Önceki Sayılar Alerjik Rinosinüzitler, Editör Salih ÇANAKÇIOĞLU Mart 2005, Cilt 1, Sayı 1 Rinoplasti, Editör Bülent KARCI Haziran 2005, Cilt 1, Sayı 2 Baş Boyun Kanserlerinde Temel Bilgiler, Editör Hakan KORKMAZ Eylül 2005, Cilt 1, Sayı 3 Timpanoplasti, Editör Levent SENNAROĞLU Aralık 2005, Cilt 1, Sayı 4 Parotis Tümörlerine Yaklaşım, Editör A. Şefik HOŞAL Mart 2006, Cilt 2, Sayı 1 Pediatrik Otolaringoloji, Editör Ö. Faruk ÜNAL Haziran 2006, Cilt 2, Sayı 2 Septum Cerrahisi, Editör Halis ÜNLÜ Eylül 2006, Cilt 2, Sayı 3 Uyku Apnesi ve Cerrahi Tedavi, Editör Mustafa GEREK Aralık 2006, Cilt 2, Sayı 4 Burun Allerjilerinde Pratik Yaklaşım, Editör Murat Cem MİMAN Mart 2007, Cilt 3, Sayı 1 Temel Endoskopik Sinüs Cerrahisi, Editör Semih SÜTAY Haziran 2007, Cilt 3, Sayı 2 Efüzyonlu Otitis Media, Editör İbrahim HIZALAN Eylül 2007, Cilt 3, Sayı 3 Maksillofasiyal Travma, Editör Şinasi YALÇIN Aralık 2007, Cilt 3 Sayı 4 Estetik ve Rekonstrüktif Yüz Cerrahisi, Editör Taşkın YÜCEL Mart 2008, Cilt 4, Sayı 1 İleri Endoskopik Sinüs Cerrahisi I, Editör Fuat TOSUN Haziran 2008, Cilt 4, Sayı 2 İleri Endoskopik Sinüs Cerrahisi II, Editör Gürkan KESKİN Eylül 2008, Cilt 4, Sayı 3 Vertigo, Editör Umut AKYOL Aralık 2008, Cilt 4, Sayı 4 Tiroid Cerrahisi, Şefik HOŞAL Mart 2009, Cilt 5, Sayı 1 Sinüzit’te Medikal Tedavi, Serhat ÜNAL Haziran 2009, Cilt 5, Sayı 2 Kulak zarı, Editör Sefa KAYA Eylül 2009, Cilt 5, Sayı 3 KBB’ de Güncel Makaleler, Editör Özgür AKDOĞAN Aralık 2009, Cilt 5, Sayı 4 Kulak Enfeksiyonları, Editör Yıldırım BAYAZIT Mart 2010, Cilt 6, Sayı 1 Ses Hastalıkları, Editör Taner YILMAZHaziran 2010, Cilt 6, Sayı 2 Temporal Kemik Cerrahisi Atlası, Editör Ali ÖZDEK Eylül 2010, Cilt 6, Sayı 3 Tiroid ve Paratiroid Bez Hastalıklarında Güncel Makaleler, Editör Güleser SAYLAM Aralık 2010, Cilt 6, Sayı 4 Nazal Valf Bölgesi, Editör Orhan ÖZTURAN Mart 2011, Cilt 7, Sayı 1 Kulak Acilleri, Editör Yıldırım Ahmet BAYAZIT Haziran 2011, Cilt 7, Sayı 2 KBB İnfeksiyonları, Editör Adil ERYILMAZ Eylül 2011, Cilt 7, Sayı 3 Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi’nde Güncel Makaleler Editörler Hakan KORKMAZ, Gamze ATAY Aralık 2011, Cilt 7, Sayı 4 Tinnitus, Editör Mustafa Asım ŞAFAK Mart 2012, Cilt 8, Sayı 1 Dakriyosistorinostomi Haziran 2012, Cilt 8, Sayı 2 Endoskopik Orbita Cerrahisi, Editör Hayyam KIRATLI Eylül 2012, Cilt 8, Sayı 3 Laringotrakeal Stenoz, Editör Hüseyin KATILMIŞ Aralık 2012, Cilt 8, Sayı 4 Septorinoplasti Diseksiyon Kılavuzu, Editör Metin ÖNERCİ Mart 2013, Cilt 9, Sayı 1 Sinüs Cerrahisi Diseksiyon Kılavuzu, Editör Metin ÖNERCİ Haziran 2013, Cilt 9, Sayı 2 Temporal Kemik Cerrahi Diseksiyon Kılavuzu, Editör Metin ÖNERCİ Eylül 2013, Cilt 9, Sayı 3 Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi’nde Güncel Makaleler Editörler Gamze ATAY, Serdar Özer Aralık 2013, Cilt 9, Sayı 4 Boyun Cerrahisi Diseksiyon Kılavuzu Mart 2014, Cilt 10 Sayı 1 Unsinat Çıkıntı ve Endoskopik Cerrahideki Önemi Editör Muhammed TekİnHaziran 2014, Cilt 10, Sayı 2 Türkiye Eğitim ve Sağlık Vakfı Adına Yayın Sahibi: T. Metin ÖNERCİ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: T. Metin ÖNERCİ Yayın İdare Merkezi: Güniz Sokak 38/5 Kavaklıdere - ANKARA Telefon: 466 37 57 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın Yayın Dili: Türkçe, İngilizce Yayınlanma Biçimi: Üç ayda bir. Basımcı: Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi, Merkez Kampüs 06100 Sıhhiye, Ankara Telefon: 305 30 68 Basım Tarihi: ?? Aralık 2014, Ankara ©Copyright 5846 ve 2936 sayılı telif hakları yasası gereğince, bu derginin bütün telif hakları Türkiye Eğitim ve Sağlık Vakfı’na ait olup, kendisinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyası çıkartılamaz, fotokopisi alınamaz veya kopya anlamı taşıyabilecek hiçbir işlem yapılamaz. Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi’nde Güncel Yaklaşım Current Management in Otorhinolaryngoloy&Head Neck Surgery Yazım Kuralları Guidelines for Authors A. Genel A.General • Yazılar Microsoft Word dökümanı şeklinde ikili aralık(double space) ile yazılmalıdır ve toplam 20 sayfayı geçmemelidir • Manuscripts should be submitted as Microsoft Word document in double space and should not exceed 20 pages. • Giriş sayfasında yazarların adı soyadı, çalıştıkları kurum, şu andaki pozisyonları, adres, e-mail, tel ve varsa fax numaraları yazılmalıdır. • On the title page the information of all authors should be included (The names, degrees, professional affiliations, adresses, e-mail, tel and fax) • Firma desteği ile yapılan çalışmalar belirtilmelidir. • Yazının başına Türkçe ve İngilizce başlık, özet ve anahtar kelimeler konulmalıdır. • Yazılar yazarın sorumluluğundadır B. Referanslar • Acknoledgement of grant support where appropriate (supported by ...) • Each article must have a Turkish and English title, abstract and key words • The responsibility for each article belongs to the author(s) of the article Referanslar metin içinde kesinlikle parantez içinde belirtilmeli ve metin içinde geçtikleri sıraya göre numaralandırılmalıdır. B. References References should be numbered in numerical order in which they are cited in the text, not in alphabetical order; and are enclosed in parentheses Örnekler Examples Dergi Makaleleri Knoll C, Smith RJH, Shores C, et al: Hearing genes and cisplatin deafness. Laryngoscope 2006, 116:72-74. Journal articles Knoll C, Smith RJH, Shores C, et al: Hearing genes and cisplatin deafness. Laryngoscope 2006, 116:72-74. Tam Kitap Gunter JP, Rodrich RJ, Adams WP: Rinoplasti, cilt(vol)1. 2. basım(ed 2). St Louis, Quality Medical publishing, 2002. Complete Book Gunter JP, Rodrich RJ, Adams WP: Rinoplasti, cilt(vol)1. 2. basım(ed 2). St Louis, Quality Medical publishing, 2002. Kitap Bölümleri Papel ID , Capone RB: Facial proportions and esthetic ideals. In: Behrbohm H, Tardy ME(eds): Septorhinoplasty, cilt(vol) 1, 2.basım(ed 2). New York, George Thieme Verlag, 2004, s(p) 65-74. C. Tablo ve Resimler Tablo ve resimler net ve anlaşılır olmalıdır. Bu özellikleri taşımayan resimler editör tarafından çıkartılabilir, silinebilir veya değiştirilebilir. Tablo ve resimlerin metin içinde nereye konulacağı belirtilmelidir. 1.Tablo Tablolar (Tablo 1, Tablo 2) şeklinde numaralandırılır. Ayrı bir sayfaya yazılır. Her tablonun başlığı ve metinden bağımsız olarak anlaşılabilecek açıklaması olmalıdır. Tablonun başlığı ve içeriği tablo üzerine, tablo ile ilgili kısaltmaların açıklaması tablonun altına yazılır. 2.Resim Resim ve şekiller ile (Resim 1, Resim 2) şeklinde numaralandırılır. Resim altları anlaşılır olmalıdır. Resimlerde birinci yazarın soyadı, resim numarası, resim üst tarafı belirtilmelidir. Elektronik ortamda resimler Mümkünse TIFF yoksa JPEG ortamda gray scale resimler 300DPI, çizgi şeklindeki resimler 1200 DPI olmalıdır. D. İzin Belgesi Daha önce başka dergi ve kitaplarda basılan resimler için copyright hakkı sahibinden izin almak gerekir. Resim altına “ ….izniyle basılmıştır” yazılır ve alıntı yapılan kaynak parantez içine numara verilerek referans bölümünde belirtilir. Hasta fotoğrafları için yazarlar hastalarından imzalı onay formu almalıdırlar. Bu konudaki sorumluluk tümüyle yazara aittir. Chapter of Book Papel ID , Capone RB: Facial proportions and esthetic ideals. In: Behrbohm H, Tardy ME(eds): Septorhinoplasty, cilt(vol) 1, 2.basım(ed 2). New York, George Thieme Verlag, 2004, s(p) 65-74. C. Tables and Figures All tables and figures should be clear and understandable. The editor has the right to add, delete, or modify submitted illustrations. Proper location of each figure and /or table should be indicated. i.Tables Each table should be typed on a separate sheet and cited in numerical order in the text (Table1, Table 2). Each table should have a title and A legend. The legend should be in sufficient detail to allow understanding without reference to the text. The title and the legend should be at the top and explanations below the table ii.Figures Figures, drawings and illustrations must be cited in numerical order in the text (Fig 1, Fig 2). A detailed legend should be provided for each figure, drawing and illustration and should be located below them. The name of the first author, figure number, and designation of the top of the figure should be identified. Images in electronic submission should be in TIFF or JPEG format. Gray scale images should be at least 300DPI and line art at least 1200DPI D.Letter of Permission If any illustration has been previously published, a letter of permission from the copyright holder must accompany the illustration. The source of illustration should be included among the References to the paper. The figure legend should conclude with “Reprinted with permission from...” followed by reference number in parentheses. For the photographs of patients, the authors should have a signed released form, the whole responsibility belongs to the author. Yazarlar • Contributors Yard.Doç. Zehra Polat İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Prof.Dr. Bülent Şerbetçioğlu İstanbul Medipol Üniversitesi Mega Hastane Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Uzm. Odyolog Hatice Garabli Eğitmen Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksek Okulu Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Doç.Dr. Hatice Karataş Sağlık Bakanlığı Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Prof.Dr. Haldun Oğuz Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Prof.Dr.Erkan Karataş İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Prof.Dr. Kemal Görür Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Prof.Dr. Ali Özdek Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Doç.Dr. Hüsamettin Yaşar Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Yrd.Doç.Dr. Tunis Özdoğanoğlu Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Doç.Dr. Seyra Erbek Başkent Üniversitesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Terkan Oğurlu İstanbul Aydın Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Prof.Dr. Mustafa Asım Şafak Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakütesi, Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Doç.Dr. Ümit Taşkın Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Doç.Dr. Sedat Aydın Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Prof.Dr. Yıldırım Beyazıt Medipol Universitesi, Medipol Mega Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisi Anabilim Dalı Önsöz eğerli Meslektaşlarım, Kulak işitme fizyolojisi konusunda yapılan pek çok bilimsel araştırmaya rağmen halen anlaşılmayan pek çok yönü bulunmaktadır. Ses iletim fizyolojisi işitme fizyolojisinin en mekanik bölümünü oluşturur ve mühendislik bilimlerine en yakın konularımızdan biridir. Biz KBB Güncel dergisinin bu sayısında İLETİM TİPİ İŞİTME KAYIPLARI başlığı altında konunun pek çok yönünü ele almaya çalıştık. Hastalıkları ve etiyopatolojilerini iyi anlayabilmek için temel konulara bir miktar fazla ağırlık vermiş olabiliriz. Bu açıdan bazı bölümler KBB pratiğine uzak gibi gelebilir. Ancak bu temel kavramlara hakim olabildiğimiz ölçüde, hastalıkları, etiyolojilerini, fizyopatolojik alt yapılarını çok daha iyi anlayacağız. Bir sorunla başedebilmenin en önemli basamağı, sorunu iyi anlayabilmek olduğuna inanınıyoruz. İletim tipi işitme kaybı ile ilgili pek çok konuya değinmeye çalışsak da, bazı açılardan eksikliklerimiz olduğunu biliyoruz. Konular ve yazarlarını seçerken olabildiğince konunun uzmanlarına ulaşmaya çalıştık. Bu açıdan karşılaştığımız bir takım aksilikler bu eksiklerimizin altında yatan en önemli nedenleri oluşturmaktadır. Sonuçta iletim tipi işitme kayıpları ile ilgili iyi bir eser ortaya koyduğumuzu umarım. Tüm hekim arkadaşlarımıza faydalı olacağını ümit ederim. Emeği geçen tüm yazar arkadaşlarımıza, özverili çalışmaları, çalışma takvimi açısından gösterdikleri duyarlılıkları açısından huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Son olarak bu fırsatı bize tanıyan KBB Güncel Dergisinin öncelikle Baş Editörü olan Sayın Prof.Dr. Metin Önerci olmak üzere tüm ekibine teşekkür etmek istiyorum. Saygılarımla, Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakütesi, Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı KBB Anabilim Dalı Başkanı NEMJ Baş Editörü İçindekiler • Contents Kulak Fizyolojisinde Ses İletimi ve Fizyopatolojisi .......................................................................................................................................... 1 İşitme Kaybı ile Başvuran Hastanın Anamnez ve Fizik Muayenesinde İletim Tipine Odaklanma ......................................................................................................................................................................................................................... 6 İletim Tipi İşitme Kayıplarının Odyolojik Değerlendirilmesi .....................................................................................................12 Konjenital ve Herediter İletim Tipi İşitme Kaypları ...................................................................................................................................17 Efüzyonlu Otitis Media ve İletim Tipi İşitme Kaybı ..................................................................................................................................23 Kulak Enfeksiyonları ve İletim Tipi İşitme Kaybı ............................................................................................................................................27 Timpanoskleroz ve İletim Tipi İşitme Kaybı ...........................................................................................................................................................32 Kolesteatom ve İletim Tipi İşitme Kaybı .......................................................................................................................................................................35 Otoskleroz ve İletim Tipi İşitme Kaybı ..........................................................................................................................................................................41 Travmalar ve İletim Tipi İşitme Kaybı ..............................................................................................................................................................................45 İç Kulak Nedenli İletim Tipi İşitme Kaybı ..................................................................................................................................................................53 İletim Tipi İşitme Kayıplarının Konvansiyonel Rehabilitasyonu ...........................................................................................59 Ossiküloplasti Sınıflaması ....................................................................................................................................................................................................................67 Ossiküloplasti Teknikleri ........................................................................................................................................................................................................................77 Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazları ...................................................................................................................................................................79 Orta Kulak İmplantları ..............................................................................................................................................................................................................................85 Kulak Fizyolojisinde Ses İletimi ve Fizyopatolojisi Sound Conduction in Ear Physiology and Physiopathology Zahra Polat ÖZET ABSTRACT İşitme sistemi karmaşık bir sistemdir. Ses bir kaynak tarafından üretilir ve hava basınç dalgaları olarak çevreye yayılır. Dış kulak sesleri toplama ve yükselterek timpanik membrana yönlendirme görevi görür. Bu basınç dalgaları kulak zarına ulaştığı zaman kulak zarını aynı sıklıkta titretir. Titreşimin genliği dalgaların doğasına bağlıdır. Timpanik membran ve orta kulaktaki diğer yapılar akustik enerjiyi mekanik enerjiyi çevirirler. Kulak zarı kemikçik zincirini mekaniksel olarak hareket ettirdiği için basınç dalgaları mekanik enerjiye dönüştürülmüş olur. Kemikçik zincirinin hareketi de iç kulakta sıvıları hareket ettirdiği için hidrolik enerjiye dönüştürülmüş olur. The hearing system is a very complicated system. Sound is created by a source and spreads as air pressure waves. The outer ear’s main function is to collect and increase the sound, passing it on to the tympanic membrane. When these pressure waves reach the ear drum they make the ear drum vibrate in the same frequency. The amplitude of the vibrations depends on the nature of the waves. The tympanic membrane and the other structures in the middle ear transform the acoustic energy to mechanic energy. Since the ear drum makes the ossicular chain move mechanically, the pressure waves turn into mechanical energy. Bu mekanizmanın tamamı iletim mekanizması olarak tanımlanır ve atmosferdeki sesin kohleaya iletimini yapar. Eğer iletim mekanizmasındaki her hangi bir parça bozulursa iletilen ses seviyesinde azalma yani zayıflama veya kayıp oluşur. İletim tipi işitme kaybı iletim mekanizmasındaki bozukluklardan kaynaklanmaktadır. The whole of this mechanism is called the conduction mechanism and transfers the sound in the atmosphere to the cochlea. If there is a functional disorder in the conduction mechanism there is a decrease in the volume of the sound. Conduction type hearing loss is caused by these functional disorders in the conduction mechanism. Anahtar Kelimeler: İşitme fizyolojisi, ses iletimi, iletim tipi işitme kaybı. Key Words: Hearing physiology, sound conduction, conduction type hearing loss. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 1-5 Giriş İşitme sisteminin periferal bölümü dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Dış kulak Pinna ve meatus ya da dış kulak kanalını içerir. Şekil 1’de insanların işitme sisteminin periferal bölümü görünmektedir (1). Kulak kanalı bir ucu timpanik membran tarafından kapatılmış ve diğer ucu dışarıya açık olduğu için çeyrek dalga boyu rezonatör olarak davranır (2). İnsanlardaki ortalama kulak kanalı uzunluğu dikkate alındığında yaklaşık 3kHz civarında doğal rezonans olduğu görülür. Pinna ve meatus birlikte geniş bir rezonans oluşturarak kulak zarındaki ses seviyesinin rezonans frekanslarında artmasını sağlarlar, Şekil 2’ de bir ses basınç ölçerden insan KEMAR olduğu ve olmadığı durumda alınan ses basınç seviyeleri arasındaki fark görünmektedir. Şekilden de görüldüğü gibi KEMARdan ölçüm yapıldığı zaman 1,5 ile 5kHz arasında kulak zarındaki ses seviyesi artmaktadır. Bu rezonans nedeni ile orta frekans bölgesindeki sesler timpanik membrana şiddeti yaklaşık 12-15 dB artarak ulaşır. İnsanlardaki her hangi bir pinna ya da dış kulak kanalının bozukluğu bu rezonans seviyesini etkileyecek ve kazanç azalacak ya da yok olacaktır (3). Orta ve yüksek frekanslarda kulak zarına ulaşan ses miktarı pinna, baş ve vücudun üst kısmı (torso) tarafından önemli ölçüde değiştirilir. Başka bir değişle pinna ses sepktrumda bazı frekanslarda çentik şeklinde kayıp bazı frekanslarda ise rezonans nedeni ile kazanç yaratır. Bu değişiklikler sesin geliş yönüne göre farklılık gösterir. Bu da sesin uzaydaki yerini tespit etmek için kullanılmaktadır (3). Şekil 1. Periferal İşitme Sistemi Curr Pract ORL 2008, 4(1) Meatusa giren ses yoluna devam eder ve kulak zarının ya da timpanik membranın hareket etmesini sağlar. Kulak zarı dış 2 Güncel Yaklaşım titreşimi sönümleyen kuvvetler rezistans bileşeninin bir kısmını oluşturur. Diğer kısmı ise orta kulaktaki ses enerjisini emen etkilerdir (7). Akustik impedansin fazının 0 olduğu durumda impedans rezistans değerine eşit olur. Bu durumda maksimum sistem tepkisi elde edilir. Reaktans ise hacim hızı f azının ses basıncı ile aynı olmadığı durumlarda oluşur impedansın enerji depolayan parçasıdır ve reaktif bileşen bir çeyrek periyoduna kadar enerji depolar. İmpedansın fazı Ө = +/- 90° olduğu durumda akustik impedans artar ve orta kulaktaki ses iletimi azalır (5). Şekil 2. Dış kulak rezonans etkisi 0 dereceden uyaran verilirken ve orta kulağı birbirinden ayıran sınırı oluşturur. Timpanik membrandaki bu titreşimler orta kulaktaki kemikçik zinciri yardımı ile iç kulağa iletilir. Kemikçik zincirinin son noktası olan stapesin tabanı spiral şekildeki koklaeanin membran ile kaplı oval penceresine ulaşır. Oval pencere orta kulağı iç kulaktan ayıran sınırdır. Yani orta kulak dış kulak ile iç kulak arasında ses iletiminde bir köprü görevi görür. Orta kulaktaki maleus, inkus ve stapes adlı üç kemik birbiri ile bağlantılı olup ve en küçüğü olan stapesin tabanı oval pencere ile temas halindedir (1, 3, 4). Orta kulağın ana fonksiyonu ses enerjisinin en az kayıpla iç kulağa iletimini sağlamaktır. Ses dalgaları havadan sıvıya geçerken yüksek bir kayıp yaşar. Orta kulak bu geçişi düzenleyerek bu kaybı telafi eder (3). Eğer sesler doğrudan doğruya kohlea sıvısına iletilseydi sesin sadece yüzde 0.1’i kohleaya geçe bilirdi. Çünkü hava ve kohlea sıvısının yoğunlukları birbirinden çok farklı olduğu için impedans (Z) uyumsuzluğu çok yüksektir. Bu direnç akustik impedans farkı olarak da adlandırılır. Orta kulak havanın akustik impedansını oval pencerenin impedansına uyumlayarak impedans uyulmama devresi görevi görür (5, 6). Akustik impedansın reaktif bileşeni iki kısma ayrılabilir. Birincisi kütle reaktansı (Xm) diğeri ise sertlik (Stiffness) reaktansı (Xr). Alçak frekanslarda hacim hızının fazı ses basıncınınkinden daha büyüktür. Yani Ө = - 90 °dir. Bu impedansı belirleyen etkenler timpanik membranın sertliği, kemikçik zincirin ligamantleri ve orta kulak kavitesindeki havadır. Rezonans frekansında hacim hızı ve ses basıncı arasında faz farkı yoktur ve akustik impedans rezistans değerine bağlıdır. Yüksek frekanslarda hacim hızının fazı ses basıncından geridedir (Ө = + 90°). Bu durumda akustik impedans timpanik membranın kütlesi, kemikçik zinciri ve kohlear sıvılar tarafından belirlenir (7). Timpanik membranın ve kemikçik zincirin en önemli görevleri dış kulak ile iç kulağa açılan oval pencere arasında impedans uyumlamaktır. Tympanik membran nispeten daha düşük impedansa sahiptir. Oval pencere ise kohlea sıvıları nedeni ile daha yüksek bir impedans gösterir. Ses iletimini maksimum seviyeyi çıkartmak için bu iki uç arasında bir impedans transformasyonu yapılarak enerji akışı iyileştirilmelidir. Kemikçik zinciri bu enerji akışında bir köprü görevi görür (1). Ө = P’nin fazı – U’nun fazı Dış kulaktan iç kulağa sesin maksimum iletimi için aradaki impedans farkını azaltılması gerekir (8). Orta kulakta bu işlem üç mekanizma yardımı ile yapılır. Birincisi timpanik membranın şeklinden kaynaklanır. Sese tepki olarak timpanik membran hareket ederken membrana bağlı olan malleusun kolu membranın yüzeyine göre daha kısa mesafede hareket eder bu hızda bir azalmaya ve kuvvette artışa sebep olur. Bu artış yaklaşık 4 – 6 dB civarındadır. İkinci etki ise malleusun ve inkusun kolların oranından kaynaklanmaktadır. Malleusun kolu yaklaşık 9 mm ve inkusun stapese bağlı olduğu kolu yaklaşık 7 mm dir. Kol uzunluklarının oranı yaklaşık 1.3 civarındadır ve bu nedenle malleus kolundaki enerji incus koluna 1.3 kat büyüyerek aktarılır. Bu da yaklaşık 2 dB artışa sebep olur. En yüksek etki ise hidrolik kaynaklıdır. Timpanik membranın aktif olarak titreşen kısmının alanı stapesin oval penceredeki bastığı alandan 17 ile 20 defa daha büyüktür. Bu ise yaklaşık 25 dB kazanç sağlar. Bütün etkiler toplandığında yaklaşık 30 dB civarında orta kulaktan dolayı kazanç oluşmaktadır. Fakat bu kazancın her frekansta farklılık gösterdiği unutulmamalıdır (1, 8, 9). Bu etkiler özellikle 500- 5000 Hz arasında daha belirgindir. Şekil 3’ te orta kulaktaki ses iletim kazancı görülmektedir (3). Daha iyi tanımlamak istersek impedansı iki değişik bileşenle tanımlayabiliriz. Bunlar Rezistans (R) ve Reaktans (X) dir. Rezistans impedansın gerçel (Real) kısmıdır ve ses basıncının aynı fazdaki hacım hızına oranıdır (5). Timpanik membrandaki Orta kulaktaki kemikçikler birbirlerine küçük kaslar ile bağlıdır. Bu kaslar yüksek şiddette sesler uygulandığında kasılarak sesin iletimini azaltır. Bu olay akustik refleks olarak adlandırılır ve beyin sapındaki sinir merkezlerinden kaynaklandığı İmpedans uygulanan kuvetin bu kuvvet yardımı ile harekete geçen hacim hızına (U) oranı olarak ifade edilebilir. Bu nedenle akustik impedans denildiğinde kuvvet (P) olarak ses basıncını alırsak impedans değerini Z = P/U olarak yazabiliriz. Uygulanan ses basıncına karşı hacim hızı düşük oluyor ise impedans yüksektir denir. Yani ortam enerji akışına karşı direnç göstermektedir. Ses dalgası sinozoidal olarak değişirken hacim hızı aynı fazda değişmediği için akustik impedans bir genlik ve bir de faza bağlı bileşenlerden oluşur (7). Z= |Z| ∠ Ө Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kulak Fizyolojisinde Ses İletimi ve Fizyopatolojisi 3 uygulamalarda en yaygın görülen timpanik membran perforasyonu ve kemikçik zinciri parçalanması veya bozulmasıdır (6). Timpanik Membranın Perforasyonları Şekil 3. Orta kulağın ses iletim kazancının frekansa göre değişimi düşünülmektedir. Akustik refleks işitme bölgesindeki her hangi bir frekans da yüksek seviyedeki seslerle oluşturulabilir. Fakat yarattığı zayıflama sadece 1000 Hz altındaki düşük frekanslarda görülür. Bu etki iç kulaktaki yapıların korunmasını sağlar. Fakat akustik refleksin çalışması çok yavaştır. Bu nedenle silah patlaması ve çekiç darbesi gibi ani ve şiddetli seslere karşı etkisi azdır. 90 dB SPL veya altındaki ses seviyelerinde orta kulak yaklaşık linear bir sistemmiş gibi davranır. Bu nedenle her hangi bir harmonik ya da intermodülasyon bozulması oluşturmaz. Fakat ses seviyesi daha da artarsa timpanik membran ve kemikçik zincirinde doğrusal olmayan titreşimler oluşur. Ayrıca akustik refleks de linear olmayan durumlar yaratır. Linear olmayan bu durumlar seste harmonik ve intermodulasyon bozulmalarına neden olur (3, 4). Değişik orta kulak patolojileri orta kulak sistemin sertliği ve/ veya kütlesini değiştirerek iç kulağa ses iletimini etkiler. Orta kulaktaki bu değişiklikler orta kulağın giriş impedansını değiştirir ve empedans transformasyonu ve ses iletimi yeterince yapılamaz. Bu da işitme kaybına neden olur. Eğer sertlik timpanik membrandaki bir perforasyon veya kemikçik zincirindeki boşluk nedeni ile oluşmuş ise akustik impedans düşük olur. Bu tip patolojiler düşük impedans patolojileri olarak adlandırılır. Eğer sertlik otoskleroz, negatif orta kulak basıncı veya otitis media nedeni ile artmışsa yüksek impedans görülür. Bu patolojilerde yüksek impedans patolojileri olarak adlandırılır (2). Ortak Kulağın Düşük İmpedans Patolojileri Düşük impedans patoloji denince orta kulak sisteminin impedansını normaldan daha düşük hale getiren patolojiler anlaşılır. Genellikle bu patolojiler timpanik membran veya bağlı bulunduğu bölgelerde oluşur. Timpanik membran kaynaklı patolojiler membranın bütünlüğünü bozan rüptür veya atrofiye bağlı oluşur. Daha seyrek olarak kemikçik zincirindeki lezyonlar nedeni ile bağlantılarda erozyon oluşması ve bağlantının kopması sayılabilir. Düşük impedans patolojileri yüksek impedans patolojilerine göre daha seyrek görülür. Klinik Curr Pract ORL 2014, 10(3) Timpanik membranın perforasyonları genellikle orta kulak hastalıkları sonrasında oluşur. Görülme sıklığı %0.45 civarındadır (10). Timpanometrik ölçümlerle ve Lazer Dopler Vibrometre yardımıyla (LDV) stapes hızı ölçülerek ayırıcı tanı konulabilir. Bu tip patolojiler alçak frekanslarda daha çok etkilidir. 1 veya 2 kHz civarında bu etki azalır. Perforasyon miktarı fazla ise işitme kaybı artar (11, 12, 13, 14). Alçak frekanslara doğru 10 dB/oktav hızla değişen işitme kaybı görülür. İşitme kaybı orta frekanslarda yani 1-2 kHz arasında hemen hemen yoktur. Hatta yüksek frekanslara doğru bazen işitmede 20 dB iyileşme görülebilir. Orta kulak kavitesinin büyüklüğüne bağlı olarak bu etkiler azalabilir. Bu nedenle hastalar arasındaki değişimler oldukça fazladır (13, 14). Kemikçik Zincirindeki Kopukluklar Kemikçik zincirindeki kopukluklar bir travma veya hastalık sonucunda oluşabilir. Ayrıca ameliyat sırasında yaşanan problemler nedeni ile görülebilir (2). Kronik otitis media ameliyatları sonrasında hastaların %30-45 inde kemikçik zinciri kopukluğu görülmektedir (8, 15, 16). İşitme kaybının konfigürasyonu kopukluğun yerine ve oluşma şekline göre değişiklik gösterir (17). Girişimsel olmayan (LDV) yardımı ile umbo hızı ölçülerek tanı konulabilir (18, 19). Yapılan çalışmalarda bu tip patolojilerde ortalama umbo hızının 1kHz’in altındaki frekanslarda önemli derecede arttığı görülmüştür (17). 1.5 kHz altındaki frekanslarda umbonun maksimum yer değiştirme miktarı da önemli derecede artmaktadır (18). Çalışmalarda hızdaki en yüksek artış 700 Hz civarında oluşmuş ve 16 dB civarında bulunmuştur. Umbo hızı orta frekans bölgesinde normale yaklaşmakta 5.5 kHz’in üzerindeki frekanslarda ise normalden daha düşük olmaktadır. Bu durum orta kulak sisteminin sertliğinin azaldığının göstergesidir (17, 18). Ortak Kulağın Yüksek Impedans Patolojileri Ortak kulağın yüksek impedans patolojileri orta kulak sistemindeki artan sertlik ve/veya kütle nedeni ile impedansın artması sonucu oluşur. En yaygın görülen patoloji otoskleroz, otitis media ve negatif orta kulak basıncıdır. Otoskleroz Otoskleroz stapesin tabanın oval pencereye sabitlenmesi nedeni ile ses iletiminin azalmasıdır (2). İngilterede yapılan bir çalışmada kulak hastalıkların arasında görülme sıklığı %2,1 olarak tespit edilmiştir (20). Bu hastalık progresiftir. İşitme kaybı genellikle alçak frekanslarda görülür. Hastalığın ilerleyen aşamalarında alçak frekanslarda hava yolu işitme eşikleri 50 dB ye kadar düşebilmektedir. Literatürdeki çalışmalarda birçok araştırmacı kemikçik zinciri hareketlerini ölçebilmek için LDV kullanmışlardır. Bu çalışmalarda otoskleroz kulaklarda umbo hareketinin normalden oldukça düşük olduğu görülmüştür. Bu durum özellikle 1 kHz’in altındaki frekanslarda daha belirgindir (18, 19). Umbo 4 Güncel Yaklaşım hareket miktarındaki değişim 6 dB civarında azalmaktadır. 1.5 ile 2.8 kHz arasındaki frekanslarda ise bu farkta 3.5 dB artış görülmüştür. Rezonans frekansı otoskleroz kulaklarda normal kulaklara göre daha yüksek frekanstadır (17, 18, 19). Effizyonlu Otitis Media Effizyonlu Otitis Media (OME) orta kulakta enfeksiyonsuz sıvı birikimi oluşmasıdır. 1 yaş veya daha büyük çocukların yarısından fazlası bu patoloji ile karşılaşmıştır. 2 yaşından daha büyük çocuklarda görülme sıklığı %60’e ulaşmaktadır (21). Orta kulaktaki sıvı varlığı timpanik membranın kütlesini artırır ve orta kulak hacmini azaltır. Umbo hızının LDV kullanılarak ölçülmesi ile orta kulak sıvılarının etkileri de gözlenebilir (22, 23, 24). Yapılan çalışmalarda orta kulak kavitesindeki boşluğun hacminin 0.3 ml ya da kavitenin yarı hacminden az olduğunda timpanik membran hareketinin azaldığı tespit edilmiştir. Umbo hareketindeki azalma özellikle 1 kHz’in üstündeki frekanslarda daha fazla olmaktadır. Düşme miktarı 1 kHz’te 6 dB ve 6 kHz’te ise 10 dB civarındadır. Orta kulakta sıvı miktarı arttıkça hareket miktarındaki düşüş daha da artmakta ve alçak frekanslara doğru etkisi daha fazla görülmektedir. Orta kulak kavitesi tamamen sıvı ile dolu olduğunda (0,6 ml) 1 kHz ile 6 kHz frekansları arasında 20 dB civarında hareket azalması gözlenmiştir (22, 23, 24). Alçak frekanslardaki azalma orta kulak kavitesinin doluluk oranına bağlıdır. Fakat bu azalmanın timpanik membranın sıvı ile temas halinde olması ile bir bağlantısı görülmemiştir. Bu sonuç alçak frekanslarda impedansın sertliğe bağlı olduğunu ve bu frekans bölgesindeki değişikliklerin orta kulak hacmindeki azalmadan kaynaklandığını göstermektedir. Buna karşın yüksek frekanslardaki azalma timpanik membranın sıvı ile temas halinde olması ile artmaktadır. 1 kHz’in üstündeki frekanslarda orta kulak sıvısı timpanik membran ile temas halinde iken 22 ile 30 dB arasında işitme kaybı gözlenebilmektedir (22, 23, 24, 25). Negatif Orta Kulak Basıncı Eğer orta kulak kavitesindeki basınç kulak kanalına göre daha düşük ise alçak frekanslarda ses iletiminde azalma görülür. İnsanlarda östaki borusu periyodik olarak açılarak orta kulağa hava geçişini sağlar. Fakat bu tip patolojilerde hava akışı olmasına rağmen basınç eşitlenmez ve orta kulaktaki basınç düşük olur. Negatif basınç timpanik membranın orta kulağa doğru baskılanmasına neden olur (2, 26). Östaki borusunun disfonksiyonundan kaynaklanan negatif basınç en yaygın orta kulak hastalıklarındandır. Effüzyonlu otitis media ile negatif orta kulak basıncı arasında bir bağlantı olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır (27, 28). Normal durumlarda gün içerisinde negatif orta kulak basıncı zaman zaman oluşabilmektedir. Soğuk algınlığı negatif orta kulak basıncını tetikleyen etkenlerdendir. Bu nedenle negatif orta kulak basıncı halk arasında oldukça yaygındır. %25 – 55 arasında bir sıklıkla görülmektedir. Maksimum iletim tip işitme kaybı 500 Hz civarında görülür. Negatif basınç 0 ile -400 mmH2O (1 daPa=1.02 mmH2O) arasında değişirken hava kemik aralığının arttığı gözlenmiştir (29, 30, 31). İnsan kadavrasında yapılan çalışmalar orta kulak basıncının düşmesinin orta kulak mekanizmaların çalışmasını bozduğunu göstermektedir. Veriler LDV ve video ölçüm sistemleri ile temassız bir şekilde umbo ve stapesten yapılmıştır. Negatif basınç -50 ile -300 mmH2O arasında değiştirilmiştir. -50 mmH2O basınçta bile tepe umbo hareketi 1 kHz civarında düşme göstermiştir. Negatif basınç arttıkça maksimum umbo hareketinin gözlendiği frekanslarda yüksek frekansa doğru kayma görülmektedir. Orta kulak basıncı -200 mmH2O olduğu durumda umbo hareketindeki azalma 8 ile 16 dB civarında görülmüştür (23, 26, 32). Bazı çalışmalarda ise negatif basınç arttıkça 1.4 -3 kHz arasında umbo hareketinin arttığı raporlanmıştır (32, 33). Stapes hareketi de umbo ile benzer karakteristiği göstermektedir. Fakat maksimum hareket miktarındaki değişimler daha azdır. LDV ölçümleri sonucunda stapesin hareketinin -100 mmH2O negatif basınçta 1.5 kHz’ten alçak frekanslarda azaldığı görülmüştür. Aynı ölçümlerde -50 mmH2O negatif basınçta hareket azalması sadece 1 kHz’in altındaki frekanslarda görülmüştür (24, 33). Bu hareket umbonun hareketi ile benzerdir. Umbo ve stapesin hareketler arasındaki benzerlik negatif basınçla değişmemektedir. Bu nedenle orta kulaktaki ses iletim verimliliğinin negatif basınç ile değişmediği söylenebilir. Orta kulak hassas görünümlü yapısına rağmen birçok fizyolojik tehlikeyi karşılayabilecek yapıdadır. Bu yapısı ile işitme üzerinde kalıcı etkisi olabilecek bir çok olayın çok az bir hasarla atlatılmasına yardımcı olur. En çok görülen bozukluklardan timpanik membranın perforasyonları; kaza, hastalıklar veya tüp uygulamaları nedeni ile oluşur. Timpanik membranın küçük travmatik perforasyonları genellikle 24 saat içinde kapanabilir. Fakat perforasyonlar büyük ise dokular tamamlanamayabilir ve operasyon gerektirebilir (34). Orta kulak şaşırtıcı derecede esnekliğine rağmen iletim tipi işitme kayıplarına yol açan birçok hastalıklardan etkilenebilir. Orta kulakta oluşan bu bozuklukları anlayabilmek için orta kulağın fiziksel yapısını iyi anlamak gerekir. Orta kulak bozukluklarının tanısı için orta kulak impedansı ve admitansını iyi analiz etmek gerekir. Günümüzde orta kulak mekanizmalarını ölçebilecek karmaşık elektroakustik ölçüm aletleri mevcuttur. Fakat en iyi sonucu elde etmek için testler deneyimli bir uzman tarafından yapılmalı ve değerlendirilmelidir. Kaynaklar 1.Seikel JA, King DW, Drumright DG: Anatomy&Physiology For Speech, Language and Hearing, ed 4. San Diego, Plural Publishing, 2010. 2. Moller AR: Hearing: Its Physiology and Pathophysiology, San Diego, Academic Press, 2000. 3. Moore BCJ: Cochlear Hearing Loss: Physiological, Psychological and Technical Issues, ed 2. West Susex, John Wiley&Sons Ltd., 2007. 4. Stach BA: Clinical Audiology: An Introduction, ed 2. New York, Delmar, 2010. 5. Haughton P: Acoustics for Audiologists, San Diego, Academic Press, 2000. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kulak Fizyolojisinde Ses İletimi ve Fizyopatolojisi 6.Margoli, R, Hunter L: Tympanometry: Basic Principles and Clinical Applications. In: Musiek F. Rintelmann W (Eds): Contemporary Perspectives in Hearing Assessment, San Diego, Allyn & Bacon, 1999, p 89-130. 7. Rosowski JJ, Relkin EM: Introduction to the Analysis of Middle Ear Function. In: Jahn AF, Santos-Sacchi J (Eds): Physiology of the Ear, ed. 2. San Diego, Singular, 2001, p 161-190. 8. Austin DF: Acoustic mechanisms in middle ear sound transfer. Otolaryngologic Clinics of North America 1994, 27:641-654. 9.Musiek F, Baran J: The Auditory System: Anatomy, Physiology, & Clinical Correlates, San Diego, Pearson, 2007. 10. Kaftan H, Noack M, Friedrich N, Völzke H, Hosemann W: Prevalence of chronic tympanic membrane perforation in the adult population. HNO 2008, 56:145-150. 11. Austin DF: Sound conduction of the diseased ear. The Journal of Laryngology and Otology 1978, 92:367-393. 12.Ibekwe TS, Nwaorgu OG, Ijaduola TG: Correlating the site of tympanic membrane perforation with hearing loss. BMC Ear, Nose, and Throat Disorders 2009, 9:1. 13.Voss SE, Rosowski JJ, Merchant SN, Peake WT: Middle-ear function with tympanic-membrane perforations. I-Measurements and mechanisms. The Journal of the Acoustical Society of America 2001, 110:1432-1444. 14. Voss SE, Rosowski JJ, Merchant, S. N., Peake, W. T.: How do tympanic- membrane perforations affect human middle-ear sound transmission? Acta Oto Laryngologica 2001, 121:169-173. 15.Carrillo, R. J. C., Yang, N. W., Abes, G.T.: Probabilities of ossicular discontinuity in chronic suppurative otitis media using pure-tone audiometry. Otology & Neurotology 2007, 28:1034-1037. 16. Jeng, F., Tsai, M. &, Brown, C. J.: Relationship of preoperative findings and ossicular discontinuity in chronic otitis media. Otology & Neurotology 2003, 24:29-32. 17. Rosowski, J. J., Nakajima, H. H., Merchant, S. N.: Clinical utility of laser-Doppler vibrometer measurements in live normal and pathologic human ears. Ear and Hearing 2008, 29:3-19. 18. Huber, A. M., Schwab, C., Linder, T., Stoeckli, S. J., Ferrazzini, M., Dillier, N., Fisch, U.: Evaluation of eardrum laser doppler interferometry as a diagnostic tool. The Laryngoscope 2001, 111:501-507. 19.Jakob, A., Bornitz, M., Kuhlisch, E., & Zahnert, T.: New aspects in the clinical diagnosis of otosclerosis using laser Doppler vibrometry. Otology & Neurotology 2009, 30:1049-1057. 20. Browning, G. G. & Gatehouse, S.: The prevalence of middle ear disease in the adult British population. Clinical Otolaryngology and Allied Sciences 1992, 17:317-321. 21. American Academy of Pediatrics Otitis Media With Effusion. Pediatrics 2004, 113(5):1412- 1429. 22. Dai, C., Wood, M. W. & Gan, R. Z.: Tympanometry and laser Doppler interferometry measurements on otitis media with effusion model in human temporal bones. Otology & Neurotology 2007, 28:551-558. 23. Dai, C., Wood, M. W. Gan, R. Z.: Combined effect of fluid and pressure on middle ear function. Hearing Research 2008, 236:22-32. 24. Gan, R. Z., Dai, C., & Wood, M. W.: Laser interferometry measurements of middle ear fluid and pressure effects on sound transmission. The Journal of the Acoustical Society of America 2006, 120:37993810. 25. Ravicz, M. E., Rosowski, J. J., & Merchant, S. N.: Mechanisms of hearing loss resulting from middle-ear fluid. Hearing Research 2004, 195:103-130. 26.Magnuson, B.: Physiology of the Eustachian Tube and Middle Ear Pressure Regulation. In: A. Jahn & J. Santos-Sacchi (Eds.): Physiology of the Ear, ed 2. San Diego, Singular, 2001, p 75-99. 27. Elkhatieb, A., Hipskind, G., Woerner, D., & Hayden, F.G.: Middle ear abnormalities during natural rhinovirus colds in adults. The Journal of Infectious Diseases 1993, 168:618-621. 28.McBride, T. P., Doyle, W. J., Hayden, F. G., & Gwaltney, J. M. J.: Alterations of the eustachian tube, middle ear, and nose in rhinovirus Curr Pract ORL 2014, 10(3) 5 infection. Archives of Otolaryngology-Head & Neck Surgery 1989, 115:1054-1059. 29.Cooper, J. C., Langley, L. R., Meyerhoff, W. L., & Gates, G.A.: The significance of negative middle ear pressure. The Laryngoscope 1977, 87:92-97. 30.Lildholdt, T., Courtois, J., Kortholm, B., Schou, J. W., Warrer, H.: The correlation between negative middle ear pressure and the corresponding conductive hearing loss in children. A 12-month study of 352 unselected 7-year-old children. Scandinavian Audiology 1979, 8:117-120. 31. Lildholdt, T.: Negative middle ear pressure. Variations by season and sex. The Annals of Otology, Rhinology & Laryngology Supplement 1980, 89:67-70. 32. Gyo, K. Goode, R. L.: Effects of middle ear pressure changes on umbo vibration. Auris, Nasus, Larynx, 1987, 14:131-137. 33. Murakami, S., Gyo, K., & Goode, R. L.: Effect of middle ear pressure change on middle ear mechanics. Acta Oto-Laryngologica 1997, 117:390-395. 34.Hunter, LL., Shahnaz N.: Acoustic Immitance Measures Basic and Advanced Practise, San Diego, Plural Publishing, 2014. İşitme Kaybı ile Başvuran Hastanın Anamnez ve Fizik Muayenesinde İletim Tipine Odaklanma Focusing on History and Physical Examination of Conductive Type Hearing Loss Patients Bülent ŞERBETCİOĞLU ÖZET ABSTRACT İletim tipi işitme kayıplı hastaların tanı ve tedavisinde tıbbi öykü ve anamnez önem taşımaktadır. Bu hastalarda KBB muayenesini takiben odyolojik değerlendirme gereklidir. Bu değerlendirme sonucunda çeşitli otolojik patolojilere özgü odyolojik karakteristiklerinin anlaşılması sonucunda tanıya gidilmektedir. Bu bölümde iletim tipi patolojilerde klinisyeni ayırıcı tanıya yönlendirebilecek, tıbbi öykü ile KBB muayenesinde elde edilen ipuçları değerlendirilecektir. Obtaining medical history and anamnesis from patients with conductive hearing loss is crucial in order to establish the diagnosis as well as perform treatment of these patients. In addition to ENT examination, complete audiologic evaluation may prove to be uniquely helpful in establishing a diagnosis by recognizing the characteristic audiological patterns of various otological pathologies. In this section, we will summarize the clues concerning the medical historical details as well as ENT examination signs of conductive pathologies, which will lead clinician towards diierential diagnosis of these pathologies. Anahtar Kelimeler: İletim tipi patolojiler, iletim tipi işitme kaybı, tıbbi öykü. Key Words: Conductive pathologies, conductive hearing loss, medical history. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 6-11 Giriş Tıbbi Öykü İşitme kaybı, kulak akıntısı, kulak ağrısı gibi orta veya dış kulak patolojilerinin sonucunda beliren yakınmalarla doktora başvuran hastalarda tanıya ulaşmada en önemli ipuçları, hastanın tıbbi öyküsünün alınması sonucunda elde edilir. Tanıda ikinci önemli aşama ise KBB muayenesidir. Bu iki aşamadan sonra gerek duyulduğunda odyolojik ve radyolojik incelemelere başvurulur. Seyrek de olsa bazı işitsel patolojilerde sadece öykü ve fizik muayene bulgularına dayalı olarak öntanıya gidilebilir. Çeşitli otolojik yakınması bulunan her hasta için odyoloji değerlendirme gerekirse de bu olgularda seyrek olarak radyolojik incelemeye gerek duyulur. İşitme kaybıyla başvuran bir hastada dikkatli ve yöntemine uygun öykü almak, zaman alan bir süreçtir. Yakınmalarıyla ilgili olarak hastayı dinlemeye ve hastalığıyla ilgili olarak sorgulama yapmaya yeterli zamanın ayrılması, her şeyden önce hasta üzerinde olumlu bir izlenim bırakır ve hasta ile hekim arasında güven ortamının oluşmasına katkı sağlar. Bunun yanısıra, sistematik ve kısmen yönlendirmeli öykü almaya zaman ayıran bir hekim, doğru tanı, dolayısıyla doğru tedavi için önemli bir avantaj sağlar. Hastanın mevcut yakınmalarının yanı sıra özgeçmişine de dikkat edilmeli ve yakınmaların sorgulaması otolojik yakınmalarla sınırlandırılmamalıdır. KBB Hekimi, anamnez ve öykü için yeterli zamanı ayırmakta zorluk çekiyorsa muayene öncesinde standart bir form ile de öykü ve anamnez bilgilerini sorgulayabilir. Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun hastanelerde sosyo-ekonomik düzeyi uygun hastalarda uygulanabilen bu yöntemde önce yazılı formda kulakla ilgili her yakınmanın varlığı ve ayrıntıları tek tek sorgulanır. Daha sonra sorgulama formu incelenerek varlığı anlaşılan yakınmalar üzerinde ayrıca durulur. Bu tarz bir yazılı form, erken çocukluk dönemi işitme kaybı kuşkusu bulunan çocuklarda anne ve babanın sorgulanması yoluyla yürütülebilir. Bir hastada hiçbir ek otolojik yakınma eşlik etmeksizin sadece işitme kaybı yakınmasının varlığı, hekimi iletim tipi kaybına yönlendirmez, diğer tip işitme kayıplarında da bu tabloyla karşılaşılabilir. Ancak işitme kaybı yakınmalı hastanın özgeçmişinde herhangi bir tarafta kulak akıntısı veya kulakta ağrısıyla birlikte seyretmiş kulak enfeksiyonunun, burun veya sinüslerle ilişkili diğer yakınmaların da varlığı, özellikle orta kulakla ilişkili iletim tipi işitme kayıplarını düşündürmelidir. Geleneksel olarak tanımlandığı şekliyle iletim tipi işitme kayıpları, kohleaya sesin optimal olarak iletilmesini bozan dış ve/veya orta kulak yapılarını bozan patolojilerde karşımıza çıkar. Ancak son yıllarda labirenti etkileyen bazı patolojilerde de iletim tipi bileşenli işitme kayıplarının gözlendiği bilinmektedir. Curr Pract ORL 2008, 4(1) Hastaların sıkıntılarını hiçbir yönlendirme ve sınırlama yapmadan anlatmasına izin verildiği takdirde ayırıcı tanıya hizmet edici öykünün derlenmesi zorlaşabilir. Özellikle hastanın sohbet eder tarzda her aklına geleni anlatması hedeften İşitme Kaybı ile Başvuran Hastanın Anamnez ve Fizik Muayenesinde İletim Tipine Odaklanma sapmaya neden olabilir. Bu nedenle KBB hekimi, zamanı iyi değerlendirmeli ve tanı için değer taşıyan kilit soruları uygun sıra içinde hastaya sormayı ihmal etmemelidir. Bu nedenle, işitme kaybı yakınmasıyla başvuran her hastada kulak ağrısı, kulak akıntısı, baş dönmesi, vertigo, tinnitus, yüz felci gibi eşlik eden yakınma ve bulguların var olup olmadığı ayrıca sorgulanmalıdır. İletim tipi işitme kaybı kuşkusu duyulduğunda, ayrıca burun akıntısı ve soluk darlığı gibi alerjik hastalıkları ve astım bronşiyaleyi düşündürecek yakınmalar da sorgulanmalıdır. Tiroid patolojileri, diabetes mellitus, kalp hastalığı, viral ve bakteriyel enfeksiyonlar ile romatolojik hastalıklar gibi işitme kaybıyla ilişkili olabilecek sistemik hastalıkların varlığı ayrıntılı olarak sorgulanmalıdır. Önceden uygulanmış medikal tedaviler ile cerrahi kulak girişimleri, geçirilmiş kafa travmaları ve gürültüye maruz kalma öyküsü ayrı ayrı soruşturulmalıdır. İşitme kayıplı hastalara yönelik bir öyküde sorulabilecek sorular şunlar olabilir: - Kendinizde işitme kaybı olduğunu düşünüyor musunuz? - İşitme kaybınızın tek kulakta mı yoksa her ikisinde mi olduğunu düşünüyorsunuz? - İşitme kaybı yavaş yavaş mı, yoksa aniden mi gelişti? - Telefonla konuşurken özellikle hangi kulağınızı tercih ediyorsunuz? - Konuşulanları işitiyorsanız, konuşmaları doğru anlayabiliyor musunuz? - Gürültülü ortamlarda konuşulanları anlamada sorun yaşıyor musunuz? - İşitme kaybınızın şiddeti sabit mi yoksa değişken mi? - İşitme cihazı kullanıyor musunuz veya daha önceden kullandınız mı? - İşitme kaybınıza eşlik eden uğultu, çınlama, baş dönmesi, sersemlik veya kulakta dolgunluk hissi gibi başka bir yakınmanız var mı? - Uğultu veya çınlama şu anda da var mı, sürekli mi yoksa pulsatil mi? - Kafa travması geçirdiniz mi? - Geçmişte geçirdiğiniz veya halen tedavisini gördüğünüz hastalıklar var mı? - Kulağınızda akıntı veya enfeksiyon var mı? - Kulağınıza tedavi amacıyla bir ventilasyon tübü yerleştirildi mi? - Yüksek şiddette sese maruz kaldınız mı? - Gürültülü yerlerde çalıştınız mı? - Sık olarak ateşli silahlarla atış yapar mısınız? - Ailenizde beş yaşından önce beliren işitme kayıplı bir birey var mı? - Ototoksik etkisi olabilecek ilaç kullandınız mı? Tıbbi öyküde işitme kaybı yakınması irdelenirken süresi, gelişme biçimi (ani veya zaman içinde yavaş gelişim göstermesi), Curr Pract ORL 2014, 10(3) 7 nasıl seyrettiği (dalgalı, sürekli), hangi tarafı tuttuğu (unilateral veya bilateral olması), eşlik eden baş dönmesi, tinnitus; kulakta enfeksiyon gibi yakınmalar ve işitme cihazı kullanıp kullanmadığı ayrı ayrı sorgulanmalıdır. Hasta çocuksa veya yakınma çocukluktan beri varsa, pre-, peri- ve postnatal hastalıklar ve tedavileri, kalıtsal özellikler, mental hastalıklar ve ilişkili sendromların varlığı araştırılmalıdır. Yüksek sese maruz kalma (patlama, gürültü, kulaklıkla müzik dinleme) ve kafa travması ayrıca sorgulanmalıdır. Günlerle ifade edilen bir sürede ortaya çıkan işitme kaybında buşon, yabancı cisim, otitis eksterna gibi dış kulak kanalı (DKK) kökenli; travmatik perforasyon, mirinjit gibi timpan membran (TM) kökenli; akut süpüratif otitis media (ASOM), effüzyonlu otitis media (EOM), Tuba Eustachii (TE) disfonksiyonu, kemikçik zincir kopuklukları, temporal kemik kırıkları, barotravma gibi orta kulak kökenli; yüksek gürültüye maruz kalma, temporal kemik kırıkları, barotravma gibi travmatik süreçler; menenjit, kabakulak, toksoplazma, brusella, sifilis gibi enfeksiyonlar; aminoglikozidler, cisplatin tarzında kemoterapötikler, furosemid tarzında diüretikler gibi ototoksik ilaç kullanımı; immün sistem hastalıkları, beyin sapını tutan vasküler patolojiler, vestibüler schwannoma gibi kohlear veya retrokohlear patolojiler düşünülmelidir. Giderek artan ve yavaş gelişen işitme kayıplarında buşon, DKK stenozları, ekzostozlar, neoplazmlar gibi DKK patolojileri; KSOM, EOM, TM retraksiyonları, otoskleroz, timpanoskleroz, Tuba Eustachi (TE) disfonksiyonu, neoplazmlar gibi orta kulak patolojileri; gürültüye bağlı işitme kaybı, presbiakuzi, endokrin bozukluklar (diabetes mellitus, hipotiroidi), metabolik hastalıklar (böbrek yetmezliği, hiperlipoproteinemi) ve otoimmün hastalıklar gibi kohleayı etkileyen patolojiler ve vestibüler schwannoma ve diğer sekizinci siniri etkileyen neoplazmlar gibi santral sinir sistemini de etkileyen patolojiler akla gelmelidir. Dalgalanmalı sensorinöral tip işitme kaybıyla seyreden nedenler arasında Meniere Hastalığı gibi endolenfatik sistem patolojileri, labirent fistülü, otoimmün hastalıklar (Cogan Sendromu, sistemik lupus eritematozus, poliarteritis nodosa, Wegener granülomu, temporal arterit, skleroderma gibi), sarkoidoz ile metabolik hastalıklar sayılabilir. Endolenfatik hidrops patolojisiyle birlikte seyredebilen dalgalanmalı sensorinöral işitme kaybına baş dönmesi ve kulakta dolgunluk hissi eşlik edebilir. Eğer dalgalanmalı işitme kaybı, iletim tipindeyse, buşon, DKK yabancı cisimleri, bazı eksternal otitler, EOM, TE disfonksiyonu, adeziv otitis media ve KSOM akla getirilmelidir. Otitis eksternada inflamasyon ve enfekte materyal dış kulak kanalını tıkayacak olursa iletim tipi işitme kaybı ortaya çıkar. Ancak bu tabloda genellikle ağrı ve kaşıntı ön planda olduğu için işitme kaybının varlığı sıklıkla geri planda kalmaktadır (Tablo 1). Dalgalanmalı iletim tipi kaybına eşlik eden yakınmalar genellikle kulakta tıkanıklık, akıntı, ağrı ve kaşıntı hissi tarzındadır. Fizik muayene aşamasında işitme kaybının iletim veya sensorinöral kökenli olup olmadığına karar verilmesi için, Rinne ve Weber testlerine başvurulur. Akut veya kronik seyirli, dalgalanmalı veya devamlılık gösteren işitme kayıplarında işitme sisteminin herhangi bir yeri etkilenmiş olabilir. İşitme kayıplarında etyolojiyi araştırırken hastanın yaşı önem taşır. Her yaşta önemli olmakla birlikte, 8 Güncel Yaklaşım Tablo 1. İletim Tipi İşitme Kaybı Kuşkulu Hastanın Tanısında Bazı Patolojilere Özel Önem Taşıyan İpuçları Öykü Otoskopik Bulgu Olası Neden DKK’nın suyla temasından sonra beliren ağrısız işitme kaybı DKK’nı tıkayan açık kahverengi yarı katı kıvamda serumen Buşon Ağrılı ve/veya akıntılı işitme kaybı Debris ve ödemden dolayı daralan DKK Otitis eksterna Yavaş ilerleyen ağrısız işitme kaybı Hareketsiz timpan membran Efüzyonlu otitis media (EOM) Kulakta giderek artan zonklayıcı ağrı Kırmızı ve giderek bombeleşen timpan membran Akut süpüratif otitis media (ASOM) Zaman zaman beliren kulak akıntısı Timpan membranda perforasyon ve akıntı Kronik süpüratif otitis media (KSOM) Kulakta zaman zaman ağrıya da yol açabilen akıntı Perfore timpan membran ile katmanlar halinde yuımak tarzında beyaz-gri doku parçaları Kolesteatomalı kronik otitis media Aile öyküsünde ve hastanın kendisinde orta yaşlarda beliren ve giderek artan tinnitus ve işitme kaybı Normal görünümde timpan membran Stapedial otoskleroz Kulakta pulsatil nitelikte ses ve ilerleyici işitme kaybı Timpan membranda morkırmızımtrak pulsatil kitleye ilişkin renk değişikliği Glomus tümörü veya vasküler anomali DKK’na ses veya basınç uygulamasıyla beliren dengesizlik/baş dönmesi ile işitme azlığı ve kendi sesinden rahatsızlık hissi Normal mobilitede timpan membran Superior kanal dehisansı prelingual dönemde başlayan işitme kayıplarının, konuşma ve dil gelişimi ve bilişsel gelişim açısından önem taşır. Çocukluk döneminde, preauriküler pitler, kepçe malformasyonları, orta ve kohleada yapısal defektler, brankial fistül ve kistlerin yanısıra böbrek anomalileriyle birlikte gidebilen, brankio-oto-renal sendroma rastlanabilir (BOR). Bu kalıtsal sendrom, otozomal dominant geçişlidir. Diğer bir kalıtsal iletim tipi işitme kaybıyal seyreden tabloda ise timus veya parotis bezlerinin yokluğu, kardiyovasküler bozukluklar, kraniofasial anomaliler, orta ve iç kulaktaki gelişimsel bozuklukları eşlik edebilir. Digeorge Sendromu olarak adlandırılır. Farklı yedi sendromu tek başına ifade etmek üzere kullanılan Mukopolisakkaridozis tablosu tanımlanmıştır. Bu hastalar etli kaba yüz hatları, ileri derecede kısa boy, dolgun dudaklar, açık burun delikleri, alçak burun köprüsü, eklem kısıtlılıkları, hepatosplenomegali, mental retardasyon, gelişme geriliği, iskelet, eklem ve kardiyak bozukluklarıyla karakteristiktir (Hunter Sendromu, Hurler Sendromu, Scheie Sendromu, Sanfilipo Sendromu..). Tinnitus: Diğer otolojik yakınmalarda olduğu gibi tinnitusun süresi, niteliği (ritmik, nabızla senkron), zamanla ilişkisi (aralıklı, sürekli), eşlik eden yakınmalar (işitme kaybı, baş dönmesi, tinnitus, kulak akıntısı), çiğneme veya yutma/yutkunmayla ilişkisi araştırılır. Bazen dayanılması zor bir yakınma olabilen tinnitus yakınmasının araştırılmasında ilk basamak genellikle objektif-subjektif ayrımının yapılmasıdır. Sadece hasta tarafından duyulduğunda tinnitusa subjektif, muayene yapan kişi tarafından da duyulduğunda ise objektif tinnitus olarak tanımlanır. Subjektif yaygın, objektif ise nadirdir. Glomus timpanikum ve glomus jugulare başta olmak üzere orta kulağı tutan vasküler tümörler, arteriovenöz anevrizmalar ve fistüller, palatal miyoklonus gibi patolojilerde hastanın duyduğu sesi hekimin de duyabiliyor olması tanının aydınlatılması açısından oldukça önem taşımaktadır (1). İkinci aşamada patolojinin lokalizasyonu ortaya konmaya çalışılır. Büyük bir oranda subjektif tinnitusa Curr Pract ORL 2014, 10(3) İşitme Kaybı ile Başvuran Hastanın Anamnez ve Fizik Muayenesinde İletim Tipine Odaklanma rastlanmasından dolayı, bu tip tinnitus hastasının tinnitusunun altında yatan nedenlerin araştırılması sıkıntı yaratabilir. DKK’daki buşondan işitme korteksini ilgilendiren tromboembolik sürece kadar işitme sisteminin herhangi bir veya birkaç yerini, hatta servikal bölgeyi ilgilendiren patolojiler ve alerji gibi işitme sisteminin dışındaki nedenler de tinnitusa neden olabilir. Lokalizasyonun ve altta yatan patolojinin öngörülmesinde tinnitusun bazı özellikleri yol gösterici olabilir. Orta kulak kökenli tinnituslar devamlı veya pulsatil olabilir ve genellikle düşük frekanslıdır. Tinnitus yakınmasının iletim tipi işitme kaybı ve akustik admittansmetride patolojik bulgularla birliktelik göstermesi, otoskleroz, travmatik TM perforasyonları, EOM, ASOM, patent TE, barotravma gibi orta kulak patolojilerine bağlı olabileceğini düşündürür. Hem orta kulak, hem kohlea kaynaklı tinnitus, işitme eşiği düzeyindeki bir maske gürültüsüyle maskelenebilir. Kohlear sinir ve daha santralden kaynaklanan tinnitus ise genellikle patolojinin olduğu tarafta lokalize, yüksek frekanslı ve kulağın derinlerinden gelen bir ses olarak tanımlanır. Fizik Muayene Dikkatli ve kapsamlı bir fizik muayenenin gerçekleştirilmesi hedeflenmelidir. Burada önemle üzerinde durulacak iki nokta, muayene sırasında hastanın güvenini sarsacak ağrılı ve özensiz hareketlerden kaçınmak ve muayene aletlerini doğru kullanmaktır. Örneğin otoskopi veya otoendoskopi yaparken DKK’ne temastan kaçınmak gerekir. Aksi uygulamalar hastanın canını yakmakla kalmaz, seyrek de olsa vazovagal senkopa yol açabilir. Hekimlikte geçerli olan öncelikle hastaya zarara verilmemesi (Primum non nocere), özellkle çocuk hastalar olmak üzere, tüm hastalarda geçerli bir kuraldır. Muayenenin yapıldığı mekanın, kullanılan alet ve malzemelerin hatta hekimin düzen ve temizliği, hasta üzerinde olumlu bir izlenim bırakır ve kendisine herhangi bir hastalık bulaştırılmayacağı konusunda hastaya güven sağlar. Otolojik muayenede inspeksiyon, palpasyon, perküsyon, oskültasyon gibi tıptaki temel muayene yöntemleri kullanılmaktadır. Bu yöntemlerin otolojik fizik muayenedeki önemleri örneğin bir batın muayenesindekinden farklılık gösterir. Kulak muayenesinin batın veya göğüs muayenesinden farklılığı inspeksiyonun çok ön planda olmasıdır. Kulak muayenesinde, ağırlıklı olarak otoskopi, otomikroskopi, otoendoskopi gibi görsel muayene yöntemlerinden yararlanılmaktadır. Yarı-geçirgen bir zar olan timpan TM’ nin rengi, parlaklığı, pozisyonu, bütünlüğü, yüzey özellikleri incelenir. Fizik muayenede TM patolojilerinin tanısının konabilmesi için, otoskopik bakıda normal TM’da gözlenen karakteristik özelliklerin neler olduğunun iyi bilinmesi gerekir (Tablo 1). Diğer bir deyişle, otoskopik muayenede öncelikle normal bir TM’nin belirleyici özellikleri aranır. TM‘nın çevresi yuvarlak değil, ovaldir; düz bir yüzeyi yoktur, yapışık olduğu malleusun pozisyonuna tabi olmasından dolayı ortada, manubrium mallei ucuna uyan yerde (umbo) en çukur olmak üzere, sanki bir huni ağzı gibi çöküktür. Ancak aydınlatma ile muayene edilebildiği için, sağlıklı orta kulaklarda TM’ de aydınlatma ışığının yansıdığı yer olan anterior-inferior kadranda üçgen biçiminde parlaklık gözlenir (Politzer ışık üçgeni). Normal TM’ nin rengi Curr Pract ORL 2014, 10(3) 9 sedefi beyaz olarak tanımlanır. Malleus lateral prosesinin olduğu hizada anterior ve posterior malleal foldlar ile eşit olmayan iki bölüm halinde değerlendirilir. Bunlardan yukarıda ve küçük olan kısmı pars flaksida, altta ve büyük olanı ise pars tensa olarak tanımlanır. TM’nin titreşerek ses iletimine katkıda bulunan kısmı pars tensadır. Fonksiyonu hakkında net bir bilgi olmamakla birlikte pars flaksidanın doğrudan işitmeye katkısının olmadığı kabul edilmektedir. Pars flaksida, daha ince ve esnek yapısı nedeniyle orta kulaktaki basınç değişiklerini kompanse ederek, basınç değişikliklerinin işitmeyle ilgili olan pars tensaya daha az yansımasına ve iletilen seslerin orta kulakta yankılanmamasına katkı sağladığı düşünülmektedir. TM üzerindeki renk değişiklikleri gerek zarın kendisini, gerekse orta kulağı tutan patolojileri yansıtabilir. Mirenjit, ASOM gibi orta kulağı tutan enfeksiyöz durumlarda zar hiperemik görülür. Büllöz mirenjitte zarın üzerinde bazen içi berrak veya hemorajik sıvı içeren büller görülebilir. Bu durumda eğer aspirasyona bağlı travma söz konusu değilse viral mirenjitler düşünülür. Erken dönem retraksiyonlarda görülen kapillerlerin belirginleşmesini, diffüz renk değişikliği olan hiperemiden ayırmak gerekir. Yüksek jugüler bulbus, glomus tümörü gibi patolojilerde orta kulaktaki vasküler lezyonlar mor-kırmızımtrak bir lezyon şeklinde TM arkasından refle verebilir (Tablo 1). Bazen bu refle nabızla senkronize pulsasyon da verebilir. Pnömatik otoskopide pozitif basınç verildiğinde TM mediale itilip vasküler tümörü sıkıştırarak soluklaşmasına neden olabilir (Brown Bulgusu). Çocuk hastada, anterior-süperior kadranda gözlenebilecek beyaz renkli bir lezyon, timpan kavitede yerleşik konjenital kolesteatomayı akla getirmelidir. TM ardındaki bu beyaz görüntüler nadiren osteom, adenom veya nöroma gibi lezyonlara ait olabilir. Zar üzerindeki sklerotik plaklar da keza beyaz renkli plaklar şeklinde görülebilir. Bazen retraksiyon ve timpan kavitede sıvı görüntüsü eşliğinde ve bu sıvının rengine bağlı olarak TM’nın rengi soluk mavi-mor, hatta sarımtrak olabilir. Bu bulgular efüzyonlu otitis media (EOM) lehinedir. Orta kulakta sıvı varlığı hava-sıvı seviyesi şeklinde ve/veya (Valsalva manevrası, öksürük, hapşırık sonrasında yapılan muayenede) hava kabarcıkları şeklinde görülür. TM’ nin normalden daha mediale yer değiştirmesine retraksiyon denilir. Bu durum EOM dışında (timpan kavitede sıvı birikimi olmaksızın) tek başına da görülebilir. TM’ de sınırlı bir alanda mediale yer değiştirmesi durumunda retraksiyon cebi ifadesi kullanılır ve en sık posterior superior kadranda görülür. İçinde kolesteatoma gelişmesi riski nedeniyle önemli bir bulgudur. Malleus lateral prosesinin belirginleşmiş olması, manubriumun mediale deplase olup sanki kısalmış gibi görülmesi, parlaklığının azalması ve mat görünmesi, ışık reflesinin dağılması veya kaybolması retraksiyonun anlaşılması için bazı ipuçlarıdır. Perforasyonlar travmaya sekonder gelişebilir veya otore ile birlikte ASOM ve KSOM gibi hastalıkların bulgusu olabilir. Otore olmaksızın KSOM sekeli olarak perforasyon gözlenebilir. Perforasyon sınırları çepeçevre TM kalıntısı tarafından oluşturuluyorsa santral perforasyon, annulusa bitişik olup kenarının buraya komşu olan bir kısmını zar kalıntısı değil, annulus oluşturuyorsa, marjinal perforasyon olarak tanımlanır. Marjinal perforasyonlar kolesteatom riski taşıdıklarından dolayı ayrı 10 Güncel Yaklaşım bir klinik öneme sahiptir. Bir perforasyon tanımlanırken lokalizasyonu, büyüklüğü, santral veya marjinal oluşu ile şekli mutlaka tanımlanmalıdır. Yeterince büyük olan perforasyonlardan timpan kavitenin doğrudan muayenesi bile söz konusu olabilir. Özellikle açılı otoendoskoplar bu muayenede görüş alanını genişletmek, daha ayrıntılı görüş olanağı sağlamak bakımından avantajlar sağlar. Çoğu olguda alın aynası/kafa lambası aydınlatmasıyla ve spekulum kullanarak muayene yeterli olmamakta, ancak otoskop kullanarak yapılan DKK ve TM muayenesi yeterli görüşü sağlamaktadır. Bununla birlikte bazı olgularda otoskopik bakı bile yeterli olmamakta ve mikroskop ile otoendoskopların kullanılması gerekmektedir. DKK’nun basıncında değişiklik yapılırken TM’nın gözlenmesine olanak sağlayan pnömatik otoskopi, TM mobilitesinin araştırılmasında kullanılan değerli bir yöntemdir. TM mobilitesinin azalması, TM retraksiyonu, EOM veya kemikçik zincir fiksasyonunun bulgusu olabilir. Bazen atelektazi ile adezyonun ayrımı bu muayene ile mümkün olabilmektedir. Odyolojik değerlendirme olanağının bulunmadığı dönemlerden kalma insan sesi ile gerçekleştirilen işitmenin değerlendirmesinde, fısıltı veya normal konuşma sesi ile çıkartılan tek kelime veya kısa cümlelerden yararlanılır. Ancak, alet yardımı olmaksızın insan sesiyle yapılan testler, konuşma sesinin enerjisinin geniş frekans bandını içermesi ve her bir kulağa ayrı ayrı test yapılamaması gibi nedenlerle standart bir test kategorisinde sayılmaz. Bununla birlikte, konuşma sesi ile kabaca frekanslar hakkında bilgi edinilmesi mümkündür. Örneğin yüksek frekanslar için “seksensekiz”, düşük frekanslarda için ise “ellialtı” sözcükleri kullanılır. Hastanın test edilecek kulak tarafında bulunan klinisyenin çıkardığı sesleri duyulup duymadığı kontrol edilir. Klinisyen, hastanın kendisinden uzaktaki karşı kulağın dış kulak kanalını eliyle tıkadıktan sonra, hafif şiddetteki sözcüklerin tekrarlanmasını isteyerek, her bir kulağın duyarlılığını birbiriyle karşılaştırabilir. Yukarıda tanımlanan fısıltı testini gerçekleştiren kişi aynı olsa bile günden güne veya farklı akustik koşullarda sesin şiddetinin değişmesi mümkündür. Bu gibi nedenlerle konuşma sesiyle gerçekleştirilen işitme testlerinin güvenirliğinden söz etmek zordur. Yine de odyolojik testlerin uygulanma olanağı bulunmayan koşullarda bu testlere başvurmak gerekebilir. İletim Tipi İşitme Kayıplarının Tanısında Diyapazon Testlerinin Yeri Diyapazon testleri işitme kaybının varlığını ve tipini belirlemekte kullanılan en eski yöntemlerdendir (2). Titreştirilmesinin sonucunda çıkan bu sesin frekansına göre çeşitli diyapazonlar mevcuttur. 128 Hz diyapazonlar vibrasyon ve derin duyunun değerlendirilmesinde; 256, 512, 1024 ve 2048 Hz diyapazonlar ise işitmenin test edilmesinde kullanılmaktadır (3). İletim tipi işitme kayıplarının tanısında kliniklerde en çok Rinne ve Weber testleri tercih edilmektedir. Weber Testi, teste edilen hastanın iki kulağı arasında kemik yoluyla işitme duyarlılıklarını karşılaştıran bir lateralizasyon testidir. Weber Testi, hastanın diyapazon sesini duyarlılığı daha iyi olan kohlea veya hava-kemik aralığı daha fazla olan taraftaki kohlea tarafından daha güçlü olarak algıladığı varsayımına dayanır. Tek veya iki taraflı sensorinöral işitme kayıplı hastalarda, Weber sağlam veya daha iyi duyan kulağa lateralize olur. Benzer yaklaşımla odyolog veya odyometrist tarafından uygulanan odyometrik Weber Testi, iletim tipi işitme kaybının (hava-kemik aralığının) saptandığı veya daha fazla olduğu kulağa lateralize olur. Otoskleroz düşünülen bir hastada özellikle 512 ve 1024 Hz diyapazonların kullanılması tercih edilir. Otosklerozlu kulakta Rinne negatiftir. Bilateral otosklerozda, Weber testi hava-kemik aralığının daha fazla olduğu tarafa lateralize olarak cerrahide öncelik verilecek tarafı işaret eder. İletim tipi işitme kaybının varlığında, kısmen o kulaktan erişen ortam gürültüsünün perdelenmesinin etkisiyle, kısmen de iletim tipi patolojiyle birlikte oluşan “okluzyon etkisinin” sonucunda, diyapazonun kafatasını titreştirmesinin etkisiyle birlikte, diyapazon hasta kulakta daha güçlü olarak algılanır. Normal işitenlerde ve her iki kulakta da aynı tipte, eşit ve simetrik işitme kaybı olanlarda titreşim orta hatta, her iki kulakta eşit olarak veya genel olarak tüm kafada duyulabilir. Herhangi bir tarafa lateralizasyonun yapılamadığı durumlarda sonuç, Weber ortada şeklinde belirtilir. Weber Testinde lateralizasyon olsa da, olmasa da birçok olasılık ortaya çıkmakta ve sonucun net bir bulgu olarak değerlendirilebilmesi için Rinne Testiyle bütünleştirilmesi gerekmektedir (4). Sık Karşılaşılan Bazı Patolojilerdeki Yakınma ve Bulgular Sıcak yaz aylarında kulakta ağrı veya kaşıntıyla birlikte beliren bir işitme kaybı otitis externa bağlamında düşünülmeli, ancak kesin tanının ancak otoskopiyle birlikte konulabileceği da unutulmamalıdır. Orta yaş grubunda, özellikle bayan hastaların bir veya iki kulağında tinnitusla birlikte giderek artan iletim tipi işitme kaybının saptanması; hastaların seslerini yükselterek konuştukları gürültülü ortamlarda daha rahat duyabilmesi, aile öyküsünde benzer yaş döneminde yakınmaların varlığı, stapedial otosklerozu düşündürmelidir. Otoskopide normal timpan membranın varlığına ve orta kulak basıncı ile timpanogramın tepe amplitüdünün normal sınırlarda elde edilmesine karşın akustik reflekslerin alınamadığı iletim tipi işitme kayıplarında stapedial otosklerozda düşünülmelidir. Öykü ve odyolojik karakteristikleri yukarıda tanımlanmış olgularda, elde edilen timpanogramın konfigürasyonu basık tepeli (Tip As) olabileceği gibi normale yakın da (Tip A) olabilir; her iki bulgu da otosklerozdan uzaklaştırmaz (5). Çocukluk döneminde en sık rastlanan iletim tipi işitme kaybı nedeni olan efüzyonlu otitis media (EOM), yakınma vermeden de seyredebilmektedir. Orta kulakta biriken sıvı akışkan ya da daha katı kıvamda olabilir. Otoskopide değerlendirilen parametreler timpan membranın görünümü, pozisyonu ve hareketliliğidir. Timpan membranın hareketinin azalması önemli bir bulgudur. EOM’da zar parlaklığını kaybeder, efüzyonun tipine göre değişen mat gri, bakır sarısı ya da mor bir renk alır ve ışık üçgeni kaybolur. Bazı vakalarda hava-sıvı seviyesi görülebilir. Tanıda değerli bilgi alışkın gözlerin varlığı halinde pnömatik otoskop (havalı otoskop) ile elde edilebilir. Hastaların veya ailelerin asıl yakınması işitme ile ilgili olmaktadır. Özellikle anne ve babalar, çocuklarının televizyonu yakından Curr Pract ORL 2014, 10(3) İşitme Kaybı ile Başvuran Hastanın Anamnez ve Fizik Muayenesinde İletim Tipine Odaklanma 11 ve yüksek sesle izlemelerinden, seslendiklerinde cevap vermemelerinden veya ilgisiz cevaplarla geçiştirmelerinden ve yüksek sesle konuşmalarından şikayetçi olmaktadırlar. Özellikle kış aylarında geçirilen akut üst solunum yolları enfeksiyonu dönemlerinde işitme problemi daha da belirginleşmektedir. Diğer bir orta kulak patolojisi ise kronik süpüratif otitis mediadır (KSOM). Ülkemizde sık olarak karşılaşılan bu tablo, orta kulak boşluğu ve mastoid hücrelerin kronik enflamasyonuyla birlikte sürekli veya reküren kulak akıntısı ve timpan membran perforasyonuyla karakterizedir. Bu tablonun en önde gelen yakınması/bulgusu, timpan membranda perforasyonla birlikte kulak akıntısının varlığıdır. Labirenter patoloji olmakla birlikte iletim tipi işitme kaybı bileşeni de olabilen superior kanal dehisansı (açıklığı) seyrek rastlanan bir tablodur (Tablo 1). Bu tablonun en belirgin özelliği, yüksek sesle veya dış kulak kanalına pozitif basınç uygulanmasıyla birlikte vertigo veya dengesizlik yakınmasıdır (6). İşitme kayıplı her hastada gerektiği oranda ayrıntılı alınacak tıbbi öykü, dikkatli bir otolojik / nöro-otolojik muayene, tanısal amaçlı odyolojik değerlendirme ve gereğinde radyolojik tetkikler ile işitmeyi etkileyen patoloji ve bu patolojinin sistemde etkilediği yer aydınlatılmaya çalışılır. Doğru tanıya ulaşabilmek için, tanı basamaklarının ilk aşamalardan itibaren hastalık tablolarının olmazsa olmaz kriterlerinin bilinmesi ve bu kriterlerin birlikteliğinin araştırılması önerilmektedir. Kaynaklar 1.Weissman JL, Hirsch BE. Imaging of tinnitus: a review. Radiology 2000; 216:342-9. 2. (Olsen WO. Special auditory tests: A historical perspective, Chapter 2. In: Jacobson JT, Northern JL, eds. Diagnostic Audiology. Texas: Pro-ed, 1991; 19-52. 3. Browning GG, Swan IRC. Sensitivity and specificity of the Rinne tuning fork test. Bri Med J 1988; 297:1381-82. 4. Swan IRC. Clinical tests of hearing and balance. In: Stephens D, ed. Adult Audiology, Vol. 2, 6th ed. Oxford: Butterworth Heinemann, 1997; 1-12. 5. Muchnik C, Hildesheimer M, Rubinstein M, Gleitman Y. Validity of tympanometry in cases of confirmed otosclerosis. Journal of Laryngology and Otology 1989;103:36-38. 6. Minor LB. Superior canal dehiscence syndrome. Am J Otol 2000;21:919. Curr Pract ORL 2014, 10(3) İletim Tipi İşitme Kayıplarının Odyolojik Değerlendirilmesi Audiologic Evaluation Of Conductive Hearing Loss Hatice Eğİtmen Garablİ ÖZET ABSTRACT Dış kulak yolu obstruksiyonları, eksternal otit, konjenital atrezi, otitis media, fiksasyonlar, kemikcik zincirinin kopuklukları, travmaya bağlı timpanik membran perforasyonu, östaki disfonksiyonları en sık iletim tipi işitme kaybı yapan patolojilerdir. Hava ve kemik yolu saf ses eşikleri arasında 10 dB’yi aşan farklılık, iletim tipi patolojinin göstergesidir. Blockage of the external auditory canal, external otitis, congenital atresia, otitis media, fixation, disarticulation of the ossicular chain, tympanic membrane perforation due to trauma, eustachian tube dysfunction are the most frequently seen pathologies that cause conductive type hearing loss. We can make the definition of conductive type hearing loss as air conduction thresholds worse than bone conduction thresholds, by more than 10 dB. Bu makalede, saf ses odyometri, multifrekans timpanometri, VEMP, ABR, Otoakustik Emisyon ve Östaki tüp fonksiyon testleri gibi testlerle iletim tipi işitme kayıplarının odyolojik ayırıcı tanısının nasıl yapılacağı üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: İletim tipi, işitme kaybı, odyolojik değerlendirme. The article is focused on how to perform its differential diagnosis using pure-tone audiometry, multifrequency tympametry, VEMP, ABR, Otoacoustic Emission and eustachian tube function tests. Key Words: Conductive, hearing loss, adudiologic evaluation. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 12-16 Giriş İletim tipi işitme kaybı, dış kulak veya orta kulağı etkileyen bir durum sonucu, sesin iç kulağa iletilememesi sebebiyle meydana gelen işitme kaybıdır. Sesin algılamasında değil, sesin iletiminde bir sorun vardır.1 İşitme kayıplarının ayırıcı tanısında odyolojik değerlendirme son derece önem arzeden bir konudur. Ancak odyolojik değerlendirmeden önce KBB muayenesi ve oto-nörolojik muayene yapılmalıdır.2 Dış kulak yolu obstruksiyonları, eksternal otit, konjenital atrezi, otitis media, fiksasyonlar, kemikcik zincirinin kopuklukları, travmaya bağlı timpanik membran perforasyonu, östaki disfonksiyonları en sık iletim tipi işitme kaybı yapan patolojilerdir. Hava ve kemik yolu saf ses eşikleri arasında 10 dB’yi aşan farklılık, iletim tipi patolojinin göstergesidir.3 Odyolojik tanıda odyolojik testlerin bir bütün olarak düşünülmesi ve birini diğerine doğrulatma prensibi geçerli olsa da test veya testlerin seçiminde muayene bulguları, herhangi bir test sonucunun güvenilirliğinin sınanması ve elde edilen sonucun hastanın bulgularıyla uyumuna dikkat edilmesi önemlidir.2 Saf Ses Odyometri Saf ses eşiklerini elde ederken dikkat edilmesi gereken husus, maskeleme ihtiyacına karar vermek ve uygun maskeleme yapmaktır. Test edilen kulaktaki hava yolu eşikleri karşı kulağın hava veya kemik yolu eşiklerinden 40 dB veya daha fazla ise Curr Pract ORL 2008, 4(1) karşı kulak maskelenmelidir. Kemik yolu eşiklerinde ise en ufak asimetri durumunda maskeleme yapılması gerekir.4, 5, 6 Effüzyonlu otitis media (EOM), enfeksiyon belirti ve bulguları olmadan kulak zarı arkasında sıvı toplanması ile karakterize bir otitis media (OM) tipidir. EOM’nin en önemli semptomu çoğunlukla iki taraflı işitme kaybı olduğundan, muayene bulgularını desteklemede ve izlenecek tedavi yolunun seçiminde işitme testleri önem taşır. 2 Saf ses odyometride biriken sıvının karakterine göre değişmekle beraber 10-40 dB arasında değişen iletim tipinde işitme kaybı saptanır. Kronik EOM’de ve özellikle tedavisiz kalmış hastalarda sensorinöral komponentin de eşlik edebileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle odyogram yapılırken sadece hava yolları eşiklerinin saptanması yetersiz olacaktır. Kemik yolu eşiklerinin saptanması, tedaviye yön verici de olabilir. Çünkü, kemik yolu eşiklerinde düşüklük saptanması, hekimi belki de daha erken ventilasyon tüpü uygulamasına sevkedecektir. Tedaviye yanıtın takibi açısından, iletişim kurulabilen çocuklarda otoskopik kontroller esnasında saf ses odyometri ile de işitme kaybının seyrinin bilinmesi yararlı olacaktır.2 İnaktif KOM, kronik süpüratif otitis media, kolesteatomlu KOM ve adeziv otit gibi tablolarda iletim tipi işitme kaybına yol açan değişik faktörler söz konusudur. Kulak zarındaki perforasyon, kulak zarının yapışıklıkları, kolesteatom kitlesinin kemikçik zincire teması, inkus uzun kolunun nekrozu, İletim Tipi İşitme Kayıplarının Odyolojik Değerlendirilmesi 13 stapes kruralarının erozyonu, orta kulağın mukozal patolojileri ve stapes tabanı fiksasyonu ana sebeplerdir. İletim tipi işitme kaybının derecesi, kulak zarındaki perforasyonun yeri ve büyüklüğüne ve kemikçiklerin durumuna göre değişiklik gösterebilir. İşitme kaybı daha çok alçak frekansları etkiler. Perforasyon genişledikçe, hava-kemik yolu açıklığı artar.7 Perforasyonun yerinin işitme eşiklerine etkisi ise tartışmalıdır. Posteriora yerleşik ve yuvarlak pencereye karşılık gelen perforasyonların, diğer kadran perforasyonlarına göre faz farkını ortadan kaldırdığı için daha fazla işitme kaybına yol açacağına dair genel bir görüş vardır. Mehta ve arkadaşlarının (2006) perforasyonları anterior ve posterior olarak ikiye ayırdıkları ve diğer tüm parametreleri eşitledikleri çalışmada, hava-kemik yolu açıklığı bu iki tip perforasyonda anlamlı farklılık göstermese de makaledeki grafikte posterior perforasyonun anlamlı fark göstermeden posterior perforasyonlarda daha büyük hava-kemik yolu açıklığına neden olduğu görülmektedir.7 Kulak zarı ve kemikçik patolojilerinin ayrı veya beraberce bulunduğu durumlarda görülen yaklaşık hava-kemik yolu açıklığı Tablo 1’de özetlenmiştir.2, 8 Otik kapsülün primer otodistrofik bir hastalığı olan otosklerozda en önemli semptom işitme kaybıdır. Hastalık, progresif ve büyük çoğunlukla iletim tipi işitme kaybı ile karakterizedir. Otosklerotik odak, annuler ligamanı ve stapez tabanını tutunca sıklıkla bilateral olan, ancak çoğunlukla simetrik olmayan progresif iletim tipi işitme kaybı ortaya çıkar. Otosklerotik odak, kohleayı tuttuğunda ise iletim tipi işitme kaybına sensöryel komponent eklenir. Ancak nispeten nadir bir bulgudur.2 Yıllar içinde progresyon gösteren işitme kaybından şikayet eden bir hastanın değerlendirmesinde en önemli yardımcı, saf ses odyogram ve konuşma testleridir. Başlangıçtaki hafif iletim tipi işitme kaybı yıllar içinde ilerler. Stapezin oval penceredeki hareketi kısıtlanmaya başladığında diğer kemikçiklerin hareketleri de azalma gösterir ve işitme kaybı ortaya çıkar. Erken dönemde hava yolu eşiği, alçak frekanslarda maksimum 40 dB seviyesindedir. Fiksasyon, erken evrede kemikçik hareketlerinde kısıtlılığa, esnelikte azalmaya yol açar. Bu durum alçak frekansları etkileyeceğinden, 1000 Hz’in altındaki frekanslarda iletim tipi kayıp daha belirgindir. 1000 Hz’e doğru eşik, giderek normal sınıra yaklaşır ve havayolu eşiği 2000 Hz’de en yüksek seviyeye ulaşır. Kemik yolu eşikleri ise 2000 Hz’de daha belirgin bir düşme gösterir. 2000 Hz’te bu kemik yolu eşiğindeki düşmeye Carhart çentiği adı verilir ve otoskleroz için patogonomoniktir (Şekil 1).2 Otosklerozu diğer iletim tipi işitme kayıplarından ayırmada önemli bir bulgudur. Carhart çentiği, azalmış stapes hareketine bağlı perilenf hareketinin azalmasıyla ortaya çıkan mekanik suni bir hadisedir. Kohlear rezervdeki azalmaya işaret edip etmediği tartışmalı olsa da postoperatif dönemde düzelme göstermesi, en azından bu olgularda rezervde azalmayı göstermediği ileri sürülebilir.9, 10 Stapes fiksasyonu ilerledikçe hava yolu eşiklerinde yüksek frekanslarda da düşme olur ve işitme kaybının konfigürasyonu düzleşir. Hava-kemik yolu açıklığı 60 dB seviyesine kadar ilerleyebilir. İleri evrede hava yolu eşiklerinde tüm frekanslarda düşme olmasının sebebi, esneklikte azalmayla beraber kitle etkisinin artmasıdır.2, 9 Otosklerozda konuşmayı ayırtetme skorları iletim tipi kayıp olduğu sürece etkilenmez.2 Vestibüler Uyarılmış Miyojenik Potansiyeller (VEMP) İletim tipi patolojilerde, vestibulospinal refleks arkı intakt olsa da hava yolu vestibüler uyarılmış miyojenik potansiyeller Şekil 1. Otosklerozda klasik odyogram. (Carhart çentiği) Tablo 1. Kulak zarı ve kemikçik patolojilerinde hava-kemik yolu açıklığı 2, 8 Patoloji Yaklaşık Hava-Kemik Yolu Açıklığı (dB) İntakt kulak zarı, kemikçik zincirde kopukluk 50-60 dB Kulak zarı, malleus ve inkus kaybı 40-50 dB Stapes fiksasyonu 50 dB’e kadar Malleus fiksasyonu 15-25 dB Orta kulak ve yuvarlak pencere havalanmasının korunduğu kulak zarı atelektazisi 20-25 dB’e kadar Orta kulak ve yuvarlak pencere havalanmasının bozulduğu kulak zarı atelektazisi 40-50 dB Kulak zarı perforasyonu 40 dB’e kadar Curr Pract ORL 2014, 10(3) 14 Güncel Yaklaşım (VEMP) testinde orta kulak patolojisi nedeniyle p13-n23 dalga formu elde edilemeyebilir. Bu nedenle iletim tipi pato­ lojilerde ayırıcı tanı testi olarak rutin kullanımda yeri yoktur. Ancak son yıllarda literatürde iletim tipi işitme kayıplarının (İTİK) etyopatogenezinde orta kulak patolojileri dışında geniş vestibüler aquaductus sendromu (GVAS) ve semisirküler kanal dehisansı (SSKD) gibi iç kulak tipi patolojilerinin de yer aldığı belirtilmiştir.11 Semisirküler kanal dehisansı nadir görülen bir patoloji olup, petröz kemikte süperior semisirküler kanalın apikal bölümünde kemik defekti nedeni ile oluşur. SSKD iç kulak patolojisi olmakla birlikte oluşan üçüncü pencere nedeniyle iletim tipi işitme kaybına neden olur.11 Son yıllarda ön plana çıkmış olan iç kulak kökenli iletim tipi patolojilerde, orta kulak kökenli patolojilerden ayırt edici bulgu olarak pozitif VEMP alınması, iletim tipi işitme kayıplarında VEMP testinin kullanılabilirliğini gündeme getirmiştir. İletim tipi işitme kaybı varlığında, özellikle immitansmetrik incelemede stapes refleksinin elde edilemediği olgularda VEMP yapılması hastayı gereksiz cerrahi müdahaleden kurtarabilir ve yapılacak cerrahi girişimi belirlemede yardımcı olabilir.11 Akustik İmmitansmetri TM ve orta kulak yapılarının değerlendirilmesinde kullanılan objektif bir yöntemdir. İmmitansmetri, timpanometri ve akustik refleks bulgularının değerlendirilmesidir. Gelişen teknoloji, timpanometrinin orta kulak patolojilerindeki tanı değerini daha da arttırmıştır.12 Klasik timpanometri sıklıkla 226 Hz, prob ton ile uygulanmaktadır. Bu frekansın seçilmesindeki amaç diğer frekanslara göre klinik açıdan daha değerli veriler sunmaktan ziyade, bu frekansta tasarımlanmış cihazların ölçümleme kolaylığıdır.12 Düşük prob ton frekansları kullanıldığında timpanogram daha çok orta kulak ve TM’nın katılığı hakkında bilgi verirken; Yüksek frekanslı prob ton kullanıldığında, orta kulak sisteminin katılığının etkisini arttıran patolojiler değerlendirilebilir.12 226 Hz veya 678 Hz prob tonlu timpanometriler ile kesin ayırıcı tanı yapılamayan durumlarda multi frekans timpanometri yardımcı olmaktadır. Multi frekans timpanometri, 226 Hz-2000 Hz arasında değişik prob tonlar ile elde edilen timpanogramların analizini sağlar.12 Şekil 2. Timpanogramda tip A, B ve As eğriler nedenle yüksek frekans prob tonları ile yapılan timpanometrideki conductance eğrilerine bakılması gerektiğini unutmamak gerekir.13 Otosklerozda timpanogramın belirli ölçüde tanısal faydası söz konusudur. Bu fayda, orta kulak basıncının normal, ancak kompliansının düşük olduğunu gösterme şeklindedir. Komplians amplitüdünün büyüklüğü, timpanik membran ve kemikçiklerin hareketliliği ve dış kulak kanalı ve orta kulaktaki havanın direnci gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Erken ve orta dönemdeki otosklerozda komplians genellikle normal sınırlardadır. Otosklerotik odak genişlediğinde komplians da düşmeye başlar ve tip As timpanogram elde edilir (Şekil 2).2 Standart timpanometri birçok orta kulak hastalığının tanısında kullanılmakla birlikte, otosklerotik kulağı normal kulaktan ayırma konusunda yeterli olamayabilmektedir. Yüksek frekanslı prob ton kullanılarak uygulanan timpanometrinin, otosklerotik kulakları normal kulaklardan ayırmada daha başarılı olduğu bildirilmiştir.14 Multifrekans timpanogram otoskleroz, kemikçik zincirinde kısmi veya tam kopukluk gibi patolojilerin ayırıcı tanısında önemlidir. Empedans odyometri içinde timpanometri, EOM tanısında en çok kullanılan odyolojik tanı yöntemidir. Empedans odyometride tip B, yani pik yapmayan eğri görülür (Şekil 2). Ancak orta kulakta sıvı olmasa da miringosklerotik olgularda tip B timpanogram görülebileceği unutulmamalıdır.2 Otosklerozda empedansmetrinin diğer komponenti olan akustik refleks de kullanılır. Akustik refleks sonuçları, stapes tabanının fiksasyon derecesine göre farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Stapes tabanı ileri derecede fikse ise, etkilenmiş olan kulakta hiç refleks alınmaz ya da “revers-ters refleks” adı verilen normalden ters tarafa doğru defleksiyonun olduğu bir refleks elde edilir. Taban hareketliliği azalmış, ancak fikse değilse (fiksasyonun erken aşaması) uyaranın başlangıcında ve sonunda ayrı ayrı olmak üzere çok küçük amplitüdlü ve kısa süren bir refleks aktivitesi görülür. Bu bir bifazik yanıttır ve “on-off etkisi” adını alır. On-off etkisi, stapes kasının kısmen fikse olmuş ossiküler zincirin elastik özelliği ile etkileşimi sonucu meydana gelir. Erken otosklerozun önemli bir bulgusu olarak kabul edilmektedir.9, 10 6-7 aydan daha küçük bebeklerde 226 Hz’lik prob ile yapılan timpanometrinin EOM’ye hassas olmadığını, bu Multi frekans timpanometri tek başına tanı bir yöntem değildir. Diğer testler ile birlikte değerlendirilip hastalıkların Akut otitis media (AOM), çocukluk döneminde en sık karşılaşılan enfeksiyondur. Orta kulaktaki değişimle değerlendirilir. AOM’nin en sık komplikasyonu yüksek oranda tekrarlaması, orta kulaktaki sıvının inatçı olması ve iletim tipi işitme kaybıdır.2 Episod AOM’den sonra orta kulağın durumu hakkında bilgi sahibi olmak için düşük frekanslı prob ton timpanometri kullanılır.2, 12 Curr Pract ORL 2014, 10(3) İletim Tipi İşitme Kayıplarının Odyolojik Değerlendirilmesi 15 tanısının konulmasında yardımcı test olarak kullanılabilecek bir testtir.2 İşitsel Beyinsapı Cevabı (Auditory Braınstem Response-ABR) İletim tipi işitme kayıplarında ABR testinde; bütün dalga latansları gecikir. İntervallerde normale oranla bir değişiklik gözlenmez (Tüm komponentlerdeki gecikme eşit derecededir). Latans–şiddet fonksiyon eğrileri normal deneklerden elde edilen eğrilerin üzerinde ve ona paraleledir. (Bazı kohlear ve retrokohlear patolojilerde de bu tür eğriler olabileceğinden, latans-şiddet fonksiyon eğrisine bakılarak İTİK tanısı konulamaz). Sağlıklı grubun 20 dB’ deki V. dalga latans değerini gösteren noktadan, hastanın V. dalga latans-şiddet eğrisine doğru horizontal bir hat çizilirse, bu hattın hastanın eğrisini kestiği noktadaki şiddet değerinden 20 dB çıkarılmasıyla bulunan değer %84 doğruluk payı ile kişinin 3000Hz.’ deki işitme kaybının derecesini gösterir. Normal değerine göre 0.3 ms gecikmiş bir V. dalga latansı yaklaşık 10 dB’ lik bir odyolojik kayıba denk gelir. Klasik odyolojik yöntemlerin uygulanamayacağı yaştaki infant ve çocuklarda, ABR’ da tesbit edilen işitme kaybının kondüktif tipte bir patolojiye ait olduğunu gösterebilmek için timpanometri yardımcı bir tanı aracı olarak kullanılabilir. Normal bir timpanograma karşılık, ABR’ da gecikmiş latanslar bulunması sensorinöral kayıp veya retrokohlear patoloji ile izah edilebilir.15 Aural atrezi, değişik derecelerde aurikula deformitesi ile beraber dış kulak yolunun embriyonel hayatta rekanalizasyonunun durması sonucu oluşan bir gelişim anomalisidir. Bu hastalarda sıklıkla görülen bir bulgu, inkus ve malleusun füzyone bir şekilde atretik plate’e tutunmasıdır. Stapes, normal veya hipoplazik olabilir. Orta kulak boşluğu normalden daha küçük olabilir. Bu faktörlerin hepsi, atrezide iletim tipi işitme kaybına yol açan unsurladır. Ancak atrezide nadiren de olsa kohlea gelişim anomalisi de söz konusu olabilir.2 Atrezi ile doğan tüm yenidoğanlarda hem anomali olan hem de normal görünen tarafın işitmesi hastanın durumuna uygun ekipman ve testlerle incelenmelidir. Unilateral atrezili hastalarda normal görünen karşı kulakta işitme kaybı saptanması hiç de nadir olmayan bir durumdur. Yenidoğanlarda davranış eşiklerini elde etmek mümkün olmadığından ABR ile hava yolu eşikleri saptanır. ABR ile hava yolu eşikleri test edilirken tubal insert phone kullanılamayacağından TDH-39 veya TDH-49 tipi mikrofon başlıkları tercih edilmelidir. Mümkünse bu aşamada kemik yolu vibratörü ile kemik yolu ABR de yapılmalı ve eşikler ortaya konmalıdır. Bu şekilde iletim tipi veya miks tip işitme kaybı ortaya konabilir. ABR’de iletim tipi işitme kaybının tipik bulgusu, I-III, I-V ve III-V interpeak latans değerleri değişmeden I, III ve V nci dalga mutlak latanslarının uzamasıdır. Bebek büyüdükçe de yaşına uygun davranış testleri yapılmalıdır.2 Effüzyonlu otitis media (EOM), Yenidoğan, bebek ve çocuklar ile kooperasyon güçlüğü çekilen yetişkin hastalarda eşik tesbitinde ABR, kuşkusuz en önemli odyolojik tetkiktir. ABR’de eşik kayması (işitme kaybı) saptanabileceği gibi I-III, III-V ve I-V interpeak latanslarda değişiklik olmaksızın I, III ve V nci dalga mutlak latanslarında uzama saptanır.2 Curr Pract ORL 2014, 10(3) Östaki Tüp Fonksiyon Testleri Östaki tübünün (ÖT) fonksiyonları orta kulağın havalandırılması, orta kulaktaki sıvıların drenajı nazofarinksdeki sekresyonlardan ve ses basıncından orta kulağın korunmasıdır. ÖT disfonksiyonunun kronik otitis media (KOM) ve diğer orta kulak hastalıklarının etiyopatogenezinde rol oynadığı pek çok otör tarafından kabul edilmiştir. Östaki tübü fonksiyonları başlıca iki kategoride değerlendirilebilir 1) Pasif açılma kapasitesi: Orta kulak veya naofarinks basıncı arttığında ÖT nün pasif olarak açılıp açılmadığını gösterir. “Patency test of the inflation deflation test”, “Tubotympanoaerodynamic graphy” ve Valsalva manevrası gibi testlerle bu kapasiteyi değerlendirmek mümkündür. 2) Aktif açılma kapasitesi: ÖT’nün yutkunmakla aktif olarak açılıp açılmadığını gösterir. “Pressure equilibration test of the inflation-deflation test” sono tubometri ile değerlendirilir.16 Eustachian tüp fonksiyon bozukluğu, kulakta dolgunluk ve odyogramda alçak frekansları tutan hafif iletim tipi işitme kaybıyla kendini gösteren bir antitedir. Timpanogramda tip C eğri (Şekil 2) görülmesi ve yine empedansmetri cihazıyla yapılan ve Eustachian tüpü fonksiyon testleri olan “forced response testi”, “inflasyon-deflasyon testi” veya “nine-step testlerinde” fonksiyon bozukluğunun görülmesi tanıda önemli bulgulardır.2 Otoakustik Emisyon Genel olarak normal işitme seviyelerinde TEOAE seviyelerinin de normal olması beklenir. Ancak rekürren sekretuvar otitis media öyküsü bulunan normal işitme seviyeli çocuklarda TEOAE seviyelerinde azalma tespit edilmiştir. Orta kulak disfonksiyonları kohlear emisyonların mikrofonlarda kayıt edilinceye kadar katettiği yolları olumsuz etkileyerek otoakustik emisyonların kaydını engeller. 17 Hiromi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada orta kulağı tamamen izotonik sıvıyla doldurunca uyarılmış otoakustik emisyonların tamamının kaybolduğu ancak bunun reversibıl olduğu bulunmuştur. Bununla birlikte kulak zarının küçük perforasyonlarında uyarılmış otoakustik emisyonlarda önemli düşüş olduğu, perforasyon büyüdükçe düşüşün arttığı, bu düşüşün DPOAE’de daha az olduğu ve perforasyonun kapanmasıyla birlikte tüm uyarılmış otoakustik emisyonların tekrar ortaya çıktığı ve DPOAE’nin perfore kulaklarda ölçüm yapılırken kullanılmasının daha uygun olacağı sonucuna varılmıştır.17 Referanslar 1. Gelfand S. A. Chapter 6. Auditory System and Related Disorders. Essentials of Audiology. Third Edition. p. 157-204. 2. Satar B, Kaya N. U. İletim Tipi İşitme Kayıpları ve Odyolojik Değerlendirme. Turkiye Klinikleri J E.N.T.-Special Topics 2012;5(2):43-50. 3. Madanoğlu N. Erişkinlerde Görülen İşitme Kayıpları. Otoskop 2003; 2:83-89. 4. Katz J. Section II. Chapter 9. Clinical Masking. Handbook of Clinical Audiology. Fifth Edition. p. 124-141. 16 Güncel Yaklaşım 5. Martin N. F., Clark J. G. Masking. Introduction to Audiology. Eighth Edition, 2003, p. 94-104. 6. Roeser R. J., Valente M., Hosford-Dunn H. Clinical Masking. Audiology Diagnosis. 2000, p. 253-280. 7.Mehta RP, Rosowski JJ, Voss SE, O’Neil E, Merchant SN. Determinants of hearing loss in perforations of the tympanic membrane. Otol Neurotol. 2006;27(2):136-43. 8. Merchant SN, Ravicz ME, Puria S, Voss SE, Whittemore KR Jr, Peake WT, et al. Analysis of middle ear mechanics and application to diseased and reconstructed ears. Am J Otol. 1997;18(2):139-54. 9. Akyıldız N. Bölüm VI. Otoskleroz. In:Kulak Hastalıkları ve Mikrocerrahisi. Cilt II. 1nci Baskı. Ankara, Bilimsel Tıp Yayınevi, 2002, p.447457. 10. Donaldson JA, Snyder JM. Otosclerosis. In: Cummings CW, Fredrickson JM, Harker LA, Krause CJ, Schuller DE, eds. Otolaryngology Head and Neck Surgery. 2nd ed. St.Louis-Missouri/USA: Mosby Year Book Inc;1993.p. 2997-3016. 11. Konukseven ve ark. İletim Tipi Patolojilerde VEMP. JAREM 2013. 12.Ünlüer N. Ö. (2007) Yenidoğan ve İnfantta Multifrekans Timpanometri Bulguları. Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. 13. Swanepoel D. W., Werner S., Hugo R., Louw B., Owen R., ve Swanepoel A. (2006). High Frequency Immitance for Neonates: a normative study. Acta Otolaryngologica, Preview Article 1-8. 14. Shahnaz N, Polka L. Standard and multifrequency tympanometry in normal and otosclerotic ears. Ear Hear 1997;18:326–41. 15. Çetin K. (2012). Tone Burst Uyarılı İşitsel Beyinsapı Yanıtları ve Klinik Uygulamalar. Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı Bilim Uzmanlığı Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana. 16. Yücetürk A. V.ve ark. Kronik Otitli Hastalarda Östaki Tübü Fonksiyonlarının Objektif Metodla Değerlendirilmesi Ve Normal Kişilerle Karşılaştırılması. KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Dergisi, 4:2-114-118. 17.Turgut S. (2004) Kobaylarda Dehidrasyonun İç Kulak Üzerine Etkisinin Distorsiyon Ürünü Otoakustik Emisyon Ölçüm Yöntemiyle Fonksiyonel Olarak Araştırılması (Deneysel Çalışma). Uzmanlık Tezi. Şişli Etfal Eğitim Ve Araştırma Hastanesi I. Kulak-Burun-Boğaz Ve Baş-Boyun Cerrahisi Kliniği, İstanbul. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Konjenital ve Herediter İletim Tipi İşitme Kaybı Congenital and Hereditary Conductive Hearing Loss İlker Akyıldız, Hatice Karadaş ÖZET ABSTRACT İletim tipi işitme kaybı (İTİK), sesin mekanik formda orta kulak kavitesinden iç kulağa geçişini engelleyen herhangi bir hastalık ya da durum sonucunda ortaya çıkar. Dış kulak yolundaki basit bir blokajdan kaynaklanabileceği gibi, orta kulağın mekanik enerjiyi stapes tabanına iletmesine mani olan bir hastalığı da İTİK’ e sebep olabilir. Conductive hearing loss (CHL) is caused by any condition or disease that effects the transfer of sound in its mechanical form through the middle ear cavity to the inner ear. Not only a simple blockage at the external ear canal but any disorder that unfavorably effects the middle ear’s ability to transmit the mechanical energy to the stapes footplate can cause CHL. İTİK, enfeksiyöz/inflamatuar, neoplastik, travmatik, metabolik/ sistemik nedenlere bağlı olabileceği gibi konjenital ve herediter nedenlere de bağlı olabilir. İşitme kaybı doğumda varsa konjenital; ailesel kromozomal anomalilerle beraber ise herediter olarak adlandırılır. Konjenital İTİK izole patolojiler şeklinde olabileceği gibi, bir sendromun parçası da olabilir. Bu hastalıklardan daha sık görülenler, yazıda detaylı olarak anlatılacaktır. Anahtar Kelimeler: İletim tipi işitme kaybı; konjenital işitme kaybı; herediter işitme kaybı. CHL, can be inflammatory/infectious, neoplastic, traumatic, metabolic/systemic as well as congenital and hereditary. If hearing loss (HL) occurs at birth it is called congenital and if HL is familial accompanied by chromosomal anomalies then called hereditary. Congenital CHL is usually a part of a syndromic disease but it also can be seen as an isolated pathology. The most frequently seen diseases are reviewed in this paper. Key Words: Conductive hearing loss; congenital hearing loss; hereditary hearing loss. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 17-22 Giriş Aurikula, dış kulak yolu, timpanik membran, orta kulak ve orta kulak kemikçikleri ile ilgili patolojiler nedeni ile oluşan işitme kayıplarına iletim tipi işitme kayıpları (İTİK) denilmektedir. İletim tipi işitme kayıpları; enfeksiyöz/inflamatuar, neoplastik, travmatik, metabolik/sistemik nedenlere bağlı olabileceği gibi konjenital ve herediter nedenlere de bağlı olabilir. (1) Doğumda var olan işitme kayıplarına konjenital işitme kayıpları denilirken; ailesel olarak kromozomlar yolu ile daha sonraki kuşaklara aktarılan işitme kayıplarına ise herediter işitme kayıpları denilmektedir. Herediter işitme kayıpları; otozomal dominant, otozomal resesif ve X’e bağlı olarak sonraki kuşaklara aktarılabilir. (2) Konjenital İTİK’ e neden olan orta kulak kemikçik anomalileri bir sendromun komponenti olabileceği gibi izole de olabilir. Konjenital İTİK olgularının ancak %1-2’ sinde izole orta kulak patolojisi bulunurken, %90’ından daha fazlasında bir sendrom tespit edilmektedir. (3, 4) Konjenital İTİK olan bireylerde odyolojik incelemenin yanı sıra, eşlik edebilecek diğer orta kulak anomalilerinin de saptanması için bilgisayarlı tomografi ile incelenmesi gerekir. Konjenital İTİK tanısı konduktan sonra bu durumun aynı zamanda herediter bir geçiş gösterip göstermediği yani bir sendromun komponenti mi yoksa izole orta kulak hastalığı mı olduğunun araştırılması için çocuklara Curr Pract ORL 2008, 4(1) mutlaka, maksilla, mandibula, oftalmolojik, kalp, akciğer, intraabdominal organların da muayenesinin yapılması uygundur. (3, 4) Bu yazıda hem izole konjenital, hem de herediter karakterli İTİK komponenti taşıyan hastalıklardan, sık görülenler anlatılacaktır. Konjenital İnkus ve Malleus Anomalileri En nadir görülen konjenital kemikçik anomalisi malleus anomalisidir ve %80’ini malleus başı fiksasyonu oluşturur. Gestasyonun 7-25. haftaları arasında oluşan bir anomali nedeni ile orta kulaktaki mezenşimel dokunun absorbe olamamasından kaynaklanır. (3, 4) İnkus anomalileri genellikle malleus anomalilerine eşlik eder. İnkus ve malleus anomalileri daha çok unilateral görülür. (4) Wehrs konjenital olarak inkus uzun kolu agenezisini İTİK nedeni olarak bildirilmiştir. Tedavisinde kronik otit cerrahisinde de uygulanan inkus transpozisyonu, interpozisyonu ve PORP uygulanabilir. (5) Stapes ve Taban Anomalileri Stapes hem brankial arklardan hem de otik kapsülden köken aldığı ve embriyonel olarak uzun bir gelişim sürecine sahip olduğu için tüm konjenital orta kulak anomalilerinin %40’ını stapes ve taban anomalileri oluşturmaktadır. Stapes anomalilerinin %50’sini konjenital stapes hiperplazisi oluşturur ve tedaviye gerek yoktur. Tedavi gerektiren en sık stapes anomalisi 18 Güncel Yaklaşım ise konjenital stapes fiksasyonudur ve genellikle bilateraldir. Bizim kliniğimizde de konjenital İTİK tanısıyla opere edilen çocuk hastamızda, stapes fiksasyonu ile birlikte stapedial tendon yokluğu ve defektli inkus uzun kolu ile karşılaşılmıştır. (6) Fiksasyon daha çok oval pencere etrafındaki kartilaj yapının annüler ligamente dönüşmek yerine kemikleşmesi sonucu ortaya çıkar. Apert sendromu ve Fankoni anemisi ile birlikte görülür. (7) Tedavide stapedotomi veya stapedektomi önerilmesine rağmen post operatif sensörinöral işitme kaybı riski oldukça yüksektir. (7, 8) Oval Pencere Anomalileri Gestasyonun 5-6. haftalarında stapes tabanı ile primordial oval pencere nişi birleşemedikleri taktirde oval pencere aplazisi meydana gelir, nadir bir durumdur. Çocuklarda en ağır İTİK seviyesi bu hastalıkta görülür (60 dB). Tedavide vestibulotomi yapılarak protez yerleştirilmesi veya lateral semisirküler kanala fenestrasyon tarif edilmiş olsa da işitme sonuçları iyi değildir. Cerrahi tedaviye uygun olmayan hastalarda işitme cihazları kullanılabilir. Buna karşılık Su ve Yuan, konjenital oval pencere agenezisi ve ileri derecede İTİK olan vaka serisinde uyguladığı oval pencere drill-out yöntemi ile başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. (9) Yuvarlak Pencere Anomalileri Gestasyonun 11. haftasında primordial yuvarlak pencere nişi üzerinde mezenşimel doku kümelenmesi ve sonrasında kemikleşmesi ile ortaya çıkar. Endemik Kretenizm ve Treacher Collins sendromu ile birlikte sık görülürler. Stapedotomi ve piston tatbiki sonrasında işitme kaybının düzeltilemediği hastalarda mutlaka akla gelmelidir. Yuvarlak pencereye fenestrasyon önerilmekle birlikte sensörinöral işitme kaybı riski yüksektir. (10) Apert Sendromu Kraniosinostozis ve sindaktili ile karakterize otozomal dominant bir sendromdur. Konjenital stapes fiksasyonuna bağlı olarak bilateral iletim tipi işitme kaybı görülür. Tedavide stapedotomi önerilmesine rağmen yüksek gusher riski mevcuttur. Apert sendromu olan hastaların %80’inde işitme kaybı görülürken, bunların %90’ı iletim tipi işitme kaybıdır. Apert sendromunda stapes fiksasyonu yanı sıra; patent kohlear akuaduktus, geniş internal akustik kanal anomalisi de görülebilir. (11) Goldenhar Sendromu Goldenhar sendromu; okülo-aurikulo-vertebral displazi veya hemifasiyal mikrozomi adı ile bilinen etyolojisi net olarak aydınlatılamamış konjenital bir sendromdur. Konjenital olarak tanımlanmakla birlikte bazı kaynaklarda otozomal dominant veya otozomal resesif olarak kalıtılan formları da bulunmaktadır. Erkeklerde daha sık görülen sendromun (E/K3:2) sıklığı net olarak bilinmemekle birlikte 3500-26550 doğumda 1 olarak tahmin edilmektedir. (12) İntauterin 4-7 haftalarda 1. ve 2. brankial arklarda meydana gelen fokal hemorajiler veya kan akımındaki azalmalar nedeniyle brankial arkların gelişimsel bozukluklarına bağlı olarak, maksilla, mandibula, aurikula, dış kulak yolu, orta kulak yapıları ve orbitanın displazisi ile karakterize hastanın yüzünün tek tarafında gelişme geriliğine neden olan bir sendromdur. (13) İlk tanımlamalar 1952 yılında Fransız oftalmolog olan Goldenhar tarafından yapılmıştır. Goldenhar, epibulber tümörler, periauriküler apendiks ve malforme kulak kepçesi anomalilerini tanımlamıştır. Gorlin bu sendroma vertebra anomalilerini, konjental kalp hastalıklarını, yarık damak ve dudak patolojisini, bazı santral sinir sistemi patolojilerini ve bazı iç organ anomalileri eklemiştir. (14) Etyolojisi net olarak aydınlatılamamış olsa da nöral krest orijinli hücrelerdeki anomalilerin, gebelik sürecinde maruz kalınan çevresel faktörlerin, toksik maddelerin ve maternal diabetin suçlu olabileceği bildirilmiştir. (15) Tanı hastaların klinik olarak muayeneleri ve radyolojik bulguları doğrultusunda konulmaktadır. Mikrotia, periauriküler appendix, dış kulak yolu atrezisi, malleus, inkus ve stapes anomalileri suprabulber lipoepidermidis, göz kapağı kolobomu ve orbita agenezisi gibi bulgular ile karşımıza çıkabilir. Goldenhar sendromunda görülen işitme kayıpları mikrotia, dış kulak yolu atrezisi ve orta kulak kemikçik anomalilerine bağlı olarak çoğunlukla iletim tipidir. (16) Vakaların %82-100’ünde mikrotia görülürken, bilateral görülme oranı ise vakaların %18-50’sinde bildirilmektedir. Goldenhar sendromunda stenozdan atreziye kadar değişen derecelerde DKY patolojileri görülürken, en sık gözlenen orta kulak anomalileri opasifikasyon ve malforme kemikçiklerin yer değiştirmesidir. Bu anomaliler vakaların %60-75’inde gözlenmektedir. (15, 17) İç kulak anomalileri Goldenhar sendromunda nadir görülmektedir (%27-36). En sık gözlenen iç kulak anomalisi ise internal akustik meatusun gelişim anomalileridir (agenezisi veya duplikasyonu). Bu anomalilerin yanı sıra vakaların bazılarında; temporal kemik havalı hücrelerinde azalma, östaki tüpünün kartilaj kısmında genişleme, timpanik membranın gelişmemesi, oval ve yuvarlak pencerenin gelişmemesi, M. Tensör timpani kasının gelişmemesi, fasial sinirin seyrinde anomaliler ve korda timpaninin gelişmemesi, kohlea gelişim anomalileri, akuaduktus kohleanın gelişmemesi, semisirküler kanalların gelişmemesi, geniş vestibüler akuaduktus, internal akustik meatusun gelişmemesi gibi anomalilerde görülebilmektedir. (16, 17) Cerrahi olarak orta kulak anomalilerinin düzeltilmesi pek mümkün olmamaktadır. Bunun yerine iletim tipi veya mikst tip bilateral işitme kaybı olanlarda kemik yolu işitme cihazları ile, sensörinöral bilateral işitme kaybı olanlarda ise kohlear implant ile rehabilitasyon daha uygun olmaktadır. Treacher Collins Sendromu Otozomal dominant geçiş ile diğer kuşaklara aktarılan Treacher Collins Sendromu (TCS), ilk defa 1900 yılında Edward Treacher Collins tarafından tanımlanmıştır. Amerika ve İngiltere’de TCS olarak bilinen hastalık, Avrupa’da Franceshetti-Klein ya da Mandibulofasial disostoz olarak bilinmektedir. (18) Yüksek penetrans özelliğine sahip olan hastalık, 5. Kromozom üzerinde TCOF1 genindeki mutasyonlar nedeni ile ortaya çıkmaktadır ve patolojiler hafiften ağıra kadar değişen skalada saptanmaktadır. (18, 19) Bu gendeki mutasyonlar Curr Pract ORL 2014, 10(3) Konjenital ve Herediter İletim Tipi İşitme Kaybı 19 sonucunda 1. ve 2. brankial arkların gelişim bozukluğuna bağlı olarak oküler, periorbital, auriküler, zigomatik ve fasial yapılarda gelişim bozukluğu ortaya çıkmaktadır. (19, 20) Aurikula displazisi hafif şekil ve bozukluğundan ciddi deformite ve ageneziye kadar değişik şekillerde görülebilir. Aurikula displazileri 3 tipte sınıflandırılabilir: TCS’lu hastalarda malar ve orbital hipoplazi, orbitanın laterale ve aşağıya doğru gelişmesi sonucunda enoftalmus buna karşılık normal nazal çıkıntı sonucunda “kuş” görünümü ortaya çıkmaktadır. Periorbital dokularda hipoplazi, M. Orbikularis okuli ve meibom bezlerinin agenezisi, alt göz kapağında kolobom bu hastalarda sıkça rastlanan bulgulardır. Hastaların yaklaşık 1/3’ünde görme kaybı, mikroftalmi, anoftalmi gibi şikayetlere rastlanmaktadır. (20, 21) 1. Tip displazi; mikrotia ve DKY stenozu vardır. Aurikulanın tüm bölümleri vardır, sadece heliks ve antihelikste hafif şekil bozukluğu vardır. Mandibula anomalileri, koanal atrezi, yarık damak, parotis gland agenezisi, kriptorşidizm, renal anomaliler, konjenital kalp hastalıkları da saptanabilir. (22) TCS’u olan hastalarda değişen derecelerde aurikulada mikrotia ve anotia, dış kulak yolunda ise stenoz ya da atrezisi saptanmaktadır. Orta kulak ve ilişkili yapılarında aynı şekilde tamamen agenezisi olabileceği gibi kemikçiklerin malpozisyonları ve gelişim anomalileri saptanır. Dış kulak ve orta kulak yapıları etkilenme derecelerine göre hastalarda hafiften 60 dB e varan iletim tipi işitme kayıpları görülebilir. (21) Hastalarda erken dönemde dil gelişiminin geri kalmaması için kemik yolu işitme cihazları ile hasta rehabilite edilmelidir. Daha ileri yaşlarda ise aurikula rekonstrüksiyonu yapıldıktan sonra kalıcı BAHA implantasyonu yapılmalıdır. (23) Turner Sendromu Turner sendromu, X kromozomu yokluğu ile seyreden ve 45 X0 olan Turner sendromlu hastalarda sekretuar otitis media, rekürren otitis media ve atelektatik orta kulak hastalığı sık olarak görülmektedir. Orta kulak patolojilerine bağlı olarak iletim tipi işitme kaybı görülür. Turner sendromlu hastalara çocukluk döneminden itibaren kronik orta kulak patolojileri açısından takip edilmelidirler ve gerektiği durumlarda ventilasyon tüpü ile müdahale edilmelidir. İletim tip işitme kayıplarının yanı sıra bu hastalara yüksek frekansları tutan sensörinöral işitme kayıpları da eşlik etmektedir. (24) Aural Atrezi Aural atrezi, 10000-20000 de 1 doğumda görülen, genel olarak tek taraflı olup erkekleri daha çok etkileyen doğumsal bir malformasyondur. (25) Dış ve orta kulak 1. ve 2. brankial ark, 1. brankial yarık ve cepten gelişir. Özellikle 28-42. günler arasındaki patogeneze bağlı defektler hem dış hem de orta kulağı kapsayan malformasyona neden olurlar. (25) Auriküler deformitenin derecesi ile atrezinin ağırlığı koraledir ve iç kulak yapıları farklı embriyonik yapılardan geliştiği için genel olarak anomaliye eşlik etmez (%6-10). (25) DKY ve aurikula 1. ve 2. brankial arklardan 5-6. haftalarda gelişmeye başlar; 20. haftada erişkin formuna gelir. Embriyolojik olarak 12. haftada iç kulak gelişimi tamamlandığından, bu zamandan sonar oluşan anomalilerde sadece DKY ve aurikula anomalileri oluşur. Aural atrezi en sık, Treacher Colins sendromu, Goldenhar sendromu ve hemifasiyal mikrozomi ile birlikte görülürken, %50 sporadik olarak ortaya çıkabilir. (21, 23, 25) Aural atrezide klasifikasyon hem tedavi hem de prognozun tayininde önemlidir. Çok çeşitli klasifikasyonlar vardır. Curr Pract ORL 2014, 10(3) 2. Tip displazi; DKY zara kadar uzanmaz, kulak zarı atrezi plağı şeklindedir. Aurikuler yapılarda belirgin deformite vardır. Önemli düzeyde İTİK vardır. 