diyabetik anne bebeklerinde kardiyovasküler hemodinamik veriler

advertisement
T.C
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
DİYABETİK ANNE BEBEKLERİNDE KARDİYOVASKÜLER
HEMODİNAMİK VERİLER VE PLAZMA ASİMETRİK
DİMETİLARJİNİN (ADMA) DÜZEYLERİYLE OLAN İLİŞKİSİ
Uz.Dr.Derya ARSLAN
TIPTA UZMANLIK TEZİ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD/ Pediyatrik Kardiyoloji BD.
Danışman
Prof.Dr.Bülent ORAN
KONYA-2012
T.C
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
DİYABETİK ANNE BEBEKLERİNDE KARDİYOVASKÜLER
HEMODİNAMİK VERİLER VE PLAZMA ASİMETRİK
DİMETİLARJİNİN (ADMA) DÜZEYLERİYLE OLAN
İLİŞKİSİ
Uz.Dr.Derya ARSLAN
TIPTA UZMANLIK TEZİ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD/ Pediyatrik Kardiyoloji BD.
Danışman
Prof.Dr.Bülent ORAN
Bu araştırma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü
tarafından 12102007 proje numarası ile desteklenmiştir.
KONYA-2012
TEŞEKKÜR
Tezimin hazırlanmasında ve yan dal eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım beni
yetiştiren değerli hocam Ana Bilim Dalı Başkanımız sayın Prof. Dr. Bülent Oran’a, eğitimimde emekleri olan
başta Yard.Doç. Dr. Derya Çimen olmak üzere, Anabilim Dalı’mızın diğer öğretim üyelerine, Kalp Damar
Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Doç.Dr.Mehmet Öç ve diğer Kalp Damar Cerrahisi öğretim üyelerine, Kardiyoloji
ABD başkanımız Prof. Dr. Bülent Behlül Altunkeser ve diğer Kardiyoloji öğretim üyelerine ayrı ayrı teşekkür
ederim.
İstatistik çalışmalarında bana yardımcı olan, Biyokimya ABD öğretim üyesi değerli hocamız
Yard.Doç.Hüsamettin Vatansev’e, birlikte çalıştığım kliniğimizdeki uzman doktor arkadaşlara özellikle
Dr.Osman Güvenç’e ve asistan doktor arkadaşlara, hemşire Makbule Tuğberk’e, sekreter Gülsüm Yaşar‘a ve
diğer personellere teşekkür ederim.
Eğitim sürecimde ve yaşamımın her anında yanımda olan, varlığı ile bana güç ve cesaret veren değerli eşim
Dr. Şevket Arslan’a, çocukluk süreçlerinin en güzel üç yılını çaldığım çocuklarım Ali Yahya ile Zeynep Erva’ya
ve ailemin diğer fertlerine sabırlarından dolayı teşekkürlerimi sunarım.
İÇİNDEKİLER
Sayfa
1. GİRİŞ
1. 1. Gebelikte Diabetes Mellitus
1. 2. Diyabetik Anne Bebeği
1. 3. Kardiyolojik Bulgular
1. 4. Kalp Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi
1. 5. Asimetrik Dimetil Arjinin (ADMA)
1
2
4
10
14
36
2. GEREÇ ve YÖNTEM
2. 1. Çalışma grupları
2. 2. Ekokardiyografik inceleme
2. 3. ADMA Ölçümü
2. 4. İstatistiksel Analiz
3.BULGULAR
3. 1. Çalışma Grublarının Genel Özellikleri
3. 2. Ekokardiyografik Ölçümler
3. 3. ADMA düzeyleri
46
47
53
54
55
55
55
59
4. TARTIŞMA
64
5.SONUÇ ve ÖNERİLER
74
KAYNAKLAR
75
ÖZET
84
SUMMARY
85
EKLER
EK. B: Etik kurul kararı
EK. C: Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü Destek Formu
EK. D: Onam Formu
86
86
87
88
ÖZGEÇMİŞ
89
SİMGELER VE KISALTMALAR
ADMA; Asimetrik dimetilarjinin
IVCT; İzovolemik kontraksiyon zamanı
ASM; Asimetrik septal hipertrofi
IVRT; İzovolemik relaksasyon zamanı
AT; Akselerasyon zamanı
IVS; İnterventriküler septum
AV; Atriyoventriküler
IVSd; Diyastol sonu interventriküler septum
CT; Kontraksiyon zamanı
kalınlığı
CW; Continous Wave
LA; Sol atriyum
DAB; Diyabetik anne bebeği
LGA; Large gestasyonel age
DT; Deselerasyon zamanı
LVPWd; Diyastol sonu sol ventrikül arka duvar
EF; Ejeksiyon fraksiyonu
kalınlığı
EKO; Ekokardiyografi
MPI; Miyokard performans indeksi
FS; Farksiyonel kısalma
NO; Nitrik oksit
GDM; Gestasyonel diyabetes mellitus
NOS; Nitrik oksit sentaz
GH; Growth hormon
OGTT; Oral glukoz tolerans testi
GK; Glikokortikoid
SDMA; Simetrik dimetilarjinin SVDSG; Sol
HKM; Hipertrofik kardiyomyopati
ventrikül diyastol sonu genişliği
IDDM; İnsüline bağımlı diyabet
SVSSG; Sol ventrikül sistol sonu genişliği
ISS; İdiyopatik hipertrofik subaortik stenoz
PW; Pulse Wave
1.GİRİŞ
Hamilelik öncesi ve hamilelikte mevcut olan diyabet, annede ve yenidoğanda
perinatal morbidite ve mortaliteyi artırmaktadır. Gebelikte dikkatli izlem yapılması
nedeniyle günümüzde maternal hiperglisemi azalmakla beraber diyabetik anne
bebeğinde (DAB) morbidite; halen önemli oranda devam etmektedir. Ayrıca
DAB‟nde yapısal kalp hastalıklarına ilave olarak kardiyak disfonksiyon da olduğuna
ilişkin yayınlar mevcuttur.
Son yıllarda ventrikül fonksiyonlarını değerlendirmek için, yeni bir doku
Doppler parametresi olan Tei indeksi de çalışmalarda kullanılmaya başlanmış olup,
bu konuda doku Doppler tekniği ile yapılmış sınırlı sayıda yayın bulunmaktadır.
Kardiyak hasarı saptamada son zamanlarda çeşitli biyokimyasal belirteçler de
tanımlanmaktadır. Bu amaçla kreatinin kinaz-MB izoformu, myoglobin, Troponin I
ve Troponin T değerlerinin serumdaki değerleri güncel kullanımda sıklıkla kullanılan
paremetrelerdir. Ancak bu parametrelerin, belirgin bir miyokard hasarı olmayan
diyabetik anne bebeklerinde kullanılmaları pek mümkün değildir. Bu nedenle,
hastalarda,
kardiyak
disfonksiyonun
değerlendirilmesinde
yeni
kardiyak
biyomarkerlara ihtiyaç vardır.
Son yıllarda kardiyak fonksiyonları değerlendirmek için asimetrik dimetil
arginin (ADMA) ile yapılan birçok yayına rastlanılmaktayken çocuklarda yapılmış
çalışmalar çok sınırlıdır. Özellikle DAB‟de plazma ADMA düzeyi ile ilgili bir
çalışmaya literatürde rastlanılmamıştır. Asimetrik dimetil arginin endojen Nitrik
Oksit sentaz inhibitörüdür ve kardiyovasküler hastalıklar ve endotel fonksiyon
bozukluğuna neden olduğu bilinen hiperkolesterolemi, hipertansiyon, sigara ve
diyabet gibi birçok kardiyovasküler risk faktörünün ADMA ile ilişkisi olduğuna dair
çalışmalar vardır.
Yenidoğan polikliniğine müracaat eden DAB‟nde, doğumun 3. gününde ve 4.
ayında olmak üzere sağ ve sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları M-Mode,
pulse Doppler ve doku Doppler ekokardiyografi yöntemleri ile incelenmiş, ayrıca bu
bebeklerin plazma ADMA düzeyleri çalışılmıştır.
1
Bu çalışmada, DAB‟de plazma ADMA düzeylerinin kardiyak disfonksiyonla ilişkisi
olup olmadığının ortaya konması ve kardiyak disfonksiyonun değerlendirilmesinde
biokimyasal bir marker olarak kullanılabilirliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
1. 1. Gebelikte Diabetes Mellitus
Diyabet, gebelikte oldukça sık görülen tıbbi bir komplikasyondur. Değişik
etiyopatolojik nedenlerle insülin eksikliği veya insensitivitesi sonucu organların
kronik hiperglisemiye maruz kaldığı klinik bir sendrom olarak tanımlanır. Gebelik
öncesi teşhis edildiyse pregestasyonel, ilk kez gebelikte tespit edilmişse gestasyonel
diyabetes mellitus (GDM) denir (Dölen ve Özdeğirmenci 2006). Diyabet ile
komplike olmuş gebelikler hem maternal hem fetal açıdan yakın takip gerektiren
riskli gebeliklerdir. Yeterli glisemik kontrol sağlanamadığı zaman bebekte konjenital
malformasyonlardan inutero ölüme, annede hipoglisemiden diyabetik ketoasidoza,
retinopati ve nefropatide artışa kadar değişik yelpazede morbidite ve mortaliteye
neden olabilen metabolik bir bozukluktur. Gebelikte saptanan değişik derecelerdeki
karbonhidrat intoleransının çok büyük bir çoğunluğunu GDM oluşturmaktadır
(Sarikabadayi et al 2011).
İlk kez gebelik sırasında başlamış veya saptanmış olan çeşitli derecelerdeki
karbonhidrat intoleransı GDM olarak tanımlanır. Şüphesiz, gestasyonel diyabetli bazı
kadınların daha öncesinde tanı konulmamış glukoz intoleransı olabilir. Erken gebelik
haftalarında saptanan hiperglisemi aynı zamanda HbA1c yüksekliği ile beraberse
hasta pregestasyonel diyabet kabul edilmelidir. Genellikle GDM gebeliğin
diyabetojenik etkisinin bariz bir şekilde açığa çıktığı gebeliğin ikinci yarısında
araştırılır (Ballas et al 2012).
Gestayonel Diabetes Mellitus Taraması: Yıllardır devam eden
araştırmalara rağmen, gestasyonel diyabetin taramasına yönelik optimal yaklaşım
açısından görüş birliği sağlanamamıştır. Genel mi yoksa seçici tarama mı
kullanılması, ayrıca hangi 50 g‟lık glikoz yükleme test eşiğinin gestasyonel diyabet
riskindeki kadınları tanımlamak için en iyisi olduğu hala tartışılmaktadır (Tudela et
al 2012).
2
Gestayonel Diabetes Mellitus Tanısı: Tanı 100 g veya 75 g oral glukoz
tolerans testi (OGTT) kullanılarak konulur. Fakat OGTT öncesinde bazı standart
koşullar sağlanmalıdır;
1) Testten önceki üç gün fiziksel aktivite kısıtlanmamalı, diyet günde en az 150 g
karbonhidrat içermelidir.
2) Test 8-14 saat gece açlığını takiben sabah uygulanmalıdır.
3) Test süresince hasta oturur durumda olmalı ve sigara içmemelidir.
4) Açlık kan şekeri için kan alındıktan sonra 1., 2. ve 3. saatlerde tekrar kan şekerine
bakılmalıdır ( 75g da 3. saate bakılmaz ). Eğer bakılan kan şekeri düzeylerinden iki
veya daha fazlası eşik değerleri aşarsa GDM tanısı konulur (ACOG Practice Bulletin
2001).
Gestasyonel Komplikasyonlar
Preeklampsi: Özellikle proteinüri gibi vasküler komplikasyonları olan
diyabetiklerde görülmektedir ve normotansiflerle karşılaştırıldığında preeklamptik
diyabetik kadınlarda perinatal mortalite 20 kat artmaktadır (Han et al 2012).
Pregestasyonel diyabeti olanlarda preeklampsi sıklığı diyabeti olmayanlara
göre 2-3 kat artmaktadır. Riski arttıran temel faktörler diyabetin süresi, nefropati ve
kronik hipertansiyon gibi vasküler komplikasyonların varlığıdır. Gestasyonel
diyabetiklerde özellikle tanı 24. gebelik haftasından önce konulmuşsa preeklampsi
sıklığı, normal glikoz toleransı olanlara göre biraz daha fazladır (Sibai et al 2000).
Polihidroamnios: Diyabette özellikle glisemi kontrolü iyi değilse aşırı
miktarda amniyotik sıvı oluşur. Bu durumda 2000 ml‟nin üstündeki değerler
polihidroamnios olarak tanımlanır. Diyabetik gebelerin %1.5-66‟sında görülür.
Maternal hiperglisemiye sekonder fetal hiperglisemi geliştiği ve fetal glikozürinin bu
duruma yol açtığı düşünülmektedir (Idris et al 2010).
Diyabetik kadınlarda amniyotik sıvı indeksinin amniyotik sıvı glikoz düzeyi
3
ile paralel seyrettiği saptanmıştır. Preterm eylem, erken membran rüptürü, kordon
sarkması veya ablasyo plasenta riskini arttırır (Dashe et al 2000).
Üriner Enfeksiyonlar: Gebelikte artan glomerül filtrasyon hızına bağlı
olarak yaklaşık 300 mg/gün glikozüri normaldir. Diyabetik gebelerde bu oran daha
da artar. Hormonal etkilerle idrar yollarında dilatasyon, şeker içeriği fazla olan
idrarın retansiyonuna yol açar. Bu durum bakteri kolonizasyonu için predispozisyon
oluşturur. Diyabetli gebelerde %20 oranında asemptomatik bakteriüri ve bunların
dörtte birinde pyelonefrit ortaya çıkar (Litza and Brill 2010).
Preterm Doğum: Günümüzde diyabetiklerde hala preterm doğum sıklığı
yüksektir ve buna bağlı neonatal morbidite ciddi bir problemdir. Gebelikten önce
varolan diyabet preterm doğum açısından bir risk faktörüdür ve diyabete bağlı
gelişen komplikasyonlar gebeliğin erken sonlandırılmasını gerektirebilmektedir.
Preterm eylem için kullanılan betamimetik ajanlar hiperglisemi ve hiperinsülinemi
yaptığından diyabetik gebelerde tokoliz için magnezyum sülfat veya kalsiyum kanal
blokerleri kullanılmalıdır. Eğer akciğer maturasyonu için steroid verilecekse kan
şekerleri daha sıkı kontrol edilmelidir (Ballas 2012).
1. 2. Diyabetik Anne Bebeği
Diyabet ile komplike olmuş gebelikler hem anne hem de bebek açısından
yakın takip gerektiren riskli gebeliklerdir. Yeterli glisemik kontrol sağlanamadığı
durumlarda bebekte konjenital malformasyonlardan inutero ölüme, annede
hipoglisemiden diyabetik ketoasidoza, retinopati ve nefropatide artışa kadar değişik
yelpazede morbidite ve mortaliteye neden olabilir (Rajdl et al 2005).
Günümüzde diyabetin özellikle gebelik öncesi veya gebeliğin ilk haftalarında
tanınması ve hipergliseminin kontrol altına alınmasıyla, hastalığın neden olduğu
konjenital anomaliler azalmış, uygun perinatal ve neonatal yaklaşımlarla fetalperinatal ölümler %3‟ün altına düşürülmüştür. Maternal hipo-hiperglisemi,
ketoasidoz, preeklampsi, üriner sistem enfeksiyonu, hipertansiyon ve hidroamnios
diyabetik gebelerde sık görülmekte ve fetusu olumsuz etkilemektedir. Erken devrede
görülen maternal hipoglisemi fetusu etkilemez. Hiperglisemi ise 24-28. gebelik
4
haftasından başlayarak belirginleşir, fetal kayıplar bu devreden sonra artar. Ölüm
nedeni açık değildir. Diyabetik gebelerde yükselen HbA1c, oksijen taşıma
kapasitesinin az oluşuna bağlı olarak gelişen doku hipoksisi, maternal metabolik
asidoz ve hiperglisemiden dolayı olabilmektedir (Cowent and Schwartz 1982).
Verilere göre DAB görülme sıklığı %5'dir. Bu bebeklerin yaklaşık %93'ü
gestasyonel diyabet (GD) ve %7'si insüline bağımlı diyabet (IDDM) tanılı
annelerden doğmaktadır (Alur et al 2002). İnsulinin 1922‟de keşfi, obstetri ve
yenidoğan yoğun bakımındaki gelişmeler diyabetik gebeliklerdeki perinatal
mortaliteyi yaklaşık 30 kat azaltmıştır. Maternal öglisemiyi sağlamadaki gelişmelerle
diyabetik gebeler miyada kadar takip edilebilmiş ve böylece iyatrojenik respiratuar
distres sendromu oranları azalmıştır. Bütün bu gelişmelere karşın diyabetik
kadınlardaki perinatal mortalite oranları, halen, diyabetik olmayanların yaklaşık 3 ila
5 katıdır (McCance 2011).
Fetal Komplikasyonlar ve Yenidoğanın Sorunları
Abortus: Diyabetik kadınlarda özellikle perikonsepsiyonel dönemde glisemi
kontrolü yetersizse spontan düşük oranlarının daha fazla olduğu saptanmıştır.
Perikonsepsiyonel
dönemde
iyi
glisemi
kontrolüyle
düşük
riski
normal
populasyondaki oranlara iner. Bu dönemde HbA1c değerlerine bakılmalı, eğer
yüksekse hasta daha sıkı takip edilmelidir (Jensen et al 2004).
Konjenital Anomaliler: Genel popülasyonda %1-2 sıklığında görülen
konjenital anomaliler özellikle pregestasyonel aşikar diyabeti olanlarda 4-8 kat daha
fazladır ve diyabetik gebeliklerdeki en önemli perinatal ölüm nedenidir (Jensen et al
2004). Her sistemde anomaliler görülebilse de DAB‟de başlıca kardiyak ve merkezi
sinir sistemi anomalileri görülür. Kaudal regresyon sendromu ise nadir görülen ama
diyabete özgü bir anomalidir (Chan et al 2002).
Başlıca anomaliler şunlardır:
a)Kardiyak anomaliler; hipertrofik kardiyomyopati, ventriküler septal defekt, atriyal
septal defekt, büyük damarların transpozisyonu, aort koarktasyonu.
5
b)Gastrointestinal anomaliler; anorektal atrezi, küçük sol kolon, trakeoözofajiyal
fıstül, situs inversus.
c)Santral sinir sistemi anomalileri; anensefali, holoprosensefali, meningomyelosel.
d)Genitoüriner sistem anomalileri; renal agenezi, kistik böbrek, ureteral duplikasyon,
genital agenezi.
e)İskelet sistemi anomalileri; kaudal regresyon, femoral hipoplazi, vertebral füzyon,
hemivertebra.
Diyabetik embriyopatinin nedeni; kesin olarak bilinmemekle birlikte genetik
faktörler, maternal vasküler bozukluklar, maternal diyabetin metabolik etkileri
sorumlu tutulmaktadır. Genetik faktörlerin önemli rolü bulunmamaktadır. Zira
diyabetli babaların bebeklerinde anomali sıklığı artmamıştır. Konjenital anomalilerin
organogenesis esnasında diyabetteki intrauterin çevreye bağlı olarak geliştiği ve ilk
yedi haftalık embriyonal dönemin bu açıdan önemli olduğu düşünülmektedir
(Mitanchez 2010).
Paternal diyabet, normoglisemik anne veya birinci trimester sonrası gelişen
gestasyonel diyabet varlığında konjenital anomali oranında artış saptanmaması
embriyogenez dönemindeki glisemik kontrolün patogenezde ana rolü üstlendiğini
göstermektedir. Birinci trimesterde HbA1c düzeyi yüksek saptanan gebelerde
konjenital anomalilere daha sık rastlanmaktadır. HbA1c düzeyi arttıkça anomali
görülme oranıda artmaktadır (Schaefer et al 2000) (Çizelge 1.1).
Çizelge 1.1. İlk trimester HbA1c değerleri ve konjenital anomali ilişkisi.
Maternal HbA1c
Major konjenital anomali oranı
≤%7.9
%3.2
%8.9–9.9
%8.1
>%10
%23.5
Hipergliseminin hangi mekanizma ile anomalilere neden olduğu net değildir.
İnositol, prostaglandinler ve serbest oksijen radikallerinin metabolizmayı etkilediği
düşünülmektedir. Nitekim birer antioksidan olan vitamin E ve C nin hayvan
deneylerinde hiperglisemiye bağlı anomalileri azalttığı gösterilmiştir. Benzer şekilde
6
prostaglandinlerle de aynı sonuç görülmüştür (Eriksson et al 2000). Deneysel
çalışmalarda hiperketoneminin “somatomedin inhibiting factor” düzeyini arttırdığı ve
nöroektodermal
miyoinositol
konsantrasyonunu
azalttığı
gösterilmiştir.
Son
zamanlardaki insülin analogu olan “relaxin” sekresyonundaki bozuklukların
potansiyel teratojenik etkisi olduğu düşünülmektedir. Uzun süreli hipogliseminin
deneysel hayvan çalışmalarında embriyotoksik olabileceği belirtilmektedir (Mimouni
et al 1986).
Gebeliğin 3-6. haftaları embriyonun teratojenlere en duyarlı olduğu
haftalardır. Eğer bu dönemde uygun glisemik kontrol sağlanırsa anomali oranları
genel popülasyon seviyesine inebilmektedir. Gebe kalmayı düşünen diyabetik
kadınlar bu konuda özellikle bilgilendirilmelidir (Dölen ve Özdeğirmenci 2006).
Makrozomi ve Large Gestasyonel Age (LGA) : Makrosomi gestasyonel
yaştan bağımsız olarak 4000 g üzerindeki fetüsü tanımlar ( 4500 gr ve üstünü kabul
edenler de vardır.). Doğum kilosunun gebelik haftasına göre 90. persantilin üstünde
olması LGA olarak tanımlanır. Normoglisemiklerle karşılaştırıldığında makrozomi
diyabetiklerde üç kat daha fazladır ve bu durum diyabetik anne bebeklerindeki birçok
morbidite ile ilişkilidir. Tip 1 diyabetik gebeliklerde %42-62, tip 2 diyabetik
gebeliklerde %30-56, gestasyonel diyabetik gebeliklerde ise %10-20 oranında
makrozomi görülmektedir (Hammoud et al 2012).
Bu bebeklerde tipik olarak fetal iskelet sistemi aşırı gelişmeden
etkilenmezken
Normoglisemik
özellikle
annelerin
omuz
ve
gövdelerinde
makrozomik
aşırı
bebekleriyle
yağ
birikimi
karşılaştırıldığında
olur.
bu
bebeklerde baş/omuz oranı azalmış, omuz genişliği ve üst ekstremite cilt altı kalınlığı
artmıştır. Diyabetetik anne bebeklerindeki bu anormal antropometri aynı kilodaki
diğer bebeklere oranla omuz distozisi riskini daha da arttırmaktadır (Durnwald et al
2004).
Makrosomi gelişimindeki ana unsur maternal hiperglisemiye cevap olarak
gelişen fetal hiperinsülinemi gibi görünmektedir. Maternal glikoz seviyelerinin
yaklaşık %80 i fetusta da olur. Böylece hiperglisemik annelerin fetusları daha fazla
7
insulin sentezlerler. Fetusta insuline duyarlı dokular olan karaciğer, yağ dokusu, kas
dokusu, kalp, adrenal glandlar, pankreas gibi dokular hipertrofi ve hiperplaziye
uğrar. Beyin, böbrekler ve femur boyunda ise aynı değişim görülmez. Benzer şekilde
diyabetiklerdeki insülin rezistansı ve hipoinsülinemik durum sonucu maternal
aminoasit kullanımı azalmakta ve dolaşımdaki artmış olan aminoasitlerin fetüse
geçerek insülin sekresyonunu uyarması sonucu fetal gelişim hızlanmaktadır
(Vambergue and Fajardy 2011).
Fetal makrozomi “Pederson hipotezi” ile açıklanmak istenmektedir; annede
insülin yetersizliğine veya etkisizliğine bağlı olarak gelişen hiperglisemi, plesentadan
kolaylaştırılmış diffüzyon yoluyla fetusta hiperglisemiye neden olmakta, bu da fetal
pankreasta “beta hücresi” hipertrofi ve hiperplazisine yol açarak hiperinsülinemiye
neden olmaktadır. İnsülin fetusta “growth promoting factor” olarak etki yaparak,
özellikle üçüncü trimesterde glikojen depolanmasını, yağ ve protein sentezini
arttırarak anabolizan rol oynamakta ve böylece hücre gelişimini sağlamaktadır.
Plesantal ağırlık da artmıştır. Amnion sıvısı ve kordon kanında yükselen C-peptid
düzeyi ile makrozomi arasında pozitif ilişkinin olması bu görüşü destekler
niteliktedir (Walsh et al 2011).
Hücrelerdeki insülin reseptör sayısının DAB‟nde arttığı saptanmıştır. Growth
Hormon (GH), glukokortikoidler (GK) ve glukagonun makrozomide etkisi olmadığı
belirtilmektedir. Bununla birlikte DAB‟nde plazma GH ve GK düzeyleri normal,
glukagon düzeyi düşük bulunmuştur. Somatomedinler (insülin like growth factor
=1GF1, 1GF2) değişkenlik göstermektedir. Hiperinsülinemi makrozomiden tek
başına sorumlu tutulmamaktadır. Nitekim maternal diyabetin oldukça iyi kontrol
edilmesine karşın DAB‟nin yüksek oranda (%30) gebelik yaşına göre büyük
saptanması (large for gestational age=LGA), olayın karmaşık metabolik-endokrin
bozukluklar zinciri sonucu geliştiğini göstermektedir (Horosz et al 2011).
Diyabetin yanı sıra iri bebek öyküsü, annenin enerji alım ve harcamaları,
yüksek plazma serbest yağ asitleri ve aminoasit düzeyleri, maternal obezite,
gebelikte alınan kilo, multiparite, erkek fetus, 40 haftayı geçen gebelikler, maternal
8
boy ve 100g OGTT‟si negatif ancak 50 g taraması pozitif olması makrosomi için
diğer risk faktörleridir (Chatfield 2001).
Fetal Gelişme Kısıtlılığı : Daha çok pregestasyonel diyabetiklerde görülür.
Diyabete bağlı mikro ve makrovasküler komplikasyonu gelişmiş gebelerde
uteroplasental yetmezliğe bağlı olarak gelişir (Most and Langer 2012).
