaktadır. Ayrımcılığı ortadan kaldırmak için temel kurumlar
yeniden biçimlendirilmelidir. Bu noktada en temel kurum aile birimidir. Aile
yapısının değişmesi, iş bölümü ve cinsler arası rol dağılımını da değiştirecek;
böylece kadın ile erkek arasındaki eşitsizlik en aza indirgenmiş olacaktır
(Coleman, 2002, s:348).
Fonksiyonalistler
erkek
egemenliğini
dikkate
alan
iki
teori
geliştirmişlerdir. İlk teori antropolog Marvin Haris tarafından ileri sürülmektedir.
Harris’e göre evrensel erkek egemenliğini sürdüren iki gerçek bulunmaktadır.
Bunlardan ilki zaten ayrımcılığı yaratan ve sürdüren toplum, bir diğeri ise kadın
ve erkek arasındaki fiziksel farklılıklardır. Haris’in öne sürdüğü ikinci teori ise
kadının biyolojik özelliği olan ‘annelik’ ve ‘hamilelik’ durumudur. Çünkü ilkel
toplumlarda kısa olan yaşam süresi içinde, dokuz aylık hamilelik süresi ve zor dış
çevre koşulları dolayısıyla kadınlar, evde durmak durumundaydılar. Büyük
hayvan
avcılığı
ve
toplayıcılık
gibi
yürütmekteydi.
12
güç
gerektiren
işleri
ise
erkekler
Kadın ve erkek arasındaki bu kısır döngü zamanla erkek egemenliğini
yaratarak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini meşru kılmaktadır (Henslin, 2003,
s:291-292).
Fonksiyonalistlere göre, kadının duygusal rollerde erkeğin ise araçsal,
evin dışında aile
bütünlüğünü
sağlayıcı rollerde
uzmanlaşmaları, cinsiyet
ayrımcılığının varlığını sürdürmektedir (Önür ve Çatalcalı, 2002, s:99).
2.3.2. Çatışma Yaklaşımı
Çatışma yaklaşımı cinsiyet ayrımcılığını açıklarken, kadın ve erkek
arasındaki güç farklılaşması ve çatışma üzerinde durmaktadır (Parrillo, 2003,
s:201). Bu şekli fonsiyonalist yaklaşım ile benzerlik gösteren çatışma yaklaşımı,
önceleri fiziksel gücü elinde bulunduran erkeğin, zamanla toplumsal hayatın
devamlılığı içerisinde tüm güç ilişkilerini yönlendiren bir boyuta geldiğini
savunmaktadır.
Engels’e göre (aktaran Macionis ve Plummer, 2002, s:302) kapitalizm
erkek egemenliğini güçlendirmektedir. Çünkü kapitalizm üretim araçlarına sahip
olmayı ve onları yönetebilmeyi, iktidar ve güç ilişkileri ile ilişkilendirmektedir. İlk
olarak kapitalizm ücret elde etmek kadar, mülkiyet sahibi ya da mirasçı olma
yoluyla erkekleri daha güçlü kılan serveti yaratmaktadır. İkinci olarak genişleyen
kapitalist ekonomi, bireyleri ve özellikle de kadınları tüketici olarak tanımlamaya
ve onları kullanmaya başlamaktadır. Üçüncü olarak da bu sistem doğrultusunda,
erkeklere çalışma izni verirken, kadınlara evde olma görevini yüklemektedir.
Engels, kapitalizmin çifte istismarını erkek iş gücüne düşük ücret ödenmesi,
kadın iş gücüne ise ücret ödenmemesi şeklinde açıklamaktadır.
Çatışma
teorisyenleri
geleneksel
rollerin
menşei
hakkında
fonksiyonalistler ile iş birliği içerisinde olmalarına rağmen, mevcut bu rollerin
aslında
çağın
gerisinde
kaldığını
dile
getirerek
de
fonsiyonalistlerden
ayrılmaktadırlar (Popenoe, 1991, s:322). Çünkü modern yaşam insanlara sayısız
kolaylıklar sağlamakta ve eskiden keskin çizgileri olan iş bölümünü daha
yumuşak hale getirmektedir. Sanayileşme ile birlikte, fiziksel kuvvet gereken
erkek gücü ikinci planda kalırken, kadınlar da çalışma yaşamına girmeye
13
başlamaktadır. Kadın ve erkeğin aynı iş yerinde, aynı işi yapıyor olması aradaki
ayrımı ve eşitsizliği belli oranda aza indirgemiştir.
Halen Hacker’in (1951) işaret ettiği gibi, Endüstri Devriminin doğması ile
kadınlar endüstriyel ve mesleki beceri kazanarak erkeklerle istihdamda rekabete
girmişlerdir. Fakat iktidar kaygısı yaşayan erkek cinsi bu konuda sessiz
kalmayıp, mevcut
geleneksel rollerin
devamı ve
kadın
gücünün/etkisinin
kırılabilmesi için ekonomik, yasal ve ideolojik araçları kullanmaktadırlar (Henslin,
2003, S:294).
2.3.3. Etkileşimci Yaklaşım
Birey dünyaya geldiği andan itibaren, yaşamın her anında sürekli diğer
bireylerle ve toplumla iletişim ve etkileşim içerisindedir. Günlük hayatını devam
ettirebilmek, eğitim ve iş hayatına varlığını sürdürebilmek için iletişim kurmak ve
çevresindekilerle karşılıklı etkileşim içerisinde bulunmak durumundadır.
Etkileşimci yaklaşımı benimseyen teorisyenlerde bu noktadan hareketle
öncelikle, biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrıma dikkat
çekmektedirler. Onlara göre;
biyolojik cinsiyet doğuştan kazanılır, toplumsal
cinsiyet ise öğrenilir ve dolayısıyla sosyaldir ve yaşam boyu devam etmektedir.
Cinsel kimlik, biyolojik cinsiyet temelinde; ailede, okulda, iş yaşamında girilen
ilişki ve iletişimlerle oluştuğu gibi; medya ve kitle iletişim araçları vasıtası ile de
devam etmekte ve pekiştirilmektedir (Coleman, 2002, s:349).
Modern endüstri toplumuna geçiş sayesinde, kadın ile erkek arasındaki
cinsiyet eşitsizliği bir çok kişi tarafından karşı çıkılan bir unsur olsa da;
eşitsizliğin varlığı da kabul edilmektedir. Böylece toplumsal cinsiyet eşitsizliği
sadece bir kavram olarak kalmanın dışında, sosyal bir sorun olarak toplumun
merkezine oturmaktadır (Sullivan, 2003, s:228).
14
2.3.4. Feminist Yaklaşım
Kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini açıklamak adına
farklı teoriler ve yaklaşımlar benimsenmektedir. Bunların içerisinde etkili olan ve
güncelliğini koruyan bir diğer yaklaşım da Feminist Yaklaşımdır.
Genel olarak feminizm, toplum içerisinde kadınların, erkeklerden daha
üstün olması gerektiğini savunan bir tarzda bir algı yaratmış olsa da esasen
feminizm; cinsler arasında sosyal eşitliği savunan bir harekettir. İngiliz ve
Fransız
Devrimlerindeki
kökleriyle
feminizm
hareketinin
ilk
dalgası
Mary
Wollstonecraft’ın ‘A Vindication of the Rights of Woman’ (1792) adlı eseriyle
başlamıştır ve liberal klasik John Stuart Mill ve Harriet Taylor Mill’in ‘The
Subjection of Women’ (1869) adlı eserleriyle devam etmiştir. Bu eserlerde
kadınların toplumda ve aile içerisindeki mevcut konumları tartışılmakta, kadının
da erkek ile eşit olması için gerekli çalışmalar öne sürülmektedir. Feminizmin
ikinci dalgası 1960’larda ortaya çıkmışken, üçüncü dalgaya post-modern
toplumda ulaşılacağı ileri sürülmektedir (Macionis ve Plummer, 2002, s:302).
Wollstonecraft’a göre (2002, s:302), hayatın önemli işleri, aklın geçerli
olduğu kamusal alanda erkekler tarafından yapılırken, önemsiz hazlar kadınlar ile
ilişkilendirilmiştir ve onların yaşadığı özel alana (ev) aittir. Evde olan kadın,
kamusal hayata dahil olamazken kendi haklarını aramak adına rekabet içine
gireceği bir mekana dahi erişememektedir. Fakat bu, kadınların bu durumdan
hoşnut oldukları ya da mevcut durumlarını korumak istemeleri ile alakası
bulunmamaktadır.
John Stuart Mill’e göre, ‘Kadınların bağımlılık konumlarını sürdürmelerinin
nedeni, geleneksel kadınlık rolünün devamından öte, erkeklerin onları orada
tutma isteğidir. Kadınları kamusal alanın dışında tutmanın temel nedeni, erkek
cinsinin çoğunluğunun henüz eşitleri olan bir kadın ile bir arada yaşama
düşüncesine tahammül edememeleri ve bundan dolayı kadınların ev hayatındaki
ikincil konumlarını sürdürme isteğidir.’
Feminist
yaklaşım,
özellikle
kadınların
toplum
içerisinde
çok
alt
düzeylerde temsil edildikleri, bir sınıf olarak erkeğin gölgesinde kaldıkları ve bu
15
durumun aslında geleneksel iletişim ve toplum modelinden miras kaldığı
konusunda çatışma teorisyenleri ile ortak noktada buluşmuşlardır (Perry ve
Perry, 2003, s:207).
Feminist yaklaşım, cinsiyet ayrımcılığını kendi içerisinde liberal feminizm,
sosyalist feminizm ve radikal feminizm şeklinde gruplandırarak incelemektedir.
2.3.4.1. Liberal Feminizm
Liberal
feminizmin
temeli
esasen
liberal
ekonomik
görüşe
dayanmaktadır. ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.’ sloganı ile özgürlükçü
ekonomik yapıyı liberal görüş gibi liberal feminizm de; bireylerin toplumda her
imkandan
eşit
yararlanma,
eşit
eğitim
imkanlarına
ulaşmak
ve
kendi
menfaatlerinin peşine düşmek gibi tüm etkinliklerden, herkesin özgürce ve eşit
şekilde yararlanması gerektiğini savunmaktadır (Macionis ve Plummer, 2002, s:
304).
Liberal feministler, toplumun her kesiminde katı cinsiyet ayrımlarının ve
eşitsizliklerinin olmadığı bir düzen olması gerektiği görüşünü savunmaktadırlar
(Coleman, 2002, s:348). Ailede, iş dünyasında, sosyal ilişkilerde bulunan mevcut
toplumsal
cinsiyet
eşitsizliğinin
adaletsizlik
ve
mutsuzluk
yarattığını
düşünmektedirler. Bu düzenin bozulmasına yönelik en geçerli çözüm ise mevcut
eşitsizliği
engelleyecek
yasal
yaptırımlar
ve
mevcut
sosyal
şartların
değiştirilmesidir. Eşitsizliğin olduğu bir sosyal çevrede büyüyüp, sosyalleşen
çocuk,
çevresinde
gördüklerini
ve
deneyimlediklerini
ileriki
yaşamında
uygulamakta ve bu şekilde eşitsizliğin öznesi olduğu gibi, sürdürülmesini de
sağlamaktadır. Bu sebepten öncelik, mevcut geleneksel düzenin eşitlik adına
dönüştürülmesi gerektiği üzerinde durmaktadırlar (Payne, 1997, s:239).
2.3.4.2. Sosyalist Feminizm
Sosyalist feminizm Marx’ın çatışma teorisinden gelmektedir. Marx’ın
çatışma kuramına göre, toplumda iktidar olabilmenin yolu üretim araçlarına
sahip olmaktan geçmektedir. Üretim araçlarının kontrol ve denetimini elinde
bulunduran sınıf, toplumda egemen sınıftır. Egemen sınıf, sadece üretim
16
araçlarının kontrolünü elinde bulundurmaz, aynı zamanda ideolojik egemenliğin
de sahibidir. Üretim ilişkilerini, sosyal ilişkilere kazandıran sosyalist feministler
de iki cins arasında var olan baskın bir cinsin varlığından ve diğer cinsin gölgede
kalmışlığından bahsetmektedirler.
Engels,
getirmektedir.
ataerkilliğin
Özel
kökenlerinin
mülkiyet
sahipliğini,
özel
mülkiyet
fiziksel
gücü
olduğunu
sayesinde
dile
elinde
bulunduran erkekler, fiziksel güç ve özel mülkiyetin yanında, sosyal ilişkilerin
yürütülmesi
konusunda
da
egemen
sınıf
haline
gelmişlerdir.
Böylelikle
kapitalizm, az sayıda erkeğin elinde refah ve gücü toplamasını sağlamaktadır
(Mascionis ve Plummer, 2002, s:305; Raisborough, 2002, s:257).
Sosyalist feministler, sınıf esaslı sosyal sistem içerisinde kadın üzerindeki
baskıdan
ve
bu
baskının
kadın
üzerinde
bırakmış
olduğu
etkiden
söz
etmektedirler (Payne, 1997, s:239). Tıpkı Marx’ın tasvirini yaptığı gibi, ideal bir
toplumun varlığı; sınıfsız ve eşit bir toplumun varlığı ile mümkündür. Sosyalist
feministler de benzer bir görüşü savunarak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin
ortadan kalmasının tek yolunun, sınıfsız ve eşit bir toplum ile mümkün olduğunu
savunmaktadırlar.
2.3.4.3. Radikal Feminizm
Radikal feminizm, erkeklerin güç ve imtiyazları ile nitelendirilen bir sosyal
sistem olarak ataerkilliğe odaklanmakta ve sosyalist bir devrimin bile ataerkilliği
sonlandıramayacağını iddia etmektedir (Payne, 1997, s:239).
Diğer
radikal
feministlere
göre,
toplumda
egemen
bir
erkek
ideolojisinden ziyade, kadın hakimiyetinin varlığı desteklenmelidir (Coleman,
2002, s: 239). Fakat bu hali ile değerlendirildiğinde; üstün bir sınıfın varlığı
toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermek konusunda sorunlu olmaktadır. Çünkü
feministlerin asıl savundukları konu, kadın ideolojisinin hakimiyet ve baskısından
ziyade, kadın ve erkek cinsinin eşitliğidir.
17
3.
TOPLUMSAL
CİNSİYET
VE
TÜKETİM
KÜLTÜRÜNÜN KADIN BEDENİ İLE İLİŞKİSİ
Teknolojik her devrim, beraberinde yeni sosyal gelişmeleri ve değişimleri
getirmektedir. Sanayi Devrimi öncesinde insan gücüne dayalı ürün üretimi, daha
az ürün üretilmesine, birbirine benzemeyen ürünlerin varlığına ve daha monoton
insan ilişkilerinin sürdürülmesini neden olmaktadır. Hayatta kalmak için çalışan
insan, yalnızca geçimini sağlayacak kadar paraya ihtiyaç duymaktadır
18. yüzyılda gerçekleyen Sanayi Devrimi ile birlikte yeni üretim biçimleri
ortaya çıkarken, bu yeni tarz aynı zamanda yeni sosyal ilişkileri de beraberinde
getirmektedir. Aynı ürünün birden fazla fabrikada milyonlarca sayıda üretiliyor
olması, gelişen ulaşım ve iletişi ağı sayesinde; ‘yaşamak için üretim, yerine
tüketmek için üretim’ görüşü almıştır.
Fabrikada çalışan işçi için çalışmadığı zamanı ifade eden ‘boş zaman’
kavramı, toplumun tamamına yayılan ve tüketim ile eş değer tutulan bir
pozisyona
gelmiştir.
‘Artık
herkes
bol
bol
üretmeli,
ürettiğini tüketmeli,
tüketmek/tüketebilmek için daha çok para kazanmalıdır’ görüşü toplumda
hemfikir olunan bir konu haline gelmiştir.
Tüketim endeksli yeni yaşam modeli tüm dünyada hızla yayılırken peşi
sıra yeni kavramları ve yaşam şekillerini de yavaş yavaş hayatın merkezine
sokmuştur. Geçici ve hızla tüketime işaret eden ‘popüler kültür’, kitlesel tüketim
için sorgulamayan ve eleştirmeyen, sadece tüketen bir sınıf varlığına işaret eden
‘kitle kültürü’ gibi 20. ve 21. yüzyılın yeni kavramları tüketim kültürünün
vazgeçilmez parçaları haline gelmişlerdir.
Özellikle 20. ve 21. yüzyılda radyo, televizyon, sinema, basılı yayın gibi
kitle iletişim araçlarındaki önemli gelişme ve yenilikler, tüketimin toplumun her
kademesine eşit şekilde yayarak, bir zar gibi çevrelemiştir.
Kapitalist sistemin vazgeçilmezi olan tüketim için yapılması gereken ilk
etkinlik; bir toplumun kültürüne yayılmak ve o kültürün bir parçası olmaktır.
18
Çünkü başka kültüre ait bir ürünü pazarlamanın yolu, öncelikle o kültürü etki
altına almaktan geçmektedir.
Uluslararası enformasyon çağı dediğimiz son yüzyıl, özellikle dizi, film ve
reklamlar ile kültürlerin- özellikle de emperyalist kültürlerin- öteki kültürleri
etkilemesini kolaylaştırmıştır. Televizyonda görülen hemen her şey, üretilmiş ve
planlanmış, önceden tasarlanmış başka kültürlerin ürünleridir. Artan tüketim
etkinliği öyle bir hal almıştır ki; artık tüketilen tek ‘şey’ ürünler değil, geleneksel
yaşam şekilleri ve bedenler haline gelmiştir.
Kitle iletişim araçları, tüketim için bireylere alternatifler sunarken,
mevcut sistemin devamı için aracılık ettiği ve önerdiği diğer başka bir alternatif
ise kadın bedeni olmuştur.
Ürünlerin tanıtılması ve pazarlanması konusunda en sık başvurulan
mekan olan kadın bedeni, kapitalist sistem adına; hem mevcut geleneksel
toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretilmesine hem de kadın bedenini erkeğin
bakışına sunarak, ürünlerin tanıtılmasına ve satılmasına hizmet etmektedir.
Kadın bedeninin kullanılması ile artık sadece kadın bir cins olarak
medyada yer almamakta, aynı zamanda kadının olması gerektiği konum yeniden
topluma hatırlatılarak, mevcut durumun devamlılığını sağlanmaktadır.
Özellikle kadının cinsel obje olarak temsil edildiği reklamlarda, ürün ile
birlikte kadının bedeni de tüketilmektedir. Ürünle ilgisi olsun ya da olmasın bir
reklamda kadının ve bedeninin bulunuyor olması, kadın bedenini erkeğin
bakışına sunarak bir meta haline getirmektedir.
3.1. Tüketim Kültürü Kavramı ve Gelişimi
Tüketici, tüketen birey anlamına geliyorken, tüketmek; yemek, giymek
gibi ihtiyaç karşılamanın yanı sıra haz ve arzu duygusunu doyurma anlamlarında
kullanılmaktadır( Zeldin, 1998: 289: Bauman, 1999a: 39).
20. Yüzyılın en büyük getirisi olan kapitalizm, sadece ekonomik ve
siyasal yaşamda değil, kültürel alanda da etkisini fazlasıyla sürdürmüştür.
19
Özellikle
tüketim
olgusunun
toplumun
merkezine
oturması
konusunda,
kapitalizm çok önemli bir paya sahiptir.
‘Tüketim kültürü’ kavramının, liberal ekonomik düzen ile birlikte özellikle
1980 yılından itibaren etkisini dünyanın her yerinde hissettirmiştir.
