İşletme Yönetimi-1 DERS NOTLARI METİN ARSLAN HARRAN ÜNİVERSİTESİ BİRECİK MESLEK YÜKSEKOKULU 2012 İşletme Yönetimi-1 – Önsöz – Metin Arslan ÖNSÖZ İşletmecilik eğitimi günümüzde çok yaygınlaşan bir konu haline gelmiştir. Serbest piyasa şartlarında işletmelerin kuruluş, işleyiş ve büyümeleriyle varlıklarını sürdürmeleri ancak konunun uzmanları tarafından kurulup ve işletilmesine bağlı bir alan olmuştur. Günümüz öğrenim kurumlarında işletme ile ilgili dersler; genel işletme, işletmecilik bilgileri ve işletme yönetimi gibi çok değişik isimler altında verilmektedir. Bu kitabın temel amaç ve hedefleri, öğrencilere ve iş hayatında olan kişiler ile bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenlere gelişen ve küreselleşen dünyada modern işletmeciliğin temel kural ve ilkelerini teorik ve uygulamalı olarak ülke ve dünya şartlarına uygun şekilde vermektir. Yine bu kitap ile öğrencilere ve okuyuculara analitik bakış açısı kazandırılarak, kıt kaynakların en verimli şekilde kullanılması yolları gösterilmektedir. İşletmelerin, dolayısıyla ülke ekonomisinin iyi yönetilmesine katkı sağlamak, işletmelerin yerine getirdiği işlevleri, iç ve dış çevresinin tanınması, analiz yapabilme, sorunlara çözümler üretmede ve sağlıklı kararlar alabilmede yardımcı olmak hedeflenmektedir. Bilgiyi öğrenme, kullanma ve sahiplenerek hükme dönüştürme süreci işletme konularında da önemli bir yer tutmaktadır. İşletme ve işletmelerin yönetilmesi ile genel yönetim konuları birbiri ile ilişkili olmasına rağmen temel bazı farklılıklar da bulunmaktadır. Yönetim literatüründe yönetim ve işletme yönetiminin ayrıldığı iki alan var. İşletme yönetimini genel yönetimden ayıran ilk fark ortak amacın iktisadi oluşu, ikinci fark ise işletme yönetiminin sosyal ve teknik bir niteliğe sahip olmasıdır. Genel yönetimde ortak amaç kâr değil ve yönetim sosyal bir bilim dalı olarak insanların ortak hedefe dönük faaliyetlerini kapsar. Yönetim bütün organizasyonlar için önem taşıyan bir faaliyet olarak her organizasyonun olduğu yerde mutlaka yönetim olayı bulunmaktadır. Bu çalışma altı bölümden oluşmakta; ilk dört bölüm işletme ile ilgili genel bilgileri içermekte son iki bölüm ise daha çok yönetim konularına ve yönetimde yeni yaklaşımlara değinilmektedir. Birinci bölümde, işletmecilik temel kavramları ve tarihi gelişim süreci ve işletmenin diğer bilimlerle olan ilişkileri incelenecek. İkinci bölümde; işletme amaçları, işletmenin çevre ile ilişkisi ve sorumlulukları belirtilecek ve işletme türlerinin sınıflandırılması üzerinde durulacak. Üçüncü bölümde; işletmenin işlevsel analizi yapılacak ve işletmecilikte temel ilkeler ile işletmenin maliyetleri, gelirleri ve riskleri üzerinde durulacak. Dördüncü bölümde; işletmenin kuruluş çalışmaları, işletme büyüklüğü ve kapasitesi ele alınacak. Beşinci bölümde belki her birisi bir bölüm muhtevasında olan işletme işlevleri incelenecek ve son olarak altıncı bölümde ise organizasyonların işleyişi ve yönetimde yeni yaklaşımlar incelenecektir. Tüm öğrencilerimize başarı dileklerimle… Metin ARSLAN Birecik - 2012 2 İşletme Yönetimi-1 –İçindekiler – Metin Arslan İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ...................................................................................................................................................2 İÇİNDEKİLER .....................................................................................................................................3 GİRİŞ .....................................................................................................................................................5 BİRİNCİ BÖLÜM.................................................................................................................................6 TEMEL İŞLETME KAVRAMLARI VE İŞLETMELERİN GELİŞİMİ .......................................6 1. İŞLETME İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR........................................................................6 1. Toplumların Ekonomik Gelişimi ................................................................................................6 2. İnsan İhtiyaçları ..........................................................................................................................7 3. İşletme Kavramı ...........................................................................................................................8 4. Mal ve Hizmetler .........................................................................................................................9 5. Üretim Faktörleri ......................................................................................................................10 6. Yönetim ve İlgili Kavramlar ....................................................................................................12 7. Yönetici ve Müteşebbis ..............................................................................................................14 2.MİKRO VE MAKRO EKONOMİK VERİLER.........................................................................16 1. Ekonomik Sistemler ..................................................................................................................16 2.Arz Ve Talep ...............................................................................................................................18 3. Piyasa Ekonomisi ve İşleyişi .....................................................................................................19 4. Üretim Maliyeti ..........................................................................................................................21 5. Tüketici Ve Üretici ....................................................................................................................22 6. Milli Gelir Ve Gelir Dağılımı ....................................................................................................23 7. İstihdam Ve İşsizlik ...................................................................................................................24 8. Dış Ticaret Ve Ödemeler Dengesi ............................................................................................25 9. Kalkınma Ve Büyüme ...............................................................................................................26 10. Para Ve Banka .........................................................................................................................27 3. İŞLETMECİLİĞİN TARİHİ GELİŞİM SÜRECİ VE DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ ..29 1. İşletmeciliğin Tarihi Gelişimi ...................................................................................................29 4. İşletme Biliminin Diğer Bilimlerle İlişkisi ...............................................................................31 Birinci Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları ...................33 İKİNCİ BÖLÜM .................................................................................................................................34 İŞLETMENİN AMAÇLARI VE ÇEVRE İLİŞKİSİ İLE İŞLEVLERİ VE TÜRLERİ ..............34 1. İŞLETMENİN AMAÇLARI ......................................................................................................34 1. İşletmenin Genel Amaçları .......................................................................................................34 2. İşletmenin Özel Amaçları ..........................................................................................................37 2. İŞLETME VE ÇEVRE İLİŞKİSİ...............................................................................................37 1. İşletmenin Yakın Çevresi...........................................................................................................37 2. İşletmenin Uzak Çevresi ............................................................................................................39 3. İŞLETMENİN İŞLEVLERİ........................................................................................................40 1. Genel İşlevler .............................................................................................................................41 2. Temel İşlevler .............................................................................................................................41 3. Destekleyici ve Kolaylaştırıcı İşlevler ......................................................................................41 4. Dönüştürücü İşlevler .................................................................................................................42 4.İŞLETMELERİN GRUPLANDIRILMASI ...............................................................................42 1. Hukuki Yapılarına Göre İşletmeler ..........................................................................................42 2. Ekonomik Yapı Ve Faaliyet Konularına Göre Gruplandırılması .........................................52 3. Sermaye Mülkiyetine Göre İşletmeler .....................................................................................53 4. Müşterilerin Çeşidine ve Riske Katlanmalarına Göre İşletmeler...........................................53 5. Büyüklüklerine Göre İşletmeler...............................................................................................53 6. Ulusal Kökenlerine Göre Gruplama .........................................................................................55 7. İşletmeler Arası Anlaşmalara Göre Gruplama........................................................................55 İkinci Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları.....................56 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM .............................................................................................................................58 İŞLETMENİN ANALİZİ VE İŞLETMECİLİKTE TEMEL İLKELER .....................................58 1. İŞ PLANI VE İŞLETMENİN ANALİZİ ...................................................................................58 1.1. İş Planı .....................................................................................................................................58 1.2. İşletmenin Analizi ...................................................................................................................59 3 İşletme Yönetimi-1 –İçindekiler – Metin Arslan 2. İŞLETMENİN MALİYET İLE GELİR VE RİSKLERİ ...........................................................61 1. İşletmenin Maliyetleri ................................................................................................................61 2. İşletmenin Gelirleri ...................................................................................................................62 3. İşletmenin Riskleri .....................................................................................................................63 3. İşletmenin SWOT Analizi ..............................................................................................64 3. İŞLETMECİLİKTE TEMEL İLKELER ...................................................................................65 1. Verimlilik ....................................................................................................................................66 2. Etkinlik .......................................................................................................................................67 3. Kârlılık ........................................................................................................................................68 4. Toplam Kalite .............................................................................................................................68 5. Toplumsallık İlkesi .....................................................................................................................71 Üçüncü Bölüm İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları .......................71 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM .......................................................................................................................72 İŞLETMELERİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI VE İŞLETMELERİN BÜYÜMESİ ................72 1. İŞLETMELERİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI ........................................................................72 1. Yatırım Düşüncesi ve Uygun Yatırım Alanı Seçimi ................................................................72 2. Fizibilite Etüdü ...........................................................................................................................73 3. Kesin Proje .................................................................................................................................77 4. Yatırım Kararını Verme Ve Uygulama ....................................................................................77 5. Üretime Geçiş .............................................................................................................................77 2. İŞLETMERİN BÜYÜMESİ ........................................................................................................77 1. İşletmelerde Büyüme .................................................................................................................77 2. İşletmelerin Büyüme Şekilleri ...................................................................................................78 3. Farklı Büyüklükteki İşletmelerin Üstünlükleri Ve Sakıncaları ..............................................79 4. İşletmelerin Kıvamlı Büyüklüğü ...............................................................................................80 5. İşletmelerde Küçülme ................................................................................................................80 3. İŞLETME KAPASİTESİ ............................................................................................................81 1. Kapasite Kavramı ......................................................................................................................81 2. Kapasite Türleri .........................................................................................................................81 Dördüncü Bölüm İle Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları ......................82 BEŞİNCİ BÖLÜM ..............................................................................................................................84 İŞLETMENİN İŞLEVLERİ ..............................................................................................................84 1. YÖNETİM İŞLEVİ ...................................................................................................................84 2. SATINALMA İŞLEVİ ...............................................................................................................98 3. ÜRETİM YÖNETİMİ İŞLEVİ .................................................................................................99 4. PAZARLAMA İŞLEVİ ...........................................................................................................101 5. MUHASEBE İŞLEVİ ..............................................................................................................111 6. FİNANS İŞLEVİ ......................................................................................................................113 7. İNSAN KAYNAKLARI İŞLEVİ ............................................................................................114 8. ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME İŞLEVİ............................................................................118 9. HALKLA İLİŞKİLER İŞLEVİ ..............................................................................................120 Beşinci Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları ................122 ALTINCI BÖLÜM ...........................................................................................................................123 ORGANİZASYONLARIN İŞLEYİŞİ VE YÖNETİMDE YENİ YAKLAŞIMLAR .................123 1. İŞLETMELERİN GLOBALLEŞMESİ ...................................................................................123 2. İŞLETME YÖNETİMİNDE KARAR VERME......................................................................125 3. ORGANİZASYONLARDA İLETİŞİM ...................................................................................127 4. YÖNETİCİLİK VE LİDERLİK ...............................................................................................133 5. MOTİVASYON ..........................................................................................................................135 6. DEĞİŞİM YÖNETİMİ VE ÖRGÜT GELİŞTİRME ..........................................137 7. STRATEJİK YÖNETİM VE KRİZ YÖNETİMİ .................................................139 8. GRUP YÖNETİMİ VE ÇATIŞMA YÖNİTİMİ....................................................141 9. İŞ AHLÂKI VE SOSYAL SORUMLULUK ...........................................................................144 10. İŞLETME BİLGİ SİSTEMİ ...................................................................................................152 Altıncı Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları .................152 FAYDALANILAN KAYNAKLAR ...........................................................................................153 4 İşletme Yönetimi-1 –Giriş – Metin Arslan GİRİŞ Günümüz işletmeleri yeni gelişmelerin etkisiyle de sosyal sorumluluk çerçevesinde çevre sorunlarına duyarlı olmak yeni gelişen tekno-ekonomik yapıya adapte olmak gibi çok boyutlu girift problemlerle baş etmek durumundadır. Bilgi çağından bilgi ötesi çağa geçiş yapılan 21. yüzyılda işletmelerin rekabet yarışında üstünlük sağlayabilmelerinin ancak modern yönetim tekniklerini kullanabilmeleri ile mümkündür. Dünyada gücün, servet ve iktidar olarak iki temel kaynağı bulunmakta ve servet piyasadan, iktidar ise demokrasiden geçerek elde edilmektedir. Ancak bu ilişki her zaman uyumlu gelişmemektedir. Hem piyasanın, hem de demokrasinin paralel geliştiği toplumlara Kuzey Amerika ve Batı Avrupa toplumları, piyasanın geliştiği ancak demokrasinin yeterince gelişmediği toplumlara da iktisadi olarak gelişmiş Asya ülkeleri örnek verilebilir. Günümüz ülkeleri, vatandaşlarının artan beklentilerini karşılayabilmek için daha etkin çalışmak, yeni beklenti ve talebe dönüşen istekleri karşılayabilmek için yeniden organize olmaktadırlar. Kimya ve fizik kanunlarında olduğu gibi iktisadi ve sosyal konularda da kurallar icat edilmiyor aslında sadece keşfediliyor ve yönlendiriliyor. Dolayısıyla insanların ortaya koydukları sistemler dünya da geçerli kuralları doğru uygulandığında başarıya ulaşılarak toplumun hayat seviyesi yükseltilebiliyor. Dünyada 1980’li yıllardan sonra üretim sisteminde köklü değişimler gerçekleşti. Hızlı bir tüketim meyli ile toplumda ”değer”in yerini “imaj” aldı. İhtiyaçlar reklâm ve imajla belirlenmekte ve toplumda önce ihtiyaç üretilmekte ve daha sonra alıcısı hazırlanan ürün pazara sunulmaktadır. Günlük hayatın standartlaştırılan ihtiyaçları kültür ve endüstri tarafından karşılanmaya çalışılıyor. Günümüz insanına standart paketlerde yiyecek, içecek, giysi, bilgi, hayal, sevgi-nefret, ev, gündelik araç-gereçler, otomobil, tasarım, eğlence ve boş zaman meşguliyetleri işletmelerce üretilip, pazarlanmaktadır. Bu bağlamda sermaye sahipleri de insanı düşünen değil de tüketen bir varlık olarak görmekte ve metalaşan kültür ürünlerini pazarlayabilmek için tüketici kitlenin üzerinde yoğunlaşarak istediği şekli vermeye çalışmaktadır. Üretim ve tüketimden kaynaklanan problemlerin artışına bağlı olarak özellikle iki binli yıllardan itibaren “az tüket, mutlu yaşa” eğilimi ve gönüllü sadelik felsefesi yaygınlaşmaya başladı. Tüketim toplumunun 1950–2000 yılları arası “çok çalış, çok kazan, çok harca” felsefesi hâkimdi ve bu felsefeyi benimsemeyenlere “meczup” gözüyle bakılıyordu. Ekonomik durgunluk ve artan işsizlikle birlikte yükselen toplumsal rahatsızlıklar insanları mistik değerlere yönlendirdi. Bu yöneliş iki binli yıllardan sonra“gönüllü sadelik” olarak formüle edilmekte ve düşüncede yeni bir Rönesans olarak kabul edilmektedir. Savurganlığın yani israfın faturası sadece bugünün insanlarına değil gelecek kuşaklara da yansıtılmaktadır. Toplumların hayatında üretimin kaynaklarını ve ürünleri gereksiz ve gereğinden fazla kullanmanın ve harcamanın bedeli her zaman ağır olmaktadır. İktisadi-sosyal gelişmenin dinamiklerini her toplumun kendine özgü şartlarında aranmalıdır. İnsanlık bir taraftan zihin gücünü kullanarak yer küreyi imar ve inşa ederken ve ona yön ve şekil verirken, diğer yandan içinde yaşadığı dünyanın da insan zihniyetini belirlediği düşüncesinden hareket ediyor. Bu bağlamda iktisadi-sosyal gelişmenin geri planında yüzyıllardır açlığın, sefaletin, feodal düzenin pençesinde kıvranan, maddeye karşı aşırı özlemle dolu insan tipine sahip Batı, gelişimini bu çerçevede gerçekleştiriyor. İnsanlık, tarihten günümüze kadar belirli devirler geçirerek kurallı ve modern toplumlar ortaya çıkmıştır. İnsanlığın geçirdiği bu devirler; ilkellik, kölelik, esirlik ve ücretlilik ve hürriyet devri olarak gelişme, olgunlaşma ve mükemmelleşme seyri izlemiştir. Bu devirler realiteden yani fiili durumdan hareketle belirli bir zorunluluğun olduğu görülür. Zira insanlığın önemli bir kısmının bu devirleri bir şekilde yaşadığı müşahede edilmiştir. İşletme ve işletme yönetimi konularına daha geniş perspektiften bakıp doğru değerlendirmeler ortaya koyabilmek için eleştirel yaklaşan görüşlere ve değerlendirmelere de gerektiğince yer vermek gerekir. Dünyadaki çok yönlü gelişmelere bağlı olarak artan bilinçlenme ile toplumun geniş kesimlerinde yönetimlere, sistemlere ve düzenlere eleştirel yaklaşımlar artmaktadır. Kişilerdeki hoşnutsuzluğun dünya ölçeğinde yaygınlaşmasına bağlı olarak güç otoriteleri yeni arayışlara yönelmektedirler. 5 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan BİRİNCİ BÖLÜM TEMEL İŞLETME KAVRAMLARI VE İŞLETMELERİN GELİŞİMİ Bölümün temel amacı; ekonomi ve toplum ilişkisini anlamak, işletmeyi yakından tanımak, amaçlarını ve türlerini tanımlayabilmek için iş, işgören, girişim-girişimci, yönetim-yönetici, tüketimtüketici, işletme kavramları ve işletmenin tarihi gelişim süreci ile işletmenin diğer bilimlerle ilişkileri incelenecektir. 1. İŞLETME İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 1. Toplumların Ekonomik Gelişimi Ekonomi ile toplum arasındaki ilişkiyi o ülkedeki siyasi ve toplumsal değerler etkiler. İnsan ve topluma en az çabayla en çok tatmin sağlamayı gösteren yöntemler teorisi olan ekonomi insan ve toplum hayatını temelden belirler. Batı toplumlarının ekonomik tarihine bakıldığında; 19. yüzyıl “sanayi toplumu”, 20. yüzyıl“bilgi toplumu”, 21. yüzyıl ise “Bilgi ötesi toplum” olarak görülmektedir. İlmi ve teknolojik gelişim dünyayı bir büyük köy haline getirerek ülkeler arası hızlı bilgi akışı, her yeni buluş ve gelişmeyi yaymış ve insanların bilinçlerini artırarak küreselleşmeyi hızlandırmıştır. Bilgi ve ürün akışı bir taraftan ülke sınırlarını ortadan kaldırırken, diğer yandan da dünyayı küçültmekte, küçülen dünyada ise ülke yönetimleri ve örgütler yeniden yapılanma gereği duymaktadırlar. Dünyadaki sosyo-ekonomik gelişimin temelinde birçok toplum ve kültürün önemli katkıları bulunmaktadır. İnsanlığın geçmiş birikimini Avrupa kıtası sistemli bir şekilde ele alarak geliştirmiş, önce Amerika’ya oradan da dünyaya yaymıştır. Avrupa kıtasının coğrafi olarak darlığı buna mukabil nüfusunun yoğun olması ve bu nüfusun artan ihtiyaçlarının karşılanması zorunluluğu kıtayı; Amerika’nın keşfi ve sömürgecilik hareketleri gibi yeni arayışlara itmiştir. Artan talebe yeterli bir arzla cevap verebilme sürecinde Avrupa sahip olduğu zengin demir cevherini teknolojisine temel yaparak bugünkü gücüne ulaşmıştır. Bilim, sanat ve siyaset alanındaki ileri düzeyi yeni anlayış çerçevesinde birer milat kabul edilerek, çoğu bilim, sanat ve siyaset adamı kendi alanlarında Avrupa’yı örnek almıştır. Şüphesiz dünyanın diğer kıtalarında başka medeniyetlerde de gelişmeler yaşanmış, fakat Avrupa bu üstünlüğünü tüm dünyaya kabul ettirmiş durumdadır. Avrupa’daki sosyo-ekonomik gelişimin seyri; Endülüs devletindeki üniversitelerde okuyan öğrenciler ülkelerinde 1200’lerden sonra Rönesans hareketlerini başlatmışlardır. Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans süreci 15. Yüzyılda başlar ve aynı yüzyıl içerisinde bütün Avrupa’ya yayılarak peşinden reform hareketlerini getirmiştir. Sonraki aşamalarda ve özellikle 1765’ da James Watt’ın “buhar makinesini“ keşfiyle başlayan sanayi alanındaki gelişme, 1776’ da Adam Smith’in „Milletlerin Serveti“ ile ekonomik gelişmeyi, 1789 Fransız Devrimi ile siyasi ve hukuki gelişmeyi beraberinde getirmiştir. Avrupa’da sanayinin ilerlediği dönemde üretim sorununu aşmış ve aşırı üretim yeni pazar bulma ve pazarlama sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Bir noktada birinci ve ikinci dünya savaşlarının altında bu sorunun bulunduğu söylenebilir. O zamanda yeni pazarlar bulmak belirli coğrafyalarda hâkimiyet kurmakla mümkün idi. Bu anlamda sömürgeciliğin başlangıcı artan üretimin yeni pazarlara sunumu ve oralardan değerli madenlerin sanayileşmiş ülkelere aktarımı süreci olarak görülmektedir. Sanayileşme, üretim dağıtım ve bölüşüm gibi sorunları da peşinden getirirken, işveren ve işçi sorunları adı altında asıl problem ortaya çıkıyor. Bu sorunun ileri boyutlara ulaşması fikri platformlarda sermayeyi temsil eden kapitalizme karşı bir antitez olarak sosyalizmin ortaya çıktığını görüyoruz. Kapitalizm özel mülkiyet ve serbest pazarı öngörürken devlet yapılanmasını da liberal demokratik bir rejim örgütlenmesini kurmaya ve kollamaya yönelmiştir. Sosyalizm ise kolektif mülkiyet ve ülke dışına açık olmayan ekonomik ve devlet yapısını öngörüyordu. Bu mücadele sonucu kapitalist anlayışını temsil eden Avrupa devletlerine mukabil sosyalizmi uygulamak isteyen SSCB kurulmuş ve böylece dünya 1990 yılı ortalarına kadar ekonomik ve siyasi olarak iki kutuplu bir süreç yaşamıştır. Üretimi artırma ve eşit bölüşüm sağlama düşüncesiyle kurulan sosyalist ekonomilerin üretimsizlik ve doyumsuzluk sonucu zayıflamasıyla birlikte sistemden sapmalar oldu. 1990’lardan sonra sosyalizmin önemli temsilcilerinden olan Sovyet Rusya dağılma sürecine girdi, ekonomide sistem değiştirerek serbest piyasa ekonomisine geçiş yaptı. Sosyalist ekonomilerinin çöküşü ve dünyada yaygınlaşan sosyal devlet anlayışı çoğu ülkeyi mali krizle karşı karşıya getirdi. Dünyanın diğer kıtalarında görülen farklı uygulamalar ve tecrübeler arayış içindeki ekonomik yapılanmalara bir örnek teşkil edebilecek konumda 6 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan idi. Bu bağlamda öne çıkan Doğu Asya ülkelerindeki devlete sorumluluk yükleyerek ekonomik kalkınma sağlama çabaları bu ülkeler için bir tecrübe olmuştur. Avrupa devletleri ekonomik bir birlik oluşturma ve bu gücü siyasi alanda da avantaj haline getirme çalışmalarının fikri temeli 1800’lere kadar gitmektedir. Oluşturulan ekonomik birlik peşinden de siyasi birliği getirdi ve AB olarak örgütlenmesini sürdürmektedir. Yaşanan üç büyük teknolojik gelişimin birincisi olan Sanayi devriminin getirdiği hareketle 19. yüzyıldan itibaren bilimler hızla gelişmeye başladı. Bu gelişim 19. yy. sonlarında ikinci bir gelişim olan elektrik enerjisinin kullanımını ve üçüncü temel gelişim olan 1970’li ve 1980’li yıllarda bilgisayarların ve mikro elektroniğin üretime yaygın olarak katılımı sağlanmıştır. İnsan ihtiyaçları tekniği tetiklemekte, teknik de bilimi ve soyut çalışmaları zorlamakta ve böylece uzun yıllar ayrı şeritlerde gelişen bilim ve teknik, sıralanan bu üç temel teknolojik gelişim sonrası aynı paralelde gelişme göstermektedir. İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde ihtiyaçlar ya ev içinde veya yakın çevreden elde edilen ürünler ile karşılanmıştır. Geçim ekonomisi olarak ifade edilen bu yapı içerisinde temel gıda maddeleri ihtiyacı ekonominin gelişmediği dönemde yakın çevreden karşılanırdı. Bilimdeki gelişimin getirdiği toplumsal gelişim insanların ihtiyaçlarını çoğaltmış ve yakın çevrenin dışında uzak çevreden temin edilebilecek ihtiyaçlar ortaya çıkarmıştır. Bu türden ihtiyaçlar ancak ileri ekonomi veya gelişmiş ekonomi olarak ifade edilen uzmanlaşmış, teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı bir yapı ile geniş bir alanda temin edilerek üretilir ve arz edilir. 2. İnsan İhtiyaçları Tarihi süreç içerisinde yaşanan sosyal, kültürel ve teknolojik gelişim insan ihtiyaçlarını sürekli artırmakta ve çeşitlendirmektedir. Geçmişte olduğu gibi bugün de zaruri ihtiyaçları yiyecek, su ve barınma oluşturur. Bu temel ihtiyaçların dışında gelişmiş ekonomilerde ihtiyaçlar son derece fazla ve karmaşık bir yapıdadır. İnsan yapısı itibarıyla pek çok şeye ihtiyaç hisseder ve bu ihtiyaçların bazılarını tek başına karşılayamadığı için bir topluma dâhil olur ve bu toplum içinde toplumun genel kurallarına uyarak ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Toplumsal kurumun ilki ve temeli olan aile içinde dünyaya gelen kişinin toplumla ilişkisi çok yönlüdür. Bu ilişkiyi düşünürler: Sözleşme teorisi, Organik Teori ve Toplum İnsan İhtiyaçlarından Doğar Teorisi olarak üç ayrı teori ile açıklamaya çalışmaktadırlar. İnsan toplum ve ekonomi bu üç kavram birbirine bağlı ve birbirini tamamlar. Toplumun ihtiyaçlarının karşılanması belirli bir düzen içinde belirli kurumlar aracılığı ile olur. Gelenek, görenek, kanun, tüzük ve yönetmelik gibi normlara yani ölçülere sahip toplumsal kurumlar; aile kurumu, siyasi kurumlar, askeri kurumlar, eğitim kurumları, dini kurumlar ve ekonomik kurumlar toplum içinde insanların değişik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik faaliyette bulunurlar. Bunlardan işletme konuları açısından ekonomik kurumlar önemli bir yer tutar. Ekonomik kurumların yapısına ve işleyişine göre dünyadaki toplumlar 'Gelenekçi Toplum' ve 'Sanayi Toplumu' olarak da iki sınıfta incelenir. İşletme ile ilgili ve ekonominin temel konularından olan ihtiyaç; organizmanın duyduğu bir eksiklik olarak, karşılandığı zaman kişiye haz ve zevk veren karşılanmadığında ise üzüntü ve keder veren bir duygudur. İnsan hayatını devam ettirebilmek için bazı mal ve hizmetleri tüketmeye veya kullanmaya muhtaçtır. İnsan ihtiyaçları sürekli tekrarlanmakta ve nicelik ve nitelik değiştirmektedir. İhtiyaçların tatmini insan faaliyet ve davranışlarının itici gücünü oluşturur ve bu güçlerin her birine ihtiyaç denir. İnsanlar varlıklarını sürdürme sürecinde sürekli iyi şeyler ister ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için farklı uğraşı alanlarında farklı insanlarla işbirliğine yönelir. İnsanın istekleri hayalinin ulaştığı yere kadar gider ve ekonomi bilimi bu anlamda sınırsız insan ihtiyaçlarını nispeten sınırlı olan tatmin vasıtaları ile karşılamaya çalışır. İnsan ihtiyaçları sınırsızdır ifadesindeki sınırsızlık, ihtiyaçların biri karşılanınca bir diğer ihtiyaç gelir şeklinde yorumlamak da mümkündür. “İhtiyaçlar sınırsızdır” ifadesinin bir izahı; insanın hayalinin gittiği yerde ihtiyacının ortaya çıkmasıdır. İnsan ihtiyaçlarından oluşan ve satın alma gücü ile desteklenen talebe işletmelerin gerçekleştirdiği üretim yoluyla cevap verilir. İnsanlar ihtiyaçlarını en önemlisinden başlayarak karşılama yoluna gider, yani ihtiyaçlar merdivenini izler. İhtiyaçlar merdiveni, en önemlisinden başlamak üzere ihtiyaçların hangi sırayla karşılandığını gösteren basamaklar dizisini gösterir. İnsan ihtiyaçlarının temel özellikleri şunlardır: 1. İnsan ihtiyaçları sınırsızdır, 2. İnsan ihtiyaçları süreklilik gösterir, 7 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan 3. İnsan ihtiyaçları artma eğilimindedir, 4. İhtiyaçlar karşılandıkça şiddetleri azalır, 5. İhtiyaçları karşılayan mal ve hizmetler ikame edilebilir, Genel bir sınıflandırma olan 'Birincil yani fizyolojik ve ikincil yani sosyal ihtiyaçlar' dışında zorunlu, kültürel, lüks ihtiyaçlar gibi fiziksel ve duygusal yani somut-soyut gibi farklı sınıflandırmalara konu olur. Diğer taraftan teoride ve uygulamada oldukça kabul gören Abraham H. MASLOW’un hiyerarşik olarak ihtiyaçları sınıflandırması şöyledir: 1. Fizyolojik ihtiyaçlar 2. Güvenlik ihtiyacı 3. Ait olma ve sevgi ihtiyacı 4. Saygı görme ihtiyacı 5. Kendini gerçekleştirme ihtiyacı, İnsan ihtiyaçlarından oluşan ve satın alma gücü ile desteklenen talebe işletmelerin gerçekleştirdiği üretim yoluyla cevap verilir. İnsanlar ihtiyaçlarını en önemlisinden başlayarak karşılama yoluna gider, yani ihtiyaçlar merdivenini izler. İhtiyaçlar merdiveni, en önemlisinden başlamak üzere ihtiyaçların hangi sırayla karşılandığını gösteren basamaklar dizisini gösterir. 3. İşletme Kavramı İnsan sosyal bir yapıya sahip olarak bir ailede doğar ve toplum içerisinde bulunur ve ihtiyaçlarını karşılayarak varlığını devam ettirebilir. İnsanın fiilleri kalbin ve hissin yöneliminden çıkar, yönelim ise ruhun izlenimleri ve ihtiyacından gelir. Günümüz şartlarında insanların ihtiyaçlarının çoğu işletmeler tarafından üretilmektedir. İnsan, aklıyla kendisini diğer canlılardan ayırarak üstünlüğünü gösterir ve hayvanlardan farklı olara yiyeceklerini belirli bir işleme tabi tutarak ihtiyacını karşılar. Bu işlemin yapıldığı yer işletme olmakta ve dolayısıyla işletmeler insan ihtiyaçlarını karşılamak için kurulur ve faaliyette bulunur. Bütün ilimlerin ortak hedefi insana hizmet olmasından işletmenin hedefi de insana hizmettir ve onun ihtiyaçlarıdır. Geçmişten günümüze gelen ve değişmeyen yeme, içme ve barınma ihtiyaçlarını karşılama devrelerle, çiğ yiyecekten, pişmiş ve daha mükemmel yiyeceğe, giyeceğe ve eve ihtiyaç duyarak gelmektedir. Bu ihtiyaçlar toplumun gelişmişlik düzeyine bağlı olarak sürekli çeşitlenerek artmaktadır. İşletmeler de bu çeşitlenerek artan ürün yelpazesini karşılamaya yönelmişlerdir. İşletme, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için üretim faktörlerini uyumlu bir şekilde bir araya getirerek, ekonomik mal ve hizmet üretmek ve/veya pazarlamak için faaliyette bulunan kuruluştur. Dar anlamda işletme, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere mal ve hizmetleri üretmek ve sahibine kâr sağlamak amacıyla faaliyet gösteren ekonomik birimdir. İşletmelerin ortaya çıkış ve kuruluşunun temel nedeni, insan ihtiyaçları ve o ihtiyaçların karşılanması zorunluluğu ile sahibine kâr sağlamaktır. İnsanlar; bağımsızlık, kazanç, miras, saygınlık isteği, başka fırsatların yokluğu, bir düşünce veya bir varlığın işlenmesi ve topluma hizmet ve sosyal sorumluluk düşüncesi gibi nedenlerle işletme kurmaya yönelirler. Gelişen Sosyo-ekonomik şartlar işletmeleri ekonomik birim olmanın yanında teknik, sosyal ve siyasi bir birim olma özelliğini de getirmiştir. İşletme tanımlarında geçen ve işletme ile yakın ilgili olan temel kavramları konunun etraflıca anlaşılmasına katkı sağlayacağı için ayrıca açıklanması gerekir. İşletme ile ilgili kavramlar: • İş: Bir fayda oluşturmak için girişilen insan faaliyetleri dizisi olarak; insanların gelir elde etmek amacıyla yaptıkları bedeni ve fikri çabalardır. İşletme kavramı iş kökünden gelir ve iş gördürme, yer ve üretim birimi anlamlarını içerir. • Emek: Hizmet ve mal üretmek için gerekli üretim faktörlerinden olan insan kaynağı olarak insanların bedeni ve fikri çabalarını ifade eder. • Meslek: Tecrübe veya çıraklık eğitimiyle kazanılan iş olarak bir kimsenin hayatını sürdürmek, geçimini sağlamak için yaptığı kuralları belirlenmiş sürekli bir iş olarak ifade edilir. • Üretim Faktörleri: Üretimin gerçekleşebilmesi için girdi olarak kullanılması gereken; emek, tabiat, sermaye, girişimci ve üretim yönetimi gibi elemanlardır. • Üretim: İnsan ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetleri elde etmek gayesiyle yapılan her türlü 8 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan çabaya denir. • Kâr: Bir işletmenin belirli bir dönemde elde ettiği gelirler ile bu gelirleri elde etmek için katlanmak durumunda olduğu giderler arasındaki olumlu farktır. • Pazarlama: Tüketici istek ve ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli girdilerin temin edilip üretim sürecinden geçirilerek ürün haline getirilmesi, dağıtılması, fiyatlandırılması, promosyonu ve satış sonrası hizmetlerinin adıdır. • Ekonomik mal ve hizmet; insan ihtiyaçlarını karşılama niteliğine sahip ve çevrede kıt veya sınırlı olan ve karşılığının para ile ifade edildiği ürünlerdir. İşletmeler insanların ihtiyaç duyduğu ekonomik mal ve hizmetleri üretir, onlara en uygun şartlarda sunar ve toplumun kaynaklarını etkin ve verimli kullanmaya çalışır. Çevrede bol miktarda bulunan ve bir çaba harcamadan insan ihtiyacını karşılayan mallar ekonomik mal olmayıp serbest mallardır ve işletme faaliyetlerine konu olmazlar. Bir ekonomik birimin işletme sayılabilmesi için; ihtiyaçları karşılamaya dönük mal veya hizmetleri üretebilmek / pazarlayabilmek ve üretim faaliyetlerini yürütürken üretim faktörlerini uyumlu bir şekilde bir araya getirebilmelidir. İşletmeler kuruluş ve faaliyet aşamalarında verimlilik, etkinlik, kârlılık, toplam kalite ve toplumsallık gibi kabul edilen temel ilkelere riayet etmelidirler. İşletme yapı olarak aşağıdaki temel özelliklere sahiptir: 1. İşletme kâr amacıyla üretim faktörlerinin bir araya getirildiği ekonomik bir birimdir. 2. İşletmenin amacı insan ihtiyaçlarını karşılayacak mal veya hizmetleri üretmek / pazarlamaktır. 3. İşletme teknik bir çalışma birimidir. 4. İşletme toplum içerisinde faaliyet gösterdiği için sosyal bir birimdir. 5. İşletme karar sistemlerini etkilediği ve onlardan etkilendiği için siyasi bir birim özelliği taşır. İşletmeler müteşebbisler tarafından kurulurlar. İşletme literatüründe girişimci olarak da ifade edilen müteşebbis; temelde kâr elde etmek olarak değişik gayelerle, gerekli riskleri göze alarak diğer üç üretim faktörü olan emek, sermaye ve teknoloji faktörlerini ahenkli bir şekilde bir araya getirerek mal veya hizmet üretmek veya sadece pazarlamak için gerekli ortama hazırlayan kişidir. Yine işletme literatüründe personel olarak da ifade edilen işgören; bir işletmede görev yapan her çalışanı yani en üst konumda bulunan yöneticiden en alt konumdaki vasıfsız işçilere kadar tüm çalışanları ifade eder. İşletmenin faaliyetinin sürekli veya kesintili oluşu, sahibinin tek veya birden fazla kişi olması mülkiyetinin kamuya veya özel kişilere ait olması, kapitalist, sosyalist ve karma ekonomik bir düzende faaliyette bulunması işletme gerçeğini ortadan kaldırmaz. Burada önemli olan işletme adı verilen ekonomik birimin faydalı bir ürünü ortaya koymasıdır. Bu açıklamalara göre; ayakkabı boyacılığından otomobil fabrikasına kadar, değişik tür, özellik ve büyüklükte tüm ekonomik birimler birer işletme olarak nitelendirilmelidir. Günlük hayatta işletme kavramı yerine; teşebbüs, müessese, firma, şirket, örgüt, organizasyon, fabrika, üretim sistemi, sistem, ekonomik birim ve işyeri gibi kelimeler de kullanılmaktadır. “İşletme Yönetimi” veya genel bir ifade ile “işletme”, bir bilim dalı olarak işletme içi ve işletmeler arası olaylar ve faaliyetlerle ilgili sebep-sonuç ilişki ve eğilimlerini inceleyerek, bir işletmenin başarılı bir şekilde yönetilmesinde geçerli olan kaideleri ortaya koymaya çalışır. Yani, işletmelerin kuruluşlarından, satın alma, üretim, pazarlama, dağıtım, yönetim ve organizasyonundan ve işletmenin ekonomik verilerini rakamla ifadesinden söz eden bilim dalına, genel işletme, işletmecilik bilgisi, işletme ekonomisi, işletme yönetimi ve işletme yönetimi ve organizasyonu gibi isimler almasına karşılık hepsinin inceleme konusu işletmedir. 4. Mal ve Hizmetler İnsan ihtiyaçlarını karşılayan vasıtalar somut yani elle tutulup gözle görülen şeyler -malolabileceği gibi, soyut yani, elle tutulup gözle görülmeyen şeylerde-hizmetler- olabilir. İnsan ihtiyaçlarını karşılayan araçlar somut olarak mallar ve soyut olarak hizmetlere birlikte ürün denilir. Ürün, belli bir fiziki ve zihni çaba sonucunda bir istek ve ihtiyacı karşılamak üzere üretilen somut-mal- ve soyut-hizmet- tatmin vasıtalarıdır. Satışa sunulan ve müşterinin satın aldığı malların, hizmetlerin veya fikirlerin özellikleri ve maddi ve manevi faydalarının tümüne ürün denilmektedir. Mal; insan ihtiyaçlarını doğrudan veya dolaylı olarak karşılama özelliğine sahip ve genellikle para ile veya başka bir ekonomik madde ile değişilebilen kıt ekonomik nesnelere yani maddelere denir. Hizmet ise, insan ve makineler tarafından insan gayretiyle üretilen ve tüketicilere doğrudan fayda 9 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan sağlayan ve fiziksel olmayan ürünlerdir. İnsan ihtiyaçlarını karşılamaya dönük olarak üretilen ürünler değişik açılardan gruplandırılır: Üretilmesi için çaba gerektirip gerektirmemesi açısından; ekonomik mallar, üretimi için ekonomik çaba gerektiren ekmek, kitap ve bilgisayar gibi, ekonomik olmayan yani serbest mallar ise üretim için çaba gerektirmeyen gün ışığı, solunan hava, yağmur suyu ve göldeki tuz gibi iki grupta sınıflandırılabilir. Mallar bazında sınıflandırma genel olarak endüstriyel ve tüketim malları olarak ikiye ayrılır. Endüstriyel mallar, işletme, başka bir mal ve hizmet üretimini gerçekleştirmek için kullandığı mallardır. Tüketim malları ise tüketicilerin kullanmak üzere satın aldığı nihai mallardır. Mallara ilişkin daha pratik bir sınıflandırma ise şöyledir: 1. Tüketim malları/yatırım malları (ekmek ve çimento gibi), 2. Dayanıksız mallar / dayanıklı mallar (meyve ve buzdolabı), 3. Taşınır ve taşınmaz mallar (otomobil ve arsa gibi), 4. İkame olan mallar ve ikame olmayan mallar (yünlü kumaş/pamuklu kumaş, otomobil/tereyağı), 5. Tamamlayıcı mallar (benzin/otomobil, gömlek/kravat gibi), İnsan ihtiyaçlarını karşılayan tüketim ürünlerini mal ve hizmetler olarak birlikte sınıflandırmak daha isabetle olmaktadır: 1. Kolayda ürünler, fazla çaba harcamadan temin edilen ekmek, peynir ve haberleşme gibi ürünler. 2. Beğenmeli-araştırmalı- ürünler; giysi, ev eşyaları, sağlık, dinlenme ve eğlenme hizmetleri gibi, 3. Özellikli-spesiyalite- ürünler; otomobil, kürk, pırlanta, özel sağlık ve gezi hizmetleri gibi, 4. Aranmayan ürünler; mezar yeri, mezar taşı ve cenaze hizmetleri gibi, İnsanlığın basitten karmaşıklığa doğru artan ihtiyaçlarına karşılık vermenin yolu üretimden geçer, yani insan ihtiyaçlarını tatmin etme niteliği olan unsurlar belirli bir üretim sürecinden geçirilerek elde edilir. Bu anlamda üretim; insan ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetleri elde etmek gayesiyle yapılan her türlü çabaya denir. Üretimde amacın insan ihtiyaçlarını karşılamak veya tatmin etmek olmasından mal ve hizmetlerin üretilmesi dışında, taşınması, depolanması ve satışı da insan ihtiyaçlarını karşılamaya dönük olmasından üretim faaliyeti kapsamına girebilir. Bu açıdan üretim; şekil, zaman, yer ve mülkiyet faydası sağlar. Bu anlamda değer ortaya koyan her çabayı üretim olarak kabul etmek gerekir. Üretilen ürünlerin elde tutulmayıp piyasaya sunularak alım ve satıma konu olması için ticarileştirilmesi gerekir. Kazanç elde etmek gayesiyle yürütülen ürünlerin alım ve satım faaliyetlerine ticaret-tecim denilmektedir. Ticarileştirme ise ürünün ticarete konu olacak şekilde değerinin serbestçe belirlenmesi ve fırsat eşitliğinin oluşturulmasıdır. “Müşterisiz metâ zayidir” yani satılamayan ürün kaybedilmiş bir değer olarak algılamanın getirdiği bir pazarlama çabası önemli olmaktadır. Ticaretin yürütülmesi açısından günümüzde hızla gelişen elektronik ticaret ise mal ve hizmetlerin üretim, tanıtım, satış, sigorta, dağıtım ve ödeme işlemlerinin bilgisayar ağları üzerinden yapılmasıdır. Ticaret, sektör olarak ekonomik faaliyet kolları sınıflandırmasında ana sektörler içinde yer almaktadır. Sektör; bölüm, kol, dal olarak, ekonomik faaliyetlerin sınıflandırılmasını yani bir ekonomik sisteminin, görünüşte farklı olan faaliyetlerin müşterek hususiyetler taşıyan alt birimlerinin, belirli kriterlere göre tasnif edilmesidir. Mübadele-değişim ise mal, hizmet ve üretim faktörlerinin iktisadi karar birimleri arasında el değiştirmesi faaliyetidir. Üretilen mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarını tatmin etme niteliğine ve düzeyine fayda denir. Yani, üretilen mal ve hizmetlerin ihtiyaçları karşılama nedeniyle sağlanan tatmine fayda denir. Üretimin temel hedefi insan ihtiyaçlarını tatmin etmektir. İnsan bir tüketici olarak kendisine en çok faydayı sağlayan mal veya hizmetleri tercih eder. 5. Üretim Faktörleri İhtiyaçlardan yola çıkan işletmeler, o ihtiyaçları karşılamak için üretir, ürünleri dağıtır, insanlar bu ürünleri kullanır veya tüketir ve bu süreç tekrarlanarak devam eder. İnsan ihtiyacını karşılamaya yönelen üretim faaliyetinin üç dalı vardır. Birinci derece üretim; doğal malların üretimi, bu doğal ürünleri alıp gelişmiş ikinci derece mala dönüştüren faaliyet ikinci derece üretim olurken, üçüncü derece üretim ise kişisel ve ticari olarak ikiye ayrılan hizmetlerin üretimidir. İnsanların ihtiyacı olan mal ve hizmetlerin üretilmesi için girdi olarak kullanılması gereken ve faktör olarak ifade edilen elemanlar vardır. Bu faktörleri klasik ekonomistler; doğal kaynaklar, emek ve sermaye olarak kabul ederler. Günümüz ekonomistleri yani modern ekonomistler ise, doğal kaynaklar, emek, sermaye ve müteşebbis olmak üzere üretimin gerçekleşebilmesi için en az dört üretim faktörü 10 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan gerekli olduğunu ifade etmektedirler. Son zamanlarda ekonomi literatürü sayılan bu üretim faktörlerine “teknoloji” faktörünün de eklendiği görülmektedir. İşletmeciler de tabiat faktörünü sermaye faktörü içinde kabul ederek, ayrıca üretim yönetimi veya teknoloji adıyla yeni bir üretim faktörü ilave etmektedirler. İşletmecilere göre üretim faktörleri: 1. Emek: Hizmet ve mal üretmek için gerekli üretim faktörlerinden olan insan kaynağı olarak insanların bedeni ve fikri çabalarını ifade eder. Her işletme üretim elemanlarını yani üretim faktörlerini değişik oranlarda bir araya getirerek üretimde bulunur. Emek, üretimin gerçekleşmesinde ilk ve en önemli faktördür. Emek, üretim için gerekli ve temel bir faktör olarak riskleri üstlenmenin dışında üretim serecine katkı sağlayan her türlü insan etkinliğini ifade eder. Emek kaynağı insan olarak işletmenin başında bulunan genel müdürden işçiye kadar, satış elemanından muhasebeciye kadar çalışan herkesi içine alır. Emek, üretimde bir faktör olarak işgücü piyasasından sağlanır. 2. Sermaye: Bir işletmenin kuruluşunu ve faaliyete geçmesini sağlamak amacıyla öz kaynak olarak konulan veya taahhüt edilen para, mal ve gayri maddi varlıklar yani işletmenin elinde bulundurduğu ve sahip olduğu değerler toplamıdır. Sermaye, para ve mal şeklinde olmaktadır; para şeklinde sermaye, satın alma gücünü temsil ederken, mal şeklinde sermaye ise, üretimle ilgili teknik ve ekonomik değerleri ifade eder. Sermaye, sabit sermaye, yani sermaye malları olarak da ifade edilen; bina, makine, teçhizat, alet ve donanım gibi, işletme sermayesi; dönen varlıklar veya toplam sermaye olarak kendi içerisinde sınıflandırılmaktadır. Sermayenin diğer bir bölümünü oluşturan “gayri maddi varlıklar” ise genellikle maddi olmayan yani elle tutulup, gözle görülmeyen teknik bilgi, patent hakları, markalar, iştirakler ve imtiyazlar gibi unsurlardan oluşur. İşletmecilerin sermaye faktörü içerisinde gösterdikleri üretim için gerekli olan doğal kaynaklar; doğal halde üretim için girdi olarak kullanılabilecek; tarım arazileri, arsalar, ormanlar, su kaynakları, madenler, petrol, doğalgaz gibi her şeyi kapsayan bu kaynaklar ekonomik sistemin temel unsurlarıdır. Ekonomi bilimine göre bağımsız bir üretim faktörü olan doğal kaynaklar, işletme biliminde ancak sermayeyi oluşturan unsurlardan biri durumundadır. Yani ekonomistlerce ayrı bir üretim faktörü olarak kabul edilen tabi kaynaklar işletmecilere göre işletme varlıkları veya kısaca sermaye faktörü içine alınmaktadır. 3. Müteşebbis: Bir üretim faktörü olarak diğer üretim faktörlerini ahenkli bir şekilde bir araya getirerek belirli bir mal veya hizmeti üretmek veya sadece pazarlamak için kendi parasını veya başkalarından topladığı parayı diğer üretim faktörlerine yatırıp böylece kâr veya zarar ihtimalini göz önüne alan kişilere müteşebbis-girişimci-denir. Müteşebbis özel kesimden bir veya birkaç kişi olabileceği gibi, devlet de olabilir. Müteşebbisin işletme kurma için giriştiği faaliyete girişim yani teşebbüs denir. Girişim; girişimcinin özel varlığından yer, unvan, sermaye, muhasebe ve organizasyon olarak ayrı bir bütün olan ve başkalarının ihtiyaçlarının karşılanması için devamlı üretim faaliyetlerinde bulunan bir ekonomik birimdir. Girişimci olarak da ifade edilen müteşebbisler; bağımsızlık isteği, kazanç ve miras isteği, başka fırsatların yokluğu, sosyal saygınlık isteği, bir düşünce veya varlığın işlenmesi ve topluma hizmet ve sosyal sorumluluk düşüncesi ile işletme kurmaya yönelirler. 4. Teknoloji: Mal ve hizmetlerin tasarımı, yani planlanması, üretimi, geliştirilmesi, dağıtımı ve pazarlanması gibi işlemleri mümkün kılan mühendislik ve yönetime ilişkin bilgilerin tümü olarak tanımlanır. Üretim yönetimi olarak da ifade edilen teknoloji, ürün üretiminde kullanılan yöntemlerdir. İşletmeciler açısından dördüncü bir üretim faktörü olarak teknoloji, genel olarak girdileri çıktılara çevirmeye yarayan araçlar topluluğu olarak sadece tekniklerin bir toplamı olmadığı, dar anlamda üretim teknikleri olarak, geniş anlamda ise süreç olarak ele alınması gerekir. Ekonomistler teknolojiyi, yeni bir mal veya hizmet üretmek veya bilinen ürünleri geliştirmek için uygulanan her türlü yöntemler olarak tanımlamaktadırlar. İşletmeciler teknolojiyi, üretimde uygulanan bir yöntem olmanın yanında daha geniş olarak işletmenin tüm işlevlerinde karşılaşılan problemlerin çözümüne yönelik ”tüm yöntemler” bütünü olarak kabul etmektedirler. Yani işletmeciler teknolojiyi, mal ve hizmetlerin planlanması, üretimi, geliştirilmesi, dağıtım ve pazarlaması gibi işlevleri mümkün kılan mühendislik ve yönetime ilişkin bilgilerin tamamı olarak tanımlamaktadırlar. Modern iktisatçıların üretim için kabul edip sıraladıkları faktörlerin getirilerini ise emek = ücret, doğal kaynaklar = rant, sermaye = faiz, müteşebbis = kâr olarak formüle ederler. Rant veya getiri, üretim faktörlerinden biri olan tabiatın üretimden aldığı payını ifade eder. Rant veya kira; belirli bir 11 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan nesnenin bilinen bir süre için gerçek ve tüzel kişiye verilmesi karşılığı alınan paraya denir. Bir işletmenin faydalandığı bu üretim faktörlerini etkili bir şekilde kullanmasının ölçüsü ise verimliliktir. Verimlilik işletmelerin başarısında en önemli etkenlerden biri olarak; üretim sürecine sokulan çeşitli faktörlerle yani girdilerle bu sürecin sonunda elde edilen ürünler yani çıktılar arasındaki ilişkiyi ifade eder. Verimlilik; ürün üretiminde kaynakların etkin kullanımı olarak aynı miktar kaynakla daha çok üretim yapmak, yani işletme faaliyeti sonucunda elde edilen bir çıktının en az maliyet ile üretilmesidir. 