In Utero Mort Fetalis : Nedeni tanımlanamayan ölü doğumlar aşikar diyabet
ile komplike olmuş gebeliklerde rastlanan bir durumdur. Bu infantlar tipik olarak
yaşına göre büyüktür ve genellikle yaklaşık 35 hafta veya sonrasında doğumdan önce
ölürler. İnsidansı %1 civarındadır. Buradaki mekanizma tam bilinmemekle beraber,
glikozun fetal eritrositlere bağlanmasıyla ortaya çıkan hipoksi veya glikoz
hareketleriyle, su ve elektrolitlerdeki ani yer değişimlerinden şüphelenilmektedir
(Lowy 1995). Optimum glisemik kontrol ve yakın izlem ile bu duruma daha nadir
rastlanılması sağlanabilmektedir.
Doğum
Yaralanmaları
:
Omuz
takılması
ve
brakiyal
pleksus
yaralanmalarını içeren doğum yaralanmaları diyabetik anne bebeklerinde ve
makrozomik bebeklerde 17 kat daha sık rastlanmaktadır. Normal gebelerde %0.3%0.5 oranında omuz distozisi gelişirken bu oran diyabetiklerde 2-4 kat daha fazladır.
Omuz distozilerinin yarısı normal kilolu bebeklerin doğumu sırasında oluşmakla
beraber 4000 g üstünde insidans 10 kat artmakta ve eğer maternal diyabet mevcutsa
4000 g üzerindeki her 250 gr için risk 5 kat daha artmaktadır (Landon et al 2011).
Respiratuar Distres Sendromu : Yakın zamana kadar respiratuar distres
sendromu diyabetik anne bebeklerindeki en yaygın görülen hastalıktı. Günümüzde
insidansı %31‟lerden %3‟lere inmiştir ancak genede diyabetik anne bebeklerinde 5-6
kat daha sıktır (Moore TR 2004). Normal gebeliklerin %99‟unda 37.gebelik
haftasına kadar fetal akciğer maturasyonu tamamlanmış olur. Diyabetik gebeliklerde
ise 38.5 haftadan önce akciğer maturasyonunun tamamlandığından emin olunamaz.
Akciğer maturasyonundaki gecikmeden hiperglisemi ve hiperinsülineminin sorumlu
olduğu düşünülmektedir. İnsulin, glikokortikoid reseptorlerini bloke ederek veya
fosfolipid sentezinde rol oynayan enzimleri inhibe ederek surfaktan yapımını
9
olumsuz yönde etkilemektedir. Fetal akciğer maturasyonunu tespit etmek için
kullanılan lesitin/sfingomyelin (L/S) oranının sensitivitesi diyabetiklerde daha
düşüktür. Bu yüzden L/S oranı yerine amnion sıvısında fosfotidilgliserol tayini daha
güvenilirdir (Moore TR 2002).
Hipoglisemi : Diyabetik anne bebeklerinin %25-40 kadarında, yaşamın ilk
saatlerinde hipoglisemi görülür. Gebelik boyunca kötü maternal glisemi kontrolü ve
özellikle doğum sırasında maternal glikoz düzeylerinin yüksek olması, neonatal
hipoglisemi riskini artırır. İntrauterin fetal pankreasın belirgin maternal hiperglisemi
nedeniyle stimüle olması fetal beta hücre hiperplazisine bu da hiperinsülinemiye yol
açar. Doğumdan sonra transplasental glikoz kaynağı kesilince hipoglisemi ortaya
çıkar (Nguyen et al 2012). Uzamış hipoglisemi konvülzyon, koma ve beyin hasarına
yol açabileceği için bu bebekler yakından takip edilmelidir.
Polisitemi : Hematokritin %65‟den yüksek olmasıdır. Bu durum DAB‟nin
%10-40‟ında görülür. Hipergliseminin kronik hipoksiye neden olduğu ve bunun
sonucunda da artan eritropoetin salgısının polisitemiye neden olduğu sanılmaktadır.
Alternatif olarak hipergliseminin eritrositlerin erken destrüksiyonuna yol açması
suçlanmaktadır (Falls and Milio 2002).
Hiperbilirubinemi : Yenidoğan hiperbilirubinemisi DAB‟nin yaklaşık %25
inde, normal popülasyonun iki katı sıklığında görülür. Artmış preterm doğum
oranları ve polisitemi nedeniyle daha sık görülmektedir. Genellikle hafif-orta
derecededir. Hidrasyon ve fototerapi ile geçer (Landon et al 2011).
Hipokalsemi : Serum kalsiyum düzeyinin <7 mg/dl olmasıdır ve genelde
DAB‟de sık görülür. İrritabilite ve tetaniye neden olur. Maternal glisemi kontrolü iyi
olanlarda daha azdır. Hipokalsemiye genellikle hipomagnezemi de eşlik eder (Falls
and Milio 2002).
1. 3. Kardiyolojik Bulgular
10
Bu bebeklerin yaklaşık %30‟unda kardiyomyopati meydana gelir ve DAB
kardiyomyopati yönünden risk altındadır. Fetal büyüme insülin bağlayan hücre
reseptörleri tarafından kontrol edilir. Fetal kalp özellikle de interventriküler septum
bu reseptörlerden son derece zengin olduğu için, fetal hiperinsülinemi myokardiyal
protein, glikojen ve yağ sentezini artırarak myokard hücrelerinde hiperplazi ve
hipertrofiye neden olur. Bu bebekler kalınlaşmış septum, bazen de kalınlaşmış sağ ve
sol ventrikül duvarına sahiptirler. Histolojik incelemede miyokard hücrelerinde
disorganizasyon, inflamatuar hücre infiltrasyonu, sellüler sitoplazmada glikojen
depolanması bulunmayıp hidropik değişiklikler vardır (Ren et al 2011).
Fetal hiperinsülinemiden dolayı kardiyak kas kitlesinde artış vardır ve bu artış
yenidoğanın doğum ağırlığı ile ilişkili bulunmamıştır. Düşük doğum ağırlıklı
yenidoğanlarda da septum kalınlığı artmış bulunmuştur. Genelde DAB‟nin çoğu
diyastolik disfonksiyon olsa bile asemptomatikdir (Russell et al 2008). Bir kısmında
sol ventrikül çıkım yolundaki ciddi darlıktan dolayı kalp yetmezliği gelişebilir. Bu
anomaliler sıklıkla 3-6 ay içinde geriler. Bu durumların myokarda etkisi geçicidir.
Kalp yetmezliği durumunda medikal tedavi gerekebilir. Bazen doğumda ciddi kalp
yetmezliği gelişir. Sıklıkla bu vakalar intrapartum asfiksiktir, hipoglisemi ve
hipokalsemi vardır, genellikle ventilatöre ihtiyaç duyarlar. Bunların da metabolik
anormallikleri tam olarak iyileşebilir (Abu-Sulaiman RM and Subaih 2004).
Ekokardiyografik incelemede başta asimetrik septal hipertrofi olmak üzere,
ventrikül duvar kalınlaşması ve ventrikül çıkım yolu darlığı görülebilir. Diğer
konjenital kalp hastalıklarının sıklığı artmıştır. Çalışmalarda en sık atriyal septal
defekt ve ventriküler septal defekt tespit edilmiştir (Abu-Sulaiman RM and Subaih
2004, Russell et al 2008). Kardiyak tutulum derecesi maternal diyabet kontrolü ve
fetoneonatal hiperinsülinizme bağlıdır. Çalışmalar diyabetin her şeklinin gebelikte
fetal kalp üzerinde de olumsuz etkilerini göstermiştir. Bu nedenle ekokardiyografik
inceleme gebeliğin üçüncü trimestrinde yapılmalıdır (Ullmo et al 2007).
Prognoz: Konjenital anomalilere bağlı postnatal dönemde mortalite
artmaktadır. Hipoglisemi çoğu kez düzelirken, 20 yaş civarında insüline bağlı
diyabet riski, diyabeti olmayan anne bebeklerine göre 7 kat artmakta (%0.5-11),
11
anormal glikoz torelans testi ise %8-27 oranında saptanmaktadır. Eğer baba diyabetli
ise risk üç kat artar. Neonatal makrosominin ileride obesiteye yol açabileceği
gösterilmiştir. Mental gerilik görülme sıklığı normal popülasyonla aynı olmasına
karşın, serebral palsi, epilepsi ve psikomotor gelişim bozukluğu insidansı daha
yüksektir.
Anne
yaşı
ve
diyabetin
kontrolü,
maternal
ketozis,
vasküler
komplikasyonlar, intrauterin gelişme geriliği, prematürelik ve perinatal olaylar
bebeğin ilerdeki nörolojik durumunu etkileyen başlıca etmenlerdir. Gebelikte dikkatli
medikal ve obstetrik bakım ve uygun neonatal yaklaşım ile DAB‟nde görülebilecek
çoğu komplikasyonları önlemek, normal bir bebek ağırlığı ve postnatal metabolik
adaptasyonu sağlamak olasıdır. Çoğu merkezlerde perinatolojistler mümkünse
gebelik esnasında tüm kadınların diyabet yönünden taranmasını, hiç olmazsa aşın
kilo alımı, evvelce iri veya ölü bebek doğum öyküsü, pozitif aile öyküsü ve 25 yaş
üstü tüm gebelerde bu taramanın yapılması gerektiği konusunda uzlaşmış
görünmektedir (Moore TR 2004, Hay 2012).
1 .3. 1 Kardiyomiyopati
Özellikle diyabet kontrolü yetersiz annelerin makrozomik bebeklerinde
hipertrofik kardiyomiyopati şeklinde görülür. Genellikle selim bir durumdur ve
doğumdan sonra altı ay içinde kaybolur. Bu durumda, en önemli değişiklik sol
ventrikül kavitesinde azalma, interventriküler septum kalınlaşması ve sol ventrikül
çıkış yolunda daralmadır. Ventrikül çıkış yolundaki daralma bazen mitral kapağın
sistolik anterior hareketi ile şiddetlenir. Yüksek fetal insülin seviyelerinin
miyokardda yağ ve glikojen depolanmasına yol açtığı ve septal hipertrofinin oluştuğu
düşünülmektedir (Falls and Milio 2002, Ullmo et al 2007).
Çocuklarda obstriktif konjenital kalp hastalıklarına (aort koarktasyonu, aort
stenozu) sekonder olabileceği gibi çeşitli metabolik hastalıklara da (glikojen depo
hastalığı) eşlik edebilir. Çoğunlukla nedeni bilinemez. Genellikle hipertrofik
kardiyomiyopati (HKM), idiyopatik hipertrofik subaortik stenoz (ISS) ya da
asimetrik septal hipertrofi (ASH) olarak bilinir. Bu patolojide aile hikayesi pozitif
olabilir. Bununla birlikte HKM olgularının büyük bir kısmında otozomal dominant
geçiş gösteren hastalıklı gen bölgeleri tespit edilmiştir. Bu patolojinin geçici
12
seyreden, ailevi olmayan şekli, diyabetik anne bebeklerinde görülmektedir (Colan
2006).
Hipertrofik kardiyomiyopatide sol ventrikül morfolojisi, hemodinamik
durumun belirlenmesinde temel rol oynar. Obstüriktif formlarda septumun bazal
kısmı genellikle mitral kapak seviyesinde oldukça kalınlaşmıştır, mitral kapak sol
ventrikül kavitesi içinde sistolik anterior pozisyondadır ve sistol sonunda sol
ventrikül kesit alanı önemli derecede azalmıştır. Nonobstrüktif HKM de çıkım yolu
genellikle açıktır ve mitral kapak seviyesinde ventriküler septumun kalınlığı
obstrüktif forma göre daha azdır. Hipertrofiye septum tarafından sağ ventrikül
distorsiyona uğratılabilir. Bu da sağ ventrikül çıkım yolunda önemli gradiyente yol
açabilir. Sağ ventrikül hipertrofisi, sol kalp diyastolik yetmezliği ve artmış sol atriyal
basınç sonucu oluşan pulmoner hipertansiyona bağlı da gelişebilir (Mormile et al
2011).
Diyastolik disfonksiyon çıkım yolu darlığı bulunan ya da bulunmayan
olgularda görülebilir. Obstrüktif olsun ya da olmasın HKM‟li olgularda sol ventrikül
esnekliğinde, gevşemesinde ve dolma fonksiyonlarında bozulma gösterilmiştir. Bu
olgularda sol ventrikülün erken dolum fazı uzamıştır ve hızlı dolum fazı ve miktarı
azalmıştır. Takip eden dönemde sol ventrikül dolumunu arttırmak için sol atriyum
sistolünde bir artış olur. Sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarının bozulmasından
ventrikül esnekliğinin bozulması, ventrikül gevşemesinin uzaması sorumludur.
Ventrikül esnekliğinin bozulmasından fibrozis ve miyositlerin yanlış organizasyonu
sorumludur. Sol ventrikül basıncının düşmesinde azalma, izovolemik gevşeme
zamanının uzaması, sol ventrikül gevşemesinde bir gecikmeye yol açar. Bu da
ventrikül hızlı dolum fazında dolum hızının ve dolum volümünün azalmasına yol
açar. Histopatolojik özellikler 4 grupta toplanabilir: Bunlar (1) miyositlerin yanlış
organizasyonu, (2) fibrozis ve miyokardiyal nedbe dokusu, (3) interstisyel kollajen
kompartmanının genişlemesi, (4) küçük intramural koroner arterlerin anomalisidir.
Ventriküler septum ve sol ventrikül serbest duvarındaki bir çok miyositin transvers
çapları artmış, birbirleriyle oblik ve dik açılar teşkil edecek şekilde yerleşmişlerdir
(Mormile 2011).
13
Bebekler genellikle asemptomatiktir, ancak %5-10 oranında solunum
sıkıntısı, bozulmuş kardiyak output veya kalp yetersizliği bulguları olabilir. Akciğer
grafisinde kardiyomegali görülebilir. Kardiyak hipertrofi en iyi ekokardiyografi ile
tespit edilir. Semptomatik bebeklerde destekleyici bakım için intravenöz sıvı ve
propranolol verilmektedir. İnotropik ajanlar ventrikül boyutunu azalttığı ve sol
ventrikül çıkım yolunu daralttığı için kontrendikedir (Denfield et al 1998).
1. 4. Kalp Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi
1. 4. 1. Kalp Siklusu
Kalp faaliyeti sırasında bir atriyum sistolünden onu izleyen atriyum sistolüne
kadar geçen süreye bir kalp siklusu adı verilir. Dakikada 75 frekansla çalışan bir
kalpte bir kalp siklusu 0.80 sn olup, bunun 0.27 sn‟si ventrikül sistolü, 0.53 sn‟si ise
ventrikül diyastolüdür. Birçok hastalık bu işlevlerden birini veya ikisini bozabilir
(Terzioğlu ve ark 1993).
Bir kalp siklusu genel olarak aşağıdaki fazları içerir:
1) Ventrikül sistolü
A) İzovolümetrik kontraksiyon fazı
B) Ejeksiyon fazı
2) Ventrikül diyastolü
A) İzovolümetrik relaksasyon
B) Hızlı doluş fazı
C) Diyastaz fazı
D) Atriyum sistolü
Bütün kalbin sükun halinde bulunduğu ventrikül diyastolünün dolma fazında
kalp çeperlerini oluşturan kaslar gevşek haldedirler. Bu süre içinde vena kava
süperiyor ve inferiyor‟dan ve koroner sinüsden gelen kan sağ atriyuma, pulmoner
venlerden gelen kan da sol atriyuma dökülür. Her iki atriyumdan gelen kanın büyük
bir kısmı (%70) bu sırada açık bulunan atriyoventriküler (AV) kapaklardan geçerek
sağ ve sol ventriküllere dolar (Koestenberger 2012).
14
Ventrikül Sistolü
İzovolümetrik kontraksiyon fazı: Ventrikül sistolünün başlangıcından aort
ve pulmoner kapakların açılmasına kadar geçen süreye izovolümetrik kontraksiyon
fazı adı verilir. İzovolümetrik kontraksiyon fazında ventrikül içi basınç hızla
artmasına karşın, ventrikül içindeki kan volümü değişmez. Çünkü AV kapaklar başta
kapanırlar. Bu faz 75 frekansla çalışan bir kalpte 0,05 sn sürer (Terzioğlu ve ark
1993).
Ejeksiyon fazı: Sol ventrikül içi basıncın aort basıncından, sağ ventrikül içi
basıncın da pulmoner arter basıncından yüksek düzeye çıktığı anda ejeksiyon fazı
başlar. Ventrikül içi basınçların ilgili arter basınçlarından yüksek düzeye çıkması ile
aort ve pulmoner kapaklar açılırlar ve kan sol ventrikülden aortaya, sağ ventrikülden
de pulmoner artere pompalanır. Burada kanın arter sistemine pompalanmasını
sağlayan basınç gradiyenti ventrikül içi basınç ile arter basıncı arasındaki farktır.
Ventrikül sistolünün ejeksiyon fazı 75 frekanslı çalışan bir kalpte 0,22 sn sürer. Bu
fazda ventrikül içi basınç önce artmaktadır fakat sonrasında ise ventrikül içi basınç,
ventrikül sistolünün devam etmesine rağmen azalmaya başlar. Ejeksiyon fazının son
1/3‟lük bölümünde, sol ventrikül içi basınç o andaki aort basıncını biraz altına düşer
(Terzioğlu ve ark 1993).
Ventrikül Diyastolü
Ventriküllerin normal diyastolik işlevi, düşük basınç ile yeterli dolum hacminin
sağlanması olarak tanımlanabilir. Sistol sadece miyokardın kasılması ile ilgilidir.
Diyastolde ise ventriküllerin dolması birçok faktöre bağlıdır. Miyokardın
viskoelastik özelliği, koronerlerin doluşu, atriyum kasılması, perikardın etkisi,
ventriküllerin esnekliği (kompliyansı) ve etkileşimi bu faktörler arasındadır.
Diyastol, aort ve pulmoner kapakların kapanması ile mitral ve triküspid kapakların
kapanması arasında gerçekleşir ve dört bölümde olmaktadır (Terzioğlu ve ark 1993).
İzovolümetrik relaksasyon: Semilunar kapakların kapanması ile mitral ve
triküspid kapakların açılması arasında gerçekleşen süredir. Bu dönemde ventriküler
basınç hızla düşer ve giderek negatif basınç oluşur ve atriyumların ve ventriküllerin
15
basıncı eşitlendiğinde atriyoventriküler kapaklar açılır. Bu faz 75 frekanslı çalışan bir
kalpte 0,08 sn sürer (Terzioğlu ve ark 1993).
Hızlı doluş fazı: Mitral ve triküspid akımlarının başlangıcından, sağ ve sol
ventriküllerin doluş hızlarının plato yaptığı zamana kadar olan fazdır. Bu faz,
miyokardın viskoelastik özelliğine, ventriküllerin gevşemesine (relaksasyon) ve
esnekliğine (kompliyans) bağlıdır. Bu fazda ventriküllerde basınç artmaktadır. Bu
basınç artışı ventrikül basınç eğrisinde E dalgası ile gösterilir. Bu faz 75 frekanslı
çalışan bir kalpte 0,11 sn sürmektedir (Terzioğlu ve ark 1993).
Diyastaz fazı (pasif doluş): Hızlı doluş fazının sonundan, atriyumların
kasılmasının başlangıcına kadar geçen süreyi içermektedir. Ventriküllerin basınç ve
volümlerinde çok az değişiklik olduğu bu fazda, kalp hızı ve ventriküllerin esnekliği
en önemli faktörlerdir (Terzioğlu ve ark 1993).
Atriyum Sistolü: Atriyumların sistolü ile atriyumlara gelen kanın geri kalan
yaklaşık %30‟u açık bulunan AV kapaklardan geçerek ventriküllere dolar. Bu
nedenle atriyum sistolünün ventriküllerin dolmasına katkısı ancak %30 kadardır.
Atriyumların sistolü sırasında sol atriyum basıncı 6-7 mmHg‟ye çıkmaktadır ve
meydana gelen bu değişiklik atriyum basınç eğrisinde A dalgası ile gösterilir.
Dakikada 75 frekansla çalışan bir kalpte atriyum sistolü 0,11 sn sürer. Atriyumların
sistolü bittikten sonra ventriküllerin sistolü başlar (Terzioğlu ve ark 1993).
1. 4. 2. Sol ve sağ ventrikül fonksiyonlarının ekokardiyografi ile
değerlendirilmesi
Ekokardiyografi, yüksek frekanslı ses dalgaları kullanılarak kardiyovasküler
sistemin anatomik ve fizyolojik özelliklerinin incelenmesini sağlayan bir tanı
yöntemidir. Ultrason dalgaları bir transduser aracılığıyla dokulara gönderilir ve daha
sonra transdusere geri yansır. Yansıyan ultrason sinyalleri amplitüd modunda (A
mode) veya parlaklık modunda (B-mode) görüntülenebilir. B-mode görüntülerinin
zamana karşı yazdırılması halinde hareket görüntülenmiş olacaktır. “M-mode” terimi
zamana karşı görüntülenen hareketi ifade etmektedir. Eğer ardışık B-mode tarama
16
hatları oluşturulursa ekran süpürme şeklinde taranarak kalbin hareketi dinamik olarak
görüntülenir (Umman 2005).
Ekokardiyografide yüksek frekanslı ses dalgaları (2-7.5 MHz) kullanılır.
İsveç‟te 1954 yılında Edler ve Hertz ultrason ile özellikle mitral kapağa ait ilk
kayıtları gerçekleştirdiler. Amerika Birleşik Devletlerin‟de Joyner ve Reid
Pensilvanya Üniversitesi‟nde 1960‟ların başında kalp muayenesinde ultrasonu
kullanmaya başlamışlardır. İki boyutlu inceleme 1970‟lerin ortalarında, Doppler
EKO ise 1970‟lerin sonlarında kullanıma girmiştir. Böylece EKO sadece
görüntüleme işleminden öteye giderek hemodinamik değerlendirme tekniği olarak da
kabul edilmeye başlanmıştır. Diagnostik ultrasonografi en az 2 MHz frekansa ihtiyaç
duyar, ses frekansı arttıkça ses dalgasının vücut içinde ilerleyebildiği mesafe azalır.
Ancak görüntü rezolüsyonu frekans arttıkça iyileşmektedir. Kalbin EKO ile 2
boyutlu, M-mode, Doppler ve doku Doppler tekniği ile görüntülenmesi sağlanır
(Lang et al 2006).
İki boyutlu ve M-mode inceleme
M-mode ekokardiografi sadece tek bir hatta data sorgulaması yaptığından iki
boyutlu ekokardiyografiden daha yüksek temporal rezolüsyon bazı durumlarda da
yüksek aksiyal rezolüsyon sağlar. Bu nedenle M-mod ekokardiyografi kardiyak
olayların zamansal incelemesi ve yüksek hızlı hareketlerin kaydedilmesi bakımından
üstün bir tanı yöntemidir. Genellikle iki boyutlu ekokardiyografi tarafından görevleri
üstlenilmekle birlikte M-mod ekokardiyografi tam bir ultrasonik incelemenin gerekli
ve faydalı bir parçasıdır (Marcucci et al 2008).
Ekokardiyografi incelemesi transtorasik dört standart pencere (parasternal,
apikal, substernal ve suprasternal) ile başlar. Bu pencerelerde kalbin kısa ve uzun
ekseninde çok sayıda görüntü incelenir. Uzun eksen kalbin tabanından apekse sagital
veya koronal kesiti, kısa eksen ise uzun eksene dik olan kesiti tanımlar. Kalbin
morfolojik ve fonksiyonel durumu iki boyutlu EKO ile incelenir. Kalbin kantitatif
çap, alan, hacim gibi ölçümleri iki boyutlu veya iki boyutlu yardımı ile sağlanan Mmode görüntülerden ölçülür (Thomas and Weyman 1991).
17
M mode ekokardiyografik olarak parasternal uzun aks görüntülerden ultrason
demetinin sol ventrikül uzun eksenine dik düşmesi sonucunda;
-Sol ventrikül diyastol sonu genişliği (SVDSG),
-Sol ventrikül sistol sonu genişliği (SVSSG),
-İnterventriküler septum (IVS) kalınlığı,
-Sol ventrikül posteriyor duvarının kalınlığı
-Sol ventrikül sistolik fonksiyonları,
-Aorta çapı,
-Sol atriyum çapı ölçülebilir.
Sol ventrikül kavitesinin uzun çapı, alanı ve hacminin 2B ekokardiyografi ile
tespitinin standardizasyonu Amerikan Ekokardiyografi Topluluğunca sağlamıştır
(Dokainish et al 2011).
Sol ventrikül çap ölçümleri 2B ekokardiyografi rehberliğinde M-mode
ekokardiyografi ile papiller kas seviyesinde ve parasternal uzun aks pozisyonunda
ölçülür. Aort kökü ve sol atriyum da parasternal uzun aks pozisyonunda ölçülür
(Şekil 1.1, Şekil 1.2, Şekil 1.3).
18
Şekil 1.1. Kalbin uzun eksen kesiti ve M-mod ölçümlerin yapılışı (a): sağ ventrikül (RV) çapı, (b):
sol ventrikül (LV) diyastolik çapı, (c): İnterventriküler septum kalınlığı, (d):LV arka duvar kalınlığı,
(e): sol atriyum (LA) çapı, (f): aort (AO) çapı, (g): LV sistolik çap. AMV:anteriyor mitral kapak,
PMV: posteriyor mitral kapak, AV: aort kapağı,T: transduser
Şekil 1.2. Papiller kas seviyesinden M-mode ekokardiyografi ile septum, arka duvar, LV sistol ve
diyastol sonu çaplarının ölçümü. LVDSG: Sol ventrikül diastol sonu genişlik, LVSSG: Sol ventrikül
sistol sonu genişlik
Şekil 1.3. Aort kökü ve sol atriyumun parasternal uzun aks M-mod ölçümleri.
19
Doppler inceleme
Doppler adındaki Avusturyalı fizikçi, 1842 yılında hareket halindeki
yıldızlardan
gelen
ışıkların
renginin,
yıldızın
dünyaya
yaklaşması
veya
uzaklaşmasına bağlı olarak değiştiğini ileri sürdü. Sonraları bu ilkenin hareket
halindeki ses için de geçerli olduğu ispatlandı. Son otuz yıldır kalp hastalıkları
tanısında Doppler yöntemi çok sık kullanılmakta ve büyük aşamalar kaydetmektedir.