‘Tüketim toplumu’, mal ve hizmet tüketmekten ziyade, boş zamanın
tüketimi
olarak
değerlendirilmektedir.
Tüketim
artırmak
için
kapitalizm
tarafından yaratılan boş zaman kavramı, kişilerin sorgulamaksızın tüm boş
zamanlarını, hem malların hem de kitle iletişim araçları tarafından üretilen
sembollerin tüketilmesi için kullanılmaktadır (Marshall, 1999; 768).
Kapitalizm için vazgeçilmez olan üretimin var olması, tüketimin varlığına
bağlıdır. Tüketimin fazla olması ise fazla boş zamana ve boş zamanlarda
tüketilecek ürünlerin varlığına bağlıdır. Bunlara ek olarak tüketim aynı zamanda
kişinin toplumdaki konumunu, sınıfını ve kimliğini belirlemesinde de bireye
fırsatlar sunan bir olgudur (Çetinkaya, 1992: 85).
Sanayileşme, kentleşme, moda gibi kavramların teknolojik yeniliklerle
gelişmesi, kitle iletişim araçlarının etkililiğinin artması gibi etkinliklerle Amerika
ve Avrupa kıtaları geri dönülmez bir tüketim sürecine girmişlerdir (Bocock,
1997).
Zamanla tüketimin yayılması ve demokratik hale gelmesi, sadece
zenginlerin değil, tüm halkın tüketime katılmasını hızlandırmıştır. Artık tüketim
sadece üst sınıfın gerçekleştirdiği bir etkinlik olmaktan çıkıp toplumun tabanına
yayılmıştır.
Tüketimin bu denli toplumun katmanları arasında yayılması beraberinde
sınıfsal çelişkileri de getirmiştir. Aristokrat sınıfının alım gücü yüksek iken, halkın
alım gücünün daha zayıf olması, tüketim yoluyla imaj yaratmayı ve sınıf atlama
şansını tanımıştır (Oskay, 1983; 177-178).
Tüketim kültüründe temel amaç imajların meta haline gelmesidir
(Sarıbay, 1993; 50). Çünkü toplumda sınıf atlamanın ya da istenen bir imajı
20
çizmenin tek yolu, kitle iletişim araçları ile üretilen ve belli bir imaj vaat eden
ürünlerin tüketilmesi ile mümkündür. Yani kimlik, satın alınan ve tüketilen
ürünlere göre belirlenmektedir.
Zaman, mekan, bedenler, cinsellik gibi metalaşıp tüketilen ürünler,
pazarda satılan ürünler gibidirler (Tolon, 1991; 297). Özellikle kadın bedeni,
cinsel obje olarak kullanıldığı her reklamda ürün ile birlikte pazarlanmakta ve
yine ürün ile birlikte tüketilmektedir.
21. Yüzyılda artarak devam eden kitle iletişim araçlarının etkililiği ile
tüketim, artık sadece kapitalizme hizmet etmekle kalmayıp, ticari rantın dışında
sembollerin ve bedenlerin de tüketildiği bir boyuta geçmektedir. Bedenin bir
meta, bir ürün, bir mal olarak erkeğin bakışına sunulması ve seyirlik nesne
olarak
temsil
edilmesi
kadını
kapitalizm
sisteminin
merkezinde
konumlandırmaktadır. 21. yüzyıl kapitalist sistemi kitle kültürü ve popüler kültür
gibi tüketimi ve tüketim toplumu içerisindeki toplumsal ilişkileri tanımlayan yeni
terimleri de beraberinde getirmektedir.
Kitle Kültürü: Toplumsal her değişim ve gelişim, yeni toplumsal ilişki ve
gelişmeleri getirmektedir. İnsan gücüne dayalı üretim biçiminin yerini makine
tarzı üretime bırakması, sadece üretim ilişkilerinde değil kültürel hayatı da
etkilemiş ve yeni toplumsal ilişkileri doğurmuştur.
Bu gelişmeler ekseninde 19. yüzyılda hayatımıza giren kapitalizm,
beraberinde kitle kültürü kavramını da getirmiştir.
Tüketim ve kapitalizmin bir sonucu olan kitle kültürü, seri üretimin bir
sonucudur. ‘Kitle’ kavramı, Tunçay’ın da (2003: 10) belirttiği gibi, Amerikan
Sosyolojisinin
1950’li
yıllarda
fizik
biliminden
ödünç
aldığı
‘kütle’(mass)
kavramından esinlenilerek kullanılmıştır. Marksist anlamda kitle kavramı halk ile
eşdeğer olacak şekilde kullanılmaktadır.
Önceleri sadece halkı tanımlamak için kullanılan ve belli bir topluluğa
işaret eden kitle kavramı, iletişim alanındaki gelişmelerle yeniden şekillenmeye
ve başka bir boyut kazanmaya başlamıştır.
21
Kitle kültürünün en büyük özelliği, 19. yüzyıla kadar aristokrasiye ait
olan ‘tüketme’ eylemini, işçi sınıfına yöneltmiş olmasıdır (Erdoğan, 2004; 3).
Artık tüketmek için maddi güçlüğe sahip olmak gerekmemektedir. İşçi sınıfı için
yaratılan ‘boş zaman’ kavramı tüketmek için paranın yerini almıştır. Çalışma
saatlerinde daha fazla çalışan işçiler, bu sayede kazandıkları para ile boş
zamanlarını tüketerek geçirmektedirler.
İletişim araçlarının tüketime özendirecek tarzda etkinliklerini sürdürmesi
ile birlikte artık kitle kavramı, halihazırda tüketmek için hazır bulunan bir
topluluğu işaret etmek adına kullanılmaya başlamıştır. Moda ve popüler olanın
sunulması için en etkili araç olan medya aracılığı ile, kültürü oluşturan bütün
öğeler kitle iletişim araçları ile temsil edilmekte; tüketilmesi için halkla
ulaştırılmaktadır.
Tüketim kültürü ve kitle kültürü bağlamında ele alınması gereken diğer
bir kavram da ‘popüler kültür’ kavramıdır.
Popüler Kültür: Popüler kavramının iki temel anlamı bulunmaktadır:
bunlardan ilki, ‘yaygın olarak beğenilen’, ‘tüketilen’ anlamına gelmektedir. Bu
anlamı ile popüler, tüketim kültürünün ve kapitalizmin vazgeçilmez bir parçasıdır
(Özbek, 2002: 84). Popüler kavramının ikinci anlamına göre ise, kökeni 18.
Yüzyıla dayanan ‘halkın beğendiği ve yaptığı her şey’ anlamına gelmektedir
(Özbek, 2002: 81).
Kitle iletişim araçları ile oluşturulan ve yaygınlaşan popüler kültür
kavramına yapılan en ortak eleştiri, halk kitlelerini uyuşturduğu, tek tipleştirdiği
ve manipüle ederek ‘şeyleştirdiği’ üzerinedir (Adorno ve Horkheimer, 1995,1996;
Oktay, 2003; Oskay, 1983,1998; Erdoğan ve Korkmaz, 1990, 1994).
Ünsal Oskay’ın (1982; 185) dile getirdiği şekilde, toplumsal yaşamdaki
hızlı değişim karşısında, modern insanı bu telaşe ve koşturmacadan kurtararak
beynini uyuşturmak için popüler kültüre gereksinim duyulmaktadır.
Ortak eleştirilere karşın yine ortak bir kabulleniş de popüler kültürün,
halkın kültürü olduğu görüşüdür. Popüler kültür kavramı için çok fazla eleştiri
22
getirilse de aristokrasiden halka inen geçerli bir kültürün varlığı, halk kitlesi
tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Çünkü popüler kültür, alım gücü
zayıf olan halk kitlesine, iletişim araçları vasıtası ile hayalini kurduğu imajı ve
kimliği yakala imkanı vermektedir.
Değişen zaman ve yaratılan moda algısı ile popüler kültür sürekli
değişmekte ve yaratılan modaya göre şekil almaktadır. Kıyafet ve yaşam
tarzından, müzik ve saç stiline kadar sürekli şekillenen kültür öğeleri ile popüler
kültür yeniden yoğrulmaktadır. Bu süreçte popüler kültüre yardım edip, sürecin
sancısız ve halkla entegre bir şekilde devam etmesini sağlayan da kitle iletişim
araçlarıdır.
Değişime açık olan hali ile popüler kültür, sürekli kalıcılıkla değil, sürekli
değişimle sermayenin ve sermaye sahiplerinin sürdürebilirliğini sağlar (Erdoğan,
2004; 3). Hizmet ettiği kapitalizme sürekli değişiklik ile rant elde etmesini
sağlayan popüler kültür, ‘Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Noel’
gibi sonradan yaratılan özel günler ve hediyeye yüklenen anlam ile sermaye
sahiplerine sermaye sağlamaktadır.
Kapitalizm ile yaratılan kitle kültürü ve popüler kültür, sermaye güçlerine
rant sağlanması konusunda aracılık eden kitle iletişim araçları, bu sürecin meşru
ve halkın rızası ile devam etmesini sağlarken aynı zamanda, yarattığı uyuşturucu
etki ile halkı sorgulamadan tüketme konusunda itaatkar olmaya da alıştırmıştır.
3.2. Tüketim Kültürü ve Reklam
1930’lu yıllardan itibaren etkisini gösteren fordist üretim tarzı ile standart
tüketim kalıpları oluşmaya başlamıştır. Oluşan bu tüketim kalıpları aynı zamanda
tüketicilerin de şekillenmesine yardımcı olmuştur (Harvey, 1997; 158).
Fordizm kavramı ABD’de Henry Ford tarafından geliştirilen endüstriyel
üretim tarzını tanımlamak için kullanılmıştır. Endüstriyel bu yeni seri üretim tarzı
standart üretim ve standart tüketici kalıplarını doğurmuştur (Murray, 1995; 47;
Hall, 1995; 107).
23
Fordist dönemin etkisiyle ürünlerin pazarlanması için yeni mekan ve
mecralar ortaya çıkmaya başlamıştır. Dükkan ve vitrinlerde ürünler sergilendiği
gibi televizyon, radyo gibi mecralarda da ürünler pazarlanmaktadır (Ewen, 1976;
33-34).
Fordizm ile artık birbirine benzeyen standart ürünler her yerde rahatlıkla
bulunmaktadır. Bu ürünlerin birbirinden farklı ve eşsiz olduğu algısı yaratan
medya da standart ürünlerin tüketici kitlelerine ulaşması ve ivedilikle tüketilmesi
için en uygun ve meşru ortamı sağlamaktadır.
Popüler kültürün yarattığı ‘şimdi ve hemen tüket’ algısı ile; üretilen
malların pazarlanması konusunda halkın uyumlu olduğu ve tüketmeye mecbur
hissettiği bir algı yaratılmaktadır. Satın alınan ürün ile sadece ihtiyacın
giderileceği vaadi dışında imaj ve kimlik vaadi de sunulmaktadır. Tüketilen ürün
ile, mutluluk ve haz (hedonizm) vaat edildiği gibi, güzellik, saygınlık ve
seksapalite gibi imajlar da vaat edilmektedir. Böylelikle tüketim için hazır
bulunan kitle, kitle iletişim araçları ile sunulan bu imaj ve kimliği kendisine
entegre etmek adına ürünleri sorgulamaksızın tüketmektedir.
Kitle iletişim araçlarının devreye girmesi ile birlikte tüketim etkinliği
hayatın en vazgeçilmez ve eğlenceli aktivitesi olmuştur. Özellikle televizyon,
günlük yaşamda popüler olanın sunulması, popüler olanın yapılmasını öğütleyen
ve yücelten içerikler yayınlaması ile kitleler üzerinde etkili olan bir mecra haline
gelmektedir (Erdoğan, 2004; 8).
C. Wright Milis (1974)’de kitle iletişim araçlarının etkililiğinden ve izler
kitle üzerinde olan manipülasyon gücünden bahsetmektedir. Milis’e göre, kitle
iletişim araçları sadece haber ve bilgi vermezler, aynı zamanda kişilerin
yaşamlarına yön verecek kadar güçlü bir etkiye de sahiptirler.
20. yüzyıl başlarında radyo, ortalarında da televizyon olmak üzere,
kültürel sembollerin üretilmesi ve yayılması hızlanmıştır. Böylece kitle iletişim
araçları ve popüler kültür ortak bir ideoloji etrafında birleşmişlerdir (Erdoğan ve
Alemdar, 1994; 151). Bu ortak amaç ise kapitalizm için daha çok rant elde
etmek, bunun için de daha çok tüketim ve daha çok ideolojik manipülasyondur.
24
1929-1930 yıllarında yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz ile
birlikte, modern kapitalizmin en büyük tüketici patlaması yaşanmıştır. Bu sıkıntılı
ekonomik süreç, tüketicinin istedikleri mallara nereden ulaşacakları, ne şekilde
temin edecekleri konusunda bilgi karmaşasına yol açmıştır (Wernick, 1993;152).
Reklamcılığın bir piyasa dalı olarak ön plana çıkmasında bu arayış ve kargaşa
sürecinin etkili olduğunu söylenmektedir.
Williams’a göre (1993; 330), ilk kez 1929-1930 kriz döneminde
reklamcılıktan ‘bir meslek, kamu hizmeti ve ekonominin uyumlu bir parçası
olarak bahsedilmeye başlanmıştır.’
Kitle iletişim araçları ve popüler kültürün gelişmesi, tüketimin de
gelişmesini sağlamış; fazla tüketim, fazla üretimi gerektirmiştir. Üretimin fazla
olması ve tüketime evrilmesi ise kapitalizmin sermayesi için en geçerli kaynak
haline gelmiştir.
Özellikle radyo ve ardından televizyon gibi görsel ve işitsel kitle iletişim
araçlarının gelişmesi ile, ihtiyaç için gerçekleştirilen tüketim yerine; olmayan bir
ihtiyaç yaratılarak haz duygusunu tatmin etmek için tüketim ön plana çıkmaya
başlamıştır (Duhm, 1996; 44-47).
Reklamcılık ve popüler kültür, kapitalizmin iki alanına hizmet etmektedir.
Reklam, kapitalizm için önemli bir gelir kaynağı iken, popüler kültür de
reklamcılar için kitleleri ikna ederken kullandıkları en etkili araçtır (Yavuz, 2008;
157). Tüketecekleri ürünlerin hangilerinin moda ya da popüler, hangilerinin daha
saygın bir imaj çizdiği, hangilerinin kimlik oluştururken daha etkili olduğu
konusunda reklam ve popüler kültür ortak çalışma yürütürler. Çünkü ikisi de aynı
yere- kapitalizme- hizmet etmektedir.
Kitle iletişim araçları aracılığıyla hayatın merkezine oturan kapitalizm ile
insanları mutlu ve memnun eden boş zaman değil tüketim eylemi olmuştur. Yeşil
alanlar, parklar gibi sakin ve huzur verici yerler yerine alışveriş merkezleri,
büyük mağazalar veya televizyon karşısında geçirilen boş zaman aktivitelerine
bırakmıştır.
25
Tüketim toplumunda, tüketim, ihtiyaçtan çok, saygınlık, farklılık, bir
gruba ait olma, kimlik edinme, sınıf atlama gibi simgesel değerler adına
yapılmaktadır. Reklamlar tüketiciye, ürünü kullanarak ‘sınıf atlayacağı’, ‘yaşamın
iyi yönde değişeceği’, ‘bir gruba ait olacağı’ veya ‘farklı olacağı’ gibi iletiler
sunmakta, ürünün tanıtımı ise geri planda yer almakta ya da hiç yer
almamaktadır. Özellikle 1980’li ve 90’lı yılların reklamları ile artık tüketiciye ‘bir
yaşam tarzı’ sunulduğu öne sürülmektedir (Dağtaş, 2003).
Reklamlar
aracılığı
ile
insanlar,
günlük
hayatın
hareketliliğinden
kurtularak, olmayan bir dünyanın içine sürüklendikleri gibi, sahip olmadıkları
imajların peşine düşerek, kimlik arayışına geçmektedirler. Bu noktada insanların
nasıl yaşadıklarından ziyade, neyi hayal ettikleri ve ne yaşamak istedikleri ön
plana gelmektedir (Jhally, 2002; 81). Çünkü reklamlar tüketici kitleye olmak
istedikleri yeri ve olmak istedikleri kimlikleri sunmaktadır.
Tüketici kitle ne kadar çok ürüne sahip olurlarsa olsun, tatminsizlik
duygusu ile sahip oldukları her zaman yetersizdir ve mutlu olmak için yeniden
alışveriş
yapmak
gerekmektedir.
Böylelikle
mutlu
olmanın
yolu
sürekli
tüketimden geçmektedir. Bu sebepten tüketimi bir döngü ile tanımlamak yanlış
olmayacaktır: çalışmak ve harcamak, çalışmak ve harcamak (Schor: 122-128).
Doyumsuzluk ve tatminsizlik ile kuşanmış modern birey, tüketim
sürecine reklamlar aracılığıyla dahil olmaktadır. Hayalini kurduğu imajı ve yaşam
şeklini sunan reklamları sorgulamaksızın izlemekte ve ilk boş zamanında
harekete geçerek tüketimi gerçekleştirmektedir. Yani reklamlar popüler kültürü
sunarken, yarattığı ideoloji ve imaj/kimlik vaadi ile hareket edip tüketimi
meşrulaştırmaktadır.
3.3. Toplumsal Cinsiyet ve Reklam
İngiliz Kültür Çalışmaları medyanın toplumda hakim ideolojiyi yaratacak
ve bu ideolojileri sürekli olarak yeniden üretecek bir mecra olarak olarak görme
yaklaşımına dayanmaktadır (Dağtaş, 2003: 17). Bu yaklaşıma göre, medya
metinlerinin üretim ve tüketim boyutlarının incelenmesi, ideoloji analize ile
gerçekleştirilmektedir. Daha önce modern bireyin sadece ihtiyaç için mal
26
tüketimi yapmadığı, ürünlerin yanında sembol ve ideolojileri de tükettiği dile
getirilmiştir. Tüketilen her ideoloji, o toplumu anlamak ve yorumlamak adına ön
fikir vermektedir. Neden, neyin, ne için tüketildiği, tüketilme sıklığı ve şekli,
tüketici profili gibi tüketim ile ilgili her etkinlik toplumu anlamak ve yorumlamak
adına son derece önemlidir.
İngiliz Kültür Çalışmaları’nın önemli temsilcilerinden biri olan Hall, medya
iletilerinin üretimi ve tüketimini ‘yeniden üretim’ kavramı çerçevesinde ele
almaktadır
(Hall,
1980:
129).
Mevcut
durumun
yeniden
sunulması
ve
hatırlatılması şeklinde ifade edilebilecek olan ‘yeniden üretim’, mevcut toplumsal
cinsiyet rollerinin ve davranış
ve
mevcut
rollerin
meşru
kalıplarının medya aracılığı ile sunulması
kılınmasını
sağlamaktadır.
Medyanın
önemli
işlevlerinden biri kültürel ideolojilerin ve cinsiyet rollerinin tüketilmesi adına
sürekli yeniden üretim ortamı sağlanmasına aracılık etmesidir. Yeniden üretim
sürecini, sinema ve televizyonda görmek mümkünken, en çok reklamlar aracılığı
ile görülmektedir.
