a- kabe tarihi - Mehmet Bozkurt

advertisement
KABE TARİHİ
VE
HAC REHBERİ
Mehmet BOZKURT
2009 / ANKARA
Dizgi ve Tasarım
Düzeltme : Zeynep BOZKURT KARACAN
Kapak tasarım : Sultan BOZKURT
Baskı
ÖZYURT Matbaacılık
0312- 384 15 36
www.ozyurtmatbaacilik.com
[email protected]
Bu kitabın tüm hakları saklıdır. Kitap, kaynak gösterilmeksizin tamamen veya
kısmen hiçbir yöntemle kopya edilemez,
çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
ISBN: 978-605-62265-1-9
Mehmet BOZKURT
Eğitimci ve İlahiyatçı
Hanımeli Sokak No: 36/3 Kızılay/ANKARA
Tel: 0.312 - 232 36 77
www.mehmetbozkurt.com.tr
[email protected]
Mehmet BOZKURT
26.01.1956 tarihinde Kars-Merkez Çerme köyünde doğdu.
Kars-Merkez Çerme Köyü İlkokulu, Kars ve Ankara Merkez
İmam-Hatip Lisesi ve Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi'nden (Yüksek İslam Enstitüsü) mezun oldu.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, Ankara'daki ilköğretim ve
ortaöğretim kurumlarında uzun yıllar öğretmenlik ve okul
müdürlüğü yaptı. Ankara Milli Eğitim Müdür Yardımcısı
olarak görev yaparken, 16.07.2007 tarihinde emekli oldu.
Aileden gelen bir gelenekle, emeklilik sonrası çalışmalarına,
kendisine ait E.F.E.M İnşaat Şirketinde devam etmektedir.
“Sünnilik Şiilik Alevilik Vehhabilik Nedir?” (2010)
“İnsanlık Tarihine Yön Veren Sözler” (2011)
“Bilim ve Kur’an’a Göre Evren ve İnsan!” (2012)
adlı eserleri vardır.
İTHAF
:
Bu çalışmamı; değerli eşim
Fatma BOZKURT’a
ithaf ediyorum.
Mehmet BOZKURT
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR............................................................................... 7
AÇIKLAMALAR .............................................................................. 9
ÖNSÖZ.......................................................................................... 13
A- KABE TARİHİ ......................................................................... 17
B- UMRE VE HAC ....................................................................... 23
*UMRE..................................................................................... 31
1- UMRE’NİN RÜKÜNLERİ................................................... 32
2- UMRE’NİN VACİPLERİ..................................................... 33
*HAC ....................................................................................... 33
1- HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI.......................... 38
2- HACCIN EDASININ ŞARTLARI ....................................... 39
3- HACCIN SAHİH OLMASININ ŞARTLARI ........................ 40
4- HACCIN FARZLARI.......................................................... 41
a- İHRAM ........................................................................ 41
1- İhram’ın Sünnetleri.............................................. 41
2- İhram’a Niyet........................................................ 42
3- Telbiye.................................................................. 42
4- Mikat..................................................................... 43
5- İhramlı Olarak Yasak Olan Şeyler ...................... 44
6- İhramlı Olarak Yasak Olmayan Şeyler ............... 45
b- ARAFAT VAKFESİ ..................................................... 45
1- Arafat Vakfesinin Sünnetleri .............................. 47
c- MÜZDELİFE VAKFESİ ............................................... 47
d- ŞEYTAN TAŞLAMA ................................................... 48
1- Şeytan Taşlamanın Sünnetleri ........................... 50
e- KURBAN KESMEK .................................................... 50
f- TIRAŞ OLMAK ........................................................... 51
g- ZİYARET TAVAFI ....................................................... 51
h- SA’Y............................................................................ 52
1- Sa’y’ın Şartları ..................................................... 53
2- Sa’y’ın Vacipleri................................................... 53
3- Sa’y’ın Sünnetleri ................................................ 54
5- HACCIN VACİPLERİ ........................................................ 54
6- HACCIN SÜNNETLERİ..................................................... 54
7- VEDA HACCI .................................................................... 55
8- HAC’DA KADINLARIN DURUMU .................................... 55
C- HAC VE UMRE İÇİN: .............................................................. 57
1- Genel Olarak Yapılması Gerekenler ............................... 57
2- Tavaf’ta Yapılması Gerekenler........................................ 58
3- Arafat Gününde Yapılması Gerekenler .......................... 59
4- Mina’da Yapılması Gerekenler........................................ 59
5- Medine’de Yapılması Gerekenler.................................... 60
D- SUUDİ ARABİSTAN ............................................................... 61
KAYNAKLAR ................................................................................ 65
E- DUALAR ................................................................................. 67
1- Tavaf Duaları.................................................................... 74
2- Sa’y Duaları.................................................................... 103
F- RESİMLER............................................................................ 157
1- Mekke’deki Kutsal Mekanlara Ait Resimler (34).......... 157
2- Medine’deki Kutsal Mekanlara Ait Resimler (20) ........ 191
KISALTMALAR
a.g.e
: Adı geçen eser
a.s
: Aleyhisselam
b.
: Bin, İbn
Bkz.
: Bakınız.
c.
: Cilt
çev.
: Çeviren
d.
: Doğum
DİA
: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
DİB
: Diyanet İşleri Başkanlığı
h.
: Hadis
H.
: Hicri
Hz.
: Hazreti
M.
: Miladi
ö.
: Ölüm
r.a
: Radiyallahu anhu
r.anh
: Radiyallahu anha
s.
: Sayfa
s.a.v
: Sallallahu Aleyhi ve Sellem
vb.
: Ve benzeri
AÇIKLAMALAR
ALTINOLUK (MİZAB): Kabe’nin damında biriken yağmur sularının
dışarıya akmasını sağlamak amacıyla Hatim’in bulunduğu taraftaki duvarın üstüne yerleştirilen altından yapılmış oluktur.
ARAFAT: Mekke’nin 25 km güney doğusunda ova görünümünde
düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrilidir. Arafat, Hill
bölgesinde Harem sınırları dışında kalır. Harem sınırı ile Arafat arasında
Urane vadisi vardır. Arafat’ın ortasında Cebel-I Rahme, batısında Nemire Mescid’i yer alır.
AREFE GÜNÜ: Zilhicce ayının 9. gününe verilen isimdir. Arafat vakfesi bu gün yapılır. Kurban bayramından bir önceki gündür.
CEBEL-İ RAHME: Mekke’nin 25 km güney doğusunda bulunan, düz
ve geniş bir alan olan Arafat ovası içinde bulunan bir tepedir.
CEM-İ TAKDİM: Arafat’ta öğle vaktinde, öğle ile ikindi namazlarını
birlikte kılmaktır.
CEM-İ TEHİR: Müzdelife’de yatsı vaktinde, akşam ile yatsı namazlarını birlikte kılmaktır.
CEMRE: (CEMY-İ CİMAR): “Çakıl taşı ve ateş koru” anlamına gelen
Cemre, Hac edenlerin kurban bayramı günleri Mina’da, Şeytan’a atılan
taşların herbirine denir. Bu taşların atıldığı yerlere de Cemre denir.
HACER-İ ESVED= HACER’ÜL-ESVED: Kabe’de tavafın başlangıç
yönünü gösteren 18-19 cm ebadında, etrafı gümüş halka ile çevrilmiş siyah ve parlak bir taştır. Bu taş cennetten indirilmiştir. 30 cm çapında, 12
kg ağırlığındadır. Kabe’nin güney doğu köşesinde 1 metreden fazla yüksekliğindedir.
HATİM: Hatim denilen yerin iç kısmı tavaf alanının dışında kabul
edilir. Bu yüzden de tavafın Hatim'in dışından yapılması gerekir. Çünkü altınoluk tarafında, kısa duvarla çevrili Hatim denilen küçük bir alanın, Kabe'ye dahil olduğu Hadis’lerle sabittir. 1 m yükseklikte ve 1.5 m kalınlığında yarım daire şeklindeki duvarla çevrili alandır.
HEDY: Hac ve Umre ile ilgili olarak, Harem’e ve Kabe’ye hediye olmak üzere kesilen kurbandır.
10
HERVELE: Safa ile Merve arasında bulunan yeşil direkler arasında,
erkeklerin koşar adımlarla yürüyüşüne denir. Remel’den farklıdır, ondan
daha hızlıdır. Hervele, Sa’y’ın her Şavt’ının sünnetidir. Kadınlar Hervele
yapmazlar.
HİCR-İ İSMAİL: Kabe’nin kuzeybatı duvarının önünde iki ucu
Rükn’ü-Şami ile Rükn’ü-Irakı’den 2 m kadar mesafede olan ve “Hatim”
adı verilen yarım daire şeklinde, duvarla çevrili olan ve Kabe’den ayrılmış
olmakla birlikte onun bir parçası olan kısma “Hicr” veya “Hicr-i İsmail”
adı verilir.
Yarım ay şeklindeki Hatim duvarının içinde kalan ve Hicr-i İsmail denen yer, Hz. İbrahim (a.s)'in inşa ettiği asıl Kabe'nin binasına dahil iken, İslam'ın çıkışından önce, Kureyş'in temelden itibaren yaptıkları bir tamir sırasında bu yer, Kabe duvarlarının dışında bırakılmıştır.
İFRAD HACCI: Umresiz yapılan farz, vacip veya nafile Hac’dır. İhram’a girilir ve sadece Hac için niyet edilir. Bu durumda Hacı, bayramın birinci gününe kadar İhram’dan çıkamaz. İfrad Hacc’ı yapanlar, Mekke’ye
vardıklarında Kudüm tavafını yaparlar. Bu tavafın ardından Hacc’ın
Sa’y’ını de yapabilirler. Bu durumda Kudüm tavafını yaparken İztiba ve
Remel yapmaya da dikkat ederler. Artık ziyaret tavafından sonra Sa’y etmezler. İfrad Hacc’ı yapanların kurban kesmeleri vacip değildir.
İHRAM: Hac veya Umre niyetiyle, diğer zamanlarda helal olan fiil ve
davranışlardan bazılarının Hac ve Umre süresince haram kılınması demektir.
İSTİLAM: Tavaf esnasında Hacer’ül-Esved’ı selamlamaktır.
İZAR: İhram elbisesinde belden aşağı örtülen örtüdür.
İZTİBA: Koltuk altına almak, omuza alınan havlu vb. şeyi koltuk altından geçirmektir. Bir fıkıh terimi olarak; Hac'da erkeklerin Ziyaret Tavafı’na başlamadan önce, omuzlarına almış oldukları ihram havlularının ucunu sağ kolluklarının altından geçirerek, sol omuzları üzerine atmalarıdır
Böylece sağ omuz ve sağ kol açık kalmış, sol taraf ise kapanmış olmalıdır.
İztiba yapmak, Hac amellerinden olup sünnettir. Hz. Peygamber
(s.a.v)'in tavaf sırasında iztiba yaptığı ve Ashabına da tavsiye ettiği Hadis’lerle sabittir.
KABE = BEYTULLAH: Allah’ın Evidir. Mekke’de yapılan ilk binadır.
Hz. Adem (a.s) ve daha sonra Hz. İbrahim (a.s) ile oğlu Hz. İsmail (a.s) tarafından yapıldı.
KIRAN HACCI: Hac ile Umre’ye birlikte niyet edilen Hac’dır. Önce
Umre için Tavaf ve Sa’y yapılır. Sonra İhram çıkarılmadan ve tıraş olunmadan Hac günleri beklenir, yani İhram’lı durumu devam eder. Kıran
Hacc’ı için niyet edenler, Mekke’ye geldiklerinde önce Umre yaparlar ve
Hacc’ı eda edinceye kadar İhram’dan çıkmazlar. Bunların, Umre yaptıktan
sonra Kudüm Tavafı yapmaları sünnettir. İstemeleri halinde bu tavaftan
sonra Hacc’ın Sa’y’ını yaparlar. Bu durumda ziyaret tavafından sonra Sa’y
yapmazlar. Kıran Hacc’ı yapanların kurban kesmeleri vaciptir.
MAKAM-I İBRAHİM: Makam-ı İbrahim, Hz. İbrahim (a.s)’in Kabe’yi
inşa ederken, örülen duvarın boyunu aşması üzerine, üstüne çıkıp inşaatı
devam ettirdiği taş olarak bilinmektedir. Bu taş, Kabe’nin inşası esnasında
iskele olarak kullanıldığı için, üzerinde zaman içinde Hz. İbrahim (a.s)’in
ayak izleri oluşmuştur. Bir görüşe göre de bu taş, Hz. İbrahim (a.s.)’in insanları Hacc’a çağırmak için üzerine çıktığı taştır. Aslında Hz. İbrahim
(a.s.)’in, her iki durumda aynı taşın üzerine çıkmış olması da muhtemeldir.
Hatta bu konudaki başka rivayetlerin varlığı da gösteriyor ki Hz. İbrahim
(a.s), başka zamanlarda da bu taşı kullanmış, onu bir kenara kaldırmamıştır. Bu taş, Hz. İbrahim (a.s)’e bazen bir iskele, bazen bir kürsü ve bazen
de bir minber olmuştur. Zira bu taş her ne kadar görünürde bir taş olsa da
hakikatiyle cennettendir.
Bütün bu ve benzer rivayetler, o günden bugüne, bölgede yaşayan
halk tarafından buranın Hz. İbrahim (a.s)’in makamı olarak tanındığını da
göstermektedir. Bugün bu taş ve üzerindeki mübarek izler bir cam fanus
içinde muhafaza edilmektedir. Kabe’nin kapısının olduğu tarafta, Kabe’ye
15.40 metre uzaklıktadır. Hafif sarı ve kırmızı karışımı beyaza yakın bir
rengi olan taşın kalınlığı 20 santimetredir. Kenar uzunluklarından biri 38,
diğerleri 36’şar santimdir.
MES’A: Hac ve Umre yapan kimselerin, Safa ile Merve arasındaki
456 m’lik Sa’y yaptıkları yere verilen isimdir.
MESCİD-İ HARAM: Saygı vacip olduğu için bu ismi almıştır. 95 kapısı ve 9 adet minaresi olan, alanı ve çevresi ile 328.000 metre karedir.
12
Müslümanların kıblegahıdır. Kabe’nin bulunduğu alandaki caminin adıdır.
Şu anda inşaatı devam eden ilave cami ve 2 minare daha yapılmaktadır.
METAF: Tavaf edilen yer anlamına gelir. Mescid-i Haram içerisinde,
Kabe’nin etrafında tavaf etmek için tahsis edilen yerdir.
MİKAT: İhrama girme zamanı ve yeri demektir. Harem bölgesinde
veya Mekke’ye gelmek isteyenlerin İhram’a girmeden geçemeyecekleri sınırları belirleyen noktalara denir.
MÜLTEZEM: Hacer’ül-Esved’in bulunduğu köşe ile Kabe kapısı arasında kalan kısma denir.
REMEL: Erkeklerin, tavafın ilk üç Şavt'ında; kısa adımlarla koşarak
ve omuzları silkerek çalımlı ve süratli yürümeleridir. Tavaftan sonra, Sa'y
yapılacak tavaflarda "Remel" yapmak sünnettir. Sa'y yapılmayacak tavaflarda remel yapılmaz. Kadınlar Remel yapmazlar.
RİDA: İhram elbisesinde omuzlara örtülen örtüdür.
SA’Y: Hac ve Umre’de Kabe’nin doğusundaki Safa ve Merve arasında yürümektir.
SADER TAVAFI: Mekke’den ayrılmadan önce veda tavafıdır.
ŞAVT: Hacer’ül-Esved hizasından başlayarak tavaf niyetiyle Kabe’nin etrafında 7 defa dönmektir. Her dönüşe Şavt denilir.
TAVAF-I KUDUM: Kabe’ye ilk varıldığında yapılan kavuşma tavafına denir.
TAVAF-I ZİYARET: Hacc’ın farzlarından olan tavaftır.
TELBİYE: “İcabet etmek” anlamına gelir. Allah’a teslimiyeti ifade
eder. “Lebbeyk” diye başlayan cümleleri söylemeye denir.
TEMETTÜ HACCI: Hac aylarında Umre ve Hac’ın ayrı ayrı iki İhram’la yerine getirildiği Hac’dır. Temettü Haccında, İhrama giren kimse
önce Umre’ye niyet eder, Umre yaptıktan sonra İhram’dan çıkar. Hac günlerinde yeniden İhram’a girerek Hac görevini yapar.
TERVİYE GÜNÜ: Arefe gününden bir gün önce, yani Zilhicce ayının
8. günüdür. Mina’ya veya Arafat’a hareket günüdür.
ZEMZEM: Kabe’nin doğusunda, Allah’ın Hz. Hacer ile Hz. İsmail
(a.s)’e ihsan ettiği suyun adıdır.
ÖNSÖZ
Hac, İslam dininin temel beş esasından birisidir. “İbn-i Ömer (r.a)’den
rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İslam
beş esas üzerine kurulmuştur Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna Şehadet etmek, Namaz
kılmak, Zekat vermek, Ramazan orucu tutmak ve Kabe’yi Haccetmek.”1
Hem mal ve hem de beden ile yapılan bu kutsal ibadet, Müslümanları Asr-ı Saadete götürür. Birlik ve kardeşlik ruhu aşılar. Ölüm ve ölüm ötesini insana hatırlatır. Mükaddes yerleri ziyaret eden dünya Müslümanlarının birlik, beraberlik, tanışma, kaynaşma, paylaşma ve kucaklaşmasını
sağlar. Yüz binlerce Müslüman’ın bir anda ve bir arada ibadet etmesini
sağlar. İnsan hayatını bir düzene koyar. İnsanın kalbine Allah korkusunu
ve merhametini koyar. Her insan, yaratılışı gereği Allah’a karşı kulluğunu
ortaya koymak ihtiyacındadır. Hac insana, en belirgin bir şekilde Allah karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve O’nun verdiği nimetlere şükretme imkanı verir. Çünkü Hacı; mal, mülk, makam ve mevki gibi
dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah’a yönelir. Sonsuz güç ve kudret sahibi
olan Allah karşısında teslimiyetini ve bağlılığını ifade eder. Bu durum Kendisine Allah’a kul olma zevkini tattırır.
Hac; renk, dil, ırk, ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin
aynı amaç ve gayeleri taşıyan milyonlarca Müslüman’ı bir araya getirerek
eşitlik ve kardeşliğin çok canlı bir tablosunu oluşturur. Bu, lafta kalan kuru
bir iddiadan ibaret değildir. Zenginiyle, fakiriyle, güçlüsüyle ve güçsüzüyle
bütün hacılar aynı kıyafetler içinde, aynı mahrumiyetleri yaşayarak, aynı
güçlüklere katlanarak ve aynı şartlarda hareket ederek fiili bir eşitlik ve
kardeşlik eğitiminden geçerler. Çok zengin ile geçimini zor karşılayan bir
fakiri, aynı kıyafet içinde Arafat’ta birlikte el açıp dua ettiren ve Kabe’nin
etrafında yan yana tavaf ettiren Hac ibadeti, insanlara makam, mevki, mal
1
Müslüm, İman.1 ; Buhari, İman,1
14
ve mülkle böbürlenmemeyi, İslam kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve
mahşeri unutmamayı öğretir.
Hac ibadetiyle Müslüman, Allah’ın kendisine lütfettiği sağlık, yetenek,
mal ve mülk gibi dünyevi nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Hac ibadetini
yapan Müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme, büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri
yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme gibi
ahlaki özelliklerini geliştirirler.
Hac, Müslümanlarda ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır.
Bu hatıralar; mü’minin Hac’dan sonraki hayatında istikametini kaybetmemesine hizmet eder. Hac, mü’minin hayatında adeta bir dönüm noktası
oluşturur. Arafat gibi mahşerin örneğini oluşturan bir yerde, Allah’a el açıp
yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir Müslüman, bir daha eski işlediği
günahlara dönmek istemez. Bu yönüyle Hac, günahkar Müslümanlar için
bir arındırma ve iyileştirme işlemi görür. Kısaca Hacc’ın, başka ibadetlerde
olmayan, kendine has pek çok hikmetleri, ahlaki, sosyal, ekonomik ve psikolojik yararları vardır.
Hac, İslam dünyasında, yılda bir defa yerine getirilen genel bir kongresi hükmündedir. Hac mevsiminde, İslam ülkeleri iç ve dış konularda fikir
birliğine vararak, dış dünyaya karşı yenilmez bir kuvvet halinde topyekun
hareket etme imkanı bulurlar. Birbirleriyle tanışıp kaynaşma; kültür, fen ve
sanat alışverişinde bulunma imkanı elde ederler.
Dini ibadetlerden, özellikle Hac, dini duyguları kuvvetlendirir. Yeryüzünde Allah'a ibadet için inşa edilmiş olan Mabed’ı (Kabe'yi) ziyaret etmek, alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v)’in doğup
büyüdüğü, Peygamber olarak görevlendirildiği ve son semavi dinin kitabı
olan Kur'an-ı Kerim'in kendisine indiği bu kutsal yerleri görmek, insana heyecan verir ve onu asırlar öncesine, Peygamberimiz (s.a.v)’in yaşadığı
mutluluk asrına götürür. Bu ise hiç şüphesiz, insanın manevi duygularını
kuvvetlendirir.
Hac, insana zorluklara karşı dayanma gücü kazandırır. Hac turistik
gezi değildir, oldukça yorucudur. Esasen her yolculukta birtakım zorluklar
vardır. Hac ise yolculukların en zor olanlarından biridir. Bunun için Hacc’a
niyet etmiş olan bir kimsenin, her zamandan daha çok hoşgörülü olması
ve arkadaşlarına kırıcı söz ve davranışlardan sakınması tavsiye edilmiştir.
15
Böylece insan, her zamankinden daha çok iradesine hakim olacak
ve çevresine rahatsızlık vermemeye özen gösterecektir. Karşılaştığı zorluklara katlanacak ve erdem sahibi olmaya yönelecektir. Hac yapabilme
imkanına sahip olmasına rağmen, Hacc’a gitmeyen insanın, ciddi bir eksiklik içinde olduğu ve üzerine farz olan bir ibadeti, hiçbir mazereti olmadan yapmamanın dini hiçbir izahı yoktur. Bu ulvi görevi yapmak için hemen hiç zaman geçirmeden yapması gerekir. Denilebilir ki, istenildiği zaman hemen gidilemiyor, sıraya giriliyor. Gitmek isteyen hemen sıraya girmeli ve her yıl sırasını yenilemekle görevini yapmış olur. Yani mutlaka bir
yıl sırası gelmiş olacaktır. Kişinin isteği dışındaki mazeretler, kişiyi sorumluluktan kurtarır.
Hac, insana mahşer gününü hatırlatır. İnsanlar ölecek, sonra da dirilip hesap vermek üzere mahşer yerinde toplanacaklardır. Bilindiği üzere
Hacc’a niyet edilirken, normal elbiseler çıkarılır ve iki bez parçasından ibaret olan ihrama bürünür. Sosyal durumları ne olursa olsun, her seviyedeki
erkek Hacı adayı, aynı kıyafete girmek zorundadır. Bu ise ona, doğuştan
herkesin Allah katında eşit olduğunu ve öldükten sonra tekrar dirilip Allah'ın
huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını vereceğini hatırlatır ve O’na,
hesap gününü yaşatır. Düşünmesi bile insana dehşet veren o anın hatırlaması ise, o güne kadar yaptığı pek çok şeye karşı pişmanlık duymasını
ve tevbe etmesini sağlar. Kısaca Hac, İnsanın hayatında yeniden bir diriliş
sağlamasıdır. Allah’ın evi Kabe’de, Allah’a misafir olma şerefine nail olmaktır.
Hac ibadetini yaparken mutlaka onun bilincinde olarak hareket etmek zorunda olunmalıdır. Kendisine, dinine ve milletine yakışır davranışlar
sergilenmelidir. Unutulmamalıdır ki, İslam dininin 5 temel esasından biri
olan Hac ibadetini yapmış oluyoruz. Bu nedenle gerek o günlerde ve gerekse Hac sonrası hayatımızda, mutlaka her konuda daha dikkatli davranmalıyız.
Her birimizi biraz olsun düşündürmesi gereken bir hatırayı Ali Ulvi
Kurucu şöyle anlatır: “1970’lı yıllarda, Endonezya’nın eski Başbakan’ı Dr.
Muhammed Nasır, Medine’ye gelmişti. Kendilerini ziyaret ettiğimde, “Bu
sene Türkiye’den kaç hacınız var?” dedi. “150 bin kadar” dedim. Ağlamaya
başladı ve hemen secdeye kapandı. Secdede hıçkırıklarla ağlayan bu büyük devlet adamına, “Sizi bu derece etkileyen nedir? efendim.” dedim. O
büyük insan “ah” çekerek, şöyle dedi. “Ben Türkiye’yi çok iyi tanırım. Yabancı devletlerin hesaplarına göre, Müslüman Türk milleti bu günleri gör-
16
meyecekti. Yıllarca kimseyi Hacc’a göndermeyen Türkiye Cumhuriyeti hükümeti; şimdi 150 bin hacısına pasaport verecek, dövizini temin edecek ve
tahsis ettiği vasıtalarla Hacc’a gönderecek! İşte bu azametli tecelli sahnesidir. Bu olay karşısında ben nasıl şükretmem.” dedi. 2
Bu ulvi ibadeti yerine getirirken, bu eseri hizmetinize sunan bendeniz kardeşinize de dua edersiniz İnşaallah… Kabe’de dua, duaların en çok kabul görenidir. Buna hepimizin ihtiyacı vardır. Benim de duanıza ihtiyacım vardır. Bu kitabı,
Hac görevinizden sonra, başka bir Hacı olacak kardeşinize hediye etmenizi, yazar olarak sizden rica ediyorum. Allah dualarınızı kabul ve Hacc’ınızı mebrur etsin. Amin…
Mehmet BOZKURT
2009-ANKARA
2
Ali Ulvi Kurucu, “Gecelerin Gündüzü”, s. 277
A- KABE TARİHİ
Kabe, yeryüzünde yapılan ilk mabed, yani ibadet yeridir. Müslümanların kıblesidir. Mekke şehrinde Mescid-i Haram’ın ortasında dört köşeli,
taştan yapılmış bir odadır. Mü’minler, Hac ibadetini yapmak için dünyanın
her tarafından Kabe’yi ziyarete gelirler. İslam inancına göre, yeryüzünün
en kıymetli yeri Kabe’dir.
Kabe, görünüşte dünyadaki evlerden biridir. Hakikatte ise ahirettendir. Kabe, dünya ve ahireti kendinde toplamıştır. Kabe, Beytullah’tır. Allah’ın üstün ve faziletli kıldığı eşsiz yerdir.
Hz. Adem (a.s), yeryüzüne indirilmesinden dolayı çok üzülüyor ve
günlerini ağlamakla geçiriyordu. Onun üzüntüsüne Melekler de ortak oluyorlardı. Bir defasında Hz. Adem (a.s) secde ederken: “Ya Rabbi! Bana
ne oldu ki, artık meleklerin seslerini, senin zatını tesbih ve takdis etmelerini duyamıyorum. Onları göremiyorum.” diye arz edince, Allah
buyurdu ki: “Ey Adem! Senden sadır olan zelle, meleklerin tesbihini
işitmene manidir. Ancak benim yeryüzünde bir beytim vardır. Sen
onun temelini bulup üzerine bir Beyt bina et. Beni takdis ve Beyt’in
etrafını tavaf et. Ey adem! O Beyt’i Mekke’de kıldım. Evladından her
kim Beytime gelip, sadece benim rızamı isterse, bizzat beni ziyaret
eden misafirim gibidir. Bunları şanına laik bir şekilde ağırlarım ve bütün ihtiyaçlarını gideririm.”3
Hz. Adem (a.s), Allah’ın bu emri ile Serendip adasından Mekke’ye
doğru yürümeye başladı. Bir Melek kendisine yol gösteriyordu. Mekke’nin
bulunduğu yere gelince, Allah ona yardımcı melekler gönderdi. Melekler,
Beyt’ül- Ma’mur’un tam hizasına gelecek şekilde, yedi kat yere kadar varan bir temel kazdılar. Kazılan bu temele toprak seviyesine kadar otuz kişinin ancak kaldırabileceği büyüklükte taşlar yerleştirdiler. Sonra Allah,
Melekler vasıtasıyla bu temelin üzerine bir Beyt indirdi. Bu Beyt, Cennet
yakutlarından bir yakut olup, parlıyordu. İndirilen bu Beytin biri doğu ve batı olmak üzere iki kapısı vardı. Beytullah’ın içinde ayrıca nurdan kandiller
yakılmıştı, kandillerin çanakları Cennetin külçe altınlarındandı ve etrafında
yıldız gibi parlayan beyaz yakutlar diziliydi. Hacer’ül-Esved de bunlardan
3
Muhammed el- Erzaki, Ahbar’ul- Mekki, s. 126
18
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
biriydi. Hacer’ül-Esved’in daha sonra günahkar kimselerin el sürmesiyle
karardığı rivayet edilmiştir. Böylece Beyt’ül-Ma’mur’un tam altına gelecek
şekilde yeryüzünde de Beytullah, yani Kabe inşa edilmiş oldu.
