tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü tarih anabilim dalı yakın

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
YAKIN ÇAĞ TARİHİ BÖLÜMÜ
SIRP ÇETE HAREKETLERİ VE OSMANLI DEVLETİ
(1804-1878)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
Hayriye YALÇIN
TEZ DANIŞMANI
Prof.Dr. Mustafa TURAN
Ankara - 2010
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
YAKIN ÇAĞ TARİHİ BÖLÜMÜ
SIRP ÇETE HAREKETLERİ VE OSMANLI DEVLETİ
(1804-1878)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
Hayriye YALÇIN
TEZ DANIŞMANI
Prof.Dr. Mustafa TURAN
Ankara - 2010
ONAY
Hayriye YALÇIN tarafından hazırlanan “Sırp Çete Hareketleri ve
Osmanlı Devleti (1804-1878)” başlıklı bu çalışma 26.05.2010 tarihinde
yapılan savunma sınavı sonucunda oy birliği ile başarılı bulunarak jürimiz
tarafından Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bölümü dalında yüksek lisans
tezi olarak kabul edilmiştir.
Prof.Dr. Mustafa TURAN (Danışman)
Prof.Dr. Abdullah GÜNDOĞDU
Doç.Dr. Mustafa EKĠNCĠKLĠ
I
ÖN SÖZ
XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti‟nin himayesinde, yaklaĢık
beĢ yüz yıl yaĢayan Balkan milletleri, Osmanlı‟nın Balkanlarda
uyguladığı hoĢgörü siyasetinin bir neticesi olarak millî varlıklarını
sürdürebilmiĢlerdi.
XIX. yüzyılda ortaya çıkan milliyetçilik akımı, Balkanlarda yaĢayan
milletlerin hemen hemen tümünü etkilemiĢti. Hızla yayılan bu akım ve
onun getirdiği bağımsızlık hareketlerinden en çok etkilenen milletlerden
biri de Sırplar olmuĢlardı. Sırplar hem milliyetçilik akımının etkisi hem de
bu durumu kendi politikaları lehine kullanmak isteyen Rusya‟nın
tahrikleriyle ilk büyük isyan hareketlerinde bulunan millet durumuna
gelmiĢlerdi.
Balkanlarda XIX. yüzyılın ilk büyük isyan hareketi olarak yerini alan
Sırp isyanları, Osmanlı Devleti‟nin Balkanlarda XIX. yüzyıl boyunca ne
tür sorunlarla karĢılaĢacağının da ilk büyük habercisiydi. Ayrıca,
Osmanlı Devleti‟nin Balkanlarda cereyan eden hadiselere müdahale
etmede yaĢadığı zafiyeti de göstermesi açısından da önemli olan bu
sorun daha sonra uluslararası bir nitelik kazanacak ve Osmanlı
Devleti‟ni uzun süre meĢgul edecekti.
Uzun yıllar Osmanlı idaresinde kalan Sırplar Ortodoksların
koruyucusu durumundaki Rusya ve özellikle de komĢu devlet olan
Avusturya‟nın kıĢkırtma ve yardımlarının yanında bölgedeki Osmanlı
idaresinin zayıflığı sebebiyle isyan hareketine kalkıĢtılar.
Osmanlı - Rus savaĢı sonucu 28 Mayıs 1812‟de imzalanan BükreĢ
AntlaĢması‟yla Sırplara muhtariyet verildi. 1828-1829 Osmanlı - Rus
SavaĢı sonunda imzalanan 14 Eylül 1829 tarihli Edirne AntlaĢması‟yla
da Sırplar tam özerklik hakkını elde ettiler. Sırbistan bu tarihten sonra iç
iĢlerinde bağımsız dıĢ iĢlerinde Osmanlı Devleti‟ne bağımlı olmaya
devam etti.
II
Sırbistan‟ın bu durumundan istifade ederek Panislavist politikasını
yayma ve Balkanlardan sıcak denizlere inme amacını gerçekleĢtirmek
isteyen Rusya, Sırbistan‟ın koruyucusu durumuna gelmek için uğraĢ
vermeye baĢladı. 1856 Paris AntlaĢması ise, Osmanlı Devleti‟nin
Sırbistan
üzerindeki
bağlarını
büsbütün
zayıflattı
ve
Sırbistan,
antlaĢmayı imzalayan devletlerin ortak garantisi altına girdi. Diğer bir
deyiĢle Osmanlı Devleti, antlaĢmayı imzalayan devletlerin onayı
olmadan Sırbistan‟a askeri müdahalede bulunamayacaktı.
Sırplar, Paris AntlaĢması‟nın verdiği bu güvenceden sonra,
Sırbistan‟daki Osmanlı askerlerinden kurtulmak istedi ve düĢmanca
davranıĢlar sergilemeye devam etti.
Rusya‟nın himayesinde Sırplar, 1876 Sırp - Karadağ ve Osmanlı
SavaĢı‟nda, 1877-1878 Osmanlı - Rus Harbi‟nden sonra imzalanan
Ayastefanos ve Berlin AntlaĢmaları ile arzu ettikleri bir sonuç elde
etmiĢlerdir.
Sırpların bağımsızlıklarını kazanmalarında çete faaliyetleri önemli
bir rol oynamıĢtır.
Bu çalıĢmada Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasındaki iliĢkiler göz
önünde bulundurularak 1804 -1878 tarihleri arasında Sırpların çete
hareketleri ele alınmaya çalıĢılmıĢtır.
Sırp isyanları konusunda yapılan çalıĢmalardan da yararlanılmıĢ
ve Gnkur. ATASE ArĢivinden elde ettiğimiz 1877 - 1878 tarihlerine ait
Sırp çete faaliyetleriyle ilgili belgeler ile tez konumuz telif edilmeye
çalıĢılmıĢtır.
Bu konunun belirlenmesine yardımcı olan araĢtırmayı yönlendiren
ve Ģekil veren DanıĢmanım Prof.Dr. Mustafa TURAN‟a teĢekkür ederim.
III
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ...................................................................................................I
İÇİNDEKİLER........................................................................................III
KISALTMALAR.....................................................................................IV
GİRİŞ......................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI – RUS İLİŞKİLERİ VE SIRPLAR
I.I. Panislavizmin DoğuĢu........................................................................7
I.II. Rusya ve Panislavizm.....................................................................10
I.III. Sırp Milliyetçiliğinin Ortaya ÇıkıĢı...................................................14
I.IV. Karadağ Olayları............................................................................19
I.V. Bosna Hersek Olayları....................................................................22
I.VI. Bulgarcılık Hareketi........................................................................27
İKİNCİ BÖLÜM
OSMANLI - SIRP İLİŞKİLERİ VE SIRP ÇETE HAREKETLERİ
II.I. Sırp Çete Hareketlerinin BaĢlaması................................................33
II.II. Kırım Harbi ve Paris BarıĢ AntlaĢması (1850 - 1856)....................45
II.III. Sırp – Rus ĠliĢkileri ve Çete Hareketleri.........................................56
II.IV. Osmanlı – Sırp ve Karadağ Harbi (1876).....................................65
II.V. 1877–1878 Osmanlı – Rus SavaĢı ve Bu Dönemde Sırp Çete
Hareketleri.............................................................................................76
II.VI. Ayastefanos BarıĢı ve Sırbistan‟ın Bağımsızlığı (3 Mart 1878)....83
SONUÇ.................................................................................................95
KAYNAKÇA..........................................................................................98
EKLER................................................................................................102
IV
KISALTMALAR
a.g.e.: Adı Geçen eser
a.g.m.: Adı Geçen Makale
TTK.: Türk Tarih Kurumu
ORH: Osmanlı – Rus Harbi
ATBD: Askerî Tarih Belgeleri Dergisi
K.: Kutu
G.: Gömlek
B.: Belge
C.: Cilt
S.: Sayı
s.: Sayfa
Gnkur. ATASE ArĢivi: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt
BaĢkanlığı ArĢivi
1
GİRİŞ
Osmanlı - Sırp iliĢkilerinin, Osmanlıların Rumeli‟ye geçtikleri
tarihlerden baĢladığı görülmektedir. Slav asıllı olan Sırpların III.
yüzyıldan itibaren Balkanlara göç ettikleri ve yerleĢtikleri bilinmektedir.
XII. yüzyılın sonlarında kurulan Sırp Devleti II. Stefan UroĢ zamanında
(1282-1321) oldukça güçlenmiĢ Stefan DuĢan zamanında (1321-1335)
ise en kuvvetli dönemini yaĢamıĢtır.1
Osmanlılar,
Stefan
DuĢan
zamanında
Rumeli‟ye
ayak
basmıĢlardı. Orhan Bey, 1349 yılında Kantakuzen‟e yardımcı kuvvetler
göndererek Selanik‟i almak isteyen Stefan DuĢan‟a karĢı yardım
etmiĢti.* Kantakuzen, Orhan Bey‟in bu yardımına karĢılık olarak ona
Gelibolu‟daki
Çimpe
Kalesi‟ni
hediye
etmiĢti.
Çimpe
Kalesi‟nin
Osmanlıların eline geçmesi ile Osmanlılar ilk defa Rumeli‟de bir adım
atmıĢ oldular.
Osmanlı Devleti, Rumeli‟de kısa zamanda büyük baĢarılar elde
etti. Edirne, Filipe, Gümülcine, Osmanlıların eline geçti.
Edirne‟nin Osmanlı Devleti‟nin eline geçmesi Sırpları ve Bulgarları
telaĢa düĢürdü. Bu devletler, Türklerin eline geçen bu yerlerin geri
alınabilmesi için harekete geçtiler. Papa‟nın önderliğinde bir ordu
1
M. Çetin Börekçi, Sırp Meselesi, Kutup Yıldızı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 8.
Duşan zamanında (1331–1355) Sırplar, Balkanların en kuvvetli devletlerine sahip oldular.
Bizans İmparatorluğu’ndaki Kommenoslar ile Paleologoslar arasındaki iç savaşlardan da
faydalanan Duşan, 16 Nisan 1346’da Ortodoks Çar unvanı ile Sırpların ve Arnavutların
hükümdarı olarak taç giydi. (Börekçi, a.g.e., s. 9) Bu başarıları üzerine krallığı kendisi için az
gören Duşan, imparator olmak istemiş ve Bulgaristan’ı da nüfuzu altına aldıktan sonra
İstanbul’u alarak burayı, kuracağı Büyük Sırbistan İmparatorluğu’nun merkezi yapmak
istemişti. Zaten, Balkanlarda Draç, Selanik, Kavala Limanı, Mora ve Doğu Trakya dışında ki
Balkan topraklarının mühim bir kısmı ya direkt olarak ya da müttefik olarak kendisnin
hâkimiyeti altındaydı. Bu güç Duşan’a, İstanbul’un da içinde bulunduğu imparatorluk hevesini
düşündürüyordu. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK, Ankara, 1961, s. 196.)
Ancak 80.000 kişilik bir ordu ile İstanbul üzerine yürürken hareketinin ikinci günü, 20 Aralık
1355’te ölmüştü. Stephan Duşan’ın ölümü ile kuvvetli imparatorluğu birden parçalanma süreci
içine girdi. Duşan’ın ölümü ile yerine oğlu Stephan Uroş hükümdar olmuş, ancak onun
hükümdarlığı bütün memleket tarafından tanınmamıştı. Duşan’ın oğulları ve kardeşleri,
birbirleri ile hâkimiyet mücadelesine girişmişler. Bu mücadeleden de faydalanan valiler, yer
yer istiklallerini ilan etmeye başlamışlardı. Bu karışıklıklar içinde krallığın hemen hiçbir
nüfuzu kalmamıştı.( Börekçi, a.g.e., s. 9)
*
2
kurdular. Müttefik ordusu, Edirne‟nin üzerine yürüdü ise de Osmanlı
ordusu tarafından mağlup edildi. Bu zaferden kısa bir süre sonra 1372
yılında Osmanlılar Batı Trakya ve Makedonya‟daki Sırp kuvvetlerini de
mağlup etti.2
1372 yılında, Köstendil Ģehri, Osmanlılar tarafından zapt edildi ve
Ģehrin prensi, Türk hâkimiyetini kabul ederek Türk ordusuna yardımcı
kuvvet ve senelik vergi vermek Ģartları ile Osmanlı Devleti ile anlaĢmak
zorunda kaldı. Köstendil‟in Osmanlı Devleti‟nin eline geçmesi üzerine
Yukarı Sırbistan despotu Lazar Grebliyanoviç de Köstendil Prensi gibi
Osmanlı Devleti‟ne senelik bir vergi ve yardımcı asker vermeyi kabul
etmek zorunda kaldı.
Osmanlı orduları, fetihlerine devam ederek Sofya ve NiĢ‟i de
aldılar. Bu durum karĢısında Sırp Despotu Lazar Grebliyanoviç, evvelce
Osmanlılara vermeyi kabul etmiĢ olduğu vergi ve asker miktarını
artırarak yeni bir antlaĢma yapmak zorunda kaldı. Lazar, daha sonra bu
antlaĢmaya aykırı olarak 1387 tarihinde Osmanlılar aleyhine hazırlanan
haçlı ittifakına girdiyse de 1389 yılında Kosova‟da Haçlı ordusunun
mağlubiyeti üzerine sözünde durmamanın cezasını hayatıyla ödedi.
Yerine geçen oğlu Lazaroviç de babası gibi Osmanlı Devleti‟ne vergi ve
yardımcı asker vermeyi kabul ederek Osmanlı Devleti‟ne tabi olmayı
kabul etti. Aynı Ģekilde, 1427 yılında Stephan Lazaroviç‟in yerine geçen
Georges Brankovitch de selefleri gibi Osmanlı Devleti ile anlaĢmak ve
Osmanlı Devleti‟ne vergi ile yardımcı asker vermeyi kabul etmek
zorunda kaldı.3
Fakat, Sırplar tarafından Macarlara terk edilmiĢ olan Belgrad,
Macarların elinde kaldı. Osmanlılar, Belgrad‟ı muhasara etmiĢlerse de
bir baĢarı elde edemediklerinden muhasarayı kaldırmak zorunda
2
a.g.e., s. 10; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK, Ankara, 1961, s. 136, 163,
164.
3
Börekçi, a.g.e., s. 11.
3
kalmıĢlardı. Osmanlı ordularının bu baĢarısızlığından sonra Osmanlı Macar SavaĢları devam etti. Osmanlı orduları, Hermanstadt ve
Vazağ‟da 1442 yılında iki ağır yenilgiye uğradılar.
Osmanlı ordularının uğradığı bu iki mağlubiyet üzerine Avrupa‟da
Osmanlı Devleti aleyhine yeni bir Haçlı Ġttifakı kuruldu. Bu Haçlı ordusu
Jan Hunjad kumandasında NiĢ, ġehirköyü ve Sofya‟yı aldıktan sonra
1443 yılında II. Haçlı ordularının peĢ peĢe kazandığı baĢarılar ve bizzat
kendi kumanda ettiği ordunun da mağlubiyeti üzerine Sultan II. Murad,
barıĢ istemek zorunda kaldı. 10 Haziran 1444‟te Segedin‟de 10 yıl süreli
bir barıĢ antlaĢması imzalandı. Bu antlaĢma gereği, Sırp despotluğu
yeniden kuruldu. Daha önce Osmanlılar tarafından zapt edilmiĢ olan
ġehirköy, Alacahisar, Leskofça tekrar Sırplara geri verildi.4
Osmanlı
Devleti‟nin
kuzeye
doğru
geniĢlemesi
için
artık
Semendire‟nin ve Macar hâkimiyetinde bulunan Belgrad‟ın alınması
gerekiyordu. Fakat Macarların Papa‟nın yardımına gelmesi ile Belgrad‟ı
feth edilememiĢti. Bunun üzerine Fatih, Sırp Despotu Lazar‟a ömrünün
sonuna kadar Sır despotu olma garantisini verdi. Zira Lazar‟ı Macarlara
karĢı kulllanmak istiyordu.5
1456‟da Sırp Despotu Lazar‟ın vefatıyla Sırbistan yeniden karıĢtı.
Karısının Sırbistan‟ı Türklerden korumak için Macarlardan yana siyaset
yapması üzerine Fatih, Semendire Kalesi‟ni fethederek 20 Temmuz
1459‟da Sırbistan‟dan aldı. Semendire‟nin fethiyle Sırp Despotluğu
ortadan kalmıĢ oldu.6
Semendire‟nin fethinden sonra Sırbistan‟da Semendire Sancak
Beyliği adı altında bir sancak kurularak akıncı beylerinden birisinin
idaresine verildi.
4
a.g.e., s. 12.
Selim Aslantaş, Osmanlıda Sırp İsyanları-19.Yüzyılın Şafağında Balkanlar-, Kitap
Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 27,28.
6
a.g.e., s. 28.
5
4
1497
yılında
Semendire
sancağı,
yedi
kazadan
meydana
geliyordu. Bu kazalar; Semendire, Hisarcık, NiĢ, Yagodina, Perakin,
Uziçe ve Çaçak idi. Sırbistan‟ın tamamının Osmanlı idaresine geçmesi,
1521 Ağustosunda, Belgrad‟ın fethiyle oldu. Kanuni devrinde, Rumeli
eyaletine bağlı olan Semendire sancağı; Semendire, Belgrad, Jeline,
Rudnik,
Koyluca,
Hram,
nahiyelerinden oluĢuyordu.
Güvercinlik,
Rosava,
Uziçe,
ve
NiĢ
7
XVIII. yüzyılın sonlarında ise Semendire sancağı; Pasarofça,
Paraçin, Yagodina, Alacahisar, Uziçe, Sokol, Böğürdelen, Semendire,
Köprü, Rudnik, Valveyo ve Belgrad olmak üzere 12 nahiyeden
müteĢekkildi. 1804‟te 17 Ģehir, 1789 köy olmak üzere toplam 1806
yerleĢim yeri bulunmaktaydı.
Sancağın sınırları kuzeyde Sava ve Tuna, batıda Drina, güneyde
Drina‟dan biraz içeride kalan Tara Dağları, Ġzvornik ve Hersek
sancakları
ve
Timok
Nehri‟nin
batısında
kalan
coğrafyayı
kapsamaktadır. Hiç Ģüphesiz bu sınırlar zamana ve olaylara bağlı
olarak değiĢmiĢtir. Sırp isyanları arifesinde Semendire sancağı, 20.000
ile 24.000 kilometre kare arasında bir yüz ölçümüne sahipti. Bu alan,
aĢağı yukarı 1830‟larda teĢekkül eden Sırp knezliğinin topraklarıyla
örtüĢmektedir.8
Stefan DuĢan‟ın Sırp Devleti yıkıldıktan sonra, Balkanlarda onun
yerini tutacak bir kuvvet çıkmamıĢtı. Osmanlı Devleti, Balkanları
fethetmeye baĢladığı sırada Balkanlar parçalanmıĢ bir durumdaydı.
Ayrıca Ortodoks olan Balkan milletleri, Katolik olan Macar tehdidi
altında bulunuyordu. Kendi aralarındaki savaĢlar yüzünden de iyice
zayıflamıĢ prenslikler, Osmanlı Devleti‟nin idaresi altında istikrara
kavuĢmuĢlardı. Ġstikrar, Balkanlarda iç ve dıĢ ticareti geliĢtirmiĢti.
7
Cevat Eren, “Niş Mad.”, İslam Ansiklopedisi, C IX, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1964,
s. 294.
8
Aslantaş, a.g.e., s. 64.
5
Balkanların,
baĢlamıĢtı.
Batı
Avrupa
ile
ticaretinde
geliĢmeler
görülmeye
9
Osmanlı Devleti‟nin, kendinden öncekilere nispetle, Balkanlarda
kurduğu düzen XVI. ve XVII. yüzyılarda devam eden XVII. yüzyılın
sonlarından itibaren Osmanlı Devletinin mağlubiyeti ile netice vermeye
baĢlayan harpler sebebi ile bozulmaya baĢladı. Bu harpler, Sırpların
hayatında da önemli tesirler yaptı. Bu harplerde Sırpların da Osmanlı
Devleti‟nin düĢmanı olan orduların saflarında Osmanlı ordularına karĢı
savaĢtıkları görülmektedir.
1683 senesinde baĢlayan harplerde Sırplar da müttefik orduları
safında Türklere karĢı savaĢa katıldılar. Sırpların yaĢadığı toprakların
harp sahası hâline gelmesi, Sırpların, Avusturya topraklarına göç
etmesine sebep oldu. 1690 tarihinde, Patrik III. Arsenije idaresinde,
200.000 kadar Sırp, Avusturya topraklarına göç etti. 1699 Karlofça
AntlaĢması‟ndan sonra Avusturya, Osmanlı sınırı boylarına, Türklere
karĢı kullanmak için bu Sırp göçmenlerini yerleĢtirdi. Kendilerine toprak
verilen bu Sırp göçmenler, Alman subaylarının idaresi altında Türklere
karĢı olan savaĢlarda kullanılmak üzere teĢkilatlandırıldılar.
Ayrıca 1699 Karlofça AntlaĢması‟ndan sonra Rus Çarı I. Petro da
Sırpları Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyana teĢvik etmekten geri durmadı.
Çarın bu faaliyetleri neticesinde bir kısım Sırplar, Rusların tarafına
meyletti. Boğdan Popoviç adında bir Sırp, Prut Seferi arifesinde,
Rusların Osmanlı Devleti‟ne harp ilan etmesini müteakip bir çok Sırp‟ın
Rus ordusu hizmetine gireceğini Çar Petro‟ya bildirdi.
1787-1791 Türk - Avusturya Harpleri esnasında, Avusturya
sistemli olarak Sırpları, Osmanlı Devleti aleyhine isyana teĢvik etmiĢti.
Avusturya‟nın bu tahriklerinde baĢarılı olduğuda görülmektedir. Nitekim,
Sırplar bu harplerde Mihayloviç, Brankoviç ve Marian adındaki liderlerin
9
Börekçi, a.g.e., s. 15.
6
emrinde Türklere karĢı savaĢtılar. Hatta Osmanlı ordusu Ġstanbul‟dan
ayrılmadan önce Sırpların isyan ettiklerine dair haberler gelmeye
baĢladı.
Bu sebeple Osmanlı Ordusu, Vidin Cephesi‟ne yürüyüĢe geçti.
Sırplar, Belgrad yolunu kapattıklarından, Belgrad‟a asker ve zahire
göndermek mümkün olmuyordu.10
Bütün bu olaylar, Osmanlı Devleti‟ne düĢmanca politika güden
Avusturya Ġmparatorluğu‟nun propagandaları için uygun bir zemin
meydana getiriyordu. Nitekim Semendire sancağındaki askerî ve mülki
Osmanlı idarecilerinden gördükleri kötü muamele ve Avusturya
propagandaları sonucu Sırplar, Avusturya topraklarına göç etmeye
baĢladılar.
XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki Osmanlı - Avusturya SavaĢlarında
gerek Sırpların Osmanlı ordularına karĢı Avusturya orduları saflarında
çarpıĢmaları, gerekse Avusturya topraklarına olan Sırp göçleri, Sırplar
arasında modern savaĢ usullerini bilen, önder bir kadronun ortaya
çıkmasını sağladı. Böylece XVIII. yüzyılın sonlarında Sırplar arasında,
ilerideki Sırp isyanlarının liderleri olabilecek çeteciler ve knezlerden
oluĢan önder bir kadro doğmuĢ oldu. 11
10
11
Börekçi, a.g.e., s. 18-19.
Börekçi, a.g.e., s. 24.; Aslantaş, a.g.e., s. 52.
7
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI – RUS İLİŞKİLERİ VE SIRPLAR
I.I. Panislavizmin Doğuşu
Panislavizm hareketinin üzerine temellendiği Slavistik çalıĢmalar
önce Alman bilim adamlarınca ele alınmıĢtır. Bunlar arasında
Slavistik‟in bilimsel esaslarını kuran Profesör Gottfried Von Schlözer ve
Johann Gottfried Von Herder‟dir. Özellikle Herder, “Slav kavimlerin
yeniden canlandırıcısı” olarak anılmaktadır. Alman bilginlerinin bilimsel
olarak inceledikleri ve birçok bulguyu ortaya koydukları Slavistik
sahasına, daha sonra Çek bilim adamı ve edebiyatçıları girmiĢti. 12
Çünkü
Çekler
Almanlarla
en
çok
temasta
bulunan,
Alman
medeniyetinden ve ilminde en çok etkilenen ve aynı zamanda da
Almanlara karĢı mevcudiyetlerini muhafaza için en çok gayret eden
topluluktu. Önce edebî ve felsefi bir fikir cereyanı Ģeklinde baĢlayan
Slavcılık, sonraları Cermenizme karıĢ kendi ırkını koruyan ırki ve siyasi
bir cereyan hâline geldi. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Prag Akademisi
üyelerinden iki filolog, Michel Dourich ve Dobrovski, Slav dünyasını
araĢtırmaya baĢlamıĢlardı. Bunun için Slav Ģarkıları, Slav masalları vb.
bütün Slav kültürü toplanıldı ve araĢtırıldı. Sonra bazı Çek asıllı zengin
asillerin yardımıyla “Prag Slav Müzesi” açıldı.13
Panislavizm hareketinin ilerleyen tarihlerde temelini teĢkil edecek
olan Slav halklara ait bütün bu araĢtırmaların amacı, kendi kültürlerinin
de Cermen kültürü kadar büyük ve hür bir Slav medeniyeti olduğunu
12
13
Suavi Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1993, s. 93.
Mehmet Ali Ayni; Milliyetçilik, Marifet Basımevi, İstanbul, 1943, s. 54.
8
ortaya çıkarmaktı. Bu nedenle Slavcılık akımı önce kültür alanında
geliĢti.
Bir Çek aydını olan Joseph Dobrowsky (1753-1829) Slav dillerinin
etimolojik lügatini yazdı; „Slavanika‟ ismiyle bir mecmua yayımlamaya
baĢladı. Yungman (1773-1847), Çek dilinin bütün kelimelerini topladı.
Chelakowsky
(1808-1852)
adlı
bir
Ģair
Slav
milletlerinin
halk
edebiyatından ve Slav kavimlerinin ata sözlerinden çıkan “Slav
Felsefesi” adıyla
bir eser yayımladı.
Kollar (1793-1852) “Slav
Kavimlerinin Dilleri Arasındaki KarĢılıklı Münasebetler” adlı incelemesini
yayımladı. Safarik, 1826‟da Novisad‟da Slavların Dil ve Edebiyat
Tarihi”ni ve 1837‟de Prag‟da “Slav Antikleri”ni yazdı. Bu çalıĢmalar;
Viyana, Prag gibi Ģehirlerde bulunan Avrupa‟nın ünlü üniversite ve
kültür
merkezlerinde
etkilemiĢtir.14
Bu
öğrenim
eserler,
gören
bütün
Slav
Slav
kökenli
kavimlerinde
öğrencileri
ırki
hissin
uyanmasında çok mühim bir rol oynamıĢtır. Önce ilmî olarak baĢlayan
kültürel çalıĢmalar Slavlar arasında da Almanlarda olduğu gibi sonradan
siyasi alana intikal etmiĢtir.
Çekler arasında Slavcılık çalıĢmaları devam etmiĢ; kısa zamanda
diğer Slav kavimleri de etkilemekte gecikmemiĢti. Önce Sırpçılık ve
Bulgarcılığı etkileyen bu cereyan daha sonraları büyük devletleri tehdit
eden bir hâl almıĢtır. Bu tehdidi hisseden iki devlet, Avusturya ve
Osmanlı Devleti olmuĢtur. Zira her iki devletin bünyesinde de çok
sayıda Slav yaĢıyordu. Bilhassa Osmanlı Devleti için tehdit daha da
büyüktü. En çok Slav nüfuz, Osmanlı Devleti bünyesinde yaĢıyor ve
sıcak denizlere inme emeli nedeniyle Rusya‟nın da ırkdaĢları Slavlara
istinat etmesi, Slavcılığı Osmanlı Devleti‟nin bir numaralı düĢmanı
hâline getiriyordu.
14
Aydın; a.g.e., s. 93 - 94.
9
Panislavizm tabirini ilk kez Slovak Yazar Jan Herkel 1826 tarihinde
kullanmıĢtır. Jan Herkel Slavlar arasında dil çalıĢmalarını kendisine
amaç edinmiĢti. Slav dili ve edebiyatını kültürel açılardan incelemiĢtir. 15
Bu çalıĢmalar sonucunda bazı halkların dinsel, tarihsel ve siyasal
ağırlıklara karĢı dil birliği temelinde birleĢtiğini savunan bir düĢünce
ortaya çıkmıĢ ve bu düĢünce ileride siyasal bir akım olarak tarih
sahnesine çıkarılacak olan Panislavizm‟e dönüĢmüĢtür.
Çekler, Slovaklar, Slovenler, Hırvatlar, Sırp, Bulgar ve Karadağlılar
arasında önce Cermenizme bir tepki olarak ortaya çıkan Slavcılık daha
sonra Panislavizm olarak 1830‟lu yıllarda Rus aydınlarının da ilgi
alanına girmeye baĢladı. Rus aydınlardan bazıları Panislavizm‟in
yarattığı siyasi etki sahasını geniĢletmek ve bu etkiyi kendi politikalarına
yardım edecek Ģekilde kullanmak istiyorlardı. Bu tarihlerde Panislavist
akım Slav halklar çevresine hızla yayılırken Alman milliyetçiliği de güç
kazanmaya baĢlamıĢtı. Prusya‟nın 1866‟da Avusturya‟yı yenerek Alman
birliğine bir adım daha yaklaĢması Rus milliyetçilerini tedirgin etmiĢti.
1867‟de toplanan Panislav kongresinde Rus milliyetçiliğinin Slavlar
üzerinde tam bir egemenlik sağlaması gerektiğinin propagandasını
yapmaya baĢladılar.16
Rusya, 1870‟e gelindiğinde Panislavist siyasetine daha fazla
sarıldı. Çünkü, Alman birliğinin (1871) sağlanması ile Pancermenizmin
güç
kazanacağını
düĢünüyordu.
Alman
birliğinin
Balkanlardaki
dengeleri bozacağından korkan Rusya, 1876‟da Bosna-Hersek‟teki
isyanı destekledi ve isyana Karadağ ile Sırbistan‟dan gönüllüler
gönderdi. Yine Ortodoks Slav olan Bulgar, Karadağ ve Sırplar bu
Panislavist siyasetin bir sonucu olarak 1876‟da ayaklandılar. Rusya
Panislavist akım sayesinde bütün Ortodoksları yönlendirebiliyordu.
15
Süleyman Kocabaş, Avrupa Türkiye’sinin Kaybı ve Balkanlarda Panislavizm, Vatan
Yayınları, İstanbul, 1986, s. 54.
16
Cezmi Eraslan, II. Abdülhamit ve İslam Birliği, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1992, s. 108.
10
Önceleri kültürel bir hareket olarak doğan Slavcılık daha sonra Rus
milliyetçilerinin idealleri için kullanabildiği bir Rus politikası hâline geldi.
Panislavizm, XVIII. yüzyılın baĢlarında bütün Slav halkları içine
alan milliyetçi bir yapıya kavuĢmuĢtu. XIX. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren de Rusya‟nın yönlendirdiği bir siyaset olarak devam etmiĢtir.
I.II. Rusya ve Panislavizm
Panislavizm, Rusya‟nın özellikle çarlık döneminde uyguladığı, Slav
ırkından
olanları
kendi
hakimiyeti
altında
toplama
siyasetidir.
Panislavizm hareketi baĢlangıçta siyasal bir hareket olarak ortaya
çıkmayıp özellikle Rusya dıĢındaki Slavlar arasında bir dil birliği ve
kültür hareketi olarak baĢlamıĢtır. Panislavizmin siyasi bir hareket
olması Rusya‟nın bu akımı kendi politikalarına alet etmek istemesiyle
mümkün olmuĢtur.
Rusya‟nın, Çar I. Petro döneminde belirlenen siyasi hedeflerine
ulaĢmak için özellikle XIX. yüzyılda kullandığı yollardan en etkilisi
sayılan Panislavizm hareketinin uygulama sahası Avusturya ve Osmanlı
Devleti‟nin Balkan topraklarıdır. Geleneksel siyaseti icabı sıcak
denizlere açılmayı planlayan Rusya bu amaçla Balkanlarda Panislavist
akımın öncülüğüne soyunmuĢtur. Rusya, Osmanlı Devleti‟ni zayıflatmak
için Slavları Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirmeyi hedeflemiĢtir.
Amacı,
Osmanlı
Devleti‟nin
Slav
unsurlarını
Osmanlı
aleyhine
bağımsızlık amacıyla ayaklandırmak, Slav halkların bağımsızlıklarını
kazanmalarını
sağlamak17
ve
bu
suretle
Osmanlı
Devleti‟ni
Balkanlardan çıkararak ve Boğazlar üzerinde baskı yaparak Ege Denizi
ve Akdeniz‟e çıkabilmekti. Rusya‟nın bu amacı Çar I. Petro‟ya kadar
17
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s. 19.
11
uzanır. Çar I. Petro, 1696 yılında Azak Kalesi‟ni ele geçirdikten sonra
Karadeniz boylarını da ele geçirerek18 Ġstanbul‟a ulaĢmayı hedeflemiĢtir.
Rusya, 21 Temmuz 1711 tarihinde, Prut SavaĢı‟nda Osmanlı
Devleti‟ne yenilmesine rağmen Rusya siyasi hedeflerini gerçekleĢtirmek
için fırsat kollamaya devam etmiĢtir.
Nitekim 1774 yılında Küçük Kaynarca AntlaĢması‟yla Rusya,
Osmanlı Devleti sınırları içinde yaĢayan Ortodoksların hamisi sıfatını
elde etmiĢtir. Bu sıfat sayesinde Rusya, Osmanlı Devleti‟nin iç iĢlerine
müdahale hakkını kazanmıĢ ve bundan sonra Osmanlı Devleti‟nde
yaĢayan Hristiyan ve Slav tebaanın yaĢayıĢlarının düzeltilmesi ve
birtakım haklardan faydalanmaları gerekçesiyle ve bir koruyucu sıfatıyla
Osmanlı Devleti‟nden sürekli ıslahat ve düzenlemelerde bulunmasını
istemiĢtir.19
Osmanlı
Devleti‟nin
Balkanlardaki
topraklarını
çok
etkileyecek olan Slav halklara Rusya‟nın etkisi ve desteği 1774 Küçük
Kaynarca AntlaĢması ile baĢlamıĢ ve devam etmiĢtir. Rusya‟nın Slav
halkları kullanma politikası tam olarak XIX. yüzyılda kimliğini bulmuĢtur.
Çünkü, Rus aydınlar arasında Panislavizme ilgi XIX. yüzyılın ilk
yarısında giderek artmaya baĢlamıĢtı. Panislavizm, siyasi terim olarak
ilk defa 1826 tarihinde Slovak yazar Jan Herkel tarafından kullanılmıĢtır.
1830‟da Prof. Mikhail Petrovich Pogodin adlı Rus tarihçisi de
Rusya‟nın
liderliğinde
bütün
Slav
halklarının
aynı
çatı
altında
birleĢmesini sağlayacak bir federasyonu savunuyordu.
1841„de Panislavistler Pogodin tarafından kurulan ve Pogodin‟in
baĢyazarlığını yaptığı Moskvityanin Dergisi etrafında toplanmıĢlardı.
Pogodin‟e göre Osmanlı ve Avusturya Devletleri yıkılmalı ve bunların
yerine merkezi Ġstanbul olan bir Slav devleti kurulmalı ve bu yeni devlet
Rusya‟nın himayesinde olmalıydı.
18
19
a.g.e., s. 12.
a.g.e., s. 28.
12
Pogodin‟in faaliyetleri sonucu, 1857‟de Moskova‟da bir Slav
Yardım Derneği kuruldu.
Böyle bir cemiyetin kurulmasında Rusya dıĢındaki, özellikle
Osmanlı Devleti himayesinde yaĢayan, Slavların menfaati için para
toplamak gayesi güdüldüğü açıklanmıĢtı. Cemiyetin maksatları üç
madde hâlinde tespit edilmiĢti.
- Balkan Slavlarının kiliseleri Rusya‟da toplanan para ile yardım
göreceklerdi.
- Balkan Slavlarının kilise ve mekteplerine ayin aletleri, kitap ve
malzeme yollanacaktı.
- Rusya‟ya tahsil maksadıyla gelen Slav gençlerine her türlü yardım
yapılacaktı.