Luke (1989, 181), bir reklamda sunulan ürüne verilen anlamların bir
araya getirilmesini anlatmak için ürün semantiğini kullanmaktadır. Luke’n
sunduğu anlam semantiğine göre, reklamlar belli anlamları içeren kodlardan
oluşmaktadır. Coco Cola’nun ‘Mutluluğa kapak aç’, Hanımeli ‘Anne eli değmiş
gibi’ sloganlar ve logolar aracılığı ile reklamlara, izleyicilerin anlamlandırmaları
için kodlar yerleştirilmektedir. Bu kodlar gerçek anlamları içermedikleri için Luke
onlara ‘hiper gerçeklik’ adını vermektedir. O ürünü tüketen birey, tükettiği
ürünün hiper gerçekliğini de kazanmış olur. Marksist teoride ise bu duruma ‘mal
fetişizmi’ denmektedir. Bu noktada birey, ürünü kullanım değeri- ihtiyacın
giderilmesi- için değil, markanın sunduğu imajı yakalamak ve o kimliğe ulaşmak
için kullanmaktadır.
Luke bu teorisi ile aslında popüler kültürün ve kitle iletişim araçlarının
edindiği tavrın, ürünün kullanımından ziyade vaat ettiği imaj ve kimlik
değerinden söz etmektedir. Çünkü son dönem reklamcılık anlayışı sadece ürün
ya
da
ihtiyaçlar
ekseninde
değil,
semboller
şekillenmektedir.
27
ve
imajlar
çerçevesinde
Kitle
iletişim araçları bu kadar geniş yelpazeye hizmet ederken,
geleneksel cinsiyet rolleri de etkilenmektedir. Mitleri, dili, toplumsal ve kültürel
değerleri kullanan kitle iletişim araçlarında toplumsal cinsiyet kimliklerinin ve
rollerinin izlerini görmek mümkündür. En basit ürün reklamında dahi, kadına ve
erkeğe biçilmiş rol kalıplarını görmek ve reklam üzerinden anlamlar üretmek
kaçınılmazdır (Çetin, 2011: 2).
Bugün sayısız marka arasından sıyrılıp, rakipleri geçerek ön planda
olmanın yolu ürüne dair ‘imaj yaratma’dan geçmektedir. (Gartner, 1986: 635644).İzleyicinin
duymak
istediği haz
ve
doyumu
yakalaması
için
marka
tarafından vaat edilenler, izleyici için ayırt edici en belirgin özellik haline
gelmiştir. Çünkü serinlemek için içebileceğiniz birçok asitli içecek varken; size
mutluluk vaat eden ‘Coco Cola’yı tercih etmeniz olağandır. Çünkü ‘Coco cola’ size
sadece serinlemeyi vaat etmez, aynı zamanda mutluluğu da vaat etmektedir.
Günümüz reklam sanayisi ve markalar bu gerçeği göz önünde bulundurarak,
gerekli hassasiyeti göstermektedirler. Çünkü rakipler arasından sıyrılmanın ve
fark edilmenin yolu ‘imaj yaratmak’tan geçmektedir.
Çoğunlukla hegemonik bir araç olarak kabul görülen medya, yer verdiği
içeriklerle toplumsal hegemonyayı ve toplumsal cinsiyet rollerini de yeniden
üretmektedir. Medya içeriklerinin ve özellikle reklamların, toplumsal cinsiyet
eşitsizliğini hatırlatıp pekiştiren bir yanı vardır. Bu yeniden üretim sürecinde
amaç, hem toplumsal cinsiyet rollerinin devamlılığını sağlamak hem de kadını
mevcut geleneksel rolünün dışına çıkmamasının önlemini almaktır (Toruk, Güran
ve Sine, 2013; 304).
3.4.
Toplumsal
Cinsiyet
ve
Tüketim
Kültürü
Bağlamında
Reklamlarda Kadın Bedeninin Sunumu
20.
Yüzyıl başına
kadar
toplumda
mevcut
olan
kadın
ve
erkek
mücadelesi, teknolojik gelişme ve yeniliklerle farklı bir boyuta geçmiştir. Özellikle
kapitalist sistemin en önemli sac ayağından biri olan medya; kadının toplumdaki
ve medyadaki konumunu etkilemektedir. Medya bir yandan kadını nesneleştirip,
edilgenleştirirken diğer yandan da bedenini metalaştırmaktadır(Fidan, 2000).
28
Önce radyonun, ardında televizyonun hayatımıza girmesi ile iki cins
arasında ve kadın temsili konusunda önemli gelişmeler gerçekleşmiştir. Özellikle
televizyonun, sesin ötesinde görselliği de kullanıyor olması, televizyonu en
önemli kamusal iletişim aracı haline getirmiş; kadın ve erkek arasındaki
mücadelenin toplumun her katmanınca bilinen bir mevzu olmasını sağlamıştır.
Kadın ve erkek arasındaki mücadelenin bu denli toplumun merkezinde
konumlanması, bu sorunun gündeme gelmesini ve hatta sürekli gündemde
kalmasına neden olmuştur (Yıldırım ve Karahisar, 2013, s:55). Gün içinde
medyada görülen her haber, her dizi ya da her reklamda kadın ve erkek
ilişkisine, iki cins arasındaki geleneksel rollere ve iki cins arasındaki ezeli
mücadeleye şahit olunmaktadır.
Cinsiyetçi yapılanmanın belirgin olduğu medya sektöründe, üretilen
içerikler toplumsal cinsiyet kavramını güçlendirirken (Timsi, 1997) , üretime
katılan
kadın
emeği
ise
medyanın
erkek
egemen
zihniyeti
içinde
değersizleşmektedir (Köker, 2007). Çünkü kadının medyada sıklıkla yer alıyor
olması,
kadının
bu
mecrada
güçlendiğini
ya
da
güçlü
temsil
edildiğini
göstermemektedir. Kadının yer aldığı reklamlarda kadın, sürekli ev içinde
konumlandırılıyor, ev işi ve çocuk bakımı işleri ile televizyon ekranlarında yer
alıyor ise bu, kadının medyada yer aldığı anlamına değil; erkeğin egemen olduğu
toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretildiği ve kadına geleneksel rollerinin
hatırlatıldığı anlamına gelmektedir.
Bireyler, cinslerine uygun hareket ve davranış kalıplarının ne olduğu,
cinsiyetlerine göre nasıl davranmaları gerektiği, nasıl giyinip; diğer cinsle nasıl
iletişime girecekleri konusunda her şeyi televizyonlarda, filmlerde ve reklamlarda
izledikleri ile öğrenmekte, öğrendiklerini de günlük hayatlarında olduğu gibi
uygulamaktadırlar (Grander ve Gardiner, 2001).
Özellikle televizyon reklamları kadınlara ve erkeklere toplumsal yapı
içinde nasıl davranışlarda bulunmaları gerektiği konusunda toplum içinde yeni
olan veya varolan kalıpları yansıtarak sunmaktadırlar (Elden, 2004, s:547).
29
Medyada kadın temsili yoğun olarak, 1970’li yıllarda feminist medya
çalışmaları aracılığıyla gündeme gelmiştir. Bu süreçte kadının içinde bulunduğu
durum, erkek cinsi ile arasındaki eşitsiz rol dağılımı ve kamusal alandaki sorunlu
varlığının medya aracılığı ile temsil edildiği ve yeniden üretildiği üzerinde
durulmuştur. Bu sebeple 1970’li yıllar medyanın belli rolleri ve kalıpları ‘inşa’
eden bir güce ve etkililiğe sahip olduğu gerçeğinin benimsendiği ve kabul edildiği
bir dönem olmuştur (Çelenk, 2008, s:2).
Medya ve özellikle reklam filmlerinde, tüketiciyi harekete geçirebilmek
için, ürünün kullanım değerinden ziyade, tüketicilerin duygusal yönleri dikkate
alınarak,
duygusal
öğeler
kullanılmakta
ve
ürünler
izleyiciye
bu
şekilde
sunulmaktadır. Bu hali ile reklamlar izleyicilerin ilgilerini çekecek cazip imgeler
sunmaktadırlar (Postman, 1994’den aktaran, Karademir, 2002).
Ergur (1999), televizyon reklamları üzerine çalışmasında, çoğu zaman
reklamlarda ailenin ya da tek başına kadının, geleneksel toplumsal cinsiyet
rolünü sergilediği üzerinde durmaktadır. Reklamı yapılan ürün ile kadının
geleneksel cinsiyet rolü birbirini tamamlar niteliktedir. Bu bir deterjan reklamı ise
kadın temizlik yaparken yer aldığı gibi, bir bebek bezi reklamında da anne olarak
kadın yer almaktadır. Reklamı yapılan ürün, kadının geleneksel rolü ve kadın
arasında gizli bir bağ ve ilişki kurulmaktadır.
Reklamlarda sunulan kadın davranışları ile mevcut toplumsal cinsiyet
rolleri arasında var olan ilişkinin reklamlar ile içselleştirildiği ve meşrulaştırıldığı
bilinen bir gerçektir (Karaca ve Papatya, 2011, s:480).
Batı ve Aygül (2006), ‘Reklamlarda İdeal Kadın Bedeninin Sunumuna
İlişkin Bir İçerik Analizi’ adlı makalelerinde cinsiyetleştirilmiş tüketim olgusunu
irdeleyen pek çok araştırmaya ( Courtney ve Lockeretz, 1971; Courtney ve
Whipple, 1983; Pringle, 1992; Stern ve Holbrook, 1994; Scott, 1994; Fischer ve
Arnold, 1994; Ritson ve Eliot, 1999; Hogg ve Garow, 2003) değinmektedirler. Bu
araştırmalarda, reklamlarda kullanılan kadın ve erkek cinsiyet özelliklerinin, satış
etkinliklerinin daha etkin bir hale getirmek amacıyla bir tüketim faktörü olarak
kullanıldığını saptanmıştır.
30
Genel olarak televizyonlarda kadın ya hiç yer almamakta ya sınırlı bir
perspektifte sunulmakta ya da erkeğin gölgesinde, geleneksel rollerini yansıtacak
şekilde sunulmaktadır. Medya kadınları para ile alınıp satılan bir ‘ürün’ ve meta
olarak görmekte, bu konuda kadının bedenini ve cinselliğini kullanmakta da bir
sakınca görmemektedir (Berk ve Binark, 2000, s:4).
Tüm söylemler ışığında medyada ve özellikle televizyonlarda kadın; tipik
ev
hanımı
olarak,
cinsel
obje
olarak
ve
ideal
kadın
modeli
şeklinde
sunulmaktadır.
3.4.1. Ev Hanımı Olarak Kadın Temsili
Ataerkil toplum erkeği ön plana alıp
onu biricik sayarken; kadını hep
erkeğin gölgesinde konumlandırmaktadır. Bu süreçte toplum tek başına hareket
etmemekte; siyaset, ekonomi, psikoloji gibi farlı disiplinlerden ve elbette
medyadan yararlanmaktadır. Medyanın işin içine girmesiyle toplumsal cinsiyet
rolleri yeniden üretilmeye başlamaktadır.
Günlük hayatın her anında sergilenen geleneksel rol kalıpları, gelişen
kitle iletişim araçları vasıtasıyla televizyonların içerisine kadar girmektedir. Bu
sayede televizyon dizilerinde ya da reklamlarda alışık olunan cinsiyet rolleri
sorgulamaksızın içselleştirilmektedir.
Özellikle
reklamları
göz
önüne
bulundurduğumuzda,
yayınlanan
reklamların büyük çoğunluğunda kadınların yer aldığı görülmektedir. Fakat göz
ardı edilen bir gerçek vardır; televizyon reklamlarında yer alan kadınlar,
toplumun belirlemiş olduğu davranış kalıplarının ötesinde hiçbir harekette
bulunmamaktadırlar. Toplumun kadından beklediği, toplumun kadından istediği
ve toplumun kadına empoze ettiği geleneksel roller, reklamlarda da olduğu gibi
devam
etmektedir.
Bu
durumun
sermaye
güçleri
ve
ataerkil
toplum
geleneğinden beslenerek ve önceden belirlenerek gerçekleştirildiği herkes
tarafından bilinen bir gerçektir.
Reklamlarda önceden tasarlanmış ve kodlanmış imgeler, bireyin içinde
doğduğu ve geliştiği topluma paralel olarak yerleştirilmektedir. Mevcut değerler
31
ve mevcut toplumsal yapı, ürün içerisinde yerleştirilerek tüketilmek üzere
izleyiciye ulaştırılmaktadır (Lull, 2001: 24).
Filmlerde, dizilerde, show programlarında, haberlerde ve en çok da
reklamlarda
kadına iyi anne ve iyi eş rolü biçilmiştir. Bu sebeple kadının
konumlandırıldığı yer genelde iç mekan iken, uğraşı sıklıkla ev işleridir ve bu
reklamlarda kadına öğüt veren, ne yapması gerektiği, nasıl davranması gerektiği
konularda kadına yön veren
dış ses ise genelde erkek sesidir (Binark, 2000,
s:7). Bu durumun en güzel örneğini ‘Mr. Muscle’ reklamı ile verebilebilmektedir.
Mr. Muscle reklamı; kadının mutfakta inatçı lekelerle uğraştığı ancak
onlarla baş etme konusunda çok da başarılı olmadığı bir giriş ile başlamaktadır.
Kadın yorulmuş, terlemiş ve bunalmıştır. Sonra hayıflanarak ' olmuyor...olmuyor'
der ve temizliğe ara verir daha doğrusu pes eder.Tam da bu sırada kaslı kolları
ve fit görüntüsü ile Mr. Muscle gelir ve kadının uğraşıp sağlayamadığı hijyeni çok
basit bir kaç hareketle halleder. Durumun ilginç yanı kadına da temizliği neyle ve
nasıl yapması gerektiğini söyleyen bir erkektir. Kadının hijyen konusunda başarılı
olabilmesi için ya güçlü bir erkeğe ihtiyacı vardır ya da kadını yönlendiren bir
erkek sesine.
Reklam boyunca Mr. Muscle kadına neler yapması gerektiği konusunda
direktifler yağdırır ama bunlar biz izleyecileri çok da rahatsız etmez. Sonuçta Mr.
Muscle bir animasyondur. Fakat konumlandırıldığı cinsiyet erkek hatta baskın bir
erkektir. Bu hali ile kadının hareketlerini yönlendiren ve yapacakları konusunda
etkileyen erkek olarak reklam boyunca varlığını sürdürmektedir.
Diğer bir çok reklamda olduğu gibi Mr.Muscle relamında da kadın
mutfakta iş yaparken konumlandırılmıştır. Bizler ise bu durumu hiç yargılamayız
çünkü zaten ataerkil toplum modeli gereği mutfak işlerinin sorumluluk ve
denetimi kadına aittir. Esrarengiz şekilde kadraja girip kadının yapamadığı işi tek
başına çok kolay şekilde yapan bir erkeğin varlığına da şaşırmayız çünkü bu da
toplum tarafından gayet olağan karşılanabilecek, erkeğin iş bitiriciliğini ve kadın
üzerindeki üstünlüğünü gösteren gayet olağan bir olaydır.
32
Kadınların ağırlıklı olarak anne, ev kadını ve eş olarak rol aldıkları
televizyon reklamlarında kadının iş hayatına yer verilmez çünkü kadının en
büyük mesleği ‘çocuklu ev kadınlığı’dır (Roland, 1986, s:172). Ev kadınlığı
dışında başka işlerle uğraşan ya da iş yaşamında varlık gösteren kadınlar ise
genelde aynı anda birçok işe yetme konusunda yetersiz kalmakta ya da yetersiz
gösterilmektedirler. Bu noktada kadınların yanında ya ‘Pharmaton’ tarzında bir
vitamin ya da erkek bulunmaktadır.
Televizyon
reklamlarında
kadınlar
ayrıca,
reklamı
yapılan
ürünleri
tüketen bireyler olarak temsil edilirler (Bussey, 2000, s:782). Bu hali ile kadınlar
üretim yapmaksızın tüketici konumunda sunulmaktadırlar.
Benzer şekilde Karademir (2002)’de reklamlarda yansıtılan genç imgesi
üzerine yaptığı çalışması ile, genç kızlar ile genç erkekler arasındaki mekanlarda
konumlandırma ve uğraştıkları işler ile ilgili farklılıkları sunmaktadır. Erkeklerin
reklamlarda genellikle ev dışında, spor yaparken ya da her hangi bir teknolojik
aleti kullanırken; kızların ise genlikle kız arkadaşlarıyla, aileleriyle ya da ev
işlerine yardım ederken sunulduğunu dile getirmektedir.
Reklamlarda kızların ve erkeklerin toplum tarafından belirlenmiş ve
kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rollerine göre hareket etmeleri, mevcut cinsiyet
rollerini pekiştirmekte ve yetişkinlikteki davranışları için de temel hazırlamaktadır
(Kaya, 2001).
Özellikle reklamlarda yansıtılan kadın temsili ve imajı ile ilgili Butler ve
Paisley (1980), tüm bulguları derlemiş ve dikkat çekici 5 nokta belirlemişlerdir:
A. Neredeyse tüm reklamların dış sesi ya da reklam şarkısını seslendiren
erkeklerdir.
B. Erkekler reklamlarda kadınlara oranla daha çok rol almakta; ancak
kadınlar daha sıklıkla aile içi rolleri temsil etmektedirler.
C. Kadınlar
daha
çok
ev
içi
etkinlikle
uğraşırken,
aktivitelerden yararlanan kişiler olarak gösterilmektedir.
33
erkekler
bu
D. Kadınlar evin içinde, erkekler ise evin dışında yer almaktadır.
E. Reklamlardaki
kadınların
erkeklerden
daha
genç
oldukları
göze
çarpmaktadır (Aktaran İvaz, 1994).
Butler ve Paisley’nin analizinden de anlaşılacağı gibi reklamı yapılan her
ürün için kullanılan kadın ve erkek cinsi, eşit rol dağılımı yapılmamaktadır.
Toplum içerisinde zaten var olan geleneksel roller, reklamlara da aynen
yansıtılarak devamlılığı sağlanıp, meşruluk kazandırılmaktadır. Bu durumun
kadının toplumdaki yeri ve konumu ile ilgili önemli sorunları doğurduğu gerçeği
ise
medya ve sermaye güçleri tarafından önemsenmemekte ve göz ardı
edilmektedir.
Zaten bildiğimiz cinsiyet kalıplarına ait toplumsal rollerin yeniden
üretildiği etkili bir mecra olarak televizyon, bunu yaparken aslında kadını
değersizleştirdiği ve standart kalıplara soktuğu gerçeği bilinen bir gerçektir.
Kadının tek başına bir erkek olmaksızın başarılı olamadığı ve yetersiz kaldığı
vurgusu ve bunun üzerinden kadının toplum nazarında yeniden inşası ne yazık ki
kadını eve hapseden ve meşgale olarak da ev işlerini veren ve tüm bunları
toplumsal cinsiyet rollerinden almış olduğu yetki ve onay ile meşrulaştıran bir
çalışma içinde gerçekleştirmektedir .
Kadının meşru kılındığı davranış kalıpları bundan sonraki bir çok mecrada
tekrar tekrar üretilerek varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu durumun
değişmesi için gerçekleşmesi gereken tek eylem, geleneksel cinsiyet rollerinin
kökten değişmesi ve toplumun dönüşmesidir.
3.4.2.Cinsel Obje Olarak Kadın Bedeninin Temsili
Kitle iletişim araçlarındaki gelişmelere paralel bir gelişme gösteren
reklemcılık sektörü; mecra olarak dört bir yanı kuşatmaktadır. Gazete ve radyo
ile başlayan kuşatma, televizyon ve internet ile devam etmiş, açık hava
reklamları ile doruk noktasına ulaşmıştır.