6. Yönetim ve İlgili Kavramlar Yönetim evrensel bir süreç olarak insanın olduğu her yerde geçerlidir ve insan bulunduğu herhangi bir yerde ya yönetendir veya yönetilendir. Yönetim, evrensel bir süreç, toplumsal yaşam kadar eski bir sanat, gelişmekte olan bir bilimdir. Süreç olarak yönetim, bir takım faaliyetleri ve işlevleri; sanat olarak yönetim, bir uygulamayı; bilim olarak da sistemli ve ilmi bilgi topluluğunu açıklar. Konularımızda yönetim bir süreç olarak ele alınacak ve süreci oluşturan faaliyetleri kapsayacak şekilde tanımlanacaktır. Bir bilim dalı ve uygulama alanı olan yönetimin temel özelliği, çeşitli disiplinlerce geliştirilmiş bilgilerin ve analitik yöntemlerin birleştirilerek uygulanmasıdır. Yönetici organizasyonu bölümleriyle birlikte bir bütün olarak ele alarak, değişik bilgi ve teknikleri mevcut şartlara uygunluklarına göre kullanmak ve uygulamak durumundadır. Yönetim faaliyeti insanı ile birlikte görülen bir olgu olarak, ortak amaç etrafında faaliyetleri organize etmesi sonucu ortaya çıkmıştır. İnsan tek başına kaldığında bile yine yöneten durumundadır; bu kez de kendini yönetir. Günümüz demokratik örgüt yönetimlerinde yöneten ve yönetilen karşılıklı etkileşimli bir şekilde modern bir yönetim yaklaşımı gelişmektedir. Bu gelişim sonucunda artık yönetim kavramı yerine yönetişim kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Yönetişim, yönetenle yönetilenin tün örgüt süreçlerinde interaktif yani etkileşimli bir şekilde bulundukları modern bir yönetim yaklaşımını ifade etmektedir. Modern yönetim anlayışında, genel eğilimler yanında yerel eğilimlerde dikkate alınmaktadır. Tek kişinin amaçlarına ulaşmak, yani maddi araç ve gereçler ile paranın belirli hedeflere yönelik kullanımı için giriştiği iş, ekonomik faaliyet veya bir iş planlaması olurken, birden fazla insanın birlikte bulundukları ve aralarında kurulan işbirliği yönetim sürecini gösterir. Yönetimde, maddi araç ve para kaynakları olmasa bile, belirli faaliyetleri yapmak ve amaçlara ulaşmak için insan unsurunun bulunması yeterli ve gerekli bir şarttır. Yönetim ve yöneticiden söz edilebilmesi için mutlaka emrinde çalışan otoritesini kabullenen bir insanın bulunması gerekmektedir. Yönetimin değişik alanlara göre farklı şekillerde tanımları yapılmaktadır: Yönetim: Bir amaca ulaşma yolunda girişilen işlerin ve faaliyetlerin toplamı olarak ifade edilir. Yönetim: Ortak amaçlı kişilerin yer aldıkları bir örgütün kısa ve etkili yoldan amaçlarına ulaşmak için başta insanlar olarak para kaynakları, donanım, demirbaş, hammadde, yardımcı malzeme ve zamanı birbiriyle uyumlu ve verimli kullanacak kararlar alma ve uygulama sürecidir. Yönetim: İşletme, kuruluş veya organizasyonun amaçlarına etkili ve verimli bir şekilde ulaşmak üzere planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevlerinin yerine getirilmesidir. Yönetim: Organizasyon amaçlarının etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevlerine ait kavram, ilke, teori, model ve tekniklerin sistematik ve bilinçli olarak uygulanmasıdır. Günümüz toplumları ihtiyaçların zorlaması ile her alanda örgütlenmeye yönelmekte; başta aile örgütlenmesi olarak, sivil toplum örgütlenmesi, devlet ve devletlerarası örgütlenmelere gidilmektedir. Örgütler, insanları tek başlarına yapamayacağı işleri yapar; sürekli toplanan verilerin gelecek kuşaklara aktarılması ve çalışanların kariyer yapacakları kurumsal yapıyı sağlar. Günümüz toplumlarının gelişimine bağlı olarak organizasyonlara duyulan ihtiyaçlar sürekli artmakta ve artan bu ihtiyaca daha etkili cevap verebilmek için organizasyonların da geliştirilmesi gerekmektedir. Gelişmiş toplumların önemli özelliklerinden birisi de mümkün olduğunca çok değişik faaliyet alanlarında organize olmuş yani örgütlenmiş olmalarıdır. Hiçbir faaliyet kendi başına organize olmadan yani örgütlenmeden hedefine ulaşamaz. Toplumların gelişmişliğinin günümüz ölçütlerinden birisi de örgütlü toplum olup olmamalarına bağlıdır. Yönetim ve organizasyon ilişkisine baktığımızda; yönetimin söz konusu olduğu her yerde mutlaka organizasyonun olduğu görülür. Yönetim ve organizasyon kavramlarının sözlük anlamları ayrı olmasına rağmen, nerede bir yönetim varsa, orada organizasyon da var ve bunun tersi olarak nerede bir organizasyon varsa orada yönetim de vardır. Yönetim ve organizasyon etle tırnak gibi birbirinden 12 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan ayrılamaz, sadece öğrenim açısından iki ayrı kavram olarak ele alınır. Burada yönetim, amaçları belirleyen, temel ilkeleri ortaya koyan bir süreç, organizasyon ise, belirlenen amaçlara en etkin ve verimli şekilde ulaşma yolunu gösteren bir sistemdir. Bu açıdan yönetimin başarısı ile organizasyonunu iyi işleyişi arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu iki kavram birbirini tamamlayıcı konumdadır ve organizasyon, yönetimin var olduğu ve faaliyetini sürdürdüğü bir yapı, yönetim ise bu yapı içerisindeki bir işlev olarak görülür. Yönetim ve organizasyon olgusu, planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol gibi birden fazla işlevin bir arada ve düzen içinde gerçekleştirilmesiyle ortaya çıkar. Örgüt veya teşkilat olarak da ifade edilen organizasyonun farklı tanımları yapılmaktadır: Organizasyon: Amaçlara ulaşmak için yapılacak işlerin belirlenmesi ve gruplandırılması; işleri yapacak personelin ve yetki ve sorumluklarının belirlenmesi; faaliyetlerin etkinliği için gerekli fiziki ortamın hazırlanması çabalarının tümüdür. Organizasyon: Üretim faktörlerini en etkin, sistemli, olumlu ve uyumlu bir şekilde kullanarak mal ve hizmetleri üretebilmek için çalışanların görevlerini en iyi şeklide yapmak üzere düzene konması ve gerekli her türlü araç, gereç ve imkânla donatılmasıdır. Organizasyon kavramının süreç ve yapı olarak iki anlamı var: 1. Bir süreç olarak organizasyon veya örgüt; amaçlara ulaşmak için yapılacak işlerin tanımlanması ve gruplanması, işleri yapacak kişilerin ve onların yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi, insanların bir arada etkin ve verimli bir şekilde çalışabilmesi için gerekli fiziksel ortamın hazırlanmasıdır. Süreç olarak organizasyon kavramı örgütleme, organizasyon işlemi veya organize etme kavramları kullanılabilir. 2. Bir varlık veya yapı olarak organizasyon; belirlenen amaçlara ulaşmak üzere, birden fazla kişinin bir araya gelerek düzenli ve birbirini takip eder şekilde çaba gösterdiği bir yapı olarak ifade edilir. Bir yapı olarak organizasyonun dizaynı sırasında ele alınacak temel unsurlar; organizasyonu amaçlarına ulaştıracak işlerin belirlenmesi, iş bölümü ve bu iş bölümü içinde yer alacak organların belirlenmesi, organlar arası yetki ve iş ilişkilerinin belirlenmesi, temel koordinasyon mekanizmasının belirlenmesi ve organizasyon şema ve kılavuzlarının hazırlanması olarak ifade edilir. İşletme yönetimi ile ilgili yeni konulardan biri de sanal organizasyonlardır. Teknolojinin gelişimi ile birlikte; bilgisayar ve internetin toplum hayatına kattığı iletişim etkinlikleri ve dijital medya olarak da ifade edilen sosyal medyanın gelişimi yeni sanal organizasyonları gündeme getirdi. Sanal organizasyon ile ilgili farklı tanımlar: Sanal Organizasyon: Varlığı kısmen veya tamamen, haberleşme teknolojileri ile birlikte ortaya çıkmış olan internete, kablolu sistemlere, telefon sistemlerine vb. bağlı olan bir işletme, klüp, topluluk, enstitü, kurum veya benzeri kuruluşlar şeklinde tanımlanabilir. Sanal Organizasyon: Aynı amaca yönelen ancak birbirinden bağımsız görevlerle yükümlü ve uzay, zaman ve fiziki sınırları aşarak iletişim teknolojilerinin ağlarıyla güçlendirilmiş bağlarla birbirine bağlı insan topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Sanal Organizasyon: Üyeleri uzun vadeli bir amaç veya hedef için bir araya gelmiş, iletişimlerini ve işlerin koordinasyonunu bilgi-iletişim teknolojileri yoluyla gerçekleştiren, coğrafi olarak geniş alana yayılmış olan bir organizasyon olarak görülmektedir. Sanal Organizasyon: Çalışanların belli bir yerde toplanmadığı, değişik mekânlardaki işletmelerin bir mal veya hizmetin üretiminin belirli safhalarında yer aldığı, bilgisayar imkânları ile sürekli haberleşme içinde bulunan ve sanki tek bir organizasyon gibi müşterilerine mal veya hizmet sunan bir organizasyondur. Günümüzün gelişmiş toplumlarında ihtiyaçları karşılamak için kurulan ve gelişen işletmelerin yönetimi önemli hale gelmiş ve yönetimin belli başlı konuları içine girmiştir. Yönetim konuları genelde işletme yönetimine dönüktür. Bu bağlamda işletme yönetimi, işletmenin belirlenen hedefine ulaşabilmesi için işletme içi –personel, makine, teçhizat vb.- ve işletme dışı – pazar, hammadde, yabancı kaynak, zamanı vb.- unsurları planlama, organize etme, yöneltme, koordine etme ve kontrol etme süreci olarak tanımlanabilir. İşletme yönetimi, işletmeyi belirlenen amaçlarına ulaştırmak için tüm faaliyetleri planlamak, örgütlemek, yöneltmek, koordine etmek ve kontrol etme çabalarına denir. Yönetim literatüründe yönetim ve işletme yönetimi kavramlarını birbirinden ayıran iki temel farklılık bulunmaktadır. İşletme yönetimini genel yönetimden ayıran ilk fark ortak amacın iktisadi oluşu, ikinci fark ise işletme yönetiminin sosyo-teknik bir niteliğe sahip olmasıdır. Genel yönetimde ortak amaç 13 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan kâr değil ve ikinci olarak yönetim sosyal bir bilim dalıdır insan grubunun ortak hedefe dönük faaliyetlerini kapsar. İşletmenin etkili yönetimi için işletme yönetiminin temel görevleri şöyledir: 1. İşletmenin misyon ve vizyonuna bağlı olarak amaçlarını belirlemek, 2. İşletme amaçları doğrultusunda siyaset ve stratejiler geliştirmek, 3. Örgüt yapısını gelişim ve değişime uygun yeniden yapılandırmak, 4. Tüm unsurların işletme amaçları doğrultusunda verimli kullanımını sağlamak, 5. İşletme faaliyetlerinin işletme amaçlarıyla uyumunu kontrol etmek, İşletme yönetiminde olay, insan ile insan, insan ile diğer tüm üretim unsurları arasındaki ilişkilerin düzenlenmesini içerir. Bu manada işletme yönetimi, işletmelerin yönetime ilişkin problemlerini çözmek, amaçlarını yerine getirmek için birçok faaliyeti yürüten bir uğraşı alanıdır. Etkili bir yönetim; sorun alanlarını önceden görüp, tespit edip sorun çıkmadan çözüm getirmek ile sağlanabilir. 7. Yönetici ve Müteşebbis Günümüz işletmelerinin giderek büyümeleri ve yönetim sorunlarının daha karmaşık hale gelmesi, yönetim işlevinin bu konuda eğitim görmüş ve tecrübe kazanmış profesyonel kişilerce yürütülmesini kaçınılmaz hale getirmektedir. Faktör şartlarının değiştiği, talep yapısının değiştiği, karşılıklı bağımlılık yapısının yeniden oluştuğu günümüzde teknolojik imkânların sağladığı görme genişliği ve derinliğinin getirdiği algılama ile yöneticiler ve girişimciler başarıya ulaşabilir. Teknoloji, temelde insanın kendi gücüyle yapamadığını, aklını kullanarak bulduğu metot ve araçlarla yapabilmesini ifade eder. Yönetim konularının daha iyi anlaşılması açısından yönetici ile müteşebbis kavramını da karşılaştırmak gerekir. Müteşebbis ve yönetici kavramları, aynı manayı belirtmez, birbirinden farlıdır. Yönetici; kâr ve riski başkalarına ait olarak mal veya hizmet üretmek üzere üretim faktörlerini uyumlu bir şekilde bir araya getiren ve bunları belirli bir ihtiyacı karşılama amacına yönelten ve yönetim işini bir meslek olarak yerine getiren kişidir. Yönetici; her zaman dilimi içerisinde ve değişken çevre şartları altında belirli bir takım örgütsel amaçları gerçekleştirmek üzere beşeri, fiziki, finansal ve bilgi kaynaklarını planlayan, organize eden, yönelten, koordine eden ve kontrol eden kişidir. Yönetici işletmede; planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol olarak yönetimin işlevlerini uygular ve bu işlevler yönetimin temel işlevi olarak yöneticinin varlık nedenini de oluşturur. Geleceğin yöneticileri yönetici asistanlığı pozisyonunda yöneticinin nezaretinde yetiştirme eğilimi sürekli artmaktadır. Yöneticiler eğitim ile analiz, sentez, yorum ve fikir üretebilme yeteneği kazanırlar. Küreselleşen dünyada yönetici ve müteşebbislerin klasik işlevlerine ek olarak yeni ekonomik anlayış daha yeni işlevleri yüklemektedir. Yeni ve ucuz hammadde ve alternatif enerji kaynakları bulma, rekabeti aleyhine geliştiren kayıt dışı, merdiven altı kalitesiz üretim yapan işletmeleri ortaya çıkarma ve bu konuda tüketicileri bilgilendirme, adil bir üretim, dağıtım sisteminin kurulmasına yardımcı olmak gibi yeni işlevler yüklenmeleri gerekmektedir. Yöneticinin klasik ve yeni işlevleri: 1. İşletmede yönetim işlevlerini uygular, üretim faktörlerini temin ederek uyumlu kullanımını sağlar. 2. İşletmeyi sahipleri adına yönetir, kâr ve zararı üstlenmez, ancak meslekten biri olarak işletme amaçlarına uymak ve bunlara ulaşmak zorundadır. 3. Hammadde ve enerji için alternatif bağımsız kaynaklar bulmak. 4. Rekabeti işletme aleyhine geliştiren uygulamaları ortaya çıkarır ve bu konuda ilgililere bilgi verir. 5. Adil bir üretim, bölüşüm ve dağıtım sisteminin kurulmasına yardımcı olmak. Yöneticilik günümüzde gelir sağlamak gayesiyle sürekli olarak yapılan bir faaliyet halini almış ve bu uğraşı artık profesyonel yöneticilik olarak ifade edilmektedir. Profesyonel yöneticilik; yönetim işini kendilerine meslek edinen ve işletme sahibi haline gelmeden müteşebbisin yaptığı her işi yapan ve hizmetleri karşılığı aylık ücret, kârdan pay veya pirim alan kimseler olarak ifade edilir. Yönetimin verimliliği, yönetim faaliyetlerinin etkin şekilde yerine getirilmesi ile mümkün yani, yöneticinin yönetime ait becerileri kazanma ve geliştirmesine bağlıdır. Yöneticilerin yönetimde başarılı olabilmeleri için bazı becerilere yani özelliklere sahip olması ve onları sürekli geliştirmesi gerekir. Yöneticinin özellikleri; teknik, haberleşme –iletişim-, insan ilişkileri, karar verme, kavrama ait, analitik beceri, insanları tanımak, objektif olmak, kendine güvenmek, yerinde kararlar alabilmek, 14 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan yetkisini kullanabilmek, sorumluluk duygusuna sahip olmak ve iradesi kuvvetli olmak gibi temel nitelikleri olması gerekir. İşletmelerin varlıklarını devam ettirebilmeleri için yöneticilerin sürekli olarak, çabuk, hızlı ve isabetli kararlar alarak dinamik olan ekonomik, toplumsal ve siyasi ortamın gereklerine ayak uydurmak durumundadır. İşletmelerin bulunduğu ortamda sürekli bir gelişim vardır burada önemli olan nokta, yöneticinin çevrede olan, birçok değişiklikleri zamanında görüp, hemen gerekli hazırlıkları yaparak işletmelerin amaçlarına uygun ve doğru kararlar alabilmeleridir. İşlevsel ve genel yönetici sınıflandırmasında; işlevsel yönetici, satın alma, üretim, pazarlama, finansman ve muhasebe gibi yalnızca kuruluşa ait bir faaliyetten sorumlu olan yönetici tipidir. İşlevsel yönetici uzmanlaştığı alanın faaliyetinden sorumlu olur. Genel yönetici ise, büyük bir kuruluş, bunun bir işletmesi veya onun bir alt bölümü gibi karmaşık bir birimi yöneten ve yönlendiren kişiye genel yönetici diyoruz. Genel yönetici yönettiği birimin tüm faaliyetlerinden sorumludur. İşletme yönetimi, iç ve dış etkenler karşısında işletmeyi amaçlarına en uygun bir şekilde ulaştıracak ve çevre ile uyumlaştıracak bir “beyin” görevine sahiptir. Ancak “beyin” görevini yaptığı sürece işletme başarılı olacak ve işletmecilik yönünden bir değer taşıyabilecektir. Müteşebbis; bir üretim faktörü olarak diğer üretim faktörlerini ahenkli bir şekilde bir araya getirerek belirli bir mal veya hizmeti üretmek veya sadece pazarlamak için kendi parasını veya başkalarından topladığı parayı diğer üretim faktörlerine yatırıp böylece kâr veya zarar ihtimalini göz önüne alan kişilere müteşebbis-girişimci-denir. Diğer bir tanımla müteşebbis; temelde kâr elde etmek olarak değişik gayelerle, gerekli riskleri göze alarak diğer üç üretim faktörü olan emek, sermaye ve teknoloji faktörlerini ahenkli bir şekilde bir araya getirerek mal veya hizmet üretmek veya sadece pazarlamak için gerekli ortama hazırlayan kişidir. Girişim; girişimcinin özel varlığından yer, unvan, sermaye, muhasebe ve organizasyon olarak ayrı bir bütün olan ve başkalarının ihtiyaçlarının karşılanması için devamlı üretim faaliyetlerinde bulunan bir ekonomik birim yani bir organizasyondur. Serbest piyasa şartlarında müteşebbisler ülke kalkınmasında önemli rol oynayan kişilerdir. Kalkınmak isteyen toplumlar belirleyecekleri siyasetler ile sanat ve ticarette müteşebbisleri teşvik etmelidirler. Sanat ve ticaretten uzaklaşıp imaret ve memuriyete yönelerek müteşebbisleri devreden çıkarmak ülke kalkınmasında yanlış bir siyaset olur. Küçük işletmelerde müteşebbis genellikle işletmenin aynı zamanda yöneticisi olurken büyük işletmelerde ise girişimci sorumluluklarının bir bölümünü profesyonel yöneticilere aktarır. Girişimciler, üretim faktörlerini en verimli şekilde bir araya getiren kişiler olarak halk dilinde de işi bilen, becerikli, atılgan, girişken, girişimcilik kültürüne sahip ve gözü pek kimselerdir. Girişimcilik kültürü siyasi ortamın müsait olmadığı durumlarda bile gelişimini devam ettirmektedir. Girişimcilik her sistem ve durumda varlığını devam ettiren ve gelişen bir yapı olarak sosyal ve siyasi çevre ile etkileşim içerisindedir. Müteşebbisin temel özellikleri; girişkenlik, kararlılık, risk alabilme, çok yönlülük, yenilikçi, ikna yeteneği, bağımsızlık, çalışkanlık ve liderlik yeteneği gibi sıralanmaktadır. Girişimciler, artık günümüzde işi iyi bağlayan değil işi iyi yaparak para kazanan kişiler olarak görülmekte ve başarısızlığın maddi ve manevi sonuçlarına katlanan, başarı ile ödüllenen kişilerdir. Müteşebbisin klasik ve yeni işlevleri şöyle sıralanabilir: 1. Yeni bir mal veya hizmet üretmek veya bilinen ürünlerin kalitesini yükseltmek, 2. Yeni ve ileri üretim yöntemleri bulmak ve uygulamak, 3. Endüstride yani sanayide yeni organizasyonlar yapmak ve yeni pazarlar bulmak, 4. Hammadde ve enerji için alternatif bağımsız kaynaklar bulmak. 5. Rekabeti aleyhine çeviren kayıt dışı işletmeleri ortaya çıkarır ve bu konuda tüketicilere bilgi verir. 6. Adil bir üretim, bölüşüm ve dağıtım sisteminin kurulmasına yardımcı olur. İş hayatında sayılan bu işlevlere haiz olması gereken müteşebbisin uygulamada; bazıları sadece kurucu müteşebbis, bazıları inandırma yeteneğine sahip, bazıları cesur, atılgan, değişikliği sever diğer bir bölümü ise, çekingen ve korkak, bazılarının gayesi ise çok para kazanmak gibi değişik tip ve türleri vardır. Yöneticiyi müteşebbisten ayıran temel fark, faaliyetler sonucunda ortaya çıkan riske katlanmaması yani kâr veya zararın sahibi olmamasıdır. Yönetici emeği karşılığı ücret, prim veya kârdan pay alarak işletmeyi belirlenen hedeflere ulaştırmaya çalışır. 15 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan Serbest piyasa ekonomisinde; özel mülkiyet hakkı, seçme hürriyeti, kâr elde etme ve serbest rekabet gibi dört temel unsur bulunmaktadır. Günlük hayatta, yönetici ve müteşebbis dışında, işveren, patron, sermaye ve sermayedar kavramları da birbiri yerine kullanılmakta, kesin ve açık tanımlarının yeterince bilinmeyişi birbirine karıştırılmasına sebep olmaktadır. Bu kavramlar birbiri ile yakın ilişki içinde, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve teknolojik şartlara bağlı olarak anlam değişikliğine uğramakta ve farklı içerik kazanmaktadır. Bu kavramları birbirinden ayırmak ve açıklığa kavuşturmak gerekir. Ekonomi, işletme ve sosyal siyaset literatüründe işveren; işçi veya işgören istihdam eden, işgücü kiralayan ve bu sıfatla işgücü sahiplerine karşı sorumlu kişi olarak ifade edilir. İşveren kavramı bir işletmecilik ve ekonomi kavramı olmaktan ziyade hukuki bir kavram ve dolayısıyla hukuki yönden ele alınıp değerlendirilmesi gerekir. İşçi-işveren münasebetleri çalışma ekonomisinin temel konularını oluşturur. Patron ise değişik anlamları var; duruma göre girişimcilik, sermaye sahipliği ve yöneticilik kavramlarının hepsini birden kapsayan bir mana kazanmakla beraber, günlük dilde bir ticari veya sınaî işletmenin sahibi, işveren anlamında kullanılmaktadır. Burada bir kişinin patron olarak ifade edilebilmesi için zorunlu olarak; işveren veya sermaye sahibi olması gerekir. Patron aynı zamanda girişimcide olabilirken, buna karşı tüm girişimciler patron olamaz, ancak üst yöneticiler ve işverenler patron olarak nitelendirilebilir. Günlük hayatta, halkın kullandığı dilde genelde sermayeden anlaşılan para olurken, işletme biliminde ise sermaye, bir işletmenin kuruluşunu ve faaliyete geçmesini sağlamak amacıyla öz kaynak olarak konulan veya taahhüt edilen para, mal ve gayri maddi varlıklar yani işletmenin elinde bulundurduğu ve sahip olduğu değerler toplamıdır. Sermaye, para ve mal şeklinde olarak, para şeklinde sermaye, satın alma gücünü temsil ederken, mal şeklinde sermaye ise, üretimle ilgili teknik ve ekonomik değerleri ifade eder. Sermayedar ise, sermayeye sahip olan ve bunu bizatihi yatırım yaparak değerlendiren veya gerekirse ihtiyaç duyan kişilere borç vererek veya hisse senedi satın alarak, ortaklık kurarak sunan kişidir. Uygulamada sermayedar kendisi yatırıma giriştiği ve işletme kuruculuğu yaptığından, girişimci ile karıştırılır. Oysa girişimci sermayeye sahip olmasa bile, başkasından temin ederek, risk alan, dinamik, yenilikçi, öncü ve bağımsız kararlar alabilen nitelikler gerektirir. Sermaye sahibinde bu niteliklerin bulunması beklenemez. 2.MİKRO VE MAKRO EKONOMİK VERİLER Mikroekonomi konuları; ekonomik sistemler, arz ve talep, piyasa ve piyasa çeşitleri, üretim maliyeti ve tüketici ve üretici olurken, makroekonomik konular; milli gelir, istihdam, gelir dağılım, dış ticaret, ödemeler dengesi, kalkınma ve para gibi alanları kapsamaktadır. Bu konuları yakından inceleyen öğrenci; mikro ve makro ekonomik verileri takip edebilecektir. Bunun için iş ve işletme ortamında internet, bilgisayar vb kullanarak TÜİK, Ticaret Odası, Sanayi Odası, işletme kayıtları vb. kaynaklardaki ekonomik göstergeleri düzenli ve doğru olarak analiz edebilecektir. 1. Ekonomik Sistemler Sistem, bir aracı oluşturan düzen, düzenek, tertibat, model, yol, yöntem veya tip olarak; üzerinde inceleme yapılan belirli sınırlarla çevrilmiş olan evrenin bir parçası veya organizmada aynı işlevleri gerçekleştirmek için birbirleriyle ilgili bağlantılı organların oluşturduğu birlik veya grubu ifade eder. Ekonomik sistem; bir ülkenin sahip olduğu kaynakların ihtiyaç ve isteklerin karşılanması için kişiler arasında dağılımını düzenleyen kurallar bütünüdür. Diğer bir ifade ile ekonomik sistem; sosyal, siyasi, hukuki kurumları ve kuralları ile birlikte iktisadı amaçların emrinde bir koordinasyon düzeni olarak; toplumun sahip olduğu kaynakları, onların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dağıtımını şekillendiren temel kurallardır. Üretici ve tüketici kişi ve kurumlar bu sistem içinde ortaya koydukları arz ve talep durumu, makro ve mikro düzeyde ele alınmakta, sonuçta iktisadi-ekonomik- sistemi düzenleyen bazı mikro ve makro denge kuralları geliştirilmiş olmaktadır. İşletmeler, bu sistem içinde üretim, pazarlama ve tüketim faaliyetlerini gerçekleştirecek olmalarından dolayı ekonomi bilimi ile sıkı bir ilişki içindedir. İşletmeler ekonomi siyasetlerini yakından günü gününe izleyerek, bu siyasetler ışığında hareketle varlıklarını sürdürürler. Üretim faktörlerinde kişisel mülkiyete ve hürriyete yer veren ülkeler genellikle demokratik rejimle idare edilen ülkeler olurken; ekonomiye müdahaleyi, kişisel mülkiyeti ve hürriyetleri kısıtlayan ülkeler ise totaliter rejimle idare edilir olmuşlardır. Bu iki yelpazenin ortasında yer alan bir kısım ülkelerde de iki uçtaki sistemin aşırılıklarından uzak bir üçüncü sistem olan karma ekonomi sistemi içinde yer almışlardır. Ekonomi ile toplum arasındaki ilişkiyi o ülkedeki siyasi ve toplumsal değerler etkiler, yani 16 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan siyasi yapılanma ekonomik sistemi de belirler. Geçmişten günümüze dünyada uygulama imkânı bulmuş birçok iktisadi ve mali sistemler olmuş, ancak burada günümüzde kısmen de olsa uygulanıyor olan serbest piyasa sistemi, sosyalist ekonomik sistem ve karma ekonomik sistem incelenecektir. 1. Serbest Piyasa Sistemi: Her türlü iktisadi faaliyetlerin kişilerin serbest teşebbüsüne ve fertler arasındaki serbest sözleşmelere bırakıldığı, üretim, tüketim, bölüşüm ve mübadeleyi ayarlama ve düzenleme işinin serbest piyasalara ve bu piyasalardaki fiyat mekanizmasına bırakıldığı iktisadi sistemdir. Serbest piyasa sistemine; Kapitalist Sistem, Liberal Kapitalist Sistem, Pazar Ekonomisi veya Piyasa Ekonomisi isimleri de verilir. Piyasa ekonomisi, liberal düşünce akımının öngördüğü bir ekonomik düzeni yansıtır ve toplumda tabi bir dengenin varlığını kabul eder. Her insan kendi çıkarını maksimuma ulaştırmaya çalışan, akılcı, bilinçli, haz, elem, hesabı yapar ‘homo-economicus' dur. Arzı talebin düzenlediği bu sistemde, herkes kendi çıkarını maksimize etmeye çalışırken, toplum çıkarına da hizmet etmiş olur ve dolayısıyla fert çıkarları ile toplum çıkarları arasında çatışma yoktur. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sloganı bu felsefenin temelini oluşturur. Serbest piyasa sistemi; temel olarak; özel mülkiyet, kâr elde etmek, seçme hürriyeti ve rekabet etme hakkı gibi dört hakkı kabul eder. Eğer çok sayıda alıcı ve satıcı varsa, piyasa giriş-çıkışı serbest ise, tekelci işletmeler hâkim değilse, piyasa açık ve şeffaf ise, böyle bir piyasa serbest rekabet piyasasıdır. Serbest piyasa sisteminde tüketicinin hâkimiyeti ve üreticilerin kâr motiflerine göre tespit edilen arz, talep ve fiyat mekanizması yardımıyla kararlar verilir. A.B.D. ve Batı Avrupa ekonomileri, serbest piyasa sistemine en yakın ülkelerdir. Serbest piyasa ekonomisinden sapmalar başladığında rekabet şartlarının giderek bozulması veya ekonomik yapının liberal kapitalist sistemi savunanların düşündüklerinden farklılaşması gibi nedenlerle devletler ekonomik hayatın işleyişine müdahale etmişler. Serbest piyasa sistemine ilk müdahale 1929 Dünya Büyük Ekonomik Buhranı ile ikinci büyük kriz veya müdahale ise Eylül 2008’de ABD’ de başlayan ve yayılan krize ülkeler değişik şekillerde müdahalelerde bulunmaktadırlar. 2. Sosyalist Sistem: Serbest piyasa sistemine karşı bir antitez olarak onun eksiklerinden hareketle kişisel ve toplumsal refahı gerçekleştirmeye yönelik oluşturulan iktisadi bir sistemdir. Totaliter Müdahaleci Sistem veya Kolektivist sistem olarak da ifade edilen Sosyalist Sistem’de üretim kaynakları olan tabiat, sermaye, emek toplum adına devletin mülkiyetinde yani kolektiftir. Bu kaynaklar, toplum adına, devlet tarafından kullanılır ve üretimde kâr değil toplumsal fayda ön plana alınır. Fiyat mekanizmasının anonim ve objektif yol göstericiliği yerine merkezi planlamanın sübjektif otoriter kararları alır ve yapılan planlarda esneklikten yoksundur. Sosyalist ekonomi sistemi temel iktisadi faaliyetlerin devlet tarafından yürütüldüğü, mülkiyet ve teşebbüs hürriyetinin olmadığı veya çok sınırlı tutulduğu, üretim araçlarının devletin idaresi altında olduğu, yatırım, üretim ve tüketimin merkezi planlama ile yürütüldüğü bir sistemdir. Hangi ürünün ne miktarda ve nasıl üretileceği, kimlere ne miktarda ve nasıl dağıtılacağı devletin veya onun kurduğu merkezi planlama otoritelerinin karar verdiği ekonomik bir sistemdir. Sosyalist sistemin en büyük kurucu ve uygulayıcılarından olan Sovyet Rusya 1990’lardan sonra liberalizme geçiş sürecini başlattı ve günümüzde bu süreci tamamladığı söylenebilir. Günümüzde halen Küba sosyalist sistemi değişik şekillerde uygulamaktadır. 