Bu Slav cemiyetinin yardım statüleri Rus Hükûmeti tarafından 26
Ocak 1858‟de onaylandı ve Rus DıĢiĢleri Bakanlığının Doğu ġubesinin
kontrolü altına konuldu.20
Yine Rus Panislavistlerden Nikolay Yakoleviç Danilevskiy‟in
1869‟da Zarya (ġafak) adlı dergide on makale hâlinde yazdığı ve
1871‟de Slavizmin din kitabı olarak21 nitelenen “Rusya ve Avrupa” adı
ile yayımladığı kitap Panistlavistler arasında büyük yankı yaptı. 22
Rusya, Avusturya ve Macaristan‟dan bir kısım toprak alarak
geniĢleyecek, Sırp-Hırvat-Sloven krallığı kurulacak ve buna Avusturya
ve özellikle Osmanlı Devleti toprak verecek, Makedonya‟nın büyük bir
kısmını içine alan bir Bulgaristan Krallığı; Eflak ve Boğdan ile
Bukovina‟nın bir kısmında bir Romen Krallığı, Girit, Rodos, Kıbrıs
20
Akdes Nimet Kurat;, “Panislavizm”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Dergisi, TTK Basımevi, Ankara, 1953, s. 256.
21
Eraslan, a.g.e., s. 109.; Hans Kohn, Panislavizm ve Rus Milliyetçiliği, Çev. Agâh Oktay
Güner, Türk Dünyası Araştırma Vakfı, 2001, s. 164.
22
Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih - I, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları,
Ankara, 1964, s. 259.
13
kıyılarına da sahip bir Yunan Krallığı kurulacaktı.23 Panislavist
aydınların yaptığı bütün bu düĢünce ve propagandalar Balkanlardaki
ayaklanmalarda büyük etki yapmıĢtır.
Rusya‟da ilk Slav komitesi 1858‟de Moskava‟da kuruldu. Çar III.
Aleksandr da bu komiteye para yardımında bulunuyordu. Benzer
komiteler, 1868‟de Persburg, 1869‟da Kiev, 1870‟de Odessa‟da
kuruldu.24 Hazırlanan kitap ve broĢürler Balkan halkları arasında
dağıtılıyordu. Slav gençleri Rus üniversitelerine tahsile gidiyorlardı.
1856 Kırım Harbi yenilgisinden sonra ise Rusya ile Osmanlı
Devleti
arasında
Paris
BarıĢ
AntlaĢması
imzalanmıĢtır.
Paris
AntlaĢması‟ndaki Karadeniz‟in tarafsızlığı ilkesi ile geleneksel siyaseti
icabı Boğazlara ve sıcak denizlere ulaĢmak hedefinin önüne bir set
çekilen Rusya bu amacını gerçekleĢtirmek için bir taraftan antlaĢmanın
kendisini kısıtlayan hükümlerinden kurtulmaya çalıĢırken diğer taraftan
Slavları Osmanlı Devleti aleyhine kıĢkırtmaya devam etmiĢtir. Bu
nedenle özellikle 1856 yılında Kırım SavaĢı‟ndan sonra kültürel
„‟Panislavist‟‟ hareket politik bir mahiyet kazanmıĢtır.
Kırım Harbi sonrasında Ġstanbul‟a Rus büyükelçisi olarak atanan
Panislavismin önderlerinden Ġgnatiyef, Rusya‟nın Kırım Harbi‟nde
kaybettiği nüfuzunu bütün Balkan topraklarındaki Slav halklarını
Osmanlı Devleti aleyhine ayaklandırarak tekrar kazanmak istiyordu.
Rusya bu uğurda, Sırpları, Karadağlıları, Bulgarları, Bosna-Herseklileri
sürekli kıĢkırtıyordu.
Rusya‟nın bu çabaları 1876-1877 yıllarda sonuçlarını vermiĢtir.
Balkan Slavları, Osmanlı Devleti‟ne karĢı savaĢ ilan etmiĢlerdi. Bu yıllar
Panislavizmin altın çağı olarak kabul edilmektedir.25
23
Kurat, a.g.m, s. 265.
a.g.e., s. 263.
25
Eraslan, a.g.e., s. 109.
24
14
I.III. Sırp Milliyetçiliğinin Ortaya Çıkışı
XVIII. yüzyılda Osmanlıların, Ruslarla yaptıkları savaĢlarda Sırplar
alet olarak kullanılmıĢ, Ruslar, Sırpları Osmanlı Devleti aleyhine
kıĢkırtmıĢlardı. Bu yüzyılda yönetimin gittikçe zayıflaması, memleketteki
asayiĢsizliğin
verdiği
huzursuzluklar bu
propagandaları baĢarıya
ulaĢtırmıĢ Sırpların da devlete karĢı baĢ kaldırmalarına neden olmuĢtu.
XVIII. yüzyılın sonuna doğru gerek Rusların ve Avusturya‟nın
Sırpları Osmanlı Devleti aleyhine tahriklerinin artması gerekse Osmanlı
yönetiminin Rumeli‟deki yönetimindeki olumsuz değiĢiklikler sonucu
Sırbistan‟da karıĢıklıklar ve isyan hareketleri baĢladı.
Sırbistan‟daki idari bozukluklar yeniçerilerin halka davranıĢlarını
etkilemiĢti. Devletin her yerinde olduğu gibi Sırbistan‟da da tımarlı sipahi
düzeni bozulmuĢtu. Köylüler toprak sahipleri tarafında soyulur hâle
gelmiĢti. Toprak sahibi sipahiler “dayı” adıyla anılıyordu. Sırplar, III.
Selim‟e içinde bulundukları ve karĢılaĢtıkları durumları bildirerek
Ģikayette bulunmuĢlar ve bunların giderilmesini istemiĢlerdi.26
III. Selim‟de gerekli tedbirlerin alınması emrini vermiĢti. Ancak,
Sırbistan‟daki yeniçeriler buna öfkelenerek knez diye anılan Sırp ileri
gelenlerinden birkaçını öldürmüĢlerdi. Bunun üzerine Sırplar, 4 ġubat
1804‟te yeniçerilere silahla karĢı koymaya baĢlamıĢlar ve Kara Yorgi
adında birisini kendilerine baĢknez yapmıĢlardı.
Karayorgi, Semendire sancağında, dağlarda, yol geçitlerinde,
ormanlarda eĢkıyalık yapan bir Sırplı idi. Kara Yorgi, baĢa geçince Sırp
isyan hareketini yürütmüĢtür.27 Kendisine katılmayan Sırp köylülerine de
kendisinin padiĢaha karĢı olmadığını ve hatta padiĢahın kendisini yerli
yeniçerileri ortadan kaldırmakla görevlendirdiğini söyleyerek halktan
yardım dahi görmüĢtü. Bu suretle Kara Yorgi, Sırp reayasını çeĢitli
26
27
Kocabaş, a.g.e., s. 62.
Aslantaş, a.g.e., s. 74.
15
propagandalarla kıĢkırtmaya, ayaklandırmaya onlardan çeteler kurmaya
çalıĢmıĢ ve bunu baĢarmıĢtı. Kurulan çeteler yolları kesmeye,
kervansarayları basmaya baĢlamıĢlardı.28 Karayorgi, Belgrad Muhafızı
Mustafa PaĢa‟yı öldürenleri tedip etmek bahanesiyle 1804‟te taraftarları
ile Belgrad önlerine kadar gelmek cesaretini göstermiĢti. Bu sırada
Osmanlı
kuvvetleri
Belgrad‟a
girmiĢ
ve
isyancıları
yakalayarak
cezalandırmıĢlardı. Bu suretle Mustafa PaĢa‟nın katillerinin ortadan
kaldırılması ile Sırpların ayaklanma nedeni olarak gösterdikleri olay da
ortadan kalkmıĢtı.29 Bu durumda Belgrad önlerine gelen ve Belgrat‟a
girmesinde Osmanlı ordusuna yardımcı olan Sırpların artık dağılmaları
gerekiyordu. Ancak Sırpların gerçek niyetleri Sırbistan‟da huzur ve
güvenli bir idare değil tam bağımsızlıktı. Rusların, Sırpları desteklemesi
ile Sırp asiler Osmanlı‟ya karĢı isyan hareketlerine baĢladılar. Osmanlı
Devleti‟ne karĢı ilk isyan hareketini baĢlatan Hristiyan halk Sırplar
olmuĢtur. Bu sırada Sırp meclisi “skopçina” tarafından baĢknez seçilen
Karayorgi,
Sırbistan
bağımsızlığa
kavuĢuncaya
kadar
mücadele
edeceğini ilan etti. Sırplar iki yıl sonra Osmanlı Devleti‟ne karĢı harbe
giriĢen Rusya‟nın müttefiki olarak Osmanlı‟yla mücadeleye devam
ettiler. Ruslar, Osmanlı Devleti ile 28 Mayıs 1812‟de imzalanan BükreĢ
AntlaĢması‟nda Sırbistan‟la ilgili Ģu isteklerde bulunmuĢlardı:
Osmanlı Devleti, Sırpların bütün suçlarını affedecek, Sırplara kötü
muamele
yapılmaması
için
gerekli
tedbirler
alınacak,
Osmanlı
Devleti‟nin haklarına bir zarar gelmeksizin Sırplar kendi idarelerini
tanzim
edebilecekler,
Osmanlı
memurları
Sırpların
iç
iĢlerine
karıĢmayacaklardı. Ġsyan sırasında ödenmemiĢ vergiler affedilecek, iki
yıl
vergi
alınmayacak,
yapılmayacaktı.
bu
Vergilerin
müddetten
toplanması
sonra
iĢine
da
cizyeye
Osmanlı
zam
memurları
karıĢmayacak, Sırplar vergilerini Ġstanbul‟daki vekilleri arayıcılığıyla
28
29
Mufassal Osmanlı Tarihi, C. V, s. 2863, 2866.; Kocabaş, a.g.e., s. 62, 63.
Kocabaş; a.g.e., s. 63.
16
hazineye
teslim
edeceklerdi.
Sırplar
Ġstanbul‟da
daimi
vekiller
bulunduracaklardı.
Müzakerelerde Osmanlı elçileri Sırbistan‟la ilgili iki konu üzerinde
özellikle duruyorlardı. Ġlki Sırpların teslimi, ikincisi ise Sırp meselesine
Rusya‟nın müdahalesiydi. Osmanlı Devleti, Sırpları affetmeyi ve isyan
nedeniyle kimseyi cezalandırmamayı kabul ediyordu. Bunun karĢılığı
olarak da Sırp asilerin elinde olan harp malzemelerinin teslim edilmesini
istiyordu. Ayrıca, Osmanlı Devleti kalelerde istediği kadar asker
bulunduracaktı. Osmanlı Devleti de Sırpların güvenliğini sağlayacaktı.
Ancak Rusya, antlaĢmaya istediği tüm maddeleri koydurmayı baĢardı
ve 28 Mayıs 1812‟de BükreĢ AntlaĢması imzalandı. On altı maddeden
oluĢan bu antlaĢmanın sekizinci maddesi Sırbistan‟la ilgiliydi ve Ģu
hususları içeriyordu: Osmanlı, isyan hareketlerine katılan bütün Sırpları
affedecek, Sırpların yaptıkları istikhâmlar yıkılacak, Sırpların elindeki
harp malzemeleri Osmanlı‟ya iade edilecek, Sırplar kendi iç iĢlerinde
özerk olacaklardı. Vergiler, Sırplar tarafında toplanıp hazineye teslim
edilecektir.30
Sırbistan, BükreĢ AntlaĢması‟nda kendisine verilen hakları yeterli
bulmamıĢtı ve Sırbistan meselesinde, Osmanlı‟nın Rusya‟yla antlaĢma
sağladığı konuları yeterli bulmamıĢtı. Sırbistan baĢknezi Karayorgi,
verilen ayrıcalıklarla yetinmeyerek isyan hareketlerine bulunmaya
devam etti.
Osmanlı Devleti, bu sırada Fransa‟yla savaĢ hâlinde olan
Rusya‟nın
Sırbistan‟a
müdahalede
bulunamayacağını
düĢünerek
Karayorgi üzerine kuvvet yolladı ve Sırbistan tamamen Osmanlı
Devleti‟nin kontrolü altına alındı. Bu iĢle, HurĢit PaĢa görevlendirilmiĢti.
HurĢit PaĢa kuvvetleri Ekim 1813‟de NiĢ, Vidin, Bosna‟dan hareket
ederek Karayorgi birliklerini yenmiĢ ve dağıtmıĢtı.
30
Aslantaş, a.g.e., s. 137, 138.
17
Belgrat ve Sırbistan‟ın büyük bir kısmı Osmanlı Devleti‟nin eline
geçmiĢ; Karayorgi de Avusturya‟ya sığınmıĢtı.31
Ġki yıl sonra Sırplar kendilerine kötü muamele yapıldığını bahane
ederek baĢknez seçilen MiloĢ Obronoviç‟in liderliğinde 1815‟de tekrar
ayaklandılar. 1804 isyanında olduğu gibi devlete karĢı değil kendilerine
zulüm yapan ayanlara karĢı ayaklandıklarını öne sürdüler. Yapılan
harekâtta MiloĢ Obronoviç‟ten baĢka ayaklanan Sırpların bütün ileri
gelenleri kaçtı. Bu sırada Ruslar için Napolyon tehlikesi ortadan
kalktığından Rusların yeniden Sırbistan olaylarına karıĢmaları olasılığı
belirmiĢti. Rusya, Osmanlı Devleti‟nden BükreĢ AntlaĢması‟nın sekizinci
maddesine
Rusya‟nın
uymasını
yeniden
ve
Sırp
harekâtı
olaylarına
durdurmasını
istedi.
müdahalesiyle
Osmanlı
Sırplarla
bir
antlaĢmaya vardı. AntlaĢmaya göre, Belgrad PaĢalığı artık muhtar bir
hâle geliyordu. Sırplarda ilk isyana katılanları cezalandıracaktı. Ġlk
olarak da Osmanlı‟nın itimadını kazanmak isteyen baĢknez MiloĢ,
1817‟de Sırbistan‟a dönen siyasi rakibi Karayorgi‟yi katletti.
32
1826‟da Yeniçeri Ocağı‟nın kaldırılması, 1827‟de Fransa, Ġngiltere
ve Rusya‟nın oluĢturduğu Haçlı donanmasının Navarin‟de Osmanlı Mısır donanmasını yakması ile Osmanlı‟nın kara ve deniz gücünün
büyük ölçüde azalmasını fırsat bilen Rusya, 26 Nisan 1828‟de
Osmanlı‟ya savaĢ ilan etti. Balkanlarda Sırpların desteğiyle Edirne‟ye,
Kafkaslarda da Suhum, Kars, Erzurum‟a kadar ilerlediler. 14 Eylül
1829‟da
imzalanan
Edirne
AntlaĢması
imzalandı. 33
Edirne
AntlaĢması‟na bağlı olarak 1830‟da yayımlanan bir fermanla Sırplara da
tam özerklik verildi. MiloĢ‟un, babadan oğula geçen sistemle baĢknezliği
kabul edildi. Vergi sabitlenecekti ve Osmanlı kontrolünde kalan altı
kaledeki askerler dıĢında Sırbistan‟da hiç Müslüman yaĢamayacaktı.
31
a.g.e., s. 145-154.
Karal, a.g.e., C.VI, s. 65.
33
Kurat, a.g.e., s. 56, 57.
32
18
Diğer Müslümanlar mallarını satıp ülkeyi terk etmek zorundaydılar. Bu
altı kale sorunu 1833‟e kadar sonuçlanmadı. O tarihlerde Mısır sorunu
nedeniyle büyük sıkıntı yaĢayan Osmanlı bu toprakları terk etmek
zorunda kaldı.34
1828-1829 Osmanlı - Rus SavaĢı sonunda yapılan Edirne
AntlaĢması ile Sırp isyanı biraz daha kuvvetlenmiĢ bağımsızlığa doğru
bir adım daha atmıĢtı.
MiloĢ, kalıcı baĢknezliği elde ettikten sonra Sırbistan‟ı diktatörce
idare etmeye baĢlamıĢtı. Bu durum Rusları endiĢelendirdi. Osmanlı
Devleti zaten MiloĢ idaresinden memnun değildi. MiloĢ‟a isyan eden
Sırplar, MiloĢ‟un idaresinde bazı düzenlemelere gitmek istediler.
Sırpların bu kadar önemli kararlarda kendi kendilerine hareket etmeleri
Rusları ve Osmanlı‟yı rahatsız etti. Baskılar sonunda MiloĢ kendisi
1839‟da knezlikten çekilmek zorunda kaldı. Yerine oğlu Mihail daha
sonra da Aleksandr Kara Yorgi 1842‟de geçti.
1848
ihtilallerinde
Avusturya‟nın
hâkimiyetinde
olan
Sırp
topraklarında Macar yönetimine karĢı isyan hareketleri oldu. Osmanlı
idaresindeki Sırbistan‟dan çok sayıda Sırp gönüllüsü yardım için
Avusturya‟ya gitti. Bu nedenle Sırp isyancıların dikkati bir süre Osmanlı
Devleti‟nden uzaklaĢmıĢ oldu.35
1856„da, Kırım Harbi sonunda yapılan Paris BarıĢ AntlaĢması‟nda
Sırbistan‟la ilgili maddelere de yer verilmiĢti. Sırbistan, Osmanlı
Devleti‟ne bağlı kalmak koĢuluyla Avrupa devletlerinin kefaleti altında
olacaktı.
Osmanlı
Devleti,
Sırbistan‟a
askerî
bir
müdahalede
bulunamayacaktı.
1860„da, Mihal Obrenoviç yeni Sırp knezi oldu. Bu tarihte,
Moskova‟da Panistlavistler, Slav halkların Türk hakimiyeti altında
oldukları, kurtuluĢ için bir isyan bayrağı açılması gerektiğini, bunun
34
35
Barbara Jelavich, Balkan Tarihi - 1, Küre Yayınları, İstanbul, 2006, s. 266, 267.
Karal, a.g.e., C.VI, s. 66, 67.
19
yapmak için en uygun Slav halkın Sırplar olduğunu düĢünüyorlardı. 36
Büyük Sırbistan hayalinin peĢinde olan Sırplara, Osmanlı Devleti‟nin
verdiği tavizler yeni istekler için cesaret veriyordu. Hatta, Knez Mihal,
Sırbistan‟dan Osmanlı askerinin tamamen çekilmesini ve Sırbistan‟ın
müstakil
bir
devlet
olmasını
istiyordu.
Panislavizm
hareketiyle
derinleĢen Sırp milliyetçiliği, Rusya‟nın desteğiyle 1878‟e kadar devam
etmiĢtir.
I.IV. Karadağ Olayları
Karadağ, XII. yüzyıla kadar bağımsızken bu yüzyılda önce
Sırbistan‟ın egemenliği altına girmiĢ ve SırplaĢtırılmıĢtı. Sırplar gibi
Karadağ halkı da koyu Ortodoks idi. Sultan Murad Hüdavendigar
1389‟da, Kosova‟da Sırpları yendiğinde Karadağ‟ı da ele geçirmiĢse de
buranın Osmanlı Devleti‟ne tam manasıyla tabi olması Osmanlı‟nın
Balkan fetihlerinin kesinleĢtiği XV. yüzyılda mümkün olabilmiĢti.37 Fatih
Sultan Mehmet, 1478 tarihinde ĠĢkodra Kalesi‟ni Venediklilerin elinden
aldı ve ĠĢkodra eyaletini teĢkil ederek Karadağ‟ı bu eyalete kattı.
Bütün Osmanlı toprakları gibi bu topraklar da tımar, zeamet ve has
bölgelerine ayrıldı. Osmanlı Devleti, Karadağ‟ı mevkisinin sarp ve
gelirinin önemsiz oluĢu sebebiyle vergi karĢılığında iç iĢlerinde serbest
bıraktı.
Karadağ, Osmanlı egemenliğinde bir süre kaldıktan sonra Karadağ
Beyliği 1499 yılına kadar “vladika” denen psikoposların elinde kalmıĢ ve
yönetim teokratik bir nitelik kazanmıĢtı.38
36
Kocabaş; a.g.e., s. 69, 70.
Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih - I, TTK, Ankara, 1997, s. 275.
38
Karal, a.g.e., C.VI, s. 70, 71.
37
20
1852 yılında Prens II. Danilo, Rusya ve Avusturya‟nın onayı ile
vladikalık sistemine son vererek yönetimin görevini sivil ve dinî olmak
üzere ikiye ayırdı. Bu suretle Karadağ, teokratik idare sistemini terk
ediyordu. Bunun anlamı, Karadağ‟ın da milliyetçi hareketlere baĢlaması
ve bağımsızlığa doğru gitmesiydi.39 XIX. yüzyılın ilk yarısında yapılan
Osmanlı - Rus harpleri ve aynı devirde çıkan Sırp isyanları;
Karadağlıları, Osmanlı Devleti‟ne karĢı harekete geçmeye ve güçlükler
çıkarmaya sevk etti. Ruslar ve Sırplar Osmanlı ile yapılan savaĢlarda
baĢarılar kazandıkça Karadağ egemen bir prenslikmiĢ gibi hareket
etmeye baĢladı. Bu sebepten dolayı Osmanlı Devleti Karadağ‟da Danilo
tarafından gerçekleĢtirilen idari değiĢikliğini kabul etmedi. Kabul
etmediği gibi Karadağ‟ın sınırları yakınındaki topraklara saldırması
üzerine, 1852 yılında Osmanlı Devleti ile Karadağ arasında bir savaĢ
durumu da ortaya çıktı.40 1852 yılının sonbaharında Karadağlılar
topraklarına komĢu olan Karyelere saldırmaya baĢladılar. Bosna Valisi
Ömer PaĢa komutasında, Arnavutluk ve Bosna‟daki Osmanlı kuvvetleri
Karadağ‟a karĢı harekete geçti. Üç ay süren kanlı muharebelerden
sonra Rusya ve Avusturya harp hareketinin durdurulması için harekete
geçtiler. Osmanlı Karadağ ile antlaĢmaya razı oldu. AntlaĢma 3 Mart
1853‟te harpten önceki duruma dönülmek üzere yapıldı. Bu sırada
Kırım Harbi baĢlamak üzereydi. Kırım Harbi sırasında (1853-1856)
Karadağ, Avusturya‟nın da etkisi altında tarafsız kalmak zorunda kaldı.
1856 Paris BarıĢ Konferansı sırasında Paris‟e giden ve bağımsız bir
hükümdar gibi karĢılanan Prens Danilo, bağımsızlığa varan isteklerde
bulundu. Osmanlı Temsilcisi Mehmet Emin Ali PaĢa buna Ģiddetle karĢı
çıktı. Paris AntlaĢması‟ndan bir süre sonra da Fransa ve Rusya‟nın
yardımına güvenen Karadağlılar Osmanlı Devleti‟nden bağımsızlığının
tanınmasını istedi. Karadağlıların bu hareketi Osmanlı - Karadağ
39
40
Armaoğlu; a.g.e., s. 159.
Karal; a.g.e., C.VI, s. 71, 72.
21
iliĢkilerini iyice gerginleĢtirdi.41 Kırım SavaĢı devam ederken tarafsız
kalmalarına
rağmen
Karadağ
çetelerinin
Osmanlı
topraklarını
yağmalamaları nedeniyle varolan Osmanlı - Karadağ arasındaki
gerginlik hat safhaya ulaĢtı. Osmanlı Devleti, Karadağlı çetelerin yaptığı
yağmaları o tarihte de protesto etmiĢti.42
Prens Danilo‟nun bu hareketleri Osmanlı Devleti ile olan iliĢkileri
kopma noktasına getirdi ve 1858 Martında iki taraf arasında bir savaĢ
durumu meydana geldi. Fakat Ġngiltere, Fransa ve Rusya‟nın araya
girmesi ile 1858‟in Aralık ayında yine bir mutabakat yapıldı. 43 Yapılan bu
antlaĢma ile Zupa, Grakova ve Rudina‟nın Karadağ‟a bırakılması
kararlaĢtırılarak diğer hususlarda harpten önceki duruma dönülmesi
kabul edildi. Karadağ yine isteklerini gerçekleĢtiremedi.44
Prens
Danilo‟nun,
1860
yılında
bir
Karadağlı
tarafından
öldürülmesi ve yerine geçen Prens Nikola‟nın45 1861‟de Hersek
Ayaklanması‟na karıĢmaya kalkması üzerine Osmanlı Devleti, Hersek
ve Karadağ‟a karĢı harekete geçti. Bu defa, bölgede sürekli olay çıkaran
Karadağ‟a karĢı büyük devletler tarafsız kaldılar. Osmanlı Devleti,
Karadağ‟ı kesin olarak yendi. Osmanlı ve Karadağ arasında 31 Ağustos
1862‟de ĠĢkodra‟da barıĢ yapıldı. Osmanlı Devleti, savaĢ öncesinde
büyük devletlere bir fetih harekâtı yapmadığını bildirmiĢti. Bu nedenle
barıĢ görüĢmelerinde sözünü tutarak Karadağ‟ın eski statüsünü aynen
kabul etti. Karadağ‟ın bağımsızlık giriĢimi baĢarısızlıkla sonuçlandı.
Fakat bu bölge Osmanlı Devleti için devamlı bir huzursuzluk kaynağı
olarak kaldı.46 Karadağ‟ın bu durumu 1875‟e kadar aynen devam etti.
41
Rifat Uçarol; Siyasi Tarih, Hv. Bas. ve Neş. Md.lüğü, Ankara, 1979, s. 170.
Karal; a.g.e., C.VI, s. 73.
43
Armaoğlu; a.g.e., 1975, s. 159.
44
Karal; a.g.e., C.VI, s. 76.
45
Jelavıch; a.g.e., s. 279.
46
Uçarol; a.g.e., s. 170.
42
22
1875‟te çıkan Balkan bunalımına Karadağ da dâhil oldu ve 1878 Berlin
AntlaĢması ile de bağımsızlığını kazandı.
I.V. Bosna Hersek Olayları
Bosna‟ya ilk Osmanlı akınları 1386 yılında baĢlamıĢ ise de Bosna
ancak Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463‟te fethedilmiĢtir. Bosna,
Osmanlı Devleti‟ne dâhil olunca idari bakımdan sancak hâline getirilmiĢ
ve ilk sancak beyi de Minnetoğlu Mehmet Bey olmuĢtu. Hersek Sancağı
ise 1407‟de teĢkil edilmiĢtir.47 Fatih Sultan Mehmet, Bosna‟yı fethettiği
zaman hem Katoliklere hem de Bogomil mezhebindeki Bosna
Hristiyanlarına müsamaha göstermiĢtir. Bu sayede Bogomiller, kitleler
hâlinde gönüllü olarak Ġslam dinini kabul etmiĢlerdi.48 Ġslamiyeti kabul
edenlere BoĢnak denilmiĢti.
1825‟lerde nüfuzunun üçte ikisi Müslüman olan Bosna-Hersek,
çeĢitli isyanlara sahne olmaya baĢlamıĢtı. 1800‟lü yılların baĢında bazı
reform istekleri ile baĢlayan bu geliĢmelere Osmanlı Devleti‟nin yeterli
reaksiyon göstermemesi isyanların çıkmasında önemli bir etken
olmuĢtur. Özellikle yeniçeriliğin kaldırılmak istenmesi, halk arasında
büyük tepkiye sebep olmuĢ; reform uygulamaları ve uygulamadan
kaynaklanan hatalara, geçen zaman içinde hürriyetçilik ve milliyetçilik
fikirlerinin etkisi ile bazı Avrupa devletlerinin tahrik, teĢvik ve
desteklerinin de eklenmesiyle bölgede huzursuzluk ve asayiĢsizlik
kontrol
edilemeyecek
boyutlara
ulaĢmıĢtır.
Reform
istek
ve
uygulamalarıyla baĢlayan isyanlar, diğer devletlerin ve fikir akımlarının
tesiriyle Ģekil değiĢtirmeye baĢladı.
47
48
Mufassal Osmanlı Tarihi, C.I, Şehir Matbaası, 1957, s. 14.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, TTK Basımevi, Ankara, 1949, s. 82-83.
23
1828‟de Yunanistan‟ın bağımsızlık ilanı ve Sırbistan‟a verilen
tavizler,
Bosna-Hersek‟te
etkisini
göstermeye
baĢlamıĢ;
reform
isteklerinin yerine muhtariyet ve bağımsızlık mücadelesine dönüĢen
geliĢmeler devam etmiĢtir.
Avusturya-Macaristan Ġmparatorluğu'nun Bosna-Hersek üzerinde
uzun süredir emelleri bulunmaktaydı ve bu devletin esas amacı
Selanik'e ulaĢmaktı. 1875 yılında, Bosna-Hersek'te yeni bir isyanın
çıkmasında kuĢkusuz Avusturya'nın rolü çok büyüktü. Bosna-Hersek'in
Sırbistan ve Karadağ gibi iki Slav ülkesi ile Avusturya arasında yer
alması, burayı propaganda için uygun bir duruma getiriyordu. Ayrıca
1856 Paris AntlaĢması'ndan sonra Karadağ, Sırbistan ve Girit gibi
yerlerin, çıkan isyanlarla muhtariyet kazanmıĢ olmaları da BosnaHersek'in Hristiyanlarını heveslendiriyordu.49
Kırım Harbi‟nden sonra ki ilk isyan 1861‟de Bosna-Hersek‟in
Sırbistan‟ı örnek alarak muhtar hâle gelmek istemesi nedeniyle baĢladı.
1858‟de Karadağlıların Osmanlılara karĢı yaptıkları isyan giriĢimi de
Herseklileri cesaretlendirmiĢti. Çok sayıda Karadağ gönüllüsü Hersek‟e
geçerek
isyancılara
yardım
etti.
Osmanlı Devleti,
Ömer PaĢa
komutasındaki birlikleri asilerin üstüne göndermek zorunda kaldı ve
isyan bastırıldı. Bosna-Hersek‟de asıl büyük isyan 1875‟de çıktı.
Bu tarihlerde Panislavistlerin Balkanlardaki Slavlar arasında
tahrikleri de artmıĢtı. Bosna-Hersek‟in nüfuzunun büyük kısmını
Slavların meydana getirmesi ve burasının bir geçiĢ bölgesi olması,
burayı Rusya‟nın ilgi odağı hâline getirmiĢti. Avusturya da bu tarihlerde
bütün dikkatini Bosna-Hersek üzerine çevirmiĢti. Bosna-Hersek‟i
topraklarına katmak istiyordu. Almanya‟dan ihraç edilen Avusturya
gözlerini doğuya çevirmiĢti. Büyük Sırbistan‟ın sınırları içinde kalan
49
Şenol Alparslan; Bosna’da Türk Kültürünün İzleri, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları,
Ankara, 2008, s. 30.
24
Bosna-Hersek, Sırpların da sürekli ilgilendikleri topraklardı.50 BosnaHersek‟te büyük isyan 1875‟te çıktı.
Bosna-Hersek isyanı, Nevesin kazasının Hristiyan ahalisinden
birkaç yüz kiĢilik bir grubun Karadağ'a geçerek Prens Nicola'ya Osmanlı
vergilerinin ağırlığından bahsederek jandarmanın yaptığı zulümlerden
Ģikâyet etmesi ve prensin de bu durumu Ġstanbul'daki Rus Elçisi
Ġgnatiyef'e bildirmesinden sonra mültecilerin cezalandırılmamak Ģartıyla
geri dönmelerine izin verilmesiyle 1875 yılı Nisan ayında baĢlamıĢtı.
Bu durumdan sonra Bosna-Hersek'e dönen mülteciler, orada da
gördükleri muameleden cesaret alarak halkı isyana teĢvik etmiĢ ve
isyan bütün Hersek bölgesine kısa sürede yayılmıĢtı. Mültecilerin geri
dönüĢüne izin verilmesi, devletin bir zaafı olarak değerlendirilmiĢ;
askerler öldürülüp yollar kesilmiĢ ve Temmuz 1875‟te Müslümanlar
öldürülmeye baĢlanmıĢtı. Bosna Valisi MüĢir DerviĢ PaĢa'nın hemen
müdahale etmeyerek Ġstanbul'a görüĢ sorması ve takviye kuvvet
gelmesini beklemesi sebebiyle isyan kısa zamanda geniĢlemiĢtir.51
Bosna'ya gerekli takviyenin, Karadağ ile Rusya'nın müdahalesine
yol
açacağı
düĢüncesi
ile
Sadrazam
Esad
PaĢa
tarafından
gönderilmemesi, konunun önemi ve derecesi dikkate alınmadan ya da
yanlıĢ değerlendirilerek birtakım nasihatçilerin gönderilmesi ile konunun
çözümleneceği düĢüncesiyle hareket edilmesi, zaman kaybına sebep
olmuĢtu. Ancak Hersek'in Karadağ hududundaki bazı yerlerinin asilerin
eline geçmesiyle iĢin iyice çığırından çıktığı anlaĢılmıĢ ve 4200 kiĢilik bir
kuvvet bölgeye gönderilmiĢtir. Bu tarihte, Bosna-Hersek'in nüfuzunun
515.000'ini Hristiyanlar, 685.000'ini de Müslümanlar teĢkil ediyordu.
Müslüman ahali de bu olaylar karĢısında can ve mal güvenliği için
silaha sarılmak zorunda kalmıĢtır. Ġsyana müdahalede geciken Esad
PaĢa azledilerek yerine Mahmud Nedim PaĢa sadrazamlığa getirilmiĢtir.
50
51
Kocabaş, a.g.e., s. 86, 87.
Alpasrslan, a.g.e., s. 30.
25
Fakat Bosna-Hersek'in coğrafî konumunun uygunsuzluğu, Sırbistan,
Karadağ, Avusturya ve Rusya'dan sürekli olarak yardım gelmesi, ayrıca
Hristiyanların, Müslüman-Türk zulmü altında kaldıkları Ģeklindeki
görüĢlerinin, Ġngiltere ve Fransa'da yayılması Osmanlı Devleti'ni iyice
güç durumda bırakmıĢtır. Devamlı dıĢ destek bulan Hersek isyanı,
Hersek sancağını kısa sürede Osmanlı Devleti ile yerli Hristiyanlar,
Karadağlılar ve Sırplar arasındaki bir savaĢ meydanı durumuna
getirmiĢtir.
Ġsyan sırasında Avusturya'nın üstlendiği himayeci rol ve buraya
yönelik yayılma emelleri Rusya'nın tepkisini çekmeye baĢlamıĢtı.
Avusturya imparatorunun Dalmaçya'yı ziyareti sırasında Hersek'ten
gelen Hristiyan heyet ile görüĢmesi ve Karadağ prensini kabul etmesi
Avusturya'nın bölgeye yönelik ilgisinin örnekleridir.
Bosna-Hersek isyanının çıkıĢı ve hızla yayılıĢında, yabancı
devletlerden çekinilerek ilk anda gereken müdahalenin yapılmasında
tereddütlü davranılması ve yeterli askerin bölgeye gönderilmemesi ile
Rusya ve Avusturya devletlerinin yaptıkları kıĢkırtmaların çok büyük rolü
olmuĢtur.52
Almanya, Avusturya ve Rusya devletleri hersek ayaklanmasına bir
çözüm bulunmasında giriĢimi kendi ellerinde tutmak istiyorlardı.
Avusturya BaĢvekili Andrasi, Rusya ve Almanya baĢvekilleri de bir
araya gelerek Osmanlı Devleti'ne bir nota hazırlandı. Bu nota da
bulunan konular Paris AntlaĢması‟nı imzalamıĢ bulunan devletlerden
Ġngiltere, Fransa, ve Ġtalya‟ya da kabul ettirildi. Nota, sözde Osmanlı
Devleti‟nin içiĢlerine karıĢmak için değil sürüp giden ayaklanmanın bir
an önce yatıĢtırılması için hazırlanmıĢtı.
Notanın baĢlıca hükümleri Ģunlardı: Hristiyanlara tam bir din
serbestliği, vergilerde düzenleme, kadastro ıslahatı, Hristiyanlarla
52
a.g.e., s. 31.
26
Müslümanlardan bir meclis teĢkili, vergi gelirlerinin sadece mahalli
ihtiyaçlar için kullanılması. Bu nota, Osmanlı Devleti tarafından
incelendi. Hariciye Nazırı ReĢit PaĢa, ihtilalcilerin özellikle Avusturya‟da
merkezi bulunan Slav dernekleri tarafından kıĢkırtıldığı ve yardım
gördükleri, bunların kıĢkırtmalarını, Balkanların henüz sakin olan
kısmına ve hatta Müslüman halk arasına kadar götürmekte olduklarını
anlattı. Nota reddedilirse Karadağ ve Sırbistan‟ın da isyancılar yararına
çeĢitli hareketlere giriĢebilecekleri ve ayrıca barıĢın bir an önce
kurulmasını isteyen Avrupa kamuoyu gözünde Osmanlı Devleti‟nin
sorumlu duruma düĢeceğini açıklayarak notanın kabulünü önerdi.