34
Haber artık ticarethane olarak görebileceğimiz medyaya gelir getirme
konusunda başarısız kalınca kendine başka gelir yolları aramaya başlayan
medya, bunun en kolay yolu olarak kadın bedenini metalaştırma olduğu konusu
üzerine odaklanmıştır. Artık kadın sadece biyolojik bir varlık olmanın ötesinde
hem mistik hem de büyüleyici bir simgeye dönüşmüştür. Kadın artık sıradan bir
kadın değil erkeğinin bakışının nesnesi haline gelmiştir.
Kadının cinsel cazibe unsuru olarak kullanılmaya başlanması reklamcılık
tarihindeki en önemli üç olaydan biri olarak kabul edilmektedir (Yavuz, 2006).
Medyanın hakim olduğu her mecrada kadın bedenine ve kadın sesine
rastlamak kaçınılmaz hale gelmiş; ürünle ilgili olmasa dahi kadının bacağı,
dudağı veya diğer uzuvları ürünün bir parçasıymış gibi her reklama yerleşmiş,
sesi ile de tamamlayıcılık sağlanmıştır.
Reklam sektöründeki bu inanılmaz gelişme ve büyüme mecra olarak
farklı arayışları doğurmuş ve çare olarak kadın bedenini bulunmuştur. Öyle ki
artık kadın bedeni tıpkı bir televizyon ekranı ya da gazete sayfası gibi reklam
mecrası olarak kullanılmakta, bu konuda dikkatleri de üzerine çekmektedir.
Özellikle
çıplak
kadın
bedeninin
her
türlü
ürün
için
vazgeçilmez
bir
konumlandırma noktası olması 'Sex Sells' (Seks Satar) sloganını dillere pelesenk
etmiştir.
Reklamcılar kadın bedeni ve kadın cinselliği söz konusu olduğunda
reklamların daha ilgi çekici bulunduğu ve hedef kitle tarafından daha dikkatle
izlendiği konusunda hem fikirdirler. Reklamcıların bu konuyu keşfetmeleri ve
aralarında ortaklık kurmaları, kadın bedeni üzerinde hazırlanan reklamların
sayısında da artış meydana getirmiştir (Şimşek ve Uğur, 2004, s:553).
Cinselliğin bu denli ön planda olmasını ve merak edilmesini sağlayan ise
gizliliğidir. Reklamlarda cinsel söylemler, her şeyden önce, cinselliğe ilişkin
merakın gücü ile reklamı izlenir kılmak amacıyla kullanılmaktadır. Reklamlarda
cinsel söylemleri sıklıkla tercih etme, ürünün kullanım değerinden çok haz
yaratan fetişleştirici kullanımına işaret etmektedir. Çünkü Kahraman’ın (2005,
33)’da ifade ettiği gibi, beden bir mekandır. Gerçekliğin olmadığı, haz duygusunu
35
harekete geçiren, üzerine farklı anlamlar yüklenen ve bilinçaltını harekete
geçiren en uğrak mekandır.
Coward’a göre (1989: 33), kadın vücudunun, anlatabildiği pek çok ürün,
somut olay, soyut kavram bulunmaktadır. Otomobilin sürati, motor yağının
kayganlığı,
baharın
güzelliği,
gençliğin
geçiciliği,
gibi
örneklerle
liste
uzayabilmektedir.
Yapılan araştırmalara göre son yıllarda cinsel söylemlerin reklamlarda
kullanımı gerek görsel ve işitsel, gerekse yazılı medyada gittikçe artmıştır. Soley
ve Kurzbart tarafından 1986’da yapılan bir araştırmada, Amerika iletişim
araçlarında cinsel konuların reklamlarda daha sık kullanıldığı, cinselliğin çok
belirgin bir şekilde sergilendiği, çıplaklığın giderek arttığı, cinsel beraberlik
imajının çoğaldığı saptanmıştır (Barokas, 1994: 130).
Reklamlarda kadın bedenin yanı sıra erkek bedeninin de ticarileştirildiği,
fakat her iki cinsin reklamlarda yer alış biçimi karşılaştırıldığında kadın bedeni
daha fazla talep edildiği dikkatleri çekmektedir. Kadının cinselliği, güzelliği ve
seksapalitesi tüketim malzemesi olarak piyasaya yüksek değer ve sermaye
kazandırmaktadır
(Köse,
2012:
515-516).
Çünkü
cinsel
içerikli
reklam
hazırlamak üstün bir yaratıcılık faaliyeti gerektirmemektedir. Kullanılacak ürün
de ortadadır, reklam formatı da belirlenmiştir. Ayrıca cinsel içerikli reklam
hazırlamak düşük maliyetli olup, insanları eğlendirmektedir. Bilindiği üzere
modern medya için birincil amaç ‘eğlendirmek’tir. Bu durum göz önüne
alındığında cinsel içerikli reklamların ve kadın bedeninin medya için ne kadar
önemli olduğunu kavramak hiç de zor olmamaktadır.
Kadınların televizyonda özellikle ‘cinsel obje’ ve ‘tüketim nesnesi’ olarak
temsili
sadece
ürünün
dikkat
çekmesini
sağlamakla
kalmayıp,
kapitalist
sermayaye de iyi bir gelir kaynağı olmaktadır. Bu durumu Publicis Başkan
Yardımcısı Andrew Hayman (aktaran Kanner, s:89) şu sözlerle ifade eder: ‘‘Seks
durdurucu güçtür. Tüm karmaşanın içinde mesajı ortaya çıkarır ve bir ürünü haz
ile ilişkilendirmek satın alımı artırır.’’
36
John Berger’e göre (1999; 42) kadın cinselliğinin ön planda olduğu
reklamların varlığının nedeni; ideal seyircinin genellikle erkek olarak kabul
edilmesidir. Kadın vücudu erkek için üretilen ve tüketilmek üzere sunulan bir
nesnedir. Erkekler kadınları seyrederken, kadınlar da kendi seyredilişlerini
seyrederler. Çünkü kadınlar izlendiklerinin farkındadırlar.
Kadın cinsinin reklam filmlerinde ve afişlerinde cinsel bir obje olarak
kullanıyor olması, farklı tüketici kitleleri ve farklı toplumlarda farklı geri dönüşler
olmasına da yol açmaktadır. Çünkü kültürel kodlar dikkate alındığında; kapalı
toplumların, cinsel çekiciliği fazla olan reklamlara karşı tutumu marka sadakatini
olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Hele ki reklamda kullanılan yüksek düzey
cinsel çekiciliğin pornografiye kayması logoyu ve markayı tamamen gölgede
bırakabilmektedir.
Gerçek reklamcılık yaratıcılığın üst seviyede olduğu ve reklam üretmenin
hüner olduğu başlı başına zor bir süreçtir. Bu sürece kadını ve kadın bedenini
dahil etmek hem işin kolayına kaçmak hem de kadını ötekileştirmektir. Ayrıca
reklamlarda sunulan ürünler ya da ürünlerin işlevleri ile hiç bir ilgisi olmasa da
kadın bedenine hemen her reklamda rastlıyor olunması bu durumun ne kadar
normalleştiğini ve meşrulaştığını göstermektedir.
Reklamda cinsel bir obje olarak kadın bedeni, medyada sunumundan
itibaren sıradan dişil bir beden olmaktan çıkarak; erkeğin bakışına sunulan
seyirlik bir nesne haline gelmektedir. Kadın bedeninin bu denli metalaştırılıp
ticari döngünün bir uzantısı olduğu gerçeği medya tarafından olağan bir
durummuş gibi gösterilse de kadın itibarı ve saygınlığı açısından değersizleştirici
ve aşağılayıcı etik sorunlarının en başında gelmektedir.
3.4.3. İdeal Kadın Modelinin Temsili
1980’li yıllardan itibaren dünya hızlı bir değişim süreci içine girmiştir. Bu
değişim süreci, birçok mecrayı etkilediği gibi toplumsal cinsiyet rollerini de
derinden etkilemiştir. Bu tarihler ile birlikte ‘iyi anne’, ‘iyi eş’, ‘uzlaşmacı kadın’
imajlarının yanı sıra kadınların yeni bir imajı doğmuştur; ‘süper kadın’ (Timisi,
2004, s:33)
37
Artık geleneksel rol kalıpları değişmeye ve bu değişimle cinsleri farklı rol
kalıpları içine sürüklemeye başlamıştır. Ataerkil toplum modeli; alışık olduğumuz
roller gereği kadının özel alan, erkeğin ise kamusal alanda konumlandırılmasını
ön görmekteydi. Bu şekilde kadın, evde ev işleri ve çocukların bakımı ile
ilgilenmek,
erkek
ise
çalışıp
ailesinin
tüm
sorumluluğunu
üstlenmek
mecburiyetindeydi. Fakat sanayileşme ile erkeğin fiziksel gücüne olan ihtiyacın
azalması kadınların çalışma ortamına girmeklerine ön ayak olmuştur. Erkeklerin
yapacağı ve fiziksel kuvvet gerektiren işleri sanayi makinelerinin yapıyor olması,
erkeğe rağbetin azalmasına, çalışma ortamında kadınların da var olmasına ortam
hazırlamıştır.
Özellikle kapitalizm ile birlikte tüketim hareketliliğinin artması, ev idaresi
konusunda erkek kazancının yetersiz kalmasına yol açmıştır. ‘Modern dünyada
artık sadece erkek değil, kadın da çalışmalıdır.’ Görüşünün küresel bir gereklilik
haline dönüşmesi ile birlikte, iş ortamı sadece erkeklerin söz sahibi oldukları
mekanlar olmaktan çıkarak, kadın etkinliğinin de görüldüğü alanlar haline
gelmişlerdir.
Kadınların geleneksel rollerinde köklü değişikliklere neden olan kamusal
alan yolu, medya aracılığı ile sunularak yeniden üretilmektedir. Artık kadın
sadece evde yemek ve temizlik yapan tipik bir ev hanımının ötesinde,
çocuklarına yeten iyi bir anne, eşini mutlu eden güzel bir eş, iş yaşamında
kariyer sahibi olmuş başarılı bir kadındır. Ayrıca ‘süper kadın’, teknoloji ile
barışık, yeni çıkan teknolojik aletleri ev ve iş yaşantısında kullanan, ürün
seçiminde özgür ve modern bir kadındır (Illegard, 1999, s:20).
Kadının bu dönüşümü onu ‘ideal ve mükemmel’ kadın yapmaktadır.
Modern kadın bu sıfatların tamamına sahip olmalı ve hepsini layıkıyla yerine
getirmelidir. Ocakta yemeği varken çocuğu ile ilgilendiği gibi, çocuğunu okula
gönderdikten sonra da toplantıya yetişmelidir. İdeal ve mükemmel kadın
olmanın yolu tüm işleri aynı anda yapabiliyor olmakla mümkündür.
Bugün medya ve özellikle reklamlarda, kapitalizmin kadınlardan beklediği
idealistlik görülebilmektedir.
‘Koysalar önüme bariyer de, çocuk da yaparım
38
kariyer de’ isimli sloganla tüm kadınlara hem kariyer yapabilecekleri hem de
evlerinde aileleri ile mutlu olabilecekleri ve onlara yetebilecekleri kadar güçlü
oldukları hatırlatılan ‘Orkid’ reklamı; ideal kadın modeline oldukça uygun bir
reklamdır. Bu reklamda ‘bariyer’ ile kastedilen esasen kadının geleneksel rolü
olarak tanımlanan ev kadınlığıdır. Çünkü toplum bir kadının hem kariyer hem de
ev işleri yapması konusunda henüz hazır değildir.
Genel olarak bakıldığında bu sürecin çok hızlı ve toplumla uyumlu olarak
sürdürüldüğünü söylemek doğru değildir. Kalıplaşmış rol kalıplarının aksine
hareket etmek, her yerde ve her durumda eşit şekilde devam etmemekte, çok
sancılı ve yavaş ilerlemektedir. Bunun sebebi ise toplumların ve kültürün
birbirlerinden farklı olmaları ve benzer olaylara farklı tepki vermelerinden
kaynaklanmaktadır.
39
4.
ERKEK
TÜKETİM
ÜRÜNLERİNDE
KADIN
BEDENİNİN CİNSEL OBJE OLARAK SUNUMU
4.1. ÇÖZÜMLEMENİN METODOLOJİSİ
4.1.1. Reklam Çözümleme Yöntemi Olarak Göstergebilim
İngilizcede
Semiotics, Almancada Semiotik
sözcükleriyle
karşılanan
‘göstergebilim’ terimi, en yalın haliyle ilk aşamada dilsel ya da görsel ayrımı
yapmadan göstergelerin bilimini yapmayı amaç
edinen bir bilim dalıdır.
Göstergebilim; görünenin, aslında gerçeğin kendisi olmadığından hareketle,
gerçekte neyin gösterilmek
istendiğini araştırmaktadır.
Bu amaçla çeşitli
yöntemlere başvurur; bunu yaparken de kendine özgü terimler dizgesini devreye
sokar.
Göstergeler ve göstergelerle anlamın iletilme biçimine ilginin uzun bir
tarihi bulunmaktadır. Bu çalışmalar, ortaçağ düşünürleri John Locke’e kadar
uzanmaktadır. Göstergebilimsel çalışmalar, yirminci yüzyılın hemen başında
başlamıştır (Berger, 1996: 12).
Göstergebilimin;
bilimsel
bir
bakış
açısıyla,
dil,
gösterge,
anlamlı
dizgeler, bunların düzenlenişi ve değişik biçimler alabilmeleri konularına eğilmesi
XVIII.
Yüzyıldan
itibaren
Locke,
Leibniz,
Condillac,
Diderot
gibi
ilk
göstergebilimciler eliyle olmuştur (Kristeva, 1981: 292).
Özellikle 1960’lı yıllardan sonra hızla
gelişen bir bilim dalı olan
göstergebilim, sanat, iletişim, pazarlama ve reklamcılık alanlarında bilinçli olarak
kullanılmıştır. Bir metin içinde var olan anlamlı dizgeleri göstergeler aracılığıyla
okumak,
kodları
anlamlandırmak,
dizi,
dizim,
metafor
ve
metonimi
ile
metinlerarası ilişkileri değerlendirmek, ima edilen anlamların altında yatan
ideolojiyi ve kültürü arama yaklaşımıdır.
Peirce’e (Barthes, 1949: XII) göre evrende anlamsız hiçbir nesne yoktur:
Çevremizde gördüğümüz her nesne bir anlamlama konusudur ve O’na göre
gösterge: ‘‘ Herhangi bir birey için, herhangi bir ölçüde ve herhangi bir amaçla
40
herhangi bir şeydir. Gösterge herhangi bir şeye seslenir. Başka bir deyişle, bir
bireyin zihninde, kendisiyle eşdeğer veya gelişkin bir göster yaratır.
20. yüzyıl gösterge anlayışının kaynaklandığı F. De Saussure (1976: 36)
göstergeyi bir gösterilen veya kavram ile ya da işitsel imge arasındaki
birleşimden
göstergelerin
doğan
öğeyi
toplum
belirtmek
içindeki
için
yaşamını
kullanmaktadır,
göstergebilimi
inceleyen
bilim
bir
olarak
tasarlamaktadır.
Göstergebilimin
ve
dilbilimin
kurucusu
olarak
bilinen
Ferdinand
Saussure’a ( aktaran Mutlu, 1995; 140) göre; iletişim kurma veya herhangi bir
şeyi anlatabilme amacı güden, iki birey arasında bulunan iletişimsel bir araçtır.’
Erol Mutlu’nun (1995; 142) tanımıyla gösterge kısaca; ‘Kendisi o şey
olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişim sağlayan ve bir başka şeyi temsil
eden her şeydir.’.
Göstergebilime çok değerli katkıları bulunan diğer isim ise Roland
Barthes’tir. Göstergelerin görevinin anlamlar yaratmak olduğunu söyleyen
Barthes, düz anlam ve yan anlam kavramlarını göstergebilime kazandırmıştır
(Parsa; 2004, 60). Gösteren ve gösterilen arasındaki temel anlam ‘düz anlam’
iken, kişisel ve kültürel farklılara göre farklı yorumlamalar ve anlamlar ise ‘yan
anlam’ olarak tanımlanmaktadır. Düz ve yan anlam vasıtası ile bireyler aynı
resimden farklı anlamlar çıkarabildikleri gibi, benzer reklamları da farklı
yorumlayabilmektedirler.
Dilbilimin içinden doğan göstergebilim, medyanın ve yeni iletişim
teknolojilerinin son yıllardaki hızla gelişimi ile bağımsız bir bilim dalı haline
gelirken, dilbilimi de kapsayan ve bununla beraber kendi alt evreleri olan, tüm
dünyanın ilgisini çeken evrensel bir bilim dalı haline gelmiştir.
Pierre Guiraud’un (1990: 31) ‘Göstergebilim’ kitabında açıkladığı gibi,
gösterge bir uyarıcıdır. İnsanın beyninde uyandırmış olduğu belleksel imge
aslında zihinde başka bir uyarıcının imgesine bağlıdır. Göstergenin işlevi, bir
iletişim doğrultusunda bu ikinci imgeyi canlandırmaktır.
41
En temel anlamıyla gösterge; başka bir şeyin yerini alabilmesinden dolayı
o nesne, olgu ya da varlığın özelliklerini taşımaktadır. Fiske’nin (1996: 63)
ifadesi
ile
bir
gösterge;
kendisinden
başka
bir
şeye
gönderme
yapan
duyularımızla kavrayabileceğimiz fiziksel bir şeydir ve varlığı kullanıcıların onu bir
gösterge olarak kabul etmelerine bağlıdır.
‘Reklamlar muazzam boyutlara varan bir tüketime katılma çağrısında
bulunmaktadır’ der Baudrillard ve ekler: ‘Reklamın amacı belli bir ürünün
özellikleri hakkında bilgi vermek ve satışını artırabilmektir. İlke olarak reklam
önce
bu
‘nesnel’
işlevi
yerine
getirmekle
yükümlüdür.
Reklam
sırasıyla
bilgilendirme, ikna etme ve son olarak da tüketime yönlendirmeyi amaçlayan
‘dolaylı ikna’ (Packard) aşamalarından geçer (Baudrillard, 2004: 209).
Reklamlarda kullanılan dilsel ve görsel göstergeler reklamı yapılan
nesne/hizmet ile ilgili belli bir ‘çağrışımsal bütünü’ yaratmaktadır. Markalar
açısından söz
konusu ‘çağrışımsal bütünü’ son derece önemlidir;
çünkü
çağrışımlar o ürün/hizmetin belli bir ‘aura’ (Shaughnessy vd, 2004: 5), bir ‘çekim
alanı’ ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada, Baudrillard’ın sözünü ettiği dolaylı ikna
görülmektedir. Reklamın bilgilendirici işlevi, görevi yerine getirdikten sonra
simgesellik devreye girmekte ve simgeler aracılığıyla birey-ürün arasında sıcak,
gözle görülür bir etkileşim ortaya çıkmaktadır.
Kod; göstergelerin konuşma, yazı ve resimler gibi belirli şekillerde
toplanmış biçimlerine ‘kod’ denir. Kodlar, içinde göstergelerin düzenlendiği ve
göstergelerin birbirleriyle nasıl ilişkilendirileceğini belirleyen sistemlerdir. Kodlar
tutarlıdır, kültür oluşturucudur, saklı, örtük olma özelliği vardır, kültürlere göre
değişmektedirler (Küçükerdoğan, 2011: 184).
Burton’a göre (1995: 41), kodların nasıl kullanıldığı, nasıl anlaşılacakları
yazılı olmayan kurallarla tanımlanmaktadır; nasıl ki, toplum içinde yaşarken
kurallar, gelenekler farkına varılmadan, toplumsallaşma sürecinin bir parçasıymış
gibi doğal şekilde öğrenilirler.