3. Karma Ekonomi Sistemi: Günümüz ekonomilerinde toplumlar serbest piyasa sistemi ve totaliter müdahaleci sistemden birine az, diğerine çok veya her ikisine de nispeten aynı ölçüde yer veren birer karakter taşımaktadırlar. Ülkeler, tercihlerine göre bu yelpazelerin herhangi bir kanadında yer almışlardır. ABD, serbest piyasa ekonomisine, komünist dönemindeki Sovyet Rusya da totaliter müdahaleci sistemi genel olarak uygulayan devletler olmuştur. Bu ülkelerde piyasanın işleyişi de yine söz konusu iki karakterin ağırlık derecesine göre şekillenmiştir. Devlet piyasa ekonomisini uygulama sürecinde ekonominin aksayan yönlerini düzeltmek, etkin kaynak kullanımını sağlamak ve gelir dağılımındaki adaletsizliği düzeltmek için ekonomik işleyişe müdahale ettiği, ekonomide özel, kamu ve karma girişimlerin yer aldığı ve kamuya ait iktisadi faaliyetlerin merkezi bir plan aracılığı ile organize edilerek yürütüldüğü sistem karma ekonomi sistemi olmaktadır. Karma ekonomi sistemi, kapitalist sistemin evrimle ulaştığı aşama olarak görülür, diğer iki sistemin aksine doktriner çerçevesi belirsizdir. Serbest ve sosyalist sistemlerin aksayan yanlarını bırakıp, iyi işleyen taraflarını alarak daha iyi bir iktisadi organizasyon oluşturma düşüncesinden doğmuştur. Karma ekonomik sistem, bir ihtiyaç sonu ortaya çıkan ve her yerde geçerli, kabul görmüş, standart 17 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan ilke ve kuralları olmayan ve uygulamada çok değişik görünümler alan ve temelde ilmi değil siyasi bir olaydır. Karma ekonomi, hükümetin bazı iktisadi etkinliklerde bulunduğu veya bu etkinliklerin işleyişine müdahale ettiği, diğer bir ifade ile piyasa ekonomisi ile sosyalist ekonominin bir arada bulunduğu iktisadi sistemdir. Karma ekonomi, milli ekonomi içinde devletin, sahip olduğu üretim faktörlerinin temel önem taşımasına karşılık, özel ekonominin gelişmesinde yol gösterici olduğu; kişisel mülkiyet, özgürlük ve demokrasinin vazgeçilmez bulunduğu ülkelerdeki devletin ekonomik müdahaleciliğini ifade eder. Karma ekonomik sistem Türkiye’de1929 Dünya Büyük Ekonomik Buhran’ından sonra 1950 yılanda çok partili demokratik sisteme geçilene kadar uygulanmış, 1950–1980 yıllarında serbest piyasa sistemine geçiş ve 1980 sorası bu sürecin hızlandığı görülmektedir. Bu üç sistemi daha iyi anlayabilmek için, bunların temelinde yer alan iktisadi doktrinleri incelemek ve ilgili yayınları ayrıntılı olarak okumak gerekmektedir. Toplumu oluşturan tüm üretici ve tüketici kişi ve kurumların bu sistem içinde ortaya koydukları arz ve talep durumu, mikro ve makro düzeyde ele alınmakta, sonuçta iktisadi-ekonomik- sistemi düzenleyen bazı mikro ve makro denge kuralları geliştirilmiş olmaktadır. İşletmeler, içinde bulundukları bu ekonomik sistem içinde üretim, pazarlama ve tüketim faaliyetlerini gerçekleştirecek olmalarından dolayı ekonomi bilimi ile sıkı bir ilişki içindedir. İşletmeler ekonomi siyasetlerini yakından takip ederek, bu siyaset ışığında etkin yönetimlerini sağlayarak varlıklarını devam ettirirler. 2.Arz Ve Talep Serbest piyasa anlayışında her şey arz ve talep meselesi haline gelmiştir. Arz, belirli bir zaman diliminde belirli bir fiyattan piyasaya satılmak üzere sunulan mal ve hizmetleri ifade eder. Arzı belirleyen-etkileyen faktörler: 1. Arz edilen ürünlerin fiyatı. 2. Arz edilen ürünlerin maliyeti. 3. Diğer ürünlerin fiyatı. 4. Alıcıların alışkanlıkları. 5. Ülkenin teknolojik düzeyi. 6. Ekonomik kararlar. Talebi oluşturan taraf hane haklı yani kişiler olurken, arzı oluşturan ise işletmeler yani üreticiler birlikte piyasayı oluştururlar. İnsanların sınırsız şekilde istek ve arzuları bulunmakta, ulaşması mantıki olmayan şeylerde hayal olarak ifade edilmektedir. Bir satın alma arzusunun talep olarak kabul edilebilmesi için üç şarttan ilki; ürüne duyulan ihtiyaç, yani satın almayı istemesi, ikincisi, ürün karşılığını ödeme isteği ve üçüncü şart ise bu isteğin gerekli satın alma gücü ile desteklenmesidir. Bunlardan biri eksik olursa, ona talep denilemez, yani, pek çok mal ve hizmet pek çok kişi tarafından talep edilir, ancak bu isteğin talep olabilmesi için yeterli satın alma gücü ile desteklenmesi gerekir. Alım gücüyle desteklenmeyen talep kişisel bir niyet olarak kalır, ekonomi üzerinde herhangi bir etki oluşturmaz. Bu açıklamalardan hareketle talep, piyasada belirli bir mal ve hizmete yönelen, belirli bir satın alma gücüyle desteklenmiş, satın alma isteği olarak ifade edilir. Diğer bir tanım ile talep, tüketicinin satın almak istediği ve satın almaya gücü yettiği miktar veya durum yani, satın alma gücüyle desteklenen satın alma arzusudur. Belirli bir piyasada, belirli bir fiyat düzeyinde tüketicilerin almaya hazır oldukları ürün miktarının, üreticilerin o fiyattan satmaya istekli oldukları miktardan daha fazla olması sorucunda ortaya talep fazlası çıkar. Aşırı talep durumunda, diğer şartlarda bir değişme olmamak kaydıyla, talep edilen ürün miktarı ile arz edilen ürün miktarı birbirine eşit oluncaya kadar arz veya talep değişme gösterir. Ekonomi yeterince esnekliğe sahipse, arz artarak talebi karşılar. Ekonominin esnek olmadığı durumda fiyat, yükselme eğilimi içine girer ve talep, arz seviyesine düşene kadar fiyat artışları gerçekleşir. Aşırı talep, ülke ekonomisinde de toplam mal ve hizmet talebinin arzı aşan kısmını ifade etmektedir ve ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist etki oluşturur. İşletmelerin talep karşısında, tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere mal ve hizmet sunumunda bulunmalarına arz denir. Kişinin talep miktarını belirleyen, etkileyen; fiyat, kişinin gelir durumu, zevkler, tercihler ve 18 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan ikame mal ve hizmetlerin durumu gibi birçok etken vardır. 3. Piyasa Ekonomisi ve İşleyişi İnsan ihtiyaçları, belirli bir ekonomik çaba ile üretilen ürünler ile karşılanır. İnsanların hayatlarının devamı tüketim faaliyetlerini sürdürmesi gerekir. Üretim ve tüketim faaliyetleri temeli itibari ile ekonominin uğraşı alanına giren bir konudur. Ekonomi, insan ve topluma en az çabayla en çok tatmin sağlamayı gösteren yöntemler teorisi olarak ifade edilir. Diğer bir ifade ile ekonomi, sınırsız insan ihtiyaçlarını sınırlı tatmin vasıtaları ile karşılamaya çalışan bir uğraşı alanı olarak; insanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme şekillerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütününü ifade eder. Ekonomi biliminin amacı, insan ve toplum düzeyindeki ekonomik olayları açıklamak, ekonomik kanunları tespit etmek ve gerekli durumlarda uygulamaya ilişkin önerilerde bulunmaktır. İnsanın parayla karşılanabilen veya ölçü birimi para olan ihtiyaçları için yapılan faaliyetler ekonomik olay olarak ifade edilmektedir. İktisat biliminin temel görevlerinden biri de; israf ve savurganlığa meydan vermeden her türlü insan ihtiyacının karşılanmasını sağlamaktır. İlk ve Orta Çağ’larda ekonomiler daha çok tarıma dayalı “ev ekonomisi” niteliğinde bulunuyordu ve devletin temel görevi adalet ve savunma hizmetleri ile sınırlı idi. Orta Çağ sonlarında Batı ülkelerinde ferdi hak ve hürriyetlerin gündeme gelmeye başlamış. İngiltere’de 1215 yılında Kral John’a kabul ettirilen Manga Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı) ile birçok hürriyet yanında kralın vergilendirme yetkisi sınırlandırılarak bu yetki bir meclise aktarılmış. İbn-i Haldun (1332-1406) XIV. Yüzyılda bir tarih felsefecisi ve sosyoloji biliminin önderlerinden biri olarak “Mukaddime” isimli eseri ile tarihi ve sosyal olaylara yön veren etkenleri inceleyerek siyasi, iktisadi ve mali konularda fikirler ileri sürmüş. Devletin ticari faaliyetlere girmesinin ekonomik dengeyi bozacağını ve serbest rekabet ortamının gelişmesini önleyeceğini söyleyen İbn-i Haldun, devletin görevinin insanlar arasında barış ve ahengi sağlamak olduğunu belirtmiştir. İlerleyen zaman içerisinde yani 15. ve 16. yüzyıllar içerisinde; yeni coğrafi keşifler, toplumun yaşama ve düşünce şeklindeki gelişmeler meydana gelmiş ve ayrıca bu dönemlerde deniz ticareti ile birlikte ekonomide yeni gelişmeler olmuştur. Yani Batı’da Rönesans ve Reform hareketlerinin başlattığı uyanışın, siyasi ve ekonomik alandaki yansıması olarak ifade edilen merkantilizm dönemi başlamış ve bu dönemde ekonomideki egemenlik feodal derebeyi, soylulardan burjuvalara el değiştirmiştir. Merkantilizm; 17. yüzyılda deniz aşırı ticaret yapan ülkelerce benimsenen, altın ve gümüş gibi değerli madenleri bir ülkenin siyasi ve iktisadi gücünün temel kaynağı gören ve bu nedenle altın ve gümüş miktarını artırmak için dış ticaret fazlası verilmesini zorunlu gören, aşırı devlet müdahalesini öngören öğreti ve buna dayalı iktisadi sistemdir. Yani merkantilizm; ülkenin refahını sahip olduğu altın, gümüş vb. değerli madenlere bağlayan, ülkedeki değerli maden yataklarının işletilmesine önem veren ve ihracatı artırıp ithalatı azaltmaya çalışan iktisadi bir görüşü ifade eder. Ekonomide müdahaleci bir sistem olan merkantilizm ekonomik gelişmeler karşısında geçerliliğini kaybetmiştir. Bu yeni dönemde ortaya atılan iktisadi düşüncelerin sahipleri klasik iktisatçılar olarak Adam Smith (1723-1790), David Ricardo (1772-1823), Jean Babtist Say (1767-1832) ve Yohn Stuart Mill olarak yerlerini almaktadırlar. Başta Adam Smith, ekonomik dengelerin kendiliğinden ve otomatik olarak oluştuğu bu tabii düzenin işleyişine devletin müdahale etmemesini savunmuşlar. Piyasa ekonomisinde arzı talep belirler, herkes kendi çıkarını maksimize etmeye çalışırken, toplum çıkarına da hizmet etmiş olur ve dolayısıyla fert çıkarları ile toplum çıkarları arasında çatışma olmaz. Tüm dünyada özellikle 1980 sonrası birçok ülke dışa açık serbest piyasa ekonomisine geçiş ve buna uygun siyasi ve hukuki yenilenmelere girmişlerdir. Bu anlamda 21. yüzyıl liberal değerlerin yükselişte olduğu bir yüzyıl olarak bu dönemde kişisel beklentiler hayat standartlarının artması ile önceki dönemlere göre yüksekliği dikkat çekmektedir. Dünya ekonomilerindeki dışa açılım süreci ekonomik ilişkilerde değişimleri gündeme getirmekte ve ulus egemenliği yerini yavaş yavaş sermaye egemenliğine bırakmaktadır. Sermayenin küreselleşmesi olarak ifade edilen bu durum siyasi güç ile iktisadi güç arasındaki ilişkileri tersine çevirmeye başlamıştır. Önceleri global sermaye ulus devletlerin gücüne tabi iken, şimdi ulus devletlerin manevra kabiliyeti bu sermaye tarafından şekillendirilmektedir. Artık devletin ekonomide rolü, devlet müdahalesini negatif dışsallıkları önleyici, pozitif dışsallıkları da artırıcı ve rekabetçi serbest piyasa kurallarına göre yeniden şekillenmektedir. 19 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan Tüketicinin önemi, sosyalist ekonomilerde de söz konusu olmakla beraber, tüketici hâkimiyeti asıl olarak rekabetin mevcut olduğu serbest piyasa ekonomilerinde görülür. Tam rekabet piyasası olarak da ifade edilen serbest piyasa ekonomisinin kendine özgü şartları bulunmaktadır. Talep ettikleri mal ve hizmetler karşılığında para vermek isteyen alıcılarla, para karşılığında mal ve hizmet sunmak isteyen satıcıların buluştukları yer piyasa olarak tanımlanır. Alıcı ve satıcıların (arz ve talebin) birbirleriyle karşılaşmalarına imkân sağlayan örgütlü birim piyasayı oluşturur. Piyasa kavramı çoğu zaman bir insan ihtiyacı, ürün tipi, demografik grup, coğrafi yerleşim yeri, ulusal ve global pazar anlamlarında kullanılır. Ödemelerin peşin yapıldığı ve çoğu kez yüzergezer mekânı olan pazarlara “spot pazar” veya “spot market-piyasa” denilmektedir. Pazar veya piyasa ile ilişkili bir kavram olan borsa ise, menkul değerlerin veya çeşitli ürünlerin değerlerini belirlemek ve/veya bu değer ve ürünlerle ilgili işlemleri yapmak üzere ilgililerin belirli zamanlarda bir araya gelmesi veya bir araya geldikleri yerdir. İktisadi açıdan piyasa, alıcı ve satıcıların birbirleri ile karşılıklı iletişim içinde oldukları ve mübadelenin meydana geldiği yer olarak tanımlanır. Piyasanın oluşması için satıcı ile alıcının belirli bir yerde buluşması gerekli değildir. Piyasa bir yer olabileceği gibi günümüzde teknoloji sayesinde sahip olunan telefon, internet, faks, televizyon gibi iletişim ve ulaşım kanalları ile de oluşturulabilmesi sağlamıştır. Piyasaların varlığı ve şekli alım satıma konu olan ürünlerin şekline göre de değişebilir ve bazı piyasalar herkes tarafından bilinirken, bazıları ise ürün temini korunması veya alıcı ve satıcının az olması gibi nedenlerden dolayı tanınmamaktadır. Piyasalar; tekel piyasalar, oligopol-eşit olmayanlar arasında eksik rekabet-, tekelci rekabet-monopolve tam rekabet piyasası olarak dört ayrı şekilde sınıflandırılmasına rağmen tam rekabet piyasası dışında kalan diğer eksik piyasaların tamamı eksik rekabet piyasası olarak isimlendirilmektedir. Burada alıcılar ve satıcılar açısından piyasayı monopol ve serbest veya tam rekabet piyasası olarak açıklanacaktır: 1. Tekelci Rekabet Piyasaları (Monopol): Rekabetin hiç olmadığı, satıcı tekeli -kısaca tekel veya monopol- piyasaları ve alıcı tekeli –monopson- piyasaları ifade eder. Alıcıların çok, satıcıların az olduğu piyasalara oligopol, farklılaştırılmış bir ürünü satan çok sayıda firmanın olduğu piyasalara monopollü piyasalar denir. Bu piyasalarda arz ve talep kanunu kuralları uygulanmaz, fiyat ve arz miktarı piyasada taraflardan güçlü olan isteğine göre değişebilir. 2. Serbest-tam- Rekabet Piyasası: Piyasada çok sayıda satıcı ve çok sayıda alıcının yer aldığı ve bunların hiç birisinin tek başına veya gruplaşarak fiyatı etkileyemediği ve ürün fiyatının piyasada anonim olarak arz ve talebine göre belirlendiği piyasadır. Bir piyasanın serbest-tam- rekabet piyasası olması için şu şartların-özelliklerin- olması gerekir: 1. Çok sayıda alıcı ve satıcı: Piyasada çok sayıda üretici ve tüketici var ve hiçbiri tek başına fiyatı etkileyemez. 2. Piyasaya giriş-çıkış serbestîsi: Alıcı ve satıcı piyasada yer almak ve ayrılmak serbesttir. 3. Ürünlerin homojen olması: Bir ürün, piyasanın her yerinde aynı kalite özelliklerinde ve farklılık yoktur. 4. Piyasanın açık ve şeffaflığı: Tüm alıcı ve satıcılar, piyasa şartları ve olayları konusunda tam bilgi sahibidirler ve piyasalarda gizli anlaşmalar yoktur. 5. Üretim faktörleri hareketinin tam olması: Emek, sermaye ve müteşebbis gibi üretim faktörleri serbestçe yer değiştirir ve hangi dal daha kârlı ise oraya yönelebilirler. Kapitalizm bir dünya sistemi olarak kendini inşa ederken karşısına çıkan engelleri de tasfiye etmekte ve dünya ekonomileri üzerindeki hâkimiyetini de sürekli artırmaktadır. Kapitalist sistem, kendine uygun olmayan üretim ve tüketim sistemi yanında farklı inanç ve kültürlerin kendine uymayan yönlerini çeşitli projelerle değiştirerek uyumlu hale getirmektedir. Bu noktada, kapitalizm tek başına bir ekonomik sistem olmaktan ziyade hayatın her alanını kontrol ederek kendine uygun hale getirmektedir. Bu manada sosyalist ekonomik sistem uygulamalarının aslında tekelci bir kapitalizmi yansıttığı söylenir. Sosyalizm başlı başına ekonomik bir sistem değil kapitalizmi tamamlayan bir yapıdadır. Kapitalizm varlığını sürdürebilmek için kendi dinamizmine bağlı olarak krizler sonrası yine kendi kendini var ediyor. Zaman içinde; karma ekonomi, sosyalizm, küreselleşme ve globalizm gibi farklı kavramları kullanarak varlığını devam ettiriyor şeklinde görüşler bulunmaktadır. Kapitalizm işleyiş ve çıkış yeri insan emeğini sömürü üzerine oturtulan sermaye rejimi olmasından vicdanlı bir yolu bulamamıştır. Ekonominin sıcak para ile döndüğü ve ülkelerin dünyada etkinliğinin dünya sermayesi ile entegrasyondan geçtiği bir süreç yaşanıyor. Paranın madde olarak ucuz, bol ve dolayısıyla sanal olması 20 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan dünya ticareti üzerinde, dünyadaki paranın mislinden daha fazla para dolaşımda bulunuşu ve kontrol edilemeyişi peşinden krizleri getirmektedir. Serbest piyasa düzeninde, banka sistem gereği ekonominin kanı olarak bilinen para kaynağını elinde tuttuğu için tarım, sanayi ve ticaret sektörlerine hâkim olmuş durumdadır. Bankacılık sektörü ekonomiye hakiki değer oluşturmaz, sadece para ticareti yapar ve kaynaklarını toplumdan sağladığı halde bu kaynağı kullanırken toplum menfaatini düşünmez. Serbest piyasa ekonomisinin yürütücüleri olan sermaye sahipleri sermayelerinin dünyanın her yerinde büyük kârlar getirmesi için ‘paranın dini, rengi olmaz’ sözleri ve ekonominin her türlü değerden bağımsız kendi kuralları olduğu tezi yanlıştır. Paranın her türlü değerden bağımsız olmadığı, sermayenin tabiatında kazancı sürekli ve yüksek tutmak için her türlü stratejik hesap ve ideolojik kaygıları değerlendirir ve bulunduğu yerde bir hâkimiyet kurmaya yönelir. İnsan iktisadın hem öznesi, hem de hedefidir. Batı patentli iktisadın ifadesiyle “kıt kaynaklarla, sınırsız ihtiyaçları karşılamak” sorunlu ve yanlıştır. Ekonomik sektörler temelde; dinamik, gerçek anlamda beşeri faaliyetler olan ‘ticaret, sanayi ve tarım’dır. Geleneksel iktisat geçimlik ziraatı yani aile ekonomisini aşağılayarak ve tarımı ileri aşamada tamamen ticarileştirerek kıtlığa neden oldu. Serbest piyasa sisteminin en büyük tarafı olan ABD öncülüğünde İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine yakın 1944’te ABD’nin Bretton Woods kasabasında toplanan Birleşmiş Milletler Para ve Finans konferansında Bretton Woods Sistemi kabul edilmiştir. BWS’ne göre; altına dönüştürülebilen tek para biriminin ABD doları olmasına, diğer para birimlerinin de bu dolara göre ayarlanmasına karar verilmiştir. Anlaşmayı imzalayan parasını altına dönüştürebilir yapmayı kabul eden ülkeler paralarının değerini dolara göre belirlemişlerdir. İlerleyen zaman içinde tüm para birimlerinin dolara endeksli olmasından kaynaklanan piyasada gerilimler oluşmuş ve 1971’de ABD’nin doları altına endekslemekten vazgeçtiğini açıklamasıyla BWS çökmüştür. Bu anlaşmanın iptalinden beri ABD karşılıksız dolar basmaya devam etmektedir. ABD bu dolar ile çok şeyi satın alıyor ve avantajını kaybetmemek için Yeni Dünya Merkez Bankası ve yeni bir para birimi oluşturma fikirlerine karşı çıkıyor, gücünü kullanarak kabul etmiyor. ABD merkezli dünyayı tek pazarlı kapitalist sisteme dönüştüren globalleşme projesi “banka-medyahükümetten” oluşan ekonomik-siyasi sistem, gerçek değeri 8-10 katına şişiren spekülatif finans yapısı ile dünyayı büyük bir aşmaza sürüklemektedir. Sosyal medyanın ve kamuoyu demokrasisinin gelişi ile birlikte global ekonomik huzursuzluklara karşı tepkiler örgütlü olarak gelişmektedir. Global diktatörlük olarak görülen kapitalizmin yanlış uygulamaları sürekli eleştiriliyor. Global ölçekte dünya insanları; New York’u dünyanın para merkezi, Washington ABD’nin, New York’u da dünyanın başkenti olarak görüyor. Dolayısıyla bu merkezlerde yürütülen faaliyetler, alının siyasi ve ekonomik kararlar dünyanın çok uzaklardaki insanların hayatlarını etkiliyor. Ülkelerin türev piyasalarında yapılan spekülatif işlemler haksız kazanç olarak toplumları rahatsız ediyor. Serbest piyasa sistemine ilk müdahale 1929 Dünya Büyük Ekonomik Buhranı ile ikinci büyük kriz veya müdahale ise ABD’de yaşanan Eylül 2008 ekonomik ve mali kriz artçı şoklarla Avrupa kıtasında bazı devletlerde devam etmektedir. Yaşanan bu krizler toplumun geniş tabakalarında hoşnutsuzluklar oluşturmaktadır. Hoşnut olmayan bu kesimler krizleri ekonomik sistemler üzerinden özellikle kapitalizm üzerinden sorgulamaya başlamışlardır. Global kapitalizmde gelişen bu olumsuzluklar, sermaye ve kapitalin önemini kaybetmeye başladığını ve mülkiyetin tabana doğru yayılacağı, serbestlik ve rekabetin sermayeden daha önemli olacağı tezlerine kuvvet veriyor. Genişleyerek süren bu krizin bir dünya ekonomik krizi değil bir sistem krizi olduğu algısı sürekli artmaktadır. Arayışlar insan merkezli bir ekonomik anlayışın benimsenmesi ve sıfır faizle oluşturulacak sistemin dünya ekonomisini düzlüğe çıkaracağı yönünde gelişmektedir. Kapitalizm sonrası devrin formülleri toplumların yapılarına göre belirlenme sürecine giriyor. 4. Üretim Maliyeti Maliyet kelimesi çeşitli gayelere göre bedel ve karşılık anlamında kullanılmakla birlikte, çoğunlukla bir işletmeye belli bir ürün veya faktör şeklinde sunulan girdilerin, işletmeye olan yükü; sermaye maliyeti, emek maliyeti, kredi maliyeti gibi anlam taşır. Maliyet veya maal oluş, üretilen ürünün, meydana gelmesi ve pazarlanabilmesi için kullanılan ara ürünlerin ve unsurların para ile ifadesidir. İşletmede üretim için gerekli olan girdiler üretim faktörleri pazarından satın alınır. Maliyet, belirli bir amaca ulaşmak için yapılan fedakârlığın bedelidir. Yani maliyet, amaca ulaşmak için kullanılması gereken varlık ve hizmetlere yapılan para harcaması olarak 21 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan ifade edilir. Bir işletmenin ürettiği ürünleri için katlanılan maliyetin genelde; değişken ve sabit maliyetler olarak iki kaynağı mevcuttur. Değişir maliyet; işletmenin üretim miktarının artması ile artan, azalmasına paralel olarak azalan maliyeti ifade eder. İşçiye ödenen ücretler, hammadde, yarı mamul madde ve her tür işletme malzemesi giderleri ile enerji ve yakıt harcamaları değişir maliyet kalemlerini oluşturur. Değişir maliyetler, birim başına sabit, ancak üretim miktarına göre değişir nitelikte olduğundan ve Q üretim miktarını; Md değişir maliyeti; a birim değişir maliyeti göstermesinden, Md=(a)x(Q) gibi formüle edilir. Sabit maliyet ise üretim miktarının artıp azalmasıyla artıp azalmayan, hep aynı kalan maliyete denilmektedir. Üretim miktarı artıkça, toplam sabit maliyetler daha fazla miktarlara bölündüğü için birim başına düşen sabit maliyet de azalma gösterir. İşletme hiç üretim yapmasa bile sabit maliyet aynı miktarda söz konusu olur, yani üretim yapılsa da yapılmasa da bu giderler olacaktır. Toplam maliyet; bir işletmede değişir ve sabit maliyet giderlerinin toplamına denilmektedir. Ortalama maliyet; toplam maliyetin üretim miktarına bölünmesiyle (TC/TQ=AC) bulunan sonuca, birim üretim maliyeti denilebileceği gibi ortalama maliyet gideri de denilmektedir. Yani ortalama maliyet; belirli bir üretim için yapılan toplam maliyetin o üretim miktarına bölünmesiyle elde edilen birim başı maliyettir. Diğer yandan bir işletmede en son üretilen birimin maliyetine de marjinal maliyet ismi verilmektedir. Maliyet kavramında bir alt kavramda standart maliyettir. Standart maliyet, bir ürünün içinde yer alan malzeme ve operasyonlara ait standart miktar ve sürelerinin önceden belirlenen bir fiyat seti ile çarpılması ile ortaya çıkar. Diğer taraftan iktisadi bakımdan bir kaynağın belli bir işe tahsisi sonucu kaybolan başka üretim imkânlarına da alternatif maliyet veya fırsat maliyeti denilmektedir. 5. Tüketici Ve Üretici Ekonomide üreticiler ve tüketiciler olarak temel iki taraf bulunur ve üretici satıcı olarak, tüketici de alıcı olarak piyasada karşılaşırlar. Üretici ve tüketicinin karşılaştığı piyasa organizasyonu içerisinde mal ve hizmetlerin fiyatı teşekkül eder ve bu fiyat hem üretimi hem de tüketimi yönlendirir. İnsan ihtiyaçları tüketim yoluyla giderilir. Tüketim, belirli bir ihtiyacı tatmin etmek için bir mal veya hizmeti edinme, sahiplenme, kullanma veya tüketmedir. Tüketim talebi tüketicinin; ekonomik durum, zevk ve isteğine bağlı olarak artabilir ve azalabilir. İletişim araçlarının gelişimi ile internet üzerinden yapılan ve e-ticarete konu olan alış-veriş sonrasında tüketim kavramına bir alt kavram olarak e-tüketim kavramını getirmiştir. Tüketici, kişisel veya ailede kullanım amacıyla mal ve hizmet satın alan ve kullanan insanlara denir. Yani tüketici, bir ihtiyacı tatmin etmek için herhangi bir mal ve hizmeti belirli bir bedel karşılığında satın alarak kullanan kişidir. Kişinin ekonomideki rolü tüketici ve üretici olarak iki yönlüdür. Temelde her kişi bir tüketicidir ve hayatını devam ettirebilmek için çeşitli mal ve hizmetleri tüketmek durumundadır. Kişinin üretici yönü itibarı ile ihtiyacı olan mal ve hizmetleri tüketebilmek için bunları satın alma gücünü elde etmesi gerekir. Bu gücü elde edebilmek için ekonomik sistem içerisinde bir üretici olarak faaliyette bulunması gerekir. Geleneksel olarak tüketici, ekonomik mallar ve hizmetlerin alımı ve kullanılması açısından ele alınmakta ve incelenmektedir. Bu anlamda tüketiciler, satışa sunulan ürünlerin potansiyel satın alıcıları olarak görülür. Çeşitli vakıf, dernek veya yardım kuruluşunun hizmetlerinden ücretsiz olarak faydalananlar da söz konusu kuruluş için tüketici gibi düşünülebilir. Ancak geleneksel değerlendirmede temel ölçü faydalanmak değil bir bedel mukabilinde ürünü satın almak olmasından kuruluşların hizmetlerinden ücretsiz faydalananlar tüketici sıfatı taşımamaktadırlar. Elektronik ortamda yapılan alış-veriş sonrasında e-tüketim ve e-tüketici kavramları ortaya çıkmıştır. E-tüketim kavramı yukarıda tüketimin bir alt kavramı olarak açıklandı. E-tüketici ise çok farklı bir kavram olmayıp tüketici tanımının bir alt kavramı olarak düşünülebilir. Yani e-tüketici, elektronik ortamdan kendisi ve ailede kullanım amacıyla mal ve hizmet satın alan ve kullanan kişidir. Tüketim ilişkilerini; üreticiler, tüketiciler ve kamu kurumları ile diğer organizasyonlar arasında internet faaliyetlerinin yürütülmesi için yapılandırılmış elektronik araçlar olan elektronik posta ve mesajlar, elektronik bülten panoları, Word Wide Web (Dünya çapında ağ)teknolojisi, akıllı kartlar, elektronik fon transferi, elektronik veri değişimi vb. üzerinden gerçekleştiren gerçek e-tüketici olarak kabul edilebilirler. Tüketici nihayetinde bir insan olarak varlığını devam ettirebilmek için ihtiyacı olan mal ve hizmetleri bir şekilde elde ederek kullanır yani tüketir. Tüketicilerin beslenme ve giyinme anlayışları da onların 22 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan farklı ürünleri farklı davranışlar sergileyerek satın almalarını sağlar. Tüketicinin önemi merkezi planlamalı yani sosyalist ekonomilerde de söz konusu olmakla beraber, tüketici hâkimiyeti asıl olarak rekabetin olduğu serbest piyasa ekonomileri yani liberal ekonomilerde görülür. Çok sayıda alıcı ve satıcının olduğu, piyasaya giriş ve çıkışın serbest olduğu, ürünlerin homojen, piyasanın açık ve şeffaf olduğu ve üretim faktörlerinin hareketinin tam olduğu şartlardaki piyasalar serbest rekabet piyasaları olarak görülür. Ekonomik sistem içerisinde piyasayı oluşturan iki taraftan biri olan üretici, tüketicinin ihtiyacı olan mal ve hizmetleri üreterek bunu tüketiciye arzeden tarafı oluşturur. Üretici, üretimle uğraşan kimse, yetiştirici, müstahsil, prodüktör, tüketici karşıtı, üretim sağlayan kişi ve kuruluşları ifade eder. Mal ve hizmetleri tüketicilere sunan pazarlama sistemi insanların çeşitlilik arz eden ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmektedir. Modern pazarlamada; geleneksel pazarın üretici----> toptancı----> perakendeci---->tüketici şeklindeki tipik pazarlama zinciri yerine doğrudan tüketiciye ulaşma gayretleri yoğunluk kazanmaktadır. Pazarlama sisteminde günümüzde dış müşterilerin büyük oranda yer almaya başlamasıyla, işletmelerin bu alanda uluslar arası pazarlama uygulamalarına yönelmektedirler. 