Ekonomik Görünüm

advertisement
Ekonomik Görünüm
2011 yılının ilk çeyreği bütün dünyada hem politik, hem de ekonomik açıdan oldukça hareketli geçti.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da devam eden siyasi gerginlik, bölgenin ekonomik görünümüne gölge
düşürmeye devam etti. Bu arada, Mart ayında Japonya’da meydana gelen depremin bölge ve dünya
ekonomisi üzerindeki olası olumsuz etkileri de endişe yarattı. Euro Bölgesi’ndeki çevre ülkelerin kamu
borcu sorunları 2011 yılında da devam ederken, Portekiz yardım için resmen AB’ye başvurdu.
Yunanistan ise, son dönemde artan borç yeniden yapılandırması ve hatta euro’dan çıkış
spekülasyonlarıyla boğuşmaya devam etti.
Öte yandan, Euro Bölgesi’nde ekonomi henüz tam olarak toparlanamamışken, Avrupa Merkez
Bankası artan emtia fiyatlarının yarattığı enflasyon baskısı nedeniyle politika faiz oranını Nisan’da
sürpriz bir şekilde artırdı.
ABD’de son aylarda açıklanan verilerin ekonomide kademeli bir iyileşmeye işaret ediyor olmasıyla,
finansal piyasalarda iyi bir performans gözlendi. Ancak, S&P’nin ABD ekonomisinin görünümünü
olumsuza çevirip, olası bir not indirimi için izlemeye alması, ülkenin orta vadeli kamu maliyesi
görünümüyle ilgili endişeleri daha da yoğunlaştırdı.
Son olarak, emtia piyasalarındaki gelişmeler tüm dünyada en önemli ekonomik gündem
maddelerinden birisi olmaya devam etti. Petrol ve diğer bazı temel emtiaların fiyatlarındaki artışlar,
hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan birçok ülkenin merkez bankalarının artan enflasyon tehdidine
karşı önlem almasına neden oldu. Emtia piyasalarında son günlerde meydana gelen dalgalanmalar, bu
piyasalara yönelik belirsizliğin bir süre daha devam ederek tüm dünyada politika yapıcılar için zorluk
çıkarmaya devam edeceğini de gösterdi.
Dünyadaki bu ekonomik ve politik arka planın etkisiyle Türkiye’deki finansal piyasalar da 2011 yılında
dalgalı bir performans sergiledi. Merkez Bankası’nın bir yandan fiyat istikrarını gözetmeye devam
ederken, diğer yandan finansal istikrarı güçlendirmeyi hedefleyen yeni politika bileşimi, piyasalardaki
oynaklığı daha da artırdı. Dünyada gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahındaki azalma ve Merkez
Bankası’nın yeni politika bileşimine verilen ilk olumsuz tepkiyle yılın ilk iki ayında kötü bir performans
sergilenen finansal piyasalarda, Mart ayının ortalarından itibaren risk iştahının yeniden artmaya
başladığı daha olumlu bir havanın egemen olmaya başladığı gözlendi.
Bu çerçevede, dünyada gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahının kısmen toparlanması ve
Türkiye’de Merkez Bankası’nın yeni politika bileşimine kararlı bir şekilde devam ederek, bu politikanın
amacını da daha iyi anlatmaya başlamasının etkisiyle, piyasa oyuncularının politikaya yönelik
kuşkularının azalmasıyla finansal piyasalarda Mart ve Nisan aylarında oldukça iyi bir performans
gözlendi.
Nisan’da yabancı yatırımcıların bono taleplerindeki artışla birlikte referans bononun faizinde düşüş
meydana geldi. Ancak, zorunlu karşılık oranlarındaki yüklü artışlar sonrasında likidite ihtiyacı artan
Türk bankalarının bono satışları, faizlerdeki düşüşü bir miktar sınırladı. Ancak, emtia piyasalarındaki
ve Yunanistan’daki gelişmeler nedeniyle Mayıs başında global düzeyde risk algılamasındaki artış,
bono faizlerinde yeniden artışa neden oldu.
Hisse senedi fiyatlarında da benzer bir seyir izlendi ve Mart ortasından itibaren gözlenen hızlı
yükselişler yerini son dönemde düşüşe bıraktı.
Türkiye’deki ekonomik aktivite hakkında kısaca konuşmak istiyorum. Türkiye’de 2011 yılının ilk
çeyreğinde ekonomik aktivite daha önceki beklentilere göre daha güçlü bir seyir izledi.
Güçlü iç talep ekonomik büyümenin itici gücü olmaya devam etti. Merkez Bankası’nın almış olduğu
önlemlerin henüz tam olarak etkisini göstermemesi sonucu Nisan sonu itibariyle faizlerde ancak çok
sınırlı artışlar olması ve kredi büyümesinin de sürmesiyle, özel sektörün yatırım ve tüketim
harcamaları artmaya devam etti.
