solunum yolu semptomları ile başvuran hastalarda idrar yolu

advertisement
T. C.
Sağlık Bakanlığı
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Şef: Dr. Abdülkadir Bozaykut
SOLUNUM YOLU
SEMPTOMLARI İLE BAŞVURAN
HASTALARDA İDRAR YOLU
İNFEKSİYONU SIKLIĞI
(UZMANLIK TEZİ)
Dr. ERKAN CAN
İSTANBUL-2005
TEŞEKKÜR
Hastanemizde gerekli olan eğitim ve uygun çalışma ortamını sağlayan Başhekimimiz
Sayın Uz Dr.Sadiye EREN’e,
Uzmanlık eğitimimiz süresi içerisinde her zaman teorik ve pratik bilgi ve deneyimlerini
aktararak yetişmemize katkıda bulunan kıymetli hocam Sayın Şef Dr.Abdülkadir
BOZAYKUT’a, tüm bilgi ve deneyimlerinden faydalanma imkanı sağlayan Sayın Şef Doç Dr
Aysu SAY’a ve Sayın Şef Dr.Savaş İNAN’a,
Asistanlığım boyunca yakın destek ve ilgilerini esirgemeyen şef muavinlerimiz Dr.Feray
GÜVEN’e, Dr. Meral İNALHAN’a ve kliniğimizin tüm değerli uzmanlarına, ayrıca tezime
olan bilimsel katkılarından dolayı Uz.Dr.Nevin CAMBAZ’a,
Özellikle bu çalışmada yardımlarını esirgemeyen asistan arkadaşlarım Dr.Gonca
TUNCEL’e, Dr.Gülten DURAS’a, Dr.Serap CERAN’a, Dr.Öykü İSAL’a ve diğer asistan
arkadaşlarıma,
Bu çalışmamızda devamlı destek gördüğüm mikrobiyolog Dr.Reha MASATLI’ya,
Tüm laboratuvar çalışanlarına,
Hastanemizin özveri ile çalışan tüm hemşire, laborant, teknisyen ve diğer personeline,
İçten teşekkürlerimi sunuyorum
Dr.Erkan CAN
2
İÇİNDEKİLER
Giriş-Amaç.................................................................4
Genel Bilgiler.............................................................5
Materyal- Metod.......................................................37
Bulgular....................................................................39
Tartışma…………………………………………....42
Sonuçlar…………………………………………....46
Kaynaklar………………………………………......47
3
Kısaltmalar
ABS: Akut bakteriyel sinüzit
ADH: Antidiüretik hormon
AGE: Akut gastroenterit
AGN: Akut glomerülonefrit
ARA: Akut romatizmal ateş
ASO: Anti streptolizin O
AOM: Akut otitis media
B.Pertusis: Bordatella pertusis
B.Parapertusis : Bordatella parapertusis
BT: Bilgisayarlı tomografi
BUN: Kan üre azotu
CMV: Sitomegalovirüs
C.pneumonia: Chlamydia pneumonia
C. trachomatis: Chlamydia trachomatis
CRP: C reaktif protein
DMSA : Dimerkaptosüksinikasit
E. coli : Escherichia coli
EOM : Efüzyonlu otitis media
GAS : Grup A streptokok
H. influenza : Hemophilus influenza
Hib : Hemophilus influenza tip B
HSV: Herpes simpleks virüs
İVP: İntravenöz pyelografi
İYE: İdrar yolu infeksiyonu
K. pneumonia: Klebsiella pneumonia
L. monositogenes: Listeria monositogenez
M. pneumonia: Mikoplazma pneumonia
M. catarralis: Moraksella catarralis
MR: Manyetik rezonans
MAG3. Merkaptotriglisin
PCR: Polimeraz zincir reaksiyonu
P.karinii: Pnömosistis karinii
RSV: Respiratuar sinsisyal virüs
S. pneumonia: Streptokokkus pneumonia
S. aureus: Stafilokokkus aureus
USG: Ultrasonografi
ÜSYE: Üst solunum yolu infeksiyonu
VUR: Vezikoüreteral reflü
VCUG: Voiding sistoüreterografi
VZV: Varisella zoster virüs
YD: Yenidoğan
4
GİRİŞ
Solunum yolu infeksiyonları çocukluk çağının en sık karşılaşılan infeksiyonlarıdır (2, 3, 5, 15,
67, 74). Bunu idrar yolu infeksiyonları izlemektedir (4, 5, 39, 40, 44, 59). Bu çalışmayla
solunum yolu imfeksiyonlarıyla (her ne kadar her iki infeksiyonun etkenleri farklı olsa da)
idrar yolu infeksiyonları eş zamanlı görülebilir mi ya da ilk planda bir üst solunum yolu
infeksiyonunu düşündürecek semptomlar aslında bir idrar yolu infeksiyonunun habercisi
olabilir mi sorularına cevap arayacağız. Çünkü iyi tedavi edilmemiş idrar yolu infeksiyonları
özellikle sütçocukluğu döneminde renal parankimal hasara ve skara neden olmaktadır. Bu da
ilerleyen yaşlarda kronik böbrek yetmezliği ve hipertansiyona yol açabilmektedir (4, 59, 79).
Bu nedenle hastanemiz Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine solunum yolu infeksiyonu
semptomları ile başvuran hastalarda idrar yolu infeksiyonu sıklığını araştırdık.
5
GENEL BİLGİLER
Tanım:
Solunum yollarının ağız ve burundan glotise kadar olan bölümü (orta kulak, sinüsler,
burun mukozası, nazofarenks, orofarenks, tonsiller ve epiglot) üst solunum yolları,
glotisten itibaren larinks, trakea, bronşlar, bronşiyoller, terminal bronşiyoller, alveoler
duktuslar ve alveoller alt solunum yolları olarak kabul edilir (1, 74).
AKUT NASOFARENJİT (SOĞUK ALGINLIĞI)
Etyoloji:
Çocuklarda en çok rastlanan infeksiyon hastalığıdır (1, 2, 3, 74, 103).
Başta rinovirüsler olmak üzere 150’den fazla virus akut nazofarenjite neden olur (1, 2,
3, 68, 74, 95, 103). Virusların 1/3’ünden fazlasını rinoviruslar oluşturur (74).
Enfeksiyona yol açan başlıca bakteri grubu ise A grubu streptokoklardır (5, 6, 11, 17,
29, 74, 95). Corynebacterium diphteaeriae, Mycoplasma pneumoniae, Neisseria
meningitis, Neisseria gonorheae de etken olabilen diğer bakterilerdir (5, 6, 12, 17, 29,
74, 95). Haemophilus influenzae, Steptococcus pneumoneiae ve Staphylococcus aureus
üst solunum yollarında sekonder enfeksiyon etkenleridir ve komplikasyonların
gelişmesine yol açarlar (5, 6, 74). Nazofarinkste lokalize olan Mycoplasma pneumoniae
enfeksiyonu ile viral nazofarenjit klinik olarak birbirinden ayırtedilemez (1,74).
Bulaşma hava yolu (aeorosol ) veya sekresyon teması yoluyla damlacık enfeksiyonuyla
olur (1, 3,74, 101, 103). Bulaştırıcılık özellikle enfeksiyonun ilk 3 gününde en fazladır,
7-10 günden sonra azalır. Astımlı çocuklarda astım atağını en çok etkileyen
Rhinovirus’dür (74). İnkubasyon periyodu yaklaşık 2-5 gündür (68, 74).
Çocuklar yaklaşık yılda 3-6 kez akut nazofarenjit geçirirler (2, 95). 3 ay 3 yaş arasında
hastalığa yakalanma olasılığı daha fazladır. Kalabalık yaşama koşullarında infeksiyon
sıklığı artar. Beslenmesi bozuk olan çocuklarda infeksiyon ve pürülan komplikasyonlar
daha sık görülür (1, 2, 102). Çocuklar enfeksiyonu genellikle ev halkından alırlar (2, 74,
95, 103).
6
Klinik:
İlk semptom boğazda kaşıntı hissidir, hapşırma sık görülür. Özellikle nazal semptomlar
ön plandadır. Tek veya iki taraflı burun akıntısı (rinitis), burunda konjesyon ve bol ince
seröz akıntı vardır, bazen mukoid karakter alabilir. Koku alma duyusu azalır.
Konjunktivit, boğaz ağrısı, kuru öksürük, orofarengeal hiperemi, baş ağrısı, başta ağırlık
hissi, hafif ateş, kas ağrısı olabilir (1, 2, 6, 68, 74, 95, 103).
Komplikasyonlar:
Hastalığın kataral döneminde nekroze olan mukozal dokularda pnömokok, A grubu
streptokok, H. İnfluenza ve stafilokok gibi bakteriler üreyerek çeşitli komplikasyonlara
yol açabilirler. Süt çocuklarının %25 inde komplikasyon olarak otitis media gelişir (1,
74).Ateşin devam ettiği her vakada otit düşünülmelidir. Servikal lenf düğümlerinde
şişme ve süpürasyon diğer bir komplikasyondur. Mastoidit, peritonsiller veya periorbital
sellülit, sinüzit gelişebilir. Ayrıca larenjit, bronşit, bronşiyolit ve pnömoni gibi alt
solunum yollarına ilişkin komplikasyonlar da meydana gelebilir (1, 2, 3, 74).
Tedavi:
Hastalığın spesifik bir tedavisi yoktur. Semptomatik tedavi uygulanır (1, 2, 6, 67, 68, 74,
95, 103). Ateş için asetaminofen ya da ibuprofen yararlı olabilir (95, 103). Süt
çocuklarında serum fizyolojikli burun damlaları faydalı olabilir (1, 95, 103).
Antihistaminikler siliyer aktiviteyi azalttığı ve mukus atılımını geciktirdiği için
kulanılmamalıdır (6, 95). Antibiyotiklerin rutinde yeri yoktur. Erken antibiotik tedavisi
gelişecek bakteriyel komplikasyon riskini azaltmaz. Antibiotiklerin kullanılmaması
hastaları dirençli bakterilerle oluşacak infekisyonlardan korur. Ailelerin soğuk
algınlığında antibiotik kullanmaması yönündeki eğitim tedavinin en önemli bölümünü
oluşturur (6, 74, 95, 101).
AKUT TONSİLLOFARENJİT
Tanım:
Farenksin ve tonsillerin akut enfeksiyonudur. Tonsillit, tonsillofarenjit, farenjit ve
nazofarenjit tanılarının hepsini içerir.Tonsillektomi olması hastalığın sıklığını ve
komplikasyonlarını etkilemez (2). Hastalık 1 yaşın altındaki hastalarda nadirdir, en sık
4-7 yaşta görülür (1, 2, 74, 104)
Etyoloji ve Epidemiyoloji:
Tonsillofarenjit olguları çoğunlukla kış aylarında görülür.Viruslardan Rinovirusler,
ilkbahar ve sonbaharda, Coronavirusler kış aylarında sık görülür. İnfluenza, Aralık 7
Nisan aylarda salgınlara neden olur. Grup A Streptokoklar(GAS)’a bağlı tonsillofarenjit
olgularına ise en sık erken ilkbahar ve kış aylarında rastlanır (2, 104, 105). Bu
enfeksiyonların ana kaynağı çocuklar olup, aynı evde yaşayan aile bireylerinde
enfeksiyonun yayılması önemli bir epidemiyolojik özelliktir (104, 105). Farenjit tek
başına olabileceği gibi otitis media, sinuzit ya da bronşit gibi diğer enfeksiyonlarla da
beraber görülebilir. Tanı boğaz kültürü yada antijen tespitine dayandırılır (2, 3, 17, 18,
95). Üç yaşın altında çocuklarda enfeksiyon hemen her zaman viral nedenlidir (2, 74,
104). A grubu beta hemolitik streptokoklar (GAS) en sık neden olan bakteriyel ajandır
(1, 2, 3, 5, 17, 67, 74). Tüm yaş gruplarındaki tonsillofarenjitin nedenlerinin %15 inin,
5-18 yaş arasındaki çocuklarda ve adölesanlarda görülen tonsillofarenjit vakalarının ise
% 20-30 nun nedeni GAS’dır. Bu oran salgınlar sırasında %50’ lere kadar çıkabilir (2,
104).
Klinik:
Semptom ve bulgular, neden olan etkenlere göre farklılık gösterir. Bakteriyel farenjitin
kliniği yaşa göre değişebilir (17, 23). Viral ve Grup A Streptokok’a bağlı tonsillofarenjit
klinik olarak ayırt edilemez (2, 105).
Viral Tonsillofarenjit:
Başlangıç nispeten sessizdir. Ateş, halsizlik, iştahsızlık ve boğaz ağrısı başlangıçta
bulunabilir. Ancak boğaz ağrısı daha çok semptomlar ortaya çıktıktan sonra belirir ve 23. günlerde en belirgindir (105). Ses kısıklığı ve rinit sıktır. Farenks enflamasyonu
hastalığın en şiddetli döneminde dahi hafiftir. Hastalık 24 saatten kısa seyirli olabileceği
gibi 5 gün kadar uzun olabilir (2, 6, 74, 105 ).
Streptokokkal Tonsillofarenjit:
İki yaşından büyük çocuklarda sıklıkla baş ağrısı, karın ağrısı ve kusma ile birlikte
başlar. Ateş genellikle ilk 12 saat
içinde belirir ve 40 C’ye kadar yükselebilir.
Hastaların 1/3’ünde tonsiller büyümüştür. Eksüdasyon ve farenkste eritem görülür (95,
106). Hastaların 2/3’ünde ise hafif bir eritem dışında tonsillerde büyüme ve eksüdasyon
görülmez. Ateş 1-4 gün devam eder, ağır vakalarda hastalık 1-2 hafta kadar sürebilir (2).
Hastalığın en önemli bulguları, lenfadenomegali olsun veya olmasın tonsillerde ve tonsil
pililerinde hiperemi, yumuşak damakta peteşi ve foliküler eksüdasyondur (95, 106).
Ancak bu bulgular streptokoklara bağlı hastalık için tanı koydurucu olmayıp diğer viral
farenjitlerde de oluşabilir. Streptokoklara bağlı tonsillofarenjitin akut dönemi kısa sürer
ve kendi kendine iyileşir (2, 6, 74, 95).
8
Patogenez:
Streptokok tonsillofarenjitin meydana gelmesi için GAS’ların önce epitel hücrelerine
yapışması, sonra da farenks mukozasında kolonize olması gerekir (2). İki yaşından
küçük çocuklarda GAS tonsillofarenjit insidansının düşük olması, streptokokların
farenkslerine kolay yapışmamaları ile açıklanır. GAS’ların ana virülans faktörü olan M
proteini antifagositik
özellik gösterir. Seksenden fazla M protein tipi mevcut
olduğundan GAS enfeksiyonları tekrarlayabilir. Enfeksiyon sırasında M proteine karşı
tipe özgü immünite meydana gelir (1, 2, 74 ).
Sağlıklı çocuklarda GAS kolonizasyonu %5-20 arasında değişebilir ve GAS
taşıyıcılarında romatizmal ateş riski yoktur (2, 105, 106). Enfeksiyonu bir başkasına
bulaştırmazlar. Bu nedenle hastada ve ailesinde akut eklem romatizması olmadıkça
tedavi gerekmez (2, 105).
Tanı ve Ayırıcı Tanı:
Tanıda en önemli amaç tedavi gerektirmeyen viral tonsillofarenjit olgularını, GAS’a
bağlı akut tonsillofarenjit olgularından ayırt etmektir. Periferik kan beyaz küre sayımı,
eritrosit sedimantasyon hızı ve CRP gibi akut faz reaktanlarının tanı ve ayırıcı tanıda
değeri yoktur. Hem bakteriyel hem de viral
hastalıkların seyri sırasında lökositoz
görülebilir ve bu laboratuar bulgusu nonspesifiktir (2). Viral ve GAS farenjitini klinik
olarak
birbirinden
güvenilir
bir
şekilde
ayırt
edilemediğinden
dolayı
akut
tonsillofarenjitli hastalarda GAS enfeksiyonunun olup olmadığı boğaz kültürü ve/veya
hızlı antijen testleri ile gösterilmelidir (17, 18, 95).
Akut streptokok tonsillofarenjiti tanısında boğaz kültürü “altın standart”dır (1, 2, 17,
18, 74, 95, 104). Boğaz kültürü uygun şekilde alınır ve çalışılırsa duyarlılığı % 95
civarındadır (1, 2, 74, 95). Pozitif boğaz kültürü, streptokok enfeksiyonunu gösterebilir,
ancak
sağlıklı
çocukların
boğaz
kültürlerinde
GAS’ların
sık
rastlanılan
mikroorganizmalar oldukları da unutulmamalıdır (2). GAS taşıyıcı olan bir kişi viral
farenjit geçirdiğinde bu durum tanı karmaşasına yol açabilir. Bu nedenle, farenks
enfeksiyonu olan bir çocukta
GAS izole edilmesi enfeksiyonun nedeninin bu
mikroorganizma olduğunun kesin kanıtı değildir. Agar kültür besiyerindeki koloni sayısı
da, enfeksiyon ile taşıyıcılığı birbirinden ayırt ettirmez (2).
Konağın
maruz
kaldığı
streptokok
antijenlerine
karşı
immünolojik
cevabı
Antistreptolysin O (ASO) titrasyonu ölçülerek tayin edilebilir (2). Streptokok farenjitten
3-6 hafta kadar sonra tedavi edilmemiş olguların % 80 ninde ASO 166 Todd ünitesinin
9
üzerinde ölçülür. Erken ve etkili bir tedavide ASO cevabı zayıflar veya hiç alınmaz ( 2,
74, 104 ).
Komplikasyonlar:
Pirojenik toksin salgılayan lizojenik suşlarla meydana gelen enfeksiyon kızıl hastalığına
yol açabileceği gibi, hastaların %2-5’inde GAS’lar akut romatizmal ateş ve akut
glomerülonefrit gibi ciddi geç komplikasyonlara neden olabilirler. Bu nedenle tedavide
esas amaç çocukları bu ciddi “non-süpüratif” komplikasyonlardan korumak olduğu
kadar, hastalığın yayılımını önlemek ve süresini kısaltmaktır (95). Farenjitin
komplikasyonları, servikal lenfadenitis, peritonsiller abse, retrofarengial abse, sinusit,
otitis mediadır. Streptokok farenjitinin iki önemli sekeli AGN ve ARA dır (1, 2, 3, 5,
20, 74, 93, 95). Tedavi ile peritonsiller apse, retrofaringeal apse, otitis media, sinüzit,
mastoidit, servikal lenfadenit, bakteriyemi, sepsis, osteomyelit, pnömoni, menenjit,
beyin apsesi, septik artrit, endokardit, intrakraniyal venöz sinüs trombozu gibi erken
“süpüratif komlikasyonlar” da önlenecektir (5, 20, 74, 104 ).
Tedavi:
Viral tonsillofarenjitlerde tedavi semptomatiktir ve antibiyotik tedavisi gereksizdir
(106). Tedavi edilmese bile akut GAS tonsillofarenjitli olguların çoğu kendi kendine
düzelir. Akut GAS tonsillofarenjitinin tedavisinde asıl amaç, çocukları akut romatizmal
ateş ve poststreptokoksik glomerülonefrit gibi ciddi non-pürülan komplikasyonlardan
korumak olduğu kadar, hastalığın yayılmasını önlemek ve süresini kısaltmaktır (2, 74,
104).
GAS tonsillofarenjitinin tedavisinde penisilin ilk seçilecek ilaçtır (1, 2, 17, 19, 32, 74,
96, 105). GAS’a karşı penisilin direnci literatürde rapor edilmemiştir (2). Leblebicioğlu
H. tarafından yapılan bir çalışmada Türkiyede penisilin direncinin %1 olduğu
gösterilmiştir (34).
Bakteriyel eradikasyon için oral penisilin tedavisi en az 10 gün sürmelidir. Tek doz
benzatin penisilinin kas içi enjeksiyonu da bakteriyel eradikasyonda etkili bulunmuştur
(2, 105).
On günden daha kısa süreli penisilin rejimi, 10 günlük penisilin tedavisi rejimine göre
daha etkisizdir. Klinik yanıt alınsa bile tedavinin 10 günden önce kesilmesi eradikasyon
olasılığını azaltır, tekrarlama riskini ve nonsüpüratif
komplikasyon oranını artırır.
Bulaşıcılık penisilin alımından birkaç saat sonra ortadan kalkar (3). Penisiline alerjisi
olan hastalarda eritromisin oral yolla 10 gün süreyle verilir. Alternatif olarak azitromisin
5 gün veya klaritromisin 10 gün süreyle oral yoldan verilebilir (1, 2, 17, 97, 105).
10
Grup A Streptokok (GAS) taşıyıcılarında tedavi endikasyonları:
ARA ve AGN salgınlarında, ARA için aile öyküsü pozitif olanlarda, uygun antibiotik
tedavisine rağmen aile içinde çok sayıda vakada gösterilen GAS farenjiti, ev içi temasla
GAS’ a bağlı gelişen toksik şok sendromu veya nekrotizan fasiit olduğunda, GAS
farenjiti salgınlarının görüldüğü kişilerle yakın teması olanlarda tedavi endikasyonu
vardır (105).