3. Tip displazi; en sık görülen majör malformasyondur. Aurikula tanınmaz durumdadır, DKY gelişmemiştir ve orta kulak yarık şeklindedir. Bir diğer sınıflama olan Jahrsdorfer sınıflaması is tomografik bulgulara göre yapılır ve hem cerrahi seçiminde hem de prognozun belirlenmesinde kullanılır. Sınıflamaya göre stapesin varlığı 2 puan, orta kulak boşluğu 1 puan, oval pencere açıklığı 1 puan, fasiyal sinirin normal olması 1 puan, malleus-inkus kompleksinin olması 1 puan, mastoid iyi havalanmış olması 1 puan, inkus-stapes bağlantısının mevcut olması 1 puan, yuvarlak pencerenin normal olması 1 puan ve dış kulak görüntüsü normale yakın 1 puan olarak değerlendirilir. Toplam puan 8 ve üzeri ise prognoz iyiyken, 4’ün altındaysa kötü kabul edilir. (25) Aural atrezisi olan kulaklarda orta veya ileri derecede iletim tipi işitme kayıpları görülmektedir. Tek taraflı atrezik kulaklarda dil gelişimi normal olmakla birlikte bu hastalarda seslerin ne taraftan geldiğini anlamada ve denge kurmada problemler olabilmektedir. Bilateral olgularda ise bebeklik çağında kazanılan dil gelişimi normal olmayacağından dolayı erken dönemde tanısı ve uygun yöntemler ile rekonstrüksiyonu kişinin dil, sosyal ve akademik gelişimi için oldukça önemlidir. (26) Aural atrezide tedavi seçenekleri 1. Takip: Tek taraflı aural atrezisi olan, dil ve konuşma gecikmesi olmayan hastalarda işitme açısından hiçbir tedavi yapılmadan, sadece aurikulaplasti yapılarak takip önerilebilir. Ancak bu önerilere rağmen yapılan bazı çalışmalarda tek taraflı aural atrezisi olan hastaların tedavi edilip binaural işitmenin sağlanmasının zararından çok faydasının olduğu belirtilmiştir. Binaural işitmesi olan kişiler gürültülü ortamlarda daha iyi duyarlar, daha uzaktaki sesleri duyarlar ve sesi daha iyi lokalize ederler bu nedenle tek taraflı aural atrezisi olan hastalarda da tedavi öneren yayınlar bulunmaktadır. (26, 27) 2. Kemik yolu işitme cihazları: Bu cihazlar dış ortamdaki ses enerjilerini bir mikrofon aracılığı ile toplayıp, titreşim haline getirir ve bu titreşimler mastoid kemiğe aktarılarak kohleanın direkt olarak titreştirilmesi esasına dayanır. Böylece DKY olmadan da çocuğun işitebilmesi sağlanır. (25) 3. Kanaloplasti: İlk defa 1883 yılında Kisselbach tarafından tariflenmiştir. Eğer aural atrezili hastalarda odyometrik ve radyolojik olarak fonksiyonel bir kohlea varsa, 2. Tip displazi izleniyorsa ve Jahrsdoerfer kriterlerine göre puanı 5 ve üzeri ise bu hastalara kanaloplasti önerilmektedir. (25, 20 Güncel Yaklaşım 26) Atrezi bilateral ise işitme rezervi iyi olan kulağa 5-6 yaşlarındayken cerrahi planlanmalıdır. Tek taraflı olgularda ise okul çağından önce aurikuloplastisi yapılmalı fakat kanaloplasti için 18 yaşı beklenmelidir. (Resim 1) Cerrahi öncesi mutlaka hastalara kemik yolu işitme cihazı uygulanmalıdır. Özellikle ameliyat öncesinde bebek 6 aylık olduktan sonra klasik kemik yolu cihazlarıyla rehabilitasyon uygulanır. Bunların arasında softband BAHA sayılabilir. (25, 26, 27, 28, 29) 4. Cerrahi sonrası eksternal otit ataklarının devam etmesi, restenoz olması (%5-30) ve bu nedenle tekrar cerrahiye ihtiyaç duyulması (%26), aural atrezili hastalarda fasiyal sinir seyrinin anormal olması (%30) ve cerrahi sonrasında işitmenin daha kötüye gitmesi nedeni ile cerrahiden kaçınılıp daha konservatif yöntemlere yönelme çoğu zaman tercih edilmektedir. kazançlarına rağmen komplikasyon oranları açısından her iki grup arasında fark saptanmamıştır. Tek taraflı atrezisi olan çocuklarda baş bandı ile gürültülü ortamda daha iyi duyma ve ses lokalizasyonunda artma saptanıyor ise BAHA tatbiki önerilmektedir. (25, 26, 27) Bilateral aural atrezisi olan hastalarda BAHA tek taraflı uygulanabileceği gibi her iki tarafa da uygulanabilir. (Resim 2) Bilateral BAHA ile unilateral BAHA uygulamalarının karşılaştırıldığı Janssen ve Hong yazılarında bilateral uygulamaların hastaya bir takım subjektif ve objektif faydalar sağladığını belirtmelerine rağmen bu konuda daha fazla kanıta dayalı çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu bildirmişlerdir. (30) Hastaya nasıl bir tedavi uygulanacağına aile ile birlikte tüm koşullar değerlendirilerek karar verilmelidir. Osteogenezis Imperfekta Konservatif tedavide implante edilebilen işitme cihazları kullanılabilir (BAHA, Bonebridge (BB), Vibrant Soundbridge (VSB)) Aural atrezili hastalarda yapılan çalışmalarda BAHA uygulanan hastalar ile kanaloplasti yapılan hastaların işitme kazançları karşılaştırılmış BAHA tatbik edilen hastaların işitme kazançları kanaloplasti yapılan hastalara göre istatiksel olarak anlamlı derecede daha iyi saptanmıştır. Bu işitme Otozomal dominant geçişli olan, 10000-20000 doğumda 1 gözlenen, en sık kalıtımsal kollajen doku hastalığıdır. Tip 1 kollajen sentezinden sorumlu gende mutasyon neticesinde oluşmaktadır. Kemik kırıkları, eklem problemleri, iskelet anomalileri, mavi sklera ve çoğunlukla iletim tipi işitme kaybı ile karakterize olan bir hastalıktır. İletim tipi işitme kaybının nedeni stapes tabanında fiksasyona, demineralizasyona bağlı stapes bacaklarında kırığa veya stapes tabanında osteospongotik lezyonların birikimine bağlı olarak ortaya çıkar. Osteogenezis imperfektalı hastalarda her ne kadar iletim tipi işitme kaybı gelişse de bu hastalar uzun süre takip edildiği taktirde sensörinöral işitme kaybının da geliştiği görülmektedir. (31) Resim 1. Aurikula atrezi, kanal plastiği uygulanması. (Hastanın izniyle resim kullanılmıştır), Akyıldız Resim 2. Aurikula atrezisi olan hastaya kemik yolu işitme cihazı kullanılması. (Hastanın izniyle resim kullanılmıştır.) Akyıldız Curr Pract ORL 2014, 10(3) Konjenital ve Herediter İletim Tipi İşitme Kaybı 21 Tedavisinde orta kulak kemikçiklerine yönelik rekonstrüktif cerrahiler, stapedotomi, orta kulak implantları ve BAHA önerilmektedir. Sensörinöral işitme kaybı gelişen ve işitme cihazlarından fayda görmeyen hastalarda kohlear implant uygulanmaktadır. (31) Akondroplazi Otozomal dominant geçişli, 26000 canlı doğumda 1 görülen fibroblast growth faktör 3 reseptörü geninde mutasyon sonucunda oluşan bir hastalıktır. Kemiklerde endokondral kemikleşme anomalisi ile ortaya çıkar. Akondroplazili hastalarda rekürren otitis media veya orta kulak kemikçik anomalilerine bağlı olarak sıklıkla iletim tipi işitme kaybı ortaya çıkar. Stura akondroplzili hastaların %55 inde işitme kaybı tarif ederken, Collins ve Choi %68 inde iletim tipi işitme kaybı saptamışlardır. (32) Mukopolisakkaridoz Lizozomalar içinde glikozaminoglikanların parçalamasından sorumlu olan lizozomal enzimlerin eksikliği ile ortaya çıkan otozomal resesif ve X’e bağlı resesif lizozomal depo hastalıklarına mukopolisakkaridozlar denilmektedir. Mental retardasyon, organomegali ve boy kısalığı ile seyreden bu hastalık ta otolojik olarak işitme kaybı ve üst solunum yolu patolojisi olarak solunum sıkıntısı ile karşılaşılmaktadır. Mukopolisakkaridozların otolojik tutulumlarının incelendiği yayınlarda vakaların yaklaşık %50 sinde işitme kaybının iletim tipi işitme kaybı olduğu bildirilmiştir. İletim tipi işitme kaybı nazofarenkste ve östaki tüpü etrafında glikozaminoglikan birikimine bağlı olarak rekürren otitis media ataklarına bağlı olarak olduğu bildirilmiştir. Tedavisinde adenotonsillektomi ve ventilasyon tüpü uygulamaları önerilmiştir. (33, 34) Hunter Sendromu X’e bağlı resesif geçiş gösteren ve mukopolisakkaridoz hastalıklarından olan (Tip II) bu sendromda, yaygın mukopolisakkarid infiltrasyonu görülür. Kardiak problemler ağır olmakla beraber, SSS tutulumu da mevcuttur. Hastada laringeal tutuluma bağlı derin ve boğuk ses, orta kulak mukozasında mukopolisakkarid depolanması ve sık geçirilen akut ya da kronik otitis media ataklarına bağlı olarak da İTİK olur. (35) Hastalarda ventilasyon tüp tatbiki, adenoidektomi uygulaması sık yapılan prosedürlerdir. Pierre Robin Sendromu Mikrognati-retrognati, yarık damak ve glossopitoz triadı ile öne çıkan otozomal dominant geçişli bir sendromdur. Olguların üçte birinde kronik otitis media ve buna bağlı İTİK veya mikst tip işitme kaybı vardır. Aurikula düşük yerleşimlidir. Tomografik incelemelerin yapıldığı yayınlarda, kemikçik ya da stapes taban anomalileri izlenmiş olup iç kulakta ise lateral semisirküler kanal aplazisi, geniş vestibüler akuadukt, geniş otokoni patolojileri dikkat çekmektedir. (36) Paget Hastalığı Genelde 40 yaş üstünde görülen, otozomal dominant geçiş gösteren bir hastalıktır. Tutulan kemikte önce osteolizis ve rezorbsiyon ile deformite, daha sonra osteoblastik aktivite Curr Pract ORL 2014, 10(3) ile sklerotik ve hipertrofik bir kemik oluşur. Otik kapsül tutulumu otoskleroz ile karışabilir. Otoskleroz endosteal, endokondral ve periostal tabakaları tutarken, Paget hastalığı asıl olarak periost tutulumu gösterir. İTİK görülse de sıklıkla mikst tip işitme kaybı görülür. Sekizinci sinir tutulmuşsa SNİK de görülebilir. (37) Yukarıda detaylı anlatılan sendrom ve hastalıklar dışında Trizomi 13-15, Trizomi 16-18, Trizomi 21, Taylor sendromu, Pyle Hastalığı, Klippel Feil Sendromu, Marfan Sendromu, Duane Sendromu gibi hastalıklarda da konjenital İTİK görülebilir ancak çok daha nadirdir. İşitme kaybının hastalığın diğer komponentlerinden daha önemsiz kaldığı durumlar dışında, tedavi planlaması cerrahi ya da konservatif olarak erken dönemde yapılmalıdır. Referanslar 1. Flint PW, Haughey BH, Lund VJ, Niparko JK, Richardson MA, Robbins KT, Thomas JR: Cummings Otolaryngology Head and Neck Surgery, Chapter 143. Philadelphia PA, 2010. 2. Flint PW, Haughey BH, Lund VJ, Niparko JK, Richardson MA, Robbins KT, Thomas JR: Cummings Otolaryngology Head and Neck Surgery, Chapter 147. Philadelphia PA 2010. 3. Miller ME, Kirsch C, Canalis RF: Congenital familial fixation of the malleus. Ann Otol Rhinol Laryngol. 2010, 119(5): 319-24. 4.Park K, Choung YH: Isolated congenital ossicular anomalies. Acta Otolaryngol. 2009, 129(4): 419-22. 5. Wehrs RE: Congenital absence of the long process of the incus. Laryngoscope. 1999, 109(2 Pt 1): 192-7. 6.Emir H, Kaptan ZK, Bayız Ü, Uzunkulaoğlu: Congenital stapes fixation with uncommon middle ear defects: a case report. Turk Arch Otolaryngol. 2010, 48(1): 47-50. 7. An YS, Lee KS: The surgical results of stapes fixation in children. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 2014, 78(1): 55-9. 8. Hoare TJ, Aldren CJ, Morgan DW, et al: Unusual case of bilateral conductive deafness. J Laryngol Otol. 1990, 104(7): 560-1. 9.Su Y, Yuan H, Song YS, et al: Congenital middle ear abnormalities with absence of the oval window: Diagnosis, surgery, and audiometric outcomes. Otol Neurotol. 2014, Mar 21. 10. Vercruysse JP, Casselman J, De Foer B, et al: Congenital bilateral oval and round window aplasia with a hypoplastic stapes. Otol Neurotol: 2006, 27(3) : 441-442. 11. Zhou G, Schwartz LT, Gopen Q: Inner ear anomalies and conductive hearing loss in children with Apert syndrome: an overlooked otologic aspect. Otol Neurotol. 2009, 30(2):184-9. 12. Prasad KN, Rajha A, Vegi PK: A case of monozygotic twins: The value of discordant monozygotic twins in Goldenhar Syndrome. Case Rep Pediatr. 2013, 2013: 591350. doi: 10.1155/2013/591350. Epub 2013 Aug 19. 13. Gharehbaghi MM, Ghaemi M: Goldenhar Syndrome in an infant of diabetic mother. MD Iran J Pediatr 2010, 20 (1):131-134. 14. Pınheiro ALB, Araujo LC, Oliveira SB, et al: Goldenhar’s Syndrome Case Report. Braz Dent J 2003, 14(1): 67-701-134. 15. Sharma JK, Pippal SK, Raghuvanshi SK, Shitij A: Goldenhar-Gorlin’s syndrome: a case report. Indian Journal of Otolaryngology and Head and Neck Surgery 2006, 58(1). 16. Scholtz AW, John F, Jolly K, et al: Goldenhar’s syndrome: congenital hearing deficit of conductive or sensorineural origin? Temporal bone histopathologic study. Otol neurotol 2001, 22(4): 501-505. 17. Kim YL, Seo DM, Shim KS, et al: Successful tracheal intubation using fiberoptic bronchoscope via an I-gel™ supraglottic airway in a pediatric patient with Goldenhar syndrome -A case report-. Korean J Anesthesiol. 2013, 65(1): 61-5. 22 Güncel Yaklaşım 18. Gürkan H, Vatansever Ü, Kürkçü K, et al: A case of Treacher Collins Syndrome. Balkan Journal of Medical Genetics 2013, 16 (2): 77-80. 19. Beygo J, Buiting K, Seland S, et al: First report of a single Exon deletion in TCOF1 causing Treacher Collins syndrome. Mol Syndromol 2011, 2:53–59. 20. Chang CC, Steinbacher DM: Treacher Collins Syndrome. Semin Plast Surg 2012, 26: 83–90. 21.Karol Zelen´ık, Pavel Kom´ınek: Mild form of Treacher Collins syndrome imitating juvenile otosclerosis. 2012, DOI:10.1155/2012/616797. 22. Richard D, Tucker AS, Cobourne MT: Craniofacial development: current concepts in the molecular basis of Treacher Collins syndrome. British Journal of Oral and Maxillofacial Surgery 201, 51: 384-388. 23. Sargsyan S, Rahne T, Kösling S, et al. Hearing rehabilitation with single-stage bilateral vibroplasty in a child with Franceshetti syndrome. Eur Arch Otorhinolaryngol 2014, 271:1339-1343. 24. Chan KC, Wang PC, Wu CM, et al: Otologic and audiologic features of ethnic Chinese patients with Turner syndrome in Taiwan Formos. Med Assoc. 2012, 111(2):94-100. 25.Jacky FWL, Willis SST, Joannie YKY, et al: Contemporary hearing rehabilitation options in patients with aural atresia. BioMed Research International Volume 2014, Article ID 761579, 8 pages. 26.Farnoosh S, Mitsinikos FT, Maceri D, et al: Bone-anchored hearing aid vs. reconstruction of the external auditory canal in children and adolescents with congenital aural atresia: a comparison study of outcomes. Frontiers in Pediatrics January 2014, 2(5):. 27. Robert F. Yellon: Atresiaplasty versus BAHA for congenital aural atresia. Laryngoscope 2011, 121:1-3. 28. Geyer G, Helms J. Reconstructive measures in middle ear and mastoid using a biocompatible cement: a preliminary clinical experience. Clinical implant materials, Heinke G, Soltesz U, Lee (eds). Amsterdam, Elsevier, p 529, 1990. 29. Cruz AD, Teufert K: Congenital aural atresia surgery: long-term results. Otolaryngol Head Neck Surg 2003, 129(1): 121–7. 30. Nadaraja, Gurgel GS, Kim RK, et al: Hearing outcomes of atresia surgery versus osseointegrated bone conduction device in patients with congenital aural atresia: A systematic review. Otol Neurotol, 2013, 34(8): 1394–1399. 31. HaackeV N: Osteogenesis imperfecta. British Medical Journal 1984, 289(6): 923. 32. Jung J, Yang C, Lee S, et al: Bilateral ossiculoplasty in 1 case of achondroplasia. Korean J Audiol. 2013, 17(3): 142-7. 33. Mesolella M, Cimmino M, Cantone E, et al: Management of otolaryngological manifestations in mucopolysaccharidoses: our experience. Acta Otorhinolaryngol Ital. 2013, 33(4): 267-72. 34. Santos S, López L, González L, et al: Hearing loss and airway problems in children with mucopolysaccharidoses. Acta Otorrinolaringol Esp. 2011, 62(6): 411-7. 35. Keilmann A, Nakarat T, Bruce IA, et al: Hearing loss in patients with mucopolisaccharidoses II: data from HOS - the Hunter Outcome Survey. J Inherit Metab Dis. 2012, 35(2): 343-53. 36. Gruen PM, Carranza A, Karmody CS, et al: Anomalies of the ear in the Pierre Robin triad. Ann Otol Rhinol Laryngol. 2005, 114(8): 60513. 37. Lenarz T, Hoth S, Frank K, et al: Hearing disorders in Paget’s disease. Laryngol Rhinol Otol (Stuttg). 1986, 65(4): 213-7. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Efüzyonlu Otitis Media ve İletim Tipi İşitme Kaybı Otitis Media with Effusion and Conductive Type Hearing Loss Özlem AKKOCA, Hâldun OĞUZ ÖZET ABSTRACT Efüzyonlu otitis media (EOM) lokal ya da sistemik akut enfeksiyon belirtileri ve bulguları olmaksızın, sağlam kulak zarı arkasında sıvı birikimi ile karakterize, orta kulak mukozasının inflamasyonudur. Ebeveynlerin tek yakınması çocuklarının işitme kaybı olabilir. Orta kulakta biriken sıvı hacmi, sıvının vizkozitesi ve sıvı varlığı nedeniyle titreşemeyen timpanik membran alanı işitme kaybı düzeyini etkileyebilir. Kronik efüzyonların cerrahi yöntemlerle tedavisi mümkündür. Bu şekilde zarda oluşabilecek kalıcı hasar ve çocuk gelişimi üzerine olumsuz etkisi önlenebilir. Otitis media with effusion is the inflammation of middle ear mucosa, which is characterized by accumulation of fluid behind an intact tympanic membrane, without sign and symptoms of local or systemic acute infection. Hearing loss may be the only complaint of parents about their children. The level of hearing loss may be affected by the volume of fluid accumulation, the viscosity of the fluid and the area of tympanic membrane that cannot vibrate due to the presence of fluid. Chronic effusions are treated effectively with surgical methods. By this way, permanent disturbances of tympanic membrane and adverse effects on child development may be prevented. Anahtar Kelimeler: Otit, efüzyonlu otitis media, iletim tipi işitme kaybı. Key Words: Otitis, otitis media with effusion, conductive type hearing loss. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 23-26 Tanım Risk Faktörleri Efüzyonlu otitis media (EOM) lokal ya da sistemik akut enfeksiyon belirtileri ve bulguları olmaksızın, sağlam kulak zarı arkasında sıvı birikimi ile karakterize, orta kulak mukozasının inflamasyonudur. Efüzyonlu otitis media; seröz otitis media, kataral otitis media, nonsüpüratif otitis media, mukoid otitis media, mukotimpanum, zamklı kulak (glue ear) ve serotimpanum olarak da adlandırılabilmesine rağmen, genel kabul gören isim efüzyonlu otitis mediadır. Birincil Risk Faktörleri (6) EOM, efüzyonun süresine göre akut, subakut ve kronik olarak sınıflandırılabilir. Üç haftaya kadar süren efüzyonlara akut, üç hafta ile üç ay arasında devam eden efüzyonlara subakut, üç aydan uzun sürenlere ise kronik adı verilir. Epidemiyoloji EOM en sık çocukluk çağında görülür ve tüm otitis media olgularının yaklaşık %30’unu oluşturur (1). Çocukların %5080’inin dört yaşına kadar en az bir EOM atağı geçirdiği belirlenmiştir (2-3). Hastalığın yaygınlığı 6 yaşından sonra azalmaktadır (2). Yaşları 0-2 arasında değişen, sağlıklı ve yüksek riskli doğan çocukları karşılaştıran bir çalışma ile yaşamın ilk aylarında EOM prevalansının hızla arttığı, yüksek riskli grupta pik prevalansa 6 ay (%59), sağlıklı grupta ise 10 ay (%49) civarında ulaşıldığı gösterilmiştir (4). EOM sıklığı ile sosyoekonomik düzey arasında ters bir ilişki mevcuttur. Sosyoekonomik düzeyi düşük gruplarda EOM daha sık görülmektedir (5). Curr Pract ORL 2008, 4(1) • Üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE) • Mevsimler • Adenoid hipertrofisi • Yetersiz antibiyotik tedavisi • Konjenital malformasyonlar • Irk İkincil Risk Faktörleri (7) • Ailede ÜSYE öyküsü • Cinsiyet • Çevresel faktörler: Yaşanan bölge iklimi, nem, ev, evin nüfusu • Bireyde ya da ebeveynlerde alerji hikayesi (alerjik rinit, astım, egzema gibi) • Genel ve lokal immünite defektleri Doğum ve Büyüme Koşulları İle İlgili Risk Faktörleri (8) • Amniyon suyunda mekonyum varlığı • Uzun doğum eylemi • Prematüre doğum • Vücut ağırlığının normalden düşük olması 24 Güncel Yaklaşım • Anne sütü ile beslenmenin erken bırakılması • Erken kreşe verilme • Bakıcı ile büyüme • Anne ya da her iki ebeveynin sigara içme öyküsü Hastalığın Nedenleri ve Gelişimi EOM oluşumunda rol oynayan önemli nedenler enfeksiyon, inflamasyon ve orta kulağın havalanma bozukluğudur. Havalanma bozukluğuna ikincil gelişen orta kulak kısmi CO2 yükselmesi, mukozada sekretuar metaplazi ve/veya hiperplaziye yol açar. Etyolojik nedenler otitis media patogenezini başlatır (9). Hastalık, Eustachi tüpü gelişimini tamamlayana dek tekrar tekrar oluşabilir. Orta kulaktaki efüzyon etkilenen çocukta işitme kaybına ve buna ikincil olarak dil ve konuşma ediniminde ve bilişsel gelişimde gecikmeye sebep olabilir. EOM’nin etkilenen çocuk ve ailenin yaşam kalitesi üzerinde belirgin bir olumsuz etkisi vardır (7). Kronik efüzyonlu otitis media (KEOM) çalışmalarında bakteri görülme oranı %22-52 arasında değişmektedir. S. pneumonia, H. influenza, M. catarrhalis ve A grubu β hemolitik streptokoklar ilk dört sırayı almaktadır. Daha az sıklıkta stafilokoklarla karşılaşılmaktadır. Anaerob bakterilerin görülme sıklığı %0-10 arasında değişmektedir. Efüzyonda H.pylori varlığını bildiren çalışmalar da mevcuttur (9). Olguların %40-60’ında kültürlerin negatif bulunması örneklerde yavaş büyüyen bakterilerin varlığı, mikoplazma gibi hücre içi organizmalar, virüsler ve anaerobik bakteriler gibi organizmaları düşündürmektedir. Bu gibi durumlarda polimeraz zincir reaksiyonu, bakteriyel DNA’yı tespit etmek için kullanılabilir (10). Klinik Belirti ve Bulgular İşitme Kaybı Kronik EOM da genel ve lokal enfeksiyon belirtileri yoktur. Anne babanın tek yakınması çocuklarının kendilerine yanıt vermemesi, televizyonu çok yakından izlemesi ya da sesini yükseltmesi olabilir. Çocuğun sese karşı reaksiyonları azalır. Bilateral efüzyonlarda işitme kaybı daha ağır olacağı için fark edilmesi daha kolaydır. Çocuk ne kadar küçükse çift taraflı olma ihtimali o kadar fazladır (6). Okul çocuklarında işitme kaybının en sık nedeni (%35) EOM’dir. Çocuklarda işitme kaybının tespit edilmemesi, konuşma ve dil kazanımında yaşam boyu süren kayıplara yol açabilir (11, 12, 13). EOM’nin ortalama 25-30 dB HL, hatta bazen 40 dB HL düzeyinde işitme kaybına yol açtığı bilinmektedir. Bu düzeyde bir işitme kaybının tek taraflı dahi olsa, özellikle okul gibi arka plan gürültünün bulunduğu ortamlarda önem arz ettiği bilinmektedir. Dil ve konuşma yaşamın ilk iki yılında daha sonraki dönemlere göre daha hızlı geliştiğinden, bu dönemdeki işitme kayıplarının etkisinin daha fazla olacağı aşikârdır (14). Orta kulakta 3,5 Poise ve daha fazla viskoziteye sahip en azından 1 ml.lik bir sıvı olduğunda işitmede anlamlı azalma (2040 dB HL) görülmektedir (13). Düşük frekanslardaki işitme kaybının orta kulaktaki hava yüzdesinin azalmasına bağlı olarak timpanik membran hareket hızında azalma ile oluştuğu düşünülmektedir (15, 16). Yüksek frekanslardaki işitme kaybının ise daha çok sıvı ile temas eden timpanik membran yüzeyi yüzdesi ve artmış timpanik membran kütlesi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir (17, 18). EOM’ye ikincil iletim tipi işitme kaybı (İTİK), ses kaynağının lokalizasyonunu, gürültülü ortamda konuşmanın algılanmasını, konuşma ve dil gelişimini olumsuz etkileyebilir. EOM, odaklanma problemlerine yol açabilir, öğrenme bozukluğu ve binaural işleme bozukluğuna neden olabilir (15). Altmışüç çocuk EOM hastası ile yapılan bir çalışmada hastaların %92’sinde işitme kaybı olduğu ve bu hastaların, ortalama işitme eşiklerinin 32 dB HL olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada, bilateral olgulardaki işitme eşiklerinin tek taraflı olgulara göre anlamlı oranda yüksek olduğu belirlenmiştir. Sıvı hacminin işitme kaybına etkisi, viskozitesinden daha fazladır (16). Havalandırma tüplerinin yerleştirilmesinin amacı işitmeyi normal seviyelere getirmek ve potansiyel gelişim problemlerinin önüne geçmektir. Efüzyonlu otitis mediaya bağlı olarak çocuğun kreş ya da okulda uyumsuzluğu ve içe kapanıklığı görülebileceği gibi, beceri geliştirme ve öğrenme yeteneği, okuldaki başarı durumu da olumsuz etkilenebilmektedir (11). EOM sensörinöral işitme kaybı ile de ilişkilendirilmiştir. Orta kulak efüzyonlarında prostoglandinler ve lökotrienler yüksek konsantrasyonda bulunmuş ve onların pencere membranlarından geçme yeteneği gösterilmiştir. Bu araşidonik asit metabolitlerine maruziyet geçici ve bazen kalıcı işitme kaybına sebep olabilir (19). Tanı Orta kulakta sıvı varlığı, otoskopi, pnömatik otoskopi, otoendoskopi ya da otomikroskopi kullanarak yapılan fizik muayene ile belirlenebilir ve timpanometri ile desteklenebilir. Otoskopi rahat ve kolay uygulanır ancak bimanuel manipülasyon güçtür. Otoendoskopi kulak zarının oldukça büyük olarak görünmesini sağlar ancak dış kulak yoluna zarar verilebileceği için dikkatli uygulanmalıdır. Ayrıca, görüntü kalitesi kullanılan endoskop, kamera ve monitörün kalitesine bağlı olarak değişebilir. Otomikroskopi, en duyarlı ve spesifik yaklaşım olarak bildirilmekle birlikte uygun muayene için çocuğun uyumu gereklidir ve birincil olarak kullanımı güçtür (20). EOM tanısı için pnömotik otoskopi hassas bir tanı aracıdır (17). Bu yöntem kulak zarı hareketlerinin incelenmesine olanak tanır. Timpanometri, EOM tanısını destekleyebilir. Orta kulakta efüzyon olgularında özgüllüğünün %85 düzeyinde olduğu ifade edilmektedir (21). EOM’de timpanometri bulguları tip B ya da C olabilir. EOM olgularında tanı anında, takip sürecinde herhangi bir zaman işitme seviyesinin belirlenmesi gerektiğinde ve 3 aylık bir takibin ardından yeni tedavi planlaması gerektiğinde işitme durumunun tespiti önerilir (20). Genellikle 6 aylıktan küçük çocuklar için davranışsal gözlem odyometrisi, 6-24 aylık çocuklar için görsel takviye odyometri, 24-48 aylık çocuklar için oyun odyometrisi tavsiye edilir. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Efüzyonlu Otitis Media ve İletim Tipi İşitme Kaybı 25 Standart saf ses odyometrisi genellikle 4 yaş üzeri çocuklar için kullanılabilir. Kooperasyon zayıf olduğunda işitsel beyin sapı cevabı odyometri veya distorsiyon ürünü otoakustik emisyon işitme eşiğini tahmin etmek için kullanılabilir, ancak davranışsal ölçümlerin yerini alamaz (20). Ayırıcı Tanı Akut Otitis Media: Timpanik membran hiperemik, mat ve bombedir, hareketi kısıtlıdır. Genellikle ateş, kulak ağrısı gibi sistemik belirti ve bulgular vardır. Eustachi Tüpü Disfonksiyonu: Hasta anamnezinde kulakta açılıp kapanmalar, otoskopide zarın normale yakın görünümü, timpanogramda C tipi eğri bulunması bu tanıyı destekler. Hastanın sesinin kendi kulağında yankılandığını hissetmesi, olasılıkla bir patent Eustachi tüpünü ifade eder. Timpanoskleroz: Rekürren ya da kronik otitis medianın iyileşme evresinde lamina propriadaki fibröz dokunun hyalin dejenerasyona uğraması sonucunda orta kulağın ve/veya timpanik membranın submukozasında beyaz plak ya da nodüller oluşmasıdır. Atelektazi: Efüzyonlu otitis mediaya eşlik edebileceği gibi orta kulakta sıvı olmadan da görülebilir. Timpanogramın bazen düz, timpanik membranın renginin donuk ve hareketli olması ve iletim tipi işitme kaybının bulunması EOM ile karıştırılmasına neden olabilir. Pnömotik otoskopide pozitif basınç uygulandığında bütünüyle hareketsiz, negatif basınç uygulandığında ise hareketsiz ya da çok az hareketli zar bulunur. Senil timpanik membran: Erişkin hastaların bazılarında, herhangi bir efüzyon ya da belirgin bir orta kulak sorunu olmamasına rağmen timpanik membranda matlık, kalınlaşma ve hareket kısıtlılığı gibi bulgulara sıklıkla rastlanabilir. Timpanogram yanıltıcı olabilse de diyapozon testleri ya da olası bir timpanosentez efüzyon olmadığını destekleyecektir (11). Sessiz otitis media: Sağlam bir kulak zarı arkasında belirlenememiş bir kronik hastalık olarak tanımlanır. Burada sağlam kulak zarı arkasında inflamatuar süreç devam etmekte ve/ veya orta kulakta granülasyon dokusu, kolesterol granülomatozu, kolesteatom ya da bunların birkaçı bulunmaktadır (11). İletim tipi işitme kaybı yapan hastalıklardan otoskeroz, yüksek juguler bulbus, glomus jugulare, travma, tümör, serumen ve keloid de ayırıcı tanıda düşünülülebilir. Tedavi EOM tespit edilen olgularda, o günkü bulguların uygun şekilde belgelenmesi özel önem arz eder. Çocukta EOM ilk kez saptanmışsa, pnömotik otoskopi ve/veya timpanometrik inceleme ile değerlendirme yapılır, bulgular hasta dosyasına not edilir. Mevcut işitme düzeyinin yaşına uygun yöntemlerle tespiti uygun olur. Gelişim güçlüğü açısından risk grubunda bulunan (Tablo 1) olgularda EOM tespit edildiğinde takip süresi beklenmeksizin ventilasyon tüpü (VT) uygulanması uygun bir yaklaşım olur. Gelişme geriliği tespit edilmemiş ve zarda kronik hasar şüphesi bulunmayan olgularda 3 ay sonra yeniden değerlendirme yapılması uygun olacaktır. Üç aylık bir takibe rağmen orta kulakta efüzyonun devam etmesi halinde olgunun ventilasyon tüpü adayı olarak tanımlanması uygun olur. Takip süresince antibiyotik, antihistaminik, dekonjestan, mukolitik ya da intranazal steroidlerin uzun dönemde birbirine ya da plaseboya üstün olduğunu gösteren tatmin edici düzeyde çalışma bulunmamaktadır. Antibiyotik ve intranazal steroid kullanımının kısa süreli faydaları olduğu bilinmektedir (22, 23). Birçok hekim takip döneminde yukarıdaki ilaçların bir ya da birkaçını kullanmayı tercih etmektedir. Takip süresince efüzyonun iyileşmesini önleyecek ya da yeniden oluşumuna olanak sağlayacak durumların erken ve etkin şekilde yönetilmesi önemlidir. Bu amaçla ebeveynlerin alerji, enfeksiyonlar, pasif sigara içimi gibi konularda detaylı şekilde bilgilendirilmesi bir gerekliliktir. Medikal tedavilerin amacı enfeksiyonu tedavi etmek, inflamasyonu ortadan kaldırmak ve orta kulağın havalanmasını sağlamaktır. Retraksiyon cebi ve adeziv otit gibi zarda kalıcı hasar oluşturabilecek durumlarda hastanın 3 ay beklenmeden, 4-6 hafta süre ile takip edilmesi, bulgular sebat ediyorsa cerrahi planlanması uygun olacaktır (24). Bir çok EOM atağı 3 ay içinde kendiliğinden düzelir ancak %30-40 olguda tekrarlayan akut otitis media atakları görülebilir. %5-10 vakada ise bir yıl ve daha uzun süren efüzyon görülebilmektedir (23). Tablo 1. Gelişim güçlüğü açısından risk faktörleri OME’den bağımsız olarak kalıcı işitme kaybı bulunması Olası ya da kesin dil ve konuşma gecikmesi ya da bozukluluğu Otizm-spektrum bozukluğu ya da diğer yaygın gelişimsel bozukluklar Bilişsel, konuşma ya da dil gecikmeleri ile ilişkili sendromlar veya kranyofasiyal bozukluklar Körlük ya da kalıcı görme bozuklukları Yarık damak Gelişme geriliği Curr Pract ORL 2014, 10(3) 26 Güncel Yaklaşım Referanslar 1. Eden A, Fireman P, Stool SE: Otitis media with effusion: sorting out the options. Patient Care 2000, 29:32-56. 2.Casselbrant ML, Brostoff LM, Cantekin EI, et al: Otitis media with effusion in preschool children. Laryngoscope 1985, 95:428-436. 3.Zielhuis GA, Rach GH, Van den Broek P: The occurrence of otitis media with effusion in Dutch pre-school children. Clin Otolaryngol 1990, 15:147-153. 4.Engel J, Anteunis L, Volovics A , Hendriks J, Marres E: Prevalence rates of otitis media with effusion from 0 to 2 years of age: healthyborn versus high-risk-born infants. International Journal of Pediatric Otorhinolaryngology 1999, 47: 243-251. 22.Williamson I, Benge S, Barton S. Topical intranasal corticosteroids in 4-11 year old children with persistent bilateral otitis media with effusion in primary care: double blind randomised placebo controlled trial. BMJ 2009, (16):339-347. 23. American Academy of Family Physicians, American Academy of Otolaryngology-Head and Neck Surgery, American Academy of Pediatrics Subcommittee on Otitis Media With Effusion. Otitis media with effusion. Pediatrics. 2004, 113:1412-1429. 24. Harmes KM, Blackwood A, Burrows HL, et all. Otitis Media: Diagnosis and Treatment. Am Fam Physician 2013, 88(7):435-440. 5. Siddartha , Bhat V, Bhandary SK, et all. Otitis Media with Effusion in Relation to Socio Economic Status :A Community Based Study Indian J Otolaryngol Head Neck Surg 2012, 64(1):56–58. 6. Akyıldız N: Kulak Hastalıkları ve Mikrocerrahisi, cilt(vol) 1. Ankara, 1998, s(p) 275-330. 7. Alles R, Parikh A, Hawk L, et al. The prevalence of atopic disorders in children with chronic otitis media with effusion. Pediatr Allergy Immunol 2001, 12:102-106. 8. Gultekin E, Develioğlu ON, Yener M, Ozdemir I, Kulekci M. Prevalence and risk factors for persistent otitis media with effusion in primary school children in Istanbul, Turkey. Auris Nasus Larynx 2010, 37:145‒149. 9. Sürmelioğlu Ö, Dağkıran MO, Tarkan Ö, Özdemir S. Archives Medical Review Journal . Efüzyonlu Otitis Media: Tanı ve Tedavi 2013, 22(2):194-208. 10.Kım SJ, Chung JH, Kang HM, Yeo SG. Clinical bacteriology of recurrent otitis media with effusion.. Acta Oto-Laryngologica 2013,133:1133-1141. 11.Çelik O: Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi, cilt(vol) 1, 2.basım (ed 2). İzmir, s(p) 127-151. 12. Al-Rowaily MA, AlFayez AI, AlJomiey MS, AlBadr AM, Abolfotouh MA. Hearing impairments among Saudi preschool children. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 2012, 76(11):1674-47. 13. Thornton JL1, Chevallier KM, Koka K, Lupo JE, Tollin DJ. The conductive hearing loss due to an experimentally induced middle ear effusion alters the interaural level and time difference cues to sound location. J Assoc Res Otolaryngol. 2012, 13(5):641-54. 14. Rovers MM, Straatman H, Ingels K, van der Wilt GJ, van den Broek P, Zielhuis GA. The effect of ventilation tubes on language development in infants with otitis media with effusion: A randomized trial. Pediatrics. 2000, 106(3):42. 15. Handzić J, Radić B, Bagatin T, Savić A, Stambolija V, Nevajda B. Hearing in children with otitis media with effusion--clinical retrospective study. Coll Antropol. 2012, 36(4):1273-1277. 16.Ungkanont K ,Charuluxananan S, Komoltri C. Association of otoscopic findings and hearing level in pediatric patients with otitis media with effusion. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 2010, 74(9):1063-66. 17. Rosenfeld RM, Culpepper L, Doyle KJ, Grundfast KM, et al. Clinical practice guideline: otitis media with effusion. Otolaryngol Head Neck Surg 2004, 130: 95-118. 18.Ravicz ME, Rosowski JJ, Merchant SN. Mechanisms of hearing loss resulting from middle-ear fluid. Hear Res. 2004, 195(1-2):103-30. 19.HA Balegh,SH Mostafa,M Mervat,A.Same: Polymerase Chain Reaction (PCR) Versus Bacterial Culture in Detection of Organisms in Otitis Media with Effusion (OME) in Children. Indian J Otolaryngol Head Neck Surg 2012, 64(1):51-55. 20. Lee HJ, Park SK, Choi KY. Korean Clinical Practice Guidelines: Otitis Media in Children. Otorhinolaryngology 2012, 27:838-848. 21. Parlea E, Georgescu M, Calarasu R. Tympanometry as a predictor factor in the evolution of otitis media with effusion. Journal of Medicine and Life 2012(5), 452-454. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kulak Enfeksiyonları ve İletim Tipi İşitme Kayıpları Ear Infections and Conductive Hearing Loss Erkan KARATAŞ, İsmail DEMİR, Şermin CAN ÖZET ABSTRACT İletim tipi işitme kaybı yapan kulak enfeksiyonları dış kulak, timpanik membran, orta kulak mukozası, orta kulak kemikçik sistemi ve temporal kemiği kapsar. Dış kulak, timpanik membran ve orta kulak mukozasında akut, subakut ve kronik şeklinde ortaya çıkan tablolar tedavi edilebilinir ve oluşan iletim tipi işitme kaybıda tedavi ile düzelebilir. Bazen de enfeksiyonların kulak kemikçiklerinde oluşturduğu sekeller, kalıcı iletim tipi işitme kaybı yapabilir. Ear infections due to conductive hearing loss cover external ear channel, tympanic membrane, middle ear mucosa, middle ear ossicles system and temporal bone. The infection in external ear, tympanic membrane and middle ear mucosa occurs as acute, subacute and chronic disease and the resulting conductive hearing loss may improve with treatment. Sometimes sequelae of infections caused in the ear ossicles, permanent conductive hearing loss can do. Anahtar Kelimeler: İletim, işitme kaybı, kulak, enfeksiyon, tedavi. Key Words: Conductive, hearing loss, ear, infection, treatment. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 27-31 Giriş İletim tipi işitme kaybı yapan kulak enfeksiyonları dış kulak, timpanik membran, orta kulak mukozası, orta kulak kemikçik sistemi ve temporal kemiği kapsar. Dış kulak, timpanik membran ve orta kulak mukozasında akut, subakut ve kronik şeklinde ortaya çıkan tablolar tedavi edilebilinir ve oluşan iletim tipi işitme kaybıda tedavi ile düzelebilir. Bazen de enfeksiyonların kulak kemikçiklerinde oluşturduğu sekeller, kalıcı iletim tipi işitme kaybı yapabilir. Tablo 1’de iletim tipi işitme kayıpları ile birlikte görülen kulak enfeksiyonları sınıflandırılmıştır. Kulakta akut enfeksiyonlarda literatürler incelendiğinda viral etkenler %20-40 arasında izole edilmiştir (1). En sık tespit edilen viral patojenlerde rinovirüsler, adenovirüsler, parainfluenza ve influenza grubu virüsler ve respiratuar sinsityal virus (RSV) dir. Akut kulak enfeksiyonlarında kültürlerde daha çok bakteriyel ajanlar tespit edilmiştir. Bluestone’nun yaptığı bir çalışmada örneklerde, %35 oranında Streptococcus Pneumonia, %23 oranında Haemophilus İnfluenza ve %14 oranında Moraxella Catarrhalis üretmiştir (2). Bunun yanında örneklerin yaklaşık %30’unda herhangi bir patojen üretilememiştir (3). Kronik kulak hastalıklarında da Pseudomonas Aeruginosa (%27), Staphilococcus Aureus (%24), Proteus türleri, Aspergillus türleri, Candida Albicans ve Bacteriodes türü bakteriler daha çok üretilmiştir (4). Tablo 1. İletim tipi işitme kayıpları ile birlikte görülen kulak enfeksiyonları Dış kulak Timpanik membran Orta kulak mukozası Orta kulak kemikçikleri Mastoid kemik Otitis eksterna Mirinjitler Otitis media Timpanoskleroz Kolesteatom Akut diffuz Bülloz Akut Mastoidit Akut lokalize Granüler Akut seröz Petrozit Kronik Kronik seröz Egzematöz Kronik Fungal Adeziv Nekrotizan malign Curr Pract ORL 2008, 4(1) 28 Güncel Yaklaşım I-Dış Kulak Enfeksiyonları ve İletim Tipi İşitme Kayıpları Otitis Eksterna Dış kulak yolu enfeksiyonlarını, dış kulak yolu ve aurikulanın enflamasyon ve enfeksiyonu olarak tanımlayabiliriz. Orta hafif düzeyden hayatı tehdit edici durumlara kadar uzanabilir. İletim tipi işitme kayıpları akut tabloda görülür, ancak ağrı semptomu ön planda olduğu için işitme kaybı semptomu daha geri plandadır. Orta ve hafif düzeydeki akut enfeksiyonlarda görülen iletim tipi işitme kayıpları medikal tedavi sonrası düzelmektedir. Kronik dış kulak yolu enfeksiyonlarında ise iletim tipi işitme kaybı daha belirgindir. Uzun süren tedaviler sonrası düzelebilmektedir. Otitis eksterna 6 değişik klinik şekilde görülür: birinde, posterosuperior bölgede lokalize enfeksiyonla karakterizedir. Hastada ağrı kaşıntı ve kızarıklık görülür. Dış kulak yolunun tıkanması sonucu iletim tipi işitme kaybı eşlik eder. En sık etkenler stafilokoklar ve streptokoklardır. Tedavide topikal antibiyotikler kullanılmalıdır, apse oluşursa ek olarak apse drene edilmelidir (5). Kronik Otitis Eksterna d. Egzamatöz Kronik otitis eksterna dış kulak yolu derisinin rekürren enfeksiyon ve inflamasyonuna bağlı kalınlaşmasıyla oluşur. En rahatsız eden semptom kaşıntıdır. Muayenede dış kulak yolu kuru ve hipertrofiye bağlı olarak cildi kalınlaşmıştır. Kanalın genellikle medial kısmında kısmi bir stenoza neden olabilir ve işitme kaybına yol açabilir. Tedavinin amacı dış kulak yolu cildinin normal fonksiyonuna ulaşmasını sağlamaktır. Tedavide asidifiye edici ajanlar kullanılmalıdır. Kronik dönemde iletim tipi işitme kaybı belirgindir. İnflamasyon doku uzun dönemde fibrozis ile sonuçlanır ve kalıcı iletim tipi işitme kaybı gelişir. Stenoz gelişen vakalarda cerrahi uygulanmalıdır. e. Otomiköz Egzamatöz Otitis Eksterna a. Akut diffüz b. Akut lokalize c. Kronik otitis eksterna f. Nekrotizan (kafa tabanı osteomyeliti) Akut Diffuz Otitis Eksterna Akut diffüz otitis eksterna (yüzücü kulağı) dış kulak yolunun otolojik anamnez ve muayene ile ortaya konabilen, hemen hemen değişmez semptom ve bulguları olan enflamatuar ve enfeksiyöz bir süreçtir. Akut diffuz otitis eksternanın en sık semptomları kaşıntı ve palpasyonla ağrıdır. Dış kulak yolu ödem ve akıntıya bağlı daraldığında iletim tipi işitme kaybı da eşlik eder, ileri aşamalarda ağrı giderek şiddetlenir. Normalde dış kulak yolu pH’sı düşüktür. Dış kulak yolu nemli bir ortama dönüştüğünden, ortamı pH’sının yükselmesiyle patojenlerin üremesi için uygun bir ortam oluşur. Akut diffuz otitis eksternaya neden olan sık patojenler Pseudomanas Aeruginosa ve Stafilococcus Aureus’tur. Otitis eksternanın tedavi prensibi enfeksiyonun iyileşmesini sağlarken, dış kulak yolunun normal sağlıklı fizyolojisinin oluşmasını sağlamaktır. Tedavinin ilk ve en önemli basamağı dış kulak yolunun tam olarak atravmatik bir şekilde aspire edilmesi ve gerekirse mikroskop altında debride edilmesidir. Dış kulak yolu içine steroid ve antibiyotik ile emdirilmiş pamuk tamponlar yerleştirilir. Böylece ödemin azalması ve dış kulak kanalının açılması sağlanır. Kulak içine yerleştirilen bu tampon aynı zamanda, topikal kulak damlalarının daha rahat uygulanmasının sağlar. Otitis eksterna tedavisinde kullanılan damlalardaki asidifiye edici maddeler ise genellikle ortamın pH’sını 3.0 ve 6.0 arasında tutmayı sağlar. Kulak damlalarının içinde çoğu zaman steroidler bulunur. Steroidler kanal içinde enflamasyonu ve ödemi azaltmaya yarar. Topikal antibiyotiklerin yanında ileri vakalarda oral antibiyotikler de tedaviye eklenebilir. Oral analjezikler de tedavi protokolünde yer almalıdır (5, 6). Akut tabloda ortaya çıkan iletim tipi işitme kaybı semptomu, ağrı ön planda olduğu için daha silik geçer. Medikal tedavi ile de işitme kaybı düzelir. AKUT LOKALİZE OTİTİS EKSTERNA Apokrin veya sebase bezlerin tıkanması sonucu oluşan lokalize enfeksiyonlardır. Genellikle dış kulak yolunun lateral üçte Egzamatöz otitis eksterna bazı dermatolojik hastalıkları kapsayan ve otitis eksternaya yol açan bir durumdur. En sık semptom kaşıntıdır. Muayenede deride eritem, pullanma, kabuklanma, kulak derisinde fissürler izlenir. Tedavide altta yatan ana nedenler tedavi edilmelidir. Atopik dermatit olan durumlarda streoidli krem ve damlalar kullanılmalıdır. Alerjik hastalarda antihistaminiklerde tedaviye eklenebilir. Antipsöriatik pomadlar da tedavide faydalı olabilir. Ancak medical tedaviye dirençli durumlar oluşursa, hastada uzun süren bir iletim tipi işitme kaybıda oluşabilir. Bu durumda dış kulak yoluna steroid ve depo steroid enjeksiyonlarıda denenebilir. Otomikoz Fungal enfeksiyonlar sıklıkla kanalda nemin ve ıslaklığın bulunması, kanalın pH’sının yükselmesi ve uzun süre antibiyotik kullanımı, koruyucu serümen örtüsünün gibi durumlarla oluşabilir. Hastada diyabet veya immun sistem ile ilgili bir problem olabilir. En sık etken Aspergillustur, 2. sıklıkla Candida görülür. Aspergillus enfeksiyonlarında dış kulak yolunda siyah mantar hifleri görülür ve ağrı semptomu ön plandadır. Daha sıklıkla Candida enfeksyonu dış kulak yolunda görülür. Muayende de dış kulak yolunda beyaz mantar hifleri görülür, en sık semptom kaşıntıdır. Dış kulak yolu tıkanıklığına bağlı iletim tipi işitme kaybı oluşur ancak ağrı ve kaşıntı ön planda olduğundan hasta işitme kaybını çok hissetmez. Tıkanıklık giderildiğinde işitme kaybı düzelir. Tedavide sık aspirasyon yapılmalıdır. Tedavide amaç, asıl patojenin ortadan kaldırılması ve dış kulak yolunun pH’ını yükseltilmesidir. Bu amaçlar ile Castellani solusyonu topikal olarak kulak kanalına uygulanır. MALİGN EKSTERNAL OTİT Diğer adıyla kafatabanı osteomyelit’i en sık diyabetli hastalarda görülür. Bu hastalıkta enfeksiyon derin ekternal kanala yakın dokulara, timpanik kemiğe, kafa tabanına yayılır. İlerleyen evrelerde kranial sinirlerde etkilenir. Fasial sinir ilk tutulan sinirlerdendir. Enfeksiyonun stilomastoid foramenden parotis Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kulak Enfeksiyonları ve İletim Tipi İşitme Kayıpları 29 lojuna ilerlediğini gösterir. Daha sonra alt kranial sinirlerin tutulumları ortaya çıkar. En sık ve ilk semptom derinden gelen künt ve şiddetli kulak ağrısıdır. Muayene sırasında, dış kulak yolunda yoğun enflamasyon ve kanalın derin inferior kısmında, olasılıkla açıkta bulunan kemik kısım üzerinde granulasyon dokusu görülür. Bu da iletim tipi işitme kaybına yol açabilir. Tanı için çeşitli radyolojik yöntemler kullanılır (Şekil 1). Uzun sureli antibiyotik kullanımı, aralıklı kulak aspirasyonu, diyabetin tam kontrolü ve immun sistem regülasyonu tedavinin ana prensiplerindendir. II-Timpanik Membran İzole Enfeksiyonları ve İletim Tipi İşitme Kayıpları Timpanik membranın inflamasyonuna mirinjit denir. Hastada mirinjite bağlı iletim tipi işitme kaybı oluşur ve hafif düzeydedır. Mirinjitlerin büllöz ve granüler olmak üzere 2 klinik formu vardır. Bülloz Mirinjit Bülloz mirinjit timpanik membranın subepitelyal tabakasında gözlenir. En fazla görüldüğü yaş aralığı 2-8 yaştır. Etyolojisinde çeşitli viral ve bakteriyel ajanlar suçlanmıştır. En önemli semptom ani başlayan zonklayıcı ağrıdır. Otoskopisinde bül görülür ve iletim tipi işitme kaybına yol açar. Ayırıcı tanısında Ramsey Hunt sendromu düşünülmelidir. Büllerin sayısı ve büyüklüğüne bağlı işitme kaybı artabilir. Spontan olarak 2-3 günde düzeldiği için tedavi konusunda farklı düşünceler bulunmaktadır. Büllerin üzerine insizyon yaparak ağrıyı azaltabiliriz. Tedavisinde antibiyotik ve ağrı kesiciler kullanılmalıdır. Tedavi ile hem hafif düzeydeki iletim tipi işitme kaybı, hemde klinik tablo tamamen düzelebilmektedir. Granüler Mirinjit Timpanik membranın pars tensasının lateral yüzünde lokalize kronik enflamasyonla karakterize inatçı granülasyon dokusu olarak görülür. İnflamasyon genellikle kroniktir. Timpanik membranın fibröz tabakası ve dış epiteli ile sınırlıdır. Hastada iletim tipi işitme kaybı oluşur. Bu işitme kaybı medikal tedavi sonrası düzelir. En belirgin bulgusu kötü kokulu akıntıdır. Tedavisinde topikal steroidler ve antipsodomanas ilaçlar kullanılır. Timpanik membranın üstünde debridman yapmak gerekebilir. Granüler mirinjit, büllöz mirinjite göre daha çok iletim tipi işitme kaybı yapabilir ve daha geç iyileşebilir. III-Otitis Media ve İletim Tipi İşitme Kayıpları Otitis media her yaş gurubunda görülebilen, daha çok çocukluk döneminde orta çıkan, timpanik membran ve orta kulak mukozasının inflamatuvar bir hastalığıdır. Akut, subakut ve kronik dönemde oluşabilir, akut dönemde oluşan iletim tipi işitme kaybı medikal tedavi ile düzelebilir. Subakut ve kronik dönemde ise tek başına medikal tedavi yeterli olmayabilir, cerrahi tedavi gerekebilir. Cerrahi tedavi ile iletim tipi işitme kaybı düzelebilir. Bazen de iletim tipi işitme kaybı mikst tip işitme kaybına dönüşebilir ve işitme amplifikasyonu ihtiyacı doğabilir. Akut Otitis Media Şekil 1. Sağ petröz apeksten nazofarakse doğru uzanım gösteren sınırları net ayırt edilemeyen, sağda kafa tabanında klivusa ait yağlıdokuyu infiltre eden karotisi çepeçevre saran inflamatuvar patoloji T1 kontrastlı MR da görülmektedir Curr Pract ORL 2014, 10(3) Timpanik kavite, östaki tüpü ve kulak zarı mukoza enflamasyonun sistemik ve/lokal semptom ve bulgularının, ani olarak ortaya çıktığı klinik bir tablodur. Çocuklarda östaki borusunun anatomik yapısından dolayı mikroorganizmaların orta kulağa geçmesi ve enfeksiyona yol açması daha kolaydır. Orta kulak enflamasyonunun bulgu ve semptomlarının ani ve hızlı başlangıcı en önemli karekteristik özelliğidir. Yaş ve cinsiyet (yenidoğanlar ve küçük bebekler) otitis media için en riskli grubu oluşturur. İlk iki yaşta sıklıkla bilateral görülür. Beş yaşından sonra tek taraflı olgulara rastlanır. En sık etken streptococcus pneumonia’dır. Akut otitis media’da kulak ağrısı, işitme kaybı ve otore sık görülür. Timpanik membranda kızarıklık ya da bombeleşme, orta kulakta otore ya da kulak ağrısı gibi belirtiler tanıyı koydurur. Pnömotik otoskopide hiperemi ve eksidasyon dönemlerinde ağrıya neden olduğu için kullanılmamalıdır. Diyapozon ile yapılan muayenede weber testinin hasta kulağa lateralize ve rinne testinin negatif olması iletim işitme kaybı olduğunu düşündürür. Timpanometrinin tanıda yeri yoktur. Odyometri tanı için gerekli değildir. Tedavide analjezikler ve antibiyotikler kullanılır. Medikal tedavi sonrası işitme kaybı ve klinik tablo tamamen düzelir. Bebeklerde akut otitis media bazen komplikasyonlu ortaya çıkabilir, en sıkda fasiyal paralizi ile ortaya çıkar, bu durumda da parasentez, steroid tedavi ve antibiyotik tedavisi gerekebilir. Seröz Otitis Media Başka bir bölümde ele alınmaktadır. 