Saussure,
göstergelerin
kodlar
içerisinde
düzenlendiği
iki
yol
belirlemiştir, bunlar dizi (paradigm) ve dizim (syntagm)ilişkileridir. Seçilen
42
göstergelerin birleştirilmesiyle dizim oluşmaktadır. Dil açısından bakılırsa bir
dildeki sözcük dağarcıyı diziyi, bu dilin sözcüklerinden oluşan bir cümle de dizime
örnek gösterilebilmektedir.
4.1.2 Çağdaş Göstergebilimin Öncüleri
Çağdaş göstergebilimin Amerika’daki kurucusu C.S. Pierce, Avrupa’daki
kurucusu
temelinde
ise
Saussure
incelerken,
kabul
Peirce
edilmektedir.
bilim
ve
Saussure
pragmatizim
göstergeyi
temeline
dilbilim
oturtmuştur
(Özkamas, 2009: 35).
4.1.2.1. Ferdinand de Saussure
Saussure, bir dilbilimcidir ve bir dilbilimci olarak dilsel göstergeleri
incelemektedir.
Dilsel
göstergeleri,
dil
(langue)
ve
söz
(parole)
olarak
ayırmaktadır. ‘‘Dil, toplumsaldır, söz ise bireyin söylediklerinin toplamıdır. Dil,
hem konuşma yoluyla oluşan bir toplumsal üretim hem de bireylerin uygulaması
için oluşturulmuş gerekli uzlaşmaların toplamıdır.’’ (Saussure, 1990: 563).
Ferdinand de Saussure, kavramla işitim imgesinin birleşmesine gösterge
demektedir.
İşitim
imgesi
gösteren;
insan
zihninde
oluşan
kavram
ise
gösterilendir. Gösterge ise bu ikisinden oluşan bütündür (Saussure: 109). Ona
göre; bir gösterge, gösterilen ve gösterenden oluşmaktadır. İlke olaraksa
göstergenin rastlantısal doğasını vurgulamaktadır. Gösterenin, gösterilen ile
hiçbir doğal ilişkisi yoktur. Göstereni gösterilenle birleştiren bağ nedensizdir ve
uzlaşımsaldır (Saussure: 109-110).
Göstergebilimde anlamı belirleyen, göstergelerin sahip oldukları anlamlar
değil, dizge içerisinde yer alan göstergeler arasındaki ilişkilerdir. Bu ilişkiler
karşıtlık ilişkisine dayanmaktadır. Ayrıca dizge içerisinde var olan kadar var
olmayan
da
anlam
iletme
açısından
önemlidir.
Anlam,
ilişkiler
ağından
kurulmaktadır ve anlam bir ekleniş biçimidir. Bu nedenle anlam öğelerde değil,
öğeler arasıdaki ilişkilerdedir ( Parsa, 2004: 54-55).
43
Sauussure’nın semiyoloji ismini verdiği göstergebilim kuramına göre bir
gösterge, gösteren ve gösterilen olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır.
Gösteren, göstergenin algıladığımız imgesidir- kağıt üzerindeki yazılar, havadaki
sesler
gibi.
Gösterilen,
göstergenin
göndermede
bulunduğu
zihinsel
bir
kavramdır (Fiske, 1996: 67).
Peirce’ün üç düzlemli gösterge anlayışına karşın, Saussure iki düzlemli bir
gösterge anlayışı benimsemiştir. Saussure’ün gösteren biçim ve gösterilen
içerikten oluşan gösterge kavramı daha çok dilsel göstergelerle ilgilidir. Karşılıklı
bir iletişim için bu sınıflama kavramsal açıdan yalın olmasına karşın yeterli bir
bilgi sunmaktadır.
Göstergelerin toplum yaşamı içindeki varlık nedenlerini inceleyecek bir
bilim dalının tasarlanması gerektiğini, bu bilim dalının toplumsal ruhbilim ve
hatta genel ruhbilime bağlanabileceğini ileri sürmektedir (Saussure, 1995: 33).
Saussure’e göre (1995: 34), gösterge bireysel düzeyde gerçekleşmesine
karşın, özü bakımından toplumsaldır.
Şekil 1: Saussure’ın Anlam Öğeleri (Fiske; 1996: 67)
Saussure, herhangi bir gösterilerinin göndermede bulunduğu gerçeklik
veya deneyim alanını, yani göstergenin anlamdırılmasını, bu gerçekliğin doğası
tarafından
değil,
gösterilenlerin
birbiri
ile
olan
ilişkilerinden
dolayı
kaynaklanmaktadır. Bu sebeple anlamı en iyi niteleyen, o göstergenin diğer
göstergelerle olan ilişkisidir (Fiske; 1996: 69).
44
Saussure’e göre göstergeleri anlamak, göstergelerin diğer göstergelerle
yapısal ilişkisini anlamaktır. Bu da iki tür yani seçim yapma, birleştirme ilişkisi ile
olanaklıdır.
Her
ileti
seçim
yapmayı
veya
birleştirmeyi
zorunlu
olarak
gerektirmektedir. Tüm toplumsal kurallar, modalar, dinsel törenler, toplumsal
davranış biçimleri görüntüsel simgelerdir. Dolayısıyla yaşamımızda var olan ve
çevremizi
kuşatan
oluşturabilmektedir.
adlandırılmaktadır.
her
şey
göstergebilimsel
Özellikle
Bu
çağda
21.
yüzyıl
anlam
ve
olarak
çözümleme
göstergeler
anlamlandırma
nesnesi
yüzyılı
ve
olarak
göstergelerin
yorumlanması açısından değişen süreçler yaşanmaktadır.
4.1.2.2. Charles Sanders Peirce
Peirce’de Saussure’de, göstergelerle, göstergelerin bilimini yapmakla
uğraşmışlardır; ama Pierce, oluşturduğu gösterge kuramını daha çok ‘mantık’
çerçevesinde
ele
almak,
mantığa
dayalı
çözümlemeler
yapmak
yolunu
yeğlemiştir. Öyle ki Kristeva’nın (1981: 293)’nın belirttiğine göre, Pierce
‘göstergebilimi, mantığının diğer adı’ olarak tanımlamaktadır. Peirce’ye göre,
Göstergebilim, anlamlı dizgeleri mantığa dayalı bir değerlendirme sürecinden
geçirmeli, çözümlemelerinde ağırlıklı olarak bu bakış açısını benimsemelidir.
Charles Saunders Peirce, ‘‘göstergeyi, göstergenin gönderme yaptığı şeyi
ve göstergenin kullanıcılarını’’ bir üçgenin üç köşesi olarak görmektedir. Her köşe
diğer
ikisiyle
yakından
ilişkilidir
ve
ancak
diğerleriyle
anlaşılabilmektedir (Gottdinner, 2005: 17).
Şekil 2: Peirce’ün Anlam Öğeleri (Fiske; 1996: 68)
45
ilişkileri
açısından
Günay (2002: 181-182) Peirce’ün göstergeyi sadece kendisi, nesnesi ve
yorumlayanı açısından sınıflandırdığından bahisle; onun göstergebilime asıl
önemli katkısının göstergenin nesnesi açısından yaptığı sınıflandırma olduğunu
belirtmektedir. Nitekim göstergebilim, gösterge sınıflamasında adı sıkça geçen;
Belirti (Index), Görüntüsel gösterge (Icon) ve Simge (Symbol) kavramlarını
Peirce’ün çalışmalarına borçludur.
4.1.2.2.1 Peirce’ün Gösterge Türleri
4.1.2.2.1.1. Kendi İçinde ve Kendisi İçin Düşünülmüş Gösterge
Nitel Gösterge: Bir niteliğe gösterge adını vermek, onu gösterge olarak
tanımlamaktır (Peirce, 1998: 291). Örneğin, ütüsüz ve buruş buruş olduğu
kesinlikle gözlerden kaçmayan bir takım elbiseyle öğretmeler kurulu toplantısına
katılan bir okul müdürünü düşünelim. Burada hiçbir yoruma başvurmadan, hiçbir
yargı belirtmeden, hatta bu tür düşünceleri aklımıza dahi getirmeden sadece
ütüsüz ve buruşuk bir elbisenin bu niteliklerinin nitelik olarak gösterge değerleri
nitel
göstergeyi
oluşturmaktadır.
Bu
anlamda
nitel
gösterge,
sadece
duyumsamadır ve birileri tarafından yorumlanana kadar da öyle kalmaktadır.
Tikel Gösterge: Güncel, herkesçe bilinen bir gerçekliğin gösterge
değeridir. Gösterge adını verebileceğimiz bir şey ya da gerçek bir olgu olarak
karşımıza
çıkabilmektedir.
Tikel
gösterge,
yalnızca
kendisini
oluşturan
nitelikleriyle bilinebildiğinden bir ya da birden fazla nitel göstergeyi aynı anda
içermektedir (Peirce, 1998: 291). Yukarıdaki örnekte ütüsüz ve buruşuk takım
elbisenin bakımsız ve pasaklı olmak gibi tikel bir kavrama göndermesi tikel
gösterge için örnek verilebilmektedir.
Kural Gösterge:
Bir
mantıksal
çıkarsama,
kural
ya
da
yasanın
kavramsal boyutuyla gösterge olarak algılandığı türdür. Bir başbakanın Bakanlar
Kurulu’na her zaman takım elbiseli ve kravatlı başkanlık etmesi bu tür bir
gösterge için örnek olarak verilebilmektedir.
Peirce (1998: 291), bu kural ya da yasanın insanlar tarafından
oluşturulduğunu ve uzlaşımsal her göstergenin bir kural gösterge olduğunu;
46
kural göstergenin tek bir nesne değil, üzerine uzlaşı sağlanan, anlamlı bir
genelleme olduğunu belirtmektedir.
Özetle, ütüsüz kırış kırış bir elbise kavramsal olarak nitel göstergeyi; ilk
izlenim olara sadece ve sadece bakımsızlığı ve paspallığı çağrıştırması yönüyle
tikel göstergeyi; bir giysi için kılık kıyafet noktasında ütüsüz ve buruş buruş bir
elbisenin bir kurum yöneticisine giysi olarak yakıştırılamaması, hatta bu
durumun bir resmiyet ölçütü olarak değerlendirilmesi ise kural göstergeyi
oluşturmaktadır.
Şekil 3: Peirce Gösterge Modeli (Güneş, 2014: 221)
4.1.2.2.2.2. Nesnesine Göre Sınıflandırılan Gösterge
Görüntüsel Gösterge: Bu gösterge türü daha çok görsel öğelerle
ilgilidir. Görüntüsel göstergenin en belirgin özelliği temsil ettiği şeye (resim,
fotoğraf, vb) benzemesidir. Belirttiği nesnenin gerçek dünyada şu an için var
olup olmadığıyla
değerlendirilmemektedir. Yani bugün
için
Peirce
ya da
Saussure’ün hayatta olmamaları onların fotoğraflarına görüntüsel gösterge
açısından bakışımızı, yorumumuzu değiştirmemektedir.
47
Belirti: Bu gösterge türü için ateş-duman ilişkisi örnek verilmektedir:
Dumanın
aslında
ateşin
bir
göstergesi
olduğu;
insanın
bunu
bilgi
ve
deneyimleriyle bildiği anlatılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken şey, ateşduman ilişkisinin doğal olduğudur. Bu bakımdan, her ne kadar duman ateşin
varlığının göstergesi, belirtisi olsa da, bu ateş bir Kızılderili tarafından diğer
kabile üyeleri ile haberleşmek için dumandan yararlanmak amacıyla yakıldığında
doğallığını yitirmektedir. Peirce’e göre (Aktaran Rifat, 2000-b: 244) ‘‘Bir belirti,
nesnesi ortadan kalktığında kendisini gösterge yapan özelliği hemen yitirecek
olan ama yorumlayan bulunmadığından bu özelliği yitirmeyecek olan bir
göstergedir.’’ Dolayısıyla belirti olarak değerlendirilen bir görsel gösterge, kendi
varlık nedeni için bir yorumlayan özneye de gereksinim duymamaktadır.
Simge: Simgenin bir gösterge türü olarak en belirgin özelliği; temsil
ettiği, simgelediği şeyle
olan
ilişkisini toplumsal bir uzlaşma sonucunda
kurmasıdır.
4.1.2.2.1.3. Yoruma/Anlama Göre Sınıflandırılan Gösterge
Terim: Peirce’ün gösterge anlayışında terim tam bir genellemedir. Bir
göstergenin olabilecek en genel özelliklerini temsil etmektedir. Terim kavramı,
çok genel ve olası nesneler sınıfını temsil etmesi yönüyle görsel göstergelere de
uygulanmaktadır. Örneğin, bir kişiye ait bir portre, bu portredeki insana
benzeyebilecek hemen herkesi temsil etmektedir. Çünkü böyle bir örnekte,
portrede yer alan kişiyle ilgili açıklayıcı, yönlendirici hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla bu portre olası nesneler sınıfının tamamını temsil edecektir. Böylece
bir görsel gösterge;
-Tikeldir,
-Görüntüseldir,
-Terimseldir.
Önerme: Kendisi hakkında yorum yapılan bir göstergedir ve mantıksal
bir açılım tarzıyla işlemektedir. Tek bir terimden oluşmak zorunda değildir;
48
dolayısıyla birden çok terimin aynı anda bir arada kullanılmasıyla ortaya çıktığı
varsayılan gösterge türüdür.
Sav: Bir akıl yürütme, bir kanıt ortaya koyma bağlamında gösterge
yorumlamaktır. Sav, bu anlamda, gösterge ile nesneyi birbirine bağlayan
yasanın işleyiş kurallarını da ortaya koymaktadır. Sav içeren bir gösterge,
gösterge
türü
olarak
kural
göstergeden
ve
nesne
olarak
da
simgeden
oluşmaktadır.
4.1.2.3. Roland Barthes
Saussure ve Peirce dışında Fransa’da Roland Barthes, göstergebilimin
bağımsız bir bilim olmasına katkılar sağlamıştır. Fransa’da hem göstergebilimin
kurulma çabası hem de göstergebilimsel tasarıyı sanatsal sezgiyle kaynaştırma
çabaları söz konusudur (Rifat: 140).
Roland Barthes’e (2005: 47) göre gösterge, bir gösteren ve bir
gösterilenden
kurulmaktadır.
Gösterenler
düzlemi,
anlatım
düzlemini:
gösterilenler düzlemi ise içerik düzlemini oluşturmaktadır. Yani göstergenin biçim
ve içerikten oluşan yapısını aktarmaktadır.
Göstergelerde
düzanlam
gösterilenin
nesnel
olarak
olduğu
gibi
kavranmasıyla ortaya çıkmaktadır. Yananlam ise, ima edilen anlamıdır. Örneğin,
askeri
bir
üniforma
düzanlamında
işlevsel
olarak
bir
düzeyi
belirtirken,
yananlamında bu düzeye bağlı olarak saygınlık ve etkileyiciliği de sağlamaktadır.
49
Şekil 4: Barthes’in Anlam Öğeleri (Fiske, 1996: 65)
Roland
Barthes,
göstergelerin
yananlamlarına
ağırlık
vermektedir.
Barthes’e göre gösterge, bir nesneyi adlandırmakta ya da neye gönderme
yaptığını açıkça belirtmektedir. Bu, göstergenin düzanlamıdır. Bunun yanında
kültürel
olarak
Göstergenin,
belirlenmiş
gösterileni
yan
olan
anlamlara
da
yananlam,
gönderme
kültürle
yapmaktadır.
ilişkilidir,
kültürle
beslenmektedir ve ideolojiktir.
Roland Barthes, anlamlama olarak söylenin kendisini ifade etmektedir.
Göstergebilimde, gösteren ve gösterilenin birleşmesinden oluşan terim anlamın
taşıyıcısıdır. Bu terimin için doludur. Bu söylenin kendisidir (Barthes, 2003:
189).Her anlamlama dizgesi bu iki düzlem arasında, bir anlatım düzlemi ve bir
içerik düzlemini kapsamaktadır ve anlamlama bu iki düzlem arasındaki bağıntıya
eşittir. Bu süreçte düzanlam, göstergenin işaret ettiği anlamı; yananlam ise
kültürle ilişkili çağrışımsal anlamı ifade etmektedir.
50
Düz anlam; Anlamlandırmanın ilk düzlemidir. Saussure’ün de üzerinde
durduğu düzlemdir. Düz anlam, gerçek dünyadaki nesnenin zihinde oluşturduğu
yansımadır. Göstergenin bilinen anlamıdır. Örneğin bir anlamda ‘tabanca’
gösteriliyorsa, bu imgenin sahip olduğu temel anlam tabancadır. ‘Düz anlamda
göstergenin işaret ettiği nesneler, gönderme yaptığı şeyler dış dünyada
bulunmaktadır. Bu düzlemde, NE ya da NEYİN gösterildiği aynı kalmaktadır.’
(Parsa, 2004: 59)
Yan Anlam; Anlamlandırmanın ikinci düzlemidir. Her göstergenin bir yan
anlamı
vardır.
Çünkü
göstergeler
okuyucuda
psikolojik
bir
şeyler
çağrıştırmaktadır. Yananlamda göstergeyi okuyan kişilerin duyguları ve kültürel
değerleri, anlamı etkilemektedir. Bu nedenle yan anlamda çağrışımsal anlam
önem kazanmaktadır. Yananlamda kültürel değerler ve duygular devreye girdiği
için özneldir. Anlamlandırmada farklılığı yaratan yananlamdır.
Fiske yananlamı (2003: 116), ‘anlamların öznelliğe ya da en azından
özneler arasılığa doğduğu kaydığı an’ olarak ifade etmektedir.
Metafor (Eğretileme); Bir göstergenin anlam gücü, benzetmeye dayalı
metafor ve çağrışımsal ilişkiye dayalı metanomi kullanarak arttırılabilir. Metafor
kullanımında iki şey arasında benzerliğe dayalı ilişki kurulmaktadır. Sevgilinin
güzelliğini anlatmak için güle benzetilmesi metafor kullanımına örnektir.
Eğretilemede yapılan: ‘‘Bilinmeyen bir şeyi bilinen bir şey açısından ifade
etmektir.
Bilinmeyenlerin
anlamı
bilinenlerin
araçları
aracılığıyla
ortaya
konmaktadır.’’ (Fiske, 2003: 124). Aralarında benzetme kurulan iki şey normal
süreçte birbiriyle ilişkili değildir; ancak zihin düş gücünü çalıştırarak yeni bir
metaforu anlayabilmektedir (Parsa, 2004: 67).
Metaforda soyut bir duygu veya düşünceyi anlatmak için somut bir nesne
kullanılmaktadır. Fotoğrafta, reklamda, filmde görülen somut nesne, soyut
kavrama benzetilerek onunla özdeşleştirilmektedir.
Metanomi(Düzdeğişmece); Metanomide çağrışıma dayalı bir ilişki
vardır. Bir şeyin anlamını göstermek için o şeyin kendisini göstermek yerine ona
51
ait bir özellik gösterilmektedir. Metanomi, gerçekliğin temsil edilmesi için
kullanılmaktadır. Gerçekliğin bir parçası bütünü temsil etmesi için seçilmektedir.
Bu nedenle metanominin seçimi önemlidir. Çünkü gerçekliğin bilinmeyen geri
kalan kısmı bu seçimden yola çıkılarak bulunmaktadır (Fiske, 2003: 127).
Örneğin
bir
orduyu
anlatmak
için
tankların,
askerlerin
gösterilmesi
bir
metanomidir.