Bazı rivayetlere göre cennetten gelen bu Beytullah, Hz. Adem
(a.s)’in vefatından sonra tekrar göklere kaldırıldı. Hz. Adem (a.s)’in evlatları önceki temellerin üzerine taştan ve çamurdan bir bina yaptılar. Bu bina,
Hz. Nuh (a.s) zamanındaki tufana kadar zaman zaman tamir edildi ve tufanda yıkıldı. Kabe’nin tufandan sonra Hz. İbrahim(a.s)’e kadar yeri belirsiz olup, yalnız bulunduğu saha bilinmekteydi. Bu bölge kırmızı topraklı ve
sel sularının yükselemeyeceği kadar tümsek bir tepe durumundaydı. Yeri
kesin bilinmemekle beraber, insanlar Kabe’nin o bölgede olduğunu biliyorlardı. Yeryüzünün çeşitli memleketlerinden zulme uğramış, sıkıntılı, dertli
ve Allah’a sığınmak isteyen kimseler bu bölgeye gelip dua ederlerdi. Hz.
İbrahim (a.s), Beytullah’ı yeniden yapmasına kadar, bu bölgeye olan saygı
devam etti.
Hz. İbrahim (a.s), Allah’ın emriyle Kabe’yı yapmak için Mekke’ye gitti. Oğlu İsmail (a.s) ve Hacer validemizi yıllar önce oraya bırakmıştı. Hz.
İbrahim (a.s), oğlu Hz. İsmail (a.s) ile Zemzem kuyusunun başında karşılaştılar. Yıllardır hiç görüşemeyen baba-oğul, sevinçle birbirlerine sarılıp
hasret giderdiler. Zemzem kuyusunun başında oturdukları zaman Hz. İbrahim (a.s): “Ey İsmail! Allah, bana kendi zatı için bir Beyt yapmamı
emrediyor. Sen de yardım eder misin?” buyurdu. Hz. İsmail (a.s) da:
“Elbette yardım ederim.” diye cevap verdi. Hz. İbrahim (a.s)“Ya Rabbi!
Kabe’yi nerede yapayım?” diye sual etti. Allah:“Biz sana onun yerini
göstereceğiz.” buyurdu. Bir rivayete göre Kabe’nin yerini Cebrail (a.s)
gösterdi. Böylece Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail (a.s) ile birlikte temel
kazmaya başladılar. Hz. Adem (a.s) zamanında kazılan temeli buldular.
Aynı temel üzerine, Kabe’yi inşa etmeye başladılar. Cebrail (a.s)’in tarifine
göre, Hz. İbrahim (a.s), binayı Hz. İsmail (a.s)’in getirdiği taşlarla yapıyordu. Nihayet Kabe’nin duvarları yükseldi ve yukarıya taş yetişemez oldu.
Bunun üzerine büyükçe bir taş getirdiler. Hz. İbrahim (a.s) bu taşa basarak
duvarı örmeye devam etti. Ayağının izi çıkan bu taşa, Makam-ı İbrahim
denildi. Binanın yapımında, melekler, taş getirmede Hz. İsmail (a.s)’e yardım ettiler. Sıra Hacer’ül-Esved’e gelince Hz. İbrahim (a.s): “Ey İsmail!
İyi bir taş getir ki, Hacılara işaret olsun!” buyurdu. Hz. İsmail (a.s) bir
taş getirdi. Hz. İbrahim (a.s):“Bundan daha iyi bir taş getir.” deyince,
Ebu Kubeys dağından: “Cebrail (a.s), tufanda bana bir taş emanet etti.
Kabe Tarihi
19
Gel onu al!” diye bir ses işitti. Bunun üzerine Hacer’ül-Esved taşı, Ebu
Kubeys dağından alınarak Kabe’deki yerine yerleştirildi. Baba-oğul, Kabe’yi bitirince: “Ya Rabbi! Bizden bu hayırlı işi kabul et. Muhakkak ki
sen, duamızı işitici, niyetimizi bilicisin.”4 diye niyazda bulundular.
Kabe, Hz. İbrahim (a.s)’den sonra zaman zaman yıkılarak yeniden
inşa edilmiştir. Bu inşaların biri de, Hz. Peygamber(s.a.v)’in Peygamberliği
bildirilmeden önce olmuştur. Peygamberimiz o zaman otuz beş yaşlarındaydı. Yağmur ve seller Kabe’nin duvarlarını iyice yıpratmıştı. Ayrıca çıkan
bir yangın, hasara sebep olduğundan, binayı yeniden yapmak lazımdı.
Bunun üzerine Kureyş Kabilesi Kabe’yi, Hz. İbrahim (a.s)’in yaptığı temele
kadar yıkarak yeniden inşa etmeye karar verdiler. İhtiyaç duyulan malzeme ve parayı temin etmeye çalıştılar. Fakat toplananlar, ihtiyaca cevap
vermekten uzak olup, Kabe’yi, Hz. İbrahim (a.s)’in oturttuğu temel üzerinden yapacak miktarda değildi. Kendi aralarında istişare ettiler. Kabe’nin
temelinin bir tarafını kısaltmak, topladıkları malzeme miktarınca taştan bir
bina yapmak için karar aldılar. Hilal şeklindeki “Hatim” denilen küçük duvar ile Kabe arasını boş bırakarak, dört köşe, kuzey duvarını altı arşın bir
karış içerden başladılar. Diğer duvarları, eski temelin üzerine inşa etmeye
devam ettiler. Bir sıra taş, bir sıra tahta ile duvarlar örülüyordu. İstemedikleri kimseleri içeri sokmamak için, sel sularını bahane ederek Kabe kapısını yer seviyesinden bir insan boyu yüksekten başladılar. Kabe’nin içini,
kapının eşiği seviyesine kadar toprakla doldurdular. Hacer’ül-Esved’in konulacağı yere kadar binayı yükselttiler. Fakat Hacer’ül-Esved’i yerine yerleştirmek konusunda ihtilafa düştüler. Her kabile bu şerefe kavuşmak istediğinden, aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Abdüddaroğulları: “Bu işi
bizden başkası yaparsa kan dökeriz.” diyerek meydan okudular. Dört
beş gün süren bu anlaşmazlık sebebiyle, neredeyse kan akıtılacaktı. Bu
sırada Abdülmuttalib’in dayısı ve yaşlı bir zat olan Huzeyfe bin Muğire:
“Ey Kureyş topluluğu! Anlaşamadığınız iş hakında hüküm vermek
üzere, şu kapıdan ilk girecek zatı aranızda hakem yapın.” diyerek, Kabe’ye açılan Beni Şeybe kapısını gösterdi. Oradakiler bu teklifi kabul ettiler
ve bu işi halledecek kimseyi beklemeye başladılar. Nihayet kapıdan, doğruluğunu ve üstün ahlakını son derece takdir ettikleri, “El-Emin,” yani
kendisine güvenilir dedikleri Muhammed’in geldiğini gördüler. Hep birden;
“İşte El-Emin! O’nun hükmüne razıyız.” dediler. Durum, Hz. Peygamber
4
Bakara, 2/127
20
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
(s.a.v)’e anlatılınca, bir örtü istedi; onu yere sererek Hacer’ül-Esved’i örtünün üzerine koydu: “Her kabileden bir kişi bir ucundan tutsun.” buyurdu. Taşı, konulacağı yere kadar kaldırttı. Sonra kendisi taşı kucaklayarak
yerine koydu. Böylece çıkmak üzere olan büyük bir çarpışmanın önlendiğini gören kabileler bu hareketten memnun kaldılar. Kapı yüksekliğini dört
arşın bir karış yaparak binayı tamamladılar ve tavanının düz yapılmasını
tercih ettiler. Üzerine yağacak yağmurların akması için kuzey taraftaki duvara bir de Oluk (altın oluk) yaptılar. Bina tamamlandığında ellerinde bir
miktar malzeme arttı. Onunla da kuzey tarafta kalan, yapamadıkları temel
üzerine yüksekliği az bir duvar yaptılar. Böylece “Hatim” denilen hilal şeklindeki duvar meydana geldi. Bu duvar ile kuzey duvarı arası Kabe’ye aittir, yani Kabe’nin içi sayılır. Onun için tavaf yapılırken, Hatim’in dışından
dolaşılır. Hatim’in içinde namaz kılmak çok kıymetlidir. Hz. İsmail (a.s)’in
kabri de Hatim’dedir.
M.683/H.64 yılında Hüseyn bin Numeyr es-Sekuni’nin Mekke’yi kuşatması sırasında, Kabe tamamen yandı. Bundan sonra Abdullah bin Zübeyir, Hacer’ül-Esved’i gümüş bir bağ ile bağladı. Abdullah bin Zübeyir,
Hz. Peygamber (s.a.v)’in, Hz. Aişe (r.anha)’ye buyurduğu: “Senin kavmin, Beytullah’ın binasını kısalttılar. Maddi imkanları kafi gelmedi de
Hatim tarafından birkaç arşın yer bıraktılar. Eğer senin kavminin zamanı küfre yakın olmasaydı, Kabe’yi yıkar, bıraktıkları kısmı İbrahim
(a.s)’in yaptığı ilk temel üzerine inşa ederdim. Beytullah’a ayrıca, yer
seviyesinden iki kapı da yapardım. Biri şark, diğeri garp kapısı olurdu. İnsanlar şark kapısından girer, garp kapısından çıkarlardı...”5 Hadis’ine uygun olarak Kabe’yı yeniden yaptırmaya başladı. Böylece Kabe,
Hz. İbrahim (a.s)’in yaptığı temel üzerine yapılmış oldu. Kapılar yer seviyesine indirildi. Hacer’ül-Esved’i, Abdullah bin Zübeyir’in oğlu Ubbad ile
Cübeyr bin Şeybe yerine yerleştirdi. Kabe’ye, Mısır’da dokunan iyi cins bir
kumaş ile örtü yapıldı. Kabe’nin bu hali, Halife Abdülmelik bin Mervan’ın
Mekke valiliğine tayin ettiği Haccac bin Yusuf zamanına kadar devam etti. Haccac, halifeye mektup yazarak Kabe’yi eskisi gibi yapmak istediğini
bildirdi. Kabul edilince kuzey duvarını yıkıp, Hatim’i dışarıda bıraktı. Garp
kapısını kapattı, şark kapısını eski haline getirdi.
Bundan sonra Kabe artık tekrar yıkılıp yapılmadı. Ancak zaman zaman Osmanlı sultanları, tamirat ve tezyinatlar yaptılar. Mesela: 1612 yılın-
5
Müsim, Hac, 403 (1333)
Kabe Tarihi
21
da Sultan I. Ahmed Han, seksen bin Osmanlı altını harcayarak tamirat
yaptırmıştır. Bundan 18 yıl sonra oğlu 4. Murat Han, pek çok altın sarf
ederek tamir ve tezyinatta bulunmuştur.
Kabe, Mescid-i Haram’ın ortasında, dört köşe taştan bir oda olup,
12.95 m. yüksekliktedir. Kabe’nin geniş duvar yapısı yaklaşık bir küp biçimindedir. Kuzey doğu duvarı 12.63 m. Güney batı duvarı 13.10 m. Güney
doğu duvarı 11,22 m. Kuzey batı duvarı 11.03 m.’dır. Doğu ve güney duvarları arasındaki köşede Hacer’ül-Esved taşı vardır. Hacer’ül-Esved’in
yüksekliği, yere nazaran bir metreden fazladır. Taş, Hacıların ellerini, yüzlerini sürmeleri ve öpmeleri sebebiyle çukurlaşmıştır. Kabe’nin doğu duvarında bir kapı vardır. Kapı yerden 2.13 m. yükseklikte olup, eni 1,7, boyu
2,7 m’dir. Duvarlarının iç yüzü ve zemini renkli mermerlerle kaplıdır. Duvarlarının iç yüzü ve zemini renkli mermerlerle kaplıdır. Duvarlarında kullanılan taşlar Mekke tepelerindeki granit taşlardandır. Toplam 145 m² alan
üzerine kurulmuştur. Kabe’nin kordinatları, 21° 25' 24'' N, 39° 49" 24" E’
dır.
Kabe’nin dört köşesine Rükn denir. Şam’a karşı olan köşeye Rükn-i
Şami, Bağdat’a karşı olana Rükn-i Iraki, Yemen tarafında olana Rükn-i
Yemani, dördüncü köşeye de Rükn-i Hacer’ül-Esved denir. Rükn-i Iraki
hizasında; yedisi mermer, diğer basamakları ağaçtan 27 basamaklı, minare merdiveni gibi yuvarlak olan merdiveni, Osmanlı sultanlarından II. Mustafa Han yenilemiştir. Kapının sağ tarafında çukur ve tavana kadar yükselen üç direk bulunmaktadır. Kabe’nin dış yüzü, ipekten siyah bir perde ile
örtülüdür. Kapının perdesi yeşil atlastır.
Zemzem Kuyusu, Mescid-i Haram içinde, Hacer’ül-Esved köşesi
karşısında ve köşeden 8 m uzakta bir odada olup, 1.8 m yüksekliğinde
taştan yapılmış bir bileziği vardır. Sultan I. Abdülhamid Han’ın yaptırdığı
bu odanın zemini mermer döşeli ve duvarlara doğru meyillidir. Tavafı engellediği için bugün, zemzem kuyusunun üzeri kapatılmıştır.
Dünyada Mekke’de bulunan Kabe’den başka ikinci bir Kabe yoktur
ve burası yeryüzünün en kıymetli yeridir. Kabe, ilahi iradenin yer yüzündeki en büyük işaretidir ve varlığının en büyük delillerindendir.
Bu kutlu yolculukta az çok hemen herkes, bambaşka bir alemin sahillerinde, farklı bir dünyaya doğru yol aldığını duyar gibi olur ve bütün yolculuk esnasında hep hayret kuşaklarında dolaşır durur.
22
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Kabe, bulunduğu noktaya o kadar uygundur ki, ona dikkatlice bakan
herkes, bulunduğu yerle onun ruh ve manası arasındaki sımsıkı bağı hemen sezebilir. Sanki o, hariçten getirilmiş rastgele malzeme ile yapılmamış
da, yerden fışkırıp çıkmış veya gökte melekler tarafından inşa edilerek,
sonra yeryüzüne indirilmiş gibidir. Kabe’yi muhteşem kılan diğer yanı da
budur.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in hatıralarının bulunduğu o mübarek yerler,
İslam’ın beşiğidir. O topraklar Cebrail (a.s)’den ilahi kelami, Bilal’den ezan
dinlemiştir. Bu nedenle, o topraklar kum yığınları değildir. O halde, cennet
bahçelerine dünya gözü ile girebilmek ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in şefaatine nail olabilmek için, kutlu yolculukta ihmalkarlık yapmamak lazımdır.
Hiç zaman kaybetmeden, imkan olması halinde hemen farz olan bu görevi
yapmak gerekir.
B- UMRE VE HAC
“Bilindiği gibi İslam dünyası ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu sıkıntılar
Amerikan magandalığının dünyayı, özellikle İslam alemini gönlünce dizayn
etme çabalarıyla gittikçe yoğunluk kazanıyor. Afganistan, Irak gibi en merkezi yerler fiilen ABD ablukası altına alınmış bulunuyor. Her an yeni plan
ve desiselerle karşımıza çıkıyor.
Fitne kavramıyla açıklayabileceğimiz bu sürecin, önümüzdeki dönemlerde en önemli yönünü de her halde Müslümanların birbirine düşürülmesi çabası teşkil edecektir. Şiilik-Sünnilik gibi İslam’ı yorumlayış farklarına dayalı en tabii oluşumları bir çarpışma sebebi olarak kullanmak istemektedirler.
Böylesi bir ortamda Müslümanlar daha dikkatli olmak, mezhep ve fırka farklarını gündeme getirmekten kaçınmak zorundadırlar. Ayrımcılıkların
önüne geçmenin genelde yolu da ümmet bilincinde olmaktır.
Ümmet sözlükte; topluluk, halk, cemaat anlamlarına gelmektedir.
Ümmet kavramı imam (lider) kökünden türemiş ve dolayısıyla da belli bir
eksende, belli bir amaç çerçevesinde oluşmuş birliktelik manasını taşımaktadır.
Kur’an-ı Kerim’ın 64 yerinde geçen ümmet kavramı, kendisi için kullanılan birlikteliğin amaç çeşitliliğine bağlı olarak farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bir cins kümesi, inanç birliği, akraba, din ve şeriat birlikleri bu anlamlardan bazılarıdır. Üstelik ümmet, grup dinamiği taşıyan fiili bir birliktelik olabileceği gibi, kültürel bir olgu da olabilir. Yani bir merkezi olmayan
ama mensubiyet duygusuyla birbirine bağlı bir oluşum olarak karşımıza
çıkabilir.
Ümmet kavramı şüphesiz etimolojik anmanda yalnızca İslam’a inananlar birliği anlamına gelmemektedir. Yerine göre inkarcılar da kendi aralarında bir ümmet oluştururlar. Kur’an-ı Kerim, inkarcılar için ümme’dda’va, yani kuru iddia sahipleri, inkarcılar güruhu ifadesini kullanır. Güncel
şartlara uyarlayarak söylemek gerekirse, bugün ABD ve yandaşları bir
ümmettir. Tabi Müslümanlar da ayrı bir ümmettir. Demek ki, ümmet kavramında önemli olan, birini diğerinden ayıran şey, onun muhtevasıdır.
24
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
İslam’da ümmet kavramı ilk defa Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından
Medine’de oluşturulan ilk sosyal/politik birliktelik için kullanılmıştı. Burada
ümmet, o gün Medine’de yaşayan, bir ana çerçevede yer alan ve Medine’nin ortak savunmasına katılacak olan Yahudi, Hıristiyan gibi farklı sosyal unsurları da içine alan bir anlama sahipti. Daha açık bir nitelemede bulunmak gerekirse bu, Hz. Peygamber (s.a.v)’in inisiyatifinde kurulmuş bir
“Medine Ümmeti” idi. Daha sonraki şartlar, bu sosyal/politik birlikteliği ayrıştırdı ve Müslümanlar ayrı bir ümmet haline geldi. Zamanla ümmet kavramı Müslüman kitleyi anlatmada o kadar özdeşleştirilerek kullanıldı ki,
ümmet kelimesi tek başına da bir mensubiyet duygusuyla birbirine bağlı
Müslümanlar birliği anlamına geldi.
Ümmetin bu anlamının pekişmesindeki önemli sebeplerden birisi, İslam dışındaki din ve inanç birlikteliklerini ifade edecek daha özel kavramların varlığıdır. Mesela:Hıristiyanlıkta kullanılan ve sözlük anlamıyla cemaat,
topluluk anlamına gelen“Kilise”tam anlamıyla ümmetin karşılığıdır.Tabi
bu bağlamda Protestan kilisesi, “Protestan ümmeti” demektir.
Bizde ümmet en azından kategorik olarak Müslümanlar birliği demektir. Etnik, bölgesel ve dilsel birlikteliklere karşılık İslam eksenli, iman
temelinde mensubiyet duygusuna dayalı bir birlikteliktir.Yani ümmet fiziki/sosyal etkinliklerin üzerinde bir hedefe sahiptir. Bu bağlamda Mağrib’li
bir Berberi ile uzak doğuda Endonezya’lı bir Müslüman, Afrikalı bir zenci
ile Türkiye’li bir beyaz Müslüman kendini aynı camianın üyesi kabul ederler. Bu haliyle ümmet, sosyolojinin tanımladığı en kapsamlı sosyal birlik
olan ulustan daha fazla ve farklı bir şeydir.
Tarihsel ifadeyle ümmet, İslam’ın evrensel yapısına uygun bir oluşumdur. Dil, ırk ve etnisite gibi sosyal oluşumlar içine sığdırılamaz. Bundan dolayıdır ki, günümüzdeki özellikle ulusçu yapılar, ümmet bilincine
karşı çıkmaktadırlar. Çünkü ümmet bilinci, ulusçu kurguya genelde engel
bir olgudur.
Modern Türkiye’de de bu İslami mensubiyet duygusu, “çağ dışı
ümmetçilik” nitelemesiyle tahkir edilegelmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki,
bugün küresel boyutta ABD ve onun ekseninde saldırıya geçen dünya ile
İslam dünyası arasında yaşanan, bir farklı ümmetler çatışmasıdır. Yaşanan süreç başka türlü açıklanamaz. Sözgelimi Irak olayı, yalnızca bir Irak
sorunu değildir. Müdahale edilen ve edilmesi düşünülen ülkeler ve toplumlar göz önünde bulundurulduğunda bu durum daha iyi anlaşılabilir.
Umre ve Hac
25
Bu nedenle Müslümanlar, bu çirkin saldırılar karşısında aynı ümmetin üyeleri olduklarının bilincinde olmalı ve ona uygun olarak fiziki farklılıklarının ötesinde, mensubiyet duygularını pekiştirerek tek yürek olabilmelidirler. Özellikle son zamanlarda planlanan ve etnik, mezhep ve fırka farklılıklarına dayalı olarak oluşturulmak istenen çatışma senaryolarına karşı
duyarlı olmalıdırlar.
Aslında İslam’da ümmet bilinci oluşturan ve pekiştiren pek çok şey
vardır. Mesela: Bütün ibadetlerin, manevi yönlerinin yanında dünyevi bir
tarafları da vardır. Bu dünyevi yönün en önemlisi de bir toplum bilinci oluşturmasıdır. İbadetler kişisel olarak yapıldığında bile toplumsal bir çerçeve
ortaya çıkmaktadır. Mesela: “Namazın insanı kötülüklerden alıkoyması”, doğrudan namaz kılanla ilgili değil, çevresindeki sosyal dünya ile ilgili
bir sonuçtur.
Tek tek fertleri muhatap alan namaz, oruç ve zekat emri, sonunda
toplumsal bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Belki de bunun hedeflenmesi nedeniyledir ki, emir ve yasak ayetlerinde çoğu defa ifade, çoğul olarak kullanılmıştır: “Namazı dosdoğru kılınız, zekatı veriniz.”, “Yiyiniz, içiniz,
fakat israf etmeyiniz.” örneklerinde olduğu gibi. Bundan dolayı Müslümanlar birlik ve beraberlikleri için de ibadetler konusunda duyarlı olmalı,
onları ruhuna uygun olarak yapmalı ve yaşamalıdır. Bu konuda Hac ibadeti önemli ve güzel bir örnektir.
Hac ibadeti, Ümmet bilincinin geliştirilmesinde fevkalade önemli yeri
olan ibadetlerden birisidir. Bilindiği gibi Hac, dünyanın değişik yerlerinden
gelen ve farklı renk, dil ve ırktan Müslümanların Zilhicce 9-13 günlerinde,
Kabe’den Arafat’a kadar, haram mevkilerde gerçekleşen muazzam bir
ibadettir. En son emredilmiş ibadetlerden olan Hac; kurban, tavaf, namaz,
vakfe, zikir, tevbe ve cihad gibi pek çok ameli kapsamaktadır. Bu durum
farkına varıldığı oranda, ümmet bilincini güçlendirecek bir süreçtir.
Hac sembollerden kurulu bir ibadettir. Tavaf’tan Sa’y’e, kurbandan
şeytan taşlamaya kadar yapılan ibadetin hemen hepsi semboliktir. Kur’an-ı
Kerim, Safa ve Merve’nin Allah’ın birer sembolü olduğunu ifade eder.
Sembolik dünyanın ötesinde, insanın bilgi, inanç ve duygularının yeniden
inşasında etkili olan bir alandır. Hac, Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail
(a.s)’den, Hz. Hacer’e kadar dayanan geçmişin sembolleriyle, geleceği kuran bir ibadettir. Bir ilk yaratılış ve şimdiki hayat senaryosudur.
26
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Hac gerçekten, bir bakıma ilahi bir tiyatrodur. Yaratıcısı Allah olan,
rolleri Peygamberi tarafından tanımlanmış büyük bir tiyatrodur. Herkes aynı rolü yerine getiriyor, ama ortaya büyük bir tablo çıkıyor. Herkes aynı rolü, benzer giysiler içinde gerçekleştiriyor.
Bir ortak ümmet bilinci kazanmada etkin olan Hac’da, yapılan ibadetlerden birisi şüphesiz ihramlılık halidir. “Mahremiyet içinde olmak” anlamına gelen ihram, kendine has bir kıyafet içinde gerçekleşen, bir dünya
ayrımıdır. İhram, bir giysi olarak mü’minler arasındaki farklılığı ortadan
kaldırdığı gibi, duyguda birliğin bir doruk noktasıdır. Yasakları göz önünde
bulundurulduğunda görülür ki, ihramlılık din dışı yapılanmaya karşı bir tavır alıştır ve bütün Müslümanlar, her zaman ihramlı bir konumda bulunmalıdırlar. Esasen haram düşüncesi, dinin en temel unsurlarından birisini
oluşturur. Haram, bir yer ve zaman farkı belirleme konusudur, nerede ve
nasıl davranılacağını bilmektir. Bunun için Hac, haram ilkesi üzerine inşa
edilmiştir. Haram, Mikat mahallinden başlar, Kabe bir haram Mescid’dir.
Hac Beytullah’ı, yani Allah’ın evini ziyaret demek olduğuna göre, burada Kabe merkezi bir konumdadır. Alemlerin Rabb’i olan ve hiçbir fiziki
mekanla ilintili olmayan Allah, burasını kendisine ev edinmiştir. Aslında bu
ev, Allah’ın tecelligahı ise de, insanların evidir. Mü’min ziyaretçilerin buluşma yeridir. Bir başka deyişle, evin ziyaretçileri mü’minlerdir. Böylesi bir
durumda inananların yapacağı iş, göstereceği saygı ve onun çevresinde
pervane olup dönmek, yani tavaf etmektir. Bir başka deyişle çoklukta birliği
yakalamaktır. Bu dev kitle, Allah’ın misafirleridir.
Tavaf sözlükte, “bir şeyin etrafını dönmek, dolanmak” tır. Denilebilir ki, evren dönme üstüne kuruludur. Uzaydaki küçüklü-büyüklü parçalar
belli eksenlerde dönmekte ve tavaf etmektedirler. Kabe’nin çevresindeki
tavaf ise, bunun bir beşeri istek biçimidir.
Daha çok Allah’ın işaretleri olan Safa ile Merve arasında gidip gelmeler halinde gerçekleşen Sa’y, bir arayışın sembolik ifadesidir. Kanaatimce bu arayış, o anda mü’minlerin ihtiyaç duyduğu şeyin arayışıdır.
Sa’y’i ilk defa gerçekleştiren Hacer validemizin arayışı su idi, çünkü buna
ihtiyacı vardı. Bugün Müslümanların maddi-manevi kurtuluşa ve birliğe ihtiyaçları vardır. Sa’y, bunların arayışı olmalıdır.
Bütün arayışlar bilme ve bilinçlenme ister. İşte Arafat’ta başlayan
vakfeler, bunu gerçekleştirmeye yöneliktir. Vakfe,“durmak hayatın hareketini yavaşlatmak” demektir. Hac’da vakfenin önemli bir yeri vardır.
Umre ve Hac
27
Hacc’ın Mina’dan Arafat’a, Müzdelife’den Mina’ya, Akabe’ye ve nihayet
Ka’be’yi tavaf ve Sa’y ile devam eden sürekli ve hızlı bir hareket olduğu
göz önünde bulundurulursa, Hac bütün bu koşuşturmalar içerisinde belli
yer ve zamanlarda durmayı da kapsar. İşte bu duraksamalara genel olarak
vakfe denmektedir. Vakfenin en belirgin şekilleri Arafat, Müzdelife ve Mina
vakfeleridir. Ancak bunların hükmi dereceleri birbirinden farklıdır. Arafat
vakfesi farz, Müzdelife vakfesi vacip, Mina vakfesi sünnettir. Yapıldıkları
vakitleri de farklıdır. Arafat vakfesi gündüz, Müzdelife vakfesi gece, Mina
vakfesi birkaç günün bütününü içine almaktadır.
Hac denen bu kıyamet senaryosunda Allah’ın huzurunda bekleyiş
demek olan vakfe, gelişigüzel bir duruş değil, farkında olunan bir bekleyiştir. Esasen bu açıdan bakıldığında, adı geçen vakfelerin içerikleri de az
çok farklılık taşımaktadır. Arafat, bilme-tanıma yeri demektir. Çünkü Ariflik,
soyut düzeyde bir bilgi demektir. Arafat bilmeye yöneliş iken, Müzdelife bir
bilinç kazanım yeridir. Gerçekten de Allah, Müzdelife’yi Meş’ar-i Haram,
yani şuur kazanılan haram mevki olarak nitelemiştir. Şuurun soyut ariflikten farkı, bilginin eyleme dökülebilir hale gelmesidir.
Vakfeler için bir İslam konferansı olduğu yorumu sıkça yapıla gelmiştir. Ancak kanaatimce ne vakfeler ve ne de Hac’da yapılan diğer ibadetler
bir İslam kongresi değildir. Teknik anlamdaki kongreden daha öte bir şeydir. Çünkü kongre, belli organizatörlerce düzenlenen, çoğu kere toplumların seçkinlerinin rol aldığı, resmi bir dilin kullanıldığı ve görüşmelerin sonunda konuların raporlara döküldüğü toplantılardır. Halbuki bu muazzam
Hac senaryosunun nihai yöneticisi Allah’tır. Milyonlarca insan, aynı rolü
oynamakta ve mesela bir kongre başkanlığı rolü bulunmamaktadır. Bununla birlikte Hac, manevi din dilinin kullanıldığı bir ümmet toplantısıdır ve
konusu Allah’a yöneliştir. Her aşamasında O’nu anan mü’minler topluluğu
oluşturmaktır. Allah bu bağlamda, “...Arafat’tan akın edince Meş’ar-i Haram’da da Allah’ı anın...”6 buyurmaktadır. Yani burada içerik öncelikle
manevidir, İslam dünyasının ortak sorunlarının görüşülmesi Hac dışında,
ümmetin oluşturacağı, temsilcilerinin düzenleyeceği toplantılarda gerçekleştirilmelidir.
