tc milli egitim bakanlığı özel ege lisesi yıllık proje sunumu iletişim

advertisement
T.C. MİLLİ EGİTİM BAKANLIĞI
ÖZEL EGE LİSESİ YILLIK PROJE
SUNUMU
İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ
HAZIRLAYANLAR:
Çağlar Büyüktopçu
Özgür Avcıeri
Didem Özkökbuğur
Didem Kaya
Salih Yüce
REHBER ÖĞRETMEN:
Müjgan Demir
MART, 2001/İZMİR
İÇİNDEKİLER
1. KAPAK SAYFASI............................................................................................1
2. İÇİNDEKİLER..................................................................................................2
3. TEŞEKKÜR......................................................................................................3
4. İLETİŞİM TEKNOLOJİSİNİN TEMEL ÖĞELERİ........................................ 4
5. AMÇLA İLGİLİ SORUNLAR..........................................................................5
6. MATBAANIN İCADI VE BASILI YAZI.........................................................5
7. BİLGİ TOPLUMU VE BİLGİ TEKNOLOJİSİ.................................................7
8. İLETİŞİMİN YAZIM ÜZERİNDEKİ YERİ ve İLETİŞİMDE EMPATİ..........8
9. İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ..............................................................................10
10. BU PUROJEDEN NELER KAZANDIK........................................................11
11. KAYNAKÇA...................................................................................................12
TEŞEKKÜR
Yardımlarından dolayı Müjgan Demir’e ve E.Ü.İletişim Fakültesi öğretim üyesi
Mustafa Durmaz’a teşekkürlerimizi sunarız.
Prof.Dr.
İLETİŞİM SÜRECİNİN TEMEL
ÖĞELERİ
“Kaynak,ileti,kanal,araç ve alıcıdır.”
KAYNAK ve ALICI
Kaynak: Değişik
ve bilişsel süreçlerde ürettiği iletileri simgeler aracılığı ile
gönderen kişi yada kişilere denir.
Genelde gazete,kitap,radyo,televizyon gibi kitle iletişim araçlarından da kaynak
gibi söz edilebilir. Ancak asıl kaynak iletileri seçen hazırlayan kişi ve guruplardır.
Kısaca kaynak,konuşan,yazan,çizen yüz ve beden hareketleri yapan bir şey yada
gazete,radyo,televizyon özel olarak kurulmuş örgütler olabilir.
psikolojik
Alıcı:kaynaktan gelen iletileri alabilen ve bunlara sözlü sözsüz tepkide bulunan
kişi yada guruplardır.Türkçe kaylarda alıcı yerine hedef kavramının kullanıldığı
görülür.Ancak hedefin amaçlanan yönelinen... anlamını içerdiği göz önüne
alındığında bazı iletişim durumlarında alıcı ile hedefin aynı olmayabileceği açıktır.
İki kişiden oluşan bir grupta kaynağın gündendiği iletişim hedefi ile alıcısı birdir.
Buna karşılık belli bir kişiye gönderilen mektup hedef tarafından değilde bir başkası
tarafından okunursa alıcı hedeften ayrı olur.
İleti:Bir düşünceyi duyguyu, isteği,bilgiyi aktarmaya/bildirmeye paylaşmaya
yarayan ve kaynak tarafından üretilen fiziki bir üründür.Sözel ve görsel,görsel
işitsel,ve de tensel olabilir.İçerik ve yapı iletinin iki temel boyutunu oluşturur.
İçerik Anlatanın anlamla yapı simge ve kodlarla ilgilidir.
Anlam: Anlatanın ya da anlayanın anlattığı yada anladığı ile ilgili duyusu yöneliş
biçimidir.Anlam ,insanın fizik ve toplumsal çevresiyle etkileşimlerinden
kaynaklanır,bu etkileşimlerdeki değişmelerle birlikte değişir.Anlam düz anlam yan
anlam ve yapısal anlam olmak üzere üç boyutundan söz edilebilir.
Düz anlam: Her hangi bir simge ile temsil ettiği söz arasında topluca uzlaşmış bir ilişkiyi
anlatır. Örneğin; reklam sözcüğünün bir ürünün satılması için yapılan propagandayı dile
getirmesi gibidir.
