genel anestezik maddelerin kardiyovasküler sistem üzerine etkileri

advertisement
T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON
ANABİLİM DALI
GENEL ANESTEZİK MADDELERİN
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİLERİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Melek Günel
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Sezgin Ulukaya
İZMİR-2012
ÖNSÖZ
Tez yazım çalışmalarım sırasında değerli görüş ve düşüncelerini
benden esirgemeyen Sayın Prof. Dr. Sezgin Ulukaya’ ya teşekkürlerimi bir
borç bilirim.
İZMİR,2012
Stj. Diş Hekimi Melek Günel
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ
2. GENEL BİLGİLER ................................................................................. 2
2.1. Genel anestezinin etki mekanizması ........................................... 2
2.2. Genel anestezinin evreleri............................................................ 2
2.3. Preoperatif değerlendirme ........................................................... 3
2.4. Premedikasyon ............................................................................. 5
2.4.1. Premedikasyon amaçları....................................................... 5
2.4.2. Premedikasyon ilaçları .......................................................... 5
2.5. Genel anestezi uygulamaları........................................................ 6
2.6. Genel anestezi endikasyonları..................................................... 7
3. GENEL ANESTEZİ YÖNTEMLERİ, ANESTEZİKLER VE
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİLERİ .............................. 7
3.1. İnhalasyon anestezisi ................................................................... 7
3.1.1. İnhalasyon anestezikler ........................................................ 8
3.2. İntravenöz anestezi ..................................................................... 16
3.2.1. İntravenöz anestezikler ....................................................... 17
4.SONUÇ ................................................................................................. 29
5.KAYNAKLAR ....................................................................................... 30
6.ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................... 31
1.GİRİŞ
1.1. Genel Anestezi Tanımı
Anestezi sözcüğü eski Yunanca’ dan alınmıştır. İlk kez yunanlı filozof
Discorides tarafından kullanılmıştır. AN(olumsuzluk) eki ve ESTEZİ(duyu,
his) sözcüğünden oluşur ve duyarsızlık, hissizlik demektir.
Genel anestezi vital fonksiyonlarda kalıcı bir değişiklik olmaksızın duyu,
bilinç,
motor
fonksiyonların
ve
reflekslerin
ilaçlarla
geçici
olarak
baskılanmasıdır. Bu durum genel anestezik etkili ilaçların santral sinir
sisteminde
gangliyonlar,
yaptığı
kortikal
serebellum,
ve
psişik
medulla
merkezlerden
spinalis
sırasını
başlayıp,
izleyen
bazal
inici
bir
depresyonun sonucudur.
Genel anestezi sırasında dışarıdan verilen uyaranlara yanıtsızlık,
gözlerde kapanma, gözyaşı ve tükürük salgısından azalma, solunum
derinliğinde ve hızında yavaşlama, kalp atım hızında yavaşlama, kan
basıncında azalma, idrar atımında azalma gözlenir. (7, 8)
1.2. Anesteziyolojinin Tarihçesi
18.yüzyılın ilk yarısında kimya alanındaki buluşlar modern anestezi için
ortam hazırlamıştır. Karbondioksidin bulunmasını(1725), oksijen(1777) ve
azot protoksidin(1772) bulunması izlemiştir. Joseph Priestly azot protoksit
gazının koklanması sırasında duyulan hisleri tanımlamıştır. Diş tabibi Horace
Wells hastalarına azot protoksit koklatarak diş çekimleri yapmıştır. John
Snow 1847 de ilk anestezi uzmanı olarak kayıtlara geçmiş ve ilk anestezi
kitabını yayınlamıştır. Çalışmalarında eteri kullanmıştır. James Young
Simpson da eteri kullanmış fakat eterin hoş olmayan kokusu ve uygulama
güçlüğü onu yeni bir anestezik bulmaya yöneltmiş ve 1847’ de kloroformun
anestezik özelliğini keşfetmiştir.(1, 2)
Osmanlı topraklarında anestezi uygulamalarına ait en eski bilgi kırım
savaşına dair olup, bu savaşta kloroform kullanılmıştır. 1930’lu yıllara kadar
Türkiye’de sadece kloroform, eter ve bölgesel anestezi uygulamaları
olmuştur. (3)
2.GENEL BİLGİLER
2.1. Genel Anestezinin Etki Mekanizması
Anestezik ilaçların farmakolojik olarak spesifik yapıda olmayışı,
etkilerinin SSS dışındaki organlardada gözlenmesi, kesin agonist veya
antogonistlerinin bulunmayışı temel mekanizmalarının ortaya konmasını
zorlaştırmaktadır. Makroskobik olarak, etkilerin oluştuğu bölgelerin başlıca
serebral korteks, beyin sapı ve medulla spinalis olduğu düşünülmektedir.
Anestezik ilaçlar, özellikle inhalasyon anestezikleri etkilerini esas olarak
nöronal membran üzerinde gösterirler. Hücresel ve moleküler düzeyde
meydana gelen bu değişiklikler SSS’ de nöronal transmisyonu etkilmektedir.
Aksonal ve sinaptik alandaki bu değişikliklerin SSS’ deki yoğun iletişim ağı
yardımıyla
kortekse
kadar
ulaştırıldığı
bilinmektedir.
Günümüzde
anesteziklerin etki mekanizmasıyla ilgili sinaptik transmisyon ve intrasellüler
değişiklikler üzerinde yoğunlaşılmıştır. Anestezikler, sinaptik fonksiyonu
etkileyerek nörotransmitter salınımını ve sinaptik kanallardaki iyon akımını
değiştirmektedir. Eksitatör sinaptik transmisyonun bir bölümünü baskılamakta
ve inhibitör sinaptik transmisyonun bir bölümünü uyarmaktadırlar (6, 7, 8).
2.2.Genel Anestezinin Evreleri
a) Analjezi Evresi: Bilincin, görme ve işitme fonksiyonlarının yerinde
olduğu dönemdir. Ağrılı uyaranlar algılanamaz. İstemli hareketler yavaşlar.
Pupiller dilate olur. Kan basıncı ve kalp atım hızında artış gözlenir. Amnezi ve
analjezi gözlenir.
b) Eksitasyon (deliryum) Evresi: Bilinç kaybıyla başlar. Somatik ve
otonom refleksler yerindedir. Kortikal merkezler deprese edilmistir. Çevreden
2 gelecek hoş olmayan uyarılar nedeniyle eksitasyon ve istemsiz reaksiyonlar
görünebilr. Kas tonusu artışı, solunum düzensizliği, pupil dilatasyonu,
hipertansiyon ve taşikardi, laringospazm, kusma ve aritmi görünebilir. Göz
küreleri deviye olur.
c) Cerrahi Anestezi Evresi: Bu evrede solunum düzenli hale gelir. Göz
küresi santrale döner ve pupiller küçülür. Anestezinin derinliği arttıkça
koruyucu refleksler baskılanır. Tüm kaslarda paraliz oluşur. Bu evre solunum
durumu, dolaşım bulguları, bazı refleksler, pupil ve göz kürelerinin durumuna
göre dört basamağa ayrılır. Solunumun durması, pupillerin dilate ve ışığa
reaksiyonsuz hale gelmesi ile bu evre sonlanır.
d) Bulber Paralizi(Meduller depresyon) Evresi: Solunum durur. Kaslar
gevşek, pupiller iyice dilatedir. Refleks aktivite tamamen kaybolmuştur.
Kardiyovasküler kollaps gelişir. (8)
2.3. Preoperatif Değerlendirme
Ameliyat öncesi hasta değerlendirilmesidir.
 Anamnez: Hastanın mesleği, ilaç, sigara ve alkol kullanma alışkanlığı,
hamilelik, önceden geçirmiş olduğu hastalık, diş durumu sorgulanır.
 Fizik muayene: Vücut ağırlığı, boy, baş, boyun, mandibula, dil, diş,
göğüs ve toraks, ekstremiteler ve sistemlerin değerlendirilmesidir.