Kalp debisi, kapak yetersizlik ve darlıkları, şantlar, yerleri ve dereceleri
belirlenebilmektedir. Kısa aralıklarla belirli hızla gönderilen ses dalgaları kalpte kan
akımı içindeki eritrositlere çarparak geriye yansımakta ve geri gelen sesle
eritrositlerin hareket yönü ve hızı belirlenebilmektedir (van Kraaij et al 2002). Bu Mmode ve 2B‟ye zıttır, çünkü onlarda en iyi görüntü 90°‟lik açı ile sağlanır.
En iyi Doppler incelemesi düşük frekanslı transdüser ile yapılır, bu M-mode
ve 2B ekokardiyografide kullanılanın tersinedir. En fazla kullanılan Doppler
ekokardiyografi, Pulse Wave (PW) ve Continous Wave (CW) Doppler formlarıdır.
PW‟de tek bir ultrason kristali ses dalgalarını gönderir ve geri alır. Avantajı M-mode
ve 2-boyutlu ile çalışabilmesi, noktasal bir bölgeden Doppler sinyali alınmasını
sağlaması iken dezavantajı velosite ölçümünün sınırlı olmasıdır. PW sisteminin
yüksek frekanslı Doppler dalgalarını saptamadaki yetersizliğine “aliasing” denir.
Pulse Wave Doppler sisteminde saptanabilen en üst frekans sınırına “Nyquist limiti”
denir. Nyquist limitini aşan akımlar ters yönde kayıt verebilir. “Continous Wave
Doppler” modunda transdüser iki kristalle çalışır, birisi devamlı dalga gönderirken
diğeri yansıyan dalgaları alır ve maksimal Doppler değişimi Nyquist limiti ile sınırlı
değildir. Bu nedenle CW Doppler en yüksek velositeleri bile kayıt etmede
kullanılabilir. Renkli Doppler görüntüleme bir PW Doppler fonksiyonudur. Bu
yüzden yüksek velositeleri görüntülemesi sınırlıdır. Sıklıkla transdüsere yaklaşan
akım kırmızı, uzaklaşan akım ise mavi olarak boyanır. Aliasing renkli Doppler‟de
renklerin karışımı olarak görülür, çok renklenme varsa o bölgede yüksek bir akım
hızı olduğunu gösterir (Van de Veire et al 2008).
EKO‟nun değişik modları ile kalp boyutları, sistolik ve diyastolik ventrikül
fonksiyonları, debi, basınçlar ve şantlar ölçülebilir. Konjenital kalp hastalığı olan
20
çocukları değerlendirmede kardiyak boyutlar önemlidir. Kardiyak boşluklar ve
damarların boyutları doğumda erişkinin %50‟si iken 5 yaşında %75‟ine ulaşır, 12
yaşında %90‟ıdır. Kardiyak boşlukların normal değerlerini elde etmek için birçok
çalışma yapılmıştır. Bu değerler hastanın boyuna, kilosuna veya vücut yüzeyine
indekslenebilir. Kardiyak yapıların ölçümlerinde M-mode en uygun yöntemdir.
Ölçüm içten içe olacak şekilde yapılmalıdır (Quinones et al 1981).
Renkli Akım Görüntüleme
Renkli akım görüntülemede, kan akımı mavi, yeşil ve kırmızı renkte veya bu
renklerin kombinasyonları şeklinde görüntülenir. Transdüsere yaklaşan akım kırmızı,
uzaklaşan akım ise mavi olarak boyanır. Türbülans varlığı, o bölgede farklı bir
durumun olduğunu gösterir. Böylece anormal kan akımı, renk kombinasyonlarının
yönü, hızı ve türbülansın derecesi değerlendirilerek tanınabilir. Renkli Doppler
görüntüleme temel olarak PW Doppler prensiplerine dayanmaktadır. Bu nedenle
yüksek velositeleri görüntülemesi sınırlıdır (Oh et al 2006).
1. 4. 3. Kalbin Sistolik İşlevlerinin Ekokardiyografi ile Değerlendirilmesi
Ekokardiyografik incelemede sistol fazında ejeksiyon indeksleri ana
parametreleri oluşturur. Ejeksiyon fraksiyonu (EF), fraksiyonel kısalma (FS), atım
hacmi (stroke volüm), ve çevresel lif kısalma hızı (circumferential fiber shorteningVcf) en sık kullanılan ölçümlerdir (Quinones et al 1981).
Ejeksiyon fraksiyonu (EF): Sistolik işlevlerin klinik değerlendirilmesinde en sık
kullanılan ölçüm yöntemidir. Ventriküllerden vücuda pompalanan kanın diyastol
sonunda ventriküllerde bulunan toplam kan miktarına oranlanması sonucu elde
edilen değerdir. Sağlıklı çocuklarda normal EF değeri %66±4 olarak bulunmuştur.
Sırt üstü pozisyonda %50‟nin altında saptanması patolojik olarak kabul edilmektedir
(Weyman 1994).
Şekil 1.4. EF=LV diyastol sonu hacmi- LV sistol sonu hacmi x 100
LV diyastol sonu hacmi
21
Fraksiyonel kısalma (FS): Ventriküllerin diyastol sonu çapından, sistol sonu
çapının çıkarılıp, bulunan değerin diyastol sonu çapına oranlanması sonucu elde
edilen değerdir. Aşağıdaki formülle hesaplanır.
Şekil 1.5. FS=LVDSG –LVSSG
LVDSG
LVDSG=Sol ventrikül diyastol sonu kavite genişliği, LVSSG =Sol ventrikül sistol sonu kavite
genişliği
Yapılan çalışmalarda, sağlıklı çocuklarda normal FS değeri %36±4
bulunmuşken, bu değerin %28‟in altına düşmesi patolojik olarak kabul edilir.
Kısalma fraksiyonu ölçümünün bir avantajı ölçümde kare veya küp kullanılmaz, bu
nedenle
hata
olasılığı
azdır.
Kısalma
fraksiyonu,
interventriküler
septum
hareketlerinin düzleştiği prematürelerde, yenidoğanda doğumdan sonraki ilk bir kaç
günde, RV hipertansiyonu ve volüm yüklenmesi olanlarda değersizdir. Ayrıca FS,
önyük, artyük, miyokardın kasılma gücü ve kalp hızına aşırı derecede duyarlıdır.
Yaşla değeri değişir. En yüksek değer yenidoğan döneminin başında saptanır ve ilk 4
yıl hızla daha sonrada yavaşça azalır. On dört yaşta plato çizer ( Çizelge 1.2 ) (Cahill
et al 2002).
Atım hacmi: Sistol sırasında ventriküllerden pompalanan kan miktarıdır. Sol
ventrikül diyastol sonu hacminden sistol sonu hacminin çıkarılması ile elde edilir.
Yapılan araştırmalarda, sağlıklı çocukların ortalama atım hacmi değeri 70±4 ml
olarak saptanmıştır. Bu değerin 60 ml‟nin altına düşmesi patolojik kabul
edilmektedir (Weyman 1994).
Çizelge 1.2. Yaşa göre normal kısalma fraksiyonu (FS) değerleri (Cahill et al
2002).
Yaş
Kısalma fraksiyonu (FS)
İlk 2 hafta
%35-45
2 yaşa kadar
%33-43
2-4 yaş
%31-41
14 yaş ve sonrası %28-38
22
Çevresel lif kısalma zamanı (Vcf): Ventriküllerin işlevinin gösterilmesinde
ejeksiyon fraksiyonu değerine göre daha anlamlı bulunmuştur. Çalışmalarda normal
değeri 1,5±0,6 çevre/sn olarak bulunmuştur (Weyman 1994).
1. 4. 4. Kalbin Diyastolik Fonksiyonlarının Ekokardiyografi ile
Değerlendirilmesi
Diyastolik işlevler, birçok kalp hastalığında sistolik fonksiyonlardan önce
bozulmakta ve klinik belirtilerden sorumlu olmaktadır. Bu nedenle çeşitli kalp
hastalıklarının izlenmesinde diyastolik işlevlerin bilinmesi klinik açıdan önemlidir.
Doppler ekokardiyografi ile ventriküllerin doluşu sırasında mitral ve triküspid
kapaklardan geçen kan akımın hızı ölçülür. Yaş, solunum, kalp hızı, ön ve ard yük
değişiklikleri gibi fizyolojik olaylar diyastolik doluşu etkilemektedir (Yılmaz and
Tutar 2003).
Doluş basınçlarının ölçülmesinde en doğru sonuçların alındığı standart
yöntem kalp kateterizasyonudur. Bu yöntemin girişimsel olması ve her hastaya
uygulanamaması, zor ve pahalı bir işlem oluşu takip amacıyla tekrarının mümkün
olmayışı gibi nedenlerle pratikte kullanım alanı kısıtlı kalmıştır. Ekokardiografi ise
kolay uygulanabilir, tekrarlanabilir, güvenilir ve zararsız oluşu ile gerek tanı gerekse
takipte kullanılabilir. Ventriküler doluş esnasında intraventriküler gradiyentler ve
Doppler velosite değişiklikleri arasındaki ilişki invaziv olarak sol ventrikül basınç
ölçümleri ile aynı anda Doppler ölçümleri yapılarak gösterilmiştir. Mitral, triküspid,
pulmoner ven ve inferior vena kavanın Doppler akım şekilleri incelenir (Garcia
1998).
1. 4. 4. 1. Pulse Doppler ekokardiyografi ile ölçülen değerler
Mitral ve Triküspid kapak akım hızı
Diyastolik fonksiyonların ölçümünde sıklıkla mitral akım kullanılır. Bunun
için apikal dört boşluk pozisyonunda PW Doppler akım örnek volümü
atriyoventriküler kapaktan maksimum akımı kaydedecek şekilde yerleştirilir. Bu yer
genellikle atriyoventriküler kapak anülüsünün ventrikül tarafında, kapakçıkların
23
ucuna yakın bir bölgedir. Pulse Doppler pozisyonu ayarlanırken ses dalgasının kan
akımına paralel olmasına dikkat edilmelidir. Normal büyüklükteki bir kalpte
atriyoventriküler akım apikal dört boşluk pozisyonunda dikey düzlem ile yaklaşık
20° açı yapar. Sol ventrikül genişlemesi ile birlikte bu açı artar, bu nedenle
transdüser ölçüm sırasında buna göre yerleştirilmelidir (Oh et al 2006) (Şekil 1.6.).
Şekil 1.6. Normal ve dilate bir kalpte mitral giriş akımı ölçümü için transduserin yerleştirme
pozisyonu.
Sol ventrikül doluş şekilleri, PW Doppler mitral akım velosite kayıtları
kullanılarak değerlendirilir. Mitral kapağa ait Doppler akım örneğinde şu ölçümler
yapılmaktadır:
1-E dalgasının hızı (m/sn): Erken diyastolik akım pik velositesi.
2-A dalgasının hızı (m/sn): Geç diyastolik akım pik velositesi.
3-E/A : Erken ve geç diyastolik akım velositelerinin oranı.
4-Akselerasyon hızı (m/sn²).: Erken diyastolik akım velositesinin artma hızı; E dalga
başlangıç noktası ile zirvesi arasındaki doğrunun eğimi.
5-Akselerasyon zamanı (AT) (sn): E dalgası maksimum velositesine ulaşma zamanı.
6-Deselerasyon hızı (m/sn²): Erken diyastolik akım velositesinin azalma hızı; E
dalgası zirvesi ile bu dalganın bittiği nokta arasındaki doğrunun eğimi.
7-Deselerasyon zamanı (DT) (sn): Erken diyastolik akım velositesinin pik azalma
süresi; Erken diyastolik akım velositesinin pik yaptığı nokta ile bu akımın sonlandığı
nokta arasındaki süre.
8-Sol ventrikül izovolemik relaksasyon zamanı (IVRT) (sn): Sol ventrikül
ejeksiyonun bitiminden (aort kapağının kapanması) mitral kapağın açılıp erken
doluşun başlamasına kadar geçen süre.
9-Erken diyastolik akım velositesi integrali (EVTI) (cm): Erken diyastolik akım
dalgasının integrali.
24
10-Geç diyastolik akım velositesi integrali (AVTI) (cm): Atrial doluşa ait akım
örneğinin (A dalgası) integrali.
Mitral kapağa ait Doppler akım örneğinde en sık yapılan ölçümler;
E dalgası: Erken ventriküler doluşu gösterir. Hızlı ventriküler doluş fazına
karşılık gelir. Akım hızının sıfıra indiği ve A dalgasının başlangıcına kadar olan
kısma ise diyastaz denir (Garcia et al 1998).
A dalgası: Diyastazı izleyerek oluşan ikinci dalgadır. Atriyal kontraksiyonu
gösteren A dalgası, mitral ve triküspid kapakların kapanması ile sona ermektedir
(Garcia et al 1998).
Normal akım velosite eğrileri, yüklenme durumları, yaş ve kalp hızından
etkilenmektedir. Yaşla birlikte E ve A dalgalarının velositelerinde artış görülürken,
E/A oranı azalmaktadır. Sağ ve sol ventriküle ait E dalgaları çocukluk boyunca
sabittir. Sol ventriküle ait E/A oranı 5 yaşına kadar artar sonra sabit kalır. Sağ
ventriküle ait E/A oranı sol ventrikülünkünden daha yavaş artar. Sol ventrikülün E/A
oranı sağa göre daha yüksek olur (Ichihashi et al 2011). Şekil 1.7‟de sağ ve sol
ventriküle ait pulse Doppler akım örnekleri verilmiştir.
Deselerasyon Zamanı (DT):Deselerasyon zamanı E dalgasının pik
noktasından bazal çizgi ile buluştuğu noktaya kadar geçen süredir. Deselerasyon
zamanının ölçümü için E dalgasının zirve noktasından başlangıç çizgisine doğru
yavaşlama eğimine paralel bir doğru çizilir. Bu doğrunun başlangıç noktasını kestiği
yer ile E dalgasının tepe noktası arasındaki süre DT‟dir. Bunun nedeni LA ve LV
basınçlarının eşitlenmesi için LV basıncında daha yavaş ve sürekli bir düşüş
olmasıdır (Garcia et al 1998).
25
Şekil 1. 7. Sağ ve sol ventriküle ait pulse Doppler akım örnekleri
Relaksasyon anormalliği olan hastalarda DT uzamış olarak saptanır. Normal
genç bireylerde artmış LV gevşemesi ve elastik geri dönüşe bağlı hızlı doluş olduğu
için DT kısalmış olarak saptanır. Sol ventrikülün esneme özelliği bozulduğunda ve LA
basıncı arttığında ise DT kısalır. Diyastolik patern daha ayrıntılı olarak deselerasyon
zamanına göre değerlendirilebilir (Garcia et al 1998).
26
İzovolemik gevşeme zamanı (IVRT): Sol ventrikül için, aort kapağının
kapanma noktası ile mitral kapağın açılma noktası, RV için ise pulmoner kapağın
kapanma noktası ile triküspit kapağın açılma noktası arasındaki geçen süredir
(Feigenbaum
1994).
İzovolemik
gevşeme
zamanındaki
değişimler
DT‟deki
değişimlere pareleldir. Anormal gevşemede uzar, hızlı doluş ve artmış doluş
basıncında kısalır. Transmitral diyastolik akım trasesinden ölçülen parametreler Şekil
1.8‟de gösterilmiştir.
Şekil 1.8. Transmitral Diyastolik Akım Parametreleri. E: Mitral akımın erken hızlı doluş dalgasının
zirve değeri, A: Mitral akımın geç doluş dalgasının zirve değeri, IVRT: İzovolemik gevşeme süresi,
AT: Akselerasyon (hızlanma) zamanı, DT: Deselerasyon (yavaşlama) zamanı.
Normal Diyastolik Doluş Şekli
Miyokardiyal gevşeme ve esneme özelliğinin yaşla birlikte değişmesi
nedeniyle değişik yaş gruplarında farklı diyastolik doluş şekilleri gözlenir. Genç
sağlıklı bireylerde LV‟nin elastik geri dönüş özelliği oldukça etkin ve hızlı olduğu
için, diyastolik doluş çoğunlukla atriyal kasılmanın oldukça az katkısı olacak şekilde
erken diyastolde gerçekleşir. Yaşlanma ile birlikte miyokardiyal gevşeme ve elastik
geri dönüş etkisi azalmaya başlar, LV doluşu ve basınç düşüşü yavaşlar. Sol atrium ve
sol ventrikül arası basınç farkı azalır. Bununla birlikte IVRT ve DT uzar ve E dalgası
değeri yaşlanma ile birlikte azalır. Erken diyastolik doluş azaldığı için, LV doluşuna
atriyal kasılma fazının katkısı artar, A dalgası yaşla birlikte artar (Sohn et al 1997,
Garcia et al 1998).
27
Bozulmuş ventriküler gevşeme
Sol ventrikül miyokardiyal gevşemesini bozan tipik kardiyak lezyonlar; sol
ventrikül hipertrofisi, hipertrofik kardiyomiyopati ve miyokardiyal iskemi ve
enfarkttır. Sol ventrikülün gevşemesi bozulduğu için diyastolün erken evresinde
ventrikül içi basınç azalışı yavaştır. Mitral kapağın açılması gecikmiştir, IVRT ve DT
uzamıştır. Sol ventrikül ve sol atriyum arasındaki basınç farkı azaldığı için E dalgası
küçülmüştür. Erken diyastolik doluşun büyük kısmı atriyal kasılma ile gerçekleştiği
için A dalgası büyümüştür. E/A oranı<1‟in altına inmiştir. E/A oranı<1 olduğunda
genellikle bozulmuş miyokardiyal gevşemeden sözedilebilir (Sohn et al 1997, Garcia
et al 1998).
Yalancı (Pseudonormal) Normalizasyon
Diyastolik işlev bozukluğu devam ettikçe bozulmuş gevşeme fazından
restriktif doluş bozukluğu fazına geçiş olur. Bu geçiş sırasında mitral akım paterni
normal diyastolik doluş şekline benzeyen bir orana ulaşır. E/A oranı 1-1.5 arasında
değişir. Sol atriyum basıncı yüksek olduğu için E dalgasının yüksekliği artar (Şekil
1.9), IVRT kısalır, normal değerlerine ulaşır, DT normal sınırlarda seyreder.
Transmitral akımdaki bu değişiklikler gerçek patolojiyi maskeler (Sohn et al 1997,
Garcia et al 1998).
Restriktif Doluş-Azalmış Esneklik
Sol ventrikül esnekliğinin bozulmasına ve LA basıncının artmasına neden olan
kardiyak patolojilerde restriktif fizyoloji görülür. Kompanze edilememiş kalp
yetmezliği, ilerlemiş restriktif kardiyomyopati, ağır koroner arter hastalığı, ağır aort
yetmezliği ve konstriktif perikarditte görülebilir. Sol atriyum basıncındaki artış, mitral
kapağın daha erken açılmasına, IVRT süresinin kısalmasına ve daha yüksek
transmitral basınç farkına neden olur (yüksek E dalgası).
Genişlemeyen bir ventriküle diyastolik doluş erken diyastolik basıncın daha
28
hızlı yükselmesine, sol atriyum ve sol ventrikül basınçlarının hızlı eşitlenmesine ve
kısalmış DT‟ye neden olur. Atriyal kasılma sırasında sol ventrikül içi basınç yüksek
olduğu için A dalgası küçülür, süresi kısalır. Sol ventrikül diyastol basıncı belirgin
olarak arttığı için diyastol ortasında veya atriyal gevşeme ile birlikte diyastolik mitral
yetmezlik olabilir. Restriktif fizyoloji artmış E dalgası, azalmış A dalgası, kısalmış
IVRT (<70 msn) ve DT (<160 msn) ile karakterizedir. E/A oranı tipik olarak>2.0‟dır,
nadiren 5‟e kadar yükselebilir. Restriktif doluş bulunan hastalarda miyokardiyal
gevşeme de bozulmaya devam eder ancak belirgin azalmış LV esnekliği ve oldukça
artmış LA basıncı nedeniyle maskelenir. (Sohn et al 1997, Garcia et al 1998). Şekil
1.9‟da normal diyastolik doluş ve diyastolik fonksiyon bozuklukları gösterilmektedir.
Şekil 1.9. Normal diyastolik doluş ve Diyastolik fonksiyon bozuklukların şematik gösterimi.
Şekil 1.9A normal diyastolik akımı göstermektedir. Şekil 1.9B‟de ise
diyastolik fonksiyon değişikliği sonucunda E dalgası yüksekliğinin azaldığı, A dalgası
yüksekliğinin ise arttığı görülmektedir. Bu tip anomali genelde IVRT ve DT uzaması
ile beraberdir. Buna neden olan olay LV gevşemesinde azalma ve diyastol sırasında
LV basıncının düşmesindeki yavaşlamadır. Bu durum LV hipertrofisi, miyokardial
iskemi, kardiyomiyopati ve hatta normal yaşlanma ile de olur. Atriyal kontraksiyon
tam boşalmayan LA içinde bulunan kanı artmış bir hız ile LV‟e iter, bu durum A
dalgasının yüksekliğini arttırır. LV‟deki bu doluş şekli aynı zamanda LA doluş basıncı
azalmasında da görülür. Şayet dehidratasyon veya hipovolemi varsa veya pulmoner
hipertansiyon nedeni ile sol kalbe dönen kan akımı azalmışsa, LA‟daki düşük doluş
basıncı LV‟in erken diyastolik doluşunu da azaltacaktır. Sistemik vazodilatör ilaçlar
da benzer etki yapar. Şekil 1.9C‟de ise E dalgası uzun, A dalgası ise kısadır, IVRT ve
DT kısalması ile birliktedir. Bu tipteki mitral akım, yüksek LV doluş basıncı (konjestif
29
kalp yetmezliği, mitral yetmezlik, konstriktif-restriktif fizyoloji gibi) ile oluşur.
Resriktif-konstriktif LV doluş şeklinde, LA-LV basınç gradiyenti çok yüksektir, LV‟e
akım hızlanır, bununla beraber restriksiyon veya konstriksiyon LV basıncında hızla
artışa da neden olur ve LV‟e olan akım aniden durur. Konstriksiyon veya restriksiyon
ventriküle doluşu sınırlar ve A dalgasının yüksekliği azalır (Nishumura et al 1985).
1. 4. 5. Miyokardiyal performans indeksi (MPI) (Tei indeksi)
İlk kez Tei ve arkadaşları tarafından 1995 yılında tanımlanmıştır (Tei et al
1995). Tei indeksi, Doppler ekokardiyografik inceleme ile kolaylıkla elde edilebilir ve
ön-ard yük değişiklikleri, kalp hızı gibi değişikliklerinden etkilenmediğinden klinik
kullanımı kolaydır. Ventrikülün şekil değişiklikleri veya endokard sınırının tam
belirlenemeyişine bağlı olarak sistolik fonksiyon EF ile doğru olarak ölçülemeyebilir.
Diyastolik fonksiyon bozukluğunu tespit etmede yardımcı olan mitral doluş akım
hızları da doğru sonuç vermeyebilir, zira bu hızlar ön ve artyük değişiklikleri ile
taşikardiden belirgin şekilde etkilenirler. Kalp fonksiyonlarını değerlendirirken tek tek
zaman aralıkları Doppler akım profillerinden kolaylıkla elde edilseler de kalp hızı ve
yüklenmelere duyarlı oldukları için klinik kullanımları sınırlıdır. Bu yüzden Tei ve
arkadaşlarının önerdiği myokard performans indexi (MPI) bu zorlukları ortadan
kaldırabilecek bir yöntem olarak klinik kullanıma girmiştir. myokard performans
indexi (Tei indeksi); MPI = (IVCT+IVRT)/CT formülü ile hesaplanır (Şekil 1.10.)
(Lakoumentas et al 2005).
30
Şekil 1.10. MPI (Tei indeks) ölçümü (Lakoumentas et al 2005).MPI : Miyokard performans indeksi,
ICT : İzovolemik kasılma zamanı, IRT : İzovolemik gevşeme zamanı, ET : Ejeksiyon zamanı.
İzovolemik gevşeme zamanı (IVRT) ventrikül ejeksiyonunun bitiminden
ventriküler doluşun başlamasına kadar geçen süredir ve IVRT=c–d formülü ile
hesaplanır. İzovolemik kasılma zamanı (IVCT), ventrikül doluşunun bitiminden
ventrikül ejeksiyonunun başlamasına kadar geçen süredir ve IVCT=(a-b)-IVRT
formülü ile hesaplanır. Ventrikül fonksiyonunu değerlendirmeye yarayan MPI
izovolemik zaman aralıklarının toplamının ejeksiyon zamanına oranı olarak da
hesaplanabilir. Miyokard performans indexi ventrikül fonksiyonunu göstermede basit,
kantitatif ve ventrikülün geometrik şekli ile ilgili olmayan bir indekstir. Kalp hızından
bağımsızdır, çocuklar ve erişkinlerde kolaylıkla elde edilebilir (Williams et al 2000,
Lakoumentas et al 2005).
1. 4. 6. Kardiyak Fonksiyonların Değerlendirilmesinde Kullanılan Yeni
Teknikler
Son dönemlerde kardiyak fonksiyonların ayrıntılı olarak değerlendirilmesine
olanak veren pek çok ekokardiyografik yöntem geliştirilmiştir. Bu teknikler uygulama
potansiyeline
sahiptir
ve
pediatrik
hastalarda
ventriküler
disfonksiyonun
değerlendirilmesinde önemli yararları bulunmaktadır. Doku Doppler ve speckle–
tracking temelli strain görüntüleme geometriden bağımsız olarak miyokardiyal hareket
ve deformasyonun değerlendirilmesinde direkt kantitatif bilgi vermektedir ve bu
yöntemler miyokardiyal mekanikleri daha iyi değerlendirerek tedaviye yanıtın
değerlendirilmesinde rehberlik yapmaktadır (Dragulescu and Mertens 2010).
1. 4. 6. 1. Doku Doppler ekokardiyografi
İlk kez 1989 yılında Isaaz ve ark (1989) adaşları tarafından tanımlanmıştır.
Bölgesel ve global miyokardiyal fonksiyonların değerlendirilmesinde kullanışlı bir
teknik olarak kabul edilmesi ise 1990‟lı yıllara kadar sürmüştür ve sonrasında Fleming
ve ark (Fleming et al 1994) tarafından klinik kullanıma kazandırılmıştır.