Osmanlı Devleti yalnız vergilerin yerinde sarf maddesini değiĢtirmek
suretiyle 11 ġubat 1876‟da notayı kabul etti.53
Osmanlı Devleti tarafından kabul edilen bu Ģartlar isyancılar
tarafından kabul edilmeyerek Bosna-Hersek'ten Osmanlı askerinin
çekilmesi ve bütün ıslahatların Avrupa devletlerinin ortak kefaletleri
altında yapılması fikrini savunmuĢlardır. Bu durum aslında Osmanlı
Devleti'nin notayı kabul etmesinin bir zaaf olarak değerlendirilmesinden
kaynaklanıyordu. Asilerin bu ilave Ģartlarının devlet tarafından kabul
edilmesi isyanı daha da hızlandırmıĢtır.
Ġsyan daha sonra Osmanlı Devleti'nin Sırbistan ve Karadağ ile
savaĢa girmesiyle devam etmiĢtir. Çünkü Sırp ve Karadağ'lı gönüllüler
Hersek asilerine yardım etmekteydi. Osmanlı ordusu bu savaĢta baĢarı
kazanmasına rağmen Rusya'nın 31 Ekim 1876'da verdiği ültimatom ile
mütareke imzalamak zorunda bırakıldı. Bosna-Hersek ve Bulgaristan
meselelerinde
ıslahat
yapılması
için
Rusya,
Ġngiltere,
Fransa,
Avusturya-Macaristan, Almanya ve Ġtalya tarafından akdedilen Londra
Protokolu'nun 31 Mart 1876 Osmanlı Devleti tarafından reddedilmesi
üzerine 19 Nisan 1877'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne harp ilan etmiĢ,
53
Karal, a.g.e., C.VII., s. 82.
27
savaĢ Osmanlı Devleti'nin aleyhine geliĢmiĢ ve sonuçta Ruslarla 31
Ocak l878'de Edirne'de mütareke yapılmıĢ; Daha sonra da Ayastefanos
AntlaĢması imzalanmıĢtır. Bu antlaĢmaya göre Romanya, Sırbistan,
Karadağ
bağımsızlıklarını
kazanıyor,
Bulgaristan
Osmanlı
hâkimiyetinde muhtar bir prenslik hâline getiriliyordu. Ayrıca, BosnaHersek'teki halktan vergi bakayası istenmeyecek ve 1880 yılına kadar
olan vergiler de zarar görmüĢ olan kimselerin zararlarını tazmine sarf
edilecekti. Bu tarihten sonraki verilecek vergiler hakkında Rusya ve
Avusturya karar sahibi olacaktı.
Bu AntlaĢma ile Rusya tek baĢına büyük kazançlar elde etmiĢ ve
Balkanlardaki nüfuzunu artırmıĢtır. Avusturya ile Ġngiltere ise Osmanlı
Devleti'nin kendilerine müracaatı üzerine AntlaĢmanın tadili için gayret
göstereceklerini, ancak bu çalıĢmalarına karĢılık kendilerine arazi terk
edilmesini istemiĢlerdir.54
I.VI. Bulgarcılık Hareketi
1396‟da Beyazıt‟ın döneminde Osmanlı Devleti topraklarına katılan
Bulgaristan, Niğbolu, Vidin, Silistre, Küntendil, Filibe, Ormenon ve
komĢuları olmak üzere sancaklara ayrıldı.
Ortodoks ve Slav olan Bulgarlar dört buçuk yüzyıl süren Osmanlı
hâkimiyeti boyunca kendinden çok az söz ettirmiĢti. Coğrafi konumu,
Bulgaristan‟ı büyük Hristiyan devletlerden uzak tutuyordu.55
Bulgarlar din ve mezhep iĢleri bakımından Fener Patrikhanesine
bağlanmıĢtı. Bulgaristan, Osmanlı Devleti‟nin bir eyaleti olduğu için
Anadolu‟dan çeĢitli nedenlerle getirilen Türkler, buraya yerleĢtirilmiĢti.
Zamanla Türklerin bulunduğu bazı köy ve Ģehirler TürkleĢmiĢ, bazı
54
55
Alparslan, a.g.e., s. 32.
Georges Costellan, Balkanların Tarihi, Çev. Ayşegül Başbuğu, İstanbul.,1995, s. 323.
28
Bulgarlar Müslümanlığı kabul etmiĢlerdi. Osmanlı, Bulgaristan‟da keyfî
idareye son vermiĢti. Bu eyalette diğer memleketlerde çiftçi sınıfına
uygulanan idare Ģekline göre daha adil bir idare kurulmuĢtu.
Balkanlarda milliyetçi fikirlerden en geç etkilenen Bulgarlardır.
XVIII. asırdan itibaren Ruslar, diğer Balkan milletlerinde olduğu gibi
Bulgarlarda da milliyetçilik fikirlerinin uyanması, Osmanlı Devleti‟ne
karĢı isyan etmeleri için destek olmaya baĢlamıĢtı. Buna rağmen
Bulgarlar, ancak XIX. yüzyılın içinde isyan etmek için harekete geçtiler.
Bu isyan da Osmanlı Devleti‟ne karĢı olmaktan ziyade dinî bir hareketti.
O zamana kadar Bulgar Kilisesi, Fener ve Rum Patrikliğine tabi idi.
Fener Patrikhanesi ise Bulgaristan‟da hem soygunculuk yapıyor hem de
Bulgarları RumlaĢtırmaya çalıĢıyordu. Bulgaristan‟da en önemli dinî
makamlar Rumların elindeydi. Fener Rum Patrikhanesi, Bulgar kilise
okullarını kapatıyor, Bulgar dili ile ayin yapmayı yasaklıyordu.
XVIII. yüzyılda Balkan milletlerinin milliyetçi fikirlerden etkilenip
harekete geçmeleri Bulgarları da etkilemiĢti. Fakat Bulgarların milliyetçi
harekete katılmaları, baĢlangıçta Rum Patrikhanesi‟ne karĢı olmuĢ ve
hareketi de Bulgar papazlar baĢlatmıĢtı.
Bulgarlardaki bu uyanıĢı Rusya ve Sırbistan destekliyordu. 18281829 Osmanlı - Rus SavaĢı‟nda Ruslar, Bulgarlara Slav olduklarını
hatırlatarak
Osmanlı
Devleti‟ne
karĢı
isyana
teĢvik
etmeye
baĢlamıĢlardı. Aynı zamanda Sırpların ve Yunanlıların Osmanlı
Devleti‟ne karĢı isyanları Bulgarları da bu yola itmiĢti.56
1828-1829 Osmanlı - Rus SavaĢı, Bulgarların bir kısmında,
Osmanlı Devleti‟nin egemenliğinden kurtulma ümidi yaratmıĢtı. Rus
ordusunda hizmet eden Mamarçef adında bir Bulgar subayı, emrindeki
Bulgar gönüllüleri ile Edirne AntlaĢması‟ndan sonra bütün Bulgaristan‟ı
ayaklandırmak için çaba harcamaya baĢlamıĢtı.
56
Danışman, a.g.e., C.XII, s. 188.
29
1835‟te ise Veleko adında Tırnovalı bir Bulgar, Mamarçef ile
birlikte Bulgaristan‟ı bağımsızlığa kavuĢturacak bir ayaklanma hazırladı.
Osmanlı
idarecilerinin
zamanında
harekete
geçmesi
sayesinde
ayaklanma önlenmiĢ oldu. Fakat bu baĢarısızlık Bulgarları yıldırmadı.
Bulgarlar,
1841‟de
vergilerin
ağır
olmasını
ve
memurların
kendilerine kötü muamele yapıldığını bahane ederek NiĢ bölgesinde
yeniden ayaklandılar. Bölgede çok az sayıda asker olduğu için
ayaklanma Arnavut gönüllülerle birlikte bastırılmak istendi. Fakat
Arnavut askerleri yağmaya ve adam öldürmeye baĢladılar. Sırbistan
knezi de isyancılar tarafını tutan bir tutum sergileyince Osmanlı Devleti,
NiĢ civarındaki vilayetlerin valilerini bu ayaklanmayı bastırmakla
görevlendirdiler. Ayaklanma bastırıldı. Fakat Rusya, Bulgarlara kötü
muamele yapıldığını ileri sürerek Osmanlı Devleti‟nin iç iĢlerine
karıĢmaya devam etti.57
Avrupa‟da ortaya çıkan 1848 Ġsyanı‟nın tesirleri Bulgaristan‟da da
görüldü. 1849‟daki Vidin Ġsyanı, Bab-ı Ali‟yi iki sene uğraĢtırdı. Rusya,
Bulgaristan‟ın da bağımsız bir devlet olması için diğer Avrupa devletleri
üzerine
baskı
yapmaya
baĢladı.
teĢebbüsleri bir müddet için durdu.
Fakat
Kırım
Muharebesi
bu
58
Rusya, Kırım SavaĢı‟ndan hemen önce Osmanlı topraklarında
bağımsız bir Bulgaristan kurmak istemiĢti. Kırım SavaĢı ile birlikte
Rusya bu defa siyasetini değiĢtirerek Gülhane-i Hatt-ı Hümayun‟unun
hükümlerinden faydalanmak suretiyle bağımsız bir Bulgar kilisesi
kurulması için çalıĢmaya baĢladı. Bu maksatla Ġstanbul‟daki Bulgarların
bir papaz evi açmak için hükûmete baĢvurabilmelerine imkân hazırladı.
1848 yılında Sadrazam Mustafa ReĢit PaĢa‟ya verilen bir dilekçede
Ġstanbul‟da tersanede ve daha baĢka devlet kurumlarında çalıĢan ve
terzilik, bahçıvanlık vb. gibi iĢler yapan, bundan baĢka ticaret maksadı
57
58
Karal, a.g.e., C.VI, s. 88
Danışman, a.g.e., C.XII, s. 189
30
ile Ġstanbul‟a gelip giden Bulgarların bulunduğu anlatılarak ayrı bir kilise
için izin istendi. Bulgarların bu isteği Tanzimat hükümlerine uygundu;
fakat Ġstanbul‟un zaptından beri burada kilise yapılması Ģer‟an
yasaklandığından bu istek, mevzuat hükümlerine aykırıydı.
Sonunda, Bulgarların bir kilise değil, Fener‟de bir papaz evi
yapmalarına müsaade edildi. Bu suretle Ġstanbul‟da, Bulgar eksarhlığı
kurularak Bulgarlar Rum kilisesinden ayrılmak için bir adım atmıĢ
oldular. 1860 yılında da Osmanlı Devleti‟ne bir heyet göndererek
bundan böyle Rum patriğini tanımayacaklarını bildirdiler. 59
1867 yılında Eflak ve Boğdan, Sırbistan ve Girit Osmanlı Devleti‟ne
karĢı isyan hâlinde iken Bulgaristan da bağımsızlığına kavuĢmak için
harekete geçti.
Osmanlı Devleti bu olaylar içinde en çok Bulgar ayaklanmasına
önem vermiĢti. Çünkü Bulgaristan‟ın durumu Osmanlı Devleti‟nin
Balkanların
güvenliğiyle
ilgiliydi.
Devletin
Balkanlardaki
askerî
kuvvetlerinin önemli merkezleri de bu bölgede veya ona komĢu olan
yerlerdeydi. Üstelik Bulgar halkındaki Müslüman ahalinin sayısı da
fazlaydı.60
Eflak‟ta bulunan BükreĢ Ġbrail, Kalas ve Yerköy gibi yerlerde
Rusya‟nın
nüfuzu
altındaki
Baserebya‟da
Bulgar
komitelerini
teĢkilatlandıran, sevk ve idare eden merkezlerin yardımı ile çeteler
hazırlanmaktaydı. Hacı Dimitri adında bir isyancının komutasında
bulunan çeteler 1867‟de Tuna‟yı geçerek ZiĢtovi yakınlarına gelmiĢ ve
Bulgarları genel bir ayaklanma için kıĢkırtmaya baĢlamıĢlardı. Bu
çetedekiler iyi silahlandırılmıĢ ve eğitim görmüĢtüler. Çete üyeleri
yağma ve zulüm yapmıyor; Hristiyan ve Müslüman halkı kurtarmak için
isyan ettiklerini söylüyorlardı. Bulgaristan ayaklanmasının asıl hedefinin
bağımsız bir Bulgaristan olduğu çok açıktı. Tuna Valisi Mehmet Sabri
59
60
a.g.e., s. 190
Karal ,a.g.e., C.VI, s. 93
31
PaĢa ayaklanmayı bastırmada gerekli çabukluğu gösteremediğinden
Devlet ġurası Reisi Mithat PaĢa, olağanüstü memuriyetle Bulgaristan‟a
gönderildi. Mithat PaĢa, az zamanda çetelerin harekâtını bastırdı. Ele
geçirilen suçlular Rusçuk ve Tırnova‟da yargılanarak idam edildiler.
Ayaklanmanın batırılmasından sonra Mithat PaĢa hükûmete bir
rapor verdi. Bu raporda, Bulgaristan‟da geliĢmiĢ bulunan milliyet
propagandası üzerinde durarak devletçe, özellikle askerlik ve eğitim
alanlarında alınması gereken tedbirleri bildirdi. Fakat bunlara gereken
ilgi gösterilmediğinden Bulgaristan sorunu, durum ve önemini korumaya
devam etti. Esasen bu ayaklanma hareketinin bastırılmasından sonra
Bulgarlar derhâl yeni bir ayaklanma için hazırlıklara baĢladılar.
11 Mart 1870 tarihli bir fermanla Bulgar Kilisesi Ġstanbul - Rum
Patrikhanesinden
ayrılarak
dinî
bağımsızlığına
kavuĢtu.
Fakat
Bulgaristan‟ın asıl gayesi, Osmanlı idaresinden de kurtularak tamamen
bağımsızlığa kavuĢmaktı.61
Osmanlı
Devleti,
Bulgaristan‟ın
bağımsızlık
yolundaki
çalıĢmalarının devam ettiğini biliyordu. Yeni grup Sırbistan‟da üs
kurmuĢtu. Ancak Bulgaristan ve Filibe‟deki Rus konsolosları ile birkaç
aydın dıĢında çok taraftar bulamadığından çok ağır geliĢti. Sonunda
Filibe ve Pazarcık yakınlarında Balkan dağlarında 2 Mayıs 1876 bir
isyan hareketine daha giriĢildi. Rusya iki taraflı davranarak bir yandan
Mahmut Nedim PaĢa‟yı isyancılara karĢı sert davranması için teĢvik
ederken diğer yandan da askerî görevlere yetersiz kiĢilerin atanmasını
sağladı. Böylece Osmanlıların bastıramayacakları bir isyan baĢlatmıĢ
oldu. Ġsyan hızla yayıldı. Yüzlerce Müslüman öldürüldü ve Osmanlı
kaleleri ele geçirildi.
Bu arada Avrupa basını isyanla ilgili yanlıĢ bilgiler veriyor ve
Osmanlı Devleti‟nin binlerce Hristiyanı öldürdüğünü söylüyordu. 6
61
Danışman, a.g.e., C.XII, s. 190
32
Mayısta, Selanik‟te aslında Hristiyan olup sonradan Müslüman olan bir
Bulgar
kızının
tren
istasyonunda,
Hristiyanlarca
peçesinin
parçalanması, olayları daha da kızıĢtırdı. Harekete karĢılık vermek için
Müslümanlardan oluĢan bir grup sokaklara döküldü. Çıkan karıĢıklıkta
Fransız ve Alman konsolosları öldü. Katiller hemen yakalandıysa da
Osmanlı
Devleti
yeni
bir
sorunla
daha
karĢı
karĢıya
kalmıĢ
62
bulunuyordu.
Tam bu sırada, 10 Mayıs 1876‟da Sadrazam Mahmut Nedim PaĢa
azledilip yerine RüĢtü PaĢa getirildi. Rusya, Osmanlı Devleti‟nin iç
iĢlerine müdahale edebileceği hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Nitekim Rus
Çarı, Alman Ġmparatorunu ziyaret için Berlin‟e gittiğinde bu ziyareti, son
Bulgar isyanı için bir Berlin Konferansı Ģekline soktu. Bu konferans,
Paris AntlaĢması‟nda imzası olan bütün devletlerin görüĢlerine sunuldu.
Fakat devletlerin kendi aralarında çıkan antlaĢmazlıklar nedeniyle
uygulamaya koyulamadı.63 Bulgarların 1876 yılında çıkardıkları isyanın
bastırılmasına rağmen Bulgarların Osmanlı Devleti‟ne karĢı giriĢtikleri
bağımsızlık hareketlerinden hiç vazgeçmediler. Bulgaristan, Rusya‟nın
da desteği ile 1886 yılında önce Doğu Rumeli ile birleĢti ve daha sonra
1908 yılında da bağımsızlığını ilan etti.
62
Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çev.
Mehmet Harmancı, E yayınları, İstanbul, 1983, s.205.
63
Danışman, a.g.e., C.XII, s.195-196.
33
İKİNCİ BÖLÜM
OSMANLI - SIRP İLİŞKİLERİ VE SIRP ÇETE HAREKETLERİ
II.I. Sırp Çete Hareketlerinin Başlaması
Osmanlı Devleti‟nin Balkanlarda kurdukları düzen önce Rus Çarı I.
Petro‟nun Osmanlı‟nın Balkan topraklarıyla ilgilenmeye baĢlaması ve
sonra da Fransız Ġhtilali‟yle ortaya çıkan fikir akımlarından etkilenmiĢtir.
Balkan halkları, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik değiĢimlerin yaĢandığı
XIX. yüzyılda isyan hareketlerinin belirtilerini vermeye baĢlamıĢlardı.
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti içinde ilk isyan hareketleri Sırplardan
gelmiĢti.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı Devleti‟ne önemli
sayılabilecek bir sorun çıkarmadılar. Fakat bu tarihten itibaren Sırpların
Osmanlı Devleti‟ne karĢı durumlarında bir değiĢiklik baĢ gösterdi. Rusya
ve Avusturya ile yapılan harplerde Sırp toprakları çok kere harp alanı
oldu. Avusturya ve Rusya ajanları Sırplar arasında milliyetçilik ve istiklal
fikriyle duygularını uyandırmaya çalıĢtılar. Bazı Sırplar, Avusturya ve
Rusya ordularında askerlik yapmaya bile baĢladılar.
Osmanlı Devleti‟nin genel durumu Sırplar arasında yapılan
propagandaları önlemeye elveriĢli gibi değildi. Ġstanbul‟da bile tam
olarak asayiĢ ve adil bir idare sağlanamıyordu. Sırbistan, Ġstanbul‟dan
çok uzakta bulunuyordu. Devletin oradaki otoritesi Rumeli‟nin güveni ile
sıkı sıkıya ilgili idi. Hâlbuki Rumeli, ayanların ve dağlı eĢkıyanın
tahakkümü altında bunalıyordu. Türk ve Müslüman olan ayanlarla
eĢkıyaların padiĢaha karĢı baĢ kaldırmaları durumlarından memnun
olmayan Sırpların ayaklanması için bir örnek oldu.
34
Sırbistan‟da kanunnamelerle kurulmuĢ olan adil rejim zamanla
bozulmuĢtu.
Sırplar,
kalelerde
oturan
yeniçeri
dayılarının
keyfi
muamelelerine maruz kalmaya baĢlamıĢlardı. Belgrad PaĢalığına bazen
değerli
valilerin
gönderilmesi
yeniçeri
dayılarının
reayaya
kötü
muamelelerine karĢı bir fren olabiliyordu. Nitekim Hacı Mustafa PaĢa
(1794-1801), halkı koruyucu muamelesinden dolayı, Sırplar arasında
baba diye anılmakta idi. 1801‟de yeniçeriler Hacı Mustafa ile kavga
çıkararak onu öldürdüler. Bundan sonra Pazvantoğlu‟ndan kendilerine
katılan bozguncu kimselerle Sırbistan‟da huzuru ve düzeni bozdular. Bu
huzursuzluk Sırp isyanının yakın sebebini oluĢturdu.64
Hacı
Mustafa
PaĢa‟nın
öldürülmesiyle
birlikte
Semendire
sancağında bir dönem kapandı. Hacı Mustafa PaĢa idaresi altında
Sırplar huzura kavuĢmuĢ, yeniçeri ve yamakların nüfuzları tamamen
kırılmıĢtı. Hacı Mustafa PaĢa‟nın zamanında önemli yerel idari görevler
Sırplara verildi. Güvenliğin sağlanması ve vergilerin toplanması gibi
görevleri üstlenmeleriyle birlikte Sırplar idarî alanda tecrübe kazandılar.
Ġkinci önemli geliĢme Sırp askerî birliklerinin teĢkil edilmiĢ
olmasıydı. Pazvandoğlu, Belgrad üzerindeki baskısını artırınca Hacı
Mustafa
PaĢa
maiyetindeki
asker
sayısını
yükseltmek
ihtiyacı
duymuĢtu. Bunu yapabilmesi için de Sırplardan alınan vergilerin
yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Sırp knezleriyle çok iyi iliĢkileri
bulunan paĢa durumu açtığında, knezler reayada daha fazla vergi
verecek takatin kalmadığını söyleyerek Pazvandoğlu‟na karĢı reayadan
bir birlik teĢkil edilmesi ve bu birliğin bütün masraflarının kendileri
tarafından karĢılanması önerisini götürmüĢtüler ve bir askerî birlik
kurmuĢlardı; böylece Osmanlı tarihinde Hristiyan reaya ilk defa kendi
askerî birliğini kurmuĢ oluyordu. Bu birlik sayesinde kendilerine güveni
artan Sırplar, Osmanlıların savaĢ taktiklerini yakından tanıma imkânı
64
Karal, a.g.e, C.V, s. 107.
35
buldular;
nitekim
faydalanacaklardı.
isyan
sırasında
bu
bilgi
ve
tecrübelerden
65
XVIII. yüzyıl sonu ve XIX. yüzyıl baĢlarında Semendire sancağında
Türk - Müslüman nüfuz iki gruptan oluĢmaktaydı. Birinci grup,
Semendire sancağının eski ve sürekli sakinleri olan sipahiler, yerli kulu
ve yeniçeriler ile onların aileleriydi. Ġkinci grup ise özellikle 1788-1791
Osmanlı - Avusturya SavaĢı‟ndan sonra ve 1802‟de dayıların
yönetimiyle birlikte sancağa yerleĢen Müslümanlardı. Ġsyanlar öncesi
Semendire sancağında Türk - Müslüman nüfuzu hakkında kesin
rakamlar bulunmamakla birlikte 40 - 50.000 arasında olduğu tahmin
edilmektedir. Ancak kesin olan nokta, Müslümanların hemen hemen
bütün Ģehirlerde ekseriyeti oluĢturduklarıdır. Buna karĢın köyler
neredeyse tamamen Sırplar tarafından iskân edilmiĢtir.66
Yeniçerilerin Sırbistan‟da çıkardıkları olaylardan Ģikayet için bir
Sırp heyeti Ġstanbul‟a gelerek padiĢahın müdahalesini istedi. PadiĢah,
Sırbistan‟da durumun yatıĢtırılması için gereken emirleri verdi. Fakat
Sırbistan‟daki yeniçeri dayıları Sırpların padiĢaha Ģikayetlerinden
öfkelenerek knez adı verilen belli baĢlı Sırp kodamanlarından birkaçını
04 ġubat 1804‟te öldürdüler Bu olay üzerine Sırplar, yeniçerilere karĢı
silahlı mücadeleye girdiler. Sırp isyanı artık baĢlamıĢtı.
Sırp asileri Karayorgi adında bir knezi baĢkan seçtiler. Karayorgi
bir domuz tüccarı idi. Bir vakitler dağa çıkmıĢ, eĢkıyalık yapmıĢ, daha
sonra Avusturya ordusunda hizmet görmüĢtü. Karayorgi kendiliğinden
baĢlamıĢ olan savunma hareketlerini sistemleĢtirdi. Yeniçerilere karĢı
Balkanların klasik muharebe usulü olan gerillayı kabul etti. Sırp çeteleri
dağlara, ormanlara sığındılar. Yolları, hanları ve küçük kaleleri basarak
yeniçerileri amansız bir mücadeleye mecbur ettiler.
65
66
Aslantaş, a.g.e., s. 63.
a.g.e., s. 64.
36
Karayorgi, mücadeleye atılmak için kararsız olan Sırp köylüsünü
ikna etmek ve Müslümanlar arasında ikilik çıkarmak için yapılan harbin
padiĢaha karĢı yapılmıĢ olmadığını bilakis kendisinin padiĢah tarafından
yeniçerileri mahvetmek için görevlendirilmiĢ sadık bir kul olduğunu ilan
etti.
Bu taktik yeniçeri düĢmanı bazı Müslümanların da kendisine
yardımlarını sağladı.
Belgrad kuĢatmasında Bosna Valisi Bekir
PaĢa‟dan bile yardım gördüler. Yeniçerilerin ezilmesinden ve Belgrad‟ın
ellerinden alınmasından sonra Sırp ayaklanmasının son bulması
gerekiyordu. Hâlbuki Sırp asileri dağılmak için 1804‟te Zemun‟da
yapılan görüĢmelerde asiler Ģu Ģartları ileri sürdüler:
- Mehmed Foçoğlu, Molla Yusuf, Küçük Ali, Ağanlı Hüseyin Bayraktar,
Musa Ağa ve Yusuf Hacı Klimentoğlu isimli dayıların Belgrad‟dan
çıkması, bir daha onların yerine kimsenin dayı olmaması ve çiftliklerin
ilga edilmesi,
- Ġstanbul‟dan sultanın ordusu gelene kadar paĢanın emri altında,
reayanın ve paĢanın güvenliğini sağlamak üzere Sırplardan 1500 kiĢilik
bir birlik kurulması,
- Sultanın isyana karıĢan reayayı affetmesi, hiçbir Müslümanın açıktan
ya da gizliden isyan etti diye halka zulüm yapmaması,
- Sultanın gönderdiği vezir ve memurlara cizye, haraç, öĢür ve diğer
vergileri itiraz etmeden ödeyecek olan köylülere yeni mükellefiyetler ve
vergilerin konulmaması,
- Nahiyelerde iĢin ehli ve kanununa göre yargılama yapan kadıların
bulunması ve bunların köylüleri sömürmemeleri,
- Hacı Mustafa PaĢa zamanında verilen haklara binaen harap
durumdaki kilise ya da manastırların tamir ve bakımının özgürce
yapılması; voyvoda, sipahi, ve kadıların bu iĢleri engellememeleri;
Müslümanların
Sırpların
düğünlerine
gitmemeleri,
evlilik
iĢlerine
karıĢmamaları, kızları istemedikleri biriyle evlenmeye zorlamamaları;
37
zabitlerin papaz ve keĢiĢlere iliĢmemeleri, papaz ve keĢiĢlerin iĢlerine
pispokosların bakmaları,
- Reayanın, mahsülünü kim yüksek fiyat veriyorsa ona özgürce
satabilmesi ve tüccarların nahiyelerde özgürce ticaret yapabilmeleri,
- Reayanın kendi knezlerini seçmesi, bu knezlerin muhafız paĢa
tarafından reayanın temsilcisi olarak tanınması ve kadıların onların
sözlerine itibar etmesi, knezlerin Sırp reayasının temsilcisi olarak bir
tane baĢknez seçebilmeleri, baĢknezin sürekli paĢanın yanında
bulunması ve vergileri knezler tarafından toplanması,67
Sırp asileri bu Ģartları Macaristan‟daki Sırp büyük papazlarının
tavsiyesi üzerine yapmıĢlardı. Bu papazlar, muhtar ve hatta bağımsız
bir Sırp Devleti için çalıĢmak sırasının geldiğine inanıyorlar ve bu
maksadı sağlamak için de Sırp isyanın idaresine bile karıĢıyorlardı.
Osmanlı Devleti, Sırpların bu Ģartlarını kabul etmedi. Bunun
üzerine Kara Yorgi ile Sırp Millet Meclisini (Skupçina) topladı. Skupçina,
Kara Yorgi‟yi baĢ knez seçerek Sırbistan‟ın istiklalini sağlayıncaya
kadar Osmanlı Devleti ile savaĢmaya karar verdi.
Bu sırada Ruslar, Eflak ve Boğdan‟a girmiĢlerdi. Rusya ile Osmanlı
Devleti arasında harp durumu baĢlamıĢtı. Çar, Sırp asilerine Türklere
karĢı beraber savaĢmak için antlaĢma teklifinde bulundu.68
Ġsyanın ilk aĢamasında asiler hiçbir Ģekilde doğrudan Osmanlı
idaresine karĢı harekete geçmemiĢler, her vesileyle isyanın sadece
sancakta köylülere zulmeden dayılar ve onların yandaĢlarına karĢı
olduğunu belirtmiĢler, Ġstanbul‟a gönderdikleri arzuhâllerde sultana
sadakatlerini kuvvetle vurgulamıĢlardı; bu süre içinde de sancakta
Osmanlı düzenini değiĢtirmeye dönük bir harekete girmemiĢ, sadece
Hacı Mustafa PaĢa zamanında sahip oldukları hakları elde etmeye
uğraĢmıĢlardı. Ancak Rusya‟ya giden heyetin getirdiği haber, asilerin
67
68
a.g.e., s. 82, 83.; Karal, a.g.e, C.V, s. 108.
Karal, a.g.e, s. 108-109.
38
Osmanlı otoritesine karĢı o güne kadar takındıkları tavrın değiĢmesine
yol açacaktı.69
1805 baharında Sırbistan‟a dönen Sırp heyeti, Petersburg‟dan
Rusya‟nın destek sözünü getirdi. Yukarıda iĢaret ettiğimiz üzere, zayıf
da olsa Rusya‟nın verdiği bu destek asiler üzerinde büyük bir etki
yarattı. Rusya‟nın vaatleri, o zamana kadarki talepleri huzur ve asayiĢin
sağlanması, zorbaların sancaktan çıkartılması ve Hacı Mustafa PaĢa
zamanında sahip oldukları hakların iade edilmesinden ibaret olan asiler
arasında sancakta özerk bir idarenin kurulabileceğine dair fikirlerin
uyanmasına yol açtı.70
Rusya‟nın Sırp asilerine yardımı ile isyanların yeni bir safhası
baĢlamıĢ oluyordu. Skupçina, çarın ittifak teklifini kabul edince Sırp
asileri Rusların her türlü yardımını görmeğe baĢladılar. Bir Rus
mümessili beraberinde subay ve memurlarla Belgrat‟a yerleĢerek
Sırbistan‟ın ordusunu ve idaresini düzenlemeye koyuldu. Çarın yardım
ve himayesi bütün Sırpların bir idare altında birleĢtirilmesi ümitlerini
uyandırdı. Karadağ‟da Sırplara katıldı. Kara Yorgi, Napolyon ile
mektuplaĢmaya baĢladı ve ona Avusturya‟daki bütün Sırpları da isyan
ettirmeyi vaad etti. Avusturya, Rusya‟nın himayesinde geliĢecek olan bir
Sırp Devleti‟ne karĢı kesin olarak muhalefet gösterdi. Artık Sırbistan,
Rusya ve Avusturya arasında bir antlaĢmazlık konusu hâlini almıĢ
oluyordu. Karayorgi, Aralık 1808‟de kendisini bütün Sırpların baĢkanı
ilan ettirerek verasete dayanan Sırp monarĢisini kurdu. Avusturya
BaĢvekili Meternih doğmakta olan Sırbistan hakkında Ģunları söyledi.
“Doğmakta olan Sırbistan, Rusya ile Avusturya arasında bir
oyuncaktan baĢka bir Ģey değildir. Böyle olmaktan ise Sırbistan‟ın
Türklerde kalması daha hayırlıdır. Belgrat‟taki Rus mümessilinin
düĢüncesine göre de:
69
70
a.g.e., s. 95.
a.g.e., s. 95, 96.
39
“Büyük devletler yanında Sırbistan ummanda bir katre idi. Ruslar,
BükreĢ AntlaĢmasına kadar (1812) Sırplarla iĢ birliği yapmakta devam
ettiler. BükreĢ AntlaĢması metnine, Sırbistan‟ın muhtarlığı husunda
tesfirlere yol açabilecek bir madde kondu. Karayorgi bu maddenin
tatbiki sırasında istiklale denk teĢkil edecek imtiyazlar istedi. Osmanlı
Devleti bunun üzerine Sırp meselesini kökünden çözmeye karar verdi.
Bosna, Vidin ve NiĢ‟den hareket eden HurĢit PaĢa orduları, Kara Yorgi
kuvvetlerini
ezerek
az
zamanda
Belgrad‟ı
aldılar.
Karayorgi
Avusturya‟ya sığındı. Ġsyan bir aralık baĢsız kaldı. Sırbistan‟ın büyük bir
kısmı itaat altına alındı.
Sırplar, Viyana Kongresi‟ne bir heyet göndererek Avrupa‟nın
lehlerine müdahalelerini istediler. Fakat kongre, Meternih‟in tesiri altında
idi. Avusturya baĢvekili bağımsız ve muhtar bir Sırbistan‟ı istemiyordu.
Sırplar, yalnız kalmakla beraber, tekrar isyan hareketlerine baĢladılar.
MiloĢ Obronoviç adında bir tüccarı baĢknez yaptılar (Temmuz 1815). Bu
sıralar
Rusya,
bulunuyordu.
Napolyon
Sırpların
tehlikesini
lehine
tamamen
müdahale
etmesi
bertaraf
ihtimalleri
etmiĢ
baĢ
göstermiĢti. Böyle bir müdahaleyi önlemek için Osmanlı Devleti, MiloĢ
Obronoviç‟i baĢknez tanıdı. Kaleler Osmanlı askerinin muhafazasında
olmak üzere Kuzey Sırbistan‟a Ģu imtiyazlar verildi.
Halk tarafından seçilen 12 knez diğer knezleri seçecekler, adalet
tevzi edecekler, vergiyi toplayacaklar, Sırplar kilise ve mektepleri için de
geniĢ ölçüde haklar elde ediyorlardı. Bu suretle Sırbistan imtiyazlı bir
prenslik durumuna gelmiĢ oldu. Osmanlı Devleti ilk defa olarak Hristiyan
tebaanın bir isyanı sonunda (1816) baĢ eğmiĢ oluyordu. Sırbistan
isyanları ve bu isyanlar neticesinde Sırbistan eyaletine imtiyazlar
verilmesi Osmanlı Devleti‟nde, milliyetçilik düĢüncesinin ilgi alanına
girdiğini göstermektedir.71
71
Karal,, a.g.e., C.V, s. 106-109.
40
Osmanlı Devleti‟nin 1816‟da baĢknez olarak tanıdığı MiloĢ
Obrenoviç Sırplar üzerindeki nüfuzunu sağlamlaĢtırmıĢtı. Fakat Nisan
1814‟te Rusya‟nın daveti ile Petersburg‟a kaçan Karayorgi‟nin 1817‟de
yeniden Sırbistan‟a döndü. Karayorgi, yeniden Sırpların lideri olmak
istiyordu. Rusya‟nın MiloĢ‟un yerine kendisini tanıması içinde kendisini
Sırbistan‟ı “Türk köleliliğinden” kurtaracak lider olarak gösteriyordu.
Fakat Rusya, Osmanlı Devleti ile yürüttüğü siyasete uyum gösteren
MiloĢ‟tan yana tavır aldı.72 Rusya‟nın, MiloĢ‟un yanında olmasına
rağmen Karayorgi yeniden bir Sırp isyanı gerçekleĢtirmek istedi.
Karayorgi‟nin yeni bir isyan planı MiloĢ‟a göre Sırp halkına zarar
verecekti. MiloĢ, Karayorgi‟nin planlarını Osmanlı Devleti‟ne bildirdi.
Osmanlı Devleti yeni bir isyan durumunda Rumeli ordusunu Sırbistan‟a
göndereceğini konusunda MiloĢ‟u uyardı. MiloĢ, 25 Temmuzda
Karayorgi‟yi öldürttü ve kesik baĢını Osmanlı idarecilerine gönderdi.
MiloĢ, Karayorgi‟yi öldütmek ile Osmanlı Devleti‟nin yanında itibarını
artırdı. Karayorgi‟nin öldürülmesi ile Sırp isyanlarının 1815 tarihine
kadar olan bölümü kapanmıĢ oldu.
Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile 1821‟de çıkan ve senelerce
süren Yunan isyanının Osmanlı Devleti‟ni zayıflatmasını fırsat bilen
Rusya, Osmanlı‟ya çok sert
bir nota vererek BükreĢ AntlaĢması‟na
uyulmasını, Memleketeyn hakkında verilen sözün tutulmasını ve
Sırbistan‟la ilgili verilen sözlerin tutulmasını istedi. Rusların tavizsiz
tutumu karĢısında, Rusların ileri sürdüğü tekliflerin büyük kısmı kabul
edildi. Sadece Sırplara verilecek imtiyazların bir yılda değil bir buçuk
senede ilan edilmesi hususunda direndiler ve bu maddeyi Ruslara kabul
ettirebildiler. 07 Ekim 1826 Akkerman AntlaĢması iki devlet arasında
imzaladı.73
72
73
Selimtaş, a.g.e, s. 161.
Börekçi, a.g.e, s. 166.
41
Akkerman AntlaĢması‟nda, Sırp meselesi antlaĢmanın beĢinci
maddesinde ve antlaĢma metnine ekli bir senette yer almaktadır.
AntlaĢmanın beĢinci maddesinde, antlaĢma metnine ekli senette yazılı
olan imtiyazların en çok on sekiz ay içinde Sırp vekilleri ile
müzakereden sonra bir ferman ile tespit edilmesi ve bu fermandan
Rusya‟nın da haberdar edilmesi Ģartı konulmuĢtu.
AntlaĢmaya bağlı senette ise Sırpların Osmanlı Devleti‟nden daha
önce talep etmiĢ oldukları din ve mezheplerini serbestçe icra etme,
idarecilerini kendileri seçme, dâhilî idarelerinin müstakil olması, ayrılmıĢ
olan Sırp kazalarının tekrar ilhakı, her çeĢit verginin cizye ile birlikte
beraber ödenmesi, Türklere ait olan bütün mal ve emlakın idaresinin
Sırplara terk edilmesi, Sırpların serbestçe ticaret etme, kendi geçit
kağıtları ile Osmanlı Devleti dâhilinde seyahat edebilmeleri, hastane,
okul
ve
matbaalar
inĢa
etmekte
serbest
olmaları,
kalelerin
muhafazasına memur olan Türk askerlerinden gayri diğer Türklerin Sırp
memleketi dâhilinde oturmalarının yasak olması gibi isteklerinin
Ġstanbul‟da, Sırp vekilleri ile görüĢülerek bu hususta bir hatt-ı Ģerif
verilmesini ve bu hatt-ı Ģerifin Rusya‟ya bildirilmesini Ģart koĢuyordu.74
Akerman AntlaĢması ile Sırp meselesi BükreĢ AntlaĢması‟ndan
sonra ikinci defa uluslararası bir mesele oluyordu.
Akkerman AntlaĢması‟nın imzalanmasından sonra MiloĢ da
Osmanlı Devleti‟ne karĢı tavrını değiĢtirdi. Belgrad‟daki Osmanlı Devleti
memurlarının nüfuzunu kırmak için elinden geleni yapmaya ve bu
hususta Sırpları teĢvik ve tahrik etmeye baĢladı. Artık Belgrad‟daki
kadılar için adaleti icra etmek hemen imkansız bir hâl almıĢtı. Türkler ve
Sırplar arasındaki davalarda MiloĢ, kadılara asla itibar etmez olmuĢtu.
Ayrıca Osmanlı Devleti‟nden izin almadan büyük kıĢlalar inĢa etmeye
74
a.g.e, s.167.
42
ve Sırp askerlerine Rus üniforması giydirmeye baĢlamıĢtı. Rusya,
Sırplara aĢağıda belirtilen imtiyazların verilmesini istiyordu:
- Osmanlı Devleti‟nin Sırplardan tahsil ettiği vergilerin azaltılması,
- Kalelerde muhafız olarak bulunan askerin sayısının Sırpların
emniyetini bozmayacak miktara indirilmesi ve bu askerlerden baĢka
bütün Türklerin Semendire sancağını terk etmesi,
- Sırplara kendi idarecilerini seçme hakkının tanınması,
- Yukarıdaki Ģartlara göre tanzim edilerek düzenin Rusya imparatorunun
kefaleti altında olması,
-
Osmanlı
Devleti‟nin
Sırplara
vereceği
imtiyazların
uygulanıp
uygulanmadığının kontrolü için Belgrad‟da bir Rus memurunun ikameti,
- Sırpların bir temsilcisinin devamlı olarak Ġstanbul‟da bulunması, bu
temsilcinin
milletlerarası
hukukun
elçilere
tanıdığı
haklardan
faydalanması, Sırp temsilcisinin Rus elçisi ile temasında serbest olması.
Rusya‟nın yukarıdaki istekleri Sırpları tamamıyla Rus nüfuzuna
sokacak mahiyetteydi. Rus tekliflerinin görüĢülmesi için toplanan bir
meĢveret meclisinden sonra sadrazam tarafından II. Mahmud‟a sunulan
bir bilgide, “Sırplar, Rusyalunun dediği vaziyete konmak lazım gelirse
bayağı millet-i mezkureyi umumen Moskoflu etmek, bunca memaliki
kendi elimizle Moskofluya teslim etmek kabilindendir” denilmek suretiyle
bu hususa padiĢahın dikkati çekilmiĢti. Yine aynı bilgide sadrazam, eğer
Sırplara yukarıda belirtilen imtiyazlar verilecek olursa bir harp hâlinde
Sırpların derhâl Rus ordusuna iltihak edecekleri, Bulgarların da onlara
katılması ile bütün Rumeli‟nin elden çıkacağı belirtiliyordu.
Rusya‟nın bu isteklerinin bir savaĢa sebep olsa bile reddine karar
verildi.75 Ancak Ruslar isteklerinde o zamana kadar görülmemiĢ bir
inatla isteklerini sundular. Rusya 28 Nisan 1828‟de baĢlattığı savaĢı
kazanmıĢtı. Hatta Rus orduları 22 Ağustos 1829‟da Edirne‟yi iĢgal
75
a.g.e, s. 168-169.
43
ettiler. Ġstanbul da iĢgal tehdidi altına girdi. Bu Ģartlar altında 14 Eylül
1829 tarihinde Edirne AntlaĢması imzalandı.76
Edirne AntlaĢması on altı madde ile tazminat ve Eflak-Boğdan
hakkında olmak üzere iki ayrı senetten ibarettir. Sırp meselesi AntlaĢma
metninde altıncı maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre Akkerman
AntlaĢması‟nın beĢinci maddesine bağlı olan Sırbistan hakkındaki
senette yazılı olan Ģartlar vakit geçirilmeksizin derhâl yerine getirilecek
ve evvelce Sırbistan‟dan ayrılmıĢ olan altı nahiye tekrar Sırp
topraklarına bağlanacaktır. Ayrıca Sırpların huzur ve refahlarının temini
için
çıkarılacak
olan
fermanın
da
Edirne
AntlaĢması‟nın
imzalanmasından itibaren bir ay içinde Rusya‟ya bildirilmesi Ģart
koĢulmaktadır. Osmanlı Devleti, Edirne AntlaĢması ile Sırplara vermeyi
kabul ettiği fermanı 30 Eylül 1829‟da Sırplara verdi. Bu fermanla
Osmanlı Devleti, Sırplara, Edirne AntlaĢması‟ndaki Sırplarla ilgili ayrı
senette bulunan Ģartları yerine getireceğine dair net bir vaatte
bulunuyordu.77
1829 fermanının ilanından sonra Sırplar kitleler hâlinde Belgrad‟a
gelerek Türklerin mal ve mülklerini satın almaya baĢladılar. 1829
Fermanı‟ndan sonra sonuca ulaĢması en çok istenilen mesele Sırp
topraklarına ilhak edecek olan nahiyeler meselesi oldu. Bu konuda
Osmanlı‟yı sadece Sırplar değil Ruslarda sıkıĢtırıyordu. Ancak bu
nahiyelerin tekrar Sırp topraklarına bağlanması için Rusya‟nın ve
Sırpların ileri sürdükleri Ģartlar ve iddialar her türlü asıl ve esastan
uzaktı. Sırplar, Alacahisar ile ona bağlı üç Vidin sancağından iki,
Bosna‟dan ve Fethüislam‟dan bazı kazalar olmak üzere toplam on bir
kazayı istiyorlardı. Ancak bu kazaların iki veya üçünü bir tek kaza gibi
göstermek
suretiyle
istedikleri
kazaları
altı
adet
olarak
göstermekteydiler. Bu toprakların kendilerine ilhakı için de ilk isyana
76
77
Aslantaş, a.g.e, s. 163.
Börekçi, a.g.e, s. 181.
44
katılmıĢ olduklarını fakat sonradan Semendire sancağından ayrılarak
baĢka sancaklara bağlanmıĢ olduklarını iddia ediyorlardı. 78 Nahiyeler
meselesi Rumeli‟de büyük sorunlara yol açacağı düĢünülerek 23
Haziran
1830
tarihinde
net
bir
sonuca
bağlanmadan
ortada
bırakılmıĢtır.79
Nahiyeler meselesi kesin bir sonuca ulaĢmamakla birlikte 17 Ekim
1830 tarihinde Sırplara verilen bir beratla Sırplara muhtariyet verilmiĢti.
MiloĢ da Sırpların baĢknezi olma ve knezliğin kendi soyundan devam
etme imtiyazını aldı.80
1812 BükreĢ AntlaĢması‟ndan sonra uluslararası bir mesele hâline
gelen Sırp isyanları, 1878 tarihine kadar Osmanlı Devleti‟ni meĢgul
etmiĢtir. Bu tarihten sonra Batılı devletler, özellikle de Slav ve Ortodoks
olması nedeniyle Sırpların doğal müttefiki Rusya, sık sık Osmanlı
Devleti‟nin iç iĢlerine müdahale edebilmiĢlerdir.
Daha iyi bir yönetim için isyanlara baĢlayan Sırplar, zaman içinde
gerçek ideallerini saklayamamıĢlar; büyük Sırp Devleti‟ni kurabilmek için
sürekli isyan hareketleri gerçekleĢtirmiĢlerdir. 1804‟ten itibaren baĢlayan
çeteleĢme ve buna bağlı isyan hareketleri 1878 tarihine kadar devam
edecektir.
Sırpların,
sürekli
olarak
Rusya‟nın
desteğini
görerek
amaçlarına ulaĢma giriĢimleri, 1804‟te yapılan Zemun görüĢmelerinde
niyetlerini açığa çıkarmıĢ ve hedeflerini belirlemiĢti. Sırp çeteciliği
isyanlar çıkararak baĢlattığı hedeflerine önce 1812‟de imtiyazlar,
1830‟da muhtariyet alarak ulaĢmıĢtır. 1856 yılında da Avrupa‟nın ortak
güvencesine alınmıĢtır. Sırplar kendilerine belirledikleri hedeflerine
ulaĢmak için giriĢtikleri mücadeleye kısa kesintilerle devam etmiĢlerdir.
78
a.g.e., s. 182.
a.g.e., s. 186.
80
a.g.e., s. 186.; Aslantaş, a.g.e., s. 164.
79
45
II.II. Kırım Harbi ve Paris Antlaşması (1853-1856)
Kırım Harbi, Osmanlı Devleti ve müttefikleri Ġngiltere, Fransa ve
Piemento ile Rusya arasında, 1853-1856 yıllarında yapılan savaĢtır.
Paris BarıĢ AntlaĢması ve özellikle bu AntlaĢmaya kadar olan
geliĢmeler, gerek Osmanlı dıĢ iliĢkileri ve gerekse Avrupa güç dengesi
açısından son derece önemlidir. Bu önemli olayın anlaĢılması için Kırım
Harbi‟nden öncesine kadar geri gitmek gerekir.
Kudüs, her üç semavi dinde de (Müslümanlık, Hristiyanlık ve
Yahudilik) kutsal bir Ģehirdir. Hristiyanlık için kutsal sayılan yerlerin
muhafaza ve bakımı, Hristiyan mezheplerinde, özellikle Katolikler ve
Ortodokslar arasında bir konu olmuĢtur. Bu dönemde rekabet bir
düĢmanlık hâlini almıĢtır. Ruslar Ortodokslara, Fransızlar da Katoliklere
arka çıkmaktaydılar. Osmanlı Devleti Sorunun çözümü için eldeki
ferman ve belgelere göre gözden geçirmek ve ondan sonra karar
vermek için bir komisyon kurulmasını önerdi. Komisyon Haziran
1851‟de toplanmaya baĢladı. Aynı yıl sorun tam çözülmek üzere iken
Rusya, Ortodoksların ellerinde bulunan yer ve hakların Katoliklere
verilmesine göz yumamayacağını, Kutsal Terlerde “varolan durumun”
korunacağını umduğunu aksi takdirde olayı protesto edeceğini Osmanlı
Devleti‟ne bir mektupla bildirdi. Osmanlı Devleti 9 ġubat 1852‟de
komisyon raporuna dayanarak verilen kararı Fransa‟ya bildirdi. Bu
karara göre birçok yerler bütün kiliselere, diğer yerler ise Ortodoks ve
Katolik
ortaklığına
bırakılıyordu.
Böylece
Fransa‟nın
iddiaları
reddedilmiĢ oluyordu. Fransa bu kararı kabul ettiğini ancak 1740
antlaĢmasından* doğan haklarının da saklı olduğunu bildirdi. Fransa‟nın
*
Kudüs ve civarında bulunan, Hristiyanlarca kutsal, bir yapı ve yerler Orta Çağ’dan beri kendi
kendine kabul edilmiş bir düzene göre, altı büyük kilisenin -Ortodoks, Katolik, ErmeniGregoryen, Suriye, Kıpti ve Habeş- yönetimi altında bulunmakta idi. Bu düzen Osmanlı
Devleti tarafından da olduğu gibi bırakılmıştı. Ancak 1740 yılından sonra Katolikler,
Ortodoksların iyiliğine olmak üzere bir takım haklarını ve yönettikleri yerleri elden
46
bu barıĢçıl tavrına karĢı Rusya bu kararı kabul etmediğini bildirdi. Hatta,
Aralık Küçük Kaynarca AntlaĢması‟na dayanarak Osmanlı Devleti‟nin
bütün Ortodoks unsurları üzerinde hak iddia etti.81
Osmanlı Devleti her iki mezhebe karĢı tarafsız davranmaya
çalıĢmakta; ancak Rus Çarı I. Nikola, Ortodokslara haksız muamele
edildiğini ileri sürmekteydi. Fakat Rusya‟nın esas düĢüncesi, Osmanlı
Devleti‟nin hâkimiyetinde bulunan Ortodoks-Slav uluslarını Osmanlı
yönetiminden koparmaktı. Bu sırada Ruslar; Fransa, Prusya ve
Avusturya‟nın 1848 Ġhtilali ile zayıf düĢtüklerini düĢünüyorlardı. Bu
durumda Rusya, Ġngiltere ile uyuĢtuğu takdirde amacına ulaĢabileceğini
düĢünüyordu. Rusya‟ya göre Memleketeyn, Sırbistan, Bulgaristan
Osmanlı‟dan
toprak
kopararak
kendi
himayelerine
girmeliydi.
Ġngiltere‟ye de Mısır ve Girit‟i teklif ediyordu. Daha küçülmüĢ Osmanlı
Devleti‟nin Rus himayesine gireceğini umuyordu. Ġngiltere Rusya‟nın
tekliflerini olumlu kabul etmedi. Fakat Rusya, Osmanlı üstündeki
politikasından vazgeçmeyerek Ġstanbul‟a Mençikof‟u olağanüstü elçi
olarak atadı.82
Menkiçof, 28 ġubat 1853‟te Kalabalık bir heyetle Ġstanbul‟a geldi.
Mençikof, 2 Martta hariciye nazırını ve sadrazamı ziyaret etti ve
Osmanlı devlet adamlarını baskı altına almak istedi. Hatta bunu daha
da ileri götürerek resmî görüĢmelere Hariciye Nazırı Fuat PaĢa‟nın istifa
etmesinden sonra görüĢmelere baĢlayacağını bildirdi. Bunun üzerine
Fuat PaĢa istifa etti. Mençikof bu baĢarısından sonra 19 Martta Osmanlı
Devleti‟ne Rusya‟nın isteklerini bildirdi: Kutsal yerler sorununun
Ortodoks Kilisesi lehine çözümlenmesi ve bunu belirtecek bir fermanın
çıkarmışlardı. 1850’de Louis Napoleon’un yönetimindeki Fransa, Osmanlı Devleti’ne
başvurarak 1740’daki duruma dönülmesini istedi ve 1740 yılında iki devlet arasında yapılmış
olan bir Antlaşmayı öne sürdü.
81
Coşkun Üçok, Siyasal Tarih (1789-1960), 1975, Ankara Hukuk Fakültesi Yayını, 1975,
Ankara, s. 115.
82
Sina Akşin, Türkiye Tarihi, C.III, Cem Yayınevi, İstanbul 1990, s. 128.
47
çıkarılması, Ortodoks kilisesinin ayrıcalıklarının bir beyanname ile
belirlenmesi.
Rus istekleri, Osmanlı sınırları içinde yaĢayan Ortodoks halkların
Rusya‟nın koruyuculuğuna verilmesini esas alıyordu. Ancak asıl
önemlisi ise gizli olan isteklerdi. Rusya‟nın istekleri Ģunlardı: Ruslar ile
Osmanlı Devleti iĢbirliği yapacaklardı. Osmanlı, batılı devletler ile bir
savaĢa girecek olursa Rusya kara ve deniz kuvvetleriyle Osmanlı‟ya
yardım edecekti. Buna karĢılık Osmanlı Devleti‟nin içindeki Ortodoks
halkların koruyuculuk hakkı Rusya‟ya verilecekti. Bu öneriler ile Rusya,
Osmanlı‟nın bütününü koruyuculuğu altına almak istiyordu. Böylece
Rusya, 1833 Hünkâr Ġskelesi AntlaĢması ile Osmanlı Devleti üzerinde
elde ettiklerinden daha fazlasını elde etmiĢ olacaktı. Osmanlı Devleti,
hükümranlık haklarının iptali anlamına gelen bu istekleri Ġngiltere ve
Fransa ile müzakare ettikten sonra reddetti. Ġngiltere, Kutsal Yerler
konusunun
incelenmesini
fakat
Rusların
Ortodoks
halkların
koruyuculuğu isteğinin edilmemesini tavsiye temiĢti. Ġngiltere ayrıca,
Rusların Osmanlı Devleti ile ittifak yapma önerisine kesin bir Ģekilde
karĢı idi. Bu ittifaka izin vermemek içinde Çanakkale önlerine bir Ġngiliz
filosu göndermiĢti. 83
Menkiçikof cevap için beĢ günlük bir süre vermiĢti. Osmanlı
Devleti, Rusya ile dostça geçinmek istediğini, Ortodoks kilisesinin
haklarını her zamanki gibi korumaya devam edeceğini, ancak padiĢahın
egemenlik haklarıyla bağdaĢmayan bir antlaĢma imza etmeyeceğini
bildirdi. Menkiçof Osmanlı‟ya bir nota daha vererek eski istekleri bir kez
daha iletti. Abdülmecit kendisini kabul ederek hükümetle görüĢmeleri
sürdürdü ise de Osmanlı‟nın önerileri kabul etmemesi üzerine
Ġstanbul‟dan ayrıldı. Abdülmecit 4 Haziranda çıkaradığı bir fermanla
bütün Hristiyan kiliselerinin ve hele Ortodoks kilisesinin haklarını
83
Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, Hv. Bas. ve Neş.Müdürlüğü, 1979, Ankara, s. 144-145.
48
koruyacağını resmen bildirdi. Fakat Çar Nikola Memleketeyn sınırında
ordularını toplayarak burayı iĢgale hazırlandı. Osmanlı‟yı önerilerini
kabule zorlamak için aynı zamanda Avusturya‟yı da Bosna-Hersek‟in
iĢgali için teĢvik ediyordu. Avusturya bu meselenin askerî değil
siyaseten çözülmesinden yana olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Rusya
26 Haziranda bir bildiri yayınlayarak bir fetih savaĢı yapmak
istemediğini, yalnızca Ortodoks kilisesinin haklarını korumak için
birliklerinin Memleketyn‟e sokmaya karar verdiğini bildirdi. 2 Temmuzda
Rus orduları Prut‟u geçtiler ve üç böylece üç yıl sürecek olan Kırım
savaĢı baĢlamıĢ oldu.84
SavaĢı önlemek için Viyana‟da Rusya dıĢındaki dört büyük devlet
toplanarak Viyana Notası denilen bir uzlaĢma yolu buldular. Rusya,
öneriyi önce kabul etti. Fakat Ġngiltere‟nin etkisinde kalan Osmanlı,
bağımsızlığını gözeten değiĢiklikler istedi. Rusya yeni öneriler kabul
etmeyince yeniden savaĢ ortamına girildi.85
SavaĢ, Kafkas ve Rumeli olmak üzere iki cephede devam
edecekti. SavaĢ önce, Tuna cephesinde Türk topçu ateĢiyle 23 Ekim
1853‟te baĢladı. Osmanlı birlikleri Ömer PaĢa‟nın komutasında Tuna‟yı
geçtiler ve ele geçirdikleri noktaları, Ruslara karĢı baĢarı ile savunarak,
5 Kasım 1853‟te Oltenisa Meydan Muharebesi‟nde Rusları büyük bir
yenilgiye uğrattılar.86
Bu arada, Rus Karadeniz Donanması da Sinop‟ta yatan 12
parçalık Osmanlı filosuna 30 Kasım 1853‟te saldırdı. Osmanlı filosunun
tamamını imha etti. Ġki binden fazla Osmanlı bahriyelisi Ģehit oldu.
Sinop‟un Müslüman mahalleleri, bombardıman edilerek tahrip edildi.
Rus gemilerinin Sinop‟un Müslüman mahallerini ihtar vermeden topa
tutmaları ve bu yüzden sivil halktan dört bin kiĢinin ölmesi, baskının
84
Üçok, a.g.e., s. 118.
Karal, a.g.e., C.V, s. 239.
86
İsmail Hakkı Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C.IV, Türkiye Yayınevi,
İstanbul, 1955, s. 146-147.; Üçok, a.g.e., s. 119.
85
49
Avrupa basınında “Sinop Katliamı” diye sunulmasına yol açtı. Bunun
üzerine Ġngiltere, Rusya ile diplomatik münasebetlerini kesti. Sinop
Katliamı‟ndan sonra Ġngiltere ve Fransa da Rusya‟ya 28 Mart 1854‟te
savaĢ ilan ettiler.87 Ġki devlet, Osmanlı Devleti‟nin yanında yer aldı.
Sinop Katliamı, Fransa ve Ġngiltere‟nin Rusya‟nın Karadeniz‟deki
gücünü ve niyetini anlamalarını sağlamıĢtı. Ġstanbul ve Boğazların tehdit
altında olduğu anlaĢılmıĢtı. Türk - Rus antlaĢmazlığı Boğazlar meselesi
nedeniyle bir kere daha Avrupa‟nın meselesi haline geldi. Sinop
katliamına kadar Rusya, Eflak ve Boğdan‟ı Ortodoksların haklarına
karĢı rehin olarak iĢgal ettiklerini ve Rusya‟nın savaĢmayarak yalnızca
kendisini savunacağını iddia etmiĢti.88 Sinop katliamı, Rusya‟nın
geleneksel politikasını ortaya çıkarmıĢtı. Ortodoks-Slav halkların
hamiliği, Rusya‟nın bu geleneksel politikasının bir sonucuydu.
Müttefikler,
kararlaĢtırdılar.
Sinop
Kırım
olayından
seferinde
sonra
baĢarılı
Kırım‟a
olunursa
saldırmayı
Rusya
barıĢ
isteyecekti ve bu barıĢı gelecek için devamlı ve sağlam olmasını da
sağlayacaktı. Çünkü Kırım, Rusya‟nın Boğazlar istikametinde Akdeniz
devleti olmak için kullandığı deniz ve kara kuvvetlerinin tersanesi ve
deposuydu. Rusya‟nın Kırım‟daki kuvvetlerinin yok edilmesi Rusya‟yı
tehlikesiz bir hale getirecekti. Müttefikler kuvvetler, Kırım seferinin kısa
süreceğine ve zaferle sonuçlanacağına inanıyorlardı. 89
Kırım SavaĢı‟nın devam ettiği tarihlerde Ġlginç bir olayda da
yaĢanmıĢtı. Ġngiltere, Osmanlı Devleti ile yaptığı bir sözleĢmeyle, “Ġngiliz
kanının korumak” için 20.000 Türk askerini Kırım‟da savaĢmak üzere 3
ġubat 1855‟te ödünç almıĢtır.
90
Kırım savaĢı Sivastopol kuĢatması merkezli bir savaĢ oldu.
Ġngiltere ve Fransa‟nın amacı Sivastopol‟u almaktı. 4 - 7 Eylülde yapılan
87
Armaoğlu, a.g.e., s. 240.; Akşin, a.g.e., s. 129.
Karal, a.g.e., C.V, s. 242.; Üçok, a.g.e., s. 119.
89
Karal, a.g.e., s. 247.
90
Akşin, a.g.e., C.III, s. 130.
88
50
genel bir taarruzla Rus kuvvetleri kuĢatıldı. 10 Eylül 1855‟te Sivastopol
Ģehrine girildi. Sivastopol zaferi kazanıldığı sırada Osmanlı askerleri de
Kafkas Cephesi‟nde Rusları mağlup etmiĢlerdi. Rusları tek baĢarısı 22
Aralık 1855‟te Kars‟ı almaları oldu.91
1855 Eylülünde Sivastopol'un düĢmesi aynı zamanda tarafsız
Avusturya'yı harekete geçirdi. Fransa ile Rusya arasında gizli
görüĢmelerin baĢlayabileceği ihtimaline karĢı, iki devlet anlaĢıncaya
kadar durup beklemenin Avusturya açısından tehlikeleri vardı. Bu
nedenle Avusturya taraflar arasında arabuluculuk önerisinde bulundu.
Avusturya, daha önce Ġngiltere ve Fransa ile tartıĢılmıĢ bulunan 4
maddelik bir ültimatomu 1855 Aralığında Rusya'ya verdi. Ültimatoma
göre;
- Eflak ve Boğdan'da; Rusya'nın sahip olduğu özel koruyuculuk hakları
kaldırılacak ve Besarabya'nın bir bölümü Osmanlı Devleti‟ne verilerek
Ġki devlet arasındaki Avrupa sınırı düzenlenecekti.
- Tuna'da su ulaĢımının serbestliği ve akarsuyun denize döküldüğü
bölgenin Avrupa devletlerince güvenceye alınmasını öngörüyordu.
- Karadeniz silahtan arındırılıp bütün devletlerin ticaretine açılacak ve
askerî nitelikli deniz üsleri ve silah depoları kaldırılacaktı.
- Osmanlı Devleti‟nin Hristiyan tebaaya verdiği hak ve ayrıcalıkları
yeniden doğruluyordu. Ültimatom, aynı zamanda, barıĢ yapıldıktan
sonra Ġngiltere, Fransa ve Avusturya arasında bir üçlü ittifakın
imzalanması için çalıĢmaların baĢlayacağını da duyuruyordu. Galip
devletler, imzalayacakları barıĢ AntlaĢması ile yeniden kurulacak olan
Avrupa düzenini korumada kararlıydılar. Ültimatom, 16 Ocak 1856
tarihinde Rusya tarafından kabul edildi.92
91
Karal, a.g.e., C.V, s. 247.; Alan Palmer, 1853-1856 Kırım Savaşı ve Modern Avrupa’nın
Doğuşu, Sabah yayınları, İstanbul, 1999, s.215.
92
Üçok, a.g.e., s.123.; Karal, a.g.e., C.V, s.247.
51
25 ġubat 1856‟da Paris‟te toplandı ve BarıĢ AntlaĢması 30 Mart
1856‟da imzalandı. AntlaĢmanın esas Ģartları Ģöyle tesbit edilmiĢti.
-Akdeniz ve Karadeniz Boğazları hakkında Osmanlı Devleti‟nin eskisi
gibi egememenlik haklarının sağlanması ve onaylanması yani 1841
Londra AntlaĢması hükümlerinin yenilenmesi,
Karadeniz‟in tarafsız olması ve her devletin ticaret gemilerine açık
olması, bu denizde ticaretin kolaylaĢtırılması ve geniĢletilmesi husunda
sağlık, gümrük ve disiplin iĢlerinde iĢlemlerinin yerine getirilmesi ile
beraber uygun yerlerinde konsolosluklar bulundurulması ve savaĢ
tersanelerinin yok edilmesi yalnız polisa görevlerini yapmak üzere
Osmanlı Devleti ve Rus Devleti tarafından sayıları ayrıca yapılacak bir
antlaĢma ile saptanacak hafif gemiler bulundurulması,
-Tuna Nehri‟nde gemilerin serbestçe dolaĢması ve bununla ilgili iĢlerin
görüĢülmesi için karma bir Tuna komisyonu kurulması, Eflak ve Boğdan
eyaletlerinin eskisi gibi iç iĢlerinde özerk olması, beylerin atanmasıda ve
görevden alınmasında büyük devletlerin de oylarının bulunması
Ġngiltere, Fransa ve Sardunya devletleri tarafından yardım olarak
Osmanlı ülkelerine gönderilmiĢ olan askerlerin mümkün olan hızla
memleketlerine dönmeleri idi.
- SavaĢtaki tarafların ele geçirdikleri ülkeleri karĢılıklı geri vermeleri
(Sivastopol‟un Ruslara ve Rusların ele geçirdiği Kars‟ın Osmanlı
Devleti‟ne geri verilmesi) yalnız Tuna Nehri‟nin Kili ağzına yakın olan
Besarapya toprakları Rusya‟dan alınıp Boğdan‟a bırakılıyordu.
Bunlardan baĢka yedinci ve dokuzuncu maddeler de çok
önemliydi.
-Yedinci madde, “Fransa, Avusturya ve Ġngiltere Osmanlı Devleti‟nin
toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını garanti altına alıyordu. Bu madde
gereğince osmanlı devleti Avrupa devletler topluluğuna giriyor ve
kendisine
devletlerarası
hukuk
kurallarından
yararlanma
hakkı
tanınıyordu. Yedinci maddenin Hristiyan aleminin bir Müslüman
52
devletini siyasi topluluklarına eĢit Ģartlarda kabul etmeleridir. Osmanlı
Devleti‟nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü müĢtereken korumayı
yüklenmelerinin amacı, Rusya‟nın Osmanlı Devleti‟ne müdahalelerinin
önünü almak ve yakın Doğu‟da baĢka devletlerin de iliĢkileri olduğunu
Rusya‟ya anlatmaktı.
- AntlaĢmanın dokuzuncu maddesi ise, Osmanlı Devleti‟nin gayrimüslim
tebası ile ilgili idi. Ruslar Hristiyan tebayı koruma davasıyla ortaya
atılmıĢ olduğundan bu hususun antlaĢma metninde tam olarak
garantiye alınmadan geçiĢtirilmesi müttefik devletler tarafından doğru
bulunmadığı gibi davanın uzaması da Rusya‟nın tekrar Osmanlı‟nın iç
iĢlerine müdahalesi için açık kapı bırakmak olacaktı. Bu nedenle,
Osmanlı Hükümeti‟ni genel ıslahata ve Hristiyan milletler için daha fazla
haklar tanımaya teĢvik için dokuzuncu madde düzenlenmiĢti. Osmanlı
Devleti bu maddeninde teĢviki ile 1856 yılında Islahat Fermanı‟nı
yayınlamıĢtı. 93
Paris AntlaĢması‟nın en önemli maddelerinden biride Sırbistan‟la
ilgiliydi. Sırbistan‟ın, hak ve imtiyazları büyük devletler koruma altına
alındı.
Osmanlı Devleti, 1853‟te Rusya ile savaĢa girdiğinde, Sırplar
Osmanlı‟nın dikkatini baĢka tarafa çevirmesinden faydalanarak toprak
kazanma giriĢiminde bulunmak istedi. 1854 yılında Fransa ve Ġngiltere
Osmanlı tarafına katıldı. Avusturya imparatorluğu ile beraber bu güçler,
sorunu Balkanlardan uzak tutmak ve müttefiklerinin çıkarlarını korumak
istediler. Bu nedenle Sırbistan‟a harekete geçmemesi hususunda çok
büyük baskı yapıldı.94 Bu nedenle Sırplar doğal müttefikleri Rusya ile
birlikte hareket edememiĢ ve Kırım SavaĢı‟na katılamamıĢlardı.
93
Abdurrahman Şeref Efendi, Tarih Musahabeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
1985, Ankara, s. 130-131.
94
Jelavıch, a.g.e., C. I, s. 270.
53
Paris
Kongresi‟nde,
Osmanlı
Ġmparatorluğu‟nda
yaĢayan
Hristiyanların durumu görüĢülürken Sırplarınki de ele alındı. Kongreye
katılan devletler, Sırbistan eyaletine evvelce verilmiĢ imtiyazların
Rusya‟nın tesiriyle verildiğini ve bu eyalet üzerinde bir dereceye kadar
Rus himayesinin kurulmuĢ bulunduğunu göz önünde tutarak bu durumu
tasfiye etmek istediler. Bu maksatla antlaĢmaya Ģu maddeler kondu:
28. madde: Sırp Beyliği, bundan böyle antlaĢma devletlerinin ortak
kefilliği altında, haklarını ve imtiyazlarını belirten hattı hümayün
gereğince, Osmanlı Devleti‟nin taabiyeti altında bulunacaktır. Adı geçen
beylik, millî ve müstakil idaresiyle din, iç idare, ticaret, ve seyri dolaĢım
serbestliğini muhafaza edecektir.
29.
madde:
Osmanlı
Devleti‟nin
Sırbistan‟da
garnizon
bulundurması hakkı, bundan önceki nizamnamelerde mevcut Ģartlar
dairesinde, ibka olunmuĢtur. AntlaĢma devletleri arasında bir antlaĢma
olmaksızın sırbistan‟da hiçbir askerî müdahele yapılamayacaktır.
Bu iki madde, Sırbistan‟ı Rus himayesinden çıkarıp antlaĢmayı
imzalayan devletlerin himayesinden çıkarıp antlaĢmayı imzalayan
devletlerin himayesi altına koymuĢ oldu. Sırplara evvelce verilmiĢ olan
imtiyazların antlaĢma devletleri tarafından garanti edilmesi Babıâlinin
hükümranlık haklarını kabul etmekte, Sırp muhtariyet idaresinin
güvenliğini ise artırmakta idi. Bundan baĢka, antlaĢma devletlerinin
muvafakati olmaksızın, Sırbistan‟da askerî müdahale yapılamayacağı
için de orada mevcut kalelerde bulunan Türk kuvvetleri tecrit edilmiĢ
duruma düĢmekte idi.95
Paris AntlaĢması‟ndan sonra Sırplar, imtiyazlarını geniĢletmek ve
hatta Osmanlı Ġmparatorluğu‟ndan büsbütün ayrılarak müstakil bir
devlet hâline gelmek için daha büyük gayretler sarf etmeye baĢladılar.
Paris AntlaĢması ile batılı devletlerin himayesine giren Sırbistan
95
Karal, a.g.e., C.VI, s. 67, 68.
54
Rusya‟nın da desteği ve teĢviki ile isyan hareketlerini artıracak, diğer
Slav halklara da yardımcı olacaktı.
Rusya‟nın Devleti üzerinden sıcak ve açık denizlere inme amacına
set çeken Kırım SavaĢı, Rus toplumunda Avrupa düĢmanlığını,
milliyetçi fikir ve düĢünceleri güçlendirmiĢtir. Panslavistler de bu vesile
ile gittikçe politik bir çizgiye kayan Panslavizmi Rus toplumuna iĢleme
imkanı bulmuĢlardır.96
Kırım SavaĢı ile birlikte Rus Panislavizminin artık büyük bir tehlike
haline geldiği, Avrupa devletler anlamıĢlardı. 5 Mayıs 1855 tarihli New
York Daily Tribune gazetesinde Karl Marx, Panislavizm konusunda
Ģunları yazmıĢtı: ”... II. Aleksadre bizzat Panislavist hareketin baĢına
geçecek ve kendisine “bütün Rusların çarı” dedirtmek yerine “bütün
Slavların çarı” dedirtecektir. O zaman mesele, Avrupa‟ya kimin
hükmedeceği meselesi olacaktır. Slavlık, Latin ve Germen ırklarına
amansız bir savaĢ açacaktır. Paislavizm, mili bağımsızlık elde etmeye
çalıĢmıyor. Bu, Avrupa‟da bin yılda elde edilen uygarlığı yılmaya çalıĢan
bir
harekettir
ve
emellerine,
ancak
Macaristan‟ı
Türkiye‟yi
ve
Almanya‟nın bir kısmını haritadan silmekle eriĢecektir. Ondan sonra
elde ettiği sonuçları sağlamlaĢtırmak için Panislavistler Avrupa‟ya boyun
eğdireceklerdir. BaĢlangıçta bir sembol, bir inanç olan Panislavizm,
bugün siyasi bir program, daha doğrusu 800.000 süngülü muazzam bir
tehlike haline gelmiĢtir. ”Yine aynı tarihlerde Marx,“ yüzlerce Rus ajanı
Türkiye topraklarında dolaĢmaktadır…Güney Slavlarına bu azametli
Rus çarının kendilerini egemenliği altında toplaması, büyük Slav ırkının
bütün kollarından hakim bir ırk yaratması gerektiğini anlatıyor” diye
yazmıĢtı.97
Panislavizm, Kırım SavaĢı ile birlikte yükseliĢe geçerek
kendisine en çok destek olabilecek Slav haklıda seçmiĢti. Panistlavist
96
Mithat Aydın, “Bosna-Hersek”, Belleten, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
TTK Yayınları, C.LXIX, S 256, Ankara, 2005, s. 914.