GAS taşıyıcılarının eradikasyonu:
Klindamisin, amoksisilin - klavulanat, rifampisinle birlikte penisilin V ya da benzatin
penisilin G kombinasyonu streptokok taşıyıcılığının eradikasyonunda penisilinden daha
etkili bulunmuştur. Bu ilaçlardan en etkilisi 10 gün süreyle 3 doza bölünerek 20mg/kg
dozunda kullanılan klindamisindir (2, 105).
OTİTİS MEDİA
Tanım:
Otitis media, orta kulak boşluğunda sıvı (efüzyon) biriktiğini belirten bir tanımlamadır
(2, 78, 84). Ateş, ağrı gibi akut semptomlar eşlik ediyorsa akut otitis media (AOM),
eğer bu belirtiler yok ise efüzyonlu otitis media (EOM) terimi kullanılmaktadır. Otitis
Media tanımlaması hem AOM hem de EOM’yı kapsamaktadır. Çünkü her ikisinde de
genellikle bir patojen saptanmaktadır (2, 74, 78, 84). Otitis Media (OM) her yaşta
görülmesine rağmen erken çocukluk döneminde üst solunum yolu enfeksiyonlarından
sonra en sık hekime başvuru nedenidir (2, 16, 17).
Son altı ay içinde üç, veya son bir sene içinde dört AOM atağı geçiren çocuklar
rekürran (yineleyen) akut otitis media (RAOM) olarak tanımlanmaktadır (2, 29, 95).
Antibiyotik tedavisine rağmen ilk 72 saat içinde AOM belirtilerinin devam etmesi
erken tedavi başarısızlığı olarak tanımlanır. İlk 72 saatte başlangıçta klinik yanıt
alınmasına rağmen tedavi süresince bulguların tekrar ortaya çıkması veya devam etmesi
relaps (geç tedavi başarısızlığı ) olarak adlandırılır. Relaps durumunda genellikle
verilen antibiyotiğe dirençli olan aynı etken söz konusudur. Bir kür tedaviye rağmen
belirtilerin devam etmesi persistan AOM olarak tanımlanır (2, 95).
Etyoloji:
Tüm yaş gruplarında orta kulak hastalığı patojenezindeki en önemli faktör, östaki
borusu işlevindeki anormalliklerdir(78). Akut otitis media patojenezi çocuklarda
olasılıkla şöyle bir gelişim gösterir. Hastada daha önceden varolan bir neden (genellikle
viral bir üst solunum yolu infeksiyonu ) nazofarenks ve östaki borusunu da kapsayan üst
11
solunum yolu mukozasının konjesyonuyla sonuçlanır; negatif orta kulak basıncı ortaya
çıkar eğer bu olay uzarsa, nazofarenksten orta kulağın içine patojenler ( virüs ve
bakteriler) aspire edilir. Östaki borusu tıkanmış olduğundan infeksiyonun yol açtığı orta
kulak efüzyonu atılamaz ve sıvı orta kulakta birikir; salgılarda patojenler çoğalır,
süpüratif ve semptomatik otitis media ile sonuçlanır (78).
Efuzyonlu oitis mediada hastalığın en önde gelen belirtisi iletim güçlüğüne bağlı hafif
bir işitme kaybıdır (1, 95).
AOM da %80-85’inden bakteriler sorumludur (1, 6, 29, 69). Tüm çocukluk döneminde
en sık görülen patojen % 30-50 oranında streptococcus pneumoniaedır (29, 69, 70, 95).
5 yaşın altındaki çocuklarda ise % 20-30 oranında Haemophilus influenzae ön plana
geçer. Moraxella catarrhalis ise % 10-20 oranında görülür (107, 108). A grubu beta
hemolitik streptokoklar (%1-5) ve Staphylococcus aureus (%1’den az) infeksiyona
neden olan diğer mikroorganizmalardır (29, 95). Viral etkenler ise RSV, rinovirus,
adenovirus, influenza virus’tur (29, 31, 107, 108). Yeni doğan bebeklerde, aplastik
anemili hastalarda ve kemoterapi uygulananlarda gelişen akut otitis mediadan gram
negatif enterik basiller sorumlu olabilir (29).
Klinik olarak tipik AOM’u olan olguların timpanosentez ile ancak %15- 30’unda
etken kültürde üretilebilmekte ve steril kulak sıvısında %25 oranında PCR
yöntemi ile etken gösterilebilmektedir (2, 95). Hastalık prevelansı, iki yaşın altında,
daha önce AOM geçirmiş olanlarda ve yuvaya gidenlerde yüksektir (2, 29, 30).
Çocukluk döneminde, çocukların 2/3’ü en az bir kez otitis media atağı geçirmekte,
yaklaşık 1/3’ü yılda üçten fazla atak geçirmektedir (15, 29, 36).
Otitis media, viral hastalıkların sık olduğu kış mevsiminde ilkbaharın ilk aylarında, iyi
olmayan sosyoekonomik koşullarda, kreş ve yuva koşullarında, yapay beslenenlerde,
kuru emzik kullananlarda daha sık görülür (1). Geçirilen üst solunum yolu
infeksiyonları, allerji, adenoid vejetasyon, immun yetersizlik durumları, damak yarığı
gibi kraniofasiyal anomaliler otitis mediaya zemin hazırlar (1, 2).
Klinik:
AOM tanısı genellikle hastalığa ait klinik belirtiler ve özellikle otoskopik bulgularla
belirlenir (1, 15, 74). AOM’da genellikle, birkaç gün ÜSYE olan bir çocukta aniden
gelişen kulak ağrısı, ateş ve işitme kaybı vardır (2, 17, 29). Ateş, AOM’lı çocukların 1/3
ile 2/3’ünde meydana gelir, ancak 40C üzerindeki bir ateş halinde bakteriyemi ya da bir
komplikasyon düşünülmelidir. İrritabilite, letarji, kulak çekiştirme, kulak akıntısı,
anoreksi, kusma ve ishal eşlik edebilir (2, 17, 28, 29, 107). Çok küçük EOM’lı
12
çocukların çoğu asemptomatiktir. Büyük çocuklarda işitme kaybı, az bir kısmında da
tinnitus ve vertigo şikayeti olabilir. Belirtiler genellikle bilateraldir (2, 17, 107).
Ateş
odağı
bulunamayan
bütün
çocuklar
orta
kulak
infeksiyonu
açısından
araştırılmalıdır (107, 108).
Tanı:
AOM ve EOM tanısında pnömatik otoskopi altın standarttır (15, 17, 29, 35, 95, 107,
108).
AOM ve EOM da kulak zarının özellikleri (29, 95, 107, 108).
ÖZELLİK
RENK
KALINLIK
PULSATİLİTE
MOBİLİTE
EFÜZYON
ZARIN DURUMU
IŞIK
AOM
Kırmızı-sarı, gri
Kalınlaşmış
Pulsatil
Azalmış
Pürülan
Bombe
Azalmış
EOM
Renksiz
Normal
Normal
Azalmış
Seröz
Normal-Çökük
Azalmış
GEÇİRGENLİĞİ
Komplikasyon ve sekeller:
1-İşitme kaybı: Efüzyonlu otitis media sırasında gelişen iletim tipindeki işitme kaybı,
genellikle tedavi ile düzelir. Ancak bazen inflamatuar süreç kulak zarında ve orta
kulakta fibroza ve kalsifikasyona neden olarak timpanoskleroza yol açar. Böylece kalıcı
tipte sağırlık gelişir.
2-Perforasyon: İnfeksiyon sırasında gelişen doku nekrozu sonucu kulak zarı perfore
olabilir. Bu perforasyon bazen çok küçüktür ve infeksiyonun kontrol altına alınmasıyla
spontan olarak iyileşir. Daha büyük perforasyonlar veya tüberküloz otitine bağlı olarak
gelişen küçük, ancak çok sayıdaki perforasyonlarda genellikle spontan düzelme olmaz.
3-Kolesteatom
4-Fasiyal paralizi
5-Labirentit
6-Mastoidit
7-Petrosit
8-Menenjit: Akut otitis media’nın en sık rastlanan nörolojik komplikasyonu
menenjittir. Daha çok tanı ve tedavinin geciktiği durumlarda görülür. Bu tür menenjitte
olağan nörolojik komplikasyonlarla birlikte sinirsel tipte ağır bir işitme kaybı görülür.
13
Sağırlıkla sonuçlanan menenjitin en sık rastlanılan etkeni H. İnfluenza’dır (1, 2, 93,
100).
Tedavi:
Akut otitis media’da tedavinin amacı primer infeksiyonun giderilmesinin yanısıra işitme kaybı
ve konuşma bozukluğu gibi komplikasyonların önlenmesidir. AOM doğal seyrinde %86-92
oranında iyileşir. Buna neden olan konağın immun yanıtı ve lokal inflamatuar reaksiyonudur.
Bundan dolayı Norveç, Danimarka, İsveç ve Hollanda’da 2 yaş üstü ve ağır olmayan AOM
olgularında antibiyotik verilmez (78). Ancak Pitsburg’da yapılan bir çalışmada plasebo ve
amoksisilin AOM tedavisinde karşılaştırılmış, tedavi başarısızlığı plaseboda %7,7,
amoksisilinde %3,9 bulunmuştur. Bu fark anlamlıdır ve hastalığın sıklığı göz önüne alınırsa
antibiyotik tedavisi halen önerilmektedir (45).
Amoksisilin ampirik tedavide ilk seçilecek antibiyotiktir. Amoksisilin yerine ampisilin de
tercih edilebilir (1, 2, 74, 95, 107). Amoksisilin-klavulonat, sefprozil, sefuroksim aksetil,
lorakarbef, sefiksim, makrolidler, sefotaksim, seftriakson diğer seçeneklerdir (1, 9, 70, 74,
109). Ülkemizde halen bulunmayan linezolid, dirençli pnömokok suşları için bir seçenektir
(78). AOM’da ABD’de standart tedavi 10 gündür, Fransa’da 8 gün, İngiltere’de ise 5 gün
önerilmektedir. 5 günlük oral sefalosporinler, tek doz seftriakson, 5 günlük azitromisin
tedavileri, 10 günlük amoksisilin tedavisine eşdeğer bulunmuştur (78).
Ateş ve şiddetli ağrının 24-48 saatten fazla sürdüğü otitis media vakalarında parasentez
yapılmalıdır (1, 2). Tedavinin 2. haftasında hasta tekrar görülerek otoskopik kontrol
yapılmalıdır (1, 29, 31). Miringotomi, inatçı otitis media olgularında tanı koydurucu ve tedavi
edici değere sahiptir. Bilateral miringotomi ile birlikte timpanostomi tüpü yerleştirme
alternatif cerrahi yaklaşımlardır (107, 108). Çocuklara tüp, profilaktik tedaviye bir kış
sezonunda iki kez yanıt vermeyen veya son 6 yılda 6’dan fazla otitis media geçirenlere ve
kronik effüzyonlu otitis media tanısı alanlara takılır (84). Antipiretikler, analjezikler
destekleyici tedavide kullanılabilirler. Ancak antihistaminiklerin, dekonjestanların ve
kortikosteroidlerin AOM tedavisinde etkinliği gösterilmemiştir (107, 108). Akut otitis media
tanısı alan ve tedavi adilen hastalarda, tedavi etkinliği 72 saat sonra değerlendirilmelidir
(107). Antibakteriyel profilaksi, solunum patojenleri ile kolonizasyonu önleyerek AOM
sıklığını azaltır (78).
Yineleyen otit yakınmaları olan olgularda profilaktik antibiyotik tedavisi epizodları %44
oranında azaltmaktadır. Mendel ve ark. 7 ay-12 yaş arasındaki 111 çocuk üzerinde yaptıkları
bir çalışmada 1 yıl amoksisilin tedavisi verilenlerde yeni AOM atağının %73, effüzyonlu otitis
media atağının %29 oranında azaldığını göstermişlerdir (84).
14
AKUT RİNOSİNÜZİT
Tanım:
Sinüzit, paranazal sinüslerin viral, alerjik veya bakteriyel nedenlere bağlı enflamasyonu
olarak tanımlanır(2, 74). Sinüzit viral üst solunum yolu infeksiyonlarının en sık görülen
komplikasyonudur ve viral ÜSYE’nin % 5- 10’unda gelişir (74, 110). İki haftadan daha
uzun süredir devam eden, burun akıntısı ve devamlı öksürük ile karakterize dirençli üst
solunum yolu infeksiyonu bulguları olan çocuklarda akut sinüzit düşünülmelidir ( 74,
110).
Sinüzite neden olan enflamasyon burun mukozasını da etkilediği için “rinosinüzit”
terimi akut bakteriyel sinüziti (ABS) daha iyi tanımlar ( 1, 2, 66, 74). Gündüz öksürüğü,
burun akıntısı ve burun tıkanıklığı gibi belirtilerin 10 günden uzun sürmesi ve 30
günden önce kaybolması durumunda ABS, 4-12 hafta sürüp geçmesi durumunda
subakut bakteriyel sinüzit, 12 haftadan daha uzun sürerse kronik sinüzitten söz edilir (2,
6, 7, 29).
Etyoloji:
Akut sinüzitte S.pnemonia, M. catarralis, H.influenza, kronik sinüzitte S.aureus ve
anaeoblar rol oynar (1, 3, 61, 66, 72, 74, 95). S.pneumonia bütün yaş gruplarında en sık
görülen patojendir ve çocukluk çağında bakteriyel etkenlerin % 35- 42’sini oluşturur.
H.İnfluenza ve M.Catarralis’in prevalansı % 21-28 civarındadır.Viral etkenler RSV;
influenza ve rinoviruslar hastaların %10’unda görülür (74, 110). Mukozanın
inflamasyonu ve ödemi ostiumların tıkanmasına neden olur. Normalde steril olan sinüs
kavitesi bu durumda bakterilerle kontamine olabilir (1, 2, 94). Kronik sinüzit
vakalarında retansiyona uğrayan sıvının düşük O2 içeriği ve düşük pH’sı nedeniyle
anaerop basiller de bu sıvıda üreyebilmektedir. Çocuklarda sinüzit nedenlerinden birisi
de nazal alerjidir. Gelişen ödem vazodilatasyon, artmış damar permeabilitesi ostiumların
tıkanmasına yol açar (1, 95).
Septum deviasyonu gibi sinüs drenajını engelleyen anatomik bozukluklar, silier
disfonksiyon yapan kistik fibroz gibi hastalıklar, infekte materyalin burundan sinüslere
gitmesine neden olacak derecede kuvvetli sümkürme alışkanlığı gibi durumlar sinüzite
zemin hazırlar. Ayrıca fazla su altında kalan yüzücülerde de suyun sinüslere girmesi
infeksiyona neden olur (1).
Çocuklarda paranazal sinüs infeksiyonuna zemin hazırlayan nedenler (1, 84):
Anatomik nedenler
15
Burun malformasyonları
Yabancı cisim
Burun travmaları
Diş infeksiyonları
Polip ve tümörler
Siyanotik doğumsal kalp hastalığı
Barotravma (basınç etkisi)
Lokal savunma mekanizması bozuklukları
Nazal allerji
İmmotil silia sendromu
Kistik fibroz
Kartagener sendromu
Sistemik savunma mekanizma bozuklukları
Primer ve sekonder immun yetersizlikler
Klinik:
Bakteriyel sinuzit nonspesifik semptomlar göstediğinden sıklıkla atlanabilir ya da
tedavisiz kalabilir (12, 24). Akut bakteriyel sinüzit tanısı, üst solunum yolu belirtileri ile
başvuran çocukta belirtilerin sebat etmesi veya şiddetli olması gibi klinik kriterlere
dayanır. Viral üst solunum yolu infeksiyonları sırasında belirtilerin 10 günden fazla
devam etmesi bakteriyel komplikasyonu düşündürür. 10 günden fazla sürüp 30 günden
sonra kaybolan nazal veya post nazal akıntı, gündüz öksürüğü sinüzitin en önemli iki
bulgusudur (1, 3, 12, 17, 21, 60, 72, 74, 94, 95, 110). Şiddetli belirtiler, hasta görünümlü
bir çocukta 39 dereceden yüksek ateş ve 3-4 günden uzun süren pürülan burun
akıntısıdır (26, 29, 94). Sinuzitte özellikle akşamları yattığı zaman belirginleşen öksürük
ve nazal akıntı tipiktir (1, 6, 12, 17, 25, 29, 74, 94, 110). Büyük çocuklarda,
adelosanlarda sinüsler üzerinde hassasiyet, diş ağrısı, baş ağrısı, halitozis gibi bulgular
tanıyı pekiştirir (1, 6, 17, 74, 110). Sinüzitli bazı çocuklarda periorbital şişlik ve yüz
ağrısı olabilir (11, 17, 26, 29, 110 ). Periorbital şişlik etmoidal sinüziti düşündürür (2, 6,
26, 95). Sinuzit astımı ve kronik obstruktif akciğer hastalığını tetikleyebilir (29, 99).
Tanı:
Sinüzitte tanı , devamlı ve şiddetli ÜSYE semptomlarına sahip çocuklarda klinik
kriterlere göre değerlendirilir. Öykü ve fizik muayene bulgularının yanısıra
transilluminasyon, standart radyolojik incelemeler, sinüs aspirasyon kültürü, tomografik
incelemeler tanıyı doğrulamada kullanılır (74, 94, 95, 110). Normal koşullarda steril
kabul edilen sinüs boşluklarının zaman zaman komşuluğundaki nazofarenks mukozası
flora bakterileri ile kontamine olduğu göz önüne alınırsa, paranazal sinüs boşluğunda
104/ml veya daha fazla bakteri üretilmesi ABS tanısı için altın standarttır (2, 29).
Bununla birlikte invazif bir yöntem olan sinüs aspirasyonu çocuklarda bakteriyel
sinüzitin rutin tanısı için önerilmez (2). Yapılan çalışmalar, klinik sinüzit bulgusu olan
16
çocuklarda 6 yaşın altında sinüs grafisinin %90 civarında, 6 yaş üzerinde ise %70
oranında patolojik saptandığı göstermiştir. Bu nedenle klinik olarak akut sinüzit tanısı
konulan bir çocukta komplikasyon düşünülmediği takdirde tedaviye başlamak için sinüs
grafisinin çekilmesi şart değildir (2).
Ayırıcı tanıda allerjik rinit, immün yetmezlik, silier diskenezi, kistik fibroz
düşünülmelidir (94).
Komplikasyonlar:
Sinuzitin komplikasyonları osteomiyelit, periorbital sellulit, optik nörit, kavernöz sinus
trombozu, menenjit, beyin absesi, epidural abse, subdural ampiyem’dir (1, 21, 22, 93,
94).
Orbital sellülit sinuzitin en ciddi komplikasyonlarındandır. Etmoid sinüsden bakterilerin
lamina propria aracılığı ile orbitaya geçmesi sonucu kemikte erozyon meydana gelir.
Fizik muayenede göz kapaklarının kırmızı ve şiş olduğu görülür. Tedavide yüksek
dozda antibiyotik uygulanır. Bazen cerrahi drenaj gerekebilir (72).
Tedavi:
Sinüzitte tedavide amaç, bakteriyel infeksiyonun tedavisi, sinus sterilizasyonunu
sağlamak, süpüratif orbital ve intrakraniyal komplikasyonların ve kronik sinüs
hastalığını önlemek, nazal obstruksiyon ve inflamasyonun azaltılması, mukosilier
klirensin sağlanmasıdır. Bakteriyel sinuzit nonspesifik semptomlar gösterdiği için
sıklıkla atlanabilir ve tedavisiz kalabilir (12, 24). Antimikrobial tedavi tıbbi tedavinin en
önemli kısmını oluşturur. Akut sinuzitte etken ajanlar akut otitis media ile benzerlik
gösterdiği için tedavide kullanılan ajanlar benzerdir (17, 25, 29, 72). Sinuzit tedavisi
amoksilin-klavulonat, sefalosporinler (sefprozil, sefaklor, sefuroksim aksetil, sefixim),
loracarbef, klaritromisin, trimetoprim-sulfametoksazol ve siprofloksasin’dir (17, 29, 74,
94, 110). Son 1 ayda antibiotik kullanmamış yada komplike olmayan sinüzit epizotları
olan çocuklarda ilk seçenek amoksilin’dir ( 74, 110).
Akut sinuzit tedavisi diğer üst solunum yolu infeksiyonlarına göre daha uzun sürer (29).
Akut sinüzitte spontan iyileşme oranı % 40-45 oranındadır. Sinüzitli çocuklarda
antibiyotiklerin
etkisi
kısıtlı
sayıda
plasebo
kontrollü
çift-kör
çalışma
ile
değerlendirilmiş, antibiyotik alan hastaların %80’ninde, plasebo alanların 50-60’ ında
tam kür veya iyileşme sağlanmıştır (2).
Simon MW. tarafından yapılan bir çalışmada amoksilin-klavulonat, eritromisinsulfisoksazol, sefaklor ve sefprozil ile yapılan 21 günlük tedavi sonrası başarı oranı %