Mit; Mitler son derece karmaşık kültür gerçeklikleridir ve yaratılış
üzerinedir, bir şeyin nasıl yaratıldığı ve nasıl var olduğunu anlatırlar. İlkel mitler,
ölüm, yaşam, insan ve Tanrılar, iyi-kötü karşıtlığı üzerineyken, modern mitler
daha çok aile, bilim, medya, toplumsal cinsiyet, erillik ve dişillik üzerinedir.
Barthes’e göre (Fiske: 2004) mit, bir şeyi kavramlaştırma, onun üzerine
düşünme ya da onu anlamanın kültürel yoludur. Onu birbirleriyle ilişkili
kavramlar zinciri olarak düşünür. Örneğin, Barthes’e göre İngiliz polisine ilişkin
geleneksel mit dostluk, güven verme, metanet, silah taşımama ve hoşgörü
kavramlarını içermektedir.
4.2. ÇÖZÜMLEMENİN AMACI VE ÖNEMİ
20. ve 21. yüzyıldaki teknolojik ve ekonomik gelişmelere paralel olarak
tüm dünyada tüketimin hakim olduğu, mutlu olmanın ve haz duymanın yolunun
tüketmekten
geçtiği
bir
ideoloji
hakim
olmuştur.
Bu
ideolojiye
göre
‘Tüketiyorum, öyleyse varım. ‘gibi sorunlu bir durum ortaya çıkmaktadır.
Toplumdaki bu hakim görüş, belli imajları yaratmanın, sınıf atlamanın ve
olmayan hayali bir dünyanın vaadi ile kitleleri büyülemekte ve beyinlerini
uyuşturmaktadır. Işıklı ve renkli dünyalar ile sahibi olmadıkları kimliklerle sınıf
atlama umudu ile sınırsız tüketim gerçekleştiren bireyler aslında bu şekilde tek
tip
düşünüp,
standart
ve
yapay
mutluluğun
hakim
olduğu
bir
yaşam
sürmektedirler.
Tüketimin bu denli toplumun merkezine oturması ile şüphesiz her mecra
etkilenmiştir. Özellikle medya, bireye hem yaşam modeli sunma hem de o
yaşam modelini tüketme imkanı vererek, tüm mecraların içinde; kitleleri en çok
52
etkileyen ve yönlendiren bir pozisyonda görev alarak kapitalizme hizmet
etmektedir.
Kapitalizme göre tüketmek için sadece açlığımızı gidermemize veya
üzerimize
kıyafet
almamıza
gerek
yoktur.
Belli
doyumları
ve
hazları
gerçekleştirmek için de tüketmek gerekir. Fiziki doyumun gerçekleşmediği bir
tüketim ise hiç şüphesiz ‘cinsellik’ ile mümkündür.
Özellikle son dönem reklamcılık anlayışı ile zirve noktasına ulaşan cinsel
içerikli reklamlar, kitleleri etkilemek ve seslerini duyurmak konusunda son
derece dikkat çekici bir hal almışlardır. Fakat ürünle ilgilisi olsa da olmasa da
sadece bir cins olarak kadının cinselliğinin ve çekiciliğinin kullanılıyor olması,
mevcut durumu gözden geçirme ve değerlendirme gereğini doğurmuştur.
Kadının çıplaklığı, bedeninin bir kısmı, sesi, saçları, kokusu, dudakları
üzerinden belli imajlar ve anlamlar yaratılmaya çalışılmaktadır. Fakat belli bir
imaj yaratılırken kadın bedeni de bu doğrultuda tüketilmektedir. Cinsel içerikli
reklamlarda, hem dikkat çekmek hem de haz duygusunu uyandırmak için
sunulan kadın bedeni ürünle birlikte tüketilmektedir.
Bedenin tüketiliyor olması, o bedenin artık nesneleştiğini ve meta haline
geldiğini göstermektedir. Çünkü o beden vasıtasıyla çizilen imaj, tüketicide
doyumu sağlarken ürünün de satışını sağlamaktadır. Yıllardır dillere pelesenk
olmuş ‘Sex Cells’ (Seks Satar) sloganının da bu fikri doğrular nitelikte olduğunu
söylenebilir.
Reklamların da içerisinde yer aldığı kitle iletişim araçlarının ortak özelliği,
ilettiği anlam ve bilgiyi belli göstergelerle sunuyor olmasıdır. Bu hali ile reklam
verenlerin sundukları reklamlar birer gösterge olarak nitelendirilebilmektedir.
Reklamı anlama ve yorumlama sürecini ise gösteren- gösterilen süreci olarak
algılamak mümkündür.
Bu tez çalışmasının amacı mevcut tüketim kültürü bağlamında özelikle
erkek tüketim ürünlerinde yer alan kadınlık durumu ve kadın cinselliğini
incelemek ve analiz etmektir.
53
4.3. ÇÖZÜMLEMENİN YÖNTEMİ VE KAPSAMI
Bu tez çalışmasında amaç, erkek tüketim ürünlerinde kadının cinsellik
kullanımını incelemek olduğundan, çalışmada örneklem metodu olarak, olasılıklı
örneklem
metodlarından
basit
olasılıklı
(rastgele)
örneklem
metodu
kullanılmıştır. Böylece çözümlemenin amacına uygun reklamlar seçilmiş ve
Roland Barthes’in anlamlama yöntemi olan düzanlam-yananlam yöntemi ile
göstergebilimsel reklam analizi yapılmıştır.
Çalışmanın örneklemi, Türkiye’de ve Avrupa’da son 10 yılda yayınlanmış
olan erkek tüketim ürünlerinin yer aldığı reklamlardan seçilmiştir. Seçilen
reklamlar; Baileys Alkol Reklamı, Playboy Parfüm Reklamı, Vulva Parfüm
Reklamı, Dolce&Gabbana Reklam Afişleri, Axe Parfüm Reklamı, Axe Pulse Parfüm
Reklamı, Jagler Reklamı’dır
54
4.4. ÇÖZÜMLEME VE BULGULAR
4.4.1. Baileys Chocolat Luxe Alkol Reklamı
Reklam: Baileys Alkol Reklamı
Yayın Tarihi: 9 Ekim 2013
Reklam İçeriği ve Analizi:
Gösterge
Alkol
Çikolata
Gösteren
Çikolata
Alkol içerisinde Müzik
şeklinde
yer
akan alkol
çikolata görseli
Aktıkça
Akışkanlığı
kadın
kadın
görüntüsü
vücuduna
vücudunun
oluşan ve müzik
dönüşen
uzuvlarını
eşlinde
alkol
oluşturan
hareketler yapan
çikolata
davetkar
Gösterilen
Kadın
Bardak
eşliğinde İçi
alan oluşan
kadın
buz
alkol
dolu bardak
bedeni
ile Davetkar çikolata Erkeklerin
ile için
kadın
çizmiş
oldukları sınırlar
kıvrımlı
kadın
vücudu
Tablo:1 Baiyles Alkol Reklamı Göstergebilimsel İncelemesi
55
ve
Sahne 1: Baileys Reklam görseli
Reklam, akan çikolata görüntüleri ile başlamaktadır. Reklamın düz
anlamı da akışkan ve iştah aşan çikolatadır. Bu hali ile oldukça iştah açıcı
gözüken çikolata; akmaya devam ettikçe kadın vücuduna dönüşmeye başlar.
Esasen çikolatanın kadın bedeni ile bir ilgisi yoktur ancak sanki ikisi bir
bütünmüş gibi akışan çikolata ile kadının bedeni bir sentez oluşturur. Bu görüntü
ile daha iştah açıcı olan çikolata kadın bedeninde vücut bulur.
Çikolata o kadar çok kadın bedeni ile özdeşleşir ki; çikolata aktıkça önce
kadının saçları, sonra yavaş yavaş bacakları ve dudakları oluşmaya başlar.
Dudakların parlak ve belirgin olması da oldukça davetkardır. Kadın vücudu
oluşmaya başladıkça düzanlamdan yananlama kayma gerçekleşir. İlk sahnede
gördüğümüz çikolata artık sıradan bir çikolata değildir. Kadınlaşmış ve kadın
vücudu haline gelmiş bir çikolatadır.
Sütlü çikolata ile temsil edilen kadın bedeni ve bitter çikolata ile temsil
edilen erkek bedeni bir araya gelir; akışkan çikolataların çarpışmasıyla kadın ve
erkeğin öpüştüğü izlenimi verilerek cinselliğe gönderme yapılır. Reklam genel
56
olarak kadın bedeni ve çikolata akışı ile devam edip içki şişesinin kadraja girmesi
ile son bulmaktadır.
Sahne 2: Baileys Reklam görseli
Son sahnede ise dikkati çeken bir detay vardır. Reklamın başından beri
çikolata ile sentez halde görüntülenmiş olan kadın bedeni buzlu alkol bardağının
içine hapsolmaktadır. Hem izlediğimiz çikolata, hem kadının çıplak bedeni hem
de kadının saçları son sahnede alkol bardağının içerisindedir.
Tüketilecek alkol ile ulaşılacak haz duygusu bu şekilde bir yananlamla
dile getirilmeye çalışılmıştır. Reel olarak kadının hiçbir uzvunun yer almadığı
reklamda, kadın bedenine dair kesitler kullanmak aslında vaat edilen cinsel haz
duygusu ile özdeşleşmektedir.
57
Sahne 3: Baileys Reklam Görseli
Hiç şüphesiz kadın bedeni ile ilgisi bulunmayan bir içeceğin kadın bedeni
ile bütünleşik bir şekilde sergilenmesi ilgi çekici ve farklılık yaratmak dışında
‘kadını cinsel bir obje‘ olarak konumlandırıp metalaştırmaktır. Zira alkollü içeceği
daha çok satın alma potansiyeline sahip hedef kitlenin erkekler olduğu
düşünüldüğünde kadın bedenin kullanılmasının pek de tesadüfi ve pragmatik bir
yarar içermediği söylenebilir.
Kadın bedeninin gizemini ve estetiğini sergileyerek içecekle arasında bir
bağlantı kurmaya çalışsa da asıl odaklanılan baştan çıkarıcı olan ve müzikle
uyum içinde hareket eden kadın bedenidir.
Düzanlam
Çikolatalı Baiyles marka alkol ile kendinizi keşfedecek, çikolata
hazzını her yudumda hissedeceksiniz.
Yan Anlam
Hedef kitlesi erkek olan Baiyles marka alkol ile her yudumda,
kadın
vücudunu
hissedecek,
kadın
cinselliğinin
yaşayacaksınız.
Tablo 2: Baiyles Alkol Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumlaması
58
hazzını
4.4.2. Playboy Parfüm Reklamı
Reklam: Playboy Parfüm Reklamı
Yayın Tarihi: 7 Ekim 2012
Reklam İçeriği ve Analizi:
Gösterge
İnsan
İnsan
Araç
Kumanda
Gösteren
Erkek
Kadın
Lüks Otomobil
Otomobil
paravanının
kontrol
kumandası
Gösterilen
Lüks
Aracı kullanan İçerisinde
otomobilde
ve
erkeğin erkek
Erkeğin
ve kadınlara
oturan bakımlı bakışındaki
kadınların
ulaşmasını
erkek
bulunduğu
sağlayan
lüks otomobil
kontrol nesnesi
seksi kadın
Tablo:3 Playbol Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi
Limuzin içinde seyahat halinde bulunan bir erkek görüntüsü ile reklam
başlar. Erkek takım elbiseli, yakışıklı ve bakımlı görünmektedir. Genel olarak
seyahat halinde bulunan bu erkeğin görüntüsü bizlere reklamın düzanlamını
vermektedir. Erkek, koltuğunun yanında bulunan düğmeye basarak şoför ile
iletişimi sağlayabilmektedir. Erkek düğmeye ilk bastığında şoför koltuğunda bir
kadın oturmaktadır. Kadın arkasına döner ve toplu olan saçlarını açarak, erkeğe
seksi bir bakış atar. Bu noktada erkeğin nefesi kesilmiştir ve şaşkındır. Paravan
ikinci kes açıldığında şoför koltuğunda oturan kadın, bu kez iç çamaşırları ile
59
erkeğin karşısındadır. Kadın panik halindedir çünkü erkek paravanı ansızın
açmıştır.
Sahne 4: Playboy Parfümü Reklam Görseli
Erkeğin
yakalanması
paravanı
aslında,
açışı
kadının
ve
kadının,
erkeğin
erkeğe
bakış
uygunsuz
nesnesi
bir
olduğuna
şekilde
dair
bir
göstergedir. Bu ise reklamın yananlamını oluşturur. Erkekler, her an kadınları
izlerler ve bundan keyif alırlar. Bu reklam çalışmasında da kadının erkeğe
yakalanması olağan olan bir duruma gönderme yapmaktan başka bir şey
değildir.
60
Sahne 5: Playboy Parfümü Reklam Görseli
Paravan üçüncü kez açıldığında kadın bu kez playboy sembolünü andıran
bir tavşan kostümü giymiştir . Seksi ve davetkar hareketleri ile istekli olan erkeği
iyice meraklandırmıştır. Erkek ise sabırsız ve meraklı bir şekilde arka koltuktan
tekrar düğmeye basar. Bu kez ön tarafta iki tane kadın bulunmaktadır. İkisi de
son derece seksidir ve erkeği baştan çıkaracak şekilde hareketler sergilerler.
61
Sahne 6: Playboy Parfümü Reklam Görseli
Sahne 7: Playboy Parfümü Reklam Görseli
62
Paravan kapandığında erkek merak içinde beklerken reklamın sonlarına
doğru beklenen olur ve reklamın başından beri ön koltukta gördüğümüz kadınlar
bu kez erkeğin yanındadır. Her ikisi de erkeğin vücuduna dokunmaktadırlar.
Erkek de aynı şekilde kadınlara temas etmekte ve ikisini de izlemektedir.
Reklamın son sahnesinde ise vaat edilen cinsel temas gerçekleşir. Erkek
paravanı açarken aynı zamanda kendi de parana doğru ilerler ve ön koltukta
oturan
kadını
öpmek
için
yanaşır.
Kadınla
erkeğin
öpüştüğünü
kadraj
yakalamazken, reklamın sonuç kısmını izleyiciye bırakılmaktadır.
Erkek parfümünün ne denli cezbedici olduğunu tüketiciye iletmek için
kullanılan ‘arzulu ve seksi’ kadınlar, parfüm kokusundan etkilenmelerinden
ziyade çıplak bedenleri ile dikkat çekmektedirler. Bu şekilde ‘baştan çıkarıcı
arketip’in kullanılmış olduğu reklam; erkeği cezbeden kadınları parfüm kokusu ile
ilişkilendirilse
de
esasen
değinilmek
istenen
yananlam
ile
verilmektedir:
değinilen parfüm kokusu değil; parfümü almaları durumunda kadınları baştan
çıkarabilecek bir kokuya sahip olacaklarını tüketicilere iletmektir. Bunu dile
getirmek içinse bu denli seksi kadınların kullanılmış olması kadın bedeninin
‘cinsel
bir
obje’
olarak
metalaştırılmasına
ve
değersizleştirilmesine
yol
açmaktadır.
Düzanlam
Playboy marka parfüm kullanmak, size seçkin bir sosyal kimlik,
zengin bir hayat ve lüks bir otomobil ile kadınları daha çok cezp
etme imkanı sunmaktadır.
Yananlam
Playboy marka parfümün eşsiz kokusu ile kadınları, kadınları
dilediğiniz gibi yönlendirip, cezp ederken, cinsel haz konusunda
da tatmin edilebilirsiniz.
Tablo 4: Playboy Parfüm Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumu
63
4.4.3.Vulva Parfüm Reklamı
Reklam: Vulva Parfüm Reklamı
Yayın Tarihi: 14 Haziran 2011
Reklam İçeriği ve Analizi:
Gösterge
Kadın
Erkek
Spor Aleti
Bisiklet Selesi
Gösteren
Spor
Spor
Spor
Spor
salonunda
salonunda
salonundaki
salonunda
spor
kadın
yapan spor
yapan bisiklet
kadının
spor
kadını izleyen
yaptığı
erkek
bisikletin
selesi
Gösterilen
Spor
Spor
Spor
salonunda tek salonunda
başına
spor
terlemiş
kadının
kadının
yapan kullandığı
vaziyette spor vücudunu
yapan
yapan Spor
bisiklet
kadının cinsel
organının
temas
ettiği
bisiklet selesi
seksi izleyen erkek
kadın
Tablo 5: Vulva Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi
64
yapan
Reklam spor salonunda seksi iç çamaşırları ile spor yapan bir kadın
görüntüsü ile başlar. Kadın bisiklette spor yapmaktadır ve terlidir.Karşıdaysa bir
erkek, vücudu terden ıslanmış kadını izlemektedir. Bu reklamın düzanlamıdır.
Genel olarak bakıldığında spor salonunda spor yapan bir kadın ve erkek vardır.
Sahne 8: Vulva Parfüm Reklam Görseli
Kadının pedalı her çevirişinde cinsel organının bisiklet selesine temas
etmesinden haz alan erkeğin kadın karşısındaki heyecan ve arzusu dikkatleri
çekmektedir.
Zaten
kamera
da
yakın
planla
kadının
cinsel
organına
odaklanmakta, ıslak vücudunu göstermektedir. Bu durumu daha etkili kılmak için
slow motion görüntü tercih edilmiştir, arka fonda ise ‘I want’ sözlerinin geçtiği bir
müzik çalmaktadır.
Müzik ile slow motion görüntüler dikkate alındığında, erkeğin kadını
izlerkenki cinsel arzusunun ön planda olduğunu; bunun da müzik ve yavaş
seyreden görüntülerle iletilmek istendiği ve yan anlamın izleyiciye bu sayede
aktarıldığı ortadadır. Sporu bittikten sonra kadın da erkek de salondan ayrılır
ancak erkek kadından fazlasıyla etkileniş olacak ki bisiklet selesini çıkarıp
çantasına koymuştur ve elini seleye sürtüp koklamaktadır.
65
Düzanlamına baktığımızda sıradan bir koklama eylemi gözükse de esasen
koklanan kokunun kadın vajinasına ait koku olduğu dikkate alındığında yananlam
okuması da çok rahat yapılabilir. Koklanarak tüketilen kadın bedeninin bir uzvu
olan vajinaya ait kokudur ve vaat edilen haz/cinsellik duygusu final ile en üst
seviyeye ulaşmıştır.
Sahne 9: Vulva Parfüm Reklam Görseli
Sahne 10: Vulva Parfüm Reklam Görseli
66
Bu
görüntülerin
ardından
finalde
‘Vulva
parfüm
‘
şişesi
ekrana
gelmektedir. Öncelikle kadının organ kokusunu içerecek bir parfüme ihtiyaç
duyulması kadın bedenini ve ona ait bir parçasını metalaştırmaktadır. Bu kokuyu
satın almak isteyen erkekler bulunacağı hesaba katılmış ki bu şekilde ürün
ortaya çıkmış ve reklam tasarlanmış. Kadın temalı bir parfümü piyasaya sürmek
için elbette kadın bedenini kullanmak en olağanı ancak olay bedenin her uzvunun
teşhir edilircesine yakın planlarla kadrajlanıp, olayın pornografiye kaymasıdır.
’Baştan çıkarıcı arketip’e dayandırılabilecek bu reklam filmi aslında
arketip ve toplumsal cinsiyetin ötesinde direkt olarak bilinçaltındaki ‘cinsel’
dürtüleri hareketi geçirip ticari rant elde etmek amacıyla piyasa sürüldüğü akla
gelmektedir. ‘Vulva’ parfümlerinin şişeleri de yine kadın bedeninin uzantısı
şeklindedir.