97
Bilal N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, C.II, TTK Basımevi, 1989, Ankara, s. XLIV,
XLV.
55
olan Etnolog Alexandre fiodovovich Hilferding (1831-1872), 1857‟de
“Pisma ob Ġstorii Serbov i Bolgar – Sırpların ve Bulgarların Tarihi
Üzerine Mektuplar” adlı çalıĢmayı neĢretmiĢ ve özellikle Sırpların
manevi değerlerini ve ideallerini onlara hatırlatmıĢtı. 98
Görüldüğü gibi Kırım SavaĢı‟nda yenilmesine rağmen Rusya‟nın
Panislavizm politikası zayıflamadı. SavaĢ sonrası Rusya, Avrupalı
devletlerle iliĢkisini kesmedi. Batı ile iĢbirliği yapan Rusya‟nın bir yönü
idi. Diğer Rusya ise Avrupa aleyhtarı ve Panislavist kalmaya devam
ediyor ve gün geçtikçe güçleniyordu. Rusya, batılı devletler ile iĢbirliği
yaparken Panislavizmi açıkça teĢvik etmekten kaçınıyordu. Batı artık
Panislavizme
karĢı
tepkiliydi.
Buna
karĢılık
Osmanlı
Devleti,
Panislavizme karĢı, batıdaki uyanıĢı gerçekleĢtirememiĢti. Bu tarihlerde
Osmanlı toprakları, Rusya‟nın Panislavizmi gerçekleĢtirmesi için çok
uygundu. Rusya‟nın ilk hedefi Osmanlı toprakları ve Balkanlardı.
Kırım SavaĢı ile baĢarıya ulaĢamayan Rusya, Balkan topraklarını
elde etmek Panislavist politikasına hız verdi. Kırım SavaĢı‟ndan hemen
sonra Balkanlarda yeni Rus konsoloslukları açtı ve buralara inanmıĢ
Panislavistleri yerleĢtirdi. Özellikle Osmanlı Devleti‟de 1856 Kırım
SavaĢı‟ndan sonra baĢarı ile takip edilen Panislavist politika bir süre
sonra etkisini göstermeye baĢladı. XIX. yüzyılın son sonlarına doğru
Balkanlarda Slavlık meselesi patlamaya baĢlamıĢtı. Sırp, Karadağ,
Bosna-Hersek, Bulgar isyanları baĢladı.99
Kırım SavaĢı ve sonrasında Paris AntlaĢması, bugünkü Avrupa'nın
temellerinin atılması konusunda da önemli bir aĢama niteliğindedir.
Kırım SavaĢı yapılmamıĢ olsaydı, Avrupa'nın bundan sonraki yirmi yıllık
tarihi, değiĢik bir biçimde yazılmayacak, Avrupa'nın temelleri de aynı
biçimde atılmayacaktı.
98
99
Güner, a.g.e., s. 151.
. a.g.e., s. XLIV, XLV.
56
II.III. Sırp – Rus İlişkileri ve Çete Hareketleri
Kırım
SavaĢı‟nda
bütün
Avrupa‟nın
Rusya‟nın
karĢısında
birleĢmesi ve savaĢta Rusya‟nın yenilmesi, Rus milliyetçiliğinin
gururunu kırmıĢtı. Kırım SavaĢı‟ndaki mağlubiyet Slav halklarını daha
da milliyetçi davranmaya itmiĢti. Bu nedenle 1848 Ġhtilali ile Kırım
SavaĢı, Avrupa‟daki Slavlar ile Rusya arasında bir bağ kurulmasına
neden oldu.
SavaĢtan önce Rusya‟nın uygulamaya çalıĢtığı Panislavizme,
Katolik olan Slavlar iĢtirak etmek istemiyorlardı. Panislavizmi Rus
kültürünün kendi üstündeki egemenliği olarak algılamıĢlardı. Fakat
Kırım Harbi‟nde Rusya‟nın yenilmesi hem Katolik hem de Ortodoks
Slavlar arasında millî bir bilinç oluĢmasına yol açmıĢtı.100
Panislavist düĢüncenin Slav halklar arasında hız kazanmasının,
Rusya‟nın
Balkanlar
politikasına
olumlu
etkisi
olmuĢtu.
Ayrıca
Panislavist düĢüncenin Slav halklar arasında yeniden hız kazanması,
Slavlardaki
millî
bilincin
yeniden
uyanmasına
sebep
olmuĢtu.
Balkanlardaki hâkimiyet alanlarını kaybetmek istemeyen Rusya da bu
akımı destekliyordu.
Sırbistan, 1853 Kırım Harbi‟nde Rusya‟nın ısrarına rağmen tarafsız
kaldı.
Avusturya
da
Sırbistan
üzerindeki
nüfuzunu
tarafsızlık
doğrultusunda kullanmıĢtı. Kırım Harbi sonunda imzalanan 1856 Paris
AntlaĢması ile Ġttifak devletleri Rusların Sırbistan üzerindeki nüfuzunu
kırmak için burasının muhtariyetini Avrupa devletlerinin müĢterek
kefaletine aldılar. Bu antlaĢma, Sırpları memnun etmedi. Rusya‟nın
antlaĢmadan sonra Balkan Slavları arasında baĢlattığı Slavcılık
propagandasının
etkisinde
olan
Sırplar,
Osmanlıları
tamamıyla
Sırbistan‟dan çıkarıp tam bağımsız olmak için faaliyetlerini artırdılar.
100
Armaoğlu, a.g.e., s. 491.
57
Paris
AntlaĢması‟ndan
sonra
Eflak-Boğdan‟ın
imtiyazlarının
geniĢletilmesi Sırpların bağımsızlık duygularını yeniden güçlendirmiĢti.
Sırp Knezi Aleksadr Karayorgi, Osmanlı‟nın etkisinde kalmak ve
bağımsızlık için yeteri kadar çalıĢmamakla suçlanarak istifa ettirildi.
1860 yılında yerine Mihailo Obrenoviç geçti. Obrenoviç, bağımsız
olmayı Ortodoks Sırpların oturdukları bölgelerde büyük bir Sırbistan
kurmayı istiyordu. Sırpların baĢına geçer geçmez, Sırbistan‟ın iç iĢlerini
düzenlemeye, bir ordu kurmaya, Sırplarla komĢu olan Slavlarla iyi
iliĢkiler kurmaya baĢladı. Hersek101 ve Bulgar102 Slavlarını Osmanlı‟ya
karĢı
isyana teĢvik ediyor ve yardımcı oluyordu. Sırplar, Mihailo
Obrenoviç idaresinden öncede diğer Slav halklara isyanları için yardım
ediyorlardı. Sırplardan en çok yardım alan grup Bulgarlardı. 1850‟de
Vidin‟de
büyük Bulgar ayaklanması‟nı da baĢlatan Sırplardı. Vidin
civarında Boynitza Köyü‟nü ayaklandıranlar Sırbistan‟dan geliyorlardı.103
Ayaklanmayı yürüten Puya adında bir Bulgar köylüsü idi. Eski Sırp
Prensi MiloĢ Obrenoviç‟in yardımcılığını yapmıĢ olan Puya ve diğer
tahrikçiler isyan
için Sırpların yardıma koĢacaklarından emindiler.
Tahrikçiler halka on bin Sırp askerinin geldiğini haber vermiĢlerdi.
Ayaklanma ciddi bir hal alınca NiĢ Valisi Vasıf PaĢa, Sofya‟daki Süvari
Mirlivası Ali PaĢa‟ya Vidin‟den isyana katılım olursa derhal askerle
müdahale etmesini için emir vermiĢti.104 Sırbistan‟ın hemen yanı
baĢında ve senelerden beri Sırplar tarafından kıĢkırtılan Vidin ve
çevresinde çok büyük bir isyan 13 Mayıs 1850 tarihinde çıkmıĢ Sırp
asilerden devamlı yardım gören isyan hareketi 31 Temmuz 1850‟de
bastırılabilmiĢti. Ġsyancılar Osmanlı Devleti‟nden af dilemiĢlerdi. 105
101
Karal, a.g.e., C.VI, s. 68.
Şimşir, a.g.e., C.II, s. LXIII.
103
Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, TTK Basımevi, 1943, Ankara, s. 45.
104
a.g.e., s. 45.
105
a.g.e., s. 47-57.
102
58
1850‟de isteklerini gerçekleĢtiremeyen Bulgarlar, Panislavistlerin
desteği ile 1862‟de “Bulgar lejyononu” kurmuĢlardı. Osmanlı Devleti‟ne
karĢı yapılan Bulgar çete olaylarının bir kısmı bu tarihten sonra
Sırbistan‟ta hazırlanan bu çeteler ile yapılmıĢtı.106
Bu tarihlerde Osmanlı‟ya karĢı en önemli ayaklanma hareketleri
Rusya‟nın teĢvikleri, Sırpların yardımları ile Bulgarlardan gelmeye
baĢlamıĢtı.
Belgrad‟da Bulgar lejyonu kurulduktan sonra 1862 yılında
Rakovski, Bulgaristan‟da ayaklanma zemini hazırlamak amacıyla Hacı
Stavri adında birini Sırbistan‟dan Tuna Vilayeti‟ne gönderiyor, kendisine,
Bulgaristan‟da
ayaklanma
çıkınca
Sırbistan‟dan
bulunan
Bulgar
gönüllülerinin ve Sırp askerlerinin yardıma gelecekleri bildiriliyordu.
1862 yılında yüz elli kiĢiden oluĢan çetenin isyan hareketinden, Osmanlı
yöneticilerinin hızlı tedbir alması nedeniyle bir sonuç çıkmamıĢtır.
107
Bu arada Moskova Slav komitelerinin de Sırpları Osmanlılar
aleyhine kıĢkırtmaları zirveye çıkmıĢtı.108
Rusya‟dan en fazla etkilenen Sırplar olmuĢtu. 1861 yılından
itibaren Sırbistan‟da yaĢayan Müslümanlara karĢı düĢmanca bir tutum
ve davranıĢ içine girmeye dolayısıyla da Sırbistan‟daki Osmanlı
askerlerinin çıkarma hazırlıklarına baĢladılar.
Rusya sempatizanı I.S. Aksakov, 1862‟de “Sırbistan Üzerine”
baĢlıklı makalesinde, bütün Slav halklarının Osmanlı hâkimiyetinden
kurtulması gerektiğinden, isyan için en uygun Slav grubunun Sırplar
olduğundan bahsediyordu.
Bu sırada Panislavistlerin etkisini iyice gören Prens Gorcakof„un
Sırplara maddi ve manevi desteğini bildirmesi de Sırpları daha da cesur
hâle getirdi.
106
Şimşir, a.g.e., s. LXIII.
Şimşir, a.g.e., s. LXIV.
108
Kocabaş, a.g.e., s. 69.
107
59
Bu tarihlerde, Sırbistan‟da Rus nüfuzu çok etkiliydi. Rusya 1867 1868‟de Sırp askerlerini eğitmek için subaylar göndermiĢti.109
Rusya‟nın Sırplara maddi ve manevi açıdan sürekli destek oluĢu,
onların
Büyük
Sırbistan
hayallerini
devamlı
olarak
gündemde
tutmalarına yol açıyordu.
Sırbistan‟ın bağımsızlığa doğru gidiĢinde Rusya her zaman aktif rol
oynamıĢtı.
Rusya‟nın
Balkanlardaki
etkisi
Panislavist
politikası
nedeniyle hiç azalmamıĢtı. Paris BarıĢ AntlaĢması‟ndan sonra da bu
etki bütün hızıyla devam etmiĢtir.
Yine
aynı
Ģekilde,
Paris
AntlaĢması‟ndan
sonra
Sırplar
imtiyazlarını geniĢletmek ve Osmanlı Devleti‟nden tamamen ayırmak
için çok çaba sarf ettiler. Mihailo Obrenoviç, Bosna-Hersek ile Karadağ‟ı
Sırbistan
topraklarına
katarak
Ortodoks
Sırplarının
bulunduğu
bölgelerde büyük bir Sırbistan Devleti kurmak istiyordu. Sırp yönetimine
geçer geçmez Sırbistan‟ın iç idaresini düzenlemeye, bir ordu kurmaya
ve Sırbistan‟a komĢu Slavlarla iyi geçinmeye ve bu grupları Osmanlı
Devleti‟ne karĢı kıĢkırtmaya baĢladı. Rusya, zaten yıllardır Sırplara
karĢı her türlü yardımda bulunuyordu. Sırp lider, Mayıs 1860‟da DıĢiĢleri
Bakanı Garachanine‟i Ġstanbul‟a göndererek beyliğin babadan oğula
geçmek üzere Obrenoviç ailesine verilmesini ve mevcut kanunları tadil
ederek yenileme hakkının verilmesini istedi. Osmanlı Devleti bu teklifi
reddetti.110
Sırplar, Belgrad‟ın 1862 Protokolü ile elinde kalmasından memnun
değillerdi. Fransa ve Rusya, Sırplıların yanındaydılar. Bu ortam
içerisinde çeĢitli iç ve dıĢ sorunlarla uğraĢmakta olan Osmanlı Devleti,
Sırbistan‟la aralarında kalelerin terki yüzünden çıkan anlaĢmazlık
nedeniyle beliren savaĢ ihtimalini büyük devletlerin de baskısı ile
çözümlemek
109
110
yoluna
Kocabaş, a.g.e., s. 709.
a.g.e.; s. 69.
gitti.
20
Mart
1867‟de
Osmanlı
Devleti
60
Sırbistan‟daki bütün kalelerden çekilmeye karar verdi. Böylece Kanuni
devrinden beri 345 yıldır Türk hâkimiyetinde bulunan Belgrad elden
çıkmıĢ oldu. Kıla-ı Hakaniye de denilen Belgrad, ġabaç, Semendire ve
Gladova kaleleri 18 Nisan 1867 bir fermanla Sırbistan‟a bıraktı.
Osmanlı Devleti, Balkanlarda genel bir ayaklanmanın önüne
geçmek
için
Belgrad‟ı
Sırbistan‟a
bırakmıĢtı.
Fakat
asırlarca
Osmanlı‟nın Avrupa‟daki en önemli mevkilerinden biri olan Belgrad‟ın
Sırplara bırakılması Osmanlı Devleti‟nde büyük üzüntü yaratmıĢtı.111
Osmanlı ve Sırp iliĢkileri bu kadar sorunlu bir Ģekilde devam ederken
Belgrad‟da 16 Haziran 1862‟de bir Sırp gencinin Osmanlı askeri
tarafından vurularak öldürülmesi, Belgrad‟da günlerce süren bir
Osmanlı - Sırp çatıĢmasına sebep oldu. Bu konu 1856 Paris BarıĢ
Konferansı gereğince hemen milletlerarası bir nitelik kazandı.112
Paris AntlaĢması‟nı imzalayan devletler Sırbistan - Osmanlı
sorunlarını görüĢmek için Ġstanbul‟da bir konferansın toplanmasını
istediler. Konferansta Fransa, Belgrad halkı ve bu Ģehirde bulunan
Sırplar için devamlı bir tehdit kaynağı olacağını düĢündüğü Belgrad
Kalesi‟nin Sırplara verilmesini istiyordu.
Osmanlı, devletin sürekliliği için Belgrad Kalesi‟nden çekilmeyi
kabul etmeyeceğini açıkladı. Avusturya ve Ġngiltere Osmanlı‟nın bu
açıklamasını destekliyorlardı. Fakat Rusya ve Fransa‟nın baskısıyla
Osmanlı Devleti, 8 Eylül 1862‟de Ġstanbul Protokolünü imzaladı. Bu
protokole göre;
- Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Sokod ve Doutza - Ġslimiye Kaleleri
Sırplara terk edildi.
- Belgrad, Gladova, Semendire ve ġabaç Kaleleri Osmanlı Devleti‟nde
kalacaktı.
- Önceden olduğu gibi Müslüman ahali yalnız kalelerde oturabilecekti.
111
112
Danışman, a.g.e.; s. 152-153.
Armaoğlu, a.g.e.; s. 274.
61
- Belgrad Ģehri içindeki Osmanlı karakolları kaldırılacaktı.
- Osmanlı Devleti muhtelif bir komisyonun göstereceği lüzum üzerine
Belgrad Kalesi‟ni Osmanlı mahallesi istikametinde geniĢletebilecekti.
- Kaleler dıĢındaki Müslümanların çıkarılması için mallarına karĢılık
tazminat alacaklar ve bu konuda Osmanlı ve Sırp hükûmetleri
antlaĢmaya varacaklardı.113 Bu antlaĢmanın, Osmanlı Devleti‟nin
aleyhine
olmasına
rağmen
Sırbistan
da
protokolden
memnun
kalmamıĢtı. Sırplar Osmanlıların Belgrad‟dan tamamen çekilmesini
istiyorlardı. Bu nedenle Osmanlı Devleti‟ne karĢı yürüttükleri isyan
hareketleri devam etti.
Sırplar amaçlarına ulaĢmak için de, bir taraftan Osmanlı Devleti‟nin
içinde
bulunduğu
durumdan
ve
Balkanlardaki
karıĢıklardan
yararlanmaya çalıĢırken, diğer taraftan büyük devletlerin Osmanlı
Devletine müdahale etme, özellikle de Rusya‟nın desteğini alma
beklentisi içinde olmuĢlardı. Bu nedenle Sırbistan statükoyu değiĢtirmek
için
Osmanlı
Devleti‟ne
karĢı
Balkanlarda
meydana
gelen
ayaklanmaların ya doğrudan hazırlayıcısı ya da çıkarları doğrultusunda
tarafı olmuĢtur.
1876 Sırp – Karadağ SavaĢı‟na kadar Sırbistan, Osmanlı
Devleti‟yle direkt çatıĢmalardan uzak durmaya çalıĢmıĢtı. Sırp Prensi
Obrenoviç 1860‟dan itibaren Sırp ordusunu güçlendirmek için çalıĢmıĢtı.
Sırbistan‟ın, bu tarihlerde Osmanlı Devleti aleyhine yaptığı faaliyetler,
isyan eden diğer Slav halklara yaptığı yardımlar ile sınırlı kalmıĢtır.
Sırbistan‟ın yardımları Bulgarlara bu dönemde de devam etmiĢtir.
1864 yılı içinde yine Sırbistan‟da kurulan on beĢ kiĢilik bir Bulgar
çetesi, Sırbistan‟dan Osmanlı topraklarına geçmiĢtir. Bir postaya
saldırmıĢ, bir Türk‟ü ve çiftlik sahibi bir Arnavut‟u öldürmüĢ, Balkanlarda
bir süre dolaĢtıktan sonra tekrar Sırbistan‟a dönerken on kiĢi çeteden
113
Danışman, a.g.e., s. 151.
62
ayrılmıĢ, kalan beĢ kiĢilik çete Sırbistan‟a geri dönmüĢtü sonbaharda da
dağılmıĢtır.114
1864 yılı içerisinde Sırbistan ve Eflak‟tan gönderilen üç küçük çete
Bulgarlar arasında yankı yaratmamıĢtı ve herhangi bir eyleme ikna
edememiĢti. Bulgar tarihçiler, küçük oldukları, birbirinden ayrı faaliyet
gösterdikleri için bu çetelerin büyük sonuçlar elede edemediklerini,
bununla beraber tecrübe biriktirdiklerini yazmıĢlardır.115
1867
yılında
gönderilmiĢtir.
Sırbistan‟dan
Birinci
çete
Bulgaristan
grubu,
1864
içlerine
tarihinde
üç
çete
Sırbistan‟dan
gönderilen ve geri dönmeyen Panayot Hitov yönetiminde kurulan otuz
kiĢilik bir çeteydi. 28 Nisanda Tuna geçmiĢ, on gün sonra Kocabalkan‟a
varmıĢ ve karĢılaĢtığı Türkleri öldürmüĢtü. Ġslimiye‟yi de dolaĢtıktan
sonra ağustos baĢında Sırbistan‟a dönmüĢtü.
Ġkinci çete, bir yıl önce Eflak‟tan Tuna Vilayetine geçmiĢ olan Filip
Totü‟nün ele baĢlığında kuruluĢtu. Otuz beĢ kiĢilik bir çete idi. 17 Mayıs
1867‟de
ZiĢtovi
yakınında
Tuna‟yı
geçmiĢtir.
Yolda
beĢ
Türk
öldürmüĢtü. Bunun üzerine çetenin Tuna‟yı geçtiği haberi Türk
makamlarınca anlaĢılmıĢ ve otuz kadar çeteci yaralanmıĢ veya
vurulmuĢtu. Geriye kalan beĢ kiĢi Kocabalkan‟da Panayot Hitov
çetesine rastlamıĢ ve onunla birlikte Sırbistan‟a dönmüĢlerdi.
1867‟de Sırbistan‟dan bir çete daha gönderilmiĢtir. Bu çete 1850
yılında Vidin köylü ayaklanmasına katılan Ġvan Kulin tarafından
hazırlanmıĢtı. Yüz altmıĢ kiĢilik bir çete idi. Fakat daha Sırp sınırını
geçerken Türk askerlerine rastlamıĢ kırk kiĢiyi kaybetmiĢtir. Geriye
kalanları Sırplar tarafından silahsızlandırılmıĢtı. Bulgar tarihçilerine
göre, Sırbistan önce bu çeteyi desteklemiĢ olduğu halde, sonradan ona
ihanet etmiĢ ve bu yüzden çete baĢarılı olamamıĢtı. 116 Bulgarların
114
Şimşir, a.g.e., s. LXIV.
a.g.e., s. LXV.
116
a.g.e., s. LXVI.
115
63
ayaklanmalar ile devam eden isyan hareketleri 1878‟de bağımsızlığına
kavuĢana kadar devam etmiĢtir. Osmanlı‟ya karĢı yıllarca Bulgarlara
yardım eden Sırplar, bu tarihten sonra ise Bulgarların yayılmacı
politikalarından endiĢe etmiĢlerdir.
1867 yılında, Sırbistan‟da Rusya‟nın etkisi ve yardımları zirveye
çıkmıĢtı. Rus Harp Bakanı Milyutun 1867–1868‟de Sırp askerlerini
eğitmek için subaylar göndermiĢti. Panislavist tahriklerden de çok
etkilenen Sırplar kendilerini “Büyük Güney Slav Ġmparatorluğu‟nun baĢı”
olarak görmeye kendilerini inandırmaya baĢlamıĢlardı. 117 Gelecek için
hedefi Sırp Ortodoks topraklarını ele geçirmekti. Sırbistan, Karadağ ile
1866‟da, Yunanistan ile 1867‟de ve Romanya ile 1868‟de antlaĢmalar
imzalamıĢtı. Sırbistan, kendisini Balkanlardaki milliyetçi hareketlerin
merkezi yapmıĢtı.118
Sırplar 1875‟teki Bosna-Hersek Ayaklanması‟nın çıkmasında da
çok
etkin
rol
Ayaklanması‟nın
oynamıĢlardı.
nedenleri
Hatta,
üzerinde
1875‟teki
duran
bazı
Bosna-Hersek
araĢtırmacılar,
ayaklanmanın en önemli nedeninin Balkanlarda büyük bir Slav devleti
yaratmayı amaçlayan Sırbistan ve Karadağ‟ın faaliyetlerinin, ya da
bunlar arasındaki rekabetin bir sonucu olarak görmüĢlerdi. Belgrad‟ın
bu sıralarda Osmanlı Devletine karĢı Balkan ayaklanmalarının merkezi
haline gelmesi, ayaklanmanın Panslavist bir mahiyet de almasında
Sırbistan‟ın
büyük
rolü
olmuĢtu.
Hatta,
Sırpların
ayaklanmanın
hazırlayıcıları arasında bulunduğu görülmektedir. Balkan tarihçisi
Stojanovic, Bosna-Hersek Ayaklanması‟nın Sırp hazırlıklarının ve
Sırbistan ile birleĢmek amacıyla yapılan propagandanın bir sonucu
olarak düĢünmüĢtür. BaĢka bir tarihçi Iseminger ise Sırbistan‟ın
ayaklanmadaki
rolünü
daha
ileri
götürerek,
ayaklanmanın
“Pansırbizmin” bir sonucu olduğunu ileri sürmüĢtür. Ġngiltere‟nin
117
118
Kocabaş, a.g.e., s. 70.
Jelavıch, a.g.e., C.I, s. 272.
64
Saraybosna Konsolosu Holmes‟in ayaklanmanın baĢlamasından iki ay
sonra Elliot‟a gönderildiği bir mektupta da Sorunun Osmanlı yönetimine
karĢı yürütülen bir Slav savaĢı olduğu, çözümün ise Belgrad‟da
aranması gerektiğini belirtmiĢtir.119
Sırbistan‟da
büyük
bir
heyecan
uyandıran
Bosna-Hersek
ayaklanması, her fırsatta Sırplar tarafından maddi ve manevi olarak
desteklenmiĢtir. Bu destek ayaklanmanın baĢlarından itibaren sürekli
olarak Sırpların sınırı geçerek asilerle biraraya gelmiĢlerdi. Asilere
katılan Sırpların sayısı bazen büyük rakamlara ulaĢabilmiĢtir. Örneğin
ayaklanma bölgesindeki Ahmet Muhtar PaĢa‟nın verdiği bilgiye göre I.
Duga Boğazı SavaĢı‟nda Sırpların ve Karadağlıların sayısı on dört bini
bulmaktaydı. Bölgedeki Osmanlı komutanlarının mart-nisan aylarında
gönderdikleri raporlar bile, asilerin çoğunluğunun Sırplardan ve
Karadağlılardan oluĢtuğunu göstermiĢtir. Ayaklanmaya katılan Sırplar
arasında eski Sırp yetkililerin de bulunduğu tespit edilmiĢtir. Ayaklanma
bölgesine geçerek asilere büyük destek veren Sırplar, bazen de
bağımsız müfrezeler Ģeklinde Osmanlı kuvvetlerine karĢı direkt olarak
çatıĢmaya girmiĢlerdir. Diğer taraftan Sırbistan asilerin erzak ve silah
temin ettikleri stratejik bir bölge idi. Örneğin; Sırbistan‟daki Ragusa,
asilerin barut, kurĢun ve silah gibi ihtiyaçlarını karĢılamak için günlük
olarak uğradıkları merkezlerden biri idi.120
Sırp yetkililer de ayaklanmaya Sırpların destek verdiklerini kabul
etmekteydiler.
Ancak
Sırp
yönetimi,
bu
destekte
Sırp
resmi
makamlarının payı olduğunu kabul etmemiĢlerdir. Sırp yönetimine göre,
ayaklanmaya destek verenler, resmi Sırp temsilcileri ya da subayları
değil,
Sırbistan‟dan
giden
gönüllüler
idi.
sempatiyle bakmıĢ ve destek vermiĢlerdir.121
119
Aydın, a.g.e., s. 923.
a.g.e., s. 924.
121
a.g.e., s. 924.; Armaoğlu, a.g.e. , C.I, s. 494.
120
Sırplar,
ayaklanmaya
65
Sırbistan, Osmanlı Devleti‟ni siyasi ve askerî açıdan zafiyete
uğratacak çetecilik hareketlerine Rusya‟nın da desteği ile devam
etmiĢtir.
II.IV. Osmanlı - Sırp ve Karadağ Harbi (1876)
Bosna-Hersek ayaklanması ile Bulgaristan olayları ve Avrupa
devletlerinin isyancılar yararına iĢe karıĢmaları, Sırbistan ve Karadağ‟a
da
bağımsızlıklarını
kazanmak
veya
hiç
olmazsa
muhtariyet
imtiyazlarını geniĢletmek için ümit vermiĢti.
Sırp ve Karadağ gönüllüleri, Hersek ayaklanmasına baĢlangıçtan
beri yardım etmiĢlerdi. Ayrıca, Rusya ve Avusturya devletlerinin de
kıĢkırtması ile Belgrad‟da basın, açıkça Slav birliği için yayın yaparak
Sırpların, Hırvatların, Slovenlerin ve Bulgarların bağımsız bir egemenlik
altında toplanması tezini savunmaktaydı.122
Bu sırada, Rusya, Balkanlarda Slavları Osmanlı egemenliğinden
kurtarmak için geniĢ çapta Slavcılık - Panislavizm propagandası
yapmaktaydı
Almanlara ve Ġtalyanlara yenilen ve toprak kaybına uğrayan
Avusturya, prestijini kurtarmak için Balkanlara yönelmiĢti. Bosna ve
Hersek‟i ele geçirmek ve hatta Selanik‟e kadar uzanarak Arnavutluk ve
Makedonya‟yı da egemenliği altına almak istiyordu.
Almanya, Rusya ve Avusturya‟nın Balkanlarda uğraĢmalarını ve
hatta bu bölgede çatıĢmalarını kendi yararına bulmaktaydı.
Ġngiltere, Balkan statükosunun değiĢmesine taraftar değilse de tek
baĢına bir Ģey yapamayacağından sükûnetin sağlanması için Osmanlı
122
Karal, a.g.e. , C.VIII, s. 14.
66
Devleti‟nin bazı tavizlerde bulunmasını istiyordu. Bu suretle Avrupa
siyasetinin ağırlık merkezini Balkanlar teĢkil ediyordu.
1875 yılında Sırbistan Prensi Milan‟a ve Karadağ Prensi Nikola‟ya
Osmanlı Devleti‟nin zayıflığından faydalanmaları için büyük baskı
yapılıyordu. Karadağ Prensi Nikola‟ya geniĢ çaplı bir eylemden yanaydı
ama Sırbistan Prensi Milan yeni bir isyan hareketi için müteredditti.
Sırpların büyük çoğunluğu bir eylemden yanaydı. Fakat Milan,
Sırbistan‟ın Osmanlı Devleti ile yapacağı bir savaĢ için hazır olmadığını
düĢünüyordu. Fakat baĢta Rusya olmak üzere büyük devletler
Sırbistan‟ı Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyana teĢvik ediyorlardı.123
Rusya ve Avusturya propagandası etkisi ile Sırbistan ve
Karadağ‟ın Osmanlı Devleti‟ne karĢı düĢmanca hareketleri artmaktaydı.
Abdülaziz‟in tahtan indirilmesi ve bundan sonra meydana gelen olaylar
ile iktisadi durumun bozukluğu Sırplara ve Karadağlılara daha da
cesaret veriyordu.
Ruslar tarafından Sırplara para ve gönüllü yardımları yapılıyordu.
Panislavist hareketinin savunucularından Rus General Çernayev‟de,
Sırp ordusunun Morava bölüğünün baĢına geçmek için 1876 Mayıs
ayında Belgrad‟a geldi. Sırp kamuoyunun baskısı ile birleĢen Panislavist
hareketin boyutu Sırp Prensi Milan‟ın bile hayallerinin ötesindeydi. Sırp
Prensi Milan‟ın da savaĢ için ikna olması ile Sırplar ve Karadağlılar
arasında birlik sağlanmıĢ ve Osmanlı Devleti‟ne karĢı savaĢa girmeleri
kararlaĢtırılmıĢtı. Karadağ ve Sırbistan, Bulgaristan‟da da bir isyan
çıkacağını ve Bosna-Hersek‟teki isyancılardan da yardım geleceğini
düĢünüyorlardı.124
Osmanlı Devleti, Rusya‟nın desteği ile geniĢ çaplı bir SırbistanKaradağ ayaklanması olacağını hem dıĢ politikanın gidiĢatından hem
de bölgeden gelen muhabere ile görmüĢtü. Bosna-Hersek valiliği
123
124
Jelavich, a.g.e., s. 385.
a.g.e., s. 385.
67
görevinde de bulunmuĢ (bir ay kadar) olan Ahmet Hamdi PaĢa 125
Karadağlılarla Sırpların Osmanlı‟ya isyan için birlikte hareket ettikleri,
silah dağıtımı yaptıkları ve eksiklikleri tamamlamaya çalıĢtıklarına dair
bilgileri Ġstanbul‟a bildirmiĢti.126
Bir yandan askerî hazırlıklar yapılırken öte yandan Sırp ordusunun
baĢına bir Rus subayının getirilmesi ve Sırp askerlerinin de bazı sınır
olaylarına neden olmuĢları üzerine Osmanlı Devleti 9 Haziran 1876‟da
Sırbistan‟dan durumun açıklanmasını istemiĢti.
Milan, bir hafta kadar sonra verdiği cevapta, Çerkez ve Arnavut
Kurulu kuvvetlerinin sınırı geçerek yağma yaptığını ve bu arada
öldürülenler
ticaretine
olduğunu,
zarar
Bosna-Hersek
verdiğini,
ayaklanma
ayaklanmasının
bölgesinden
Sırbistan
Sırbistan‟a
sığınanların yiyecek ve iskân bakımından Sırbistan‟ı zorluklarla
karĢılaĢtırdığını ve bu hareketlerin memlekette huzuru bozduğunu ileri
sürerek Ģu önerilerde bulunmuĢtu:
“Bir türlü bastırılamayan Hersek ayaklanmasının yatıĢtırılması
görevi Sırp ordusuna verilmelidir. Sırp ordusu bu görevi iftiharla kabul
edecek ve kısa zamanda baĢaracaktır. Böylece bu toprakları Osmanlı
Devleti‟nin Sırbistan‟a bırakması ile arzu edilen huzur ve rahatı yeniden
sağlanacak ve Osmanlı Devleti‟nin Sırbistan üzerinde olduğu gibi
Bosna-Hersek üzerindeki egemenliği de daha garantili olarak devam
edecektir.” deniliyordu.
Osmanlı Devleti‟nin, bu öneriyi kabulü olanaksızdı. Esasen,
Osmanlı Devleti‟nin cevap vermesine vakit kalmadan Sırbistan, 1
Temmuz 1876 günü Osmanlı Devleti‟ne karĢı savaĢa girdi. Bir gün
sonra da Karadağ, müttefiki olan Sırbistan‟ın yanında yer aldığını
125
126
Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Anılar I, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996, İstanbul, s. 110.
Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Gnkur. ATASE Yayınları, s. 102, Ankara, 1996, s. 25.
68
Osmanlı Devleti‟ne bildirdi.127 Bu suretle Osmanlı Devleti ile Sırbistan
ve Karadağ arasında savaĢ baĢlamıĢ oldu.
SavaĢın baĢlaması Sırplar arasında ve Karadağ‟da ve baĢta
Rusya olmak üzere diğer Slav halklar arasında büyük heyecan yarattı.
Sırp Prensi Milan yayınladığı savaĢ emrinde hedef olarak Orta Çağ‟da
kurulmuĢ olan büyük Sırp Ġmparatorluğunun sınırları gösteriliyordu.
Sırplar, birkaç hafta içinde ordularının Ġstanbul kadar gideceğine kesin
olarak bakıyorlardı. Basında baĢkentin Belgrad‟dan Sofya veya
Selanik‟e taĢınması bile konuĢuluyordu. Avusturya‟nın idaresi altındaki
Slavlarda, Sırplara ve Karadağlılara yardımda bulunuyorlardı. Avrupa
kamuoyunda genel kanaat Osmanlı Devleti‟nin mağlup olacağıydı. 128
SavaĢ baĢlamadan Sırp Prensi Milan‟ın yeni bir savaĢa hazır
olmadıkları konusunda gösterdiği tereddüt doğru çıkmıĢtı. Karadağ
ordusu az da olsa baĢarılı idi. Fakat Sırp ordusunun durumu çok
kötüydü
idi.