 Laboratuvar
değerleri:
Bazı
labaratuvar
tetkiklerinin
yapılması
işlemidir. Hemoglobin, hematokrit, tam kan sayımı, idrar tetkiki, kanda üre,
şeker, protein, elektrolitlerin tayini EKG ve akciğer grafisi çekilmesi gibi
işlemler yapılır.
3  Hastanın
farmakolojik
durumu:
Hastanın
kullandığı
ilaçların
değerlendirilmesi gerekirse ameliyattan önce kesilmesi işlemidir.
 Psikolojik ve mental durumu
 Sınıflandırma ve risk belirlemesi: Dünyada en yaygın kullanılan
sınıflandırma Amerikan Anesteziyoloji Derneği’nin kabul ettiği, hastaların
genel durumunu ve riskleri ortaya koyan sınıflamadır.
- ASA I:normal, cerrahi patoloji dışında bir hastalığı olmayan sağlıklı
kişi.
- ASA II: Cerrahi girişim gerektiren veya gerektirmeyen bir nedene bağlı
hafif sistemik bozukluğu olan kişi.
- ASA III: Aktivitesini sınırlayan, ancak güçsüz bırakmayacak bir
hastalığı olan kişi.
- ASA IV: Hayatını tehdit eden bir hastalığı olan kişi.
- ASA V: Ameliyat olsa da olmasa da 24 saatten fazla yaşaması
beklenmeyen kişi.
 Anestezistin
kararı:
Ameliyatın
hangi
anestezi
yöntemiyle
yapılacağına ve hastaya ameliyat sırasında verilecek pozisyona karar verme
işlemidir.
 Hastanın onayı: Hastayı bilgilendirme ve hasta izninin alınması
işlemidir.
 Hastanın korku ve endişesinin azaltılması öneriler.
 Öneriler: Hastanın gece 24.00’ten sonra aç kalması, banyo yapması,
rahat uyku uyuması, ameliyata gelmeden önce diş fırçalaması, yanında
mutlaka bir yakının olması gerektiği hastaya sölenmelidir. (7, 8)
4 2.4.Premedikasyon
Ameliyattan önce hastaya ilaç uygulama işlemidir.
2.4.1.Premedikasyonun Amaçları
a) Korku, heyecan ve endişeyi gidermek
b) Sakinlik, rahatlık, neşe ve unutkanlık sağlama
c) İstenmeyen refleks hareketleri baskılamak
d) Sekresyonları kontrol altına almak
e) Analjezi sağlamak
f) Amnezi sağlamak
g) Aspirasyon riskini azaltmak (5)
2.4.2.Premedikasyon İlaçları
1. Hipnotik ve sedatifler: Uyku verici sakinleştirici
2. Trankilizanlar: Huzursuzluk giderici
3. Opioidler: Ağrı kesici
4. Antiemetikler: Kusmayı,öğürmeyi engelleme
5. Antikolinerjikler: Sekresyonları azaltma
6. Antiasit ilaçlar: Mide salgısını azaltma
7. Antihistaminikler: Kaşıntı engelleyici ilaçlar(9)
5 2.5.Genel Anestezi Uygulaması
Uygulama
açısından
genel
anestezide
indüksiyon,
idame
ve
sonlandırma olmak üzere üç safha vardır.
1. Anestezi indüksiyonu: Anestezinin başlatılmasıdır.
2. Anestezinin devamı (idame): Anestezinin idame dönemi, yeterli
anestezi derinliği sağlandıktan sonra cerrahi girişimin başladığı ve cerrahinin
sonuna kadar sürdürüldüğü dönemdir. Anestezist bu dönemde, hastanın
homeostazisini ve yeterli anestezi derinliğini sağlamakla görevlidir. Bunun
için önceden havayolu kontrol yöntemi, solunum şekli ve uygulanacak
anestezi yönteminin belirlenmiş olması gerekmektedir.
Cerrahi girişimin tipi ve süresi hastanın durumu verilen pozisyon ve
kullanılacak ilaçlara göre hastanın solunum şekli (spontan, asiste veya
kontrole solunum) belirlenir. Endotrakeal entübasyon yapılacaksa kas
gevşetici ilaçlardan faydalanılır. Laringoskopi ve entübasyon sırasında
hipertansiyon
ve
taşikardi
ile
kendini
gösteren
sempatik
cevapla
karşılaşılabilineceği unutulmamalıdır.
Anestezi indüksiyonu ve havayolu kontrolü sağlandıktan sonra hastaya
cerrahi girişim için uygun pozisyon verilir. Anestezi idamesinde genellikle
%50-60 oranında azot protoksit ile %40-50 oranında oksijen verilir. Bu
kombinasyona volatil anestezik ve minimal dozda opioid eklenmesi ile
hastanın spontan solunumunun devamı sağlanı (6, 7).
6 2.6. Genel Anestezi Endikasyonları
1- Problemli çocuklar,
2- Dental anksiyete
3- Geniş kapsamlı cerrahi girişimler (artroskopi)
4- Bebekler ve küçük çocuklar
5- Geçireceği cerrahi girişimin lokal veya regional anestezi altında
güvenle yapılabileceğine dair önerilere rağmen genel anesteziyi tercih eden
yetişkinler,
6- Mental bozukluğu olan hastalar
7- Lokal anesteziklerin etki sürelerinin kısıtlı olması nedeni ile uzun
süren cerrahi girişimler
8- Lokal anestezinin uygun ve yeterli olmadığı cerrahi girişimler
9- Lokal anesteziklere karşı toksik veya alerjik reaksiyon anamnezi
10- Antikoagulan tedavi görmekte olan hastalar (8)
3.GENEL
ANESTEZİ
YÖNTEMLERİ,
ANESTEZİKLER
VE
KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİERİ
3.1. İnhalasyon Anestezisi
Azot protoksit ve volatil anesteziklerin kullanıldığı anestezi yöntemidir.
Solunum yoluyla alınan anestezik gaz ve buharlar alveollere oradan kana
diffüze olurlar. Kan ile taşınan anestezik madde miktarı belli bir seviyeye
ulaştığında genel anestezi meydana gelir. İnhalasyon anestezikleriin
7 meydana getirdiği genel anestezinin derinliği doğrudan doğruya bu
maddelerin beyindeki parsiyel basıncına; uyuma ve uyanmanın hızı da
basıncın değişim hızına bağlıdır. Bazı ajanlar solunum yollarını irrite
ettiklerinden çok yüksek yoğunlukla verilemezler. İndüksiyon ve belirli
anestezi derinliği sağlandıktan sonra yoğunluk azaltılarak anestezi cerrahinin
gerektirdiği düzeyde sürdürülür. Anestezik maddenin alveolden kana transferi
ajanın kanda eriyebilirliği ile orantılıdır.
3.1.1. İnhalasyon Anestezikleri
1) Azot protoksit (nitröz oksit): Tüm anestezikler arasında en eski
olmasına rağmen günümüzde halen kullanılan tek anestezik ilaçtır. Renksiz,
kokusuz özellikte ve anestezide kullanılan tek inorganik yapıdaki gazdır. Oda
ısısında gaz halde bulunur. Gaz partisyon katsayısı düşük olduğu için alınımı
ve eliminasyonu diğer inhalasyon anesteziklerine göre daha hızlıdır. Atılımı
ekshalasyon yoluyla olmakta ve biyotransformasyona uğramamaktadır.
Analjezik özelliği vardır fakat anestezik özelliği zayıftır. %60’dan daha yüksek
konsantrasyonlarda amnezi oluşturur. MAC değeri yüksek olduğu için
uygulamada diğer anesteziklerle birlikte kullanılır.
Azot protoksit serebral kan akımını ve oksijen tüketimini artırır.
İntrakraniyal basınçta hafif yükselmeye neden olur. Volatil anestezikler gibi
kas gevşetici etkisi yoktur. Solunum sistemini deprese eder. Tidal volümde
azalmaya neden olur. Hipoksiye solunumsal cevabı deprese eder. Hastaya
verilen azot protoksit kesildiği zaman hızla kandan akciğerlere difüze olur.