94-100 bulunmuştur (8). Antimikrobiyal tedaviye yanıt veren, respiratuvar semptomları
17
3-4 gün içinde düzelen hastalarda 10 günlük tedavi süresi yeterlidir. Tedaviye çok yavaş
yanıt veren hastalarda tedavi süresi semptomlar kaybolana kadar uzatmalı ve ilave
olarak 7 gün daha devam edilmelidir (74, 110). Dekonjestanların burun mukozasındaki
kalınlaşmayı vazokonstriktör etkileriyle azalttıkları öne sürülmüştür (2, 26, 29). Allerjik
rinite sekonder gelişen sinuzitte antihistaminikler, burun akıntısını azalttıkları için
kullanılmaktadır (74, 110). Ancak antihistaminikler antikolinerjik etkileriyle burun ve
sinüs salgılarının viskozitesini artırdıklarından sinüs drenajının daha çok bozulmasına
yol açabilirler (26, 29). Akut sinüzitte mukolitiklerin etkinliğini gösteren çalışmalar
mevcut değildir (2, 29). Kronik sinuzitte topikal kortikosteroid ve cerrahi tedavi de göz
önünde bulundurulmalıdır (27, 29).
KRUP SENDROMLARI
Larinks ve trakeanın inflamatuar reaksiyonlarına krup sendromları denir. Akut başlayan
inspiratuar stridor, boğuk ses ve havlar tarzda öksürük ile karekterizedir. Öncelikle
infeksiyonlar olmak üzere, mekanik veya allerjik nedenlerle de meydana gelebilir (1, 2, 3, 6,
9). Öksürük metalik nitelikte olup tipik olarak fokların bağırışmasına benzer (6). Krup
Anglosakson dilinde ‘kropan’ yani ‘yüksek sesle ağlamak’ anlamını taşır (2). Bu hastalıklar
grubu içinde laringotrakeit, spazmodik krup, akut epiglottit, laringotrakeobronşit ve
laringotrakeobronkopnömoni yer alır (2, 95).
Akut Laringotrakeobronşit (Viral krup):
Çocukluk yaş grubunda en sık rastlanan krup nedenidir, genellikle üst solunum yolu
infeksiyonlarını izler, 3 ay ile 5 yaş arası erkek çocuklarda en sık rastlanır. Krup çocukluk
çağının alt solunum yolu infeksiyonlarının %15 kadarını oluşturur. Vakaların %65-75’inde
parainfluenza (en sık tip1) virüsleri rol oynar. RSV, İnfluenza A ve B, Adenovirüs ve kızamık
virüsleri sorumlu diğer etkenlerdir (1, 2, 6, 9, 95). En ciddi krup tablosu İnfluenza A
infeksiyonu ile ilişkilidir (2, 3). M. Pnömoni de kruplu çocuklarda ender olarak izole edilir (2,
95).
Tüm solunum yolu infeksiyonlarında olduğu gibi infeksiyon, farenks ve burun epitelinde
virüsün replikasyonu ile başlar, trakea, larenks ve bazen bronş epiteline doğru yayılır.
Trakeanın duvarlarında gelişen diffüz inflamasyon, mukozal eritem ve ödeme bağlı olarak
vokal kord hareketleri kısıtlanır. Larenks altındaki subglottik trakea bölgesi çocuklarda
solunum yollarının en dar yeridir ve sert kıkırdak dokusundan oluşur. Bu nedenle en ufak
şişme hava akımını önemli ölçüde azaltır, daralan hava yolundan havanın geçmesi inspiratuar
stridora, şişen vokal kordlar ise sesin kalınlaşmasına yol açar. Hastalık ilerledikçe mukus
18
sekresyonu artar, trakea lümeni fibrinöz eksüda ve psödomembran ile daha da daralır.
Histolojik olarak larenks ve trakeada belirgin ödem ve hücresel infiltrasyon görülür (2).
Subglottik bölge, viral inflamasyona bağlı ödem nedeniyle obstrüksiyonun en sık oluştuğu
yerdir (1, 6, 9, 74, 95).
Tipik olarak burun akıntısı, farenjit, öksürük, hafif ateş gibi nonspesifik viral üst solunum
yolu infeksiyonu bulgularıyla başlar. 12-48 saat içinde solunum yolu obstrüksiyonuna ait
belirtiler yani karekteristik havlar gibi öksürük, sesin kabalaşması ve inspiratuar stridor başlar
(1, 2, 6, 9). Tam hava yolu obstrüksiyonu nadirdir, hastalığın seyri ve obstrüksiyonun ciddiyeti
oldukça değişkendir. Olguların %90’ından fazlasında tablo hafiftir, genellikle 3-7 günde
düzelir. Ateş sıktır, genellikle 39oC’nin altındadır. Semptomlar ajitasyon ve ağlama ile
artabilir ancak postür ile ilgisi yoktur (2, 9). Şiddetli vakalarda siyanoz, hava açlığı, burun
kanadı solunumu, suprasternal, infrasternal ve interkostal çekilmeler görülebilir (1, 2, 9, 74,
95). Öksürüğün olması ve salya artışının gözlenmemesi viral krupu epiglottitden ayırımda
oldukça yararlıdır (95).
Viral krup tanısı primer olarak öykü ve fizik muayene bulgularına dayanır, laboratuvar
bulguları tanıda pek yardımcı değildir (2, 6, 9).
Ön-arka boyun grafisinde subglottik alanda hava gölgesinde daralma gözlenir (kilise kulesi
bulgusu, kalem ucu manzarası) (1, 2, 6, 9, 74). Radyolojik görüntülemeye sadece atipik kliniği
olan ve solunumu stabil olan çocuklarda başvurulmalıdır (2, 6).
Laringoskobi yapılırsa subglottik ödem gözlenir. Direkt inspeksiyon kruptan şüphe edilen bazı
hastalarda gerçekte epiglottitin varlığını tesbit edebilmek için gereklidir (95).
Tedavi hipoksinin düzeltilmesi, hidrasyonun sağlanması ve üst havayollarının
nemlendirilmesi ilkesine dayanır (1, 3, 9). Solunum eforunu azaltmak amacıyla çocuklar
mümkün olduğunca sakin tutulmalıdır (74). Serin buhar havayolu sekresyonlarını nemlendirip
viskozitesini azaltır ve mukozayı nemlendirir. Bu tedavi en basit ve güvenilir yöntemdir (2,
6). Ancak bronşiyolit komponenti olan krup vakalarında bronkospazma yol açabilir, bu
nedenle solunum sıkıntısı artarsa buhar tedavisi durdurulmalıdır. Ayrıca buhar, iritasyon ve
reaktiviteye neden olabilecek mentol gibi kokulu maddeler içermemelidir (2).
Ağır obstrüksiyon gelişen vakalarda nebülizatörle rasemik epinefrin tedavisi uygulanır.
Bulunamıyorsa L epinefrin kullanılabilir (1, 2). Tedavide steroidlerin yeri tartışmalıdır.
0,3mg/kg/gün tek doz parenteral kullanılabilir. Tedaviye cevap vermeyen vakalarda
endotrakeal entübasyon gerekebilir. Tedavide antibiyotiklerin yeri yoktur (1, 3, 74, 95).
Son yıllarda sık krup geçiren çocuklarda daha sonra hava yolu hiper reaktivitesi gelişme
olasılığının arttığı bildirilmektedir (1, 95). 4 aylıktan küçük hastalarda ya da semtomların 1
19
haftadan daha uzun devam ettiği hastalarda dikkatli bir şekilde leringoskobi yapılmalıdır,
çünkü başka bir lezyonun olma şansı yüksektir (subglottik stenoz veya hemanjiyom) (71).
Akut Epiglottit (Bakteriyel Krup):
Epiglotun bazen ölümle sonuçlanabilen bakteriyel infeksiyonudur. Olguların hemen tamamı
Hib’e bağlıdır. Nadiren pnömokok, A grubu streptokok, S. aereus da etken olabilir. 2-6 yaş
arası kız ve erkeklerde benzer oranda görülür. Hib aşısının rutin uygulamaya girdiği ülkelerde
sıklığı azalmıştır (1, 2, 6, 74). Ani başlangıç, yüksek ateş, boğaz ağrısı, disfaji, boğuk ses,
inspiratuar stridor, ağızdan salya akması ve dispneyi içeren gürültülü bir tablo gelişir. Öksürük
ve ses kısıklığı genellikle yoktur ve kruptan daha toksik bir tablo vardır (1, 2, 3). Hasta
genellikle kollarını arkaya koyup düz oturur, yatmayı reddeder ve boynunu hiperekstansiyona
getirir. Böylece havayolu çapını maksimuma getirmeye çalışır (Havayı koklayan köpek, tripod
postürü) (2, 6, 95).
Hastalık hızla ilerleyerek saatler içinde üst havayollarının tam obstrüksiyonuna yol açabilir.
Hastalarda solukluk, siyanoz ve şuur kaybı ile şoka benzer tablo oluşabilir (1).
Tanı direkt muayene veya laringoskobi aracılığı ile şiş ve kırmızı epiglot görülerek konur (1,
2, 74, 95). Epiglottit şüphesinde abeslang ile ağız muayenesi yapılmamalı, çocuğu ajite edecek
girişimlerden uzak durulmalıdır (1, 2).
Lateral boyun grafisinde klasik başparmak belirtisi, periferik kan sayımında polimorf nüveli
lökositlerin artışı tanıda yardımcıdır. Etkeni izole etmek için hemokültür alınmalıdır (1, 2, 74).
Tercih edilen tedavi yöntemi endotrakeal entübasyondur, hasta genellikle 48-72 saat içinde
ekstübe edilebilir (74, 95). Hemen uygun antibiyotik tedavisine intravenöz olarak başlanır.
Sefuroksim, seftriakson, ampisilin-sulbaktam kullanılabilir. Zamanında tanı konulup tedavi
edilebilen vakalarda mortalite %2’dir (1, 3). Etken Hib ise yakın temaslılara rifampisin
tedavisi uygulanmalıdır (2).
Diğer krup sendromları; spazmodoik krup, difteri krubu, allerjik krup ve bakteriyel trakeittir
(1, 2, 6).
Spazmodoik krup; geceleri oluşan akut inspiratuar stridor ataklarıdır, klinik olarak krupa
benzer, nöbetler üst üste birkaç gece devam eder ancak bir solunum yolu infeksiyonu
semptomları yoktur (1, 2, 6).
Bakteriyel trakeit; krup, kızamık, influenza veya diğer üst solunum yolu infeksiyonu sırasında
trakeanın bakteriyel süperinfeksiyonu sonucu gelişir. Viral infeksiyonun düzelme sürecinde
ani başlayan ateş, stridor ve genel durum bozulmasıyla karekterizedir. Etken sıklıkla S.
aereus’tur. Tedavisi epiglottite benzer (2, 95).
20
AKUT BRONŞİYOLİT
Bronşiyolit, özellikle iki yaşın altındaki infantlarda küçük hava yollarının inflamatuar
daralması sonucu gelişen, hışıltı (wheezing) ile giden bir hastalık olarak tanımlanır (1, 10,13,
33). Büyük çocuklar ve erişkinler bronşiyol düzeyinde daralma ve ödemi daha iyi tolere
ederler, bu nedenle bu yaş grubunda benzer tablonun oluşması beklenmez (10). Bronşiyolit 2
yaş altı en sık gözlenen alt solunum yolu infeksiyonudur (33).
Etyoloji ve Epidemiyoloji:
Hastalığın en sık nedeni respiratuar sinsityal virüstür (RSV). Bu nedenle hastalığın
epidemiyolojisi, klinik özellikleri ve tedavisi RSV’nin özelliklerini yansıtır. Etkenler
sıklıklarına göre aşağıdaki gibi sıralanabilir (1, 10, 13, 33).
1. RSV: En sık (%50).
2. Parainfluenzavirüs %25.
3. Adenovirüs %5.
4. Mikoplazma pneumonia %5 büyük çocuklarda.
5. İnfluenza virüs %5.
6. Rinovirüsler %5.
7. Enterovirüsler %2.
8. Herpes simpleks virüsler %2.
9. Kabakulak virüsü %1’in altında.
10. Diğer %8. B.pertusis, B.parapertusis, Pnömokok, P.karinii .
Ülkemizde yapılan bir çalışmada (Bursa’da) hastalığın sıklığı %8 olarak belirlenmiş, bu
hastaların %25’inin hastaneye yatırılarak tedavisi gerekmiştir. ABD’de 1 yaş altında akut
bronşiyolit sıklığı %12 olarak belirlenmiştir. Bronşiyolit kendini sınırlayan bir hastalıktır. 24
aylıktan küçüklerde hastalığın ortalama süresi 12 gündür(10).
RSV, paramiksovirüs ailesinden bir RNA virüsüdür. A ve B olmak üzere 2 tipi vardır.
Respiratuar sekresyonların direkt teması sonucu bulaşır. Aerosolize olmuş küçük partiküllerin
solunum ile alınması yoluyla bulaşma önemli değildir. Enfekte damlacıklar kontamine
yüzeylerde 6 saat kadar kalabilir, hasta çocuk etrafına 6-21 gün virüs saçabilir. İnkübasyon
süresi 3-5 gündür(10, 13, 63). RSV infeksiyonu kış ve erken ilkbaharda sıktır. Bağışıklık kısa
süreli ve tam değildir, ömür boyu reinfeksiyon görülebilir (13, 33).
Patofizyoloji:
RSV’nin solunum yolu epiteline yayılımı hücreden hücreye komşuluk yoluyla gerçekleşir
(10). Bronşiyolitte temel patoloji solunum yolları epitelinin nekrozudur. Goblet hücrelerindeki
proliferasyon artmış mukus sekresyonuna yol açar, lenfosit infiltrasyonu ve submukozal ödem
21
gelişir. Oluşan inflamasyon sonucunda bronşiyollerde ödem ve obstrüksiyon gelişir. Değişik
derecelerde ve yama tarzında tıkanmalar akciğerin bazı bölgelerinde atelektaziler oluştururken
diğer bölgelerde aşırı havalanmaya neden olur (1, 10, 13, 33). Havayolları dar ve kollateral
ventilasyonu yetersiz olan infantlar bu hastalıktan en sık etkilenen gruptur (10). Sonuçta
ventilasyon perfüzyon dengesi bozulur, hipoksemi gelişir, ağır hastalar dışında CO2 birikimi
genellikle oluşmaz (1, 13, 33).
Klinik Bulgular:
Bebeklere virüs genellikle hafif solunum yolu hastalığı olan daha büyük çocuklar ve
erişkinlerden bulaşır. Kuluçka süresini (2-5 gün) takiben seröz burun akıntısı ve hapşırma ile
hafif bir üst solunum yolu infeksiyonu şeklinde başlar. Hastalık %40 oranında alt solunum
yollarına ilerler. Öksürük, dispne, beslenme güçlüğü, hışıltı ortaya çıkar. Hastalığın ağır
seyrettiği vakalarda taşipne, çekilmeler, irritabilite ve siyanoz görülebilir (1, 10, 33). Özellikle
3 aylıktan küçük çocuklarda bronşiyolit seyri sırasında apne görülebilir. %20 sıklıkta santral
tipte ve uyku sırasında gözlenir. RSV’nin etken olduğu hastalarda akut otit gelişebilir (10).
Hastalık sıklıkla birkaç günde düzelir. İlk geçirilen infeksiyon daha ağır seyretmeye meyillidir
(10, 33). Fizik muayene bulguları; taşipne, ekspiryumda uzama, taşikardi, ateş, burun akıntısı,
çekilmeler, hışıltı, sibilan ronküsler ve rallerdir (1, 10, 13, 33). Myokardit, supraventriküler
taşikardi, ventriküler disritmi, uygunsuz ADH sendromu solunum sistemi dışı bulgulardır
(10). Hastaneye yatırılan vakaların %7-15 kadarında mekanik ventilasyon gerekebilir.
Endikasyonları; hiperkapni, hipoksi, siyanoz, kardiak atım hızının dakikada 200’den fazla
olması, solunum yetersizliği, periferik perfüzyon bozukluğu ve letarjidir (13).
Labooratuvar Tetkikleri:
Radyolojik incelemede; akciğerde havalanma artışı, diyafragmada düzleşme, kardiyotorasik
oranda azalma, atelektazi ve konsolidasyon gözlenebilir. Lateral grafide göğüs ön-arka çapın
arttığı belirlenir(1, 13, 33). Nazal salgılarda RSV antijeni araştırılır, duyarlılık ve özgünlük %
90’dur. Tanıda altın standart nazofaringeal sürüntüden viral kültürdür (10, 63).
Hastalığın ağırlığı wheezing ve retraksiyon varlığı ile ilişkili değildir. Transkutanöz oksijen
satürasyon ölçümü hastalığın ağırlığını belirlemek açısından iyi bir indikatördür. Satürasyon
düşüklüğü taşipnenin derecesiyle korele olmasına karşın wheezing ve retraksiyonlarla ilişki
bulunmamıştır. Oksijen satürasyonu %92’nin altında ise sıklıkla hastaneye yatış gerekir (10).
Tedavi:
Solunum sayısı yüksek, oksijen satürasyonu %92’nin altında kronik akciğer hastalığı,
konjenital kalp hastalığı ve pulmoner hipertansiyonu olan hastalar hastaneye yatırılarak tedavi
edilmelidir. Tedavinin esası iyi oksijenizasyon ve hidrasyonu sağlayabilmektir (1, 10, 13, 33).
22
Sıvı tedavisi: Sıvı alımı azaldığından, taşipne ve ateş nedeniyle sıvı kayıplarından dolayı
hastalarda hafif bir dehidratasyon bulınmaktadır. Tedavinin ilk basamağı kaybedilen sıvıyı
yerine koymaktır. Hastalık boyunca yeterli bir hidrasyon sağlanmalıdır(1, 10, 63).
Oksijen tedavisi: Oksijen satürasyonu %92’nin altında ise mutlaka uygulanmalıdır, satürasyon
oksijen vermeksizin %94’ün üstünde oluncaya kadar verilmelidir (10, 33). Hastaların çoğunda
%35-40 konsantrasyonda nemlendirilmiş oksijen yeterlidir. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
öyküsü olmayan bebeklere solunumu önemli ölçüde baskılamayacak kadar yüksek
konsantrasyonda oksijen korkmadan güvenle uygulanabilir. Buna karşın bronkopulmoner
displazili hastalarda CO2 retansiyonu bulunabilir ve bu hastalarda hipoksi solunumun temel
uyaranı olduğundan yüksek konsantrasyonlu oksijen daha fazla CO2 retansiyonuna yol
açabilir (33).
Bronkodilatatör tedavi: Bronşiyolit havayollarında ödem ile karekterizedir, bronkospazm
göreceli olarak minör bir role sahiptir. İpratropium bromid önerilmez. Beta agonistler
denenmiş, 15-30 dakikada cevap alınmazsa tekrarlanması önerilmez. Birçok çalışmada
rasemik epinefrinin klinik düzelme sağladığı ve hastaneye yatışı önemli ölçüde azalttığı
bildirilmektedir. Nebulize epinefrin uygulanmış ve klinik bulgularda düzelme izlenmiş
hastalarda kullanılabilir. Ancak bazı hastalarda nebulize epinefrin uygulamasının hava yolu
direncini azaltıp, solunum mekaniklerini düzeltmesine karşın arteryal oksijenizasyon ve
ventilasyonu bozduğu gösterilmiştir. İnhale steroidin klinik skor ve hastanede kalış süresine
etkisi yoktur. Denendikten sonra 60 dakika içinde cevap alınmazsa tekrarlanması gereksizdir
(10, 33, 63).
Antibiyotik: Bakteriyel bir odak saptanmadıkça kullanılmamalıdır (1, 13, 63).
Buhar verilmesinin bir yararı gösterilmemiştir. Çünkü sekresyonları inceltecek düzeyde su
küçük hava yollarına ulaşamaz (33). NaCl ile aerosol tedavi ve göğüs fizyoterapisi önerilmez
(10).
Ribavirin: RSV, influenza, parainfluenza, adenovirüs gibi birçok virüse etkin bir antiviraldir.
Ribavirin kullanma endikasyonları; 6 haftadan küçük hastalar, konjenital kalp hastaları,
bronkopulmoner displazili, kistik fibrozlu, immun yetmezliği olan transplantasyon hastaları,
prematüreler ve durumu ağır olan tüm hastalardır (10, 13).
PNÖMONİ
Pnömoni, akciğer parankim dokusunun infeksiyöz ve noninfeksiyöz etkenlerle oluşan
inflamasyonudur (1, 42, 43, 46, 109). Pnömonilerin çoğunun nedeni mikroorganizmalardır,
23
ancak aspirasyon (gıda, mide içeriği), yabancı cisim, ilaçlar, lipidli maddeler, hidrokarbonlar,
radyasyon hipersensivitesi gibi noninfeksiyöz nedenler de pnömoniye yol açabilirler (43, 109).
Etyoloji:
Sınıflama (1, 46, 109):