Yan anlam: Her hangi bir simge ile temsil ettiği söz ve birey arasındaki ilişkilerin
sonucunda oluşur. Örneğin; bir reklamın onu üreten kişi için taşıdığı yan anlam
reklamın hedefi olan kişiler için taşıdığı olumlu veya olumsuz yan anlamlardan
daha değişiktir.Ağacın bir orman köylüsü için taşıdığı yan anlam çölde yaşayan bir
çöl bedevisi için çok farklıdır.
Yapısal anlam: Dil bilgisi kodlarla ilgilidir.
Düz anlamı taşıyan simgelerin işaretlerin ilişki ile ortaya çıkar. Örneğin; gitmek
eylemi ile ben ve sinema arasında ilişki kurmak ve buna zaman boyutu katmak
istiyorsak yapısal anlamı belirlemek zorundayız.
Böylece bu akşam sinemaya gideceğim dediğimizde yapısal anlamı oluşturarak
iletimizi oluşturan simgeleri vermek istediğimiz anlamı yaratacak biçimde
ilişkilendirilmiş oluruz.Özetle anlam kendiliğinden var olmayan toplumsal uzlaşımla
belirlenen bir olgudur.
Kanal ve Araç: İletişimde kanal işitme,görme,dokunma,koklama ve tat almayla
ilgili duyu organlarını uyarabilecek ve belli fiziksel özellikleri olan aracılardır. Işık
dalgaları,radyo dalgaları,telefon kabloları,sinir sistemi gibi iletiyi taşıyan fiziki
aracılar örnek verilebilecek kanallardır.İletişim aracı kanallar aracılığı ile iletileri
alan /gönderen yayan fiziki yada teknik araçlardır.
Ses,yüz,vücut,telefon,kitap,resim televizyon gibi basın ve yayın araçları iletişim
araçlarıdır. İletişim gerçekleşmesinde ve etkili olabilmesinde kanal ve araç seçimi
çok önemlidir.Kime ne amaçla neyi iletmek istediğimiz kullanılacak kanalı ve aracı
belirler.Örneğin;belli bir konuda etkileyici iletişim propaganda yapmak istiyorsak
görsel,işitsel,görsel-işitsel kanallardan hangisinden yararlanarak amacımıza
ulaşabileceğimizi öngörmemiz gerekir.Hedef olan kişilerin sayıca çokluğu
azlığı,okur yazar olup olmamaları bizimle aynı mekanı ve zamanı paylaşıp
paylaşmamaları ve buna benzer özellikler hangi kanalları ve amaçları seçmemizin
zorunlu ve yararlı olacağını büyük ölçüde tayin eder.
1-AMAÇLA İLGİLİ SOR UNLAR
İletişimde amacın iyi tanınması ya da alışkanlığa bağlı olarak gözden kaçması, kaynağı
hedefe ve ortam koşullarına göre en uygun iletişim davranışlarının neler olabileceği
konusunda düşünmekten, karar vermekten alıkoyarak iletişimde başarısızlığa neden
olabilir.Amacın belirlenmesindeki yetersizlik kadar sapması da başarılı bir iletişim
engelidir. Bu sapma,iletişimde bulunan kişilerin etkilemeyi umdukları hedefi
şaşırmaları,başka
deyişle
iletilerine
gelecek
tepkilerin
kaynağını
doğru
değerlendirmemelerinden kaynaklanır. Kaynakla hedefin iletişim amaçlarının ve bundan
beklentilerinin uyuşmaması da sorun yaratabilir. Söz gelişi,bir toplantıda önerilerini kabul
ettirip bunun sonucunda üstleri tarafından terfi ettirilmeyi umanBir iş gören,bu projelere
yönelik eleştirileri ve uyarıları göz ardı edip tüm gücünü karşısındakileri ikna etmeye
kullanabilir.
2-HEDEF-ALICI KARŞITLIĞI
Her iletişim davranışı belli bir kişide ya da grupta istendik tepkileri yaratmaya yöneliktir.
Ancak bazen,kaynağın iletilerinin hedefi ile alıcıları birbirinden ayrı olabilir ya da
hedeften başka alıcılarda devreye girer. Örneğin,bir arkadaşa yazılan mektup yanlışlıkla
başkası tarafından okunabilir;yetişkinlere göre yapılmış bir film çocuklar tarafından
izlenebilir;birisine söylenen sözler orada bulunan başkaları tarafından kendilerine
söylenmiş sayılabilir vb. İletişimde böyle bir durumun ortaya çıkması iki açıdan önemli
sakıncalar yaratabilir. Bunlardan biri,kaynağın iletileriyle istemediği etkilere/tepkilere yol
açması;ikincisi,kendisine yönelik beklemediği tepkilerin ve eleştirilerin ortaya çıkmasıdır.