6. Milli Gelir Ve Gelir Dağılımı Milli gelir, bir yıllık toplumsal üretimde, üretim araçları için harcananların düşülmesinden sonra kalan bölüm, ulusal gelir. Milli gelir, belirli bir dönemde bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin parasal brüt değeri toplamıdır. Diğer bir ifade ile Safi Milli Hâsıla’dan dolaylı-vasıtalı- vergilerin düşürülmesiyle elde edilen değerdir. Safi Milli Hasıla, bir milli ekonomide belirli bir dönem içinde üretilen mal ve hizmetlerin toplamı sayılan Gayri Safi Milli Hâsıla’dan üretim araçlarının yıpranma payı "amortisman-aşınma payı-" ın düşülmesiyle elde edilir. GSMH, SMH ve MG' yi tespit etmek için üretim, gelir veya harcamalar hesaplanır. Bir ekonomide belli bir döneme ilişkin safi milli hâsıla değerinden aynı dönemde, o ekonomide alınan dolaylı-vasıtalı- vergiler toplamının çıkartılmasıyla elde edilen tutar milli gelirdir. Bilimsel anlamda milli gelir bir ülkede belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin net parasal değerini ifade eder. Milli geliri etkileyen fonksiyonlar: Tüketim Fonksiyonu: Kişi için tüketim, aile fertlerinin ihtiyaç duydukları ürünlerin satın alımı için yaptıkları harcamaların toplamıdır. Tüketim harcamaları öncelikle, o ekonomideki harcanabilir gelire bağlıdır. Tüketimi etkileyen faktörler şunlardır: 1. Kişinin toplam geliri, 2. Kişinin yaşam şekli ve aile yapısı, 3. Kişinin edindiği alışkanlıkları, 4. Kişinin ileriye dönük kararları ve beklentileri, 5. Ülkenin ekonomik şartları ve ekonomik veriler, 6. Ülkenin vergi ve para siyaseti, 2. Tasarruf Fonksiyonu: Elde edilen toplam gelirden ihtiyaçlar karşılandıktan sonra kalan miktara tasarruf denir. İnsanlar gelecekte oluşabilecek hastalık, kaza gibi belirsizliklerde çare olması için tasarruf yapmak isterler. Gelirin harcanmayan kısmı tasarrufları oluşturur. Tasarruf, toplam harcamaların toplam gelirden çıkarılması ile hesaplanır. Harcamaların gelirden fazla olması ve bunun karşılanma zorunluluğu borçlanma gibi kötü bir sonucu ortaya çıkarır 3. Yatırım Fonksiyonu: Belirli bir getiri sağlamak amacıyla, bir işletmenin alternatif maliyetleri ve risk faktörlerini de göz önünde tutarak, belli vadelerde birikimlerini yatırım araçlarına bağlamasıdır. Mali açıdan yatırım, müteşebbisin, belirli bir sermayeyi, mal ve hizmet üretecek bir işletmenin kurulmasına harcaması anlaşılmalıdır. 3. Mili Gelirin Hesaplanması: Üretim faaliyetleri sonucunda elde edilen gelirin hesaplanması işini Türkiye İstatistik Kurumu piyasadan aldığı fiyatlara göre hesaplar. Yapılan hesaplamalardan % 100 doğru sonuç yerine yaklaşık sonuçlar elde edilir. Bu sonuçlar üzerinden üretici, tüketici ve devlet, yatırım faaliyetlerine yön verirler. TÜİK milli geliri kendi içerisindeki kurallara göre hesaplamalarda; üretim yöntemi, gelir yöntemi ve harcama yöntemi olmak üzere üç farklı yol tercih edebilmektedir. 1. Üretim Yöntemiyle Milli Gelirin Hesabı: Bu yöntemin hareket noktası, bir ülkede bir yılda üretilen ürünlerin para olarak değerlerinin hesaplanmasıdır. Bu ürünlerin fiyatları, o yılın piyasalarından elde edilir. Hesaplama formülü: 23 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan - Tarımsal Üretim + Sanayi Üretimi + Hizmet Üretimi = Brüt Milli Gelir (Gayri Safi Milli Hâsıla) - Gayri Safi Milli Hâsıla (+) veya (-) Dış Ticaret Farkı Gelir veya Gideri = Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla - Gayri Safi Milli Gelir – Amortismanlar = Safi Milli Hâsıla (Net Milli Gelir) - Safi Milli Hâsıla – Dolaylı Vergiler = Milli Gelir Elde edilir. 2. Gelir Yöntemiyle Milli Gelirin Hesabı: Bu yöntemde belirli bir dönemde üretim faktörlerinin üretimden aldığı paylar toplanır. Hesaplama formülü: Ücret Gelirleri + Kira Gelirleri + Faiz Gelirlere + Elde Edilen Karlar = Milli Gelir Bulanan bu milli gelir rakamına sırası ile vergiler, yıpranma payları ve ithalat–ihracat farkları ilave edildiği zaman gayri safi milli hâsıla rakamına ulaşılır. 3. Harcama Yöntemiyle Milli Gelir Hesabı: Ülkede bulunan tüm kesimlerin yaptığı harcamalar toplamı belirlenerek hesaplanır. Hsp.form: Özel Kesim Harcamaları + Kamu Kesimi Harcamaları + Yatırım Harcamaları = GSMH 4. Milli Gelirin Üretim Faktörleri Arasında Dağılımı: Milli gelirin, üretim faktörlerini elinde bulunduranlar yani faktör sahipleri arasında rant, ücret, faiz ve kâr olarak paylaştırılmasını ifade eder. Üretim faktörlerinin paylaşımı ekonominin genel yapısına ve uygulanan siyasetlere bağlı olarak farklı oranlarda gerçekleşir. Elde edilen üretim faktörleri aldığı paylar: - Tabiat (toprak, arazi); Rant, - Emek; ücret, - Sermaye; faiz, - Girişimci; kar, Bir ülkede milli gelir dağılımı, bölgeler arasındaki coğrafi ve ekonomik farklılıklarla yakından alakalıdır. Yer altı ve yer üste kaynakları, çevre özellikleri, iklim ve coğrafi şartlar gibi nedenler bölgenin gelişmesini etkilemektedir. Ekonomik manada gelişmemiş bölgeler milli gelirden daha düşük pay almaktadırlar. Üretim faktörlerinden alınan payın mümkün olduğu kadar birbirine yakınlaştırmak için geri kalmış yörelerin yatırım teşvikleri, sübvansiyonlar -destekleme alımları-, vergi politikaları ve özel kalkınma programları ile desteklenmesi gereklidir. Böylece bölgeler arası ekonomik ve sosyal dengesizlik en aza indirilerek gelir dağılımında da adalet sağlanmış olar. 7. İstihdam Ve İşsizlik İş verme, iş gücünün ekonomik faaliyet alanlarında çalıştırılmasına istihdam denilmektedir. Tam istihdam, işsizliğin asgari düzeye düşürülmesini ifade ederken, eksik istihdam ise iş gücünün bir bölümünün işsiz olduğu durumdur. İşverenler ve işçiler dâhil olmak üzere iş gücü seviyesinin iktisadi faktörlerle birlikte üretimde bulunulması haline istihdam denir. Yani, bir toplumda fertlerin gelir elde etmek için istekli olarak çalıştırılmaları haline "istihdam" denilir. Geniş manada istihdam, üretim faktörlerinin üretimde kullanılması, çalıştırılmasıdır. Ancak, iktisatçılar pratikte istihdamı daha dar manada sadece işgücü faktörünün yani emeğin çalıştırılması olarak kullanmaktadırlar. Bunun nedeni, emeğin çalıştırılabilmesi yani istihdam edilebilmesi için diğer üretim faktörlerinin de çalıştırılması gerekiyor olmasından kaynaklanıyor. Yani işgücünü çalıştıracak bir işveren, bir işyeri veya kullanacağı bir makine, bir alet veya ekipman olması gerekir. Bütün bunlar diğer üretim faktörlerini oluşturmaktadır. İş piyasasına emeğini arz eden ve makul istihdam şartları içinde iş bulup çalışanların toplamı istihdam seviyesini ve iktisadi faaliyetle bilfiil meşgul kimselerle iş arayıp da bulamayan işsizlerin toplamı "tam istihdam seviyesini" oluşturur. İş gücü seviyesi ile istihdam seviyesinin iş gücü sayısına oranı "İstihdam nisbetini-oranını-" verir. İşsiz miktarının iş gücü sayısına oranı ise "işsizlik nisbetinioranını-" gösterir. İşsizlik ise işsiz olma durumu, yalnızlık, tenhalık halidir. Diğer bir ifade ile işsizlik, bir işi olmayan ve çalışmak istediği ve iş aradığı halde iş bulamayan bu kişiye işsiz bu duruma da işsizlik denilmektedir. İşsizliğin nedenleri; ekonomik krizler, tarım alanında yoğun teknolojinin kullanılması, nüfus artış, özelleştirmelerin yanlış yapılması, organize eksikliği, yabancı kaçak işçiler, bürokrasi, teknolojinin işgücünün yerini alması, sermaye ve dolayısıyla yatırım yetersizliği, eğitim ve istihdam vergisi gibi sıralanabilir. 24 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan İşsizliğin kişisel sonucu; travma, sosyal sonuçları; şiddet, cinayet, gasp, soygun, linç girişimi gibi, ekonomik sonuçları; gelir azalışı, kayıtdışı ekonomide artış, siyasal sonuçları ise geliri olmayanların yardıma muhtaç olmaları durumlarını ortaya çıkarıyor. 8. Dış Ticaret Ve Ödemeler Dengesi Dış ticaret, ürünlerin ve sermayenin ulusal sınırlar dışına akışı ile ilgilidir ve globalındaki ürünlerin alışverişini kapsar. Diğer bir ifade ile dış ticaret, ürünlerin ve sermayenin ulusal sınırlar dışına akışı ile ilgilidir ve globalındaki ürünlerin alışverişini kapsar. Global ticaretin iç ticaretten farkı, global ticaretin dövizle yapılması ve gümrük tarifeleri, kotalar ve döviz kontrolüne tabi olmasıdır. Ülkeler dış ticaretlerini bir siyaset dâhilinde yürütürler. İhracat ve ithalat hareketlerinden oluşan dış ticareti kısıtlamak ve/veya teşvik etmek için yapılan düzenlemeler dış ticaret siyasetini oluşturur. Dış ticaret siyasetinin çok geniş ve çeşitli amaçları bulunmaktadır. Dış ticarette beklenilen amaç ve dış ticarete yönelme sebepleri daha çok devlet açısından yaklaşılan bir konudur. Global ticaretin amaçlarını ve bu ticarete yönelmenin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Hazineye gelir kazandırarak iktisadi kalkınmayı sağlamak, 2. Dış ödemeler dengesini sağlamak, 3. Yurt içi fiyat istikrarının-piyasa- korunması, 4. Ülkenin sanayisini dış rekabetten koruma, 5. Dış ticaretteki tekilcilikten faydalanma, 6. Sosyal etkenler ve tüketicinin zevkleri, 7. Global ilişkilerin iyileştirilmesi, 8. Ürünlerin kalite ve kullanım farklılıkları, 9. Kendi kendine yeterli olma isteği (otarşi) Dünyada hiçbir ülke tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilecek miktarda kaynağa sahip değildir. Mutlaka başka ülkelerden mal ve hizmet satın almak durumundadır. Ülkeler kendilerinde fazla olan ürünleri satmak ve eksik olan ürünleri ise başka ülkelerden satın almak durumunda olmaları hali global ticareti başlatır. Bir ülkenin diğer ülkelerle bir yılda yaptığı iktisadi işlemlerin kayıt edildiği tabloya ödemeler dengesi denilmektedir. Ödemeler dengesi, bir ülkenin belirli bir zaman dilimi içinde dünyanın geri kalan kesimiyle yaptığı global işlemlerin para olarak değerini gösteren hesap açıklamasıdır. Açıklamada bir ülkedeki kişilerin, işletmelerin ve hükümet dairelerinin tüm diğer ülkelerde bulunanlarla yürüttüğü işlemlerin toplamı yer alır. Bir ülkenin ödemeler dengesi; cari işlemler ve sermaye hesapları olarak iki ana hesaptan oluşur: a. Cari hesaplarda aşağıdaki kalemler bulunur: 1. Görünen kalemler, ürün ihraç ve ithalatını kapsar 2. Görünmeyen kalemler, taşımacılık, turizm ve bankacılık gibi hizmetlerle ilgili gelir ve giderlerdir. 3. Özel transferler arasında, işçilerin yaptıkları transferler, faiz ve temettü hareketleri görünür. 4. Resmi transferler ise borç faizleri ve global kuruluşlara yapılan ödemeler veya bunlardan gelen paraları gösterir. Cari hesap açıkları ülkelerin karşılaşmak istemedikleri bir durumdur, çünkü bu açık ancak yabancı sermaye girişi ile karşılanabilir ve bu giriş de sancılı olabilmektedir. b. Sermaye hesabında ise şu kalemler bulunmaktadır: 1. Uzun dönemli sermaye akışları. Bazen bunlar ve cari hesap bakiyesi temel denge hesabında toplanır. 2. Kısa dönemli otonom sermaye hareketleri. Bu kalem uzun dönemli sermaye akışlarına eklenince ortaya resmi finansman dengesi çıkar. Denge, yani döviz girişleri ile çıkışlarının eşitlenmesi, şu kalemlerdeki değişikliklerle sağlanır: 1. Rezervlerin azalması (artması), 2. Global kuruluşlara borçlanma (borç verme). 3. Devlet sektörünün dövizle borçlanması (borç vermesi). Bir ülkenin diğer ülkelerle bir yılda yaptığı iktisadi işlemlerin kayıt edildiği tabloya ödemeler dengesi denilmektedir. Dış ticaret dengesi de belli bir dönemde gerçekleştirilen ihracat ile ithalat 25 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan arasındaki farktır. İhracatın ithalattan fazla olması dış ticaret fazlası, ithalatın ihracattan fazla olması ise dış ticaret açığını ifade eder. Bütçe dengesi ise toplam gelirlerden toplam harcamaların çıkarılmasıyla bulunan değerdir. Toplam harcamalar faiz ve faiz dışı harcamaların toplamından oluşmaktadır. Bütçe dengesinin (açığının / fazlasının) bu şekilde hesaplanması literatürde bütçe açığının geleneksel (conventional) yöntemle hesaplanması olarak yer almaktadır. Rezerv para, dolaşımdaki para + bankaların nakdi rezervleri ve merkez bakmasındaki zorunlu karşılıkların toplamıdır. Bir ülkenin dış ticaret hesaplarındaki fazla, bir başkasının açığını oluşturur. Bilindiği gibi ödemeler dengesinin en önemli kalemi, mal, hizmet ve yatırım dengesi ile cari transferlerden oluşan cari işlemler hesabıdır. Ödemeler bilânçosunun en önemli alt grubu bir ülkenin ihraç ettiği ve ithal ettiği ürün miktarını gösteren ürün ticareti alt grubudur. Bir ülkenin ihraç ettiği ürün miktarı ile ithal ettiği ürün miktarı arasındaki fark Dış Ticaret Dengesini gösterir. Dış Ticaret açığı, cari açık üzerinde en çok etkisi olan faktördür. Dış ticaret açığı, ithalatın ihracattan yüksek olması nedeniyle, yani toplam ithal edilen mal ve hizmetlerin değerinden ihraç edilen mal ve hizmetlerin değerinin çıkarılması ile elde edilir. Eğer ihracat ithalattan yüksek olsaydı, bu sefer dış ticaret açığı değil de, dış ticaret fazlası olurdu. Dış ticaret açığının nedenleri arasında öncelikle petrol ve doğalgaz gibi enerji ihtiyacı yurtdışından sağlıyor olması bulunması ve ihraç edilen ürünlerin ara girdilerini yine ithalat yoluyla sağlanıyor olması vardır. Türkiye’nin 2010 yılı dış ticaret açığı 71,6 milyar dolardır. Dış ticaret açığı sanayi üretiminde ara ürünlerde dışa bağımlılık azalır ve yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek ürünler üretip ihracat edilirse kapanır. Cari açık, bir ülkenin ürettiğinden fazla harcaması anlamına gelir. Üretilenden fazla yapılan harcama diğer ülkelerden borçlanılarak karşılanır. Cari Açık, Cari İşlemler Hesabının neticesinde elde edilen değerdir. Cari Açık = İhracat – İthalat + Turizm Gelirler – Turizm Giderleri + Hizmet Gelirleri – Hizmet Giderleri + Yabancı Yatırımlar – Dış Borç Faiz Ödemeleri Yani özetle cari açık veya cari denge tam olarak olmasa da genel bir tabirle bir ülkeden çıkan paranın giren paraya göre farkı olarak ifade edilir. Türkiye’nin cari açık veriyor olması, Türkiye’den her yıl çıkan paranın giren paradan daha fazla olması anlamına geliyor. Cari açık sadece dış ticaret açığı (ihracat – ithalat) değildir, ek olarak en büyük birim olan Hizmet (Turizm) gelir ve giderlerinin de cari denge ve cari açık üzerinde etkisi vardır. 9. Kalkınma Ve Büyüme Kalkınma, belli bir ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmişlik düzeyinden derece olarak daha iyi sayılabilecek duruma ulaşma; tüm hayat alanlarında var olandan daha farklı ve ileri olduğu düşünülen bir yapılanmaya dönüş sürecidir. Diğer bir ifade ile kalkınma, ekonomide üretim ve kişi başına gelirin artırılmasına ilave olarak, sosyal ve kültürel yapının da değiştirilmesi ve yenileştirilmesini de içeren bir kavramdır. Bir ülkede ekonomik kalkınma ancak yatırımla gerçekleşir. Bu anlamda yatırım, belirli bir getiri sağlamak amacıyla, bir işletmenin alternatif maliyetleri ve risk faktörlerini de göz önünde tutarak, belli vadelerde birikimlerini yatırım araçlarına bağlamasıdır. Mali açıdan yatırım, müteşebbisin, belirli bir sermayeyi, mal ve hizmet üretecek bir işletmenin kurulmasına harcaması anlaşılmalıdır. Büyüme, ekonomik hayatın temel verilerinde (işgücü, doğal kaynaklar, üretim araç-gereçleri) niteliğinin iyileşmesi, verimliliğin artması, eskisinden daha rasyonel organizasyonlara gidilmesi gibi nedenlerle kişi başına, bir yıldan diğerine daha yüksek bir reel gelir sağlayacak şekilde sürekli artması. Kişi başına düşen üretim hacminde (milli gelirde) bir yıl içinde meydana gelen artış. Ekonomik anlamda büyüme, ekonomik yapının nicelik ve nitelik olarak gelişmesidir. Yani ekonomik büyüme, bir ülkede, belirli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin toplam tutarındaki artışı ifade eder. Nüfus artışı, tabi kaynakların artışı, teknik gelişmeler büyümeyi hızlandıran faktörler olarak görülür. Ekonomik büyüme ile ilgili diğer bir kavram ekonomik gelişmedir. Ekonomik gelişme, bir ülkede belirli bir dönemde üretimdeki artış ile birlikte, ekonomideki olumlu yapısal değişimi, yani üretilen mal ve hizmetlerin kalitesinin de yükselmesini ifade eder. Diğer bir ifade ile ekonomik gelişme, ekonominin fiziksel büyümesinin ötesinde yetenek, bilgi ve anlayışın olumlu değişimidir. 26 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan Kalkınma, sadece üretimin ve kişi başına gelirin artırılması demek olmayıp, azgelişmiş bir toplumda iktisadi ve sosyal ve kültürel yapının da değiştirilmesi, yenileştirilmesini ifade eder. Kişi başına düşen milli gelirin artması yanında, genel olarak üretim faktörlerinin etkinlik ve miktarlarının değişmesi, sanayi kesiminin milli gelir ve ihracat içindeki payının artması gibi yapı özelliklerindeki değişiklikler, kalkınmanın temel unsurlarını ifade eder. Büyüme ise, mutlaka o ekonomide yapısal değişimi gerektirmez ve büyüme nitelikten çok nicelik bakımından ortaya çıkan bir değişiklik olup, üretimin ve kişi başına gelirin reel olarak artırılmasıdır. Bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi kalkınma sadece azgelişmiş diyebileceğimiz ekonomilerle ilgili bir kavram olduğu halde, büyüme süreci hem gelişmiş hem de azgelişmiş ekonomilerle ilgili olabilir. Diğer bir ifade ile azgelişmiş bir ekonomi kalkınmayabilir ama büyüme süreci içinde olabilir. Ne var ki, bu tür ekonomiler için asıl olan, kalkınma sürecini başlatabilmek ve sürdürebilmektir. Kalkınma teorileri, temelde azgelişmiş ekonomilerin kalkınma meselelerine ışık tutmalarına karşın, büyüme teorileri, esasen kalkınmış, gelişmiş ekonomileri model alırlar. 10. Para Ve Banka Değişim, değer muhafaza-saklama-, hesap birimi ve ödeme aracı işlevlerini yerine getiren, değeri ve değişimde kullanılması kanunlarla belirlenen ve toplum tarafından benimsenen değişim araçlarının tümüne para denir. Para, üretici ve tüketicilerin piyasalarda karşılaşarak alış veriş yapabilmelerini sağlayan değişim aracıdır. Hukuken para, devletçe bastırılan, mal ve hizmet satın alma gücü olan ve herkes tarafından kabul gören bir mübadele (değişim) aracıdır. Para toplumda ortak bir değer ölçüsü ve aynı zamanda bir yatırım ve tasarruf aracıdır. Para talebinin sebepleri; muamele saikı, ihtiyat saikı, spekülasyon saikı olarak sıralanabilir. Paranın özellikleri: 1. Taşınabilir olması: Ticari işlemlerin kolayca yapılabilmesi; paranın ağırlığı ve hacmi bakımından taşımaya müsait olması gerekir. 2. Bölünebilir olması: Değişik miktarlardaki ödemelerin yapılabilmesi için, ifade ettiği değerler çeşitli olmalı yani, paranın kolayca bölünebilir ve birbirine dönüşebilir olması gerekir. 3. Dayanıklı olması: Isı, nem, aşınma, yıpranma, çarpma, bozulma gibi dış etkilere karşı dayanıklı olması gerekir. 4. Kabul görmesi: Ülke, diğer ülkeler ve halk tarafından resmen benimsenerek tanımlanmalı ve kullanılmalıdır. Paranın fonksiyonları: 1. Mübadele (değişim) aracıdır: Mübadele döneminde takasın getirdiği zorlukları ortadan kaldırmak için herkesçe kabul edilen mübadele aracı olarak para kullanılmaya başlandı. Bunun üzerine ürün ile ürünün değiştirilmesi yerine, ürün ile paranın değiştirilmesi yoluna gidildi. Paranın mübadelelerde aracı görevi üstlenmesi, toplumda ekonomik gelişimi dolayısıyla işbölümünü ve uzmanlaşmayı hızlandırdı. 2. Ortak değer ölçüsüdür: Mal veya hizmetlerin alım satım değeri toplum tarafından kabul edilmelidir. Kabul edilen mal veya hizmetlerin ifade edildiği değer fiyat, fiyatın sembolleştirildiği araç ise paradır. Herkesçe kabul edilen değer ölçüsünün sabit kalması gerekir. 3. Tasarruf ve borçlanma aracıdır: Hayat ihtiyaçların karşılanması ile devam eder. İhtiyaç fazlası nakdin harcanmayarak elde tutulması ile tasarruf yapılmış olur. Tasarruf, kişi ve kuruluşlar hatta ülkeler açısından arzulanan bir durumdur. Gelirin harcanmayan kısmı olarak tasarruf yatırım kaynağını teşkil etmesinden çok önemlidir. 4. İktisadi siyaset aracıdır: Paranın iktisadi olaylar üzerinde doğrudan ve dolaylı etkisi bulunmaktadır. Devlet ekonomideki büyümenin dengeli yani istikrarlı sürdürülebilmesi için para ile ilgili; vergiler, sıkı para siyaseti, indirimler ve faiz oranları gibi kararlar alabilir. Ülkedeki para ile ilgili alınan karar ve yapılan uygulamalara para siyaseti denir. Para çeşitleri: 1. Mal Para: Mübadele döneminde kullanılan paradır. Madenlerin kullanıldığı dönemlerde üzerinde o madenin değeri yazılarak kullanıl sikke gibi paralardır. 2. Temsili Paralar: Kıymetli madenlere çevrilebilen paralara temsili para denir. Başlangıçta yüzde yüz altına çevrilebilir özelliğe sahip olan temsili paralar, zamanla yerinin kâğıt paraya bırakmıştır. 27 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan Kıymetli madenler karşılığında basılan ve tekrar o madene dönüştürülebilen ve günümüzde kullanılan paralardır. 3. Altın ve Gümüş Sertifikaları: Altın ve gümüşün para olarak kullanıldığı dönemlerde taşınma ve saklama zorluğunu ortadan kaldırmak için bu paralar bankerlere emanet edilerek karşılığında sertifikalar alınmıştır. Bu belgeler temsil ettikleri para yerine geçmek üzere mübadelelerde aracı olarak kullanılmaya başlanmış ve böylece ilk temsili para ortaya çıkmıştır. Sertifikaların en önemli özelliği, bu belgeleri veren kurumun kasasında % 100 karşılığının bulunmasıdır. 4. Banknot: Altın ve gümüş sertifikaları veren bankalar, kendilerine emanet edilen altın ve gümüşlerin büyük bir kısmının geri istenmediğini gördüler. Kendilerinden borç isteyenlere, borç para yerine sertifika vermeye başladılar. Bu şekilde % 100 değerli maden karşılığı olmayan, ancak istenildiği zaman altın veya gümüşe çevrilebileceği garantisi olan sertifikalar kullanılmaya başlanmıştır. Bu sertifikalara , “banka notu” anlamına gelen “banknot” denildi. İlk dönemlerde her banka banknot çıkarabiliyordu. Ancak, yaşanan olumsuzlukları önlemek için, banknot çıkartma yetkisi Merkez Bankalarına verilmiştir. 5. Kâğıt Para: Merkez bankaları banknotların altına çevrilmesi yerine kâğıt para ile değiştirilmesi sistemini getirmişlerdir. Günümüzde her ülkenin parasını o ülkenin merkez bankaları basarak piyasaya sunarlar. 6. Madeni Para: Küçük ve küsuratlı ödeme ve tahsilâtların daha rahat yapılması için bir miktar kâğıt para karşılığına gelen tutarda madeni para basılır. Türkiye’de bozuk paraları Hazine, kâğıt paraları ise Merkez Bankası basar. 7. Kaydî Para (banka parası): Ödeme işlemlerinde kullanılan banka mevduatıdır. Kişiler paralarını vadesiz mevduat hesaplarına yatırarak, ödemelerini çekle, kredi kartıyla veya virman yoluyla yapmaktadırlar. Kaydî para kullanımı, nakit para taşımak ve nakit ödemekten daha kolaydır. 8. Para yerine geçenler: Bankacılık hizmetlerinin gelişmesi ile banka hesabında para olmadan da, alış-veriş yapılabilmektedir. Mesela, “plastik para” da denilen “kredi kartları” bu ödeme araçlarından bazılarıdır. Banka, mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kullanmak amacını güden veya faaliyetlerinin esas konusu düzenli bir şekilde kredi almak ya da kredi vermek olan ekonomik bir kuruluştur. Diğer bir tanımla banka, para, kredi ve sermaye konularına giren her çeşit işlemleri yapan ve düzenleyen, özel veya kamusal kişilerle işletmelerin bu alandaki her türlü ihtiyaçlarını karşılama faaliyetlerinde bulunan bir ekonomik birimdir. Bankalar, faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve bunun dışındaki diğer ekonomik etkinliklerde bulunan kuruluşlardır. Banka kelimesi İtalyanca banca kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Para bozma gişesi, para bozma yeri anlamına gelir. Bankacılığın gösterdiği tarihi gelişme, para kavramının gelişmesiyle yakından ilişkilidir. Bilinen en eski banka Mezopotamya’daki Kızıl Tapınak'tır. Hammurabi yasalarında banka işleminin nasıl yürütüleceği, borçların nasıl tahsil edileceği, komisyonların nasıl belirleneceği konusunda hükümler yer almaktaydı. Sonraki yüzyıllarda bankacılık zengin ailelerin de uğraşmaya başladığı bir konu hâline geldi. Bankaların Görevleri: Bankaların kuruluş amaçlarına göre çeşitli faaliyetleri olmasına rağmen, yerine getirdikleri temel görevleri şöyle sıralanabilir: 1. Aracılık: Bankalar tasarrufu olan kişi ve kuruluşlardan mevduat alarak topladıkları fonları, kredi olarak talep eden kişi ve kuruluşlara belirli bir faiz karşılığı aktarmada aracılık ederler. Bankalar sıcak para ile dönen ekonomi içinde önemli görevi üstlenirler. 2. Kaynaklara Akıcılık Sağlama: Bankacılık sistemi paranın transferi sistemi olma görevi ile ulusal ve uluslararası düzeyde kaynaklara akıcılık sağlar. Yani paranın bir müddet için ihtiyacı olmayandan ihtiyacı olanlara aktarılması işlevini görür. 3. Kişi ve Kurumların Sahip Oldukları Maddi Varlıkların Rasyonel Kullanımını Sağlama: Halkın, parasal, finansal ve reel aktiflerinden oluşan mal varlıklarının kullanım şekli üzerinde, bankacılık kesiminin oluşturduğu, faiz seçenekleri, gelir imkânları, vade farkları ve nakit akışı kolaylıklarının önemli rolü vardır. 4. Kaynak Kullanımlarını İyileştirme: Bankaların ekonomik kalkınmaya katkıda bulunabilmesi için, yeni bir değer, yeni bir servet oluşturma ile beraber, topladıkları kaynakların belirli yörelere, sektörlere, kişilere aktarılması ile ülke kaynaklarının dağılımını katkı sağlayabilir. 