Bakteriler (Pnömokok, streptokok, stafilokok, klebsiella, tüberküloz)

Virüsler (İnterstisyel pnömoni, dev hücreli pnömoni, influenza)

Mantarlar (Aspergilloz, histoplazmoz, kriptokokoz)

Diğerleri (Pnömosistis karinii, Q ateşi, mikoplazma, nokardiya)

Aspirasyon pnömonileri (Amnios sıvısı, mekonyum, besin, yabancı cisim,
hidrokarbonlar)

Löfler pnömonisi

Hipoplastik pnömoni
Pnömonilerde etkenler yaşa göre gruplandırılabilir(42, 43, 89, 109):
Yenidoğan: Grup B streptokoklar (en sık), gram negatif bakteriler (E. coli, K. pneumonia, L.
monositogenez, S. aureus, C. trachomatis, virüsler (CMV, HSV), anaerob bakteriler.
2 ay-5ay: Virüsler (RSV, influenza, parainfluenza, adenovirüs, S. pneumonia, H. influenza, S.
aereus, grup A streptokoklar, mikobakteriler, B. pertusis.
5 yaş-9 yaş: S. pneumonia, M. pneumonia , C. pneumonia, S. aureus, grup A streptokoklar,
virüsler, mantarlar.
10 yaş üzeri: S. pneumonia, M. pneumonia , C. pneumonia.
Pnömoniler anatomik tutulum ve radyolojik görünümlerine göre sınıflandırılabilirler(1, 46,
89, 109):
1. Lober-alveoler pnömoni (S. pneumonia)
2. Lobuler- bronkopnömoni (S. pneumonia, Hib, klebsilla, grup B streptokoklar, S.
aereus, E. coli)
3. İnterstisyel-viral pnömoniler (RSV, CMV, Adenovirüs, İnfluenza A,B, Parainfluenza,
Rinovirüs, Coronavirüs, Herpesvirüs, Enterovirüsler)
Pnömoniler klinik bulgularına göre 3 ana grupta sınıflandırılabilirler(43):
1. Toplum kökenli pnömoniler:
24
A. Tipik Pnömoniler: Akut gürültülü başlangıç, ani ateş yükselmesi, öksürük, pürülan
balgam, fizik muayenede ral ve ronküslerin yer alması, radyolojik olarak lober
konsolidasyon ve lökositozla karekterizedir.
B. Atipik Pnömoni: Okul çağı çocuklarında sıklıkla karşımıza çıkan subakut bir
başlangıç, kuru mukoid balgam, öksürük hırıltılı solunum gibi yakınmalarla
karekterize ve radyolojik olarak bilateral imterstisyel bronkopnömonik tutulum
gösteren, laboratuvar olarak lökositozun belirgin olmadığı, akciğer dışı sistemik organ
tutulumlarının da olduğu pnömonilerdir.
2. Hastane kökenli pnömoniler: Hastaneye yattıktan ya da taburcu olduktan 48-72 saat sonra
başlayan, bilinen herhangi bir hastalığın prodromunda olmayan hastalarda ateş, öksürük,
solunum sistemi sekresyonlarında artma ile akciğer grafisinde yeni infiltrasyonlarla
karekterize pnömonidir.
3.Bağışıklığı baskılanmış çocuklarda görülen pnömoniler: Bunlar primer veya sekonder
immün yetmezlikte ortaya çıkan pnömonilerdir.
Patoloji ve Patojenez:
Normal şartlarda alt solunum yolları sterildir. İnfeksiyöz ajanlar alt solunum yollarına
inhalasyon yoluyla üst solunum yollarındaki floranın aspirasyonu ya da daha az sıklıkla kan
yoluyla ulaşırlar. Akut pulmoner infeksiyonun gelişmesi organizmanın savunma sisteminde
meydana gelen bir defekt ya da çok sayıda virulan mikroorganizmanın akciğerlere ulaşmasıyla
olur. Akciğerlerin savunma sistemini anatomik, mekanik bariyerler, humoral ve hücresel
immünite ve fagositik aktivite oluşturur(43, 109).
Mekanik savunma: Partiküllerin filtrasyonu, hapşırma, öksürük, bronkospazm, epitel
bariyeri ve müküs tabakası, mukosilier sistem.
Fagositik savunma: Makrofajlar ve nötrofiller.
İmmun savunma: Humoral immünite; B lenfositler, spesifik antikor oluşumu, fagositozun
güçlendirilmesi ve akut inflamatuar cevabın başlatılması. Hücresel immünite; Makrofaj
fonksiyonlarının güçlendirilmesi, subakut, kronik ve granülamatöz inflamatuar cevabın
başlatılması.
Mikroorganizmanın üst solunum yollarındaki epitel yüzeyine tutunması ve çoğalması
kolonizasyon ve ardından infeksiyon gelişmesi için ilk aşamadır. Akciğerlerdeki infeksiyon
süreci basamakları başlangıç, amplifikasyon ve rezolüsyon olarak 3 evrede gerçekleşir.
Başlangıçta konak savunmasını geçen bakteriler siliatoksin, pnömolizin ve endotoksinleri ile
solunum yolları epitelinde hasara yolaçarak inflamasyonu başlatırlar. Ardından bölgeye
nötrofil göçü gerçekleşir. Amplifikasyon döneminde aktive olmuş nötrofiller bakterileri
25
fagosite eder ve salınan interlökinlerle daha fazla nötrofil olay yerine gelir. Nötrofillerden
kaynaklanan elastaz ile epitel hücreleri hasar görür. Rezolüsyon döneminde tüm bakteriler
fagosite edilmiştir, inflamasyon söner. Tüm bunların sonucunda epitel hasarı sonlanır, tamir
başlar (43).
Özellikle pnömokoksik pnömonide yukarıda sayılan inflamasyon basamakları ile ilgili olarak
akciğer parankiminde 4 hastalık evresi görülür (43):
1.Konjesyon: İlk 24-48 saatte görülen vazodilatasyon ve ödeme bağlıdır
2.Kırmızı hepatizasyon: Konjesyon, alveol içine sızan fibrinöz eksüda ve hücre infiltrasyonu
nedeniyle akciğer sertleşir, karaciğere benzer.
3.Gri hepatizasyon: 3. ve 4. gündeki fibrin ve artmış lökositlere bağlıdır.
4.Rezolüsyon: Makrofajların ölü hücreler ve fibrinden oluşan debrisi temizleme evresidir..
Viral pnömonide virüsler bronşiyoller ve alveoler parankimde inflamasyon ve harabiyet
meydana getirirler, parenkimde fokal nekroz alanları ve çok sayıda alveol içini döşeyen kalın
hyalen membranlar tipiktir (89).
Klinik Bulgular:
Genellikle pnömonilerde viral ve bakteriyel pnömoni ayrımını klinik olarak yapabilecek kesin
kriterler yoktur. Ancak viral pnömonilerde klinik semptomlar akciğer bulgularının yanısıra üst
solunum yollarına ait bulgularla birliktedir. Bakteriyel pnömonilerde ise başlangıç daha ağır
ve gürültülü bir tabloyla ortaya çıkar (43, 46).
Başlıca Klinik Bulgular:
Ateş: Özellikle bakteriyel pnömonilerde ani başlayan ateş 39oC ve üzerindedir. Viral
pnömonilerde ise 38,5oC civarında bir ateş vardır (43, 89, 109).
Öksürük: Viral ve mikoplazma pnömonilerinde persistan niteliktedir. Genellikle rezolüsyon
döneminde prodüktif bir nitelik alır (42, 98).
Balgam çıkarma: Rezolüsyon döneminde sıkça ortaya çıkar. Ancak küçük çocuklar balgamı
yutarlar ve gayta ile çıkarırlar (43, 46).
Karın ağrısı ve bulantı: Bakteriyel pnömonilerde daha sıktır. Myalji, nezle ve konjuktivit
daha çok viral ve mikoplazma pnömonilerine eşlik eder (43, 46).
Hışıltı (wheezing): Daha çok viral ve mikoplazma pnömonileriyle görülür (42, 46, 98).
Burun kanadının solunuma katılımı ve interkostal retraksiyonlar: Tüm pnömonilerin
özellikle ağırlık derecesini belirleyicidir (43, 109).
Yüzeyel solunum: Ağır olgularda ortaya çıkar (43).
Siyanoz: Hipoksi özellikle ağır pnömonilere eşlik eder (1, 43).
26
Takipne: Üst solunum yolu infeksiyonları ile alt solunum yolu pnömonilerinin ayırımında en
temel bulgudur. 1 yaş altında > 50-60/dk, 1 yaş üzerinde > 40/dk solunum sayısı takipne
olarak kabul adilmektedir (43, 46).
WHO’ya göre takipne sınırı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (43):
YAŞ
NORMAL SOLUNUM
TAKİPNE (DK)
0-2 ay
3-12 ay
13 ay-5 yaş
5 yaş ve üstü
SAYISI (DK)
40-60
25-40
20-30
15-25
60
50
40
30
Ciddi pnömoni bulguları: Bu bulguların herhangi birinin varlığı hastanın ağır olduğunu
düşündürür. Bulguların sayısının artması hastanın prognozunu kötüleştirir (42).
GÖRÜLME ZAMANI
İlk değerlendirme sırasında
Yatıştan hemen sonra
Geç dönem
FAKTÖRLER
Küçük çocuklar, birlikte olduğu hastalıklar,
taşipne, taşikardi, hipotansiyon, siyanoz
Lökositoz, lökopeni, hipoksi, asidoz
Bakteriyemi, hipoalbuminemi, bozulmuş
karaciğer testleri, radyolojik bulguların
artması
Mikoplazma infeksiyonlarında serebellar ataksi, nöropatiler, kardiyomyopati, myozit, artrit,
pankreatit, hemolitik anemi, eritema multiforme, Steven-Johnson sendromu ve
hepatosplenomegali olabilir (109).
Fizik Muayene Bulguları:
Palpasyonda tek taraflı vibrasyon torasikte azalma, parapnömonik effüzyonu düşündürmelidir
(43). Perküsyonda, başlangıçta parçalı matite alınabilir. Oskültasyonda lezyon alanında
solunum seslerinde azalma, konsolidasyon döneminde tuber üfürüm, diğer dönemlerde ince
ve orta raller ve ronküsler duyulur (43, 89). Fizik muayenede takipne, ral, ateş ve solunum
seslerinde azalma olmaması %100 spesifite ile pnömoniyi ekarte ettirir (109). Fizik muayene
bulguları ön planda tanı koymada çok değerlidir. Özellikle takipnenin varlığı tanı koyduran
değerli bir bulgudur (43).
Laboratuvar Bulguları:
27
Bakteriyel pnömonilerde lökositoz, periferik kanda nötrofili, toksik granülasyon olur. CRP ve
sedimentasyon yükselmiştir (109). Kan kültürü %10-20 vakada pozitif olabilir. Plevra
materyalinde etken üretilebilir. Mikoplazma ve viral pnömonilerde lökosit normaldir, CRP ve
sedimentasyon hafif artabilir. Solunum yolu sekresyonlarında virüs veya mikoplazma
gösterilebilir(46, 109).
Radyolojik Bulgular:
Akciğer grafisi (PA, yan) en sıklıkla kullanılır. Çok değerli bir yöntemdir. Viral, bakteriyel
ayrımı yaptırmaz, ancak bazı ajanlara spesifik bulgular olabilir (43, 98). Pnömokok ve Hib’de;
lober, segmental konsolidasyon, atipik pnömonide; diffüz yamalı bronkopnömoni veya
perihiler infiltrasyon, hiperaerasyon vardır(109). S. aureusda ise pnömotosel, abse, plevral
effüzyon, pyopnömotoraks vardır. Viral etkenlerde havalanma artışı, perihiler infiltrasyon ve
peribronşiyal kalınlaşma ile atelektazi olabilir(43, 89). BT, MR, USG, sintigrafik yöntemler
rutinde önerilmezler ancak komplike ve tedaviye yanıt vermeyen olgularda kullanılmalıdırlar
(43).
Tedavi:
Pnömonide antimikrobiyal tedavi seçimi hastanın tanısına, hikayesine, fizik muayene
bulgularına ve akciğer grafisine göre belirlenir (43, 46, 98, 109). Solunum distresi, klınik
tablonun şiddeti, toksik görünüm, konak durumu, epidemiyolojik faktörler, hastanın yaşam
koşulları, mevsim faktörleri göz önüne alınarak tedavinin oral veya parenteral yapılacağına
karar verilir (43, 109).
Pnömoni düşünülen hasta nın yatırılarak tedavi endikasyonları şunlardır(42, 43, 109):