6
Bakara, 2/198
28
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Çok anlamlıdır ki, Hac süreci içinde Mina eylem aşamasıdır. Aslında
sözlük anlamı itibarıyla Mina “aşırı istek”, terim manasıyla, “Allah’a kavuşma isteği” anlamına geliyorsa da, bu istek soyut bir davranış olamaz.
Mina’da iki önemli eylem gerçekleşmektedir. Kurban kesme ve şeytan taşlama birbiriyle bağlantılı iki işlemdir. Bunlardan birincisi yanıltıcı etkenlerin
reddi, ikincisi Allah için beşeri isteklerimizin gerektiğinde kesilebilmesidir.
Kurban da şeytan taşlama da sembolik işlemlerdir. Sözlükte “yakınlık, yakınlaşma” demek olan kurban, pratikte de “Allah’a yakın olma
çabası” anlamına gelmektedir. Kurban, insanı dünyaya bağlayan düğümün çözülmesi ve isteğin kesilmesidir.
Hz. İbrahim (a.s)’in kurbanı oğlu İsmail’di; çünkü en çok sevdiği oydu, bu isteğinin Allah’a bağlılığın gerisine alınması gerekiyordu. Bu açıdan
bakıldığında amaç aynı olsa da, herkesin kurbanının farklı olduğu söylenebilir. Evlat, makam-mevki, meslek, mal ve servet, vb. Kesilen hayvan,
düğümün Allah lehine çözüldüğüne ilişkin bir karineden ibarettir. Allah:
“Kurbanlarınızın kanları ve etleri Allah’a ulaşmaz, ona ulaşan takvanız (iyi niyetleriniz)’dır...”7 buyurmaktadır.
Mina’da yapılan ikinci bir eylem şeytan taşlamadır. Küçük, orta ve
büyük şeytan kategorileri vardır. Bunların güncel hayatta nelere denk düştükleri konusunda farklı yorumlar yapılmıştır. Üç şeytanın siyaset, ekonomi
ve din gibi üç önemli kurumdaki İslam dışı yapılanmaya denk düştüğü söylenmiştir. Ali Şeriati’ye göre, bunları da Firavun, Karun ve Bel‘am temsil
etmektedir. Esasen Hz. İbrahim (a.s)’in taşladığı şeytan da böylesi bir aklileştirme taşıyordu. Allah’ın kana ihtiyacının olmadığını, hele insanın kendi
çocuğunu kurban etmesinin anlamsız olduğunu, kurban emrinin açık bir
vahiyle değil, rüya ile gerçekleştiğini söylüyordu. Bir mü’min için büyük
şeytan bu idi ve Hz. İbrahim (a.s) onu taşlamıştı.
Kısaca tavaf, vakfe, cemreler, kurban ve benzeri eylemler kalıcı yapılan işlerdir. Dolayısıyla farkına varılarak yapılmış bir Hac Müslüman’ın
şuurunu ve ümmet bilincini geliştirip pekiştiren muazzam bir ibadettir.
Çünkü Hac Allah ile din, din ile toplum arasında kurulan bir bağ ve bir kesişme noktasıdır. İslami hayatı motive yönü güçlü bir ibadettir. Öyle ki, sadece yerine getirilenlerle sınırlı olmadığı bile söylenebilir. Gidiş ve dönüşüyle geniş bir kesimi ilgilendiren sosyal bir boyuta sahiptir.
7
Hac, 22/37
Umre ve Hac
29
Hac, Hz. İbrahim (a.s) anlayışında putlarla savaş, Nemrut’la mücadele, Allah’a samimiyetle bağlılık ile ateşten kurtuluş, eşini ve çocuğunu
çölde Allah’a adama, iblis/şeytan ile mücadele, oğlu İsmail’i kurban etme
imtihanı, hicretler ve Kabe’yi inşa çerçevesinde yaptığı ilk tavaf ve bu tavafın gereği olarak Hanif bir din ve gelecek insanlığa örnek bir imam olarak
hayatını adamadır. Böylesi örneklerle dolu tarihi bir süreçtir. Diğer taraftan
ise Hac, geleceğe yönelik bir şeydir. İhramlılık hali, vakfenin bilinçlenme
ve arınma eylemi, şeytani işleri reddetme ve kurbanın yaklaşma duygusu
gibi, bir Müslüman’ın hayatı boyunca sürmesi gerekli inanç, duygu ve düşüncelerdir. Sonuç olarak sınırları Allah tarafından çizilmiş bir hayat yaşamaktır. Bu açıdan denilebilir ki, Hac olgusu, ifade ettiği anlam itibari ile
henüz Hacc’a gitmemiş mü’minler tarafından da üzerinde düşünülmesi gerekli bir ibadettir. Belirtmeliyiz ki, ayetteki “yoluna güç yetirebilmek” bile
böylesi bir yoğunlaşma, mü’minin gündemine almasıyla yakından ilgilidir.
Sonuç itibariyle Hac, her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz,
ayrılıkları önleyecek, düşman hilesini boşa çıkaracak ve ümmet bilincini
geliştirme gücünde büyük bir ibadettir. Mü’minler olarak bunun farkında
olmalıyız.”8
Umre veya Hacı adayları, Mikat mahallinden itibaren İhram yasaklarına riayet ederek Telbiye, Tekbir, Tehlil ve Selavat-ı Şerife söyleyerek
Mekke’ye ulaşırlar. Harem bölgesine vardıklarında biraz dinlendikten ve
yıkandıktan sonra Telbiye ve Tekbir getirerek Harem-i Şerife girerler.
Mekke’ye gündüz ve abdestli girmek sünnettir. Kabe’yi görünce Telbiye
kesilir. Müstehap olduğu için Bab’üs-Selam kapısından Tekbir, Tehlil ve
Selavat-ı Şerife getirilerek girilir. Beytullah’ı görünce üç defa Tekbir ve
Tehlil getirilir ve dua edilir. Bu dua kabul gören dualardandır.
Mescid-i Haram’a girildiğinde, eğer cemaatle farz namaz kılınmıyorsa, Rukn-ı Yemani tarafından gelerek Hacer’ül-Esved’ı selamlayarak tavafa başlanılır. Temettü Haccı yapacak olanlar Mikat mahallinde Umre’ye niyet ettiklerinde, Umre tavafını yaparlar.
Daha sonra Umre’nin Sa’y’ı yapılacağından tavafın ilk üç Şavt’ında
İztiba ve Remel yapılır.9 Umre tavafı bitince Makam-ı İbrahim’ın arkasın-
8
9
Umran Dergisi, 3/2005
Ahmet bin Hambel, Müsned, 1/305-306; Ebu Davud, Menasik, 49-50
30
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
da, eğer izdiham varsa Harem-i Şerif’in uygun bir yerinde iki rekat tavaf
namazı kılınır ve dua edilir. Daha sonra bol bol Zemzem içilir.
Tavafı; Hacer-ı Esved köşesinde veya hizasından başlayarak tavaf
niyeti ile Kabe’nin etrafında 7 defa dönmektir. Hacer-i Esved’in karşısına
gelinir ve tavaf için niyet edilir.
“Allah’ım, senin rızan için tavaf etmek istiyorum, bunu benden
kabul buyur ve kolaylık ihsan eyle.” denilir.
Sonra Tekbir, Tehlil getirilir ve dua okuyarak Hacer’ül-Esved‘in hizasına gelinir. Başlama çizgisinin yanına varıldığında, içleri Kabe’ye doğru
olacak şekilde, eller namaza durur gibi, omuz veya kulak hizasına kadar
kaldırılarak: “Bismillah..! Allah’u Ekber..!” denilir ve tavafa başlanır.
Mümkünse Hacer-i Esved öpülür, mümkün değilse İstilam, yani selamlama yapılır. Ancak Hacer’ül- Esved’e dokanacağım veya onu öpeceğim diye, diğer Müslümanlara eziyet etmek kesinlikle doğru değildir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in uygulamalarına aykırıdır. Bir Müslüman, Kabe’nin hemen
dibinde Hz. Peygamber (s.a.v)’in onay vermediği bir uygulamanın içinde
olamaz. Buna özellikle dikkat etmek gerekir. Sünneti yerine getireceğim
diye, başka Müslümanlara eziyet vermek olan haram bir iş yapmamak lazımdır. Kul hakkına en fazla riayet edilmesi gereken günler ve yerlerde bulunduğumuzun farkında olarak hareket etmek lazımdır. Ayrıca hal ve hareketlerimizle bir milleti temsil ettiğimizi de unutmamak lazımdır. Belki de
Hac ve Umre ibadetini yaparken, en çok dikkat etmemiz gereken davranışlarımız olmalıdır. Ancak arzu edilir ki, Hacer’ül-Esved’i öpmektir. Bu
eğer mümkün olmadıysa, kesinlikle üzülmemek lazımdır. Zaten tavaflarda
onu selamlıyoruz. Tavaf bittikten sonra Umre’nin Sa’y’ını yapmak üzere
Safa’ya gidilir. Kabe görününceye kadar çıkılır. Sa’y için niyet edilir.
“Allah’ım rızan için Safa ve Merve arasında Umre Sa’y’ını yapmak istiyorum, bunun edasını bana kolay kıl ve benden kabul eyle.”
denilir ve daha sonra Umre Sa’y’ı yapılır. Sa’y bittikten sonra tıraş olunur
ve İhram’dan çıkılır. İhramlıya yasak olan her şey, yeniden İhram’a girinceye kadar helal olur. Erkekler saçlarını dipten tıraş ederler veya kısaltırlar. Kadınlar ise, saçlarının ucundan bir miktar keserler. Kısaltmada saçların ucundan alınacak miktar, parmak ucu uzunluğundan daha az olamaz.
Hac için tekrar İhram’a girinceye kadar bütün ihram yasakları kalkar. Kıran
ve İfrat Hac’cına niyet edenler İhram’lı kalmaya devam ederler. Temettü
Hac’cına niyet etmiş olanlar böylece Umre’lerini bitirip, İhram’dan çıktıktan
sonra Hac için İhram’a girinceye kadar Mekke’de İhramsız olarak kalırlar.
Bu arada nafile tavaf yapabilirler. Zilhicce ayının 8. gününe kadar İhramsız
Umre ve Hac
31
beklerler. Günlük namazlarını Harem-i Şerif’te cemaatle kılmaya devam
ederler.
Hac için İhram’a giriş, Temettü Hacc’ına niyet edip de Umre yaptıktan sonra Mekke’de bulunan Hacı adayları, Hac için İhram’a genellikle Zilhicce ayının 8. günü, yani Tevriye günü girmektedirler. İki rekat İhram
namazı kıldıktan sonra, Hac için İhram’a niyet edilir.
“Allah’ım, senin rızan için Hac yapmak istiyorum. Bunu bana
kolaylaştır ve kabul buyur.” denilir. Daha sonra Telbiye getirilerek Hac
için İhram’a girilmiş olunur. Böylece tekrar İhram yasakları başlar.
Hac için İhram’a girdikten sonra, Arafat’a çıkmadan önce nafile bir
tavafın ardından Hac’cın Sa’y’ı yapılabilir. Hacc’ın Sa’y’ını bu şekilde önceden yapanlar artık ziyaret tavafından sonra Sa’y yapmazlar. Ancak
Sünnet’e uygun olan, Haccın Sa’y’inin ziyaret tavafından sonra ve İhramsız olarak yapılmasıdır.
Bundan sonra kafile ile birlikte Arafat’a hareket edilir. İntikal esnasında Telbiye, Tekbir, Tehlil, Salavat-ı Şerif getirilir ve bol bol dua edilir. Bu
mübarek günlerin bereketinden yararlanmaya çalışılır. Arafat’a gittikten
sonra Çadırlara yerleşilir. Bir süre dinlendikten sonra Allah’a dua edilir,
Telbiye, Tekbir ve Tehlil getirilir. Kur’an-ı Kerim okunur, namaz kılınır, günahları için tevbe edilir ve zikirle meşgul olunur. Zeval vakti, yani öğle vaktine kadar ibadet etmeye devam edilir.
* UMRE
Umre’nin farz oluşu hususunda İslam alimleri, ihtilafa düşmüşlerdir.
İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hambel’e göre Umre, Hac gibi insanın
ömründe bir defa yapması farzdır. Buna delil olarak da, Kur’an-ı Kerim’de:
“Hacc’ı ve Umre’yi Allah için tamamlayın...”10 ayetinin emir şeklinde
gelmiş olmasını dayanak olarak kabul etmişlerdir.
Bir Hadis’te: “Hacc’ı ve Umre’yi peşi peşine yapınız. Bu ikisi körüğün; demir, altın ve gümüşün pasını yok ettiği gibi, fakirliği ve günahları yok eder.”11 buyurmaktadır.
10
11
Bakara, 2/196
Tirmizi, Sünen, Kitab’ül- Hac,2 ; Nesai, Kitab’ül- Hac,6
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
32
Hadis’te öncelikle Hacc’ın ifa edilmesini ve ondan hemen sonra da
Umre’nin yapılması emredilmiştir.
İmam Ebu Hanife ve İmam Malik’e göre ise, Umre yapmak sünnettir.
Sünnet olduğuna dair ise, şu delilleri zikretmişlerdir. Hz. Peygamber
(s.a.v)’den rivayet edilen “İslam beş esas üzere bina edilmiştir.”12 Hadis’inde Hac zikredilirken, Umre zikredilmemiştir. Başka bir Hadis’te ise,
“Hac vaciptir, Umre ise tatavvu’dur.”13 yani sünnettir, buyurdu. Bu ihtilafın sebebi görüldüğü gibi, rivayet edilen çeşitli Hadis’lere dayanmaktadır.
Hacc’a veya Umre’ye gidenler birden fazla Umre yapabilirler. Ancak
bazıları gece gündüz demeden onlarca defa Umre yapmaktadırlar. Halbuki daha çok Kabe’nin tavaf edilmesi tavsiye edilmiştir. Mescid’il-Harama’a
her girişte, namaz vakitlerinin dışında, imkan olması halinde tavaf yapılması sünnettir. Çünkü Kabe’yi selamlama, Kabe’yi tavaf etmektir.
Hacc’a gidenler mutlaka Umre görevini de yerine getirerek dönerler.
Önemli olan bu görevin şeklen yerine getirilmesi değildir, içerdiği mana
önemlidir. Çünkü hem Hac ve hem de Umre’nin vecibeleri, tamamı ile
sembolik bir takım fiillerden oluşmaktadır.
Her sembolün bir veya birkaç anlamı vardır. Mekke’de binlerce Peygamberin hatıraları, binlerce sahabenin ve evliyanın anıları vardır. Bu bölge tamamen Peygamberler iklimiyle kuşatılmıştır. Onun için önemli olan,
Peygamberler ikliminden feyz alarak, kendi nefsinde gerçek hicreti ve gerçek değişimi yaparak dönmektir.
1- UMRE’NİN RÜKÜNLERİ
a- İhram: Umre’ye başlama niyeti demektir. Rükün oluşunun delili
Hz. Peygamber (s.a.v)’in: “Ameller ancak niyetlere göredir.”14 Hadis’idir.
b- Tavaf: Kabe’yi tavaf etmektir.
c- Sa’y: Bunun delili Hz. Peygamber (s.a.v)’in: “Hediye kurbanı
getirmemiş ise Beyti tavaf etsin, Safa ile Merve arasında da Sa’y yapsın.”15 Hadis’idir.
12
13
14
Buhari, İman,1; Müslim, İman, 1
İmam Beyhaki, IV/348; imam Şafii, Müsned, 1/281 h. No:737
Buhari, I,9 ; Müslim, III, 1515
Umre ve Hac
33
2- UMRE’NİN VACİPLERİ
a- Harem bölgesi dışında Umre için İhram’a girmektir.
b- Saçları tıraş etmek veya kısaltmaktır.
* HAC
Hac, İslam dininin rükünlerinden bir rükün ve dinin sembollerinden
de ulvi bir semboldür. İbadetlerden en son farz kılınanıdır. Hayatın birbirinden farklı birçok yönünü onaran faydaları içerdiği için, diğer rükünlerin
faziletini de içerebilecek bir konumdadır. Emin beldeyi ve Müslümanların
kıblesini ziyaret etmek her müslümanın arzusu, her müslümanın amacı,
her akıllı ve zeki insanın dileği olmalıdır. Zira ziyaret şerefli bir taleptir. Bu
emin belde, tarih boyunca bütün Müslümanların buluşma noktası olmuştur. Büyük bir özlemin giderildiği yüce bir mekandır. Bu mübarek belde, İslam’ın doğduğu yer ve Müslümanların başkentidir.
Sözlükte Hac, saygıdeğer makamlara isteyerek ziyarette bulunmak
demektir. Dindeki anlamı ise, İhram’a girerek belli günde Arafat’ta bulunmak ve Kabe’yi usulüne uygun olarak ziyaret etmektir. Hac, İslam dininin
temel şartlarından biridir ve maddi imkanı olan her Müslüman’a ömründe
bir defa Hacc’a gitmek farzdır. “Ümmet de, gücü yeten kimsenin hayatta
bir defa, Haccetmesinin farz olduğunu icma ile kabul etmiş bulunmaktadır.”16 Bu ibadeti yerine getiren kimseye ise Hacı denir.
“Beytullah”, Allah’ın evidir. Bu eve Allah’ı ziyaret için gelinir. Hem
mali ve hem de bedeni bir ibadet olan Hac kelimesinin sözlük anlamı:
“Yönelmek, kastetmek, bir kimseyi, ya da bir yeri çokça ziyaret etmek” demektir. Hac, hicretin 10. yılında (H.631) farz kılınmıştır.
Kur’an-ı Kerim: “Orada apaçık deliller, ayrıca İbrahim’in makamı
vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna (gitmeye) gücü yetenlerin o
evi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar
15
16
Buhari, III, 539 ; Müslim, II, 901
İbn-i Kudame, el- Muğni,V,6
34
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir.”17 buyurmaktadır.
Bu ayet, Müslümanlara Hacc’ın farz olduğunun delilidir. “yoluna gücü yetenler” Hacc’a gitme imkanına kavuşanlar demektir. Bu imkanın ölçüsünün ne olduğu konusunda mezhepler farklı görüşler ortaya koymaktadırlar. İmam Şafii’ye göre bu imkan, vasıta ve yol masraflarını karşılama
kudretidir. İmam Malik’e göre, yürüme ve çalışıp kazanma iktidarıdır.
İmam Ebu Hanife’ye göre ise, bu söylenenlerin tamamıdır.
Hz. Peygamber (s.a.v) de: “İslam beş temel kaide üzerine oturtulmuştur. Bunlar, Allah’tan başka İlah olmadığına ve Hz Muhammed
(s.a.v)’in Allah’ın Peygamberi olduğuna tasdik etmek, Namaz kılmak,
Zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Kabe’yi Haccetmektir.”18
buyurmuştur.
Bir başka Hadis’inde Hz. Peygamber (s.a.v): “Ey İnsanlar! Haccetmek size farz kılındı. Binaenaleyh Haccediniz.”19 buyurdu.
Bazı Ayet ve Hadis’lerde de, Hz. İbrahim (a.s)’in Hac’a gitmesinden
ve insanları Hacc’a çağırmasından bahsedilmektedir.
“Şüphesiz, alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar
için kurulan ilk ev (mabed), Mekke’deki (Kabe) dir.”20
Bu ayet, Kabe’nin mabed olarak yeryüzünde yapılmış ilk bina olduğunu ve tarih boyunca saygınlığını koruduğunu ifade etmektedir. Mekke’deki evden maksat Kabe’dir. Allah, Mekke’yi dünyanın en kutsal şehri
kılmıştır. Mekke şehrinin yer aldığı bölge her şeyden önce mukaddes,
saygınlığı korunan ve içinde kan dökmekten sakınılan yer anlamına gelen
Harem adıyla anılmaktadır.
“Hani biz İbrahim’e, Kabe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak
koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rüku ve secde edenler
için temizle” diye belirlemiştik.” “İnsanlar arasında Hacc’ı ilan et ki,
gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın de17
18
19
20
Al-i İmran, 3/97
Buharı, İman,1; Müslim, İman,1
Müslim, II,975
Al-i İmran, 3/96
Umre ve Hac
35
veler üzerinde sana ulaşsınlar.” “Böylece kendilerine ait bir takım yararları yakinen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları(kurban kesmeleri için) sana (Kabe’ye) gelsinler. Artık ondan hem
kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin…” “Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi (Kabe’yi) tavaf etsinler.”21
Müfessirlere göre, ayetin birinci cümlesinde işaret edilen faydalar,
hem dünyevi ve hem de uhrevidir. Dünyevi olanı, Hacc’ın insan üzerinde
meydana getirdiği ahlaki tesirler ile ticari ve sosyal faydalardır. Uhrevi
olanlar ise, Allah’ın hoşnutluğu ve O’nun mü’minlere olan af ve mağfiretidir. Müslümanların, Allah’ın ismini anarak kurban kesmeleri emredilen
“belli günler”’e “Eyyam-ı Nahr, yani Kurban kesme günleri” denilir. Bu
günler Zilhicce ayının 10. 11. ve 12. günleridir. Hacıların “kirlerini gidermelerinden” maksat, özellikle tıraş olmaları, tırnaklarını kesmeleri, koltuk altlarını ve kasıklarını temizlemeleridir ve genel olarak bütün bedeni
kirlerden arınmalarıdır. “Eski evi tavaf etsinler” demek, “Kabe’nin etrafını
dolaşsınlar” demektir. Bir defa dolaşmaya bir “Şavt” denilir. Tavaf, 7
Şavt’tan ibarettir. Bunlardan ilk dördü farz, üçü vaciptir. Bu, Haccın rükünlerinden olan tavaftır. Bu tavafa “Tavaf-ı Ziyaret” denir. Kabe’ye ilk varıldığında yapılan kavuşma tavafına “Tavaf-ı Kudüm”, Kabe’den ayrılırken
yapılan tavafa da “Veda tavafı” veya “Tavaf-ı Sader” denir.
Sa’y konusunda Kur’an-ı Kerim: “Şüphesiz, Safa ile Merve Allah’ın
(dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim Hac ve Umre niyetiyle
Beyt’i (Kabe’yi) ziyaret eder ve onları da tavaf ederse bunda bir günah
yoktur…”22
Safa ve Merve, Kabe yakınındaki iki küçük tepenin adıdır. Allah’a
güvenini devam ettirip bir sabır ve tevekkül sınavını başarıyla veren Hz.
Hacer’in anısını yaşatmak üzere, bu iki tepe arasında yedi defa gidip gelmek, Hacc’ın uygulamaları arasında yer alır ve bu uygulamaya “Sa’y” denilir. Hz. Hacer, su bulmanın imkansız gibi göründüğü bu ıssız çöl ortamında bile, Allah’tan ümidini kesmemiş, yerinde oturup kendisinin ve çocuğunun ölümünü beklemeye razı olmamış, aksine inanıp güvendiği Allah
21
22
Hac, 22/26-27-28-29
Bakara. 2/158
36
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
için, hiçbir şeyin imkansız olmadığını düşünerek sabırla su aramaya devam etmiş ve sonunda Allah, aradığını O’na lütfetmiştir. Allah insanları
her zaman bu şekilde sınamalardan geçirebilir. Hz. Hacer’in gösterdiği inanç, ümit, sabır, tevekkül ve kararlılığı gösterenler bir şekilde Allah’ın keremine nail olurlar
“Sana, hilalleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve Hac için
vakit ölçüleridir…”23
Müslümanlar, Hz. Peygamber (s.a.v)’e Ay’ın kimi zaman ip gibi ince,
kimi zaman da güneş gibi dolgun görünecek kadar çok değişik evreler geçirmesinin “faydasını ve hikmetini” sormaları üzerine inen bu ayette, incecik hilalin bir ay boyunca bu şekilde sürekli değişmesinin insanlara vakit
tayiniyle ilgili birçok yararlar sağladığı belirtilmiş, bu yararlardan yalnız Hac
ile ilgili olanına işaret edilmiştir.
“Hacc’ı da, Umre’yi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman,
hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay
gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız
olursa (tıraş olmak zorunda kalır) fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz
zaman Hacc’a kadar Umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolayına
gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü Hacda, yedisi de
döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum),
ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.”24
“Allah için” kaydı, Hacc’ı ve Umre’yi yalnız Allah’a ibadet maksadı
ile yapın, başka amaçlar gütmeyin, Hacc’a riya katmayın anlamına gelir.
Ayette,“Engellenirseniz kolayınıza gelen bir kurban gönderin” buyrulmaktadır. Buradaki engellerden maksat, ağırlıklı görüşe göre, Hac yapma
imkanını ortadan kaldıran veya tehlikeye düşüren hastalık, yol emniyetinin
olmayışı, düşman tehlikesi gibi iç ve dış olumsuzluklardır. Nitekim Ayetin
devamındaki “Güvenlikte olduğunuzda “ ifadesi de bunu desteklemektedir. Mealinde “Kurban” diye çevirdiğimiz Hedy kelimesi, sözlükte
“Gönderilen, hediye edilen” demektir veya hediye kelimesinin çoğulu23
24
Bakara, 2/189
Bakara, 2/196
Umre ve Hac
37
dur. Dini bir terim olarak, “Kabe’ye hediye olarak kesilen kurban” anlamına gelir. Konumuz olan bu Ayette de işaret buyrulduğu üzere, aynı Hac
döneminde hem Hac ve hem de Umre yapanların (Kıran ve Temettü
Hacc’ı) kurban kesmeleri vaciptir. Sadece Hac (ifrat Hacc’ı) yapanlar ise,
isterlerse kurban kesmeyebilirler. Ayette bir engel yüzünden Kabe’ye varamayanların uygun bir kurbanlık göndermeleri, bir özrü bulunmayanların
kurbanlık hayvan, mahalline ulaşıncaya kadar tıraş olmamaları istenmektedir. Hacıların ihramlı oldukları süre içinde tıraş olmaları yasaktır. Ancak
ayet, sağlık sorunu bulunanlara, bir fidye ödemeleri şartıyla tıraş olma ruhsatı vermektedir. Fidye, mazereti nedeniyle belirli bazı dini görevleri yerine
getiremeyen kimseden ve buna karşılık olarak ödemesi istenen bedeli ifade eder. Hac görevleriyle ilgili bu bedel oruç tutmak, sadaka vermek veya
kurban kesmekle ödenir. Bir Hadis’e göre, orucun süresi üç gündür. Sadaka vermek isteyen kişi ise, altı yoksulu sabah, akşam doyurur.
“Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda Hacc’a başlarsa, artık ona Hac’da cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz
ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Şüphesiz, azığın en hayırlısı takva(Allah’a karşı gelmekten sakınma)’dır. Ey
akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.”25
“Hac bilinen aylardadır” buyrularak, genel bir ifade ile anılan Hac
ibadetinin yerine getirilme zamanı, bizzat Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu uygulamasıyla tam olarak tayin ve tespit edilmiş ve bugüne kadar bütün uygulamalar da bu şekilde sürdürüldü. Bu nedenle ayette geçen “Hac bilinen aylardadır.” şeklindeki mutlak ifadeye bakarak, bu ibadetin belirtilen
iki ay on gün günlük zaman içinde, başka günlerde de yerine getirilebileceğini veya bazı güçlükleri azaltmak ya da ortadan kaldırmak için bu süre
içinde farklı zamanlara yayılabileceğini düşünmek, bizzat Hz. Peygamber
(s.a.v)’in, Hulefa-i Raşidin’in ve bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün Müslüman bilginlerin görüşlerine aykırıdır.
Ayrıca Ayette İnsanın, bu ibadete niyet edip başladığı andan itibaren
sözlerinde, tutum ve davranışlarında, insanlarla ilişkilerinde son derece
dikkatli olması gerektiğinin önemi vurgulanmıştır.
“Şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır.” buyurularak, Hac yolculuğuna hazırlıksız çıkarak sonra da insanlardan yiyecek ve içecek istemenin
25
Bakara, 2/197
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
38
iyi bir davranış olmadığına, takvaya da aykırı olduğuna ve Hac sırasında
bu tur yanlışlardan kaçınmak suretiyle Allah’a karşı saygılı davranışlar
sergilemek gerektiğine işaret edilmektedir. Ancak Müslümanların ihramli
iken de ticaret yapabileceklerini ve Allah’ın lütfundan yararlanabileceklerini
bildirmektedir.
“(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye)
akın ettiğinizde Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz, O’nun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz.”26.
“Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler
vardır. Bunların Ahirette bir nasibi yoktur.”27
Ayette sadece,“bize bu dünyada ver” diyenlere uyarı vardır. Ahirette de verilmesi için dua edilmesi istenmektedir. Müslüman hem dünya
ve hem de ahiret için, Allah’ın lütfunu dua ile dilemelidir.
“Sayılı günlerde Allah’ı anın (Telbiye ve Tekbir getirin). Kim iki
gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.”28
“Sayılı günlerden” maksat, “Teşrik Tekbirleri” yani Tekbir günleri,
Allah’ı zikretmekten maksat da bu günlerde, beş vakit namazın farzlarından sonra okunması vacip olan “tekbir” sözleridir.
1- HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
a- Müslüman olmak: Erkek veya kadın, şartları taşıyan her Müslüman’a, ömründe bir defa olmak üzere Hac etmesi farzdır. Çünkü Allah:”Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıl-
26
27
28
Bakara, 2/198
Bakara, 2/200
Bakara, 2/203
Umre ve Hac
39
lardan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar…”29 diye buyurmaktadır.
b- Akıllı olmak: Diğer ibadetlerde olduğu gibi, deli olana Hac ibadeti de farz değildir. Çünkü aklı olmayanın dini sorumluluğu yoktur.
c- Hür olmak: İradesi ile hareket edebilme durumunda olması gerekir. Köleye Hacc etmesi farz değildir. Bununla beraber Hacc edecek
olursa Hacc’ı sahihtir, fakat farz olan Hacc’ın yerini tutmaz.
d- Ergenlik çağına girmiş olmak: Ergenlik yaşı ile birlikte sorumluluk başlar. Ergenlik yaşına gelinceye kadar küçük çocuğa Hac farz
değildir.
e- Haccın farz olduğunu bilmesi ve işitmesi: Hacc’ın farz olduğunu işitmesi gerekir. Müslüman olmayan bir toplumda yaşayan, ancak
Hacc’ın farz olduğunu henüz öğrenmemiş bir Müslüman, diğer şartları taşısa bile öğreninceye kadar kendisine Hac farz değildir.
f- Haccın yapıldığı vakte erişmiş olmak: Hac vakti, Arefe günü
ve bayram günleridir.
g- Maddi güce sahip olmak: Geçim ihtiyacından fazla olarak
Hacca götürecek ve geride kalacak ailesine yetecek kadar maddi imkana
sahip olmaktır. “Ancak güç yetiremeyen bir kimse Hacc edecek olursa,
onun bu Hacc’ı, farz olan Hacc’ın yerine geçer.”30 Kur’an-ı Kerim:
“…gücü yetenler…”31 emriyle, Hacc’ın farz olduğunu bildirmektedir.
2- HACCIN EDASININ ŞARTLARI
a- Sağlıklı olmak: Hacc’a gidecek kadar sağlıklı olması gerekir.
Hac beden ile yapılan bir ibadettir. Bedenen Hac yapmaya gücü yetmeyen
kimseye Hac farz olmaz.
b- Hapsedilmiş veya yasaklanmış olmamak: Tutukluluk ve
yurt dışına çıkma yasağı gibi bir engelin bulunmaması gerekir.
29
30
31
Tevbe,9/28
İbn-i Kudame, el- Muğni,V,7-14
Al-I İmran, 3/97
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
40
c- Hac için gideceği yolda ve Hac yapacağı yerde emniyetin olması gerekir: Hac yolunun güvenli olması gerekir.
d- Kadının Hacc’a gidebilmesi için: Eşleri veya kendilerine nikahı düşmeyen mahrem akrabasından bir erkeğin beraberinden gitmesi
lazımdır. Ancak bir koca, karısını farz olan Hac ibadetinden men etmemelidir. Çünkü buna hakkı yoktur. Eğer koca, geçerli bir neden olmadan, kasten engel oluyorsa kadın, bu durumda kocasından izin almadan bir mahremiyle beraber Hacc’a gidebilir. Çünkü Allah’ın emirlerini yerine getirmede hiç kimseye itaat edilmez.
Şafii mezhebine göre: Mahremsiz olarak iki kadın, farz olan Hacc’a
gidebilir. Hanifi mezhebine göre ise: Kadın, yalnız olarak değil, kocası
veya nikahı düşmeyen bir yakın akrabası ile beraber gidebilir. Bu görüşler,
o günün şartlarında ve bugünkü imkanlara sahip olunmadan kabul edilmiştir. Bugün oldukça güven içinde ve kolaylıkla Hac yapabilme imkanına sahibiz. İki kadının bir arada, farz olan Hacc’ı yerine getirmeleri mümkündür.
e- Boşanmış kadınlar: Aradan “üç ay”,32 kocası ölmüş kadınlar
da aradan “dört ay on gün”33 geçmedikçe Hac yolculuğuna çıkamazlar.
Dolayısıyle iddet müddeti denilen bu süreyi beklemeleri gerekir.
3- HACCIN SAHİH OLMASININ ŞARTLARI
a- Hac yapan kişi, Müslüman olmalıdır.
b- Akli dengesi yerinde olmalıdır.
c- Hac niyetiyle İhram’a girmelidir. Hac görevini yapacak kimse, Hac
yapmaya niyet eder ve Telbiye getirir. Böylece İhram’a girmiş olur. İhram’a
girmeden yapılan Hac geçerli olmaz.34
d- Belirli bir zaman içinde Arafat vakfesini ve ziyaret tavafını yapması gerekir.
e- Hacc’ın şartlarını, belirtilen yerlerde yapmak gerekir.
32
33
34
Bakara, 2/228; Talak, 65/4
Bakara, 2/234
İbn-I Hümman, II, 415
Umre ve Hac
41
4- HACCIN FARZLARI
a- İHRAM
Hac veya Umre niyetiyle, diğer zamanlarda helal olan bir kısım fiil ve
davranışları, kişinin kendisine Hac veya Umre süresince haram kılması
demektir. Halk arasında İhramlı insanın örtündüğü iki parça örtüye de “İhram” denilmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.v) :”Ameller niyetlere göredir ve her kişi için
ancak niyet ettiği vardır.”35 buyurmaktadır.
İhram, Hac’cın üç şartından birisidir. İhrama girmiş olmanın gereklerinden biri olarak bedendeki bütün giysilerden soyunup yerine iki parça
beyaz havlu ve benzeri türden sarılan dikişsiz kıyafettir. İhram, insana bir
mesajdır.“Sen kendine malik değilsin, sahibinin kim olduğunun farkına var. Burada yaratıcıya kaçış manası olan, buyur Ya Rabbi sana
geldim”, mesajı vardır. Adeta “içimde ve dışımda var olan her şeyi
geride bıraktım ve sana geldim Rabbim” diyebilmektir.
Omuzlara örtülen örtüye RİDA, belden aşağı örtülen örtüye ise İZAR
denir.
İhrama girmek ve İhram yasaklarından uzak durmak vaciptir.
1- İhram’ın Sünnetleri
a- İhram’a girmeden önce, özel durumlardaki kadınlar da dahil boy
abdesti almak, mümkün değilse abdest alınmalıdır.
b- İhram elbiselerinin, vücudun üst kısmını örten “Rida” ile belden
aşağısını örten “İzar” dan meydana gelmesi gerekir.
c- İhram namazının ilk rekatında sure olarak Kafirun, ikinci rekatında da İhlas suresi okumak.
d- Farz namazlardan sonra, kafilelerle her karşılaşmada, seher vakitlerinde ve benzeri durumlarda Telbiye getirmek.
e- İhram’a girmeden önce tırnakları kesmek, kasık ve koltuk altı temizliği yapmak.
35
Buhari, I,9 ; Müslim, III,1515
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
42
f- İhramlı olduğu zaman yüksek sesle Telbiye okumak. Telbiyeyi
her söyleyişte üç defa tekrarlamak ve hemen sonra Tekbir, Tehlil, Salavat-ı Şerife okumak müstehaptır.
g- İhram’a girmeden önce güzel koku sürmek.
h- İhram’a gireceği elbisenin beyaz ve temiz olması gerekir.
Erkekler İhramlı iken, başı açık, ayağı çıplaktır ve Uygun terlik giyerler. İhram’ın üzerine para kemeri bağlayabilir. Kadınlar ise, normal her gün
giydiği elbise ile veya bu yolculuk için hazırlanan elbise ile İhram’a girerler.
Kadınların ayakkabılarının kapalı olması, çorap ve eldiven giymeleri yasak
değildir.
2- İhram’a Niyet: Hacc’a gidecek kişinin Temettü, Kıran ve İfrat
haclarından hangisini yapacağına dair içinden karar vermesidir. Ayrıca
bunu dili ile söylemesi müstehaptır.
Hacc’a gidecek kişi, İhram’a girerken, eğer İfrat Haccı yapacaksa
Hacc’a, Temettü Hacc’ı yapacaksa Umre’ye, Kıran Hacc’ı yapacaksa
hem Umre’ye ve hem de Hacc’a niyet eder. Türkiye’den giden Hacılar genellikle Temettü Hacc’ı yaptıkları için, önce Umre’ye, daha sonra ikinci
defa, Hac için Hava alanında veya Mikat mahallinde İhram’a girerler.
“Allah’ın! Senin rızan için Hac/Umre yapmak istiyorum, onu
bana kolaylaştır ve benden kabul eyle.” diyerek Hac veya Umre’ye niyet eder ve hemen sonra Telbiye getirirler. Böylece İhrama girmiş olunur.
3- Telbiye
“Lebbeyk! Allahumme Lebbeyk! Lebbeyke La şerike leke Lebbeyk! İnnel Hamde ve’n-Ni’mete Leke ve’l- Mülk! La şerike leke!”36
36
Buhari, Hac- 26, Libas-89
Umre ve Hac
43
“Buyur Allah’ım buyur! Buyur, senin hiçbir ortağın yoktur, buyur. Şüphesiz ni’met de, hamd de ve mülk de sana aittir. Senin hiçbir
ortağın yoktur.”
Telbiye, kelime anlamı icabet etmek demektir. Erkekler yüksek sesle, kadınlar da seslerini yükseltmeden telbiye getirirler. Artık İhram yasakları başlamıştır. Bundan sonra herkesin, özellikle söz ve davranışlarına
çok dikkat etmesi gerekir. Telbiye Allah’a teslimiyeti ifade eder. Telbiye,
Umre ve Hacc’ın simgelerindendir. Hz Peygamber (s.a.v) şöyle buyurur :
“Telbiye getiren her mü’minin yol boyunca sağında ve solunda bulunan taş, ağaç yani her şey onunla beraber Telbiye getirir. Telbiye’de
sesini yükselten veya tekbir getiren her kimseye Cennet müjdesi verilir. Cebrail (a.s) bana geldi: “Ashabına Telbiye’de seslerini yükseltmelerini bildir, çünkü Telbiye Hacc’ın simgelerindendir.”37 diye haber
verdi.
İhram’a girme ve İhram yasakları konusunda kadınlar da erkekler gibidir. Ancak kadınlar normal elbise ve kıyafetleri ile İhram’a girerler.Çorap,
ayakkabı ve eldiven giyebilirler. Ancak İhramlı iken, yüzlerini örtmezler,
Telbiye ve Tekbir getirirken seslerini yükseltmezler.
4- Mikat: İhram’a girme yeri ve zamanı demektir. Mekke çevresinde, çeşitli bölge ve ülkelerden Hacc’a gelenlerin İhram’a girecekleri özel
yerleri ifade eder. İhram’a, Mikat denilen yerlerde “Niyet ve Telbiye” ile
girilir. Hava yolu ile Cidde’ye gidecek olan Hacılar, Hava alanında veya
uçakta ihrama girerler. “Niyet ve Telbiye” İhramın rükünlerindendir. Bunlar
olmadan İhram’a girmek mümkün değildir.
Mekke Bölgesinde Mikat Yerleri
1- Zü’l Huleyfe: Hz. Peygamber (s.a.v) mescidine uzaklığı 11
km.’dir. Buradan Mekke’ye olan uzaklık da 450 km’dir. Medinelilerle yolları
Medine’ye uğrayanların mikat yeridir. Medine yönünden Mekke’ye gelenlerin mikat yeridir. Hz. Peygamber (s.a.v), Veda Hacc’ı için burada İhram’a
girmiştir.
2- Cuhfe : Şam yönünden gelenlerin mikat yeridir. Şimdi burası harebe halindedir. Cuhfe ile Mekke arası 187 km’dir.
37
İbn-i Mace, Sünen, Menasik-16 ; Tirmizi, Sünen, Hac-15
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
44
3- Karn: Mekke ile uzaklığı 96 km’dir. Körfez bölgesi, İran ve Irak
Hacıları burada İhram’a girerler. Günümüzde bu Mikat, “Seyl” diye anılır.
4- Yelemlem: Yemen yönünden gelenlerin mikat yeridir. Yelemlem
büyük bir vadidir. Mekke ile uzaklığı 54 km’dir.
5- Zat-ı Irk: Irak yönünden gelenlerin Mikat yeridir. Mekke’nin doğu
tarafından 94 km. uzaklıktadır. Bu Mikat yeri, şimdi terk edilmiş durumdadır. Çünkü buradan yol geçmemektedir.
6- Ten’im-Cirane-Hudeybiye: Mekke’de bulunanlar; gerek Mekke’li ve gerekse yabancı olsun Umre için Mikat mahalli Hill’dir. Harem bölgesi dışına çıkarak İhram’a girerler. Bu yerler, Ten’im, Cirane ve Hudeybiye’dir.
Ten’im, Mekke arasında 30 km. mesafe vardır. Mekke’ye en yakın
Mikat yeridir. Ten’im’de Hz. Aişe (r.anha)’nın adıyla bilinen Mescid’de niyet
edilir ve İhram namazı kılınır. Genellikle Mekke’de bulunan Hacılar burada
İhram’a girerler.
Cirane, Hz. Peygamber (s.a.v)’in Huneyn Gazvesi ve Taif seferinin
arkasından İhram’a girdiği yerdir. Hudeybiye de Mekke’ye 30 km mesafededir.
5- İhramlı Olarak Yasak Olan Şeyler
a- Cinsel ilişki veya şehevi arzuları tahrik edici söz ve davranışlarda
bulunmak yasaktır. Ayrıca İhramlı bir kimse evlenemez. Evlenmek üzere
talip olamaz. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “…Hac esnasında kadına yaklaşmak yoktur…”38
b- Tırnak kesmek, saç ve sakal tıraşı olmak yasaktır. Konu ile ilgili
olarak Kur’an-ı Kerim : “…Kurban yerine (Mina’ya) varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin…”39
c- Vücuttan kıl koparmak, koku sürmek, oje ve ruj kullanmak, parfüm kullanmak, saçlara jöle kullanmak, saç ve bıyıkları yağlamak ve boyamak yasaktır.
38
39
Bakara, 2/197
Bakara, 2/196
Umre ve Hac
45
d- Harem bölgesinde, yani Mekke ve çevresinde yeşil otları, ağaçları
koparmak ve kesmek yasaktır.
e- Münakaşa yapmak, kötü şeyler söylemek, kalp kırmak yasaktır.
f- Dinen yasak olan şeyleri yapmak, başkasını günaha tahrik ve
teşvik etmek yasaktır.
g- Elbise giymek, başı ve yüzü örtmek, erkeklerin eldiven, çorap ve
ayakkabı giymesi yasaktır.
6- İhramlı Olarak Yasak Olmayan Şeyler
a- Yıkanırken kokusuz sabun kullanmak ve serinlemek için gusletmek caizdir.
b- İhram elbisesini yedeği ile değiştirmek veya kirlenmesi halinde
yıkanabilir.
c- Diş fırçalamak ve diş çektirmek.
d- Kan aldırmak ve iğne yaptırmak.
e- Silah taşımak, kol saati ve yüzük takmak, güneş gözlüğü ve numaralı gözlük kullanabilir.
f- Kemer ve para çantası takmak.
g- Yüzü ve başı örtmeden üzerine pike örtmek ve gölgelik veya
şemsiye kullanabilir.
h- Kurban kesmek.
i- Zarar veren kılları koparmak.
b- ARAFAT VAKFESİ
Arafat Vakfesi, Hacc’ın en önemli ruknüdür. Hz. Peygamber (s.a.v)
“Hac Arafat’tır.”40 buyurmuştur.
Arafe günü güneşin tepe noktasına gelmesiyle başlayıp, bayramın
birinci günü tan yerinin ağarmaya başladığı ana kadar devam eden süre,
Arafat Vakfesinin zamanıdır. Yalnız Arefe günü, gündüz Arafat’a çıkanların
güneş batıncaya kadar Arafat’ta kalmaları Vaciptir. Arafat’ın Urane Vadisi
dışında her yerinde vakfe yapılır. Cebel-i Rahme tepesinin eteklerinde
vakfe yapmak sünnettir. Bilme, anlama ve güzel koku gibi anlamlara gelen
Arafat veya Arafe, Mekke’nin 25 km güney doğusunda, Taif dağı yolu üzerinde geniş ve düz bir alanın adıdır. Arafat sahası içerisindeki dağın de-
40
Ebu Davud, Menasik,68
46
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
vamı gibi duran küçük tepe Cebel-i Rahme’dir. Arafat sınırları, uyarıcı
levhalar ve belirleyici işaretlerle tespit edilmiştir.
Vakfe; az bir zaman için de olsa, belirli bir yerde kalmak ve durmak
demektir. Yani Arefe günü, Hac için İhram’lı olarak Arafat sınırlarında bulunmaktır. Süresi içinde Arafat’ta bulunmayanlar, o yıl Hacc yapmamış sayılırlar. Arafat Vakfesinin sahih olabilmesi için:
1- Hac için İhram’a girmiş olmak lazımdır.
2- Belirlenen süre içinde Arafat’ta bulunmak şarttır.
Terviye günü, yani Zilhicce ayının 8. günü, Mina’ya veya Arafat’a hareket edilir. Terviye günü, sabah namazı Mekke’de kılınır, güneş doğduktan sonra İhram’lı olarak Telbiye, Tekbir ve Salavat-ı Şeriflerle Mina’ya hareket edilir. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları Mina’da kılınır ve Geceyi Mina’da geçirirler. Bu şekildeki uygulama sünnettir.
Zilhicce ayının 9. günü, yani Arafe günü sabah namazını Mina’da
kıldıktan sonra Arafat’a hareket edilir. Yerleşim yeri olan çadırlarda öğleye
kadar ibadet ve zikir yapılır. Öğle vakti içinde, öğle ve ikindi namazları
“Cem-i Takdim” ile kılınır ve çadırlarda vakfe yapılır. Bütün gün ibadetle
değerlendirilir.
Güneş battıktan sonra, akşam namazını kılmadan, Arafat’tan ayrılarak Müzdelife’ye hareket edilir. Akşam ve yatsı namazları, yatsı namazı
vakti girdikten sonra birlikte “Cem-i Tehir” ile kılınır. Şeytan taşlamada
kullanacak taşları burada toplanabilir veya Arafat’ta toplanır.
Arefe günü, Arafat’ta öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kılındıktan sonra, ayağa kalkılarak kıbleye karşı dönülür ve Arafat duası ayakta
okunur, böyle yapılması müstehaptır. Ayrıca Telbiye, Tehlil ve Salavat-ı
Şerifeler getirilir. Tevbe, İstiğfar ve dua edilir, Kur’an-ı Kerim okunur. Esas
olan herkesin Arafat Vakfesi duasını bizzat okumasıdır, ancak uygulamada topluca okunur.
Hac ile ilgili Arafat hutbesi ve Öğle ile ikindi namazı, öğle vaktinde
Cemaat-ı Kübra ile Nemire Mescid’inde kılınır. 300 bin kişinin namaz kılabileceği büyüklüktedir. Ancak bu mümkün değilse, bulunduğumuz yerde
kılabiliriz.
Hz. Peygamber (s.a.v) Arafat’ın fazileti hakkında:“Hiçbir Müslüman
yok ki, Arefe günü öğleden sonra yüzünü kıbleye çevirerek vakfeye
Umre ve Hac
47
durup ondan sonra; 100 defa Tevhid kelimesini, 100 defa İhlas süresini okuyarak, 100 defa Salavat-ı Şerife getirmiş olsun da, buna karşılık Allah şöyle der: “Meleklerim şu kulumun mükafatı nedir? Zira beni
Tesbih, Tehlil ve Ta’zim etti, beni tanıdı, hamdü senada bulundu. Siz
şahit olun Meleklerim..! Şüphesiz O’nu mağfiret ettim ve kendisine
şefaat yetkisi verdim. Eğer bu kulum şu vakfede duran insanlar için
af dileseydi, onlar için de O’na şefaat yetkisi verirdim.”41 buyurmaktadır.
1- Arafat Vakfesinin Sünnetleri
a- Arefe günü güneş doğar doğmaz Arafat’a hareket etmek. (Yoğunluk nedeniyle daha önce Arafat’a gidilir.)
b- İmamın okuduğu hutbeyi dinlemek.
c- Öğle ve ikindi namazlarını beraber kılmak.
d- Namazdan sonra Vakfe’ye durmak.
e- Zamanını Zikir, Tesbih, Tehlil ve İstiğfar ile değerlendirmek.
f- Dua etmek.
g- Ayakta kıbleye yönelerek, Mümkünse Cebel-i Rahme’nin eteklerinde Vakfe’de bulunmak.
h- Münakaşa ve gereksiz sözlerden kaçınmak.
i- Bol bol sadaka vermek.
j- Kur’an-ı Kerim okumak.
k- Zeval vaktinden sonra, Vakfe için mümkünse gusletmek.
l- Vakfe yaparken abdestli olmak.
c- MÜZDELİFE VAKFESİ
Zilhicce ayının 9. günü, yani Arafe günü güneş battıktan sonra, Arafat’tan Müzdelife’ye intikal başlayacağından, akşama doğru hazırlık yapılır.
Güneşin batması ile birlikte Müzdelife’ye hareket edilir. Akşam namazı
Müzdelife’de yatsı vaktinde, yatsi namazı ile birleştirilerek, yani Cem-i Tehir yapılarak kılınır. Yol boyunca Telbiye, Tekbir, Tehlil, Salavat-I Şerife ve
dua yapmaya devam edilir. Müzdelife’de sabah namazı kılınır ve namaz-
41
Müslim, Hac, 1348
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
48
dan sonra ortalık aydınlanıncaya kadar vacip olan Müzdelife Vakfesi yapılır. Harem sınırları içinde bulunan Müzdelife’nin sınırları da levhalarla belirtilmiştir. Müzdelife’de bir ezan iki kamet ile akşam ve yatsi namazları cem
edilerek kılınır. Teşrik tekbirleri getirilir. Müzdelife vakfesi, bayram gecesi,
gece yarısından itibaren güneşin doğuşuna kadar olan süre içerisinde yapılır. Bu süre içerisinde kısa bir müddet bile olsa orada bulunan kimse,
Müzdelife vakfesini yerine getirmiş sayılır. Müzdelife vakfesini, sabah namazı vaktinin girmesinden sonra yapmak sünnettir. Müzdelife vakfesi duasını rehberin okuması ve dinleyenlerin amin demesi mümkündür. Güneş
doğmadan Müzdelife’den, Mina’ya hareket edilir. Yol boyunca Tekbir,Tehlil, Telbiye ve Salavat-ı Şerifeler okunur. Bugün Telbiye’nin son günüdür.
d- ŞEYTAN TAŞLAMA
Müzdelife vakfesinden sonra Mina’ya gidilir. Yol boyunca Telbiye,
Tekbir ve Tehlil getirmeye devam edilir. Mina’da çadırlara yerleşilir. Bir
müddet dinlenilir. Daha sonra büyük Şeytan’a 7 taş atılır. Bayram günlerinde Mina’da büyük şeytan, orta şeytan ve küçük şeytana taş atmak
Hacc’ın vaciplerindendir.
TABLO:
BAYRAM
KÜÇÜK
ORTA
ŞEYTAN ŞEYTAN
BÜYÜK
ŞEYTAN
BİR GÜNDE
ATILAN TAŞ
1. Gün
---
---
7 Taş =
7 Taş
2. Gün
7 Taş
7 Taş
7 Taş =
21 Taş
3. Gün
7 Taş
7 Taş
7 Taş =
21 Taş
4. Gün
7 Taş
7 Taş
7 Taş =
21 Taş
TOPLAM
21 Taş
21 Taş
28 Taş =
70 Taş
Taşlama işine, küçükten büyüğe doğru olmasına dikkat edilir. Mina’da kalmayanların dördüncü günü taş atmaları gerekli değildir. Nohut
Umre ve Hac
49
tanesi büyüklüğünde olan taşlar, sağ elin baş ve şehadet parmaklarının
ucuyla tutularak atılır. Bunu yaparken,
“ Bismillah..! Allah’u Ekber rağmen li’şeytani ve hizbih.”
“Allah’ın adıyla..! Allah’u Ekber..! Şeytana ve O’nun birliklerine
rağmen.” denilerek taşlar atılır.
Taşlar tek tek atılır ve kümelerin üzerine veya havuzlara atılır. Atılan
taş yerine düşmezse, başka taş atılır. Bayramın birinci günü, büyük şeytana 7 taşın atılması ile son verilir. Birinci günkü taşlama sabah namazı vaktinin girmesiyle başlar, bayramın ikinci günü sabah vaktine kadar devam
eder.
Bayramın ikinci günü öğle vaktinin girmesi ile başlayan ve üçüncü
günü sabah vaktinin girmesine kadar, küçüğünden başlanarak her üç şeytana 7 taştan, toplam 21 taş atılır. Bayramın üçüncü günü de 21 taş atılır.
Bayramın dördüncü günü, Mina’dan ayrılmamış olanlar 21 taş daha atarlar. Ancak tan yeri ağarmadan, Mina’dan ayrılanların taş atmaları gerekmez. Küçük ve orta şeytanlara taş attıktan sonra dua edilir. Büyük şeytana taş attıktan sonra hemen oradan ayrılmak gerekir. Vaktinde atılamayan
taşların, bayramın dördüncü günü güneş batıncaya kadar atılması vaciptir.
Atılmadığı takdirde ceza gerekir.
Hanefi Mezhebine göre, şeytan taşlama günlerinin gecesini Mina’da
geçirmek sünnettir. Maliki, Hambeli ve Şafii mezheplerinde ise, bu gecenin yarıdan çoğunu Mina’da geçirmeleri vaciptir.
Bayramın birinci günü, büyük şeytana taş atıldıktan sonra kurban
kesilir ve daha sonra İhram’dan çıkılır. İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre
vacip olan, önce büyük şeytana taş atmak, sonra kurban kesmek ve daha
sonra da tıraş olup İhram’dan çıkmak ise de, diğer bazı mezheplere göre,
taş atmadan, ya da kurban kesmeden önce de tıraş olmak ve İhram’dan
çıkmak mümkündür.
Şeytan taşlamada Hz. İbrahim (a.s)’in verdiği iç mücadele var. Korku, kıskançlık, istek ve iç çekişme gibi olumsuz duygular ortaya çıktığı
zaman, içimizdeki negatif güçler harekete geçer. Bunlar semavi kitaplarda
şeytan olarak tanımlanmıştır. Burada gaflet, cehalet ve nefsimizdeki olumsuz dürtüler taşlanılıyor. Hac boyunca her türlü kötülüklerden arınan insan,
son işlem olarak şeytan taşlamak ile Allah’a sığınmış oluyor.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
50
1- Şeytan Taşlamanın Sünnetleri
a- Taşlar nohuttan büyük olmalıdır.
b- Taşlar 4 veya 5 m mesafeden atılmalıdır.
c- Bayramın 2. 3 ve 4. günü sırası ile taş atmak gerekir.
d- Her taşı atarken “Bismillah Allah’u- Ekber” demek gerekir.
e- Küçük ve orta şeytana taş attıktan sonra kıbleye karşı dua etmek
gerekir.
f- Temiz taş atmak gerekir.
e- KURBAN KESMEK
Bayramın birinci günü Akabe cemresine (büyük şeytana) taş atıldıktan sonra, kurbanlar kesilir ve tıraş olunur. Buraya Mina denilmesi, kurban
kesilerek kan akıtılmasındandır. Mina, kelime olarak kan akıtmak anlamındadır. Mina, Müzdelife ile Mekke arasında bir yerdir. Harem bölgesine
dahildir.
Hedy, sözlükte gönderilen ve nakledilen şey anlamına gelen bir
isimdir. Dini terim olarak Hedy, Harem’e ve Kabe’ye hediye olmak üzere
kesilen kurbanlıklardır. Temettü ve Kıran Hacc’ı yapanların Harem bölgesi
içinde, Hedy kurbanı kesmeleri vaciptir. Kur’an-ı Kerim: “Hacc’ı da, Umre’yi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız, artık size kolay gelen kurbanı gönderin.
Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden
her kim hastalanır veya başından rahatsız olursa (tıraş olmak zorunda
kalır) fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban
kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman Hacca kadar Umreyle
faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban
bulamayan kimse üçü Hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak
üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın
cezasının çetin olduğunu bilin.”42 buyurmaktadır.
Temettü ve Kıran Hacc’ı yapanların bir mevsimde hem Umre ve hem
de Hac eda edebilmiş olmalarına şükretmek üzere kesilmesi vacip olan
kurban şükür Hedy’dir. Bu kurban, bayramın ilk günü tan yeri ağarmasın-
42
Bakara, 2/196
Umre ve Hac
51
dan, üçüncü gün güneş batıncaya kadar olan sure içinde kesilmesi vacip
olur. Gecikmesi halinde ceza gerekir. Kurban kesme imkanı bulamayanlar,
on gün oruç tutarlar. Hacılar kurban bayramında, şartlarını taşıyan her
Müslümanın, her yıl kesmekte olduğu normal kurbanı kesmek zorunda
değillerdir.
f- TIRAŞ OLMAK
Saçları dipten kazıtmaya Halk, makasla kısaltmaya da Taksir denir.
Hac ve Umre yapanlar, usulüne uygun görevler yapıldıktan sonra tıraş olmaları vaciptir. Hac’da tıraş, bayramın birinci günü sabahı, Fecr-i Sadık’ta
başlar. Ebu Hanife’ye göre, “Eyyam-ı Nahr” denilen kurban kesme günlerinde, üçüncü günü güneş batıncaya kadar olan süredir. Bu sürede tıraş
olmak vaciptir. Geciktirilmesi cezayı gerektirir. Tıraş olmanın yeri Harem
bölgesidir. Başın en az dörtte birinin tıraş edilmesi veya saçlarının uçlarından kesilerek kısaltılması vaciptir.