Şekil 5: Vulva Reklam Afişi
67
Parfüm şişesi görsel olarak kadının cinsel organına benzemektedir.
Parfümün kokusu ise kadın cinsel organının kokusudur. Barthes’in metafor olarak
tanımladığı benzeşim ilişkisi burada analize dahil olmaktadır. Kadın organı ile
parfüm şişesi arasında benzerlik konusunda ilişki kurulmaktadır. Bu denli kadına
has özelliklerin bir parfüm şişesine sığdırılmış olması, reklam afişlerinde de kadın
çıplaklığını kullanılmasını gerektirecek ki reklam afişi de oldukça ironiktir. Kadının
bütün bedeni çıplak iken cinsel organının bulunduğu yerde parfüm şişesi
bulunmaktadır. Artık Vulva bir parfüm değil, kadın cinsel organının uzantısı ve
hatta ta kendisidir.
Düzanlam
Vulva marka parfüm, kadınlara ait ve kadınlara has olan cinsel
organın kokusuna her an ulaşma imkanı sağlar.
Yananlam
Vulva marka parfüm kullanan erkekler, kadın cinsel organının
kokusuna erişme imkanın yanı sıra kadın cinselliğine ulaşma ve
haz duyma konusunda da doyum noktasın ulaşabilirler.
Tablo 6: Vulva Parfüm Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumu
68
4.4.4. Dolce&Gabbana Reklam Afişleri
Reklam: Dolce&Gabbana Reklam Afişleri
Yayın Tarihi: 23 Şubat 2007
Reklam İçeriği ve Analizi:
Gösterge
İnsan
İnsan
Araç
Gösteren
Erkek
Kadın
Kamera
Gösterilen
Kadını
görüntüleyen Erkeğin
erkek
bakışına Erkeğin
yakalanmış kadın
elinde
bulunan
ve
kadının
görüntülendiği
kamera
Tablo 7: Dolce&Gabbana Afişinin Göstergebilimsel Analizi
Dolce&Gabbana global bir marka olarak dünyanın her yerinde yayınlanan
reklam afişleri ile isminden sıkça söz ettirmektedir. Özellikle afişlerinde kadınları
konumlandırışı ve kullanışı konusunda farklılıklar yaratsa da esasen kadın
bedeninin nesneleştiği ve nasıl erkek bakışına sunulduğunu çok daha kolay ve
ironik yollarla sergilemektedir.
69
Şekil 6: Dolce&Gabbana Reklam Afişi
Yukarıdaki reklam afişinden de anlaşıldığı üzere kadınların, erkekler
tarafından izleniyor olması reklamlarındaki önemli temalardan sadece biridir.
Kadın hem televizyon reklamlarında hem sinema da hem de reklamlarda erkeğin
bakışına sunulan seyirlik bir nesnedir. Reklam görseli de bu söylemi en net şekli
ile kanıtlar nitelikte. Çünkü reklam afişinden anlaşılan ;elinde kamera bulunan
erkeğin, görsellikleri ile iddialı olan kadınları görüntülüyor olmasıdır. Poz
verenlerin kadın, görüntüyü kaydedenlerin ise erkek olması esasen kadın
bedeninin ne için ve kimin için kitle iletişim araçları yoluyla sergileniyor olduğunu
açık ve net bir şekilde bizlere göstermektedir.
Kadın, erkek için poz vereni; erkek ise kadını görselliği ve dişiliği
dolayısıyla izleyen bir pozisyondadır. Yani kadın erkeğin bakışına sunulan seyirlik
bir
nesnedir.
Görüldüğü
üzere
Dolce&Gabbana
markası
kendi
ürünlerini
pazarlamak ve tanıtımını yapmak için kadını ve kadın bedenini kadınlık hallerini
ironik şekilde eleştirir tarzda kullanmış bu konuda da oldukça başarılı olmuştur.
Alışık olduğumuz kadın imajları ve çıplak kadın bedeni, ev hanımı tiplemesi ve
anne modelinin dışına çıkarak cinsellikle ve dişillikle de özdeşlik kurarak kitlelere
aktarmıştır.
70
Gösterge
İnsan
Mekan
Beden Dili
Gösteren
Kadın
Mutfak
Telaşlı yüz ifadesi
Gösterilen
Bulaşık
seksi
yıkayan İçerisinde kadının
Telaşlı ve meraklı
giyimli bulunduğu dağınık kadının yüz ifadesi
Madonna
ve pis mutfak
Tablo 8: Dolce&Gabbana Reklam Afişinin Göstergebilimsel Çözümlemesi
Şekil 7: Dolce&Gabbana Reklam Afişi
Dolce&Gabbana markasının en ironik reklam afişlerinden biri de kuşkusuz
ki Madonna'nın yer aldığı görselidir. Genelde kadınları temizlik yaparken saçı başı
dağılmış paspal şekilde görmeye alışkınız. Çünkü kadın genelde mutfakta iş
üzerinde konumlandırılır. Tek başına işleri halletmek konusunda çok başarısızdır.
71
Ya bir erkek yardım eder ya da çok etkili bir deterjan. Oysa bu görselde tanıtılan
bir abiye kıyafettir.
Gösterge
İnsan
Mekan
Kıyafet
Gösteren
Kadın
Ev
Siyah elbise
Gösterilen
Yerleri silen seksi Kirli
giyimli Madonna
ve
taşlardan
eski Bacakları
oluşan bırakan
ev döşemesi
seksi elbise
Tablo 9: Dolce&Gabbana Afişinin Göstergebilimsel Analizi
Şekil 8: Dolce&Gabbana Reklam Afişi
72
açıkta
siyah
Abiye bir kıyafetin içinde konumlandırılan kadının temizlik yapıyor olması
ve bedenin de gayet cüretkar şekilde sergilenmesi; kadının hem ev kadını
kimliğine hem de dişil özelliklerine vurgu yapmaktadır. Çünkü kadın temizlik
yaparken bu denli hoş ve seksi olmak durumunda değildir. Temizlik yapan bir
kadının bulunduğu reklamda deterjan tanıtımının yapılmasını beklemek en
olağanken; temizlik yapan bir kadınla abiye kıyafetin tanıtımı farklı ve ironik bir
konseptle sunulmuş ve çok da ilgi çekici olmuştur.
4.4.5. Axe Parfüm Reklamı
Reklam: Axe Parfüm Reklamı
Yayın Tarihi: 9 Ocak 2013
Reklam İçeriği ve Analizi:
Gösterge
İnsan
İnsan
Nesne
Nesne
Araç
Nesne
Gösteren
Tren
Tren
Erkeğe
Erkeğe
Mekanda
Erkeğe
garındaki
garındaki
ait
ait valiz
bulunan
kitap
erkek
kadın
harita
ait
eski
radyo
Gösterilen
Nesneler
Erkeğin
Erkeğin
Erkeğin
Erkeğin
Erkeğin
e
bakışında
parmak
açması
düğmeler
çantasında
dokunara
ki izlenen izleriyle
ile
i
yönettiğ
kadını
oynaması
i harita
hareket
ile kadını hareket
e
harekete
ettikçe
geçiren
geçiren
kadını
fermuar
eski
harekete
radyo
geçiren
k
kadını kadın
izleyen
erkek
ile n çıkan ve
sayfaları
kitap
Tablo 10: Axe Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi
73
Axe parfüm reklamı, eski ve köhne bir yerde otobüs ya da tren beklediği
düşünülen genç bir erkeğin kadraja girmesi ile başlıyor. Çevreyi bilmediği ve
tanımadığı şaşkın hareketlerinden belli olan erkek, çantasından bir şehir rehberi
çıkararak incelemeye başlar.
Sahne11 : Axe Reklam Görseli
Sahne 12: Axe Reklam görseli
Elini tam sayfanın ortasına koyduğunda, kadının da boynunda bir ter
damlası belirir. Erkek elini rehber üzerinde gezdirdikçe kadının teri de aşağı
doğru akmaktadır.
Sahne 13 : Axe Reklam Görseli
74
Sahne 14: Axe Reklam görseli
Erkek durumu anlamaya çalışırken çantasından kitap almak için uzanır,
çantasının fermuarını açtıkça karşısındaki kadının giymiş olduğu çizmelerin
fermuarının da açıldığını görür. Erkek çantasının fermuarını açtıkça çizmenin
fermuarı da sonuna kadar açılır
Sahne 15 : Axe Reklam Görseli
Sahne 16: Axe Reklam görseli
Bu noktadan sonra erkek artık olan bitenin farkındadır. Hatta durumdan
keyif aldığı da yüz ifadelerinden anlaşılmaktadır. Meraklı bir şekilde etrafındaki
nesnelere dokunmaya başlar. Önce radyonun düğmelerine dokunur. Radyonun
düğmelerine dokunması ile birlikte kadının göğüs uçları daha belirgin olarak
kadraja yansır.
Sahne 17: Axe Reklam Görseli
75
Sahne 18: Axe Reklam görseli
Erkek son olarak eline kitabını alır ve sayfalarını çevirmeye başlar. Adam
kitabın kapağını açtıkça kadının gömleğinin düğmeleri de açılmaya başlar. Son
sahnede kadın ve erkek birbirlerine gülümseyerek bakarlar ve kadından aldığı bu
onay ile erkek kitabın kapağını tamamen açar. Kitabın açılması ile kadının
gömleğindeki düğme de fırlamıştır. Reklamın sonunda ise ‘Axe etkisi’ slognı yer
alır.
Bu reklam genel olarak kadın bedeninin uzantılarını göstermiştir. Kadın
bedeni artık sıradan bir beden değildir, erkeğin ufak bir el hareketi ile üzerinde
hüküm sürebileceği, nesnelerin uzantısı olan bir bedendir. Erkek istediği her an,
çantasını kitaba erişir gibi kadın bedenine ulaşabilir ve üzerinde hegemonya
kurabilir. Kadın ise bu duruma karşı koyamaz. Kadının bu duruma karşı
koyamıyor
olması,
erkeği
daha
da
keyiflendirmekte
ve
olayın
içerisine
çekmektedir.
Sıradan
bir
parfüm
reklamında
nesneleşen
ve
nesnelerin
devamı
niteliğinde olan kadın bedenine rastlıyor olmamız, aslında ürünlerle birlikte
tüketilecek bir kadın bedeninin de varlığını göstermektedir. Kitabı okuyarak
tüketmek, müziği dinleyerek tüketmek gibi kadın bedenini de Axe marka parfüm
kullanılarak tüketilebileceğini bizlere göstermektedir.
Düzanlam
Axe marka parfüm kullanmak sizi toplum içerisinde daha fark
edilir yaparken kadınların dikkatini çekmenizi de sağlar.
Yananlam
Axe marka parfüm ile sadece kadınları etkilemekle kalmazsınız.
Aynı zamanda Axe marka parfüm ile nesnelerin uzantısı olan
kadın bedenini de yönlendirip harekete geçirerek haz doyumu
yaşarsınız.
Tablo 11: Axe Parfüm Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumlaması
76
4.4.6. Axe Pulse Reklam Filmi
Reklam: Axe Pulse Parfüm Reklamı
Yayın Tarihi: 9 Ocak 2013
Reklam İçeriği ve Analizi:
Gösterge
İnsan
İnsan
Beden Dili
Gösteren
Erkek
Kadın
Sıkılmış erkek yüz
ifadesi
Gösterilen
Mekanda
oturan erkek
yalnız Mekanda
oturan kadın
Yalnız
Müzik ile değişen
erkeğin
yüz
ifadesi
Tablo 12: Axe Pulse Reklam Filimin Göstergebilimsel Analizi
Reklam filmi barda tek başına oturan ve sıkıldığı hareketlerinden belli
olan bir erkeğin kadraja girmesi ile başlamaktadır. Bir süre oturup etrafına bakan
erkek, daha sonra arka fonda çalan müziğe eşlik ederek dans etmeye başlar. Bu
arada herkes şaşkın gözlerle bu erkeğe bakmaktadır. Erkeğin dans edişini
uzaktan izleyen iki tane kadın, erkeğin yanına yaklaşarak onunla dans etmeye
başlarlar. Hatta dansın derecesini artırarak daha samimi bir hale bürünürler.
77
Sahne 19: Axe Pulse Parfüm Reklamı
Sahne 20: Axe Pulse Parfüm Reklamı
Görselden de anlaşılacağı üzere kadınlar aslında dans etmek için değil,
erkeğin güzel kokusu için sahneye çıkıp dans ettikleri anlaşılmaktadır. Çünkü
78
arzulu
şekilde
erkeğe
bakmakta
ve
ona
temas
etmekte
bir
sakınca
görmemektedirler. Reklamın sonunda artık kadınlar erkeğin yanında ve ona
sarılmış haldedirler.
Reklam sona erdiğinde arka fonda ‘Kadınları etkilemen için yardımcı
olabiliriz ama dans için aynı şeyi söyleyemeyiz.’ Sözleri yer almakta; ardın da
‘Axe etkisi’ sloganı yer almaktadır. Reklamın sonundaki cümleden ve sloganda da
anlaşılacağı üzere, parfüm erkek için bir kişisel bakım ürünü olmaktan ziyade,
karşı cinsi yine onun bedenini kullanarak etkilemek adına kullanılan bir aracıdır.
Yani bu reklam bizlere,kişisel bakım için değil kadınları etkileyebilmek için Axe
marka parfüm kullanmayı öğütlemektedir ve ne ironiktir ki bunu yaparken de
yine kadını ve kadınlık durumlarını kullanmıştır.
Düzanlam
Axe Pulse marka parfüm kullanmak sizi sosyal hayata ve kadınlara
karşı harekete geçirir ve kadınları etkilemenizi sağlar.
Yananlam
Axe Pulse marka parfüm kadınları etkileyip, onlara yakınlaşmanız
için size aracılık edecek en etkili araçtır. Sloganı ile de bu söylem
dile getirilir: ‘Kadınları etkilemen için yardımcı olabiliriz ama dans
etmen için aynı şeyi söyleyemeyiz.’
Tablo 13: Axe Pulse Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumlaması
79
4.4.7. Jagler Reklam Filmi
Reklam: Jagler Parfüm Reklamı
Yayın Tarihi: 9 Eylül 2011
Reklam İçeriği ve Analizi:
Gösterge
İnsan
İnsan
Nesne
Gösteren
Erkek
Kadın
Mandal
Gösterilen
Kadının
gidişine Erkekle
engel
olmaya onu
çalışan erkek
terk
tartışıp
Parfüm kokusunu
etmek engellemek
isteyen kadın
kadının
için
burnuna
taktığı mandal
Tablo 14: Jagler Parfüm Reklamının Göstergebilimsel Analizi
Jagler markasına ait reklam filminde görüntüler, sinirli bir şekilde
eşyalarını valize yerleştiren bir kadın ile başlar. Reklam devam ederken, kadın
eline geçen her şeyi valize yerleştirmekte, erkek ise sadece kadını izlemektedir.
Bu hali ile erkek kendine güvenen bir görüntü sergilerken, kadın üzgün ve sinirli
gözükmektedir. Fakat reklam süresince kadının yüzünü çok fazla görmeyiz.
Genelde arkası kameraya dönük eşya toplamaktadır.
80
Sahne 21: Jagler Reklam Görseli
Kadının yüzünü evden çıkmasına yakın görürüz. Elinde valizi ile sinirli bir
şekilde kapıya yönelen kadın, tam kapıyı açıp çıkacakken erkek sessizliğini bozar
ve kadının kendine doğru çevirir. Bu sırada kadının yüzünü görme fırsatına
ulaşırız. Kadının burnunda mandal bulunmaktadır. Erkek yavaşça mandalı
kadının burnundan alır. Bu dakikadan itibaren kadın artık erkeğe karşı koyamaz.
Yavaşça vücuduna dokunur ve erkeğe sarılır.
81
Sahne 22: Jagler Reklam Görseli
Kadının erkeğe dokunması ile birlikte, kadının gözünde anıları canlanır.
Anıları genelde kadın ile erkeğin yan yana olduğu veya cinsel birliktelik yaşadığı
anlardan aklında kalan görüntülerdir. Kadın kokuyu tamamen içine çeker, erkeğe
daha çok sarılır ve bu sırada valizi elinden bırakır ve erkeğe iyice sarılır.
Reklamın sonunda ise ‘Terk etmek imkansız’ sloganı yer almaktadır. Burada terk
etmesi zor olan parfüm kokusu kastedilmişken, gösterge olarak erkek bedeni
kullanılmıştır.
Parfüm kokusunu duyduğu anda cinsellik ve cinsellikle ilgili anıları
canlanan
kadın,
aslında
parfüm
kokusunu
değil,
erkeği
bırakıp
gitmek
istememektedir. Erkek ise bunun farkında olacak ki, son dakikaya kadar kendine
güvenen tavrıyla sessizce durup, en sonunda kadının burnundaki mandalı
çıkardı.
Ürünle hiç ilgisi olmasa da kadının erkek karşısındaki acizliğini ve karşı
koymazlığını parfüm üzerinden yansıtan reklam, aslında kendine güvenen tavrı
ile
erkeği
yüceltirken,
erkeğe
karşı
yüklemektedir.
82
koyamayan
kadına
da
iradesizlik
Düzanlam
Jagler marka parfüm ile size hiçbir kadın karşıkoyamaz.
Yananlam
Jagler marka parfüm kullandığınız takdirde cinsel haz konusunda
kadınları baştan çıkartıp yönlendirebilrsiniz.
Tablo 15: Jagmer Reklamının Düz ve Yan Anlam Yorumu
83
5. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Gelişen ve değişen dünya, ekonomiden sanayiye, kültürden sosyal
yaşantıya, teknolojiden kitle iletişim araçlarına her mecrayı etkilemekte ve
dönüştürmektedir. Değişen her mecra insan ilişkilerini de etkilemekte, bu
ilişkilerin varlığını ve devamını tayin etmede belirleyici olmaktadır.
Sosyal
hayatımızda
nasıl
davranmamız
gerektiği,
kiminle
nasıl
konuşmamız gerektiği ya da hangi konuda nasıl kariyer yapmamız gerektiği
konusunda bizler üzerinde belirleyici olan geleneksel rollerimiz, yaşamımızı
sürdürdüğümüz sürece bu etkinliklerini devam ettirirler. Bu döngü toplumdan
topluma değiştiği gibi kültürden kültüre de değişiklik gösterir. Ataerkil toplum
modelinin hakim olması dolayısıyla etkin bir erkek hegemonyasının her yerde
hissedilmektedir. Erkek baskınlığı ve kadın edilgenliğinin yansıdığı bir ayna
olarak medya ise mevcut duruma aracılık eden bir vasıtadır.
Analizlerinin yapıldığı reklam örnekleri göstermiştir ki; sadece kadınların
tükettiği ürün reklamlarında değil, sıklıkla erkeklerin tükettikleri ürünlerin
reklamlarında da kadının ve kadın bedeninin varlığı söz konusudur. Erkek
parfümlerinden, giyim markalarına, teknolojik ürünlerden, traş losyonlarına
hemen her üründe kadının cinselliği, kadının çıplaklığı, kadının sesi ya uzuvları
kullanılmaktadır. Kadın bedeni cinsel obje olarak nesneleşmekte, öteki cinsin
bakışına sunulmaktadır. Bu sebeple kadın bedeni daha çok metalaşmakta;
metalaştıkça da kapitalizme daha çok hizmet etmektedir.