Örneğin bir arkadaşınıza ya da eşinize,ona çok yakın kişilerin yanında eleştirel sözler
söylerseniz bu kişilerin iletişimde taraf olması ve size tepki göstermesi olasılığı
yüksektir. Buna bağlı olarak,iletilerinizin amacınızı aşması ve asıl hedefte de
beklediğinizden başka tepkilere yol açması söz konusu olabilir.
3-ROL VE STATÜ İLİŞKİLERİNİN DOĞRU BELİRLENEMEMESİ
Toplumsal ilişkiler rol ve statüye göre belirlenen ilişkilerdir. Özellikle çağdaş
toplumlarda,insanlar giderek çeşitlenen ilişkiler içinde birbirinden aynı
konumlarda,örneğin ailede baba,arkadaşlık grubunda arkadaş,bir dernekte
başkan/üye,iş yerinde işveren/işçi ve ast-üst gibi birbirinden değişik,bazen gerekler
ve beklentiler açısından birbirleriyle çatışan rolleri üstleniyorlar. Birçok durumda da
tanımadıkları ve ayrı çevrelerden farklı yaşantılara sahip kimselerle ilişkide
bulunurken,bazen de aynı insanda değişik konumlarda birlikte oluyorlar.
Oysa,iletişim davranışlarının gerektiği gibi olabilmesinde,kimin kime neyi nasıl
ileteceğini ve kimden nasıl tepkiler alabileceğini öngörebilmesinin önemli rolü
vardır.
MATBAANIN İCADI VE BASILI YAZI
Batıda 15. yüzyılda matbaanın icadı ile gerçekleşen basılı yazı, kültür ve iletişim
tarihinde yeni bir dönemin başlangıcıdır.
Gerçekte basım tekniğinin öncüsü Batı değil, Uzak Doğudur. Çinliler en azından 9.
yüzyıldan beri tahta kalıpla basım tekniğini biliyor ve 11. yüzyılda hareketli
karakterlerle basım yapıyorlardı. M.S ilk yüzyıllardan başlayarak kağıt üretimini
gerçekleştiriyorlardı. Bu nedenle Doğunun batıya göre teknik açıdan çok daha
önce olduğu kesindir. Bununla birlikte, matbaanın ve basılı yazının yaygın
kullanımının odağı Batı Avrupa olmuş ve buradan dünyaya yayılmıştır.
Bu tekniğin geliştirilip kullanılması neden gecikti ve Batı Avrupa’da söz konusu
olabilirdi? Bu sorunun yanıtı birkaç etkeni içermektedir. Çin’de kullanılan yazının
ideogrofik bir yazı olması ve alfabetik yazıyla karşılaştırılmayacak kadar çok karakter
içermesi
engellerden
biridir.
Ayrıca
geleneksel
Çin’de
okur
yazar,bilgili,yazıdan,felsefeden anlayan ve devlet hizmetinde olan bir bürokrat sınıf
vardır. Bu saygın sınıfa üye olabilmek için ulusal çapta bir sınava, gerekli
koşullara herkes katıla bilmektedir.
Buna karşılık tüccarlar sınıfının toplu
hiyerarşisindeki konu önemsizdir. Ticaretin gelişmesine bu feodal
bürokrasi engel
olmuştur. Oysa, Avrupa’da , Ortaçağda gelişen merkantilizmin kar anlayışı,madenlerin
işlenmesinde birikimli ve deneyimli girişimci çevrelerde başka alanlarda olduğu gibi
basım alanında da teknik yenilik arayışını kışkırtmış ve bir süreden beri
filizlenmekte olan entelektüel Rönesans(yeniden doğuşla)bütünleşmiştir. Kısaca,
Gutenberg’in hareketleri Orta Çağ’a uzanan ekonomik, siyasal ve kültürel gelişme
ve değişmelerin belli bir zamanda ve ortamda çakışması çerçevesinde
değerlendirilebilir. Avrupa’da makenanik basım tekniği, icadından sonra hızla
yayılmaya başlamış ve çoğaltılan yazılı malzeme kısa sürede patlama yapacak
ölçüde artmıştır. Gutenberg’in ilk kitabı (incil’i) bastığı 1456 yılından sonraki 30-35
yıl içinde, daha Amarika Kıtası keşfedilmeden önce, Avrupa’da 20 milyondan fazla
kitap basılmıştır. (Defleur ve Denis l985:38). Ancak, günümüzde az da olsa yazısız
toplumların hala bulunması ve 1970 de 15 yaşından büyükleri içeren dünya
nüfusunun %32’sinin okur yazar olmaması (UNESCO) bir tekniğin bulunması ile
herkes tarafından kullanılır olmasının aynı anlama gelmediğini açıkça
göstermektedir.