Hz. Peygamber (s.a.v) Veda Hacc’ı yaparken, bayramın birinci günü
Müzdelife’den Mina’ya geldiğinde, önce:
abcde-
Akabe Cemre’sine 7 taş attı.(Büyük Şeytan’a 7 taş attı.)
Kurban kesti.
Saç tıraşı oldu.
Sonra Mekke’ye giderek Ziyaret Tavafı yaptı.
Daha sonra Mina’ya döndü.
Tıraş olduktan sonra,İhram yasakları ortadan kalkar, buna I.Tahallül
denir. Ancak eşi ile birlikte olma yasağı devam eder. Ziyaret tavafı yapıldıktan sonra II.Tahallül gerçekleşir ve bütün yasaklar kalkar. Artık Hac
tamamlanmış olur.
g- ZİYARET TAVAFI
Ziyaret Tavafı Hacc’ın farzlarındandır. Hacc’ın iki rüknünden birisidir.
Buna İfada Tavafı da denir. Ziyaret Tavafı, bayramın birinci günü, gece
yarısından itibaren başlar ve aslında ömrünün sonuna kadar devam eder.
Ziyaret Tavafının, bayramın ilk üç gününde yapılması usule uygun ise de,
daha sonraki günlerde yapılması da mümkündür. Tavaf, Hacer’ül- Esved
köşesinden veya hizasından başlayarak,Tavaf niyetiyle Kabe’nin etrafında
7 defa dönmektir. Her bir dönüşe Şaft denir. 7 Şaft bir tavaf demektir. İlk
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
52
dört şaft farz, diğer üç şaft vaciptir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:
«…sonra o Eski Ev’i (Kabe’yi) tavaf etsinler… »43 buyurmaktadır.
Hacer’ül- Esved’in karşısına gelerek tavaf için niyet edilir:
“Allah’ım, senin rizan için tavaf etmek istiyorum, bunu benden
kabul buyur ve kolaylık ihsan eyle.”
Burada İhram’ın bir ucunu sağ koltuk altından geçirerek sol omuz
üzerine alarak, sağ kolu omuzla birlikte açık bırakmak gerekir. Buna İnziba denir. Sonra Tekbir, Tehlil getirerek ve dua yaparak Hacer’ül- Esved
hizasına gelinir. Başlama çizgisinin yanında, ellerin içi Kabe’ye doğru olacak şekilde, kulak veya omuz hizasına kadar kaldırılarak “Bismillah..! Allah’u Ekber” denilir ve Tavaf’a başlanılır. Mümkün olması halinde Hacer’ül- Esved öpülür, mümkün değilse İstilam, yani selamlama yapılır. Ziyaret Tavafı 7 şaftla tamamlanır ve daha sonra tavaf namazı kılınır. Ziyaret tavafının her şaftında dua edilir. Tavaf’ın Hatim’in dışında yapılması
gerekir. Erkekler tavafın ilk üç şaftından kısa adımlarla koşar gibi yürümeleri sünnettir. Tavaf esnasında Kur’an-ı Kerim okunabilir, ancak Telbiye
getirilmez. Tavaf’ın ara verilmeden yapılması sünnete uygundur.
Ruk-i Yemani, yani Yemen köşesi istilam edilir. Hacer’ü-Esved köşesine veya hizasına varılınca bir şaft tamamlanmış olur. Beklenmeden tekrar İstilam edilerek ikinci Şaft’a devam edilir. Diğer Şaft’lara da aynen devam edilir. Yedinci Şaft’ın sonunda Hacer’ül-Esved tekrar İstilam edilerek
Tavaf bitirilir. Sonra Harem’in uygun bir yerinde, mümkün olması halinde
Makam-i İbrahim’de iki rekat tavaf namazı kılınır. Bu namazın sevabı çok
büyüktür. Tavaf namazından sonra, dua edilir ve Zemzem içilir.
h- SA’Y
Sözlük olarak; “Hızlı yürümek” anlamına gelmektedir. Terim olarak
ise, Hac ve Umre’de Kabe’nin doğusundaki iki tepe olan Safa’dan başlayarak Merve’ye 4 gidiş, Merve’den Safa’ya 3 dönüş olmak üzere, 7 gidiş
ve gelişe sa’y denir. Safa’da Merve’ye her gidişi ve Merve’den Safa’ya her
dönüşe “Şavt” denir. Safa ile Merve arasındaki 456 m. uzunluğundaki yürüme alanına “Mes’a” denir. Sa’y yapmak vaciptir. Şafii, Hambeli ve
Maliki mezheplerine göre farzdır.
43
Hac, 22/29
Umre ve Hac
53
Tavaf yapıldıktan ve tavaf namazı kılındıktan sonra Sa’y etmek için
Harem-i Şerif’ten çıkılır. Ancak sünnete uygun olan Safa’ya yakın olan kapıdan, yani Bab-ı Safa’dan çıkılır.
Konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v):”Sa’y ediniz. Çünkü Allah üzerinize Sa’y etmeyi yazdı.”44 buyurmaktadır.
Sa’y esnasında herkesin içinden geldiği gibi dua etmesi mümkün
olmakla beraber, Sa’y dualarının okunması da uygundur. Yeşil ışıklı direklerin arasında, erkekler koşar adımlarla yürümeleri gerekir. Buna “Hervele” denir.
Hacer’ül-Esved istilam edildikten sonra Mes’a’ya, yani Sa’y yapılan
yere gidilir ve orada niyet edilir: “Allah’ım senin rızan için Safa ile Merve
arasında 7 Şavt Hac/Umre Sa’y’ını yapmak istiyorum. Onu bana kolay
kıl ve benden kabul buyur.”
Sa’y’a Safa tepesinden başlamak üzere Kabe görününceye kadar
çıkılır. Orada Kabe’ye karşı dönerek Tekbir, Tehlil, Salavat-ı Şerife okunur
ve dua yapılır. Sonra Merve tepesine doğru gidilir ve Kabe görünecek şekilde çıkılır. Merve’de de Tekbir,Tehlil, Salavat-ı Şerife okunur ve dua yapılır. Böylece bir Şavt bitmiş olur. 7 Şavt bir Sa’y’dır.
Safa tepesi ile Kabe arası 97 m’dir. Safa ile Merve tepelerinin arası
760 arşın, yani 456 m’dir. Duaların en çok kabul edildiği önemli mekanlardan birisi de Safa tepesidir. Dua için özel zaman ikindi vaktidir.
1- Sa’y’ın Şartları
a- Sa’y’e Safa’dan başlamak gerekir.
b- Hacc’ın Sa’y’ını Hac ayları içinde yapmak gerekir.
c- Usulüne uygun olarak, Tavaf’tan sonra Sa’y yapmak gerekir.
d- Şavt’ların en az 4’unu yapmış olmak gerekir.
e- Hac veya Umre için İhram’a girdikten sonra Sa’y yapmak gerekir.
2- Sa’y’ın Vacipleri
a- Mazereti yoksa, yürüyerek yapmak gerekir.
b- Şavt’ları 7’ye tamamlamak gerekir. (Şafii, Hambeli ve Maliki mezheplerine göre, 7 Şavt’ın tamamı rükündür.)
44
Müsned, VI,421
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
54
3- Sa’y’ın Sünnetleri
a- Tavaftan sonra, Tavaf namazını kılmak, ara vermeden Sa’y’a başlamak gerekir.
b- Sa’y’a başlamadan Hacer’ül- Esved’e selam vermek gerekir.
c- Abdestli olarak yapmak lazımdır.
d- İki yeşil direk arasında erkeklerin Hervele yapması gerekir, ancak
kadınların Hervele yapmaları gerekmez.
e- Şavt’lara ara vermeden yapmak gerekir.
f- Dua ve zikirle Sa’y’a devam etmek lazımdır.
g- Safa ve Merve’de ellerini kaldırarak dua etmek gerekir.
h- Dünya kelamı konuşmamak lazımdır.
i- Niyetle Sa’y’e başlamak gerekir.
j- Necasetten taharet içinde olmak gerekir.
Hac ve Umre için sadece birer defa Sa’y yapılır. Tavaf ya da Sa’y
yapılırken namaz için kamet getirildiğinde, Tavaf veya Sa’y bırakılır, cemaatle namaz kılınır ve daha sonra Tavaf veya Sa’y yapmaya devam edilir.
5- HACCIN VACİPLERİ
a- Müzdelife’de vakfe yapmak, yani Müzdelife’de gecelemek gerekir.
b- Şeytan taşlamak, yani sırası ile Cemrelere taş atmak, teşrik gecelerinde Mina’da gecelemek gerekir.
c- Saçlarını kesmek veya kısaltmak gerekir.
d- Sa’y yapmak gerekir.
e- Veda Tavafı yapmak da vaciptir. Konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v): “Hiç bir kimse, son işi Beyt’i tavaf etme olmadıkça
Mekke’den ayrılıp gitmesin.”45 buyurmaktadır.
6- HACCIN SÜNNETLERİ
a- Kudüm Tavafı yapmak gerekir.
b- Hac hutbelerini dinlemek gerekir.
45
Müslim, II, 963
Umre ve Hac
55
c- Arefe gecesini Mina’da , bayram gecesini de Müzdelife’de geçirmek gerekir.
d- Kurban kesme günlerinde Mina’da kalmak ve orada gecelemek
gerekir.(Hanefi mezhebine göre sünnet, diğer mezhepler göre vaciptir.)
e- Mina’dan Mekke’ye dönüşte Muhassab veya Batha vadisinde bir
müddet dinlenmek gerekir. (Bu vadi günümüzde Mekke içinde kaldığından, bu sünnet uygulanmamaktadır.)
7- VEDA HACCI
Hacc’a uzaklardan, yani Mikat sınırları dışından gelmiş olanların
Mekke’den ayrılmadan Veda Tavaf’ı yapmaları Vaciptir. Bu son görevdir
ve buna “Sader Tavafı” da denir.
Veda Tavafı için niyet edilir: “Allah’ım..! Senin rızan için veda tavafı yapmak istiyorum. Bunu bana kolaylaştır ve kabul eyle.”
Veda Tavaf’ından sonra tavaf namazı kılınır ve dua edilir. Daha sonra Kabe’ye ve Mescid-i Haram’a veda edilir. Bu ayrılış son derece zordur.
Ancak tekrar nasip olması için dua etmek gerekir.
8- HAC’DA KADINLARIN DURUMU
Hacc ibadetini yerine getirme konusunda, kadın ile erkek arasında
herhangi bir fark yoktur. Yalnız şu konularda farklılık söz konusudur.
1-Telbiye getirirken seslerini, ancak kendileri işitecek kadar yükseltirler.
2- Safa ile Merve arasında "Sa'y" ederken, yeşil işaretler arasında
Hervele yapmazlar ve "Tavaf" esnasında Remel ve İztiba yapmazlar.
3- Saçlarını dibinden tıraş etmezler, ancak uçlarından biraz kesmeleri gerekir.
4- Kalabalık ve sıkışık durumlarda, Hacer’ül- Esved'i istilam etmeyebilirler.
5- Kadınlar, erkekler gibi başlarını açmazlar, yalnız yüzlerini açık bulundururlar.
56
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
6- Kendilerine ait her çeşit dikişli elbise ve ayakkabı giyerler. Hayız
ve Nifaz hallerinde, temizlik için yıkanırlar ve tavaftan başka bütün vazifelerini yaparlar. Hayız ve Nifas sebebiyle farz olan ziyaret tavafını yapamayanlar, temizlendikten sonra bu farzı yerine getirirler. Hayız ve Nifas denilen özel halleri nedeniyle Ziyaret Tavafı’nı “Eyyam-ı Nahr’dan” yani bayramın 3. gününden sonra yapmak ve Veda tavafını terk etmekle kendilerine ceza gerekmez.
7- Kadınların Hayız halinde olmaları, Sa’y yapmalarına engel değildir. Bu halde Sa’y yapmaları caizdir. Bu durumda genel kaide, Mescid-i
Haram dışında yapılan Hac ile ilgili ibadetlerde taharet şart değildir. Ancak
bu İbadetleri taharet üzere yerine getirmek daha faziletli ve sünnete daha
uygundur. Mescid-i Haram’da yapılan her ibadet için taharet şarttır ve Vaciptir.
8- İhram’a girmeden önce veya İhram’a girdikten sonra özel halini
gören kadınlar, Tavaf dışında, Hac ibadeti esnasında, yerine getirilmesi
gereken bütün ibadetlerini yapabilirler.
Bu durumda olan bir kadın Kudüm veya Umre tavafını yapmadan,
Arafat Vakfesini yapmak mecburiyetinde kalırsa bu durum ortaya çıkar:
a- İfrat Hacc’ı yapmak üzere İhram’a girmişse, temizlendikten sonra
Ziyaret ve Veda tavafını yapar, Kudüm tavafını terk etmesi nedeniyle ceza
gerekmez ve Hacc’ı tamamlanmış sayılır.
b- Şayet Temettü Hacc’ı yapmak üzere, Umre için ihrama girmişse,
Arafat’a çıkıncaya kadar temizlenmeyi bekler. Ancak temizlenmeden veya
temizlendikten sonra Umre tavafını yerine getirme zamanı ve imkanı bulmadan Arafat’a çıkmak zorunda kalırsa Hac için niyet eder, Telbiye yaparak Umre ihramını iptal eder ve İfrat Hacc’ı yapmış olur. Dolayısı ile Temettü kurbanı kesmesi gerekmez. Ancak Hac’dan sonra Umre’yi kaza
eder, iptal ettiği için Hanefi mezhebine göre, ceza kurbanı kesmesi gerekir.
C- HAC VE UMRE İÇİN
1- Genel Olarak Yapılması Gerekenler
a- Haccetmek için borç almaktan kaçınmalıyız. Çünkü Hac, yoluna
gücü yetenlere farzdır.
b- Amelleri bozacak veya sevabını azaltacak herhangi bir duruma
fırsat vermemek için, Hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğrenmeye çalışmalıyız.
c- Hac’da mezheplerden birini taklit etmek gerektiğini bilmeliyiz.
Bundan dolayı gücünün yetmediği şeylerle uğraşmaya gerek
yoktur. Allah, hiç kimseye gücünün yetmeyeceği şeyi yüklemez.
d- İnsanların ne yaptığını takip etmeyi bırakıp kendi amellerine ve
ibadetine önem vermeliyiz. Bazı Müslümanların cahilliklerinden
dolayı tuhaf ameller yaptığını gördüğünde, bunları sabır ve yumuşaklıkla çözmeye çalışmalıyız. Çünkü böyle davranmak yüce
ahlakın alametlerindendir.
e- Günah işlemeye karşı kendimizi korumalıyız.
f- Tavaf, Sa’y ve diğer ibadetlerimizi yaparken insanlara eziyet etmekten kaçınmalıyız.
g- Kalabalığın çok olduğu Tavaf, Sa’y ve Arafat gibi yerlerde kadınlara dokunmaktan kaçınmalıyız.
h- Bazı ibadetlerin sebebini kendimize veya başkalarına sormamalıyız. Kendimizi Allah’a teslim etmeye çalışmalıyız.
i- Harameyn halkına karşı yumuşaklıkla davranmalıyız. Onlara sert
ve kaba davranmamalıyız. Çünkü Mekke halkı Allah’ın Evi’nin,
Medine halkı da Hz. Peygamber (s.a.v)’in komşusudur.
j- Türkiye’de daha iyi ve daha ucuz bulmak mümkünken, orada
alış veriş yapmanın doğru olmadığını bilmeliyiz. Bu anlayış
bir milli görevdir. İsraf olacak şekilde eşya almanın caiz olmayacağının bilincinde hareket etmeliyiz.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
58
2- Tavaf’ta Yapılması Gerekenler
a- Tavafın Mescid-i Haram’ı selamlama olduğunu bilmeliyiz. Tavaf
yaparken, ibadet halinde olduğumuzu unutmamalıyız.
b- Fazla beklemek kalabalığa neden olacağından, Hacer’ül- Esved’i
selamlarken çok beklememeliyiz.
c- Hacer’ül- Esved’i öpmek için izdiham oluşturmamalıyız. Çünkü
Hacer’ül- Esved’i öpmek sünnet, kendimize ve başkalarına eziyet
vermemek ise vaciptir. Vacibin uygulanması, sünnetten daha evladır.
d- Tavaf esnasında huşu içinde olmak ve kalbinin de başka şeyler
ile meşgul olmaması müstehaptır.
e- Tavaf’ta Şavt’ları,arka arkaya yapmak müekket sünnettir.
f- Tavaf esnasında parmakları çıtlatmaktan sakınmalıyız. Aynı zamanda yemek, içmek, dua ve zikir dışında konuşmak da mekruhtur.
g- Abdesti sıkışmış halde tavaf yapmak mekruhtur.
h- Tavaf’ı, Hatim’in dışından yapmak gerekir. Çünkü Hatim, Kabe’nin içi sayılır.
i- Tavaf esnasında sesimizi yükseltmemeliyiz. Çünkü yüksek ses,
tavaf edenleri rahatsız edebilir.
j- Bütün Şavt’larda Remel yapmamalıyız. Çünkü sünnet olan Tavaf’ın ilk 3 Şavt’ında Remel yapmak olup, diğer Şavt’larda normal
olarak yürümeliyiz.
k- Remel’in, ilk 3 Şavt’ta, İzdiba’nın ise, bütün Şavt’larda yapılması
sünnettir.
l- Kadınların tavaf anında Remel yapmaları ve Sa’y anında Hervele
yapmaları gerekmez. Bu durum erkekler için sünnettir.
m- Namaz kılarken İzdiba yapmamalıyız.
n- Tavaf’tan sonra, kalabalık olması halinde, Makam-ı İbrahim’in arkasında namaz kılmak için ısrar etmemeliyiz. Harem-i Şerif’in
herhangi bir yerinde de namaz kılabiliriz.
Hac ve Umre İçin
59
o- İhram’dan çıkan kadınlar, saçlarını kısaltırken erkeklere göstermemelerine dikkat etmelidirler.
3- Arafat Gününde Yapılması Gerekenler
a- Arafat’a giderken Telbiye’yi sesli olarak getirmeliyiz.
b- Arefe günü tembellik, uyuşukluk ve vakti boşa geçirmekten kaçınmalıyız. Kendimizi dua ve zikirle meşgul etmeliyiz. Çünkü Hz.
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Duaların en hayırlısı
Arefe günü yapılan duadır.”46
c- Dua yaparken mümkün olması halinde Kabe’ye yönelmeliyiz.
Arafat sınırları içinde kalmaya dikkat etmeliyiz.
d- Nemire Mescidi’nin %75’i Arafat sınırları içinde, %25’i ise Arafat
sınırları dışındadır. Herkesin buna dikkat etmesi gerekir. Çünkü
Arafat sınırları dışında vakfe yapmak, Hac ibadetinin iptal olmasına neden olur.
e- Kalabalığa ve insanlara eziyet etmeye neden olacağından, vakfeyi Rahmet tepesinde, yani Cebel-i Rahme’de yapmaktan kaçınmalıyız.
f- Arafat’tan, güneş battıktan sonra ayrılmaya dikkat etmeliyiz. Böylece gece ve gündüz kalmış oluruz. Ayrılmaması halinde kurban
kesmek gerekir.
g- Allah’ın günahlarımızı affetmeyeceğine dair bir düşünce içinde
bulunmamalıyız. Eğer böyle yaparsak ilk günahı işlemiş oluruz.
Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez.
4- Mina’da Yapılması Gerekenler
a- Taşların Cemrelere vurması gerekir ve taşlar düzenli atılmalıdır.
b- Taşların tamamının bir defada atılmaması gerekir. Hepsi bir defada atıldığı zaman 7 atış değil, 1 atış sayılır.
46
Tirmizi, Hudud, 8
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
60
c- Cemrelere taş atarken, küçük, orta ve büyük sırasını takip etmeliyiz.
d- Atılan taşlar konusunda şüphe olmaksızın, kasıtlı olarak az veya
fazla atmamalıyız.
e- Küçük ve orta cemreyi taşladıktan sonra dua etmeliyiz. Bu durum
sünnete uygundur.
f- Büyük cemreye taş attıktan sonra dua yapılmaz, çünkü bu durum
sünnetin gereğidir.
5- Medine’de Yapılması Gerekenler
a- Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetine tam olarak uymalıyız.
b- Eğer birisi Hz. Peygamber (s.a.v)’e selam göndermiş ise, ismini
zikrederek selamını iletmeliyiz.
c- Namazları mübarek Ravza-ı Mutahhara’da kılmaya önem vermeliyiz. Çünkü orası Cennet bahçelerinden bir bahçedir.
d- Kabirlerin duvarlarına el-yüz sürmemeliyiz ve öpmemeliyiz. Bu
durum bit’at’tır.
e- Medine’de sakin ve edepli olarak hareket etmeliyiz. Çünkü biz
orada Hz. Peygamber (s.a.v)’in ve ashabının ayak bastığı yerlerde yürümekteyiz.
f- Yüksek sesle konuşmamalıyız. Çünkü Hz. Peygamber(s.a.v)’in
yanında yüksek sesle konuşmak hayırlı amelleri boşa çıkartır.
g- Sigara içmemeliyiz. Eğer sigara içiyor isek, bu mukaddes topraklarda ondan vazgeçmeliyiz. Bırakmak için karar vermek ve dua
etmenin tam zamanıdır.
D- SUUDİ ARABİSTAN
Suudi Arabistan, İslam’ın kutsal beldelerini ve doğuş topraklarını yönetimi altında tutan bir devlet olduğundan, bütün dünya Müslümanlarının
gündeminde olan bir devlettir. Hac ve Umre için bu devletin vizesine ihtiyaç duyulması nedeniyle, bu ibadetlerini yerine getirmek isteyenlerin zorunlu olarak bu devletle bir irtibatları da olmaktadır.
Suudi Arabistan Hakkında Genel Bilgiler
Resmi adı
: Suudi Arabistan Krallığı
Yönetim Biçimi
: Monarşi (Bir hükümdarın, devlet başkanı
olarak yönetimde olduğu yönetim şeklidir.)
Başkenti
: Riyad
Önemli şehirleri
: Mekke, Medine, Cidde, Taif, Dammam,
Dahran, Bureyde
Yüzölçümü
: 2.331.000 km²
Para Birimi
: Suudi Arabistan Riyali
Enflasyon oranı
: (Tüketici Fiyatları) % -1.2
Nüfusu
: 22.02 Milyon (2000 yılında)
Nüfus artış hızı
: %3.9 Nüfusun %77.5’ı şehirlerde yaşamaktadır.
Etnik yapı
: Nüfusun % 94'ü Arap’tır. Kalan nüfusu
da Güney Asyalılardır.
Dil
: Resmi dil de, konuşulan dil de Arapça'dır.
Okur yazarlık oranı
: %62.8
Haftalık tatil
: Perşembe ve Cuma günleridir.
Çalışma saatleri
: Bankalar : Cumartesi-Çarşamba
08:00-12:00 17:00-20:00 arası açıktır.
: Mağazalar : Cumartesi-Çarşamba
09:00-12:00 15:00-18:00 arası açıktır.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
62
Elektrik
: 110 & 220 Volt
Saat farkı
: Yaz döneminde saat farkı yoktur, kışın 1
saat ileridedir.
Telefon kodu
: (00966) Mekke(2) - (00966) Medine (4)
Türkiye’yi aramak için
: 0090+Alan Kodu + Telefon numarası.
Cep telefonu
: TURKCELL- AVEA - VODAFONE
Ortalama hava sıcaklığı : En düşük 25, en yüksek 47 derecedir.
Ekonomik yapı: Fert başına düşen milli gelir: 7070 dolardı. İhracat
48 milyar $, İthalat 28 milyar $, İşgücü 7.000.000 kişi, Dış borç 28 Milyar
USD, Doğal kaynaklar, Petrol rezervi 261,5 milyar varildir. (1999) Üretim,
8,8 milyon günlük varildir. Suudi Arabistan ekonomisi büyük ölçüde petrole
dayalı bir yapı arz etmekte, temel ekonomik faaliyetler kamu idaresinde
yürütülmektedir. Suudi Arabistan yeryüzündeki ispatlanmış petrol rezervlerinin % 26’sına sahiptir. En büyük petrol ihracatçısı olan ülkedir, aynı zamanda OPEC’de de lider konumunda bulunmaktadır. Bu miktar OPEC ülkelerinin 24 milyon 520 bin varil olan günlük toplam petrol üretiminin üçte
birine yakındır. Yılda ortalama 33 milyar m³ miktarında da doğal gaz
üretmektedir. Petrol ve doğal gazdan elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi
hasıla içinde payı % 35'tir. Tarım ve hayvancılıktan elde edilen gelirin milli
gelir içindeki payı % 6'dir.
Havayolu seyahat süresi : 3-3,5 saattir.
Din: Resmi dini İslam'dır ve halkın % 99'u Müslüman’dır. Müslümanların çoğu Sünni ve büyük çoğunluğu Hanbelidir. Vehhabilik anayasal bir
inançtır. Az sayıda da Şii Müslüman vardır. Müslümanların dışında az sayıda Hıristiyan ve doğu dinleri mensubu mevcuttur.
Coğrafi durumu: Ortadoğu ülkelerinden sayılan ve Arap yarımadasının büyük bir kısmını kaplayan Suudi Arabistan, kuzeyde Ürdün ve Irak,
kuzey doğuda Kuveyt, doğuda Basra Körfezi, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, güney doğuda Umman, güneyde Yemen, batıda Kızıldenizle çevrilidir. Topraklarının % 1'i tarım alanı, % 39'u otlak, kalanı çöl ve kumsaldır.
Suudi Arabistan'a sıcak ve kurak bir iklim hakimdir.
Ekonomik coğrafya: Suudi Arabistan geniş bir yüz ölçümüne sahiptir. Bu genişlik Arap yarımadasının yaklaşık 4/5’ ine tekabül etmektedir.
Suudi Arabistan
63
Basra körfezi vasıtası ile Asya’ya, Kızıl deniz vasıtası ile de Afrika ve Avrupa kıtalarına geçiş hattı durumundadır.
Yönetim şekli: Suudi Arabistan krallık rejimiyle yönetilmektedir. Kral
oldukça geniş yetkilere sahiptir. Yasama yetkisi de kralın elindedir. Anayasaya göre ülkede uygulanacak yasaların Şeriat’a dayanması gerekir. Ancak pratikte bu konuda birçok pürüz mevcuttur. Anayasayı değiştirme yetkisi kralın elindedir. Her ne amaçla olursa olsun toplantı ve tören için özel
izin gerekir.
İdari bölünüş: Suudi Arabistan 13 idari bölgeye ayrılır.
Tarihi: Bilindiği üzere bugün Suudi Arabistan yönetiminin elinde olan
topraklar İslam'ın beşiği olan topraklardır. Bu itibarla bu toprakların İslam’i
tarihi, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Peygamber olarak ortaya çıkmasıyla başlamış, Halifeler, Emeviler ve Abbasiler dönemleriyle devam etmiştir. I.
Dünya savaşının Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanması üzerine,
Suud yönetimi 1921'den sonra Hail, Taif, Mekke, Medine ve Cidde'yi ele
geçirdi. Abdülaziz bin Suud, 5 Aralik 1924 tarihinde Necd ve Hicaz kralı
olarak ilan edildi. 27 Mayıs 1927 tarihinde İngilizlerle yapılan anlaşmayla
"Necd ve Hicaz Krallığı" bağımsız bir devlet statüsü kazandı. 1932 tarihinde devletin adı "Suudi Arabistan Krallığı" olarak değiştirildi.
İklim şartları ve hava sıcaklık durumu: Son dönemlerde Ramazan
Umre’si ve Hac Mevsimi iklimin yumuşak olduğu kış aylarına denk geldiğinden, gündüzleri çok rahatsız etmeyen bir sıcaklık, akşamları ise hafif bir
serinlik olabilir. Medine yılın her anı Mekke’ye göre daha serindir. Sıcaklık
gündüzleri kışın 25-30 derece, akşamları 15-20 derece, yazın ise gündüzleri en yüksek sıcaklık 45-50 derece, geceleri en düşük sıcaklık 20-25 derece olmaktadır. Öğle saatlerinde mümkün mertebe dışarıda kalmamaya
dikkat etmeliyiz.
Sağlığımızı korumaya dikkat etmeliyiz: Suudi Arabistan yıllar geçtikçe sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltti. Hastaneler hala ücretsiz, ancak özel hastanelerin sayısı da bir hayli fazladır. Genel olarak sağlık hizmetlerinde sıkıntı ve aksama hissedilmiyor. Musluk suları genelde içilmiyor. Şişe suyu tercih ediliyor. Hemen her bölgede hastane bulunuyor. Her
türlü sağlık sorununda, bu hastanelere gidebiliyoruz. Sürekli ilaç kullanıyorsanız, yanınıza almanızı tavsiye ederiz. Aşırı kalabalık zamanlarda
hizmetlerde aksama olabileceğini göz önünde bulundurunuz.
64
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Kıyafet seçimi: Havanın genellikle sıcak ve güneşli olması nedeniyle, yanımıza ince ve açık renkli kıyafetleri almalıyız. Kumaş cinsi olarak
keten ve pamuk cinsi tercih edilmelidir. Ancak her ihtimale karşı bir ceket
veya hırka götürmekte fayda vardır. İhram elbisesi alırken kalın olanını
seçmemiz faydalı olacaktır.