Sanayi üretimi 2011’in ilk çeyreğinde %14.2 artarak, yılın ilk üç aylık döneminde GSYH büyüme
oranının %8-10 civarında gerçekleşebileceğine işaret etti.
Bunun yanı sıra, sektörel veriler dayanıklı tüketim grubu malları tüketiminin 2011 başından itibaren
son derece güçlü bir şekilde arttığını gösterdi.
Bu arada, 2010 yılında sabit sermaye yatırımlarında gözlenen çok büyük oranlı artışlar, imalat
sanayinde toplam üretim kapasitesini artırdı. Ancak, dış talepteki zayıflık nedeniyle ihracatın hala kriz
öncesi düzeylerinin altında kalması, iç talep destekli olarak sanayi üretiminin hızla büyümesine
rağmen, kapasite kullanım oranlarının hala kriz öncesinin 5-6 puan altında kalmasına neden oldu.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, 2011 yılının tümü için büyüme beklentimiz %5 düzeyinde
bulunuyor. Ancak, yılın ilk çeyreğindeki çok güçlü büyüme beklentimiz ve Merkez Bankası’nın aldığı
önlemlerin henüz tam olarak devreye girememiş olması nedeniyle, büyüme rakamlarının bizim
tahminimizin üzerinde gerçekleşmesi olasılığının bulunduğunu da kaydetmek istiyoruz.
2011 yılında Türkiye ekonomisiyle ilgili olumlu gelişmelerden bir tanesi, 2010 yılında %10-15
bandında seyreden ihracat artış hızının, 2011 yılında %20-25 bandına yükselmesi oldu.
Ancak, ekonomik aktivitenin güçlü seyri ve yükselen emtia fiyatları ithalatın daha da hızlı artmasına
neden olarak, 2011’in ilk çeyreğinde dış ticaret açığının neredeyse ikiye katlanarak 25 milyar dolara
yükselmesine yol açtı.
Dış ticaret açığındaki genişleme cari işlemler açığında da çok hızlı bir genişlemeye neden oldu. Mart
sonu itibariyle 12 aylık toplam cari işlemler açığı 60.5 milyar dolarla tarihi en yüksek düzeyine ulaştı.
Bundan daha da önemli olarak, cari işlemler açığının finansman kalitesindeki bozulma 2011 yılında da
devam etti. 2011’in ilk çeyreği itibariyle doğrudan yabancı yatırımların cari işlemler oranı %13.6
olarak gerçekleşti. Bu rakam, kriz yılı olan 2009’da bile %49 düzeyindeydi.
2011 yılında cari işlemler açığının milli gelire oranının %7.5-8 bandında olmasını bekliyoruz. Ancak,
emtia fiyatlarındaki artışın sürmesi ve ekonomide beklenen yavaşlamanın gerçekleşmemesi
durumunda, cari işlemler açığının tahminimizin üzerine çıkma olasılığının yüksek olduğunu da
vurgulamak istiyoruz.
2011 başında yıllık tüketici fiyatları enflasyonu %4 civarında gerileyerek son 40 yılın en düşük
düzeyinde gerçekleşti.
Emtia fiyatlarının yükseldiği ve TL’nin değer kaybettiği bir dönemde enflasyondaki düşüşün en önemli
nedeni, işlenmemiş gıda fiyatlarında kaydedilen düşüşler oldu.
Ancak, yukarıda bahsettiğim faktörler ve baz yılı etkisiyle 2011’in ikinci çeyreğinde enflasyonda
yükseliş olmasını bekliyoruz.
Bu çerçevede, 2011 sonu için enflasyon beklentimiz %6.5-7 düzeyinde bulunuyor.
Her ne kadar Merkez Bankası şu an itibariyle orta vadeli enflasyon görünümünden rahatsızlık
duymasa da, enflasyon beklentilerindeki kötüleşme ve birçok ülkenin faiz oranlarını artırıyor olması
gibi faktörlerin, yılın ikinci yarısında Merkez Bankası’nın faizleri yükselteceği beklentisinin
güçlenmesine neden olacağını düşünüyoruz. Merkez Bankası çok net bir şekilde, mevcut para
politikası bileşiminin kredi büyümesini yıllık %20-25 civarına çekememesi durumunda, 2011’in ikinci
yarısında finansal istikrarı güçlendirmek amacıyla ilave önlemler almaktan çekinmeyeceğini açıkladı.
Böyle bir durumda, politika faizinde bir artış yapmadan önce, Merkez Bankası’nın öncelikle zorunlu
karşılık oranlarında yeni bir artışa gideceğini tahmin ediyoruz. Ancak yine de, Merkez Bankası’nın
2011’in sonlarına doğru politika faizini artırma olasılığının yüksek olduğunu da kaydetmek istiyoruz.
Download