Rus
komutan
Çernayev‟de
bu
savaĢta
baĢarı
gösterememiĢti. Sırplar savaĢın ilk haftalarında; 3 Temmuz‟da NiĢ
yakınlarında,
8
-
9
Temmuzda
Eskikilise
tabyasında
yapılan
muharebelerde kayıplar vererek geri çekilmiĢlerdi.129 SavaĢın Sırplar
aleyhine geliĢmesi üzerine Temmuz ayında Rusya ve Avusturya
devletleri durumu gözden geçirmek için toplandılar. Burada çıkarları
konusunda bir anlaĢmaya vardılar. Bu toplantıda kabul ettikleri bir
prensip anlaĢmasına göre Rusya ve Avusturya, savaĢın sonucuna göre
hareket edeceklerdi. Osmanlı Devleti kazandığı takdirde toprak
dağılımındaki statüko korunacak, Balkan devletleri kazandığı takdirde
ise Osmanlı toprakları paylaĢtırılacaktı. Sırbistan ve Karadağ‟ın
toprakları geniĢleyecek, Yunanistan Teselya ve Girit‟i alacaktı. Osmanlı
toprakları, büyüklükleri kararlaĢtırılmamıĢ olan üç özerk devlete
127
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 15-16.
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 17.
129
ATBD, s. 42, 45.
128
69
bölünecekti. Bulgaristan, Rumeli ve Arnavutluk. Ġstanbul serbest bir
Ģehir olacaktı. Rusya, Besarabya‟yı alacak ve Rus sınırları Kafkasya‟ya
kadar geniĢleyecekti. Avusturya ise Bosna-Hersek‟te bazı imtiyazlar
elde edecekti. Avusturya daha sonra Bosna-Hersek‟in tüm topraklarını
ilhak ve karar hakkının kendilerine ait olduğunu iddia ederken Rusya,
Bosna‟nın kuzeybatısında küçük bir bölge olan Türk Hırvatistan‟ının
Avusturya‟ya verildiğini ifade etti.130 AntlaĢmada büyük Sırbistan‟ın
kurulamayacağı da tespit edilmiĢti.131
AntlaĢmaya göre, Osmanlı Devleti‟nin savaĢı kazanması bir
kazanç sağlayamayacak ancak bazı topraklarının paylaĢılmasını
önleyecekti.
Osmanlı kuvvetleri, beĢ birlik hâlinde teĢkilatlanmıĢ olup bunlardan
üçü Sırbistan‟a ikisi de Karadağ‟a karĢı sefere memur edilmiĢti.
Sırbistan‟a karĢı görevlendirilen birlikler; Vidin, NiĢ ve Yenipazar
dolaylarında toplanmıĢtı. Vidin‟deki kuvvetler Osman Nuri PaĢa,
NiĢ‟tekiler Ahmet Eyüp PaĢa, Yenipazar‟dakiler de Ali PaĢa ile Mehmet
PaĢa komutasına verilmiĢlerdi.
Karadağ‟a karĢı ayrılan ĠĢkodra grubu DerviĢ PaĢa, Hersek grubu
da Ahmet Muhtar PaĢa‟nın komutasında bulunuyordu. Bütün bu
birliklerin toplamı Mısır Hidivi Ġsmail PaĢa‟nın gönderdiği üç alay
nizamiye askeri ve gönüllü olarak katılan diğer erler de dâhil olmak
üzere 100.000 kiĢi kadar tahmin ediliyordu. Sefer komutanlığına Serdarı Ekrem Abdülkerim PaĢa atanmıĢtı.
Sırp ordusu dört birlik hâlinde tertiplenmiĢti. Birincisi Yenipazar
Tümeni olup General Ranko komutasında, ikincisi Ġbar Tümeni olup
Zack Komutasında, üçüncüsü Güney Ordusu adında birlikler olup Rus
Generali Çernayef komutasına verilen birlikler ve dördüncüsü de Timok
Tümeni idi. Bütün bu kuvvetlerin toplamı 35.000‟i muntazam ve gerisi
130
131
Jelavich, a.g.e., s. 387.
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 18.
70
gönüllü olmak üzere 150.000 kiĢi kadardı. BaĢkomutan Sırp Prens
Mihal‟di. Sonradan savaĢ sırasında BaĢkomutanlığa Rus Generali
Çernayef getirilmiĢ ve kendisine büyük yetkiler verilmiĢti.132
Sırp ordusunda süvari kuvveti hemen hemen yok gibiydi. Subay
kadrosu ve özellikle yüksek komutanlar gerek sayı ve gerekse değer
yönünden yetersizdi.
Sırp
ordusu
piyade
tüfeği
cephanesi
ve
top
mühimmatı
bakımından çok zengindi. Ordunun ulaĢtırma hizmetleri ve yiyecek iĢleri
iyi düzenlenmiĢti. DıĢ memleketlerden, Kızılhaç tarafından bir hayli
doktor ve hastahane malzemesi gönderildiğinden ordunun sağlık iĢleri
daha iyi durumdaydı.133 Karadağ‟ın seferber hâle koyabileceği kuvvet
ancak 40.000 kadardı. Ordu muhtaç olduğu taĢıt araçlarından
yoksundu. Karadağ ordusu normal bir savaĢ yapacak kadar eğitim
görmemiĢti.134
SavaĢ, Sırpların ve Karadağlıların saldırısı ile baĢladı. Prens Milan,
Drina suyu üzerinden Bosna-Hersek‟e doğru saldırmanın Avusturya‟yı
gücendirebileceğini ve bu devletin Bosna-Hersek‟e karĢı harekete
geçebileceğini düĢünerek bu yönden taarruza geçmemiĢti. Sırbistan
ordusu büyük kuvvetleri ile Morova ve Timok vadilerinden taarruza
geçerek Bulgaristan‟ı istila etmeye çalıĢacak ve bu sırada bir kısım
kuvvetlerle de Bosna-Hersek yönünde harekâta giriĢecekti.
Bu plan, kuvvetlerin geniĢ bir cepheye dağılması demek
olduğundan sakıncalıydı. Sırplar, bu plana göre üç noktadan, yani Vidin,
NiĢ ve Yenipazar yönlerinde saldırıya geçtiler. Vidin Bölgesi Komutanı
Osman Nuri PaĢa, Sırp kuvvetlerinin saldırısını durdurdu ve sınırın
ötesine attı. Bundan sonra da taarruza geçerek Sırpları yendi. Birçok
esir top ve mühimmat ele geçirdikten sonra, Timok Nehri‟ni geçmek
132
a.g.e., s. 18-19.
İ.Hakkı, 1876 - 1878 Osmanlı – Sırp Seferi, Askeri Matbaa, İstanbul, 1934, C.I, s. 41.
134
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 19.
133
71
üzere köprü kurmaya baĢladı. Sırp kuvvetleri batıya çekildi. Osman
PaĢa kuvvetli bir suretle berkitilmiĢ Zayçar Kasabası‟na girdi.135
Bu sırada, NiĢ bölgesinde General Çernayef komutasında saldırıya
geçen Sırplar, önce ileri sürülmüĢ olan Osmanlı emniyet birliklerini geri
atarak ilerlemeye baĢladılarsa da daha sonra Süleyman Hafız PaĢalar
komutasındaki birlikler Çernayef kuvvetlerini sınırın ötesine atmayı
baĢardılar.
Sırpların bu yenilgilerini Osmanlı Devleti, Sırpların bir an evvel
barıĢa zorlamak için Serdar-ı Ekrem Abdülkerim PaĢa‟ya hemen
Belgrad üzerine yürümesi emrini verdi. Bu emrin yerine getirilmesi için
Osmanlı ordusunun top, cephane ve ulaĢtırma araçlarına ihtiyaç vardı.
Bu noksanlığa rağmen Abdülkerim PaĢa, kuvvetlerini iki koldan Sırp
büyük kuvvetlerinin toplanmıĢ bulunduğu Aleksinaç üzerine yürüttü.
Birbirini izleyen baĢarılı savaĢlardan sonra burasını kuĢattı. Buradaki
berkitme çok iyi hazırlandığından kuĢatma uzadı.
Sırplar, Yenipazar bölgesine de aynı zamanda saldırmıĢlardı.
Hedefleri; Bosna‟yı Rumeli‟ye bağlayan boğazları ele geçirmek ve bu
suretle Karadağ ile birleĢip Bosna‟yı imparatorluktan ayırmaktı. Serdar-ı
Ekrem Abdülkerim PaĢa, Sırpların böyle bir hareket yapacağını daha
önceden düĢündüğünden gerekli tedbirleri almıĢtı. Her biri seçkin
komutanlardan olan Mehmet Ali, Cemil, Mustafa ve Fuat PaĢaları, MüĢir
DerviĢ PaĢa‟nın
komutasında bu
bölgenin
savunulması iĢi ile
görevlendirmiĢti. Sırpların burada yaptıkları saldırılar bir baĢarı
sağlamadığı gibi Osmanlı kuvvetleri bu bölgede Sırp sınırını aĢarak
bazı yerleri ele geçirmiĢlerdi.
Karadağ
savaĢlarında
kesin
bir
sonuç
sağlanamamıĢtı.
Karadağlılar, savaĢçı olduklarından aynı zamanda arazinin verdiği
imkânlardan da yararlandıklarından, muntazam kuvvetlerle ve klasik
135
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 20.
72
savaĢ usulleri ile onları yenmek mümkün değildi. Bu nedenle iki taraf da
birkaç kez yenilmiĢ ve bu yenilgiler savaĢı durdurmak veya sona
erdirmek bakımından bir etki yapmamıĢtı.136
Önceleri üç koldan yapılan Sırp saldırılarının geri atılması, savaĢın
Sırp topraklarına geçirilmesi ve Aleksinaç‟ın kuĢatılması Sırpların
ümitsizliğe düĢmesine neden oldu. Prens Milan, 24 Ağustos 1876‟da
büyük devletlerin Belgrad‟daki temsilcilerine baĢvurarak mütareke
yapılması için aracılık yapmalarını istedi. Bu sırada Rusya, Osmanlı
Devleti
zararına
bir
durum
almıĢ;
Bulgaristan‟daki
olaylar
ise
Ġngiltere‟deki siyasi havanın Osmanlılar aleyhine dönmesine neden
olmuĢtu. Ġngiltere Devleti, Ruslardan önce davranmak gayreti ile
Osmanlı Devleti‟ne mütareke yapmasını tavsiye etti. Bunun için de
Osmanlı Devleti‟nin hemen muharebeyi durdurması istendi. Aksi hâlde,
Rusya‟nın Slav olması nedeni ve ırkdaĢlarını korumak bahanesiyle
kuvvete baĢvurmasının mümkün olacağı belirtildi. Diğer devletler de
harbin baĢından beri devam eden tarafsızlıklarını bırakarak Ġngiltere‟nin
mütareke önerisini desteklemiĢlerdi.
Osmanlı Devleti, Sırbistan beyliğini kendi egemenliğinde bildiği için
devletlerin aracılığı ve kefaleti altında onunla resmî bir mütareke
yapmayı kabul etmeyerek Serdar-ı Ekrem Abdülkerim PaĢa‟ya savaĢ
harekâtını durdurmasını emretti. Bundan sonra da barıĢ koĢullarını 14
Eylül 1876‟da büyük devletlere bildirdi.
BarıĢ koĢulları Ģunlardı: Sırp Knezinin Ġstanbul‟a gelerek padiĢaha
tazimlerini sunması, 1867‟de muhafazası Sırp knezine verilmiĢ olan
kalelerin geri verilmesi, milis askerinin terhis edilmesi ve asayiĢin
sağlanması için on binden fazla nizamiye asker ile iki bataryadan fazla
136
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 21.
73
top bulundurulmaması ve miktarı sonradan saptanacak bir harp
tazminatı ödenmesi.137
Ġngiltere bu koĢulları uygun bulmadı. KarĢılık olarak kendisi 21
büyük devletlerin de onayını alarak Ģu koĢulları ileri sürdü: Sırbistan ve
Karadağ‟ın savaĢtan önceki imtiyazları yenilenecek, Bosna-Hersek
bölgesinde
muhtariyet
idaresi
kurulacak,
Bulgaristan‟da
ıslahat
yapılacak, ayrıca Sırbistan‟la iki aylık bir mütareke yapılacaktı.
Osmanlı Devleti bu önerileri; “padiĢahımız bütün azınlıklara her
türlü imtiyazları veriyor ve fermanlarıyla bunu halka söz verir ilân ediyor,
bundan
Bosna-Hersek
ve
Bulgaristan
ahalisinin
de
tamamıyla
yararlanacakları açıktır. Öyle farklı farklı imtiyaz vermek adeta mülkü
dağıtmak demek olduğundan imtiyaz maddesinin reddetine..” kararı
alarak Ġngiltere‟nin yaptığı antlaĢma Ģartlarını kabul etmemiĢtir.138
Osmanlı Osmanlı ordusunun Sırbistan‟daki baĢarılarını hiçe
saymakta ve Bosna-Hersek ve Bulgaristan‟da Osmanlı egemenliğini
zayıflatmaktaydı. Osmanlı Devletine sunulan antlaĢma maddeleri,
Osmanlı ordusunun Sırbistan‟daki galibiyetini olmamıĢ gibi göstermekte
ve
Sırbistan,
Bosna-Hersek,
Bulgaristan‟da
Osmanlı
idaresini
zayıflatmakta idi. Fakat antlaĢmayı reddeten Osmanlı, topraklarındaki
halklar üzerinde ıslahat yapmak adına sürekli Osmanlı içiĢlerine
karıĢmalarını önlemek için meĢrutiyet idaresinin kurulmasına karar
verildi. Bu karar ilgili devletlere bildirildi.
Mütareke ve barıĢ koĢullarının saptanmasıyla uğraĢıldığı sırada
Sırbistan, ordusunun eksikliklerini tamamlamaya çalıĢmıĢtı. Rusya‟dan
subay, astsubay, silah ve harp gereçleri getirmiĢti ve savaĢ mevzilerini
sağlamlaĢtırmıĢtı. Aynı zamanda baĢta Ġngiltere olmak üzere büyük
devletlerin Osmanlı Devleti zararına döndüklerini görünce de 25 Eylül
1876‟da yeniden savaĢa baĢlamıĢtı.
137
138
a.g.e., s. 23.
ATBD, s. 83.
74
SavaĢın bu döneminde de Osmanlı kuvvetleri giriĢini ele aldılar.
Abdülkerim PaĢa‟nın 29 Ekimde Çernayef kuvvetlerine karĢı taarruzu
baĢarıya ulaĢtı. 29 Ekimde Sırp mevzileri Osmanlıların eline geçti.
Çernayef‟in karĢı saldırıĢı da baĢarısızlığa uğratıldı. Sırplar tekrar
yenildiler. Çernayef de Belgrad‟a çekildi. Bunun üzerine Sırp ordusunda
panik baĢ gösterdi. Sırpların bu bölgedeki diğer kuvvetleri de
yenildiğinden Sırp kuvvetleri Belgrad‟ı bırakarak daha gerilere çekildi.
Bunun sonunda aylardan beri direnmekte olan Aleksinaç teslim oldu. Bu
suretle Belgrad yolu açılmıĢ Sırbistan‟ın iĢgali kolaylaĢmıĢtı. Sırp
ordusunun yenilmesi, Belgrad‟da büyük heyecan uyandırdı. Eli silah
tutan herkes Belgrad‟ı savunmaya çağırıldı. Aynı zamanda Sırp Prensi
Milan, Rusya‟nın iĢe karıĢmasını istedi. Rus çarı, Sırbistan‟ın yenilmesi
ile
Rus
nüfuzunun Balkanlardan silineceğini bildiğinden
gerekli
giriĢimlerde bulunmaya kararlıydı.
31 Ekimde Ġstanbul‟daki Rus Elçisi Ġğnatiyef, Osmanlı Devleti‟ne
kırk sekiz saatlik bir ültimatom verdi. Bu ültimatomda, Sırbistan ve
Karadağ ile iki aylık kayıtsız ve Ģartsız bir mütareke yapılmadığı
takdirde, bütün elçilik memurları ile birlikte Ġstanbul‟dan ayrılacağını ve
bu
hareketin
sorumluluğunun
Osmanlı
Devleti‟ne
ait
olacağını
bildirilmiĢti.
Osmanlı Devleti ya ültimatomu kabul etmek veyahut Rusya ile
harbi göze almak zorundaydı. Böyle bir savaĢta Osmanlı Devleti büyük
devletlerden hiçbirinin maddi ve manevi yardımını bekleyemezdi.
Hâlbuki askerî ve mali durumu böyle bir savaĢa girmesine elveriĢli
değildi. Bu nedenle Rus ültimatomu kabul edilerek Sırbistan ve Karadağ
ile mütareke yapıldı.139 Konferans, 12 Aralık 1876‟da baĢladı. Diğer
delegeler önce aralarına Osmanlı delegelerini almadan toplanıp
Sırbistan ve Karadağ ile yapılacak barıĢ antlaĢmasının koĢullarını
139
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 23, 24.
75
içeren ve Bulgaristan ile Bosna-Hersek‟e verilecek özerk idareye dair
olan geniĢ raporlar hazırladılar. Bu sırada Osmanlı Hükûmeti de
MeĢrutiyet Anayasası‟nı hazırlamıĢtı. Avrupa devletleri aralarında
kararlaĢtırdıkları önerileri bildirmek üzere 23 Aralık 1876‟da Osmanlı
Hariciye Bakanı Safvet PaĢa baĢkanlığında toplandıkları sırada
MeĢrutiyet‟in ilan edildiğini bildiren top sesleri geldi. Bu sırada Safvet
PaĢa ayağa kalkarak;
“Sayın üyeler, iĢittiğiniz Ģu top sesleri bu andan itibaren bütün
Osmanlı Devleti de MeĢrutiyetle idare edilen devletler topluluğuna dâhil
olmuĢtur. MeĢruti idare bütün Osmanlı uyrukluların özgürlüklerine kefil
olduğundan toplantının gereksiz bulunduğu” biçiminde bir konuĢma
yaptıysa da, Rus delegesi Ġğnatief‟in karıĢmasıyla bu konuĢma etkisiz
kaldı ve konferansa devam edilerek Ģu kararlar alındı:
- Bulgaristan (Tuna vilayeti); Bulgaristan ve ġark-ı Rumeli, özerk
vilayetlere ayrılacak. Bunların idaresi Avrupalı devletler tarafından
atanan bir komisyona verilecek ve bu vilayetlerin uygun bulacağı birer
vali atanacak,
- Bulgaristan ile Bosna-Hersek‟ e özerklik verilecek,
- Karadağ‟a bir kısım arazi verilerek Karadağ tatmin edilecek,
- Osmanlı ordusu, Sırbistan‟dan otuz gün ve Karadağ‟dan on gün
içerisinde çekilecek,
- Bosna-Hersek için özerklik verilmesine çalıĢılacaktı. 140
Devletin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüyle bağdaĢmayan bu
karar Osmanlı Meclisinde oy birliğiyle reddedilince elçiler Ġstanbul‟u terk
ettiler. Bu red cevabı özellikle Rusya‟da büyük reaksiyona sebep oldu.
Rus II. Aleksandre, Osmanlı Devleti‟ne harp açmak üzere iken diğer
Avrupa devletlerinin düĢüncelerinin alınması gerektiği düĢünülerek bu
harekâttan bir süre vazgeçti. Rusya, Avrupa devletlerine Ortodokslarla
140
Danışman, a.g.e., s.46-49.
76
ilgili sorunları çözümlemek için Rusya‟nın müdahale etmesi durumunda,
Osmanlı
Devleti‟nin
Batılı
devletler
tarafından
himaye
edilip
edilmeyeceğini sordu. Avrupa devletleri Osmanlı Devleti aleyhine
dönmüĢlerdi. Rus isteklerine karĢı -Ġngiltere hariç- olumlu yanıt verdi.
Bunun üzerine Rusya hem diplomatik eylemlerine hem de savaĢ
hazırlıklarına hız vermiĢtir.
Osmanlı Devleti‟nin Ġstanbul Konferansı Ģartlarını reddettiği gibi 31
Mart 1877‟de Londra Protokolü adıyla sunulan yeni istekleri de 12 Nisan
1877‟de reddetmiĢtir.141 Rusya, bu protokollerin reddinin savaĢ nedeni
olacağını daha önceden bildirmiĢti. Görünürdeki neden Ġstanbul ve
Londra protokollerinin reddi olan, gerçekte ise egemenliğini Balkanlara
ve Boğazlara yayma siyasetinin uygulaması olan harp, Ġstanbul
Konferansının dağılması ile baĢlayacaktır.
Osmanlı Devleti, bütün iyi niyet ve çabalarına karĢın bir Osmanlı Rus savaĢının önüne geçememiĢtir.
II.V. 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı ve Bu Dönemde Sırp Çete
Hareketleri
1853-1856 Kırım Harbi‟nden beri dıĢarıdan aldığı borçlarla mali
durumu bozulan Osmanlı Devleti‟nin dıĢ borçları da sarayca yapılan
hesapsız harcamalar nedeniyle hızla artmıĢtır. Ekonomik durumun
düzelmesi için 6 Ekim 1875‟de tenzili faiz kararı nedeniyle borçlarının
beĢ yıl süreyle borçların faizlerinin yarısının nakit diğer yarısının da %
15 faizli bir senet ile ödeyeceğini bildirmesi devletin içte ve dıĢta mali
itibarını tamamen sarsılmıĢtı.142 Bu sırada Rusya‟nın desteğiyle ilk
olarak 1875 yılında Hersek, 1876 yılında Bulgarlar ayaklandı. Bulgar
141
142
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 39, 40.
Karal, a.g.e., C.VII, s. 239.
77
ayaklanması kısa sürede bastırıldı. Hem mali operasyon, hem Bulgar
isyanının bastırılması sırasında çıkan olaylar Avrupa kamuoyunun
büsbütün Osmanlı aleyhine geliĢmesine neden olurken aynı zamanda
Osmanlı kamuoyunda da büyük hoĢnutsuzluk yarattı. Bu durumdan
yararlanan
Mithat
PaĢa‟nın
desteğiyle
ayaklanan
medrese
öğrencilerinin 10 Mayıs 1876‟da yaptığı gösteri sonunda kabine
değiĢikliği gerçekleĢti. Yeni kurulan kabinede yakın arkadaĢları bulunan
Mithat PaĢa meĢrutiyet hazırlıklarına baĢladı.143 Kendisinden, daha
önce, padiĢahlığa geldiği takdirde meĢrutiyeti ilan edeceğine dair söz
alınan V. Murat‟ın 30 Mayıs 1876 tarihinde tahta çıkmasında
Dolmabahçe Sarayı önünde bir grup askerin yaptığı gösteride etkili
oldu.144 Ancak V. Murat‟ın kısa sürede sağlığının bozulması üzerine bir
an önce tahta çıkmak isteyen Veliaht Sultan Abdülhamit‟in Mithat ve
RüĢtü PaĢalarla görüĢerek tahta çıkarıldığı takdirde meĢrutiyet idaresini
getireceğine dair söz vermesi üzerine 31 Ağustos 1876 tarihinde V.
Murat tahttan indirilerek aynı tarihte II. Abdülhamit padiĢah oldu.145 Bu
arada 2 Temmuz 1876 tarihinde Sırbistan ve Karadağ ayaklandı. II.
Abdülhamit‟in karĢılaĢtığı ilk sorunlar Bosna-Hersek, Sırp-Karadağ
ayaklanmaları, bu ayaklanmaların neden olduğu dıĢ baskılar ve
meĢrutiyetin ilanıdır. Sırp isyanının kısa sürede bastırılması üzerine
harekâtın hemen durdurulması için Osmanlı Devleti ile Osmanlı
aleyhine geçici bir mütareke yapıldı. Bu arada Osmanlı Devleti
sorununun tam olarak çözümlenmesi için 23 Aralık 1876 yılında
Ġstanbul‟da bir konferans toplandı. II. Abdülhamit aynı tarihte konuk
üyeler
üzerinde
baĢkanlığında
143
bir
olumlu
komisyon
Danişmend, a.g.e., s. 253, 255.
a.g.e., s. 256, 265.
145
a.g.e., s. 283.
144
etki
bırakılması
tarafından
için
Mithat
hazırlanan
PaĢa‟nın
anayasa
ile
78
MeĢrutiyeti ilan etti.146 Konferansta alınan bu kararlar, Meclisi Âyan‟da
ve Meclisi Mebusan‟da tartıĢıldı ve 12 Nisan 1877 tarihinde protokole
ret cevabı verilmesi kararı alınarak Avrupa devletlerinin dıĢiĢleri
bakanlarına bildirildi.147 Bundan sonra Rus hükümeti, kazandığı siyasi
zaferden sonra bunu fırsat bilerek amaçlarını gerçekleĢtirebilmek
amacıyla 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devleti‟ne harp ilan etti. 148
1877-1878 Osmanlı - Rus SavaĢı, diğer Osmanlı - Rus SavaĢları
gibi Balkanlar‟da, Tuna/Rumeli ve Kafkasya‟da olmak üzere iki cephede
devam etmiĢti.
SavaĢın Tuna Cephesi‟nde Ruslara, Rumenlerden sonra en çok
yardım eden millet Sırplar olmuĢtu. Rumenler Slav olmamalarına
rağmen, bu savaĢta Rusya‟nın yanında olmuĢlar, Rus ordusunun
topraklarından
geçiĢine
ve
demiryollarının
kullanılmasına
izin
vermiĢlerdi.149
Rusya gibi hem Ortodoks hem de Slav olan Sırbistan ise savaĢın
baĢladığı tarihten itibaren Rusya‟nın yanında yer almıĢ fakat savaĢa
tam olarak Aralık 1877-1878 tarihinde dahil olmuĢ ve Osmanlı Devleti
ile
1876
SavaĢı sonrası 28
ġubat
1877‟de
imzaladığı barıĢı
150
bozmuĢtu.
1876‟da Osmanlı Devleti ile Sırplar arasında yapılan barıĢa
rağmen Sırplar Osmanlı Devleti‟ne karĢı düĢmanca faaliyetlerinden hiç
vazgeçmemiĢlerdi. Bu durum Osmanlı Devleti‟yle Sırplar arasında
yapılan barıĢ antlaĢmasına aykırı idi. Çünkü antlaĢmaya göre Sırplar,
savaĢtan önceki duruma geri dönüyorlardı. Eskiden mevcut olanlara
146
a.g.e., s. 291, 293.
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 39, 40.
148
Danişmend, a.g.e., C. IV, s. 299.
149
Danişmend,a.g.e., C.IV, s. 302.
150
İslam Ansiklopedisi, “Sırbistan Mad.”, C.X, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1967, s. 564.
147
79
ilaveten kale ve istihkam yapmamayı, çeteler oluĢturmamayı ve var
olanların davranıĢlarına izin vermeyeceğini kabul ediyordu.151
Sırplar, antlaĢmaya aykırı olarak özellikle 93 Harbi‟nin baĢladığı 24
Nisan 1887‟den itibaren Rusya‟nın da teĢvik ve desteğiyle çetecilik
faaliyetlerine yeniden baĢlamıĢlardı. Osmanlı Devleti‟nin Sırpların
yeniden baĢlayan çetecilik hareketlerinden haberi vardı. 152
Sırplar, çete sayısını ve faaliyetlerini arttırarak Rusya‟yla savaĢ
halinde olan Osmanlı Devleti‟ni Rumeli Cephesi‟nde zaafa uğratmak
istiyordu. Balkanlarda asayiĢi sağlayabilmek için askeri gücünü bölmek
zorunda kalacak olan Osmanlı Devleti, Rusya‟ya karĢı hem Kafkas hem
de Rumeli Cephesi‟nde savaĢı kaybedebilirdi.
Sırbistan ve Rusya, Osmanlı Devleti‟yle ilgili bu emellerini savaĢın
sonunda gerçekleĢtirmiĢlerdi. Sırp çetelerinin hareketleri Sırbistan‟la da
sınırlı değildi; Karadağ, Bosna-Hersek ve Bulgaristan‟da Osmanlı
Devleti‟nin huzurunu kaçıracak eylemlerde bulunuyorlardı. Buradaki
Slav halkları da Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyan hareketi için teĢvik
ediliyorlardı.
Çeteler, 93 Harbiyle birlikte Rusya için Balkanlarda hayati önemi
olan
eylemlerine
bölgelere
baĢlamıĢlardı.
mühimmat
ve
asker
Bu
çeteler Rusya‟nın
sevki
savaĢtığı
sağlayabilecek
Ģekilde
örgütlenmiĢlerdi; örneğin, 19/06/1293 Rumî - 21 Ağustos 1877 Miladî
tarihli belgede Vidin‟e silah ve mühimmat gönderilecek, Hırvatistan‟ın
Ruma mevkiinde Rusya lehine bir miting yapacakları bildirilmiĢti.153
Sırp çetecilerin mühimmat gönderecekleri bu bölge, 19 Temmuz
1877‟de General Gurko komutasındaki Rus ordusuna karĢı Rumeli
Cephesi‟nde Plevne müdafaasını yapacak olan Gazi Osman PaĢa
komutası altındaki staratejik önemi büyük olan Vidin bölgesiydi.
151
Danişmend, a.g.e., C.IV, s. 298.
ATASE Arşivi, K.4, G.20, B.476; K.4, G.20, B.476-a; K.14, G.96, B.96-1; K.79, G.179,
B.179-19.
153
ATASE Arşivi, K.110, G.113, B.13-1.
152
80
Gazi Osman PaĢa yeteri kadar kuvveti Vidin‟e bırakarak Plevne
üzerinden Tırnova‟ya ilerleyip bu istikametten Rus kuvvetlerine taarruz
etmek istiyordu. Osman PaĢa‟nın bu planı uygulanamadı. Çünkü
düĢmanın
Vidin
civarında
hazırlıklar
yaptığı
yolunda
istihbarat
alınmıĢtı.154
Sırp çeteciler, Plevne müdafası yapan Gazi Osman PaĢa‟ya karĢı
Rus kuvvetlerine yardım etmiĢ General Gurko komutasındaki birliklere
mühimmat sağlamıĢlardı. Gazi Osman PaĢa komutasındaki Osmanlı
ordusu bu muharebeyi 10 Aralık 1877 tarihinde kaybetmiĢtir.
Sırpların Rus ordusuna yardımları sadece Vidin ġehri‟yle sınırlı
kalmamıĢtı. Osmanlı Devleti‟ne gelen birçok bilgi de bu yöndeydi. NiĢ,
Yeni Pazar ve Sofya bölgelerin de Sırp çetecilerle Rus Devleti‟nin üst
seviyede bir dayanıĢma ve iĢbirliği ile Osmanlı ordusuna karĢı
mücadele ettikleri ortaya çıkmaktadır. Rus ordusuna asker ve
mühimmat temininden, Osmanlı askeriyle silahlı çatıĢmaya girebilecek
kadar güçlü bir örgütlenme yapına sahip olmuĢ çete yapısı ortaya
çıkmaktadır.155
Sırp Çeteleri 1877-1878 arasında o kadar güçlü bir hareket halini
almıĢtı ki Sırbistanlı bazı subaylar Balkanlarda muhtelif bölgelerde
bulunan
Slav
çeteleri
yönetmek
için
etmek
için
subaylıktan
ayrılıyorlardı.156
SavaĢın devam ettiği sıralarda çıkardıkları isyanlarla Sırp çeteleri,
Osmanlı kuvvetlerini savaĢ dıĢındaki bölgelerde asker ve mühimmat
göndermek zorunda bırakmıĢlardı. Bütün bu geliĢmeler Osmanlı
154
ATASE Arşivi, K.110, G.113, B.13-1. (EK-10); Hakkı Süer, 1877-1878 Osmanlı Rus
Harbi Balkan Cephesi, Gnkur. ATASE Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2004, s. 154-155;
Danişmend, a.g.e., C.IV, s. 302-307.
155
ATASE Arşivi, K. 80, G.127, B.127-1. (EK-4); K.104, G. 95, B.95-1. (EK-2); K. 22, G.17,
B.17-1. (EK-3); K.14, G.96, B. 96-1.(EK-9); K.38, G.105, B.105-2.; K.43, G.46, B.46-1.;
K.47, G.89, B.89-1.; K. 66, G.2, B.2-1.; K. 41, G.109, B.109-1.; K.41, G.109, B.109-1a.; K.5,
G.125, B.125- 1; K.43, G.49, B.49-1.; K.42, G.137, B. 137-1. (EK-7); K.41, G.37, B.37-1.;
K.54, G.106, B.106-1.
156
ATASE Arşivi, K.80, G.127, B.127-1.
81
Devleti‟ni Rumeli Cephesi‟nde zaafa uğratan geliĢmelerdi. Ġsyan
hareketlerini çıkarmak için çeteler tertip ettikleri biliniyordu.157
Çetelerin tertip ettikleri bu faaliyetlerle Balkan bölgesindeki
Osmanlı askerleriyle silahlı mücadeleye giriyorlardı. Osmanlı Devleti‟nin
bazı
bölgelerde
yok
ettiği
çeteler
bazı
yerlerde
yeniden
örgütlenebiliyorlardı.158
Çetelerle Rusya‟ya her türlü desteği veren Sırbistan, savaĢa
resmen giriĢ tarihini 10 Ocak 1877‟ye Plevne‟nin düĢüĢüne kadar
ertelemiĢtir.159 Osmanlı Devleti‟nin kesin olarak yenileceğini anlayan
Sırbistan, Rus çarının kesin emri üzerine savaĢ ilan etmiĢti.160
Sırbistan‟daki bu çeteler sadece Osmanlı Devleti‟ni zaafa uğratıp
askerleriyle mücadele etmiyor aynı zamanda Balkanlar‟da Sırbistan,
Bosna- Hersek, Bulgaristan ve Karadağ sınırları içindeki Müslüman ve
Hristiyan halkına saldırarak, buralardaki ahalinin canına ve malına
kastederek, emlak ve eĢyalarını gasp edip asayiĢi bozuyorlardı.
Osmanlı Devleti içinde bulunduğu karıĢıklıkta bir de bunlarla uğraĢmak
zorunda bırakılıyordu.161
Daha önce Osmanlı Devleti‟yle barıĢ yapmıĢ olan Sırplar,
Plevne‟nin düĢmesiyle birlikte Osmanlı Devleti‟nin kesin mağlup
olacağını düĢünerek 14 Aralık 1877 yılında savaĢa resmen katılmıĢ
oldular. Cephe gerisinde Sırp çeteleriyle uğraĢan Osmanlı Devleti,
Sırbistan‟ın da savaĢa dahil olmasıyla birlikte çok geniĢ bir cephede
savaĢmak zorunda kalmıĢtı.
157
ATASE Arşivi, K.1. G.6, B.352. (EK-12); K.1, G.5, B.234. (EK-11); K.1, G.5, B. 307.
(EK-13).
158
ATASE Arşivi, K.1, G.6, B.352; K.54, G.106, B.106-1.
159
Danişmend, a.g.e., C. IV, s.367.
160
ATASE Arşivi, K.41, G.37, B.37-1.
161
ATASE Arşivi, K.43, G.196, B.196-1. (EK-1); K.1, G.5, B.408. (EK-6); K.18, G.134,
B.134-1. (EK-5); K.79, G.179, B.179-1. (EK-8); K.18, G.134, B.134-1.; K.82, G.128, B.1221. (EK-14).
82
Sırplar, 28 Aralık 1876‟da Pirot‟u, 24 ġubat 1878‟de Vidin‟i ve 10
Ocak 1878‟de de NiĢ‟i iĢgal ettiler. Plevne‟nin düĢmesiyle Rus kuvvetleri
de Sırplar gibi Balkan topraklarında ilerleyiĢlerini sürdürdüler; böylece
büyük bir Rus kuvveti istediği gibi hareket olanağına sahip oldu.
Rumeli Cephesi‟nde ġıpka mevkiinin kumandanlığını yaparken
görevinden
getirilmiĢti.
ayrılan
162
Süleyman
PaĢa‟nın
yerine
Veysel
PaĢa
Veysel PaĢa‟nın bu bölgeyi müdafaa edememesi
sebebiyle Rus orduları bu mevziiyi ele geçirmiĢ, ayrıca Balkan
geçitlerine
de
sahip
olmuĢlardı.
Rusların
Balkanlarda
ilerleyiĢi,
kendilerine Edirne yolunun açılması anlamına geliyordu. Bu duruma
istinaden II. Abdülhamit, askeri müĢavirlerinden Çerkez Rauf PaĢa‟nın
planına uyarak, Kızanlık‟tan Samakova‟ya kadar üç yüz kilometrelik çok
geniĢ bir saha üzerine Osmanlı askerlerini dağıtarak Rus ordularına
karĢı koymak istediyse de bu giriĢim de baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtı.
Edirne‟nin müdafaa edilebilmesi için daha sonra yine kararlar
alındıysa
da
Rus
ordusu
General
Gurko‟nun
Sofya‟ya
giriĢi
engellenemedi. Diğer taraftan Prens Nikola‟da Edirne‟ye doğru
ilerlemekteydi. Sofya‟nın düĢmesinden sonra sırasıyla Kızanlık, Ġhtiman,
Yeni Zagra, Çırpan, Tatar Pazarcığı, Tırnova ve Filipe de Rusların eline
geçti. Edirne, Ahmet Eyüp PaĢa tarafından çok az bir kuvvetle müdafaa
edilmeye
çalıĢılıyordu.