KONUNUN ÖZETİ: Figuratif mağara resimlerini izleyen stilize çizimler, bir tümceyi
ya da tümce gurubunu temsil eden bireşimli tazı kavramları dile getiren ideografik
yazı, sesleri karşılayan simgelerden oluşan fenotik (alfabetik) yazı, yazı tarihinin
bilinen ve genelde birbirini izleyen aşamaları sayılır.
Avrupa’da 15.yüzyılda matbaanın icadı ve yoğun kullanımı yazılı iletinin
çoğalmasına bilgi ve düşüncelerin yayılmasına neden olmuştur. Ancak bu
yayılmanın hızı okur-yazarlık oranı ile belirtilmiştir.
İLETİŞİMİN YAZIM ÜZERİNE ETKİLERİ
İnternet 1960 yılında gerçekleştirilmek üzere plandı. Geçmişte imkansız olduğu
görülen şey, bilgi teknolojisi sâyesinde imkân dâhiline girmiştir. 1990 yılından
itibaren dünya çapında yaygınlaşmaya başlayan İnternet vasıtasıyla iletişim
kurulmaya başlandı. Peki bilgi teknolojisi açısından Türkiye’nin durumu nedir?
Mevcut teknoloji demode olmakta, ama Türkiye daha demode olan teknolojiye yeni
ulaşma hazırlıklarında.Bu çalışmada bilgi teknolojisinin etkili kullanıması gerektiğini
anlıyoruz. Özellikle Web siteleri çok önemli.Türkiye bu yeni teknoloji ürünü interneti
iletişim amacıyla kullanmakta pek başarılı değil.
İLETİŞİMDE EMPATİ
Empati kısaca bir başkasını anlama yeteneğidir. Kaynakla hedef arasında empati
düzeyinde iki ayrı biçimde gerçekleşebilir. Bunların birine göre, insan karşısındakinin
davranışlarını, sözlerini kendisi koşullarda nasıl davranıyorsa, düşünüyorsa, duyuyorsa
öyle anlamlandırır. Buna içten dışa doğru çıkarma yapılarak değerlendirme
yorumlamada denilebilir. Diğerine göre, başkasını tanıma ve anlama insanın kendisini
onun yerine koymasıyla gerçekleşir. Onun ne duyabileceğini ne düşünebileceğini, kendi
davranışlarını onun “gözü ile görmeye”,onun koşullarına göre değerlendirmeye denir.
Her ikisinde de iletişimde bulunan karşılıklı beklentileri ile ilgilidir. Taraflar birbirlerinin
beklentilerini ön gürken kendilerini alıyorsa birincisine göre, karşı tarafın olası bakış
açısıyla değerlendirmeye çalışıyorsa ikincisine uygun davranılır. Birincisine uygun
davranmak böylece daha kolay bir çabanın sonucudur. Ancak, bu tür anlama ve tanıma
çabası bazı durumlarda yanıltıcı olabilmekte ve beklentilere uymayan tepkilere yol
açabilmektedir. Örneğin, kişi çok hoşlandığı için karşısındakinin hoşlanıp güleceğini
sandığı bir olayı ya da fıkrayı anlatıp hiç de beklemediği bir yanıtla karşılaşabilir. İkinci
davranış biçimi zor olmakla birlikte insan yaşamında bir çok kez böyle yapmak
durumunda kalır. Dilimizin ucuna gelen pek çok sözü söylemekten vazgeçmenin nedeni
belli bir ortamda kişiliğimizi, konumumuzu başkalarına göre tanımlamamızdan
kaynaklanır. İletişimin gerçek bir etkileşim süreci olabilmesi, iletişimde taraf olanların bu
iki empati biçimini de birlikte ve karşılıklı olarak gerçekleştirmelerine bağlıdır.