Telefon Sistemi: Türkiye‘den götüreceğiniz mobil telefonları uluslar
arası kullanıma açtırmanız gerekiyor. Ayrıca Türkiye ‘ye telefon kabinlerinden ucuz telefon açabilir veya telefon kartı satın alabiliriz. Suudi Arabistan hazır mobil telefon sim kartı satın alıp cihazınıza takarak kullanabiliriz.
Alışveriş: Giderken yanınıza Riyal, Dolar veya Euro alabiliriz. Bazı
alışveriş yerlerinde kredi kartı da kullanılabilmektedir. Mağazalardan günün her saatinde alış-veriş yapılabilmektedir. Hediyelik alış-verişimizi hem
Mekke ve hem de Medine ‘de yapmak mümkündür. Hurma alışverişi için
daha çok Medine tercih edilir.
Kargo şirketleri: Satın alacağınız hurma vb. eşyalarımız ile zemzem bidonlarımızı Mekke ve Medine’den, Türkiye’nin her yerine eşya taşıyan kargo şirketleri vasıtası ile gönderebiliriz. Ancak her kargo şirketine
itibar etmemeliyiz. Bu konuda zaman zaman ciddi sıkıntıların yaşandığı bilinmektedir.
65
KAYNAKLAR
Büyük İbadet Hac, Prof Dr. Yakup Çiçek, İstanbul- 2002
Hac İlmihali, Doç. Dr. İsmail Karagöz ve Komisyon, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları, Ankara- 2009
Hacc’ı Anlamak, Haccın Hikmetleri ve Yapılışı, Prof. Dr. Bünyamin
Erol, Dr. Ekrem Keleş, Diyanet İşleri Başklanlığı Yayınları, Ankara- 2009
Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve
Komisyon, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara- 2007
Umre Duaları, Dr. Ekrem Keleş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,
Ankara- 2009
Umre Rehberi, Dr. Ekrem Keleş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,
Ankara- 2009
el- Müsned, Ahmed bin Hanbel, I-VI, Kahire-1313
Gecelerin Gündüzü, Ali Ulvi Kurucu, Ankara-1987
Hacılar için Türkçe- Arapça Seyahat Kitabı ve Hac Rehberi, Yakup İskender, Yeni İlahiyat Kitapevi, Ankara-1987
İslam Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İrfan Yayınları, İstanbul- 1992
Kütüb-i Sitte (Hadis kaynakları)
Mukaddes Beldeler, Mekke-Medine Hac ve Umre Rehberi, Süleyman Güzel, İzmir-2005
Şamil İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınları, İstanbul-1998
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Prof. Dr. Hayrettin Karaman
ve Komisyon, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-1993
‫‪E- DUALAR‬‬
‫‪Tekbir‬‬
‫‪ِ‬‬
‫‪‬‬
‫‪  ‬‬
‫‪‬‬
‫‪‬‬
‫اﻝﺤ ْﻤد‬
‫ﻝﻠﻪُ أ ْﻜ َﺒ ُر اﻝﻠﻪُ أ ْﻜ َﺒ ُر ﻻ إِﻝﻪَ إِﻻ اﻝﻠﻪُ واﻝﻠﻪُ أ ْﻜ َﺒ ُر اﻝﻠﻪُ أ ْﻜ َﺒ ُر وﻝِﻠﻪ َ‬
‫‪Tehlil‬‬
‫‪Tesbih‬‬
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
68
Veya kısaca;
Salâvat-ı Şerife
Kısaca;
Yahut;
Dualar
Yola Çıkarken Okunabilecek Dua
69
70
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Vasıtaya Binerken Okunabilecek Dua
Dualar
Harem’e Varınca Okunabilecek Dua
Kabe’yi Görünce Okunabilecek Dua
71
72
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Mescide Girerken Okunabilecek Dua
Dualar
Mescitten Çıkarken Okunabilecek Dua
Zemzem İçerken Okunabilecek Dua
73
74
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
TAVAF
Tavafta her şavtın başında şu duanın
okunması güzel olur:
Tavafta Yemen köşesi ile Hacer-i Esved
köşesi arasında şu dua okunur:
Dualar
1. TAVAFIN BİRİNCİ ŞAVTI DUASI
75
76
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
77
78
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
2. TAVAFIN İKİNCİ ŞAVTI DUASI
Dualar
79
80
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
3- TAVAFIN ÜÇÜNCÜ ŞAVTI DUASI
81
82
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
83
84
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
4- TAVAFIN DÖRDÜNCÜ ŞAVTI DUASI
Dualar
85
86
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
5- TAVAFIN BEŞİNCİ ŞAVTI DUASI
87
88
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
89
90
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
6- TAVAFIN ALTINCI ŞAVTI DUASI
91
92
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
93
94
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
7- TAVAFIN YEDİNCİ ŞAVTI DUASI
Dualar
95
96
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
97
Tavaf Namazından Sonra Okunabilecek Dua
98
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
99
100
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
Mültezemde Okunabilecek Dua
101
102
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
SA’Y
1- SA’Y’IN BİRİNCİ ŞAVTI DUASI
103
104
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
105
106
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
2- SA’Y’IN İKİNCİ ŞAVTI DUASI
107
108
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
109
110
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
3- SA’Y’IN ÜÇÜNCÜ ŞAVTI DUASI
111
112
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
113
114
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
4- SA’Y’IN DÖRDÜNCÜ ŞAVTI DUASI
115
116
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
117
118
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
119
120
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
5- SA’Y’IN BEŞİNCİ ŞAVTI DUASI
Dualar
121
122
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
123
124
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
6- SA’Y’IN ALTINCI ŞAVTI DUASI
Dualar
125
126
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
127
128
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
7- SA’Y’IN YEDİNCİ ŞAVTI DUASI
Dualar
129
130
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
131
132
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Sa’yden Sonra Merve’de Okunabilecek Dua
Dualar
133
134
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
135
136
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
137
138
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
KABE’DEN AYRILIRKEN
Dualar
139
140
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
141
142
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
MEDİNE’YE GİDERKEN
Mescid-i Nebevî’ye girerken, mescitlere
girerken okunan dua ve salâvat-ı şerifeyi birleştirerek şöyle dua edilebilir:
Dualar
143
144
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Resulullah (s.a.v.)’ın Kabrini ziyaret ederken
Dualar
145
146
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
147
Hz. Ebu Bekir (r.a)’in kabrini ziyaret ederken
148
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Hz. Ömer (r.a)’in kabrini ziyaret ederken
Ey mü’minlerin emiri Ömer el-Faruk! Selam üzerine
olsun. Ey İslâm’ı güçlendiren! Selam sana! Ey putları kıran! Selam sana! Allah, seni en güzel şekilde mükâfatlandırsın. Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerine olsun.
Allahım! Ondan razı ol. Derecesini yükselt. Makamını
mübaret kıl. Mükâfatını bol eyle.
Sonra uygun bir yere çekilerek kendisi, anne babası,
kardeşleri, yakınları, arkadaşları, dostları, kendisine iyiliği
dokunmuş olanlar ve diğer Müslümanlar için dua eder.
Mescid-i Nebevî’de bulunduğu vakitleri büyük bir ganimet bilmeli ve bolca hamd etmeli; tekbir, tehlil ve tesbih
okumalı, dua etmeli, salât ü selam getirmelidir.
Dualar
149
Uhud Şehitleri, Baki Mezarlığı ve Diğer
Mezarlıkları Ziyaret
150
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Mescid-i Nebevî’de Okunabilecek Dua
Dualar
151
152
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
Mescid-i Nebevî’den Ayrılırken
153
154
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Dualar
155
F- RESİMLER
MEKKE ŞEHRİ (1)
Mekke’nin bilinen tarihi, Hz. İbrahim (a.s) dönemine kadar inmekte,
daha önceki tarihi hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Hz. İbrahim (a.s)
Allah’ın emriyle, henüz çok küçük yaşta olan oğlu Hz. İsmail (a.s)’i ve annesi Hz. Hacer’i Mekke’ye getirip bıraktıktan sonra, Filistin’e dönmek üzere ayrıldı. Kur’an-ı Kerim’de, “Ekin bitmeyen bir vadi” (İbrahim/37) olarak nitelenen Mekke vadisi çöl karakterli bir araziye sahip olup, iklimi sıcak
ve kuraktır. Bu sebeple anne-oğul bir süre sonra susuzluk sorunu ile karşılaştılar. Dini emirlere göre su bulmak için Safa ve Merve tepeleri arasında
koşturan Hz. Hacer’in, çaresiz kalarak oğlunun hayatından ümit kestiği bir
sırada, Allah’ın emriyle çocuğun bulunduğu yerden bir su kaynağı fışkırdı.
Zemzem adını alan ve suyu bol olan kaynak nedeniyle burası kervanların
konaklama yeri oldu. Bir süre sonra Yemen’den gelen Cürhümlüler Mekke
çevresine yerleştiler. Hz. İsmail (a.s) onlardan Arapça öğrendi ve bu kabileden bir kızla evlendi.
Filistin’de yaşayan Hz. İbrahim (a.s) zaman zaman eşi Hacer ile oğlu
İsmail’i ziyarete gelmekteydi. Hz. İbrahim (a.s) Mekke’yi üçüncü ziyaretinde Allah’ın emri doğrultusunda oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi inşa etmeye
158
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
başladı. Kur’an-ı Kerim’deki Bakara,127; Al-i İmran, 96 ve Hac, 26. ayetlerde Kabe’nin Hz. İbrahim (a.s)’den önce de var olduğu, ancak yıkılıp
uzun zaman içinde yerinin kaybolduğu ve Hz. İbrahim (a.s) tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim
(a.s)’den önce kimin tarafından inşa edildiği konusunda herhangi bir bilgi
yer almamakla birlikte, bazı kaynaklarda Hz. Adem (a.s) veya oğlu Hz. Şit
(a.s) tarafından yapıldığı kaydedilmektedir. Hz. İbrahim (a.s), Kabe’nin inşasını tamamlayınca, Cebrail (a.s) gelip kendisine Hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğretti. O da insanları Hac ibadetine davet edip, oğlu ile birlikte görevini tamamladıktan sonra, Hz. İsmail (a.s)’i burada bırakarak Filistin’e döndü.
Mekke ve Kabe’nin idaresi Hz. İsmail (a.s)’den bir nesil sonra
Cürhümlüler’in eline geçti. Önceleri Hz. İsmail (a.s)’in tebliğ ettiği dini benimsemiş olan Cürhümlüler zamanla sapıklığa düştüler; çeşitli ahlaksızlıklar yanında Kabe’ye takdim edilen hediyeleri çaldıkları gibi, Hac maksadıyla şehre gelenlere de kötü davranmaya başladılar. Bir süre sonra Güney
Arabistan’dan göç ederek Mekke civarına gelen Huzaa kabilesi,
Cürhümlüler’le yaptıkları savaşta, onları mağlup ederek şehirden çıkardı.
Cürhümlüler, Hacer’ül-Esved’i yerinden söküp bir yere gömdükten ve
Zemzem kuyusunu kapatıp yerini belirsiz hale getirdikten sonra tekrar ilk
yurtları olan Yemen’e gittiler. İsmailoğulları ise sayılarının azlığı nedeniyle
savaşta taraf olmadı ve Beni Huzaa ile anlaşarak şehirde kalmaya devam
etti. Huzaalılar zamanında kabilenin ileri gelenlerinden Amr bin Luhay,
Mekke ve Kabe idaresini eline alınca Tevhid geleneğini bozarak şehirde
putperestliğin başlamasına sebep oldu.
V.yüzyılın ilk yarısında Hz. Peygamber (s.a.v)’in beşinci kuşaktan
dedesi Kusay bin Kilab liderliğindeki Kureyş kabilesi, Huzaalılar’a karşı
mücadele ederek Mekke yönetimini ele geçirdi. Böylece büyük şeref ve
saygınlık ifade eden Kabe hizmetleri de Kureyş kabilesine geçmiş oldu.
Kusay, Mekke civarında dağınık halde yaşayan Kureyş kollarını birleştirerek Kabe çevresinde yerleştirdi. Ayrıca gerekli düzenlemeler yaparak
Mekke idaresi, başkumandanlık, sancaktarlık, Kabe’nin bakımı, kapısının
ve anahtarlarının muhafazası, hacılara su temini ve hacıları ağırlama hizmetlerini elinde topladı. Onun yaptırdığı Dar’ün-Nedve önemli meselelerin
görüşülüp karara bağlandığı ve çeşitli törenlerin düzenlendiği bir toplantı
yeri olarak İslam dönemine kadar devam etti.
Kusay’dan sonra Mekke idaresi ve Kabe hizmetleri onun çocukları
ve torunları tarafından sürdürüldü. Kusay’ın torunu ve Hz. Peygamber
Resimler
159
(s.a.v)’in üçüncü kuşaktan dedesi Haşim bin Abdümenaf, gerek Mekke’ye gelen hacıların ve gerekse Kureyş kabilesinin yiyecek ve su ihtiyacını karşılamak için çalıştı. Haşim, ticaret için Suriye’ye giderken bir süre
kaldığı Yesrib’de (Medine) Neccaroğulları’ndan Amr bin Zeyd’in kızı Selma ile evlendi. Bu evlilikten Hz. Peygamber (s.a.v)’in dedesi Abdülmuttalib
dünyaya geldi. Haşim, seyahatı sırasında Filistin’deki Gazze şehrinde öldü
ve oraya defnedildi. Abdülmuttalib sekiz yaşına kadar Medine’de kaldıktan
sonra, amcası Muttalib tarafından Mekke’ye getirildi. Abdülmuttalib’i amcası yetiştirdi ve ölümüne yakın bir zamanda kabile reisliği görevini ona
devretti. Abdülmuttalib gördüğü bir rüya üzerine Cürhümlüler’in Mekke’yi
terkederken kapattıkları Zemzem kuyusunun yerini bularak yeniden açtı.
Hacılara yiyecek ve su temini görevlerini üstlendi.
İslam öncesinde Mekke coğrafî konumu yanında dini ve ticari bir
merkez olmasından dolayı Bizans, İran ve Habeşistan gibi dönemin devletlerinin dikkatini çekmiştir. Habeş Krallığı’nın müstakil Yemen valisi
Ebrehe, Arapların Kabe’yi ziyaretlerini engellemek üzere San‘a’da bir kilise yaptırmış, ancak amacına ulaşamayınca Kabe’yi yıkmaya karar vermiş,
şehri ele geçirerek dini merkez olma özelliğini ortadan kaldırmayı ve Mekke’lilerin ticari faaliyetlerine son vermeyi planlamıştı. Ebrehe, ordusuyla
birlikte Mekke yakınlarına kadar gelip konakladı. Bu sırada Kureyş’in
Haşimoğulları kolunun reisi olan Hz. Peygamber (s.a.v)’in dedesi Abdülmuttalib, Ebrehe ile görüştü ve Allah’ın evi olarak bilinen Kabe’yi sahibinin
mutlaka koruyacağını ona hatırlattı. Kabe’yi yıkmaya kararlı olan Ebrehe,
hücum emri verdi. Ancak ordusunun önünde bulunan fil, Kabe’ye doğru
asla hareket etmediği gibi, ordusu da Fil suresinde(105/1-5) belirtildiğine
göre, Allah tarafından gönderilen Ebabil kuşlarının attığı küçücük taşlarla
helak oldu. Bu olaya Fil Vak‘ası, meydana geldiği yıla da Fil yılı adı verilmiştir. Ebrehe’nin girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması Arapların Kabe’ye ve Hac ibadetine daha önce görülmemiş derecede değer vermeye
başlamalarına yol açtı, Mekke ve Kureyş’in itibarı arttı.
Mekke, Hicaz bölgesinin üç önemli şehrinin başında geliyordu, diğer
ikisi Yesrib (Medine) ve Taif’ti. Güneyde Yemen’e, kuzeyde Akdeniz’e,
doğuda Basra körfezine, batıda Kızıldeniz limanı Cidde’ye ve Afrika istikametine giden yolların kesişme noktasında bulunan Mekke, ekonomik
açıdan çok elverişli bir mevkide yer almaktaydı. Öte yandan Kabe dolayısıyla şehir, Arabistan’ın dini merkezi idi. Yılın belirli aylarında Arabistan’ın
her tarafından Kabe’yi ziyarete gelen insanlar, şehrin ticari faaliyetlerine
160
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
canlılık kazandırır, panayırlar kurulur ve şiir yarışmaları yapılırdı. Coğrafi
şartlar yüzünden tarıma elverişli olmayan Mekke’de, ekonomik hayatın
temelini ticaret oluşturmaktaydı.
Mekke’de Arabistan yarımadasının genelinde olduğu gibi putperestlik hakimdi. Kabe ve çevresinde sayıları 360’a ulaşan putların en büyükleri
Lat- Menat-Hübel ve Uzza olup, Kureyş’in en önemli putları idi. Bunların
dışında evlerin çoğunda da put vardı. Araplar gökleri ve yeri yaratan, idare
eden en yüce Tanrı olarak Allah’ın varlığını kabul etmekle birlikte, kendilerini Allah’a yaklaştıracağı ve O’nun katında şefaatçı olacağı düşüncesiyle
putlara tapıyorlardı. Böylece sadece Allah’a kulluğu öngören Tevhid inancından saparak Allah’a ortak koşmak suretiyle şirke düşmüş oluyorlardı.
Öte yandan Mekke’de sayıları az olmakla birlikte Hz. İbrahim (a.s)’den gelen Tevhid inancına sahip Hanifler de bulunuyordu.
MEKKE’DE MESCİD-İ HARAM (2)
Mescid-i Haram, Mekke'de Kabe'nin bulunduğu alandaki caminin
adıdır. Hürmet ve saygı gösterilmesi gereken Mescid anlamında bu ad verilmiştir. Yeryüzünde inşa edilen ilk Mescid ve Müslümanların kıblesidir.
Buraya Mescid-i Haram denildiği gibi, Harem-i Şerif de denir. Açık bir alan
üzerinde bulunan Kabe, Hacer'ül- Esved, Makam-ı İbrahim, Zemzem
Resimler
161
Kuyusu ve Safa-Merve tepeleri, bu Mescid’in birer parçasıdır.
İslam'ın ilk yıllarında ibadetlerde kıble Kudüs'teki Mescid-i Aksa iken, hicretten sonra 16. ayda kıble, Mekke'deki Mescid-i Haram'a çevrilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de bu değişiklik şöyle açıklanır: "Yüzünü çevirip durduğunu görüyoruz. Seni sevdiğin kıbleye mutlaka çevireceğiz. Hemen
yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ey mü’minler! Siz de nerede
olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevirin."(Bakara,
2/144)
Mescid-i Haram, önceleri Kabe'nin çevresinde tavaf edenlere ayrılmış bir alandan ibaretti. Asr-ı Saadette ve Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in halifeliği
döneminde Mescid’in çevresinde duvar yoktu. Etrafı evlerle çevrili idi. Zamanla Hacıların kalabalıklaşması ve sıkışıklık meydana gelmesi üzerine,
kenardaki evler satın alınarak yıktırılmış ve çevresine duvar çektirilmiştir.
Mescid, Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar ve Suudlular zamanında çeşitli
tamirler görmüş ve değişikliklere uğramıştır. Şimdiki haliyle Kabe'ye yakın
olan kısmın üzeri açık, dış kısmın üzeri kapalıdır. Mescid-i Haram, yeryüzündeki Mescid’lerin en faziletlisidir.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
162
ZEMZEM KUYUSU (3)
Kabe'nin yanında bulunan kuyu ve bu kuyunun mubarek suyunun
adıdır.
Zemzem hakkında Kur'an'da herhangi bir ayet bulunmamaktadır.
Ancak zemzem hakkında nakledilen bazı rivayetler vardır. İbn-i Abbas'tan
nakledildiğine göre, Hz. İbrahim (a.s)'ın Hacer ve Sara adında iki eşi vardı.
Hacer, Hz. İsmail (a.s)'in annesi idi. Hz. İsmail (a.s)'in annesi Hacer ile
Sara'nın arasında geçimsizlik çıktı. Geçimsizlik had safhaya varınca, Hz.
İbrahim (a.s) Allah'tan Mekke'ye gitmek ve Hz. İsmail (a.s.) ile annesi Ha-
Resimler
163
cer'i oraya yerleştirmek üzere emir aldı. Hz. İbrahim (a.s.) bunun üzerine
eşi Hacer ve oğlu Hz. İsmail (a.s)'ı yanına alarak yola çıktı. Hz. İsmail (a.s)
o zaman küçük bir çocuktu. Uzun bir yolculuktan sonra Mekke'ye vardılar.
O tarihte Mekke'de hiç kimse yoktu. İçecek su bile yoktu. Hz. İbrahim (a.s)
eşi Hacer ve oğlu Hz. İsmail (a.s)'ı buraya bıraktı. Yanlarında yalnız bir su
kırbası ve biraz hurma vardı. Sonra Hz. İbrahim (a.s) Filistin’e gitmek üzere geri döndü. Hacer onun peşine takıldı: "Ey İbrahim, bizi bu ıssız yere
bırakıp nereye gidiyorsun? Bizi kime teslim ediyorsun" gibi sorular
sordu. "Yoksa bunu sana Allah mı emretti?" diye sorunca, Hz. İbrahim
(a.s) "Evet, Allah emretti" diye cevap verdi. O zaman Hacer: "Öyle ise
git. Allah bize yeter. O bizi korur" dedi. Hz. İbrahim (a.s), onları şimdiki
Zemzem kuyusunun üst tarafında ve Kabe'nin yerinin yukarısında bulunan
bir ağacın altında bırakmıştı.
Bir müddet sonra Hacer'in yiyeceği ve içeceği bitti. Susuzluktan halsiz bir hale düştü. Dolaysı ile sütü de kesildi. Çocuğu Hz. İsmail (a.s) açlıktan kıvranmaya başladı. Onun acı halini görmeye dayanamayan annesi
Hacer, yanından uzaklaştı. Yanındaki Safa tepesine çıktı. Belki çevrede
birini görürüm diye etrafına baktı. Ondan sonra Merve tepesine geçti. İki
tepe arasında yedi defa gidip geldi. İki tepenin arasındaki çukur yerinde
koşarak geçiyordu. Hz. Muhammed (s.a.v) onun bu hatırası üzerine "İnsanlar bu sebeple Safa ve Merve arasında koşmaktadırlar" diye buyurmuştur.
Hz. Hacer, çocuğunun halini görmek için döndüğünde, bir ses duydu. "Ey ses sahibi, sesini duyurdun! Eğer sen bize yardım etme kudretine sahip isen, bize yardım et!" diye dua etti. Ondan sonra Zemzem
kuyusunun yerinde Cebrail (a.s)'i gördü. Cebrail (a.s) yeri kazıyordu.
O’nun kazdığı yerden su göründü. Hacer hemen suyu havuz gibi yaptı.
Ondan hem içti hem de kırbasına doldurdu. Su alındıkça, yerinden kaynamaya devam etti. Hz. Peygamber (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Allah İsmail'in annesi Hacer'e rahmet etsin! O, Zemzem'i kendi
haline bıraksaydı, suyun etrafına kum gerip havuz yapmasıydı, muhakkak zemzem akar ve bir ırmak olarak devam ederdi"
Hacer bu sudan içmeye devam etti. Bu su onun hem susuzluğunu ve
hem de açlığını gideriyordu. Çocuğuna da süt emzirerek bakıyordu.
Hz. İbrahim (a.s)'in duası, Hacer'in teslimiyeti ve henüz küçük bir
bebek olan Hz. İsmail (a.s)'in hatırı için, Allah Zemzem'i böyle ortaya çıkardı.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
164
Bütün bu rivayetlerden anlaşıldığı gibi, Zemzem suyu, İslam dinine
göre mübarek olarak kabul edilen bir sudur. Açlığını gidermek için içen kişinin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin susuzluğunu giderir ve şifa
niyetiyle içene de şifa verir. Dünyanın her yerinden Hac ve Umre için Mekke'ye giden mü'minler, memleketlerine Zemzem suyundan götürmekte ve
yakınlarına ikram etmektedirler.
HACER’ÜL- ESVED (4)
Hz. İbrahim (a.s), Kabe'nin inşasını bitirdikten sonra oğlu Hz. İsmail (a.s) ile tavafa başlangıç sırasını bildirmek için: “İsmail, bana bir taş
getir de tavafın nereden başlayacağını işaret edeyim.” dedi. Hz. İsmail
(a.s) da Cebel-i Kubeys'ten bir taş alıp babasına verdi. O da tavafın başlayacağı bugünkü Kabe'nin köşesine taşı koydu. Taş, yumurta şeklinde
18-19 santimetre yarıçapında idi. Konduğu yer, yerden 1.5 m yüksekliğinde idi. Böyle yükseğe konmasının sebebi ve sırrı her yerden herkesin gö-
Resimler
165
rebilmesi için idi. Rengi vaktiyle beyaz olan bu taş, çokça istilam edildiği,
yani selamlanıp öpüldüğü için kırmızımsı esmer bir taş haline gelmiştir diye rivayet edilmektedir. Hacer’ül-Esved, Melekler tarafından, Peygamberler tarafından ve Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından öpülmüştür. Hacer’ülEsved'i öpmek, teslim ve ikrar manasını ifade eder. İşte bunun içindir ki,
Hz. Ömer (r.a): “Vallahi seni öpüyorum. Senin taş olduğunu, zarar ve
fayda veremeyeceğini de biliyorum. Eğer Resulullah (s.a.v)'in seni
öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.” demiştir.
MAKAM-İ İBRAHİM (5)
Makam-ı İbrahim: Kabe kapısı karşısında 15.40 m mesafede bulunan, Hz. İbrahim (a.s)’in Kabe’yi inşa ederken, iskele olarak kullandığı taşın adıdır. Hz. İbrahim (a.s) ‘in ayak izlerinin bulunduğu bu taş, dörtgen
şeklinde olup, gümüş çerçeve ile muhafaza edilmektedir. Tavaf namazı
166
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
burada kılınır. Burada yer bulamayanlar Mescid’in uygun bir yerinde kılarlar. Hz. İbrahim (a.s)’in ayak izleri beş ila altı bin yıldan fazla bir zamandan
beri muhafaza edilmektedir. İzlerin derinliği 10 cm, Uzunluğu 27 cm, Eni
ise 14 cm’dir. Ancak taşın kenar uzunluklarından biri 38, diğerleri 36’şar
santimdir.Tavaf esnasında Kabe ile Makam-ı İbrahim arsından geçmek eftaldır. Tavaf bitince iki rekat tavaf namazını Makam-ı İbrahim civarında
kılmak eftaldır. Makam-ı İbrahim temelinin yüksekliği 75 cm olup, camekan kısmının çapı 80 cm, yüksekliği ise 1 m’den fazladır. Önceleri 18 m²
alanı işgal eden Makam-ı İbrahim, tavaf alanını genişletmek amacı ile
1967 yılında bu cam fanus yapılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, Sultan
IV. Murat ve daha sonra da Sultan Abdülaziz Han, Makam-ı İbrahim’i tamir
ettirmişlerdir.
MAKAM-İ İBRAMİM (ÜSTTEN BAKIŞ) (6)
Resimler
167
KABE ÖRTÜSÜ (7)
Kabe’nin kapısı üzerinde yer alan örtünün ilk defa ne zaman kullanılmaya başlandığı kesin olarak bilinmemekte, fakat Memlüklülerin kadın
hükümdarı Şecerüddür tarafından gönderilmiş olduğu kayıtlarda vardır.
Memlüklüler zamanında siyah mavi ipekten, Osmanlılar döneminde uzun
bir süre yeşil, daha sonra siyah atlastan yapılmıştır. Birbirine tutturulmuş
dört parçadan oluşan bugünkü altın ve sırmalarla bezenmiş kapı örtüsü
7,5×4 m ebadında olup, üzerinde bazı ayetler yer almaktadır.
Kabe öttüsü 16 parçadan oluşuyor. Kumaşı ve dokuma iplikleri özel
olarak seçilen örtünün dokumasında 200 usta çalışıyor. Özel ihtisas sahibi
168
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
ustalar özenle seçiliyor. Kabe örtüsünün yüksekliği 14 metreden oluşurken, en ölçüleri değişiyor. Rük’u-Yemani ile Hacer’ül-Esved arasındaki bölüm 10 metre 29 santimdir. Kabe’nin kapısının olduğu bölüm 11 metre 82
santimdir. Altınoluk tarafı 10 metre 30 santimdir. İbrahim kapısı olarak nitelendirilen bölüm ise 12 metre 15 santimden oluşuyor.
ARAFAT OVASINDA, CEBEL-İ RAHME (8)
Arafat ovası, Mekke'nin güney doğusunda, şehre 25 km. mesafede,
alanı 14 km² civarında düz bir ovadır. Bu sahanın batısında Hz. Peygamber (s.a.v)'in Veda Hacc’ında konakladığı yere yapılan Nemire Mescid’i,
doğusunda ise Rahmet Tepesi bulunmaktadır. Ova içinde yaklaşık 70 m
kadar yükseklikte bir tepe görünümündedir. Cebrail (a.s), Hz. İbrahim
(a.s)'e Hac ile ilgili bilgileri ve Hacc’ın nasıl yapılacağını burada öğretmiştir. Ayrıca Hac yapmak üzere gelen Müslümanlar, bu meydanda bulundukları zaman içinde günahlarının affı için Allah'a tövbe ederler. Bu ve benzeri
sebeplerden dolayı “bilme, anlama, tanışma, konuşma ve buluşma yeri” manalarına gelen Arafat kelimesi bu meydanın ismi olmuştur.