28 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan 5. Kısa Süreli Fonları Uzun Süreli Fonlar Hâline Dönüştürme: Kişilerin kısa süreli ve sahip oldukları küçük miktardaki fonları toplayan bankalar, bunları ekonomide uzun süreli fonlar hâline dönüştürmekte ve böylelikle de yatırımlara finans sağlamaktadır. 6. Kaydî Para veya Banka Parası Oluşturma: Bankalar satın alma gücüne, genellikle hesaptan hesaba devir esasına dayandığı için kaydi para denilmektedir. Kaydi para, maddi varlığı olmayan, yalnızca bankaların hesaplarına alacak veya borç kaydı düşülmek suretiyle oluşturulan bir değişim, bir ödeme aracı olarak tanımlanabilir. Bankaların müşterilerine kredi açması ve bu kredi limitleri içinde çek kullanma hakkı tanıması veya kredi kartı uygulamaları kaydi para oluşturmadır. Günümüzde elektronik bankacılığın gelişmesi ile ekonomide banknot ve çeklerin daha az dolaştığı, ödemelerin yaygın olarak bankalarda hesaptan hesaba aktarma yolu ile yapıldığı ekonomik düzene geçiş yaşanmaktadır. 7. Ulusal ve Uluslararası Ticareti Geliştirme: Bankacılık sistemi, geliştirdiği, uyguladığı çeşitli ödeme ve kredilendirme yöntemleri finansal kiralama, factoring gibi finansman teknikleri, teminat mektupları, belgeler karşılığında ödeme, akreditif gibi ödeme yöntemleri ile ulusal ve uluslararası ticaretin artmasına katkıda bulunmaktadır. 8. Para Siyasetinin Etkinliğini Artırma: Bir ekonomide etkili bir para siyasetinin izlenebilmesi için gelişmiş bankacılık sistemini olması gerekir. Merkez bankalarının para siyasetine ilişkin olarak kullandıkları reeskont faiz hadleri, açık piyasa işlemleri, karşılık oranları gibi tüm araçlar, ancak gelişmiş bir bankacılık sistemi aracılığı ile ekonomi üzerinde etkili olmaktadır. 9. Gelir ve Servet Dağılımını Etkileme: Bankacılık sistemi izlediği kredilendirme siyaseti ile ekonomide gelir ve servet dağılımını etkileyebilmektedir. Bankaların türleri; 1. Sarmaya kaynaklarına göre bankalar, 2. Yaptıkları işlere göre (Faaliyet alanları ve amaçlarına göre) bankalar, 3. Faaliyet konularına ve işlemlerinin finansal hacimlerine göre bankalar, 3. İŞLETMECİLİĞİN TARİHİ GELİŞİM SÜRECİ VE DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ 1. İşletmeciliğin Tarihi Gelişimi İşletmeler toplumların sosyal ve ekonomik gelişimine bağlı olarak zaman içerisinde gelişerek günümüzdeki yapısına kavuşmuştur. Tarih içerisinde her toplum kendi kültür ve yaşayış şekline göre bir üretim ve bir tüketim sistemi kurmuştur. Ekonomi bilimi günümüze kadar gelen süreçte gelişen ekonomik birimleri ev ekonomisi, trampa yani değişim ekonomisi ve işletme ekonomisi olarak ayırarak incelemektedir. Tüketilen her şeyin içeride üretildiği, diğer taraftan da üretilen her ürünün içeride tüketildiği birimler ev ekonomisi olarak ifade edilmektedir. Tarihin eski çağlarında, özel ekonomik birimler olan kapalı ev ekonomileri, zamanla ekonomik şartların gelişimiyle niteliklerini değiştirerek âliler, hayvancılık, dokumacılık, arıcılık, balıkçılık gibi belirli üretim alanlarında uzmanlaşmaya yönelmişler. İş bölümünün gelişmesiyle de temel ihtiyaçları karşılayan düşük teknolojiye dayalı imalat haneler gibi özel ekonomik birimler kurulmaya başlamıştır. Alış verişte bir mal ve hizmetin bedelini başka bir mal ve hizmetle ödemeye değişim, bu ekonomik yapıya da trampa yani değişim ekonomisi denir. Zamanla bilim ve teknolojideki gelişime bağlı olarak ailelerin münasebetlerinin gelişmesi ticari ilişkileri de geliştirmiş ve ailelerin belirli alanlarda uzmanlaşması ve iş bölümünün gelişmesini bu da imalat hanelerin kurulmasını sağlamıştır. Böylece aileler buradan aldıkları mal ve hizmetin karşılığında yine başka mal ve hizmet vererek değişim ekonomisini uygulamışlardır. Trampa ekonomisinin zaman içinde gelişimi ile ekonomilerinin üretim imkânlarını azaltması sonunda iki tür ekonomik birim olan "ev ekonomisi" ve "işletme" yi ortaya çıkarmıştır. Günümüzde artık işletmeler üretim birimi, ev ekonomileri de tüketim birimi niteliğini taşımasından dolayı işletme ekonomisinin ana konusu işletmeler olmaktadır. Aslında, ev ekonomilerinde az bir üretim olayı; ev kadınının yemek pişirmesi, elbise dikmesi, kazak örmesi veya ailenin diğer üyelerinin evde ufak tefek bazı işleri yapması gibi her zaman vardır. Ev ekonomisinin ağırlık merkezini aile, boy ve oymaklar gibi gruplardaki ekonomik olayların incelenirken, trampa yani değişim ekonomisinin konusu mal ve hizmet değişimi taşır. İşletme benzeri ekonomik birimlerin işletmeden farklılığı ortaya konulduktan sonra, işletmeye ilişkin problemlerin nitelik ve öneminin belirlenmesi için işletmenin tarihi gelişim süreci üç aşamada incelenir: 29 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan 1. Sanayi Devrimine Kadar İşletme İnsanlar sanayi devrimine kadar ki geçen dönemde; toplum yapısı ve kültürlerine göre farklı üretim ve tüketim sistemleri geliştirmişlerdir. Farklı üretim sistemini sağlayan işletmeler konusunda tarihi kaynaklarda; işletmelerin yönetimine, muhasebesine ilişkin konuları inceleyen bazı eserler vardır. 14, 15 ve 16. yüzyıllarda yazılmış ve Yönetim, muhasebe ve ticaret konularını daha çok kent ve ülkeler bakımından uygulamaya ilişkin olarak ele alan bu eserler, 17. yüzyılın ortalarına kadar elde bulunan temel kaynaklardır. Bu dönemlerde, işletmeler genelde tarım işletmeleri ve inşaat, giyim ve ev araç ve gereçleri üreten işletmeler şeklindedir. Sanayi devrimine kadar gecen sürede Lonca Sistemi ve Ahilik Sistemi gibi mesleki uygulamalarla üretim ve işletmecilik alanında önemli gelişmeler olmuştur. Ahilik; Anadolu'da XIII. yüzyılda görülmeye başlayan, Selçuklu devletinin yıkılma dönemine girmesinden sonra sosyal düzeni sağlamada ve Osmanlı Devletinin kurulmasında büyük rolü olan bir tür meslek ve dayanışma örgütü. Batıdaki lonca tipi örgütlenmenin benzeridir. Kardeşlik esasına dayanan ahilik teşkilatının kurcusu 1171–1262 yılları arasında yaşayan Ahi Evran, Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş, önce Kayseri ve bilahare Kırşehir’ e yerleşmiş ve orada Ahiyan yani kardeşler ve hanımı da Bacıyan yani bacılar olarak ifade edilen mesleki teşkilatı kurmuşlar. 13. Yüzyılda yerleşik Bizans esnafıyla rekabet edebilmek için Müslüman esnafın kendi aralarında oluşturdukları bir nevi dayanışma sistemi olan “ortasandık” uygulaması bir ahilik uygulaması olarak görülmektedir. Esnaf sandığı ve esnaf kesesi olarak bilinen “Ortasandık” esnafın kendi arasında yardımlaşmak amacıyla oluşturduğu bir finans sistemi olarak; üyelerin bağış ve aidatları ile biriken fon zora düşen ve çıraklık ve kalfalık safhalarını geçerek ustalığa yükselip de kendi işini kurmak isteyenlere faizsiz olarak kullandırılan sermayedir. Lonca; herhangi bir iş kolunda usta, kalfa ve çırakları içine alan Avrupa kaynaklı mesleki bir dernektir. Uğraşları bir olan kimselerin, özellikle 7. ve 8. yüzyıldan itibaren Batı’da faaliyet yürüten ve bir pirin, üstadın yani ustanın yönetimi altında oluşturdukları özel mesleki bir dernektir. Buhar makinesinin üretime uyarlanması ile kitle üretiminin artışı ve ticaretin gelişmesiyle birlikte işletme konularının daha çok gündeme gelmeye başladığını görüyoruz. 2. Sanayi Devrimi Ve İşletme Bilindiği gibi, 18. yüzyılın sonlarına kadar üretimde genel olarak insan emeği, su ve rüzgâr gücü, hayvan gücü gibi doğal enerjiler kullanılmıştır. Tarım toplumu olarak ifade edilen bu yapılanmadan buhar makinesinin icadıyla insanlığın sanayi toplumuna geçişi başlamış oldu. Dünya tarım toplumundan çıkma ve sanayi toplumu olma sürecini yaşarken bir yandan da bilgi toplumuna geçiş de hızla sürmektedir. Tarihi süreç de sanayi devriminden sonra insanlığın yaşadığı ikinci büyük olay ikinci dünya savaşı sonrası başlayan bilgi devrimidir. Bu iki olay toplumları ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan olduğu kadar işletme yönetimi açısından da etkilemiştir. Buhar gücü üreten ve bununla, jeneratörleri, çeşitli iş makinelerini trenleri ve gemileri hareket ettiren makineye buhar makinesi denir. İlk kullanılabilir buhar makinesi 1768'de James Watt tarafından yapılarak ortaya konmuş ve bu buluşla Sanayi yani Endüstri Çağı başlamıştır. Buhar makinesinin üretimde kullanılmasına Sanayi Devrimi denilmektedir. Sanayi devrimi ile birlikte tabii enerji ile yapılan üretimin yerini, makine ile yapılan büyük ölçekli seri üretimin alması, işlemeleri de geliştirmiştir. İşletmeler geleneksel üretim metotları yerine ilmi, teknoloji yoğun yöntemlere geçmeye başlamıştır. Artan üretim faaliyetleri, işletmelerde pazarlama, kuruluş yeri, muhasebe, isçi bulma ve bunları yönetme konuları gibi pek çok konu önem kazanmıştır. 3. Günümüzde İşletme Günümüz işletmeleri kaliteli mal ve hizmetler sunmakta ve insanlığın refah düzeyini her geçen gün biraz daha yükseltmektedir. Sanayi devriminden günümüze kadar geçen sürede işletme ve diğer alanlarda elde edilen tecrübe, birikim ve teknolojik gelişim, iş bölümü, uzmanlaşma ve makineleşme yüksek düzeylere ulaşmıştır. İşletmelerde her geçen gün otomasyon biraz daha artmakta, fabrikalar otomatik olarak insan küçük müdahaleleri ile üretimi robot bilgisayarlarla gerçekleştirmektedir. İşletmelerde insanlar fiziki güç ile üretimde yer almayıp zihin ve akıl gücüyle otomatik fabrikaların planlanması ve üretimiyle uğraşmaktadırlar. İlmi, teknolojik, sosyal ve ekonomik araştırmalar sonucu ortaya konan bulguları ekonomik, siyasi ve sosyal düzeylerin bir veya birkaçında uygulayarak toplumsal faydaya dönüştürme çalışmaları olan inovasyon işletmelerde öne çıkmaktadır. 30 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan Bilgi çağından bilgi ötesi çağa geçiş yapılan 21. yüzyılda işletmelerin rekabet yarışında üstünlük sağlayabilmeleri için yeni gelişen yönetim tekniklerini kullanmak durumundadır. 1990’ların ortasından itibaren işletmelerin bilgi teknolojilerini yoğun kullanmasına bağlı olarak yeni örgüt tasarımına bağlı olarak yeni bir olgu olarak dijital işletme ortaya çıkmıştır. Dijital işletme, müşteriler, tedarikçiler ve çalışanlarla ilgili önemli tüm iş ilişkilerini dijital olarak sağlayan ve arabuluculuk yapan işletmedir. Temel işletme süreçleri yani; ürün üretim veya sunumu için işlerin organize edilişi, tüm işletmeyi kapsayan veya birçok işletmeyi birbirine bağlayan dijital ağlar üzerinde gerçekleşir. Dijital işletmeler, küresel organizasyon ve fırsatlara kolay ulaşır, işlerini sadeleştirip kolaylaştırmasıyla verimli ve kârlı çalışarak rakipleri karşısında rekabet üstünlüğü sağlar ve varlığını devam ettirir. Dünyada kaynakların nispeten kıtlığı ve insan ihtiyaçlarının sınırsız oluşu bu ihtiyaçları karşılayan işletme sistemlerinde yeni arayışlar sürekli gündemde bulunmaktadır. Yeni iş modelleri elektronik ortamda yapılan, yani e-iş – elektronik iş olarak ifade edilen işleri ifade etmektedir. Elektronik iş, internet teknolojisi üzerine kurulu, yenilikçi işletme altyapı sistemleri ile müşteri tabanını genişletme ve işletmenin hız ve etkinliğini geliştirme çabalarını ifade eder. www (World Wide Web –Dünya çapında Ağ) teknolojisindeki hızlı gelişmeler sonucu ortaya çıkan sanal mağazalar ile internette işletmeler elektronik ortamda bilgisayar aracılığı ile birçok ürünün doğrudan satışı yapılmaya başlanmıştır. İnternet üzerinden açılan mağazaların genel giderleri düşük olması maliyetlere olumlu yansımakta bu da işletmenin rekabet gücünü artırmaktadır. Ayrıca işletmeler elektronik ortamda kendi aralarında işten işe uygulama olarak ifade edilen e-iş formatı ile işbirliğine yönelmektedirler. İşten işe uygulamalar=B2B=Business To Business; iki işletme arasında yürütülen bir e-iş formatı olarak; birbiriyle önceden tanımlı iş ilişkileri içerisinde olan iki işletmenin, belirli bir iş sürecini e-iş platformuna aktararak ticari faaliyetlerini sürdürmelerini ifade eder. B2B sürecinde her iki kuruluşun sistemleri insan müdahalesine gerek olmadan birbiriyle otomatik olarak konuşur, gerekli olan uyarı, düzeltme, hesaplama vb. aksiyonlar aynı sistem aracılığı ile yapılır. Teknolojinin geldiği son nokta olan nanoteknoloji ile atomlar veya moleküller tek tek alınıp hassas şekilde birleştirilerek istenen ürün elde edilmektedir. Yunancada ‘cüce’ anlamına gelen nano, fizikte bir metrenin milyarda biri anlamına gelen ölçü birimi yani “nanoteknoloji” insanın saç kılının 80 binde biri büyüklüğünde “nano” ölçüdeki parçalarla uğraşan bilimdir. Nanoteknolojide yeni ekonominin altyapısını oluşturan yeni işletmeler, yeni iş modelleri ile faaliyette bulunmaktadırlar. Yeni iş ve yeni işletmecilik anlayışının temel dinamikleri; değişim mühendisliği, şebeke organizasyonlar, kıyaslama, dış kaynaklardan faydalanma, tüketici merkezli olma, hem yerel hem global olma, personeli güçlendirme ve değer zinciri oluşturma gibi yenilikler sıralanabilir. Yeni ekonominin altyapısını oluşturan yeni işletmelerin kendilerine özgü oluşturdukları yeni bir kültür ortaya çıkmaktadır. Bu kültürün bileşenleri geleneksel işletme yapılarını önemli ölçüde zorlamakta ve birçok kavram yeniden sorgulanmakta ve yeniden tanımlanmaktadır. Yeni işletme kültürünün özellikleri; işbirliği kültürü, paylaşma kültürü, anlaşma ve çözüm kültürü, güven kültürü, iletişim kültürü, kaotik-karmaşık-düzen kültürü ve kazan/kazan kültürü gibi paylaşımı oluşturan kavramlar sıralanmaktadır. Günümüz işletmeleri etkin ve verimli çalışabilmek için belirli noktalarda bir araya gelme yani kümelenme zorunluluğu duymaktadırlar. Kümelenme, insan ve sermaye kaynaklarının üretim sürecinde etkin kullanımı için iş yerlerinin bir araya, bir yere toplanmalarını ifade eder. Yine sürdürülebilir üretim ve tüketim sistemi ile birlikte sürdürülebilir bir çevre için yeşil işletmecilik anlayışının yaygınlaşması bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Çevreye duyarlı işletmecilik olarak da ifade edilen yeşil işletmecilik, ekolojik çevreyi karar alma süreçlerinde önemli bir unsur olarak dikkate alan, faaliyetlerinde çevreye verilen zararı en aza indirmeyi veya tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyen, böylece ürünlerinin tasarım, üretim ve paketleme gibi tüm süreçlerini değiştiren, ekolojik çevrenin korunmasını bir kültür olarak benimseyen, sosyal sorumluluk çerçevesinde topluma karşı görevlerini yerine getiren işletmelerin benimsediği bir anlayıştır. Yeşil işletmecilik anlayışı işletmecilikte köklü bir değişimi getirmektedir. 4. İşletme Biliminin Diğer Bilimlerle İlişkisi İşletme bilimi, işletme içi ve işletmeler arası faaliyet ve olaylarla ilgili sebep-sonuç ilişkilerini ele alarak işletmenin hedeflerine en etkin ve verimli olarak nasıl ulaşacağını inceleyen bir bilim dalı olarak ifade edilebilir. İşletme genç bir disiplin, yani yeni bir bilim dalı olarak diğer birçok bilimden faydalanır, onların verilerini kullanarak, konuları birçok yönden ele alıp inceler. İşletmecilik bilgisi, ekonomi, hukuk, matematik, istatistik gibi sayısal bilim dalları ve davranış 31 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan bilimlerinin ilgi alanlarına giren yönleri olmasından dolayı “işletmecilik" konuları bir bütün olarak ele alınmalıdır. İşletme bilgisinin kapsamında genelde şu konular bulunmaktadır: 1. İşletmenin hedefleri doğrultusunda ne tür faaliyetler yapması gerektiğinin analizi, 2. Başarılı işletme yönetimi sistemi çerçevesinde, sürekli uygulanabilecek kurallar belirleme, 3. İşletmelerde karar alma ve uygulama yeteneklerini geliştirme, 4. İşletme problemlerini bütün olarak değerlendirip çözüm getirmek, 5. İşletme sisteminin, amaç ve sorunlarının kavranıp tüm personelce öğrenilmesini sağlama. İşletme bilgisi, yukarda bahsedilen konularda analiz ve araştırmalarla, bir bilgi sisteminin oluşmasını sağlamakta ve işletme yönetimi ve bunun yürütülmesiyle ilgili ayrıntılı konuları da ele alıp, incelemeye çalışmaktadır. Bu incelemeler esnasında, işletmecilik bilgisi çeşitli bilim dallarıyla yakın ilgi kurmakta ve onların analiz ve bilgi sistemlerinden faydalanmaktadır. Bu bilimler: 1. İşletme ve Ekonomi Ekonomi, varlıkların ele geçirilmesi ve bölüşümü ile ilgili sistemi inceleyen ve insanların sınırsız olan ihtiyaçlarını, nispeten sınırlı olan kaynaklarla karşılamaya çalışan bir bilim dalıdır. Ekonomi bilimi, sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçlarını karşılama sorunu ile karşı karşıya kalan bir kişinin veya toplumun, tatmin düzeyini en yükseğe çıkarmasının yollarını arar. İşletmeler ise insanların sınırsız olan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik faaliyet yürüten ekonomik birimlerdir. Bu bağlamda işletmeler insan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik faaliyetlerini içerisinde bulundukları ekonomik sisteme göre yürütmelerinden dolayı ekonomi bilimi ile sıkı bir ilişki içerisindedir. Her ekonomik yapı işletmelerin bir araya gelmeleri ile oluşur. Evrendeki nispeten sınırlı kaynaklar iktisatta “Nedret-kıtlık- Kanunu” ile açıklanmaktadır. Nedret kanununa göre, insan ihtiyaçları sonsuz; ancak onları karşılayan ihtiyaç maddeleri ise sınırlıdır. Dolayısıyla iktisat bilimi bu kıt yani sınırlı kaynakları etkin ve verimli bir şekilde kullanarak sınırsız insan ihtiyaçları karşılamaya çalışır. Toplumu oluşturan tüm üretici ve tüketici kişi ve kurumların ekonomik sistem içinde ortaya koydukları arz ve talep durumu, makro ve mikro düzeyde ele alınmakta, sonuçta iktisadi-ekonomiksistemi düzenleyen bazı mikro ve makro denge kuralları geliştirilmiş olmaktadır. İşletmeler, bu sistem içinde üretim, pazarlama ve tüketim faaliyetlerini bu içinde bulundukları ekonomik sisteme göre gerçekleştirecek olmalarından dolayı ekonomi bilimi ile sıkı bir ilişki içindedir. İşletmek bilimi yukarıda açıklanan ekonomi alanında sağlanan gelişimi yakından izlemeli ve bu gelişimin getirilerinden faydalanmalıdır. 2. İşletme, Matematik ve İstatistik İşletme ile ilgili sorunların çözümlenmesi, işletme yönetimi ve diğer işletme işlevlerine özgü durumların analizi, kararların alınması gibi konularda matematik ve istatistikten önemli ölçüde faydalanılır. İstatistik, verileri derleme, bölümlendirme, çizelgeler ve çizgelerle özetleme, ihtimal teorisi yardımıyla deney tasarımlama ve gözlem ilkelerini belirleme, inceleme, yorumlama ve genelleme yöntemlerini veren bilim dalıdır. Matematik ise şekil, sayı ve çoklukların yapılarını, özelliklerini ve aralarındaki bağıntıları mantık yoluyla inceleyen, aritmetik, cebir, geometri gibi dallara ayrılan bilim koludur. Matematik, sayı ve ölçü temeline dayanarak niceliklerin özelliklerini inceleyen bilimlerin ortak adı olarak tarif edilir. İstatistik biliminin geliştirdiği ve kullandığı tüm yöntemler, özellikle işletmede yönetim süreci için çok önemlidir. İşletmenin, tüketici ve piyasaya ilişkin bilgi toplama, kalite kontrollerini gerçekleştirme, işletmenin durumunu analiz etme gibi hallerde istatistikî metotlardan sürekli faydalanılmaktadır. Yine matematik ve bundan türetilen tüm klasik ve modern hesaplama yöntemleri ve teknikleri, işletme içinde ticari cebir, muhasebe gibi dallarda, finansman konusunda alınan kararlarda, işletmeye büyük yardımları olmaktadır. Günümüzde bilgisayar teknolojisi sayesinde matematik ve istatistik bilimi işletmenin karmaşık birçok probleminin çözümünde daha fazla kullanılır hale gelmiştir. 3. İşletme ve Davranış Bilimleri İşletme, her şeyden önce insanlardan oluşan ve onların ortaya koydukları emek sayesinde faaliyetlerini gerçekleştirebilen bir sistemdir. Bu nedenle, insan unsurunun iyi tanınması ve yönetilmesi işletmenin başarısı için bir temel şart olmaktadır. Bu açıdan, ön planda işletme yönetimi olmak üzere, tüm işletme işlevlerinin ortaya konması ve yürütülmesinde insan unsurunun başarılı yönetilmesi, güdülenmesi, verimin artırılması, mutlu kılınması, iyi iş ilişkilerin kurulabilmesi, gibi konularda 32 İ şletme Yönetimi -1 – Birinci Bölüm – Metin Arslan işletmecilik bilgisi, insan ve insan davranışlarını inceleyen davranış bilimlerinden faydalanmaktadır. Psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji ve antropoloji gibi dört temel bilim dalının verilerini geliştiren davranış bilimlerinin insanı ve toplumu inceleyen ve analiz eden teknik ve yöntemleri, işletmecilik bilgisinin de sıkça başvurduğu kaynaklar olmaktadırlar. - Toplum bilimi veya içtimaiyat olarak da ifade edilen sosyoloji; toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim kanunlarını inceleyen bilim dalıdır. - Ruh bilimi veya ruhiyat olarak da ifade edilen psikoloji; bir kişiyi belirleyen hareket etme, düşünme, duygulanma biçimlerinin bütününü ifade eden bilim alanıdır. Psikoloji; insanın duygu ve düşünce dünyasını belirleyen süreç ile insan davranışlarının ruhi kökenlerini, çeşitli davranış kalıpları arasındaki çok yönlü münasebet ve bağlantıları inceleyen disiplindir. Ruhun mahiyetini, dış ve iç duyuları, hayal, tasavvur, zekâ ve akıl gibi melekeleri inceleyen bilimdir. - Sosyal psikoloji; toplumun insan davranışlarına etkisini konu edinen bilim dalıdır. - Antropoloji; insanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan bilimidir. 4. İşletme ve Hukuk Hukuk, Arapçada “hak” kökünden dilimizde hukuk olarak; toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünü olarak adalete yönelmiş toplumun yaşama düzenidir. Toplum hayatı sürekli olarak örf, adet ve değişik tür kanunlarla düzenlenerek sürmektedir. Dolayısıyla, aynı toplumsal hayat içinde yer alan işletmeleri ve iş hayatı da, devam eden sistemden ayrı tutmak mümkün değildir. İşletmeler ve iş hayatını, ahlâki değer yargılarına göre bu mesleği yürütenlerce getirilmiş mesleki kurallardan; meslek örgütlerinin getirdiği düzenleme ve kurallardan; devletin koymuş olduğu yasalar ve diğer tüm düzenleyici tedbirlerden ve global hukuk kuralları çerçevesinde getirilen kanun ve benzeri kurallardan etkilenmektedir. Bir işletmenin başarılı olabilmesi ve kanunlara uygun hareket etmesi için, hukuk bilgisine sahip işletme bünyesinde hukuk danışmanları bulundurması veya yöneticinin bu konuları bilmesi gerekir. 5. İşletme ve Bilgi Teknolojileri Bilginini üretilmesi, geliştirilmesi, düzenlenmesi, saklanması, transfer edilmesi, paylaşımı, yayılması ve kullanılması gibi süreç ve teknikler bilgi yönetimini ifade eder. Bu süreçte bilgi teknolojileri yoğun olarak kullanılır. Bilgi teknolojileri, bilginin üretimi, gelişimi ve yaygınlaşmasında yoğun olarak kullanılabilen; verilerin kayıt edilmesi, belirli bir işlem sürecinden geçirmek suretiyle bilgiler üretilmesi, üretilen bu bilgilere ulaşılması, saklanması ve paylaşılması gibi işlemlerin etkili ve verimli yapılmasına imkân tanıyan teknolojilerdir. Bilgiye ulaşma ve onu elde etmeyi ve kullanmayı sağlayan tekniklerin tamamını içerin bilişim teknolojileri işletmeler açısından önemli bir konudur. İşletmeler kârlı ve sürekli müşterileri elde tutmak istiyorlarsa teknolojik altyapı imkânlarını geliştirmek durumundadırlar. Teknolojik altyapıyı kuran işletmeler elde edilen bilgileri işletme içerisinde bölümler arasında etkin ve verimli kullanırlar. İletişim teknolojileri sürekli gelişmekte, işletmelerin faaliyetlerini hızla etkilemekte ve hemen hemen her türlü bilgi de dijital ortamda aktarılabilmektedir. Birinci Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları Uygulama Çalışmaları 1. Çevrenizde bulunan en az üç ayrı tür işletmeye, işletme kriterlerini uygulayarak sonucu bir rapor haline getiriniz. 2. Günlük ihtiyaçlarınızı genel olarak bir liste yapıp bu ihtiyaçlar dizisinin basit mi yoksa karmaşık mı olduğunu ayrıntılı olarak araştırarak bir rapor hazırlayınız. 3. Bulunduğunuz bölgede üretilen ve kullanılan ürünlerin bir listesini hazırlayınız. 4. Bulunduğunuz çevrede üretim ve tüketim yapısını inceleyerek, geçim ekonomisi mi yoksa gelişmiş ekonomik bir yapı mı arz ediyor? Bir rapor hazırlayınız. 5. Ekonomik sistemlerden serbest piyasa, totaliter sistem ve karma ekonomik sistemin uygulandığı ülkelerin adlarını internet ortamından araştırarak yazınız. Değerlendirme Soruları 33 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan İKİNCİ BÖLÜM İŞLETMENİN AMAÇLARI VE ÇEVRE İLİŞKİSİ İLE İŞLEVLERİ VE TÜRLERİ Birinci bölümde; işletme ve ilgili kavramlar ile işletmenin tarihi gelişim süreci ve işletmenin diğer bilimlerle olan ilişkileri incelendi. Bu bölümün temel amacı ise işletmenin amaçlarını kavrayabilme ve işletmenin etkisi altında kaldığı ve etkilediği çevreyi ve işlevleri ile türlerinin kavranmasını sağlamaktır. 1. İŞLETMENİN AMAÇLARI Her kuruluş kendi misyonuna uygun çeşitli amaçlar belirler ve oluşturacağı vizyonla bu amaçlara ulaşmaya çalışır. Misyon; bir kişi, kuruluş veya bir topluluğun üstlendiği özel görev olarak ifade edilir. İşletme yönetimi açısından misyon; çalışanlara yön göstererek yaptıkları işlere bir anlam kazandıran, işletmeyi diğer işletmelerden ayırt etmeye dönük uzun dönemli görev ve amaçlardır. Vizyon ise, işletmenin geleceği ile ilgili olarak üst yönetim tarafından benimsenen ve işletmeyi geleceğe taşıyacak bir idealdir. Amaç, bir işletmenin gelecekte ulaşmayı düşündüğü durumu ifade eder. Bu açıdan amaç strateji oluşumuna temel teşkil eder. Strateji amaçların gerçekleştirilmesinde bir araç konumundadır. Amaçlar, işletmelerin ulaşmaya çalıştığı uzun dönemli genel sonuçlar olarak tanımlanabilir. Hedefler ise amaçlara ulaşmak için gerekli olan kısa dönemli aşama durumlarını oluşturur ve daha açık ve ölçülebilir özellik taşır. İşletmeler hedeflerine ulaşma yolunda belirli taktikler geliştirmek durumundadırlar. Taktik, işletmenin kaynaklarını en etkili bir şekilde kullanabilmek için, “değişen duruma uygun olarak alınan kısa dönemli kararlardır”. İşletmeleri başarıya götüren unsur, kurucuların tespit etmiş olduğu amaçlara en az maliyetle ve uzun süreli dengeleri de dikkate alarak ulaşmaktır. İşletme yönetiminin görevi değişen şartlara göre amaçları gözden geçirmek, gerekli değişimi yapmak ve işletme çevresinde yer alan çıkar gruplarının isteklerini, işletmeyi destekleyen bir çizgide tutmaktır. İş hayatında başarılı olmanın yolu mutlaka bazı tanımlanmış hedeflerin; hangi ürünleri kimler için, hangi kalitede üretileceği, ne miktar kâr, hangi sosyal faydanın oluşturulmasının beklendiğini gösteren standartlar gibi ortaya konulmasından geçer. İşletme faaliyetlerinin başarı derecesi ise mevcut durum ile bu standartların karşılaştırılması sonucu ortaya çıkar. Amaç ve hedeflerin belirlenmesi, Kutup Yıldızı’nın yerini tespit etmeye benzer. Pusula ona göre ayarladıktan sonra, rotadan sapma olduğunda ona dönmek mümkün olur. Aslında etkili bir yönetiminin temelini açık olarak ifade edilen, doğru tespit edilmiş amaçlar oluşturur. İşletme amaçlarının çok çeşitli ve geniş olmasından dolayı işletme ile ilgilenenler bu amaçları farklı şekillerde ele alırlar. Literatürde bu amaçlar genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılarak incelendiği görülmektedir. İşletmelerin yapısı ve kuruluş amacı ne olursa olsun hepsinin ortak ve farklılık gösteren amaçlar dizisinin olmasından biz konularımızda genel ve özel amaçlar olarak sınıflandırıp inceleyeceğiz. 