Miyokardın hareketi, yüksek genlikte ve düşük hızda sinyallerin yansımasına
31
yol açarken bunun tersine eritrositlerin hareketi düşük genlikte ve kısmen yüksek
hızda sinyallere neden olur. Klasik Doppler incelemelerinde, kan akım hızının
ölçülmesi amaçlandığından dokulardan yansıyan sinyallerin değil, kan havuzundan
yansıyanların kaydedilmesi gerekir. Miyokard hareketi transdusere doğru ise kırmızı,
transduserden uzaklaşıyorsa mavi renktedir. Rengin parlak olması hareket hızındaki
artışı yansıtır (Fleming et al 1994).
Miyokard hareketiyle ilgili veriler spektral pulsed Doppler formatında da
gösterilebilir ve miyokarda ait Doppler parametreleri ölçülebilir. Tipik bir spektral
görüntüde sistol sırasında sol ventrikülün merkezine yönelen bir sinyal (S´) ve diyastol
sırasında merkezden uzaklaşan iki farklı sinyal (E´: erken diastolde, A´; geç
diyastolde) gözlenir. İzovolemik kontraksiyon ve relaksasyon zamanlarında da başka
sinyaller kaydedilmektedir (Negrine et al 2010).
Doku Doppler ekokardiyografi ile ölçülen değerler:
Miyokardiyal erken diyastolik peak dalga velositesi (E´): EKG‟deki P
dalgasından hemen sonra görülür. Doku Doppler ekokardiyografide izoelektrik hattın
altındaki ilk negatif dalgadır, diyastolün ilk dalgası olarak kabul edilir (Powell et al
2006).
Atriyal sistolik peak dalga velositesi (A´): Diyastolik fazda, EKG‟deki P
dalgasından hemen sonra görülür. Doku Doppler görüntülemede izoelektrik hattın
altındaki ikinci negatif dalga hızı olarak değerlendirilir (Powell et al 2006).
Miyokardiyal sistolik peak dalga velositesi (S´): Doku Doppler
görüntülemede izoelektrik hattın üstündeki ilk pozitif dalga hızı olarak değerlendirilir
(71).
İzovolemik kontraksiyon zamanı (IVCT): A´ dalgasının bitimi ile S´
dalagasının başlangıcı arasındaki mesafenin süre olarak ölçümüdür (Powell et al
2006).
32
İzovolumik relaksasyon zamanı (IVRT): S´‟nün sonu ile E´ dalgasının
başlangıcı arasındaki mesafenin süre olarak ölçümüdür (Powell et al 2006).
Miyokardiyal kontraksiyon zamanı (CT): S´ dalgasının başlangıcı ile bitişi
arasındaki mesafenin süre olarak ölçümüdür (Powell et al 2006).
Tei İndeksi (Miyokard performans indeksi): Doku Doppler ile ölçülen bu
indeks sistolik ve diyastolik miyokardiyal performansı gösterir. Tei indeksi çocuklarda
pulse Doppler ile elde edilen MPI sonuçlarına uyumluluk göstermektedir. Farklı
olarak doku Doppler ile Tei indeksini değerlendirmenin yararı, kontraksiyon ve
relaksasyonun aynı kardiyak siklusta hesaplanabilmesidir (Şekil 1.11, Şekil 1.12, Şekil
1.13) (Harada et al 2000). Tei indexinin normal değeri 0,39±0,05‟dir. Tei indexi
0,50‟yi geçerse anormal kabul edilir (Tei et al 1995, Lakoumentas et al 2005).
MPI‟nın birçok kullanım avantajı vardır:
1-Kalp hızı ve kan basıncına göre normalize etmeye gerek yoktur.
2-Hem sol, hem sağ ventriküle uygulanabilir.
3- Ventriküllerin geometrik şekline bağımlı değildir.
4- Hem sistolik, hem diyastolik fonksiyonlar hakkında bilgi verir (Civilibal et al
2009).
Doku Doppler Ölçümlerinin Klinik Kullanımı
Yeni ekokardiyografik tekniklerin pediyatrik ekokardiyografiye girişi ile
birlikte, bu tekniklerin çocuklarda uygulanılabilirliği ve özellikle farklı yaş
gruplarındaki referans değerlerinin oluşturulması gündeme gelmiştir. Farklı yaş
gruplarında doku Doppler değerlerinin normal pediyatrik verileri yayınlanmıştır. Bu
çalışmalarda doku Doppler velositelerinin yaş ve kalp hızı ile değiştiği gösterilmiştir.
Yenidoğanlarda yapılan çalışmalarda yaşamın ilk günlerinde ventriküler adaptasyonu
yansıtacak şekilde doku velositelerinde değişiklikler olduğu gösterilmiştir (Rychik and
Tian 1996, Eidem et al 2004, Mori et al 2004). Doku Doppler ekokardiyografi
miyokardın diyastolik performansı hakkında ön yükten bağımsız olarak bilgi
33
vermektedir. Diyastolik fonksiyonların incelenmesi ile sol ventrikül relaksasyonunu,
katılığı ve doluş basıncı değerlendirilerek hem tanı hem de prognoz ve tedavinin
etkinliğinin değerlendirilmesi yapılabilir (Dragulescu and Mertens 2010).
Normal miyokardiyal relaksasyonu olan kalplerde erken diyastolik dolum
süresince sol atriyumdan sol ventriküle doğru kan geçişi olur. Mitral giriş akımının
başlangıcı (E), mitral erken diyastolik akım hızı (E′) ile eş zamanlı olmaktadır
(relaksasyon). Gecikmiş miyokardiyal relaksasyon ve artmış dolum basıncı
durumlarında ise diyastolik doluş, E′ dalgasından daha erken oluşur. Sistolik
fonksiyonlardaki bozulmalar, izovolemik kontraksiyon zamanında uzama ve ejeksiyon
zamanında kısalmaya neden olur. Sistolik ve diyastolik fonksiyonların her ikisinin
birlikte bozulması ise miyokard relaksasyonunda anormallik oluşturarak izovolemik
relaksasyon süresini uzatır (Garcia et al 1998). İskemide veya miyokard gevşemesinde
bozulma varlığında, E′ amplitüdünde azalma, E′/A′ oranında tersine dönme, IVRT‟de
uzama saptanır (Bach et al 1996). Diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesi için E′
dalgasının tek başına degerlendirilmesinden çok E′/A′ oranına bakılması daha
güvenilir bilgi verir. Sağlıklı genç bireylerde E′/A′ oranı 1‟den büyüktür. Yaşlanma ile
birlikte E′ ve E′/A′ küçüldüğü, bölgesel IVRT‟nin uzadığı gösterilmiştir (Garcia et al
1998).
Şekil 1.11. Sol ventrikülün doku Doppleri ile Tei indeksinin ölçülmesi.
34
Şekil 1.12. Sağ ventrikülün doku Doppleri ile Tei indeksinin ölçülmesi.
Şekil 1.13. İnterventriküler septumun doku Doppleri ile Tei indeksinin ölçülmesi.
Kardiyomiyopatili hastalarda, sol ventrikül disfonksiyonunun derecesi ile
doku Doppler velositeleri korele bulunmuştur (Labombarda et al 2009). Doku Doppler
ekokardiyografi ile hesaplanan MPI, standart pulse Doppler ekokardiyografi ile iyi bir
35
korelasyon göstermektedir. Böylelikle Doku Doppler ekokardiyografi ile sistolik ve
diyastolik
ölçümlerinin
aynı
anda
yapılabilmesi
özellikle
sağ
ventrikülün
değerlendirmesi ve dissenkroni tanısı için oldukça yararlıdır (Dragulescu and Mertens
2010).
Doku Doppler inceleme yöntemi ile yapılan ölçümlerin ön yüke bağımlılığı
daha azdır. Patent duktus arteriyozus, ventriküler septal defekt gibi sol ventrikül
volüm yükü olan çocuklarda normal pediayatrik popülasyon ile karşılaştırıldığında
doku velositelerinde yalnızca minimal değişiklikler olduğu gösterilmiştir (Eidem et al
2005). Ard yükte ani artışların doku Doppler velositelerde ani düşmeye neden olduğu,
konsantrik hipertrofi ile seyreden kronik süreçlerde ise remodeling sürecinde
longitidünal velositelerde azalma olduğu gösterilmiştir. Konjenital kalp hastalıklarında
sağ ventrükül de etkilendiğinden, doku Doppler sağ ventrikül fonksiyonlarının
değerlendirilmesinde de kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda sistolik velositeler ile
sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu arasında güçlü korelasyon saptanmıştır (Jurcut et al
2010).
Doku Doppler ekokardiyografi kullanımının bazı kısıtlamaları bulunmaktadır.
Pulse wave doku Doppler yöntemi diğer Doppler yöntemleri gibi açıya bağımlıdır ve
miyokardiyal hareket tek yönlü (longitidunal, sirkumferansiyal ya da radiyal) olarak
değerlendirilebilmektedir. Yöntemin bir diğer kısıtlaması da ön yükten kısmen
etkilenmesidir. Ayrıca doku Doppler yöntemi ile ölçülen hızlar kalbin translasyonel
hareketinden etkilenmektedir. Bu nedenle, kardiyak siklus sırasında tüm kalbin global
olarak yer değiştirmesi sonucu itme çekme etkisi ile komşu segmentler birbirini
etkileyebilir. Akinetik segmentin komşu normal segmentin çekmesiyle hareket etmesi
nedeniyle bölgesel disfonksiyon maskelenebilir ya da normal segmentin hızında
azalma görülebilir (Van de Veire et al 2008).
1. 5. Asimetrik Dimetil Arjinin (ADMA)
Asimetrik dimetilarginin (ADMA), vasküler endotelyal hücreler de dahil
36
birçok dokuda normal protein döngüsü sırasında arginin kalıntılarının metilasyonu ile
elde edilmekte ve dimetilarginin dimetilaminohidrolaz aracılığıyla sitruline metabolize
olmaktadır. Asimetrik dimetilarginin insan kanında ve idrarında saptanabilen endojen
bir moleküldür. Bir aminoasit olan L-arjinine yapısal olarak oldukça benzer ve Nitrik
oksit (NO) sentezi için inbitör olarak görev alır. Asimetrik dimetilarginin, arjininin
translasyon sonrası modifikasyona uğramış halidir (Cooke 2004). Şekil 1.14’de
ADMA ve Arjininin moleküler formülleri gösterilmiştir. Nitrik oksit, L-arjinin
aminoasidinin öncüllerinden sentezlenir. Bu reaksiyon NO sentaz enzimi tarafından
katalizlenir. Nitrik oksit, insan vücudundaki en önemli küçük moleküllerden biridir ve
birçok fizyolojik görevde önemli rol oynar.
Vallance ve ark (1992) adaşları ilk defa 1992 yılında, L-arjinine yapısal olarak
benzerlik gösteren maddeleri tanımladılar, ancak bunlar farklı olarak bir veya iki metil
grubu içeriyordu ve NO sentez inhibitörleri olarak davranıyorlardı.
Monometilarjininler (bir metil grubu içerenler) veya dimetilarjininler (iki metil grubu
içerenler) olarak isimlendirilen bu maddeler insan plazma ve idrarında endojen olarak
mevcuttur. Bu çalışmada ADMA‟nın bu grubun bir üyesi olduğu ve NO sentezini
inhibe etmeye yeterli yüksek konsantrasyonlara sahip olduğu bildirilmektedir. Ayrıca
ADMA‟nın izole edilmiş insan hücrelerinde invitro olarak önemli ve konsantrasyon
bağımlı inhibisyon yaptığını gösterilmiştir (Vallance et al 1992). Yapısal izomeri olan
simetrik dimetilarjininin (SDMA), ADMA‟nın tersine, NO üretimi üzerine etkisi
yoktur. Kültür yapılmış insan makrofajlarında ADMA, NO sentezini konsantrasyon
bağımlı olarak inhibe eder (Vallance et al 1992). Ek olarak, izole edilmiş,
saflaştırılmış, klone edilmiş NO sentaz izoformlarıyla yapılan invitro deneylerde ve
yine bu maddenin değişik plazma konsantrasyonlarına sahip hastalarla yapılan klinik
çalışmalarda ADMA‟nın konsantrayon bağımlı olarak NO üretimini inhibe ettiği
gösterilmiştir (Böger et al 1997, Tsikas et al 2000).
37
ADMA
L-ARJİNİN
Şekil 1.14. Arjinin ve ADMA‟nın moleküler formülleri (Arrigoni et al 2010).
1. 5. 1. Asimetrik Dimetil Arjinin’in Patofizyolojik Rolü
Sağlıklı endotel hücrelerinden salınan başlıca mediyatör NO‟dur. Nitrik oksit
sentaz (NOS) enziminin uyarılması ile endotel hücresi NO sentezler. Nitrik oksit
süratle kas tabakasına diffüze olur ve sitozolik siklik Guanozin Monofosfat (cGMP)
oluşumunu tetikler. Siklik Guanozin Monofosfat‟daki artış protein kinaz G
aktivasyonuna neden olarak arterleri çevreleyen düz kas hücrelerinin kasılmalarını
azaltır. Böylece vazodilatasyon gerçekleşir (Şekil 1.15.) (Cai and Harrison 2000).
Endotel yapısı, fizyolojik vasküler tonüsün ve vasküler yapının devamını
sağlamada merkezi bir rol oynamaktadır. Sağlıklı endotel hücrelerden salgılanan NO
bu yapının devamını sağlamada rol oynayan en önemli mediyatörlerdendir (Böger et al
1997).
38
Şekil 1.15. Endotel hücresinde sentezlenen NO‟in kas tabakasına difüze olarak sitozolik siklik
Guanozin Monofosfat (cGMP) oluşumunu tetiklemesi ve böylece kan damarlarını saran düz kasın
gevşemesi (Cai and Harrison 2000).
Nitrik oksitin en çok bilinen potent vazodilatör etkisinin yanında başka birçok
etkisi mevcuttur. Trombosit agregasyonunu azaltır, monosit ve lökositlerin sağlıklı
vasküler endotele adhezyonunu inhibe eder, ki bu etkiler bir defa bozulursa,
inflamatuar hücrelerin vasküler duvara göç etmelerine yol açar ve sonrasında plaklar
oluşur. Ek olarak, NO inflamatuar ve sitotoksik süreçlerde bulunan süperoksit
radikallerin vasküler salınımını azaltır ve düşük dansiteli lipoprotein (LDL)
oksidasyonunu inhibe eder. Vasküler sisteme faydalı bu etkileri nedeniyle NO
“endojen anti-aterojenik molekül”olarak adlandırılır. Nitrik oksitin bu anti-aterojenik
özelliklerinin ADMA varlığıyla ortadan kalktığını gösteren ve bu olayın patofizyoloik
süreçlerini inceleyen birçok çalışma mevcuttur. Düşük L-arijinin konsantrasyonları
veya NOS için esansiyel ko-faktörlerin göreceli olarak eksikliğinin deneysel olarak
oluşturulduğu durumlarda (ADMA eklenmesi gibi), enzim aktivitesi eksik kalır. Bu L-
39
arjininin NO‟e oksidasyonunun tamamlanamaması anlamına gelir (Vasquez-Vivar et
al 1998).
Asimetrik dimetilarginin, böylesine önemli fonksiyonlara sahip anti-aterojenik
bir molekülün sentezini selektif olarak inhibe eder ve NO‟nun koruyucu etkilerinden
vasküler sistemin faydalanmasını engelleyerek patofizyolojik etkilerini gösterir (Rees
et al 1990). Asimetrik dimetilarginin oldukça stabil bir moleküldür. Hücreler arasında
rahatça dolaşabilmekte ve etkisini serbest olarak gösterebilmektedir. Bir hücrede
üretildikten sonra etkinliğini rahatlıkla başka bir hücre üzerinde gösterebilmektedir.
Mesela damar düz kas hücresinde üretildikten sonra endotel hücresi üzerinde etkisini
gösterebilir (Fickling et al 1999).
1. 5. 2. Asimetrik Dimetil Arjinin’in Metabolizması
Asimetrik dimetilarginin ve SDMA metilenmiş proteinlerin proteolizisi sonucu
oluşur ve katyonik aminoasit taşıyıcılarıyla (CAT) hücreyi terk edebilir. Asimetrik
dimetilarginin metabolizması şekil 1.16‟da gösterilmiştir (Teerlink et al 2009). En
önemli metabolik yol olan dimetilarjinin dimetil aminohidrolaz (DDAH)
enzimiyle ADMA, sitrülin ve dimetilamine (DMA) yıkılır. Dimetilarjinin dimetil
aminohidrolaz faaliyeti azaldığında ya da CAT aktivitesi azaldığında ADMA
düzeyleri artar.
Böbrekler üriner boşaltım yoluyla ve DDAH aracılı ayrışım yoluyla ADMA‟
nın temizlenmesine katkıda bulunur. Böbrekler ADMA‟yı hem üretir hem metabolize
ederler (Brosnan and Brosnan 2004). Simetrik dimetilarjininin, DDAH tarafından
ayrıştırılamaz. Bu yüzden SDMA için major eliminasyon yolu renal yoldur. Okside
LDL kolesterol, inflamatuar sitokinler, hiperhomosisteinemi, enfeksiyöz ajanlar ve
yüksek doz eritropoietin gibi birçok faktörün, ADMA‟nın birikmesine ve NO sentezini
bloke etmesine izin vererek, DDAH aktivitesini azalttığı gösterilmiştir (Brosnan and
Brosnan 2004). ADMA‟nın hızlı bir klirensi vardır. Bu insanlara infüze edilen
deneylerle Keilstein ve ark (2004) tarafından gösterilmiştir. Onlar plazma ADMA
azalan eğrilerinden yola çıkarak ortalama plazma yarı ömrünü 24±7 dakika olarak
hesaplamışlardır. Endotelyal hücre kültürlerinde DDAH‟ın selektif inhibisyonu nitrik
40
oksit sentezinde azalmaya yol açar. Ortamın arjinin muhtevasının artırılması bu
durumu tersine çevirebilir (Brosnan and Brosnan 2004, Kielstein et al 2004).
Şekil 1.16. ADMA’nın Metabolizması (Teerlink et al 2009). DDAH: Dimetilarjinin dimetil
aminohidrolaz, DMA: Dimetilamin, CAT: Katyonik aminoasit taşıyıcılar.
1. 5. 3. ADMA ve Çeşitli Klinik Durumlar
Asimetrik dimetilarginin molekülü önceden bilinmesine karşın bir klinik
durum ile ilişkisi ilk kez 1992 yılında Vallance ve ark (93). son dönem böbrek
yetmezlikli hastalarda plazma ADMA konsantrasyonunun
yüksek olduğunu
göstermeleri ve bu yüksekliğin NO sentezinin bozulmasına ve bu şekilde kronik
böbrek yetmezliğiyle ilişkili olan hipertansiyon ve immün disfonksiyona katkı
sağlayabileceğini bildirmeleri ile ortaya konmuştur.
Erişkinlerde hemodiyaliz hastaları, yoğun bakımdaki hastalar, koroner arter
hastaları gibi çeşitli hasta grupları ile yapılan çalışmalarda yüksek ADMA düzeyinin
önemli bir kardiyovasküler risk faktörü olduğu ve mortaliteyi 3-17 kat arttırdığı
bildirilmiştir. Bu çalışmalarda ADMA düzeyindeki 0,13 µM artmanın mortalide
üzerinde %21 artışa neden olduğu kaydedilmektedir. Bu nedenle ADMA düzeyi
erişkin popülasyonda kardiyovasküler hastalıkların göstergesi olarak gösterilmektedir
(Tain YL and Huang LT 2011).
Son dönem böbrek hastalığı olan bireylerde plazma ADMA düzeyi, diğer
41
hastalıklara göre çok daha yüksektir. Asimetrik dimetilarginin‟in yükselmesi;
bozulmuş DDAH metabolizmasının ne kadar önemli bir rol oynadığını akla getirir.
Hemodiyaliz hastalarında gelişen endotel disfonksiyonu, kardiyovasküler olaylar ve
mortalitede, ADMA sorumlu faktörlerden birisi olabilir. Hemodiyaliz ile ADMA
vücuttan uzaklaştırılabilir fakat hemodiyaliz sonrası hemen yüksek değerlere geri
döner (Vallance and Leiper 2004).Çocuklarda ADMA ile yapılmış çalışmalar
erişkinlere göre çok sınırlıdır. Çizelge 1.3‟de pediatrik populasyonlarda artmış plazma
ADMA düzeyleri ve ilişkili klinik durumlar verilmiştir (Tain YL and Huang LT
2011).
Çizelge 1.3. Pediatrik populasyonlarda artmış plazma ADMA düzeyleri ve ilişkili
klinik durumlar.
Kontrol grubuna
Klinik durumlar
göre % artış
Hipertansiyon
128
Pulmoner hipertansiyonla
birlikte olan konjenital kalp
hastalığı
Preterm infant
160
35
Tip 1 DM
50
Mekanik ventilasyona bağlı
preterm infant
Kronik böbrek hastalığı
12
Arteriyal duvar kalınlaşması
ND
Familyal hiperkolesterolemi
22
Konjenital portosistemik şant
30
38-200
Asimetrik dimetilarginin ve Kardiyovasküler Hastalıklar
Yüksek ADMA düzeylerinin kardiyovasküler olay insidansının artması
yanında konsantrik sol ventriküler hipertrofi ve karotid arter intima media kalınlığının
artması ile de kuvvetli ilişkisinin olduğu gösterilmiştir (Zoccali et al 2004). Sıçanlarda
yapılan bir çalışmada ADMA infüzyonu sonrasında arjinin düzeyinde düşme olduğu
ve sonrasında koroner relaksasyonu azalttığı, myokardiyal hasarlanmaya neden olduğu
42
ve böylece kardiyak outputun azaldığı, stroke volümün bozulduğu gösterilmiştir
(Richir et al 2009).
Yapılan bir çok çalışmada akut koroner sendrom, atriyal fibrilasyon, koroner
arter hastalıkları, konjestif kalp yetmezliği gibi çeşitli kardiyak hastalıklarda ADMA
düzeyinin yüksek olduğu bildirilmiştir (Visser et al 2010).
Asimetrik dimetilarginin‟in ventrikül kontraksiyonu ve kalp hızını azaltma
kapasitesi vardır. Bununla birlikte ADMA‟nın kardiyak fonksiyonlardaki ve endotel
fonksiyonundaki rolü tam aydınlatılamamıştır. Asimetrik dimetilarginin‟in seviyeleri
akut ve kronik kalp yetmezliği olan hastalarda da artmaktadır (Vallance and Leiper
2004). Erişkin dönemde konjenital kalp hastalıklarına bağlı gelişen kronik kalp
yetmezliği olan hasta grubu ile yapılan bir çalışmada ADMA düzeyinin, NTProBNP‟den daha sensitiv olduğu bildirilmektedir (108).
Karotid intima media kalınlığı güçlü kardiyovasküler risk göstergesidir. Erişkin
ve çocuk çalışmalarında plazma ADMA konsantrasyonları klinik aşikar aterosklerozu
olanlarda olmayanlara göre yüksek olarak bulunmuştur (Kielstein et al 1999, Ayer et
al 2009). Kardiyovasküler patoloji için tedavinin amacı artmış ADMA‟nın etkilerini
ortadan kaldırmak veya ADMA seviyelerini azaltmaktır. Teorik olarak arjinin
ADMA‟nın yerini alabilir, NOS aktivitesini tamir edebilir. Arjininin tedavide
kullanımı ile hiperkolesterolemili hastalarda endotel disfonksiyonunu ve periferal
vasküler hastalığı olan hastalarda yürüme zorluğunu düzelttiği gözlenmiştir. Bu
hastalarda
ADMA
düzeylerini
azaltmada
diğer
bir
alternatif
yol
DDAH
ekspresyonunu veya aktivitesini artırmaktır (Böger et al 2000).
1. 5. 4. Gebelik, Diyabet ve ADMA
Gebelikte ADMA konsantrasyonları normal gebelik sırasında düşer ve birinci
trimestrin sonunda minimuma ulaşır, sonra gebelik yaşıyla birlikte düzeyleri artar.
Ancak gebelikte düşük olduğu fakat gebelik haftaları arasında fark olmadığı yönünde
yayınlar da vardır (Maeda et al 2003).
43
Asimetrik
yıkılmasıdır
dimetilarginin‟in
ancak
renal
ana
eliminasyon
hiperfiltrasyon
gebelik
yolu
DDAH
sırasındaki
tarafından
düşük
ADMA
konsantrasyonlarından sorumlu olabilir. Çünkü DDAH enzimi böbrek glomerüllerinde
ve tubuluslarında oldukça yüksek düzeylerde bulunur ve bu da renal hiperfiltrasyonla
böbreklere gelen ADMA düzeylerinde azalmaya neden olabilir (Maeda T 2003).
ADMA seviyeleri normal gebelik esnasında azalmaktadır, fakat gestasyonel diyabeti
olan gebelerde yükselmektedir. İnsülin direnci ve tip 2 diyabet endotel disfonksiyonu
ve azalmış nitrik oksit biyoyararlanımı ile karakterizedir. Bununla birlikte L-arginin
hücre içi metilltransferaz ile metile edilerek ADMA düzeyinde artmaya neden olur
(Leiper and Vallance 1999).
Son
zamanlarda
yapılan
çalışmalarda
ADMA‟nın
endotelyal
disfonksiyonunun erken bir belirteci olarak ortaya çıktığı, kardiyovasküler ve
metabolik hastalıklar için bağımsız bir risk faktörü olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca yeni
çalışmalarda insülin direnci olduğu durumlarda ADMA düzeyinin yükseldiği ileri
sürülmektedir (Kielstein et al 1999, McLaughlin et al 2006).
Benzer şekilde GDM öyküsü olan kadınlarda da ADMA konsantarsyonunun
arttığı gösterilmiştir (Gumus et al 2012). Gestasyonel diyabeti olan bireylerde
doğumdan sonra yüksek ADMA konsantrasyonlarının devam etmesi ve glukoz
toleransındaki düzelmeyle beraber ADMA düzeyinin tedricen azalması, ADMA‟nın
hiperglisemi ve/veya insülin direnci ile ilişkili olabileceğini düşündürtmektedir
(Mittermayer et al 2007). ADMA konsantrasyonu koroner arter hastalığı, kalp
yetmezliği,
endotel
disfonksiyonu,
pulmoner
hipertansiyon
gibi
geniş
bir
kardiyovasküler hastalık yelpazesinde yükselir ve ayrıca yüksek ADMA düzeyleri
başka hastalıklara bağlı kardiyovasküler hastalık gelişme riskinde artış ile de ilişkilidir
(Böger et al 2009).