Kur’an-ı Kerim Arafat hakkında: "Vakfenizi tamamlayıp Arafat'tan
Müzdelife'ye doğru coşkuyla akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram civarında
Allah'ı zikrediniz..." (Bakara, 2/198) buyurmaktadır. Dünya'nın her tarafın-
Resimler
169
dan gelen Müslümanlar, Hac ibadetinin en önemli farzı olan "Arafat Vakfesi" için Zilhicce ayının 9. günü, yani Arefe günü bu meydanda toplanırlar ve güneş batıncaya kadar burada ibadet halinde bulunurlar. Hz.
Peygamber (s.a.v): "Hac Arafat'tır ve Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir.”
Hadis’i ile Arafat’ın önemini işaret etmiştir. Arafat, Hill bölgesinde Harem
sınırları dışında kalır.
MÜZDELİFE (9)
Müzdelife Mekke'de, Arafat ile Mina arasında bulunan ve Hac'da
Arafat'tan sonra vakfe yapılan yerdir. Müzdelife kelimesi "yaklaşmak, yakınlaşmak, toplanma, bir araya gelme” anlamındadır. Müzdelife, Mina
ile Arafat arasında, Mina'ya yaklaşık 5 km mesafede bir yerde bulunmaktadır. Hz. Adem (a.s), Hz. Havva ile burada buluşmuş ve birbirine yaklaşmışlardı. Ayrıca insanların burada toplanarak Vakfe ile Allah’a yaklaştıkları, Hac esnasında insanların bir araya gelip toplanmaları veya Mina'ya
yaklaşmış olmaları veya buranın Allah’a yaklaşılan bir yer olarak telakki
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
170
edilmesinden dolayı bu adı almıştır. Bakara suresinin 198. ayetine istinaden buraya,“Meş’ar'ül-Haram”da denilmektedir.
Kurban Bayramı akşamı gece yarısından sonra güneşin doğması
arasında, Müzdelife'de bir an da olsa durmak, yani Vakfe yapmak vaciptir,
geceyi orada geçirmek sünnettir.
Kur'an-ı Kerim:"Arafat'tan sel gibi akıp inerken Meş'ar-i Haram'da
Allah'ı zikredin..." (Bakara, 2/198)
Hz. Peygamber (s.a.v):"Kim bizim şu sabah namazımızda hazır
bulunur, biz ayrılıncaya kadar bizimle birlikte vakfe yapar ve daha
önce gece veya gündüz, Arafat vakfesini de yapmış durumda ise,
O’nun Hacc’ı tamam olur." buyurmaktadır.
MÜZDELİFE (10)
Resimler
171
MİNA (11)
Mina, Mekke’nin kuzey doğusunda Müzdelife ile Mekke arasında kalan geniş bölgeye denir. Vakfeden sonra Müzdelife denilen yerde, şeytan
taşlanmak için taş toplanır. Daha sonra Mina'ya gidilir. Temsili olarak şeytan taşlama burada gerçekleştirilir. Mina’da üç gün devam eden şeytan
taşlamak vaciptir. Cemerat ismiyle bilinen şeytan taşlama yerleri, hac kurbanlarının kesildiği mezbahaneler ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in Mina günlerini geçirdiği mekana denir. Mescid’ül- Hayf burada bulunmaktadır. Ayrıca
bu günlerin gecelerini de Mina’da geçirmek Hacc’ın sünnetlerindendir.
Mina’da “Cemre” adı verilen ve Müzdelife’de toplanan taşlar ile taşlanan üç ayrı yer vardır.
1- Akabe Cemresi: Şeytan taşlamanın ilk gününde taşlanan ve halk
arasında “Büyük Şeytan” diye anılan taşlama yeridir.
2- Birinci Cemre: Şeytan taşlamanın ikinci, üçüncü ve dördüncü
günündeki taşlamalara oradan başlanan ve halk arasında “küçük şeytan” diye anılan taşlama yeridir.
3- İkinci Cemre: Şeytan taşlamanın, ikinci, üçüncü ve dördüncü
günlerindeki taşlamalarda birinci cemreden sonra taşlanan ve halk arasında “orta şeytan” diye anılan taşlama yeridir.
172
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
MİNA’DA ŞEYTAN TAŞLAMA ALANI (12)
MİNA’DA ŞEYTAN TAŞLAMA ALANI (13)
Resimler
MİNA’DA ŞEYTAN TAŞLAMA ALANI (14)
MİNA’DA ŞEYTAN TAŞLAMA ALANI ( KULELER) (15)
173
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
174
KABE’NİN KAPISI (16)
Kabe’nin Kapısı, Kabe‘nin kuzeydoğu duvarında Hacer’ül-Esved’e 2
m mesafede ve yerden 2.13 m yükseklikte yer alır. Kabe, Hz. İbrahim (a.s)
tarafından inşa edildiğinde kapı yeri boş bırakılmış, ilk kapıyı kimin taktığı
bilinmemektedir. Fakat Cürhümlüler veya Himyerilerin yaptığı rivayet edilmektedir. M.605 yılında Kabe’yi inşa eden Kureyşliler, yer seviyesinde
olan iki kapısını bire indirerek, yerden 2 m yüksekiliğe koymuşlar ve tek
kanatlı kapı takmışlardı. Kabe’nin kapısı ilk defa Halife I. Velid tarafından
altın levhalarla kaplatılmış ve daha sonra halife, sultan ve devlet adamları
tarafından, ya tamamen değiştirilmiş, ya da yeniletilmiştir.
Bakır üzerine gümüş ve altın kaplamadır. Özenle ve ustalıkla işlenmiş el yapımı Kabe kapısı, görenleri şaşkına çevirecek güzelliktedir. Ebatları, 95 x 57 x 8 cm.’dir
Resimler
175
KABE’NİN KAPISI (17)
MÜLTEZEM (18)
Kabe’nin kuzey doğu duvarında yerden 2.13 m yükseklikte Kabe’nin
kapısı yer alır. Hacer’ül- Esved’in bulunduğu köşe ile Kabe kapısı arasında
kalan kısma Mültezem denir. “Mültezem” kelimesi, bir şeyi üzerine gerekli
kılmak, sarılmak anlamlarına gelir. Duanın en çok kabul gördüğü yerdir.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
176
HİCR-İ İSMAİL (19)
Kabe’nin kuzeybatı duvarının önünde iki ucu Rükn’ü-Şami ile
Rükn’ü-Iraki’den 2 m. kadar mesafede olan ve “Hatim” adı verilen yarım
daire şeklinde duvarla çevrili olan ve Kabe’den ayrılmış olmakla birlikte,
onun bir parçası olan kısma “Hicr” veya “Hicr-i İsmail” adı verilir.
Burası başlangıçta Kabe’ye dahildi ve M.605 yılındaki yeniden inşası
sırasında, Mekkeliler ellerindeki malzemenin, Hz. İbrahim (a.s)’in temelleri
üzerine yapılacak inşaatı tamamlamaya yetmeyeceğini anlayınca, binanın
daha küçük tutulmasına karar verdiler. Hicr adı verilen yeri, göğüs hizasında bir duvarla çevirerek Kabe’nın dışında bıraktılar ve Kabe’den olduğu
anlaşılsın diye burayı taşla döşediler.
Nitekim Hz. Aişe (r.anha), Kabe’ye girip namaz kılmak isteyince, Hz.
Peygamber (s.a.v) onun elinden tutarak Hicr’e soktuğu” Kabe’ye girmek
istersen, burada namaz kıl, çünkü o Kabe’den bir parçadır.” buyurduğu bilinmektedir.
Emeviler’den iktidara gelen Yezid bin Muaviye’ye biat etmeyerek
Hicaz’a 9 yıl 22 gün hakim olan Abdullah bin Zübeyir, burayı 684 tarihinde, Hz. İbrahim (a.s)’in temellerini esas alarak Kabe’ye dahil etti. 692
tarihinde Mekke’ye girerek Abdullah bin Zübeyir’in varlığını ortadan kaldıran Haccac bin Yusuf, Halife Abdulmelik bin Mervan’ın onayını alarak
Hicr’i tekrar eski haline getirdi.
Resimler
177
ECYAD KALESİ (20)
Suud yönetimi tarafından yıkılan Ecyad Kalesi, mukaddes topraklarda, Osmanlı'dan geriye kalan önemli eserlerden biriydi. Kabe’nin hemen
güneydoğusunda yer alan ve sıra tepelerinin ilk ve en görkemlisi üzerine
kurulu bulunan Ecyad Kalesi, 1781 yılında Osmanlı tarafından güvenlik
amaçlı inşa edilmişti. Zamanla aldığı ağır tahribat yüzünden, 1884 yılında
Osmanlı tarafından tamamen yenilenmiş ve Arap yarımadasının elimizden
çıktığı, I. Dünya savaşına kadar Türk garnizonu olarak kullanılmıştı.
23 dönümlük bir alana kurulu Ecyad Kalesi'nin biraz uzağında 80
metre yüksekliğindeki "Bülbül Dağı"nı da düzleme kararı alan Suud yönetimi, düzlenen dağla birlikte Ecyad Kalesi arazisini birleştirerek buraya
25-30 katlı dev bir otel yapılmasını öngören projeye onay verdi.
Ecyad Kalesi'nin yıkılmasından sonra, Mekke'de, Kabe’deki Sultan
Abdülaziz ve Abdülhamit tarafından inşa ettirilen Revaklar dışında, Türklere ait eser kalmadı.
178
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
SAFA VE MERVE SA’Y ALANI (21)
Safa tepesi Mescid-i Haram’in kuzeydoğusunda, Merve tepesinden
daha yüksek ve Kabe’ye daha yakın olanıdır. Merve tepesi ise Mescid-i
Haram’in kuzeybatısında olan ve aralarında yaklaşık 456 m. mesafe olan
iki tepedir.
Önceleri bir vadi olan Safa ile Merve arası zamanla doldurulmuş,
yükseltilmiş ve yürüyüşe uygun hala getirilmiştir. Ayrıca tepelere çıkmayı
kolaylaştırmak için merdivenler yapılmıştır.
1922 tarihinde iki tepe arasındaki Sa’y yapılan alanın üstü kapatılmış, 1955 tarihinde Kabe'nin genişletme çalışmaları çerçevesinde burası
Mescid-i Haram’a katılarak iki katlı olacak şekilde tasarlanmış ve zaman
içinde bugünkü haline getirilmiştir.
Safa ile Merve, Hz. İbrahim (a.s)’ın eşi Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail
(a.s)’i bıraktığı vadinin çevresindeki mübarek tepelerdir. Hz. İbrahim (a.s)’in
ayrılmasından sonra suyu ve yiyeceğinin tükenmesi üzerine çaresiz kalan
Hz. Hacer, oğlu Hz.İsmail (a.s)’in susuzluktan ölmesinden endişe ederek,
Safa ve Merve tepeleri arasında su bulmak amacıyla koşturmaya başlamış ve tam ümitlerin tükendiği bir anda mucize gerçekleşmiş ve Hz. İsmail
(a.s)’in ağlarken ayaklarını vurduğu yerden su fışkırmıştır. İşte yüzyıllardır
insanlara şifa kaynağı olan Zemzem suyunun mucizesi budur.
Resimler
179
Hızlı yürüyüş anlamına gelen Sa'y, umuda koşmaktır ve bir arayıştır.
Sa'y İbadeti, Hz. Hacer'in hatırasının canlandırılmasıdır. İşte bu nedenle
Safa ile Merve arasındaki gidiş ve geliş, yani Sa’y İbadeti, İnsanın Allah’a
büyük bir huşu ve acziyet itirafı içerisinde iltica etmesi ve dualarının kabul
olması hikmetini taşımaktadır.
Safa ve Merve tepeleri ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim:“Şüphesiz Safa
ile Merve, Allah’ın nişanelerindendir…”(Bakara, 2/158) buyurmaktadır.
SAFA VE MERVE SA’Y ALANI (22)
180
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
HZ. PEYGAMBER(S:A:V)’İN DOĞDUĞU EV (23)
Hz. Peygamber(s.a.v)’in doğduğu ev, Mekke kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Ancak yerinin ziyaret edilmesi bile anlamlıdır. Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke dönemi, Peygamberlik görevini yaparken bu evde yaşamıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) dünyaya teşrif ettikleri evdir. Zaman içerisinde çeşitli tadilatlardan geçerek restore edilmiştir. Bu kütüphaneye yalnızca
erkeklerin ziyaretine izin verilmektedir. Nisan ayının 20. günü, Rebiulevvel
ayının 12. Pazartesi gecesi sabah olurken, Mekke'de Haşim Oğulları mahallesinde, Hz. Peygamber (s.a.v) dünyaya geldi. Hz. Peygamber (s.a.v)
doğduğu gece, birçok mucizeler meydana geldi. Mübarek sırtının iki küreği
arasında, kalbinin hizasında Peygamberlik mührü vardı. Melekler annesini
tebrike geldi. Kabe'de ve civardaki putlar yüzüstü yere serilmiş halde bulundu. Hükümdarların sarayları sarsıldı, direkleri yıkıldı. Mecusilerin bin
yıldan beri devamlı yanan ateşleri söndü, İran'da Save gölü kurudu ve bin
yıldır kurumuş olan Semave vadisi sularla dolup taştı. İnsanlar, büyük bir olayın başladığını anladı. Hz. Peygamber (s.a.v)’ın soyu, Hz. İbrahim (a.s)’in oğlu
Hz. İsmail (a.s)'e dayanır. Babası Kureyş'in Haşim Oğulları sülalesinden
Abdulmuttalib'in oğlu Hz. Abdullah'dır. Annesi ise, Zühre Oğulları'ndan
Vehb'in kızı Hz. Amine'dir. İkisi de Mekke'li olmakla birlikte, birkaç göbek
yukarıda soyları birleşir. Abdullah, Hz. Peygamber (s.a.v) daha ana rahminde iken, doğumundan iki ay evvel Suriye seyahatinden dönerken Medine'de 25 yaşında vefat etmişti. Doğduğunda Muhammed ve Ahmed
isimleri ve daha sonra da Mahmud ismi verildi.
Resimler
181
HZ. PEYGAMBER (S.A.V)’İN DOĞDUĞU EV (24)
MEKKE ‘DE MUALLA MEZARLIĞI (25)
Hz. Peygamber (s.a.v)'in evinden kuzeye doğru uzanan Gazze caddesinin solunda, yaklaşık 2 km ilerde Mualla mezarlığı bulunmaktadır.
Mekke’de bulunan Mualla mezarlığı veya diğer ismiyle Cennet’ül- Mualla’da Hz. Peygamber (s.a.v)’in eşi Hz. Hatice (r.anha) ve birçok sahabenin
kabri bulunmaktadır.
182
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
MEKKE’DE HİRA NUR DAĞI VE HİRA MAĞARASI (26)
Mekke’nin kuzey doğusunda bulunan Nur dağındaki Hira mağarasına, Hz. Peygamber (s.a.v), Peygamberlik öncesi zamanlarda tefekkür etmek üzere çıkardı. İşte 610 yılının Ramazan ayında, Hz. Peygamber
(s.a.v)’e Kur’an-ı Kerim’in Alak suresinin ilk 5 ayeti indi. İlk vahyin indiği
yer burasıdır.
Hira, Mekke'nin yaklaşık 5 km kuzeydoğusunda bir dağın adı olup,
bu dağdaki bir mağarada Hz. Peygamber (s.a.v) ilk vahyin geldiği mekan
oluşu nedeniyle bu dağa, “Cebel’ün-Nur”, yani Nur dağı adı da verilir.
Nur dağı, kendisini çevreleyen dağlar arasında uzaktan farkedilmekte olup, özel bir yapı arzeder. Mekke'den Mina'ya giden yolun yakınındadır. Hira mağarasında kendisini Allah'a vererek ibadette bulunuyordu. İşte bu şekilde Allah’a kullukta bulunduğu anlardan birisinde, kırk yaşında iken bu mağarada, O'na ilk vahiy indirildi. Cebel-i Nur ve onun üze-
Resimler
183
rinde bulunan Hıra mağarası, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e inen, insanlara ilim
ve medeniyet yolunu gösteren ilk vahye beşiklik yapmıştır: "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı Alaka’dan (kan pıhtısından) yarattı. Oku,
Rabb’in en büyük kerem sahibidir. O, (insana) kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmediğini öğretti."(Alak 96/1-5) ayetleri burada inmiştir.
MEKKE’DE HİRA NUR DAĞ (27)
184
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
MEKKE’DE SEVR MAĞARASI (28)
Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke’den Medine’ye hicret ederken, hicret
yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Sevr mağarasında 3 gün kalmıştır. Bu
Sevr mağarası, bulunduğu dağın adıdır. Bu esnada mağaraya yaklaşan
müşriklerin, Hz. Peygamber (s.a.v)’e zarar verebileceğini düşünen Hz.
Ebu Bekir (r.a) korkmuş, bunun üzerine:“Üzülme Allah bizimledir.”
Tevbe suresinin 40. ayeti nazil olmuştur.
Mekke'nin güneyinde Kabe'ye yaklaşık 5 km. uzaklıkta ve yüksekliği
500 m. civarında olan bir dağdır. Bu dağın zirvesine yakın bir yerde Hz.
Peygamber (s.a.v) ile yol arkadaşı Hz. Ebubekir (r.a)'in Mekke'den Medine'ye hicret ederlerken gizlendikleri mağara bulunmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) ve yol arkadaşı gece vakti bu dağa çıkmışlar ve üç gece burada
kalmışlardır. Sonra gizlendikleri mağaradan çıkarak Kızıl Deniz sahil yolundan Medine'ye ulaşmışlardır. Mağara'da kaldıkları zaman içinde bazı
mucizeler meydana gelmiştir. Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)’i müşriklerin
kötülüklerinden, örümcek ve güvercin gibi varlıkların bir kısmını görevlendirerek korumuştur. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: "Siz o Resul'e
yardım etmeseniz de Allah O’na yardım eder. Hani o kafirler, O’nu
Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, (Hz. Muhammed ve Ebu Bekir) ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına:
“Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir” diyordu. Allah O’nun kalbine sükunet ve kuvvet indirmişti ve O’nu sizin bilmediğiniz ve göremediğiniz askerler ile de desteklemişti..." (Tevbe, 40)
Resimler
MEKKE’DE SEVR MAĞARASI (29)
SEVR DAĞI (30)
185
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
186
MEKKE’DE CİN MESCİDİ (31)
Mekke’de bulunan Cin Mescid’i, Hz. Peygamber (s.a.v)’in Cinler’den bir topluluğa ayetler okuduğu ve onların da bu ayetleri dinlediği ve
daha sonra Hz. Peygamber (s.a.v)’in İslam’ı onlara tebliğ ettiği Mescid’dir.
Hz.Peygamber (s.a.v) davet için gittiği Taif dönüşünde, yol üzerindeki Nahle vadisinde namaz kılarken, bir grup Cin, Kur'an-ı Kerim'i dinleyerek etkilenmişlerdir. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.v)'i takip eden bu
Cinler, Mekke girişinde Hz. Peygamber (s.a.v) ile görüşmüşler ve Müslüman olmuşlardır. Kur'an-ı Kerim'deki Cin Suresi burada nazil olmuştur.
Sonraları bu mekana bir Mescid yapılarak, Cin Mescid’i ismi verilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v), İnsanlara ve Cinlere İslam'ı tebliğ etmek için görevlendirilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim:"Ben İnsanları ve
Cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat, 56) buyurmaktadır.
Cin Mescid’i, Mualla Mezarlığı'nın Harem-i Şerif’e doğru giden caddenin hemen sağında, bir yolun girişindedir. Bu Mescid’e “Hars Mescid’i”
de denir. 2000 yılında yıkılmış, yeniden yapılmıştır. Namaz vaktinden çok
önce, özellikle Uzakdoğulu Müslümanlar tarafından doldurulan Mescid, diğer zamanlarda kapalı tutulmaktadır.
Resimler
187
KABE’DEN BİR GÖRÜNTÜ (İÇ KISMI) (32)
Kabe, Mescid-i Haram’ın ortasında 12.95 m. yüksekliğinde, 12 m
boyunda, 11 m genişliğinde taştan yapılmış, dört köşe bir binadır. Doğudaki köşesine “Rükn-i Hacer’ül- Esved”, batı köşesine “Rükn-i Şamî”,
güney köşesine “Rükn-i Yemani” ve kuzey köşesine de “Rükn-i Iraki”
denir. Hacer’ül-Esved’den Rükn’ü-Şami’ye olan mesafesi 11.68 m.’dir.
Rükn’ü-Yemani’den, Rükn’ü-Iraki’ye olan mesafesi 12.04 m.’dir. Hacer’ülEsved’den, Rükn’ü-Yemani’ye olan mesafesi 10.18 m.’dir. Rükn’ü-Şami’den, Rükn’ü- Iraki’ye olan mesafe de 9.90 m.’dir.
Yeryüzünde insan yaşamazken Allah, Cebrail (a.s)’e Arş’ta Beyt’ülMa’mur’un bulunduğu kısmın altına gelecek şekilde yeryüzünde bir bina,
yani mabed yapmasını emretti. Cebrail (a.s) ve melekler emir üzerine Bey-
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
188
tullah’ı inşa ettiler. Hz.Adem (a.s.) yeryüzüne indikten sonra, Cebrail (a.s.)
vasıtasıyla Beytullah’ın yerini tespit eder ve planına göre Kabe’yi eski temelleri üzerine bina eder. Ancak Nuh Tufanı’nda yıkılan ve mekan olarak
belirsiz hale gelen Kabe’nin aynı yerde tekrar yapılmasını Allah, Hz. İbrahim (a.s)’e emretti. Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail (a.s.) Kabe’nin yerini aradı, ancak Cebrail (a.s)‘in yardımıyla toprak ve kumların altındaki
temelleri bularak yeniden inşa etmeye başladılar. Hz.İsmail (a.s) tarafından Ebu Kubeys dağından tavafa başlama noktasını belirtmek üzere getirilen taş, yani Hacer’ül- Esved, Hz.İbrahim (a.s) tarafından bu günkü yerine konuldu. Kabe’nin dışı siyah mermerle, fakat içi beyaz mermerlerle
kaplıdır. Tavanı yeşil renkte olup, iç yüksekliği 8.24 m.’dir. Tavan 3 ahşap
direk direk üzerine oturtulmuştur. İç duvarlarında 9 kabartma, bir de altın
yazmalı ayetler bulunur. Tavan direklerinde gümüş ve saf altından kandiller asılıdır. Direkler altın levhalar ile süslenmiştir. Çatıya açılan bir kapı bulunmaktadır.
KABE’NİN PLANI (33)
Kabe’nin bir çok ismi vardır. Bunlar; Beytullah ve Mescid’ülHaram’dır.
Resimler
189
Kabe’nin kelime anlamı: Sözlükte dört köşeli veya küp şeklinde olmak anlamlarındaki Ka'b kökünden gelen Kabe "küp şeklinde nesne"
demektir. İlk olarak Hz. Adem (a.s)'den de önce melekler tarafından yapıldığına inanılmaktadır. Daha sonrasında Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail(a.s) tarafından tekrar yapılmıştır. Mescid-i Haram’in tam ortasında yer
almaktadır. Kabe'nin etrafını halen çevirmekte olan Kabe yüksekliğini aşmayan kubbeli yapı, yani revaklar II. Selim zamanında yapılmış, planını
Mimar Sinan hazırlamıştır.
Duvarlarında kullanılan taşlar Mekke tepelerindeki granit taşlardır.
Tavanı ahşaptandır. Yer yüzünde yapılmış ilk Mescid ve ilk binadır. Üzeri
altın işlemeli hat yazıları bulunan siyah bir örtü, yani sitare ile örtülüdür.
Örtüsü her sene Hac mevsiminde yenilenmektedir. Kabe'nin içinde tavana
çıkmak için bir merdiven ve üç ağaç sütun bulunmaktadır. İç duvarlar ve
yerler mermer kaplıdır. Tavanda altın ve gümüş kandiller asılıdır.
Yerden 2.13 m. kadar yükseklikte altın kapısı vardır. Kabe’nin ilk binasında yüksekliği 4,32 m. idi ve yere bitişik iki kapısı vardı. Biri doğuda,
diğeri ise batıda idi. Hz. İbrahim (a.s) binasında, çatısı yoktu ve kapılara
da açılıp kapanan kanat konulmamıştı.
Kabe’nin yüksekliği her inşa edilişinde değişmiştir. Hz. İbrahim (a.s)
zamanında 4,32 m. Kureyşlilerin yapısında 8,64 m. Abdullah bin Zubeyir
yapısında 12,95 m. idi. Abdulmelik bin Mervan bu yüksekliği daha sonra
korumuştur. Kabe, ilk inşasından bu güne kadar 12 defa yeniden inşa
edilmiştir.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
190
KABE (34)
1- Hacer’ül- Esved: Kabe’nin doğu köşesinde, Kabe kapısının bulunduğu cephede 1,5 m. yükseklikte özel muhafazası içinde 18-19 cm. siyah kırmızı karışımı parlak bir taştır.
4- Kabe Kapısı: Kabe’nin kuzeydoğu duvarında tabandan yaklaşık
2.13 m. yüksekliktedir.
3- Mültezem: Hacer’ül- Esved ile Kabe kapısı arasında kalan kısma
denir.
7- Hatim: Kabe’nin kuzeybatı duvarının karşısında yerden 1 m. yükseklikte, 1.5 m. kalınlığında yarım daire şeklindeki duvara denir. Kabe ile
Hatim arasındaki boşluğa ise Hicr-i İsmail denir. Bu boşlukta dua edilir ve
burası Kabe’nin içi sayıldığından tavaf bunun dışından yapılır. Ayrıca Hz
İsmail (a.s) ile annesi Hz. Hacer’in buraya defnedildiği de rivayet edilmektedir.
9- Altınoluk (Mizab-ı Kabe): Kabe’nin kuzeybatı duvarı üzerinde,
tam orta kısmında yağmur sularının dışarıya akıtıldığı bir oluk olup, son
olarak Osmanlı padişahı Sultan Abdulmecit tarafından altından yapılarak
yerine konulmuştur.
Resimler
191
MEDİNE ŞEHRİ VE RESULULLAH (S.A.V) (1)
Yesrib'in Medine haline gelme sürecini ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in
oradaki on yılını ana hatlarıyla şöyle izleyebiliriz:
1- Dar’ul-Erkam'da gizlice Kur'an okunmaya çalışılan Mekke döneminden sonra, İslam'ı devlet yapma, Allah'ın ahkamını kanunlaştırma dönemi Medine döneminde oldu. İslam devletinin temel ilkeleri yerleştirildi.
Kıyamete kadar yaşayacak bütün insanların rehberi olacak sistem oluşturuldu. Medine'de yaşayan farklı kesimleri ihtiva eden önemli bir anlaşma
yapılarak, kurallı ve ilkeli bir yapılaşma tesis edildi.
2- Mü'minler, aynı anneden doğdukları kardeşleriyle hissettikleri yakınlığı bile aşacak düzeyde bir kardeşlik bağını tesis ettiler. Birbirlerine mal
ve can feda etmeye hazır hale geldiler. Böylece, İslam'ın devlet haline
gelmesinin en önemli gereklerinden biri olan kenetlenmiş halk kitlesi oluştu. O halk, canıyla, malıyla dini ve dinini yaşadığı toprağı için hazır ordu
haline geldi. Konuşmak gerektiğinde konuşan ve iş gerektiğinde iş yapan
mübarek bir halk tabakası ortaya çıktı. Medine, Kur'an-ı Kerim'ın emirlerinin Mushaflarda yazılı iyi sözler olarak kalmasını önleyip, bütün Kur'an-ı
Kerim'ın tek harfine kadar yaşanmış ve gönül rızasıyla tatbik edilmiş bir kitap haline getirmiştir.
192
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
3- Medine, İslam'ın geleceği açısından fitne oluşturabilecek Yahudilerden temizlendi. Çünkü Yahudilere, daha önce din gelmiş ve o dini tahrif
etmişlerdi. Müslümanların dinlerini sulandırmaları açısından ciddi bir tehlike ve askeri açıdan da riskli bir konumda bulunuyorlardı. Kısa bir zamanda, imzaladıkları anlaşmalara ihanet ederek, Medine dışına sürülmelerinin
yasal zeminini kendileri oluşturdular.
4- Medine'nin dışında kalan devletler ve kabileler davet halkasına
alındı. Bizzat Hz. Peygamber (s.a.v), onlara elçilerini gönderdi ve onlar
imana davet edildiler. Açılım merkezden bütün dünyaya doğru gerçekleşti.
Medine'ye gelen temsilcilerle görüşüldü. 10 yıl gibi kısa bir zamanda, uluslararası hale gelindi.
5- Ashab, Mekke döneminde gösterdiği sabrın bir benzerini Medine'de de gösterdi. Medine, Mekke'deki olaylardan aşağı kalmayacak sıkıntılarla yoğruldu. Medine, Mekke'ye göre daha rahat bir dönem değildi. Bilakis daha yoğun ve daha ağır sorunlar yaşandı.
6- Medine döneminde, küfrün fikir babalarına karşı yapılan mücadeleler önemli sonuçlar kazandırdı. Medine'yi çevreleyen bölgede üretken
kafirler temizlenmiş oldu.
7- Ekonomik yapı güçlendirildi. Sadaka alan konumundan, sadaka
dağıtan konuma geçildi. Cihadın en önemli türlerinden biri olarak mal ile
cihat geliştirildi.