Bir spor olayının televizyon tarafından yayınlandığı için sporcular tarafından daha
anlamlı ve önemli olarak değerlendirilmesi bu olayın daha farklı yorumlanmasına yol aça
bilir. Yada siyasal önderlerin basın toplantıları televizyonlarda gösterildiğinde basınla
teklifsiz bir ilişki olmaktan çıkıp siyasal bir gösteriye dönüşebilir. Stratejik etkileşim bir
tarafın kazancının diğer tarafın kaybı olduğu böylelikle kazanmanın kaybetmeyle ya da
kaybetmenin kazanmayla tanımlandığı durumlarda ortaya çıkan bir etkileşimdir. Anlam
iletişim ürünü yada sonucu olarak ortaya çıkan karşılıklı anlaşmaya dayanan ve
insanların birbirlerini anlamalarını olanaklı kılan düşünce akınıdır.
Bilgi Toplumu ve Bilgi Teknolojisi
Günlük yaşantımızda “bilgi çağı”, “bilgi toplumu”, “bilgi teknolojisi”, “bilgi alt yapısı”, “bilgi
otoyolu” gibi terimler sık sık kullanılmaktadır. Bunun temel nedeni günümüzde "bilgi"nin
ekonomik kalkınma ve toplumların gelişmesi açısından taşıdığı önemin giderek
artmasıdır. Bu yazıda “bilgi toplumu” ve bilgi toplumunun temelini oluşturan “bilgi
teknolojisi” kavramları incelenmekte ve ülkemizde ulusal bilgi alt yapısı kurulması için
bilgi teknolojisine yapılması gereken yatırım miktarı ile ilgili bazı rakamlar verilmektedir.
Toplumda bilgi üretim ve dağıtım kurumları olarak temel görev üstlenen üniversitelerin
bilgi toplumundaki rolüne değinilmekte, bilgi toplumu ve "ağlaşmış" (networked) toplum
ile ilgili bazı görüşler kısaca özetlenmektedir.
Bilgi Toplumu
Günümüzde “sanayi ötesi toplum”, “postmodernizm”, “sibernetik kapitalizm”, “kontrol
devrimi” gibi terimler çoğu zaman “bilgi toplumu” terimi ile eş anlamlı olarak
kullanılmaktadır. Öte yandan “bilgi toplumu” terimini herkes farklı tanımlamaktadır.
Bazen bilginin işlenmesinde, depolanmasında ve dağıtımında son yüzyılda meydana
gelen teknolojik gelişmeler ön plana çıkarılarak bilgisayar ve iletişim teknolojisi (bilgi
teknolojisi) ağırlıklı bir bilgi toplumu tanımı yapılmakta, bazen de bir ülkedeki Gayri Safi
Milli Hasılanın (GSMH) kaçta kaçının bilgi sektöründen geldiğine ya da bilgi ile ilgili
işlerde çalışan insan gücünün toplam iş gücüne oranına bakılarak ekonomik ya da
mesleki ağırlıklı tanımlar yapılmaktadır.
Bilgi Teknolojisi
Bilginin toplanmasında, işlenmesinde, depolanmasında, ağlar aracılığıyla bir yerden bir
yere iletilmesinde ve kullanıcıların hizmetine sunulmasında yararlanılan ve iletişim ve
bilgisayar teknolojilerini de kapsayan bütün teknolojiler “bilgi teknolojisi” olarak
adlandırılabilir. İletişim teknolojisi mesajların bir yerden bir yere daha önce bilinen
tekniklerden milyon kat daha hızlı iletilmesine olanak sağlamakta, bilgisayar teknolojisi
ise hesaplama ve bilgi işleme yeteneklerimizi milyonlarca kere artırmaktadır. Bilgisayar
ve iletişim teknolojilerinin birleşmesiyle (bilgi teknolojisi) insan yetenekleri ilk kez milyon
kere milyon kat artmaktadır.