Kadın neoliberal dünya görüşün devamı için tüketim ürünü olarak cinsel
bir obje şeklinde kullanıldıkça değersizleşmekte ve erkek cinsi karşısında ikincil
konumu pekişmektedir.
Kapitalizm için vazgeçilmez bir mecra olan ve bu sebeple sıklıkla tercih
edilen kadın bedeni, küresel sermaye için önemli bir alan iken; kadının
toplumdaki konumu ve değeri için aynı düşünceleri paylaşmak da sorunlu bir
yaklaşım olacaktır.
84
Ürünlerle alakası olmaksızın kullanılan kadının cinselliği, toplumda kadına
dair yeni bakış açıları ve algıları yaratmaktadır. Bu yeni algıya göre, Baiyles
marka alkol kullanan bir erkek, seksi ve çıplak bir kadınla öpüşme hazzına sahip
olurken, Jagler marka parfüm kullanan erkekler, kadınlar tarafından terk
edilmemekte, Vulva marka parfüm kullanan erkekler ise kadının mahremi olan
cinsel
organının
kokusunu
ceplerinde
taşıyıp,
dilediklerinde
koklayabilmektedirler.
Kadın artık erkeğin alkol şişesinde, çanta fermuarında, parfüm şişesinde,
televizyon ekranında hatta cebindedir. Modern dünya ve tüketim toplumu algısı
ile kadın, toplumda var olan bir cins olmanın ötesinde, erkeğin bakışına
sunulmuş, seyirlik bir arzu nesnesidir. Bu hali ile erkek bedeninden ve cinsinden
ayrı
ve
bağımsız
değerlendirilememekte
değersizleşmektedir.
85
ve
toplum
nazarında
KAYNAKÇA
Acar Savran, Gülnur (2009), Beden Emek Tarih Diyalektik Bir
Feminizm İçin (2.Baskı), İstanbul: Kanal Kitap
Akbulut, Eyüp. ‘Türk Toplumunun Batılılaşması Ekseninde Tüketim
Kültürünün Gelişimi ve Reklamlar’, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Atatürk Üniversitesi. Erzurum, 2006
Altındal, Aytun (2004), Türkiye’de Kadın – Kadın ve Yaratılışı,
Ankara: Demet Kitap
Barokas, Safiye Kırlar. ‘Reklam ve Kadın’, Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Yayınları, İstanbul, 1994
Barthes, Roland (2003). Çağdaş Söylenler. Çev: Tahsin Yücel, 3.b.,
İstanbul: Metis Yayınları
Barthes, Rolan (2005). Göstergebilimsel Serüven, Çev: Mehmet Rifat,
Sema Rifat, 4.b., İstanbul: Yapı Kredi Yayınları
Barusch, Amanda Smith. (2002). Faoundations of Social Policy:
Social Justice, Public Programs and the Social Work Profession, F.E.
Peocock Publishers, Itasca
86
Batı, Uğur. ‘Meta Estetiği: Kapitalist Toplumlarda Reklamcılık
Teorisine Eleştirel Bir Bakış’. KİLAD, Bahar, 2004; 67-79
Batı, Uğur; Baygül, Şaha. ‘Reklamlarda İdeal Kadın Bedeninin
Sunumuna İlişkin Bir İçerik Analizi’. KİLAD, Bahar 2006/3
Bauman,
Z.
(1999),
Küreselleşme:
Toplumsalın
Sonuçları
(çev:A.Yılmaz) Ayrıntı, İstanbul.
Beauvoir, de Simone. (1949). The Second Sex. Çev: H.M. Parshley,
Londan: Vintage
Baudrillard, Jean. (2004). Tüketim Toplumu. Çev: Hazal Deliceçaylı/
Ferda Keskin, 2. Baskı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Berger,
Arthur
Asa.
(1996).
Kitle
İletişiminde
Çözümleme
Yöntemleri. Çev: Murat Barkan, Uğur Demiray, Denir Güler, Nazlı Bayram, Aslı
Tunç, Nazlı Ulutak, A. Haluk Yüksel, 2.b., Eskişehir, Anadolu Üniversitesi, eğitim
Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Yayınları, No: 91
Berger, J. (1999). Görme Biçimleri. Çev: Yurdanur Salman. İstanbul:
Metis
87
Berger, P. L. & Luckmann, T. (2008). Gerçekliğin Sosyal İnşası, Bir
Bilgi
Sosyalojisi İncelemesi. Vefa Saygın Öğütle (Çev.). İstanbul:
Paradigma
Bilton,
Tony.
Bonnet,
Kevin.
Jones,
Philip.
Sheard,
Ken
(1987).
Introductory Sociology, Second Edition, The Macmillan Pres, London.
Binark, Mutlu & Bek, Mine (2000). Medya ve Cinsiyetçilik. İstanbul
Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı: 28
Binark, M.& Gencel, Bek. M. (2007). Eleştirel Medya Okuryazarlığı.
İstanbul: Kalkedon
Bocock, Robert (1997), Tüketim, Çev: İrem Kutluk, Dost Kitabevi
Yayınları, Ankara
Burger, M. Jerry. (2006). Kişilik. İstanbul: Kaktüs Yayınları
Burton, G. (1995). Görünenden Fazlası. Çev: Nefin Dinç, İstanbul:
Alan Yayıncılık
Butler,
Jdith.
(1990).
Gender
Trouble-
Subversion of Identity, New York, Routledge.
88
Feminism
and
The
Butler, J. (2007, 2000). Yaşam İle Ölümün Akrabalığı: Antigone’nin
İddiası. Çev: A. Ergenç, İstanbul: Kabalcı
Butler, Judith. (2008). Cinsiyet Belası. İstanbul: Metis Yayınları
Coleman, James William ve Kerbo, Harold R (3003). Social Problems:
A Brief Introduction, Second Edition, Prentice Hall, New Jersey
Coward, Rosalind. ‘Kadınlık Arzuları’, Çeviren: İrem Kutluk, Dost
Kitabevi Yayınları, Ankara, 1989
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, 24-25 Ekim 2011,
Kocaeli, s:401-4018
Çamdereli, M. (2006). Reklam Arası. Konya: Tablet Kitabevi
Çelenk, S. (2008). Kadınların Medyada Temsili ve Etik Sorunlar.
Editör: Bülent Çaplı, Hakan Tuncel. Televizyon Haberciliğinde Etik içinde (s.229236). Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Çetinkaya, Yalçın (1992): Reklamcılık, Ağaç Yay, İstanbul.
89
Çimen, Deniz. ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bağlamında Televizyon
Reklamlarında Kadın’, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Uzmanlık Tezi, Ankara,
2011
Dağdaş, Banu. ‘Reklamı Okumak’. Ankara, 2003
Direk, Zeynep. (2009). ‘Simon de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği’.
Cogito. Sayı: 58. (Bahar). İstanbul: YKY
Duhm, Dieter (1996). Kapitalizmde Korku, 2.Bası, Çev:Sargut Şölçün,
Ayraç Yay, Ankara.
Dyer, G. (2010). İletişim Olarak Reklamcılık. Çev. M. Nurdan Öncel
Taşkıran. İstanbul: Beta Basım A.Ş.
Elden, Müge (2004), ‘Aile İletişimi- Reklam Mesajları Etkileşimi:
Televizyon Reklamlarına Aile içi İlişki Kalıpları ve Rol Dağılımının
Yansıması’
Erdoğan, İ; Korkmaz, A. (1990), İletişim ve Toplum. Kitle İletişim
kuramları: Tutucu ve Değişimci Yaklaşımlar. Bilgi Yayınevi. Ankara
Erdoğan, İ; Korkmaz, A. (1994). Popüler Kültür ve İletişim. Ümit
Yayıncılık. Ankara
90
Erdoğan, İ. (2004). Popüler Kültürün Ne Olduğu Üzere Eğitim.
Popüler Kültür ve Gençlik Özel Sayısı. Yıl:5 Sayı:57 s:7-19
Erdoğan, İ. ve Alemdar K. (1994). Popüler Kültür ve İletişim, Ankara:
Ümit Yayıncılık
Ergur, :Ali. ‘Toplumsal Dönüşüm Sürecinin Göstergesi Olarak;
Televizyon Reklamlarında Aile İmgesi’. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi. İstanbul, 1999
Ewen, S. (1976). Captains Of Conciousness: Advertising and the
Social Roots of the Consumer Culture. New York: McGraw Hill
Fiske, J. (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş, Çev: Süleyman İvran,
İstanbul: Ark Yayınları
Fiske, J. (2003). İletişim Çalışmalarına Giriş, Çev: Süleyman İvran.
Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları
Foucault, Michael (1986). Cinselliğin Tarihi. İstanbul: Afa Yayınları
Foucault, Michael. (2005). Özne ve İktidar. (Çev. Işık Ergüden ve
Osman Akınhay), İstanbul: Ayrıntı Yayınları
91
Freud, Sigmund. (2006). Cinsellik Üzerine: Üç Deneme Bekaret
Tabusu/ Kadın Cinselliği/ Fetişizm ve Diğer Konular. 3.b. İstanbul: Öteki
Yayınevi
Grander,
M;
Gardiner,
H.
‘Çocuk
ve
Ergen
Gelişimi’.
Yayıma
Hazırlayan: Bekir Onur, Ankara, 2001
Gartner, Wiiliam. ‘Temporal Influences on Image Change’ , Annals
of Tourism Research vol:13, no:4’ten aktaran Ahmet Tolungüç, Tanıtma ve
Reklam, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklam Atölyesi, Ankara, 1986:
21
Giddens, Anthony (2012), Sosyoloji, (Çev. İsmail Yılmaz), İstanbul:
Kırmızı Yayınları
Hall, Stuart. ‘Encoding/Decoding’, Culture, Media and Language:
Working Paper in Cultural Studies 1972-79, Hutchinson, London, 129’dan
aktaran Banu Dağdaş, Reklamı Okumak, Ütopya Yayınevi, İstanbul.
Harvey,
D.
(1997).
Postmodernliğin
Durumu.
Sungur
Savran
(çeviren). İstanbul: Metis. (Orijinal kitabın basım yılı: 1989).
Henslin, James M. (2003a). Social Problems, Sixth Edition, Prentice
Hall, New Jersey
92
Hepşen, Özlem (2010), Tevrat İncil ve Kuran-ı Kerimde Kadın
Bedeni, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul
Horkheimer, M ve Adorno, T. W. (1995). Aydınlanmanın Diyalektiği.
Felsefi Fragmanlar 2. (Çev: Oğuz Özügül). Kabalcı Yayınevi. İstanbul.
İnce,
E.
(2014)
Televizyon
Reklamlarında
Kadın
İmgesinin
Kullanımı ve Toplumsal Cinsiyet. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi. Emek
ve Temsil Ekseninde Günümüz Medyasında Kadınlar Sempozyumu
İvaz,
Nazan.
‘
Portrayal
Of
Women
In
Advertisement
and
Advertising Effectiveness: Preferences Of Women, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, ODTÜ. Ankara, 1994
Jhally, Sut (2002) Kıyametin Sınırında Reklamcılık, Birikim. Çev:Filiz
Aydoğan, Sayı:159.
Karademir,
Çağla.
‘Türkiye’de
Televizyon’da
Yansıtılan
Genç
İmgesinin Reklamlarda ve Ana Haberlerdeİncelenmesi’. Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2002
Kahraman, Hasan, Bülent. ‘Cinsellik, Görsellik, Pornografi’, Agora
Kitaplığı, İstanbul, 2005
93
Kaya (Soyçetin), Arzu. ‘1908-1938 Arası Reklamlarda Kadın İmajı.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, 2001
Köker, E. (2007). Kadınların Medyadaki Hak İhlalleriyle Baş Etme
Stratejileri. S. Alankuş (Ed.), Kadın Odaklı Habercilik İçinde (s.117-148).
İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları
Köse, Aynur. ‘Türk Basınında Kadın: 2010 Türkiyesi’nde Sosyal
Haklar
Açısından
Kadınların
Temsili’
Sosyal
Haklar
Uluslar
arası
Sempozyumu. Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Kristeva, J. (1981). Le Langage, cet inconnu, Seuil, Paris
Luke, Timoty. (1989) ‘Screens of Power’, Univercity of IIIinois Pres,
Urbana: s.181’den aktaran Dave Collis, ‘Shut up and Shop’, Zadok Paper,
s:101, Winter, The Abuse of Consumerism, 1999
Lull, James. (2001). Medya İletişim Kültür. Çev: Nazife Güngör.
Ankara: Vadi Yayınları
Macionis, John J. Ve Plummer, Ken (2002), Sociology; A Global
Introduction, Second Edition, Prentice Hall, London
94
Macionis, John J. (2003), Sociology, Ninth Edition, Prentice Hall, New
Jersey
Mansfield, Nick. (2006). Öznellik – Freud’dan Haraway’e Kendilik
Kuramları. (Çev. H. Çetinkaya ve R. Durmaz). İzmir: Aralık Yayınları
Marshall,
Gordon
(1999)
Sosyoloji
Sözlüğü,
(Çev:
O.Akınhay-
D.Kömürcü), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.
Mengü (Çakar), Seda. ‘Televizyon Reklamlarında Kadına Yönelik
Oluşturulan
Toplumsal
Toplumsal
Kimlik:
Çözümleme
Örneği.
Görüntülü
Reklamlar
Yayınlanmamış
Doktora
Üzerine
Tezi,
Bir
İstanbul
Üniversitesi, İstanbul, 2002
Millis, W. (1974). İktidar Seçkinleri, Ü. Oskay (Çev), İstanbul Ara
Yayıncılık.
Moore, Henrietta L. (1994). ‘The Differences Within and The
Differences Between’, Gendered Anthropology, (ed. T. Del Valle), Londan:
Routledge, p:193-204
Murray, R. (1995). Fordizm ve Postfordizm. S.Hall ve M.Jacques
(derleyen). Yeni Zamanlar, Abdullah Yılmaz (çeviren). İstanbul: Ayrıntı. (Orijinal
kitabın basım yılı: 1990)
Mutlu, Erol. (1995). İletişim Sözlüğü. 2.Baskı. Ark Yayınevi
95
Mutlu, Mine. (1995), ‘Charles Sanders Peirce’ın Göstergebiliminin
Ana Hatları (III)’, Dil Dergisi İçinde, Sayı: 49, S: 5-15, ISSN: 1300-3542,
Ankara
Nirun, Nihat (1994), Sistematik Sosyoloji Yönünde Aile ve Kültür,
Atatürk Kültür, Dtyk Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı:73, Ankara
Oskay, Ü. (1983). 19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel
İşlevleri. Kurumsal Bir Yaklaşım. AÜ SBF Yay. Ankara.
Oskay,
Ü.
(1998).
Kitapsız
Toplumun
Televizyonu
Yıkanmak
İstemeyen Çocuklar Olalım. YKY. İstanbul.
Özarmutlu, A (2009). ‘ Grafik Tasarım Atölye Derslerinde Afiş
Konusunun Uygulama ve Çözümleme Süreçlerinde Göstergebilimsel
Çözümleme Yönteminin Kullanımı’ . Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi
Özbek, M. (2002). Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski.
İletişim Yayınları, İstanbul.
Özkamas, U. (2009). ‘Charles Sanders Peirce’ın Gösterge Kavramı’.
Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 2/1, 32-35
96
Önür, Nimet ve Çatalcalı, Ayşe (2002), ‘Medya Dilinin Cinsiyeti: Köşe
Yazılarında
Eril
ve
Dişil
Sunumlarla
Toplumsal
Cinsiyetin
Konumlandırılması’, Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2002/1-2
Papatya, E., Kılıç & Karaca T. (2011), Cam Tavan Sendromu ve
Kadının Üst Düzeyde Yönetici Pozisyonuna Yükselmelerindeki Engeller;
Balıkesir Örneği, Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 14 (2), 118-135
Parman, Talat (2007). Ötekiden Korku Olarak İki Cinslilik KorkusuPsikanaliz Buluşmaları / 2 Kadınlık, İstanbul: Bağlam Yayınları
Parsa S., Parsa A. (2004). Göstergebilim Çözümlemeleri. II.Baskı.
İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi
Payne, Malcolm (1997), Modern Social Work Theory, Second Edition,
Lyceum Boks, Boston
Perry, John A. Ve Perry, Ema K. (2003). Contemporary Society: An
Introduction to Social Science, Tenth Edition, Allyn And Bacon, Boston
Peirce, Ch. S. (1998), Ecrits sur le signe, Seuil, Paris
Rifat, Mehmet. (1999). Gösterge Eleştirisi, İstanbul: Kaf Yayınları
97
Rifat, Mehmet. (2000-a), XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim
Kuramları (Tarihçe ve Eleştirel Düşünceler), OM Yayınları, İstanbul
Raisborough,
Jayne
(2002),
‘Feminist
Theory:
A
Question
of
Difference’, (edit: lan Marsh), Theory and Practise in Sociology, Pearson
Education Ltd., Harlow
Russel, Bertrant (2003), Evlilik ve Ahlak, (Çev. Ender Gürol), İstanbul:
Morpa Kültür Yayınları
Sarıbay, Ali Yaşar (1993): “Postmodernite ve Kültür Olarak İslamKültürel Bir Çözümleme” , Türkiye Günlüğü, Sayı: 25, Ankara.
Saussure, F. De (1976). Genel Dilbilim Dersleri 1. Çev: Berke Vardar.
Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları
Saussure, F. De (1985). Course in General Linguistics. New York: Mc
Graw- Hill
Saussure, F. De (1995). Cours de linguistique generale, (publie par
Charles Bailly et Albert Sechevaye avec la collaboration de Albert Riedlinger,
Edition critique preparee par Tullio de Mauro, Paris
98
Schor, Juliet (1991). The Overworked American: The Unexpected
Decline of Leisure. Harper Collins, USA.
Scott, J. W. (1986). Gender: A useful catagory of historical Analys.
The American Historical Review, 91(5), 1053-1075
Sullican, Thomas J. (2003), Introduction to Social Problems, Sixth
Edition, Pearson Education, Boston
Timisi, N. (1997). Medyada Cinsiyetçilik. Başbakanlık Kadının Sttaüsü
ve Sorunları Genel Müdürlüğü. Ankara: KSGM Yayını
Timisi,
N.
(2004).
Reklamların
Kadınlar
Üzerindeki
Etkileri:
Reklamlarda Yer Alan Cinsellik Öğesi Oturumu. ‘Reklamların İzleyiciler
Üzerindeki Etkileri’ Paneli, RTÜK Yayın, No: 10, 1. Baskı. Ankara
Tolan, Barlas (1991): Toplum Bilimlerine Giriş, 3. Baskı, Adım Yay.,
Ankara.
Tunçay, M. (2003). Sivil Toplum Kuruluşlarıyla İlgili Kavramlar. Sivil
Toplum. Yıl:1. Sayı:1. s.9-13. İstanbul.
Wernick, A. (1996) Promosyon Kültürü. Çev.Osman Akınhay (çeviren).
Ankara: Bilim ve Sanat Kitabevi. (Orijinal kitabın basım yılı:1994)
99
Whitehead, Stephan M. (2002). Men and Masculinities, Cambridge:
Polity Pres
Williams, R.(1993) Advertising: The Magic System, Simon During
(derleyen) The Cultural Studies Reader, London New York Routledge.
Yengin, H. (1996). Medyanın Dili. İlatişime Kuramsal Bir Yaklaşım:
Popüler Kültür Türlerinin Çözümlenmesi. İstanbul: Der Yayınları
Zeldin, Theodore (1998). İnsanlığın Mahrem Tarihi, Çev: Elif Özsayar.
İstanbul: Ayrıntı Yayınları
100
101
Download