8- Mescid hayatın merkezi haline getirildi. Ezan simge oldu. İslam
dininin kemale erdiği, Kur'an-ı Kerim emriyle perçinlendi.
9- En önemli toplumsal sorunlardan biri olarak, münafıklığa karşı
ciddi tedbirler alındı. Kur’an-ı Kerim’in uyarısı üzerine, bunlara karşı çok
daha dikkatli davranıldı.
Resimler
193
MEDİNE’DE MESCİD-İ NEBEVİ (2)
Hz. Peygamber (s.a.v)'ın Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği Mescid’dir. Bu Mescid, Mescid-i Resul, Mescid-i
Şerif, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevi adlarıyla da anılmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v), Hicret yolculuğunda, kısa bir müddet Medine'nin dışında bulunan Kuba köyünde kalmıştı. Bu esnada Kuba Mescid’i
adıyla bilenen Mescid’i inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp, Medine'ye girdiği zaman, Hz. Peygamber (s.a.v)’i, misafir edip ağırlama şerefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarışa girmişti. Kendisini davet edenlere Hz.
Peygamber (s.a.v): "Bırakın deve serbestçe yürüsün. O bizi Allah’ın
razı olacağı bir yere kadar götürecektir" buyurdu. Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardeşe ait boş bir arsaya çöktü. Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub el-Ensari, Hz. Peygamber (s.a.v)'ın eşyalarını alıp
evine taşıdı. Hz. Peygamber (s.a.v)'ın devesinin çöktüğü bu arsa sahipleri
olan Neccaroğullarından Sehl ve Suheyl hibe etmek için ısrar ettilerse de
bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblağ karşılığında satın
aldı. Bu arsa üzerinde hemen bir Mescid bina edilmeye başlandı. Ensar,
Muhacir ve diğer gönüllü kimselerin de katıldığı kalabalık bir işçi ve usta
topluluğu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda Mescid, kısa sürede bina edildi.
194
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Eni ve boyu 45 santim olmak üzere, kare şeklinde inşa edilen
Mescid’in mihrabı Beyt’ul-Makdis yönüne denk düşecek şekilde kuzey
duvarında işaretlenmişti. 3 kapıdan biri güney tarafındaki arka duvarda,
ikincisi batı tarafındaki duvarda, üçüncüsü ise Hz. Peygamber (s.a.v)'in
hücrelerinin bulunduğu doğu tarafında idi. Bu kapıya Cibril kapısı denilirdi.
Temelleri toprak seviyesine kadar taş, zeminden yukarısı ise kerpiç kullanılarak bina edilen Mescid’in temeli 1.5 m derinliğinde açılmıştı.
Hz. Peygamber (s.a.v), ilk önceleri bir hurma kütüğü üzerine çıkarak
hutbe okuyordu. Bir süre sonra bizzat Hz. Peygamber (s.a.v)'in isteği ve
arkadakilerin hutbe okurken onu göremediklerini bildirmeleri üzerine, bir
kaç basamaklı bir minber yapıldı. Hicretten 16 ay sonra, Kıblenin yönü
Beytullah tarafına çevrildiği zaman, güneydeki kapı kapatılarak, burası
mihrab yapıldı ve kuzeydeki duvarda da bir kapı açıldı. Mescid’de namaz
kılınan yerin üzeri açıktı. Ancak Mescid’in ortasında, hurma ağacından yapılan direkler üzerinde, hurma dallarından bir gölgelik yapıldı.
Mescid’in doğu tarafında duvara bitişik olarak Hz. Peygamber(s.a.v)'in eşleri Hz. Aişe (r.anh) ve Hz. Sevde (r.anh) için, iki oda inşa
edilmişti. Ayrıca yine Mescid’e bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim-öğretim
yeri ve geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barınması için "Suffa"
denilen üzeri kapalı bir bölüm eklenmişti. Hz. Peygamber (s.a.v)'e ait odalara, zamanla yedi oda daha eklenerek, oda sayısı dokuza çıkmıştır.
Mescid-i Nebevi, ilk inşa edilişinden sonra bir takım genişletme faaliyetleri gördü. Hayber'in fethinden sonra Hz. Peygamber (s.a.v), Mescid’i
bir miktar genişletmişti. İlk ciddi genişletme, Hz. Ömer (r.a)'in hilafeti zamanında yapıldı. Güney tarafından beş, batı ve kuzey taraflarından da
onar metre ilave yapıldı. Doğu tarafına ilave yapılmadı ve Hz. Peygamber(s.a.v)'in eşlerinin odaları olduğu gibi kaldı. Kuzey, doğu ve batı duvarlarında ikişer tane olmak üzere, kapı sayısı altıya çıkarıldı. Hicretin 29. yılında Hz. Osman (r.a), Mescid’i yeniden inşa ettirdi. Duvarları süslü taş ile
yeniden örüldü. Taş sütunlar kullanılarak Mescid’in bir kısmının üzeri kapatıldı. Emeviler zamanında, Medine Valisi Ömer bin Abdülaziz eliyle
Mescid yeniden inşa ettirildi. H.88-91 arası süren çalışmalarla Mescid doğu, batı ve kuzey yönlerinden genişletilmişti. Mescid’in duvarları taş ve
kerpiç kullanılarak yapılmış ve mermerlerle kaplanarak süslenmişti. Tavanı
da Hindistan'da yetişen saac ağacı ile örtüldü ve altın suyu ile yaldızlandı.
Bu yenileme ile Mescid’in uzunluğu 200 Zır’a, yani 151.4 m, genişliği de
167 Zır’a, yani 126.5 m.’ye çıkmıştır. Sütunları mermerden yapılarak, sütun başlıkları altınlarla süslendi. Eyvanların yapımında taşlar, kurşun kul-
Resimler
195
lanılarak birbirine geçirilerek sağlamlaştırıldı. Ravza-ı Mutahhara'ın tavanı
saac ağacı ile örtülerek yazılarla süslendi. Mihrab ve 4 minare ilave edildi.
H.654/1256 yılının Ramazan ayının ilk cuma günü, kandilleri yakan
kandilcinin ihmali, kutsal emanetlerin korunduğu kubbeli oda hariç,
Mescd’in tamamen yanmasına sebep olmuştu. Abbasiler'den el-Mu'tasım,
h.655/1257 yılı Hac mevsiminde, ustalar ve malzeme göndererek Mescid’in yeniden inşa edilmesini sağladı. Yemen Meliki Muzaffer ve Mısır Meliki Nureddin Ali İbn-i Mu'iz'in de iştirak ettiği bu çalışmalarla Hücre-i Nebevi’ye ve duvarların bir kısmı yeniden yapılmıştı. Melik Muzaffer, Yemen'de yaptırdığı sanat değeri çok yüksek bir Minber’i de Mescid’e yerleştirmişti. Ancak imar işi tamamlanamamıştı.
h.685/1295'de Baybars, yarım kalan inşaatı tamamladı ve küçük
bulduğu Melik Muzaffer'in minberini kaldırarak yerine, Mısır'dan getirttiği
daha büyük ve sanat bakımından daha zarif bir minberi yerleştirdi.
H.886/1481 Ramazan ayının 13. günü minarelerden birine isabet eden yıldırım, Mescid’in yanarak, duvarlarının yıkılmasına sebep oldu. Minber,
müshaflar ve kitapların tamamı yandı. Ravza-I Mutahhara zarar görmemişti.
Mısır Memluk Sultanı Eşref Kaytabay, Emir Sankar el-Cemali'yi kalabalık bir usta kafilesiyle Medine'ye gönderdi. Mescid biraz genişletilerek duvarlar ve minberler yeniden inşa edildi. Mihrab’ı da biraz genişleterek, üzerini, çevresindeki direklerin başlıklarına oturtulan bir Kubbe ile kapattılar.
Ravza-ı Mutahhara'nın duvarları üzerine de bir kubbe oturttular. Bunun
üzerini de sütunların taşıdığı diğer bir kubbe ile kapattılar. Sonra Ravza-ı
Mutahhara ile kıble duvarı arasına, etrafını üç küçük kubbenin çevrelediği
büyük bir kubbe yapıldı. Yapılan diğer bazı kubbelerle de Mescid’in bir
kısmı örtülmüş oldu. Yeniden yapılan mihrab, renkli mermerler ile süslendi. Rahmet kapısının yanında Medrese-i Mahmudiye adıyla anılan bir
medrese inşa edildi.
Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebevi'nin bakımı titizlikle yerine getirilmiş ve tezyin edilmiştir. I. Mahmud, Ravza-ı Mutahhara'nın üzerinde
bulunan kubbeyi yenileyerek, koyu yeşile boyadı. Bundan dolayı bu kubbe, Kubbet’ul-Hadra, yani yeşil kubbe adıyla anılır. Mısır valisi Mehmed
Ali Paşa da Mescid-i Nebevi'de birtakım restorasyon çalışmaları yapmıştır.
Mescid, Abdulmecid tarafından yeniden inşa edilmiştir. Abdulmecid'in bu
iş için seçtiği ustalar, Akik vadisinde bulunan Hedab denilen kayadan sütunlar ve taşlar kestiler. Mescid’i parça parça inşa etmeye başladılar. Yani
bir kısmını yıkıyor ve yerini hemen yapıyorlardı. 1849-1861 yılları arasında
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
196
12 yılda bu çalışma tamamlandı. Mayıs 1953 yılında başlatılan diğer bir
çalışma ile ön kısmı hariç, yeni baştan inşa edilerek bugünkü hale getirildi.
İlk imar edildiğinde yaklaşık 2.475 m² büyüklüğünde olan Mescid-i Nebi,
tarih boyunca süren çeşitli inşaat faaliyetleri sonunda 12.271 m² genişliğe
ulaşmıştır.
MEDİNE’DE MESCİD-İ NEBİ (3)
Mescid-i Nebevi'nin alanı yaklaşık 100.000 m, sutuh alanı 67.000
m², Mescid'i çevreleyen alan 235.000 m², toplam alan ise 400. 327 m²’dir.
Cemaat kapasitesi, kapalı kısımlarda yaklaşık 300.000 kişi, Üst katta 90.000 kişi ve çevresiyle birlikte 730.000 kişi kapasitesindedir. Yaklaşık
1.000.000 kişi namaz kılabiliyor.
Kral Fahd döneminde yapılan genişletme bölümünde 27 adet hareketli kubbe vardır. Bu kubbeler ihtiyaç anında açılır ve kapanır. 9 tonu ahşap olmak üzere, her biri 60 tondur.
Mescid-i Nebevi'nin 10 minaresi vardır. 6 tanesi yenidir. Yeni minareler 104 metre yüksekliğinde ve 334 basamaklı, 5 şerefelidir. Minarelerin
üstündeki hilaller altın kaplama olup, Türkiye'de imal edilmiştir.
Üst kata çıkış için 6 yürüyen, 18 de normal merdiven vardır. Kapı
adedi 81'dir.
Resimler
197
Mescid’in yeni bölümünün altında, derinlikleri 20 ila 57 metre arasında bulunan 8.500 adet betonarme kazık kullanılmıştır. Zemin katta 2.400
adet, zeminin üstünde 2.020 adet kolon vardır.
Mescid-i Nebevi'nin yeni yapılan kısımları klimalıdır. Soğutma yaklaşık 7 km. uzakta kurulmuş bulunan tesislerden tünel bağlantısı ile sağlanmaktadır. İnşaatta 500.000 adet granit kullanılmıştır.
Mescid-i Nebevi'nin son genişletilmiş bölümünün iç duvarları pencere altına gelecek şekilde mermer panolar üzerine Türk hattatlarca yazılmış
Hüsn’ü Hat tablolarıyla donatılmıştır. Her biri 5 metre çapında ve 2.200 kg.
ağırlığında, bronzdan mamul 68 adet avize vardır.
Mescid’de 627 adet güvenlik ve naklen yayın kamerası vardır. Bunlar sayesinde Mescid’in her noktası görüntülenebilmektedir.
Mescid’in altında takriben 5.000 adet araç kapasiteli U şeklindeki
katlı yer altı otoparkı yapılmıştır.
MESCİD-İ NEBEVİ’NİN PLANI (4)
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
198
MEDİNE’DE MESCİD-İ NEBİ (5)
MEDİNE’DE MESCİD-İ NEBİ (6)
Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra, yeryüzündeki Mescid’lerin en faziletlisidir. Mescid-i Nebi'de, bir bölüm vardır
ki, Hz. Peygamber (s.a.v) buraya, “Ravza-I Muttahhara”, yani cennet
Resimler
199
bahçelerinden bir bahçe olduğunu buyurmuştur. Ayrıca,"Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir.” buyurmuştur. Diğer bir Hadis’de de;
"Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve
minberim havzımın üzerindedir" şeklindedir.
Yeryüzünde namaz kılmak ve ziyaret etmek maksadıyla yolculuğa
çıkılabilecek üç Mescid’den birisidir. Mescid-i Nebi'de kılınan namaz, diğer
Mescid’lerde kılınan namazlardan çok daha faziletlidir.
MEDİNE’DE HZ. PEYGAMBER (S.A.V)’İN MUBAREK KABRİ
(MESCİD-İ NEBİ) (7)
Hücre-i Saadet, kıble yönüne doğru, en sağ tarafta Hz. Peygamber
(s.a.v)’in kabri vardır ve hiza olarak en öndedir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in
solunda ve hiza olarak biraz gerisinde Hz. Ebu Bekir (r.a) ve O’nun solunda ve hiza olarak biraz gerisinde Hz. Ömer (r.a) defnedilmiştir. Hücre-i
Saadet’in kapısı işlenmiş taşlarla örülerek, kapısı olmayan duvarla tamamen kapatılmıştır. Ömer bin Abdülaziz tarafından, Emeviler döneminde bu
odanın etrafına Kabe’ye benzememesi için beşgen şeklinde bir oda daha
yaptırıldı ve ona da kapı yeri bırakılmadı. Daha sonraki yıllarda perde ile
200
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
örtülen bu odanın dışı parmaklıklarla çevrildi. Ziyaretçiler Kabr-i Saadet’i
parmaklık dışından ziyaret etmektedir ve parmaklığın içine ise yalnızca
görevliler girebilmektedir. Kabr-i Saadet’in olduğu asıl Hücre-i Saadet’e
girmek ise mümkün değildir. Fakat Hz. Hasan (r.a)’in vefatından sonra birkaç kez tamir için, Hücre-i Saadet’e girmek mecburiyetinde kalınmış, tamirattan sonra duvarlar tekrar örülmüştür.Hz. Peygamber (s.a.v)’in kabrinde
sandukanın olduğu hakkında bilgi bulunmamaktadır.
HZ. PEYGAMBER (S.A.V)’İN MUBAREK KABRİ (8)
Erkeklerin ziyaret alanında, Bab’us-Selam kapısından, 41 No’lu
kapının çıkışına doğru giden yoldaki görüntüdur.
1- Birinci Kapı boştur. Kapı üzerindeki çerçeveli ayet:
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir.
Fakat O, Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her
şeyi hakkıyla bilendir.” (Ahzab, 33/40)
2- İkinci Kapı, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ismi yazılıdır. İkinci ve
üçüncü kapı üzerindeki çerçeveli ayet:
“Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne
yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle
Resimler
201
bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz gidiverir.” (Hucurat, 49/2)
3- Üçüncü Kapı boştur.
4- Dördüncü Kapı, Hz. Ebu Bekir (r.a)’in ismi yazılıdır. Dördüncü ve
beşinci kapı üzerindeki çerçeveli ayet:
“Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve
büyük bir mükafat vardır.” (Hucurat, 49/3)
5- Beşinci Kapı, Hz. Ömer (r.a)’in ismi yazılıdır.
MEDİNE’DE BAKİ MEZARLIĞI (9)
Baki Mezarlığı, Mescid-i Nebevi’nin doğu tarafında yer alır. Başta
Hz. Peygamber (s.a.v)’in eşi Hz.Aişe (r.anha), Hz. Safiye (r.anha), Hz.
Osman (r.a), kızları Hz. Rukiye, Hz. Ümmü Gülsüm, Hz. Fatıma (r.anha)
ve en küçük oğlu İbrahim, torunu Hz. Hasan (r.a), amcası Hz. Abbas (r.a)
ve on bin kadar sahabenin defnedildiği bir mezarlıktır. Hz. Peygamber
(s.a.v), zaman zaman bu kabristanı ziyaret etmiştir.
202
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
MEDİNE’DE KUBA MESCİDİ (10)
Hz. Peygamber (s.a.v)’in Mekke’den Medine’ye hicret ederken Medine’ye 5 km. mesafede olan Kuba köyüne gelmiş ve burada 14 gün kalmıştır. 12 Rebiulevvel/23 Eylül 622 tarihinde Kuba Mescid’ini inşa ettirdi.
Kur’an-ı Kerim, bu Mescid’in takva üzerine yapıldığını Tevbe suresinin
108. ayetinde ifade etmektedir. Bu nedenle bu Mescid’i ziyaret ederek iki
veya dört rekat namaz kılmak müstehaptır. Hz. Peygamber (s.a.v), her
Cumartesi günü binekli veya yaya olarak Kuba’ya giderek, Kuba Mescid’inde namaz kılardı.
Resimler
MEDİNE’DE KUBA MESCİDİ (11)
203
204
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
MEDİNE’DE KIBLETEYN MESCİDİ (12)
Müslümanların ilk yıllarındaki kıblesi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa idi.
Hz. Peygamber (s.a.v), hicretten 16 ay sonra, Seleme oğulları mahallesinde ikindi namazını kıldırdığı bir sırada, kıble olarak Kabe’ye dönmesi emredildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) namazını bozmadan, hemen
Kabe’ye doğru döndü. Cemaat de o tarafa döndüler. Kılınmakta olan ikindi
namazının iki rekatı Kabe’ye dönülerek tamamlandı. Bu nedenle bu Mescid’e iki kıbleli Mescid anlamında “Mescid-i Kıbleteyn” ismi verildi
Resimler
205
MEDİNE’DE UHUD ŞEHİTLİĞİ (13)
Medine’nin 5 km. kuzeyinde yer alan Uhud dağının Medine’ye bakan
eteklerinde, H.11 Şevval/27 Mart 625 tarihinde Hz. Peygamber (s.a.v) ile
Mekke’li müşrikler arasında yapılan Uhud savaşında, Ashab’tan 70 şehit
verilmiştir.Orada defnedilen bu şehitler arasında, Hz. Peygamber (s.a.v)’in
amcası Hz. Hamza (r.a) da vardır.
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
206
OKÇULAR TEPESİ (14)
"Kuşların cesetlerimizi didiklemeye başladığını görseniz bile,
bulunduğunuz yerleri terketmeyiniz." Hz. Peygamber (s.a.v)’in savaş
esnasında, okçular tepesine yerleştirdiği okçulara emridir. Ancak savaştaki
galibiyet sevinci, okçuların yerlerini terk etmesine neden oldu. Bu durum
savaşın seyrini değiştirdi. Birçok okçunun yerini terk etmesiyle, İslam Ordusunun arka cephesi müdafaasız kaldı. Kureyş Ordusunun süvari komutanı Halid bin Velid de, zaten böyle bir fırsatı kolluyordu. Halid bin Velid
emrindeki kuvvetler, tepede kalan 10 kadar okçuyu şehit ettikten sonra,
Müslüman saflarının arkasından daldı. Hücum, anı ve beklenmedik bir anda olmuştu. Bu durumda Müslümanlar, iki ateş arasında kalmışlardı. İki taraftan sarılınca kuvvetlerini kaybetmişlerdi.
Resimler
207
MEDİNE’DE UHUD ŞEHİTLİĞİ (15)
Uhud dağı eteğinde bulunan bu alanda, Hz. Peygamber (s.a.v)’in,
Uhud savaşından sonra dinlenmek ve emin hale gelmesini sağlamak için
getirildiği yerdir.
Hz.Peygamber (s.a.v) yaralıydı, yorgundu ve kendi başına yürüyecek kuvveti kalmamıştı. Sa'd bin Muaz (r.a) ve Sa'd bin Ubade (r.a)'ye
dayanarak, Müslümanların sığındığı Şi'b'deki kayalığa doğru çıktı. Burada
dinlenmek ve yorgunluğunu gidermek istiyordu. Bir süre yürüdükten sonra,
bu takatten de mahrum kaldı. Üzerindeki iki zırh ise, oldukça ağırlık yapıyordu. Bu sırada Talha bin Ubeydullah yere çöktü. "Buyur Ya Resulullah!
Ben kuvvetliyim." diyerek Hz. Peygamber (s.a.v)’ı sırtına aldı ve kayalığa
taşıdı. Hz. Peygamber (s.a.v), düşman bölgeden ayrılıncaya kadar burada
güven altına alınmış ve dinlenmesi için bekletilmiştir.
208
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
MEDİNE’DE YEDİ MESCİDLER (16)
Müslümanlarla Mekke müşrikleri ve müttefikleri arasında hicretin 5.
yılında meydana gelen, Hendek savaşının yapıldığı sahada, birbirlerine
yakın olmak üzere yedi Mescid yapılmıştır. Bu Mescid’e, “Mescid-i Fetih”
de denilir.
MEDİNE’DE YEDİ MESCİDLER (17)
Resimler
209
MEDİNE’DE YEDİ MESCİDLER (18)
MEDİNE’DE OSMANLI TREN İSTASYONU (19)
Sultan II. Abdülhamit Han, Hicaz demiryolu iradesini 2 Mayıs 1900
tarihinde yayınladı. İnşaat 1 Eylül 1900 tarihinde başladı. Demiryoluna
1.05 m. açıklıkta dar hatlı raylar döşendi.
Demiryolu yapımına ilk olarak Şam-Der’a arasında başlandı. 1903′te
Amman’a, 1904′te Maan’a ulaşıldı. Maan’dan Akabe körfezine bir şube
hattı yapılarak Kızıldeniz’e çıkılmak istendi ise de, İngilizlerin karşı çıkması
sonucu gerçekleştirilemedi.
210
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
Yolcu taşımacılığına 1 Eylül 1905 yılında başlandı. Aynı yıl Mudevvera’ya ve 1 Eylül 1906 tarihinde de Madain Salih’e ulaşıldı. Al-Ula’ya
1907′de, Medine’ye 31 Ağustos 1908′de erişildi. O tarihe kadar Hicaz
demiryolu toplam 1.464 km’yi buldu.
Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 33. yıldönümü olan 1 Eylül
1908 tarihinde, yapılan resmi törenle bütünüyle işletmeye açıldı. Hicaz
demiryolu I. Dünya Savaşı’na kadar yoğun bir şekilde kullanıldı.
Şam’dan Amman’a her gün, Medine’ye ise haftada üç gün seferler
yapılıyordu. Bu özel Trenin Medine’ye varış süresi yalnızca 48 saatti. Bu
seferlerin dışında Medine’ye yük ve su taşıyan proğramlı ve proğramsız
Tren seferleri bulunmaktaydı. Hattın Hayfa şubesinden Şam’a her gün
yaklaşık 12 saat süren düzenli tren seferleri yapılmaktaydı. Gerektiğinde
ek seferler düzenleniyordu.
Demiryolu boyunca 7 büyük bakım atölyesi bulunmaktaydı. Şam’ın
Kadem istasyonu 43.200 m² alan üzerine kuruldu. Bugün hala faaliyette
olan bu dev atölye, bölgede ilk defa elektrik enerjisi kullanan mekan olma
özelliğini de taşımaktadır. 1911 yılında demiryolu Kadem’dem Şam’ın
merkezine doğru 3 kilometre daha uzatılarak Şam’ın tam orta yerindeki
modern yeni istasyon binasına kavuştu. Bu istasyon binası bugün hala faaliyette ve Suriye’deki “Hicaz Demiryolları Genel Müdürlüğünün merkez binasıdır”.
Hicaz demiryolunun inşaatı sırasında birçok köprü, istasyon, tünel,
menfez, gölet, çeşme, fabrika, hastahane, dökümhane, okul, mescid, karantina ve tamir atölyesi vs. yapıldı. Bazı istasyonlarda postaneler ve telgraf merkezleri kuruldu, özellikle Hicaz telgraf hattı resmi ve sivil haberleşmede çok büyük kolaylıklar sağladı.
Demiryolu dışında yapılan inşaat faaliyetlerinden bazıları şunlardır:
Şam’da lokomotif vagon tamir ve bakım atölyesi, Medine tren ve lokomotif
bakım atölyesi, 2.666 adet kagir köprü ve menfez, 7 adet demir köprü, 9
adet tünel, 96 adet istasyon, 7 adet gölet, Hayfa, Der’a ve Maan’da fabrika, Hayfa’da iskele, ambarlar, dökümhane, boruhane, Maan’da otel ve
hastahane, Tebuk’de hastahane, 37 adet su deposu.
II. Abdülhamid Han’in tahttan indirilmesine kadar “Hamidiye Hicaz
Demiryolu” olarak anılan ve 18 Ocak 1909′dan itibaren de sadece ”Hicaz Demiryolu” olarak bilinen hat yapılan şube hatları ile beraber
1918′de 1.900 km’yi aşmıştır. 1910 yılında trenlerle taşınan sivil yolcu
sayısı 169.448, 1913 yılında 232.563 olarak gerçekleşti. 1908 yılından
1913 yılına kadar toplam 968.000 sivil yolcu taşındı. Yılda ortalama
Resimler
211
16.000 Hacı, Hicaz demiryolunu kullanmaktaydı. 1910 yılında 367.890 lira
gelir, 71.167 lira kar, 1913 yılında ise 329.647 lira gelir, 78.619 lira kar elde edildi.
MEKKE’DEN MEDİNE’YE HİCET YOL GÜZEGAHI (20)
Hicri yılın başlangıcı kabul edilen Hicret olayı, insanlık tarihinin
önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir Sözlükte, bir yerden başka
212
Kabe Tarihi ve Hac Rehberi
bir yere göç etmek anlamına gelen hicret kelimesi, dini bir kavram olarak,
Hz. Peygamber (s.a.v) ile Mekke’den Medine’ye M. 622 yılında göç eden
sahabeler topluluğuna denilmektedir Hz. Peygamber (s.a.v)’in davetini etkisiz bırakmak isteyen Mekkeliler, O’na inananları engellemek için, çeşitli
yollar denemişler ve ancak gün geçtikçe Müslümanların sayısı suretle
artmıştır. Bu durum müşriklerin, iman edenlere karşı hırçınlaşarak sert tutum takınmalarına, şiddete, hakarete, işkence ve cinayete varan uygulamalarına sebep olmuştur.
Artık Mekke’de hayat, Müslümanlar için tahammül edilmez bir hal
alınca, Hz. Peygamber (s.a.v) Müslümanların Habeşistan’a gitmelerini
tavsiye etti. Müslümanlara uygulanan üç yıllık boykotun ardından, Hz.
Peygamber (s.a.v) ‘in en büyük destekçisi olan amcası Ebu Talib’in ölümü,
müşriklerin baskısını daha da arttırdı. Böyle bir ortamda İslam’ı tebliğ
edemeyeceğini anlayan Hz. Peygamber (s.a.v), Taif’e giderek yeni bir çevrede İslam’ı anlatmaya çalıştı. Ancak sert bir tepkiyle karşılaştı. Mekke’ye
dönmek mecburiyetinde kaldı. Bu sırada Mekke’ye Hac için gelen bir grup
Medine’li insan, Hz Peygamber (s.a.v)’e inanmış ve O’nu Medine’ye davet etmişlerdir. Müslümanlar hicret ederken, mallarını, yakınlarını ve yaşadıkları toprakları Allah rızası için terk ederek gitmişlerdir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihat
edenler ve (hicret edenleri) barındırıp onlara yardım edenler var ya, işte onlar hakiki mü’minlerdir. Onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.” (Enfal, 74) Hicretle beraber İslam Medine’de de yayılmaya başladı
Bu durum Kureyş’in ileri gelenlerini daha da telaşlandırdı Bu durumu görüşmek üzere, “Dar’un- Nedve” denilen yerde toplandılar. Sonunda Hz.
Peygamber (s.a.v)’ı öldürmeye karar verdiler Onların bu kararı ile ilgili
olarak Kur’an-ı Kerim: “Hani Kafirler seni tutuklamak veya öldürmek ya
da Mekke’den çıkarmak için tuzak kuruyordu Allah da tuzak kuruyordu Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır ” (Enfal, 30)
Onların bu gizli planını Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)’e bildirerek,
Medine’ye hicret etmesine izin Verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v) yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a) ile birlikte gece Mekke’den çıkarak
Sevr dağındaki mağarada bir süre korundu. Sonra Medine’ye doğru yola
çıktı. Yol üzerindeki Küba köyünde bir Mescid inşa ettikten sonra, Medine’ye hareket etti. Böylece Hz. Peygamber (s.a.v)’in 23 yıllık Peygamberlik
Resimler
213
hayatının 13 yıllık Mekke devri bitmiş, 10 yıllık Medine devri başlamıştır.
Böylece Mekke’li Müşriklerin baskı, eziyet ve işkencelerine maruz kalan
Müslümanlar, hicret sayesinde güvenli bir ortama ulaşmışlar, güçlenmişler
ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in önderliğinde kendi varlıklarını kabul ettirmişlerdir. Haritada, Hz. Peygamber (s.a.v) ve Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “yol
arkadaşı” olan Hz. Ebu Bekir (r.a)’ın kullandığı hicret yolculuğundaki yol
güzergahi görülmektedir.
Allah, gerektiğinde herkese yolunda hicret etmeyi nasip etsin...
“Hamd (övme ve övülme), Alemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.”(Fatiha,1/2)
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
NOTLAR
Download