Buna bağlı olarak alveollerdeki parsiyel oksijen basıncının, inspire edilen
oksijen basıncının altına düşmesi ile hipoksi ve hipoksemiye yol açabilir. Bu
8 nedenle klinik uygulamada azot protoksit kesildikten sonra hastaya 5 dk süre
ile %100 oksijen verilmelidir. (7, 8)
Tetrafolat sentezi inhibisyonu: DNA sentezi için gerekli olan ve B12
vitaminine bağımlı olan methionin sentetazı inaktive etmektedir. Bu nedenle
N2O gebelerde ve vitamin B12 eksikliği olan hastalarda dikkatli kullanılmalıdır.
(9)
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonları: Miyokardial kontraktiliteyi
azaltır yani miyokard depresyonu yapar. Sempatik sistemi stimüle etmesi bu
etkiyi azaltır. Kalp atım hızı ve arteriyel kan basıncında önemli değişiklik
yapmaz. Ancak koroner arter hastalığı ve hipovolemisi olan olgularda
miyokard
depresan
etkisi
maskelenemez.
Erişkin
hastada
pulmoner
hipertansiyon varsa pulmoner vasküler direncide artırır. (6)
2) Halotan: İnhalasyon ajanıdır. Hoş ve irritan olmayan kokusu
nedeniyle inhalasyon indüksiyonu için uygundur. Koruyucu madde olarak
timol içerir. Halotan, genel anestezi indüksiyonunda %2-4, idamede ise %0,51,5 arasındaki konsantrasyonlarda kullanılır. İskelet kası gevşemesine sağlar
ve non depolarızan kas gevşetcilerin etkisini potansiyalize eder. Malign
hipertermiyi tetikleyebilir. Uterus kontraktilitesini azaltır. %15-20 oranında
karaciğerden metabolize olur. Özellikle karaciğerde enzim indüksiyonu
olduğunda
ve
hipoksik
koşullarda
redüktif
metabolitlerinin
oluşması
hepatotoksisiteye yol açabilir. Halotan hepatiti nadir görülmekle birlikte, kısa
aralıklarla tekrarlanan halotan anestezisi sonucunda orta yaşlı, şişman
kadınlarda ve halotana karşı aşırı duyarlılık anamnezi olanlarda risk daha
fazladır. Serebral vasküler rezistansı azaltarak serebral kan akımını artırır.
9 Otoregülasyonu bozar ve intrakraniyal basınç artışına yol açar. Tüm volatil
anestezikler gibi serebral aktivite ve metabolizmayı, oksijen tüketimini azaltır.
Hızlı ve yüzeyel solunuma yol açar. Havayolu reflekslerini baskılar ve
bronkodilatasyon yapar. Astıma bağlı bronkospazmı çözebilir. Mukosiliyer
aktiviteyi deprese eder.
Kardiyovasküler
Sistem
Komplikasyonları: Doza bağlı olarak
miyokardial depresyona ve bunun sonucu kan basıncında düşmeye yol açar.
Ayrıca sağ atrial basıncı artırır. Koroner vazodilatasyon yapmasına rağmen
sistemik kan basıncındaki düşme sonucu koroner kan akımı azalır. Halotan
hipertansiyona bağlı oluşan baroreseptör refleksleri ve azalmış vagal
stimülasyonu baskılar. Sinoatrial düğüm iletiminin yavaşlaması bradikardi ve
aritmiye neden olur. Aritmiler tedavi edilmezse ventriküler taşikardi ve
fibrilasyona yol açar. Epinefrinin disritmi yapıcı etkisine karşı miyokardın
hassasiyetini artırır. Bu nedenle 1,5 mg/kg dozun üzerinde epinefrin
kullanımından kaçınılmalıdır Sistemik vasküler rezistans pek etkilenmemekle
birlikte organların kan akımında değişiklik gözlenir. Örneğin serebral kan
akımı artarken, hepatik, renal ve splanknik kan akımı ise azalmaktadır.
Miyokardial iskemiye yol açmaz. (6, 7, 8)
3) Metoksifluran: Bilinen en potent inhalasyon anesteziğidir. MAC
değeri 0.16’dır. Halojenli bir dimetil eteridir. İnhalasyon anesteziklerinin en
güçlüsüdür. Kanda ve dokulardaki çözünürlüğü çok yüksek olduğu için
anestezi indüksiyonu ve derlenmesi uzun sürede olur. %50-75 oranında
metabolize
olur.
Açığa
çıkan
metaboliti
florür,
açabilmektedir. Bu nedenle klinikte nadiren kullanılır.
10 nefrotoksisiteye
yol
4) Enfluran: Halojenize metil etil eterdir. Patlayıcı yanıcı değildir.
Halotandan çok daha az potent bir ajandır. Metabolizması oldukça stabil olup
%2.5- 8.5 oranında oksidatif yolla metabolize olur. Metabolizması sonucu
açığa çıkan florür düzeyi 20 mmol/l’dir. Bu düzey renal hasara neden
olabilecek düzeyin altında olmakla birlikte, önceden böbrek fonksiyon
bozukluğu olan hastalara kullanılması önerilmemektedir. Ayrıca, uzun süreli
izoniazid tedavisi de florür düzeyini önemli derecede artırabilir. Kas gevşetici
etkisi güçlüdür. SSS etkileri halotana benzer. İntrakraniyal basıncı önemli
oranda artırır. Beyin omurulik sıvısının yapımını artırırken, atılımını azaltır.
EEG’de epileptiform aktivite izlenir, bu nedenle epileptik hastalarda
kullanılmaz. Karaciğer ve böbrek kan akımını azaltır.
Malign hipertermiyi
tetikleyebilir. Mukosiliyer aktiviteyi deprese eder. Bronkodilatasyon sağlar,
solunum hızını artırır. Hipoksiye solunumsal yanıtı deprese eder. Hepatik kan
akımını azaltır. Renal kan akımını, glomerüler filtrasyon hızını ve idrar
debisini azaltır.
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonlar: Enfluran, halotan ile
benzer olarak miyokardial kontraktiliteyi azaltırken; farklı olarak sistemik
vasküler rezistansı düşürür ve kalp atım hızını artırır. Böylece ortalama kan
basıncı düşer, kardiyak outputu azaltır. Aritmi yapıcı etkisi yoktur. 2MAC
düzeyinde ciddi hipertansiyona neden olur. Miyokardial iskemiye yol açmaz.
Miyokardın adrenaline duyarlılığını artırır. Miyokardı katekolaminlere karşı
duyarlı kılar.
5) İzofluran: 1971 yılında kullanımına başlanmış olan izofluran,
enfluranın izomeri olan bir metil etil eterdir. Enfluranın birçok özelliğini
gösterir. Berrak, renksiz sıvı şeklinde olup koruyucu içermez. Yanıcı ve
11 patlayıcı değildir. Hızlı indüksiyon ve hızlı uyanma sağlar. Kimyasal olarak
stabildir. Keskin eter benzeri bir kokusu vardır. MAC değeri oksijen içinde
1,15, %70 azot protoksit içinde 0,56’dır. İzofluran genel inhalasyon
anestezisinin başlatılması ve sürdürülmesinde kullanılır. Nöroanestezide en
çok tercih edilen ajanların başında yer alır. Konvulsif etkisinin olmaması,
intrakraniyal basınç ve serebral perfüzyonun hiperventilasyonla sabit
tutulması, serebral metabolizmanın korunması, kontrollü hipotansiyonun
sağlanması gibi özellikler tercih edilmesini sağlar. Beyni iskemiye karşı korur.
Solunum sistemi üzerine etkileri halotan ve enflurana benzer. Etkin bir
bronkodilatasyon sağlar. Fakat üst solunum yollarında irritasyon yapar.