1. 5. 5. Erişkinlerde ADMA’nın Normal Düzeyleri
Hücre içinden dolaşıma taşınan ADMA‟nın, biyolojik olarak aktif olup
olmadığı ve yüksek plazma konsantrasyonunun yüksek hücre içi seviyelerin bir
belirteci mi olduğu bilinmemektedir. Böbrek fonksiyonları doğumdan erişkin döneme
44
kadar değiştiği için ADMA düzeyi de pediatrik popülasyonda yaş aralığına göre
farklılık göstermektedir. Erişkinlerde ADMA konsantrasyonu yaş ile birlikte artış
göstermektedir. Sağlıklı bir erişkinde ortalama ADMA düzeyi 0,4-0,6 µM (Horowitz
JD, Heresztyn 2007) iken, 60 yaşından sonraki yaş grubunda 0,47-0,85 µM
aralığındadır (Sydow et al 2010). İnsanlarda ADMA düzeyinin cinsiyete göre farklılığı
önemsizdir. (Horowitz and Heresztyn 2007, Tsikas 2008).
Sağlıklı kişilerde (0,5-1,2 μmol/L) veya hastalardaki (ortalama 3 μmol/L)
ADMA seviyelerinin biyolojik olarak aktif olmak için çok düşük olduğu
düşünülmektedir (Horowitz and Heresztyn 2007, Tsikas 2008). Plazma arjinin
konsantrasyonları 30-100 μmol/L, hücre içi arjinin konsantrasyonu ise 1-2 mmol/L‟dir
(Vallance and Leiper 2004). Böyle çok fazla arjinin konsantrasyonu olan ortamda,
ADMA‟nın NOS enzimini bloke etmesi beklenmez. Oysa deneysel kanıtlar, teorik
bilginin aksine çok düşük konsantrasyonlarda metilarjininlerin bile çok ciddi
etkilerinin olduğunu göstermektedir.
1. 5. 6. Çocuklarda ADMA’nin Normal Düzeyleri
Erişkin çalışmalarının aksine ADMA‟nın normal düzeyleri ile ilgili olarak
yapılmış çocuk çalışması çok azdır. Vida ve ark (2007) yenidoğanlarda yaptıkları bir
çalışmada venöz kord kanında ADMA düzeyinin yaklaşık olarak 1.06 µM olduğu ve
bu değerin postnatal 2.günde 0.66 µM‟e gerilediği bildirilmiştir. Preterm infantlarda
plazma ADMA düzeyi ilk hafta değişmeden kalırken, 4. Hafta 0.66-0.95 µM
düzeylerinde seyretmektedir (Lücke et al 2007).
Çocukluk çağında ADMA düzeyi erişkinlerden yüksek olup,doğumdan 25
yaşına kadar her yıl ortalama 15 nM azalmaktadır (Horowitz and Heresztyn 2007,
Lücke et al 2007, Tsikas 2008,122). Sonuç olarak renal fonksiyonlara bağlı olarak
ADMA düzeyi yenidoğan ve erişkin dönemde yüksektir.
45
2. GEREÇ ve YÖNTEM
2. 1. Çalışma grupları
Bu çalışma Kasım 2011- Mayıs 2012 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi
Tıp Fakültesi (S.Ü.T.F) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk
Kardiyoloji Bilim Dalı‟nda yapılmıştır. Bu çalışma, prospektif tipte bir vaka-kontrol
çalışmasıdır.
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi‟ne müracaat eden ve gestasyonel diyabet
saptanan gebelerden doğan 25 bebek ile tamamen sağlıklı herhangi bir hastalığı ve
gebelikte sigara kullanım öyküsü olmayan anneden doğan 25 bebek , toplamda 50
bebek çalışmaya dahil edildi. Çalışma grupları Pediatrik Kardiyoloji Ekokardiyografi
Laboratuvarı‟nda M-Mode, Doppler ve doku Doppler ekokardiyografi yöntemleri ile
incelendi. Ayrıca vakalardan ADMA düzeyi çalışıldı. Bebekler 4. ayında tekrar
değerlendirildi. Çalışmada 25 DAB ve tamamen sağlıklı herhangi bir hastalığı ve
gebelikte sigara kullanım öyküsü olmayan anneden doğan ve üfürüm saptanarak çocuk
kardiyoloji polikliniğimize yönlendirilen, ancak yapılan değerlendirmede bir patoloji
belirlenmeyen, sağlıklı 3-7 günlük 25 yenidoğan kontrol grubu olarak değerlendirildi.
S.Ü.T.F etik kurulundan onay alındıktan sonra çalışmaya başlanıldı. Ayrıca tüm
ebeveynlere çalışmanın amacı ve içeriği hakkında bilgi verilerek imzalı izinleri alındı.
Araştırmaya alınma kriterleri:
Annesinde (gestasyonel diyabet) olan yenidoğan bebekler (3-7 günlük).
Araştırmaya alınmama kriterleri:
1. Annesinde diyabete ilaveten ailevi hiperlipidemi, preeklampsi, eklampsi,
hipertansiyon, tiroid fonksiyon testlerinde bozukluk, kalp, böbrek, karaciğer
yetmezliği gibi ek hastalığı olan bebekler,
2. Annesinde maternal sigara kullanım öyküsü olan bebekler,
3. Yedi günden büyük bebekler,
4. Herhangi bir hastalığı olan bebekler,
5. Prematüre (37 haftanın altında doğan) bebekler çalışmaya alınmadı.
46
2. 2. Ekokardiyografik inceleme
Hasta ve kontrol grubundaki bebekler ekokardiyografik değerlendirme
öncesinde sessiz bir ortamda sırtüstü yatar pozisyondayken Toshiba, (Aplio 50, Japan)
5 ve 6.5 MHz prob ile ekokardiyografik görüntüler elde edildi. Ekokardiyografik
incelemeler Amerikan Ekokardiyografi Derneği‟nin önerdiği standart görüntüleme
teknikleri kullanılarak gerçekleştirildi (Lopez et al 2010). Tüm görüntüler daha sonra
tekrar incelenebilmek amacı ile ekokardiyografi cihazının hafızasına kaydedildi.
Ölçümler her hasta için ard arda gelen üç kalp atımı üzerinden yapılıp ortalamaları
alındı. İki boyutlu ekokardiyografi ile apikal dört boşluk pozisyonunda boşluk
genişlikleri değerlendirildi. Parasternal uzun eksen pozisyonunda M-mod yöntemiyle
papiller kas seviyesinde LVDSG, LVSSG, diyastol sonunda septum ve arka duvar
kalınlıkları, aort kapağı seviyesinde aort çapı ve sol atriyum genişliği ölçüldü. Elde
edilen veriler ışığında sol ventrikül sistolik fonksiyonlarını gösteren ejeksiyon
fraksiyonu (EF) ve fraksiyonel kısalma (FS) hesaplandı (Şekil 2.1, 2.2).
Şekil 2.1. M-mode ekokardiyografi ile septum, arka duvar, LV sistol ve diyastol sonu çaplarının
ölçümü. LVDSG: Sol ventrikül diastol sonu genişlik, LVSSG: Sol ventrikül sistol sonu genişlik.
47
Şekil 2.2. Aort kökü ve sol atriyumun parasternal uzun aks M-mod ölçümleri
Ejeksiyon fraksiyonu (EF): Ejeksiyon fraksiyonu hesaplanmasında hacimler
kullanıldı:
Şekil 2. 3. EF=LV diyastol sonu hacmi-LV sistol sonu hacmi x 100
LV diyastol sonu hacmi
48
Fraksiyonel kısalma (FS): Fraksiyonel kısaltmayı hesaplamak için çap ölçümleri
kullanıldı.
Şekil 2.4. FS=LVDSG-LVSSG
LVDSG
LVDSG=Sol ventrikül diyastol sonu kavite genişliği
LVSSG =Sol ventrikül sistol sonu kavite genişliği
2. 2. 1. Pulse Doppler İncelemesi
Ventriküllerin diyastolik akım hızları apikal 4-boşluk pozisyonda, sample
volüm sağ ventrikül için triküspit kapağın, sol ventrikül için mitral kapağın uç
kısımlarına konularak pulse Doppler ile elde edildi. Işının kan akımına paralel
gelmesinde renkli Doppler yol gösterici olarak kullanıldı. Diyastolik erken doluş akım
hızı (E), diyastolik geç doluş akım hızı (A), bunların birbirine oranı (E/A) ölçüldü (Oh
et al 2006). Şekil 2.5‟de mitral ve triküspit kapağa ait pulse Doppler kaydı
sunulmuştur.
2. 2. 2. Doku Doppler İncelemesi
Doku Doppler incelemesinde kayıtlar apikal dört boşluk pozisyonunda renkli
ve pulse doku Doppler tekniği ile elde edildi. Apikal dört boşluk pozisyonunda sol
ventrikül lateral kısmında mitral anülüsüne, interventriküler septumun bazal kısmına
ve sağ ventrikül lateral triküspit anülüsüne sample volüm 2 mm olacak şekilde ve
sinyal kalitesini optimale getirmek için Doppler ışınları miyokard duvar segmentine
mümkün olduğunca paralel hale getirildi. Kayıtlar sırasında Doppler ışınının endokard
veya epikarda değil miyokard üzerine yerleştirilmesine dikkat edildi. Doppler ışınları
ile ventrikülün longitüdinal hareketi arasındaki açı mümkün olduğunca küçük
tutulmaya çalışıldı. Doppler hızının “strip chard” kayıtları, 50 mm/s ve 5 ms time
rezolüsyonunda alındı. Doppler sinyal kalitesi; Nyquist limiti 10-30 cm/s‟ye ve
“sweep speed” en az 100 mm/s‟ye indirilerek elde edildi. Her olguda tüm pozisyonlar
için 3 kalp atımında arka arkaya ölçümler yapılarak ortalamaları alındı. Doku Doppler
ekokardiyografik incelemede, renkli ve pulse doku Doppler tekniği ile apikal dört
boşluk sağ ve sol ventrikül atriyoventriküler kapakların anülüslerinden ve
interventriküler septumun bazal kısmından şu ölçümler yapıldı (Şekil 2.6).
49
Miyokardiyal erken diyastolik peak dalga velositesi (E´ ): EKG‟deki P
dalgasından hemen sonra görülür. Doku Doppler ekokardiyografide izoelektrik hattın
altındaki ilk negatif dalgadır, diyastolün ilk dalgası olarak kabul edildi (Oh et al 2006,
Powell et al 2006)
Şekil 2.5. Mitral ve triküspit kapağa ait pulse Doppler görüntüleri.
Atriyal sistolik peak dalga velositesi (A´ ): Diyastolik fazda, EKG‟deki P
dalgasından hemen sonra görülür. Doku Doppler görüntülemede izoelektrik hattın
altındaki ikinci negatif dalga hızı olarak değerlendirildi (Oh et al 2006, Powell et al
2006).
50
Miyokardiyal sistolik peak dalga velositesi (S´): Doku Doppler
görüntülemede izoelektrik hattın üstündeki ilk pozitif dalga hızı olarak değerlendirildi
(Oh et al 2006, Powell et al 2006).
İzovolemik kontraksiyon zamanı (IVCT): A´ dalgasının bitimi ile S′
dalgasının başlangıcı arasındaki mesafenin süresi olarak ölçüldü (Oh et al 2006,
Powell et al 2006).
İzovolemik relaksasyon zamanı (IVRT): S´‟nün sonu ile E´ dalgasının
başlangıcı arasındaki mesafenin süresi olarak ölçüldü (Oh et al 2006, Powell et al
2006).
Miyokardiyal kontraksiyon zamanı (CT): Sm dalgasının başlangıcı ile bitişi
arasındaki mesafenin süre olarak ölçüldü (Oh et al 2006, Powell et al 2006).
Tei indeksi (Miyokard performans indeksi): Doku Doppler ile ölçülen bu
indeks sistolik ve diyastolik miyokardiyal performansı gösterir.
Şekil 2.7. Tei İndeksi: = IVCT+IVRT formülü ile hesaplandı.
CT
51
Şekil 2.6. Sol ventrikül, interventriküler septum ve sağ ventriküle ait doku Doppler ve Tei indeksi
ölçümleri.
52
2. 3. ADMA Ölçümü
Asimetrik dimetilarjin ölçümü Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya
laboratuvarında Agilent 1200 serisi HPLC cihazı, 150mm x 4.6 mm x 5µm Thermo
ODS Hypersil kolon kullanılarak gerçekleştirildi. Düz tüpe alınan venöz kan örnekleri
hemen soğuk zincire riayet edilerek soğutmalı santrifüj (Hettich Rotina 46R-Beckman
Coulter Microfuge 22R Centrifuge) ile +4°C‟de 2000xg devirde 10 dakika santrifüj
edildikten sonra serumlara ayrıldı. Ayrılan serumlar sülfosalisilik asit (Merck
53656684 Darmstadt Germany) ile uygulanan deproteinizasyon işleminden sonra üstte
kalan süpernatanttan ADMA çalışmaları için ependorf tüplere aktarılıp –80°C‟de
çalışma gününe kadar muhafaza edildi.
Asimetrik dimetilarjinin ölçümünde Chen ve ark. (1997) yaptıkları çalışma
referans alındı. Bununla birlikte bu çalışma çeşitli yeni düzenlemelerle modifiye
edilerek ADMA ölçüm süresi kısaltıldı. Asimetrik dimetilarjinin düzeyi gradiyent
pompa kullanılarak analiz edildi. Gradiyent mobil fazları olarak Mobil faz A 5,57 gr
sodyum asetat (CH3COONa (H2O)3 Merck, 9023840A Darmstadt Germany) bir miktar
distile su içinde çözülerek pH 6,8‟e ayarlandıktan sonra distile su ile son hacim
820ml‟ye tamamlandı ve 10 ml Tetrahidrofuran (THF) (Merck, K 34870914 529
Darmstadt Germany) eklenerek son hacim 830 ml‟ye tamamlanmış oldu. Mobil Faz
B‟ise ; 770 ml metanole (Merck, K 26301108-914 Darmstadt Germany) 10ml THF
eklenerek son hacim 780 ml‟ye tamamlanarak hazırlandı. Hazırlanan mobil faz 0.45µ
filtreler (Millex Millipore GP 0.22µ, 25mm diameter Z35, 990-4) kullanılarak filtre
edildi. Degaze işlemi ultrasonik su banyosu ile sağlandı.
Asimetrik dimetilarjinin standart (Sigma-Aldrich, Lot: D4268, US), Arjinin
Standart (Merck, 519- K 538944, Darmstadt Germany)) ve numuneler O-fitaldialdehid
(OPA) (Merck S 30064448 Darmstadt Germany) kullanılarak derivatize edilerek
kolona enjekte edildi. Derivatizasyon için 10 mg OPA, 0.5 ml metanol ve 2 ml 0.4 M
borat(Sigma, B 7660) tamponunda (pH=10) çözüldü. Hazırlanan solüsyona 30 µL
merkaptoetanol (Merck, Schuchardt) eklendi. Hazırlanan derivatizasyon çözeltisinin
stabilitesi 2 gün olduğundan her analiz öncesi taze olarak hazırlandı. Cihaz üzerinde
yapılan bir enjeksiyon programı yardımıyla 1.3 µL örnek süpernatantı ile 8.7 µL
derivatizasyon solüsyonu ile karıştırılıp 3 dk sonrasında cihaza verildi.
53
Floresans dedektör eksitasyon için 338 nm, emisyon için 425 nm ve ve toplam
analiz süresi 26 dk. olacak şekilde ayarlandı. Analiz süresinin sonunda bulunan
piklerin alanları yardımıyla standart grafiğinden faydalanılarak örneklerin ADMA
değerleri hesaplandı (Şekil 2.6.).
Şekil 2.8. Standart ve bir hastada ADMA ve Arjinin piklerini gösteren örnek kromatogramlar.
2. 4. İstatistiksel Analiz
Veriler bilgisayar ortamına aktarılarak „„SPSS 16,0 for Windows‟‟ programı
yardımıyla istatistiksel analizler yapıldı. Öncelikle hastaların ve kontrol gruplarına ait
demografik ve analitik verilerin dağılım analizleri Kolmogorov–Smirnov dağılım
analizi ile yapıldı. Hastaların analizinde normal dağılım gösteren parametreler için
bağımsız T testi yapıldı. Normal dağılım göstermeyen diğer parametreler için ise
nonparametrik testlerden Mann-Whitney U testi kullanıldı. Pearson ve Spearman‟s
testleri ile korelasyon değerlendirildi. Anlamlılık seviyesi p<0.05 olarak kabul edildi.
Sonuçlar ortalama ± standard sapma olarak verildi.
54
3. BULGULAR
3. 1. Çalışma Grublarının Genel Özellikleri
Grupların genel özelliklerine bakıldığında cinsiyet ve gestasyon haftası
bakımından farklılık yoktu. Çalışma grubunda kontrol grubuna göre doğum kiloları
açısından da istatistiki olarak fark yoktu (P>0.05) ( Çizelge 3.1.).
Çizelge 3.1. Vaka ve kontrol gruplarının genel özellikleri
DAB
(n=25)
12/13
Cinsiyet (E/K)
38.5 (38-40)
Gestasyon haftası (hf)
Analiz
Kilo (kg)
1
2
3.35 (2.6-4.6)
6.72 (5.5-7.8)
Kontrol
(n=25)
13/12
38.5 (38-40)
p
değeri
NS
NS
3.2 (2.7-4)
6.48 ( 6.1-7.5)
NS
NS
DAB; Diyabetik anne bebeği, NS; İstatistiksel olarak anlamlı değil, P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı
3. 2. Ekokardiyografik Ölçümler
Olgularımızın ekokardiyografi incelemeleri sessiz bir odada sırtüstü yatar
durumda, bir çocuk kardiyoloğu tarafından yapıldı. Tüm olguların iki boyutlu, M-mod,
renkli Doppler, pulse Doppler, devamlı akımlı (Cw) Doppler ve doku Doppler
kayıtları alındı.
3. 2. 1. M-Mod Bulgular
Sol ventrikül diyastol ve sistol sonu genişlik (LVDSG, LVSSG) bakımından
DAB ve kontrol grubu arasında anlamlı farklılık yoktu (p1 ve p2 >0.05). Tüm gruplara
ait sistolik fonksiyonlar (EF ve FS) normal ve benzerdi (p>0.05). Ventrikül
diyastolünden hemen önceki sol atriyal (LA) genişlik ve aort kökü gruplar arasında
benzer bulundu (p>0.05). Fakat sol ventrikül arka duvar diyastol sonu kalınlığı
(LVPWd) ve interventriküler septum diyastol sonu kalınlığı (IVSd) gruplar arasında
farklılık gösterdi (p:0.026, p<0.0001). Dördüncü ayda yapılan ekokardiyografi
55
çalışmasında da sol ventrikül arka duvar diyastol sonu kalınlığı (LVPWd) ve diyastol
sonu interventriküler septum kalınlığı (IVSd) gruplar arasında farklılık gösterdi
(p:0.013, p:0.002). Bununla birlikte diğer M-mode ölçümlerinde iki grup arasında fark
yoktu (p>0.05) (Çizelge 3.2.).
Çizelge 3.2. Hasta ve kontrol gruplarının M-mod ekokardiyografi ölçümleri.
DAB
Kontrol
Analiz (n=25)
p değeri
(n=25)
17.8±1.91
18.16±1.28
NS
LVDSG (mm) 1
2
23±1.7
21.88±2.52
NS
11.8±2.32
10.68±0.8
NS
LVSSG (mm) 1
2
13.7±1.6
13.44±1.29
NS
1
5.41±0.94
4.22±0.41
IVSd (mm)
<0.0001
2
4.8±0.5
4.32±0.51
0.002
4.34±0.64
3.9±0.37
LVPWd (mm) 1
0.026
2
4.6±0.5
4.26±0.48
0.013
1
11.12±0.8
10.94±0.74
NS
Aort kökü
(mm)
2
14±1.2
13.2±1.19
NS
1
12.8±1.25
13.04±1.15
NS
LA genişlik
(mm)
2
15.24±1.5
15.17±1.2
NS
1
70.32±3.92 72.4±5.29
NS
EF (%)
2
73.28±4.74 72.52±4.62
NS
1
38.04±4.12 39.56±5.14
NS
FS (%)
2
39.03±4.11 39.67±5.16
NS
DAB: Diyabetik anne bebeği, P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı,Ortalama±SD, NS:İstatistiksel olarak
anlamlı değil, EF: Ejeksiyon fraksiyonu, FS: Fraksiyonel kısalma, IVSd: diyastol sonu interventriküler
septum kalınlığı, LA: Sol atriyum, LVDSG: Sol ventrikül diyastol sonu genişlik, LVSSG: Sol ventrikül
sistol sonu genişlik, LVPWd: Sol ventrikül arka duvar diyastol sonu kalınlığı.
3. 2. 2. Pulse Doppler Ekokardiyografi Bulguları
Tüm olgularımızın sağ ve sol atriyoventriküler kapak uçlarına pulse Doppler
“sample volüm” konularak diyastolik akım paternleri (E, A) elde edildi. Mitral
kapağın E dalga hızı, A dalga hızı ve E/A oranları gruplar arasında farklıydı
(p<0.0001, p:0.002, p<0.0001). Dördüncü ayda yapılan pulse Doppler ölçümlerinde
ise gruplar arasında fark bulunamadı (p>0.05) (Çizelge 3.3).
Çizelge 3.3. Mitral kapak pulse Doppler ölçüm sonuçları.
DAB
Kontrol
Analiz (n=25)
p değeri
(n=25)
1
47.36±6.68 61.36±6.46 <0.0001
E dalga hızı
(cm/s)
2
80.08±9.16 83.64±6.91 NS
1
59.20±7.69 51.64±7.97 0.002
A dalga hızı
56
2
61.52±6.44 63.36±7.67 NS
1
0.79±0.081 1.16±0.11 <0.0001
2
1.26±0.17
1.28±0.12 NS
Triküspit kapağın E dalga hızı iki grup arasında farklıyken (p:0.049), A dalga
(cm/s)
E/A oranı
hızları ve E/A oranları iki grup arasında benzerdi (p1>0.05). Ayrıca dördüncü ayda
bakılan pulse Doppler.ölçümlerinde DAB ile kontrol grubu arasında farklılık
saptanmadı (p>0.05) (Çizelge 3.4.).
Çizelge 3.4. Triküspit kapak pulse Doppler ölçüm sonuçları.
DAB
Kontrol
Analiz (n=25)
p değeri
(n=25)
1
47.96±7.77 52.28±6.38 0.049
E dalga hızı
(cm/s)
2
64±9.41
66.76±7.39 NS
1
60±9.01
61.12±5.83 NS
A dalga hızı
(cm/s)
2
57.8±11.59 59.40±6.14 NS
1
0.79±0.09
0.84±0.06 NS
E/A oranı
2
1.11±0.23
1.17±0.11 NS
DAB; Diyabetik anne bebeği, NS; İstatistiksel olarak anlamlı değil, P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı
3. 3. 3. Doku Doppler İnceleme Bulguları
Mitral kapak lateral anülüs doku Doppleri incelemesine göre iki grubun E´,
A´ dalga hızları, E´/A´ oranları farklılık gösterirken (p<0.0001, p:0.004, p<0.0001),
izovolemik kasılma zamanı (IVCT) kontrol grubunda ve hasta grubunda benzerdi
(p>0.05). Sol ventrikül lateral Tei indeksi ölçümünde iki grup arasında anlamlı
derecede fark vardı (p< 0.0001). Dördüncü ayda bakılan doku Doppler ölçümleri
gruplar arasında farklı değildi (p>0.05) (Çizelge 3.5).
İnterventriküler septum bazal bölümü doku Doppler kayıtları tüm olgulardan
elde edildi. Gruplar arasında E′, A′ dalga hızları, E′/A′ oranları ve IVCT süreleri
açısından farklılık saptandı (p:0.031, p:0.031, p:0.044, p<0.0001). Tei indeksi de
DAB‟de kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek saptandı (p:0.001) (Çizelge
3.6).
Çizelge 3.5. Hasta ve kontrol gruplarının sol ventrikül mitral kapak lateral anülüs doku
Doppler değerleri ve karşılaştırılması.
57
DAB
Analiz (n=25)
E′ dalga hızı (cm/s)
A′ dalga hızı (cm/s)
E′ /A′ oranı
IVRT (ms)
Tei İndeksi
Kontrol
(n=25)
p değeri
1
6.04±0.98
8.04±2.93
<0.0001
2
10.47±1.35
10.64±1.33
NS
1
7.17±1.32
6.21±1.14
0.004
2
7.24±1.94
7.14±1.47
NS
1
0.84±0.09
1.29±0.19
<0.0001
2
1.44±0.13
1.49±0.11
NS
1
41.2±3.58
40.08±2.62
<0.0001
2
38.16±3.72
36.24±2.89
NS
1
0.44±0.061
0.39±0.06
<0.0001
2
0.39±0.02
0.38±0.98
NS
DAB; Diyabetik anne bebeği, IVRT ; İzovolemik gevşeme zamanı, NS; İstatistiksel olarak anlamlı
değil, P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı
Triküspit kapak lateral anülüsünden tüm olgularımıza ait doku Doppler
kayıtları alındı. Bütün grupların E´, A´ ve E´/A´ oranları, IVCT süreleri anlamlı ölçüde
farklılık göstermekteydi (p<0.0001, p: 0.009, p<0.0001, p: 0.024). Tei indeksleri
ölçümünde de DAB,
kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek Tei indeks
ortalamasına sahipti (p:0.044). Dördüncü ayda yapılan doku doppler ölçümlerinde ise
iki grup arasında fark yoktu (p>0.05) (Çizelge 3.7.).
Çizelge 3.6. Hasta ve kontrol gruplarının interventriküler septum bazal bölümü doku
Doppler değerleri ve karşılaştırılması.