Bebeğin yaşı: 2 aydan küçük tüm bebekler hastaneye yatırılarak tedavi edilmelidir.

Hangi yaşta olursa olsun respiratuar distresin olması (taşipne, dispne, siyanoz).

Altta yatan başka bir hastalığın bulunması (Kistik fibroz, konjenital kalp hastalığı,
diyabetes mellitus, ağır malnütrisyon, kronik böbrek hastalığı vb.).

Nekrotizan pnömoni düşünülmesi (Stafilokoksik veya A grubu streptokoklarla
oluşmuş).

Plevral sıvı, pnömotosel, abse atelektazi, multilober tutulum, hızlı radyolojik
progresyon olması.

Oral 48 saatlik tedaviye rağmen düzelmeyen veya kötüleşen hastalar.

Tekrarlayan pnömoniler.

Sosyal endikasyon.
28
Olası etken gözönüne alınarak yaşa göre ampirik tedavi örnekleri aşağıda sunulmuştur(42,
43, 46, 98):
0-7 gün erken pnömonide
Ampisilin+Aminoglikozid
Ampisilin+Aminoglikozid
7-28 gün geç pnömonide
Sefazol+ Aminoglikozid
Aminoglikozid yerine 3. kuşak sefalosporinler
de verilebilir(Sefotaksim, seftazidim).
Ampisilin +Sulbaktam veya Sefuroksim veya
1 ay-3 ay arası
seftriakson
Stafilokok düşünülüyorsa
Sefazol+Aminoglikozid veya vankomisin
C. trachomatis için eritromisin
Ampisilin+Sulbaktam veya Sefuroksim
3 ay- 4 yaş arası
(Penisiline rezistan pnömokok ve ampisiline
rezistan Hib’de etkilidir. Sefotaksim ve
4 yaş üstü
seftriakson alternatif ilaçlardır.
Makrolidler, penisilin G veya sefalosporinler
Tedaviye 48 saatte klinik yanıt alınamazsa, yani ateş düşmez ve solunum sıkıntısı devam
ederse, hastanın olası komplikasyonlar (ampiyem, apse, perikardit, pnömotosel, pnömotoraks,
sepsis) ve tedavi yetersizliği açısından değerlendirilmesi ve yeni tedavilerin planlanması
gerekir. Yeterli yanıt alınamayan hastalarda ayırıcı tanıda tüberküloz, yabancı cisim
aspirasyonu, anatomik defektler, kistik fibroz, immotil silia sendromu, immün yetersizlik vb.
durumlar düşünülmeli ve bunlara yönelik araştırmalar yapılmalıdır(89).
Klinik olarak iyi cevap alınan pnömonide antimikrobiyal tedavi klinik cevabın görülmesinden
en az 3 gün sonra kesilebilir. Komplikasyonsuz bir pnömonide ortalama antimikrobiyal tedavi
süresi 10-14 gündür. Pulmoner komplikasyon geliştiyse (plevral sıvı, ampiyem) tedavi süresi
2-4 hafta, eğer stafilokok pnömonisi ise 3-4 hafta tedavi verilmelidir(43, 109).
Viral pnömonilerde tedavi semtomatiktir. Oksijen ve sıvı replasmanı uygulanır. Bronkospazm
varsa beta agonist kullanılır (1, 89). Asiklovir (VZV, HSV’de), gansiklovir (CMV’de),
amantadin ve rimantadin (influenzada), ribavirin (influenza, RSV, HSV’de) denenebilir (89).
ÜRİNER SİSTEM
BÖBREĞİN YAPISI VE FONKSİYONLARI
29
Böbreğin Anatomisi:
Böbrekler lomber vertebraların iki yanında, retroperitonel olarak yerleşmiş organlardır.
Böbrek parenkimi fibröz bir kapsül ile örtülüdür. Böbreğin uzunlamasına kesitinde 2
bölüm görünür: Korteks ve medulla.
Korteks, böbreğin dış kısmıdır ve kalınlığı
yaklaşık 1cm dir. Kortekste glomerüller ile proksimal ve distal tubulusların büyük bir
bölümü yer alır. Medulla, böbreğin iç kısmındadır, 12-18 adet piramidden meydana gelir
( 75, 111, 112, 113 ).
Nefron: Böbreğin fonksiyonel ünitesidir. Nefron, glomerül, tubulus (proksimal tubulus,
Henle kulpu, distal tubulus) ve toplayıcı kanaldan oluşur ( 75, 113 ).
İDRAR YOLU İNFEKSİYONLARI:
Tanım:
İdrar yolu infeksiyonu; üretra, mesane, üreter, toplayıcı sistem veya böbrek
parankiminde infeksiyon ve inflamasyon varlığı olarak tanımlanır (71).
Epidemiyoloji:
Üriner sistem infeksiyonları çocuklarda erişkinlere göre daha sıktır. Çocukluk yaş
grubunda üst solunum yolları infeksiyonlarından sonra en sık rastlanılan infeksiyonlar,
üriner sistem infeksiyonlarıdır (39, 40, 44, 56,59).
1960 yıllarında yapılan seri otopsilerde sağlığında hiçbir üriner sistem enfeksiyonu
belirtisi vermemiş kişilerde %2-20 arasında piyelonefrit saptanmış; aynı yıllarda toplum
taramalarında; sağlıklı kadınların % 6 kadarında kız çocuklarında ise % 1-2’sinde
semptomsuz üriner sistem infeksiyonu bulunduğu gösterilmiştir (59).
Bu bulgular toplumda üriner sistem infeksiyonlarının yüksek oranda olduğunu ve sessiz
gidişli olabileceklerini göstermiştir. Sünnetsiz çocuklarda insidans, sünnetli çocuklara
göre 10 kat fazladır (6, 79, 114). Yeni doğan dönemi dışında üriner sistem infeksiyonu
kızlarda erkeklere oranla daha sık görülür (79, 114). Bunun nedeni kızlarda üretranın
daha kısa oluşu ve fekal bulaşma ile asendan infeksiyonun kolaylıkla oluşmasıdır.
Üriner sistem infeksiyonu semptomsuz (Asemptomatik bakteriüri) seyredebildiğinden
kesin insidansı saptamak ancak toplum taramaları ile mümkün olmaktadır (59, 79).
Yenidoğan döneminde insidans % 1, daha büyük yaşlarda kızlarda %1-2, erkeklerde %
0.03 olarak bildirilmektedir (59, 79, 90, 91, 114). Reddy ve ark. tarafından yapılan bir
çalışmada İYE kızlarda prevalansı % 8.1 olarak bulunmuştur (52). Kız çocuklarının %
5’i ilk ve orta öğretim dönemlerinde en az bir kez üriner sistem infeksiyonu geçirir (59).
30
Asemptomatik bakteriürinin tedavi edilmesi önerilmez. Tedavi ile semptomatik
bakteriüri insidansı riski artar (79).
Etyoloji:
Üriner sistem infeksiyonlarında en sık rastlanılan etkenler gram (-) enterik bakterilerdir.
Tüm yaş gruplarında, asemptomatik bakteriüride olduğu gibi, semptomatik idrar yolu
infeksiyonlarında da en sık neden E. Coli’dir (4, 39, 40, 59, 62, 75, 79, 111). E.
Coli’nin geçirilen ilk infeksiyonda etken olma olasılığı çok yüksek olmakla birlikte,
ikinci ve daha sonra infeksiyonlarda bu sıklık giderek azalır. Diğer etkenler Klebsiella,
Enterobakter, Proteus, Stafilokok, Psödomonas, Sitrobakter, Serratia ve Providensiadır
(4, 76, 79, 111). Gram (+) bakterilerin de % 10 oranında etken olabilecekleri
bilinmektedir (59, 79).
Kronik pylonefritte bakterilerin L formları (protoplast şekilleri) da sorumlu
tutulmaktadır. Bunlar hücre zarını kaybetmiş bakterilerdir ve böbrek medullasının
hipertonik ortamı üremelerine elverişlidir. Koşullar uygun olduğunda hücre zarları
yeniden oluşabilir. Hücre zarı üzerine etkili antibiyotiklerin bu mikroorganizmalar
üzerine etkisi olmamaktadır (59).
Üriner sistem infeksiyonlarında viral ve fungal etkenlerin önemi henüz tam olarak
anlaşılmış değildir. Bazı hemorajik sistitlerde etken olarak adenovirüsların bulunuşu
virüslerinde
üriner
sistem
infeksiyonlarında
etken
olarak
bulunabileceklerini
düşündürmüştür (59, 79).
Mantarlar, özellikle Candida albicans böbrekte kolonize olabilmekte üreterlerde mantar
kümeleri
tarafından
tıkanmalar
oluşabilmektedir.
Fungal
nedenli
idrar
yolu
infeksiyonlarına daha çok immun sistemi baskılanmış, uzun süre antibiotik kullanan,
uzun süre katerer uygulanan çocuklarda rastlamaktayız(79). Tüberküloz basillerinde
kronik üriner sistem infeksiyonlarına yol açabildikleri unutulmamalıdır (59, 76).
Üriner sistem infeksiyonunda birden fazla etkenin saptanması genellikle bir
kontaminasyonu düşündürür. Bunun dışında kronik tekrarlayan enfeksiyonlarda, yabancı
cisim veya instrümentasyondan sonra oluşan infeksiyonlarda da birden fazla etken
bulunabilir (59). Üriner sistem enfeksiyonlarının patogenezinde konak savunma
mekanizmaları ve bakteri virulansı arasındaki denge önemli rol oynamaktadır (77).
İYE’dan koruyucu faktörler:
1) Mesanenin periyodik ve tam olarak boşalması: idrar 37 C iyi bir kültür ortamı
olduğundan mesanenin periyodik ve tam olarak boşalması enfeksiyonlara karşı dirençte
önemli bir faktördür.
31
2) İdrarın asiditesi : Üriner sistem enfeksiyonlarına yol açan etkenlerin pek çoğu asit
ortamda daha yavaş üreme hızı gösterir
3) Nonspesifik bakterisit faktörler: Mesane mukozasında, mukoza ile direkt ilişkide
olan mikroorganizmaları eriten nonspesifik bir faktör bulunmaktadır. Bu faktör
boşalmış durumdaki mesanede kalan mikroorganizmaları etkisiz durumuna getirir.
4)Antikorlar: Piyelonefritli hastalarda infeksiyon etkenine karşı oluşmuş, tipe özgü
antikorlar bulunur. Alt üriner sistem infeksiyonlarında bu antikorlar oluşmamaktadır. Bu
antikorların koruyucu değerleri sınırlıdır (59, 77).
Hanson ve arkadaşları anne sütüyle beslenmenin pediatrik İYE’e karşı koruyucu
olduğunu göstermişlerdir (37).
Patogenez ve predispozan faktörler:
YD döneminde bakteriler üriner sisteme çoğu defa hematojen yayılım sonucunda
yerleşir. Daha sonraki yaşlarda mikroorganizmaların üriner sisteme ulaşması hemen
daima asendan yolla olur (4, 59, 75, 111).
İYE oluşmasını kolaylaştıran faktörler (59, 77):
1) Üriner sistem anomalileri :. Bu bozukluklardan en sık rastlanılanlar: vezikoüreteral
reflü, obstrüktif lezyonlar ve renal hipoplazi, displazi, böbreğin kistik hastalığı gibi
konjenital anomalilerdir.
2) Veziko-üretral reflü (VUR): Bir tanı değil, radyolojik bulgudur. Çok önemli bir
predispozan faktördür. Reflü saptandığında buna yol açan nedeni araştırmak gerekir.
VUR’a yol açan nedenler primer ve sekonder nedenler olarak sınıflandırılır.
Primer nedenler: Primer veziko-üreteral anomaliler, komplet üreteral düplikasyon,
ektopik üreter, ektopik üreterosel.
Sekonder nedenler: İltihap, infravezikal lezyonlara bağlı obstrüksiyon (posterior üretra
valvleri), nörolojik bozukluklar, iyatrojenik nedenler.
Bunlardan en sık görülen primer neden, özellikle intramural üreterin kısa oluşudur.
Üriner sistem infeksiyonlarında reflü görülme sıklığı %25-35’dir. Üriner sitem
infeksiyonu ve VUR olan çocuklarda % 20- 40 oranında renal skar gelişebilir.
Çocuklarda erişkinlere göre daha sık görülmektedir.
3) Obstrüksiyon: Doğumsal bir anomali, taş yada nörojen bir nedenle oluşan
obtrüksiyon sonucu idrar yollarında akım bozulur ve bu ortamda mikroorganizmalar
kolaylıkla çoğalarak infeksiyona yol açabilirler.
4) Kız çocuklarda üretranın kısa oluşu: Kız çocuklarda üretra 2 cm.den daha kısadır.
Hijyenik koşullara dikkat edilmemesi, kıl kurdu infestasyonuna bağlı lokal iltihap ve
32
özellikle
temizliğin
mikroorganizmaların
anal
üretradan
bölgeden
vulvaya
girmelerini
ve
doğru
silinerek
infeksiyonlara
yol
yapılması
açmalarını
kolaylaştırır.
5) Kateterizasyon ve enstrümentasyon: Üretranın alt kısımlarında her zaman var olan
infeksiyon etkenleri steriliteye çok önem verilerek yapılan kateterizasyon
enstrümentasyonla bile mesaneye taşınabilir
ve
ve infeksiyona yol açabilir. Kateterin
günlerce mesanede kalması bu olasılığı daha da artırır.
6) Böbrek medüllası ile ilgili yapısal ve kimyasal faktörler: Asendan olarak gelişen
bir üriner sistem infeksiyonunda, infeksiyon etkenleri böbrek dokusunun önce medülla
kısmına ulaşırlar. Medüllada dolaşımın daha az oluşu, hipertonisite ve kompleman
sisteminin inhibisyonuna yol açan amonyağın varlığı infeksiyon gelişimine yardımcı
olur. Medüllanın hipertonik oluşu L-formlu bakterilerin yaşamını kolaylaştırır. Gut,
nefrokalsinoz, A hipervitaminozu ve diyabet gibi hastalıklarda ve hipopotasemide
böbrek dokusunda oluşan yapısal değişiklikler piyelonefritin oluşmasında hazırlayıcı rol
oynarlar.
7) Üriner sistemdeki yapısal ve fonksiyonel bozukluklar:. Üriner sistemde, anatomik
veya fonksiyonel olarak idrar akımını engelleyen lezyonlar, staza yol açarak infeksiyonu
kolaylaştırır.
8)Diğer: köpük banyosu, dar ve sıkı giysiler, sünnetsiz erkek çocukları(59).
Patoloji:
Akut piyolonefritte böbrek şiş ve büyüktür. Kapsül üzerinde ufak apse alanları vardır.
Mikroskobik olarak böbreklerde konjesyon ve polimorf nüveli hücre infiltrasyonu
görülür. Aku infeksiyon önce interstisyel dokuyu ve tübülüsleri tutar. Glomerüllerde
belirgin lezyon görülmez (75).
Klinik:
Üriner sistem infeksiyonları, infeksiyonun lokalizasyonuna göre üst ( piyelonefrit ) ya da
alt ( sistit) olarak ayrılmaktadır. Klinikte bu ayırımı yapmak güç olmakla birlikte çok
önemlidir.
İdrar yolu infeksiyonu,
yenidoğanda huzursuzluk, aşırı ağlama, ishal,
kusma, solukluk, zayıf emme, kokulu idrar yapma, sarılık, büyüme ve gelişme geriliği
gibi genel belirtilerle ve sepsis tablosuyla seyreder (4, 75, 79, 111, 114). Süt
çocuklarında nonspesifik semptomlara yol açar. İştahsızlık, kusma, ishal ve kabızlık gibi
gastronitestinal belirtiler ve anemi görülebilir. Ateş, meningismus, stupor, konvülziyon,
tartı kaybı gibi belirtiler ortaya çıkabilir (4, 59, 75, 79, 111, 114). Büyük çocuklarda
üriner sistem hastalığına özgü semptomlar ön plana çıkar, yan ağrısı veya karın
33
ağrısından yakınabilirler ve kostovertebral duyarlılık artışı saptanabilir (4, 75, 79, 111,
114). Alt üriner sistem infeksiyonlarında suprapubik bölgede ağrı, sık, ağrılı ve damla