İskelet kaslarını gevşetir. Renal ve hepatik kan kan akımını azaltabilir, ancak
olumsuz bir etki yaratmaz. Karaciğer hastalarında güvenle kullanılabilir. %0,2
oranında metabolize olur. En önemli metabolitleri flor iyonu ve trifloroasetik
asittir. Malign hipertermiyi tetikleyebilir. Bu yüzden malign hipertermisi olduğu
bilinen veya malign hipertermiye genetik yatkınlığı olduğu bilinen hastalarda
kullanılmamalıdır. Ayrıca halojenize anesteziklere karşı aşırı duyarlılığı
olanlarda ve daha önceki bir halojenize anestezik uygulamasından sonra
karaciğer fonkiyon bozukluğu, sarılık veya izah edilemeyen ateş, lökositoz
veya eozonofilinin oluştuğu hastalarda kullanılmamalıdır.
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonları: Kalp atım sayısını
değiştirmez veya hafif artırır. Miyokardı deprese eder, ancak bu etki
halotandan daha azdır. Kardiyak debi korunur. Koroner arterleri dilate eder.
Bu durum kanı stenotik alanlardan uzaklaştırıp miyokardial iskemiye neden
olabilir. Bu nedenle çok sayıda koroner damarı etkilenmiş ve özellikle sol kalp
yetmezliğinde kullanılması önerilmez. İzofluran konsantrasyonundaki hızlı
12 yükselme kalp atım hızı ile arterial kan basıncında geçici ve hafif yükselmeye
yok açar.halotan gibi aritmiye yol açmaması tercih edilme nedenidir. Hafif
derecede koroner dilatasyon yaparak koroner çalma sendromuna yol açabilir.
Miyokardın adrenaline duyarlılığını artırmaz.
6) Desfluran: İzoflurana çok benzer bir yapısı olup izoflurandaki klor
yerine flor içerir. Çok hızlı indüksiyon ve uygulama sağlar ancak etkinliği
düşüktür. Kan ve dokulardaki çözünürlüğü düşük olduğu için hızlı indüksiyon
ve derlenme sağlar. Keskin kokusu ve irritan olması nedeniyle indüksiyon için
uygun bir anestezik değildir. Erişkinlerde yatarak ve günübirlik cerrahide
indüksiyon ve idame anestezisi, diğer anesteziklerle indüksiyon ve trakeal
entübasyon sonrası bebek ve çocuklarda idame anestezisinde kullanılır.
Desfluran veya diğer halojenik anesteziklere duyarlı olduğu bilinen hastalarda
kullanılmamalıdır.
Malign
hipertermiyi
tetikleyebileceğinden,
malign
hipertermisi olan veya malign hipertermiye genetik yatkınlığı olan hastalarda,
ciddi
hipovolemisi
olan
hastalarda
ve
intrakraniyal
hipertansiyonda
kullanılmaması gerekmektedir. Serebral oksijen tüketimini azaltır. Serebral
kan akımını izoflurana oranla daha fazla artırır. Hiperventilasyona rağmen
intrakraniyal basınç artışı görülür. Karaciğer ve böbrek akımını minimal
azaltır. Karaciğerde p-450 sistemi ile minimal metabolize olur. Solunum hızını
artırırken tidal volümü azaltır. Bronkodilatasyon sağlar. İndüksiyonda
sekresyon artışı, nefes tutma ve laringospazm görülür. Solunum depresyonu
yapar. Kas gevşetici etkisi güçlüdür (4).
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonları: Kardiyovasküler etkileri
izoflurana benzer. Doza bağlı olarak sistemik vasküler direnci, bunun sonucu
ortalama kan basıncını düşürmektedir. Kardiyak debi etkilenmez veya hafif
13 azalır. Ancak desfluran konsantrasyonunu hızla yükseltilmesi sempatik
aktivasyona yol açar ve kalp atım hızı kan basıncı ve katekolamin düzeyinde
geçici bir artış gözlenir. Kalp atım hızı özellikle vaporizatörün açılmasıyla
veya konsantrasyonu arttırıldığında yükselir. Bu dönemde arter basıncıda
yükselebilir. Bu sempatik stimülasyon ajanın medüller merkezleri stimüle
etmesi ile açıklanır. Bu etkiler izofluran kullanıldığında da görülmesine karşın
daha az şiddettedir. Desfluran epinefrinin disritmi yapıcı etkine karşı
miyokardın hassasiyetini artırmaz (6).
7) Sevofluran:
Desfluran gibi flor ile halojenize edilmiş bir metil propil
eterdir. Berrak, renksiz sıvı şeklinde olup yanıcı ve patlayıcı değildir. Gaz
partisyon katsayısı desflurandan biraz yüksek, etkinliği ise enflurana yakındır.
Mevcut inhalasyon anesteziklerinden daha hızlı etkili olması, kokusunun hoş
olması,
solunum
yollarında
irritasyon
oluşturmamasının
yanı
sıra
kardiyovasküler ve solunum sistemine istenmeyen etkilerinin daha az olması
gibi özellikler indüksiyonda en çok tercih edilen inhalasyon ajanlarından biri
olmasını sağlamıştır. Sevofluran hastanede yatan ve yatmadan tedavi gören
pediatrik veya erişkin hastaların cerrahisinde, genel anestezinin indüksiyon
ve idamesinde kullanılır. Sevofluran veya diğer halojenli ajanlara duyarlılığı
olduğu bilinen hastalar ve malign hipertermiye bilinen veya şüpheli genetik
duyarlılığı olan hastalarda sevofluran kullanılmamalıdır. Hipovolemi ve
intrakraniyal
hipertansiyonda
kullanılması
önerilmemektedir.
Serebral
metabolik oksijen tüketimini azaltır ve epileptik aktiviteye yol açmaz. Tidal
volüm, solunum katsayısı ve ekspiryum sonu volümü en az etkileyen volatil
anesteziktir. Solunum depresyonu ve bronkodilatatör etkisi izofluran ile
eşdeğer orandadır. Çocuklarda indüksiyon sırasında entübasyon için yeterli
14 kas gevşemesi sağlamaktadır. Renal ve hepatik kan akımını hafif derecede
azaltır.
% 2-3 oranında metabolize olur. En önemli metaboliti flor iyonudur.
Uzun süreli yüksek konsantrasyonda kullanımında serum flor düzeylerinin
nefrotoksik düzeylere yaklaştığı bildirilmiştir. Sevofluran ayrıca desfluran gibi
karbondioksit absorbanları ile reaksiyona girerek 5 değişik bileşik oluşturur.
Bu bileşiklerden en önemlisi Bileşik A’dır.
Her ne kadar Bileşik A’nın 100
ppm’in üzerinde farelerde karaciğer ve böbrek toksisitesine yol açtığı
gösterilse de insanda bu denli yüksek düzeyler ve toksik etkileri
bildirilmemiştir.
Ancak olası yüksek düzeylere engel olmak için sevofluranın
yüksek konsantrasyonlarda, uzun süre, düşük taze gaz akımı ile kullanımı
doğru
değildir.
Soda
lime
gibi
alkaliler
sevofluranı,
nefrotoksisitesi
kanıtlanmış bir diğer ürüne (Compound A) indirgeyebilir. Compound A
birikimi, solunum gazının ısısının yüksek olması, düşük akımlı anestezi ve
kuru baryum hidroksit kullanılması, yüksek sevoflurane kullanılması ve uzun
süre anestezi uygulanması ile artar.
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonlar: Miyokardial kontraktiliteyi
hafif derecede deprese eder. Sistemik kan basıncı ve vazodilatasyondaki
düşüş izofluran ve desflurana göre daha azdır. Ancak kalp atım hızını pek
etkilemediği için kardiyak debi izofluran ve desflurandaki gibi korunamaz.
Koroner çalma sendromuna neden olmamaktadır. Epinefrinin disritmi yapıcı
etkisine karşı miyokardın hassasiyetini artırmaz. Miyord iskemisine neden
olmaz (6,7,8,9).