30 Güncel Yaklaşım Kronik Otitis Media Adeziv Otitis Media Kronik otitis media, kulak zarı perforasyonu ve dış kulak yolundan süpüratif akıntı ile karakterize bir tablodur. Süpüratif kulak akıntısı 3 aydan daha uzun süre mevcuttur. Genelde tekrarlayan akut otitis media sonucunda oluşur. En sık semptomları kulak akıntısı ve işitme kaybıdır. Ağrı, tinnitus ve baş dönmesi de görülebilir. En sık izole edilen bakteri Pseudomonas Aeruginosa’dır ve bulunma oranı %33,3-65 arasında değişmektedir (7-8). İkincisi Stafilococcus Aureus’tur. Kronik otitis mediada çoğu kez orta şiddette iletim tipi işitme kaybı görülür (Şekil 2). Zar perforasyonu, orta kulaktaki ödem ve akıntı, granülasyon dokuları, polipler, kolesteatom, kemikçik zincirindeki kopukluklar ve fiksasyon, işitme kaybına yol açmaktadır. Perforasyon ve kemikçik zincir kopuklukluğunda işitme kaybı yaklaşık 38 dB, total perforasyon ve kemikçik zincir kopukluğunda işitme kaybı yaklaşık 50 Db olur. Otoskopik muayenede dış kulak yolunda epitel debrisleri varsa aspire edilmelidir. Santral perforasyonlar, genellikle kolesteatomsuz kronik otitis media da görülür. Marginal ve attik perforasyonlar genellikle kolesteatomun belirtisi olarak düşünülür. Hastalara odyolojik tetkik yapılarak hava yolu ve kemik yolu eşikleri belirlenir. Genellikle hava- kemik “gap” i bulunan iletim tipi işitme kaybı mevcuttur (Şekil 2). Tedavinin amacı enfeksiyonu eradike edilmesi, komplikasyonların önlenmesi, zarın tamirini sağlama ve işitmeyi düzeltilmesidir. Medikal tedavi enfeksiyonu kontrol etmek ve akıntıyı önlemek için yapılır. Cerrahi tedavi ile zarın tamiri ve işitmenin düzeltilmesi amaçlanır. İlerlemiş olgularda iletim tipi işitme kaybı mikst tip işitme kaybına döner ve işitmenin düzeltilmesi için amplifikasyon gerekir. Adeziv otitis media, otitis medianın intakt bir zar ile beraber enflamasyon sonucu uzun süreli bir yapışıklık süreci olarak ortaya çıkar. Asıl nedeni orta kulaktaki negatif basınç artışıdır. Bu negatif basınca neden olan en sık neden östaki disfonksiyonudur. İşitme kaybı çoğunlukla iletim tipidir. Ancak hafif düzeyde iletim tipi işitme kaybı görülebilir. Çünkü kemikçikler arasında iletiyi mukozal bridler, timpanik membrane epiteli sağlar. Tedavisi yapışık olan zarın kaldırılmasının zorunluluğu nedeniyle zordur. Tedavi ile iletim tipi kayıp daha da belirginleşebilir, kemik protezler ile işitme rekonstrüksiyonu sağlanır. Koruyucu tedavi olarak effüzyonlu otitis medianın tedavi edilmesi çok önemlidir. IV-Orta Kulak Kemikçikleri ve İletim Tipi İşitme Kayıpları Timpanoskleroz Başka bir bölümde ele alınmaktadır. V-Temporal Kemik Enfeksiyonları ve İletim Tipi İşitme Kayıpları Kolesteatom Başka bir bölümde ele alınmaktadır. Mastoidit Mastoidit, mastoid hücreler ve antrumdaki mukoza ve kemik dokunun inflamasyonudur (9). Mastoidit’e yol açan temel fizyopatolojik mekanizma mastoid hücrelerin drenajının Şekil 2. Kronik otitis mediada görülen orta düzeyde iletim tipi işitme kaybı Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kulak Enfeksiyonları ve İletim Tipi İşitme Kayıpları 31 bozulmasıdır. Akut mastoidit, daha çok çocuklarda görülen bir hastalıktır (10, 11). Karakteristik klinik bulgular retroauriküler eritem ve fluktuasyon ile auriküler proptozis iken en sık rastlanan semptomlar persistan otalji, ateş ve beslenme azlığıdır. Özellikle pseudomonas mastoiditli hastaların büyük kısmında timpanik membran perforasyonu tespit edilmiştir. Buna bağlıda hastalarda iletim tipi işitme kayıpları görülmektedir. Akut mastoidit öncelikle parenteral antibiyotiklerle tedavi edilir. Bu tedaviye miringotomi de eklenebilir. Ancak intrakraniyal komplikasyon düşündüren bulguların tespit edildiği olgularda ve konservatif tedaviye cevap vermeyen olgularda kortikal mastoidektomi uygulanmalıdır. Petrozit Petrozit, temporal kemiğin petröz parçasının havalı hücreler içerdiği durumda mastoiddeki infeksiyonun petröz kemiğe yayılması ile oluşan nadir bir otitis media komplikasyonudur (12). Semptomlar petröz apekse komşu yapıların enfeksiyon nedeniyle olan iritasyonu sonucunda ortaya çıkar. Petrozitte sorumlu tutulan bakteriler genellikle staphyloccocus aureus ve streptococcus pneumonia ve streptococcus pyogenes’tir (13). Petrozitin tedavisinde miringotomi ile orta kulaktan elde edilen materyalin kültür ve antibiyogramına göre en az 2-3 hafta süre ile intravenöz antibiyotikler ve kemik harabiyeti varlığına cerrahi uygulanır (14). Uygulanan cerrahi tedavi petrozitin yeterli kontrolunu sağlayacak ve intrakranial komplikasyonları önleyecek kadar radikal olmalıdır (15). Referanslar 1.Bluestone CD. Studies in otitis media: Children’s Hospital of Pittsburgh-University of Pittsburgh progress report--2004. Laryngoscope. 2004 Nov;114 (11 Pt 3 Suppl 105):1-26. 2.Bluestone CD. Otitis media. Otolaryngol Head Neck Surg. 1992 Jan;106(1):2-4. 3.Kerschner JE, Hong W, Khampang P, Johnston N. Differential response of gel-forming mucins to pathogenic middle ear bacteria. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 2014 Jun 6.pii: S0165-5876(14)00322-X. doi: 10.1016/j.ijporl.2014.05.037. [Epub ahead of print] 4. Kenna MA, Bluestone CD. Microbiology of chronic suppurative otitis media in children. Pediatr Infect Dis. 1986 Mar-Apr;5(2):223-5. 5.Lucente FE.Eksternal Otitis.In Gates GA (eds): Current Therapy İn Otolaryngology Head and Neck Surgery. Philadelphia, BC Decker, 1990. 6. Linstrom CJ, Lucente FE.Otitis eksterna. İn: English GM(ed) Otolaryngology Philadelphia, Jb Lippincott 1994. 7. Canalis RF ve Lamber PR Chronic Ototis Media and Cholesteatoma. In: Canalis RF, Lambert PR, eds.The Ear,comprehensive Otology. Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins;2000. p.409-31. 8.Loy AH, Tan AL, Lu PK. Microbiology of chronic supurative otitis media in Singapore. Singapore Med J 2002;43:296-299. 9.Akyıldız N. Otitis media komplikasyonları. Kulak hastalıkları ve mikrocerrahisi kitabı. Ankara, Bilimsel tıp yayınevi, 2002:419-51. 10.Yorulmaz İ. Otitis media komplikasyonları. Türkiye klinikleri KBB Dergisi 2001;2:106-11. 11. Tarantino V. D’Agostino R, Taborelli G, Mallegrana A, Porcu A, Stura M. Acute mastoiditis: a 10 year rectospective study. İnt J Pediatr Otorhinolaryngology 2002;66:143-8. Curr Pract ORL 2014, 10(3) 12.Harker LA. Cranial and intracranial complications of Acute and Chronic Otitis Media.In: James B. Snow JB, Jr, Ballenger JJ, eds.Ballenger’s Otorhinolaryngology Head and Neck Surgery. On-tario Bc Decker, 2003 p.2840-64. 13. Aydın E, Özlüoğlu L. Petrozit. Türkiye Klinikleri KBB 2003;3:190-4. 14. Jackler RK, Parker DA.Radiographic diferantiel diagnosis of petrous apex lesions. Am J Otol 1992;13:561-74. 15.Miyamoto RC, Miyamoto RT. Pediatric neurotology. Semin Pediatr Neurol 2003;10:298-303. Timpanoskleroz ve İletim Tipi İşitme Kaybı Tympanosclerosis and Conductive Type Hearing Loss Kemal Görür ÖZET ABSTRACT Timpanoskleroz orta kulak enfeksiyonlarının bir sekelidir. Kulak zarında sıklıkla görülür ve hafif derecede işitme kaybı yapabilir. Ortakulak kemikçik zinciri de sıklıkla tutulur ve orta derecede iletim tipi işitme kaybına neden olur. Tedavide cerrahi ya da işitme cihazı önerilmektedir. Cerrahi tedavi sırasında sensörinöral işitme kaybı oluşma riski yüksek olduğundan seçilmiş olgulara uygulanmalıdır. Tympanoscelrosis is an sequel of middle ear infections. It is commonly affected tympanic membrane and may cause to mild hearing loss. Middle ear ossicular chain is also frequently affected and causes to moderate conductive hearing loss. In treatment, surgery or hearing aid is suggested. During surgical treatment, sensorineural hearing loss risk is high therefore surgery is make in selected cases. Anahtar Kelimeler: Timpanoskleroz, cerrahi, ortakulak enfeksiyonları. Key Words: Tympanosclerosis, surgery, middele ear infection. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 32-34 Giriş Timpanoskleroz (TS) orta kulağın kronik enflamasyonları sonrasında submukozada oluşan, hiyalinizasyon ve kalsifikasyon ile karakterize dejeneratif, geriye dönüşümsüz bir sekeldir. Kalsifikasyon ve hiyalinizasyon sadece kulak zarında ise miringoskleroz (MS), kulak zarı ile birlikte ya da sadece orta kulağı tutuyorsa timpanoskleroz (TS) olarak isimlendirilmektedir. Timpanoskleroz terimi ilk kez 1869 yılında von Troltsch tarafından tanımlandı. TS farklı çalışmalarda %3 ile 43 oranlarında görülmektedir.1, 2 TS’un etiyopatogenezi tam olarak bilinmemektedir. Ancak uzun süreli orta kulak enflamasyonu, ortakulak mukozası veya kulak zarı travmaları TS’u başlatmaktadır. Orta kulak enfeksiyonları çocukluk döneminin en sık enfeksiyonlarıdır. TS genellikle ortakulağın kronik enfeksiyonlarını izleyen dönemde ortaya çıkar. Bu artışın nedeni enfeksiyon ve hiperoksinin neden olduğu doku hasarıdır. Östaki tüpü disfonksiyonuna bağlı orta kulak havalanmasının bozulduğu hastalara ventilasyon tüpü takıldığında ortakulağın hiperventilasyonu ve kulak zarı içine kanama TS oluşumunu başlatmaktadır.3-5 Ortakulak normalde atmosfere göre hipoksiktir. Kulak zarı delindiğinde orta kulak dış ortama açılır ve göreceli bir hiperoksi olur. Oksijenin artışı ortakulakta oksidatif stres ve travmaya neden olur.4 Hiperoksik travma ventilasyon tüpü takılması sonucunda da oluşur. Sağlıklı bir orta kulakta oksijen oranı %5-10 civarındadır. Ventilasyon tüpü takılması ya da zarın delinmesi ile oksijen oranı %21’e yükselmektedir. Ventilasyon tüpü takılan ratlarda hem fiziksel hem de hiperoksik travma TS’u artırmaktadır.4 TS, kronik süpüratif otitis medialı olgularda %12 civarında görülmektedir. TS iyileşme sırasında ortaya çıkan bir sekel olduğundan genellikle akıntının Curr Pract ORL 2008, 4(1) kesildiği kuru kulaklarda görülmektedir.6 Ancak perfore kuru kulaklar alerjik rinit veya üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası yeniden akabilmektedir. Dolayısıyla akan kulaklarda da TS nadiren görülebilmektedir. Selenyum, vitamin C, vitamin E ve Co-enzim Q gibi bazı anti-oksidanların uygulanmasıyla MS/TS oranının azaldığı bildirilmektedir.7-12 Timpanoskleroz gelişimini başlatan asıl etmen, kulak zarı ve orta kulağın lamina propriya tabakasında bulunan elastik ve fibröz liflerde geriye dönüşümsüz hasarın olmasıdır. Bu hasar dokuda iki tip dejenerasyona neden olur. Fibröz tabaka tamamen kaybolursa kulak zarının dış tabakası ile iç tabakası birbirine temas eder. Bu duruma atrofik dejenerasyon, oluşan zara da atrofik zar ismi verilir. Bazen doku hasarı fibroblastları uyarır ve fibroblastlar homojen, hyalen bir kitle üretir. Bu kitlenin üzerine kalsiyumun birikmesiyle kemik benzeri timpanoskleroz plakları oluşur. Doku hasarını çoğunlukla enflamasyon başlatmaktadır. Enflamasyon ise orta kulak enfeksiyonları, fiziksel veya kimyasal travmalar sonucu oluşmaktadır. Fiziksel travmalar cerrahi veya kulak zarına olan delici yaralanmalara bağlı olmaktadır. Kimyasal travmalar sanayi tesislerindeki kazalar sonucu oluşmaktadır. Timpanosklerozlu olgularda işitmeyi etkileyen en önemli faktör, TS plağının yaygınlığı ve yerleşim yeridir. Plak kulak zarında oluşsa da kronik otitis medialı olgularda orta kulak kemikçikleri daha sıklıkla tutmaktadır. TS odağı tüm kemik zinciri veya tek başına bir kemikçiği tutabilir. Teufert ve De La Cruz TS’lu olgularının %45.8 de kulak zarını (MS), %8.4 de orta kulağı ve %66.5 da kemik zincirin tutulduğunu Timpanoskleroz ve İletim Tipi İşitme Kaybı 33 bildirdiler.13 Kulak zarında yerleşim genellikle at nalı şeklinde olup manibrium çevresinde görülmektedir. Ancak zarın ön yarımında ya da arka yarımında lokalize şekilde de görülebilmektedir. TS plağı zarın hareketini çok az miktarda etkilediğinden genellikle işitme kaybına neden olmamaktadır. Plak zar ile birlikte annulusu tutarsa hafif veya orta derecede iletim tipi işitme kaybına (İTİK) neden olmaktadır. Bu olgularda işitmeyi düzeltmek için plak ile birlikte annulus eksize edilip, perikondriyum ile timpanoplasti yapılmalıdır. Kemik zincir tutulumu en sık stapeste görülmektedir.13 Wielinga ve Kerr,14 plakların yerleşim yeri, kemikçiklerin hareketliliği, kulak zarının durumunu göz önünde bulundurarak bir sınıflandırma yaptılar. Buna göre: Grup I: TS plaklar sağlam ya da perfore kulak zarını tutmuş, Grup II: TS inkudomalleolar eklemi fikse etmiş, stapes mobil, Grup III: Stapes fikse veya yok, inkus - malleus kompleksi (veya ikisinden biri varsa) hareketli, Grup IV: Kemik zincir tamamen fiksedir. Başka bir çalışmada Selçuk ve arkadaşları TS plaklarını histopatolojik yapılarına ve sertlik derecelerine göre sınıflandırdılar: Tip I: Plaklar kolesteatom matriksi gibi yumuşak ve cerrahi olarak kolayca temizleniyor. Mikroskobik olarak fibroblast proliferasyonu ve homojen kollojen lifleri görülüyor. Tip II: Peynirimsi görünümlü, tabakalar halinde soyulan ve çevresi fibroblastlarla çevrili yoğun kollojen birikimi ile karakterizedir. Tip III: TS plağındaki kollojen lifleri düzensiz, daha kalın ve yoğun kalsifikasyon nedeniyle kemik gibi görülmektedir.15 Bu sınıflandırmalardan da anlaşıldığı üzere TS kronik orta kulak enfeksiyonlarının sonucunda oluşan geriye dönüşümsüz bir sekeldir. Fibröz plaklar şeklinde başlar ve bu alana kalsiyumun toplanması ile spongiotik kemiksi bir yapıya dönüşmektedir. Lateral attik bölge TS tarafından en sık tutulan bölgelerden biridir. Bu olgularda sıklıkla malleus ve inkus da tutulmaktadır. Kulak zarı tutulumu olmadan orta kulak tek başına nadiren tutulmaktadır. Böyle bir tutulum varsa patoloji çoğunlukla oval pencere ve stapes çevresindedir. Bu durum orta derecede İTİK’na neden olduğundan otoskleroz ile ayırmak ancak cerrahi sırasında veya histopatolojik muayene ile olasıdır. Nadiren yuvarlak pencere veya kohlea da tutulur ve mikst tipte işitme kaybına neden olur. Kulak zarının sağlam, kemikçiklerin fikse olduğu kişilerde İTİK daha fazla olmaktadır. Milojevic ve arkadaşları, kulak cerrahisi yaptıkları olgularda TS plaklarını en sık lateral attik bölgede, ikinci sıklıkta oval pencere ve stapes çevresinde, en az ise kulak zarında Curr Pract ORL 2014, 10(3) gördüklerini bildirdiler. Lateral attik tutuluma bağlı kemikçiklerde fiksasyonun olduğu olgularda İTİK 20-30 dB aralığındayken stapes fiksasyonunun olduğu olgularda hava-kemik aralığının 30 dB den fazla olduğu bildirildi.16 Lateral attik tutuluma bağlı kemikçik fiksasyonunun olduğu olgularda fiksasyon malleus ile sınırlı ise inkudostapedial eklem ayrıldıktan sonra skutum turlanarak zincir hareketi yeniden kazandırılır. TS inkudomalleolar eklemi ve lateral attik duvarı birlikte tutuysa malleus başı kesilerek inkus ile birlikte çıkartılır, malleus ile stapes başı arasına PORP konularak iletim sağlanabilir. Bazı olgularda inkus ve malleus fikse, inkus uzun kolu erode ve satpes mobil olabiliyor. Bu olgularda kemik zincire dokunmadan stapes ile zar arasına PORP ya da TORP konulabilmektedir. Timpanoskleroza bağlı satapes tutulumu yaklaşık olarak olguların %36-50’sinde görülmektedir.13, 17 Stapesin tutulduğu timpanosklerozlu olgularda cerrahi ile işitme onarımı tartışmalıdır. Cerrahi sırasında sensörinöral işitme kaybı riskinin yüksek olması, cerrahiye bağlı doku hasarının yeni TS odakları başlatacağını düşünenler cerrahi yerine işitme cihazı önermektedir. Ancak son yıllarda yapılan retrospektif çalışmalarda stapes mobilizasyonu, stapedotomi/stapedektomi ile işitme onarımının yapıldığı olgularda sensörinöral işitme kaybının deneyimli ellerde neredeyse olmadığı bildirilmektedir. Cerrahi yapmadan önce cerrahi yapılacak ve diğer kulağın durumu iyi değerlendirilmelidir. Kulak zarının perfore olduğu olgularda stapes cerrahisi yapılacaksa cerrahi iki aşamada yapılmalıdır.18 Orta kulak mukozası ve dış kulak yolu sağlıklı olmalıdır. Bu nedenle kulak zarı perfore ise birinci aşamada zar kapatılmalı en az bir yıl sonra stapes cerrahisi yapılmalıdır. Yapılacak stapes cerrahisi üç seçenekten oluşmaktadır.13 Sensörinöral işitme kaybı riski yüksek olduğundan işitme cihazı verilmesi I. Stapes mobilizasyonu; kohlear hasar ve yeniden stapes fiksasyonu oluşma riski nedeniyle tartışmalı bir yöntemdir. II. Stapedektomi/stapedotomi yaptıktan sonra fasiya veya ven ile oval pencere örtülür, sonra piston ya da TORP ile işitme onarımı yapılabilir. İşitme sonuçları daha iyi olduğundan son yıllarda daha çok tercih edilen yöntemdir. Stapes TS’unda öncelikle plakları pik ile temizlenmeli ve stapesin mobilizasyonu sağlanmalıdır. refiksasyon gelişen olgularda ikinci seans olarak stapedotomi/stapedektomi yapılabilir. Mobilizasyon sırasında, TS plakları fibröz ise lameller tarzda kaldırılabilir. Ancak TSlu kemikçiklerde fibrozis olduğundan stapes bacakları kırılganlaşır. Bu nedenle mobilizasyon yapılırken stapesin itilip çekilmesi ile bacaklar kolayca kırılabilir. Tamamen kemikleşmiş spongiotik lezyonlarda stapes tabanı tam olarak ortaya konmalı, mikrodrill veya laser ile taban açılmalıdır. İnkus var ve hareketliyse stapedial piston ile iletim sağlanabilir. İnkus hareketli değilse pencere açılan taban fasiya veya perikondriyum ile greftlenir total ossiküler replasman protezi (TORP) ile işitme onarımı sağlanır. TORP’un atılımını engellemek için zar ile protez arasına kıkırdak greft yerleştirilmelidir. 34 Güncel Yaklaşım Referanslar 1. Costa SS, Paparella MM, Schachern PA, Yoon TH, Kimberly BP. Temporal bone histopathology in chronically infected ears with intact and perforated tympanic membranes. Laryngoscope 1992;102:1229-1236. 2. Emmet JR, Shea JJ. Surgical treatment of tympanosclerosis. Laryngoscope 1978;88:1642-1648. 3. Dawes PJ, Bingham BJ, Rhys R, Griffiths MV. Aspirating middle ear effusions when inserting ventilation tubes: does it influence post-operative otorrhoea, tube obstruction or the development of tympanosclerosis? Clin Otolaryngol Allied Sci 1991;16:457-461. 4.Mattsson C, Magnuson K, Hellström S. Myringosclerosis caused by increased oxygen concentration in traumatized tympanic membranes. Experimental study. Ann Otol Rhinol Laryngol 1995;104:625632. 5. Tos M, Bonding P, Poulsen G. Tympanosclerosis of the drum in secretory otitis after insertion of grommets. A prospective, comparative study. J Laryngol Otol 1983;97:489-96. 6. Asiri S, Hasham A, al Anazy F, Zakzouk S, Banjar A. Tympanosclerosis: review of literature and incidence among patients with middle-ear infection. J Laryngol Otol. 1999;113(12):1076-80. 7. Görür K, Ozcan C, Polat A, Unal M, Tamer L, Cinel I. The anti-oxidant and anti-apoptotic activities of selenium in the prevention of myringosclerosis in rats. J Laryngol Otol 2002;116:426-9. 8. Spratley JE, Hellström SO, Mattsson CK, Pais-Clemente M. Topical ascorbic acid reduces myringosclerosis in perforated tympanic membranes. A study in the rat. Ann Otol Rhinol Laryngol. 2001;110:585591. 9. Dündar R, Inan S, Muluk NB, Cingi C, Ilknur AE, Katılmış H. Inhibitory effect of N-acetyl cysteine and ascorbic acid on the development of myringosclerosis: An experimental study. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 2014: 12. pii: S0165. 10. Akbaş Y, Pata YS, Görür K, Polat G, Polat A, Ozcan C, Unal M. The effect of L-carnitine on the prevention of experimentally induced myringosclerosis in rats. Hear Res. 2003;184(1-2):107-12. 11. Ozcan C, Görür K, Cinel L, Talas DU, Unal M, Cinel I. The inhibitory effect of topical N-acetylcysteine application on myringosclerosis in perforated rat tympanic membrane. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 2002 May 15;63:179-184. 12. Ozcan C, Polat G, Görür K, Talas DU, Bağdatoğlu O, Cinel I. The effect of local administration of N-acetylcysteine in perforated rat tympanic membrane: an experimental study in myringosclerosis. Pharmacol Res. 2002;45:5-9. 13. Teufert KB, De LA Cruz. tympanosclerosis: long-term hearing results after ossicular reconstruction. Otolaryngol Head Neck surg 2002;126; 264-272. 14.Wielinga EW, Kerr AG. Tympanosclerosis. Clin Otolaryngol Allied Sci 1993;18:341-349. 15. Selcuk A, Ensari S, Sargin AK, Can B, Dere H. Histopathological classification of tympanosclerotic plaques. Eur Arch Otorhinolaryngol 2008;265:409-413. 16. Milojevic M, Djeric D, Bijelic D. prognosctic significance of tympanosclerotic plaques localization and their morphological and histological characteristics fort he outcome of surgical treatment. Vojnosanit Pregl 2012;69:190-194. 17. Gidding NA, House JW. Tympanosclerosis of the stapes: hearing results for various surgical treatments,. Otolaryngol Head Neck Surg 1992;107:644-650. 18. Vincent R, Oates J, Sperling NM. Stapedotomy for tympanosclerotic stapes fixation: Is it safe and efficient? A review of 68 cses. Otol Neurotol 2002;23:866-872. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kolestatom ve İletim Tipi İşitme Kaybı Cholesteatoma and Conductive Type Hearing Loss Ali KAVUZLU, Ali ÖZDEK ÖZET ABSTRACT Derinin bulunmaması gereken yerde yerleşmesi olarak tanımlanabilen kolestatom, keratinize skuamöz epitelin orta kulağa ve/veya mastoid kaviteye doğru büyümesi ile karekterizedir. Kolestatomlu hastalar genellikle işitme kaybını hastalığın ilk belirtilerinden biri olarak bildirmektedirler. Cholesteatoma, may be defined as skin in the wrong place, charecterized by an expanding growth consisting of keratinizing squamous epithelium in the middle ear and/or mastoid cavity. Patients with cholesteatoma often report hearing loss as one of their first symptoms. Kolestatomlu kulaklarda hem sensörinöral hem de iletim tipi işitme kaybı görülebilirse de kolestatomlu hastalardaki işitme kaybının asıl nedeni iletim tipi işitme kaybıdır. İletim tipi işitme kaybının ana nedeni, kitlenin kemikçikleri sarması ve kemikçik zincir devamlılığını bozmasıdır. Herhangi bir kemikçik hasarı olmayan kolestatomlu hastalarda da iletim tipi işitme kaybına rastlanabilinir. Bu hastalarda kolestatomun direkt temas etkisi ile kemikçiklerin titreşim kapasitesini sınırlandırarak ses iletimini bozmaktadır. Ayrıca orta kulak havalanmasının ve kulak zarının titreşim kapasitesinin azalması diğer sebepler arasında sayılabilir. Buna ek olarak, kulak zarının kısmi ya da total yokluğu da kemikçik zinciri sağlam olan kolestatomlu kulaklarda iletim tipi işitme kaybına yol açar. Although both sensorineural and conductive hearing loss can be seen at ears with cholesteatoma, conductive hearing loss is main couse of hearing loss at patient with cholesteatoma. Conductive hearing loss in these patients is thought to occur mainly as a result of destruction of the ossicles by cholesteatoma and the subsequent interruption of the ossicular chain’s continuity. Conductive hearing loss can often be measured in patient with cholesteatoma but without any ossiculer erosion. In these patients, cholesteatoma impairs sound transmission by limiting the vibratory capacity of an intact ossicle by its direct inpingement. Additionally, a decrease in the aeration of the middle ear and the vibratory capacity of the tympanic membrane can be count as in the other causes. Moreover, perforation or absence of the tympanic membrane may also contribute to a conductive hearing loss in patients with an intact ossicular chain. Kolestatom vakalarının tüm tiplerinde en sık inkus hasarına rastlanır. İkinci olarak sıklıkla stapes suprastriktürü etkilenir. Stapes hasarı pars-tensa kolestatomlarında daha sık oluşurken, malleus, attik kolestatomlarında daha fazla hasarlanır. Kemikçik hasarı derecesi kolestatomun yaygınlığı ile doğru orantılıdır. Kolestatom vakalarında, kötü preoperatif işitme, CWD timpanoplasti, küçük yaş, kemikçik zincir hasarı (özellikle stapes süperstriktürü ve malleus hasarı), bilateral kolestatom ve rekürren kolestatom postoperatif işitme kazançlarını kötüleştirmektedir. Anahtar Kelimeler: Kolestatom, iletim tipi işitme kaybı, kemikçik defekti. Incus erosion is occured most frequently in all types of cholesteatoma. Secondly, stapes superstructure is effected. While in sinustensa cholesteatomas stapes erosion occurs frequently, in attic cholesteatomas malleus is defected more frequently. The degree of ossicle defect is direct proportional to cholesteatoma extention. In cholesteatoma patients, bad preoperative hearing, CWD tympanoplasty, younger age, ossicle chain defect (especially stapes superstructure and malleus), bilateral cholesteatoma and reccurent cholesteatoma worsen the postoperative hearing gain. Key Words: Cholesteatoma, conductive hearing loss, ossicular erosion. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 35-40 Giriş Kısaca derinin bulunmaması gereken yerde yerleşmesi olarak tanımlayabileceğimiz kolestatom, keratinize skuamöz epitelin orta kulağa ve/veya mastoid kaviteye doğru büyümesi sonucu oluşur. Kulakta çevre dokuları destrükte eder ve kronik inflamasyona yol açar. Kolestatomlu hastalar genellikle işitme kaybını hastalığın ilk belirtilerinden biri olarak bildirmektedirler(1). İşitme kaybının ana sebebi kemikçik zincir devamlılığının bozulması ile sonuçlanan kolestatomun kemikçikleri destrükte etmesidir. Curr Pract ORL 2008, 4(1) Tanım ve Sınıflama İlk olarak 1683 yılında Duverney’in “steatom” olarak adlandırdığı temporal kemik tümörü, kolestatomun bilinen ilk tarifidir. Kolestatom terimi ilk olarak 1838 yılında J. Müller tarafından kullanılmıştır. 1889 yılında Bezold ve Habernan’ın, orta kulağa marjinal perforasyon yoluyla göç eden dış kulak yolu epidermisinin kolestatoma neden olduğu teorisi günümüzde de geçerliliğini korumaktadır(2). Her ne kadar kolestatom terimi halen yaygın olarak kullanılmaktaysa da, aslında bu lezyon ne safra (chole), ne de yağ (stearin) içermemektedir. 36 Güncel Yaklaşım Hatta karakteristik bir neoplazma (oma) da değildir, genetik olarak dengesiz değildir ve metastaz yapmaz. Kolestatomun insidansı Kuzey Avrupada 9.2/100.000 olarak bulunmuştur(3). Erkeklerde 1.4 kat daha fazla görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki insidansı 6/100.000’dir. Kolestatomda en yüksek prevelansı beyaz ırk göstermektedir. Bunu Afrikalılar takip etmekte olup Asyalılarda ise daha az görülmektedir(4). Kolestatom araştırmalarının başından beri birçok sınıflama öne sürülmüştür. Temel olarak konjenital ve kazanılmış kolestatom olarak ikiye ayrılmaktadır. Konjenital kolestatom daha az görülürken çocuklarda sıktır. Sağlam kulak zarı arkasında epitelyal inklüzyonların embriyolojik artığı olarak tanımlanır. Kazanılmış kolestatom hem çocukları hem de yetişkinleri etkilemektedir. Fibröz bir stroma içerisine yerleşmiş keratinize hiperploriferatif skuamöz epitelin orta kulağa ve mastoid kaviteye göç etmesiyle karekterizedir(5). Kazanılmış kolestatom da primer ve sekonder olarak ikiye ayrılır. Primer kazanılmış kolestatom pars flaksidadaki sınırlı bir retraksiyondan köken alır ve kulak akıntısı yoktur ya da çok azdır. Sekonder kazanılmış kolestatom ise posterosüperior perforasyon yoluyla oluşur ve antrum, mastoid, attik ve orta kulağa uzanabilir. Granülasyon dokusu, polip ve kötü kokulu akıntı sık görülür(6). Kazanılmış Kolestatom ve İtik Kazanılmış kolestatom akut otitis media ve/veya efüzyonlu otitis media sonucu gelişir. Patogenezi bir asırdan fazladır tartışıla gelmiştir bir konudur ve bu konuda kabul gören dört ana teori vardır. Bu teoriler kısaca: 1. İnvajinasyon Teorisi: Bu teori genel olarak attik kolestatomlarının (primer kazanılmış) patogenezinde kabul görmüştür. Muhtemelen tekrarlayan kulak enfeksiyonları sonucu gelişen negatif orta kulak basıncı, pars flaksidada retraksiyon cebi oluşturur ve derinleştirir. Derinleşen cepte biriken deskuame keratin temizlenemez ve kolestatomla sonuçlanır(7). 2. Bazal Hücre Hiperplazi teorisi: 1925 yılında Lange tarafından ortaya konulmuştur. Pars flaksidanın keratinize epitel hücrelerinin subepitelyal alana geçip attik kolestatomu oluşturması esasına dayanır. Daha sonra bu teoriyi destekleyen insan ve hayvan çalışmalarında bazal membranın fokal olarak eridiği ve keratinositlerin subepitelyal alana geçmesine izin verdiğini, lamina propriyaya sıkışan keratinositlerin inklüzyon kistleri oluşturup kolestatoma neden olabileceği bildirilmiştir(6). 3. Epitelyal İnvazyon Teorisi (Göç Teorisi): 1888 yılındade Habermann, 1890 yılında ise Bezold, squamöz epitelin timpanik membran perforasyonları yoluyla orta kulak boşluğuna göç edebileceğini ileri sürmüşlerdir(8, 9). Bu teoriyi destekleyen birçok yayın yapılmıştır. Bir çalışmada dış kulak yolu epidermisinde ve göç eden epitelde bulunan sitokeratin 10’un orta kulak mukozasından çok kolestatom matriksinde eksprese edildiği gösterilmiştir(10). Bu bulgu kolestatomun epidermal orijinli olduğunu göstermektedir. Bu teori sekonder kazanılmış kolestatom patogenezinde geçerlidir. 4. Skuamöz Metaplazi Teorisi: 1873 yılında Wendt, orta kulak boşluğunun basit skuamöz veya kübik epitelinin keratinize epitele metaplastik transformasyonun oluşabileceğini ileri sürmüştür. Sadé, epitelyal hücrelerin pluripotent olduğunu ve inflamasyon stimülasyonu sonucu keratinize hale geçebileceğini belirterek bu görüşe destek olmuştur(11). Bu teoriye göre metaplaziye uğrayan epitel, keratin debris üreterek büyümekte ve kulak zarı ile temas etmektedir. Temas sonucu inflamasyon ve enfeksiyonun da katkısıyla kulak zarında lizis oluşmakta attik kolestatomunun tipik görüntüsü ortaya çıkmaktadır. Orta kulak mukozasının keratinize epitele metaplazisini gösteren deneysel çalışmalar(12) olsa da hiçbir denekte kolestatom oluşumu gösterilememiştir. Bu teori ile ilgili doğrudan bir kanıt henüz yayınlanmamıştır(7). Klinik açıdan bakıldığında bu teorilerin her birinin kazanılmış kolestatom patojenik mekanizmasında belli oranda geçerli olduğu görülür. Etyopatolojisi ne olursa olsun bütün kolestatom vakaları aynı özellikleri gösterir. Kolestatomlar rekürrent enfeksiyona eğimlidir ve karekteristik olarak kemikçiklerde ve otik kapsülde kemik erozyonuna neden olur. Kulak zarı çevresinden gelişen kolestatomlar temporal kemikte tipik büyüme paternleri gösterir. Kazanılmış kolestatomların büyük çoğunluğu pars flaksidanın invajinasyonu sonucu oluştuğundan, büyümeleri mukozal katlantılar ve kemikçiklerin suspansuvar ligamentleri tarafından sınırlandırılır. En sık olarak epitimpanumdan inkusun lateralinde kalarak prussak boşluğuna doğru büyür. Aditus ad antrum yoluyla mastoide veya prussak boşluğunun tabanından orta kulağa ilerleyebilir. Daha nadir olarak, kolestatom pars tensanın posterior kısmından kaynaklanabilir ve mezotimpanum içine doğru büyüyerek genelde sinüs timpani ve fasiyal resesi tutabilir. Bu kolestatomlar malleus ve inkusun medialinden mastoide doğru ilerleyebilir(13). Tos, kazanılmış kolestatomu başlangıç bölgesine göre üçe ayırmıştır. Bunlar; pars flaksida retraksiyonu kaynaklı “attik kolestatomu”, pars tensanın postero-süperior bölgesi retraksiyonu ya da perforasyonu kaynaklı “sinüs kolestatomu” ve tüm pars tensanın retraksiyonu ve adezyonu sonucu gelişen “tensa kolestatomu” dur(14). Kolestatomlu kulaklarda hem sensörinöral hem de iletim tipi işitme kaybı görülebilir. Sensörinöral işitme kaybı bakteriyel endotoksinlerin yuvarlak pencere yoluyla iç kulağa geçmesi ve kohlea tabanındaki tüylü hücreleri hasarlaması sonucu oluşur(15). İletim tipi işitme kaybının ana nedeni, kitlenin kemikçikleri sarması ve kemikçik zincir devamlılığını bozmasıdır. Herhangi bir kemikçik hasarı olmayan kolestatomlu kulaklarda da iletim tipi işitme kaybına rastlanabilinir. Bu hastalarda kolestatomun direkt temas etkisi ile kemikçiklerin titreşim kapasitesini sınırlandırarak ses iletimini bozduğu düşünülmektedir. Bunun dışında orta kulak havalanmasının ve kulak zarının titreşim kapasitesinin azalması diğer sebepler arasında gösterilebilir. Kulak zarının kısmi ya da total yokluğu da kemikçik zinciri sağlam olan kolestatomlu kulaklarda iletim tipi işitme kaybına yol açar(1). Kolestatom vakalarının tüm tiplerinde en sık inkus hasarına rastlanır (%78-85)(16, 17). Ardından sıklıkla stapes suprastriktürü Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kolestatom ve İletim Tipi İşitme Kaybı 37 etkilenir. Stapes hasarı sinüs-tensa kolestatomlarında daha sık oluşurken, malleus, attik kolestatomlarında daha fazla hasarlanır(18). Stankovic tarafından yapılan bir çalışmada, tensa kolestatomlarında, attik kolestatomlarına göre hava-kemik aralığı daha fazla bulunmuşken(19), başka bir çalışmada bu kolestatom tipleri arasında preoperatif işitme kayıpları açısından bir fark bulunamamıştır(1). Ayrıca Stankovic’in çalışmasında, çocuk (0-9 yaş) grubunda işitme, adölosan ve yetişkin grubuna göre daha kötüdür. Operasyon anındaki kemikçik zincirinin durumu işitme kaybı derecesini büyük oranda etkiler. Değişik çalışmalarda kemikçik zincir sağlam olduğunda ortalama hava kemik aralığı 19-24 dB, zincir devamlılığı bozulduğunda 28-34 dB olarak bildirilmiştir(17, 20). Buna rağmen Jeng ve ark. tarafındanyapılan çalışmada kolestatomlu hastaların preoperatif hava kemik aralığı ile kemikçik devamlılığı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir bağlantı yoktur(20). Bu çalışmada kolestatom uzanımının artması ve aktif kulak akıntısının kemikçik zincir devamlılığını istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde bozduğu bildirilmiştir. Pre-intaoperatif bulguların kemikçik zincir devamlılığı ile ilişkisini araştıran başka bir çalışmada ise, sadece kolestatom uzanımının kemikçik erozyonunu arttırdığı tespit edilmiş olup mastoid uzanımı olan tüm vakalarda kemikçik hasarı olduğu görülmüştür. Yaş, kolestatom orjini, aktif kulak akıntısının varlığı açısından fark bulunamamıştır(17). Kolestatom varlığında kemikçik hasarını açıklamak üzere ortaya atılmış birçok teori vardır. Bu teoriler arasında öne çıkanlar, enzimatik aktivite ve bası etkisi teorileridir(21). Kemikcik erozyonu ile ilgili tespit edilen mediatörler arasında matriks metalloproteinaz ve hexosaminidaz A’yı içeren lipozomal enzimler, sitokinler (interlökin-1, interlökin-6, tümör nekrozis faktör alfa), pro-inflamatuvar yağ asidi metabolitleri (prostoglandin E2 gibi), nükleer transkripsiyon faktörleri (nükleer faktör κβ gibi), bakteri (lipopolisakkarit), ve spesifik pH aktivitesi (asidik kolestatom matriksi tarafından demineralizasyon) sayılabilir(22). Kolestatom oluşumunda hem internal moleküler düzensizliğin hem de bakteriyel toksinlerin oluşturduğu pro-inflamatuvar sitokinlerin beraberce rolü olduğu anlaşılmaktadır. Epitelyal proliferasyon, keratinosit farklılaşması ve olgunlaşması hızlanmıştır. Apoptozis uzamış, oto temizleme mekanizmaları bozulmuştur. Retraksiyon paketindeki bakteriler değişik sitokin ve litik enzimleri aktive edecek bazı antijenleri ortama salarlar. Bu sitokinler osteoklastları aktive ederek ve olgunlaştırarak ekstrasellüler kemik matriksinin bozulmasına ve kemikçik erozyonunun oluşmasına yol açar(23). Oshaki ve ark. kolestatoma bitişik olan kemiğin demineralize olduğunu göstermişlerdir(24). Her ne kadar çalışmalarında bu etkinin kolestatom matriksinin asidik yapısından kaynaklandığını öne sürseler de, kemik rezorpsiyonu için kolestatom matriksinin direkt temasına gerek olmadığı anlaşılmaktadır. Bir çalışmada kolestatom matriksi ve komşu kemik arasına yerleştirilen silikon bariyerin demineralizasyona engel olamadığı gösterilmiştir(25). Basınç veya inflamasyon gibi indirekt etkilerin kemik hasarına yol açan hücresel olayları başlatabileceği ileri sürülmüştür. Yeni çalışmalar inflamasyonlu veya Curr Pract ORL 2014, 10(3) inflamasyonsuz basıncın kemik rezorpsiyonu için yeterli olduğunu göstermiştir. Kolestatomun fiziksel etkisinin (basınç) geçici elektrik potansiyellerine yol açabileceği ve subepitalyal alanda monosit birikmesini sağlayabileceği ileri sürülmüştür. Bu monositler kemik erozyonunu yapacak hücresel aktiviteyi başlatabilir(7). Rekonstruktive ossiküler cerrahideki gelişmelerle birlikte ossiküler zincirin primer hastalık sürecindeki durumunu belirten sınıflama yapma gereği doğmuştur. Bu amaçla Austin 1969 yılında kendi adı ile anılan, malleus ve stapesin sağlam veya hasarlı olması esasına dayalı bir sınıflama yayınlamıştır(26). Rekonstrüksiyon teknikleri bu kemikçiklerin durumuna göre değişmektedir. Bu sınıflamada kemikçik zincir durumu dört gruba ayrılmıştır: Grup A: Malleus ve stapes mevcut Grup B: Malleus ve stapes tabanı mevcut Grup C: Malleus yok ve stapes mevcut Grup D: Malleus ve stapes suprastriktürü yok. Austin, inkusun nazik kanlanmasından dolayı en sık olarak Grup A tipi kemikçik hasarı olduğunu bildirmiştir. Bu sınıflamanın modifiye edildiği başka bir çalışmada, kemikçik zincir durumu, kemikçik zincir sağlam ise O0, inkus erozyonu ile kemikçik devamlılığı bozulmuş ise O1, İnkus ve stapes erozyonu varsa O2, manibrium mallei ve inkus yok ve stapedial ark erode ise O3 olarak sınıflandırılmıştır(16). Bu çalışmada Tos’un sınıflamasına göre hastalar ayrılmış olup, 73 attik kolestatomlu hastanın 10’unda sağlam kemikçik zinciri (O0), 33’ünde sağlam stapesle birlikte inkus erozyonu (O1), 14’ünde inkus ve stapes arkı erozyonu (O2), 16’sında manibrium mallei, inkus ve stapes arkı erozyonu (O3) tespit edilmiştir. Sinüs kolestatomlu 32 hastanın 2’sinde O0, 13’ünde O1, 11’inde O2, 6’sında O3 kemikçik zincir durumu mevcuttur. Bu çalışmada da en sık inkus erozyonu ardından stapes arkı erozyonu tespit edilmiştir. Martins ve ark.(1) tarafından yapılan, kolestatom vakalarında kemikçiklerin hasarlarına göre hava-kemik aralığı ilişkisinin incelendiği bir başka çalışmada her bir kemikçik hasarı derecesi ayrı ayrı derecelendirilmiştir. Buna göre her bir kemikçik için: 1, kemikçik tamamen normal; 2, kolestatom ile kemikçik teması mevcut ancak kemikçik halen sağlam; 3, kemikçik kolestatom tarafından parsiyel olarak hasarlanmış; 4, kemikçik tamamen yok(malleus ve inkus için) veya süperstriktürü yok (stapes için) olduğunu ifade etmektedir. Literatüre uygun olarak en sık, malleus-inkus-stapes sırasıyla, 232 kombinasyonu tespit edilmiş olup bu vakalarda ortalama hava-kemik aralığı 27.3 dB’dir. Ayrıca çalışmada inkusun parsiyel hasarında hava-kemik aralığının arttığı, inkusun parsiyel hasarına göre tamamen yokluğunun minimal değişikliğe neden olduğu, buna karşın malleus ve stapes süperstriktürünün parsiyel hasar yerine total yokluğunun hava-kemik aralığını arttırdığı bildirilmiştir. Konjenital Kolestatom ve İtik Konjenital kolestatom, ilk kez 1965 yılında, normal bir kulak zarı arkasında, geçirilmiş bir kulak enfeksiyonu ya da 38 Güncel Yaklaşım cerrahisi olmaksızın gelişen, inci renkli beyaz bir kitlenin olması şeklinde tanımlanmıştır(27). Oldukça nadir görülmektedir (0.12/100.000). 2013 yılında yayınlanan, son 10 yılı kapsayan bir derlemede kolestatomlu 600 çocuğun 60’ında konjenital kolestatom bulunduğu bildirilmiştir(28). Konjenital kolestatom semptomsuz olabilmekte ya da ciddi otolojik sıkıntılarla kendini gösterebilmektedir. İşitme kaybı, genellikle iletim tipi, en yaygın bulgusudur. Otalji yaygın bir bulgu değildir. İntrakraniyal komplikasyon durumunda baş ağrısı ve ateş görülebilmektedir. Başdönmesi ve fasiyal paralizi ise nadirdir(29). Konjenital kolestatom genellikle ön-üst kadrandan büyümeye başlamakta, arka-üst kadrana, attiğe ve son olarak da mastoide doğru ilerlemektedir. Bu yayılım bölgelerine göre yapılan bir sınıflamada konjenital kolestatom üç tipe ayrılmıştır(30). Bu sınıflamada lezyon orta kulağa sınırlı ve manibrium mallei hariç kemikçikleri içermiyorsa tip 1, arka-üst kadranda ve attikte kemikçikleri sarmışsa tip 2, mastoide uzanmışsa tip 3 olarak adlandırılmaktadır. 119 hastada 121 tarafı içeren bu çalışmada Tip 1 lezyonu olan 18 tarafın hiçbirisinde kemikçik erozyonuna rastlanmamış olup başlangıç işitme kaybı ortalama 12.5 dB bulunmuştur. 71 tip 2 lezyonun 60’ında (%84.5) kemikçik erozyonu oluşmuştur ve ortalama işitme kaybı 35.9 dB’dir. Tip 3 lezyonların neredeyse tamamında (31/32) kemikçik erozyonu meydana gelmiş olup, ortalama işitme kaybı daha yüksek bulunmuştur (47.7 dB). Kemikçik hasarlarınının büyük kısmı inkusta meydana gelmiştir (%69). Stapes süperstriktürü %57 oranında kayıp veya hasarlı bildirilmiştir. Malleusun genellikle kitle tarafından sarılmış olduğu görülmüşse de sadece %37 oranında hasarlıdır. Konjenital kolestatomla ilgili bir başka sınıflama ise Postic sınıflamasıdır(31). Bu sınıflamaya göre konjenital kolestatom dört evreye ayrılmıştır: - Evre 1, tek kadran: kemikçik tutulumu ve mastoid uzanımı yok, - Evre 2, birden fazla kadran: kemikçik tutulumu ve mastoid uzanımı yok, - Evre 3: kemikçik tutulumu: kemikçik hasarını ve hastalığın eradikasyonu için kemikçiklerin çıkarılmasını içerir, mastoid uzanımı yok, - Evre 4: mastoid uzanımı mevcut. Bu sınıflamaya göre yapılmış 71 hastalık bir seride(32), hastaların 21’i evre 1, 9’u evre 2, 31’i evre 3, 10’u evre 4 olarak sınıflandırılmıştır. Evre 1 ve 2’deki konjenital kolestatomların yarısından fazlası asemptomatik olarak rutin muayeneler sırasında tespit edilmiştir. İleri evrelerdeki hastaların genellikle işitme kaybı ve kulak ağrısı (AOM, EOM) gibi şikayetlerle doktora başvurdukları, sadece 8’inin asemptomatik olarak tespit edildiği bildirilmiştir. Bu çalışmada, evre 1 ve evre 2 lezyona sahip hastaların hiçbiri işitme kaybından şikayet etmezken, 31 evre 3 hastanın 13’ü, 10 evre 4 hastanın 1’i işitme kaybı şikayetiyle doktora başvurmuştur. Hasarlı bulunan kemikçik sayıları sırasıyla inkus (33 kulak), stapes (29 kulak) ve malleus (1 kulak) olarak bildirilmiştir. Kolestatom Tedavisinin İşitme Sonuçlarına Etkisi Kolestatomun tedavisi cerrahidir. Kolestatom cerrahisinin ana amaçları, hastalığın eradikasyonu ve kuru, sorunsuz bir kulak elde etmektir. Bakım gerektirmeyen ve iyi işiten bir kulak elde etmek de hayat kalitesi açısından önemlidir(33). Cerrahi sonrasında hava-kemik aralığının 20 dB altına düşmesi iyi bir cerrahi sonuç olarak kabul edilmiştir. Kolestatomda en iyi cerrahi yaklaşımın ne olduğuna dair literatürde halen bir fikir birliği bulunmamaktadır. Hem kanal korunan (ICW)(34, 35), hem de kanal korunmayan (CWD)(36, 37) timpanomastoidektomi tekniklerinin kuvvetli savunucuları bulunmaktadır. Son zamanlarda kanal duvarı rekonstruksiyonu (CWR) tekniğinin de kolestatom tedavisinde hem hastalığın eradikasyonunda etkili, hem de bakım gerektirmeyen bir kulak elde etmede başarılı bir yöntem olduğu bildirilmiştir(38). Kolestatom cerrahisi sonrasında işitme sonuçları cerrahi tipi (ICW, CWD, CWR), cerrahi teknik, kemikçiklerin hasarlı olması veya olmaması, hastalığın rekürrensi ve kullanılan protez gibi değişik faktörler tarafından etkilenmektedir. CWD timpanomastoidektomi yaklaşımının tek basamaklı olması, mükemmel bir görüş açısı sağlaması, rekürens oranının az olması gibi avantajları bulunmaktadır, ancak; işitme sonuçları daha kötüdür(33). Bu yaklaşımla yapılan, on yıllık işitme sonuçlarının incelendiği bir yayında, hastaların sadece %45.7’sinde hava-kemik aralığının 20 dB ya da daha küçük olduğu bildirilmiştir(39). Diğer taraftan, birkaç çalışmada ICW timpanomastoidektomi yaklaşımı ile tedavi edilen kolestatom vakalarında işitme sonuçlarının CWD yaklaşımına göre daha iyi olduğu bildirilmiştir. Brown, CWD mastoidektomi yapılan yetişkinlerin sadece %34’ünün ve çocukların da %28’inin kabul edilebilir (hava-kemik aralığının 20 dB ve altında olması) işitmeye sahip olduğunu, buna karşın ICW vakalarında bu oranların %62 ve %66 olduğunu bildirmiştir(40). Buna benzer olarak Tos ve Lau, 9.3 yıllık takiple hava-kemik aralığının CWD hastalarının %36’sında, ICW hastalarının %50’sinde 20 dB ve altında olduğunu bildirmişlerdir(41). Postoperatif işitme sonuçlarında kemikçik zincir durumunun da önemli bir yeri vardır. Kemikçik zincirin başlangışta hasarlı olduğu vakalarda, sağlam olanlara göre, postoperatif işitme sonuçları daha kötüdür(42, 43). Kemikçik zincirinin hasarlı olduğu vakalarda stapes süperstriktürü ve/veya malleus sağlam olduğunda vakalarda daha iyi işitme sonuçları alınmaktadır. Wilson ve ark. tarafından yapılan çalışmada, stapes süperstriktürü sağlam olan kolestatomlu kulakların %71’inde uzun dönem hava-kemik aralığı 20 dB ve altındayken; bu oran stapes süperstriktürü olmayan hastalarda sadece %42 dir. Aynı şekilde malleusu olan kulakların %72 si kabul edilebilir işitmeye sahipken malleusu olmayan kulaklarda bu oran %48’dir(33). Kemikçik zincir iletimi sağlam olan kulaklarda kemikçik zinciri korumak teknik olarak her zaman mümkün olmasa da postoperatif işitme sonuçlarını iyileştirdiği gösterilmiştir(44). Stankovic, 758 kolestatom vakasının uzun dönem işitme sonuçlarını incelediği çalışmada, kötü preoperatif işitme, CWD timpanoplasti, küçük yaş, kemikçik zincir hasarı, bilateral kolestatom ve rekürren kolestatom vakalarında postoperatif Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kolestatom ve İletim Tipi İşitme Kaybı 39 işitme kazançlarının daha kötü olduğunu bildirmiştir. Bunlar arasında sonuçları en çok etkileyenin rekürren kolestatom olduğunu belirtmiştir. Rekürrens gelişmeyen vakalarda işitme sonuçlarının uzun süre korunduğunu ve rekürrensten kaçınmanın sonuçları iyileştirmek için hayati öneme sahip olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden, eğer ICW timpanoplasti gerekli ise her attikotomi sonrası dikkatli attik rekonstruksiyonu gereklidir. Bu tür vakalarda sıklıkla mukoza hasarına rastlandığından, özellikle rekürrens sonrası, silastik yerleştirilmesi ve ikinci bakı gereklidir. Revizyon timpanoplasti vakalarında, kötü tubal fonksiyonun en önemli prognostik faktör olduğu bilindiğinden, tubal kateterizasyon, tuboplasti veya uzatılmış ventilasyon düşünülmelidir(19). 8.Habermann J: Zur Entstehung des Cholesteatoms des Mittelohres. Arch Ohrenheilkd 1888, 27: 43–51. Konjenital kolestatomda vakayı erken tespit etmek tedavinin ilk ve en önemli aşamasıdır. Erken dönemde vakaların çoğunun asemptomatik olması dikkatli bir kulak muayenesinin önemini ortaya koymaktadır. Küçük lezyonlar genişletilmiş eksploratif timpanotomi ile kemikçik zincir korunarak kolaylıkla eksize edilebilmekte olup, hasta hem daha hızlı iyileşmekte, hem de postoperatif işitme sonuçları daha iyi olmaktadır. Rezidü oranları da hastalığın evresiyle doğru orantılı olarak artmaktadır. Her ne kadar Postic sınıflaması lezyon kemikçikleri içerdiğinde, kemikçiklerin çıkarılması gerektiğini önerse de(29), çocuklarda kemikçik zincirin mümkün olduğunca korunması işitme sonuçlarını iyileştirmektedir(28). KTP lazer matriksi kemikçiklerden mekanik travma olmadan ayırmak için kullanışlıdır(45) ve medial epitimpanuma kombine yaklaşım (dış kulak yolu ve mastoid yoluyla endoskop ve mikroskopla) genellikle yeterli ulaşım imkanı sağlamaktadır. Malleus başı ve/veya inkus gövdesi parsiyel hasarlandığında bile rezidü hastalıksız, iyi işitme eşikleri yakalanabilmektedir. Kemikçiklerin sadece kolestatomu temizlemek için başka herhangi bir güvenli alternatifin olmadığı durumlarda çıkarılması önerilmektedir(28). Diğer rekonstruksiyon teknikleri kazanılmış kolestatom ile aynıdır. 14. Tos M : Manual of middle ear surgery. Thieme, Stuttgart, New York, 1993. Referanslar 1. Martins O, Victor J, Selesnick S: The Relationship Between Individual Ossicular Status and Conductive Hearing Loss İn Cholesteatoma. Otology & Neurotology 2012, 33:387-92. 2. Soldati D, Mudry A: Knowledge about Cholesteatoma, from the First Description to the Modern Histopathology. Otology & Nerotology 2001, 22:723-30. 3.Kemppainen HO, Puhakka HJ, Laippala PJ, Sipila MM, Manninen MP, Karma PH: Epidemiology and Aetiology of Middle Ear Cholesteatoma. Acta Otolaryngol 1999, 119: 568–572. 4. Potsic WP, Korman SB, Samadi DS, Wetmore RF: Congenital Cholesteatoma: 20-year experience at the Children’s Hospital of Philadelphia. Otolaryngol Head Neck Surg 2002, 126: 409–414. 9.Bezold F: Cholesteatom, Perforation der Membrana flaccida und Tubenverschlus. Z Hals Nasen Ohrenheilk 1890, 20:5–29. 10. van Blitterswijk CA, Grote JJ: Cytokeratin expression in cholesteatoma matrix, meatal epidermis and middle ear epithelium: a preliminary report. Acta Otolaryngol 1988, 105(5-6):529-532. 11. Sadé J: Cellular differentiation of the middle ear lining. Ann Otol Rhinol Laryngol 1971, 80:376-383. 12. Chole RA, Frush DP: Quantitative studies of eustachian tube epithelium during experimental vitamin A deprivation and reversal. In: Sadé J, ed. Cholesteatoma and Mastoid Surgery, Amsterdam: Krugler Publishing; 1982. 13. Jackler R: The surgical anatomy of cholesteatoma. Otolaryngol Clin North Am 1989, 22:883Y96. 15.Hellstrom S, Eriksson PQ, Yoon YJ, Johansson U: Interactions between the middle ear and the inner ear: bacterial products. Ann N Y Acad Sci 1997, 830:110–19. 16. Saleh HA, Mills RP: Classification and staging of cholesteatoma. Clin Otolaryngol 1999, 24: 355–359. 17. Albera R, Canale A, Piumetto E, Lacilla M, Dagna F: Ossicular chain lesions in cholesteatoma ACTA otorhinolaryngologica italica 2012, 32:309-313. 18.Maresh A, Martins O, Victor J, Selesnick S: Using surgical observations of ossicular erosion patterns to characterize cholesteatoma growth. Otol Neurotol 2011, 32:1239-42. 19. Stankovic M: Audiologic results of surgery for cholesteatoma: shortand long-term follow-up of influential factors. Otol Neurotol 2008, 29:933-40. 20.Jeng F, Tsai M, Brown C: Relationship of preoperative findings and ossicular discontinuity in chronic otitis media. Otol Neurotol 2003, 24:29-32. 21. Strunk, Chester L. Cholesteatoma. In: Bailey BJ, ed. Head and Neck Surgery Otolaryngology. Philadelphia, PA: J. B. Lippincott, 1993:163545. 22. Louw L: Acquired cholesteatoma: summary of the cascade of molecular events. The Journal of Laryngology & Otology 2013, 127: 542–549. 23. Maniu A, Harabagiu O, Schrepler MP: Molecular biology of cholesteatoma. Rom J Morphol Embryol 2014, 55(1):7–13. 24. Ohsaki K, Yamashita S, Fujita A, et al: Mechanism of bone destruction due to middle ear cholesteatoma as revealed by laser-Raman spectrometry. Am J Otolaryngol 1988, 9:117-126. 25. Binderman I, Shimshoni Z, Somjen D: Biochemical pathways involved in the translation of physical stimulus into biological message. Calcif Tissue Int 1984, 36(Suppl 1):S82-S85. 26. Austin D.F. Types and indications of staging. Arch.Otolaryngol. 1969, 89:235-42. 27. Derlacki EL, Clemis JD: Congenital cholesteatoma of the middle ear and mastoid. Ann Otol Rhinol Laryngol 1965, 74: 706–727. 28. James AL, Papsin BC: Some Considerations in Conjenital Cholesteatoma. Curr Opin Otolaryngol Head Neck Surg 2013, 21:431–439. 29. Kazahaya K, Potsic WP: Congenital cholesteatoma. Curr Opin Otolaryngol Head Neck Surg 2004, 12:398–403. 5.Preciado DA: Biology of Cholesteatoma: Special Considerations in Pediatric Otorhinolaryngology. Int. Journal of Pediatric Otorhinolaryngology 2012, 76:319-21. 30. Nelson M, Roger G, Koltai PJ, Garabedian E-N, Triglia J-M., Roman S, Castellon RJ, Hammel JP: Congenital cholesteatoma: classification, management, and outcome. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2002, 128: 810–814. 6.Olszewska E, Wagner M, Bernal-Sprekelsen M, Ebmeyer J, Dazert S, Hildmann H, Sudhoff H: Etiopathogenesis of cholesteatoma. Eur Arch Otorhinolaryngol 2004, 261 : 6–24. 