damla idrar yapma, enürezis şikayetleri vardır (4, 114). Mesane kontrolü olan bir
çocuğun geceleri idrar kaçırmaya başlaması bir üriner sistem infeksiyonu belirtisi
olabilir. 2 yaşın altındaki çocuklar için semptomlar nonspesifik olduğu için
şüphelenmek önemlidir (55, 111).
Hematüri ve idrarın kökü kokulu olması da idrar yolu infeksiyonunda sık rastlanılan bir
bulgudur. Semptomatik üriner sistem infeksiyonlarında çocuklarda hematüri sıklıkla
görülebilir, özellikle akut sistitli çocukların % 20-25’inde makroskopik olabilir (41, 44).
Ancak hematüri veya albuminüri bulunmasının üriner infeksiyon için tanısal değeri
yoktur (41, 79).
Üst ve alt üriner sistem infeksiyonlarının birlikte olabileceği ve piyelonefritlerin hiç
semptom vermeden seyredebileceği unutulmamalıdır ( 51, 59, 79) .
Laboratuvar:
Tanı normalde steril olan idrarda bakterilerin varlığının saptanması ile konur. İdrarda
lökosit varlığı (pyüri) önemli bir diagnostik bulgudur (49, 59, 74, 75). İdrar
sedimentinde lökositlerin görülmesi üriner sistem infeksiyonları dışında akut
poststreptokoksik
glomerülonefrit,
dehidratasyon,
lupus
eritematosus,
renal
hiperkloremik tübüler asidoz gibi başka hastalıklarda bulunabilir. Lökosit silendirlerinin
görülmesi piyelonefrit tanısının konulmasında yardımcıdır. İdrar kültürü idrar yolu
infeksiyonu tanısı için altın standarttır (4, 51, 59, 75). İdrar kültürü için temiz koşullar
sağlanmalıdır. 1/1000 benzalkonium klorür veya sabunlu su ile temizlik yapılarak orta
idrar steril kültür tübüne alınmalı ve 30 dakika içinde besiyerine ekim sağlanmalıdır. Bu
zaman içinde ekilemeyecek idrar örnekleri 48 saat + 4ºC’de bekletilebilir (75). Bu
koşullar sağlanarak yapılan kültürde 100.000/ml ya da daha fazla koloni “anlamlı
bakteriüri” dir ve üriner sistem infeksiyonu varlığını kanıtlar. Bu idrarın gece boyunca
mesanede biriken, sabah alınan ilk idrar olmasına dikkat etmelidir (59, 75, 79, 114).
10.000 – 100.000 koloni/ml arası koloni sayımları şüphelidir. Bu gibi durumlarda idrar
kültürü tekrarlanmalıdır. 10.000 koloni/ml altındaki sonuçlar anlamsızdır. Suprapubik
aspirasyonla alınan idrar örneklerinde az sayıda bakteri görülmesi bile anlamlıdır.
Kateter ile alınan idrarda ise 10.000 koloni/ml üzerindeki sonuçlar infeksiyon olarak
kabul edilir (4, 59, 75).
Berkman E. Özellikle gram (+) bakterilerin idrar kültüründe 100.000 cfu /ml den az
olsalar bile infeksiyon etkeni olabileceğini belirtmiştir (48) .
34
Patton J. yaptığı bir çalışma sonucuna göre, asemptomatik olan ve idrar kültüründe
üreme olmayan hastaların aslında % 40 kadarının üriner infeksiyon vakası olduğunu
bildirmiştir (47).
Böbreğin ağır akut infeksiyonlarında özellikle süt çocukluğu döneminde kreatinin
klirensinde düşme, BUN ve serum kreatininde yükselme olur. Akut böbrek yetmezliği
oluşabilir (59, 74).
Görüntüleme Yöntemleri:
Amaç infeksiyona predispoze olan anatomik anomalileri tanımlamaktır.
Renal USG, üriner sistemin anatomisini değerlendirmek, hidronefroz renal veya
perirenal abseyi ekarte etmek için uygulanmalıdır. USG ile akut pyelonefrit ve renal skar
vakaları gösterilebilir (4, 111).
Voiding sistoüreterogram (VCUG), 5 yaşın altında ilk kez İ.Y.E geçiren ve 5 yaş üstü
iki ya da daha fazla İ.Y.E geçiren tüm çocuklara uygulanmalıdır (71, 77). Voiding
sistoureterografide en sık görülen bulgu vezikoüreteral reflüdür (59, 111, 114). VCUG,
mikroorganizmaların toksinleri üreter peristaltizmini azalttığından infeksiyonu takiben
en az 4 hafta sonra çekilmelidir (77). USG ve VCUG normal bulunursa daha ayrıntılı
incelemeye gerek yoktur. Bunlardan birinde patoloji varsa İVP ve sintigrafi gibi
görüntüleme
yöntemlerine
ihtiyaç
duyulur.
Dehidratasyon
dışında
İVP
için
kontrendikasyon yoktur, ancak akut enfeksiyon kontrol altına alındıktan sonra yapılması
daha uygun olur (59). Akut pyelonefrit şüphesinde DMSA faydalıdır. Parenkimal
dolum defekti pyelonefrit
tanısı için değerli bir görüntüleme yöntemidir. VUR
saptandıysa DMSA renal skarın varlığını tespit etmede (4-6 ay sonra) uygulanır (4).
MAG3 (merkaptoasetil triglisin) renografi hem parankimin durumunu hem de
fonksiyonu göstermede yararlıdır (59).
İnfeksiyonun Lokalizasyonu:
Üriner infeksiyonun lokalizasyonunu belirlemek klinik yaklaşım açısından önemlidir.
Çünkü üst üriner sistem infeksiyonun böbrek parenkiminde hasar oluşturma riski
yüksektir. Klinik olarak 38.5C üzerine çıkan ateş, yan ağrısı ile iştahsızlık ve halsizlik
gibi sistemik semptomlar daha çok üst üriner sistem infeksiyonunu; dizüri, sık idrara
çıkma ve tuvalete yetişememe gibi mesane irritasyonu semptomları alt üriner sistem
infeksiyonunu düşündürür. İdrar sedimentinde lökosit silindirlerinin saptanması ve idrar
konsantrasyonunun düşük oluşu, serumda BUN ve kreatininde yükselme, CRP
yüksekliği üst üriner infeksiyona işaret eder. İdrarda -2 mikroglobin ve laktik
dehidrogenaz ekskresyonun yüksek bulunması ve antikorla kaplı bakterilerin
35
gösterilmesi, üst üriner sistem infeksiyonu için anlamlı olduğu bildirilen, ancak günlük
pratikte uygulanması güç olan yöntemlerdir (59, 111).
Tedavi:
Zamanında tedavi edilmeyen İYE parenkimde nedbeleşme ve bunun sonucunda
böbreğin büyüyememesi, hipertansiyon ve böbrek yetmezliğine neden olabileceğinden
uygun tedavi ve izlem çok önemlidir. Tedavi edilmeyen bakteriürili çocukların %
30’unda semptomatik infeksiyon geliştiği bildirilmiştir (41). Akut sistit de olası
pyelonefrit gelişimini önlemek için tedavi edilmelidir. Genel durumu iyi olan hastalarda
ayaktan oral tedaviye başlanabilir (4, 53, 59). İYE tedavisinde 3 aydan küçük tüm
çocuklar, komplike idrar yolu infeksiyonu (yüksek ateş, persistan kusma, orta ve ağır
dehidratasyon, toksik görünüm) bulguları gösteren çocuklar hastaneye yatırılarak tedavi
edilmelidir (77). Semptomlar belirgin ve kültürle etken patojen tespit edildiyse tedaviye
hemen başlanmalıdır. Semptomlar hafif ve tanı şüpheliyse kültür sonucu çıkana kadar
tedavi geciktirilebilir (54, 57, 59, 75). Amoksisilin 50mg/kg/gün başlangıç tedavisinde
kullanılabilir. Parenteral tedavi gerektiren hastalara Seftriakson 50-75 mg/kg/gün (max.
2gr/gün ), Sefotaksim 150 mg/kg/gün, Ampisilin 100 mg/kg/gün bir aminoglikozitle
birlikte mesela Gentamisin ile (3-5 mg/kg/gün) uygulanabilir. Oral tedavi verilebilecek
hastalara
amoksilin,
amoksilin+klavulanat,
ampisilin,
ampisilin+sulbaktam,
trimetoprim+sulfametoksazol, nitrofurantoin, sefiksim verilebilir. Bazı febril İ.Y.E olan
çocuklarda Seftriaksonla intramusküler yükleme dozundan sonra geniş spektrumlu
antibiotik ile tedavi edilebilir.
Tedavi 10 güne tamamlanmalıdır. Pyelonefrit bulguları gösteren akut febril infeksiyonda
14 gün geniş spektrumlu antibiyoterapi uygulanmalıdır. Tedavinin 48. saatinde hasta
tekrar değerlendirilmelidir. Semptomların devam etmesi halinde kültür tekrarlanmalıdır.
İdrar kültürü tedavinin sonlandırılmasından bir hafta sonra tekrarlanmalıdır (59, 74).
Komplike İ.Y.E. geçiren çocuklara 1 yıl infeksiyonsuz kalıncaya kadar, tekrarlayan
infeksiyonlarda komplike olmamasına rağmen 3-6 ay, grade 1,2 vezikoüreteral reflüde
antibiyotik profilaksisi uygulanmalıdır (77).
Nitrofurantoin, amoksisilin ve trimetoprim uzun dönem proflakside kullanılan ilaçlardır
(57, 59, 74, 111). Bu amaçla, trimetoprim+sulfametaksazol veya nitrofurantoin günlük
toplam tedavi edici dozun 1/3’ ü miktarında gece yatarken tek doz olarak verilir.
Trimetoprim-sulfametoksazol 2mg/kg/gün, nitrofurantoin 1.5-2 mg/kg/gün, amoksisilin
10 mg/kg/gün verilebilir (38, 59,77, 111). Hasta bir yıl boyunca ayda bir ya da iki ayda
bir idrar tahlili yapılarak kontrol edilmelidir (111).
36
MATERYAL-METOD
Bu çalışma Ocak 2003-Ağustos 2003 tarihleri arasında Zeynep Kamil Hastanesi Çocuk
Hastalıkları Polikliniğine başvuran 2 ay-16 yaş arası 141 erkek (%52, 6), 127 kız (%47,4)
toplam 268 hastada yapıldı.
Öksürük, ateş, burun akıntısı gibi solunum sistemi yakınmaları ile başvuran hastaların ayrıntılı
anamnezleri alındı ve fizik muayeneleri yapildı. Daha önce idrar yolu infeksiyonu geçirmemiş
ve fizik muayenede sadece üst ve alt solunum sistemi infeksiyonu bulgusu olan hastalar
çalışmaya dahil edildi. Hastaneye başvurmadan önce antibiyotik kullanmış olanlar, kronik
hastalığı olanlar, üriner sistem anomalisi ve diğer konjenital malformasyonları olanlar
çalışmaya alınmadı. TİT ya da kültür sonuçları eksik olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Tüm
37
vakalardan tam idrar tahlili ve idrar kültürü istendi. Hastalara ve ebeveynlere idrar tahlili
vermeden önce perine temizliği anlatıldı, su ve sabunla yapmaları öğretildi. İdrar örneği,
idrarını haber veren çocuklardan orta akım idrarı, bebeklerden steril idrar torbaları ile alındı.
İdrarını yarım saat içinde yapmayan bebeklerin idrar torbaları değiştirildi.
Alınan idrar örnekleri EMB (eosine metilen blue agar) ve koyun kanlı agar besiyerine ekildi.
37oC’de 24 saat enkübe edildi. Orta akım idrarında 100.000 cfu/ml ve üzerindeki koloni ve
tek tip mikroorganizma üremesi anlamlı üreme olarak kabul edildi. Anlamlı üreme tesbit
edilenlere antibiyotik duyarlılık testleri yapıldı.
Aynı idrar örneğinden mikroskobik inceleme yapıldı. Mikroskobik inceleme için idrar örneği
3000 devir/dakikada 3 dakika santrifüj edildikten sonra süpernatan atıldı, geri kalan idrar
sedimentinden bir damla lama konarak mikroskopta 40’lık (HBF) büyütme ile incelendi. Her
mikroskop sahasında 5 ve daha fazla lökosit görülmesi pyüri olarak değerlendirildi.
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı. Çalışma
verileri değerlendirilirken niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare testi kullanıldı. Tanı
tarama testlerinden, duyarlılık (sensitivity), özgüllük (specificity), pozitif kestirim değeri ve
negatif kestirim değerine bakıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0,05
düzeyinde değerlendirildi.
Duyarlılık (Sensitivity); gerçek hastalar içinden testin hastaları belirleyebilme
özelliğidir
Özgüllük (Specificity); gerçek sağlamlar içinden testin sağlamları belirleyebilme
özelliğidir.
Pozitif Kestirim Değeri; test pozitif (hasta) sonucu verdiği zaman, olgunun gerçekten
hasta olması durumunun koşullu olasılığının ölçüsüdür.
Negatif Kestirim Değeri; test negatif (sağlam) sonucu verdiği zaman olgunun
gerçekten sağlıklı olma olasılığıdır.
38
BULGULAR
Çalışma 268 hasta ile gerçekleştirildi. 141 erkek (%52,6), 127 kız (%47,4) idi.
268 hastadan 126 hasta soğuk algınlığı ve tonsillofarenjit (%47), 32 hasta sinüzit (%11,9), 21
hasta otitis media (%7,8), 89 hasta (%33,2) alt solunum yolu infeksiyonu (krup, bronşiyolit,
pnömoni) tanısı aldı.
39
268 hastanın 23’ünde idrar yolu infeksiyonu (%8,58), 41’inde pyüri (%15,2) tesbit edildi.
İdrar yolu infeksiyonu geçiren hastalar yaş gruplarına göre incelendi. 2 ay-2 yaş arası 105
hastanın 15’inde (%13,3), 2-5 yaş arası 84 hastanın 3’ünde (%4,7), 5-16 yaş arası 79 hastanın
5’inde (%6,3) idrar yolu infeksiyonu belirlendi.
Tablo I: Yaş grupları ile İYE varlığı karşılaştırması
2 ay-2 yaş
2-5 yaş
5-16 yaş
n
%
n
%
n
%
Var
Yok
Topla
İYE
m
*
Toplam
n
%
15
14,3
3
3,6
5
6,3
23
8,6
90
85,7
81
96,4
74
93,7
245
91,4
105
100,0
84
100,0
79
100,0
268
100,0
p
0,023
*
p<0,05 düzeyinde anlamlı
2 ay-2 yaş grubundaki çocuklarda İYE varlığı oranı (% 14,3) diğer yaş gruplarındaki
çocuklarda görülen İYE varlığı oranlarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir
(p<0,05).
Cinsiyet dağılımına bakıldığında 2 ay-2 yaş arası 15 hastadan 12’si, 2-5 yaş arası 3 hastadan
1’i, 5-16 yaş arası 5 hastadan 2’sinin erkek olduğu belirlendi.
Tablo II: İYE olan çocuklarda; yaş grupları ile cinsiyet karşılaştırması
Toplam
2 ay-2 yaş
2-5 yaş
5-16 yaş
İYE Var
n
%
n
%
n
%
n
%
Cinsiye
t
Erkek
Kız
Topla
m
12
80,0
1
33,3
2
40,0
15
65,2
3
20,0
2
66,7
3
60,0
8
34,8
15
100,0
3
100,0
5
100,0
23
100,0
p
0,123
Yaş grupları ile cinsiyet arasında anlamlılığa yakın olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Anlamlı bir farklılık bulunmamakla birlikte 2 ay- 2
yaş grubundaki çocuklarda erkek oranının yüksekliği dikkat çekicidir.
İYE saptanan hastalar solunum yolu infeksiyonunun tipi açısından değerlendirilidiğinde; 2 ay2 yaş arası grupta 9 çocuğun soğuk algınlığı ve tonsillofarenjit, 2 çocuğun AOM, 4 çocuğun
ASYE (krup, bronşiyolit, pnömoni) tanısı aldığı belirlendi. 2-5 yaş arası grupta 3 çocuğun da