15 3.2. İntravenöz Anestezi
İntranvenöz anesteziklerin tek başına veya genellikle azot protoksit
veya oioidler ile birlikte kullanıldığı uygulama şeklidir. İntravenöz anestezik
ilaçlar genel anestezi indüksiyonunda ve idamesinde kullanılır. İnhalasyon
anestezikleri opioidlerle dengeli anestezi veya TIVA’da kombine şekilde
kullanılabilir. Ayrıca bilinçli sedasyon oluşturmada da kullanılabilirler.
İntravenöz anestezik ilaçlar olarak adlandırılsalar da bazıları IM, rektal, oral,
transkütan
veya
transmukozal
gibi
yollarla
da
uygulanabilmektedir.
İntravenöz anesteziklerin başlıca etkisi, doza bağlı olarak SSS depresyonu
sonucu gözlenen sedasyon ve hipnozdur. Etkileri, çoğunun yağda erirliğinin
fazla olması ve serebral perfüzyon oranının yüksek olmasına bağlı olarak
hızlı başlar. Anestezik ilaçların intravenöz yolla verilmesi, etkinin hızlı
başlamasını sağlar. Tek başına ya da kombine bir şekilde verilmelerini
takiben, anestezi oluşturur. Anestezik ilaçların intravenöz yolla verilirken
uygulama araçlarının basitliği, yanma ve çevre kirliliğine neden olamaması
bu uygulamanın üstünlükleridir. Dikkatli bir şekilde yapılan uygulama ile ilacın
ven dışı, arter içi verilmesi sonucu oluşabilecek komplikasyonlar da
önlenebilmekte, rahat bir anestezi sağlanmaktadır. İntravenöz yol, damaryolu
bulunduktan ve tesbit edildikten sonra ilacın verilmesi için en güvenilir yoldur;
ancak oksijen verme ve entübasyon olanakları mevcut değilse bu ilaçların
uygulanmaları sakıncalıdır (5).
16 3.2.1.intravenöz anestezikler
Genel anestezi indüksiyonunda, anestezi idamesinde uygulanacak
yöntemden bağımsız olarak, intravenöz anesteziklerin kullanımı tercih
edilmektedir. Bu ilaçların en önemli özellikleri klerenslerinin yüksek veya
dağılım völümlerinin düşük olmasıdır. Bu özelliklere sahip ilaç vücut
dokularında fazla bir dağılıma uğramadan hızla atılır. Böylece vücutta birikim
söz konusu olmadığından infüzyon süresinin uzunluğu, ilaç kesildikten sonra
derlenme süresini fazla etkilememektedir. Context-sensitive yarılanma ömrü
infüzyon süresi ile ilişkili olarak ilacın plazma konsantrasyonunun %50
oranında azalması için gerekli süredir. İntravenöz anesteziklerin infüzyonu
sonlandırıldıktan sonra hastanın uyanması için gereken süreyi, eliminasyon
yarı ömrüne göre daha doğru göstermesi nedeniyle klinik uygulamada önem
taşımaktadır.
Çoğu
intravenöz
ilaç,
karaciğer
tarafından
metabolize
edilerek
eliminasyona uğrar. Suda çözünürlüğü fazla olan metabolitler böbrek yoluyla
atılır. Çok az bir bölümü biliyer eksresyona uğrar. Bazı metabolitler aktif
özelliktedir. Bu grupta yer alan ilaçlar için de inhalasyon anestezikleri için
tanımlanan MAC’a eşdeğer olarak spesifik uyarılara yanıtın %50 denekte
baskılandığı plazma ilaç konsantrasyonu tanımlanmıştır (5).
1) Barbitüratlar: En çok kullanılan intravenöz anestezikler olup
barbitürik
asidin
suda
çözünen
sodyum
tuzlarıdır.
Genel
anestezi
indüksiyonunda ve idamede, dengeli anestezide hipnoz, bölgesel anestezide
sedasyon sağlamak için kısa süreli girişimlerde tek ajan olarak ve
konvülsiyon tedavisinde kullanılır. Barbitüratlar etki sürelerine göre sınıflara
17 ayrılır ve anestezide en fazla, çok kısa etki süreli tiopental sodyum kullanılır.
Santral sinir sisteminde bilinci kontrol eden retiküler aktive edici sistemde
depresyon yaparlar. Eksitatör nörotransmitter iletimini baskılayıp inhibitör
olanların (GABA gibi) iletimini artırırlar.
Proteine bağlanma oranı %60-80’dir. Lipit erirliğinin yüksek oluşu
sonucu hızla beyine difüze olur ve bilinç kaybı bir kol-beyin dolaşım süresi
içinde
meydana
gelir.
Hızla
redistribüsyona
uğradığından
beyindeki
konsantrasyonu düşer ve kısa sürede uyanma gözlenir. Ancak tekrarlayan
dozlarda vücutta biriktiğinden anestezi idamesinde kullanılmaz. Sodyum
tiyopentolün %99’u karaciğerde metabolize olur. Kalanı idrarla değişmeden
atılır. Eliminasyon yarı ömrü 6-12 satt olduğu için plazma konsantrasyonları
uzun süre yüksek kalır, bilinçsizlik ve sedasyon hali beklenenden daha uzun
süre devam eder, derlenme gecikir.
Santral sinir sisteminde doza bağlı olarak hafif sedasyondan bilinç
kaybına kadar giden depresyona yol açar. Analjezik etkisi yoktur. Aksine
ağrıya duyarlılığı artırır. Kas gevşetici özelliği yoktur. Düşük dozlarda epilepsi
nöbetlerinin
durdurulmasında
ve
status
epileptikusta
yaygın
olarak
kullanılmaktadır.
Solunum sayısı tidal volümü ve karbondioksite solunumsal cevabı
azaltır. İndüksiyon dozlarında geçici apneye yol açar. Laringeal ve öksürük
reflekslerini
yeterince
deprese
edemediğinden
uyaranlar
ile
hıçkırık,
laringospazm veya bronkospazm gelişir. Hazır preparatları alkalidir bu
nedenle uygulama yerinde venöz irritasyon yapar.
18 İntraarteriyel ve
infiltrasyon şeklinde hatalı uygulama sonucu siddetli ağrı, doku hasarı ve
nekrozuna yol açar.
Sodyum tiyopental porfiriada kesinlikle kontraendikedir. Plesantayı
geçerek fetusta depresyona neden olur. Karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını
büyük dozlarda deprese ederler.
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonlar: Arteriyel kan basıncı ve
kalp debisini düşürür, baroreseptör refleksi ile kalp atım hızını artırabilir.
Miyokard depresyonu görülebilir. Enjeksiyon hızı, hastanın volüm durumu ve
kardiyovasküler
sistem
hastalığının
varlığı
bu
etkileri
belirginleştirir.
Hiperkapni ve hipoksi gelişmediği sürece kalpte ritm bozukluğu ve aritmilere
neden olmaz. Taşikardi gelişebilir.
2) Benzodiapezinler: Bir benzen halkası ve 7 üyeli diazepin
halkasından oluşurlar. Benzodiazepinler sedatif, antikonvülsif, kas gevşetici
ve anksiyete giderici etkilere sahiptir. Özellikle preoperatif medikasyon,
intravenöz sedasyon, anestezi indüksiyonu ve idamesi ve epileptik aktivitenin
baskılanması amacıyla kullanılır.
Birçok etkisi ve çeşitli yollardan uygulama
olanağı sunması nedeniyle anestezide yaygın olarak kullanılmaktadır.
Özellikle midazolam
(Dormicum), flunitrizepam (Rohypnol), diazepam
(Valium), lorazepam (Ativan) premedikasyonda, anestezi indüksiyonunda,
idamesinde, yoğun bakım ünitelerinde uzun süreli sedasyonda, hasta
kontrollü sedasyonda, radyodiagnostik girişimlerde, bölgesel anestezide
işlem öncesi ve işlem süresince sedasyon sağlamak amacıyla kullanılır.