DAB
Kontrol
Analiz (n=25)
p değeri
(n=25)
E′ dalga hızı (cm/s)
A′ dalga hızı (cm/s)
E′/A′ oranı
IVRT (ms)
Tei İndeksi
1
5.33±0.96
5.84±0.89
0.031
2
6.15±0.81
6.27±0.93
NS
1
5.42±1.39
5.74±0.91
0.042
2
5.61±1.22
5.83±0.23
NS
1
0.98±0.02
1.01±0.02
0.044
2
1.09±0.12
1.07±0.01
NS
1
41.28±2.67
37.44±3.45
<0.0001
2
37±0.03
36±0.94
NS
1
0.42±0.02
0.39±0.01
0.001
2
0.38±0.91
0.38±0.73
NS
58
DAB; Diyabetik anne bebeği, IVRT ; İzovolemik gevşeme zamanı, NS; İstatistiksel olarak anlamlı
değil P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı
Çizelge 3.7. Hasta ve kontrol gruplarının sağ ventrikül triküspit kapak lateral anülüs
doku Doppler değerleri ve karşılaştırılması.
DAB
Kontrol
Analiz (n=25)
p değeri
(n=25)
E′ dalga hızı (cm/s)
A′ dalga hızı (cm/s)
E′/A′ oranı
IVRT (ms)
Tei İndeksi
1
7.06±1.63
8.19±0.51
<0.0001
2
8.14±2.35
8.36±0.83
NS
1
7.53±1.8
8.03±1.25
0.009
2
8.09±1.21
8.06±1.32
NS
1
0.84±0.02
1.01±0.02
<0.0001
2
1.01±0.01
1.03±0.22
NS
1
42.4±3.27
40.28±3.5
0.024
2
39.1±0.02
38.91±0.4
NS
1
0.4±0.03
0.38±0.05
0.044
2
0.36±0.01
0.36±0.07
NS
DAB; Diyabetik anne bebeği, IVRT ; İzovolemik gevşeme zamanı, NS; İstatistiksel olarak anlamlı
değil P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı
Pulse Doppler ile elde edilen E dalgasının doku Doppleri ile elde edilen E´
dalgasına oranı (E/E´) tüm gruplarda sağ ve sol ventrikül için değerlendirildi ve
gruplar arasında bakılan değerler benzer saptandı (p>0.05) (Çizelge 3.8.).
Çizelge 3.8. Hasta ve kontrol gruplarının pulse Doppler ile elde edilen E dalgalarının
doku Doppler ile elde edilen E‟ dalgalarına oranı ve karşılaştırılması.
DAB
Analiz (n=25)
Emitral/E′mitral
1
2
Etriküspit/E′triküspit 1
2
7.84±1.34
7.64±1.32
6.79±1.97
7.96±1.56
Kontrol
(n=25)
7.68±1.16
7.86±0.98
6.64±1.23
7.97±1.03
p
değeri
NS
NS
NS
NS
DAB; Diyabetik anne bebeği, NS; İstatistiksel olarak anlamlı değil, P< 0.05 istatistiksel olarak anlamlı
3. 3. ADMA düzeyleri
Diyabetik anne bebekleri ve kontrol grubu arasındaki ilk kontrolde ve 4. ayda
59
bakılan ADMA düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı çıkmadı (Çizelge 3.9). Diyabetik
anne bebeklerinde M-mode ekokardiyografik ölçümler ile ADMA düzeyi arasında
anlamlı bir birliktelik saptanmadı (Çizelge 3.10.).
Çizelge 3.9. Diyabetik anne bebekleri ve kontrol grubunda
karşılaştırılması
DAB
Kontrol
Analiz (n=25)
(n=25)
1
2.32 (0.4-6.8) 2.14 (0.8-6.9)
ADMA(µmol/l)
2
1.15 (0.4-8.9) 0.92 (0.4-2.9)
ADMAdeğ
ADMA düzeylerinin
p değeri
NS
NS
NS
ADMA (Asimetrik dimetilarjin) deg; ADMA değişimi, DAB; Diyabetik anne bebeği, P< 0.05
istatistiksel olarak anlamlı, NS; İstatistiksel olarak anlamlı değil
Ayrıca ADMA düzeyi ile pulse Doppler ve doku Doppler bulguları arsındaki
korelasyon değerlendirildi ve mitral IVRT süresi ve ADMA arasında önemli bir ilişki
saptanırken, diğer parametreler ve ADMA arasında anlamlı bir birliktelik saptanmadı
(Çizelge 3.11, Çizelge 3.12, Çizelge 3.13, Çizelge 3.14, Çizelge 3.15).
Çizelge 3.10. Diyabetik anne bebeklerinde M-mode ekokardiyografi bulguları ile
ADMA ilişkisi
ADMA
M-mode
Analiz
ölçümler
r
p
LVDSG
(mm)
LVSSG
(mm)
IVSd
(mm)
LVPWd
(mm)
Aort kökü
(mm)
LA genişlik
(mm)
EF (%)
FS (%)
1
2
1
2
1
2
1
2
1
2
1
2
1
2
1
2
0.008
-0.186
0.012
-0.395
0.121
0.043
0.287
-0.277
-0.216
0.298
-0.096
-0.072
-0.05
-0.241
-0.241
0.074
0.971
0.372
0.954
0.051
0.566
0.839
0.165
0.180
0.38
0.148
0.648
0.733
0.813
0.453
0.246
0.724
ADMA: Asimetrik dimetilarjin, Ortalama±SD, EF: Ejeksiyon fraksiyonu, FS: Fraksiyonel kısalma,
IVSd: diyastol sonu interventriküler septum kalınlığı, LA: Sol atriyum, LVDSG: Sol ventrikül diyastol
60
sonu genişlik, LVSSG: Sol ventrikül sistol sonu genişlik, LVPWd: Sol ventrikül arka duvar diyastol
sonu kalınlığı.
Çizelge 3.11. Diyabetik anne bebeklerinde pulse Doppler bulguları ile ADMA ilişkisi
ADMA
Pulse Doppler
Analiz
ölçümler
r
p
1
2
1
2
1
2
E (triküspit) dalga 1
hızı (cm/s)
2
A (triküspit) dalga 1
hızı (cm/s)
2
1
E/A (triküspit)
oranı
2
E (mitral) dalga
hızı (cm/s)
A (mitral) dalga
hızı (cm/s)
E/A (mitral) oranı
-0.309
-0.069
-0.075
0.097
-0.317
-0.081
-0.292
-0.07
-0.233
0.011
-0.009
-0.078
0.133
0.742
0.721
0.645
0.123
0.699
0.156
0.739
0.263
0.958
0.967
0.712
ADMA: Asimetrik dimetilarjin.
Çizelge 3.12. Diyabetik anne bebeklerinde sol ventrikül mitral kapak lateral anülüs
doku Doppler bulguları ile ADMA ilişkisi
ADMA
Doku Doppler
Analiz
ölçümler
r
p
1
E′ dalga hızı (cm/s) 2
1
A′ dalga hızı (cm/s) 2
1
E′/A′ oranı
2
1
IVRT (ms)
2
1
Tei İndeksi
2
-0.178
0.154
-0.229
-0.019
0.354
0.341
0.438
0.359
0.037
0.041
0.394
0.461
0.272
0.93
0.745
0.806
0.028
0.078
0.859
0.65
ADMA: Asimetrik dimetilarjin, IVRT :İzovolemik gevşeme zamanı
Çizelge 3.13. Diyabetik anne bebeklerinde interventriküler septum bazal bölümü doku
Doppler bulguları ile ADMA ilişkisi
ADMA
Doku Doppler
Analiz
ölçümler
r
p
1
E′ dalga hızı (cm/s) 2
1
A′ dalga hızı (cm/s) 2
-0.227
-0.221
-0.047
-0.197
0.276
0.288
0.824
0.346
61
E′/A′ oranı
IVRT (ms)
Tei İndeksi
1
2
1
2
1
2
0.195
0.256
-0.03
0.252
0.056
0.087
0.35
0.214
0.888
0.225
0.644
0.345
ADMA: Asimetrik dimetilarjin, IVRT :İzovolemik gevşeme zamanı
Çizelge 3.14. Diyabetik anne bebeklerinde sağ ventrikül triküspit kapak lateral anülüs
doku Doppler bulguları ile ADMA ilişkisi
ADMA
Doku Doppler
Analiz
ölçümler
r
p
1
E′ dalga hızı (cm/s) 2
1
A′ dalga hızı (cm/s) 2
1
E′/A′ oranı
2
1
IVRT (ms)
2
1
Tei İndeksi
2
0.071
-0.238
0.055
-0.174
0.365
0.245
0.271
0.232
0.089
0.054
0.734
0.252
0.794
0.404
0.653
0.158
0.189
0.125
0.683
0.544
ADMA: Asimetrik dimetilarjin, IVRT :İzovolemik gevşeme zamanı
Çizelge 3.15. Diyabetik anne bebeklerinde pulse Doppler ile elde edilen E dalgalarının
doku Doppler ile elde edilen E‟ dalgalarına oranı ile ADMA ilişkisi
ADMA
Doppler ölçümler
Analiz
oranı
r
p
Emitral/E′mitral
lateral
Etriküspit/E′triküspit
lateral
1
2
-0.138
-0.114
0.511
0.589
1
2
-0.278
0.218
0.222
0.295
ADMA: Asimetrik dimetilarjin.
Çalışmamızda DAB olan grupta septum kalınlığı ≥6 mm olan bebeklerin
diyastolik ekokardiyografi ve ADMA verileri septum kalınlığı <6 mm olan bebekler
ile karşılaştırıldı. İki grup arasında mitral E/A, mitral Tei indexi, triküspit E dalga hızı
ve triküspit Tei indexi arasında önemli fark olduğu görüldü. Ancak ADMA düzeyinin
septum kalınlığı ile ilişkisi saptanamadı (Çizelge 3.16).
Çizelge 3.16. DAB‟de ilk gelişte septum kalınlığına göre verilerin karşılaştırılması
Septum
Septum
Veriler
p değeri
kalınlığı ≥6
kalınlığı <6
62
ADMA (µmol/l)
mm (n=10)
2.49±1.6
mm (n=15)
2.2±1.4
NS
Mitral E´/A´ oranı
0.83±0.07
0.85±0.11
0.017
Mitral Tei index
Triküspit E (cm/s)
Triküspit Tei index
0.46±0.05
46.35±7.52
0.42±0.04
0.43±0.08
49.44±7.88
0.38±0.02
0.039
0.037
0.029
63
4. TARTIŞMA
Çalışmamızda term 25 DAB ve term 25 sağlıklı yenidoğanın sağ ve sol
ventriküllerinin sistolik ve diyastolik fonksiyonları M-mode, Doppler ve doku Doppler
ekokardiyografi yöntemleri ile doğumda ve 4.ayda değerlendirildi. Ayrıca bebeklerin
ADMA düzeyleri doğumdan sonraki 3-7. günler arasında ve 4. ayda ölçüldü.
Her iki grup arasında doğumda ve 4.ayda ölçülen sol ventrikül sistolik
fonksiyonlarında önemli fark gözlenmedi (p>0.05). Bununla birlikte doğumda ölçülen
sol ventrikül arka duvar ve septum kalınlığı arasında önemli fark vardı (p;0.026,
p;<0.0001). Dördündücü ayda septum ve arka duvar kalınlığında hala fark olduğu
görüldü (p;0.002, p:0.013). Diyabetik anne bebeklerinde interventriküler septum ve sol
ventrikül arka duvarının kontrol grubuna göre daha kalın olduğu görüldü. Kalbin sol
ventrikül diyastolik fonksiyonlarının değerlendirilmesine yönelik doğumda yapılan
pulse Doppler ekokardiyografide mitral E, mitral A, mitral E/A değerleri arasında
önemli fark vardı (p;<0.0001, p;0.002, p:<0.0001). Kontrol grubunda mitral E dalgası
diyabetik anne bebeklerine göre daha yüksekken, DAB‟lerinde mitral A dalgası daha
yüksekti. Dördüncü aydaki kontrollerde ise bu değerler arasında fark olmadığı görüldü
(P>0.05). Triküspit kapağın E dalga hızı iki grup arasında farklıyken (p:0.049), A
dalga hızları ve E/A oranları iki grup arasında benzerdi (p1>0.05). Ayrıca dördüncü
ayda bakılan pulse Doppler ölçümlerinde DAB ile kontrol grubu arasında farklılık
saptanmadı (p>0.05)
Diyabetik anne bebeklerinde ve kontrol grubu arasındaki ilk doku Doppler
ölçümlerinde; mitral E´, A´, E´/A´oranı ve IVRT değerleri (p<0.0001, p;0.004,
p<0.0001, p<0.0001) ile triküspit E´, A´, E´/A´ ve IVRT değerleri rasında önemli fark
vardı (p<0.0001, p;0.009, p<0.0001, p;0.024). Bununla birlikte dördüncü ayda yapılan
2. ekokardiyogarfik değerlendirmede pulse Doppler ölçümleri arasında fark olmadığı
saptandı (p>0.05). Septumun doku doppler değerlendirmesinde iki grup arasında
septal E´, A´, E´/A´oranı ve IVRT değerleri arasında önemli fark varken (p:0.031,
p:0.042, p: 0.044, p<0.0001), dördüncü ayda yapılan 2. ekokardiyogarfik
değerlendirmede pulse Doppler ölçümleri arasında fark saptanmadı (p>0.05).
Ventriküllerin global olarak değerlendirilmesi Tei indexi ile yapıldı. Mitral, triküspit
64
ve septumun Tei indexleri hasta grubunda doğumda önemli derecede yüksekken (p<
0.0001, p:0.044, p:0.001), dördüncü ayda yapılan kontrollerde iki grubun değerleri
birbirine benzerdi.
Doğumda, 3. ayda ölçülen ADMA değerleri ve ADMA değişimi iki grup
arasında farklı değildi. Bununla birlikte DAB‟de ADMA düzeyinin ekokardiyografik
verilerle anlamlı bir ilişkisi yoktu. Diyabetik anne bebekleri septum kalınlığına göre
gruplandırıldığı zaman septum kalınlığı ≥6 mm olan grup ile <6 mm olan grup
arasında mitral E/A, mitral Tei indexi ve triküspit E değerleri arasında önemli fark
olduğu görüldü (p:0.16, p:0.41, p:0.36).
Diyabet ile komplike olmuş gebelikler hem anne hem de bebek açısından yakın
takip gerektiren riskli gebeliklerdir. Maternal hiperglisemi DAB‟lerinde fetal
hiperinsülinemiye bağlı olarak makrozomi ve hipoglisemiye neden olabilmektedir
(Rajdl et al 2005). Özellikle diyabeti kontrolsüz olan anne bebeklerinde fetal
hiperinsülinemiden dolayı miyokardda yağ ve glikojen depolanmasına bağlı olarak
kardiyak kas kitlesinde artış vardır. Bu durum genellikle selimdir ve doğumdan sonra
altı ay içinde kaybolur (Ullmo et al 2007).
Diyabetik anne bebeklerinin bir kısmında sol ventrikül çıkım yolundaki ciddi
darlıktan dolayı kalp yetmezliği gelişebilir. Ekokardiyografik incelemede başta
asimetrik septal hipertrofi olmak üzere, ventrikül duvar kalınlaşması, ventrikül çıkım
yolu darlığı ve diğer konjenital kalp hastalıkları görülebilir (Ren et al 2011).
Çalışmamızda DAB‟lerinin interventriküler septumu kontrol grubuna göre daha
kalındı. Bununla birlikte DAB‟nin % 40‟ında (n:10) IVS kalınlığı ≥6 mm idi. Aman
ve ark. (2011) yaptığı bir çalışmada DAB‟nin %20‟sinde interventriküler septum kalın
bulunmuş. Cooper ve ark. (1992), 61 DAB‟nin 19‟unda (% 31) septal hipertrofi tespit
etmişlerdir. Ullmo ve ark. (2007) diyabetik gebelerde yaptıkları bir çalışmada %13
oranında patolojik septal hipertrofi tespit etmişlerdir. Bu çalışmada septal hipertrofinin
HbA1c düzeyi ile pozitif koralesyon gösterdiğini bildirmektedirler. Kardiyak
tutulumun derecesi maternal diyabet kontrolü ve fetoneonatal hiperinsülinizme
bağlıdır. Gestasyonel diyabet gebelikte başlayan veya fark edilen karbonhidrat
intoleransı olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte diyabetin her tipinin gebelikte
65
fetal kalp üzerinde olumsuz etkileri olabileceği gösterilmiştir (Ullmo et al 2007,
Metzger et al 2008). Bizim çalışmamızda annelerdeki HbA1c düzeyleri ortalama 5-5.8
(ort:5.4) arasındaydı.
Çalışmamızda septum kalınlığı ≥6 mm olan grup ile <6 mm olan grup
arasında ADMA düzeyi ve kalbin sistolik parametreleri arasında fark yokken, mitral
E/A, mitral Tei indexi ve triküspit E değerleri arasında önemli fark olduğu görüldü
(p:0.016, p:0.041, p:0.036).
Ejeksiyon fraksiyonu (EF) ve fraksiyonel kısalma (FS) miyokard
kontraktilitesini her zaman doğru olarak yansıtmamasına karşın miyokardın sistolik
fonksiyonlarını ölçmede halen en sık kullanılan yöntemlerdir (Colan 2006).
Çalışmamızda M-mode ekokardiyografik incelemede, DAB ve kontrol grubunun EF
ve FS ile ölçülen sol ventrikülün sistolik fonksiyonları normal sınırlarda bulunmuş ve
gruplar arasında EF ve FS açısından anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (P:0.195,
p:0.339) . Kozak-Barani ve ark. (2004) 26 gestasyonel diyabeti olan anne bebekleriyle
yaptıkları çalışmalarında FS değerinin kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek
olduğunu, sol ventrikülün diğer sistolik parametrelerinde ise fark olmadığını
bildirmektedirler. Sistolik fonksiyonlar bakımından (EF ve FS) hasta ve kontrol grubu
arasında fark olmaması DAB‟lerinde sistolik fonksiyonlarının korunduğunu
göstermektedir.
Kardiyak kas kitlesinde artmaya bağlı olarak DAB‟de diyastolik disfonksiyon
oluşabilir. Diyabetik anne bebeklerinin çoğu diyastolik disfonksiyona rağmen
asemptomatikdir (Ren et al 2011). Hemodinamik olarak diyastol; izovolemik
relaksasyon, hızlı doluş, diyastasis, ve atriyal kontraksiyondan oluşmaktadır. En sık
yapılan değerlendirme peak E velositesinin primer olarak ventrikül relaksasyonu ve
peak A velositesinin ventrikül kompliansı tarafından tayin edildiğidir (Colan 2006).
Ciccone ve ark.( 2011) 33 sağlıklı term yenidoğan ve 20 prematür yenidoğan ile
yaptıkları çalışmada Mitral E (cm/s) 53.4±7.8, Mitral A (cm/s) 46.7±7.9, Mitral E/A
1.16±0.1, Tricuspid E (cm/s) 47.9±8.6, Tricuspid A (cm/s) 54.9±8.7, Tricuspid E/A
0.88±0.17 olarak ölçmüşlerdir. Çalışmamızda kontrol grubunda mitral ve triküspit
kapakta ölçülen PW Doppler değerleri bu sonuçlara yakın bulunmuştur. Diyabetik
66
anne bebeklerinde ölçtüğümüz PW doppler sonuçlarında ise mitral kapakta E
velositesi A velositesinden düşük olarak saptanmıştır. Ayrıca E velositesi ve E/A oranı
kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulunmuşur. Buna karşılık triküspit
kapakta ölçülen PW doppler değerleri her iki grubda benzer olarak bulunmuştur. Bu
durumun yenidoğan bebeklerde görülen fizyolojik hipertansiyona bağlı olması
muhtemeldir. Dördüncü ayda bakılan mitral ve triküspit PW doppler ölçümlerinde iki
grup arasında fark yoktu. Mitral ve triküspite ait E ve A velositelerinde zamanla artma
olduğu görüldü. Ayrıca E/A değerlerinde zamanla artma olduğu saptandı.
Ichihashi K ve ark (2011) 174 sağlıklı çocukta yaptıkları çalışmada E mitral
değerinin
yaşla birlikte bir miktar arttığını ve sonrasında değişmediğini, buna karşılık E mitral/A
mitral oranının doğumdan sonra 5 yaşına kadar arttığını ve sonrasında değişmeden
kaldığını göstermişlerdir. Bizim çalışmamızda da benzer sonuçlar alınmıştır. Eidem ve
ark (2004) yaşları 1 gün-18 yaş arasında 325 sağlıklı çocuğa pulse Doppler ve doku
Doppler ölçümleri yapmışlar, yaş gruplarına göre sistolik ve diyastolik hızlar, zaman
aralıkları ve Tei indeks değerlerini belirlemişlerdir. Bu çalışmada sağlıklı çocuklarda
LVDSG arttıkça doku Doppler hızlarının arttığı ve artan yaşın da doku Doppler hız
parametreleriyle önemli ölçüde korele olduğu gösterilmiştir. Ondört yaşına kadar
mitral E, A velositelerinde ve E/A oranında artma olduğu, 14-18 yaş arasında ise
değişmediği gösterilmiştir. Triküspit kapak E velositesinde 6 yaşına kadar artma
olduğu sonrasında değişmediği, A velositesinin zamanla azaldığı, E/A oranının ise 14
yaşına kadar artığı, 14-18 yaş arasında değişmediği gösterilmiştir. Ayrıca bu hız
parametreleri ile cinsiyet, kalp hızı ve diğer ekokardiyografik parametreler arasında
minimal korelasyon veya hiç bir ilişki gösterilememiştir.
Pulse Doppler ile bakılan E değerinin doku Doppleri ile bakılan E´ değerine
oranı (E/E´) yenidoğan döneminde en yüksek seviyede bulunurken, yaş arttıkça
azaldığı gösterilmiştir, azalmanın ana nedeni E´ değerinin zamanla artması olarak
gösterilmişitir. E´ dalgası diyastolik disfonksiyon arttıkça azalır ve hep düşük
kalır.Genellikle E/A oranının azalmış olmasının anormal relaksasyonu gösterdiği
bilinmektedir (Colan 2006). Ommen ve Nishimura (2003) yaptıkları çalışmada; 1.
derece diyastolik disfonksiyonda E hızında azalma, A hızında artma ve E/A oranında
67
düşme ve E‟nin yavaşlama süresinde uzama, 2. derece diyastolik disfonksiyonda ise E
hızında artış, A hızında azalma ve E‟nin yavaşlama süresinde kısalma olduğunu
belirtmişler ve buna “Psödonormalizasyon” demişlerdir. Daha ileri diyastolik
disfonksiyonlarda (3-4.derece) E hızı çok artar, yavaşlama süresi kısalır ve küçük A
dalgası vardır. Bu duruma “restriktif patern” denir ve 4. dereceye kadar geri dönüşü
olabilir. Bu değerler doku Doppleri ile bakıldığında mitral anülüs hızı miyokard
dokusunun uzunlamasına hız değişimini vermektedir. Abdel-Hady ve ark (2012)
neonatal sepsisi olan 20 yenidoğan ile yaptıkları çalışmada kontrol grubu ile hasta
grubu arasında mitral ve triküspit kapak E, A velositeleri arasında anlamlı fark
olmadığını göstermişlerdir.
Doku Doppleri incelemesi miyokarddan direkt olarak hız ölçümüyle
yapılarak ventrikülün uzunlamasına sistolik ve diyastolik performansını niceliksel
olarak ölçmeye yarayan bir yöntemdir (Van de Veire et al 2008). Doku Doppler
inceleme tekniği daha çok erişkinlerde özellikle miyokard hareketlerinde iskemik
değişikliklerin incelenmesinde kullanılmıştır. Çocuklarda normal referans değerler
henüz netlik kazanmamıştır. Yapılan çalışmalarda tüm segmentlerde E′/A′>1
bulunmuştur. İskemide veya miyokard gevşemesine ait bir patolojinin varlığında, E′
amplitüdünde azalma, E′/A′ oranında tersine dönme, IVRT‟de uzama izlenir (Garcia et
al 1998). Bizim çalışmamızda DAB‟de sağ ventrikül, sol ventrikül ve septuma ait
E´/A´oranı <1 olarak, kontrol grubunda ise E´/A´ sol ventrikül, sağ ventrikül ve
septumda >1 olarak ölçülmüştür. Yine çalışmamızda DAB‟de doğumdaki IVRT değeri
kontrol grubuna göre sağ ventrikül ve septumda daha uzunken, sol ventrikül arasında
benzerdi. Dördüncü ayda bakılan IVRT değerlerinde ise 2 grup arasında fark olmadığı
görüldü.
Ichihashi K ve ark (2011) kardiyak fonksiyonları normal olan 174 çocuk ile
yaptıkları çalışmada infant dönemi dışında E′ değerleri içinde E′mitral (E′m)
değerlerini en büyük (10-15 cm/sn), E′septal (E′s) değerini ise en küçük olarak
ölçmüşlerdir. İnfant dönemde ise E′ değerleri içinde E′triküspit (E′t) değeri en büyük
(10-18 cm/sn) olarak saptanmıştır. Yaklaşık olarak E′m: 9-12 cm/sn, E′s: 5-8 cm/sn
olarak ölçülmüştür. Bu çalışmada doğumdan sonra 5 yıl boyunca E′m ve E′s
değerlerinde yaşla birlikte artış olduğu ve sonrasında sabit kaldığı, E′t değerinde ise
doğumdan
sonra
fazla
değişme
olmadığı
gösterilmiştir.
A′
değerlerinin
68
değerlendirilmesinde doğumdan sonra en yüksek ölçülen A′triküspit (A′t) (9-16
cm/sn) olmuştur. A′ değerlerinde doğumdan sonra yaşla birlikte bir miktar azalmakla
olmakla beraber fazla değişme olmadığı gösterilmiştir. A′mitral (A′m):7-10 cm/sn,
A′septal (A′s):4-9 cm/sn olarak ölçülmüştür. E′m/A′m ve E′s/A′s değerlerinin
doğumdan sonra 5 yaşına kadar yaşla birlikte arttığını ve sonrasında sabit kaldığını
göstermişlerdir. E′t/A′t değerlerinde ise doğumdan sonra fazla değişme olmadığı
bildirilmektedir. Bizim çalışmamızda DAB‟de ve kontrol grubunda doğumda bakılan
en yüksek E′ değeri E′t iken, en yüksek A′ değeri A′t olarak saptandı. Dördüncü
aydaki ölçümlerde DAB‟de ve kontrol grubunda E′m ve E′s değerlerinin zamanla
arttığı gözlendi. Diyabetik anne bebekleri ve kontrol grubu karşılaştırıldığı zaman
E′m, E′t, E′s, E′m/A′m, E′t/A′t, E′s/A′s değerleri arasında önemli fark olduğu görüldü.