tonsillofarenjit ve soğuk algınlığı tanısı aldığı, 5-16 yaş arası grupta ise 5 vakadan 3’ünde
soğuk algınlığı ve tonsillofarenjit, 1’inde sinüzit, 1’inde pnömoni saptandı.
40
Pyüri görülen 41 hastanın (%15,5) 6’sında idrar yolu infeksiyonu (%14,6) tesbit edilirken,
idrar kültüründe üreme olan 23 hastanın 4’ünde pyüri (%17,3) saptandı.
İYE tanısı alan 14 hastada E.coli (%60), 5 hastada klebsiella supp (%21), 4 hastada Proteus
mirabilis (%17,3) ürediği görüldü.
İdrar yolu infeksiyonu saptanan 23 hastanın geliş şikayetleri ile İYE saptanmayan 245
hastanın geliş şikayetlerini karşılaştırdık.
Tablo III: İYE varlığı ile şikayet ilişkisi
İYE
Şikayetler
Yok
Var
(n=245)
n
%
(n=23)
n
%
Toplam
n
%
p
Ateş
102
41,6
17
73,9
119
44,4
0,003**
Öksürük
161
65,7
16
69,6
177
66,0
0,709
Burun akıntısı
113
46,1
12
52,2
125
46,6
0,578
Huzursuzluk
81
33,1
9
39,1
90
33,6
0,556
İştahsızlık veya emmede
azalma
123
50,2
12
56,5
136
50,7
0,562
Bulantı-kusma
Baş ağrısı
80
32,7
7
30,4
87
32,5
0,828
41
16,7
2
8,7
43
16,0
0,315
**
p<0,01 ileri düzeyde anlamlı
İYE olan olgulardaki ateş görülme oranı (% 73,9), İYE olmayan olgulardaki ateş
görülme oranından (% 41,6) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p<0,01). İYE
olan ve olmayan olgularda, ateş dışındaki diğer şikayetlerin görülme oranları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05).
41
TARTIŞMA
İdrar yolu infeksiyonları çocukluk döneminde solunum yolu infeksiyonlarından sonra en sık
görülen ikinci infeksiyondur (4, 5, 39, 40, 44, 56, 59).
Sistitten pyelonefrite kadar değişen tablolarla karşımıza gelebileceği gibi belirtisiz ya da
müphem bulgularla seyredebilir (4, 14, 79). Uygun şekilde tedavi edilmemiş İYE’ları renal
parenkimal hasara yol açarak renal skarlara neden olur bu da ilerleyen yaşlarda hipertansiyon,
kronik böbrek yetmezliği gibi ciddi hastalıklara yol açabilmektedir. Bu nedenle idrar yolu
infeksiyonlarının uygun tanı ve tedavisi büyük önem taşımaktadır (4, 59, 79).
42
Çalışmamızda öksürük, burun akıntısı gibi ilk planda solunum yolu infeksiyonunu
düşündüren semptomlar İYE tesbit edilen ve edilmeyen grupta birbirine yakın oranda
gözlenmiştir. Aynı şekilde iştahsızlık, emmede azalma, bulantı, kusma gibi idrar yolu
infeksiyonlarını düşündürebilecek bulgular da her iki grupta birbirine yakın oranda
gözlenmiştir, anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0,05).
Bu durum İYE’larının tanısını güçleştirmekte ve bu infeksiyonların atlanmasına neden
olabilmektedir. Hoberman ve ark. yaptıkları bir çalışmada bizim çalışmamıza benzer sonuçlar
elde etmişlerdir (84).
Bauchner’ın çalışmasında da izlemde İYE tanısı alan hastaların başlangıçta AOM,
gastroenterit, ÜSYE ve bronşiyolit gibi farklı öntanıları aldığı rapor edilmiştir (83).
Son yıllarda literatürde yüksek ateşle acil servise başvuran çocuklarda üriner sistem
infeksiyonu riskinin %5,3 gibi yüksek değerlerde olduğunu bildiren yayınlar vardır (50, 71,
73, 81). Bu nedenle tüm ateşli infeksiyon geçiren çocukların diğer nedenler ekarte edildikten
sonra idrar yolu infeksiyonu açısından değerlendirilmesi önerilmektedir (53).
Dharnidharka ve ark. çoğunluğu ÜSYE ve AGE geçirmekte olan yüksek ateşli çocuklardan
oluşan çalışma grubunda İYE sıklığını %5,4 olarak tesbit etmişlerdir (82).
Reddy PP ve ark. yaptıkları bir çalışmada yaşları 2-3 ay arasında değişen, ateşli hastalığı olan
infantlarda %3-10 oranında idrar yolu infeksiyonu tesbit etmişlerdir (52). Bu yayınlar göz
önüne alındığında en azından asemptomatik İYE vakalarını atlamamak için solunum yolu
infeksiyonu geçiren yüksek ateşli çocuklarda olası bir İYE varlığı akılda tutulmalıdır.
Bizim çaloşmamızda 23 İYE vakasının 17’sinde ateş belirlenmiş (%73,9), bu durum İYE
vakası saptanmayan grupla (%41,6) karşılaştırıldığında; istatistiksel olarak bir İYE göstergesi
olarak bulunmuştur ( p<0,01 ileri düzeyde anlamlı).
43
80
70
60
50
İYE yok
40
İYE var
30
20
10
0
k
z lu
rs u
zu
Hu
Şekil 1: İYE varlığı ile şikayet ilişkisi
Çalışmamızda solunum yolu semptomları ile başvuran üst veya alt solunum yolu infeksiyonu
tanısı alan 268 hastanın 23’ünde İYE saptanmıştır (%8,58). Bu vakaların 15’i 2 ay-2 yaş arası
gruptadır. Bu yaş grubu için sıklık %13,3’tür. 2-5 yaş arası grupta 3 vaka ve sıklık %4,7, 5-16
taş arası grupta 5 vaka ve sıklık %6,3 saptanmıştır. İstatistiksel olarak 2 yaş altıo grupta vaka
sayısı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur ( p<0,05).
Şekil 2: Yaş grupları ile İYE varlığı ilişkisi
100
80
60
40
20
0
2 ay-2 yaş
2-5 yaş
İYE Var
5-16 yaş
İYE Yok
44
İstanbul Üniversitesi Pediatrik Nefroloji Bölümünde 1979-1993 yılları arasında kronik böbrek
yetmezliği tanısı ile takip edilen 459 çocuk etyolojik olarak değerlendirildiğinde, reflü
nefropatisinin %32,4 oranıyla ilk sırada olduğu bildirilmiştir. Bu durum İYE’nin geç tanı
almasına bağlanabilir (65). Bu nedenle renal skar gelişme riskinin yüksek olduğu 2 yaş altı
hastalarda antibiyotik tedavisi başlamadan önce gerekirse idrar kültürü alınmalıdır, böylece
erken tanı ve tedavi sağlanabilir. Elbette solunum yolu infeksiyonları için başlanan antibiyotik
tedavisi idrar yolu infeksiyonlarını da tedavi edebilir, ancak İYE tanısı atlanacak olursa
İYE’nun tekraralama riski ve skar gelişme riski altta yatabilecek VUR, anomali vb. nedenler
atlanacağından artacaktır. Ancak antibiyotiklerin gereksiz yere yaygın olarak kullanımı
antibiyotik direncine yol açması nedeniyle günümüzde önemli bir problemdir. Yapılan pek
çok çalışmada ülkemizde ve dünyanın birçok ülkesinde bu tarz kullanımın yaygın olduğu
gösterilmektedir (14, 17, 80, 85, 87).
Antibiyotiklerin uygunsuz kullanımı hassas normal floranın bozulmasına, dirençli
mikroorganizmaların kolonizasyonuna neden olmaktadır. Dolayısıyla antibiyotiğe dirençli
bakterilerin etken olduğu infeksiyonların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Antibiyotiğe
dirençli mikroorganizmaların prevalansındaki bu artış solunum yolu infeksiyonlarının
tedavisini daha karışık ve zor hale getirmektedir (4, 29, 86, 88). Leblebicioğlu ve ark.
yaptıkları bir çalışmada ülkemizde özellikle farenjitte ko-trimaksazol, siprofloksasin gibi
üriner sistem infeksiyonlarında da kullanılan antibiyotiklerin %11,4 gibi yüksek oranda
kullanıldığını göstermişlerdir (14). Pratik hayatta özellikle solunum yolu infeksiyonu bulguları
ile başvuran ancak viral bir infeksiyon düşünülerek antibiyoterapinin uygun görülmediği
hastalarda (yüksek ateşli ve 2 yaş altı olsalar da) idrar kültürü ile idrar yolu infeksiyonu
desteklenene kadar antibiyoterapinin başlaması ertelenebilir. Böylece gereksiz antibiyotik
kullanımı ve direnç gelişimi önlenebilir.
Ancak İYE tedavisinde en önemli kural yenidoğan döneminden itibaren 4 yaşa kadar olan
çocuklarda İYE kuşkusu varsa uygun koşullarda idrar kültürü alındıktan sonra acilen etkin
antibiyotik tedavisinin başlanmasıdır. Bu yaş grubunda (özellikle ilk 2 ayda) böbrek hasarı
gelişme riski çok yüksektir, gecikme bu riski arttırır (71).
Bilindiği gibi idrar yolu infeksiyonlarında etken olarak en sık E. coli tesbit edilmektedir.
Yaptığımız çalışmada anlamlı üremesi olan vakalarda etken olarak en sık E. coli (%60)
bulundu. Bu değer literatür ile uyumluydu (4, 39, 40, 59, 62, 79, 111).
Çalışmamızda İYE tesbit edilen çocuklar cinsiyet olarak 2 ay-2 yaş arası grupta çoğunluk
belirgin olarak erkek lehinedir, diğer yaş gruplarında anlamlı bir fark saptanmadı.
45
Çalışmamızda hastalarımızın 41’inde pyüri tesbit edilirken bu vakaların sadece 6’sında idrar
kültüründe anlamlı üreme (%15,5) saptanmıştır. Buna karşılık idrar kültüründe üreme olan 23
hastanın 4’ünde pyüri gözlenmiştir.
Tablo IV: Pyüri varlığı ile İYE varlığı ilişkisi
Pyüri
n
%
n
%
Toplam
n
%
4
9,8
19
8,4
23
8,6
37
90,2
208
91,6
245
91,4
41
100,0
227
100,0
268
100,0
Var
Var
Yok
Topla
İYE
m
Yok
p
0,771
Pyüri varlığı ile İYE varlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
bulunmamaktadır (p>0,05).
Duyarlılık
: % 9.8 (Pyüri olan olgularda İYE varlığı tespit edilme oranı %9.8’dir)
Özgüllük
: % 91.6 (Pyüri olmayan olgularda İYE de olmama oranı %91.6’dır)
Pozitif Kestirim Değeri
: % 17.4 (Pyüri varken İYE de olması oranı % 17.4’tür)
Negatif Kestirim Değeri
: % 84.9 (Pyüri olmayan olgularda gerçekten İYE de olmaması
oranı % 84.9’dur)
Bu konuda yapılmış çalışmalarda pyüri varlığının İYE açısından %81 özgül, %73
duyarlı olduğu gösterilmiştir (71).
46
SONUÇ
Pratik hayatta özellikle solunum yolu infeksiyonu bulguları eşlik eden 2 ay-2 yaş arası
yüksek ateşli hastalarda mevcut bir İYE olasılığı göz ardı edilmemeli, bu hastalardan
idrar kültürü istenmelidir. İdrar yolu infeksiyonunun bu yaş grubunda solunum yolu
infeksiyonu bulgularıyla karşımıza gelebileceği unutulmamalıdır. Böylece İYE’nin
erken tanı ve tedavisi sağlanmış olur.
KAYNAKLAR
47
1-Ertuğrul T, Tanman B. Solunum Sistemi İnfeksiyonları, Neyzi O, Ertuğrul T :
Pediatri Cilt 2. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri 2002: 870-916.
2- Çocuk İnfeksiyon Hastalıkları Derneği: Çocuklarda Üst Solunum Yolu
İnfeksiyonları. İstanbul, Çocuk İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Yayınları 2002: 3-76
3- Çokuğraş H, Akçakaya N. Üst Solunum Yolu İnfeksiyonları : Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Cilt 1, Onat T ;İstanbul: Eksen Yayınları 1996 : 515-523;
4- Jack S. Urinary Tract İnfections in Nelson Texbook of Pediatrics, Behrman RE,
Kliegman RM, Jenson HB, editors Philedelphia. W.B. Saunders comp. 2000.16 th
edition , 1621
5- Margaret RH, Pharyngitis, Oski’s Pediatrics Julia AM, Catherine DD, Ralph DF,
Joseph BW, United states of America Lippincott Company 1999: 1296
6 - Robin T, The ear, nose, pharynx and larynx, Rudolph’s Pediatrics , Rudolph CD,
Rudolph AM United States of America , MCGraw Hill, 2002 :1239-1280
7-Sandler NA, Johns FR, Braun TW, Advances in the management of acute and cronic
sinusutis, J.Oral Maxillofac. Surgery 1996, 54, 1005-13
8- Simon MW, A prospective randomised study comparing efficacy of amoxicillinclavulonate erithromycin-sulfisoxazole, cefaclor, and cefprozil intreating acut sinusitis
in childhood, Adv. Ther. 1997, 14, 64-72
9- Kanra G. Üst solunum yolu infeksiyonları. İnfeksiyon Hastalıkları, Kanra G, Akalın
HE. Güneş Kitabevi 1993: 66-91.
10- Karaman Ö. Viral pnömoniler ve bronşiyolit, çocukluk çağı pnömonileri, 39. Türk
Pediatri Kongresi 17-22 Haziran 2003-Kapadokya: Kongre Kitabı 260-66.
11- Bluestone CD, Stephenson JS, Martin ZM., Ten year review of otitis media
pathogens
Pediatr İnfect. Dis.J. 1992 11(suppl) s7-11
12- Gienbink GS, , Childhood sinusitis: pathophysiology diagnosis and treatment
Pediatr İnfect. Dis. J. 1994, 13 (suppl) S55-8
13Öneş Ü. Çocuklarda akut bronşiyolitler, 3. Ulusal Çocuk İnfeksiyon Hastalıkları
Kongresi. 7-10 Mayıs 2003 İzmir: Kongre Kitabı. 29-31.
14- Leblebicioğlu H. Canbaz S. Peksen Y. Gunaydın M, Physicians’ Antibiotic
Prescribing Habits for Upper Tract İnfections in Turkey, Journal of Chemotherapy
2002;14, 181-84
48
15- Rosenfeld JA, Clarity G, Acute otitis media in children , Prim.Care 1996, 23, 67786
16- Dowell SF, Marcy SM, Phillips WR, Gerber MA ,Schwartz B., Otitis media :
principles of judicious use of antimicrobial agents, Pediatrics 1998, 101(suppl)165-71
17-Garry Ruoff, Upper respiratory tract infections in family practice, Pediatr. İnfect.
Dis. J. 1998, 17, S:73-8
18 -Schwartz B, Marcy SmM, Philips WR, Gerber MA, Dowell S, Pharyngitis:
principles of judicious use of antimicrobial agents, Pediatrics 1998,101(suppl)171-4
19- Pichichero ME, The rising incidence of penicillin treatment failures in group A
streptoccal tonsillopharyngitis, Pediatr İnf. Dis. 1991, 10(suppl).S50-55
20- Middeton DB, Pharyngitis, Prim. Care 1996,23,719-39
21- Wald ER, Sinusitis in children , N. Engl.J.Med.1992,326,319-23
22- Brook I, Friedman EM, Rodrigues WS, Controni G., Complications of sinusitis in
children, Pediatrics 1980, 66, S:68-72
23-Centor RM. Rouff GE. , İs it strep throat –or not?, Patient Care 1991;25;69-72
24- Goldenhersh MJ. Racheletsky GS, Sinusitis. Early recognition aggressive treatment
Contemp Pediatr.1989, 6, 22-28
25-Pichichero ME, Therapautic considerations for management of otitis media, sinusitis
and tonsillopharyngitis, Pediatr.Astma Allergy İmmunol.1992; 6; 167-74
26- Wald ER, Sinusitis in infants and children , Ann otol. Rhino. Laryngol.
1992,101,37-41