Benzodiazepinler büyük oranda plazma albüminine bağlanır. Karaciğer,
böbrek hastalıkları ve beslenme bozukluklarında albümin düzeyindeki azalma
19 etkilerini şiddetlendirir. IV uygulama sonrası öncelikle santral sinir sistemi
olmak üzere damardan zengin dokulara, sonrasında bu dokulardan kas
dokusuna en son yağ dokusuna dağılır. Eliminasyon, karaciğer yoluyladır.
Safra ile atılan diazepamın bir kısmı gastrointestinal sistemden absorbe
olarak özellikle yüksek doz uygulamalarında 4-6 saat sonra tekrar sedasyona
neden olur. Diazepam ayrıca karaciğerde oksidasyon ve konjugasyonla
yıkılır. Metabolitleri aktif olup yarı ömürleri uzun olduğu için özellikle
tekrarlanan uygulamalarından sonra ayılma gecikebilir, uzun süren sersemlik
olabilir. Anestezi uygulamasında bu grupta yer alan midazolam en çok,
diazepam
ve
lorazepam
ise
daha
az
kullanılmaktadır.
Bu
üç
benzodiazepinden lipit erirliği en fazla olan midozalamdır. Etkisinin başlaması
ve süresi, diğer ikisine göre daha hızlıdır. Diazepam ve lorazepamın uzun
eliminasyon yarı ömrü aynı zamanda sedasyonun uzaması ve derlenmenin
gecikmesi ile sonuçlanır. Midazolam, hem suda hem de yağda çözünür.
Diğerleri gibi çözücü olarak propilen glikole gerek göstermediğinden, İV ve İM
enjeksiyonları ağrı ve irritasyon yapmaz.
Benzodiazepinler SSS’de özel reseptörlerine bağlanarak GABA’nın
inhibitör etkisini artırırlar. Serebral oksijen tüketimini, kan akımını ve ICP’yi
düşürürler. Epilepsi eşiğini yükseltirler. Grandmal nöbet kontrolünde ve
önlemesinde etkilidirler. Analjezik etkileri yoktur. Sedatif dozlarda anterograd
amnezi yaparlar. Spinal kor seviyesinde hafif kas gevşemesi sağlarlar. Alerjik
reaksiyonlar
yok
denecek
kadar
azdır.
Benzodiazepinler,
volatil
anesteziklerin MAC değerini %30 azaltırlar. Diazepam gebelikte konjenital
anomali riski nedeniyle kullanılmamalıdır. Yine diazepama tolerans, fiziksel
ve psişik bağımlılık gelişir. Yoksunluk sendromuna benzer bir tablo oluşur.
20 Flumazenil,
kompetitif
benzodiazepin
reseptör
antagonistidir.
Benzodiazepinin uzamış etkisini ortadan kaldırmak için 0,2-0,3 mg dozunda
İV her dakikada titre edilerek total doz 3 mg oluncaya kadar uyanması
geciken olgularda uygulanabilir.
Kardiyovasküler
Sistem
Komplikasyonları:
Kardiyovasküler
sistemdeki değişiklikleri minimaldir. Sistemik vazodilatasyona ve kalp
debisinde orta derecede azalamaya yol açarlar. Kalp atım hızı genellikle
etkilenmez. Büyük miktarda ve opioidle birlikte kullanıldıklarında hipovolemik
veya kardiyak hastalarda, hemodinamik değişikliklerde artma gözlenir.
Midazolamın kardiyovasküler etkileri diazepama göre göre daha fazladır.
3) Opioidler: Opioidler, anestezi uygulamalarında premedikasyon,
indüksiyon, idame ve postoperatif ağrı kontrolünde kullanımlarının yanı sıra
yoğun bakım ünitelerinde de sık kullanılanılır. Opioid grubu ilaçlar papaver
somniferumdan elde edilen opium deriveleridir. Opioidler güçlü analjezik etkili
ilaçlardır, santral sinir sistemindeki endojen opioid reseptörlerini taklit ederek
analjezi sağlar. Analjezi sağlamanın yanı sıra yüksek dozlarda anestezi
amacıylada kullanılmaktadır. Santral sinir sistemi ve diğer dokularda bulunan
spesifik reseptörlere bağlanarak etki eden, primer olarak analjezi amaçlı
kullanılan, doğal, sentetik veya yarı sentetik yapıda ajanlardır. Morfin, kodein,
papaverin doğal; eroin, dilaudid yarı sentetik; meperidin, fentanil, sufentanil,
alfentanil, remifentanil ise sentetik yapıda ajanlardır. Opioidler santral sinir
sisteminde, özellikle beyin sapı ve spinal korda ve diğer dokulardaki pre ve
postsinaptik stereospesifik opioid reseptörlerine bağlanarak etki gösterir.
Ağrılı uyaranların neden olduğu otonom, endokrin ve somatik yanıtları her
zaman yeteri kadar suprese edemezler. Bu sakınca, yanıtları kontrol eden
21 ilaçların kombinasyonu ile ortadan kaldırılabilmektedir. Opioidler hızlı etkilidir;
ancak maksimum etkiye ulaşmaları için geçen süre birbirinden farklıdır.
Alfentanil ile maksimum etki en kısa sürede elde edilmektedir.
Opioidlere aşırı duyarlılığı olanlarda, akut solunum depresyonu, akut
astım atağı, üst solunum yolu obstrüksiyonu, amfizem, kifoskolyoz, kafa
travmaları, kafa içi basıncın arttığı durumlar, MAO inhibitörü kullananlarda,
hepatik yetmezlikte, hipovolemi, şok, hipotansiyon, miksödem, addison
hastalığı, akut alkol zehirlenmeleri, deliryum trimens, konvulsif bozukluklarda
opioidler uygulanmamalıdır.
Nörofizyolojik fonksiyon olarak SSS’i tümüyle deprese diğer genel
anesteziklere
göre
etkileri
daha
spesifiktir.
Opioidler
primer
olarak
endorfinlerin reseptörlere bağlanmasını azaltarak, ağrının modülasyonundan
sorumlu sistemi aktive eder. Analjezi dışındada etkileri vardır. Sanral yolla
sedasyon, anksiyolizis, öföri, miyozis, bradikardi, hipotansiyon, kas rijiditesi,
bulantı-kusma, antitusif etki, hipotermi, hipoventilasyon, erken yada geç
solunum depresyonu gibi etkilere neden olurlar. Primer eliminasyon yeri
karaciğerdir. Çoğunluğu idrar yoluyla atılan metabolitlere yıkılılar. Ancak
morfin metabolitlerinin birikimi böbrek yetmezlikli hastalarda uzun süren
narkoza ve solunum depresyonuna yol açabilir.
Opioidler doza bağlı olarak sedasyon ve analjezi sağlarlar. Yüksek
dozlarda bilinç kaybı da oluşturabilirler. Volatil ve gaz anesteziklerin MAC
değerini düşürürler. Serebral kan akımını ve metabolizma hızını azaltırlar.
22 Beyin sapında solunum merkezini deprese ederler. Önce yalnız
solunum sayısı, yüksek dozlarda tidal volüm de azalır. Bronkospazm
gelişebilir. Göğüs ve karın kaslarında belirgin sertliğe neden olurlar.
Kardiyovasküler Sistem Komlikasyonları: Miyokard kontraktilitesinde
önemli bir değişiklik yapmazlar. Diğer anesteziklerle birlikte kullanıldıklarında
bu etki belirginleşir. Sadece meperidin miyokardı deprese eder. Sempatik
tonustaki azalma sonucu sistemik vasküler rezistans orta derecede azalır.
Morfin ve meperidine bağlı histamin salınımı bu etkiyi artırır ve hipotansiyon
gözlenir. Meperidin, kalp hızını artırırken, diğerleri vagal etki ile bradikardiye
yol açar. Hemodinamiyi önemli ölçüde etkilemedikleri için hemodinamisi ve
genel durumu kötü hastalarda tercih edilen ilaçlardır.