31. Potsic WP, Samadi DS, Marsh RR, Wetmore RF: A staging system for congenital cholesteatoma. Arch Otorhinolaryngol Head Neck Surg 2002, 128:1009–12. 7.Flint PW, Haughey BH, Lund VJ et al: Cummings Otolaryngology Head & Neck Surgery 5th Edition Vol. 2, Philadelphia, PA: Mosby/ Elsevier, 2010. 32. Takagi T, Gyo K, Hakuba N: Clinical features, presenting symptoms, and surgical results ofcongenital cholesteatoma based on Potsic’s staging system. Acta Oto-Laryngologica. 2014, 134: 462–467. Curr Pract ORL 2014, 10(3) 40 Güncel Yaklaşım 33. Wilson K.F, London N.R, Shelton C: Tympanoplasty With Intact Canal Wall Mastoidectomy for Cholesteatoma: Long-term Hearing Outcomes. Laryngoscope, 2013, 123:3168–3171. 34. Syms M, Luxford W: Management of cholesteatoma: status of the canal wall. Laryngoscope 2003, 113:443–448. 35.Brackmann D: Tympanoplasty with mastoidectomy: canal wall up procedures.Am J Otol 1993, 14:380–382. 36. De Zinis L, Tonni D, Barezzani M: Single-stage canal wall-down tympanoplasty: long-term results and prognostic factors. Ann Otol Rhinol Laryngol 2010, 119:304–312. 37. Ajalloueyan M: Experience with surgical management of cholesteatoma.Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2006, 132:931–933. 38. Walker P.C, Mowry S.E, Hansen M.R, Gantz B.J: Long-Term Results of Canal Wall Reconstruction Tympanomastoidectomy. Otology & Neurotology 2013, 35:e24-e30. 39. Vartiainen E: Ten-year results of canal wall down mastoidectomy for acquired cholesteatoma. Auris Nasus Larynx 2000, 27:227–229. 40. Brown J: A ten year statistical follow-up of 1142 consecutive cases of cholesteatoma: the closed vs. the open technique. Laryngoscope 1982, 92:390–396. 41. Tos M, Lau T: Hearing after surgery for cholesteatoma using various techniques. Auris Nasus Larynx 1989, 16:61–73. 42.Pennings RJ, Cremers CW: Postauricular approach atticotomy: a modified closed technique with reconstruction of the scutum with cymbal cartilage. Ann Otol Rhinol Laryngol 2009, 118:199–204. 43.Roth TN, Hausler R: Inside-out technique cholesteatoma surgery: a retrospective long-term analysis of 604 operated ears between 1992 and 2006. Otol Neurotol 2008, 30:59–63. 44. Obholzer R, Ahmed J,Warburton F, Wareing M.J: Hearing and ossicular chain preservation in cholesteatoma surgery The Journal of Laryngology & Otology 2011, 125:147–152. 45. Hamilton JW: Systematic preservation of the ossicular chain in cholesteatoma surgery using a fiber-guided laser. Otol Neurotol 2010, 31:1104–1108. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Otoskleroz ve İletim Tipi İşitme Kaybı Otosclerosis and Conductive Type Hearing Loss Hüsamettin Yaşar ÖZET ABSTRACT Otoskleroz otik kapsülü tutan insanlara özgü bir kemik distrofisidir. En sık fissula ante fenestramda görülür. İlerleyici iletim veya mikst tipte işitme kaybı, tinnitus ve vertigoya sebep olur. Ayrıntılı öykü, fizik muayene ve işitme testleri ile tanı konur. Hastalığın aktif döneminde kemik rezorpsiyonunu yavaşlatmak veya durdurmak için medikal tedavi yararlı olabilir. Cerrahi tedaviyi kabul etmeyen hastalarda ise işitme cihazı ile rehabilitasyon bir tedavi seçeneğidir. Otosclerosis is a bone dystrophy localised to the otic capsule and is unique to humans. The disease is most common present in fissula ante fenestram. The cinical pictures includes progressive conductive or mixed type hearing loss, tinnitus and vertigo. The diagnosis of otosclerosis can be made by a detailed history, physical examination, and odiometric evaluation. The aim of the medical treatment is to slow or stop the phase of bone resorption of the disease. Hearing aids also should be offered as a treatment option to the patients who did not accept surgical treatment. Anahtar Kelimeler: Otoskleroz, stapes cerrahisi, işitme kaybı, ilaç tedavisi, işitme cihazları. Key Words: Otosclerosis, stapes surgery, hearing loss, medical treatment, hearing aids. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 41-44 Giriş Ayırıcı Tanı Viral, hormonal, otoimmun ve genetik olmak üzere farklı teoriler öne sürülmektedir (4). Gebelik ve doğum kontrol hapı kullanımı işitme kaybını arttırmaktadır (1). Hastaların çoğunda stapes tabanında kızamık virus RNA sı bulunmuştur (1). İçme suyundaki yüksek fluorid düzeyinin koruyucu etkisi olduğu öne sürülmektedir (1). Ancak kesin görüş birliği yoktur. Hastaların 2/3 ünde ailede işitme kaybı öyküsü vardır (1). İnkomplet otozomal dominant geçiş olduğu düşünülmektedir (1, 3). Effüzyonlu otitis media, timpanik membran perforasyonu, adeziv otitis media ve kolesteatom otosklerozdakine benzer belirtiler gösterir, ancak otoskopik veya mikroskopik kulak muayenesi ile kolayca ayırdedilebilirler (1). Geniş vestibuler akuaduktus otosklerozu taklit edebilir. Bir labirent anatomisi anomalisidir (5). Çocuklarda daha sık görülür (6). Erişkinlerde ise çok nadir görülür (5). Progresif mikst tipte işitme kaybı ile kendini gösterir. Stapes refleksleri alınamaz. Temporal kemiğin yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisi (HRCT) inde vestibular akuaduktusun genişliği posterior semisirküler kanal genişliğinden büyükse geniş olarak kabul edilir (5). JervelLang-Nielsen sendromu senkop ve ani kardiak ölüm riskinin arttığı, EKG de uzamış QT aralığı ile birlikte olan geniş vestibular akuaduktus ile karakterize olan nadir bir hastalıktır (5). Özellikle yenidoğan işitme taramalarının yaygınlaştığı 1990 lardan önce doğan hastalarda otosklerozu taklit etmesi olası olan bu hastalığın akılda tutulması gerekir. Stapedektomi yapıldığı halde iletim tipi iştme kaybı düzelmeyen hastalarda aslında geniş vestibular akuaduktus olduğu düşünülmektedir (5). Superior semisirküler kanal dehissans sendromu da ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Bu hastalıkta otosklerozdan farklı olarak stapes refleksleri vardır (5). Temporal kemik HRCT si ile tanı konur. Tanı Fizik Muayene Otoskleroz otik kapsülü tutan insanlara özgü bir kemik distrofisidir (1, 2, 3). Kemik rezorpsiyonu ve formasyonunun birbirini izleyen dönemleri ile karakterizedir (1). En sık fissula ante fenestramda görülür. Stapediovestibüler eklemin ankilozu yavaş ilerleyen iletim veya mikst tipte işitme kaybına sebep olur. Genellikle bilateral ve sıklıkla asimetriktir. Kohlear endosteum tutulursa tüylü hücrelerde hasar sonucu sensorinöral işitme kaybı yapabilir. Genellikle 15-45 yaşında başlar. İşitme kaybına tinnitus ve vertigo eşlik edebilir (1). Kadınlarda 2 kat fazla görülür. Prevalansı %0.04-2.1 dir (1, 4). Beyaz ırkta daha sıktır (1). Histolojik otoskleroz klinik otosklerozdan 10 kat daha sıktır (1, 3). Etyopatogenez Ön tanı ayrıntılı öykü, fizik muayene ve odyolojik testlerle konur (1). Eksploratris timpanotomi yapılarak otosklerotik odağın görülmesi ve stapes fiksasyonunun saptanması ile tanı kesinleşir. Curr Pract ORL 2008, 4(1) Otosklerozda timpanik membran normal görünümdedir (1). Ancak otosklerozun aktif döneminde zengin vasküler bir yapıya sahip olan olgunlaşmamış otospongiotik kemikten dolayı timpanik membranda kırmızı-pembemsi bir alan görülebilir 42 Güncel Yaklaşım (Schwartze belirtisi) (1). İletim tipi işitme kaybı ile birlikte miringoskleroz varsa otoskleroza bağlı olmayan bir kemikçik zincir fiksasyonu düşünülmelidir (1). Otosklerozda odiyogramda önce alçak frekanslarda gittkçe ilerleyen iletim tipi işitme kaybı görülür. Otosklerotik odak büyümeye devam ederek stapes tabanını fikse edince yüksek frekanslar da tutulur ve gittikçe genişleyen hava-kemik aralığı görülür. Kohlear otosklerozun gelişmesiyle mikst veya sensorinöral tipte işitme kaybı görülebilir (1). Stapes fiksasyonunun odiyometrik bir işareti olan Carhart çentiği kemik iletim eşiklerinin yaklaşık olarak 500 Hz te 5 dB, 1000 Hz te 10 dB, 2000 Hz te 15 dB ve 4000 Hz te 5 dB olmasıyla karakterizedir. 2000 Hz te belirgin olan bir çentiktir. Bunun otosklerotik odağın sertliği, sürtünme ve kitle etkisinden dolayı orta kulak transformerindeki mekanik impedans değişiklikleri ile ilişkili olduğuna inanılmaktadır (1). Odyogramdaki işitme kaybına göre stapes tabanındaki patoloji hakkında önceden bilgi sahibi olunabileceği ve bunun ameliyat öncesi cerrah için yararlı olacağı bildirilmektedir. Odyogramda hava-kemik aralığının alçak frekanslarda fazla, yüksek frekanslarda az olmasının diffuz otosklerozu, tüm frekanslarda aynı olmasının ise annuler otosklerozu gösterdiği bildirilmektedir. Diffuz otosklerozda hava iletim değerleri annuler otoskleroza göre daha düşüktür (2). Hastalar kemik yolu ile kendi seslerini daha iyi duyduklarından genellikle alçak sesle konuşurlar (1). Gürültülü ortamlarda da ses volümü normalden daha yüksek olduğundan daha iyi duyarlar (Willis parakuzisi). Genellikle timpanogram basık A tipidir ve akustik refleksler ise alınamaz. Diyapozon testlerinden Rinne (-), Weber ise hasta kulağa lateralizedir. Temporal kemiğin HRTC si otosklerotik odağı gösterebilir (1). Ayrıca diğer patolojileri dışlamak ve cerrahi tedavi sırasında sorun oluşturabilecek anatomik varyasyonları saptamak için faydalıdır (7). Biyokimyasal İnceleme Otoskleroz terimi kemiğin sklerotik ve sert olduğu son inaktif dönemi, Siebenman tarafından 1912 yılında kullanılan otospongiosis terimi ise hastağın aktif ve vasküler dönemini temsil eder. Olgun olmayan otospongiotik kemik, olgun olandan 4 ile 12 kat fazla prostaglandin E2 (PGE2) üretir. PGE2 ve muhtemelen PGE1 in esas olarak labirentin kemik rezorpsiyonunu uyararak otospongiosis patogenezinde rol oynayabileceğine inanılmaktadır (1). Hastaların iç kulak semptomlarından sorumlu olan ve perilenfte saptanan enzimler ise tripsin, α-1 antitripsin, α-2 makroglobulin, kollagenaz, α-1 kimotripsin, fosfatik asit, ribonukleaz ve laktat dehidrogenazdır. Kohleanın tutulduğu hastaların bir bölümünde perilenf pH ının önemli bir oranda düştüğü gösterilmiştir. Kohleanın olgun olmayan otospongiosis döneminde hastaların asit fosfataz, β glukoinidaz, kollagenaz ve lökin aminopeptidaz konsantrasyonlarında artış ve alkalin fosfatazda düşüş saptanmıştır. Olgun safhada ise perilenfte asit fosfataz, β glukoinidaz, kollagenaz ve lökin aminopeptidazda belirgin düşüş ve alkalin fosfatazda ise önemli oranda artış saptanmıştır (1). Tedavi Otosklerozun sebebi tam bilinmediğinden tedavisi de tam yapılamamaktadır. Uygulanan tedaviler semptomatiktir (4). Aktif dönemde medikal tedavi yapılır. Cerrahi tedaviyi kabul etmeyen hastalara ise işitme cihazı önerilir. Medikal Tedavi Medikal tedavinin amacı kemik rezorpsiyonunu yavaşlatmak veya durdurmaktır. Bu amaçla sodyum fluorid tedavisi yapılmaktadır. Ancak sistemik yan etkileri olabileceğinden hastaların düzenli izlenmesi zorunludur. En sık görülen yan etkileri artralji ve plantar fasciitistir. Bulantı, kusma, gastrik ve peptik ülser gibi gastrointestinal yan etkileri azaltmak için enterik kaplı tablet veya kalsiyum karbonatla birlikte kullanılması önerilmektedir. Böbrek yetmezliği olanlarda kullanılmamalıdır. Gebe ve emzirenlerde ise doz azaltılmalıdır. Puberteden sonra erişkin dozunda kullanılabilir. Çocuklarda doz vücut ağırlığına göre azaltılmalıdır. Medikal tedavi vertigo veya ciddi tinnitusu olan otosklerozlu hastalara da önerilmektedir. Aktif dönemde günde 3-10 mg lık düşük doz yeterlidir. Stapedial fiksasyon oluşmuşsa 20 mg veya daha yüksek doz önerilir. Tedaviye 6-8 ay devam edilir. Sodyum fluorid tedavisini tolere edemeyen hastalarda biofosfanatlar kullanılabilir. Özellikle genç hastalarda, aktif otospongiosis ve Schwartze belirtisi olanlarda iyi etkiye sahiptir. Biofosfanatların da kemikte mineralizasyon bozukluğu, vitamin D eksikliği gibi yan etkileri vardır (8). Cerrahi Tedavinin Tarihçesi Otoskleroz cerrahisi 1800 lü yıllardan günümüze kadar değişim göstermiştir. Meniere 1842 yılında stapes mobilizasyonu yaptığı bir olgu yayınlanmıştır.1900 lü yılların başında horizontal semisirküler kanala fenestrasyon girişimleri yapılmıştır (9). Avrupa ve ABD de bir süre stapes cerrahisi yapıldıktan sonra menenjit riskinden dolayı bırakılmıştır. Shea, otosklerozda modern stapes cerrahisinin babası olarak kabul edilir (4, 9, 10, 11). Stapedektomi yaptıktan sonra fenestrayı ven grefti ile örtüp polietilen protez uygulamıştır. Daha sonra ven grefti yerine fasiya, perikondrium ve gelfoam kullanılmıştır (9). 1960 yılında Schuknecht ve Olezick inkus nekrozuna neden olan polietilen protez yerine tel protez kullanmışlardır. 1969 yılında ise Schuknecht ve Applebaum, tabanda küçük fenestra açıp, küçük çaplı teflon tel piston uygulamışlardır. O zamandan beri stapedotomi otoskleroza bağlı stapes fiksasyonunu en iyi düzelten girişim olmuştur (9). Cerrahi Tedavi Stapes cerrahisi tabanın total veya parsiyel olarak çıkarıldığı stapedektomi ve tabanda küçük bir fenestranın oluşturulduğu stapedotomi olmak üzere 2 ye ayrılmaktadır. Deneyimli ellerde stapes cerrahisi %90 ların üzerinde başarılı sonuçlar vermektedir (2, 11, 12). Ancak anatomik varyasyonlara sahip farklı ve güç kulak, diyabet, hipertansiyon ve kan diskrazisi gibi sistemik hastalıklar, antikoagülan kullanımı, kafa travması öyküsü, geçirilmiş operasyon ve kulak enfeksiyonları cerrahi başarıyı olumsuz etkileyen faktörlerdir (9). Persistan stapedial arter, dehissans gösteren juguler bulbus veya karotis, oval pencereye doğru tam veya tama yakın çıkıntı gösteren fasiyal sinir ve kemikçik zincir anomalileri görülebilmekte ve bazen cerrahi tedaviyi güçleştirebilmektedir (9, 13). Otosklerozdan başka tek taraflı iletim tipi işitme kaybı yapan en sık patoloji attikte kemikçik zincir fiksasyonudur. Bu nedenle stapes cerrahisi esnasında mutlaka malleus ve inkusun hareketliliği kontrol edilmelidir (9). Curr Pract ORL 2014, 10(3) Otoskleroz ve İletim Tipi İşitme Kaybı 43 Cerrahi Teknikler Stapes cerrahisi lokal veya genel anestezi ile yapılmaktadır (14). Lokal anestezi ile yapıldığında daha az kanama olmakta, girişim esnasında işitme test edilebilmekte ve oluşabilecek bir vestibüler travma halinde hasta cerrahı uyarabilmektedir. Ayrıca genel anesteziden sonra postoperatif dönemde sıklıkla ortaya çıkan kusma ve öğürmenin serebrospinal sıvı basıncını arttırarak bir perilenf fistülüne neden olabilmesi, genel anestezinin kendine ait riskleri ve daha pahalı olmasından dolayı lokal anestezi tercih edilebilmektedir (14). Lokal anestezi ile birlikte çoğunlukla sedasyon da yapılmaktadır (10). Bazı cerrahlar transkanal olarak kulak spekulumu içinden tek elle çalışmayı tercih ederken, her iki eli kullanmak için otostatik spekulum da kullanılmaktadır. Özelllikle dış kulak kanalı dar olan hastalarda ise bir helikotragal insizyon yapmak ve otomatik ekartörleri yerleştirerek çalışmak hem görüş açısını arttırmakta hem de cerraha her iki elini kullanabilme avantajını sağlamaktadır. Timpanomeatal flep için uygun insizyonlar yapıldıktan sonra titiz bir elevasyonla orta kulağa girilir. Flebin yeterli uzunlukta olması ve elevasyon esnasında zedelenmemesi büyük önem taşımaktadır. Korda timpani mümkünse timpanomeatal flebe yapışık olarak bırakılmalı veya disseke edilerek mobilize edilmelidir. Korda timpaninin korunmasına dikkat edilmelidir. Küret veya elmas uçlu tur kullanarak skutumda bir pencere açılır. Cerrahın rahat çalışabilmesi için piramidal çıkıntı, stapes tendonu, inkudostapedial eklem ve fasiyal sinir kanalının görünür hale getirilmesi önemlidir. Daha sonra bir eklem bıçağı veya çengel yardımıyla stapes başı inkusun lentiküler proçesinden ayrılır. Bu aşamada malleus ve inkusun hareketliliği kontrol edilir. Stapesin hareketliliği ve tabanın durumu kontrol edilir. Stapesin fikse olduğu saptandıktan sonra mikromakasla stapes tendonu kesilir. Stapesin arka bacağı mikromakasla kesilir. Stapes tendonu ve arka bacağını kesmek için lazer kullananlar da vardır. Stapes ön bacağı ise bir pik yardımıyla promontoriuma doğru kırılır. Stapesin suprastrüktürü mikroaspiratör veya bir çengel yardımıyla çıkarılır. Ölçüm çubuğu kullanarak kullanılacak protezin boyu belirlenir. Klasik stapedektomi ve stapedotomi arasında bu aşamaya kadar bir fark yoktur. Stapedektomide taban bir pikle delinir ve çatlayan taban çengel yardımıyla parsiyel veya total olarak çıkarılır. Bu aşamada kesinlikle doğrudan tabandan sıvı aspirasyonu yapılmamalıdır. Stapedotomide ise tabanda kullanılacak pistona uygun büyüklükte bir fenestra oluşturulur. Bunun için pik, perforatör, elmas uçlu tur veya lazer kullanılmaktadır. Birçok protezi çeşidi olmakla birlikte en çok teflon, teflon-tel ve titanyum olanlar tercih edilmektedir. Mikroforseps yardımıyla protez yerine oturtulur. Protezin tabandan 0.5 mm den fazla içeri girmemesi ve halkasının inkusa tam oturması çok önemlidir. Uzun bir protez vestibüler irritasyona, gevşek bırakılan halka ise protezin kaymasına veya travma etkisiyle inkus uzun kolunda nekroza sebep olacaktır. Teflon pistonun halkası takılmadan önce yeterince açılmakta ve takıldıktan sonra tekrar sıkılmasına gerek kalmamaktadır. Çelik tel veya titanyum gibi metal halkası olan protezlerin ise açık olan halkası takıldıktan sonra mikroforseps veya crimper ile uygun bir şekilde sıkılmaktadır. Halkanın gevşek bırakılmaması veya Curr Pract ORL 2014, 10(3) aşırı sıkılmaması gerekmektedir. Son zamanlarda inkus uzun koluna klipslenerek takılan Wengen pistonu ve halkası lazerle ısıtılınca kendiliğinden kapanan nitinol Smart protezi kullanıma sokulmuştur (12). Protez yerine yerleştirildikten sonra hareketi kontrol edilir. Perilenf sızıntısın önlemek için etrafına birkaç fibröz doku parçası yerleştirilir. Timpanomeatal flep tekrar eski yerine yatırılır. Dış kulak kanalını tam doldurmamak şartıyla üstüne spongostan parçaları yerleştirilir. Helikotragal bir insizyon yapılmışsa sütüre edilir ve dış kulak kanalı girişine ufak bir meç konur. Hastanın başı hafif yüksekte ve hasta kulak üste gelecek şekilde zorunlu ihtiyaçlar dışında 24 saat yatakta tutulur. 2-3 gün sonra dış kulaktaki meç çıkarılır. 2-3 hafta sonra dış kulakta erimiş olan spongostanlar aspire edilir. 3 aya kadar ağır egzersiz, spor ve kulakta basınç farkı oluşturabilecek yolculuklar yasaklanır. 2-3 ay sonra ilk odyometrik test yapılabilir. 1966 yılında Henri Martin tarafından basamakları tanımlanan stapedotomiyi, Ugo Fisch tersine çevirerek kendine özgü revers stapedotomi tekniğini geliştirmiştir (15). Bu teknikte stapessuprastrüktürü daha yerinde iken önce taban delinmekte ve protez yerleştirilmektedir. Daha sonra inkudostapedial eklem ayrlmakta, stapes tendonu ve arka bacağı kesilmekte, ön bacağı ise kırılarak stapes suprastrüktürü çıkarılmaktadır. Helikotragal insizyon yapmayı ve özel aletler kullanmayı gerektiren bu teknikte uygulanacak protezin de 0.4 mm çapında olma zorunluluğu vardır. Klasik stapedotomiye göre bazı önemli avantajları olsa da teknik olarak daha zordur. Postoperatif hava yolu eşiği ile preoperatif kemik yolu eşiği arasındak fark 10 dB e kadar kapanırsa yapılan cerrahinin başarılı olduğu kabul edilmektedir (14, 16, 17, 18). Bilateral olan olgularda karşı kulağa da stapes cerrahisi yapılması tartışmalı bir konudur (9). İlk operasyon başarılı ise en erken 6-12 ay sonra karşı kulağa da stapes cerrahisi yapılması önerilmektedir. Otosklerozda ideal olarak kulağa yapılacak ilk cerrahi aynı zamanda son cerrahi olmalıdır (11). Çünkü revizyon cerrahisinin sonuçları primer cerrahi kadar iyi değildir (12, 17). Ciddi sensorinöral işitme kaybı riski primer cerrahiye göre 2-10 kat daha fazladır (9). Bu nedenle stapes cerrahisinin deneyimli bir cerrah tarafından yapılması önerilmektedir (2). Revizyon cerrahisi yapmanın ana sebebi tekrar iletim tipi işitme kaybı oluşmasıdır (12). İşitme kaybı erken dönemde oluşmuşsa genellikle cerrahi teknikteki bir hataya bağlıdır. İşitme kaybı progresif ise protezin kayması veya tabanın tekrar oblitere olmasındandır (9). Revizyon cerrahisinde protez uzun veya kısa ise çıkarılıp uygun boyda yenisi takılır. Yerinden çıkmış bir protez ise şaftında bozukluk yoksa çıkarılıp tekrar takılabilir. İnkus uzun kolu nekrozu saptanırsa malleus-taban protezi uygulanabilir. Bu teknik daha zor ve bazı riskleri vardır (19). Erode olan inkus uzun kolunun bone cement ile uzatılması ve üstüne protez takılması da önerilmektedir (20). Juvenil otoskleroz veya konjenital stapes fiksasyonlu çocuklarda stapedotomi ile olguların yaklaşık olarak %75 inde iyi sonuçlar alındığı bildirilmektedir (9). Konjenital stapes fiksasyonunda işitme kaybı ilerleyici değildir ve genellikle 3 yaşında farkedilir. Çocukların yaklaşık olarak %25 inde HRCT de malleus ve inkus anomalileri de saptanır. Juvenil otosklerozda ise işitme kaybı ilerleyicidir ve nadiren 9 yaşından önce görülür. Hastaların yarısında aile öyküsü vardır. 44 Güncel Yaklaşım Olgular iyi seçilirse çocuklarda stapedektominin de emin bir şekilde yapılabileceği bildirilmektedir (9, 16). Obliteratif otoskleroz çocuklarda erişkinlere göre 2 kat fazla görülmektedir. Ancak bunun stapedektomi için kontrendikasyon olarak görülmemesi gerektiği, çünkü beklemenin cerrahiyi daha da güçleştireceği bildirilmektedir (16). Stapedektominin Komplikasyonları Timpanik membran perforasyonu, korda timpani hasarı, gusher, persistan stapedial arteryaralanmasına bağlı kanama, protezin kayması, parsiyel veya total sensorinöral tipte işitme kaybı, seröz labirentit, perilenf fistülü, reparatif granuloma, fasiyal sinir paralizisi görülebilir (7, 9). İşitme Cihazı Uygulaması Cerrahi tedaviyi kabul etmeyen veya cerrahi tedavinin yapılamayacağı hastalarda işitme cihazı kullanmak başka bir tedavi seçeneğidir. Ancak bu hastalığın gidişini durdurmaz. Klasik işitme cihazlarını kullanamayacak hastalarda kemiğe implante edilebilen cihaz (BAHA) bir seçenek olabilir. Ağır derecede sensorinöral işitme kaybı olanlarda ise kohlear implant uygulanabilir (8). Sonuç İletim tipi işitme kaybının önemli nedenlerinden biri olan otosklerozun özellikle aktif döneminde medikal tedavi yararlı olabilir. Deneyimli ellerde yapılan stapes cerrahisi ise oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Bazı durumlarda işitme cihazı ile rehabilitasyon cerrahi tedaviye bir alternatif olabilir. 12. Bakhos D, Lescanne E, Charretier C, Robier A: A review of 89 revision stapes surgeries for otosclerosis. Eur Ann Otorhinolaryngol Head Neck Dis. 2010, 127, 5:177-82. 13.Gültekin G, Olgun L, Kandoğan T, Eryılmaz Z, Çerçi U, Aydar L: Otoskleroz cerrahisinde farklı tekniklerin karşılaştırılması ve sonuçları. KBB-Forum 2004, 3(1):7-9. 14. Güneş S, Kandoğan T, Olgun L, Gültekin G, Alper S, Çerçi U: Otoskleroz cerrahisinde stapedotomi tekniği ve kullanılan 0.4 mm ve 0.6 mm’lik pistonların işitmeye olan etkilerinin karşılaştırılması: 220 olgunun uzun dönem sonuçlarının değerlendirilmesi. Turk Arch Otolaryngol 2005, 43(2):73-8. 15.Fisch U: Özel cerrahi teknikler. In: Uluğ T (çeviri editörü): Timpanoplasti, Mastoidektomi ve Stapez Cerrahisi, Genişletilmiş 2. baskı, Habitat Yayıncılık, 2011, s(p) 224-237. 16. Lippy WH, Burkey JM, Schwing AG, Rizer FM: Short- and long-term results of stapedectomy in children. Laryngoscope 1998, 108:569-72. 17. Han WW, Incesulu A, McKenna MJ, Rauch SD, Nadol Jr, JB, Glynn RJ: Revision stapedectomy: Intraoperative findings, results, and review of the literature. Laryngoscope 1997, 107:1185-92. 18. Bozan S, Öztürk Ö, Yüksel S, Karaman E, Yılmaz S, Enver Ö: Stapes cerrahisinde uzun dönem işitme sonuçları. Cerrahpaşa J Med 2004, 35:170-3. 19. Sarac S, McKenna MJ, Mikulec AA, Rauch SD, Nadol Jr, JB, Merchant SN: Results after revision stapedectomy with malleus grip prosthesis. Ann Otol Rhinol Laryngol 2006, 115(4):317-22. 20. Serin GM, Çam B, Derinsu U, Sari M, Batman Ç: Incus augmentation with glass ionomer cement in primary and revision stapes surgery. Ear Nose Throat J. 2010, 89,12:589-93. Referanslar 1. Uppal S, Bajaj Y, Rustom I, Coatesworth AP: Otosclerosis 1: the aetiopathogenesis of otosclerosis. Int J Clin Pract. 2009, 63, 10:1526-30. 2. Genç A, Sennaroğlu L: Is it possible to predict diffuse obliterative otosclerosis preoperatively by audiologic examination. Int J Audiol. 2007, 46:203-7. 3. Bou-Assaly W, Mukherji S, Suinivasan A: Bilateral cavitary otosclerosis: a rare presentation of otosclerosis and cause of hearing loss. Clinical Imaging 2013, 37:1116-18. 4. Redfors YD, Möller C: Otosclerosis: Thirty-year follow-up after surgery. Ann Otol Rhinol Laryngol 2011, 120(9):608-14. 5.Wieczorek SS, Anderson Jr. ME, Harris DA, Mikulec AA: Enlarged vestibular aquaduct syndrome mimicking otosclerosis in adults. Am J Otolaryngol 2013, 34:619-25. 6. Hirai S, Cureoglu S, Schachern PA, Hayashi H, Paparella MM, Harada T: Large vestibular aquaduct syndrome: a human temporal bone study. Laryngoscope 2006, 116:2007-11. 7. Ulug T, Basaran B, Minareci O, Aydin K: An unusual complication of stapes surgery: profuse bleeding from the anteriorly located sigmoid sinus. Eur Arch Otorhinolaryngol 2004, 261:397-9. 8. Uppal S, Bajaj Y, Coatesworth AP: Otosclerosis 2: the medical management of otosclerosis. Int J Clin Pract. 2010, 64, 2:256-65. 9. Bajaj Y, Uppal S, Bhatti I, Coatesworth AP: Otosclerosis 3: the surgical management of otosclerosis. Int J Clin Pract. 2010, 64, 4:505-10. 10. Martin C, Fraysse B: Otospongiosis surgery. Calibrated stapedotomy, or ‘’piston transplatinaire’’. Eur Ann Otorhinolaryngol Head Neck Dis. 2011, 128, 3:155-8. 11.Gristwood RE, Venables WN: Analysis of long-term hearing gains after stapes surgery with piston reconstruction for otosclerosis. Ann Otol Rhinol Laryngol 2013, 122(8):500-10. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Travmalar ve İletim Tipi İşitme Kaybı Traumas and Conductive Hearing Loss Tunis Özdoğanoğlu ÖZET ABSTRACT Travmatik iletim tipi işitme kayıpları mekanik travma, barotravma, termal travma, kimyasal travma ve elektriksel travma olarak sınıflandırılabilinir. Mekanik travma en sık görülen iletim tipi işitme kaybına neden olan travmadır. Motorlu araç kazaları, düşmeler, dış kulak yolundan yabancı cisim travması ve direkt künt kafa travmaları ise en sık görülen mekanik travmalara örneklerdir. Patlamalar ve atmosfer basıncında değişikliğe neden olan havayolu seyahati, scuba ve gökyüzü dalışları ise en sık barotravma nedenleridir. Patlamalar barotravma dışında akustik ve mekanik travmalara da neden olmaktadır. Termal, kimyasal ve elektriksel hasarlar literatürde çok az tanımlanmış ve yayınlanmıştır. Belirtilen travmatik nedenler sensorinöral, iletim ve mixt tip işitme kaybına neden olabilmektedir bu da tedavi yöntemine şekil vermektedir. Sensörinöral işitme kaybı tedavisi iletim tipi işitme kaybına göre daha iyi şekillenmiştir. Travmatik iletim tipi işitme kaybı daha fazla literatür desteği ile klasifikasyon ve tedavi algoritmalarına ihtiyaç duymaktadır. Traumatic conductive hearing loss can be classified as mechanical trauma, barotrauma, thermal trauma, chemical trauma, and electrical trauma. Mechanical trauma is the most common case seen after motor vehicle collisions, falls, foreign body trauma through the external ear canal and direct blunt head trauma. Blast injuries and atmospheric pressure changes such as airway travelling, scuba and sky diving cause barotrauma. Blast injuries also cause acoustic trauma and mechanical injury. Thermal, chemical and electrical injuries are poorly defined and published at the literature. These traumatic outcomes can cause sensorineural, conductive or mixed hearing loss which determines the shape of the management. Sensorineural hearing loss management is almost shaped but conductive hearing loss management needs more information for a better classification and management algorithms. Anahtar Kelimeler: Travma, baro travma, patlama lezyonları. Key Words: Trauma, barotrauma, blast injuries. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 45-52 Giriş Travmatik işitme kayıplarının en sık nedenleri araç içi veya dışı trafik kazaları, düşme, patlamalar ve direkt kafa travmasına neden olabilecek darplardır (1). Bu nedenlerle birlikte dış kulak yolundan (DKY) penetran yabancı cisim travmaları travmatik işitme kayıplarına neden olan diğer bir etkendir. Bu etkenler direkt temporal kemiğe, orta kulağa, timpanik membrana (TM), DKY’na, ve aurikulaya hasar verebileceğinden mekanik travma olarak değerlendirilmiştir. İşitme kaybına neden olabilecek travmatik diğer nedenler ise barotravmalar, termal travmalar, kimyasal travmalar ve elektriksel travmalar olarak sınıflandırılmıştır (2). Birçok çalışmada geçen blast (patlama) tarzı travmalar direkt mekanik bir travma olmadığından barotravmalar başlığı altında değerlendirilmiştir. Patlama sonrası kafa travması olmaksızın iletim tipi işitme kaybı (İTİK) görülmesi yayılan basınç dalgasının TM ve orta kulak yapılarında meydana getirdiği hasarlardan kaynaklanmaktadır. Patlamalarda tersiyer hasar olarak tanımlanan düşme veya başka bir nedenle kafa travması yaşanması, barotravmaya ek olarak künt kafa travması (mekanik travma) olarak da değerlendirilmektedir. Travmaların neden olduğu hasarların sonucu olarak hangi tip ve ne kadar işitme kaybı olabileceği Tablo 1 ve 2 de gösterilmiştir. Tablo 3 te görüldüğü üzere travmatik işitme kayıpları literatürde daha çok mekanik travmalar ve patlamalar olarak Curr Pract ORL 2008, 4(1) değerlendirilmiştir. İletim tipi işitme kaybına neden olan daha basit ve olağan travmatik durumlar literatürde pek yer bulmamaktadır. Örneğin termal travma gibi yanıkların aurikula ve DKY’na verdiği hasar sonrası geçici veya kalıcı işitme kayıpları ile ilgili bilgi sınırlı sayıda kaynakta (4) bulunmaktadır. Bu nedenle İTİK yapan termal, kimyasal ve elektriksel travmalar kanıt değeri düşük veriler ile sınıflandırılmak zorunda kalınmıştır. Literatürde mekanik veya diğer travmalar akut travmatik (geçici) İTİK safha ve kronik travmatik (kalıcı) İTİK safha olarak sınıflandırılmamıştır. Yapılan bu sınıflandırma travmatik iletim tipi işitme kayıplarının konservatif veya cerrahi açıdan daha sistematik değerlendirilmesine dair kanıtlar oluşturacaktır. İletim Tipi İşitme Kaybı Yapan Travmalar Mekanik Travmalar Araç kazaları, direkt temporal travmalar veya düşmelerle oluşan mekanik temporal kemik travmaları sonucu oluşabilen temporal kemik fraktürleri dışında dış kulak yolundan yapılan penetran travmalar da bu kategoride sınıflandırılabilinir. Penetran travmalar DKY’na, TM’a, oval ve yuvarlak pencereye ve kemikçik zincire mekanik olarak hasar verebilir. BOS sızıntısı, epidural ve subdural hemoraji ve menenjite neden olmayan 46 Güncel Yaklaşım Tablo 1. Travma çeşitlerinin neden olabildiği hasarlar ve tahmini işitme kaybı miktarları İşitme kaybına yol açan travma çeşitleri Aurikula ve DKY hasarı nedeniyle İTİK TM hasarı nedeniyle İTİK Kemikçik hasarı nedeniyle İTİK Koklear veya nöral hasar nedeniyle SNİK Mekanik travma +10-30dB +10-30dB +20-30dB + Barotravma - +10-30dB +20-30dB + Termal travma +10-30dB +10-30dB - - Kimyasal travma +10-30dB +10-30dB +20-30dB + Elektriksel travma - +10-30dB +20-30dB + Tablo 2. İletim tipi işitme kayıpları fizyopatolojileri ve tahmini işitme kaybı seviyeleri İTİK nedeni Fizyopatoloji İşitme kaybı miktarı Aurikula ve DKY hasarı Tıkanıklığın derecesine bağlı olarak ses dalgasının intakt TM’a ulaşmasının engellenmesi 0-36 dB* TM hasarı TM hasarının boyutuyla doğru orantılı hidrolik sistem bozukluğu 0-40 dB# TM hasarı ve Kemikçik hasarı TM hasarının boyutuyla doğru orantılı hidrolik sistem ve kaldıraç sistem bozukluğu 0-50 dB# Total TM hasarı ve Kemikçik hasarı Hidrolik sistem ve kaldıraç sistem bozukluğuna ek olarak faz farkı kaybı 50 dB# İntakt TM arkasında kemikçik zincir hasarı ve/veya oblitere oval pencere Hidrolik sistem ve kaldıraç sistem bozukluğuna ek olarak faz farkı kaybı ve TM’dan yansıma 55-60 dB# *Peter S. Roland (3) #Şafak M.A. (4) Tablo 3. Literatürde yayınlanan travmatik işitme kayıplarına örnekler Jonathan R. Grant ve ark. (1) Seyhan ve ark. (5) Hasar mekanizması Tüm hastalar Sadece İTİK Mixt tip İK Sadece İTİK Motorlu araç kazası 47 29 18 17 Düşme 29 22 7 7 Silahla yaralanma 3 3 0 2 Q-tip (kulak çubuğu) 4 4 0 1 Darp ve künt travma 12 9 3 5 Patlama 3 2 1 2 Toplam 98 69 29 32 TMP 23 19 4 2 HT 19 15 4 KH 56 35 21 32 İTİK: İletim tipi işitme kaybı, TMP: Timpanik Membran Perforasyonu, HT: Hemotimpanum, KH: Kemikçik hasarı Curr Pract ORL 2014, 10(3) Travmalar ve İletim Tipi İşitme Kaybı 47 penetran travmalar sensörinöral işitme kaybı (SNİK), İTİK, perilenfatik fistül, vestibüler disfonksiyon ve fasiyal sinir paralizisi gibi komplikasyonlara neden olabilir. İTİK’na yol açan diğer bir mekanik travma ise iatrojenik orta kulak travmalarıdır. Bunlara ventilasyon tüpü uygulaması, timpanoplasti ve mastoidektomi sırasında oluşabilen komplikasyonlar dışında tedavi amaçlı takılan timpanostomi tüplerinin yarattığı İTİK da eklenebilir (6). Travma sonrası İTİK’na yol açan nedenler sadece kemikçik hasarları değil aurikula ve DKY hasarları, orta kulaktaki hemotimpanum (HT), timpanik membran perforasyonu (TMP), oval ve yuvarlak pencere hasarlarıdır. Temporal kemik kırığı olan çocukların %68-96 sında işitme kaybı başta olmasına rağmen sadece %13’ünde 1 aydan uzun sürmektedir (7-8). Longitudinal fraktürler DKY hasarı, TM hasarı, orta kulakta hematom ve kemikçik hasarı nedeniyle kalıcı İTİK’na daha sık neden olurlar (5, 9). Transvers fraktürler ise daha sık orta kulak hematomuna fakat daha az kemikçik zincir hasarına neden olarak geçici İTİK’na yol açarlar. Mekanik travma sonucu oluşan temporal kemik fraktürleri %80 oranında longitudinal %20 transvers olarak bilinmesine rağmen mixt fraktürlere de sık rastlanmaktadır. Transvers fraktürler daha sık SNİK yapsa da longitudinal fraktürlerde de az da olsa görülebilmektedir. Herhangi bir fraktür olmasa da künt temporal kemik travması veya kontüzyon daha çok SNİK olmak üzere İTİK veya mixt tip işitme kaybına yol açabilir. Seyhan ve ark.’nın 32 travmatik kemikçik hasarı olan hasta üzerinde yaptıkları çalışmada %53 trafik kazası, %21 yüksekten düşme, %9 direkt kulak travması (aurikulaya gelen yumruk ve tokat), %6 künt kafa travması, %6 mayın patlaması, %3 yabancı cisim penetrasyonu tespit edilmiş. Bu hastaların %25’inde temporal kemik fraktürü, %21’inde periferik fasiyel paralizi, %7’sinde ani SNİK, %7’sinde TM perforasyonu, %7’sinde pseudomembran, %7’sinde dış kulak yolu fraktür hattında osteom görülmüştür. Akut Travmatik (Geçici) İTİK Safhası Tos, kafa travması hemen sonrasında %67 işitme kaybı olan hasta grubunda %59 İTİK tespit etmiştir, %15-20 hastada ise kalıcı İTİK görülmüştür (10). Geçici İTİK safhası konservatif (tedavisiz, medikal ve minör cerrahi tedavi) tedavi yöntemleri ile geçici İTİK yapan nedenlerin düzelmesidir. Geçici İTİK nedenleri olarak aurikula ve DKY hasarları, minör TM perforasyonları ve orta kulaktaki hemoraji (HT) sayılabilir. Travma sonrası kısa süre içerisinde aurikula ve DKY değerlendirilerek TM görüşü sağlanmalıdır. Mikroskopik değerlendirmede DKY’nda bulunan herhangi bir patoloji yanlış sonuçlara varmamak için temizlenmelidir, hemoraji veya BOS fistülü şüphesinde konservatif tedavi ile takip edilebilir. Ödem, hemoraji, fraktür sonrası anatomik değişiklikler gibi nedenlerle TM görüşü sağlanamazsa gerekli antiödem ve antibiyotik tedavisiyle beraber sık pansumanlar ile DKY tedavi edilir. Enfeksyon ve iyileşmeyi engelleyen kronik bir hastalık olmadığı sürece genellikle 1-2 hafta içerisinde aurikula ve DKY iyileşmesi tamamlanır. TMP olduğunda orta kulaktaki kan hızlıca drene olarak temizlenir, perforasyon yokluğunda orta kulaktaki hemoraji HT’a neden olarak işitme kaybına yol açar. Birkaç hafta içinde orta kulaktaki hemorajik sıvının medikal tedaviyle veya tedavisiz dağılması ile birlikte İTİK düzelir (11). Minör ve Curr Pract ORL 2014, 10(3) komplike olmayan TM perforasyonları 1-3 ay içerisinde %88 oranında spontan olarak iyileşebilir (11, 12). Johnathan ve ark. TMP’larının iyileşme süresini ortalama 2.47±1.06 ay olarak bildirmiştir. Minör veya majör TM hasarı olan durumlarda ilk aşamada konservatif davranarak paper timpanoplasti ile iyileşme süreci kısaltılabilir. 3. aya kadar olan süreç geçici (spontan iyileşebilen) dönem olarak nitelendirilebilinir (5, 12, 13). Jonathan ve ark. genel olarak, travmatik işitme kayıplarının konservatif olarak iyi tolere edildiğini ve prognozunun da iyi olduğunu bildirmiştir. Ayni çalışmada, diğer birçok çalışmada belirtilen İTİK nedeniyle yapılan timpanoplastilerin sonuçlarına benzer bir sonucun (10dB ve daha az İTİK) sadece 6 ay yakın takip ve konservatif yöntemlerle sağlanması nedeniyle cerrahi sürecin bu süreden sonra düşünülmesi gerektiğini bildirmiştir (1). Travma sonrası akut dönemde en sık cerrahi müdahale endikasyonları ise fasiyel paralizi, BOS fistülü ve perilenfatik fistüllerdir. Bu endikasyonların tümüyle birlikte TMP, HT ve kemikçik patolojileri görülebilir. Stapediovestibüler hasarlarda incus, stapes, footplate ve oval pencere hasarları ile birlikte oluşan perilenfatik fistül (PLF) İTİK, SNİK, vertigo ve tinnitusa neden olabilir. Bogaerts ve ark. yaptığı literatür taramasında PLF nedeniyle cerrahi olarak müdahale edilmiş 18 stapediovestibüler luksasyon hastasının 13’ü DKY’ndan penetran travma, 4’ü künt travma 1’i barotravma nedeniyle oluşmuş. Penetran travmaların 12’sinde TMP mevcut, 1’inde TM intakt. İntakt TM, pentran cismin bir tarağın üst ucu olması ve malleus üzerinden baskı yaparak kemikçik zincir dislokasyonu ve internal stapes dislokasyonu oluşturması olarak açıklanabilir veya hastanın travmadan 9 gün sonra başvurması nedeniyle perforasyonun spontan iyileşmesi olarak da açıklanabilir (14). Perilenfatik fistüle neden olan 4 künt travmada ise TM intakt, kemikçik hasarı ve stapes subluksasyonu tespit edilmiş. Künt travma penetran travmaya göre daha çok eksternal (timpanik kaviteye) stapediovestibular dislokasyona neden olmaktadır. 18 Stapediovestibüler luksasyondan 14’ü internal (vestibül içerisine) diğer 4’ü ise eksternal dislokasyon olarak tespit edilmiş (14). Bu çalışmada bildirilen perilenfatik fistüle neden olup opere olan vakalar penetran travmaların en ciddi senaryosudur. Tabi ki penetran travalar TMP, birçok kemikçik zincir hasarı, stapes subluksasyonu ve iç kulak hasarı aşamalarından herhangi bir seviyede hasar oluşturabilir. Penetran travmalarda tedavi, hasar seviyesine ve komplikasyonlara göre değerlendirilmelidir. Komplikasyonsuz vakalar daha önce belirtildiği gibi konservatif olarak tedavi edilebilir, iyileşmeyen perforasyonlar veya kalıcı İTİK kemikçik patolojileri açısından değerlendirilmelidir. SNİK ile beraber vestibüler semptomlar stapes subluksasyonu, oval pencere ve yuvarlak pencere hasarı açısından akut safhada değerlendirilip tedavi edilmelidir. Bu aşamada labirent hasarı ve PLF tanısı için temporal kemik fraktürü ve pneumolabirent değerlendirilmesi yüksek rezolüsyonlu temporal kemik BT ile yapılmalıdır. Konservatif tedavi ile vestibüler semptomlar takip edilirken değişmeyen, artan vestibuler semptomlar veya artan SNİK cerrahi tedaviyi düşündürmelidir. Geç tedavi edilen stapediovestibular subluksasyon vakalarında işitme kayıplarının değişmediği ve artan vestibüler komplikasyonlar nedeniyle ileri 48 Güncel Yaklaşım derecede SNİK olan hastaların işitmelerinin feda edilmesi gerekebileceği bildirilmiştir (14, 15). Kronik Travmatik (Kalıcı) İTİK Safhası Kalıcı İTİK’na yol açan patolojilerin tanımlanması tedaviyi planlamada yardımcı olmaktadır. Komplike olan ve konservatif tedavi ile kapanmayan TM perforasyonları, tüm kemikçik zincir hasarları ve her iki patolojinin birden olduğu durumlar cerrahi müdahale gerektiren İTİK’larıdır. Literatürde travmatik İTİK daha çok ossiküler patolojiler için değerlendirilmiştir. Bu nedenle cerrahi müdahale daha çok TM intakt iken İTİK olan kemikçik hasarlı hastalar için bildirilmiştir. Birçok çalışmada cerrahi müdahale zamanı ve kriterlerinin farklı bildirilmiş olması bu konuda bir konsensusa varılmadığını göstermektedir. Travma sonrası günler içinde TM tamiri ve eksplorasyonunu öneren çalışmalar daha çok DKY’ndan gelen penetran travmalara örnektir (16, 17). Travma sonrası 6.-7. haftada (11) veya 3 ay sonrasında (12, 13) ossiküler patoloji nedeniyle orta kulak eksplorasyonunu öneren çalışmalar bildirilmiştir. Jonathan ve Lee TM’ı intakt olan hastanın işitme kaybı 30 dB ve daha fazla ise ve 6 aydan daha uzun sürüyor ise cerrahi olarak orta kulak eksplorasyonu ve kemikçik zincir rekonstrüksyonunu önermektedir (1, 18). Seyhan ve ark. ise HT veya TM hasarı düzeldikten 2 ay sonra 30 dB ve daha fazla bir kayıp orta kulak patolojisini düşündürdüğü için eksplorasyon önermektedir (5). Geçici dönem iyileşme tamamlandıktan sonra saf ses odyogram ve timpanogram yapılarak HT çözülse de orta kulakta serum veya sıvının temizlenmiş olduğu görülmelidir. Sadece kemikçik hasarını değerlendirmek yerine daha geniş bir spektrumdan bakarak odyogramda İTİK derecesi, olabilecek diğer orta kulak yapılarındaki hasarlarla beraber değerlendirilmelidir. Tablo 2’de gösterilmiş olan, sadece minör TM hasarı sonrası 0-40 dB kaybı olan hastanın perforasyonu 3 ay içerisinde spontan kapanmazsa veya paper timpanoplastiden yarar görmezse konservatif tedavi yeterli olmamıştır ve cerrahi müdahale düşünülmelidir. TM hasarı nedeniyle kalıcı İTİK olan hastalara tip I timpanoplasti ile perforasyon tamiri yapılırken odyogramı kemikçik hasarı düşündürtmese de kemikcik zincir kontrol edilmelidir. Seyhan ve ark.’nın çalışmasında birçok minör kemikçik hasarı büyük perforasyonların neden olduğu 30-40 dB’lik kayıpların gölgesinde kalarak teşhis ve tedavi edilemediğinden bahsedilmiştir (5). Minör veya majör perforasyonlarla birlikte 30 dB ve üzeri İTİK kemikçik hasarını düşündürmeli ve operasyon planlanırken yüksek rezolüsyonlu temporal BT çekilerek ayrıntılı bir şekilde kemikçik rekonstrüksyonu planlanmalıdır. Akut travmatik İTİK sürecinden sonra mikroskopik değerlendirmede herhangi bir perforasyon tespit edilmeyen İTİK’larında kemikçik hasarı nedeniyle cerrahi eksplorasyon düşünülmelidir. Travma alan tarafın karşı tarafında da temporal kemik fraktürü ve kemikçik hasarı bildirilmiştir (19) bu yüzden mutlaka travmalar bilateral değerlendirilmelidir. Akut safhada intakt TM posterioründe HT mevcudiyeti kemikçik hasarını değerlendirmemizi engellemektedir. HT görülmediği akut safhada ise İTİK’nın 30 db ve üzerinde olması kemikçik hasarını düşündürse de literatür daha çok akut travmatik İTİK döneminin konservatif olarak geçirilmesini önermektedir (1, 5, 11, 12, 13). Jonathan ve ark. perforasyon ve HT görülmeyen sadece kemikçik hasarı düşünülen hastaların %76’sının 6 ay içerisinde spontan olarak 20 dB ve daha iyi seviyede bir İTİK oluşturduğunu belirterek kemikçik hasarlarında da konservatif davranılmasını önermektedir (1). Seyhan ve ark. ise HT veya TM hasarı düzeldikten 2 ay sonra 30 dB ve daha fazla kaybı olan hastalara orta kulak eksplorasyonu önermektedir. Bu kriterlerdeki 32 hastaya yapılan eksplorasyonda %25 incudostapedial dislokasyon ve rotasyon; %15 incusun uzun procesinde fraktür; %12.5 incus uzun procesde erozyon; %7.5 incus dislokasyonu, inkus yokluğu ve stapesin anterior crusunda fraktür; %5 stapes footplatinde fraktür ve %2.5 stapes anterior crusda erozyon, stapes erozyonu, incus kısa kolunda fraktür, incus dislokasyon ve fiksasyonu, incudomalleolar dislokasyon, malleus yokluğu, malleus fiksasyonu ve malleus fraktürü tespit etmiştir. Bu hastalar gerekli ossikuloplasti ve rekonstrüksyon yöntemleriyle tedavi edilmiştir (5). En sık görülen kemikçik hasarı olan inkudostapedial eklem dislokasyonu (Resim 1) diğer birçok çalışmada da vurgulanmıştır (5, 7, 20). Bu gibi kemikçik zincir hasarlarında kemik zincir ya yeniden şekillendirilir (ossiculoplasti) ya Parsiyel Ossiküler Replasman Protezleri (PORP) ve otogreftlerle yeniden oluşturulur ya da bone cement ile fixe edilir (21, 22). Gecikmiş dönem kemikçik rekonstrüksyonu sınırlı sayıda yapılan çalışmada belirtilmiştir (5, 9, 23). Bu gibi kronik olgularda kemikçikler zaman içerisinde farklı lokalizasyonlarda ve pozisyonlarda görülebilir. Kronik bir dislokasyon sonrası epitimpanum kemik duvarına fikse olan malleus başı repozisyon ve fiksasyon (ossiküloplasti) ile tamir edilebilinir (24). Başka bir gecikmiş vakada tüm incus kemikçiğinin yokluğunun açıklanmasında zorlanıldığı bildirilmişti (5). Saito ve ark. İncusun uzun kolu travma sırasında posteriore doğru rotasyon gösterip disloke olarak TM’dan veya fraktür hattından posteriore doğru yer değiştirerek DKY’na fırlayabileceğini bildirilmiştir (25). Manish ve ark.’nın bildirdiği başka bir vakada ise trafik kazası sonrası longitudinal temporal kemik fraktürü tespit edilen hasta acil tedavisi yapıldıktan bir ay sonra işitme kaybı ile başvurmuş. Hastada intact TM ile birlikte DKY posterosuperiorde intakt DKY cildi altında incus kemikçiğinin tama yakın bir şekilde bulunduğu bildirilmiş (Resim 2). Bunu, travma sırasında fraktür hattının açıldığı sırada incusun posteriöre Resim 1. İnkus lentiküler prosess (alttaki ok) ile stapes (üstteki ok) dislokasyonu Curr Pract ORL 2014, 10(3) Travmalar ve İletim Tipi İşitme Kaybı 49 havuza veya denize tüplü-tüpsüz dalışlarda orta kulaktaki basıncın eşitlenmesi için yeterli zaman bulunmaktadır. Ancak bu adaptasyon için nazal, paranasal, nazofarenks, östaki kanalı ve orta kulağın sağlıklı ve açık olması gerekmektedir. Bu nedenle bu yapıların tıkalı olduğunun bilindiği durumlarda ya da skuba dalışı sırasında yutkunmayla ve valsalva manevrasıyla orta kulak eşitlenemediğinde veya gökyüzü dalışına (skydiving) çıkılan basınç düzenleyicisi olmayan açık uçaklarda orta kulak basıncının eşitlenemediği gibi durumlarda skuba dalışından veya gökyüzü dalışından vazgeçilmesi gerekmektedir. Bu yapıların tıkalı olması hava ile dolu olan her bölgede olacağı gibi yüksek basınçtan düşük basınca doğru bir genişleme ve dolayısıyla dokularda gerilim oluşturacaktır. Paranazal sinüs ve orta kulak yapıları gibi hava dolu kapalı alanlarda oluşan bu basınç değişikliği barotravmaya neden olmaktadır. Resim 2. Longitudinal temporal kemik fraktüründen bir ay sonra düzelmeyen işitme kaybı nedeniyle başvuran hastanın DKY görüntüsü. İntakt TM’ın postero lateralinde DKY cildi altında intakt incus kemikçiği (26). doğru fraktür hattı boyunca deplase olması ve DKY cildi tarafından yakalanılması olarak açıklamıştır. Acil tedavi sırasında DKY hemorajik ve kan pıhtılı olması incus’u DKY’ndaki fraktür hattı olarak değerlendirilmesine neden olduğu belirtilmiş. İncus’un en fazla travma nedeniyle deforme olmasının nedeni malleus ve stapesten farklı olarak daha az destek yapısına sahip olmasıdır. Malleus ve incus hasarı görülen vakalarda mutlaka incus hasarı aranmalıdır (26). Selesnick ve ark. 15 çalışmalık bir derlemeyle ulaştıkları sonuç akkiz DKY atrezilerinin %54.1 kronik enfeksiyon ve inflamasyon, %20.2 DKY cerrahisi sonrası ve %11 posttravmatik olduğu bildirilmiştir (27). Magluilo ve ark. 41 vakalık bir akkiz dış kulak yolu atrezisi serisinde İTİK’na yol açan tüm atrezilerin %10’u posttravmatik nedenle oluşan atreziler olduğu bildirilmiştir (28). Bu atrezilerin tedavisinde medikal tedavinin çok sınırlı bir yeri vardır, asıl amacın açık ve kuru bir DKY’nun sağlanması olduğu ve bunun sadece cerrahi olarak sert veya yumuşak proliferatif dokuların DKY’ndan uzaklaştırılmasıyla sağlanabileceği bildirilmiştir (29, 30). Barotravmalar Barotravma, havanın DKY’ndan veya östaki kanalından geçerek orta kulak ve iç kulak yapılarının yüksek veya düşük basınca maruz kalmasıdır. Bu basınç östaki kanalı sayesinde eşitlenemezse basınç orta kulak yapılarına özellikle TM’a hasar vermektedir. Atmosfer Basıncındaki Değişikliklere Bağlı Barotravma Hasarları Deniz seviyesindeki basınç 1 atm basınçtır bu da 760 mm Hg’ya eşdeğerdir. Ortalama 6000 metre yükseklikte atmosfer basıncı yarılanarak 0.5 atm olurken her 10 metre derinlikte ise 1 atm basınç artışı olmaktadır. Vücudumuz atmosfer basıncındaki minör değişikliklere her gün maruz kalmakta ve bu değişikliklere adapte olabilmektedir. Kapalı ortamda, yüksek bir tepeye veya binaya çıkıldığında, havayolu seyahatlerinde, Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kulakta oluşan bu barotravmanın seviyesine ve etki süresine göre dokular elastisitesi kadarıyla hareket edecektir daha sonrasında sırasıyla kapiller hemoraji, orta kulak efüzyonu ve HT görülebilmektedir. Basıncın artması ve eşitlenememesi TMP’na yol açmaktadır, ani bir basınç değişikliği olmadığından kemikçik hasarı daha az görülmektedir. PLF yüksek basınç değişikliklerinde TMP ile birlikte veya tek başına görülebilir, işitme kaybıyla beraber bulantı, kusma, vertigo ve tinnitus PLF’ü düşündürmektedir. Akut veya kronik tek taraflı perforasyonlarda iç kulak basınçlarındaki değişiklik nedeniyle alternobarik vertigo görülebilir. Dalış sırasında oluşan vertigo orientasyon kaybına ve durumun daha da kötüleşmesine neden olabilmektedir bu durumlarda dalışın sonlandırılması ve PLF açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu gibi barotravmaların önlenmesi için rutin olarak dalış öncesi dekonjestan veya nazal steroid önerilen çalışmalar bulunmaktadır (31). Oral dekonjestanların nazal topikal dekonjestanlardan daha etkili olduğu bildirilmiştir (32). Trekking, dağcılık, kayak ve snowboard genellikle düşük irtifalarda yapıldığından östaki disfonksiyonu olsa bile orta kulak hacmindeki değişiklik tolere edilebilir. Yüksek irtifadan paraşütle yapılan atlayışlarda basınç değişikliği daha yavaş olmaktadır fakat östaki disfonksiyonu düzelmediği takdirde barotravmaya neden olmaktadır. En hızlı basınç değişikliği olan gökyüzü dalışında daha yüksek irtifadan 120 mil/saate (193 km/saat) ulaşan hızlarla düşüş yapılmaktadır ve östaki disfonksiyonu ile atlayışların yapılması kaçınılmaz olarak birçok barotravmatik etkiye neden olmaktadır (31). Skuba dalışlarında uçak yolculuklarına ve gökyüzü dalışlarına oranla daha çok basınç değişikliği olduğundan daha fazla dikkat edilmelidir. Ayrıca her dalışın bir çıkışı olduğundan çıkışta da basınç değişikliğinin hızlı olması orta kulaktaki havanın hızla genişlemesine ve yine eşitlenememesi durumunda TM’ın dışarı doğru esnemesine ve TM perforasyonuna neden olmaktadır. Orta kulak hacmi 30 metre derinlikten (4 atm basınçtan) yüzeye (1 atm basınca) çıkana kadar 4 kat genişlemektedir ve bu hacim östaki kanalından çıkamaz ise TMP ile eşitlenmektedir. Bu durum ortakulak barotravması (barotitis media) dışında daha ciddi sonuçları olan intrakranial, kohlear, pulmoner vs. hava (nitojen gazı) embolisine yol açarak hayati tehlikeye neden olmaktadır. Bu nedenle barotravmadan çok dekompresyon hastalığını önlemek için yüzeye çıkışlar daha 50 Güncel Yaklaşım kontrollü yapılmaktadır. Kohlear dekompresyon hastalığı kohlear damarlarda hava embolisi nedeniyle oluşan enfarktlar sonucunda SNIK oluşmasıdır. Uzun süre dalan kişilerde kronik barotravma etkisi nedeniyle veya perforasyon sonrası oluşan pseudomembran nedeniyle TM fibröz tabakasında erozyon/kayıp olmaktadır. Bu değişiklik TM’ın elastisitesini kaybederek vibrasyon yerine dalgalanmasına veya retraksyon oluşturarak orta kulak yapılarının üzerine adhezyonuna yol açarak İTİK oluşturmaktadır. Bu durumda işitme kaybının seviyesine, östaki disfonksiyonu seviyesine, hastanın bu durumdan rahatsızlık duyma seviyesine ve dalışa devam edip etmeyeceğine göre tedavi planlanması yapılmalıdır. Dalışa ara verilmesi TM’ın toparlanmasına yardımcı olacaktır fakat östaki difonksiyonu olan hastalarda ventilasyon tüpü takılarak TM’ın iyileşmesi sürecinde dalış yapılmaması tercih edilir. Dalış süresi ile maruz kalınan soğuk su ve basıncın etkisiyle DKY’da oluşan eksostozlar serumen sıkışması sıklığını artırarak İTİK’na yol açmaktadır. Total ve totale yakın obstrüksyona neden olan serumen temizliğini zorlaştıran eksotozlar cerrahi olarak eksize edilerek İTİK tedavi edilmelidir (33). Patlama (Blast) Hasarları Patlama sonrasında onlarca kPa’lık yüksek basınç dalgası ses hızından daha hızlı bir şekilde ilerleyerek çevredeki yapılara ulaşır. Ortamın açık hava olması, kulağın patlamanın merkezine olan uzaklığı, kulağa göre basınç dalgasının yönü oluşan hasarlanmalarda önemli faktörlerdir. Bunlara ek olarak DKY ve TM yapılarındaki çeşitlilik ayni patlamada çok farklı otolojik hasar görülmesine yol açmaktadır (34). Patlamalarda oluşan basınç dalgası ani gelişen bir olay olduğu için uçakta veya dalışlarda yapılan basınç eşitlenmesi yapılamamaktadır. Bu nedenle basınçla oluşan TM’daki hareket zayıf bir veya birkaç membran bölgesinde veya totale yakın perforasyona neden olabilmektedir. Patlamanın uzaklığına bağlı daha düşük basınç seviyelerinde perforasyon oluşmazsa TM ve ortakulakta kapiller hemoraji nedeniyle renk değişikliği görülebilir fakat literatürde, patlamalarda basınca bağlı HT bildirilmemiştir. Orta kulağa ulaşan basınç dalgası ani akustik travmanın yarattığı basınç gibi kemikçiklerde subluksasyon veya dislokasyona yol açabilir. Tıkaçla korunmamış bir kulakta patlamalara en hassas yapı bazilar membrandır, TM ve orta kulak yapıları ise sırasıyla hassas olan diğer yapılardır. Vücutta ise hava ve gaz ile dolu organlar (akciğer ve gastrointestinal sistem) solid organlara göre daha hassastır (35). Bazilar laminada oluşan hasar patlamalarda en sık görülen yüksek frekanslardaki geçici SNIK’nı açıklamaktadır. Patlamanın şiddetine bağlı oluşan corti organı ve tüylü hücrelerdeki hasar iyileşme sürecini ve kalıcı SNIK hasarını belirlemektedir (34). Orta kulak yapılarına direkt şok dalgasının ulaşmasını engelleyen TM, kemikçikleri ve membranöz labirent membranlarını koruduğu konusunda yayınlar bulunmaktadır (36). Ayni mekanizma ile patlama sırasında oluşan TMP’u İTİK’na yol açarak tampon görevi yapmaktadır ve iç kulağa yüksek akustik enerjinin ulaşmasını engelleyerek SNİK’nı azaltmaktadır (37). Daha yüksek basınç farklarında bahsi geçen koruma faktörleri yeterli olmadığında TM’da oluşan hasar gibi yuvarlak veya oval pencerede de yırtılmalar görülebilir. SNİK ile beraber vertigo şikayetleri bulunan, basınçlı ortamlara hassas posttravmatik kişilerde PLF düşünülmelidir. PLF patlamalarda oluşabilecek diğer santral kaynaklı vertigo nedenlerinden ayırt edilmelidir. İleri derecede SNİK görülen hastalarda kemik ve kıkırdak labirent hasarı, kohlear hemoraji, perilenfatik fistül, kokleovestivuler sinirde hasar düşünülmelidir (23). Patlamanın basıncı malleus başını attiğe fikse edebilir, malleus kırığı veya dislokasyonu oluşturabilir ancak bu patolojiler incus hasarlarından daha seyrek görülmektedir. En sık incus hasarı ise yine incudomalleolar eklem hasarıdır (5, 34, 38). Sridhara ve ark. askeri personelin maruz kaldığı patlamalarda oluşan TM hasarlarının genellikle total veya totale yakın olduğu bu yüzden spontan iyileşme genellikle görülmediğini bildirmiştir. Patlamanın etkisiyle orta kulağa epitel ve yabancı cisim implantasyonu sık görülmektedir, her ikisi de yapılacak olan timpanoplastinin başarısını azaltmaktadır. Epitel implantasyonu zaman içerisinde hatta timpanoplasti sonrası orta kulakla inci (pearl) kolestatoma veya daha destrüktif kolestatomun oluşmasına neden olarak İTİK’na neden olur. Yabancı cisim implantasyonları ise temizlenmediği takdirde enfeksyon odağı olarak kronik otit gelişmesiyle İTİK’na neden olur. Yine patlamanın yarattığı şok dalga nedeniyle kemikçikler de olması gereken yerde olmaması ve destek mekanizmalarının bozulmuş olması bu hastaları zor vakalar yapmaktadır. Bunlara rağmen Sridhara kronik bir östaki hastalığı olmayan orta kulak sterilitesi sağlanmış hastalara yapılan standart timpanoplastilerin başarılı olduğunu bildirmiştir (39). Persaud ve ark. kapalı alanda çivi bombasına maruz kalan kişilerde yapılan çalışmada %62 TMP, %88 geçici tinnitus ve tüm hastalarda yüksek frekanslarda daha fazla olmak üzere patlama noktasına yakınlıkla doğru orantılı SNİK tespit etmiştir. TMP olan hastaların %78’i 6 ay içerisinde spontan iyileştiği ve cerrahi bir işlem gerekmediği bildirilmiş. SNİK’nın yüksek frekanslarda olması daha az morbiditeye yol açtığı bildirilmiştir. Bu nedenlerle konservatif tedavi ve takip süresinin 6 ay olmasının birçok hastada uygun olduğu bildirilmiştir (40). Naqeris ve ark ise patlamalardan ancak 1 yıl sonra kalıcı otolojik hasarları tespit etmenin mümkün olduğunu bildirmiştir (41). Patlamalarda oluşan diğer mekanik multisistem yaralanmaları daha öncelik arzetmekle birlikte otolojik hasarlar görmezden gelinmememelidir. Hasta stabil duruma geldiğinde otolojik değerlendirme yapılarak hasar tespiti ve konservatif tedavi ile takibe alınmalıdır. Termal Travmalar Literatürde az rastladığımız fakat günlük hayatta karşımıza çıkabilen termal TM, DKY cildi ve aurikula yanıkları DKY’nu tıkayarak havanın TM’a ulaşmasını etkilemektedir. Bu tarz yanıklara örnekler güneş yanığı, kulak içi epilasyon yanıkları, kulak, yüz ve başa gelen sıcak sıvı yanıkları, kaynak makinesinden fırlayan sıcak döküntüler yanında orta kulak ve DKY cerrahisi sırasında cerrahi mikroskobun neden olduğu doku dehidrasyonu ve hasarı sonrası oluşan iletim tipi kayıplar belirtilebilir (42). Curr Pract ORL 2014, 10(3) Travmalar ve İletim Tipi İşitme Kaybı 51 Kimyasal Travmalar Termal travmalar gibi kimyasal travmalar da literatürde pek bulunmamaktadır. Kaustik ajanlar veya eczanede yüksek konsantrasyonda hazırlanan ilaçlar TM ve DKY’nda hasar ve yanıklara neden olabilir. Saat pilleri gibi küçük piller DKY ve TM’a yabancı cisim olarak mekanik hasar verebileceği gibi uzun süre kaldığında kimyasal yanıklara da neden olabilir. ABD’de yılda ortalama 1880 baş boyun bölgesine pil nedeniyle yaralanma ve müdahale bildirilmiş. %50 ye yakın bir oranda 2-5 yaş arası buruna ve kulağa yerleştirilen pil nedeniyle yabancı cisim çıkarılması, %45.2 oranda da 65 yaş ve üstü hastanın işitme cihazı pillerinin neden olduğu DKY’nda yabancı cisim olarak tespit edilmiş. İşitme cihazı kullanan hastaların pil değiştirme eğitiminin yeterince verilmediği sonucuna varılmış (43). Unutulan ve uzun süre DKY ve TM teması bulunan pillerin kimyasal reaksyonla geçici ve kalıcı DKY hasarına ve TMP neden olabilir. Oluşan ödem nedeniyle pilin çıkarılmasının zorlaşması ve cerrahi müdahalenin yaratacağı travma da önemli bir morbidite ile birlikte geçici İTİK yaratmaktadır. Elektriksel Travmalar Elektrik akımı nedeniyle veya yıldırım çarpması nedeniyle genellikle kardiyovasküler ve nörolojik nedenlerle hasta kaybedilir. Bunların dışında eğer hasta hayatta kalırsa nörolojik, elektrik yanığı, psikiyatrik ve otolojik sekellerle iyileşebilir. Fidan ve ark. bildirdiği 16 yaşında yıldırım çarpması sonrası tek taraflı işitme kaybı olan hastanın akut dönem kulak muayenesinde TM intakt ve HT tespit edilmiş. Saf ses odyogramında ise HT’un yaratacağı İTİK’dan daha fazla (45dB) olan işitme kaybı tespit edilmiş. 