E′ erken diyastolde miyokard gerginliğini temsil eder ve E′ velositesi
miyokardın gevşeme yani diyastolik fonksiyonu ile ilişkilidir. E′‟nün volüm
yüklenmesinden bağımsız olarak ventrikül gevşemesini gösteren bir parametre olduğu
kabul edilmekte ve <8 cm/sn olmasının gevşeme bozukluğunu gösterdiği
bildirilmektedir (De Boeck et al 2003).
Mori ve ark (2004) yaptığı çalışmada; 0.gün ve 1-7. günler arasında bakılan
sağlıklı yenidoğanların LV, RV ve septumlarından elde edilen E′ ortalamaları <8
cm/sn olarak bulunmuştur. Bizim çalışmamızda, DAB‟de sol, sağ ventrikül ve septum
E′ velositesinin ortalaması <8 cm/sn altında bulunmuştur. Çalışmamızda kontrol
grubunda sol ventrikül ve septuma ait E′ değeri 8 cm/sn‟ den yüksekken, septuma ait
E′ değeri <8 cm/sn olarak bulunmuştur. Sonuç olarak DAB lerinde her iki ventrikül ve
septumda ventrikül gevşemesinin bozulduğunu gösteren veriler saptanmıştır. Nagueh
ve ark. (2001) yaptıkları bir çalışmada hipertrofik kardiyomyopatili olgularda sol
ventriküle ait E′ ve A′ velositelerinde anlamlı azalma tespit etmişlerdir. Bizim
çalışmamızda da DAB‟lerinde E′ ve A′ velositesi sol ventrikül, septum ve sağ
ventrikülde kontrol grubundan anlamlı olarak daha düşük bulundu.
Mohammed ve ark. (2009) 34 dilate KMP, 60 Hipertrofik KMP ve 54 sağlıklı
çocuk ile yaptıkları çalışmalarında sol ventrikül ve septuma ait E′ değerlerini kontrol
grubuna göre anlamlı şekilde düşük bulmuşlardır.
69
Chen ve ark. (2011 ) Pompe Hastalığına bağlı olarak KMP gelişen 9 infant ve
9 çocuk ile yaptıkları çalışmada sol ventriküle ait E′ değerini enzim tedavisinden önce
4.10 (3.24-6.02) cm/s (<8 cm/s), enzim tedavisinden 1 yıl sonra 11.07 (8.05-14.30)
cm/s (>8 cm/s) olarak ölçmüşlerdir. Bu çalışmada KMP olan olgularda E′ değerinin <8
cm/s olması diyastolik disfonksiyon olarak yorumlanmıştır. Maove ark (2007)
yaptıkları bir çalışmada hipotroidisi olan bebeklerde sol ventriküle ait E′m (cm/s)
2.39±0.86, A′ (cm/s) 2.83±0.79, E′/A′ 0.81±0.30, sağ ventriküle ait E′m (cm/s)
3.66±1.48, A′ (cm/s) 5.01±0.97, E′/A′ 0.75±0.28 olarak ölçülmüştür. Bu değerler
kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulunurken L-T4 (levotroksin)
tedavisinden 1 ay sonra hem sağ ventrikül hem de sol ventriküle ait E′ ve A′
değerlerinde artma olduğunu bildirmişlerdir.
Diyastolik fonksiyon bozukluğunun erken dönem bulgularından birisi doku
Doppler ile E´‟ünde anlamlı derecede azalma ve A´‟ünde artış bulunduğunun
gösterilmesidir. Bunun göstergesi E´/A´ oranının tersine dönerek birin altında
olmasıdır (Oh et al 2011).
Miyokardiyal performans indeksi (Tei indeksi) ilk kez Tei ve arkadaşları
(1995) tarafından 1995 yılında dilate kardiyomiyopatili bir grup hastaya uygulanarak
yayınlanmıştır. Doku Doppler ile de ölçülebilen bu indeks sistolik ve diyastolik
miyokardiyal performansı gösterir. Roberson ve Cui (2007) yaşları 1 gün-18 yaş
arasında değişen 308 sağlıklı çocukta sağ ventrikül pulse Doppler, doku Doppler
çalışmalarında Tei indeks değerlerini; yenidoğan döneminde doku Doppler ile
ortalama 0.34±0.05, pulse Doppler ile ortalama 0.32±0.06, 1ay-1 yaş arasında ise doku
Doppler ile ortalama 0.34±0.05, pulse Doppler ile ortalama 0.31±0.06 olarak
saptamışlardır. Çocuklarda yaş gruplarına göre normal Tei değerlerini belirleyerek,
yaş, vücut yüzey alanı ve kalp hızının Tei indeksi üzerinde etkisinin olmadığına
değinmişlerdir ve doku Doppleri ile değerlendirmenin tek kalp siklusunda verilerin
elde edilebilir olmasından dolayı pulse Dopplere göre tercih edilebileceğini
belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda kontrol grubunda yenidoğan döneminde sol
ventriküle ait Tei indeks değeri doku Doppler ile ortalama 0.39±0.06, sağ ventriküle
ait Tei indeks değeri doku Doppler ile ortalama 0.38±0.05, septuma ait Tei indeks
değeri doku Doppler ile ortalama 0.39±0.01 olarak ölçüldü. Diyabetik anne
70
bebeklerinde sol ventriküle ait Tei indeks değeri doku Doppler ile ortalama 0.44±0.06,
sağ ventriküle ait Tei indeks değeri doku Doppler ile ortalama 0.40±0.03, septuma ait
Tei indeks değeri doku Doppler ile ortalama 0.42±0.02 olarak ölçüldü. Diyabetik anne
bebeklerinin Tei indeksi kontrol grubuna göre anlamlı şekilde yüksek saptandı.
Dördüncü. ayda bakılan sol ve sağ ventriküle ait Tei indeks değeri DAB ve kontrol
grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı değildi.Cui ve Roberson (2006) yaşları 1
gün-18 yaş arasında normal eko bulguları olan 289 sağlıklı çocuğun sol ventrikül Tei
indeksini pulse Doppler, doku Doppler ile ölçerek çocuklarda yaş gruplarına göre
normal Tei indeks değerleri belirlemişler ve yaş, vücut yüzey alanı, kalp hızının Tei
indeks üzerine etkisi olmadığına değinmişlerdir. Doku Doppleri ile değerlendirmenin
tek kalp siklusunda verilerin elde edilebilir olmasından dolayı pulse Dopplere göre
tercih edilebileceğini belirtmişlerdir. Biz de çalışmamızda doku Doppler tekniğini
kullandık.
Pulse Doppler ile bakılan E değerinin doku Doppleri ile bakılan E´ değerine
oranı (E/E´) yenidoğan döneminde en yüksek seviyede bulunurken, yaş arttıkça
azaldığı gösterilmiştir, Azalmanın ana nedeni E´ değerinin zamanla artmasıdır. E´
dalgası diyastolik disfonksiyon arttıkça azalır ve hep düşük kalır. Yeni çalışmalarda
E/E´ oranının sol ventrikül dolum basıncını yansıttığını göstermişlerdir. E/E´<8 ise
normal ventrikül dolum basıncını, >15 ise artmış dolum basıncını gösterdiği ve 8-15
arasında ise sol atriyal hacim ve E/A oranları kullanılarak karar verilebileceği
belirtilmiştir (Ommen ve Nishimura 2003). Lisauskas ve ark. (2001) E/E´ oranının sol
ventrikül diyastol sonu basınç ile doğru orantılı olduğunu ve bu indeksin diyastolik
fonksiyonları değerlendirmede kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda
DAB ve kontrol grubunda E/E´ oranı <8 idi ve iki grup arasında istatiksel olarak fark
yoktu.
Önceki çalışmalar GDM öyküsü olan kadınlarda doğumdan sonra
hiperglisemilerinin düzelmesine rağmen endotel disfonksiyonu ve tip 2 diyabet
gelişebileceğini göstermişlerdir (Bo et al 2004). Endotel tarafından salınan faktörler
arasında NO anahtar bir rol oynamaktadır. Nitrik oksit, L-arginin amino asitinden NO
sentaz ile sentezlenir. L-arginin, aynı zamanda, hücre içi metiltransferaz ile ADMA‟ya
metile edilebilir. Bununla birlikte ADMA, hücre içine L-arginin alımını ve NO sentaz
71
aktivitesini inhibe eder. Yüksek ADMA düzeyinin kardiyovasküler risk artışı ile
ilişkili olduğu gösterilmiştir (Blackwell 2010).
Altinova ve ark. (2007) vasküler komplikasyonu olmayan 40 Tip 1 DM ve
35 sağlıklı bireyle yaptıkları bir çalışmada ADMA düzeyini DM olan grupta daha
yüksek saptamışlardır. Tarnow ve ark. (2004) 408 diyabetik nefropatisi olan Tip 1 DM
ve 192 normoalbüminürisi olan Tip 1 DM olan hasta grubu ile yaptıkları bir çalışmada
major kardiyovasküler komplikasyonları olan hastalarda ADMA düzeyinin yüksek
olduğunu göstermişlerdir. Telejko ve ark. (2009) gestasyonel diyabeti olan 56 kadın,
diyabeti olmayan 68 kadın ve gebe olmayan 36 kadın ile yaptıkları çalışmada ADMA
düzeyini gestasyonel diyabeti olan ve hamile olmayan kadınlarda diğer gruba göre
yüksek bulmuşlardır. Mittermayer ve ark. (2007) GDM olan kadınlarda doğumdan 5
yıl sonra kan ADMA düzeyi bakarak ADMA düzeyinin glukoz tolerans bozukluğu
için tek bağımsız risk faktörü olduğunu bildirmişlerdir. Son birkaç yıldır ADMA
düzeyinin endotel disfonksiyonu, kardiyovasküler ve metabolik hastalıklar açısından
bağımsız risk faktörü olduğu ve/veya erken bir belirteç olduğu ile ilgili çalışmalar
yapılmaktadır (Böger et al 1997, Kielstein et al 1999).
Vida ve ark. (2009) sağlıklı anneden doğan 20 prematür ile yaptıkları bir
çalışmada düşük doğum ağırlıklı prematür bebeklerde plazma ADMA düzeylerinin
postnatal yaşla, asfiksi, enfeksiyon, solunum desteği ihtiyacı gibi perinatal patolojiler
ile ilişkili olduğunu bildirmişlerdir. Biz çalışmamızda DAB ve kontrol grubunda
ADMA düzeyleri arasında fark olmadığını gözlemledik. Devangelio ve ark. (2007) 86
Tip 2 diyabetli hasta ve 43 sağlıklı birey ile yaptıkları çalışmada diyabetik hastalarda
ADMA düzeyinin daha yüksek olduğu, ADMA düzeyi ile kolesterol düzeyi,
hipertansiyon, sigara içimi ve diyabet süresi arasında ilişki olmadığı bildirmişlerdir.
Ayrıca HbA1c ve ADMA düzeyinin direkt korelasyon gösterdiği, açlık kan şekeri ve
HbA1c düzeyindeki azalmanın ADMA düzeyini de azalttığı gösterilmiştir.
Bizim çalışmamızda gestasyonel diyabeti olan gebeler iyi kontrole sahipti ve
HbA1c düzeyleri 5-5.8 (ort:5.4) arasındaydı. Ayrıca diyabetik anne bebeklerinde
görülen kardiyovasküler disfonksiyonlarının bening ve geçici olması nedeniyle DAB
ve kontrol grubu arasında ADMA düzeyleri arasında fark saptanamamış olabilir.
72
Çalışmamızda ADMA düzeyleri ile kalbin sistolik ve diyastolik parametreleri arasında
ilişki bulunamadı. Ayrıca DAB‟deki eko ile ölçülen paremetre değişimleri ve ADMA
değişimi arasında da herhangi bir ilişki bulunamadı.
73
5. SONUÇ ve ÖNERİLER
Elde ettiğimiz bu veriler ışığında DAB‟lerinde her iki ventrikülün
fonksiyonları geçiçi ve subklinik de olsa bozulmaktadır. Özellikle, interventriküler
septumu kalın olan hasta grubu ile septumu kalın olmayan hasta grubu arasında bazı
Doppler parametrelerinin anlamlı olarak fark göstermesi bu patolojiye sahip
bebeklerin daha dikkatli gözlenmesi gerektiğini bize göstermektedir. Ancak diyabetik
anne bebeklerinde tespit edilen kardiyak disfonksiyonun ADMA düzeyi ile ilişkisi
saptanmamıştır.
Çalışmamızdaki diyabetik gebelerin kontrollerinin düzenli olması, kan
şekerlerinin regüle olması ve HbA1c düzeylerinin yüksek olmaması bu annelerin
bebeklerinde kan ADMA düzeylerinin kontrol grubu ile farklı olmamasına neden
olmuş olabilir. Bununla birlikte çalışmamız kesitsel bir çalışma olduğu için ileriye
dönük bilgi içermemektedir. Diyabetik anne bebeklerinde Doppler ölçümleri ve
ADMA düzeyinin ventrikül fonksiyonlarını değerlendirmeye katkısı ve prognozla
ilişkisinin daha ayrıntılı ortaya konulabilmesi için daha fazla olguyu içeren ve uzun
süreli prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Literatürde diyabetik anne bebeklerinde
Doppler ölçümleri ve ADMA düzeyinin ventrikül fonksiyonları ile olan ilişkisinin
gösterildiği bir çalışmaya rastlamadığımız için bu verilerin literatüre katkı
sağlayacağını düşünüyoruz.
74
KAYNAKLAR
ACOG Practice Bulletin. Clinical management guidelines for obstetrician-gynecologists. Gestational
diabetes.American College of Obstetricians and Gynecologists Committee on Practice
Bulletins--Obstetrics.Obstet Gynecol 2001, 98: 525-38.
Abdel-Hady HE, Matter MK, El-Arman MM. Myocardial dysfunction in neonatal sepsis: a tissue
Doppler imaging study. Pediatr Crit Care Med 2012, 13: 318-23.
Abu-Sulaiman RM, Subaih B. Congenital heart disease in infants of diabetic mothers:
Echocardiographic study. Pediatr Cardiol 2004;25: 137-140.
Altinova AE, Arslan M, Sepici-Dincel A, Akturk M, Altan N, Toruner FB. Uncomplicated type 1
diabetes is associated with increased asymmetric dimethylarginine concentrations. J Clin
Endocrinol Metab 2007, 92: 1881-5.
Alur P, Kodiyanplakkal P, Del Rosario A, Khubchandani S, Alur R, Moore JJ. Epidemiology of infants
of diabetic mothers in indigent Micronesian population-Guam experience. Pac Health Dialog
2002, 9: 219-21.
Aman J, Hansson U, Ostlund I, Wall K, Persson B. Increased fat mass and cardiac septal hypertrophy in
newborn infants of mothers with well-controlled diabetes during pregnancy. Neonatology
2011, 100: 147-154.
Arrigoni F, Ahmetaj B, Leiper J. The biology and therapeutic potential of the DDAH/ADMA pathway.
CurrPharm Des 2010, 16: 4089-102.
Ayer JG, Harmer JA, Nakhla S, Xuan W, Ng MK, Raitakari OT, Marks GB, Celermajer DS. HDLcholesterol, blood pressure, and asymmetric dimethylarginine are significantly associated with
arterial wall thickness in children. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2009, 296: 943-9.
Bach DS, Armstrong WF, Donovan CL, Muller DW. Quantitative Doppler tissue imaging for
assessment of regional myocardial velocities during transient ischemia and reperfusion. Am
Heart J 1996, 132: 721-5.
Ballas J, Moore TR, Ramos GA. Management of diabetes in pregnancy.Curr Diab Rep 2012, 12: 33-42.
Blackwell S. The biochemistry, measurement and current clinical significance of asymmetric
dimethylarginine. Ann Clin Biochem 2010, 47: 17-28.
Bo S, Monge L, Macchetta C, Menato G, Pinach S, Uberti B, Pagano G. Prior gestational
hyperglycemia: a long- term predictor of the metabolic syndrome. J Endocrinol Invest 2004,
27: 629-35.
Böger RH, Bode-Böger SM, Thiele W, Junker W, Alexander K, Frölich JC. Biochemical evidence for
impaired nitric oxide synthesis in patients with peripheral arterial occlusive disease.
Circulation 1997, 195: 2068-74.
Böger RH, Bode-Böger SM, Sydow K, Heistad DD, Lentz SR. Plasma concentration of asymmetric
dimethylarginine, an endogenous inhibitor of nitric oxide synthase, is elevated in monkeys
with hyperhomocyst(e)inemia or hypercholesterolemia. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2000,
20: 1557-64.
Böger RH, Maas R, Schulze F, Schwedhelm E. Asymmetric dimethylarginine (ADMA) as a prospective
marker of cardiovascular disease and mortality--an update on patient populations with a wide
range of cardiovascular risk. Pharmacol Res 2009, 60: 481-7.
Brooks ER, Langman CB, Wang S, Price HE, Hodges AL, Darling L, Yang AZ, Smith FA.Methylated
arginine derivatives in children and adolescents with chronic kidney disease. Pediatr Nephrol
2009, 24: 129-34.
75
Brosnan ME, Brosnan JT.Renal arginine metabolism. J Nutr. 2004, 134: 2791-5.
Cahill JM, Horan M, Quigley P, Maurer B, McDonald K. Doppler-echocardiographic indices of
diastolic function in heart failure admissions with preserved left ventricular systolic function.
Eur J Heart Fail 2002, 4: 473-8.
Cai H, Harrison DG. Endothelial dysfunction in cardiovascular diseases: the role of oxidant stres.Circ
Res 2000, 87: 840-4.
Chan BW, Chan KS, Koide T, Yeung SM, Leung MB, Copp AJ, Loeken MR, Shiroishi T, Shum AS.
Maternal diabetes increases the risk of caudal regression caused by retinoic acid. Diabetes
2002, 51: 2811-16.
Cowett RM, Schwartz R. The infant of the diabetic mother 1982, 29: 1213-31.
Civilibal M, Caliskan S, Oflaz H, Sever L, Candan C, Canpolat N, Kasapcopur O, Arisoy N. Left
ventricular function by 'conventional' and 'tissue Doppler' echocardiography in paediatric
dialysis patients. Nephrology (Carlton) 2009, 14: 636-42.
Chatfield J. ACOG issues guidelines on fetal macrosomia. American College of Obstetricians and
Gynecologists. Am Fam Physician 2001, 64: 169-70.
Chen BM, Xia LW, Zhao RQ. Determination of N(G),N(G)-dimethylarginine in human plasma by highperformance liquid chromatography. J Chromatogr B Biomed Sci Appl 1997, 692: 467-71.
Chen CA, Chien YH, Hwu WL, Lee NC, Wang JK, Chen LR, Lu CW, Lin MT, Chiu SN, Chiu HH,
Wu MH. Left ventricular geometry, global function, and dyssynchrony in infants and children
with pompe cardiomyopathy undergoing enzyme replacement therapy. J Card Fail 2011, 17:
930-6.
Ciccone MM, Scicchitano P, Zito A, Gesualdo M, Sassara M, Calderoni G, Di Mauro F, Ladisa G, Di
Mauro A Laforgia N. Different functional cardiac characteristics observed in term/preterm
neonates by echocardiography and tissue doppler imaging. Early Hum Dev 2011, 87: 555-8.
Colan SD. Cardiomyopathies. In: NADAS Pediatric Cardiology. Eds. Keane JF, Lock JE, Fyler DC.
2th ed. Philadelphia: Saunders Elsevier Inc 2006; pp. 432-42.
Cooke JP. Asymmetrical dimethylarginine: the Uber marker? Circulation 2004, 109: 1813-18.
Cooper MJ, Enderlein MA, Tarnoff H, Rogé CL. Asymmetric septal hypertrophy in infants of diabetic
mothers. Fetal echocardiography and the impact of maternal diabetic control. Am J Dis Child
1992, 146: 226-29.
Cui W, Roberson DA. Left ventricular Tei index in children: comparison of tissue Doppler imaging,
pulsed wave Doppler, and M-mode echocardiography normal values. J Am Soc Echocardiogr
2006, 19: 1438-45.
Dashe JS, Nathan L, McIntire DD, Leveno KJ. Correlation between amniotic fluid glucose
concentration and amniotic fluid volume in pregnancy complicated by diabetes. Am J Obstet
Gynecol 2000, 182: 901-4.
De Boeck BW, Cramer MJ, Oh JK, van der Aa RP, Jaarsma W. Spectral pulsed tissue Doppler imaging
in diastole: a tool to increase our insight in and assessment of diastolic relaxation of the left
ventricle. Am Heart J 2003, 146: 411-9.
Denfield SW, Gajarski RJ, Towbin JA. Cardiomyopathies. In: The science and practice of pediatric
cardiology, Garson AG, Bricker JT, Fisher DJ, Neish SR (Eds), Williams and Wilkins,
Baltimore, 1998;p. 1851.
Devangelio E, Santilli F, Formoso G, Ferroni P, Bucciarelli L, Michetti N, Clissa C, Ciabattoni G,
76
Consoli A, Davì G. Soluble RAGE in type 2 diabetes: association with oxidative stress. Free
Radic Biol Med 2007, 43: 511-8.
Dokainish H, Nguyen JS, Bobek J, Goswami R, Lakkis NM. Assessment of the American Society of
Echocardiography-European Association of Echocardiography guidelines for diastolic function
in patients with depressed ejection fraction: an echocardiographic and invasive haemodynamic
study. Eur J Echocardiogr 2011, 12: 857-64.
Dragulescu A, Mertens LL. Developments in echocardiographic techniques for the evaluation of
ventricular function in children. Arch Cardiovasc Dis 2010, 103: 603-14.
Dölen İ, Özdeğirmenci Ö. Diabetes Mellitus ve Gebelik. Kadın Hastalıkları ve DoğumBilgisi. 1. baskı.
Güneş Kitabevi, 2006;sayfa. 435-50.
Durnwald C, Huston-Presley L, Amini S, Catalano P. Evaluation of body composition of large-forgestational-age infants of women with gestational diabetes mellitus compared with women
with normal glucose tolerance levels. Am J Obstet Gynecol 2004, 191: 804-8.
Eidem BW, McMahon CJ, Cohen RR, Wu J, Finkelshteyn I, Kovalchin JP, Ayres NA, Bezold LI,
O‟Brian Smith E, Pignatelli RH. Impact of cardiac growth on Doppler tissue imaging
velocities: a study in healthy children. J Am Soc Echocardiogr 2004, 17: 212-21.
Eidem BW, McMahon CJ, Ayres NA, Kovalchin JP, Denfield SW, Altman CA, Bezold LI, Pignatelli
RH. Impact of chronic left ventricular preload and afterload on Doppler tissue imaging
velocities: a study in congenital heart disease. J Am Soc Echocardiogr 2005, 18: 830-8.
Eriksson UJ, Borg LA, Cederberg J, Nordstrand H, Siman CM, Wentzel C, Wentzel P. Pathogenesis of
diabetes-induced congenital malformations. Ups J Med Sci 2000, 105: 53-84.
Falls J, Milio L. Endocrine Disease in Pregnancy. İn: Brandon J.B, Amy E. H eds. The Johns Hopkins
Manuel of Gynecology and Obstetrics. 2th ed.philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins,
2002;pp. 162-182.
Feigenbaum H. Echocardiographic evaluation of cardiac chambers. In: Echocardiography. 5th ed.
Philedelphia: Lea & Febiger, 1994;pp. 134-51.
Fickling SA, Holden DP, Cartwright JE, Nussey SS, Vallance P, Whitley GS. Regulation of
macrophage nitric oxide synthesis by endothelial cells: a role for NG,NG-dimethylarginine.
Acta Physiol Scand 1999, 167: 145-50.
Fleming AD, McDicken WN, Sutherland GR, Hoskins PR. Assessment of colour Doppler tissue
imaging using test-phantoms. Ultrasound Med Biol 1994, 20: 937-51.
Garcia MJ, Thomas JD, Klein AL. New Doppler echocardiographic applications for the study of
diastolic function. J Am Coll Cardiol 1998, 32: 865-75.
Goonasekera CD, Rees DD, Woolard P, Frend A, Shah V, Dillon MJ. Nitric oxide synthase inhibitors
and hypertension in children and adolescents. J Hypertens 1997, 15: 901-9.
Gorenflo M, Zheng C, Werle E, Fiehn W, Ulmer HE. Plasma levels of asymmetrical dimethyl-Larginine in patients with congenital heart disease and pulmonary hypertension. J Cardiovasc
Pharmacol 2001, 37: 489-92.
Gumus II, Kargili A, Kaygusuz I, Derbent A, Karakurt F, Kasapoglu B, Uysal S. The association
between serum asymmetric dimethyl arginine levels and a history of gestational diabetes
among healthy women. Blood Coagul Fibrinolysis 2012, 23: 391-5.
Hammoud NM, Visser GH, Peters SA, Graatsma EM, Pistorius L, de Valk HW. Fetal growth profiles of
macrosomic and non-macrosomic infants of women with pregestational or gestational diabetes.
Ultrasound Obstet Gynecol 2012.
77
Han S, Middleton P, Crowther CA. Exercise for pregnant women for preventing gestational diabetes
mellitus. Cochrane Database Syst Rev. 2012, 7.
Hay WW Jr. Care of the infant of the diabetic mother. Curr Diab Rep 2012, 12: 4-15.
Hiarada K, Orino T, Yasuoka K, Tamura M, Takada G. Tissue doppler imaging of left and right
ventricles in normal children. Tohoku J Exp Med 2000, 191: 21-9.
Horosz E, Bomba-Opon DA, Szymanska M, Wielgos M. Third trimester plasma adiponectin and leptin
in gestational diabetes and normal pregnancies. Diabetes Res Clin Pract. 2011, 93: 350-6.
Horowitz JD, Heresztyn T. An overview of plasma concentrations of asymmetric dimethylarginine
(ADMA) in health and disease and in clinical studies: methodological considerations. J
Chromatogr B Analyt Technol Biomed Life Sci 2007, 851:42-50.
Ichihashi K, Sato A, Shiraishi H, Momoi M. Tissue Doppler combined with pulsed-wave Doppler
echocardiography for evaluating ventricular diastolic function in normal children.
Echocardiography 2011, 28: 93-6.
Idris N, Wong SF, Thomae M, Gardener G, McIntyre DH. Influence of polyhydramnios on perinatal
outcome in pregestational diabetic pregnancies. Ultrasound Obstet Gynecol 2010, 36: 338-43.