4) Propofol: Kimyasal olarak, 2,6-diizopropil fenol yapısında olup kısa
süreli cerrahi girişimlerde çabuk derlenme sağlaması ve birçok üstün
özelliğiyle günümüzde tercih edilen bir anesteziktir. Propofol suda az erir, bu
nedenle % 10 soya yağı içindeki %1’lik emülsiyonu kullanılır. Solüsyon nötral
pH’dadır. Anestezi indüksiyonu, anestezi idamesinde diğer ajanlarla kombine
şekilde ya da tek ajan olarak, yoğun bakım ve bölgesel anestezi sırasında ve
ameliyathane dışı diyagnostik ve girişimsel uygulamalar sırasında sedasyon
amacıyla kullanılır, proteine bağlanma oranı %98’dir. Lipit erirliği yüksektir.
Hızlı bilinç kaybı ve hızlı uyanma sağlar. İlacın verilmesini takiben bir kol
beyin zamanında bilinç kaybı oluşur ve dozun etkisi 3–10 dakika sürer. Bu
özelliği nedeniyle günübirlik olgularda küçük cerrahi girişimlerde tercih edilir.
Karaciğerde inaktif metabolitlere yıkılır ve büyük oranda idrarla atılır. Propofol
infüzyonu kesildikten sonra 30 dakika içinde hasta yardımsız ayakta durabilir.
Büyük miktarlarda ve uzun süreli infüzyondan sonra ayılma gecikebilir ve
23 çekilme sendromu görülebilir. Bulantı, kusma, baş ağrısı ve huzursuzluk gibi
postoperatif yan etkilerinin çok nadir olması, uyuma ve uyanmanın hızlı ve
sorunsuz olması, histamin salınımına neden olmaması, tiopental gibi
antanaljezik olmaması gibi özelliklerinin yanı sıra postoperatif dönemde hafif
analjezik etki göstermesi tercih edilmesini sağlayan özellikleridir.
Propofol serebral kan akımını, oksijen tüketimini ve ICP’yi azaltır.
Analjezik özelliği yoktur. Antikonvülsan etkinliği yoktur. Doza bağlı olarak tidal
volüm ve solunum sayısını azaltır, apneye yol açabilir. Üst havayolu
reflekslerini deprese edebilir. Histamin salınımına neden olmaz ve hafif bir
bronkodilatasyon
sağlar.
Antiemetik
ve
antiprütirik
etkileri
vardır.
İndüksiyonda zaman zaman istemsiz kas seyirmesi, spontan istemsiz
hareketler ve hıçkırık gibi yan etkiler görülebilir, İV uygulamada irritasyon,
ağrıyaneden olur. Önceden verilen opioidler veya birlikte verilen lidokain
ağrıyı azaltır. Anestezi sonrası bilinç bulanıklığı, kognitif ve psikomotor
fonksiyondaki etkilenme barbüratlara göre daha azdır. İndüksiyon amacıyla
2-2,5 (1-3) mg/kg İV olarak verilerken idamede 3-15 mg/kg/saat hızındaki
infüzyonu kullanılır. Yenidoğan ve küçük bebeklerde kullanımı konusunda
yeterli veri olmaması nedeniyle 3 yaş altındaki çocuklarda kullanımı
önerilmemektedir. Propofol ve içindeki maddelere aşırı duyarlık söz konusu
olduğunda, bradikardik, hipotansif, ve kardiyak outputu düşük hastalarda
dikkatle kullanılmalıdır.
Enjeksiyon yerinde ağrı propofolun en önemli komplikasyonudur. Ağrıyı
önlemek için enjeksiyon için geniş bir ven seçilmeli, uygulamadan birkaç
dakika önce 1-2 mcg/kg fentanil veya 10mcg/kg alfentanil veya 0.5-1mg/kg
lidokain verilmelidir. Enjeksiyon yerine enjeksiyon öncesi pomad sürülebilir.
24 Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonları: Kardiyovasküler sistemi
deprese ederek, dozla ilişkili olarak kan basıncı ve kardiyak debiyi düşürür.
Kalp atım hızını pek etkilemez veya hafif azaltır. Bu etkiler hızlı enjeksiyon
ile, opioidlerle birlikte kullanıldığında ve ileri yaş grubunda daha belirgindir.
Propofolün en belirgin etkisi anestezi indüksiyonu sırasında arteriyel kan
basıncını düşürmektir. Arteriyel kan basıncında; sistemik vasküler direnç
(SVR), kardiyak kontraktilite ve önyükte azalmaya bağlı düşmeye neden olur.
Buna santral yolla sempatik vazokonstrüktör aktiviteyi azaltıcı ve vagal
aktiviteyi arttırıcı etkisi sonucu gelişen kalp hızında hafif azalmanın da katkısı
olabilir. Vagotonik etkisi indüksiyondan önce verilen atropin veya glikopirolat
ile önlenebilir. Myokardiyal depresan etkisi ve vazodilatasyon, doza ve
plazma konsantrasyonuna bağlıdır. Propofolün vazodilatatör etkisi, sempatik
aktivitede azalma ve düz kaslarda hücre içi Ca++mobilizasyonuna direkt
etkisi ile oluşur. Kardiyovasküler hastalık varlığından bağımsız olarak 2-2,5
mg/kg indüksiyon dozu sistolik kan basıncında kontrol değerine göre % 25-40
oranında düşmeye neden olabilir. Benzer değişiklikler diyastolik ve ortalama
kan basınçlarında da görülür. Sistolik ve diyastolik basınçlarda düşme 1
dakika içinde belirginleşir, en az 5 dakika sürer. Arteriyel basınçta düşme;
kardiyak output (CO) ve kardiyak indekste (CI) % 15-25 düşme ile beraberdir.
Sol ventrikül atım iş indeksi de % 30 düşer. Ancak hipotansiyon, laringoskopi
ve entübasyon ile oluşan uyarı ile geri çevrilir. Hipotansiyonu şiddetlendiren
faktörler; yüksek doz, hızlı enjeksiyon, tekrarlayan dozlar ve ileri yaştır.
Propofol, özellikle normokarbi veya hipokarbi durumlarında hipotansiyona
normal arteriyel barorefleks cevabı belirgin olarak bozar.
25 5) Ketamin: Ketamin yağda eriyebilen, siklohensamin grubundan bir
dissosiatif anesteziktir. Fiziksel, kimyasal özellikleri ve klinik etkileri
bakımından diğer intravenöz anesteziklerden farklıdır. Suda eriyen bir tuz
olup berrak, renksiz ve oda ısısında stabil bir solüsyondur, pH’sı 3,5–5,5’tur.
Ketaminin yağda erirliği yüksektir. Enjeksiyonu takiben ilaç önce beyin ve
kanlanması fazla olan dokulara gider. Daha sonra diğer dokulara dağılır ve
santral sinir sistemindeki etkileri bu dağılım sonunda ortadan kalkar.
Karaciğerde mikrozomal enzimlerce yıkılır ve yıkım ürünleri böbrekler yoluyla
vücuttan uzaklaştırılır. Yıkım ürünlerinden biri olan norketamin hipnotik etkili
olup bilincin dönmesinden sonra görülen uzun süreli sersemlik ve tam
uyanamamanın nedeni olarak gösterilmektedir. Ketaminin kısa aralıklarla
uygulanması kronik tolerans gelişmesine neden olur.
Korteks ve talamus arasındaki normal işlevsel ilişkiyi deprese eder.
Bunun yanı sıra limbik sistemi aktive eder. Sonuç olarak talamokortikal
yollarda bir ayrışma yani dissosiasyon meydana getirir. Bu nedenle ketaminin
yaptığı anesteziye “dissosiatif anestezi” de denir. Hasta, şizofreninin katatoni
tablosunu çağrıştıran bir tablo sergiler. Yani çevreden kopuk ve yanıtsızdır.
Beyin afferent uyarıları değerlendirerek uygun cevabı veremez. Naloksan
ketaminin etkilerini antagonize eder. Ketamin iyi bir hipnotik ve oldukça güçlü
bir analjezik etkiye sahiptir.
Serebral kan akımını ve ICP’yi artırır. Bu nedeniyle intrakraniyal kitlesi
olan
hastalarda
kullanılmamalıdır.