Eyüp
Ahmet
PaĢa,
Mehmet
Ali
PaĢa
kumandasındaki ordunun Yanbolu‟dan gelerek Edirne savunmasına
katılmasını beklemekteydi. Fakat Mehmet Ali PaĢa, Rus ordusunun
ilerleyiĢi karĢısında Edirne‟ye uğramadan Ġstanbul‟a çekilmiĢti. Bu
durumda Ahmet Eyüp PaĢa Edirne‟yi tahliye etti ve Ruslar hiçbir
mukavemet görmeden Osmanlı Devleti‟nin eski baĢkentine 20 Ocak
1878‟de girdiler. Sırbistan‟ın savaĢa dahil olmasından yaklaĢık bir ay
162
Danişmend, a.g.e., C.IV, s. 302-307.
83
sonra savaĢın gidiĢatı değiĢmiĢ, Rumeli Cephesi geniĢlemiĢ, böylece
Sırpların Ruslara verdikleri destekle birlikte Edirne düĢmüĢtü.
1877-1878
Osmanlı
-
Rus
Harbi‟nin
Osmanlı
aleyhine
sonuçlanmasının en büyük nedenleri arasında, 1877-1878 tarihlerinde
çok güçlü bir yapıya kavuĢan Sırp çetelerinden Osmanlı Devleti‟nin
haberdar olmasına rağmen bu konuda gereken intizam ve müdahaleyi
gösteremeyip tedbir alamaması, Sırp çetelerinin de cephe gerisinden
Ruslara askerî mühimmat ve asker sağlamaları, asayiĢi bozarak
buralarda
yaĢayan
Müslüman
ve
Hristiyan
ahalilerin
huzurunu
kaçırmaları ve Osmanlı kuvvetlerinin sürekli Sırp çeteleriyle uğraĢmak
zorunda kalmaları sonucu savaĢta müdafaa güçlerinin yetersiz kalması
sayılabilir.
1877-1878 Osmanlı - Rus Harbi‟ndeki Kafkas ve Rumeli
Cephelerinden, Rumeli Cephesi‟ndeki Osmanlı yenilgisinin en büyük
sebebi, Sırpların bu bölgede çetecilik faaliyetlerini Osmanlı Devleti‟ne
karĢı güçlü ve etkili bir Ģekilde sürdürmeleri olmuĢtur.
II.VI. Ayastefanos Barışı (3 Mart 1878)
1877-1878 Osmanlı - Rus savaĢı Osmanlıların aleyhine olarak
Ayastefanos AntlaĢması ile sona erdi. Ruslar Çatalca önlerine kadar
gelmiĢlerdi. Yapılan antlaĢma ile Osmanlı Devleti çok fazla toprak ve
güç kaybına uğramıĢtı.
XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı toprağı olan Sırbistan, Ruslarında
desteğiyle 1804 tarihinden itibaren sistemli Ģekilde yürüttükleri çetecilik
ve isyan hareketleri sonucu Ayastefanos AntlaĢması‟nın imzalanması
ile müstakil bir devlet olmayı baĢarmıĢtı.
Bu antlaĢma, Osmanlı Devleti‟ne bağlı olarak, özerk ve sınırları
çok geniĢ bir Bulgar prensliği de kurmaktaydı. Bu devletin sınırları
84
kuzeyde Tuna Nehri, doğuda Karadeniz, güneyde Ege Denizi ve batıda
da Arnavutluk'a dayanmaktaydı. Daha sonra "Ayastefanos sınırları"
daraltılacak ve bu tarihten baĢlayarak bugüne kadar sürmek üzere,
Bulgar hükümetleri "Ayastefanos Bulgaristan‟ını kurmayı en önemli dıĢ
politika amacı sayacaklardır. Ġkinci olarak, Romanya, Sırbistan ve
Karadağ bağımsızlıklarını kazanmıĢlardı. Ayrıca, büyük bir Bulgaristan
kurarak PeĢte AntlaĢması‟nı çiğneyen Rusya, antlaĢmaya BosnaHersek'te ortak Rus - Avusturya denetiminde reform yapılması
hükmünü koydurtarak, PeĢte AntlaĢması‟na ikinci kez aykırı hareket
etmiĢti. Bunların yanında, Rusya Doğu Anadolu'da Kars, Ardahan,
Batum, EleĢkirt ve Beyazıt bölgelerini de topraklarına katıyordu.
Ayastefanos AntlaĢması Osmanlı - Rus iliĢkilerinde bir dönüm
noktasıdır. Sözde Osmanlı hükümranlığı altındaki Bulgar prensliği, iki yıl
için Rus askerlerinin iĢgalinde ve bir Rus komiserinin fiili yönetiminde
bulunacağından, Ġstanbul sürekli bir tehdit altında bırakılmıĢ oluyordu.
Doğu Anadolu'daki toprak kayıplarından sonra, Rusya doğudan
Anadolu için büyük bir tehdit daha oluĢturmaktaydı. Bundan baĢka
Osmanlı Devleti, Girit, Teselya ve Arnavutluk'ta yapacağı reform
konusunda Rusya ile iĢbirliği yapmayı kabul ettiğinden içiĢlerine
yabancı bir devletin müdahalesini de kabul etmiĢ oluyordu.163
Bu barıĢa en büyük tepki Avusturya ve Ġngiltere'den geldi.
Avusturya açısından neden açıktı. Rusya, iki devlet arasında daha önce
imzalanan
PeĢte
AntlaĢması‟nı
çiğnemiĢ
ve
Avusturya'nın
Balkanlar'daki çıkarlarını dikkate almamıĢtı. Ġngiltere'nin Osmanlı
Devleti‟ne karĢı izlediği politikada 1878 yılı önemli bir dönüm noktasıdır.
Ġngiltere, bu tarihten sonra, Osmanlı Devleti‟nin toprak bütünlüğünü
koruma politikasını terk ederek, bu devleti yıkıp topraklan üzerinde
kendine bağlı devletler kurma ya da kendisi yerleĢme yolunu tutacaktır.
163
Karal, a.g.e, C.VIII, s. 66-67.
85
Ama Ģimdi, Rusya gerek Balkanlar'da ve gerekse Doğu Anadolu‟da
üstün bir duruma geçerek, Ġngiltere'nin imparatorluk yolunu tehdit eder
duruma gelmiĢti. Bu nedenlerle Avusturya ile Ġngiltere, Ayastefanos'un
değiĢtirilmesi için Rusya'ya baskı yapmaya baĢladılar ve bunda baĢarılı
da oldular. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 13 Temmuz 1878
tarihinde Berlin BarıĢ AntlaĢması imzalandı.164
Ġngiliz - Rus iliĢkilerinin giderek bozulmasından ve bunun
1870'lerde büyük zorluklarla yeniden kurulan Avrupa güç dengesine
olumsuz etkilerinden çekinen Alman BaĢbakanı Otto Von Bismarck, bu
iki devletin arasını bulmayı dıĢ politikasının en önemli unsurlarından biri
yapmıĢtı. Avrupa birliğini yeniden sağlayabilmek için, 1856 Paris
AntlaĢması‟nı imzalayan bütün devletleri, Rusya'nın Osmanlı Devleti‟ne
kabul ettirdiği Ayastefanos AntlaĢması‟nın yeniden gözden geçirilmesi
için, Berlin'e davet etti.
Kongreye, 1856 Paris AntlaĢması'yla 1871 Londra AntlaĢması'nı
imzalayan devletler temsilci gönderdiler. Berlin Kongresi'ne Osmanlı
Devleti tarafından MüĢir Mehmed Ali PaĢa, Almanya Büyükelçisi
Sadullah Bey, Nafia Nazırı Aleksandr Karatodori PaĢa; Almanya'dan
Prens Bismarck, Avusturya-Macaristan'dan Kont Andrassy, Kont
Karolyi, Baron Haymerle; Ġngiltere'den Lord Beaconsfield, Lord
Salisbury, Lord Odo Russell; Ġtalya'dan Kont Corti, Conte de Launay;
Fransa'dan W. H. Waddington, Comte de Saint Vallier, F. Desprez;
Rusya'dan Prens Gorçakov Kont ġuvalov, Baron d'Ubril temsilci olarak
gönderildiler.
Berlin Kongresi'ne katılan devletlerden Avusturya-Macaristan
Devleti, Bosna-Hersek'i iĢgal etmek, Sırbistan ve Karadağ üzerinde
Rusya'nın Bulgaristan üzerinde kurduğu himayeye benzer bir himaye
kurmak, Selanik'e ve Akdeniz adalarına giden yolların durumunu
164
Akşin, a.g.e., C.III, s. 163.
86
korumak, yani Balkanlar'da Rusya'nın nüfuz ve mevkiine denk bir yer
tutmak ve burada dengeyi sağlamak istiyordu. Avusturya'nın bu
eyaletleri iĢgal etmek teklifinin Ġngiltere temsilcileri tarafından kabul
edilmesi ve teĢvik görmesi, Osmanlı temsilcilerini hayret içinde bıraktı
ve buna itiraz ettiler. Osmanlı Devleti ile bir antlaĢma imzalamıĢ
bulunan Ġngiltere'nin kongrede Rusya'ya karĢı sert davranması
bekleniyordu.
Berlin AntlaĢması ile Bulgaristan'ın sınırları daraltılmıĢ ve BosnaHersek Avusturya'nın iĢgal ve yönetimine bırakılmıĢtır. Bir önceki
AntlaĢmadaki Romanya, Sırbistan ve Karadağ'ın bağımsızlık hükümleri
aynen korunuyor, Rusya Doğu Anadolu'da EleĢkirt ve Beyazıt'ı Osmanlı
Devleti‟ne geri veriyordu; Girit adasının özerkliği ise doğrulanıyordu.
Berlin AntlaĢması, özellikle Osmanlı Devleti ve Avrupa tarihi
açısından çok önemli sonuçlar doğurmuĢtur. Bir kere, Osmanlı
Devleti‟nin XIX. yüzyıldaki parçalanma sürecinde önemli bir aĢamayı
oluĢturmaktadır, iki büyük devlet, Ġngiltere ve Avusturya, Osmanlı
Devleti‟nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını bırakmıĢlardır. Bu
tarihten baĢlayarak, bu iki devletten boĢalan yeri Almanya almaya
baĢlayacaktır. Ayrıca, Berlin düzenlemesi taraflardan hiçbirini tatmin
etmiĢ değildir. Balkan Slavları aradıklarını bulamamıĢlardı. Rusya
istediği kadar büyük bir Slav devleti kuramamıĢ, Avusturya ise BosnaHersek'i tam anlamı ile sınırları içine katamamıĢtı. Bölgenin Avusturya
yönetimine girmesi, Sırbistan'daki milliyetçi duygulan körüklemiĢti.
Kısaca, Berlin düzenlemesi bundan sonra ortaya çıkan Balkan
bunalımlarının ve belki de Birinci Dünya SavaĢı'nın temellerinden birini
oluĢturmuĢtur.165
Berlin AntlaĢması‟nın hükümleri, büyük devletlerin amacının yalnız
Ayastefanos
165
AntlaĢması‟nın
Armaoğlu, a.g.e, s. 526.
değiĢtirilmesi
değil,
1856
Paris
87
AntlaĢması‟nın kurduğu ve son savaĢla değiĢen Yakın Doğu dengesinin
yerine yeni bir denge kurmak olduğunu göstermektedir. Bu denge de
Osmanlı topraklarının parçalanması ile ortaya çıkmıĢtır. Bundan baĢka,
Bismarck, Kongreden eli boĢ dönmüĢ bulunan Fransızlara Tunus'u iĢgal
etme hakkını vermiĢti. Bu bakımdan, Berlin düzenlemesi, hem Osmanlı
topraklarını parçalamıĢ ve hem de ortaya koyduğu örnek ve temsil ettiği
anlayıĢ dolayısıyla geriye kalan toprakların paylaĢımı için açık kapı
bırakmıĢtır, iĢte, bu yüzden, Paris AntlaĢması‟nda kabul edilen
"Osmanlı topraklarının bütünlüğüne saygı" ilkesi, Berlin AntlaĢması‟nda
yer almamıĢtır. Üstelik yine Paris AntlaĢması‟nda kabul edilmiĢ bulunan
"Osmanlı Devleti‟nin içiĢlerine karıĢmamak" ilkesi de yeni antlaĢmada
yoktur.166
Berlin
Kongresi'nde
Rus
temsilcileri
Ayastefanos
AntlaĢması'nın hükümlerinin korunması için çok çalıĢmıĢlarsa da
baĢarılı olamamıĢlardır. Berlin AntlaĢması, Ayastefanos AntlaĢması
hükümlerinde birçok değiĢiklikler yapmıĢ ve ġark meselesini Rusya'nın
yalnız kendi çıkarlarına göre düzenlemesine izin vermemiĢtir.
AntlaĢma, Osmanlı Devleti'nin terk etmek mecburiyetinde kaldığı
topraklar, büyük devletler arasında bir antlaĢmazlık konusu olmuĢtur.
Avusturya'nın Bosna-Hersek'te asayiĢi sağlamak için buraları sonu belli
olmayan müddetle iĢgal etmesine ve münasip gördüğü takdirde
Yenipazar
Sancağı'nda
muhafız
askerler
bulundurmasına
karar
verilince, Ġngiltere, Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaĢmayı ileri sürerek,
Osmanlı Devleti'nin Asya'daki topraklarının denetlenmesinin kendisine
ait olduğunu ve buralarda ıslahat yapacağını vaadettiğini ileri sürmüĢtür.
Bu suretle Ġngiltere buralarda Rusya'yı kontrol edecek duruma giriyor ve
Osmanlı Devleti'ni resmen himaye ederek Hindistan'daki çok kalabalık
Müslüman tebaası üzerinde de bir nüfuz sağlamıĢ oluyordu.
166
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 78.
88
Ġtalya ile Fransa da bu fırsattan faydalanmak istemiĢlerdir. Ġtalya,
Arnavutluk ve Trablus üzerinde boĢ iddialarda bulunmuĢ, Fransa da
ileride Tunus eyaletini iĢgal etmek için müsaade sağlamıĢtır.
Berlin Kongresi‟nde yalnız Almanya, Osmanlı Devleti'nden bir Ģey
istememiĢtir. Bismarck'ın politikası Almanya'nın Osmanlı Devleti'nde
büyük bir nüfuz kazanmasını sağlamıĢ ve bu tesir zamanla artmıĢtır.
Kongrede büyük devletler bu Ģekilde çalıĢırlarken Balkan devletleri de
iĢe karıĢmıĢlar ve Yunanistan bir müracaat yaparak Rum milleti adına
Girit'in, Epir ve Tesalya'nın ve Makedonya'nın bir kısmının kendisine
verilmesini istemiĢtir. Balkanlar'daki Slavların hamisi rolünü oynayan
Rusya, Yunanistan'ın bu teklifinin kabul edilmesine engel olmuĢtur.
Fransa'nın müdahalesiyle Yunanistan'ın teklifi incelenmiĢ ve Kalamas
ve Salambirya ile belirtilen bir hat boyunca sınırlarda düzeltme
yapılmasını sağlamak üzere müzakere yapmak hakkı Yunanistan'a
verilmiĢtir. Osmanlı ve Yunanistan devletleri bu konuda anlaĢamadıkları
takdirde büyük devletlerin aracılık edecekleri vaad edilmiĢ ve Girit,
Osmanlı
Devleti'ne
bırakılarak
adada
1868
Fermanı'nın
tatbik
edilmesine karar verilmiĢtir.
Kongrede en çetin mesele Bulgaristan meselesi olmuĢtur. Bu
konuĢmalarda Rusya temsilcileri ile Avusturya-Macaristan ve Ġngiltere
temsilcileri arasında çok çetin münakaĢalar geçmiĢtir. Bir ay süren çetin
görüĢme ve münakaĢalardan sonra Berlin AntlaĢması'nın esasları
altmıĢ dördüncü madde halinde tesbit edilmiĢtir. Bu maddelerin en
önemlileri Ģunlardır:
Ayastefanos AntlaĢması ile yaratılan Büyük Bulgaristan üçe
bölünüyordu:
- Balkanların kuzeyinde bir Bulgaristan Prensliği kuruluyordu. Bu
prensliğin, iç iĢlerine bağımsız bir Hristiyan hükümeti ile millî-askerî
olacak ve Osmanlı Devleti'ne vergi verecekti. Prens, Ayastefanos
AntlaĢması'nda kararlaĢtırıldığı gibi seçilecek ve önce Tırnova'da Bulgar
89
müteberan meclisi toplanacak ve Bulgaristan'ın esas tüzüğünü
yapacaktır. Bulgaristan'da anayasa yapılıncaya kadar, Bulgaristan
Prensliği bir Rus komiseri tarafından idare edilecek, bu idare dokuz
aydan fazla sürmeyecek ve bu komisere Osmanlı komiseri ile Berlin
AntlaĢması'nı
imzalamıĢ
olan
devletlerin
konsolosları
yardım
edeceklerdir. Osmanlı - Rus komiserleri arasında antlaĢmazlık çıkarsa,
Berlin AntlaĢması'nı imzalayan devletlerin Ġstanbul elçileri aracılık
edeceklerdir.
Berlin AntlaĢması'ndan önce Osmanlı Devleti'nin diğer devletlerle
yapmıĢ olduğu ticaret ve seyrüsefer antlaĢmaları aynen Bulgaristan'da
da yürürlükte kalacak ve bunlar tek taraflı olarak bozulmayacaktır.
Bulgaristan Osmanlı Devleti'nin genel borçlarından ayrılacak bir miktarı
ödeyecek ve bu prensliğin Osmanlı Devleti'ne ödeyeceği vergiyi yeni
teĢkilatın tatbik edildiği yıl sonunda, Berlin AntlaĢması'nı imzalayan
devletler ittifakla belirteceklerdir.
Osmanlı
askeri
Bulgaristan'dan
çekilecek,
kaleler,
masrafı
Bulgaristan tarafından ödenerek yıkılacak ve bir daha yapılmayacaktır.
Osmanlı Devleti, mütareke gereğince boĢalttığı Varna ve ġumnu
kalelerindeki savaĢ malzemesini alıp dilediği gibi kullanacaktır.
- Ayastefanos AntlaĢması ile kurulmuĢ olan Büyük Bulgaristan'ın
Balkanlar'ın güneyinde kalan topraklarından merkezi Filibe olmak üzere
"Doğu Rumeli Vilayeti" adıyla Osmanlı Devleti'nin idaresinde imtiyazlı
bir muhtar eyalet kuruluyordu. Bu imtiyazlı eyaletin, devletlerin reyi
alınarak beĢ yıl müddetle Osmanlı tarafından tayin edilen bir Hristiyan
valisi olacak ve düzenliği yerli jandarma ve gerekirse yerli milis
kuvvetlerle sağlanacaktır. Milis kuvvetlerin subayları Osmanlı Devleti
tarafından tayin edilecektir. Bu imtiyazlı eyalet bir tehlikeye uğrarsa
Osmanlı ordusundan yardım isteyecektir.
90
Bulgaristan Prensliği'nde ve Doğu Rumeli imtiyazlı vilayetinde
barıĢ AntlaĢmasından dokuz ay sonraya kadar kalacak olan Rus
askerinin sayısı 50.000'i geçmeyecektir.
- Ayastefanos AntlaĢması ile kurulmuĢ olan Büyük Bulgaristan'a
bırakılan Makedonya, ıslahat yapılmak kaydı ve Ģartı ile Osmanlı
Devleti'ne bırakılmıĢtır. Ayastefanos AntlaĢması ile 163.000 km²'lik bir
prenslik oluyor ve nüfuzu dört milyondan bir buçuk milyona indiriliyordu.
Rusya'nın bu suretle Adalar Denizi ile irtibatı kesiliyor ve Osmanlı
Devleti'nin Balkanlar'daki arazisi bölünmekten kurtuluyordu.
Sırbistan ve Karadağ prensliklerinin bağımsızlıklarını, Osmanlı
Devleti ve antlaĢmayı imzalayan devletler kabul edeceklerdir.
Sırbistan'a NiĢ ve Prut verilecektir. Burada yaĢayan halk Sırbistan
dıĢında oturmak isterlerse bu vilayetlerdeki mallarını diledikleri gibi
kiraya vermek veya iĢletmek haklarına sahip olacaklardır. Osmanlı
Devleti ile Sırbistan arasında bir antlaĢma yapılıncaya kadar Osmanlı
Devleti arazisinde seyahat edecek Sırbistan ve Karadağ tebaası,
milletlerarası haklardan faydalanacaktır.
Dulçino ile Antivaril Limanı Karadağ'a veriliyor ve Karadağ'dan
Ispiça alınarak Avusturya'ya katılıyordu. Buraların halkı hakkında
Sırbistan ve Bulgaristan'a yeniden verilen arazideki halka tanınan haklar
aynen kabul edilecektir. Karadağ'ın harp gemisi ve harp bayrağı
olmayacaktır.
Karadağ
müstakil
olmakla
beraber
15.000
km 2
yüzölçümündeki arazisinin 7.000 km2 kuzeyini kaybediyordu.
Sırbistan ve Karadağ'a bırakılan yeni arazi dolayısıyla bu iki devlet
Osmanlı umumi borçlarından birer hisse alacaklardır.
Romanya'nın
bağımsızlığı,
AntlaĢmayı
imzalayan
devletler
tarafından kabul edilmiĢtir. 1856 Paris AntlaĢması ile Romanya'ya
bırakılmıĢ olan Besarabya'nın büyük bir kısmı Rusya'ya verilmiĢtir. Tuna
deltasındaki
adalarla
Tolçi
sancağı
ve
Dobruca
Romanya'ya
bırakılıyordu. Osmanlı Devleti ile Romanya arasında bir antlaĢma
91
yapılıncaya kadar, iki devletin tebaaları birbirlerinin arazisinde Avrupa
devletlerinin tebaasına gösterilen haklardan faydalanacaktır. Tuna'da
ticaret
gemilerinin
serbestçe
dolaĢmalarını
sağlamak
için
Demirkapılardan Tuna deltasına kadar nehir boyundaki kaleler bir daha
yapılmamak üzere yıktırılacaktır. Demirkapılardan Tuna deltasına kadar
nehirde hiçbir milletin harp gemisi bulunmayacaktır. Yalnız karakol
gemileri delta ile Kalas arasında iĢleyebilecektir.
Bosna-Hersek'i belirsiz bir zaman için askeri iĢgal altında
bulunduracak olan Avusturya-Macaristan Devleti ile Osmanlı Devleti
arasında
Avusturya'nın
icabında
Yenipazar
sancağında
asker
bulundurması hususu ve sair meseleleri halletmek için antlaĢmalar
yapılacaktır.
Osmanlı Devleti, Rusya'ya Asya'da Kars, Ardahan ve Batum
topraklarını bırakıyordu. Ayastefanos AntlaĢması ile Rusya'ya bırakılmıĢ
olan EleĢkird ve Doğu Bayezid, Osmanlı Devleti'nde kalıyordu. Rusya
Batum Limanı‟nı tahkim etmeyeceğini ve serbest liman haline
koyacağını vaad ve kabul ediyordu.
Osmanlı Devleti, bütün tebaasına din ve mezhep serbestliği ve bu
hususta eĢit muamele yapmayı kabul ediyordu. Mahkemelerde din ve
mezhep farkına bakılmaksızın bütün Osmanlı tebaasının Ģahitlikleri
kabul edilecekti. Osmanlı ülkesinde seyahat edecekler ve rahipler,
hangi
milletten
ve
dinden
olurlarsa
olsunlar,
aynı
muameleyi
göreceklerdi.
Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya 802.500.000 frank savaĢ tazminatı
vermesi ve bu tazminatı yıllık 350.000 liralık taksitler halinde ödemesi
kabul edildi. Bu borç verilmediği takdirde Rusya'nın buna karĢılık arazi
istemesi ve Osmanlı hükümetinin bu borcu diğer borçlarını ödedikten
sonra vermesi kararlaĢtırıldı.
Osmanlı Devleti Makedonya'da olduğu gibi Ermenilerin oturmakta
olduğu vilayetlerde de ıslahat yapmayı vaad ve kabul ediyordu.
92
Rusya'nın Osmanlı Devleti arazisinde oturan Hristiyanların hamisi
rolünü kendi tekeline almak isteyen politikası, Berlin AntlaĢması'nda
reddedilmiĢ ve diğer büyük devletlerle aynı hak ve hudut içinde bu hak
tanınmıĢtır. Aynaroz rahiplerinin imtiyazları olduğu gibi bırakılmıĢ ve
kutsal görevlerdeki statüko ve Fransa'nın hakları da bozulmamıĢtır.
Karadeniz ve Çanakkale Boğazlarının 1856 Paris ve 1871 Lozan
AntlaĢmaları ile kurulan serbestliği tekrar onaylanmıĢtır.
Önce Ayastefanos daha sonra Berlin AntlaĢması genel barıĢı
sağlayamamıĢ, aksine büyük devletler ile küçük devletlerin aralarını
açmıĢtır. Büyük devletler bu antlaĢmanın Osmanlı Devleti'nin durumunu
sağlama bağladığını savundukları halde Osmanlı Devleti sonuçtan
memnun olmamıĢtır. Çünkü bütün devletler bu antlaĢma ile Osmanlı
Devleti zararına toprak ve menfaat sağlamıĢlardır.
Berlin AntlaĢması‟ndan sonra, bu antlaĢmanın bazı maddeleri
bozulmuĢ, bazıları da uygulanamamıĢ, fakat otuz yıl müddetle
Avrupa'da savaĢ olmamıĢtır. Büyük devletler birbirlerine bakarak iyice
silahlanmıĢlardır.
Berlin
AntlaĢması‟ndan
sonra
Osmanlı
Devleti
bakımından en önemli olaylar Sırbistan ve Karadağ‟ın tamamen
Osmanlı idaresinden kopmaları, Tunus ve Mısır meseleleri ile Düyûn-ı
Umumiye idaresinin kurulmasıdır.
Görüldüğü gibi, Berlin AntlaĢması Osmanlı Devleti‟ni çok güç bir
durumda bırakmıĢtı. Sultan Abdülhamit'in önünde devletin kurtarılması
için iki yol kalıyordu. Birincisi, meĢrutiyet yönetimini kurup geliĢtirmek ve
böylece çeĢitli ırklardan oluĢan Osmanlı toplumunu ortak çıkar
bağlarıyla birbirine bağlayarak, devletten ayrılma eğilimlerini ortadan
kaldırmaktı, ikinci yol ise, güçlü bir Avrupa devletinin sürekli desteğini
sağlamaktı. Bu diplomasi geleneğinin yüzyıllık bir geçmiĢi vardı. Berlin
Kongresi, Ġngiltere ve Fransa'ya artık güvenilemeyeceğini göstermiĢ
olduğuna göre, geriye Almanya kalıyordu. II. Abdülhamit, mutlakıyetçi
93
yapısına
ters
düĢtüğünden,
meĢrutiyet
seçeneği
üzerinde
durmayacak ve Almanya'nın peĢine yanında yer alacaktır.
pek
167
Ayastefanos ve devamında Berlin AntlaĢması Osmanlı Devleti‟nin
parçalanmasında gerçekten bir dönüm noktası sayılabilir ve "Avrupa'nın
yaĢlısının" ömrünün sonuna yaklaĢmakta olduğunu gösterir. O kadar ki,
bu uluslararası antlaĢmalara umutla bakan diğer Avrupa devletleri ve
daha büyük beklentileri olan Ġngiltere, ileriki tarihlerde Osmanlı
Devleti‟nden koparacakları toprak parçaları için yatırım yapmaya
baĢlamıĢlardı.
Osmanlı Devleti‟nin parçalanması sürecinde Ġngiltere ve Rusya'nın
kendi emelleri için baĢvurdukları bir baĢka yol, Osmanlı sınırları içinde o
zamana kadar barıĢ içinde yaĢamıĢ olan Ermenilerin bağımsızlık
vaadiyle
kıĢkırtılmasıdır.168
Rusya
nasıl
Ortodoksların,
Fransa
Katoliklerin koruyuculuğunu üstlenmiĢse, Ġngiltere de, özellikle Berlin
Kongresi‟nden
sonra,
Protestanların
davasını
desteklemeye
baĢlamıĢtır.
Daha
Ayastefanos'tan
önce,
Osmanlı
Ermenileri,
Rusya'ya
baĢvurarak korunmalarını istemiĢlerdi. Büyük ölçüde bu yüzden,
Ayastefanos AntlaĢması‟nın hükümleri içine, Osmanlı hükümetinin
Ermenilerin oturdukları bölgelerde reform yapılması ve bu reform
yapılana kadar Rusya'nın savaĢta iĢgal etmiĢ olduğu yerlerden
çekilmemesi koĢulu eklenmiĢti. Berlin'de bu hüküm hafifletilerek,
Osmanlı Devleti‟nin buralarda reform yapması ve bu konuda Avrupa
devletlerine arada sırada bilgi vermesi üzerinde antlaĢmaya varılmıĢtır.
Böylece, büyük devletlerin desteğine rağmen isteklerine kavuĢamayan
Ermeniler, bu tarihten sonra Hınçak ve TaĢnak adlı gizli hücreler yoluyla
örgütlenmeye
167
168
baĢlayacaklar
ve
Osmanlı
Devleti‟nin
Karal, a.g.e., C.VIII, s. 76-79.; Armaoğlu, a.g.e., C.I, s. 521-526.
Karal, a.g.e., C. VIII, s. 129-145.
1877-1878
94
savaĢında
olduğu
gibi
zayıf
hareketlerine giriĢeceklerdir.
anlarından
yararlanarak,
tedhiĢ
169
Ayestefanos AntlaĢması ve devamında Berlin Kongresi, Osmanlı
Devleti‟nin parçalanma ve dağılma aĢamalarının en önemlisidir. Bu
antlaĢmalarla Osmanlı Devleti çok büyük toprak kayıplarına uğramıĢtır.
Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlıklarını kazanmıĢlardır.
Bağımsızlıklarını
Sırbistan‟ın
kazanan
48.589;
bu
ülkelerin
toprak
Romanya,
131.402;
hareketlerinin
sonucu
ölçüler
Ģöyledir.
Karadağ,
8.475
kilometrekaredir.170
Sırbistan,
isyan
1878‟de
imzalanan
Ayestefanos AntlaĢması ile bağımsız oldu. Fakat Sırpların idealleri
sadece bağımsızlıklarıyla sınırlı değildi. Balkan topraklarında diğer Slav
halkları da hakimiyetleri altına aldıkları, büyük Sırbistan‟ı yeniden
kurmaktı. Sırplar bu ideallerine müstakil bir devlet olduktan sonra da
ulaĢamamıĢtır.
169
Kamuran Gürün, Belgelerle Ermeni Sorunu, TTK. Yayınları, 1983, s. 112
Mustafa Bereketli, Berlin Antlaşmasından Günümüze Balkanlar, Rumeli Vakfı Kültür
Yayınları, İstanbul, 1999, s. 37.
170
95
SONUÇ
1789 yılında gerçekleĢen Fransız Ġhtilali‟nin yaydığı milliyetçilik
akımı, Osmanlı Devleti‟nin parçalanmasından çıkar bekleyen devletlerin
yönetimi altındaki milletler üzerinde etkili olmuĢtur. Osmanlı Devleti‟ne
karĢı ayaklanan grupların baĢında Sırplar gelmektedir. Sırpların önde
gelen destekçisi de Balkanlarda Panislavist politika uyma amacı güden
Rusya‟dır.
Sırbistan, Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) Osmanlı
topraklarına katılmıĢ ve Sırplar XVIII. yüzyıla gelinceye kadar Osmanlı
idaresinde sorunsuz bir Ģekilde varlıklarını sürdürmüĢlerdir. Buna
rağmen Sırplar, diğer devletlerin kıĢkırtmaları, milliyetçilik akımının
etkisi ve Osmanlı yönetiminin bozulması gibi nedenlerle 1876 yılında
bağımsız bir Sırbistan Devleti kurmak için ayaklanmıĢlardır. Bu amaçla
daha önce de 1804 yılında ayaklanan Sırplar, 1812‟de BükreĢ
AntlaĢması‟na Sırbistan‟ın muhtariyeti konusunda yarı açık bir madde
eklettirmeleriyle bir takım haklar kazanmıĢlarsa da bu, kendileri için
yeterli olmamıĢtır. Sırbistan‟a daha sonra, 1829‟da imzalanan Edirne
AntlaĢması‟yla tam özerklik verilmiĢtir.
1856‟da Kutsal Yerler bahane edilerek tarihte Kırım Harbi olarak
da anılan bu savaĢın ardından, 30 Mart 1856‟da Rusya‟nın maddi ve
toprak kaybıyla sonuçlanan Paris AntlaĢması imzalandı. Bu antlaĢmayla
ortaya çıkan geliĢmeler gerek Osmanlı gerekse Rusya ve Sırbistan
açısından son derece önemli olmuĢtu. Osmanlı Devleti bu antlaĢmayla
birlikte Sırbistan üzerindeki hükümranlık hakları azalmıĢtı. Sırbistan
Osmanlı egemenliğinden çıkarak bağımsızlığını kazanmaya doğru ciddi
bir adım daha atmıĢ oldu.
Rusya
ise
Kırım
Harbi‟nde
uğradığı
mağlubiyetten
dolayı
Balkanlarda uyguladığı Panislavist politikası bir müddet etkisini kaybetti.
Rusya Balkan topraklarına sahip olarak sıcak denizlere inmek istiyordu.
96
Bunun için de Osmanlı topraklarındaki Slav halklarının koruyuculuğunu
üstlenmiĢti. Balkanlardaki Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Slav halkların
bağımsızlıklarını
kazanmaları
için
çıkardıkları
ayaklanmaları
destekliyordu. Rusya‟nın Panislavist politikası nedeniyle Avrupalı
devletler, 1856 Paris AntlaĢması‟nda Sırbistan‟ın garantörlüğünü
Rusya‟dan alıp kendileri üstlenmiĢlerdi.
Fakat
Sırbistan,
antlaĢmayı
imzalayan
devletlerin
ortak
koruyuculuğu altındadır‟ maddesi (28. ve 29.) Sırbistan‟ın Osmanlı
Devleti ile olan bağlarının da büyük bir kısmı koparıyordu. Osmanlı
Devleti antlaĢmayı imzalayan devletlerin onayı olmadan Sırbistan‟a
askeri müdahalede bile bulunamayacaktı. Sırplar Paris AntlaĢması‟nın
verdiği bu güvenceden sonra Osmanlı Devleti‟ne karĢı düĢmanca
davranıĢlar sergilemeye devam ettiler. Bölgede Müslümanlar ve Sırplar
arasındaki çatıĢmalar hiç kesilmedi. Bu dönemde Sırplar arasında
Bosna-Hersek ve Karadağ ile birleĢerek Büyük Sırbistan Devleti‟ni
kurma düĢüncesi ön plana çıkmıĢ, buna engel olarak gördükleri
Sırbistan‟daki Osmanlı askerlerinden kurtulmak istiyorlardı. Sırbistan bu
isteklerini gerçekleĢtirmek için Panislavist politikalar izleyen Rusya‟ya
güveniyordu.
Daha sonra bağımsızlıklarını elde etmek için devamlı olarak isyan
çıkarmıĢlardır. Sırp ayaklanmaları zamanla diğer Balkan halklarını da
etkisi altına almıĢ, tüm Balkanlarda da milliyetçilik akımına dayalı
ayaklanmalar
çıkmıĢtır.
Sırplar,
her
fırsatta
kendileriyle
birlikte
Balkanlardaki Bosna-Hersek, Karadağ ve Bulgarlar gibi diğer Slav
halkları da isyana teĢvik etmiĢler, hatta kıĢkırtmıĢlardır. Hatta 18751876‟da çıkan Bosna-Hersek ayaklanmasının da baĢlıca destekçisi
olmuĢlardır.
Sırpların
sürekli
silahlanması,
Bosna-Hersek
ayaklanmalarına yardım etmesi Osmanlı Devleti‟ni rahatsız edince 9
Haziran 1876‟da kendilerine bir nota verilmiĢtir. Sırp Knezi Milan bu
notaya
verdiği
cevapta
Osmanlı
Devleti‟nin
Bosna-Hersek‟ten
97
çekilmesini ve o bölgenin Sırbistan‟a verilmesini istemiĢtir. Osmanlı
Devleti, bunu kabul etmediği gibi büyük devletlere Sırpların herhangi bir
saldırısı karĢısında Sırp sınırını geçmekte tereddüt etmeyeceğini
bildirmiĢtir. Sırplar bu cevabı savaĢ nedeni sayıp 2 Temmuz 1876‟da
ayaklandılar. Ancak yapılan muharebelerde Sırplar yenilerek büyük
devletlerin aracılığını istemek zorunda kaldılar.