1 ay konservatif tedavi sonrası HT düzelmiş fakat saf ses odyogramında 42dB’lik İTİK kalmış. Bu nedenle orta kulak eksplorasyon cerrahisi yapılan hastanın inkus uzun kolunda nekroz ve erozyon tespit edilerek osiküloplasti ile tedavi edilmiş (44). Literatürde bildirilen yıldırım çarpması vakalarının neden olduğu diğer otolojik hasarlardan en sık görülenler TMP, HT, Reissner membran rüptürü, stria vaskülaris dejenerasyonu, corti organı dejenerasyonu, otik kapsül mikrofraktürleri, iç kulak hemorajisi ve internal akustik kanal içerisinde oluşan ödem olarak bildirilmiştir (45). Referanslar 1.Grant JR, Arganbright J, Friedland DR. Outcomes for conservative management of traumatic conductive hearing loss. Otol Neurotol. 2008 Apr;29(3): 344-9. 6.Whittemore KR Jr, Dornan BK, Lally T, Dargie JM. Persistent conductive or mixed hearing loss after the placement of tympanostomy tubes. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. 2012 Oct;76(10):1465-70. 7.Babademez M.A. Incudostapedial Rebridging Ossiculoplasty with Bonecement after Temporal Bone Trauma. Düzce Tıp Dergisi 2010; 12(1):84-6. 8.Williams WT, Ghorayeb BY, Yeakley JW. Pediatric temporal bone fractures. Laryngoscope. 1992 Jun;102(6):600-3. 9. Stephan LA, Isaacson JE. Incudomallear joint separation. Am J Otol 2000;21:284-5. 10. Tos M. Prognosis of hearing loss in temporal bone fractures. J Laryngol Otol. 1971 Nov;85(11):1147-59. 11. Wennmo C, Spandow O. Fractures of the temporal bone chain incongruencies. Am J Otolaryngol 1993;14:38-42. 12.Kristensen S, Juul A, Gammelgaard NP, et al. Traumatic tympanic membrane perforations: complications and management. Ear Nose Throat J 1989;68:503-16. 13. Kocchar LK, Deka RC, Kacker SK, et al. Hearing loss after headinjury. Ear Nose Throat J 1990;69(8):537-40. 14.Bogaerts M, Waterval J, van Dinther J, Somers T, Zarowski A, Offeciers FE. Treatment of traumatic stapediovestibular luxation: case report with the introduction of a new technique and review of literature. Otol Neurotol. 2014 Apr;35(4):582-8. 15.Lasak JM, Van Ess M, Kryzer TC, Cummings RJ. Middle ear injury through the external auditory canal: a review of 44 cases. Ear Nose Throat J. 2006 Nov;85(11):722, 724-8. 16. Neuenschwander MC, Deutsch ES, Cornetta A, et al. Penetrating middle ear trauma: a report of 2 cases. Ear Nose Throat J 2005; 84:32-5. 17. Winerman I, Man A, Segal S. Early repair of traumatic perforations of the tympanic membrane in children. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 1982;4:23-7. 18. Lee D, Honrado C, Har-El G, Goldsmith A. Pediatric temporal bone fractures. Laryngoscope 1998 Jun;108(6) : 816-821. 19.Chujo K, Nakagawa T, Komune S. Temporal bone fracture with ossicular dislocation caused by a blow to the opposite side of the head. Auris Nasus Larynx. 2008 Jun;35(2):273-5. 20. Brodie HA, Thompson TC. Management of complications from 820 temporal bone fractures. Am J Otol 1997;18:188-97. 21. McGuirt WF Jr. Injuries of the ear and temporal bone. In: Bluestone CD, Stool SE, Kenna MA, (eds). Pediatric otolaryngology, Philadelphia. Saunders 1996. p 689 -705. 22.Goldenberg RA. Hydroxylapatite ossicular replacement prostheses. Results in 157 consecutive cases. Laryngoscope. 1992 Oct;102 (10):1091–6. 23. Yetiser S, Ustun T. Concussive blast-type aural trauma, eardrum perforations, and their effects on hearing levels: an update on military experience in Izmir, Turkey. Mil Med 1993 Dec;158 (12) :803-6. 24. Toshihiro S. An infant case of delayed conductive hearing loss following head trauma. International Journal of Pediatric Otorhinolaryngology 2007; 71:181-184. 25.Saito T, Kono Y, Fukuoka Y, et al. Dislocation of the incus into the external auditory canal after mountain-biking accident. ORL 2001;63: 102-5. 2.Turbiak TW. Ear trauma. Emerg Med Clin North Am. 1987 May;5(2):243-51. 26. Gupta M, Singh S, Gupta M. Traumatic ossicle extrusion into the external auditory canal. Ear Nose Throat J. 2013 Jun; 92(6):E21. 3.Roland PS, Smith TL, Schwartz SR, Rosenfeld RM, Ballachanda B, Earll JM, Fayad J, Harlor AD Jr, Hirsch BE, Jones SS, Krouse HJ, Magit A, Nelson C, Stutz DR, Wetmore S. Clinical practice guideline: cerumen impaction. Otolaryngol Head Neck Surg. 2008 Sep;139(3 Suppl 2):S1-S21. 27. Selesnick S, Nguyen TP, Eisenman DJ. Surgical treatment of acquired external auditory canal atresia. Am J Otol 1998; 19: 123-30. 4. Şafak M.A. İletim tipi işitme kayıpları. In: Can Koç (ed): Kulak burun boğaz hastalıkları ve baş boyun cerrahisi. Ankara, Güneş Kitabevi 2004, s129-151. 29. Müderris T, Berçin S, Sevil E, Kiriş M. Posttraumatic external auditory canal atresia as an uncommon entity causing conductive hearing loss. Cumhuriyet Med J 2013; 35: 265-9. 5. Yetiser S, Hidir Y, Birkent H, Satar B, Durmaz A. Traumatic ossicular dislocations: etiology and management. Am J Otolaryngol. 2008 JanFeb;29(1):31-6. Curr Pract ORL 2014, 10(3) 28.Magliulo G. Acquired atresia of the external auditory canal: recurrence and longterm results. Ann Otol Rhinol Laryngol 2009; 118: 3459. 30. Becker BC, Tos M. Postinflammatory acquired atresia of the external auditory canal: treatment and results of surgery over 27 years. Laryngoscope 1998; 108: 903-7. 52 Güncel Yaklaşım 31.Lynch JH, Deaton TG. Barotrauma with extreme pressures in sport: from scuba to skydiving. Curr Sports Med Rep. 2014 MarApr;13(2):107-12. 32. Carlson S, Jones J, Brown M, Hess C. Prevention of hyperbaric-associated middle ear barotrauma. Ann. Emerg. Med. 1992; 21:1468-71. 33. Wang MC, Liu CY, Shiao AS, Wang T. Ear problems in swimmers. J Chin Med Assoc. 2005 Aug;68(8):347-52. 34. Garth RJ. Blast injury of the ear: an overview and guide to management. Injury. 1995 Jul;26(6):363-6. 35. Patterson JH Jr, Hamernik RP. Blast overpressure induced structural and functional changes in the auditory system. Toxicology. 1997 Jul 25;121(1):29-40. 36. Garth RJ. Blast injury of the auditory system: a review of the mechanisms and pathology. J Laryngol Otol 1994;108:925-9. 37. Shah A, Ayala M, Capra G, Fox D, Hoffer M. Otologic assessment of blast and nonblast injury in returning Middle East-deployed service members. Laryngoscope. 2014 Jan;124(1):272-7. 38. Harris JP, Butler D. Recognition of malleus handle fracture in the differential diagnosis of otologic trauma. Laryngoscope 1985;95: 665-70. 39. Sridhara SK, Rivera A, Littlefield P. Tympanoplasty for blast-induced perforations: the Walter Reed experience. Otolaryngol Head Neck Surg. 2013 Jan;148(1):103-7. 40.Persaud R, Hajioff D, Wareing M, Chevretton E. Otological trauma resulting from the Soho Nail Bomb in London, April 1999. Clin Otolaryngol Allied Sci. 2003 Jun;28(3):203-6. 41. Nageris BI, Attias J, Shemesh R. Otologic and audiologic lesions due to blast injury. J Basic Clin Physiol Pharmacol. 2008;19(3-4):185-91. 42. Latuska RF, Carlson ML, Neff BA, Driscoll CL, Wanna GB, Haynes DS. Auricular burns associated with operating microscope use during otologic surgery. Otol Neurotol. 2014 Feb;35(2):227-33. 43. Svider PF, Johnson AP, Folbe AJ, Carron MA, Eloy JA, Zuliani G. Assault by battery: Battery-related injury in the head and neck. Laryngoscope. 2014 Mar 24. doi: 10.1002/lary.24686. [Epub ahead of print]. 44.Fidan V, Fidan T, Saracoglu KT. Lightning Strike: A Rare Cause of Incudostapedial Disruption With Intact Membrane. Pediatric Emergency Care 2012 Feb: Volume 28, Number 2. 45. Jones DT, Ogren FP, Roh LH, Moore GF. Lightning and its effects on the auditory system. Laryngoscope. 1991 Aug;101(8):830-4. Curr Pract ORL 2014, 10(3) İç Kulak Nedenli İletim Tipi İşitme Kaybı Conductive Hearing Loss Caused by the Inner Ear Seyra Erbek ÖZET ABSTRACT Belirgin bir orta kulak hastalığı olmayan olgularda da odyolojik değerlendirmede iletim tipi işitme kaybı, hava kemik aralığı, tanımlanmıştır. Son yıllarda elde edilen bulgular, bu durumun olguların çoğunda patolojik bir üçüncü pencereye neden olan iç kulak hastalığına bağlı olduğunu öne sürmektedir. Lezyonlar yerleşim yerlerine göre sınıflandırılabilir: semisirküler kanallar (süperior, lateral, posterior), kemik vestibül (geniş vestibüler kanal sendromu, diğer iç kulak malformasyonları), ya da kohlea. Bu olgularda kulak zarı sağlam, havalanan ve sağlıklı bir orta kulak vardır. Odyogramlarda alçak frekansları tutan hava kemik aralığı ile kemik yolu için normal üstü eşikler saptanır, akustik emisyon cevapları iletim tipi işitme kaybına rağmen mevcuttur. Vestibüler disfonksiyon bulunabilir. Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme teknikleri tanıyı koymada yardımcıdır. Cerrahi tedavi rahatsız edici vestibüler semptomlar olduğunda önerilmektedir. Bu derlemede, iki önemli patoloji olan semisirküler kanal dehissansı ve geniş vestibüler kanal sendromunun ayrıntıları verilmiştir. Conductive hearing loss, an air-bone gap on audiologic assessment, have been described in patients without obvious middle ear pathologies. In recent years, findings have suggested that many of these cases are due to disorders of the inner ear, resulting in pathologic third windows. Lesions may be classified by location: semisircular canals (superior, lateral or posterior), bony vestibule (large vestibular aquaduct syndrome, other inner ear malformations), or the cochlea. Tympanic membran is intact and there is an aerated, healthy middle ear. Audiograms include a low frequency air-bone gap with supranormal threshoulds for bone conduction, and acoustic emission responses are present despite the conductive hearing loss. Vestibular dysfunction may be encountered. High resolution computed tomography and magnetic resonance imaging techniques are helpful to confirm the diagnosis. Surgical intervention is recommend in cases of disabling vestibular symptoms. In this review, the details of two main pathologies, semicircular canal dehiscence and large vestibular aquaduct syndrome, are provided. Anahtar Kelimeler: İşitme kaybı, iletim tipi, iç kulak. Key Words: Hearing loss, conductive, inner ear. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 53-58 Giriş Kemik labirenti etkileyen ve defekt oluşturan hastalıklar üçüncü bir mobil pencereye yol açabilirler. Buna bağlı olarak hava yolu eşiklerinde kötüleşme izlenirken kemik yolu eşiklerinde iyileşme, bunun yansıması olarak iletim tipi işitme kaybı kliniği ortaya çıkmaktadır. Özellikle son 10-15 yıldır temel bilim ve klinik çalışmalar iç kulak yapısal anomalileri ile iletim tipi işitme kaybı birlikteliğine işaret etmektedir. Daha önce pek çok yazar tarafından standart odyometri ve timpanometri ile yapılan değerlendirmelerde orta kulakta patoloji olmaksızın iletim tipi işitme bildirilmiştir (1-4). Bu hastaların kliniklerine baktığımızda orta kulak rahatsızlığını, özellikle otosklerozu taklit eden tablo hakimdir. Yine bu hastalarda yapılan orta kulak bakılarında fiksasyon saptanmazken, yapılan stapedektomiler sonrası da işitmenin değişmediği görülmektedir. Schuknecht 3000 olguda bir rastlanan bu durumu “otolojic mysteries” olarak yayınlamıştır (3). Bess cerrahinin yetersiz olduğu iletim tipi işitme kaybı hastalarından bahsetmiştir (5). Bu hastalardaki açıklanamayan hava kemik aralığı, olası bir iç kulak problemi şeklinde yorumlanmıştır. Sonraki yıllarda hava kemik yolu aralığının iç kulak yolu yapısal anomalisi ile ilişkili olduğu ileri sürülmeye başlanmıştır. Curr Pract ORL 2008, 4(1) Semisirküler kanal dehissansı (SSKD) ve geniş vestibüler kanal (GVK) bugün iyi bilinen antitelerdir. Tang ve Parnes (6) sensörinöral işitme kaybı (SNİK) olan 2 hastada X bağımlı stapes “gusher” (DFN-3) bildirmişlerdir. Tonndorf ve ark. (7) daha iyi olan kemik eşiklerini ifade etmek için stapes “gusher” a neden olan ikinci bir sıvı yolunu ilk kez tanımlamışlardır. Minor ve ark.nın (8) teorisi akustik enerjinin üçüncü bir pencere yolu ile intrakraniyal alana dağıldığından ve kemik iletimli sesler için bir yükseltici görevi yaptığını öne sürmektedir. Bu tespit o zaman için çok dikkate değer bir başarıdır. Çünkü bu hastalar herhangi bir genetik bulgu ya da iç kulak malformasyonu olmayan, orta kulak hastalığını özellikle otosklerozu taklit eden hastalardı. Fizyopatoloji İç kulak sıvıları tama yakın bir kemik duvar ile sarılıdır. Ancak bazı pencereler yolu ile intrakranial alan ve hava dolu orta kulak ile temas halindedir. Diğer bir yol da kohlear kanal olup, otik kapsule paralel posterior kranial fossa ile yuvarlak pencere skala timpani arasında uzanmaktadır. Yine birkaç adet kan damarları ve sinirlere ait iç kulak sıvıları ve kranial kavite arasında bağlantı sağlayan normal açıklıklar mevcuttur. Bunlar nispeten ince ve uzun kanal şeklinde açıklıklardır. Oval ve yuvarlak pencerenin sesi iç kulağa geçirme sırasındaki rolü bilinir. Bu iki pencere de geniş ve kısa uzunluktadırlar. Böylece 54 Güncel Yaklaşım sıvı impedansını azaltarak ses iletimini kolaylaştırırlar. İç kulak sıvısı fonksiyonel olarak sıkıştırılamaz. Fakat bu iki mobil pencere varlığı sıvının kitle halinde hareketine imkan sağlamaktadır. Vestibüler kanal, kohlear kanal, kan damarları ve sinirlere ait foraminalar normal olan üçüncü pencereler kabul edilir. Bunlar ince çapları ve uzun boyları nedeni ile yüksek impedans gösterirler, fonksiyonel olarak ses iletimine kapalı kabul edilirler (9). Bununla beraber tarihsel olarak bakıldığında, Bekesy bu yolların patolojik koşullardaki akustik rolüne ve fonksiyonel önemine işaret etmiştir. Oval ve yuvarlak pencere kapalı olduğunda üçüncü pencereler normal kemik iletimi için gerekli geçirgenliği sağlamaktadır. Normal üçüncü pencereden farklı olarak patolojik açıklık olan SSKD gibi durumlarda hava yolu ile gelen akustik enerji kohleadan kaçmaktadır (10-18). Dolayısıyla hava yolu eşiklerinde fark edilebilir bir değişiklik olmaktadır. Bununla eş zamanlı olarak üçüncü bir pencere kemik yolu ile iletimi iyileştirmekte veya aynı kalmasını sağlamaktadır. Böylece net odyolojik etkiyi iletim tipi işitme kaybı şeklinde görmekteyiz (16, 17). Eğer üçüncü pencere vestibüler bölge skala vestibüli ile bağlantılı ise, geniş vestibuler kanal gibi, vestibüler bölümde ses basıncında azalma olacaktır (19). Sonuçta hava yolu ile iletilen sese duyarlılık azalacaktır. Normal bir kulakta kemik yolla iletilen bir ses skala vestibüli ve skala timpani impedansı farklı olduğu için algılanmaktadır. Diğer bir deyişle oval ve yuvarlak pencere ayrı impedansa sahip olduğundan bu eşitsizlik kohlear bölümde basınç değişikliğine yol açmakta, baziller membran hareket etmektedir. Patolojik üçüncü pencere varlığında vestibüler bölümde kohlear bölüme göre impedansta düşme oluşacaktır. Patolojik üçüncü pencerenin potansiyel bir sonucu da vestibüler organı ses ve mekanik stimulusa duyarlı hale getirmesidir. Ses ve basınç bağımlı olarak vertigo veya alçak frekanslarda hava yolu uyaranı ile yapılan vestibüler uyarılmış kas potansiyeli (VEMP) testinde düşük eşikler karşımıza çıkmaktadır (20). Benzer durum geniş vestibüler kanallı hastalarda da geçerlidir. Ancak bazı hastalarda neden sadece işitsel, bazılarında vestibüler veya her iki alanın da etkilenmesini izah etmek halen güçtür (21). İnsidans Temporal kemik çalışmalarında %2 oranında rastlanan asemptomatik dehissans ve değişen orta fossa kemik kalınlığı inkomplet penetransın sonucu olabilir (22-24). Etiyoloji halen bilinmemektedir. 1000 kişilik seriden oluşan otopsiden alınan preparat incelemelerinde SSKD oranı %0.7, 0,1 mm, ince kemik lamel oranı %1.3 olarak bulunmuştur (25-27). Klinik En sık rastlanan klinik tanılar Tablo 1 de verilmiştir. Aşağıda SSKD ve GVK patolojileri ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Superior Semisirküler Kanal Dehissansı (SSKD) Bugün en çok araştırılan ve en iyi ortaya konan iç kulak üçüncü pencere lezyonu olduğunu söyleyebiliriz. Hastalığın tanımı Lloyd Minor tarafından yapılmıştır. Kendisi 2010 yılında Prosper Meniere ödülünü kazanmıştır. Superior semisirküler kanal üzerindeki kemik dokunun 0.1 mm den daha az olduğu vakalar dehissans kabul edilir (14, 15, 23, 26, 27). Bazı hastalarda vestibüler bulgular mevcut iken bazılarında sadece işitme kaybı veya her ikisi bir arada olabilir. Baş dönmesi öksürme, hapşırma ve valsalva manevralarıyla ortaya çıkar (22-27). Hastalar kısa baş dönmesi ataklarıyla birlikte dengesizlik ve bulantı da hissedebilirler. Hem bilgisayarlı tomografi çalışmaları hem de histopatolojik çalışmalar SSKD’ının konjenital veya gelişimsel orijinli olabileceğini göstermektedir (25-28). Konjenital teoride moleküler genetik defekt düşünülebilir. Son yıllarda vestibüler organ gelişimini kontrol eden genlerin tanımlanması ve karakterizasyonuna yönelik çalışmalar özellikle 2 geni, HMX3 (NKX5-1) ve Netrin-1, işaret etmektedir (29). Bu 2 gen de non-sensörial vestibüler epitelyumden salgılanmaktadır. Mutant farelerde bu genlerin ekspresyonu morfogenez ve migrasyonda önemlidir. Yine periotik mezenşim Netrin-1 den etkilenmektedir. Tablo 1 Anatomik üçüncü pencere Semisirküler kanal Superior kanal dehissansı Posterior kanal dehissansı Lateral kanal dehissansı Vestibül Geniş vestibüler kanal sendromu İnternal akustik kanal ve vestibül arasında dehissansa yol açan iç kulak malformasyonu Kohlea Karotid kanal ve skala vestibüli arasında dehissans İnternal akustik kanal ve skala vestibüli arasında dehissans DFN-3 (X-linked stapes Gusher) Diffuz veya dağılmış üçüncü pencere Temporal kemik Paget hastalığı Curr Pract ORL 2014, 10(3) İç Kulak Nedenli İletim Tipi İşitme Kaybı 55 Netrin-1 kemik kanal gelişiminde rol almaktadır (29). Osteoprotegerin (OPG) kemik modellenmesinde önemlidir. OPG geninin varyasyonu ve mutasyonunun yol açtığı iskelet sistemi hastalıkları bilinmektedir. Bu bilgi ışığında knockout (Opg(-/-)) farelerde yapılan çalışmalarda anormal iskelet gelişimi ve hem iletim hem de sensörinöral işitme kaybı izlenmiştir (30). Kemik üzerindeki açıklık değişen genişlikte olabilmektedir. Ancak, odyolojik konfigürasyon ile açıklık arasında doğru korelasyon bulunamamıştır (31). Semisirküler kanal dehisans sendromu sıklıkla alçak frekanslarda işitme kaybı ile seyreder. Bu kayıp kanalın cerrahi olarak tıkanması ile düzelir. Kemik yollu iletim 3. pencere nedeni ile 0 dB altına düşebilir. Buna bağlı yalancı hava-kemik aralığı görülebilir. Saf ses odyometride 2000 Hz altında hava kemik aralığı varken yüksek frekanslarda aralık ya yok ya da çok hafiftir. Rinne testi pozitifdir. Şüphesiz ki bu testler arasında en kolay ulaşılabilir uygulanabilir olan immittans testleri timpanogram ve akustik refleksdir (32). Stapes refleksi mevcuttur. Alçak frekanslarda olan iletim patolojisi azalmış kohlear impedansa bağlıdır. Kohlear hipersensitivite diğer bir bulgudur (23, 24). Transient evoked otoacoustic emission (TEOAE) SSKD’ında anatomik değişikliğe bağlı olarak kohlear stres ve mikro değişikliği saptamak için kullanılmaktadır (33). Yine son zamanlarda ECoG kullanımı ile SSKD tanısının %89 sensivite ve %70 spesivitede konulabildiği gösterilmiştir (34). Ortalama SP/AP oranı etkilenmemiş kulağa oranla yüksektir (0.62/0.29). Oklüzyon sırasında SP/AP oranı yükselirken oklüzyon sonrası 1. ve 3. ayda bu değerlerin normal düzeye ulaştığı belirtilmektedir. Sonuç olarak ECoG da tanı metodları arasında düşünülmelidir. Yine buradan hareketle ECoG cerrahi sırasında dökümentasyonda da kullanılabilir. Lazer Doppler vibrometri tanıda değerli olmakla birlikte yaygın kullanım alanı bulamamıştır: Yüksek ses, oluşturduğu basınç dalgalarıyla doğrudan iç kulağa dağılıp baş dönmesini tetikleyebilir (Tulio fenomeni) (35). Kulağa yüksek ses verildiğinde vertikal torsiyonel nistagmus etkilenen labirentten düzleminde ve oradan uzaklaşan yavaş komponentle göz hareketine yol açmaktadır (36, 37). Dış saçlı hücrelerin aktivitesinden kaynaklanan enerji kaçışı otofoni (kendi sesini daha yüksek duyma), kulakta dolgunluk yakınmasına neden olmaktadır. Dış kulak yoluna bası ile de baş dönmesi ortaya çıkabilir (Hennebert bulgusu). Spesifik bir test olarak ipsilateral sternokleidomastoid kastan elde edilen servikal VEMP kullanılmaktadır (20). Bu test bize gerçek bir orta kulak rahatsızlığı mı yoksa iç kulak anomalisi mi olduğunu doğrulamada yardımcı olacaktır. Özellikle otoskleroz düşünülen ve stapes refleksi mevcut hastalarda VEMP yapılabilir. Tanıda kullanılan bir diğer testte okuler VEMP dir. Her iki testte de kısalmış latans ve artmış amplitüd tanıda yol gösterebilir. Hava yolu uyaranlı oküler VEMP’de 500 Hz de klik uyaran ile SSKD tanısının kolaylıkla konulabileceği belirtilmiştir. OVEMP amplitüdlerinin cVEMP ten daha fazla olduğu gösterilmiştir. VEMP testinde %91.4 sensivite ve %95.8 spesivite oranları bildirilen çalışmalar mevcuttur (38). Tanı temporal kemik ince kesit BT veya temporal manyetik rezonans görüntülemede dehissansın izlenmesi ile konulabilir (4). Yüksek rezolüsyonlu BT’de 0.5 mm lik aksial ve koronal kesitlerde sensitivite %100, spesivite ise %99’a ulaşmaktadır. Tedavide amaç mevcut anormal açıklığı kapatmaktır. Hastaya minimum risk alarak yapılacak cerrahi ile bu anatomik bozukluğu ve buna bağlı gelişen kliniği gidermek amaçlanmaktadır. Hastalığın semptomları nedeni ile günlük hayatı ciddi etkilenen hastalara cerrahi seçenek sunulmaktadır. Geleneksel cerrahi olan orta fossa yöntemini, “transmastoid plugging”, “transmastoid resurfacing,” endaural endoskopik cerrahi ile “resurfacing” izlemektedir (39). Yine yuvarlak pencere açıklığının kartilaj, bone wax, perikondrium ile obliterasyonu da önerilen tedaviler arasındadır (40). Transmastoid uygulama, ilk defa Kirtane ve ark. (41) tarafından 2009 yılında tanımlanmıştır. Preoperatif semptomların Tablo 2 Orta Kulak Lezyonu Üçüncü Pencere Hava Kemik Aralığı 0-60 dB 0-60 dB, ancak 2000 Hz altında daha çok Kemik eşikleri nadiren 0 dB özellikle 2000 Hz altında, -5 -20 ile dB arasında Akustik refleks YOK VAR Hava Yolu VEMP Cevabı YOK VEMP cevabı var ve özellikle normal eşiğin altında kuvvetli yanıt Otoakustik Emisyon YOK VAR stapes fiksasyonu varsa normal veya azalmış yüksek veya normal Lazer Doppler Vibrometre Malleus fiksasyonunda azalmış kemikçik devamsızlığı var ise anormal yüksek Ses ve Basınç Bağımlı Vertigo Curr Pract ORL 2014, 10(3) YOK VAR 56 Güncel Yaklaşım %94 oranında düzeldiği ifade edilmektedir. Geniş bir kraniotomi gerektirmemesi komplikasyon riskini azalttığından önerilmektedir (42). Ancak direkt görüş olmaması kısıtlılığıdır. Geniş Vestibuler Kanal (GVK) Geniş vestibüler kanal iç kulağın gelişimsel bir anomalisi olup, vestibüler glanda ait kemik kanalda genişleme söz konusudur. Böylece iç kulak ile intrakraniyal kavite arasında bir bağlantı mevcuttur. Endolenfatik keseden olan hiperozmolar reflü membranöz labirentteki sıvı dengesini bozar ve hidrostatik basıncı artırır. Bu durumun işitme kaybına yol açtığı düşünülmektedir. Konjenital işitme kaybı ile birlikte GVK ilk kez Valvassori ve Clemis tarafından 1978 de tanımlanmıştır (43). Kohlear iletim tipi işitme kaybının patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamakla beraber endolenfatik kesenin ses enerjisinin kaybına yol açtığı düşünülmektedir (44). Ortaya atılan patofizyolojik mekanizma teorileri aşağıdadır: 1. Geriye basınç hasarlayıcı basınç dalgası teorisi; Valvasori ve Clemis (43) işitme kaybının iletim komponentini perilenfatik ve endolanfatik sıvının geriye basısına bağlamaktadırlar. Böylece teorik olarak stapes mobilitesi etkilenmektedir. Bu hastalarda stapes cerrahisi perilenfatik “gusher” ile sonuçlanmaktadır. Bu durum aynı zamanda bu hastalarda yüksek oranda bulunan kohlear modiolar eksikliğe de bağlanmaktadır. Bu hastalarda stapes fiske olsa da akustik refleks alınmaktadır. Lemmerling (45) ve Okamoto (46) yaptıkları çalışmalarda geniş kanal intrakranial alandaki basıncın iç kulağa yansımasına ve burada yaptığı hasara işaret etmektedir. Bu hastalarda travma ve ani valsalva gibi aktiviteler ani işitme kaybı ile karşımıza çıkmaktadır. 2. Elektrolit imbalans teorisi; İç kulak hemostasizinde rol alan kesenin fonksiyonu bozulduğunda elektrolidlerin dağıldığını ve toksik bioürünlerin iç kulağı hasarladığına dayanmaktadır. Stria vaskülarisin iyon pompa mekanizması bozulur. Endolenfatik kese kistik bir ince duvarlı yapıya dönüşürken kanal epiteli de düzleşmektedir (47). 3. Hiperozmolar sıvı reflüsü; Hiperozmolar sıvı elektrolid dengesizliği teorisine benzer şekilde iç kulak yapılarına hasar vermektedir. 4. Stapes fiksasyonu; Shirazi ve ark. (48) ilk defa stapes fiksasyonu ile bir arada geniş vestibuler kanal bildirdi. Ardından gelen yazarlar da bu duruma dikkat çektiler. 5. Ossiküler devamsızlık teorisi; Nakashima ve ark. (49) ossiküler devamsızlığa bağlı rezonans frekansının otoskleroza oranla daha düşük değerde olduğunu öne sürmektedir. Yazarlar temporal kemik çalışmalarında kemikçik dislokasyonu ve geniş vestibüler kanalın %38 oranında bir arada olduğunu göstermişlerdir (49). 6. Üçüncü pencere lezyonu; Anormal bir açılım halinde sistemin kompliyansını değişecektir. Böylece ses enerjisi kohleaya dağılacaktır. Yine sistemin kompliyansında azalma kemik iletimini kuvvetlendirecektir. Bu durumda karakteristik miks tip işitme kaybına yol açacaktır (50). Genişlemiş vestibüler kese ilerleyici ve sıklıkla heterojen işitme kaybına yol açmaktadır. Alışılmadık bir işitme kaybı öyküsü, özellikle doğumdan başlayıp çocukluk çağında veya yetişkinlikte ortaya çıkan miks tip işitme kaybı halinde akılda tutulmalıdır. Olguların %81-94’ünde işitme kaybı bilateraldir (51). Başlangıç zamanı, derecesi, odyometrik konfigürasyon ve seyri büyük değişkenlik gösterir. İşitme kaybı sensörinöral veya miks tipte olabilmektedir. İletim tipi olanlar ise özellikle alçak frekansları etkilemektedir. Vertigonun eşlik edebildiği ani işitme kaybı atakları ve iyileşme dönemleri ile Meniere Hastalığı’nı da taklit edebilir (52). Yine ufak baş sarsma ile veya yoğun egzersiz ile gelişen ilerleyici ani işitme kaybı olabilir. Otosklerozu taklit edebilen bir hastalıktır (53).Tanıda mekanik fonksiyonu ve sıvı basıncını dolaylı gösteren impedans kullanılabilir (53). Bu olgularda ipsilateral stapes refleksi alınmaktadır (54). Tek taraflı olgularda, diğer kulakta radyolojik bulgu olmaksızın işitme kaybı da izlenebilir (55). Yine vestibüler hipersensivite nedeni ile refleks eşikleri azalmıştır. Geniş vestibüler kanal çapı ile işitme kaybı derecesi arasında ilişkiyi değerlendirmek üzere yapılan çalışmada 1812 temporal kemik çalışılmış 101 olguda GVK saptanmıştır (56). En fazla saf ses ortalamasının etkilendiği bulunmuştur. Olguların %61’inde orta ve ileri işitme kaybı varken açıklık 2.4 mm ile 4.34 mm arasındadır. İmpedansmetre ile GVK arasında ise ilişki saptanmamıştır. Günümüzde yeni doğan tarama programları ve BT sayesinde GVK tanısı çocukluk çağında konulabilmektedir. Yüksek rezolüsyonlu BT ile tanı koymak mümkündür. Oh ve ark. (57) tek taraflı işitsel disfonksiyonlu olgularda MR görüntüleme ile olguların bir kısmında GVK tanısı koyulduğunu bildirmektedir. Ancak hala tanıda uluslararası bir ölçek mevcut değildir (58). Pratik kural olarak, eğer vestibüler kese posterior semisirküler kanal genişliğinden daha fazla ise tanı konulmaktadır. Bu hastalık teşhisi konulduğunda olası bir Jervell Lange–Nelson sendromu için mutlaka EKG değerlendirimi de yapılmalıdır. Jervell and Lange –Nielsen sendromu 1957 yılında tanımlanmış olup uzamış QT intervali senkop ve ani kardiak ölüm ile seyretmektedir (59). İnsidansı 1/1000000 olarak verilmektedir. Özellikle konjenital işitme kaybı olan kişilerde bu insidans 1000 de 6 ya kadar yükselmektedir (60). Otozomal resesif geçiş gösteren homozigot veya heterozigot KCNQ1 ve KCNE1 geninde mutasyon söz konusudur (61). SLC26A4 mutasyonu tipik Pendred sendromundan nonsendromik işitme kaybı ve geniş vestibüler keseye değin değişen geniş bir fenotip spektrumu gösterir (62). Bu mutasyon konjenital dalgalı ilerleyici işitme kaybı, baş dönmesi ve/veya guatr ile bir aradadır. Bu mutasyonda genotip fenotip korelasyonu beklenmemelidir. Manzari bu hastalarda sık BPPV ye dikkat çekmiştir (63). Ciddi ve ileri derecede işitme kaybı olan olgular için kohlear implant bir tedavi seçeneği olabilir (64). Özellikle işitmenin dalgalanma gösterdiği olgularda karar vermek güçtür. Öte yandan gecikmek performansı olumsuz etkileyecektir (65). Kortikosteroid tedavisi özellikle ani işitme kaybı kliniği ile gelen hastalarda seçenek olup diğer hiperbarik oksijen gibi yöntemlerde önerilmektedir. Endolenfatik kese cerrahisi ve obliterasyon gibi cerrahi girişimlerde başarı düşük olmaktadır (50). Curr Pract ORL 2014, 10(3) İç Kulak Nedenli İletim Tipi İşitme Kaybı 57 Referanslar 26. Minor LB. Superior canal dehiscence syndrome. Am J Otol. 2000;21:9. 2. Al Muhaimeed H, El Sayed Y, Rabah A. Conductive hearing loss: investigation of possible inner ear origin in three studies. J Laryngol Otol 2002;116:942-5. 28. Hillman TA, Kertesz TR, Hadley K, et al. Reversible peripheral vestibulopathy: the treatment of superior canal dehiscence. Otolaryngol Head Neck Surg 2006; 134: 431–6. 3. Schuknecht HF. Otologic mystery. Am J Otol 1987;8:182-3. 29. Roknic N, Huber A, Hegeman SC: Mutation analysis of Netrin-1 and HMX3 genes in patients with superior semicircular canal dehiscence syndrome. Acta Otolaryngol 2012;132:1061-5. 1. House JW, Sheeyh JL, Antuez JC. Stapedectomy in children . Laryngoscope 1980; 90:1804-9. 4. Halmagyi GM, Aw ST, McGarvie LA, et al. Superior semicircular canal dehiscence simulating otosclerosis. J Laryngol Otol. 2003;117(7):553. 5. Bess FH, Miller GW, Glasscock ME 3rd, et al. Unexplained conductive hearing loss. South Med J 1980; 73: 335–8. 6. Tang A, Parnes LS. X-linked progressive mixed hearing loss: computed tomography findings. Ann Otol Rhinol Laryngol 1994; 103: 655-7. 7. Tonndorf J, Tabor JR. Closure of the cochlear windows: its effect upon air–and bone-conduction Ann Otol Rhinol Larygol 1962; 71:5-29. 8. Minor LB, Cremer PD, Carey JP, et al. Symptoms and signs in superior canal dehiscence syndrome. Ann N Y Acad Sci 2001; 942: 259–73. 9. Gopen Q, Rosowoski JJ, Paeke WT, Merkant SN. Anatomy of the normal human cochlear aquaduct with functional implications. Hear Res.1997;107:9-22. 10. Govaerts PJ, Casselman J, Daemers K, et al. Audiological findings in large vestibular aquaduct syndrome. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 1999; 51: 157–64. 11.Brantberg K, Bergenius J, Mendel L, et al. Symptoms, findings and treatment in patients with dehiscence of the superior semicircular canal. Acta Otolaryngol 2001; 121: 68–75. 12.Hirvonen TP, Carey JP, Liang CJ, et al. Superior canal dehiscence: mechanisms of pressure sensitivity in a chinchilla model. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2001; 127: 1331–6. 13. Cox KM, Lee DJ, Carey JP, et al. Dehiscence of bone overlying the superior semicircular canal as a cause of an air-bone gap on audiometry: a case study. Am J Audiol 2003; 12: 11–6. 14. Minor LB, Carey JP, Cremer PD, et al. Dehiscence of bone overlying the superior canal as a cause of apparent conductive hearing loss. Otol Neurotol 2003; 24: 270–8. 15. Minor LB. Clinical manifestations of superior semicircular canal dehiscence. Laryngoscope 2005; 115: 1717–27. 16. Mikulec AA, Kenna MJ, Ramsey MJ, et al. Superior semicircular canal dehiscence presenting as conductive hearing loss without vertigo. Otol Neurotol 2004; 25: 121–9. 17.Merchant SN, Rosowski JJ. Conductive hearing loss caused by third-window lesions of the inner ear. Otol Neurotol 2008; 29: 282–9. 18. Merchant SN, Rosowski JJ, McKenna MJ. Superior semicircular canal dehiscence mimicking otosclerotic hearing loss. Adv Otorhinolaryngol 2007; 65: 137–45. 19.Merchant SN, Nakajima HH, Halpin C, et al. Clinical investigation and mechanism of air-bone gaps in large vestibular aqueduct syndrome. Ann Otol Rhinol Laryngol 2007; 116: 532–41. 20. Sheykholeslami K, Schmerber S, Habiby Kermany M, et al. Vestibular-evoked myogenic potentials in three patients with large vestibular aqueduct. Hear Res 2004; 190: 161–8. 21. Mimura T, Sato E, Sugiura M, et al. Hearing loss in patients with enlarged vestibular aqueduct: air-bone gap and audiological Bing test. Int J Audiol 2005; 44: 466–9. 22.Modugno G, Brandolini C, Savastio G, et al. Superior semicircular canal dehiscence: a series of 13 cases. ORL J Otorhinolaryngol Relat Spec 2005; 67: 180–4. 23. Minor LB, Solomon D, Zinreich JS, et al. Sound and or pressure –induced vertigo due to bone dehiscence of the semicircular canal. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 1998; 124:249-58. 24. Carey JP, Minor LB, Nager GT. Dehiscence or thinning of the bone overlying the superior canal in a temporal bone survey. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2000;126:137-47. 25. Baloh RW. Superior semicircular canal dehiscence syndrome: Leaks and squeaks can make you dizzy. Neurology. 2004; 62:684. Curr Pract ORL 2014, 10(3) 27. Minor LB, Cremer PD, Carey JP, et al. Symptoms and signs in superior canal dehiscence syndrome. Ann N Y Acad Sci. 2001;942:259-73. 30. Kao SY, Kempfle JS, Jensen JB. Loss of osteoprotegerin expression in the inner ear causes degeneration of the cochlear nerve and sensorineural hearing loss. Neurobiol Dis 2013; 56:25-3. 31.Chi Fang L, Ren DD, Dai C-F. Variety of audiologic manifestations in patients with superior semisirculer dehiscence. Otol Neurotol 2009;31:2-10. 32. Castellucci A, Brandolini C, Piras G, Modugno GC. Tympanometric findings in superior semicircular canal dehiscence syndrome Acta Otorhinolaryngol Ital 2013;33(2):112-20. 33. Thabet EM. Transient evoked otoacoustic emissions in superior canal dehiscence syndrome. Eur Arch Otorhinolaryngol. 2011;268:137-41. 34.Adams ME, Kileny PR, Telian SA, et al. Electrocochleography as a diagnostic and intraoperative adjunct in superior semicircular canal dehiscence syndrome. Otol Neurotol. 2011; 32:1506-12. 35.Hirvonen TP, Carey JP, Liang CJ, Minor LB. Superior canal dehiscence: mechanisms of pressure sensitivity in a chinchilla model. Arch Otolaryngol Head Neck Surg. 2001;127:1331. 36. Watson SR, Halmagyi GM, Colebatch JG. Vestibular hypersensitivity to sound (Tullio phenomenon): structural and functional assessment. Neurology 2000;54:722. 37. Karlberg M, Annertz M, Magnusson M. Mondini-like malformation mimicking otosclerosis and superior semicircular canal dehiscence. J Laryngol Otol 2006; 120: 419–22. 38. Zhou G, Gopen Q, Poe DS. Clinical and diagnostic characterization of canal dehiscence syndrome: a great otologic mimicker. Otol Neurootol 2007; 28:920-26. 39. Shaia WT, Diaz RC. Evoluation in surgical management of superior canal dehiscence syndrome. Curr Opin Otolaryngol Head Neck Surg 2013;21:497-502. 40. Silverstein H, Kartush JM, Parnes LS. Round window reinforcement for superior semicircular canal dehiscence: A retrospective multi-center case series. Am J Otolaryngol Head Neck Surg 2014;35:28693. 41. Kirtane MV, Sharma A, Satwalaker D. Transmastoid repair of superior semisirculer canal dehiscence. J Laryngol Otol 2009; 123:356-58. 42. Beyea JA, Agraval SA, Pames SE. Transmastoid canal occlusion: safe and highly effective for benign paroxysmal positional vertigo and semicircular dehiscence. Laryngoscope 2012; 122:1862-66. 43.Campbell AP, Adunka OF, Zhou B, et al. Large vestibular aquaduct syndrome; anatomic and functional parameters. Laryngoscope 2011:121;352-57. 44.Merchant SN, Rosowski JJ. Conductive hearing loss caused by third-window lesions of the inner ear. Otol Neurotol 2008; 29:282–9. 45. Lemmerling M, Mancusa A, Antonelli A. Normal modiolus: CT appearance in patients with large vestibular aquaduct. Radiology 1997; 204:213-19. 46. Okamato K, Ito J, Furusawa T, et al. MRI of enlarged endolymphatic sacs in the large vestibular aquaduct syndrome. Neuroradiology 1998;40:167-72. 47.Gussen R. Histological evidence of specialized microcirculation of the endolymphatic sac. Arch Otorhinolaryngol.1980;228:7-16. 48. Shirazi A, Fenton J, Fagan P. Large vestibular aquaduct syndrome and stapes fixation. J Laryngol Otol 1994;108:989-990. 49.Nakashima T, Ueda H, Furuhashi A, et al. Air bone gap and resonant frequency in large vestibular aqueduct syndrome. Am J Otol 2000;21:671-74. 58 Güncel Yaklaşım 50.Saliba I, Gingras-Charland ME, St-Cyr K, et al. Coronal CT scan measurements and hearing evolution in enlarged vestibular aqueduct syndrome. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 2012;76:492-91. 51.Jackler RK, Dela Cruz A. The large vestibular aquaduct syndrome . Laryngoscope 1989; 99:1238-42. 52. Schessel DA, Nedzelski JM. Presentation of large vestibular aquaduct syndrome to dizziness unit. J Otolaryngol 1992;21:265-9. 53.Wieczorek SS, Anderson ME Jr, Harris DA, et al. Enlarged vestibular aquaduct syndrome mimicking otosclerosis in adults. Laryngoscope.2013;123:1537-46. 54.Bilgen C, Kirkim G, Kirazli T. Middle ear impedance measurements in large vestibular aquaduct syndrome. Auris Nasus Larynx 2009;36:263-68. 55.Greinwald J, DeAlarcon A, Cohen A, et al. Significance of unilateral enlarged vestibular aqueduct Int J Pediatr Otorhinolaryngol 2012 76:492-9. 56.Sabiha I, Gingras CM, Cry KDE, Carie JC. Coronal CT scan measurement and hearing evaluation in enlarged vestibular aquaduct syndrome. Am J Otolaryngol 2013;34:619-25. 57. Oh JH, Chung JH, Min HJ, Cho SH, Park CW, Lee SH. Clinical Application of 3D-FIESTA image in patients with unilateral inner ear symptom. Korean J Audiol 2013;17:111-7. 58. Gopen Q, Zhou G, Whittemore K, et al. Enlarged vestibular aquaduct: review of controversial aspects. Laryngoscope 2011;121:1971-08. 59. Goldenberg I, Moss AJ, Zareba W, et al. Clinical course and risk stratification of patients affected with the Jervell and Lange–Nielsen syndrome. J Cardiovasc Electrophysiol 2006;17:1161-8. 60.Dewan K, Wippold II FJ, Lieu JE. Enlarged vestibular aquaduct in pediatric sensorineural hearing loss. Otolaryngol Head Neck Surg 2009;140:552–8. 61. Schwartz PJ, Spazzolini C, Crotti L, et al. The Jervell and Lange-Nielsen syndrome: natural history, molecular basis, and clinical outcome. Circulation. 2006;113:783-90. 62.Miyagava M, Nishio SY, Usami S. Mutation spectrum and genotype-phenotype correlation of hearing loss patients caused by SLC26A4 mutations in the Japanese: a large cohort study. J Hum Genet 2014 May;59(5):262-8. 63.Manzari L. Enlarged vestibular aquaduct related with recurrent benign paroxysmal posional vertigo. Med Hypotheses 2008;70:61-5. 64. Broomfield SJ, Bruce IA, Henderson L, et al. Cochlear implantation in children with Jervell and Lange–Nielsen syndrome—a cautionary tale. Cochlear Implants Int 2012;12:168–72. 65. Wu C-M, Sun Y-S, Liu TC. Long–term speech perception of cochlear implantation in children with large vestibular aquaduct syndrome: How we do it. Clin Otolaryngol 2008; 33:472-94. Curr Pract ORL 2014, 10(3) İletim Tipi İşitme Kayıplarının Konvansiyonel Rehabilitasyonu Conventionel Rehabilitation of Conductive Hearing Impairment Terkan Oğurlu ÖZET ABSTRACT İletim tipi kayıpların konvansiyonel rehabilitasyonunda orta kulak rezonansların değişimini, güncel uygulama yöntemlerini ve konuşmayı ayırt etmek dikkate alınarak, hastanın iletişim yeteneğini maksimum düzeyde rehabilite etmek tartışılacaktır. Concerning the conventionel rehabilitation of conductive hearing impairment; Alterations of the middle ear resonances, current fitting methods and strategies and speech audiometry will be questioned, to the end that the communicative ability is rehabilitated at the max. Anahtar Kelimeler: iletim tipi işitme kayıplarının konvansiyonel rehabilitasyonu / kemik yolu uyaran / hava yolu uyaran / işitme cihazları / kemik yolu gözlük tipi işitme cihazı / kulak arkası işitme cihazı / kulak içi işitme cihazı / gürlük algısı / SII / STI / REM / iletişim yeteneği / LTASS / MCR / SOV / SVO / örtme ve örtülme / best frequency / VCV / vokal odyometri. Key Words: Rehabilitation of conductive hearing impairment / bone conduction stimuli / air conduction stimuli / hearing aids / bone conduction glasses / behind the ear devices / in the ear devices / loudness scalling / SII / STI / REM / communicative ability / LTASS / MCR / SOV / SVO / masking effects / best frequency / VCV / speech audiometry. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 59-66 Giriş Rehabilitasyon yöntemleri ile ilgili ağırlıklı olarak, en yaygın olan ve en çok karşılaştığımız patolojilerin rehabilitasyonlarına yer verilecektir. Farklı iletim tipi kayıplar çok farklı rezonansların değişimine sebep olabileceklerinden ve her biri başlıca bir tartışma konusu olduğundan dolayı; ağırlıklı otoskleroz, radikal mastoidektomi, kronik otitis media ve perfore TM tartışılacaktır. İlletim tipi işitme kayıplarının konvansiyonel rehabilitasyonunda iki farklı uyaran (hava yolu uyaran ve kemik yolu uyaran) ve daha önemli olan çok sayıda rehabilitasyonu değerlendirme ve uygulama başarısını ölçme yöntemi sunulmakta. Ancak hangi uyaran ve özellikle hangi cihaz uygulaması başarı değerlendirme yöntemi (REM, serbest alan saf ses, gürlük algısı, serbest alanda konuşmayı ayırt etmek vs) kullanmak gerektiği konusunda, karar vermek bir hayli zor görünüyor. Konvansiyonel rehabilitasyon seçeneklerinde, hava yolu kulak arkası işitme cihazı, hava yolu kulak içi işitme cihazı ve kemik yolu gözlük tipi işitme cihazı (ve modifikasyonları) bulunmaktadır. Konvansiyonel, yani işitme cihazı ile, rehabilitasyon hedeflerini genellemek çok zor, çünkü farklı hastaların farklı kişisel ihtiyaçları ve beklentileri vardır. Ayrıca genellemek istendiğinde, hedef başarılamayacak gibi görünüyor, çünkü sunulan sinyal öyle seçilmeli ve sunulmalı ki, tüm (patolojik) işitsel yollardan ve hatlardan geçtikten sonra, hastada normal işitme gibi bir algı oluşturmalı, sesin pürüzlüğü, gürlüğü, tınısı, örtme ve örtülmesi, ayırt edilmesi, kısaca tüm Curr Pract ORL 2008, 4(1) psikoakustik parametreleri ile normal işitmeden farklı algılanmamalı. İşitme kaybının yaratmış olduğu tüm patolojik parametrelerini, tümüyle ölçmek günümüzde imkansız olduğu gibi, rehabilite etmek de günümüzün teknolojisiyle imkansız görünmektedir. Bundan dolayı, diğer işitme cihazı uygulamalarında olduğu gibi, iletim tipi işitme kayıplarında da rehabilitasyon konusunda, primer hedefin iletişim yeteneğini, hastanın odyolojik ve odyometrik profili çerçevesinde, max. düzeyde rehabilite etmek ve geri kazanmak olarak, ifade edilebilir. İşitme cihazları ile tedavi değil rehabilitasyon söz konusu olduğu unutulmamalı. [1] İletim tipi işitme kayıpları rehabilitasyonunda, diğer işitme kaybı tiplerindeki rehabilitasyonlarda olduğu gibi, normal işitme aralığını ve dinamiğini geri kalan daralmış dinamik aralığına, en uygun şekilde yerleştirmek, değildir ! İletim tipi işitme kayıplarında dinamik aralığı genelde sabit kalarak paralel kayar. Ancak, iletim tipi kayıplar, diğer işitme kayıplarına göre, gürlük algısının paralel kayması ile büyük bir avantajın korunmuş olması ile kalmıyor. Aynı zamanda dezavantajlar da karşımıza çıkmaktalar. Çünkü sadece dış kulak yolu rezonans frekansı değil (hava yolu uyaran ve otoplasti kullanıldığında), aynı zamanda orta kulak rezonans frekansı da değişime uğraya biliyor ve özellikle perfore TM için ciddi bir ventilasyon ihtiyacı doğuyor. Bu gerçeğin, kritik bantlar, SII (Speech Intelligibility Index) ve STI (Speech Transmission Index) üzerinde etkisi, REM’in kullanılamaz hale gelebilmesi, gürlük limitlemenin önemi, Measurement Box’un (HIT) uyaran analiz hataları, ve eşik üstü çalışan uygulama denetim yöntemlerinin kaçınılmaz olduğu tartışılacaktır. 