27- Richtsmeier WJ.Medical and surgical management of sinusitis in adults.
Ann. Otol. Rhinol. Laryngol. 1992, 101, 46-50
28- Parsons DS, Wald ER, otitis media and sinusitis : similar diseases, Otolaryngol.
Clin. North Am.1996,29,11-25
29- Jeffrey Blummer, Clinical perspectives on sinusitis and otitis media , Pediatr İnf.
Dis. J. 1998, 17, S: 68-72
30- Pichichero ME, Pichichero Cl, Persistent acute otitis media ll.antimicrobial
treatment
Pediatr İnf.Dis. J. 1995, 14, 183-8
31-
Swanson
JA,
Hoecker
Jl,
Otitis
media
in
young
children,
Mayo
Clin.Proc.1996,71,179-83
49
32- Bisno AL, Gerber MA, Gwaltney JM JR, Kaplan EL, Schwartz RH, Diagnosis and
management of gruop A streptococcal pharyngitis: a practice guideline. İnfectios
Disease Society of America, Clin. İnf. Dis. 1997, 25(3), 574-583
33- Öztürk F. Akut bronşiyolit. Klinik Pediatri, Çizgi Tıp Yayınevi 2002; 1(1): 5-8.
34- Leblebicioğlu H, Respiratory trct infections :etiology an antimicrobial resistance,
Prognos 1998, 1(suppl): 3-5
35- Rosenfield JA, Clarity G, Acute otitis media in children Prim. Care 1996, 23,
6777-86
36-Bluestone CD, Klein JO, Paradise JL, at al., Workshop on effects of otitis media on
the child , Pediatrics 1983, 71, 639-52
37- Hanson LA, Krotkova M, Haverson L, at al., Breast feeding a complex support
system for the offspring, Pediatr İnt. 2002, 44, 347-52
38- Ramgoolam A, Steele R, Formulations of antibiotics for children in primary care
Pediatr Drugs 2002, 4, 323-33
39- Stamm WE, Norrby SR, Urinary tract infections:diease panorama and challanges
J. İnfect. Dis. Suppl 2001, 183, S1
40- Ginsburg CM, McCraken GH, Urinary tract infection in young infants, Pediatrics
1992,69
41- Jodal V, Hansson S, Urinary tract infection, Pediatric Nephrology, ChurchillLivingstone, New York 1994, 950-962
42- Güler N, Demir E. Toplum kökenli pnömonilerde etyoloji ve tanı yöntemleri, tedavi
seçenekleri 38. Türk Pediatri Kongresi 10-14 Haziran 2002 İstanbul: Kongre Kitabı
243-255.
43- Kiper N, Tanaç R, Akçakaya N. Pnömonilerde patogenez, pnömonilerin klnik ve
laboratuar tanısı, pnömonilerde tedavi prensipleri, pnömonilerde güncel yaklaşım. Panel
4. 25. Pediatri günleri, 16-18 Nisan 2003 İstanbul: Kongre kitabı 89-98.
44- Kanwall K, Khar, Sudesh, P Makker: Clinical pediatric Nephrology Mc Graw_Hill
Comp. 1992, 277-314
45- Paradise JL. Treatment guidelines for otitis media: the need for breadth and
flexibility. Pediatr Infect Dis J, 1995; 14: 429-435.
46 – Karaman Ö, Baki A, Salman N. Pnömonilerde etyopatogenez, tanı yöntemleri,
tedavi I. Ulusal Solunum Yolu Hastalıkları Kongresi 10-12 Mayıs 2000 İstanbul:
Kongre Kitabı 12-17, 20.
47- Patton J, Urinary tract infection Economic Consideration
50
Med. Clin. North. Am 1991; 75; 49513
48 Berkman E.,Akca Ö idrar kültür sonuçlarının degerlendirilmesi , Katkı 1983, 3,
170-73
49- Neu HC, Urinary tract infections, Am. J. Med. 1992 Apr.6, 92 (4A) 639-709
50- Shaw KN, Gorelick MH, Urinary tract infection in the pediatric patient
Pediatric Clin. N.Am. 1999, Dec., 46 (6): 1111-24
51- Linshaw MA, Controversies in childhood urinary tract infections, World J. Urol.
1999, Dec.46(6) : 383-95
52- Reddy PP, Redman SF, The management of childhood urinary tract infection
J. Ark. Med. Soc. 2002 Nov, 99(5): 156-8
53- Santen SA, Altieri MF, Pediatric urinary tract infection Emerg. Med. Clin. N. Am.
2001, Aug19(3), 675-90
54 -Chon CH, Lai FC, Shortliffe LM, Pediatric urinary tract infectionPediatr. Clin. N
Am. 2001 Dec. 48(6): 1441-59
55- White CT, Matsell DG, Children’s UTİs in the milennium. Diagnosis investigations
and treatment of childhood urinary tract infections in the
year 2001, Can. Fam.
Physician 2001 Aug, 47, 1603-8
56- Bagga A, Urinary tract infections : evaluation and treatment , İndian Pediatr 2001
Jul, 68 suppl 3, S40-45
57- Bollgren I, Antibacterial prophylaxis in children with urinary tract infection
Acta Pediatr Suppl. 1999 Nov. 88(431) 48-52
58- Ruhston HG, Belgman AB, Vesicoureteral Reflux and Renal Scarring. Pediatric
Nephrology, Churchill Livingstone , New York 1994; 963-985
59- Sevinç E., İdrar Yolu İnfeksiyonları, Neyzi O., Ertuğrul T. Pediatri Cilt 2. İstanbul:
Nobel Tıp Kitabevleri 2002 :1203-7
60-Bishai WR, Issues in the management of bacterial sinusitis, Otolaryngol Head Neck
Surg 2002 Dec; 127(6 Suppl): S3-9
61- Taghizadeh F, Hadley JA, Osguthorpe JD, Pharmacological treatments for
rhinosinusitis. Expert Opin Pharmacother 2002 Mar; 3(3): 305-13
62-Prais D, Straussberg R, Avitzur Y, Nussinovitch M, Harel L, Amir, Bacterial
susceptibility to oral antibiotics in community acquired urinary tract infection. Arch Dis
Child 2003 Mar; 88(3): 215-8
51
63-American Academy of Pediatrics. Respiratory syncytial virus. In: Pickering LK, ed.
2003 Red Book: Report of the Commitee on infectious diseases. 26th ed. Elk Grove
Village, IL 2003; 523-528.
64- Hoberman A, Chao HP, Keller DM, Hickey R, Dawis HW, Demetrius E.
Prevalance of urinary tract infection in febrile infants. J Pediatr 1993; 123: 17-23
65- Şirin A, Emre S, Alpay H, Nayir A, Bilge I, Tanman F. Etiology of chronic renal
failure in turkish children. Pediatr Nephrol 1995 Oct; 9(5): 549-552.
66- Conrad DA, Jenson HB, Management of acute bacterial rhinosinusitis., Curr Opin
Pediatr 2002 Feb;14(1):86-90
67- Jain N, Lodha R, Kabra SK, Upper respiratory tract infections, lndian J Pediatr
2001 Dec; 68(12): 1135-8
68-Heikkinen T, Jarvinen A, The common cold, Lancet 2003 Jan 4; 361(9351): 51-9
69- Faden H, Doern G, Wolf J, Blocker M.
Antimicrobial susceptibility of nasopharyngeal isolates of potential pathogens
recovered from infants before antibiotic therapy: implications for the management of
otitis media, Pediatr Infect Dis J 1994 Jul; 13(7): 609-12
70-Oh HM, Upper respiratory tract infections - otitis media, sinusitis and pharyngitis
Singapore Med. J 1995 Aug; 36(4): 428-31
71-Bilge I. Çocuklarda üriner sistem infeksiyonlarına yaklaşım: Doğrular ve yanlışlar.
Çocuk Dergisi/The journal of the child, Eylül 2001;1(3): 241-147.
72-Taghizadeh F, Hadley JA, Osguthorpe JD. Pharmacological treatments for
rhinosinusitis. Expert Opin Pharmacother 2002 Mar; 3(3): 305-13
73-American Academy of Pediatrics. Circumcision policy statement. Task Force on
Circumcision. Pediatrics 1999; 103: 686-693.
74- Kenna AM. Upper Respiratory Tract. Orenstein MD. Acute Inflammatory upper
airway obstruction. In Nelson Texbook of Pediatrics, Behrman RE, Kliegman RM,
Jenson HB, editors Philedelphia. W.B. Saunders comp. 16th edition 2000, 1258-1270,
1274-1279.
75 -Sever L, Çalışkan S., Arısoy N. Üriner Sistem Hastalıkları. Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Cilt 2 ; Onat T.İstanbul. Eksen Yayınları 1996 : 746-763
76- Norman S., The Kidneys, Rudolph’s Pediatrics , Rudolph CD, Rudolph AM United
States of America , MCGraw Hill, 2002 : 1629-1673
77- Düzova A, Saatçi Ü. İdrar yolu infeksiyonu, kronik hasta izlemi II. Katkı Pediatri
Dergisi 1999; 20(3): 329-345.
52
78 –Salman N. Akut otitis media tedavisi. Türkiye Klinikleri, Pediatri Özel Dergisi
2004; 2(3): 198-200.
79- Kennedy T, Urinary tract infection, Rudolph’s Pediatrics , Rudolph CD, Rudolph
AM United States of America , MCGraw Hill, 2002 :1667
80-Nash DR, Harman J, Wald ER, Kelleher KJ, Antibiotic prescribing by primary care
physicians for children with upper respiratory tract infections.
Arch Pediatr Adolesc Med 2002 Nov; 156 (11) : 1114-9.
81-Hoberman A, Wald ER, Urinary tract infections in young febrile children.
Pediatr İnfect. Dis. J. 1997 Jan; 16(1): 11-7
82-Dharnidharka VR, Kandoth PW, Prevalance of bacteriuria in febrile infants.İndian
Pediatr. 1993; 30 (8): 987: 90.
83-Baucher H, Philip B, Dashefsky B, Klein JO, Prevalence of bacteriuria in febrile
children.Infect Dis J. 1987 Mar; 6(3): 239-42.
84- Camcıoğlu Y. Tekrarlayan otitler. Panel I. Ulusal Solunum Yolu Hastalıkları
Kongresi 10-12 Mayıs2000 İstanbul: Kongre Kitabı 79-82.
85-Esposito S, Noviello S, Boccazzi A,Tonelli P, Management of upper respiratory
tract infections in primary care in Italy: national survey, Int J. Antimicrob Agents 2001
17 (3) : 189-94.
86-Henderson FW. Gienbick GS, Otitis media among children in day care :
epidemiology and pathogenesis , Rev İnf. Dis 1986; 8: 533-8
87-Fenprick AM, Saint S, Brook I, Jacobs MR, Pelton S, Sethi S. Diagnosis and
treatmemt of upper respiratory tract infections in the primary care setting. Clin Ther
2001. 23(10):1683- 706.
88-Le Saux N, Bjornson C, Pitters C, Antimicrobial use in febrile children diagnosed
with respiratory tract illness in an emergency department, Peditr Infect Dis J 1999,18
(12):1078-80.
89-Çokuğraş H. Bakteriyel pnömoniler, çocukluk çağı pnömonileri, 39. Türk Pediatri
Kongresi 17-22 Haziran 2003 Kapadokya: Kongre Kitabı 251-254.
90-Kemper KJ, Avner ED, The case against screening urinanalyses fr asemotomatic
bacteriuria in children, Med. Clin. North. Am. 1992; (1463): 343-6
91-Kunin CM, Epidemiology and natural history of urinary tract infection in school age
children, Pediatr. Clin. North. Am. 1971(18), 509-15
92-Ellen R. Nancy G. Carol B, Upper Respiratory Tract İnfections inYoung Children:
Duration of and Frequency of Complications, Pediatrics 1991; 87; 129-133
53
93-Manford GW, Potential İnfectious Disease Complications of Upper Respiratory
Tract İnfections, Pediatr İnfect Dis J.1998; 17; s: 79-82
94- Ellen RW, Paranasal sinusitis, Oski’s Pediatrics Julia AM, Catherine DD, Ralph
DF, Joseph BW, United States of America, Lippincott Company 1999: 1278-84
95- Johnson EC, Kelley P, Friedman N, Chan K, Berman S. Ear, nose and throat.
Larsen G, Accurso JF, Deterding RR, Halbower CA, Kerby SG, White CW.
Respiratory tract and mediastinum. In Currrent Pediatric Diagnosis and Treatment 16th
ed. 2003: 459-491, 492-501.
96-Pichichero ME, The rising incidence of penicillin treatment failures in group A
streptococcal tonsillopharengitis; an emerging role for the cephalosporins?
Pediatr İnfect Dis 1991;10(suppl): S50-5
97-Rouff GE, Recurrent streptococcal pharyngitis :using practical treatment options to
interrupt the cycle, Postgrad Med.1996; 99: 211-22
98-Kuyucu N. Çocuklarda toplum kökenli pnömoni, 3. Ulusal Çocuk İnfeksiyon
Hastalıkları Kongresi 7-10 Mayıs 2003 İzmir: Kongre Kitabı 41-44.
99-Levine LH, Functional endoskopic sinus surgery , Laryngoscope 1998;100: 79-84
100- Ludman H, Complications of suppurative acut otitis media, Kerr AG., Groves J.
Eds Scotts-Brown’s disease ear, nose and throat 5th. Edition London: Butterworths,
1987: 264-91
101-Cherry JD., The common cold. İN: Feigin RD, Cherry JD, Textbook of pediatric
infectios disease 4th .edition. Philedelphia WB Saunders 1998:128-133
102-Shapira ED, Epidemiyology of acute respiratory infections, Seminar Pediatr İnf Dis
J. 1998; 9(1): 31-6
103- Sarah SL, The common cold, Oski’s Pediatrics Julia AM, Catherine DD, Ralph
DF, Joseph BW, United states of America Lippincott Company 1999: 1275-8
104-Green M, Nonstreptococcal Pharyngitis, Seminars in PlD;1998: 56-59
105-Gerber MA, Diagnosis and Treatment of Group A Streptococcal Pharyngitis.
Seminars in PlD 1998; 42-49
106- Cherry JD. Pharyngitis. İN: Feigin RD, Cherry JD, Textbook of pediatric infectios
disease 4th .edition. Philadelphia WB Saunders 1998:148-156
107-Klein JO, Bluestone CD, Otitis media in: Feigin RD, Cherry JD Textbook of
Pediatric İnfectious Disease 4th .edition, Philadelphia, WB Saunders 1998:195-211
108- Berman S, Otitis media , N. Engl J. Med. 1995; 332: 1560-1565
109- Akçakaya N. Pnömoni, Türkiye Klinikleri Özel Dergisi 2004; 2(3): 207-209.
54
110-Wald ER, Diagnosis and Managment of sinusitis in children , Seminar Pediatr
İnfect Dis J 1998; 9: 4-11
111-Gary M, Lum MD, Kidney& Urinary Tract, Current Pediatric Diagnosis&
Treatment Appelton& Lange 14th. Edition 1999: 599
112-Norman JS, Kidney and Urinary Tract, Rudolph’s Pediatrics , Rudolph CD,
Rudolph AM United States of America , MCGraw Hill, 2002 : 1629-38
113- Edith HP, Morphologic Development of th Kidney, Oski’s Pediatrics Julia AM,
Catherine DD, Ralph DF, Joseph BW, United States of America Lippincott Company
1999:1542
114-Edmond T, Gonzalez JR, David RR, Urinary Tract İnfection, Oski’s Pediatrics
Julia AM, Catherine DD, Ralph DF, Joseph BW, United States of America Lippincott
Company 1999:1560-62
55
Download