Solunum
hızını,
tidal
volüm
ve
hiperkarbiye cevabı hafif derecede deprese eder. Yutkunma gibi laringeal
koruyucu refleksler aktif kalır. Bronşları dilate eder, havayolu direncini azaltır.
Sekresyon artışına yol açar. Bunların yanı sıra kas tonusu artışı, miyoklinik
26 hareketler, nistagmus, çift görme, blefarospazm ve göz içi basıncı artışı
gözlenir.
İndüksiyonda 0,5-2 mg/kg iv veya 3-5 mg/kg im verilir. Sedasyon ve
analjezi amacıyla İV yolla 0,2-0,5 mg/kg gibi düşük dozlarda titre edilerek
uygulanır. Uzun süren girişimlerde, azotprotoksit ve kas gevşeticilerle
kombine bir şekilde, %0,1’lik solüsyonu 30–50 mg/kg/saat hızda infüzyon
şeklinde verilebilir.
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonları: Diğer anestezik ilaçların
aksine kalp atım hızı, kardiyak debi, sistemik ve pulmoner arter basınçlarını
artırır. Kan basıncı ve kalp atım hızında enjeksiyonu takiben 3-4 dakika
içinde artış söz konusudur. Bu etki, ketaminin sempatik sinir sistemini stimüle
etmesi sonucu ortaya çıkar. Ve özellikle hipovolemik şoktaki hastaların
indüksiyonunda tercih edlimesini sağlar. Ancak kalp hastalığı veya
hipertansiyonu olan hastalarda miyokardın oksijen ihtiyacını artırdığı ve
yüksek dozlarda da miyokardı deprese ettiği unutulmamalıdır.
6) Etomidat: Etomidat, non-barbitürat bir intravenöz anestezik olup
imidazol türevidir. İlk kez 1973 yılında kullanılmıştır. Kimyasal yapı olarak hiç
bir intravenöz anesteziğe benzemez. İnfüzyon ve indüksiyon için propilen
glikol veya kromofor-L içinde çözünmüş ve pH’sı 8,1 olan solüsyonları
kullanılır. Hızlı etkilidir, bir kol beyin zamanında hipnoz sağlar, analjezik etkisi
yoktur. Uyanma, redistribüsyon sonucu ilaç düzeyinin santral sinir sisteminde
düşmesi sonucu olur. Tiopentalden daha etkindir. Büyük bir kısmı albümine
bağlanır (%76). Plazma ve karaciğer esterazlarınca metabolize olur,
27 metabolitlerinin büyük kısmı idrarla, az bir kısmı ise safra ile atılır. %2’lik
kısmı ise değişmeden idrarla atılmaktadır.
Analjezik etkisi yoktur. Serebral kan akımı, metabolizma hızı ve ICP’yi
düşürür. Epilepsi anamnezi olan hastalarda eşiği düşürüp epileptik aktiviteyi
artırdığı için dikkatli kullanılmalıdır. Histamin salınımına yol açmaz.
İndüksiyon dozlarında bile geçici apne görülebilir. Küçük venlere verildiğinde
ağrı, enjeksiyondan sonra istemsiz hareketler ve miyoklonus görülebilir.
Postoperatif bulantı-kusma diğer anesteziklere göre daha sık görülür. Ayrıca
psödokolinesterazı inhibe eder. İndüksiyonda 0,3 (0.2-0.6) mg/kg dozunda
kullanılmaktadır.
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonları: Kalp atım hızı, sistemik
kan basıncı ve kardiyak debiye etkileri minimaldir. Nadiren aritmiye neden
olur. Kardiyak kontraktilite değişmemekte veya çok az miktarda azalmakta,
kalp hızı, kardiyak output ve stroke volüm genelde sabit kalmaktadır. Santral
venöz basınç ve myokardial O2 alımı değişmemekte, pulmoner arter ve sol
ventrikül
end-diastolik
basınçları
ise
geçici
olarak
artmaktadır.
Kardiopulmoner hastalığı olmayan hastalarda 0,3 mg/kg dozda İV etomidat
uygulaması ile kalp atım hızı, stroke volüm ve santral venöz basınçta (CVP)
belirgin bir değişim olmamaktadır. Ancak ortalama arter basıncı %15
oranında, periferik vasküler rezistans %17 oranında, miyokardial O2 tüketimi
% 14 oranında azalmaktadır. Tüm bunlar etomidatın kardiak rezervi düşük
hastalarda, uygun bir intravenöz ajan olduğunu ortaya koymaktadır.
7) Droperidol: Bir butirofenondur. Özellikle fentanil gibi opioidlerle
birlikte nörolept analjezide (amnezi, analjezi, hareketsizlik ve çevreye
28 duyarsızlık) kullanılmaktadır. Genel anestezi uygulamalarında ise azot
protoksit eklenmesi ile nörolept anestezi sağlanır. Etkisini dopamin
reseptörlerini bloke ederek gösterir. Karaciğerde metabolize edilir ve
metabolitleri idrarla atılır. Etkisi 5-6 dk içinde başlamasına rağmen uzun
sürer. Serebral vazokonstrüksiyon ile kan akımını ve ICP’i azaltır. Alışılmış
dozlarda solunum depresyonu yapmaz. Antiemetik özelliği vardır. Bu amaçla
intraoperatif düşük dozlarda kullanılmaktadır. Nadiren ekstrapiramidal
semptomlar
ortaya
çıkmasına
neden
olur.
Ayrıca
feokromositomalı
hastalarda droperidol kullanımından kaçınılmalıdr.
Kardiyovasküler Sistem Komplikasyonları: Yaptığı a-adrenerjik
blokaj ile arteriyel kan basıncını düşürür. Geçici taşikardi ve hipotansiyona
neden olur. Antiaritmiktir (5,6,7,8,9).
4. SONUÇ
Anestezi ve cerrahi girişimler vital fonksiyonları olumsuz şekilde
etkileyen, hastaların her an geçici veya kalıcı zarar görebilecekleri hatta
hayatlarını kaybedebilecekleri uygulamalardır. Anesteziye bağlı mortalite
veya morbiditenin azaltılması, bu ilaçların sistemler üzerine etilerinin iyi
bilinmesi ile ilişkili olmalıdır.
29 5. KAYNAKLAR
1.
Leroy DV: History of Anesthetic Practise. In: RD Miller ed.
Anesthesia. New york: Churhill Livingstone, 1994, S: 9-19
2.
Vincent JC: The History of Anesthesiology, ın Principles of
Anesthesiology, Philadelphia: Lea&Febiger, 1993, S: 3-28
3.
Esener ZK: Türkiye’ de Anesteziyolojinin Gelişimi. Türkiyede
Anesteziyoloji, İstanbul, 1996, S: 1-5
4.
Young WL. Effects of the Desflurane on the Central Nervous
system. Anesth Analg, 1992, 75, 32-7
5.
Van Hemelrijck J, White PF. Nonopioid İntravenous Anesthesia.
In: Barash PG, cullen BF, Stoelting RK. Clinical anesthesia, 1997, 31183
6.
Kenna JG, Jones RM. The Organ Toxicity of İnhaled
Anesthetics. Anesth Analg 1995, 81, 51-56
7.
Kayhan
Z,
Klinik
Anestezi.
2.
baskı.
İstanbul:
Logos
yayıncılık,1997, S: 56-63
8.
Korfalı G, Anestezide Temel Konular, Nobel Tıp Kitabevleri,
2003, S: 22-64
9.
Süzer Ö, Farmakolojinin Temelleri, Nobel Tıp Kitabevleri.
İstanbul, 2002, S: 58-82
30 6. ÖZGEÇMİŞ
23 Şubat 1989’ da Antalya’ da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi 2003
yılında Antalya Başöğretmen Atatürk İ.Ö. okulunda tamamladım. 2007 yılında
Antalya Anadolu Lisesinden mezun oldum ve aynı yıl Ege Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesini kazandım.
31 
Download