60 Güncel Yaklaşım Rehabilitasyon İçin Kullanılan İşitme Sistemleri (Tanımlama ve Çalışma Biçimi) LTASS (Long Term Average Speech Spectrum) büyük bir hassasiyetle amplifike edilip MCR’ye (Most Comfortable Range) taşımalı (diğer işitme kaybı tiplerinde amplifikasyon ile birlikte sıkıştırılmalı/limitlenmeli). Sinyal işlemine ve uygulama parametrelerin ayarlanmasına göre bu cihazlar üçe ayrılmaktalar. Analog cihazlar, dijital programlanabilir (analog) cihazlar ve (tam) dijital cihaz olarak üçe ayrılırlar. Ancak ilk iki grubun çok fazla önemi kalmamıştır. Genelde, dünya çapında, tam dijital cihazlar rehabilitasyonlar için kullanılmaktadırlar. Diğer iki gruba göre büyük bir avantaj sağlayan tam dijital cihazlar, uyaranı akım bazında değil, sayısal veriler bazında işlemekteler [2]. Hassasiyet vurgusu çok önemsenmeli, çünkü LTASS’i MCR’ye taşırken, sinyal işlemi, orta kulak kulak rezonans değişimi, SII ve STI dikkate alındığında ve özellikle hava yolu cihazlar kullanıldığında Türk dilinde yani SOV (Subject Object Verb) söz dizimi kullanılan tüm dillerde özneler; nesne ve fiillere göre, daha yüksek ses basınç düzeylerinde olduklarından dolayı, cümle sonundaki fiil ayırt edilebilmek için, enerji düzeyi düşük olan uyaranları SVO söz dizimi kullanan dillere göre (örneğin İngilizce), daha fazla amplifikasyona ihtiyaç duymaktalar. [3] Aynı zamanda VCV (Vocal Consonant Vocal) harf dizimi yoğun olan Türkçe ’de (Japonca’da bulunduğu kadar olmasa da) sessiz harflerin örtülmemesi ve daha iyi ayırt edile bilinmeleri için daha kısa attack ve release sürelere de ihtiyaç duyulabilir. [4] İşitme sistemleri, aktif ve invasiv cihazlar olarak, tıbbi cihaz müfredatında tehlike sınıfı IIa grubunda yer almaktalar. Bu çok büyük bir avantaj olsa da, tüm matematikten ve elektronikten faydalanmamızı sağlasa dahi, şu gerçek var ki hatırlamalı ve tartışmalıyız. Ara yüz vasıtasıyla, rehabilitasyon için kullandığımız cihaza bağlanıp ve cihazın sunduğu kazanç ve hoparlörden veya kemik yolu vibratöründen çıkan ses basınç ve/veya enerji düzeyini ekranımızda görmek mümkün. Ancak, gördüğümüz eğriler ne derece gerçek ve/veya sapmalar ne derece tolere edilebilir? Uygulamamızın başarısını ne derece etkiler? Rehabilitasyon (Kemik Yolu Sistemler) Yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi, rehabilitasyonun primer hedefi iletişim yeteneğini max. düzeyde rehabilite etmek. Hava yolu cihazlarla rehabilitasyon kısmında bu konu ayrıntılı tartışılacaktır. Ayrıca (statik) gürültülerin çoğu alçak frekanslardan oluşmakta ve maalesef alçak frekanslar yüksek frekansları maskelemekte. Maalesef çoklu mikrofon teknolojisi SNR’yi artırmak için devreye girdiğinde, alçak frekansların amplifikasyonunda (Sol grafik Slawin’in çalışmasını, sağ grafik ise Zwicker’in sunmuş olduğu saf seslerin örtme ve örtülme özelliklerini göstermektedir. Slawin 800Hz, Zwicker grafiği ise 1000Hz’lik örten sunulduğunda, ikinci bir saf sesin ayırt edile bilinmesi için sınır gürlüğü göstermekte. Bu gürlüğün altında kalan sesler örten ses tarafınca maskelenir ve örtülürler.) Curr Pract ORL 2014, 10(3) İletim Tipi İşitme Kayıplarının Konvansiyonel Rehabilitasyonu 61 bir azalma gerçekleşmekte. İletim tip kayıplarda gürlüğü sıkıştırma değil, taşıma söz konusu olsa da, ve hava yolu işitme kaybının yarısı artı iletim kompenantın bir bölü üçü kazanç uygulayarak kolayca rehabilite edilmiş gibi görünse de, tüm zorlukları tanımlamalı ve tamamlamalıyız. Maalesef iletim tipi kayıplarda alçak frekanslarda, değişen yay sabitlerinden ve bunu ağırlıklı alçak frekanslarda takip eden enerji kayıplarından dolayı (otitis media hariç), hastalarımız en fazla kazanca bu aralıkta ihtiyaç duymakta. Aynı zamanda kulak kalıbında büyük ventilasyona ihtiyaç olduğunda, uzun dalga boylarından dolayı, ve bükülmeye daha müsait olan alçak frekansların yine aynı zamanda en çok kayba/sızıntıya uğrayan frekanslar oluyorlar. [5] Gözlük tipi kemik yolu işitme cihazını yeniden keşfetme zamanı gelmiştir! Gözlük tipi işitme cihazı, konvansiyonel kemik yolu cihazlar grubu içinde yer almaktadır. Konvansiyonel kemik yolu işitme cihazlar transkütan ve perkütan olarak iki gruba ayrılmaktalar. Transkütan cihazlar, vibratörleri bir saç bandı veya çerçeve ile sabitlen cihazlar grubunu temsil eder. Kemik yolu gözlük tipi işitme cihazları ise perkütan grupta yer almaktalar. BHM-Tech Produktionsgesellschaft mbH izniyle basılmıştır Curr Pract ORL 2014, 10(3) Çok büyük avantajlar sağlayan kemik yolu gözlüğün sırı, enerji biçimi değiştirmekte. Uyaranı akustik dalga olarak dış kulak yolundan sunmak yerine, enerji biçimini akustik dalgadan mekanik dalgaya çevirip ve orta kulağı tüm patolojileriyle bypass ederek, çok daha düşük enerji düzeyleriyle uyaranı doğrudan kohleara taşıması, kemik yolu gözlüğün basit ama muhteşem, çok sayıda avantaj sağlayan, sırı. Enerji biçimini dönüştürme sonucu çok sayıda avantaj barındırmakta: • İşitme best frequency eşiğinde gerçekleştiğinden dolayı, sıfıra yakın (ipsi- ve kontralateral) örtme ve örtülme • Kulak kalıbı ve ses hortumu ihtiyacı yok • Oklüzyon yok, havalandırma sorunu yok • Dış kulak yolu tahrişi yok • Orta kulak rezonans değişimin etkisi yok Kemik yolu implantların atası sayılan, kemik yolu gözlüğün başarısı, kemik yolu implantların araştırma ve geliştirilmesine de hala ilham vermekte. İletim tip kayıplarda gürlük algısının paralel kayması, dinamik aralığında bir daralmanın söz konusu olmadığını ifade eder. 62 Güncel Yaklaşım BHM-Tech Produktionsgesellschaft mbH izniyle basılmıştır Dolayısıyla, işitme cihazını ve patolojik organı seri olarak arka arkaya bağlamak, gereksiz zorluklar doğurur. Kemik yolu ile doğrudan kohleaya taşımak ve seri bağlantıdan vaz geçmek, patolojiyi bypass ederek uygulamayı daha başarılı kılar. İletim tip kayıplardaki orta kulak rezonans değişimi etkili olmaz ve uyaranın frekans bazında genliği, çok güvenilir biçimde kohleaya aktarılmış olur. Gözlük tipi cihazda bulunan vibratör şeklindeki dönüştürücülerin yarattığı titreşimdeki frekans bazındaki enerji miktarını kontrol etmek ve ihtiyaç duyulduğu düzeyde tutmak en önemli husus. Bu mekanik koşulu sağlamak ve kullanım esnasında korumak için, sadece vibratörleri mastoide değil, gözlüğü de os nasalede doğru konumlandırmak gerekmektedir. Doku geçişi esnasındaki enerji kayıpları çok etkili sayılmaya bilir, çünkü konumuz miks tipi değil, iletim tipi işitme kayıpları. Böylelikle söz konusu enerji düzeyi çok daha düşük ve kontrol edilebilir. Rehabilitasyon (Hava Yolu Sistemler) Hava yolu işitme sistemleri, kulak içi ve kulak arkası olarak, iki gruba ayrılırlar. Gözlük tipi hava yolu işitme cihazları, kablosuz CROS (Contralateral Routing of Signals) ve Open Fit sistemler ile birlikte, cazibelerini kaybettiler. Hava yolu işitme sistemleri çok büyük hassasiyetle uygulanmalı; Çünkü, kayıp ile orantılı değerlendirildiğinde, en yüksek kazançlar iletim tipi kayıpların rehabilitasyonunda hava yolu sistemler ile kullanılmakta; hem diğer işitme kayıpları tipleri ile oranlandığında hem daha önce bahsetmiş olduğumuz Curr Pract ORL 2014, 10(3) İletim Tipi İşitme Kayıplarının Konvansiyonel Rehabilitasyonu 63 kemik yolu gözlükler ile karşılaştırdığımızda. Büyük ventilasyonlara ihtiyaç olduğunda (perfore TM vs), kanal içi hava yolu cihazlar, feedback riskinden dolayı yeterince havalandırma sağlayamadıklarından, kullanılmamaktalar. Otoskleroz gibi patolojilerde ise kulak içi cihazların kazancı ve max. çıkışları artık engel değil. Max. kazancı 70dB yaklaşan ve max. çıkışları 130dB veya üstünde olan kulak içi cihazlar rehabilitasyon için artık kullanılabilmektedirler. Hava yolu rehabilitasyonuna geldiğimizde, sesin anatomik takibini yapınca, kemik yolu rehabilitasyonunda olmayan zorluklar, çok net ortaya çıkmaktadır. Primer hedefin iletişim yeteneğini, hastanın odyolojik ve odyometrik profili çerçevesinde, max. düzeyde rehabilite etmek ve geri kazanmak olduğunu hatırlayarak, neler ve nasıl yapılması gerektiği tartışılmalıdır. [1] İletim tipi kayıplarda tüm psikoakustik parametreler kayıp oranında, sadece paralel kaydıklarından dolayı, hedef kolay ulaşılır gibi görünmektedir! Özetle; gelen uyaranı distoryonsuz, müdahalesiz, sıkıştırma ve limitleme ihtiyacı olmadan, ses rengini ve tınısını bozmadan, attack ve release sürelerini değiştirmeden, yani doğrudan ve bire bir (elbette artı iletim kompenantı kazacı) kohleara taşımak! Bu konuda, kullanılan hava yolu cihazın, uygulama yazılımına güvenmek ve hava yolu eşikler yanı sıra kemik yolu saf ses eşiklerini de dikkate alarak, yazılımın (fitting software) önerdiği kazanç eğrisini kullanarak, uygulama yapılabilir. Ayrıca REM ile kazanç ve/veya çıkış eğrisi kontrol edildikten sonra başarılı bir uygulama olduğuna inanmak ve güvenmek mümkün, gibi görünmekte. (Koopere olmayan veya olamayan hastalarda maalesef başka seçenek bulunmamaktadır) Ancak; Yazılım iletim kompenantını yaratmış olduğu patolojiyi dikkate alıyor mu? Yazılım, rezonans frekansı değişim konusunda ayrıntılar değerlendiriyor mu? Bu mümkün olsa bile, hastalar arasındaki sapmaları nasıl değerlendirecek? İletişim yeteneğindeki artış ölçüldü mü? Durum: İstatistik ortalamalara güvenilmiş olundu! Sunulan uyaran amplifikasyon sonrası eksik ve/veya yanlış ölçülmüş olabilir! Dış kulak yoluna kadar ölçüm gerçekleşmiş olabilir, ama orta kulak değil! Kortikal düzeyde uyaran hakkında hiç veri toplanmamıştır! Uyarı: Hedef iletişim yeteneğini geri kazanmaktı! Dış kulak yolunda bir takım ölçümler yapmak değil! Rehabilitasyon ve Uygulama Başarısını Nicelemek Hedef iletişim yeteneğini geri kazanmak ise, bu konuda kortikal düzeyde ölçüm yapmak ve sonuçları nicelemek şart! Rehabilitasyonun iletişim yeteneği konusundaki katkılarını gereken uyaran (konuşma-speech) ile gereken düzeyde (kortikal) ve gerekli ortamda (sesiz ve gürültülü akustik ortamda) ölçmek ve sayılara dökmek gerekmektedir! [4] En şeffaf, sade ve güvenilir yöntemlere başvurarak uygulamak ve başarıyı ölçmek gerekir. Dış kulak yolunda değil – kortikal düzeyde! Tavsiye edilen kazanç miktarı ile başlanır elbette, ancak ince (DHI – Deutsche Hörgeraete Institut / Almanya İşitme Cihazları Enstitüsü, Dipl.Ing. Reimer Rohwedder izniyle basılmıştır) Curr Pract ORL 2014, 10(3) 64 Güncel Yaklaşım ve kişisel gürlük ayarlarını loudess scalling yöntemi ve konuşmayı ayırt etme oranlarını serbest alanda tek heceli kelimeler ve cümleler ile belirlemekte fayda vardır. REM, HIT, SII, STI ve tüm diğer test ve uygulama yöntemleri elbette rehabilitasyon konusunda çok faydalı uygulama yöntemler ve parametreler oldular ve hala kullanılmaktalar. Böylelikle frekans bazında gürlük ve konuşmayı ayırt etmek kortikal düzeyde tespit edildiği için rehabilitasyon öncesi veriler ile karşılaştırarak başarıyı değerlendirmek ancak mümkün olur. [4] [5] [6] Kısa vadeli vazgeçmek de imkansız görünüyor. Ancak her birinin bağımsız ve tek başına başarıyla kullanılabilecek bir uygulama olmadığını daima hatırlamak ve farklı stratejileri birbirini destekleyerek kullanmak gerekmektedir. Gürlük algısı testi (loudness scalling) ile tüm odyometrik sonuçların parallel kaymasını geri alınmış, yüksek frekanslara doğru ipsilateral maskelemeyi engellemiş ve ses rengi/tını konusunda doğallık korunmuş olunacaktır. [7] Bu yöntemi kullanarak, istatistik ortalamalara ve ölçüm esnasındaki yazılımlardan, yöntemlerden ve donatılardan kaynaklı hatalara ve sapmalara en düşük düzeyde maruz kalınmış olacaktır. Yapılmasını gereken hastanın patolojik gürlük algısını paralel geri kaydırarak normal gürlük algısını oluşturmak. Gürlük algısı, konuşmayı ayırt etmek (sesiz ve gürültülü ortamda) ile birlikte kullanıldığında en ayrıntılı ve güvenilir verileri sunmakta. Ana bilim dalların klinik ve deneysel odyoloji laboratuvarları bu konulara odaklanmış olmaları bunun önemini ve değerini vurgulamakta. Diğer işitme kaybı rehabilitasyonlarında da çalışmalar istatistik ortalamalardan uzaklaşmak ve kişiye özel, kortikal, interaktif ve odyovizuel uygulama yöntemleri geliştirmeye odaklanmış durumdalar. Birkaç örnek ile HIT, REM ve benzeri yöntemlerden uzaklaşma çabaların neden kaynaklı olduğunu, yukarıda belirtmiş olsak da, hatırlamak ve vurgulamak lazım. Bütün - tüm parçaların tamamından fazlasıdır! Hastalara yani kişiye özel uygulamadan bahsederken kullandığımız yöntemleri de değerlendirmekte fayda var ve aslında kişiye özel değil istatistik ortalamalara göre uygulamalar yapıldığını itiraf etmek gerek. Ayrıca bu uygulamaları çok ciddi sapmalar ve ölçüm hatalarını baz alarak yapmaktayız. Örnekler REM cihazın sonda-mikrofonun 1.derece low pass olduğunu ve 2kHz sonrası her oktav bazında 10dB sapma gösterdiğini hatırlamak lazım. AI’den (Articulation Index) SII’ye geçtikten sonra daha güvenilir veriler toplamaktayız ancak STI’ye göre distorsiyonlar hala yeterince ayrıntılı dikkate alınmadığını vurgulamak lazım. HIT cihazında gelişmiş sinyal işlemcileri ölçüldüğünde Chirp sinyali öncesi sapmaların tolere edilemeyecek kadar olduğunu unutmamak lazım. İletim tipi kayıplarda multifrekanstimpanometre ile orta kulak rezonansını ölçe bileceğimizi iddia etmekteyiz, ancak tanı için kullanıla bilir olsa da rehabilitasyon için çok faydalı olmadığını itiraf etmek gerek. Odyolojini diğer alanlarında (örneğin otomobil sanayisinin STI araştırma çabaları ve ölçümleri, Hava (DHI – Deutsche Hörgeraete Institut / Almanya İşitme Cihazları Enstitüsü, Dipl.Ing. Reimer Rohwedder izniyle basılmıştır) Curr Pract ORL 2014, 10(3) İletim Tipi İşitme Kayıplarının Konvansiyonel Rehabilitasyonu 65 limanlarında serbest alan hoparlörleri ile yolcu bilgilendirme sistemlerin, yolcu tarafınca bilgiler ayırt edilebilmesi çalışmaları vs) onlarca mikrofonlar, ve seri ve paralel bağlanan yazılımlar ve donatıların bile ortam rezonans frekansını ve ses basınç düzeyini ölçmekte gerçeği değil ancak gerçeğe yakın değerler yakalıya bilirken, biz sadece birkaç santimetreküp için rehabilitasyondaki orta kulakta bulunan rezonansları ve ses basınç düzeylerini günümüz teknolojisi ile tespit etmemiz imkansız görünmekte. Gesellschaft für Akustikforschung Dresden mbH izniyle basılmıştır Curr Pract ORL 2014, 10(3) Aynı otomobilin iç kabini, aynı uyaranlar, koşullar donatılar ve yazılımlar. Tek fark, kullanılmış olan çokyüzlü! İletim kaybını ve orta kulak rezonansların değişimini ölçmek ve ardından rehabilite etmek, gürlük algısı testi, vocal odyometri ve benzeri eşik üstü kortikal düzeyde ölçülen yöntemler kullanmadan, başarılı bir uygulamanın çok zor olduğunu görmek mümkün. 66 Güncel Yaklaşım Referanslar 1. Lehnhardt und Laszig (Hrsg): Praxis der Audiometrie (Großes Lehrbuch der subjektiven und objektiven Verfahren der Audiometrie). Thieme Verlag. 2009. 2.Schaub, A., 2005, Digitale Hörgeräte - Was steckt dahinter?, Median-Verlag, Heidelberg. 3.Chasin M. How much gain is required for soft-level inputs in some non-English languages? Hearing Review. 2011;18(10):10-16. 4. Chasin M. How hearing aids may be set for different languages. Hearing Review. 2008;15(11):16-20. 5.Voogdt, U., 2005, Otoplastik. Die individuelle Otoplastik zur Hörgeräte-Versorgung und als persönlicher Gehörschutz im Lärm, 3. Auflage edn, Median-Verlag, Heidelberg. 6. Kollmeier, B., Moderne Verfahren der Sprachaudiometrie, Band 1 der Buchreihe “Audiologische Akustik”, median-verlag von Killisch-Horn GmbH, 1992, S. 137-169. 7.Kießling, J., Kollmeier, B., Schubert, M., Archut-Hartmann, A., 1997, Hörflächenskalierung und Hörgeräte. in Kollmeier, B. (Hrsg.), Hörflächenskalierung- Grundlagen und Anwendung der kategorialen Lautheitsskalierung für Hördiagnostik und Hörgeräteversorgung, Median Verlag, Heidelberg, S.199-248. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Ossiküloplasti Sınıflaması Ossiculoplasty Classification Mustafa Asım Şafak ÖZET ABSTRACT Timpanoplasti ve ossiküloplasti tekniklerindeki büyük çeşitlilik nedeniyle, uygulanan rekonstruksiyon tekniklerinin gruplandırmasında yaşanılan karışıklıklar bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Literatürde daha önceden tanımlanmış ossiküloplasti sınıflamaları gözden geçirilerek, yeni bir ossiküloplasti sınıflaması hipotezi sunulmuş ve diğer tekniklere göre üstün olabileceği düşünülen yönleri tartışılmıştır. Tympanoplasty and ossiculoplasty techniques show great diversity. The subject of this article is the controversies for the classification of applied ossicloplasty techniques. A new hypotetic classification system is proposed, after a discussion of the previously reported classifications, and its probably eminent aspects than the previous classifications in the literature, are explained. Anahtar Kelimeler: Ossiküloplasti, timpanoplasti, kulak cerrahisi. Key Words: Ossiculoplasty, tympanoplasty, ear surgery. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 67-76 Giriş Sınıflama yöntemleri bilimsel çalışmaların temelini oluşturur. Sınıflandırmalar hem mevcut bilgiyi gruplandırır, hem de bilginin öğrenilmesini ve geliştirilmesini kolaylaştırır. Bilginin sınıflaması yapılırken bir taraftan da isimlendirme yapılmış olur. Sınıflama tekniğinin saf isimlendirmeden farklı olabilmesi için bazı özellikleri taşıması gerekir: i. Öncelikle sınıflama mantığı basit olmalı, kolay öğrenilebilmeli, akılda kalıcı olmalıdır. ii. Sınıflanan gruplar birbirinden net olarak ayrılmalı, sınırları belirli olmalıdır ve grupların ortak kesişim alanları bulunmamalıdır. zamanda o durum hakkında bir beklenti, bir gelişme veya bir sonuç hakkında öngörüde de bulunabilmelidir. vi. Son olarak bu sınıflandırma özellikle bir uygulamayla veya bir teknikle ilgili ise, aynı durum farklı işlemlerde ve ayrı ayrı kişilerce defalarca tekrarlanabilir olmalıdır. Timpanik kavitenin restorasyonu anlamına gelebilecek “timpanolasti” işleminin ana komponentlerinden biri ossiküloplastidir. Timpanik membrana ulaşan ses dalgalarının oluşturduğu mekanik enerjinin iç kulağa ulaştırılması basit bir enerji transferi değildir. Timpanik memran ile oval pencerenin konumu, kemikçiklerin pozisyonları, inkudo-mallear ve iii. Sınıflamanın belirli bir sistematiği olmalıdır. Sınıflanmış gruplar birbirini takip etmelidir. Bu takip sıralı olmalıdır. Sınıflanmış grubun bir önceki basamağından bir sonraki basamağa geçişte olumlu ya da olumsuz bir progresyonu olmalıdır. iv. Sınıflanan bilgi özelliklerine ve farklılıklarına göre yeterince ayrıntılı basamaklar halinde gruplanmalıdır. Bu gruplandırma sayısı “siyah” ve “beyaz” gibi ikiye bölünmüş halde, pek çok durumu içinde barındıran özellikte olmamalıdır. Gri tonların da tanımlandığı yeterli sayıda grupları içermelidir. Ancak oluşturulan grup sayısı pratikliği bozacak tarzda aşırı şekilde fazla sayıda da olmamalıdır. Genellikle 4-5 basamak halinde gruplamalar yeterli olabilir. v. Sınıflama ile elde edilen isimlendirme, sınıflanan bilgi ya da durum hakkında bir öngörüde bulunabilmelidir. İlgili gruba verilen isimlendirme ya da derecelendirme sadece o durumun ayrıntılarını açıklayan tarzda değil, aynı Curr Pract ORL 2008, 4(1) Şekil 1. TOS Tip I ossiküloplasti. Kemikçik zincir normalde intakt olup, iletimin önündeki engellerin temizlenmesi durumudur. 68 Güncel Yaklaşım inkudo-stapedial eklemlerin yapıları, hatta yuvarlak pencenin yerleşimi bu enerji transferinde son derece önemli rol oynar. Ossiküloplasti sırasında bu sistemin doğal mimarisindeki hidrolik ve kaldıraç sistemlerinin mümkün olduğunca orjinaline yakın restorasyonu, postoperatif işitme kazançlarının artırılması ve hava-kemik aralıklarının azaltılabilmesi için son derece önemlidir. Genel olarak timpanoplasti tekniklerinde pek çok alternatif olsa da, işlemin mantığı gereği her zaman timpanik membranın değişik tekniklerle restorasyonu gereklidir. Bu nedenle timpanik membranı da bir şekilde iletim cerrahisinin içinde sayarak, timpanik kavitede ses iletim mimarisinin restorasyonu için kemikçiklerle birlikte mevcut 4 orjinal yapının değişik kombinasyonlarıyla bile onlarca teknik tanımlanması söz konusudur. Üstelik her bir kemikçiğin kendi içinde restorasyonlarını, stapesin suprastrüktürü ve tabanının ayrı elemanlar halinde ele alınabildiğini, pek çok biyolojik veya biyolojik uyumlu protezleri, hatta çok özel durumlarda oval pencere yerine lateral kanal gibi değişik labirenter fenestrasyonların da kullanılabileceğini dikkate alırsak son derece geniş bir yelpazede ses iletim mimarisi karşımıza çıkmaktadır. Bu denli değişik teknik ve malzemeyle uygulanabilen bir cerrahinin mutlaka sınıflanması gerektiği açıktır. Tanımlanmış Ossiküloplasti Sınıflamaları A B Timpanoplasti literatüründe en yaygın olarak kullanılan ossiküloplasti sınıflamasını Mirko Tos kullanmıştır. (1) Tos Ossiküloplasti Sınıflamasında (TOS) mevcut bütün işlemler 3 grupta toplanmıştır: i. TOS Tip I tanımı kemikçik zincir yapısının genel olarak korunduğu, zincirin normalde intakt olduğu, ancak iletimin önünde engel olabilecek bir takım fibroz bantların veya hyalen blokların temizlendiği durumlar tanımlanmıştır. ii. TOS Tip II tanımı intakt ve mobil stapesin kullanıldığı ossiküloplasti yöntemleri için kullanılmıştır (Şekil 2a, b, c). iv. TOS Tip III tanımı mobil stapes tabanının kullanıldığı kolumella teknikleri için kullanılmıştır (Şekil 3a, b) TOS sadece stapesin durumuna odaklanmıştır. Ugo Fisch ossiküloplasti sınıflamasında bu eksikliği farkederek, gruplamasını malleus ve stapesin durumlarına göre düzenlemiştir. Fisch yöntemi Basic Situation (BS) olarak adlandırılıp, 3 ana grupta toplanmıştır: (2) i. BS Tip I, inkatk ve mobil bir malleus veya manibrium ile intakt ve mobil bir stapesin varlığına göre restore edilen kolumella tekniklerini kapsar (Şekil 4). (3) ii. BS Tip II, kapalı kavite timpanoplastiler için kullanılmaktadır. Ossiküler yapı olarak intakt ve mobil bir malleus veya manibrium ile oval pencere arasında kolumella oluşturulması tekniklerini kapsar (Şekil 5). Bu grupta stapes süperstrüktürü yoktur. Mobil bir stapes tabanı olması haline Tip II1, stapes tabanının fikse olduğu durumlarda total stapedektomi ve oval pencerenin greftlemesi ile yapıldığı durumlar için Tip II2 tanımlaması kullanılır. (4) C Şekil 2. TOS Tip II ossiküloplasti, intakt ve mobil stapesin kullanıldığı ossiküloplasti yöntemlerini tanımlar. A. İntakt ve mobil malleus ile stapes kaputu arasına yeniden şekil verilmiş inkus repozisyonu. B. İntakt ve mobil malleus ile stapes kaputu arasına biyouyumlu protez kullanılması. C. Greft zara destek verilen kartilaj plaka ile stapes kaputu arasına metal protez kullanılması. iii. BS Tip III grubu malleus ve inkusun bulunmadığı durumlarda greft zar ile oval pencere arasındaki kolumella tekniklerini kapsar. Kendi içinde 6 ayrı alt gruba ayrılır. İlk üçü kapalı kavitelerde kullanılan teknikleri, son üçü açık kavite timpanoplastilerdeki teknikleri tanımlar. (5) 1. BS Tip III1’de greft ile intakt ve mobil stapes arasında kolumella oluşturulur. Kolumella materyali bazen Curr Pract ORL 2014, 10(3) Ossiküloplasti Sınıflaması 69 A Tip II1 B Şekil 3. TOS Tip III ossiküloplasti, mobil stapes tabanının kullanıldığı kolumella tekniklerini tanımlar. A. Mobil manibrium ile mobil stapes tabanı arasına biyolojik bir materyal olarak kemikçik kullanılması. B. Mobil ve intakt malleus ile mobil stapes tabanı arasına protez kullanılması. Tip II2 Şekil 5. BS Tip II ossiküloplastiler kapalı kaviteli timpanoplastilerde intakt ve mobil malleus ile stapes tabanı arasında kolumella oluşturulmasını kapsar. Tip II1’de stapes tabanı mobildir. Tip II2’de stapes tabanı fiksedir ve fenestrasyon teknikleri kullanılır. stapes kaputuna, bazen stapes kaputu sağlam olsa da stapes tabanına yerleştirilebilir (Şekil 6). Şekil 4. BS Tip I ossiküloplastide mobil ve intakt malleus veya manibrium ile mobil ve intakt stapes arasına kolumella rekonstruksiyonu uygulanır. Curr Pract ORL 2014, 10(3) 2. BS Tip III2 kendi içinde ayrıca ikiye ayrılır. BS Tip III2a tekniğinde kolumella greft zar ile mobil taban arasına kurulur. BS Tip III2b tekniği için birinci aşamada greft zar içine neo-malleus implantasyonu yapılmış olması gerekir. İkinci seansta implante edilen neo-mallus ile mobil stapes tabanı arasına kolumella kurulmaktadır (Şekil 7). 70 Güncel Yaklaşım A Şekil 6. BS Tip III1 ossiküloplasti kapalı kavitelerde, kolumellanın greft zar ile stapes kaputu veya tabanı arasına yerleştirilmesiyle kurulur. B Şekil 8. BS Tip III3 ossiküloplasti kapalı kavitelerde stapes tabanının fikse olduğu olgularda kullanılır ve a ve b olarak iki ayrı teknikle uygulanır. A A. BS Tip III3a’da kolumella greft zar ile, total stapedektomi uygulanmış ve greftlenmiş oval pencere arasına kurulur. B. BS Tip III3b’de kolumeella neo-malleus ile, fenestrasyon yapılmış fikse stapes tabanı arasına kurulur. B Şekil 7. BS Tip III2 ossiküloplasti kapalı kavitelerde a ve b olarak iki ayrı teknikle uygulanır. A. BS Tip III2a greft zar ile mobil stapes tabanı arasına kolumella kurulmasıdır. B. Tip III2b’de kolumella neo-malleus ile mobil stapes tabanı arasına kurulur. 3. BS Tip III3 stapes tabanının fikse olduğu durumlarda kullanılır ve kendi içinde ayrıca ikiye ayrılır. BS Tip III3a’da kolumella greft zar ile total stapedektomi yapılmış ve greftlenmiş oval pencere arasına kurulur. BS Tip III3b’de yine BS Tip III2b’ye benzer şekilde önceki seansta greft içine implante edilmiş neomalleus ile fikse tabana açılan fenestrasyon arasına kolumella kurulur (Şekil 8). 4. BS Tip III4 açık kaviteli olgularda kullanılır. Greft zar direkt mobil stapes kaputu üzerine yatırılır (Şekil 9). Teknik literatürde daha önceki tanımlanmasıyla miringostapediopeksi olarak bilinir. 5. BS Tip III5 ossiküloplasti tekniği kendi içinde ayrıca dörde ayrılır. BS Tip III5a’da greft zar mobil taban üzerine yatırılır. BS Tip III5b aslında BS TipIIb’nin açık kaviteli olgularda uygulanmasıdır. Kolumella greft zar Şekil 9. BS Tip III4 tekniği açık kaviteli olgularda kullanılır. Greft zar direkt olarak mobil stapes kaputu üzerine yatırılır. ile mobil taban arasına Spandrel protezlerle kurulur. Spandrel protezler şaftı içinde bulunan tel yardımıyla açı ve şekil verilebilen protezlerdir. BS Tip III5c’de kolumella olarak yine greft zar ile mobil taban arasına biyolojik materyaller ile kolumella kurulmasıdır. BS Tip III5d’de kolumella greft içine önceden implante edilen neo-malleus ile mobil stapes tabanı arasına kurulur (Şekil 10). 6. BS Tip III6 ossiküloplasti tekniği açık kavitelerde uygulanır ve kendi içinde iki ayrı gruba ayrılır. BS Tip III6a’da kolumella greft zar ile total stapedektomi yapılarak greftlenmiş oval pencere arasına kurulur. BS Tip III6b’de kolumella neo-malleus ile fenestrasyon açılmış fikse stapes tabanı arasında kurulur (Şekil 11). Curr Pract ORL 2014, 10(3) Ossiküloplasti Sınıflaması 71 A A B Şekil 11. BS Tip III6 ossiküloplasti açık kavitelerde uygulanır ve kendi içinde ikiye ayrılır. B C A. BS Tip III6a’da kolumella greft zar ile total stapedektomi sonrası greftlenmiş oval pencere arasında kurulur. B. BS Tip III6b’de kolumella neo-malleus ile fenestrasyon açılmış fikse stapes tabanı arasında kurulur. Sınıflamamıza orjinal mimari yapıya itafen ve İngilizce literatüre uygun olması açısından Main Architectural System (MAS – ana mimari sistem) adı verilmiştir. İsimlendirmede Timpanik membran-Malleus-İnkus kompleksinin durumu Roma rakamlarıyla belirtilirken, stapes-oval pencere kompleksinin durumu harflerle derecelendirilmiştir (Tablo). Timpanoplasti ve miringoplasti ayırımına temel olan ve cerrahi işlem sırasında intakt ancak mobilitesi sınırlı olan kemikçik sistemin bozulmadan rahatlatılması işlemi her nekadar bizzat ossiküloplasti olmasa da, bu durumun sınıflama dışında kalmaması için MAS 0 olarak adlandırılmıştır. MAS 0, TOS Tip I ile anlatılan duruma karşılık gelmektedir (Şekil 12). D Şekil 10. BS Tip III5 ossiküloplasti açık kavitelerde kendi içinde dört farklı teknikle uygulanır. A. BS Tip III5a’da greft zar direkt mobil stapes tabanı üzerine yatırılır. B. BS Tip III5b’de kolumella Spandrel greft ile greft zar ile mobil stapes tabanı arasında kurulur. C. BS Tip III5c’de kolumella biyolojik materyaller yardımıyla greft zar ile mobil stapes tabanı arasında kurulur. D. BS Tip III5d’de kolumella neo-malleus ile mobil stapes tabanı arasında kurulur. Ossiküloplasti Sınıflamasına Yeni Bir Yaklaşım Timpanoplasti ve ossiküler rekonstruksiyon amacıyla timpanik kavitedeki ses iletim mimarisini mümkün olduğunca taklit eden bir restorasyon uygulamaya çalıştığımıza göre, bu duruma uygun bir gruplandırma daha faydalı olabilecektir. Bu açıdan önceki sınıflamalarda hep ihmal edilmiş inkusun ve inkudo-mallear eklemin durumu da dikkate alınmalıdır. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Şekil 12. MAS 0 ossiküloplastide kemikçik zincir intakttır ancak tipanoplasti sırasında mobilitesini kısıtlayan durumlar düzeltilmiştir. 72 Güncel Yaklaşım Kemikçik zincirde sadece inkudo-stapedial eklemin kaybolduğu, mobil ve intakt bir inkudo-mallear eklem, mobil ve intakt bir stapesin varlığında sadece inkudo-stapedial eklemin cam sement gibi orjinaline çok yakın bir teknikle restore edildiği durumlar MAS Ia olarak isimlendirilmiştir (Şekil 13). Eklemin onarılması için üçüncü bir eklem oluşturacak şekilde kortikal kemik, kartilaj veya inkus uzun kolu grefti gibi bir teknik kullanılan yaklaşımlar MAS Ib olarak adlandırılmıştır (Şekil 14). İnkudomallear eklemin normal olup ancak stapesin fikse olduğu durumlarda, total stapedektomi, parsiyel stapedektomi veya stapedotomi gibi yaklaşımlarla kolumellanın inkus uzun kolu ve oval pencere arasında kurulması MAS Ic olarak gruplandırılmıştır (Şekil 15). Otoskleroz cerrahisinde yapılan kolumella rekonstruksiyonu MAS Ic gurubuna dahil edilir. İnkusun olmadığı, malleus veya manibrium malleinin olduğu durumlar MAS II olarak gruplanır. Böylece kolumellanın malleus ile mobil stapes kaputu arasına kurulması MAS IIa (Şekil 16), mobil stapes tabanı arasına kurulması MAS IIb (Şekil 17), fikse tabanlarda stapes tabanına müdehale edilerek oval pencereye direkt kurulması MAS IIc olarak gruplanır (Şekil 18). Şekil 15. MAS Ic’de fikse stapes tabanı total stapedektomi, parsiyel stapedektomi veya stapedotomi gibi yaklaşımlarla açılarak, kolumella inkus uzun kolu ile oval pencere arasına kurulur. A Şekil 13. MAS Ia’da sadece bozulan inkudo-stapedial eklem, orjinal mimari yapıya çok yakın bir yaklaşımla cam sement uygulaması gibi bir teknikle restore edilmiştir. A B C Şekil 14. MAS Ib’de inkus ile stapes arasına üçüncü bir eklem oluşturacak şekilde kortikal kemik, kartilaj veya inkus uzun kolu protezi gibi bir yaklaşımla restorasyon yapılmıştır. A. Kortikal kemik kullanılması, B. Kartilaj kullanılması, C. İnkus uzun kolu protezleri kullanılması B Şekil 16. MAS IIa’da kolumella malleus ile mobil stapes kaputu arasına kurulur. A. Kolumella olarak biyolojik materyal kullanılması, B. Kolumella olarak biyouyumlu materyal kullanılması. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Ossiküloplasti Sınıflaması 73 Şekil 17. MAS IIb’de kolumella malleus ile mobil taban arasına kurulur. A B Şekil 19. MAS IIIa’da kolumella greft zar ile mobil intakt stapes kaputu arasına kurulur. C Şekil 18. MAS IIc’de kolumella malleus ile, fenestrasyon yapılmış fikse stapes tabanı arasına kurulur. A. Stapedotomi yapılarak tel-teflon piston ile kolumella oluşturulması. B. Parsiyel stapedektomi yapılarak titanyum protez uygulanması. C. Total stapedektomi yapılarak oval pencerenin greftlendiği durumlar. MAS III’de malleus ve inkus yoktur. Kolumella greft zar ile stapes-oval pencere kompleksi arasında yer alır. MAS IIIa’da kolumella greft zar ile mobil ve intakt stapes kaputu arasına kurulur (Şekil 19). Greft zar ile mobil stapes tabanı arasına kolumellanın kurulduğu durumlar MAS IIIb olarak gruplanır (Şekil 20). Fikse tabanlarda çeşitli fenestrasyon yöntemleri yapılarak greft zar ile ovalpencere arasına kolumella kurulması MAS IIIc’dir (Şekil 21). Şekil 20. MAS IIIb’de kolumella greft zar ile mobil stapes tabanı arasına kurulur. MAS IV’de inkus ve malleus yoktur ve iletim için kolumella kullanılmaz. İşitme fizyolojisindeki faz farkını oluşturabilmek için greft zar ile stapes-oval pencere kompleksi arasında iletim direkt kurulur. MAS IVa’da greft zar mobil ve intakt stapes üzerine yatırılır. Wullstein tarafından tanımlanan timpanoplasti sınıflamasında “Miringostapediopeksi” olarak anılan işlemdir. (6) Burada greft zara destek olması anlamında kartilaj plakalar kullanılması kolumella olarak sayılmaz (Şekil 22). MAS IVb’de stapes süperstrüktürü yoktur ve greft zar direkt mobil stapes tabanı üzerine yatırılır (Şekil 23). MAS IVc’de stapes tabanı fiksedir ve genellikle total stapedektomi yapılarak oval pencere fenestrasyonu yapılır. Timpanik membran grefti direkt oval pencre üzerine yatırılır (Şekil 24). Oval pencerenin tamamen oblitere olduğu durumlarda ses enerjisinin iç kulağa taşınabilmesı için labirentin başka bir bölgesine fenestrasyon yapılabilir. Genellikle tercih edilen bölge lateral semisirküler kanaldır (LSK). Timpanik membran Curr Pract ORL 2014, 10(3) Şekil 21. MAS IIIc’de Kolumella greft zar ile fenestrasyon yapılmış oval peencere arasına kurulur. 74 Güncel Yaklaşım greftinin, LSK üzerine direkt yatırılması ile sağlanan faz farkıyla gerçekleşen ses iletim tekniği MAS IVd olarak gruplanır (Şekil 25). Bu teknik Wullstein sınıflamasına göre Tip Vb timpanoplasti olarak anılan durumdur. (6) Tartışma TOS Tip I, orjinal yapının en yakın örneği olduğu için işitme sonuçlarının en iyi halde olması ve minimal iyileşme problemleri göstermesi beklenir (Şekil 1). Şekil 22. MAS IVa’da greft kulak zarı direkt intakt ve mobil stapes üzerine yatırılır. TOS Tip II ossiküloplastide görüldüğü üzere sınıflamanın esası intakt ve mobil stapesin bulunmasına dayanır. Bu halde timpanik kavitedeki iletim fizyolojisinin sadece hidrolik fonksiyonu dikkate alınmış, kaldıraç fonksiyonunun elemanları olarak malleus ve inkusun durumları ihmal edilmiştir. İnkus uzun kolundaki en küçük defektin dahi onarıldığı ve orjinal mimari yapıya en yakın restorasyon yöntemleri de TOS Tip II grubuna dahil olacaktır. Kolumellanın inkus ile stapes arasına yapılması veya greft zar ile stapes arasına yapılması gibi anatomik ve fizyolojik olarak birbirinden çok farklı durumlar aynı grupta toplanmıştır. Sınıflamanın belirttiği durumlar net olarak tanımlanmıştır, ancak birbirinden farklı pek çok teknik aynı çatı altında toplandığından tam olarak hangi tekniğin kullanıldığı açık değildir Bunun sonucunda da postoperatif ortalama işitme kazançları açısından standart sapmalar genişleyecek ve işitme fonksiyonları için öngürüsü zayıf kalacaktır. Şekil 23. MAS IVb’de greft kulak zarı mobil stapes tabanı üzerine yatırılır. TOS Tip III ossiküloplasti gruplamasında asıl odaklanılan nokta sadece mobil stapes tabanı olmuştur. Sonuçta kolumellanın intakt ve mobil bir inkudomallear kompleks ile stapes tabanı arasına yapılması veya greft zar ile mobil stapes tabanı arasına yapılması aynı teknik sayılmaktadır. Bu iki uç arasında uygulanılabilecek pek çok teknik de aynı isim altında toplanmış durumdadır. Böylece TOS Tip III olarak tanımlanan bir grubun içerdiği teknikler çok geniştir ve ayrıntıları belirli değildir. Doğaldır ki mimari yapı olarak birbirinden çok farklı olan bu tekniklerin işitme sonuçları da birbirinden çok farklı olacaktır. Dolayısıyla yine öngürüsü zayıf bir gruplama önerilmiştir. Şekil 24. MAS IVc’de greft kulak zarı fikse stapes tabanı total stapedektomi ile çıkarılır ve oval pencere üzerine yatırılır. Şekil 25. MAS IVd’de greft kulak zarı, LSK üzerine açılan fenestrasyon üzerine yatırılır. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Ossiküloplasti Sınıflaması 75 TOS’da ossiküloplasti için kullanılan tekniklerin ayrıntısı genel olarak ihmal edilmiş, fizyolojik olarak birbirinden oldukça farklı kolumella rekonstruksiyonları aynı grupta toplanmıştır. Sadece stapesin özelliklerine göre gruplanma yapılmış olması, timpanik kavitedeki ses iletim fizyolojisinin yalnızca hidrolik kazanç ve faz farkı sistemlerinin esas alındığını göstermektedir. İnkudo-mallear kompleksin kaldıraç fonksiyonu ihmal edilmiştir. greftlenmiş kulak zarı kolumella kullanılmaksızın direk oval pencere ile ilişkilendirilmiştir. Oysa rakamsal değerleri daha ileri bir evre olan BS Tip III5b ve c açık kavite olduğu halde kolumella kullanılan tekniklerdir. İyi bir sınıflamanın özelliklerine değinirken iii.maddede savunduğumuz grupların prognostik olarak sıralanması esasına uygunsuz bir durum ortaya çıkmaktadır. Benzer bir durum BS Tip III6a ve b sıralamasında da söz konusudur. Fisch tarafından tanımlanan BS ossiküloplasti gruplaması malleus ve stapesin durumuna odaklanılarak yapılmıştır. Dış kulak yolunun ve mastaoid kavitenin timpanoplasti tekniğindeki son haline göre de bazı alt gruplamalara gidilmiştir. TOS’dan farklı olarak malleusun da dikkate alınması fizyolojik olarak önemlidir ancak yine inkusun durumu ve inkudo-mallear eklemin iletim fizyolojisindeki katkıları göz ardı edilmiştir. Ayrıca bizzat ossiküloplasti işlemi içinde sayılamayacak bir kavram olarak dış kulak yolunun (DKY) durumu ossiküloplasti sınıflamasında kullanılmıştır. Daha önceki bir operasyon aşamasında greft zar içine yerleştirilen ve neo-malleus olarak tanımlanan teknik, ossiküloplasti açısından yeni bir açılım getirmekle beraber, literatürde yaygın olarak yer bulmuş değildir. Sonuç olarak BS ossiküloplasti sınıflamasının, orta kulak mimarisine dayanması açısından sağlam temelleri vardır ve birbirinden küçük farklılıkları olan durumlar dahi alt gruplandırmalarla birbirinden ayrılmıştır. Özellikle BS Tip III grubundaki alt gruplamalar o denli ayrıntılıdır ki, belli bir matığa dayansa dahi öğrenilmesi ve akılda tutulması açısından karmaşıktır. Aayrıca grupların isimlendirilmesinde Roma rakamlarıyla, Arabik rakamların birarada kullanılması durumu oldukça zorlaştırmaktadır. BS Tip III1’de mobil bir stapes olmasına rağmen kolumellanın stapes tabanına kurulması ile, Tip III2a’da stapes süperstrüktürü olmadığı için stapes tabanının kullanılması arasında çok önemli bir fark yoktur. Literatürde stapes mevcut olduğu halde kolumellanın direkt stapes tabanına kurulduğu ve protez stabilizasyonu için bir çeşit fiksasyon yöntemiyle kolumellanın stapese tutturulduğu teknikler tanımlanmıştır. (7) Fisch burada sadece protezi stapes süperstrüktürüne yaslamış ve ek bir fiksasyon yöntemi kullanmamıştır. Bu açıdan ossiküler mimari açıdan stapes kaputu ile yapılacak eklem göz ardı edilmiştir. MAS ossiküloplasti sınıflamasının mantığı timpanik kavitedeki kemikçik sistemin ana mimmari yapısına dayandırılarak, ossiküler rekonstruksiyon teknikeri işitme fizyolojisine uygun halde gruplanmıştır. Grupların isimlendirilmesinde kulak zarı malleus ve inkus kompleksi mimari yapının ilk bölümünü oluşturup Roma rakamlarıyla derecelendirilmuştir. Stapes ve oval pencere kompleksi ise mimari yapının ikinci bölümünü oluşturup Arabik harflerle isimlendirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında MAS sınıflamasının temelleri kolay ve akılda kalıcıdır. MAS sınıflaması yapılan rekonstruksiyonu oldukça net aktarması açısından TOS’a göre daha kullanışlı görünmektedir. Öte yandan çok daha ayrıntılı olan ve isimlendirmede kullanılan Roma rakamları, Arabik rakamlar ve harflerle iyice karmaşık hale gelen Fisch’in BS sınıflamasına göre daha sade ancak yeterli görünmektedir. MAS I’de inkudo-mallear eklem intakt ve mobil iken, stapes süperstrüktürünün olmadığı ancak tabanın mobil olduğu durumlar ihmal edilmiştir. Böyle bir patolojinin otoloji pratiğinde pek karşılaşılabilecek bir durum olmadığı açıktır. BS Tip III2a ile Tip III5b arasındaki tek fark DKY’nin durumu ve açık ya da kapalı kavitelerde kullanılmasıdır. Aynı şekilde BS Tip III3a ile Tip III6a, BS Tip III3a ile Tip III6a, BS Tip III3b ile Tip III6b arasındaki farklar da yine kavitenin durumudur. DKY’nin çap ve seyrinin rezonans frekansları üzerine etkisi, kanalın korunup korunmaması açısından fark oluşturacaktır. Ancak kapalı kavite timpanoplastilerde dahi DKY özellikle arka duvardan turlanarak çapı genişletilmekte ve bu durumun rezonans frekansları açısından sonuçları tam olarak bilinmemektedir. Ayrıca açık teknikte özellikle fasial mahmuzun çok indirildiği olgularda timpanik kavite hacmi kapalı kavite tekniğine göre daha dar olmaktadır. (8) Bu durumda ossiküloplasti için bir kolumella kullanılacaksa boyu daha kısa olacaktır. Aslında daha kısa boylu bir protezin stabilitesi, uzun olanlara göre daha iyi olur. Buna rağmen literatürde açık kavitelerde postoperatif retraksiyonlar, fibrotik gelişmeler gibi nedenlerle elde edilen işitme sonuçları kapalı kavite tekniklere göre daha kötü olduğu yaygın bulgudur. (8, 9) Timpanoplasti ve ossiküloplasti tekniklerinin birlikte değerlendirildiği Wulstein Timpanoplasti sınıflamasından sonra, günümüzde çok geniş bir yelpazede değişik tekniklerle timpanoplasti yaklaşımları uygulanmaktadır. Bu nedenle DKY ve kavitenin durumu ile ossiküloplasti tekniği arasında bire bir korelasyon kurulmaya çalışılmasına gerek yoktur. MAS sınıflamasında DKY’nin durumuna göre değişen timpanoplasti tekniklerine göre isimlendirme kullanılmamıştır. Kanal ve kavitenin durumunun ossiküloplasti restorasyonu içinde yer alması nekadar gereklidir tartışılır. Fisch BS Tip III grubunda kavitenin durumuna göre alt gruplar kullanmayı tercih etmiştir. Bu da çok fazla sayıda rakam ve harflerin bir araya gelmesine neden olmaktadır. Oysa Fisch BS Tip III6a gibi isimlendirme yerine “Açık kavite MAS IIIc” denilmesi daha akılda kalıcı ve daha az karmaşıktır. Açık kavite tekniklerden BS Tip III5b ile Tip III5c arasındaki tek fark kolumella olarak kullanılan materyalin protez veya kemikçik gibi bir otogreft olmasıdır. İki tekniğin iletim mimarisi açısından birbirinden bir farkı yoktur, ancak ayrı gruplarda sınıflanmıştır. Fisch BS Tip III5a ossiküloplastide de MAS IV grubu kolumella kullanılmaksızın uygulanan iletim rekonstruksiyonlarını kapsar. Sığ timpanik kavitelerde kolumella kullanımı mümkün olmayabilir. Bu durumda greftlenmiş kulak zarı, işitme fizyolojisindeki faz farkını oluşturmak üzere yuvarlak pencereye ses dalgalarının ulaşmasını önlemek Curr Pract ORL 2014, 10(3) 76 Güncel Yaklaşım için stapes veya oval pencere üzerine yayılır. Bu anlamda hemen tümü açık kavite timpanoplastilerde uygulanan tekniklerdir. MAS IV grubunda normal fizyolojik yol dışına çıkılan LSK fenestrasyonları tekniği “d” ile isimlendirilmiştir. MAS ossiküloplasti sınıflaması henüz bir hipotez halindedir. Bu gruplandırma şeklinin postoperatif işitme sonuçlarına etkilerinin olgu sonuçlarıyla desteklenmesi ve sonuçlar hakkındaki öngörü gücünün diğer sınıflama teknikleriyle karşılaştırılması gerekir. Referanslar 1. Tos M. Tympanoplasty for bony ossicular fixation. Arch Otolaryngol. 1974;99(6):422-7. 2.Fisch U: (ed) Tympanoplasty,mastoidectomiy, and stapes surgery. New York. Thime Medical Publisher, 1994. 3.Fisch U: (ed) Tympanoplasty,mastoidectomiy, and stapes surgery. New York. Thime Medical Publisher, 1994, p 45-50. 4.Fisch U: (ed) Tympanoplasty, mastoidectomiy, and stapes surgery. New York. Thime Medical Publisher, 1994, p 51-68. 5.Fisch U: (ed) Tympanoplasty, mastoidectomiy, and stapes surgery. New York. Thime Medical Publisher, 1994, p 69-96. 6.Wullstein H. Theory and practice of tympanoplasty. Laryngoscope. 1956; 66(8):1076-93. 7. Vincen RM, Mistry N, Oates J, Sperling N, Grolman W. Ossiculoplasty in Intact Stapes and Malleus Patients: A Comparison of PORPs Versus TORPs With Malleus Relocation and Silastic Banding Techniques. Otology & Neurotology 2011; 32(4):616-25. 8. Song Y1, Ma F. The clinical research on the canal wall up and canal wall down surgery in chronic suppurative otitis media]. Lin Chung Er Bi Yan Hou Tou Jing Wai Ke Za Zhi. 2012 May;26(9):404-7. 9. Yamamoto Y, Takahashi K, Morita Y, Ohshima S, Takahashi S. Longterm follow-up results of canal wall down tympanoplasty with mastoid obliteration using the bone pate plate for canal wall reconstruction in cholesteatoma surgery. Otol Neurotol. 2014 Jul;35(6):961-5. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Osiküloplasti Teknikleri Ossiculoplasty Techniques Ümit Taşkın ÖZET ABSTRACT Kronik otit cerrahisinde ana hedef mevcut patolojiyi ortadan kaldırmaktır, devaminda işitme kaybının düzeltilmesine çalışılır. İşitme kaybının en sık sebebi kronik hastalığa bağlı oluşan kemik zincirdeki problemlerdir. Kemik zincir rekonstruksiyonu yaparken özellikle stapes suprastrüktürünün varlığı ve stapes tabanı hareketi esas alınır. Bunlara göre kemik zincirde onarım yapılır. Bu bölümde olası kemik zincir patolojilerine pratik yaklaşım yollarını iletmeye çalıştım. The main aim of chronic otitis media is to eradicate the middle ear pathology and to restore the hearing. The status of stapes suprastructure and footplate are main predictors of ossiculoplasty. Anahtar Kelimeler: Kronik otit, işitme kaybı, kemik zincir rekonstrüksüyonu. Key Words: Chronic otitis media, hearing loss, ossiculoplasty. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 77-78 Giriş Kronik otitte histopatolojik olarak geri dönüşümsüz bir patoloji oluştuğu zaman periosteumu aşarak osteit, osteogenez ve kemik erimesi ile beraber komplikasyonlar görülmektedir. Kronik otit cerrahisinde mevcut patolojinin tamamen ortadan kaldırılmasının yanında, kemik zincirin onarılarak işitmenin mümkün olduğunca düzeltilmesi esas amaçtır. Doğru endikasyon, uygun teknik ile birleştirildiği zaman iyi sonuç alınır. Orta kulaktaki patolojinin (kolesteatom, adeziv otit, atelaktezi, timpanoskleroz) temizlendiğinden emin olduktan sonra mevcut kemikçiklerin durumu postoperatif işitme başarısını doğrudan etkilemektedir (1). Kemik zincir kulak zarındaki titreşimi amplifiye ederek iç kulağa iletir. Zincirdeki bir problem 50 dB lik hava yolu açıklığına neden olabilir. Ses iletiminin düzeltilmesi için osiküloplasti gerekir. Kemik zincirin onarımında kullanılacak materyalin seçiminde doku uyumu, uygulanabilirliği, sertliği, dayanıklılığı ve stabilitesi göz önünde bulundurulmalıdır. Yapay protezler (seramik, plastipore, hydroxyapetit, titanyum) geliştirilmiş olsa da bunların orta kulaktan atılması istenmeyen komplikasyonlardandır. Bu yüzden kartilaj ve kemik gibi otolog greftler eğer mesafe uygunsa daha sık tercih edilebilir. Fakat otolog greftlerde zamanla absorbe olabilir ve yer değiştirebilir. Otolog greftler içinde en sık kullanılanı eğer uygunsa, yaygın osteit yoksa inkusdur (1, 2, 3). Osikuloplastide başarı kriterleri: öncelikle başarı hastanın daha iyi duyuyorum demesiyle başlar. Hasta memnun olabilir fakat cerrah için başarı kriterleri daha da farklıdır. Öncelikle hava kemik aralığının kapanması en iyi göstergedir. Bu sonuca ulaşabilecek metod seçilmelidir. Fakat bu metodun seçimi Curr Pract ORL 2008, 4(1) öncelikle doktorun tecrübesine bağlıdır. Seçilen metot diğerlerine göre üstün sonuç vermeli; diğerinden daha basit olmalı ve zaman kazandırmalı; ve aynı zamanda daha ekonomik olmalıdır. Osikuloplasti sınıflandırılması hakkında çok çeşitli sınıflandırmalar tanımlanmasına rağmen hiçbiri yeterli değildir, o yüzden yeni sınıflama ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Osikuloplasti de esas planlama mevcut kemikçikler üzerine yapılmaktadır. Mevcut kemikçiklere dokunarak fonksiyonellikleri değerlendirilir. Malleus, inkusun uzun kolu, stapes suprastrüktürü ve stapes tabanı eğer varsa pik ile palpe edilerek kontrol edilir. Kronik enflamatuar sürece bağlı olarak kemik zincirde özellikle malleus başında timpanoskleroz gelişebilir. Tensor timpani ve stapes tentonu kalsifiye olabilir. En iyi sonucu elde etmek için tüm bu problemler araştırılmalı ve çözülmelidir (2). Beklenen fonksiyonel sonuçlara göre aşağıdakilere gruplara bölünebilir. Grup 1a: İnkus uzun kolu kısmen erode, inkus stapes arası bağlantı tam kopuk değil, diğer kemikçikler forme ve fonksiyonları normal Grup 1b: İnkus uzun kolu kısmen erode, inkus stapes arası bağlantı yok, diğer kemikçikler forme ve fonksiyonları normal Grup 2: Stapes suprastruktür var, stapes tabanı mobil, malleus var veya yok, inkus yok Grup 3: Stapes tabanı forme ve taban mobil, inkus ve stapes suprastruktür yok, malleus var ya da yok Grup 4: Stapes tabanı fixe, diğer kemikçikler var veya yok 78 Güncel Yaklaşım Cerrahi Teknikler Grup 1a: kulak zarı retraksiyonlarında görülen inkusun uzun kolunun kısmen erode olduğu, stapes başı ile temasının tamamen ayrılmadığı durumlarda (kulak zarı perfore olsun veya olmasın) tragus veya konkal kıkırdak parçası inkus uzun kolu üstüne malleus handle altına gelecek şekilde yerleştirilir. Konulan kıkırdak aynı zamanda retrakte olan kulak zarına da destek olur. Grup 1b: İnkudostapedial eklemin olmadığı durumlarda bone sement ile inkus uzun kolu uzatılabilir. Ayrıca kortikal kemikten alınan bir kemik parçası elmas tur ile kenarları düzleştirildikten sonra stapes başına ve inkus uzun koluna yerleşecek kısımlarına oyuklar açılarak yerleştirilir ve kaymaması sağlanır. Gerekirse bone sement kullanılarak stabilizasyon sağlanır. Grup 2: Stapes ve malleus arasında bağlantıyı sağlamak esastır. Stapes tabanının ve malleus varsa hareketli olması şarttır. Otojen greftler veya parsiyel osiküler replasman protezleri (PORP) tercih edilir. Otojen materyal olarak eğer incus kalıntısı var ve yeterli ise ilk önce o tercih edilir. İnkus yeterli değilse o zaman kortikal kemikten alınan bir parça kemik otojen greft olarak kullanılır. Stapes suprastruktür üzerine PORP veya Otojen greftler kullanırken stapes başının ile kulak zarı, orta kulak boşluğunun arka duvarı ve varsa manibriuma uzaklığı konulacak materyalin büyüklüğünü belirlemektedir. İnkusun veya kortikal kemiğin şekillendirilmesi: İnkus veya kortikal kemik klemp ile dikkatlice tutulur. İnce uçlu elmas tur ile kenarları düzlenir. Daha sonra kulak zarına gelecek kısmı düzleştirilir. Eğer manibrium varsa manibriuma oturacak şekilde inkusa oluk açılır. Daha sonra inkus uzun kolu turlanır ve stapes başına denk gelecek yere çukur açılır. Eğer manibrium varsa; grefti koyarken malleus ile stapes arasındaki açı korunacak şekilde dikkat edilmelidir. Otojen greft uygun şekilde stapes başına ve manibriuma yerleştirildikten sonra korda timpani ile greft stabilizasyonu sağlanabilir. Ayrıca malleus ve stapes başı ile stabilizasyon için bone sement de tercih edilmektedir. Eğer manibrium yoksa; manibrium yokluğunda stapes başı ile kulak zarı arası mesafe artar. Konulacak greft boyutu yeterli gelmeyebilir. Greft üstüne kıkırdak parçası konularak mesafe kapatılır. Otojen grefti yerleştirirken greftin arka duvara değmemesine dikkat edilerek füzyon engellenmelidir. Grup 3: suprastruktür yokluğunda, destrükte olduğunda veya malpoze olduğunda stapes tabanı hareketliği değerlendirilir. Taban harektli ise taban üzerine otojen greftler veya total osiküle replasman protezleri (TORP) kullanılır. Eğer inkus mevcutsa en ideal materyal odur. Manibrium var ise inkusun uzun kolu stapes tabanına gelecek şekilde inkusun boynuna manibriumun oturacağu oluk açılır. İnkusun boyu taban ile malleus arasındaki mesafeye göre belirlenir. İnkus yerleştirirken manibriumun pozisyonunu değiştirmek gerekebilir. Bunun için gerekirse tensor timpani tendoni kesilebilir, malleusun başı kesilebilir. Manibrium yok ise inkus direk kulak zarına temas edeceği için zara temas edecek kısım düzleştirilir. İnkus kullanılacağı zaman inkusun boyunun taban ile kulak zarı arasındaki mesafe kadar olması gerekmektedir. Tabana yerleştirildiği zaman oval pencere kenarlarına temas etmememsine dikkat edilmelidir. TORP kullanılacaksa zara temas etmemesi için araya kıkırdak koymak gerekir. Manibrium varlığı ve yokluğuna göre değişik şekil ve uzunlukta protezler mevcuttur. Protezlerin boyları istenildiği gibi ayarlanabilmektedir. Protezin etrafını sponjlarla ya da ince kıyılmış kıkırdaklarla desteklemek gerekir. Otogreftler protezler geliştirilmeden önce çok kullanılmaktaydı. Fakat hem otogreftlerin boyunun yeterli olmaması, hemde zamanla atrofiye uğraması nedeniyle ve ayrıca protezlerden çok iyi işitme sonuçlarının alınmasıyla otogreftler daha az tercih edilmektedir. Otogreft ile yaşanan başarısızlıkların en sık sebebi lateralizasyon, yer değiştirme, çevre kemiklere füzyon ve atrofidir. Grup 4: taban fixe ve malleus sapı varlığında yapılacak alternatifler malleostapedotomi, veya stapedektomi ile beraber total protezdir. Stapes tabanı kaldırıldıktan sonra tabana perikondrium serilir ve üzerine malleus ile ilişkilendirilmiş protez konulur. Referanslar 1. Mario Sanna, Hiroshi Sunose, Fernando Mancini, Alessandra Russo, Abdelkader Taibah, Maurizio Falcioni. Middle Ear and Mastoid Microsurgery. Thieme. 2nd edition. 2. Mirco Tos. Manual of Middle Ear Surgery. Volume 3. Thieme. 