Bilgi Teknolojisi ve Türkiye
Ülkemizde de son yıllarda bilgi teknolojisi konusuna önem verilmektedir. Dünya
Bankası'nın 1993 yılında ülkemiz için hazırladığı bir çalışmada bilgi teknolojisi
(enformatik) alanında yapılacak iyi düşünülmüş yatırımların verimliliği ve uluslararası
düzeyde rekabet edebilme şansımızı artıracağı vurgulanmaktadır ("Turkey", 1993;
Erkan, 1993). Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) kalkınma ve icra planlarında ve
TÜBİTAK'ın uzun vadeli araştırma politikaları ile ilgili belgelerinde bu konulardan söz
edilmektedir. Yukarıda değinilen Türkiye Ulusal Enformasyon Ana Planı (TUENA)
çalışmaları sırasında, Türkiye'de 2010 yılında isteyen herkesin ulusal bilgi alt yapısına
erişebilmesinin toplam maliyeti 35 milyar dolar olarak hesaplanmıştır ("Altyapı", 1998:
134). Bu miktarın 14 milyar dolarının alt yapı için, 21 milyar dolarının da bilgisayar, web
TV gibi uç birimler için harcanması öngörülmektedir ("Bilgi Toplumunda Türkiye", 1998).
Ancak ulusal bilgi alt yapısı kurulması için gerekli parasal kaynaklar üzerinde henüz
herhangi bir çalışma bildiğimiz kadarıyla yapılmamıştır. Sözü edilen 35 milyar dolarlık
yatırımın hangi kaynaklardan ve nasıl bir harcama planı çerçevesinde gerçekleştirileceği
açık değildir.
Bilgi Toplumunda Üniversitelerin Rolü ve Bilgi Hizmetleri
Bilgi toplumunda en önemli görev üstlenen kurumlardan birisi, belki de birincisi
üniversitelerdir. Çünkü üniversiteler bilgi ekonomisinin "hammadde"si olan
bilginin üretiminden ve dağıtımından sorumlu temel kurumlardır. Bilgi teknolojisi
diğer bütün kurumları olduğu gibi üniversiteleri de kökten bir biçimde
etkilemektedir. Daha birkaç yıl öncesine kadar üniversitelerimizdeki çoğu öğrenci
ve öğretim üyesinin yabancısı olduğu Internet teknolojisinin günümüz eğitim ve
araştırma dünyasındaki yerini ve önemini düşünecek olursak, bilgi teknolojisinin
üniversiteler üzerindeki etkisi daha kolay anlaşılabilir.
Tsichritzis (1999) "Üniversitenin Yeniden Yapılanması" adlı makalesinde Wilhelm von
Humboldt tarafından geliştirilen ve geleneksel öğretim (lehre) ile akademik araştırma
(forschung) bileşenlerinden oluşan üniversite modelinin hâlâ geçerli olduğunu, ancak
üniversitelerin kökten bir şekilde yeniden yapılanma zamanının geldiğini söylemektedir.
İletişim teknolojisi
Birinci kuşak bilgisayar
Vakum küplerinden oluşan devreleri ve tamamen askeri ekipman ve araştırmaların
bir parçası olarak yapıldı.1958’e kadar üniversitelerin tekelinde kalmıştır.
İkinci kusak bilgisayar
Mekanik olarak hareket eden parçalar yerine transistör ve diyotların kullanıldığı yeni bir
teknolojiye dayanıyordu.
Üçüncü kuşak bilgisayar
Transistör yerine tümleşik devrelerin ve slikon yongaların kullanılmaya başlanıldığı bir
dönemdir.
Dördüncü kusak bilgisayar
En önemli özelliği tümleşik devreleridir. Tarminal olarak kullanılan sistemler veri tabanları,
kelime işlemciler, eloktronik pasta ve yerel bilgisayar ağları vardır.
İletişim alanında bugün oluşan ilerlemeye, iletişim tekniklerindeki gelişmelerin payı olmuştur.
Bu araçlar telefon, telgraf,optikler,uydu kanallarıdır.
BU PROJEDEN NELER KAZANDIK?
Biz bu projeden iletişimin ne kadar önemli olduğunu, iletişim teknolojisinin ne kadar hızlı
geliştiğini ve iletişimsiz yaşamanın zor olduğunu öğrendik.
KAYNAKÇA
“Bilgi toplumunda Türkiye: Stratejik ülke. (1998). [Basın bildirisi]. [Çevrimci] Elektronik
adress: http//:www.tuena.tubitak.gov.tr/basın-5-haziran.pdf [27.09.1999]
Bilim teknolojsi ve üniversiteler. (1996). Ankara: Yukseköğretim Kurumu
Bozkurt,Veysel (1996) Enformasyon toplumu ve Türkiye: İşin örgütlenmesi ve
işgücünde yapısal değiştirmeler. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Download