BarıĢ görüĢmelerinin devamı sırasında Sırplar yeniden saldırıya
geçmiĢ ve yine yenilmiĢtir. Osmanlı Devleti‟nin Sırpları gerilettiği sırada
Rusya, 1876‟da verdiği bir ültimatomla Osmanlı Devleti‟nin Sırplarla iki
aylık bir ateĢkes yapmasını istemiĢtir. Bu ültimatomda ayrıca bu istek
kabul edilmezse Ġstanbul‟un iĢgal edileceği bildirilmiĢ, Osmanlı Devleti
de bu durum karĢısında ateĢkes imzalamak zorunda kalmıĢtır.
23
Aralık
1876‟da
Osmanlı
Devleti‟nin
katıldığı
Ġstanbul
Konferansı‟nda Avrupa devletlerinin ortaya koyduğu önerileri Osmanlı
Devleti kabul etmeyince 20 Ocak 1877‟de konferans dağılmıĢtır.
Osmanlı Devleti daha sonra Sırbistan ve Karadağ ile doğrudan
görüĢmelere baĢlamıĢ ve Sırbistan‟la barıĢ imzalamıĢtır.
Sırplar, bu antlaĢmaya aykırı olarak özellikle 93 Harbi‟nin baĢladığı
24 Nisan 1887‟den itibaren Rusya‟nın da teĢvik ve desteğiyle çetecilik
faaliyetlerine yeniden baĢlamıĢlardır. Osmanlı Devleti‟nin Sırpların
yeniden baĢlayan çetecilik hareketlerinden haberi vardı. Sırplar, çete
sayısını ve faaliyetlerini arttırarak Rusya ile savaĢ halinde olan Osmanlı
Devleti‟ni Rumeli Cephesi‟nde zaafa uğratmak istiyordu. Balkanlarda
asayiĢi sağlayabilmek için askeri gücünü bölmek zorunda kalacak olan
Osmanlı Devleti, Rusya‟ya karĢı hem Kafkas hem de Rumeli
Cephesi‟nde savaĢı kaybedebilirdi. Nitekim savaĢ Osmanlı Devleti‟nin
yenilgisiyle sonuçlanmıĢ ve Sırbistan 3 Mart 1878‟de imzalanan
Ayastefanos
geniĢletmiĢtir.
AntlaĢması‟yla
bağımsızlığını
kazanmıĢ,
topraklarını
98
KAYNAKÇA
BELGELER:
Gnkur. ATASE BaĢkanlığı ArĢivi:
K.4, G.20, B.476,
K.4, G. 20, B.476-a;
K.14, G.96, B.96-1;
K.79, G.179, B.179-1
K.110, G. 113, B.13-1
K.38, G.105, B. 105-2 ,
K.43, G.46, B.46-1
K.47, G.89, B.89-1
K.66, G.2, B.2-1
K.43, G.196, B.196-1;
K.1, G.5, B.408;
K.18, G.134, B.134-1;
K.82, G.128, B.122-1
K.5, G.125, B.25- 1
K.42, G.137, B.137-1
K.41, G.37, B.37-1
K.54, G.106, B.106-1
K.80, G.127, B.127-1
K.1. G.6, B.352
K.82, G.128, B.122-1
K.43, G.196, B.196-1
K.41, G.109, B.109-1
K.41, G.109, B.109-1a
K.43, G.49, B.49-1
K.14, G.96, B.96-1
99
SÜRELİ YAYINLAR:
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi.
Türk Tarih Kurumu Belleten Dergisi.
Genelkurmay BaĢkanlığı, Askerî Tarih Belgeleri Dergisi.
KİTAPLAR
1877-1878 Osmanlı - Rus SavaĢı Zaman Dizini, ATASE BĢk.lığı
Yayınları, Ankara, 2004.
Abdurrahman ġeref Efendi; Tarih Musahabeleri (SadeleĢtiren: Enver
Koray), Ankara, 1985, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
AKġĠN, Sina; Türkiye Tarihi, C.III, Osmanlı Devleti 1600-1908, Cem
Yayınevi, Ġstanbul, 1990.
ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarih, (1789-1914), Türk Tarih
Kurumu, Ankara, 1997.
ASLANTAġ, Selim, Osmanlıda Sırp Ġsyanları - 19. Yüzyılın ġafağında
Balkanlar, Kitap Yayınevi, Ġstanbul, 2007.
ATALAY,
Bülent,
Fener
Rum
Ortodoks
Patrikhanesinin
Siyasi
Faaliyetleri (1908-1923 ), Ġstanbul, Altan Matbaacılık, 2001.
AYDIN, Suavi, ModernleĢme ve Milliyetçilik, Gündoğan Yayınları,
Ankara, 1993,
Belgelerle Ermeni Sorunu, ATASE Yayınları, Ankara, 1992.
BEREKETLĠ, Mustafa, Berlin AntlaĢmasından Günümüze Balkanlar,
Rumeli Vakfı Kültür Yayınları, Ġstanbul, 1999.
BÖREKÇĠ, Mehmet Çetin, Sırp Meselesi, Kutup Yıldızı Yayınları,
Ġstanbul, 2001.
CESTELLON, Georges, Balkanların Tarihi, 14-20 Yüzyıl, Çev. AyĢegül
Yaraman Babuğu, Ġstanbul, 1995.
DANIġMAN, Zuhurî, Osmanlı Ġmparatorluğu Tarihi, Zuhurî DanıĢman
Yayınevi, Ġstanbul, 1966.
DANĠġMEND, Ġsmail Hakkı, Ġzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C.IV,
Türkiye Yayınevi, Ġstanbul, 1955.
100
ERASLAN, Cezmi, II. Abdülhamit ve Ġslam Birliği, Ötüken Yayınları,
Ġstanbul, 1992.
Gazi Ahmet Muhtar PaĢa, Anılar, C.I, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
Ġstanbul, 1996.
GÜRÜN, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK. Yayınları, 1983.
Ġ.Hakkı, 1876-1878 Osmanlı – Sırp Seferi, Askeri Matbaa, Ġstanbul,
1934, C.I, s.41.
ĠNALCIK, Halil, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, TTK. Basımevi, Ankara,
1943.
Ġslâm Ansiklopedisi, “ Sırbistan Mad.”, C X, Millî Eğitim Basımevi,
Ġstanbul, 1967.
Ġslâm Ansiklopedisi, “NiĢ Mad.”, C IX, Millî Eğitim Basımevi, Ġstanbul,
1964.
JELAVICH, Barabara, Balkan Tarihi, C.I, Küre Yayınları, Ġstanbul, 2006.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.V, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1947.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VI, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1976.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VII, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1977.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VIII, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1962.
KOCABAġ, Süleyman, Avrupa Türkiye‟sinin Kaybı ve Balkanlarda
Panislavizm, Vatan Yayınları, Ġstanbul 1986.
KOHN, Hans, Panislavizm ve Rus Milliyetçiliği, Çev. Agâh Oktay Güner,
Türk Dünyası AraĢtırma Vakfı, Ġstanbul, 2001.
KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara, 1990.
Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI, Güven Yayınevi, Ġstanbul, 1963.
101
PALMER, Alan, 1853-1856 Kırım SavaĢı ve Modern Avrupa‟nın
DoğuĢu, Sabah Yayınları, Ġstanbul, 1987.
SHAW, Stanford - Ezel Kural, Osmanlı Ġmparatorluğu ve Modern
Türkiye, Çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları, Ġstanbul, 1983.
SÜER, Hikmet, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi Balkan Cephesi, Gnkur.
ATASE Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2004.
ġĠMġĠR, Bilal, Rumeli‟den Türk Göçleri, C.II, TTK, Ankara, 1989.
UÇAROL, Fikret, Siyasi Tarih, Filiz Yayınevi, Ġstanbul, 1985.
UZUNÇARġILI, Ġsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK Basımevi,
Ankara, 1961.
ÜÇOK, CoĢkun, Siyasal Tarih, BaĢnur Matbaası, Ankara, 1967.
YÜCEL, YaĢar - SEVĠM, Ali,Türkiye Tarihi C.IV, TTK, Ankara, 1992.
MAKALELER:
AYDIN, Mithat, “Bosna-Hersek Ayaklanması (1875)‟nda Panislavizmin
Etkisi ve Sırbistan ve Karadağ‟ın Rolü” Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu, TTK Yayınları, C.LXIX, S 256, Ankara, 2005.
KURAT, Akdes, Nimet, “Panislavizm”, Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi, C.XI, S 2-4, Ankara, 1953.
102
EKLER
103
104
EK-1
Vidin Kumandanı Ferik Mehmed Ġzzet PaĢa Hazretlerinden
Makam-ı Seraskeriye mevrûd 24 TeĢrin-i Sânî 93 tarihli telgrafname
Sırbiye eĢkıyası çend gündenberi Adliye ve Belgradçık cihetlerine
tecavüzle ahali-i Hristıyaniyemizin bazı emlak eĢyasını gasb eyledikleri
gibi Nigotin ve Zagvar ve GorgoĢfça mevâkiyle Lahatince Sahrasına
mühimmat-ı mükemmele cem‟ etdiği bunun ikibin zabiti Nigotin‟den
GorgoĢfça‟ya kadar hergün araba ile gelip gitmekde olduğu ve Prens
Milan dahi sekiz bin askerle Nigotin‟e geleceği .........(Ģifre) muhtarı
Polonka vasıtasıyla Adliye Kaymakamlığı tarafından haberalınmakla
Belgradçık yolu dahi ahval-i duruĢ hak nazaran kariben emniyetsiz bir
hak gireceğinden 19 Ağustos 93 te‟ kiden istirham olunan ikibin yediyüz
küsur milsiz tapanın mümkün olduğu halde Sofya mevcudundan sür‟at-i
irsali arz ve istirham olunur ferman.
ATASE ARŞİVİ; ORH, K.43, G.190, B.196 – 1
105
106
EK-2
NiĢ Kumandanı Halil PaĢa Hazretleri‟nden mevrûd 24 Nisan 93
rûz-ı hazer haftasında askerini hudud boyunda amâde eylemesi
hakkında Rusya Devleti tarafından Sırb Emaneti‟ne ihzâr olunduğu ve
barkir sahibi olan ahalinin dahi müheyya bulunduğuna dair emr verildiği
ve deri mübayaası için burada bulunan Yahudi Yakanâm tacire
Belgrad‟daki Ģerîkinden gelen kâğıdda Sırbistan‟ın ikinci ve üçüncü
Sınıf efrad-ı redifesinden silah altına alınmasına dair emr verildiğinden
bahisle NiĢ‟deki iĢi terk ile hemen avdet eylemesi ihtar kılındığı ve
burada bulunub Belgradlı diğer Biharnam tacire dahi öyle bir iĢ‟ar vuku
bulduğu tahkik kılınmıĢdır.
Makam-ı Âlî-yi Seraskeriye
Bugün
kılınmıĢdır.
Hükûmet-i
Ve
mahalliyeden
birde
Vidin
alınan
jurnal
Mutasarrıflığı‟ndan
bâlâya
Ģimdi
derc
alınan
telgrafnamede Zagore nahiyesinde Ģu günlerde Sırb eĢkıyası geçeceği
ve bunların tecavüzleri men‟ olunmak üzere Esveti Nikol geçidinin
muhafazası beyan ve iĢ‟ar olunduğundan ġehr köyünde bulunan üç
taburdan biri yarınki gün Esveti Nikol mevkîine izâm kılınacağı derkâr
olub halbuki elyevm burada yedi tabur piyade ve iki bölük süvari ve iki
batarya olub ve ġehr Köyü‟nde ise üç tabur ve Balanka ve Erköy‟de
birer ve KurĢunlu‟da iki tabur asker mevcud olub peyderpey hükûmet-i
mahalliyede vürûd eden jurnaller ile tahkikata nazaran Sırblıların
tedarikat-ı cephede bulunduğu ve ileride taraf taraf taarruza kıyam
kıyam eyler ise mevâki-i mezkûrede ve alelhusus burada ve ġehr
Köyü‟nde bulunan Asakir-i ġâhâne hadd-i kifayede olmadığı derkâr
olduğundan bunların ehemmiyetli mevkiyelerine nazaran kuvve-i
askeriyelerinin hadd-i kifâyeye iblağı menût-ı rey ve irâde cenâb-ı
Seraskeriyeleridir efendim.
ATASE ARŞİVİ; ORH, K.104, G.95, B.95 – 1
107
108
109
EK-3
Bosna ve Yenipazar ve NiĢ Kumandanlıklarına ayrı ayrı Ģifreli
tegrafname 3 kıt‟a
Sırplıların tedârikat ve tehiyyat-ı vâkıâlarına dair hertarafdan alınan
ma‟lumat mütehadd-ül-mall olmasına mebni civar mahaĢĢer ahali-yi
müslîmesinin teslihi ve serhadlerin takviye ve tahkimi ve kuvve-i
askeriyesinin tezyiîdi gibi tedâbir-i ihtiyâtiye-i askeriye icrâsı irâde-i
seniyye iktizâ-yı âliyyesinden olduğundan iltizâsı meclis-i âlî-yi askerîde
tezekkür olundukda bu bâbda taraf-ı vâlâlarıyla ve NiĢ ve Yenipazar ve
Bosna Kumandanlıklarıyla mukaddeme cereyan eden muhârebe
üzerine alınan cevablarda elyevm Bosna kıt‟asında ma-müstahfaz
otuzüç ve Yenipazar Fırkası‟nca dahi kuvve-i mevcudanın mikdarıyla
münasib derecede tahaffuzî ve taaruzî harekete ikdâm olunacağı ve
fakat NiĢ cihetinin muhafazası daha otuz dört taburun vücuduna
mütevakıf olduğu gösterilmĢdir. Eğer ki Sırblıların harekât-ı asiyaniyeye
kıyamları takdirde te‟dîbleri münasib bir noktadan Ģiddetli ve kuvvetli bir
suretde Sırbistan‟a tecavüz olunmağa mütevakıf olarak Yenipazar ve
Bosna cihetleride tecavüze en müsâid olan mevâkiden bulunmuĢ ise de
gerek Bosna ve gerek Yenipazar fırkallarının memleket ve mevki‟-i
muhafazalarında bulundurulması zaruri olan ve Bosna ve Hersek ahaliyi Hristiyaniyesinin hareket-i asiyaniyelerinden ve Karadağlı‟nın
tecavüzünden dolayı ahali-yi Müslîmenin ve mevâki-i Müslîmenin
muhafazası için elde kalacak askerin oldukları mahallerce tahaffuzî
harekete ancak kifayet edebileceği ve Rusyalıya karĢı daha kuvve-i
külliye sevkine ihtiyaç meydanda iken Yenipazar ve Bosna cihetlerinin
tezyîd-i kuvve-i askeriyesine hal ve imkân müsâid olamayacağı derkâr
olunduğundan Bosna ve Yenipazar taraflarınca Ģimdilik tahaffuzî ve
tedafüî halde durulması ve böyle günlerde Ģurada burada müteferriken
asker istihdamı mahzurdan salim olmayacağından hall-i tefrikada
bulunan askerin nokata-i münasebede mecmu‟ tutulması ve askerden
.............. muhafazadan hâlî kalan mahaller ahalisinin münasib ve
emniyetli mahallere nakilleriyle ve eli silah tutanların teslihiyle temin-i
idare ve muhafazaları esbâbının istikmâli hususunun memûrin-i mülkiye
110
ve askeriyeye havale kılınması ve NiĢ ciheti için ilâvesi muktezi asker
bahsine gelince vâkıâ gerek NiĢ ve gerek Adliye taraflarına tahaffuzî
harekete kâfi derecede asker sevki lüzumu musaddak olub fakat tertîb
ve tedarik olunabilen taburlar hasb-el ihtiyac Rusyalı karĢısıda bulunan
ordu-yı Hümayunlara sevk ve irsâl olunmakda olunduğunda NiĢ ve
Adliye cihetlerine dahi mümkün olabildiği kadar tabur sevkine
çalıĢılması ve Kosova vilâyeti dairesinden vesair civar mahaller
ahalisinden Sırblılara karĢı NiĢ‟de ve sâir icâbeden mahallez<rde
zabitan ve ümera-yı askeriyenin taht-ı kumanda ve nezaretinde
istihdam edilmek üzere onbin nefer ve bulunabilirse daha ziyade asâkiri muavere tahrîr ve cem‟ olunarak hall-i tahaffuzîde bulunulması
münasib görünmüĢ ve Icde-ı arz ve irâde-i seniyye-i padiĢahî
evâmirinizde Ģerefmüteallik buyurularak Bosna ve Kosova vilâyetleri
meyanında vesaya-yı mukteziye icra kılındığı ba-tezkere-i sâmîye irâde
ve izbâr buyurulmuĢ olub keyfiyet Yenipazar ve NiĢ (Bosna ve
Yenipazar, Bosna ve NiĢ) Kumandanlıklarına dahi tebliğ kılınmıĢ
olmağla oraca dahi bu karar dairesinde icra-yı icabıyla hall-i tahaffuzîde
durulması ve asâkir-i muavenenin ekserisi tek durmaz ve söz anlamaz
adamlar olub Ta‟diyat vak‟alarıyla ahaliyi iz‟âc ve bîzâr etmekde
oldukları bazı taraflardan vukubulan iĢ‟ârât ve Ģikâyatdan anlaĢılmasıyla
tertib ve cem‟ olunacak asâkir-i muavenenin o misüllü uygunsuz ahvale
mübaderetlerine meydan verilmeyib ahalinin huzur ve istirahatlerinin ve
emniyet mal ve canlarının tamamıyla muhafazasıyla bir güne sizleri
vukua götürlmemesine ihtimam ve gayret ve daima memurin-i mülkiye
ile bil-muhâbere ve bil-ittihad avn-ü inâyet-i hiyye-i semiyyeye istinad ile
tasallutât eĢkıya ve adâvet hüsn-i muhâfızına memalik ve bûldan
hususunda el birliğiyle hüsn-i idâre-i maslahat kılınması tavsiye olunur.
ATASE ARŞİVİ; ORH, K.22, G.17, B.17 – 1
111
112
EK-4
Kosova ve Selanik Kumandanlıklarına Ģifreli telgraf
Sırbistan askir-i zabitanı memuriyetlerinden istifa ederek NiĢ‟e
azimet
etmekde
olub
bunların
maksadı
Sırbistan‟ın
...............
makamında olan General Cernayif‟in maiyetine duhûl ile Rumeli‟de ve
Selânik Vilâyeti Büyük Aleksandr‟ın vatanı olması cihetle Rusların
nazarında Ġslav eyâletlerinden ma‟dûd idüğünden Sırbi‟de takım takım
gönüllü cem‟ olunub Belgrad Kal‟esi‟nde ta‟lim etdirildikden sonra
Selânik ve Rum Ġli‟ne sevk olunma üzere NiĢ‟e gönderilmekde idüğü ve
Sırblılar asakir-i muntazır ve milliye için hayvanat dahi mübaya etmekde
oldukları Viyana Sefareti‟nde Hariciye Nezareti‟ne mevrûd Semlin
ġehbenderi‟nin tahriratı süret-i mütercimesiden muharrer olduğundan
oraca kemal-i dercine tabassur ve teyakkuz üzre bulunulması kemâl-i
ehemmiyete tavsiye ve ihtar olunur.
ATASE ARŞİVİ; ORH K.80, G.127, B.127 - 1
113
114
EK-5
Sûret
Kasabaya bir buçuk saat mesafede bulunan Posta kuryesine Sırplı
çeteler muhtelit oldukları halde Seyid Ağa ile oğlu kati ve hanesiyle
Süleyman Ağa‟nın hanesini ihrâk ve ve muma-ileyh ile Hristiyanların
hayvanatını gasb ve beraber götürmüĢ oldukları ve badema dahi evlad
ve ................ Karadağ‟a götürüb orada ta‟yınat verecekleri ve
Hristiyanlar
müttefikan
hareket
etdikleri
suretde
kati
ve
idam
eyleyecekler tehdîd ve izâfe etmekde oldukları Hristiyanların ifadesi
üzerine ve hatta Ģu saatde kasabaya tahminen üç saat mesafede bir
................... cihetinde büyük harik zuhûruyla el-an yanmakda olduğu
beray-ı malûmat arz-ı mecburiyetle takdim arife-i çakireye cür‟et kılındı.
Olbâbda 5 Eylül 92
Makam-ı Âlî-yi Seraskeri‟ye
TaĢlıca Kaymakamlığı‟ndan Ģimdi aldığım tahrirat aynen balaya
naklen beray-ı malumat takdim cür‟et ve muvakkat suretiyle TaĢlıca‟ya
bir tabur daha ilavesiyle kuvvetli tabura iblağ kılındığı arz olunur
efendim. 5 Eylül 92
Ferik Kumandanı Yenipazar
Hafız Ahmed
ATASE ARŞİVİ; ORH K.18, G.134, B.134 – 1
115
116
EK-6
Berkofça Kaymakamlığı‟na
14 Temmuz 92 tarihli telgrafnameniz alındı. Doksan Sırp
eĢkıyasına mukavemet edemeyib havffa düçar olan ahalinin gayretine
nihayet derece-i teessüf olunur. Öyle sekiz Sırplıya bir tabur verecek
vakitler olmadığını cevaben beyan ederim.
15 Temmuz 92
ATASE ARŞİVİ; ORH K.1, G.5, B.408
117
118
EK-7
Telgrafname
Makam-ı Sami-i Cenab-ı Seraskeri‟ye
PriĢtine Kazasının Sırbistan hududuna karîb BoluĢ nâm karyesi
mevki‟indeki asakir-i mülkiyenin berây-ı keĢif ileri köyleri dolaĢan
müfreze,........................ dahilinde burada karyelilere tevzî olunmak
üzere yanlarında bir barkir yükü esliha bulunan bir çeteye tesadüfle
harbe tutuĢduklarından mezkûr çete dayanamayarak derhal esliha-yı
mezkûr ile iki barkir ve birkaç yağmurluk ve eĢya-yı saire terk ederek
firâr eylediği arz olunur ferman
28 Kânûn-ı Evvel 93
Refet
ATASE ARŞİVİ; ORH K.42, G.137, B.137 - 1
119
120
EK-8
Kosova Kumandanlığı‟na Telgrafname
Sırplılar RaĢka Kotromanda ve mevâkî-i sairede külliyetli zahire
mubaya ve idhâr etmekde ve eĢkıya-yı meĢhûreden Anderya ve Ġlya ve
Miyatır bu tarafa geçmek üzere çete tertib ve temrir eylemekde
olduklarından asayiĢini takarrürüne kadar istihkâmların muhafaza-i
askeriye tahtında bulundurulması istidâsını hâvi Yenipazar ahali
vekiliyle eĢrafından sekiz neferinin imzalarıyla gelen telgraf üzerine
hakikat-i hallin serian bil-tahrik iĢ‟arı ifadesiyle tavsiye ve beyan olunur.
21 Eylül 93
imza
ATASE ARŞİVİ; ORH K.79, G.179, B.179 - 1
121
122
EK-9
Telgrafname
Makam-ı Celîl Seraskeri‟ye
Birkaç
günden
beri
Sırbistan‟da
birtakım
tedârikat
vuku‟
iĢidilmekde ve Yenioazar cihetinde bazı çetelerin tecavüz etmesine
mebnî her yerden asker, top, esliha, cephane isteniliyor. Vâkıâ geçen
sene bura ahalisine bir hayli esliha verilmiĢ ise de bu defa Yenipazar
Fırkasıyla Karadağ‟a gönderilmekde olan on bin nefer asakir-i muavene
bu esliha ile sevk olunmakda olduklarından burada mevcud ahalinin
yedinde, iĢe yarar esliha kalmamıĢdır. Sırplının ötede beride bazı
çeteleri sıkça sıkça getirmesine ve Sırbistan‟da harab fırınların tamir ve
zehâir idhâr olunmakda olmasına göre Sırblının tekrar isyana cûr‟eti
ihtimalden baîd değildir. Hûda-negerde öyle bir hal vukuunda Asakr-i
ġâhâne yetiĢinceye kadar mümkün mertebe müdafaa etmek ve fakat
Ģimdilik hükûmet muhafazasında bulunmak üzere mesbuk iĢ‟ar-ı
çakernem vechle ma-cebhane yirmi bin aded iğneli ve yoksa ġiĢhane
tüfenginin sür‟at-i irsâli ehemmiyet-i acile ile arz ve rica olunur ferman.
2 Ağustos 93
Refet
ATASE ARŞİVİ; ORH K.14, G.96, B.96 - 1
123
124
EK-10
ġifreli
Tuna Umumu Kumandanı Mehmet Ali PaĢa Hazretleri‟ne
Sırbistan Meclis-i Müridânı‟nda muharebeye karar verilmekle ilân-ı
istiklâliyet ve muharebe için Rusyalının bir büyük muzaffariyete intizâr
olunacağa, Belgrad nâm vapurun esliha ve mühimmat humulesiyle
Varna‟ya doğru gittiği ve Vidin civarlarında bulunan Sırplılar Pazar günü
Hırvatistan‟da Ruma nâm mahali Rusya lehinde ve Devlet-i Âliyye
aleyhinde bir tebliğ akd edecekler ve dekniz Sırb askerinin dört haftaya
kadar hazır bulunacağı beyan edib muhalefeyn tarafı Sırb eĢkıyasının
hazır bulunacağı beyan edib muhalefeyn tarafı Sırb eĢkıyasının cânib-i
hükümet-i seniyyeden oldukları sonra tekrar böyle bir hareket icrâ
olunur ise mürettebatın bil-cümle imtiyazîtden mahrum kalacağından
maada Avrupa nazarında dahi lâyıksız bir halde bulunacağından tekrar
ilân olunacak muharebe hakkında müridâne muavenet veyahud
sahâbet eylemesini red eylediği ........... Ģehrinde bulunan Devlet-i Aliyye
BaĢ ġehbenderi Mösyö FeniĢyu tarafından Hariciye Nezareti‟ne mevrûd
telgrafnamelerde iĢ‟ar olunmakla beyân olunur.
21 Ağustos 93
ATASE ARŞİVİ; ORH K.110, G.113, B.113 - 1
125
126
EK-11
Berkofça‟da BinbaĢı Mustafa Ağa‟ya
Sırb eĢkıyasının oralara yakın bulunduğu haber alındığı cihetle
mensub mahale istihkâm verib merd-âne hareket için Apvarca‟dan dört
bölük daha gönderildi. Bir – iki güne değin dört bölük daha
gönderilecekdir arkadan.
3 Haziran 92
ATASE ARŞİVİ; ORH K.1, G.5, B.234
127
128
EK-12
ġifreli
Yenipazar
Kumandanlığı‟na
ve
Bosna
Kumandanlığı‟na
Telgrafnâme
Viyana Sefaret-i Seniyyesi‟nden mevrûd telgrafda Bosna‟da Sırp
eĢkıyasının felaketleri Sırp Hükûmeti‟nin esfâr-ı azmini ve ümidlerinin
mahvını mucib olduğu ve bunu tekrar uyandırmak için hafiyyen
Bosna‟da ve Eski Sırbiye‟de ihtilâl çıkarmak esbabına teĢebbüs olduğu
gibi Karadağlılar ile doğrudan doğruya muhabere yolu açmak efkârıyla
Yavuz ve Derin taraflarında hafi suretle çeteler tertîb etmekte
bulunduğu beyan olunmuĢ ve bu malûmat Bosna ve Yenipazar
Kumandanlığı‟na dashi bildirilmiĢdir. Müteyakkızâne bulunulması ihtârı
tekrar olunur.
31 Temmuz 92
ATASE ARŞİVİ; K.1, G.6, B.352
129
130
EK-13
Van Kaymakamı Cenâb-ı Seraskeri‟ye, Sofya‟da Huzur-ı Âlî-i
Seraskeri‟ye, Tuna Vilayet-i Celîlesi‟ne, NiĢ‟de Huzur-ı Âlî-i MüĢîri‟ye
Adliye‟ye üç saat mesafede kâin Rakovice Karyesi muhafazasında
bulunan bir tabur asâkir-i Ģâhâne üzerine dünki gün üç - dört bin kadar
Sırb eĢkıyası beraberlerinde üç kıta da topları bulunduğu halde hücum
ederek saat dörtden akĢam ezanına kadar muharebe mümtedd olarak
nihayet asâkir-i Ģâhâne tarafından gösterilen hücum ve ateĢe eĢkıya
tâb-âver olmayarak iki yüz elli kadar telefât ve hayli de mecrûhları
olduğu halde münhezimen firar eylemiĢ oldukları ve asâkir-i Ģâhâneden
dokuz Ģehid ile otuz mecrûh vuku bulduğu gibi Ġkinci Alayın Kaymakamı
Celil Bey dahi rütbe-i Ģehâdeti ihrâz eylemiĢdir. Bunların bu hareketleri
güya dünki Azaver Muharebesi arasında Rakovice‟den görünüb orduya
bir telaĢ vermek idi ise de her iki muharebe de belâlarını bularak telefâtı külliyeye dûçar oldular. Cenâb-ı Hakk bundan böyle dahi asâkîr-i
ġâhâneyi Ģanlı muzafferiyetlere nâil eylesin duasıyla hatm-i kelâm
olunur olbâbda
7 Temmuz 92
ATASE ARŞİVİ; ORH K.1, G.5, B.307
131
132
EK-14
Telgrafname
Sofya Kumandanlığına
Vidin Kumandanlığı Vekâletinden mukaddema taleb olunan ve
Sırplı eĢkıyasının oradan tecavüzle Belgradcık yolunun kariben
emniyetsiz bir hale gireceğinden bahisle sofya mevcudundan sürat-i
irsâli bu kere te‟kid edilen iki bin yedi yüz altmıĢ yedi adet seksenbeĢ
modeli kapsüllü tapa 23 teĢrin-i sani 93 tarihinde Ahmed ÇavuĢa
teslimen ve Ģimendifere tahmilen gönderildiği ve dün Pazarcığa dahil
olacağı ve oradan da Sofya‟ya müteveccihen yola çıkarılacağı tahkikât-ı
vakıadan anlaĢıldığına nazaran bu nev tapalardan Sofya‟da mevcudu
var ise bunların vürudunda yerine konulmak üzere ol mikdar topanın ve
mevcudu yoksa vürudunda bile te‟hir ve son tapaların serien ve suret-i
mahfuziyyetde Vidin‟e irsali lüzumu dar Ģuri ifadesiyle beyan olunur. 27
TeĢrin-i sani 93
Sofya‟da Aziz Efendiye
ATASE ARŞİVİ; ORH K.82, G.128, B.122 - 1
ÖZET
Hayriye YALÇIN, Sırp Çete Hareketleri ve Osmanlı Devleti (1804-1878),
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010.
Osmanlı tarihinin 1804 Sırp isyanı ile başlayan ve 1878 Ayestefanos
Antlaşması’na kadar olan dönem Osmanlı Devleti tarihinin gerek iç gerekse
dış olaylar bakımından tarihinin en zor dönemlerinden birini teşkil etmektedir.
Osmanlı Devleti, 1804 Sırp isyanı ile 1878 Ayestefanos Antlaşması’na
kadar olan bu 74 yıllık sürede hakimiyeti altındaki Hristiyan unsurların
yarattığı problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin uğraşmak
zorunda kaldığı bu sorunlar Avrupa Devletlerinin de başlıca problemleri
olmuştur.
Rusya’nın 17. yüzyılın sonlarından itibaren sistemli bir şekilde yürüttüğü
Panislavizm politikası etkisini göstermiş ve üç yüzyıldan fazla bir dönem
Osmanlı hakimiyetinde huzur içinde yaşayan Sırplar 1801 tarihinden itibaren
Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmışlardır.
1812 Bükreş Antlaşması ile muhtariyet hakkını Osmanlı Devleti’nden
alan Sırplar, yine Rusya - Osmanlı arasında imzalanan 14 Eylül 1829 Edirne
Antlaşması ile tam özerk olmuşlardır.
Osmanlı - Sırbistan ilişkilerinin en sorunlu yaşandığı yıllar Kırım Savaşı
sonrasında imzalanan bugünkü Avrupa’nın da temellerinin atıldığı 1856 Paris
Barış Antlaşması ile başlamıştır ve 1878 Ayastefanos Antlaşması’na kadar
devam etmiştir.
Paris Antlaşması’nda Sırbistan’a Edirne Antlaşması ile verilen özerklik
hakkı devam ediyordu. Fakat Sırbistan’ın bu özerklik hakları Rusya’dan alınıp
batılı devletlerin garantisi altına veriliyordu. Antlaşmadaki bu değişiklikle
Osmanlı, Sırbistan toprakları üstündeki müdahale hakkından vazgeçiyordu.
Sırbistan’a karşı Avrupalı devletlerin izni olmadan herhangi bir müdahalede
bulunamayacaktı ve Sırbistan’a asker sevk edemeyecekti.
Sırbistan hakkındaki bu hükümler iki bakımdan çok önemlidir. İlki, o
tarihe kadar Sırbistan Rusya’nın nüfuzu altındaydı. Rusya yarım yüzyıldan
beri Sırbistan’la meşgul olmuş bu memleketin sahip olduğu haklar Rusya’ya
verilmişti. Şimdi bu haklar ve ayrıcalıklar geri alınıyordu.
İkincisi Osmanlı’nın Sırbistan üzerindeki hâkimiyeti azalıyordu. Bu
dönemde Sırplarda Bosna-Hersek ve Karadağ ile birleşerek Büyük Sırbistan
devletini kurma düşüncesi yine ön plana çıkmıştı. Buna engel olarak
gördükleri Sırbistan’daki Osmanlı hâkimiyetini yıkmak için de Rusya’ya
güveniyorlardı. Osmanlı’ya karşı Sırbistan’la Rusya’nın işbirliği 1877-1878
Osmanlı-Rus Harbi’nde had safhaya ulaşmıştı.
Nitekim Sırbistan bu savaştan sonra imzalanan Ayastefanos Antlaşması
ile bağımsız bir devlet olacaktı.
Anahtar Kelimeler: Sırp Çeteleri, Sırp İsyanı, Panislavizm, Osmanlı Devleti,
Sırbistan, Rusya.
ABSTRACT
YALÇIN Hayriye, Serbian Gang Movements And The Ottoman State
(1804-1878), Master’s Thesis, Ankara, 2010.
The period between the Serbian revolts of 1804 and the Saint
Stephanos Agreement of 1878 constitues one of the most troublesome years
of the Ottoman State both in terms of domestic and international relations.
During this period, covering 74 years, starting from the 1804 Serbian
Revolt to the 1878 Saint Stephanos Agreement,
encountered
severe
problems
brought
up
by
the Ottoman State
her
own
Christian
community.The problems the Ottoman State encountered with in the 18561908 period were also the common concerns of the Europen states as well.
The systematic Panslav politics pursued by Russia since the 17th
century gradually affected the Serbs, living peacefully under the Ottoman
sovereignty for more than 300 years, who finally revolted against the
Ottoman State in 1804.
The Serbians, who achieved their semi-autonomous rights from the
Ottoman State with the signing of the Treaty of Bucharest in 1812, obtained
their full autonomy with the signing of Edirne Treaty between Russia and the
Ottoman State in September 14, 1829.
The most problematic years of the Ottoman –Serbian relations started
with the signing of the Paris Peace Treaty in 1856 following the Crimean
War, where the foundation for today’s Europe was laid, and continued until
the 1878 Saint Stephanos Agreement.
The Serbian right of autonomy, which was granted by the Treaty of
Edirne, was also encompassed by the Paris Treaty. But the guarantorship of
this autonomy was taken away from Russia and given to the Western States.
The Ottoman were abandoning their rights over the Serbian territories. She
was not to take any initiative without the approval of the European States and
could not dispatch troops to Serbia any longer.
These provisions on Serbia were important in two aspects. First, Serbia
was under Russian influence until the signing of the Paris Peace Treaty.
However, with the signing of the treaty, Russia lost all its rights on Serbia,
and the treaty in fact paved the way for the losing of all rights in favor of the
European States.
Second, during these years, the Serbians pursued the aim of uniting
with Bosnia-Herzegovina, and Montenegro; and to this end, they trusted
Russia to put an end to the Ottoman sovereignty which they regarded as an
obstacle in the way to their unification. The Turkish-Russian War of 18771878 in this respect may be regarded as the apex of the Serbian-Russian
cooperation against the Ottoman State.
Moreover, with the signing of the Saint Stephanos Agreement, Serbia
would turn into an independent state.
Key Words: Serbian Gangs, Serbian Revolt, Panslavism, Ottoman State,
Serbia, Russia.
Download