3. Mirco Tos. Manual of Middle Ear Surgery. Volume 2. Thieme. Otojen greft tercih etmedik veya bulamadıysak PORP tercih edilir. Titanyum, propiline, polisel gibi materyaller kullanılmaktadır. Değişik boyutta ve şekilde manibrium varlığına göre protezler üretilmiştir. Kullanılacak protezlerin boyları malleus ile stapes başı arasındaki mesafenin ölçülmesi sonrası belirlenmektedir. Protez kullanıldığı zaman atılımını engellemek için kulak zarına teması araya konacak kıkırdak ile engellenmelidir. Diğer taraftan stapes suprastruktürü olup pozisyonu promontoryum a doğru olduğu zaman stapes başına protez veya inkus yerleştirilemeyeceği için suprastrukture dokunmadan fasiyal sinir suprastrüktür arasından tabana protez yerleştirilmektedir. Aynı zamanda suprastrüktür konulan protezin promontoryuma doğru yerdeğiştirmesini de engellemektedir. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazları Bone Anchored Hearing Devices (BAHD) Sedat Aydın, Mehmet Gökhan Demİr, ÖZET ABSTRACT Kemiğe implante edilen işitme cihazları (Bone anchored hearing devices-BAHD), kemiğin doğrudan stimulasyonu ile kohleanın titreşmesi prensibine dayanmaktadır. Osteoentegrasyon ilk olarak Branemark tarafından keşfedilmiş ve geliştirilmiştir. Bu yenilik BAHD’nın uygulama imkanını ortaya çıkarmıştır. BAHD, iletim ve/ veya mikst tip işitme kayıpları ve tek taraflı sensörinöral işitme kayıpları olan 5 yaş üstü hastalarda endikedir. BAHD’nın düşük komplikasyon ve yüksek memnuniyet, fonksiyonellik oranı mevcuttur. Bu özellikler BAHD’nı kullanım açısından cazip kılmaktadır. Bone anchored hearing devices (BAHD) depends on the principle of vibration of the cochlea via the direct bone stimulation. Osteointegration is first discovered and developed by Branemark. This innovation gave the possibility of bone anchored hearing aids to apply. BAHD is indicated for conductive and/or mixed type hearing loss and single sided sensorineural hearing loss older than 5 years old. BAHD has low complication rate and high satisfaction and function rate. This features makes the BAHD attractive for use. Anahtar Kelimeler: Kemiğe implante edilen işitme cihazları, iletim tipi işitme kayıpları. Key Words: Bone anchored hearing devices, conductive hearing loss. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 79-84 Giriş İşitme kayıplarının rehabilitasyonunda kullanılan amplifikasyon sistemlerini kısaca sınıflandırırsak; 1. Konvansiyonel işitme cihazları, 2. Orta kulak implantları, 3. Kemiğe implante edilen işitme cihazları (Bone anchored hearing devices-BAHD), 4. Beyin sapı implantları ve 5. Kohlear implantlardan bahsedebiliriz. Kemiğe implante edilen işitme sistemi, kemik bütünleşmesi (osteoentegrasyon) ve kemik iletimli işitme stimulasyonu ile kişinin işitme ve iletişim kabiliyetini arttırmayı sağlayan bir sistemdir. Bu durum, kemik iletimi yolu ile kohleanın doğrudan vibrasyonu sayesinde işitmenin sağlanması prensibine dayanmaktadır. BAHD; küçük bir titanyum implant, bu implant ile programlanabilen ses işlemcisini birbirine bağlayan abutman denilen ara parça ve dışarıdan takılıp çıkarılabilir ses işlemcisinden oluşur. ALPHA (Sophono, ABD) ve BONEBRİDGE (Med-El, Avusturya) cihazlarında bu abutman bulunmamaktadır. Bunlarda bağlantı mıknatıs yardımıyla sağlanmaktadır. BAHD’ın içinde ilk olarak Tjellstrom ve ark. tarafından tanıtılan BAHA, 1977’de 3 hastaya uygulanmıştır (1). Amerika’da FDA kurumu (Food and Drug Administration) 1996’da iletim ve mikst tip işitme kayıpları için, 2002 yılında da tek taraflı sensörinöral işitme kayıplarında BAHA Curr Pract ORL 2008, 4(1) kullanımını onaylamıştır. O zamandan bu yana 100.000 kişiye uygulanmıştır (2). BAHD, Branemark ve ark. nın osteoentegrasyon konseptini bulup geliştirmesi ile mümkün olmuştur. Branemark ve ark. ları titanyum implant yüzeyine temas eden kemik dokusunun büyüme potansiyelini fark etmişlerdir. Osteoentegrasonu ise canlı kemik ve implant yüzeyi arasındaki yapısal ve fonksiyonel bağlantı olarak tanımlamışlardır (3). Birçok madde bu amaçla kullanılmıştır ancak yabancı cisim reaksiyonu ve fibroz kapsül oluşumu bu tür maddelerin kullanımına engel olurken titanyum implantların osteoentegrasyon için en uygun madde olduğu ve yabancı cisim reaksiyonlarına neden olmadığı kanıtlanmıştır. BAHA sisteminde ince bir oksit tabaka ile kaplanmış saf titanyum (%99,75) protez, osteoentegrasyon için kullanılmaktadır. Osteoentegrasyon, titanyum implantın yerleştirilmesinden itibaren 6-12 hafta süren dinamik bir süreç olup implant hayatı için çok önemlidir. Kullanılan implant materyali, implantın mikro-makro yapısı, implant yapılacak bölgedeki kemik kalitesi ve cerrahi faktörler bu osteoentegrasyon sürecini etkilemektedir (4). Osteoentegrasyonun başlangıç döneminde implantın tamamen hareketsiz kalması çok önemli olup aksi taktirde implantın çevresinde yeni kemik doku gelişeceği yerde fibröz kapsül gelişimiyle osteoentegrasyon başarısızlıkla sonuçlanacaktır. İmplantın başlangıçtaki stabilizasyonunu mekanik olarak vida tipi implantın kemik dokuya vidalanması ile sağlıyoruz. Osteoentegrasyon başarılı olursa, hasta bu parçayı tırnağı veya dişi gibi kendine ait doğal bir parça olarak algılayacaktır. BAHD’daki çalışma prensibi şöyledir; dışarıdan 80 Güncel Yaklaşım gelen ses sinyalleri ses işlemcisinde toplanır, dijital olarak zenginleştirilip, güçlendirilerek vibrasyonlara dönüştürülür, ses işlemcisinden gelen bu güçlendirilmiş titreşimleri alan titanyum implant, bunları kemik üzerinden dış ve orta kulağı by-pass ederek iç kulaktaki kohleaya yönlendirir. Kemik yoluyla işitme, kohleanın intakt olması durumunda, dış ve orta kulak kaynaklı patolojilere bakılmaksızın sesin net ve berrak olarak algılanması için çok önemli alternatif bir yoldur (5). Dış kulak yolu, orta kulaktaki ses basıncı, orta kulak kemikçiklerinin hareketi ve direkt iç kulak etkisi gibi birçok faktörün katkısı burada söz konusu olmaktadır. Kemik yoluyla işitme, kohlear kemik kapsülün titreşimi sonrasında kohlear sıvıya etkisi hava iletiminde olduğu gibi basiller membranın hareketini sağlayarak gerçekleştirir. Kemik yoluyla işitmede vibrasyon tarafındaki kohlea stimule edilirken diğer taraftaki kohleaya ses enerjisinin transkraniyal olarak geçişi sırasında azalması ve bu iki işitme eşiği arasındaki fark transkraniyal atenüasyon olarak bilinir. Bu frekans bağımlı bir durum olup düşük frekanslarda çok düşükken, yüksek frekanslarda ise çok yüksektir. İnsanlarda ölçülen bu subjektif atenüasyon miktarının 0,25 – 4 kHz frekansları arasında 10 dB olduğu bilinir (6). BAHD’dan güncel olarak ülkemizde bulunanlar; BAHA (Cochlear, İsveç) (http://www.cochlear.com/wps/wcm/connect/au/home/discover/baha-bone-conduction-implants), PONTO (Oticon, İsveç)( http://www.oticonmedical.com/), BONEBRİDGE (Med-El, Avusturya) (http://www.medel. com/bonebridge/) ve ALPHA (Sophono, ABD)( http://sophono.com/) ‘yı sayabiliriz. Bunlardan BAHA’nın Connect modeli ile PONTO’nun Pro modelleri aynı şekilde olup titanyumdan yapılmış vidalarla kemiğe implante edilmiş ve abutmanları cildi penetre ederek dış ortamdan görünür haldedir. Bu implant modelerinin resimlerine ilgili web sayfalarından ulaşabilirsiniz. (Perkütanöz sistem) Oysa BAHA’nın Attract sistemi, Bonebridge (Med-El) ve Alpha-2 (Sophono) daha küçük titanyum vidalarla kemiğe implante edilen bir vibratöre sahiptir. Ancak bunların abutmanı olmayıp cildi penetre etme özellikleri de bulunmamaktadır. (Transkütanöz sistem) Bunun yerine tamamen cilt altında bulunan implant ile cilt üstünde yerleşen ses işlemcisi mıknatıs ile birbirlerine indirekt olarak teması sağlamaktadır. Abutman olmadığından cilt intakt olup cilt irritasyonunun olmadığı dolayısıyla cilde ait komplikasyon oranlarının son derece düşük olduğu bildirilmektedir (7-9). Öte yandan mıknatısın güçlü olması durumunda ses işlemcisi ile implant arasında özellikle cildi ince olanlarda sorun yaratacağı da söz konusudur. Bu parsiyel implante kemik yolu ile iletim sistemlerinden Med-el’in Bonebridge modelinde internal bobin, mıknatıs ve çözücü dediğimiz demodulatör cilt altında bulunur. Demodülatörün görevi ses işlemcisinden gelen ses sinyallerinin dönüştürülmesidir. Bu cihazların ses işlemcileri de saçların altında dikkati çekmeyecek şekilde küçük ve kompakt yapıda olabilmektedir. İmplantın parçalarından olan ve kafatasının vibrasyonunu sağlayan Bonebridge’deki BC-FMT (Bone Conduction-Floating Mass Transducer); titanyumdan yapılmış ve implantın diğer parçaları gibi tıbbi silikon ile kaplanmıştır. Sophono’nun Alpha-2 manyetik kemik iletimli işitme cihazının kemiğe implante edilen parçası titanyum kasa içerisinde mıknatıs çifti şeklinde olup bunların derinliği (yüksekliği) 2.2 mm ile Bonebridge’e göre (8.7 mm) daha ince kalmaktadır. Zaten Sophono firması Alpha-2 cihazını en küçük kemik implantı olarak öne sürmektedir. Yeni piyasaya sürülen BAHA’nın Attract-4 modelinde de titanyum implant ve mıknatıs cilt altında olup cilt üstünde de mıknatıs ve bunun üzerine oturan ses işlemcisi bulunmaktadır. Bu iki sistem arasındaki en belirgin farklılıklar ise; -ses işlemcisi ile bağlantılarının Perkutanöz ve Transkütanöz olması, -implante olan yani cilt altında kalan bölümlerinin boyutu ve fiksasyon metodları (bir grup 2-4 küçük vida ile diğer grup 1 geniş boyutlu vida ile) şeklinde söylenebilir. Perkütanöz sistemde geniş boyutlu vida ile ses sinyallerinin kafatasına dolayısıyla kohleaya geçişinin Transkutanöz sisteme göre ses kalitesi açısından daha iyi olduğu öte yandan kozmetik ve cilt sorunları açısından da abutmanın olmadığı Transkutanöz sistemin avantajı öne çıkmaktadır. Transkutanöz ses sinyallerinin geçişinde deri kalınlığının önemi de söz konusudur (10, 11). Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazı Endikasyonları BAHD’larını çoğunlukla Unilateral/Bilateral iletim/mikst tip işitme kaybı durumlarında kullanıyoruz. (Tablo 1) Bunları kısaca sıralarsak; kronik süpüratif otitis media (kolesteatomlu vakalar dahil) ve otoskleroz (kulak zarı ve/veya orta kulak kemikçiklerinin kohleaya ses iletiminin sağlanamadığı ve konvansiyonel işitme cihazlarının etkisiz olduğu durumlar), konjenital aural atrezi ve mikrotia durumlarıdır. (Aurikula, Dış kulak kanalı, ve/veya timpanik membranın olmamasıyla iletim tipi işitme kaybı mevcuttur). Bu tür vakalarda konvansiyonel işitme cihazları kullanılamaz. BAHD’nın iletim ve mikst tip işitme kaybında avantajı kohleaya yüksek güvenilirlikte ve etkin ses sağlamasıdır. Burada, Ses sinyali işitme kaybının iletken bileşenini by-pass eder. Bu da sesin daha az yükseltilmesi gerektiği anlamına gelir ve bunun ses kalitesi üzerindeki olumlu etkisi kaçınılmazdır. Hava/kemik yolu aralığının 30 dB PTA (Pure Tone Average)’dan daha fazla olması ve kemik yolu eşiğinin 55dB den küçük olması durumundaki iletim veya mikst tip işitme kayıplı hastalarda hava yolu işitme cihazlarına kıyasla daha fazla yarar sağladığını söyleyebiliriz. Klasik kemik iletimli (CROS Tipi) cihazlara kıyasla avantajları ise; kafatası üzerinde sürekli baskının olmaması dolayısıyla hasta konforu, deriden geçen sinyalde azalma olmadığından ses kalitesinin daha iyi olması ve kemiğe takılan ses işlemcilerine kıyasla daha büyük boyutlu olması olarak sayabiliriz. Unilateral sağırlığın sık nedenleri ise serebellopontin köşe tümörü, Meniére sendromu ve konjenital unilateral işitme kaybıdır. Unilateral işitme kayıplarında BAHD’larının ses işlemcisi, işitmeyen taraftaki sesi toplayıp sağlam taraftaki kohleaya kemik yoluyla iletmektedir. Bu yolla kafanın gölge etkisi elimine edilerek konuşmayı anlama ve ses algısının artması söz konusu olmaktadır (12, 13). Hava yolu iletimli işitme cihazlarına göre BAHD’larının tercih edilebileceği çeşitli medikal durumlarda mevcuttur. Bunlar; -hava yolu iletimli işitme cihazlarınca şiddetlenen cilt reaksiyonları ya da kronik devamlı akan kulaklar, -hava yolunun olmadığı mikrotia ve dış kulak yolu stenozu gibi konjenital malformasyonlar, -hava yolu işitme cihazlarınca feedback ve Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazları 81 Tablo 1. Kemiğe implante edilen işitme cihazı Endikasyonları ve Kontraendikasyonları Endikasyonları A-Tek taraflı/ bilateral iletim/mikst tip işitme kaybı (Dış veya orta kulak patolojileri) Dış kulak patolojileri: • Dış kulak yolu atrezileri • Dış kulak yolunda enfeksiyon, allerji veya egzemaya bağlı cihaz kullanılamaması Kontraendikasyonları • Kemik yolu eşiği ortalaması >60 dB, konuşmayı ayırt etme skoru >%60 • Duygu durum bozukluğu • <5 yaş hastalar • Kronik cilt reaksiyonu • Kötü kemik kalitesi Orta kulak patolojileri: • Orta kulak konjenital malformasyonları • Kronik orta kulak enfeksiyonları, kolesteatoma • Timpanoskleroz/Otoskleroz • Radikal mastoidektomi kavitesine sahip olanlar B-Tek taraflı sensörinoral işitme kayıpları dizziness gibi problemlerin olabileceği radikal mastoidektomi kavitesine sahip olgular, -Down sendromu, Treacher Collins ve Goldenhar Sendromu gibi fonksiyonel ve anatomik problemleri olan seçilmiş bazı sendromik işitme kayıplarında da BAHD’larını seçmek uygundur. Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazı Kontraendikasyonları a. Odyolojik açıdan kriterlere uygun olmama b. 5 yaş altı hastalar (FDA tarafından da onaylanmadı) c. Kötü kemik kalitesi: Cihaz kemiğe implante edileceği için kemik doku sağlıklı ve gelişimini belli seviyede tamamlamış olmalıdır. Bu sebeple 5 yaş altında genellikle önerilmez. Ancak küçük çocuklarda ve implantasyon için kemik dokunun uygun olmadığı durumlarda bile bu cihazların yumuşak kafa bandı ile kullanımı mümkündür (yeni ince cihazlarla bu sorun aşılmıştır). Relatif kontraendikasyonlar ise; -Osteogenesis imperfekta, -Paget hastalığı, -ciddi osteoporoz veya osteopeni gibi kemik patolojileridir. Kemik kalitesini etkileyen diğer medikal durumlar ise; -eksternal radyasyon, -sigara kullanımı ve -kronik kortikosteroid kullanımıdır. Endikasyonda Odyolojik Kriterler BAHD’larında ses algısının daha iyi olması için belirli bir enerji çıktı limiti mevcuttur. Bu sebeple kohleanın sensörinöral kapasitesi ve işitme seviyesine göre belirli özellikteki cihazlar öncelikle tercih edilir. BAHD’larında 30 dB’den daha fazla saf iletim tipi işitme kaybı olan hastalarda hava yolu işitme cihazlarına göre daha iyi sonuçlar mevcuttur. Bu cihazların daha iyi kohlear işitmesi olan kulağa uygulanması uygundur. Bilateral BAHD’ları ise intraaural farkın 15 dB’den az olduğu bilateral iletim tipi işitme kayıplarında uygulanabilir (14-16). Genel olarak 30 dB den daha fazla iletim tipi işitme kaybı ve Curr Pract ORL 2014, 10(3) hafif–orta derecede sensörinöral işitme kaybı olan adaylarda BAHD’ları ile memnun edici bir amplifikasyon sağlanır. Kemik yolu işitme eşiğinin 45-65 dB arasında olan sensörinöral işitme kayıplarında, Ülkemizde bulunan BAHD modelleriyle işitmenin rehabilitasyonu önerilir. Tek taraflı sağır olan adaylarda diğer kulakta işitme normal olmalıdır (bu durum hava iletim eşiğinin 20 dB eşit veya daha düşük olması demektir). Burada BAHD’ları sağır tarafa yerleştirilir ve kemik iletimi kafatası ile normal kohleaya iletilir (17). BAHD’larının güncel endikasyonlarını; -5 yaşından büyük, -iletim ve/veya mikst tip işitme kaybı veya -tek taraflı derin sensörinöral işitme kaybı şeklinde özetleyebiliriz. Sağlık uygulama tebliğine (SUT) göre BAHD ile ilgili olarak belirli kriterler sigorta güvencesinde referans olarak alınmaktadır. Konvansiyonel işitme cihazından fayda görmediği kurul raporu ile saptanan ve otolojik açıdan aşağıdaki kriterlere uyan hastalar bu kriterlere uymaktadır. Ortalama kemik yolu işitme eşiği 500, 1000, 2000 ve 4000 Hz de 60 dB’i aşmayan, iletim veya mikst tip işitme kaybı olan ve maksimum konuşmayı ayırt etme skoru %60 ve üzerinde olan hastalarda aşağıda belirtilen kriterlere uyması durumunda bu cihazlar uygulanabilmektedir. (bilateral aural atrezi, cerrahi ile düzeltilemeyen konjenital orta kulak anomalilerinde veya bilateral mastoidektomi kavitesi bulunan hastalar). Preoperatif Değerlendirme Hastaların, BAHD’larında uzmanlaşmış bir odyolog tarafından konsulte edilmesi uygundur. Pure tone odyogram (kemik yolu iletim eşikleri vs.) ve konuşma odyometrisi gibi temel odyometri testleri uygulanmalıdır. BAHD denemesi yumuşak band veya kafa bandıyla yapılan eksternal stimülasyon ile hastaya operasyon sonrasında ne kadar kazanç sağlanacağı konusunda fikir verebilir. Değerlendirme sırasında eksternal bandtan dolayı cilt kalınlığı ve saç nedeniyle 15 dB kadar bir kazancın olacağı dikkate alınmalıdır. 82 Güncel Yaklaşım Perkütan Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazı Uygulanması ve Kullanımı Sırasında Gözlenen Komplikasyonlar Transkutanöz BAHD’lar daha yeni modeller olduğundan bunların kullanımı ile ilgili komplikasyonlar hakkında çok fazla çalışma bulunmamaktadır. Ancak komplikasyon oranlarının perkütanöz BAHD’lere kıyasla daha az olduğu genel kabul gören görüştür (7-9, 18-20). Öte yandan 1977 yılından bu yana kullanılan BAHA’nın komplikasyonları hakkında çok sayıda makaleyi bulabiliriz. Bununla birlikte perkütan BAHA kullanımıyla ilgili intraoperatif komplikasyonlar nadir (<%1) olup bunların çoğu çocuklarda görülür. House ve Kutz 4 yıllık derlemesinde BAHA’ya ait komplikasyonlarını bildirmişlerdir (18). BAHA uygulanan 2001-2005 yılları arasında 149 hastada intraoperatif ve perioperatif komplikasyon izlememişlerdir. İntraoperatif dural sinüslerden kanama tipik olarak titanyum vida yerleşince azalmaktadır, Duradaki yırtılma serebrospinal sıvı (CSF) kaçağına neden olur ki eğer vida yerine oturmazsa ikincil bir delik açılmalıdır. Eğer hava hücresi ile karşılaşılırsa yeni bir delik açılmalıdır. Badran ve ark. 177 hastalık serisinde intraoperatif izlenen tek komplikasyonun %3 oranla kanama olduğunu bildirmişlerdir (19). Perioperatif komplikasyonları, nadir olarak subkutan hematom, abse oluşumu veya enfeksiyon şeklinde sıralayabiliriz. İzole vakalarda subdural hematom ve menenjit gibi çok ciddi komplikasyonlar da bildirilmiştir. Hobson ve ark Treacher Collins sendromu olan bir hastada trakeostomi gerektiren postoperatif laringospazm tarif etmiştir (20). Postoperatif komplikasyonlar kemik ve yumuşak doku reaksiyonlarını içermektedir. Titanyum vidanin atılma oranı %3-10 arasında değişmektedir ve çocuklarda daha sıktır. Bütün atılmalar osteoentegrasyonun bozulması nedeni ile olur ki buda hastanın yaşı, cerrahi teknik ve kemiğin durumu ile ilgilidir (1, 8, 9, 17, 18, 21). İlk 3 aydaki titanyum vida atılması cerrahi teknik ile ilgili bir konudur. Zaman içerisinde olanlar ise enfeksiyon veya travma ile ilişkilidir (14). Abutman bölgesindeki ağrı, olası bir başarısızlık veya atılma ihtimalini gösterir. BAHD’larının en yaygın komplikasyonu ise abutman bölgesindeki yumuşak doku reaksiyonudur. Abutman bölgesindeki hijyene hastanın çok dikkat etmesi gereklidir. Özellikle çocuk yaş grubunda bu hijyenin ebeveynler tarafından yapılması gerekir. Diğer önemli yumuşak doku reaksiyonları ise; keloid ve hipertrofik skar oluşumu ile birlikte enfeksiyona eğilimin arttığı kontrolsüz diabet, kronik immunosüpresif tedavi gibi durumlardır. Yumuşak doku reaksiyonları Holgers skalasına göre derecelendirilir (8, 9, 22) (Tablo 2). Derece 2 ve üzeri cilt reaksiyonları %25 hastada herhangi bir zamanda izlenir. Bu reaksiyonlar hijyen kurallarının yeniden öğretilmesi ve tedavi ile geriler. Daha ciddi cilt reaksiyonları ise %3-10 arasında görülür. Wazen ve ark. bir çok çalışmayı içeren derlemesinde, yumuşak doku komplikasyonlarını %9,4-18,1 arasında bildirmiştir (7). Hobson ve ark. ise ortalama komplikasyon oranını %23,9 olarak tespit etmiş olup bunların çoğunun cilt enfeksiyonu ve aşırı yumuşak doku büyümesi şeklinde belirtmiştir (20). Revizyon cerrahisi ise %12,1 hastada gerekli olmuştur. Cilt aşırı büyümesi, genellikle cerrahiden ortalama 12 ay Tablo 2. Cilt reaksiyonlarının derecelendirilmesinde kullanılan Holger sınıflaması Derece 0 Herhangi bir cilt reaksiyonu yok Derece 1 Abutman etrafında hafif kızarıklık ve şişlik Derece 2 Abutman etrafı kızarık, nemli ve şişlik belirgin Derece 3 Abutman etrafı kızarık, nemli ve granulasyon dokusu mevcut. Derece 4 Abutmanı atılacak durumda cilt reaksiyonunun olması sonra izlenmektedir (18). Bu cilt reaksiyonu koter, steroid enjeksiyonu veya revizyon cerrahisi ile düzeltilebilir. Revizyon cerrahisinde ise teknik olarak tüm flep eleve edilir subkutan doku ve cilt flebi inceltilir ve cilt flebi abutman etrafındaki periosta sütüre edilir. Uzun abutman (8,5 mm) aşırı kafatası cildi kalınlığı olanlara uygulanabilir. Yumuşak doku komplikasyonu olan hastalarda, yeni iritasyon ve büyümenin engellenmesi için geceleri kullanacağı iyileşme şapkası önerilir. Genel olarak BAHD’larının avantajları; -DKY oklüzyonunun olmaması, -kesin olmamakla birlikte konuşmayı ayırt etme performansının iyi olması, -geniş frekans spektrumu sağlaması, -estetik açıdan daha az görünür olması, -kişinin fiziksel aktivite kolaylığı, -DKY’nu kapatan işitme cihazlarına kıyasla daha az cilt enfeksiyonu ve reaksiyonu (açık mastoidektomi kavitesi olanlar dahil), -daha iyi ses kalitesi ve -10-15 dB daha yüksek ses sağlaması, -kesin olmamakla birlikte gürültülü ortamlarda daha iyi konuşmayı anlama skorları, -akustik feedback yapmaması, -pozisyonun sabit kalması şeklinde özetlenebilir. Öte yandan dezavantajları ise; -abutman kaynaklı cilt enfeksiyonları, -maliyetlerinin yüksek olması, -cerrahi riskler, -cihazın bozulması ve -re-implantasyon gerektirmesi şeklinde özetlenebilir. (Tablo 3) Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazı Uygulama Sonuçları Unilateral iletim veya mikst tip işitme kayıplarında normal kulağın işitmesini etkilemeden BAHD’ların kullanımı, binaural işitmeyi sağlamaktadır. Lustig ve ark. operasyon sonrasında hava kemik aralığının %80 hastada 10 dB’e kadar, %60 hastada 5 dB’e kadar ve %30 hastada ise tamamen kapandığını bildirmiştir (23). Odyolojik bakımdan BAHD’lardan elde edilen sonuçlar, konvansiyonel kemik yolu ile iletim sağlayan işitme cihazlarına göre üstündür. Hava yolu iletimli işitme cihazları tedaviye dirençli otoresi olan hastalarda kullanılamaz. Kronik kulak akıntısının olmadığı iletim tipi işitme kaybı olan (aural atrezili, inoperable otoskleroz, kontralateral kulağı sağır olup tek taraflı iletim tipi işitme kaybı olan) hastalarda bu cihazlar cazip bir seçenek olarak bulunmaktadır. Hava-kemik aralığı 30 dB’den fazla olduğunda, odyolojik peformans hava Curr Pract ORL 2014, 10(3) Kemiğe İmplante Edilen İşitme Cihazları 83 Tablo 3. Kemiğe implante edilen işitme cihazlarının Avantaj ve Dezavantajları Avantajları Dezavantajları • DKY oklüzyonunun olmaması • Konuşmayı ayırt etme performansının iyi olması (kesin olmamakla birlikte) • Geniş frekans spektrumu sağlaması • Estetik açıdan daha az görünür olması • Kişinin fiziksel aktivite kolaylığı • DKY’nu kapatan işitme cihazlarına kıyasla daha az cilt enfeksiyonu ve reaksiyonuna yol açması (açık mastoidektomi kavitesi olanlar dahil) • Daha iyi ses kalitesi sağlaması • 10-15 dB daha yüksek ses sağlaması • Gürültülü ortamlarda daha iyi konuşmayı anlama skorları (kesin olmamakla birlikte) • Akustik feedback yapmaması yolu iletimli cihazlara kıyasla bu cihazlarda daha üstündür. Aural atrezi, kronik otit media, kronik eksternal otit, ve otosklerozu olan hastalarda yapılan çalışmalarda bu cihazların işitmeye katkısının çok iyi olduğu bildirilmektedir. Lustig ve ark. ortalama PTA’ın 28 dB ve kazancın ise 33 dB olduğunu bildirmişlerdir (23). Liepert ve ark. (24) SRT (speech reception threshold)’de kazancı, ortalama 30 dB olarak bildirmişken, Bosman ve ark. (25) SRT’nin 52’den 27 dB’e kadar düzeldiğini göstermişlerdir. Ricci ve ark. (26) ise aural atrezili hastalarda konvansiyonel işitme cihazlarına göre 10 dB kadar ekstra bir fayda tespit etmişlerdir. İletim tipi işitme kaybı olanların memnuniyet anketlerinde bu cihazlar için genel bir memnuniyet durumu mevcuttur. Hastaların %89’u BAHD’larını konvansiyonel cihazlara göre daha yüksek bir memnuniyet skoru ile tercih etmektedir (13, 19, 24, 27). Unilateral sağırlıkta da BAHD’lar ile amplifikasyonun CROS amplifikasyona göre daha yararlı olduğu bilinmektedir (12). Burada konvansiyonel CROS amplifikasyon ile iyi kulağa ses sinyallerinin bozularak taşınması söz konusuyken diğer taraftan BAHD’ların kafanın negatif gölge etkisini azaltarak normal işiten kulağa iletimin bozulmadan sağlanması söz konusudur. Kafanın negatif gölge etkisinin azalmasıyla işiten kulakta konuşmayı algılama eşiği de artmaktadır. BAHD’ları ile sağlanan fayda işitme kaybı ile doğru orantılı olup orta seviyede sensörinöral işitme kaybı olanlarda bu cihazlar ile özellikle arka plan seslerinin azalmasıyla işitmenin algılanması daha fazla ve konuşmayı anlama konusunda ciddi düzelmeler görülmüştür (17). Unilateral sağırlığı olanlarda BAHD’larının kullanımı hayat kalitesini %70 oranında arttırmaktadır. Yemek masasında sağırlığının olduğu tarafta oturan bireyler ile iletişimde %88 gibi çok iyi bir performans sağlar ve grup içerisinde karşılıklı konuşurken bu kişi için performans yine %88 oranındadır. Ortalama memnuniyet skoru ise 10 üzerinden 8’dir (27). Leuke ve ark. (28) BAHD uygulanan hastalarda yaşam kalitesi ölçümlerini kıyasladıkları çalışmalarında, postoperatif tinnitus yakınmalarında istatistiksel olarak anlamlı bir Curr Pract ORL 2014, 10(3) • • • • • Abutman kaynaklı cilt enfeksiyonlarına yol açması Maliyetlerinin yüksek olması Cerrahi risk taşıması Cihazın bozulması Re-implantasyon gerektirmesi düzelme gözlenirken, bu hastaların BAHD’larını diğer hastalara da önerdiklerine dikkat çekmişlerdir. Bilateral BAHD uygulanan hastalarda, unilateral uygulananlara göre tonal yanıt tespitinde daha iyi, konuşmayı alma eşiğinde de gürültülü ortamda daha iyi yanıta sahip oldukları saptanmıştır (25, 29, 30). Sonuç Kemiğe implante edilen işitme cihazları; osteoentegrasyon başarısı sonrasında, uygulama imkanı artan kemik yoluyla iletim sağlayan işitme sistemidir. Özellikle iletim ve mikst tip işitme kayıpları veya tek taraflı sensörinöral işitme kaybı olan hastalarda uygulama alanı bulmaktadır. Hastaların genel olarak memnuniyetlerinin yüksek olması ve işitme seviyelerinde de konvansiyonel yöntemlere nazaran daha iyi sonuçlar vermesi bu cihazları üstün kılmaktadır. Şimdiye kadar cihaz uygulama ve kullanımı sırasında önemli komplikasyonlar tespit edilmemiştir. Endikasyonu olan hastaların işitme rehabilitasyonunda kemiğe implante edilen işitme cihazları uygun bir alternatif yöntemdir. Referanslar 1.Tjellström A, Granström G. Long-term follow-up with the boneanchored hearing aid: A review of the first 100 patients between 1977 and 1985. Ear Nose Throat J 1994, 73:112-114. 2. Dun CA, Faber HT, de Wolf MJ, Cremers CW, Hol MK. An overview of different systems: the bone-anchored hearing aid. Adv Otorhinolaryngol 2011, 71:22-31. 3.Brånemark R, Brånemark PI, Rydevik B, et al. Osseointegration in skeletal reconstruction and rehabilitation: A review. J Rehabil Res Dev 2001, 38:183-190. 4.Albrektsson T, Brånemark PI, Hansson HA, et al. Osseointegrated titanium implants. Requirements for ensuring a long lasting, direct bone-to-implant anchorage in man. Acta Orthop Scand 1981, 52:155170. 5. Stenfelt S, Goode RL. Bone-conducted sound: Physiological and clinical aspects. Otol Neurotol 2005, 26:1245-1261. 6. Nolan M, Lyon DJ. Transcranial attenuation in bone conduction audiometry. J Laryngol Otol 1981, 95:597-608. 84 Güncel Yaklaşım 7.Wazen J, Wycherly B, Daugherty J. Complications of boneanchored hearing devices. Adv Otorhinolaryngol 2011, 71:63-72. 8.Holgers KM, Tjellstrom A, Bjursten LM, et al. Soft tissue reactions around percutaneous implants: A clinical study of soft tissue conditions around skin penetrating titanium implants for bone anchored hearing aids. Am J Otol 1998, 9:56-59. 9. Wazen JJ, Young DL, Farrugia MC, et al. Successes and complications of the Baha system. Otol Neurotol 2008, 29:1115-1119. 10. Clinical Investigation Report. CBAS5484, Clinical performance of a transcutaneous bone conduction hearing solution (Baha Attract System). Results after 3 months of follow-up. Cochlear Bone Anchored Solutions AB, Doc ID 623211, 2013. 28.Lekue A, Lassaletta L, Camon IS, et al. Quality of life in patients monted with the BAHA device depending on the aetiology. Acta Otorhinolaryngol Esp 2013, 64:17-21. 29.Priwin C, Stenfelt S, Granstrom G, et al. Bilateral bone-anchored hearing aids (BAHAs): an audiometric evaluation. Laryngoscope 2004, 114:77-84. 30. Dutt SN, McDermott A, Burrell SP, et al. Speech intelligibility with bilateral bone-anchored hearing aids: the Birmingham experience. J Laryngol Otol 2002, 116:47-51. 11. Huber AM, Sim JH, Xie YZ, Chatzimichalis M, Ullrich O, Röösli C. The Bonebridge: preclinical evaluation of a new transcutaneously-activated bone anchored hearing device. Hear Res 2013, 301: 93-99. 12. Niparko JK, Cox KM, Lustig LR. Comparison of the bone anchored hearing aid implantable hearing device with contralateral routing of offside signal amplification in the rehabilitation of unilateral deafness. Otol Neurotol 2003, 24:73-78. 13.Hol MK, Bosman AJ, Snik AF, et al. Bone-anchored hearing aids in unilateral inner ear deafness: An evlaution of audiometric and patient outcome measurements. Otol Neurotol 2005, 26:999-1006. 14.Snik AF, Mylanus EA, Proops DW, et al. Consensus statements on the BAHA system: Where do we stand at present? Ann Otol Rhinol Laryngol Suppl 2005, 195:2-12. 15.Mylanus EA, Snik AF, Cremers CW: Opinions of bone anchored vs conventional hearing aids. Arch Otolaryngol Head Neck Surg 1995, 121: 421-425. 16. McDermott AL, Dutt SN, Reid AP, et al. An intraindividual comparison of the previous conventional hearing aid with the bone-anchored hearing aid; the Nijmegen group questionnaire. J Laryngol Otol Suppl 2002, 28:15-19. 17. Lin LM, Bowditch S, Anderson MJ, et al. Amplification in the rehabilitation of unilateral deafness: Speech in noise and directional hearing effects with bone-anchored hearing and contralateral routing of signal amplification. Otol Neurotol 2006, 27:172-182. 18. House JW, Kutz JW: Bone-anchored hearing aids: Incidence and management of post-operative complications. Otol Neurotol 2007, 28:213217. 19. Badran K, Brunstone D, Arya AK, et al. Patient satisfaction with the bone anchored hearing aid: A 14 year experiment. Otol Neurotol 2006, 27:659-666. 20.Hobson JC, Roper AJ, Andrew R, Rothera MP, Hill P, Green KM. Complications of bone-anchored hearing aid implantation. J Laryngol Otol 2010,124:132-136. 21. Shirazi MA, Marxo SJ, Leonetti JP: Perioperative complications with the bone-anchored hearing aid. Otolaryngol Head Neck Surg 2006, 134:236- 239. 22.Roman S, Nicollas R, Triglia JM. Practice guidelines for bone anchored hearing aids in children. Eur Ann Otorhinolaryngol Head Neck Dis 2011, 128:253-258. 23. Lustig LR, Arts HA, Brackmann DE, et al. Hearing rehabilitation using the BAHA bone-anchored hearing aid: Results in 40 patients. Otol Neurotol 2001,22:328-334. 24.Liepert D, diToppa J. The NobelPharma auditory system bone anchored hearing aid: The Edmonton experience. J Otolaryngol 1994, 23:4111-4118. 25.Bosman AJ, Snik AF, van der Pouw CT, Mylanus EA, Cremers CW. Audiometric evaluation of bilaterally fitted bone-anchored hearing aids. Audiology 2001, 40:158-167. 26.Ricci G, Volpe AD, Faralli M, et al. Bone anchored hearing aids in congenital aural atresia. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 2011, 75:342346. 27. Tringali S, Grayeli AB, Bouccara D, et al. A survey of satisfaction and use among patients fitted with a BAHA. Eur Arch Otorhinolaryngol 2008, 265:1461-1464. Curr Pract ORL 2014, 10(3) Orta Kulağa İmplante Edilebilir İşitme Cihazları Middle Ear Implantable Hearing Aids Gökhan ALTIN, Raşit Cevizci, Yıldırım A. BAYAZIT ÖZET ABSTRACT Orta kulağa implante edilebilir işitme cihazları işitme cihazı kullanamayan veya konvansiyonel işitme cihazlarından fayda göremeyen hastalar için geliştirilmiştir. Günümüzde genel olarak iki grupta incelenirler: yarı veya tam implante edilebilir şekilde kullanılan piezoelektrik ve elektromanyetik sistemler. Orta kulak implant uygulanması orta-ileri derece işitme kaybı olan hastaların rehabilitasyonunda başarılı olmuştur. Bu makalede, orta kulak implant tipleri (Vibrant Sound-bridge, Carina, CODACS, Envoy) ve bunların çalışma mekanizmaları, implantasyonun cerrahisi ve indikasyonları sunulmuştur. Implantable hearing aids have been introduced to solve hearing loss in the patients who can not benefit from conventional hearing aids. The implantable hearing aids can be semi or totally implantable, utilizing either a piezoelectric or electromagnetic system. They can be used succesfully in the treatment of moderate to severe hearing loss. In this article, we described different brands of middle ear implants (Vibrant Sound-bridge, Carina, CODACS, Envoy), how they function, and surgical aspects and indications of implantation. Anahtar Kelimeler: İşitme kaybı; kulak implantları; işitme cihazları. Key Words: Hearing loss; ear implants; hearing aids. Curr Pract ORL 2014, 10(3): 85-90 Giriş İşitme kaybı her yaş grubunda sıklıkla karşılaştığımız bir sağlık problemidir (1). Medikal ve cerrahi yöntemlere ek olarak konvansiyonel işitme cihazları da tedavide kullanılan yöntemler arasındadır (2). Bir çok hastada işitme cihazı ile yeterli amplifikasyon sağlanırken, hastaların ortalama %20’sinde sınırlı bir fayda elde sağlanmaktadır (3). Teknolojik ilerlemeler konvansiyonel işitme cihazlarının kullanılabilirliğini arttırmayı amaçlamasına rağmen, yine de henüz istenilen seviyede bir başarı elde edilememiştir. Akustik geri-beslemek, kulak kanalının tıkanma etkisi, dış kulak enfeksiyonu ve irritasyonu, sosyal ve toplumsal psikolojik algı sorunları, ses kalitesindeki problemler, gürültüde anlama güçlüğü ve yüksek frekanslardaki amplifikasyon zayıflığı konvansiyonel işitme cihazlarının kullanılabilirliğini sınırlandırmaktadır (4-6). Aynı zamanda kulak kepçesinin, dış kulak kanalının olmadığı veya malformasyonlu olduğu durumlarda konvansiyonel işitme cihazlarının kullanımı mümkün olmayabilir (6). Cerrahi olarak implante edilen işitme cihazları konvansiyonel işitme cihazlarının uygun olmadığı kişilerde işitmeyi rehabilite etmek için uygun bir alternatiftir. Bu sistemler dış ortamdan gelen sesi alır, kemikçikler veya orta kulak pencerelerinde mekanik titreşimler sağlayarak kohleayı uyarır. Sistem temel olarak bir mikrofon, ses işlemcisi, batarya, alıcı ve orta kulak yapılarından birine takılan vibrasyonel transduserinden oluşur (7-9). Orta kulak implantları, konvansiyonel işitme cihazının bazı dezavantajlarını ortadan kaldırır. Tam implante edilebilir işitme cihazı varlığında kişi yüzebilir ve yıkanabilir (5). Curr Pract ORL 2008, 4(1) Orta kulak implantları orta-ileri derece işitme kaybı olan ve konvansiyonel işitme cihazından fayda görmeyen hastalarda endikedir. İlk uygulanmaya başladığında hedef sensorinöral tip işitme kayıplı hastalardı. Transduserinin yuvarlak pencereyi uyardığı iletim ve mikst tip işitme kayıplı hastalarda iyi sonuçlar elde edilmesiyle birlikte orta kulak implantlarının endikasyonları genişlemeye başlamıştır (7, 10, 11). İmplant türüne göre işitme eşiği 80 dB’e kadar olan işitme kayıplarında, konuşmayı ayırt etme skoru %40-50’den daha iyi ise orta kulak implantı uygulanabilir. Orta kulak implantları özellikle arka plan gürültüsünün varlığında ses kalitesi bakımından konvansiyonel işitme cihazlarından daha iyidir (12). Kolesteatom nedeniyle kavite obliterasyonu yapılan veya yapılmayan petrozektomili vakalarda Vibrant Sound-Bridge’in güvenli bir şekilde kullandığı rapor edilmiştir (13). Kohlear otoskleroz, dış kulak yolu atrezisi, ekzositoz ve diğer dış kulak yolu anomalilerinde de işitme rehabilitasyonu için orta kulak implantları kullanılabilir (14). Bilateral orta kulak implantı uygulamasının arka plan gürültüsü varlığında konuşmanın anlaşılabilirliğini daha iyi düzelttiği bildirmiştir (15). Orta kulak implantları tam veya yarı implante edilebilir cihazlardır. Transduserin çalışma mekanizmasına göre elektromanyetik veya piezoelektrik sistemlerdir. Piezoelektrik cihazlarda piezoelektrik kristalleri ve elektromanyetik cihazlardi internal mıknatıs enerji üretir (7). 86 Güncel Yaklaşım Elektromanyetik Orta Kulak İmplantları Orta kulak implantlarında elektromanyetik teknoloji, elektrik bobini tarafından üretilen manyetik alan içerisindeki çok küçük mıknatısın titreştirilmesi prensibine dayanır. İmplantın oluşturduğu elektromanyetik alanda hareket eden mıknatıs bu hareketi kemikçiklere ya da doğrudan oval ya da yuvarlak pencereye iletmektedir. Bu teknolojiyle geliştirilmiş olan Vibrant Sound Bridge, Carina ve CODACS günümüzde kullanılan orta kulak implantlarıdır. Vibrant Sound-Bridge Vibrant Sound Bridge (VSB, Medel Corporation, Innsbruck) yarı implante edilebilir bir cihazdır. Bugün için Amerika kıtası haricinde en yaygın şekilde kullanılan orta kulak implantıdır. Cihazın parçaları arasında bir ses işlemcisi, alıcı parça ve implant gövdesine bir kablo ile bağlı olan hareketli mıknatıs özelliğindeki FMT (Floating Mass Transducer) yer alır. Dış parça parietal bölgede skalp üzerine yerleştirilen ses işlemcisi, mikrofon ve bataryadan oluşur. İç parça olan alıcı kısım, işitsel sinyalleri dıştaki ses işlemcisinden manyetik indüksiyon yoluyla alır ve orta kulak yapılarından birine yerleştirilmiş olan FMT’yi magnetize ve demagnetize ederek vibrasyonunu sağlar. FMT sensorinöral işitme kayıplarında kemikçik zinciri intakt ve hareketli olduğundan dolayı inkusun uzun koluna yerleştirilir (Resim 1). Diğer tür işitme kayıplarında ise orta kulağın durumuna göre stapes başı, oval veya yuvarlak pencereye yerleştirilir. FMT, metalik bobin ile çevrelenmiş titanyum kutu içerisindeki hareketli bir mıknatnıstan oluşur. FMT, implant tarafından oluşturulan elektromanyetik alan içerisinde hareket ederek artmış vibrasyona neden olur. Bu vibrasyon sonucu işitsel sinyallerin amplifikasyonu meydana gelir (4, 7, 16). Eğer FMT gevşek bir şekilde bağlanırsa mekanik enerjinin transferi zayıf olacak ve özellikle yüksek frekanslarda yeterli amplifikasyon sağlanamayacaktır (17). VSB orta-ileri sensorinöral, iletim ve mikst tip işitme kayıplarında kullanılır (16). Özellikle yüksek frekanslarda sensorinöral işitme kaybı olan ve konvansiyonel işitme cihazından fayda görmeyen, işitme eşiği 65-70 dB’den iyi olan kişilerde kullanılması önerilir (18). Konvansiyonel işitme cihazı ile karşılaştırıldığında, yüksek frekans işitme kayıplılarında VSB ile sağlanan stimülasyonun konuşmanın anlaşılmasını daha iyi arttırdığı gösterilmiştir (19). İnkusun olmadığı durumlarda FMT’in direkt olarak stapese uygulanması faydalı bir çözüm yoludur (20). Colletti 2006 yılında VSB ile ilk yuvarlak pencere uygulamasını başlatmıştır (21). Atrezili kulaklarda, VSB ile kohleanın uyarılması bu hastalarda işitme rehabilitasyonunda yeni bir tedavi seçeneği oluşturabilir. Bu vakalarda orta kulak implantının uygulanması etkili ve güvenli bir tedavi yöntemi olurken, dış kulak rekonstrüksiyonu ile beraber kombine bir şekilde de yapılabilir (14). Orta kulak ve mastoid kavitenin yağ ile oblitere edildiği subtotal petrozektomili hastalarda yuvarlak pencereye yerleştirilen FMT yoluyla kohleanın uyarılması işitmede anlamlı artış sağlayarak VSB’in inikasyonunu genişletmiştir (13, 22). Cerrahi olarak yerleştirilmiş olan VSB cihazı bozulabilir, cihaz yerinden oynayabilir veya ekstrüzyon olabilir. Bu durumlarda revizyon cerrahisi gerekir (23, 24). Sistemin çalışma prensibi, elektromanyetik etkileşim üzerinden olduğu için dışarıdan maruz kalınan elektromanyetik etkilenmelere açıktır. Bu nedenle manyetik rezonans (MR) gibi görüntülemelerde mıknatısın yerinden oynama ihtimali bulunmaktadır. MR ile görüntülemede 1,5 Tesla geçilmediği takdirde etkilenmenin olmadığını savunan çalışmalar mevcuttur (25). CARINA (Cochlear) Carina, tam implante edilebilir elektromanyetik orta kulak implantıdır. Başlangıçta yarı implante edilebilir bir orta kulak implantı olan MET (middle ear transduser) olarak üretilmiştir. Daha sonra mikrofon teknolojisindeki gelişmeler MET’in tam implante edilen formu olan Carina’nın üretilmesine yol açmıştır. İmplant, bir mikrofon, batarya, mıknatıs, dijital sinyal işlemcisi ve bağlantı aparatından oluşmaktadır. Mikrofon postaurikuler bölgede deri altında lokalizedir ve sesleri toplar. Toplanan sesler amplifiye edilir ve orta kulak yapılarından birine yerleştirilen transdusere gönderilir. Böylelikle implant gövdesinin oluşturduğu elektromanyetik alan içerisinde hareket eden mıknatıs transduser ve yerleştirildiği orta kulak yapısı aracılığı ile iç kulağı uyarır (Resim 2 (26, 27)). Cihazı şarj etmek için şarj bobini, implantı kapatacak şekilde cildin üzerine yerleştirilir. Şarj süresi 1-1,5 saattir ve günlük olarak yapılmalıdır. Kullanıcılar normal günlük yaşamlarını devam ettirirlerken implant şarj olabilir, açılıp kapatabilir ve volümü ayarlanabilir (4). Resim 1. Klasik Vibrant Sound Bridge (Tip 1 vibroplasti) uygulaması. Sağ kulak. FMT inkus (I) uzun koluna sabitlenmiş. Carina, sensorinöral, iletim ve mikst tip işitme kaybı hastalarında uygulanır (28). İşitme eşiğinin 70 dB’den ve konuşmayı ayırt etme skoru %40-50’den iyi olduğu durumlarda uygulanabilir. EN önemli özelliği transduserin orta kulak yapılarına yerleştirilmesi sonrası stabilite problemi olmamasıdır (29). Curr Pract ORL 2014, 10(3) Orta Kulağa İmplante Edilebilir İşitme Cihazları 87 Resim 2. Carina uygulaması. Sağ kulak. Transducer (T) ucu inkus malleus (I-M) kompleksine sabitlenmiş. CODACS (Cochlear, DIRECT ACOUSTIC COCHLEAR STIMULATION) CODACS sistemi orta-ileri mikst tip işitme kayıplı hastalarda kullanılmak amacıyla geliştirilmiştir. Cihazın kullanıldığı hastaların yeterli kohlear rezervi olması gerekir. Sistem doğrudan perilenfte vibrasyona neden olarak ses transferi sağlar. İmplante edilen elektromanyetik transduser ile stapedektomi ile açılmış oval pencere arasına otoskleroz ameliyatında olduğu gibi konvansiyonel kullanılan bir piston yerleştirilir. Böylelikle transduserın hareketiyle oluşan vibrasyon stapes pistonu aracılığı ile direkt olarak perilenfe iletilir. Transdusera bağlı olan pistona paralel ikinci bir piston da doğal işitmeyi sağlamak amacıyla inkus ile oval pencere arasına yerleştirilir (30). Bu sistem daha çok konvansiyonel işitme cihazlarıyla fonksiyonel kazancın yeterli düzeyde olmadığı orta-ileri mikst tip işitme kayıplı hastalarda kullanılabilir. İleri otoskleroz vakaları esas indikedir. Son zamanlarda diğer işitme kaybı tiplerinde de kullanılmasıyla ilgili çalışmalar başlamıştır. Özellikle kohlear implant endikasyonu sınırında olan hastalarda işitmenin restorasyonu için indike olan yarı implante edilebilir bir cihazdır. İşitme eşiğinin 80’dB’den iyi olduğu durumlarda kullanılabilir. Piezoelektrik Orta Kulak İmplantları Piezoelektrik kristallerinin kullanıldığı orta kulak implantlarında elektromanyetik orta kulak implantlarına göre enerji verimliliği daha fazladır. Piezoelektrik kristaller hareketi elektrik akımına veya elektrik akımını harekete çevirebilirler. Prototip cihazlardan biri, yarı implante edilen Rion orta kulak implantı (Rion Company, Japan), stapes başına iletimin aktarılması esasına göre geliştirilmiş olmasına rağmen günümüzde üretimi yapılmamaktadır (26). Günümüzde piezoelektrik sistem kullanılan tam implante edilebilir tek cihaz olarak ENVOY (Esteem) bulunmaktadır. Envoy (Esteem) Envoy cihazı tam implante edilebilir bir işitme sistemidir. Kuzey Amerika’da en sık kullanılan orta kulak implantıdır. Ses işlemcisi, driver ve sensor adı verilen iki piezoelektrik Curr Pract ORL 2014, 10(3) transduserinden oluşur. Timpanik membranın hareketini saptayan sensor inkus gövdesine yerleşmiştir. Sensor ses enerjisini toplar ve elektrik sinyaline dönüştürür. Bu sinyaller ses işlemcisi tarafından filtre edilir ve stapeste vibrasyona neden olacak driver denilen piezoelektrik kristaline gönderilir. Cihazın feedback’ini önlemek için inkudostapedial eklemin ayrılması gerekir. Bu amaçla inkusun uzun kolunun bir kısmı rezeke edilir (10). Bu nedenle cihaz bozulur veya çıkartılması gerekirse kemikçik zincirin bütünlüğünün yeniden sağlanması için inkusa protez uygulanarak rekonstrüksiyon gerekebilir. Cihaz günde yirmi dört saat kadar kullanılabilir. Cihazın kullanım düzeyine bağlı olarak bataryanın ömrü 5-7 yıl kadardır. Eğer bataryanın şarj edilmesi gerekirse cerrahi bir prosedür ile lokal anestezi altında değiştirilebilir (31, 32). Envoy sitemi günümüzde orta-ileri derecede sensorinöral tip işitme kaybı olan hastalarda kullanılmaktadır (33). Bu hastaların normal bir orta kulak anatomisine ve timpan membrana sahip olması gerekir (34). Bu nedenle kronik otit hastalarında veya oval veya yuvarlak pencere uygulamaları yapılamamaktadır. Tam implante edilebilir olması, obstrüksiyona, müdahaleye, herhangi bir dış parçaya gereksinim duymadan kulak kanalının doğal akustiğiyle beraber kulak zarını mikrofon olarak kullanması cihazın avantajlarıdır. Cihazın dezavanatajı ise sağlam olan kemikçik zincirin bütünlüğünün bozulmasıdır. Bu duruma bağlı olarak cihaz bozulur veya çıkarmak gerekirse hastanın implant öncesi işitme seviyesine ulaşması mümkün olamayabilir (31, 33). Sonuç Konvansiyonel işitme cihazlarından fayda göremeyen işitme kayıplı hastalar için alternatif bir tedavi olarak ortaya çıkan orta kulak implantları, orta-ileri derece işitme kayıplı hastalarda işitmenin restorasyonu için güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir. Teknolojik gelişmelerle birlikte orta kulak implantlarının uygulanımı artmakta ve endikasyon kriterleri genişlemektedir. Konvansiyonel işitme cihazları ile karşılaştırıldığında ses kalitesinin daha iyi olması, işitme cihazlarındaki feedback’in eliminasyonu, gürültülü ortamda daha iyi bir fonksiyonel kazancın olması hasta uyumunu arttırmaktadır. Referanslar 1.National Institute for Health and Clinical Excellence. Cochlear implants for children and adults with severe to profound deafness. London:National Institute for Health and Clinical Excellence, 2009. 2. Kim HH1, Barrs DM. Hearing aids: a review of what’s new. Otolaryngol Head Neck Surg. 2006;134(6):1043-50. 3. NIH: National Institute on Deafness and Other Communication Disorders:Quick Statistics. 12 July 2011. 4.Haynes DS, Young JA, Wanna GB, Glasscock ME 3rd. Middle ear implantable hearing devices: an overview. Trends Amplif. 2009;13(3):206-14. 5. Backous DD1, Duke W. Implantable middle ear hearing devices: current state of technology and market challenges. Curr Opin Otolaryngol Head Neck Surg. 2006;14(5):314-8. 6.Counter P. Implantable hearing aids. Proc Inst Mech Eng H. 2008;222(6):837-52. 7.Achar P. Hearing rehabilitation with middle ear implants: an overview. Surgeon. 2013;11(3):165-8. 88 Güncel Yaklaşım 8.Manrique M1, Valdivieso A, Ruba D, Gimeno-Vilar C, Montes-Jovellar L, Manrique R. Review of audiometric criteria in treatment of neurosensorial deafness with hearing aids and implantable hearing devices. Acta Otorrinolaringol Esp. 2008;59(1):30-8. 29.Jenkins HA, Niparko JK, Slattery WH, Neely JG, Fredrickson JM. Otologics Middle Ear Transducer Ossicular Stimulator: performance results with varying degrees of sensorineural hearing loss. Acta Otolaryngol. 2004;124(4):391-4. 9. Kulkarni K1, Hartley DE. Recent advances in hearing restoration. J R Soc Med. 2008;101(3):116-24. 30.Häusler R, Stieger C, Bernhard H, Kompis M. A novel implantable hearing system with direct acoustic cochlear stimulation. Audiol Neurootol. 2008;13(4):247-56. 10. Maurer J, Savvas E. The Esteem System: a totally implantable hearing device. Adv Otorhinolaryngol. 2010;69:59-71. 11. Kahue CN1, Carlson ML, Daugherty JA, Haynes DS, Glasscock ME 3rd. Middle Ear Implants for Rehabilitation of Sensorineural Hearing Loss: A Systematic Review of FDA Approved Devices. Otol Neurotol. 2014 Mar 17. 12. Colletti V, Soli SD, Carner M, Colletti L. Treatment of mixed hearing losses via implantation of a vibratory transducer on the round window. Int J Audiol. 2006;45(10):600-8. 13. Linder T, Schlegel C, DeMin N, van der Westhuizen S. Active middle ear implants in patients undergoing subtotal petrosectomy: new application for the Vibrant Soundbridge device and its implication for lateral cranium base surgery. Otol Neurotol. 2009;30(1):41-7. 31. Shohet JA, Meyers AD. Implantable hearing devices. Medscape Reference WebMD 2011; 7:1-18. 32. Winston I. Changing attitudes reducing stigma of hearing loss. Vancouver Sun 2010;(May 18). 33. Memari F, Asghari A, Daneshi A, Jalali A. Safety and patient selection of totally implantable hearing aid surgery: Envoy system, Esteem. Eur Arch Otorhinolaryngol. 2011;268(10):1421-5. 34. Summary of safety and effectiveness data (SSED): Esteem. [Premarket Approval Application (PMA): P090018]. Rockville (MD): Food and Drug Administration (FDA); 2010. 14. Frenzel H, Hanke F, Beltrame M, Steffen A, Schönweiler R, Wollenberg B. Application of the Vibrant Soundbridge to unilateral osseous atresia cases. Laryngoscope. 2009; 119(1):67-74. 15.Garin P1, Schmerber S, Magnan J, Truy E, Uziel A, Triglia JM, et al. Bilateral vibrant soundbridge implantation: audiologic and subjective benefits in quiet and noisy environments. Acta Otolaryngol. 2010;130(12):1370-8. 16.Ball GR. The Vibrant Soundbridge: design and development. Adv Otorhinolaryngol 2010;69:1-13. 17. Snik FM, Mylanus EAM, Cremers WRJ, Dillier N, Fisch U, Gnadeberg D, et al. Multicentre audiometric results with vibrant soundbridge, a semi-implantable hearing device for sensorineural hearing impairment. Otolaryngol Clin North Am. 2001;24(2):373-88. 18. Wagner F, Todt I, Wagner J, Ernst A. Indications and candidacy for active middle ear implants. Adv Otorhinolaryngol 2010;69:20-6. 19.Truy E1, Philibert B, Vesson JF, Labassi S, Collet L. Vibrant soundbridge versus conventional hearing aid in sensorineural high-frequency hearing loss: a prospective study. Otol Neurotol. 2008;29(5):684-7. 20. Cremers CW, Verhaegen VJ, Snik AF. The floating mass transducer of the Vibrant Soundbridge interposed between the stapes and tympanic membrane after incus necrosis. Otol Neurotol. 2009;30(1):76-8. 21.Beltrame AM, Martini A, Prosser S, Giarbini N, Streitberger C. Coupling the Vibrant Soundbridge to cochlea round window: auditory results in patients with mixed hearing loss. Otol Neurotol. 2009;30(2):194-201. 22.Henseler MA, Polanski JF, Schlegel C, Linder T. Active middle ear implants in patients undergoing subtotal petrosectomy: long-term follow-up. Otol Neurotol. 2014;35(3):437-41. 23. Jenkins HA, Atkins JS, Horlbeck D, Hoffer ME, Balough B, Arigo JV, et al. U.S. Phase I preliminary results of use of the Otologics MET Fully-Implantable Ossicular Stimulator. Otolaryngol Head Neck Surg 2007;137(2):206-12. 24.Jenkins HA, Atkins JS, Horlbeck D, Hoffer ME, Balough B, Alexiades G, et al. Otologics fully implantable hearing system: Phase I trial 1-year results. Otol Neurotol 2008;29(4):534-41. 25. Todt I, Seidl RO, Mutze S, Ernst A. MRI scanning and incus fixation in vibrant soundbridge implantation. Otol Neurotol. 2004;25(6):96972. 26.Hüttenbrink KB, Beutner D, Bornitz M, Luers JC, Zahnert T. Clip vibroplasty: experimental evaluation and first clinical results. Otol Neurotol. 2011;32(4):650-3. 27. Kontorinis G, Lenarz T, Schwab B. Anatomic limitations in implantation of middle ear transducer and carina middle ear implants. Laryngoscope. 2010;120(11):2289-93. 28. Lefebvre PP, Martin C, Dubreuil C, Decat M, Yazbeck A, Kasic J, Tringali S. A pilot study of the safety and performance of the Otologics fully implantable hearing device: transducing sounds via the round window membrane to the inner ear. Audiol Neurootol. 2009;14(3):172-80. Curr Pract ORL 2014, 10(3)