1. İşletmenin Genel Amaçları Birincil amaçlar olarak da ifade edilen genel amaçlar, işletmenin yapısına bakılmaksızın, bütün işletmeler için geçerli olan unsurlardan oluşur. Bu amaçları; kâr veya sosyal fayda, topluma hizmet ve süreklilik olarak üç ana başlıkta incelenir. 1. Kâr veya Sosyal Fayda Girişimciler kâr elde etmek için işletme kurmak istemelerinden dolayı işletmenin kârlı olmasını isteyeceklerdir. Dolayısıyla kâr elde etme işletme kurma ve işletmenin temelini teşkil eder. İşletmenin varlığını devam ettirmesi, büyümesi ve topluma hizmet amaçları yanında kâr amacı da vardır. Kâr kavramının değişik alanlar için farklı anlamlar taşımasından dolayı yakından incelemek gerekir. Sistem felsefesi açısından bakıldığında kâr; işletme çıktılarının değeri ile işletme girdilerinin değeri arasındaki olumlu fark olarak ifade edilirken olumsuz farka da negatif kâr veya zarar adı verilir. İşletmeciler açısından kâr; işletmenin mal ve hizmetlerinin pazarda satılmasından elde edilen gelirden, vergiler dâhil bütün masrafların çıkarılmasıyla bulunan olumlu farktır. İktisatçılar açısından kâr, gelirden hem gerçek masrafları hem de fırsat maliyetlerini çıkararak hesaplanır. İşletmeciler gibi iktisatçılar da kârı bulmak için, masrafları gelirden çıkarırlar ve bunun yanında bir de fırsat maliyeti kavramını göz önünde bulundururlar. Kâra iktisatçılar açısından bakmanın uygulamadaki en büyük zorluğu, fırsat maliyetlerinin hesaplanmasında ortaya çıkmaktadır. Kayıp fırsatların değerini hesaplamak oldukça zor olmasından, işletmeciler açısından kâr yaklaşımı hem gerçekçi hem de hesaplanması kolaydır. Bu anlamda kâr; bir işletmenin belirli bir dönemde elde ettiği 34 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan gelirler ile bu gelirleri elde etmek için katlanmak durumunda olduğu giderler arasındaki olumlu fark olarak tanımlanır. Kazanç, satılan bir ürün, yapılan bir iş veya harcanan bir emek karşılığında elde edilen para, getiri, temettü yani yarar, çıkar, kâr olarak ifade edilir. Rekabetin olmadığı ve gümrük duvarlarının yüksek olduğu klasik dönemlerde işletmeler; Maliyet + Kâr = Satış Fiyatı şeklindeki bir hesapla kârını belirlerdi. Günümüzde ise gümrük duvarlarının kalktığı, iletişim ve ulaşımın kolaylaştığı serbest rekabet ortamında piyasada kalmanın ve kâr edebilmenin yolu ancak uluslar arası rekabet yaklaşımı ile Pazardaki Fiyat-Maliyet=Kâr şeklindeki bir yapı ile mümkündür. Bu denklemde işletme verimli çalışarak maliyetlerini düşürdüğü oranda kâr marjı-payıyükselir. İşletmeler kârlarını artırabilmek için mutlaka etkin ve verimli çalışmak durumundadırlar. Verimlilik; ürünü en az maliyetle üretmek, etkinlik ise, işletmenin sahip olduğu kaynakları en optimum kullanmasıdır. Etkinlik ve verimlilik artışı; işletmede çalışanları olumlu etkiler, işletmenin kârını artırır, işletmede çalışma kalitesini yükseltir ve motivasyonu artırma gibi işletme hayatının her alanında etkilidir. Genel manada kâr, işletmenin riske katlanma, gelecekteki tüketici talebini değerlendirmek ve etkin bir yönetim gösterme gibi faaliyetlerinin bir karşılığıdır. İşletmelerde kârı hesaplamanın nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. Devlete gerekli vergileri ödeme, 2. Ortaklara ne kadar kâr dağıtılacağına karar verme, 3. Çalışanlara daha iyi ücret ödeme, 4. İşletmenin başarı durumunu değerleme, 5. Yeni yatırımlara ne kadar para ayrılacağına karar verme, 6. Varlığını sürdürme aracı olmak vb. olarak sıralanabilir. Günümüz bazı işletmelerinde kâr amacının yerine diğer bir amaç olan sosyal fayda oluşturmak amacı geçebilmektedir. Sosyal fayda, kişilerin, kurumların veya devletin kâr gayesi gözetmeden aldığı ekonomik, sosyal ve kültürel kararlar sonucunda, toplumun refah seviyesinde meydana gelen artıştır. Devletin kurduğu kamu işletmeleri, vakıflar ve dernekler genel olarak sosyal fayda oluşturmak için kurulur ve faaliyette bulunurlar. Dolayısıyla işletmelerin hepsinin amacı kâr elde etmek olmayabilir yani toplumun bazı ihtiyaçlarını üretmek ve sunmak işletmelere kârlı olmayabilir. Toplumun bu türden ihtiyaçlarının da sosyal devlet anlayışı içerisinde karşılanması zorunluluğu göz ününde bulundurulduğunda ya devlet bizatihi kendisi işletme kurar bu ihtiyacı karşılar veya toplumun kurduğu dernek ve vakıf müesseseleri bu ihtiyacı giderirler. Burada kâr yerine sosyal faydanın ön plana çıktığı görülür. Günümüzde, sosyal alanda faaliyet gösterenler için, en yaygın olarak kullanılan kavram “kâr gütmeyen kuruluşlar–KGK” kavramıdır. Bir sivil toplum kuruluşu olan “kâr takip etmeyen kuruluşlar”, yüzyıllardır sosyal refahın sağlanmasına hizmet etmektedir. Kâr gütmeyen kuruluşlar, maddi bir gelir veya kâr elde etmek amacıyla kurulmamış olan ve bundan dolayı da net gelirinin tamamı veya bir kısmı üyelerine, mütevellilerine, çalışanlarına veya herhangi bir özel şahsa dağıtılmayan kuruluşlardır. Başka bir tanımda ise KGK, özel sektörde kurulu olan, fakat (sağlık, eğitim, kültürel, sosyal refah artışı ve temel hakların geliştirilmesi gibi) birtakım kamusal amaçları olan kuruluşları ifade etmektedir. Sosyal fayda oluşturan kuruluşlar; sivil toplum kuruluşları, küçük yerel derneklerden, çok geniş ve oldukça profesyonel kuruluşlara kadar son derece farklı gruplardan oluşmaktadır. Ülkemizde kâr takip etmeyen kuruluşlar olarak sivil toplum kuruluşlarını ifade etmek üzere vakıf, dernek, sendika, oda, kooperatif, kulüp, platform gibi farklı isimler de kullanılmaktadır. Diğer yandan, tarih içinde de sivil toplum kuruluşlarını ifade etmek üzere ülkemizde cemaat, cemiyet, tarikat, ahilik lonca ve vakıf gibi kavramlar kullanılmıştır. 2. Topluma Hizmet İşletme kuruluş amacına uygun olarak kâr veya sosyal fayda elde etmek gibi amaçlardan hangisi olursa olsun sosyal sorumluluk bilinci içinde topluma hizmet etme anacını göz ardı etmeden toplum içerisinde toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya dönük faaliyette bulunmalıdır. Dolayısıyla işletme toplumun ihtiyaçlarından hareket ederek, toplum bireylerinin kabul edebileceği fiyat, kalite ve ihtiyaç miktarında mal ve hizmet üretir ve /veya pazarlar. Günümüz modern iş hayatı işletmelerin çıkarları yanında toplum çıkarları da amaçlar arasında yer almaktadır. Artık işletmeler yalnızca ekonomik birimler olarak değil aynı zamanda sosyal ve siyasi 35 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan kuruluşlar olarak da ele alınmaktadır. Sermayedarların işletmelerin yönetimini profesyonel yöneticilere bırakmaları ve bunların da topluma; okul, kütüphane, hastane binaları, kültür ve çevre faaliyetleri gibi çeşitli hizmetleri götürme düşüncesine büyük destek vermeleri, sosyal sorumluluk amacını ön plana çıkarmıştır. Soysal sorumluluk çerçevesinde günümüz işletmeleri birçok alanda topluma hizmet sunmaya yönelmektedirler. Sosyal ve kültürel alanlardaki hizmetler prestij kazandıran faaliyetler olarak görüldüğünden iş adamları kendi adlarını taşıyan okul binaları yaptırıyor; özel okullar, üniversiteler kuruyorlar; vakıf ve dernekler gibi gönüllü teşekküllerle erozyonu önleme, sosyal problemlere çareler bulma gibi faaliyetleri yürütüyorlar. Son zamanlarda işletmeler müşterisine, çevreye, çalışanlarına ve topluma saygılı kuruluş görüntüsü oluşturulmakta ve bu faaliyetler için yapılan harcamalar da, itibar kapitali olarak değerlendirilmektedir. Sosyal sorumluluklar; bir işletmenin ekonomik ve kanuni şartlara, iş ahlâkına, işletme içi çevresindeki kişi ve kurumların beklentilerine uygun bir çalışma stratejisi ve siyaseti takip etmesine, insanları mutlu ve memnun etmesine yönelik bir kavramdır. İşletmenin ekonomik duruma uygun davranışları, o ülkenin kendisine işletme için emanet ettiği kaynakları en etkili ve verimli şeklinde kullanması, toplumun ihtiyaçlarına uygun miktar ve kalitede üretimde bulunması zorunluluğuna işaret eder. Kanuni duruma uygun davranış göstermesi ise, işletmenin içinde bulunduğu ve faaliyetlerini sürdürdüğü toplumun kanun, kararname, yönetmelik, örf ve adet ile diğer düzenleyici hükümlerine uygun hareket etmesine ilişkindir. İşletmeler sosyal sorumluluklarını yerine getirmek için; toplumun ihtiyaçlarını tespit eder, üretir ve tüketime arz ederek bölgenin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi gelişimine katkı sağlar. Tasarrufların verimli alanlara yatırılmasını sağlayarak ekonomik kalkınmaya ve üretim, bölüşüm ve tüketime katkı sağlar. Bunun yanında işletmeler; devlete karşı mali yükümlülüklerini yerine getirerek vergi ve sosyal adaletin gerçekleşmesine, demokrasinin gelişmesine ve toplumun ortak kullandığı somut ve soyut değerleri gözeterek daha etkin ve uzun ömürlü olmasına katkıda bulunur. Özet olarak işletmeler, sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı içerisinde ekolojik dengeye duyarlı, çevreye saygılı, sosyal ve kültürel faaliyetlere katkılarıyla toplumun gelişimini ve refahını sağlar. 3. Süreklilik Her canlı gibi işletme de büyüyüp gelişerek varlığını sürdürmek ister, bu durum işletmenin temel amaçlarından biri olarak kabul edilir. İşletmeler belirsizliklerle dolu bir ortamda faaliyet yürütürken başarılı olmak için çevresinde meydana gelen gelişime uyum sağlayıp ayakta kalarak hayatlarını devam ettirebilirler. İş hayatı ve dolayısıyla işletmeler dinamik ve gelişen bir yapıya sahiptirler. Sosyal hayatın temelini oluşturan gelişimin getirdiği değişim belirleyici olarak hayatın diğer alanlarını da etkilemekte ve değiştirmektedir. İşletmeler de ekonomik yapı içinde cereyan eden bu gelişim ve değişime ayak uydurmak durumundadır. İşletmeler varlığını sürdürme amacından uzaklaşırsa topluma hizmet etmek amacını da kaybedecek ve sonuç olarak kâr veya sosyal fayda oluşturma amacı da ortadan kalkacaktır. Büyüme de bir işletme amacı olarak her canlı gibi işletme de büyüyüp gelişmek ister bu sayede etkinlik ve saygınlığını artırmak ister. Ekonomik hayatta çoğu zaman işletmenin başarısının işletmenin büyümesiyle ölçüldüğü görülmektedir. Büyüme, işletmenin temel verilerinde; işgücü, doğal kaynaklar, üretim araç-gereçleri gibi niteliğinin iyileşmesi, verimliliğin artması, eskisinden daha rasyonel organizasyonlara gidilmesi gibi nedenlerle, bir yıldan diğerine daha yüksek bir reel gelir sağlayacak şekilde sürekli artması. Büyüme, bir ekonomik yapının nicelik ve nitelik olarak gelişmesidir. İktisadi gelişme, milli gelir artışı yanında yani ekonominin fiziksel büyümesinin ilerisinde yetenek, bilgi ve anlayışın olumlu değişimi ifade eder. Tüketim seviyesi toplumun refah düzeyini yansıtan göstergelerin başında gelmektedir. İktisadi gelişmenin anlaşılması açısından, iktisadi büyüme kavramına da değinmek gerekir. İktisadi büyüme, bir ekonomik yapının nicelik ve nitelik olarak gelişmesidir. Büyüme, hacim artışını veya sayısal bir artışı ifade eder. Bu manada büyüme, işletmenin yapısında nitelik ve nicelik olarak değişmelere neden olarak, işletmenin mal veya hizmet üretim artışlarına veya ürün farklılaştırmaya yönelmesine ve çalışanların yeni durumlara uyabilmesine imkân sağlar. İşletme varlığını devam ettirmek ve büyümesini sağlamak için çevre şartlarını dikkate almak durumundadır. Çevre şartları, kanunlar, devletin siyasi yapısı, toplum, sermayedarlar, tüketiciler, tedarikçiler ve yöneticilerin vb etkileri ile büyüme yavaş veya hızlı olabilir. Bu farklı büyümenin farklı riskleri olabilir, yönetici tüm hayatta geçerli olan değişim ve gelişimi ileri görüşlülüğü ile değerlendirir ve işletme ile ilgili gerekli tedbirleri alır. İşletmelerin büyümesi ile pazarları büyümeye, örgütlenme gücü 36 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan artmaya, sermaye bulma imkânları çoğalmaya, uzman işgören ve yöneticileri işe alma gücü gelişmeye ve üretilen mal ve hizmetlerin tüketiciler üzerinde oluşturduğu güven derinleşmeye başlar. 2. İşletmenin Özel Amaçları İkincil amaçlar olarak da ifade edilen özel amaçlar genel amaçlara ek olarak, işletmelerin yapısına, yönetim şekline, kurucu ve sahiplerinin az veya çokluğuna, işletmenin türüne, niteliklerine ve faaliyette bulunduğu sektöre göre işletmeden işletmeye göre farklılık gösteren amaçlardır. İşletmeden işletmeye göre farklılık arz eden bu özel amaçlar çok çeşitli şekillerde sıralanabileceği anlaşılmaktadır. Günümüzde geçerli ve güncel olabilecek bazı özel amaçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. Daha kaliteli ve/veya ucuz mal ve hizmet sunma, 2. Çalışanlara iyi ücret verme ve çalışma şartlarını iyileştirme, 3. Yönetici yetiştirme ve çalışanları eğitme, 4. Sürekli istihdam oluşturma. 5. Yeni görüş ve düşünce veya bir varlığın işlenmesine imkân sağlamak. Sıralanan bu amaçları aslında genel amaçlar içinde veya genel amaçlara ulaşmak için birer araç olarak ele almak da mümkündür. Bu amaçların öncelik sırası işletme kurucuları ve yöneticilere göre değişeceği muhakkaktır. 2. İŞLETME VE ÇEVRE İLİŞKİSİ Kuruluşlar, kendilerine hayat veren bir çevre içinde yaşarlar ve bu çevre ile arasındaki karşılıklı etkileşim ve bağımlılık sebebiyle dışarıdan meydana gelen değişikliklerden etkilenirler. İşletmelerin varlıklarını devam ettirmek ve rekabet edebilmek için kendilerini etkileyen tüm çevre faktörlerini göz önünde tutarak faaliyetlerini çevreye ait güçlere karşı açık sistem anlayışıyla duyarlı bir şekilde oluştururlar. Çevre, kişinin, organizasyonun yani örgütün veya toplumun hayatını etkileyen toplumsal, kültürel, ekonomik ve fiziksel şartların toplamı olarak sürekli değişen sabit olmayan bir ortam şeklinde ifade edilir. İşletmeler açısından çevre iç ve dış olarak iki şekilde ifade edilir. İç çevre, işletme açık sistem yaklaşımı içerisinde işletmenin kendi içerisinde oluşturduğu bölüm, kısım gibi alt birimlerin birbirleri ile olan ilişkileri ve işletme iç iklim ve kültürünü yansıtır. Dış çevre ise organizasyonun dışında bulunan ve organizasyona girdilerin temin edildiği ve işlem sürecinden çıktıktan sonra ürünlerin sunulduğu kesimler ile birlikte etkilediği ve etkilendiği diğer kesimleri ifade eder. Dolayısıyla açık bir sistem olan işletmeler, alt sistemleri arısında “iç uyum” ve işletme çevresi ile “dış uyum” sağlayarak amaçlarına ulaşmak durumundadır. Bu sebeple işletmeler, bazı kişi, kurum ve kuruma ait düzenlemelerle dolaylı ve dolaysız ilişki kurmak ve bu ilişkiyi yönetmek durumundadır. İşletmelerin çevre ile olan ilişkileri çok yönlü süreklilik arz eder ve çevrelerinin bir bölümünü etkilerken diğerlerinden de etkilenirler. Yani işletmeler ekonomik, teknik ve sosyal sistemin ayrılmaz bir parçası olarak faaliyet gösterirken çevresindeki birçok çıkar grubunu etkiler veya onlar tarafından etkilenir. Bu etkileşim işletmenin yapısına, türüne, hukuki durumuna ve faaliyet alanına göre farklılık gösterir. Çevre ile olan ilişki işletmeye, bir takım borç ve sorumlukları yüklerken bazı haklara da kavuşturur. Karşılıklı çıkar ilişkisi belirli faktörlere bağlı, dengeli ve sürdürülebilir bir işletme siyasetinin izlenmesini de zorunlu kılar. İşletmenin kâr elde ederek varlığını sürdürebilmesi için kendi dışında yer alan ve çıkar grubu olarak da ifade edilen çevresi ile ilişkisinin çok iyi olması ve iyi geçinmesi gerekir. Burada, işletmeyi, duruma göre, bazen olumlu bazen de olumsuz yönde etkileyen çevre unsurlarına ve şartlarına değinilecek ve iç ve dış çevresi şekil 2-1’de ana çizgileriyle tanıtılacaktır. 1. İşletmenin Yakın Çevresi Mikro çevre veya ulusal çevre olarak da ifade edilen işletmenin yakın çevresinde, müşteriler, işletme çalışanları, hissedarlar, tedarikçiler, aracılar ve rakipler bulunmaktadır. Bu çevrelerin gözleri her zaman işletmeye dönük olur ve bunlar işletmeden beklediklerini alamazlarsa, işletmenin varlığı tehlikeye girer. Bundan dolayı işletme, ilk önce kendi yakın çevresini görüp gözetmek, onların amaçlarına hizmet etmek durumundadır. Aşağıda kısaca söz konusu yakın çevrelere değinilecektir. 1. İşletme Çalışanları: İşletme çalışanları işletmede görev alan yöneticisinden en alt çalışanına kadar tüm personeli kapsar. Yöneticiler, işletmede, yönetime ait yeteneklerini kullanabilecekleri ve bu becerilerini geliştirebilecekleri bir ortam olmasını ve işletmeyi yönetmelerinin karşılığı olarak tatmin 37 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan edici bir ücret isterler. İşletme bu isteği göz önünde bulundurarak ücret, kârdan pay, prim, ödül, kâra ortaklık veya işletmeden hisse gibi bir ödeme şekli geliştirilmelidir. Çalışanlar, emeklerini işletmeye belirli bir ücret karşılığında kiraya veren kimseler olarak, işletmede rahat ve huzur içinde, belirli bir iş doyumuyla çalışıp, adil bir ücret almak isterler. Bu sağlanamadığında, çalışır görünüp, gerektiği şekilde çalışmayarak işletmeyi zarara uğratarak başarısızlığa sürüklerler. Çalışanların işletmeyle ilişkileri, toplu sözleşmelerle düzenlenir ve ücretleri, ücret sistemleri, haftalık çalışma saatleri, emekli ödeneği tasarıları, izinler, fazla çalışma, sağlık ve sosyal yardımları gibi şartlar tespit edilir ve sendika ile uzun pazarlıklar sonunda belirlenir ve imzalanır. İşletme, yöneticilere ve diğer çalışanlara önem vererek başarısını artırabilir. Uzak Çevre Faktörleri 1. Yasal ve Siyasi Çevre 2. Sosyal ve Kültürel Çevre 3. Ekonomik Çevre 4. Bilimsel ve Teknolojik Çevre 5. Doğal Çevre 6. Global Çevre Yakın Çevre Faktörleri 1. Çalışanlar 2. Hissedarlar İŞLETME 3. Müşteriler 4. Tedarikçiler 5. Aracılar 6. Rakipler Şekil 2–1: İşletme Yönetiminde Çevre Faktörleri 2. Hissedarlar: İşletme ortakları olarak hissedarlar, işletmeye koydukları sermayeyi kaybetmeden belirli bir oranda da kâr elde etmek isterler. İşletme bir taraftan hissedarların hisse senetlerinin piyasa fiyatını yükseltirken, diğer yandan da her yıl hissedarlara belirli bir kâr dağıtabilmelidir. Tersi durumda, hissedarlar, işletmeden sermayelerini çekerek işletmenin tasfiyesine neden olurlar. 3. Müşteriler: Belirli bir mağaza veya işletmeden düzenli alışveriş yapan kişi veya kuruluşlara müşteri denilir. Diğer bir ifade ile müşteri –alıcı-; belirli bir işyerinin veya firmanın malını satın alma amacında ve faaliyetinde bulunan kişi veya kuruluştur. Kuruluş ile müşteri arasında kurulan satış öncesi ve satış sonrası tüm faaliyetleri kapsayan karşılıklı fayda ve ihtiyaç tatmini içeren süreç ise müşteri ilişkilerini oluşturur. Müşteriler, işletmeden kaliteli yeterli, ucuz ve zamanında ürün satın almak isterler ve bu durum sağlanamadığında başka işletmelere müşteri olarak giderek işletmeyi cezalandırabilirler. Bu sebeple alıcıların istekleri her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Tüketicilerin istekleri; pazar ortamında pazarlama araştırmaları yoluyla toptancı, perakendeci, satıcılarla veya bizzat tüketicilerle ilişki kurarak tespit edilir. Tüketici istekleri, zamanında, uygun yer, fiyat ve kalitede karşılandığında tatmin olurlar. Müşteri ile ilişkiler, satış öncesi, satış esnası ve satış sonrasında devam eden bir ilişki olarak daha çok pazarlama personelinin yönettiği bir ilişkidir. Bu açıdan müşteri ilişkileri yönetimi, işletmenin pazarlama bölümü içerisinde alt bir bölüm olarak örgütlenmekte ve elemanlarını pazarlama biriminin müşteriyle ilişkileri ileri düzeyde olan personelden oluşturulması yoluna gidilmektedir. 4. Tedarikçiler: Üretim için gerekli olan girdileri sağlayan kişi ve kuruluşlar işletme açısından tedarikçileri oluşturur. İşletmeler üretimleri için gerekli girdileri yani hammadde ve yardımcı malzemeleri ya kendileri üretirler veya başka işletmelerden satın alırlar. İşletmelerin başka işletmelerden üretim için gerekli girdiyi satın almaları bu satıcı işletmeleri tedarik kaynağı haline getirir. Günümüz rekabet şartlarında işletmeler maliyetlerden tasarruf sağlamak veya kaliteli üretim sağlamak için kaliteli girdiyi sağlayacak tedarik kaynakları ile ilişkilerini iyi yönetmek durumundadır. Bu iyi ilişki karşılıklı iyi ilişkiyi getireceğinden tedarik kaynakları da kaliteli girdiyi uygun şartlarda sağlamaya çalışırlar. 5. Aracılar: Ekonomik sistemde üretici ile tüketiciyi aracılar buluşturur. Aracılar ürünlerin tüketicilere ulaşmasını sağlayan tüm dağıtım kanallarını oluşturur. Dağıtım kanalı, ürünü hedef pazara 38 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan taşıyan ve satın almaya uygun hale getiren bir pazarlama karması bileşenidir. Üretimin çeşitli sebeplerle belirli merkezlerde toplanmasından dolayı üretici ve alıcılar arasında ortaya çıkan uzaklık, ürünlerin üretildikleri yerden tüketim noktalarına kadar ulaşımını zorunlu kılmaktadır. Ürünlerin üretici işletmelerden alıcılara ulaşmasını sağlayan faaliyetler çeşitli yapıdaki aracı olarak ifade edilen kuruluşlarca yerine getirilir. Bu kuruluşların bir kısmı ürünlerin mülkiyet akışını gerçekleştirirken bir kısmı da ürünlerin taşınmasını sağlarlar. İşletmeler aracı kuruluşlardan ürünlerin müşterilere en etkin bir şekilde ulaştırılmasını isterler, aracı işletmelerde bu hizmetleri karşılığında kârlarını en üst düzeye çıkarmak isterler. Aracı işletmeler sırasıyla genelde; ana bayi, toptancı ve perakendeci şeklinde sıralanır. 6. Rakipler: Aynı sektörde birden fazla aynı ürünü üreten işletmeler birbirinin rakipleri konumundadırlar ve birbirleri ile rekabet ederler. Yani bir işte, bir yarışta, birbirini geçmeye çalışan, aynı şeyi elde etmeye uğraşan işletmeler birbirlerinin rakibidirler. İşletmeler faaliyette bulunurken rekabet ortamını ve rakiplerini izlemek durumundadırlar. Rekabet, bir işletmenin daha iyi müşteri değeri oluşturmak rakipleri karşısında piyasada avantaj kazanması, rakipleri karşısında geliştirdiği benzersiz konum olarak ifade edilir. İşletmelerde rekabet; 1960’ lı yıllar üretim, 1970’ li yıllar maliyet, 1980’ li yıllar kalite, 1990’ lı yıllar hızlılık ve 2000’ li yıllar ve devam eden süreçte bilgi üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. Günümüzde serbest piyasa sisteminin getirdiği küresel rekabet ortamında, hemen her sektörde yoğun bir rekabet yaşanmakta, işletme ölçeği küçüldükçe ve üretilen ürünün katma değeri küçüldükçe bu rekabet daha da yoğunlaşmaktadır. Bundan dolayı işletmeler sürekli kendilerini yenilemek ve geliştirmek olarak ifade edilen iyileştirme çalışmaları yapmak zorundadır. Rakipler karşısında fiyat ve kalite avantajı elde etmek, rakiplerinden önce müşteri değeri oluşturacak yeni pazar fırsatları elde etmek, değişen müşteri istek ve ihtiyaçlarına hızla cevap verebilmek rekabetçi üstünlük kazanmanın yöntemlerindendir. Rekabetin dünya ölçeğinde, ülkeler arasında çok adil olmayan birçok uygulamaları vardır. Az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler arasında az gelişmiş ülkeler aleyhine adil ve eşit olmayan bir ticaret yaşanmaktadır. Bu adaletsizliği ve uçurumu nispeten düzeltmek için yapılan faaliyetlere Adil Ticaret Hareketi denilmektedir. 2. İşletmenin Uzak Çevresi İşletmenin dış veya makro çevresi olarak da ifade edilen uzak çevresi yakın çevreden hemen sonra gelen çevredir. İşletmenin dış çevresinde; yasal ve siyasi çevre, sosyal ve kültürel çevre, ekonomik çevre, bilimsel ve teknolojik çevre, global çevre ve doğal çevre unsurları ve bunların alt unsurları yer almaktadır. 1. Yasal ve Siyasi Çevre: İşletmenin yasal ve siyasi çevresinde; hükümet ve kanunlar yer almaktadır. Yasalar toplu halde yaşayan insanların kendi aralarında ve devletle olan ilişkilerini düzenler. Özel ve kamu hukuku dâhilinde çıkarılan kanunlar işletmeleri doğrudan ilgilendirir. Yürütme organı olan hükümetler, anayasa ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla ülke yönetimini iyi şekilde yönetmek için farklı konularda farklı siyasi görüşleri kabul edebilirler. Görüşleri doğrultusunda gerekli düzenlemeler yaparak uygularlar ve bundan da işletmeler etkilenirler. Kanuni ve siyasi düzenlemeler işletme kararlarını yakından etkilemesi nedeniyle işletmeler bu gelişmeleri önceden oluşturacakları lobicilik faaliyetleri ile yönlendirmeye çalışırlar. 2. Sosyal ve Kültürel Çevre: Her toplumun kendine özgü, inanç, düşünce, örf ve adetlerden oluşan sosyal ve kültürel bir yapısı vardır. Bu yapı toplum içindeki kişilerin kendi aralarında ve işletmelerle olan çeşitli ilişkilerini düzenler. Toplumun sosyal ve kültürel düzeyi farklılığı ihtiyaç farklılığını da beraberinde getirir. İşletme işte toplumun farklı ihtiyaçlarını karşılamaya yönelir ve bunu yaparken toplumun bu yapısını dikkate almalıdır. İşletmeler topluma ve devlete, ekonomik kalkınmanın sağlanmasında ve istihdamın oluşturulmasında önemli katkılar sağlarken diğer taraftan vergi ödeyerek devletin mali ihtiyaçlarını karşılarlar. İnsanlar farklı ihtiyaçlarını karşılamak için birlikte farklı kurumlar oluştururlar aile, dini kurumlar, askeri kurumlar, siyasi kurumlar, eğitim kurumları ve ekonomik kurumlar gibi. İşletme tüm bu kurumlarla iyi ilişkiler kurmalıdır. Toplum, işletme tarafından çevresinin kirletilmesini, hor kullanılmasını, çirkinleştirilmesini istemez. 