Isaaz K, Thompson A, Ethevenot G, Cloez JL, Brembilla B, Pernot C. Doppler echocardiographic
measurement of low velocity motion of the left ventricular posterior wall. Am J Cardiol 1989,
64: 66-75.
Jehlicka P, Stozický F, Mayer O Jr, Varvarovská J, Racek J, Trefil L, Siala K. Asymmetric
dimethylarginine and the effect of folate substitution in children with familial
hypercholesterolemia and diabetes mellitus type 1. Physiol Res 2009, 58: 179-84.
Jensen DM, Damm P, Moelsted-Pedersen L, Ovesen P, Westergaard JG, Moeller M, Beck-Nielsen H.
Outcomes in type 1 diabetic pregnancies: a nationwide, population-based study. Diabetes Care
2004, 27: 2819-23.
Jurcut R, Giusca S, La Gerche A, Vasile S, Ginghina C, Voigt JU. The echocardiographic assessment of
the right ventricle: what to do in 2010? Eur J Echocardiogr 2010, 11: 81-96.
Kielstein JT, Böger RH, Bode-Böger SM, Schäffer J, Barbey M, Koch KM, Frölich JC. Asymmetric
dimethylarginine plasma concentrations differ in patients with end-stage renal disease:
relationship to treatment method and atherosclerotic disease. J Am Soc Nephrol 1999, 10: 594600.
Kielstein JT, Impraim B, Simmel S, Bode-Böger SM, Tsikas D, Frölich JC, Hoeper MM, Haller H,
Fliser D. Cardiovascular effects of systemic nitric oxide synthase inhibition with asymmetrical
dimethylarginine in humans. Circulation 2004, 109: 172-7.
Koestenberger M. Transthoracic echocardiography in children and young adults with congenital heart
disease. ISRN Pediatr 2012, 2012: 753481.
Kozak-Barany A, Jokinen E, Kero P, Tuominen J, Rönnemaa T, Valimaki I. Impaired left ventricular
diastolic function in newborn infants of mothers with pregestational or gestational diabetes
with good glycemic control. Early Hum Dev 2004, 77: 13-22.
Labombarda F, Blanc J, Pellissier A, Stos B, Gaillard C, Bajolle F, Maltret A, Sidi D, Bonnet D,
Boudjemline Y. Health-e-Child project: mechanical dyssynchrony in children with dilated
cardiomyopathy. J Am Soc Echocardiogr 2009, 22: 1289-95.
Lakoumentas JA, Panou FK, Kotseroglou VK, Aggeli KI, Harbis PK. The Tei index of myocardial
performance: applications in cardiology. Hellenic J Cardiol 2005, 46: 52-8.
78
Landon MB, Mele L, Spong CY, Carpenter MW, Ramin SM, Casey B, Wapner RJ, Varner MW, Rouse
DJ, Thorp JM Jr, Sciscione A, Catalano P, Harper M, Saade G, Caritis SN, Sorokin Y,
Peaceman AM, Tolosa JE, Anderson GD. The relationship between maternal glycemia and
perinatal outcome. Obstet Gynecol 2011, 117: 218-24.
Lang RM, Bierig M, Devereux RB, Flachskampf FA, Foster E, Pellikka PA, Picard MH, Roman MJ,
Seward J, Shanewise J, Solomon S, Spencer KT, St John Sutton M, Stewart W; American
Society of Echocardiography's Nomenclature and Standards Committee; Task Force on
Chamber Quantification; American College of Cardiology Echocardiography Committee;
American Heart Association; European Association of Echocardiography, European Society of
Cardiology. Recommendations for chamber quantification. Eur J Echocardiogr 2006, 7: 79108.
Leiper J, Vallance P. Biological significance of endogenous methylarginines that inhibit nitric oxide
synthases. Cardiovasc Res 1999, 43: 542-8.
Lisauskas J, Singh J, Courtois M, Kovacs SJ. The relation of the peak Doppler E-wave to peak mitral
annulus velocity ratio to diastolic function. Ultrasound Med Biol 2001, 27: 499-507.
Litza JA, Brill JR. Urinary tract infections. Prim Care 2010, 37: 491-507.
Lopez L, Colan SD, Frommelt PC, Ensing GJ, Kendall K, Younoszai AK, Lai WW, Geva T.
Recommendations for quantification methods during the performance of a pediatric
echocardiogram: a report from the Pediatric Measurements Writing Group of the American
Society of Echocardiography Pediatric and Congenital Heart Disease Council. J Am Soc
Echocardiogr 2010, 23:465-95.
Lowy C. Type I diabetes and pregnancy.Lancet 1995, 346: 966-7.
Lücke T, Kanzelmeyer N, Kemper MJ, Tsikas D, Das AM. Developmental changes in the Larginine/nitric oxide pathway from infancy to adulthood: plasma asymmetric dimethylarginine
levels decrease with age. Clin Chem Lab Med 2007, 45: 1525-30.
Maeda T, Yoshimura T, Okamura H. Asymmetric dimethylarginine, an endogenous inhibitor of nitric
oxide synthase, in maternal and fetal circulation. J Soc Gynecol Investig 2003, 10: 2-4.
Mao S, Wang Y, Jiang G, Zhao Z. Effects of levothyroxine therapy on left and right ventricular function
in neonates with congenital hypothyroidism: a tissue Doppler echocardiography study. Eur J
Pediatr 2007, 166: 1261-5.
Marcucci C, Lauer R, Mahajan A. New echocardiographic techniques for evaluating left ventricular
myocardial function. Semin Cardiothorac Vasc Anesth 2008, 12: 228-47.
McCance DR. Pregnancy and diabetes. Best Pract Res Clin Endocrinol Metab 2011, 25: 945-58.
McLaughlin T, Stühlinger M, Lamendola C, Abbasi F, Bialek J, Reaven GM, Tsao PS. Plasma
asymmetric dimethylarginine concentrations are elevated in obese insulin-resistant women and
fall with weight loss. J Clin Endocrinol Metab 2006, 91: 1896-900.
Mimouni F, Tsang RC, Hertzberg VS, Miodovnik M. Polycythemia, hypomagnesemia, and
hypocalcemia in infants of diabetic mothers. Am J Dis Child 1986, 140: 798-800.
Mitanchez D. Fetal and neonatal complications of gestational diabetes: perinatal mortality, congenital
malformations, macrosomia, shoulder dystocia, birth injuries, neonatal outcomes. J Gynecol
Obstet Biol Reprod 2010, 39: 189-99.
Mittermayer F, Prusa AR, Pollak A, Wolzt M. Umbilical vein plasma concentrations of asymmetrical
dimethylarginine are increased in male but not female neonates delivered preterm: a pilot
study. Early Hum Dev 2006, 82: 421-4.
79
Mittermayer F, Kautzky-Willer A, Winzer C, Krzyzanowska K, Prikoszovich T, Demehri S, Wagner O,
Wolzt M. Elevated concentrations of asymmetric dimethylarginine are associated with
deterioration of glucose tolerance in women with previous gestational diabetes mellitus. J
Intern Med 2007, 261: 392-8.
Mohammed A, Mertens L, Friedberg MK. Relations between systolic and diastolic function in children
with dilated and hypertrophic cardiomyopathy as assessed by tissue Doppler imaging. J Am
Soc Echocardiogr. 2009, 22:145-51.
Moore TR. A comparison of amniotic fluid fetal pulmonary phospholipids in normal and diabetic
pregnancy. Am J Obstet Gynecol 2002, 186: 641-50.
Moore TR. Diabetes in pregnancy. In Creasy RK, Resnik R, eds. Maternal-Fetal Medicine. 5th ed.
Philadelphia: WB Saunders Company, 2004;pp. 1023-61.
Mori K, Nakagawa R, Nii M, Edagawa T, Takehara Y, Inoue M, Kuroda Y. Pulsed wave Doppler tissue
echocardiography assessment of the long axis function of the right and left ventricles during
the early neonatal period. Heart 2004, 90: 175-80.
Mormile R, De Michele M, Squarcia U, Quaini F. And what about epidermal growth factor (EGF) as
the bridge between survivin and cardiac remodelling? Int J Cardiol 2011, 148: 116.
Mormile R, Vittori G, De Michele M, Squarcia U, Quaini F. Postnatal regression of hypertrophic
cardiomyopathy in infants of diabetic mothers: a crosstalk between Hox genes and epidermal
growth factor (EGF) gene polymorphism? Int J Cardiol 2011, 150: 340.
Most O, Langer O. Gestational diabetes: maternal weight gain in relation to fetal growth, treatment
modality, BMI and glycemic control. J Matern Fetal Neonatal Med 2012, 25: 2458-63.
Nagasaka H, Okano Y, Aizawa M, Miida T, Yorifuji T, Tajima G, Sakura N, Takatani T, Sanayama Y,
Sugamoto K, Mayumi M, Kobayashi K, Hirano K, Takayanagi M, Tsukahara H. Altered
metabolisms of mediators controlling vascular function and enhanced oxidative stress in
asymptomatic children with congenital portosystemic venous shunt. 2010, 59:107-13.
Nagueh SF, Bachinski LL, Meyer D, Hill R, Zoghbi WA, Tam JW, Quiñones MA, Roberts R, Marian
AJ. Tissue Doppler imaging consistently detects myocardial abnormalities in patients with
hypertrophic cardiomyopathy and provides a novel means for an early diagnosis before and
independently of hypertrophy. Circulation 2001, 104: 128-30.
Negrine RJ, Chikermane A, Wright JG, Ewer AK. Assessment of myocardial function in neonates using
tissue Doppler imaging. Arch Dis Child Fetal Neonatal Ed 2012, 97: 304-6.
Nguyen BT, Cheng YW, Snowden JM, Esakoff TF, Frias AE, Caughey AB. The effect of race/ethnicity
on adverse perinatal outcomes among patients with gestational diabetes mellitus. Am J Obstet
Gynecol. 2012, 207: 322.
Nishimura RA, Miller FA Jr, Callahan MJ, Benassi RC, Seward JB, Tajik AJ. Doppler
echocardiography: theory, instrumentation, technique, and application. Mayo Clin Proc 1985,
60:321-43.
Oh JK, Seward JB, Tajik AJ. Assessment of diastolic function and diastolic heart failure. In: Oh
JK,Seward JB, Tajik AJ, eds. The echo manuel: Lippincott Williams Wilkins, 2006;pp. 121-42.
Oh JK, Seward JB, Tajik AJ. Doppler echocardiography and color flow imaging: comprehensive
noninvasive hemodynamic assessment. In: Oh JK, Seward JB, Tajik AJ, eds. The echo manuel:
Lippincott Williams Wilkins, 2006;pp. 59-98.
Oh JK, Park SJ, Nagueh SF. Established and Novel Clinical Applications of Diastolic Function
Assessment by Echocardiography. Circ Cardiovasc Imaging 2011, 4: 444-55.
80
Ommen SR, Nishimura RA. A clinical approach to the assessment of left ventricular diastolic function
by Doppler echocardiography: update 2003. Heart 2003, 89: 18-23.
Powell BD, Espinosa RE, Yu CM, Oh JK. Tissue Doppler imaging, strain imaging, and dyssynchrony
assessment. In: Oh JK, Seward JB, Tajik AJ, eds. The echo manuel: Lippincott Williams
Wilkins, 2006;pp. 81-99.
Quinones MA, Waggoner AD, Reduto LA, Nelson JG, Young JB, Winters WL Jr, Ribeiro LG, Miller
RR. A new, simplified and accurate method for determining ejection fraction with twodimensional echocardiography. Circulation 1981, 64: 744-53.
Rajdl D, Racek J, Steinerova A, Novotny Z, Stozicky F, Trefil L, Siala K. Markers of oxidative stress in
diabetic mothers and their infants during delivery. Physiol Res 2005, 54: 429-36.
Rees DD, Palmer RM, Schulz R, Hodson HF, Moncada S. Characterization of three inhibitors of
endothelial nitric oxide synthase in vitro and in vivo. Br J Pharmacol 1990, 101: 746-52.
Ren Y, Zhou Q, Yan Y, Chu C, Gui Y, Li X. Characterization of fetal cardiac structure and function
detected by echocardiography in women with normal pregnancy and gestational diabetes
mellitus. Prenat Diagn 2011, 31: 459-65.
Richir MC, van Leeuwen PA, van den Berg A, Wessels R, Twisk JW, Rauwerda JA, Teerlink T, de
Vries TP, van Elburg RM. Plasma ADMA concentrations at birth and mechanical ventilation
in preterm infants: a prospective pilot study. Pediatr Pulmonol 2008, 43: 1161-6.
Richir MC, van Lambalgen AA, Teerlink T, Wisselink W, Bloemena E, Prins HA, de Vries TP, van
Leeuwen PA. Low arginine/asymmetric dimethylarginine ratio deteriorates systemic
hemodynamics and organ blood flow in a rat model. Crit Care Med 2009, 37: 2010-7.
Roberson DA, Cui W. Right ventricular Tei index in children: effect of method, age, body surface area,
and heart rate. J Am Soc Echocardiogr 2007, 20: 764-70.
Russell NE, Holloway P, Quinn S, Foley M, Kelehan P, McAuliffe FM. Cardiomyopathy and
cardiomegaly in stillborn infants of diabetic mothers. Pediatr Dev Pathol 2008, 11: 10-4.
Rychik J, Tian ZY. Quantitative assessment of myocardial tissue velocities in normal children with
Doppler tissue imaging. Am J Cardiol 1996, 77: 1254-7.
Sarikabadayi YU, Aydemir O, Aydemir C, Uras N, Oguz SS, Erdeve O, Dilmen U. Umbilical cord
oxidative stress in infants of diabetic mothers and its relation to maternal hyperglycemia. J
Pediatr Endocrinol Metab 2011, 24: 671-4.
Schaefer-Graf UM, Buchanan TA, Xiang A, Songster G, Montoro M, Kjos SL. Patterns of congenital
anomalies and relationship to initial maternal fasting glucose levels in pregnancies complicated
by type 2 and gestational diabetes. Am J Obstet Gynecol 2000, 182: 313-20.
Sibai BM, Caritis S, Hauth J, Lindheimer M, VanDorsten JP, MacPherson C, Klebanoff M, Landon M,
Miodovnik M, Paul R, Meis P, Dombrowski M, Thurnau G, Roberts J, McNellis D. Risks of
preeclampsia and adverse neonatal outcomes among women with pregestational diabetes
mellitus. National Institute of Child Health and Human Development Network of MaternalFetal Medicine Units. Am J Obstet Gynecol 2000, 182: 364-9.
Sohn DW, Chai IH, Lee DJ, Kim HC, Kim HS, Oh BH, Lee MM, Park YB, Choi YS, Seo JD, Lee YW.
Assessment of mitral annulus velocity by Doppler tissue imaging in the evaluation of left
ventricular diastolic function. J Am Coll Cardiol 1997, 30: 474-80.
Sydow K, Fortmann SP, Fair JM, Varady A, Hlatky MA, Go AS, Iribarren C, Tsao PS; ADVANCE
Investigators. Distribution of asymmetric dimethylarginine among 980 healthy, older adults of
different ethnicities. Clin Chem 2010, 56: 111-20.
Tain YL, Huang LT. Asymmetric dimethylarginine: clinical applications in pediatric medicine. J
81
Formos Med Assoc 2011, 110: 70-7.
Tarnow L, Hovind P, Teerlink T, Stehouwer CD, Parving HH. Elevated plasma asymmetric
dimethylarginine as a marker of cardiovascular morbidity in early diabetic nephropathy in type
1 diabetes. Diabetes Care 2004, 27:765-9.
Teerlink T, Luo Z, Palm F, Wilcox CS. Cellular ADMA: regulation and action. Pharmacol Res 2009,
60: 448-60.
Tei C, Ling LH, Hodge DO, Bailey KR, Oh JK, Rodeheffer RJ, Tajik AJ, Seward JB. New index of
combined systolic and diastolic myocardial performance: a simple and reproducible measure of
cardiac function--a study in normals and dilated cardiomyopathy. J Cardiol 1995, 26: 357-66.
Telejko B, Zonenberg A, Kuzmicki M, Modzelewska A, Niedziolko-Bagniuk K, Ponurkiewicz A,
Nikolajuk A, Gorska M. Circulating asymmetric dimethylarginine, endothelin-1 and cell
adhesion molecules in women with gestational diabetes. Acta Diabetol 2009, 46:303-8.
Terzioğlu M, Yiğit G, Oruç T. Kalp Siklusu. Fizyoloji Ders Kitabı, 2.Baskı, 1993;ss. 253-260.
Thomas JD, Weyman AE. Echocardiographic Doppler evaluation of left ventricular diastolic function.
Physics and physiology. Circulation 1991, 84: 977-90.
Tsikas D, Sandmann J, Savva A, Luessen P, Böger RH, Gutzki FM, Mayer B, Frölich JC. Assessment
of nitric oxide synthase activity in vitro and in vivo by gas chromatography-mass spectrometry.
J Chromatogr B Biomed Sci Appl 2000, 742:143-53.
Tsikas D. A critical review and discussion of analytical methods in the L-arginine/nitric oxide area of
basic and clinical research. Anal Biochem 2008, 379:139-63.
Tudela CM, Casey BM, McIntire DD, Cunningham FG. Relationship of subclinical thyroid disease to
the incidence of gestational diabetes. Obstet Gynecol 2012, 119: 983-8.
Tutarel O, Denecke A, Bode-Böger SM, Martens-Lobenhoffer J, Lovric S, Bauersachs J, Schieffer B,
Westhoff-Bleck M, Kielstein JT. Asymmetrical dimethylarginine--more sensitive than NTproBNP to diagnose heart failure in adults with congenital heart disease. PLoS One 2012, 7:
33795.
Ullmo S, Vial Y, Di Bernardo S, Roth-Kleiner M, Mivelaz Y, Sekarski N, Ruiz J, Meijboom EJ.
Pathologic ventricular hypertrophy in the offspring of diabetic mothers: a retrospective study.
Eur Heart J 2007, 28:1319-25.
Umman B. M-mod Ekokardiyografi. Dahili Tıp Bilimleri Kardiyoloji Dergisi, 2005;ss. 1:42
Vallance P, Leone A, Calver A, Collier J, Moncada S. Accumulation of an endogenous inhibitor of
nitric oxide synthesis in chronic renal failure. Lancet 1992, 339: 572-5.
Vallance P, Leone A, Calver A, Collier J, Moncada S. Endogenous dimethylarginine as an inhibitor of
nitric oxide synthesis. J Cardiovasc Pharmacol 1992, 20: 60-2.
Vallance P, Leiper J. Cardiovascular biology of the asymmetric dimethylarginine:dimethylarginine
dimethylaminohydrolase pathway. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2004, 24:1023-30.
Vambergue A, Fajardy I. Consequences of gestational and pregestational diabetes on placental function
and birth weight. World J Diabetes 2011, 2: 196-203.
van Kraaij DJ, van Pol PE, Ruiters AW, de Swart JB, Lips DJ, Lencer N, Doevendans PA. Diagnosing
diastolic heart failure. Eur J Heart Fail 2002, 4: 419-30.
Van de Veire NR, De Sutter J, Bax JJ, Roelandt JR. Technological advances in tissue Doppler imaging
echocardiography. Heart 2008, 94: 1065-74.
82
Vasquez-Vivar J, Kalyanaraman B, Martasek P, Hogg N, Masters BS, Karoui H, Tordo P, Pritchard KA
Jr. Superoxide generation by endothelial nitric oxide synthase: the influence of cofactors. Proc
Natl Acad Sci U S A 1998, 95: 9220-5.
Vida G, Sulyok E, Ertl T, Martens-Lobenhoffer J, Bode-Boger SM. Plasma asymmetric
dimethylarginine concentration during the perinatal period. Neonatology 2007, 92: 8-13.
Vida G, Sulyok E, Lakatos O, Ertl T, Martens-Lobenhoffer J, Bode-Böger SM. Plasma levels of
asymmetric dimethylarginine in premature neonates: its possible involvement in developmental
programming of chronic diseases. Acta Paediatr 2009, 98: 437-41.
Visser M, Paulus WJ, Vermeulen MA, Richir MC, Davids M, Wisselink W, de Mol BA, van Leeuwen
PA. The role of asymmetric dimethylarginine and arginine in the failing heart and its
vasculature. Eur J Heart Fail 2010, 12: 1274-81.
Walsh JM, Mahony R, Byrne J, Foley M, McAuliffe FM. The association of maternal and fetal glucose
homeostasis with fetal adiposity and birthweight. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2011, 159:
338-41.
Weyman AE. Principles and Practice of Echocardiography, 2nd ed.Pennsylvania: A Waverly Company,
1994.
Williams RV, Ritter S, Tani LY, Pagoto LT, Minich LL. Quantitative assessment of ventricular function
in children with single ventricles using the Doppler myocardial performance index. Am J
Cardiol 2000, 86: 1106-10.
Yılmaz E, Tutar E. Doku Doppler Ekokardiyografi ile Sağlıklı Çocuklarda Miyokard Doku Hızının
Değerlendirilmesi. Çocuk Kardiyoloji Uzmanlık Tezi, Ankara, 2003.
Zoccali C, Mallamaci F, Tripepi G. Novel cardiovascular risk factors in end-stage renal disease. J Am
Soc Nephrol 2004, 15: 77-80.
83
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
DİYABETİK ANNE BEBEKLERİNDE KARDİYOVASKÜLER HEMODİNAMİK VERİLER
VE PLAZMA ASİMETRİK DİMETİLARJİNİN (ADMA) DÜZEYLERİYLE OLAN İLİŞKİSİ
Uz.Dr.Derya ARSLAN
Çocuk Sağlığı ve hastalıkları ABD/Pediyatrik Kardiyoloji BD
TIPTA UZMANLIK TEZİ/Konya, 2012
Diyabetik Anne Bebeklerinde Kardiyovasküler Hemodinamik Veriler ve Plazma Asimetrik
dimetilarjinin (ADMA) düzeyleriyle olan ilişkisi
Bu çalışmanın amacı, diyabetik annelerin bebeklerinde asimetrik dimetilarjinin (ADMA) düzeyi ile arka
duvar ve interventriküler septum kalınlığı arasındaki ilişkiyi incelemek ve ADMA konsantrasyonları ventrikül
fonksiyonları arasında ilişkili olup olmadığını belirlemekti. Bu çalışma gestasyonel diyabetik annelerden doğan
ardışık olarak seçilen 25 term yenidoğan üzerinde yapıldı. Kontrol grubu olarak, cinsiyet ve yaş açısından
eşleştirilmiş 25 sağlıklı yenidoğan seçildi. Tüm katılımcıların Ekokardiyografi incelemeleri yapıldı ve ADMA
düzeyleri ölçüldü.
İlk analizde, 10 hastada (% 40) septal hipertrofi olarak belirlenen 6 mm veya daha fazla bir septum
kalınlığı vardı. Birinci ve ikinci analizde, IVSTd (interventriküler septum kalınlığı) (p1 <0.0001, p2: 0.002) ve
LVPWTd (posteriyor duvar kalınlığı)(p1: 0.026, p2: 0.013) hasta grubunda kontrol grubuna göre daha yüksek
bulundu. Asimetrik dimetil (ADMA) düzeyi birinci ve ikinci analizlerde gruplar arasında farklı değildi. Septal
kalınlığı <6 mm ile ≥6 mm olan gruplar arasında ADMA düzeylerinde fark yoktu. LV E/A oranı, RV E dalga,
LV ve RV Tei indeksi gibi ekokardiyografik parametreler her iki grup (p = 0.017, p = 0.037, p = 0.039, p =
0.029) için anlamlı farklılık olduğu tespit edildi.
Yenidoğan kalp duvar kalınlığı GDM ile komplike gebeliklerde artmıştı ve bu artış glisemik kontrol
bağımsızdı. Diyastolik kalp fonksiyonu diyabetik anne bebeklerinde bozulmuştu. ve bu etki septum kalınlığından
bağımsızdı. Biz ADMA düzeyleri ve kalbin sistolik, diyastolik işlevleri veya septum kalınlığı arasında bir ilişki
bulamadık.
Anahtar kelimeler: Kardiyovasküler hemodinamik veriler, diyabetik anne bebeği, asimetrik dimetilarjinin
SUMMARY
Cardiovascular hemodynamic data in the infant of diabetic mother and the relationship between
levels of plasma Asymmetric dimethylarginine (ADMA)
The objective of this study was to examine the relationship between asymmetric dimethylarginine
(ADMA) concentrations and the posterior wall and interventricular septal thickness, and whether ADMA
concentrations are associated with ventricular function in the infant of diabetic mothers. This study was carried
on consecutively selected 25 full-term neonates born to gestational diabetic mothers. We chose 25 healthy
neonates, matched for sex and age, as the control group. Echocardiographic evaluations of all participants were
performed and ADMA level was measured.
In the first analysis, 10 patients (40%) had a septal thickness of 6 mm or more, indicating septal
hypertrophy. In the first and second analysis, IVSTd (p1<0.0001, p2:0.002) and the LVPWTd (p1:0.026,
p2:0.013) in the patient group were higher than the control group. Asymmetric dimethylarginine (ADMA) level
measurement was not significantly different between the groups the first and second analysis. There was no
difference in ADMA levels of the group with septal thickness ≥6 mm and the group with <6 mm.
Echocardiographic parameters of LV E/A ratio, RV E-wave, LV and RV Tei index were found to be
significantly different for both groups (p=0.017, p=0.037, p=0.039, p=0.029).
Newborn cardiac wall thickness was increased in pregnancies complicated by GDM, and the increase
was independent of glycemic control. Diastolic fetal cardiac function was impaired in GDM, and this effect was
independent of septal thickness. We found no association between ADMA levels and cardiac systolic, diastolic
functions or septum thickness in the GDM
Key Words: Cardiovascular hemodynamic data, infant of diabetic mother, asymmetric dimethylarginine
ÖZGEÇMİŞ
1978 yılında Yozgat’da doğdum. Babam öğretmen, annem evhanımı. 3 kardesim var.
Topaç İlkokulunu (1987), Merkez Ortaokulunu (1990), Yozgat Lisesini (1993), Selçuk Üniversitesi Meram Tıp
Fakültesini (2001) bitirdim.
2002-2007 yılları arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk Sağlığı va Hastalıkları
ABD’da uzmanlık ihtisası yaptım. Van Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Yozgat Boğazlıyan Devlet
Hastanesi ve Isparta Doğumevi Hastanesinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı olarak çalıştım.
Evliyim. 2 çocuk sahibiyim.
Download