3. Ekonomik Çevre: Temel işlevi ekonomik nitelik taşıyan bir üretim birimi olan işletme için ekonomik çevre çok önemli olmaktadır. Ülkede uygulanan ekonomik sistem işletmenin 39 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan faaliyetlerini önemli oranda belirler ve buna ilave olarak işsizlik, satın alma gücü, enflasyon ve faizler işletmenin ekonomik çevresini oluşturur. Toplumlar, ekonomik yapıları içerisinde; serbest, sosyalist ve karma sistem olarak üç ayrı ekonomik sistemden birisini uygulamaktadır. Ekonomik sistem, sosyal, siyasi, hukuki kurumları ve kuralları ile birlikte iktisadı amaçların emrinde bir koordinasyon düzeni olarak, toplumda sahip olunan kaynakların, ihtiyaçları karşılamak üzere dağıtımını şekillendiren temel kurallardır. Ekonomi ile toplum arasındaki ilişkiyi o ülkedeki siyasi ve toplumun değerleri etkiler, yani siyasi yapılanma ekonomik sistemi de belirlemektedir. Serbest yani liberal ekonomik sistemde, devlet ekonominin normal işleyişine müdahale etmez, işletmeler üretilecek ürün miktarı, fiyat, dağıtım gibi konularda tamamen arz talep ilişkisi içerisinde ve tam rekabet esaslarına göre faaliyette bulunurlar. Sosyalist ekonomik sistemde, ekonomik düzenin işleyişi tamamen devlet kontrolünde, özel mülke izin verilmez, üretilecek ürün miktarı yani arz tamamen devlet tarafından belirlenir ve üretilir. Karma ekonomik sistemde ise, devlet ekonomik düzenin işleyişine olumlu bir katkı sağlamak için müdahale eder, genelde özel sektörün kâr endişesi ile girmediği daha çok toplumsal ihtiyaçların karşılanması için gerekli üretimi gerçekleştirmek için yatırım yapar. Tüm bu açılardan ülkenin uyguladığı ekonomik sistem işletmeleri yakından ilgilendirmektedir. Faaliyette bulunulacak sektör seçimi, ürün türü, miktarı, fiyatlama, tanıtım, reklâm, dağıtım ve rekabet gibi konular uygulanan sisteme göre farklılık arz edecektir. 4. Bilimsel ve Teknolojik Çevre: İşletme üretim sürecinde ve bunları tüketicilere ulaştırırken göz önünde bulundurulması gereken kanuni, ekonomik, sosyal, tabii ve teknolojik şartlar vardır ve bu şartlar işletmeleri yakından ilgilendirir. İşletmenin, bu sistemleri inceleyen hukuk, ekonomi, davranış bilimleri, doğal bilimler, teknoloji gibi bilimlerle ve tüm bilimlerde kullanılan matematik, istatistik gibi ortak yöntemlerle çok yakın ilişkileri vardır. Teknolojideki hızlı gelişim işletmeleri çok yakından ilgilendirmekte, yeni buluş ve gelişme işletme maliyetlerini düşürebilmekte, satışları artırabilmekte veya tersi durumlarda olabilmektedir. İşletmeyi ilgilendiren farklı alanlardaki gelişim bir bilgi olarak işletmeler açısından önemli olmaktadır. Günümüzde haberleşme araçlarının günlük yayınlarının büyük bir kısmını ekonomik nitelikli haber, yorum, makale ve istatistikler oluşturmakta ve gelişmiş bütün ülkelerde, son derecede kaliteli ve değişik türde ekonomi ve işletmeye ilişkin yayınlar yapılmaktadır. Bu yayınlarda, güncel ekonomi ve işletme sorunlarının yanında, geleceğe ilişkin tahminler bulmak mümkündür. Ayrıca, işletmede uygulanabilecek son yöntemler anlaşılabilir şekilde bu yayınlarla elde edilebilir. 5. Doğal Çevre: İşletmeler üretim sürecinde üretim için gerekli girdiler hammadde, yarı mamul, araç-gereç ve malzeme olarak bulunduğu çevreden temin eder. Bu girdilerin kıt veya bol bulunması ve üretim yerinin iklim şartları işletmeyi olumlu veya olumsuz etkiler. İşletmeler üretimlerini gerçekleştirirken girdi temin ettiği ve üretim atıklarını bıraktığı bu çevreyi gözetip kollaması gerekir. Bu kollama TS EN ISO 14001:2005 Çevre Yönetim Sistemi; bir işletmenin çevreye dair zorunluluklarını yerine getirmesi için yaptığı faaliyetlerin planlanması, uygulanması ve gözden geçirilmesi ile yapar. Kuruluşlar faaliyetleri esnasında toplumun ortak kullanımına ait alanların; hava, görüntü, ses ve fiziki atık olarak kirletmemesi ve üretimini çevreye duyarlı şekilde sürdürmesi gerekir. 6.Global Çevre: Günümüz dünyasında hızla gelişen küreselleşme yani globalleşme olgusu milli olan işletmelerin uluslar arası piyasada da faaliyet göstermeye yöneltmektedir. Dünyadaki ekonomik gelişim ile birlikte yerel, bölgesel tüketici anlayışından dünya tüketicisi anlayışına geçilmektedir. İşletmeler bu dünya çapında tüketiciye hitap etmek durumunda ve hitap ettiği ülkelerin tüm şartlarını bilip ve uymak zorundadır. Günümüz şartlarında işletmeler, bölgesel ve uluslar arası birliklere, uluslar arası standartlara da dikkat ederek bu standartlara uygun ürünler üretmek durumundadır. Diğer yandan küreselleşmenin de getirebileceği olumsuzluklardan daha az etkilenmek için işletmenin yerel ve ulusal bazda faaliyetlerini iyi planlaması gerekir. 3. İŞLETMENİN İŞLEVLERİ İşletme açısından işletmenin veya işletmenin daha alt birimlerinin amacına ulaşmasını sağlayan çalışmalara iş denilir. İş, bir takım amaçlı faaliyet gruplarından oluşurken işlev de amaçlı bir faaliyet grubu olarak diğer faaliyet gruplarından ayırt edilmiş farklı ve işletmenin sürekliliği için gerekli olan faaliyet gruplarını ifade eder. Bir faaliyet grubunun işlev savılabilmesi için; işletmenin sürekliliğini sağlaması yani, 40 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan işletmenin nedeni olması ve ikinci olarak diğer işletme faaliyetlerinden kesin olarak ayrılmış olması gerekir. Fonksiyon ile işlev sözcükleri eşanlamlı iki sözcük olarak dilimize yerleşmiş, biz konularımızda genellikle işlev sözcüğünü kullanmayı tercih edeceğiz. İşletmenin faaliyetlerini verimli bir şekilde yerine getirebilmesi için genel ve temel işlevler mutlaka organize edilmeli, kurulmalıdır. İşletmenin genel işlevi yönetim, temel işlevleri ise; satın alma, üretim ve pazarlama ve destekleyici işlevler olarak; muhasebe, finans, insan kaynakları, araştırma ve geliştirme ve halkla ilişkiler yer alır. Genel ve temel işletme işlevlerinden oluşan ve ana işlevler olarak isimlendirilen işlevlerden birisinin eksik olması işletme olgusunu ortadan kaldırır. Muhasebe, finans, insan kaynakları ve halkla ilişkiler işlevleri, genel ve temel işlevlerin toplamından oluşan ana işlevlerin yerine getirilmesine yardımcı ve destek olmalarından dolayı bunlara destekleyici işletme işlevleri de denilmektedir. Araştırma ve geliştirme işlevi, verimlilik yönetimi ve örgüt geliştirme işlevleri kuruluşu gelişimini sağlayan dönüştürücü işlevler olarak ifade edilmektedir. İşletmenin büyümesi ve gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan işler birbirinden ayrılıp bir bölüm altında bir işlev alarak her birinin başına bir yönetici atanır. Aşağıda klasik ve modern işletme işlevleri birlikte dört ana grupta kısa açıklamalarla verilmektedir. 1. Genel İşlevler İşletmenin genel işlevi sadece Yönetim İşlevi olarak tektir. • Yönetim İşlevi: Kuruluş esnasında belirlenen veya sonradan gözden geçirilen amaçlara ulaşmak için; planlama, örgütleme, yöneltme koordinasyon ve kontrole ilişkin teori, model, yaklaşım ve ilkelerin maharetle uygulamaya götürülme süreci olarak tanımlanır. Yönetim ve organizasyon faktörü, bütün işletme faaliyetlerinde geçerli olan ortak ilkeleri ortaya koyduğu için, genel bir işletme işlevidir. 2. Temel İşlevler İşletmenin temel işlevleri klasik olarak satınalma işlevi, üretim yönetimi işlevi ve pazarlama işlevi olarak sıralanırken, modern manada bu işlevler sadece pazarlama işlevi ve üretim yönetimi işlevi olarak düzenlenmektedir. 1. Satınalma İşlevi: Üretim için gerekli olan emek faktörü hariç girdilerin, en ekonomik bir şekilde üretim faktörleri pazarından temin etmeye çalışan bir işletme işlevidir. İşletmede, insan dışındaki bütün varlıkların değeri para ile ölçülebilir, insanın değeri değil, emeği para ile ölçülür. Emek; belirli bir ücret karşılığında üretim faktörleri yani emek piyasasından kiralanır. 2. Üretim Yönetimi İşlev: İnsanların ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmetlerin en iyi kalitede, en düşük maliyetle, üretimini sağlamaya yönelik faaliyetlerin planlanması, organize edilmesi, yönlendirilmesi, koordinasyonu ve kontrolüdür. 3. Pazarlama İşlevi: Tüketici istek ve ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli girdilerin temin edilip üretim sürecinden geçirilerek ürün haline getirilmesi, fiyatlandırılması, dağıtılması, promosyonu-özendirme-tutundurma- ve satış sonrası hizmetleri ifade eder. 3. Destekleyici ve Kolaylaştırıcı İşlevler Finans, muhasebe, halkla ilişkiler ve insan kaynakları ayrı birer işlev olarak destekleyici ve kolaylaştırıcı işlevleri oluştururlar. 1. Finans İşlevi: İşletmelerin kurulabilmesi veya kurulu bir işletmenin üretim yapabilmesi için gerekli olan para giriş ve çıkışlarını en az maliyetle gerçekleştirme işlevlerinden oluşan bir bütündür. Bir işletmenin amaçlarını gerçekleştirmek için gerekli olan parayı, ödeme araçlarını ve her türlü imkânı sağlayacak ve işletmenin her türlü yükümlülüklerini yerine getirecek şekilde para akışının yönetimi ve bunlarla ilişkili işlevlere finans denilmektedir. 2. Muhasebe İşlevi: İşletmenin varlıkları ve kaynakları üzerinde değişim oluşturan mali nitelikteki ve para ile ifade edilen işlemlere ait bilgileri kaydetmek, sınıflandırmak, özetleme, analiz etme ve yorumlama yoluyla ilgili kişi ve kurumlara raporlar şeklinde sunmak olarak tanımlanır. 3. Halkla İlişkiler İşlevi: Organizasyonla çevresi arasında karşılıklı iletişimi, anlamayı ve işbirliğini sağlayıp ve bunun işletme lehine olarak sürdürmeye yardımcı olan işletme işlevidir. Halkla ilişkiler işlevi; işletme ile halk arasında iyi bir ilişki kurmak ve bu ilişkiyi işletme lehine yönetmektir. 4. İnsan Kaynakları İşlevi: Bir üretim faktörü olan emek kaynağının işgücü piyasasından en ekonomik yollardan sağlanması ve verimli bir şekilde çalıştırılması hedefine yönelik işletme faaliyetlerinin yerine getirilmesi insan kaynakları işlevini oluşturur. 41 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan 4. Dönüştürücü İşlevler AR-GE yönetimi, verimlilik yönetimi ve örgüt geliştirme faaliyetleri ayrı birer işlev olarak dönüştürücü işlevleri oluştururlar. Müşteri odaklı günümüz işletmelerinde işletme işlevleri yeniden ve gelişime açık sürekli iyileştirme anlayışına uygun olarak düzenlenmekte ve önemi artan veya azalan işlevler geliştirici faaliyetler ile revize edilmektedir. 1. AR-GE Yönetimi İşlevi: İşletme işlevlerinin ilmi yöntemlerle ekonomik açıdan incelenmesi, analiz edilmesi, yorumlanması ve bu yolla bazı ekonomik sonuçların ortaya konularak ilgili işletme işlevlerinde uygulanması faaliyetlerini içeren bir işletme işlevidir. Araştırma, bilinmeyeni bilmeye, öğrenmeye yönelik yapılan bilimsel-teknolojik faaliyetlerdir. Geliştirme ise, mevcut bilgiyi ya da teknolojiyi yeni düzenlemelerle daha iyiye doğru yönlendirme faaliyetidir. Araştırma ve geliştirme işletmelerde yeni ürün ve üretim süreçlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik sistemli çalışmalar topluluğu olarak tanımlanır. 2. Verimlilik Yönetimi İşlevi: Belirli bir üretim miktarı ile bu üretimi elde etmek için kullanılan faktörler arasındaki oran olarak, aynı miktar kaynakla daha çok üretim yapılmasını sağlama işlevidir. O nedenle işletmelerde verimlilik yönetimi başlı başına bir işlev olup ayrı bir birim olması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. 3. Örgüt Geliştirme İşlevi: Etkili ve katılımlı bir örgüt kültürü meydana getirerek örgütün sorun çözme ve kendini yenileme süreçlerini geliştirmek üzere girişilen uzun süreli çabalardır. Örgüt geliştirme; örgütlerin yeni teknolojilere, pazarlara, tehlikelere ve değişime daha etkili ayak uydurabilmeleri için inançlarını tutumlarını, değerlerini ve yapılarını geliştirmeye yönelik bir eğitim stratejisidir. İşletmeler belirtilen işlevleri yerine getirmek için uygun örgüt iklimi ve ileri aşamada bir örgüt kültürü geliştirmeleri gerekmektedir. 4.İŞLETMELERİN GRUPLANDIRILMASI İnsanların çok çeşitli olan ihtiyaçlarını karşılamak için dünyanın değişik ülkelerinde çok değişik tür ve nitelikte işletmeler faaliyet göstermektedir. İşletme literatüründe işletmeler farklı amaçlar gözetilerek ve ülkelerde hukuki yapıları gereği olarak da farklı gruplandırmalar yapabilmektedir. İşletmeleri gruplandırmanın temel nedenleri; onları birbirine karıştırmadan ayırarak yakından tanımak, sorunlarını belirlemek ve bu sorunlarına çözümler üretmektir. İşletmeleri ilmi olarak ele almanın yollarından birisi de onu belirli ölçülere, değişik görüşlere ve yaklaşımlara göre gruplandırmaya tabi tutmaktır. İlmi ölçülerde işletmeler gruplandırıldığında onları daha yakından tanımak, özelliklerini sınıflamak ve problemlerine farklı çözümler üretmek mümkün olur. İşletme türleri ile ilgili verilecek açıklamalar işletmelerin hukuki şekilleri ve türleri konusunda genel ve yol gösterici bilgilerdir. Bu bilgiler ışığında işletmeleri genel olarak; hukuki yapılarına göre, ekonomik yapı ve faaliyet konuları bakımından, sermaye mülkiyetine, müşterilerin çeşidine ve riske katlanma derecelerine, büyüklüklerine, ulusal kökenlerine göre ve işletmeler arası anlaşmalar bakımından işletme türleri yedi ana başlık altında gruplandırarak açıklayabiliriz: 1. Hukuki Yapılarına Göre İşletmeler İşletmeler toplum içerisinde faaliyette bulunurken toplum düzenini sağlayan kanunlara uygun hareket ederler. Hukuk düzeni içinde kanunlar işletmelerin kuruluş, faaliyet, sorumluluk gibi bir takım yükümlülüklerini düzenler. Hak ve yetki sahibi olmak ve bunları koruyabilmek için hukuk düzeni işletmeye kişilik verir. Türkiye’de Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Kooperatifler Kanunu, İcra-İflas Kanunu, Medeni Kanun ve İş Kanunu işletmeleri belirli bir sınıflamaya tabi tutmuştur. Bu sayılan kanunlar arasında işletmelerin hukuki yapıları en kapsamlı Türk Ticaret Kanunu’ da ele alınmaktadır. Türk Ticaret Kanunu’na göre işletmelerin hukuki şekilleri esas alınarak yapılan sınıflama, özel, kamu ve yabancı sermayeli işletmeler olarak üç ana bölümde incelenir. Özel işletmeler; tek kişi işletmeleri, şirketler ve kooperatifler olarak üçe ayrılır: I. Özel İşletmeler 1. Tek kişi işletmeleri 2. Şirketler a. Adi Şirketler b. Ticaret Şirketleri 42 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan 1. Kişi (şahıs) Şirketleri (kolektif, komandit) 2. Sermaye Şirketleri (limitet, anonim, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket) 3. Kooperatifler II. Kamu İşletmeleri III. Yabancı Sermayeli İşletmeler Dersin konuları itibarıyla özel işletmeleri hukuki yapıları açısından yapılan gruplandırmayı ayrıntıya inmeden inceleyelim. İşletmelerin hukuki yapılarını ele alan ve 13-01-2011 tarihinde kabul edilen 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yürürlüğe yeni giren TTK’nu sermaye şirketlerine internet kurma ve bazı şirket bilgilerini bu siteden yayınlama zorunluluğu getirmektedir. Yine kanunda sektör ve büyüklükler dikkate alınmadan tüm işletmelere, Uluslar arası Finansal Raporlama Standartları (UFRS) ile uyumlu olarak hazırlanacak Türkiye Muhasebe Standartları’na uygun defter tutma ve finansal raporlar hazırlama yükümlülüğü getirmektedir. Kanunda kalıplaşmış eski ticari bilgilerin dışında, artık şirketin tek kişi tarafından kurulabileceği kabulü ile birlikte birçok yenilik getirilmektedir. I. Özel İşletmeler 1. Tek Kişi İşletmeleri Bir kişi tarafından kurulan ve kökeni eskilere dayanan, basit olarak kurulabilen ve en çok görülen işletme tipidir. İşletmenin tek sahibi var işletmenin tüm faaliyetlerini yürütür ve tüm faaliyetlerinden sorumludur. Ticaret kanununa göre tacir olarak ifade edilen işletmenin sahibi işletme ile hukuki yönden ayrı tutulamaz. İşletmenin kâr/zarar ve tüm riskleri işletme sahibine aittir. Kurulması kolay, kâr paylaşımı yok, yapısının esnekliği, tacirin borçlarından dolayı tüm varlıklarıyla sorumlu oluşu kredi alım kolaylığını sağlaması, yetkilerin tek elde toplanması gibi sağladığı üstünlükleri vardır. Buna mukabil; büyüklüklerinin sınırlı oluşu, yeni yönetim ve işletme tekniklerinden mahrum bulunuşu, varlıklarının işletme sahibinin şahsiyetine bağlı olması ve borçlarına karşılık sınırsız sorumluluk gibi bazı sakıncaları da vardır. 2. Şirketler Birden fazla kişinin tek başlarına ulaşamadıkları hedeflerine birleşerek aralarında anlaşıp, para, mal veya emeklerini bir araya getirerek kurdukları ticari işletmelere şirket-ortaklık adı verilir. Bir işletmenin şirket olabilmesi için şahıs unsuru, müşterek hedef, sözleşme unsuru ve sermaye unsuru gibi dört temel özelliğin bulunması gerekir. Şirketler hukuk sistemimizde adi şirketler ve ticaret şirketleri olarak iki türdedir. a. Adi Şirketler Adi şirket, Borçlar Kanunu’na göre iki veya daha fazla kişinin bir amaca ulaşabilmek için sermaye ve emeklerini birleştirerek, ancak tüzel kişiliğe sahip olmaksızın kurdukları bir ortaklık türüdür. Ticari bir unvan seçme zorunluluğu yoktur. Bu şirket, ortaklar ve şirketle ilgili tüm bilgileri içeren yazılı veya sözlü bir sözleşme ile kurulur. Ancak sözleşmenin yazılı olması daha uygundur. Emek sermaye olarak konulabilir. Her ortak farklı oranlarda sermaye koyabilir ve bu oranlarda kâra ve zarara ortak olurlar, ancak alacaklılara karşı ortakların sorumlulukları sınırsızdır. Bu şirket türünde; sermaye birikimi, yönetim ve yapılanma kolaylığı ve kredi alma kolaylığının sağladığı üstünlükler yanında yetkilerin bölünmesi, şirket devamlılığının sınırlı oluşu, alacaklılara karşı sınırsız sorumluluk bulunması gibi sakıncaları vardır. Tüzel kişilik veya hükmi şahıs gerçekte kişilik sahibi olmayan ancak varsayım olarak kişilik sahibi olduğu kabul edilen kişi veya mal topluluklarıdır. Tüzel kişilik; örgütlenme unsuru, örgütlenmiş araçlar topluluğu, ortak amaç ve devletin tanıması gibi dört unsurdan oluşur. Gerçek kişi ise sağ ve tam doğmak kaydıyla kişinin anne karnına düşmesinden ölümüne kadar süreçte hukuken kişiler için kullanılan kavramdır. b. Ticaret Şirketleri Ticaret şirketleri şahıs ve sermaye şirketleri olarak ikiye ayrılır. Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir. Kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır. Ticaret şirketleri ile ilgili TTK’da aşağıda maddelerde verilen önemli hususlar bulunmaktadır: 43 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan MADDE 42- (1) Kollektif şirketin ticaret unvanı, bütün ortakların veya ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içerir. (2) Adi veya sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin ticaret unvanı, komandite ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içerir. Bu şirketlerin ticaret unvanlarında komanditer ortakların adları ve soyadları veya ticaret unvanları bulunamaz. MADDE 43- (1) Anonim, limited ve kooperatif şirketler, işletme konusu gösterilmek ve 46 ncı madde hükmü saklı kalmak şartıyla, ticaret unvanlarını serbestçe seçebilirler. (2) Ticaret unvanlarında, “anonim şirket”, “limited şirket” ve “kooperatif” kelimelerinin bulunması şarttır. Bu şirketlerin ticaret unvanında, gerçek bir kişinin adı veya soyadı yer aldığı takdirde, şirket türünü gösteren ibareler, baş harflerle veya başka bir şekilde kısaltma yapılarak yazılamaz. MADDE 125- (1) Ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir. (2) Ticaret şirketleri, Türk Medenî Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır. MADDE 126- (1) Her şirket türüne özgü hükümler saklı kalmak şartıyla, Türk Medenî Kanununun tüzel kişilere ilişkin genel hükümleri ile bu Kısımda hüküm bulunmayan hususlarda Türk Borçlar Kanununun adi şirkete dair hükümleri her şirket türünün niteliğine uygun olduğu oranda, ticaret şirketleri hakkında da uygulanır. MADDE 127- (1) Kanunda aksine hüküm olmadıkça ticaret şirketlerine sermaye olarak; a) Para, alacak, kıymetli evrak ve sermaye şirketlerine ait paylar, b) Fikrî mülkiyet hakları, c) Taşınırlar ve her çeşit taşınmaz, d) Taşınır ve taşınmazların faydalanma ve kullanma hakları, e) Kişisel emek, f) Ticari itibar, g) Ticari işletmeler, h) Haklı olarak kullanılan devredilebilir elektronik ortamlar, alanlar, adlar ve işaretler gibi değerler, i) Maden ruhsatnameleri ve bunun gibi ekonomik değeri olan diğer haklar, j) Devrolunabilen ve nakden değerlendirilebilen her türlü değer,-konulabilir. b.1. Şahıs Şirketleri Şahıs şirketleri çoğu zaman az sayıda birbirlerini iyi tanıyan, güvenleri olan kişilerce kurulan ortaklık tipidir. Her ortak yönetim, temsil ve kontrol hakkına sahip olur, kararlar oybirliği ile alınır. Şahıs şirketleri hukukumuzda kolektif ve komandit şirket olarak ayrılır. b.1.1. Kollektif Şirket Kollektif şirket TTK’ da madde 211 ile 303 maddeleri arasında düzenlenmektedir. MADDE 211- (1) Kollektif şirket ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla, gerçek kişiler arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirinin sorumluluğu şirket alacaklılarına karşı sınırlanmamış olan şirkettir. MADDE 212- (1) Kollektif şirket sözleşmesi yazılı şekle tabidir; ayrıca, sözleşmedeki imzaların noterce onaylanması şarttır. MADDE 213- (1) Kollektif şirket sözleşmesine aşağıdaki kayıtların yazılması zorunludur: a) Ortakların ad ve soyadlarıyla yerleşim yerleri ve vatandaşlıkları. b) Şirketin kollektif olduğu. c) Şirketin ticaret unvanı ve merkezi. d) Esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde şirketin işletme konusu. e) Her ortağın sermaye olarak koymayı taahhüt ettiği para miktarı; para niteliğinde olmayan sermayenin değeri ve bu değerin ne suretle biçilmiş olduğu; sermaye olarak kişisel emek konulmuşsa bu emeğin niteliği, kapsamı ve değeri. f) Şirketi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları, bunların yalnız başına mı, yoksa birlikte mi imza koymaya yetkili oldukları. (2) Ortaklar, emredici hükümlere aykırı olmamak şartıyla, şirket sözleşmesine diledikleri kayıtları koyabilirler. MADDE 214- (1) Sözleşmesi kanuni şekilde yapılmamış veya sözleşmeye konması zorunlu olan kayıtlardan biri veya bazıları eksik yahut geçersiz olan bir kollektif şirket, adi şirket hükmünde olup, 44 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan hakkında 216 ncı madde hükmü saklı kalmak şartıyla, Türk Borçlar Kanununun adi şirketlere ilişkin hükümleri uygulanır. (2) 12 nci madde hükmü saklıdır. MADDE 215- (1) Kollektif şirketi kuranlar, şirket sözleşmesinin noterlikçe onaylı bir suretini onay tarihinden itibaren onbeş gün içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline vererek şirketin tescilini istemek zorundadır. Suret, sicil müdürlüğünce saklanır ve 213 üncü madde gereğince sözleşmeye konması zorunlu olan kayıtlar ile kanunun emreylediği diğer hususlar tescil ve ilan olunur. MADDE 216- (1) Tescil yükümlülüğü yerine getirilmeksizin şirket adına işlere başlanmışsa, ortaklar giriştikleri işlerden dolayı üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumludur. (2) Bir kollektif şirket sözleşmesi yapılmaksızın, şirketin türünü gösterir bir kaydı içermese bile, ortak bir unvan altında, üçüncü kişilerle işlem yapılması veya onlara karşı haksız bir fiil işlenmesi hâlinde de aynı hüküm geçerlidir. MADDE 217- (1) Ortakların birbirleriyle olan ilişkilerinin düzenlenmesinde sözleşme serbestisi geçerlidir. MADDE 218- (1) Ortaklardan her biri, ayrı ayrı şirketi yönetme hakkını ve görevini haizdir. Ancak, şirket sözleşmesiyle veya ortakların çoğunluğunun kararıyla yönetim işleri ortaklardan birine, birkaçına veya tümüne verilebilir.(2) Ticari mümessillere ve diğer ticari vekillere ilişkin hükümler saklıdır. MADDE 219- (1) Yönetim işleri şirket sözleşmesiyle bir ortağa verilmiş ise, onun yönetim hak ve görevi diğer ortaklar tarafından sınırlandırılamayacağı gibi kendisi görevden de alınamaz. Ancak, haklı sebeplerin varlığında, ortaklardan birinin istemi üzerine, mahkeme kararı ile yönetim hak ve görevi sınırlandırılabilir veya geri alınabilir. Görevin yerine getirilmesinde basiretsizlik, ağır ihmal veya yönetimde iktidarsızlık gibi hâller, haklı sebep sayılır. MADDE 220- (1) Yönetim işleri, şirket sözleşmesi yapıldıktan sonra alınan bir kararla bir ortağa verilmişse o ortak, ortakların çoğunluğunun kararıyla görevden alınabilir. Çoğunluk elde edilemediği takdirde, yönetim işlerine bakan ortağın şirket sözleşmesini ihlal ettiği veya olayda haklı sebep bulunduğu iddiasıyla, her ortak ilgili yönetici ortağın görevden alınması için mahkemeye başvurabilir. MADDE 221- (1) Şirket işlerinin yönetimi, ortakların tümüne veya birkaçına verilmiş ise, bunların her biri yalnız başına yönetim hak ve görevini haizdir. Bununla beraber, şirketi yönetmekle yükümlü olan ortaklardan bazısı, yapılacak bir işin, şirketin menfaatlerine uygun olmadığını ileri sürerlerse, yönetim hak ve görevini haiz diğer ortaklar, çoğunluk kararıyla o işi yapabilirler. (2) Şirket sözleşmesinde şirket işlerinin yönetimi kendilerine verilmiş ortakların birlikte hareket etmeleri yazılı ise, ortakların, gecikmesinde tehlike görülen hâller istisna olmak üzere, her işte anlaşmaları gerekir. Anlaşamadıkları takdirde durum ortaklar kuruluna götürülür ve bu kurulca verilecek karara göre hareket edilir. MADDE 222- (1) Yönetim şirket sözleşmesiyle bir ortağa verilmişse, bu ortak, diğer ortaklar itiraz etseler ve karşı çıksalar bile, hileye dayalı olmamak şartıyla, şirketin yönetimi için gereken işlemleri yapabilir. MADDE 223- (1) Şirketin yönetimi kapsamındaki hususlar, şirketin amacını ve konusunu elde etmek için yapılması gereken olağan işlem ve işler ile sınırlıdır. Şirketi yönetenler, şirket menfaatine uygun gördükleri işlerde, olağan işlem ve işlerle sınırlı olmak şartıyla, sulh, feragat ve kabul ile tahkime de yetkilidirler. Şu kadar ki, bağışta bulunmak, kefil olmak, üçüncü kişi lehine garanti vermek, ticari mümessil tayin etmek ve şirket konusuna girmiyorsa taşınmazları satmak, satın almak, teminat göstermek, şirketin özüne ilişkin üretim araçlarını elden çıkarmak, rehnetmek veya ticari işletme rehni kurmak gibi olağan iş ve işlemler dışında kalan hususlarda ortakların oybirliği şarttır. MADDE 224- (1) Ortak, yetkisiz olarak şirketten çektiği ve şirket hesabına bir yerden tahsil ettiği parayı, derhâl; şirketten aldığı ödüncü, aldığı tarihten itibaren faiziyle şirkete vermek zorundadır. MADDE 225- (1) Bir ortak yönetim hakkını ve görevini haiz olmasa da şirket işlerinin gidişi hakkında bizzat bilgi edinmek, şirketin belgelerini ve defterlerini incelemek, bunlara göre kendisi için şirketin finansal durumunu gösterecek bir hesap tablosu düzenlemek hakkını haizdir. Buna aykırı sözleşme geçersizdir. MADDE 226- (1) Her ortak bir oy hakkını haizdir. Buna aykırı sözleşme geçersizdir. (2) Şirket sözleşmesinin her ne şekilde olursa olsun değiştirilmesine ilişkin kararlar oybirliğiyle, diğer kararlar ise, kanunda veya şirket sözleşmesinde aksine hüküm yoksa, ortakların çoğunluğunun oylarıyla verilir. (3) “Oybirliği” şirketteki ortakların tümünün, “çoğunluk” şirketteki ortakların salt çoğunluğunun olumlu oylarıyla alınması gereken kararları ifade eder. b.1.2. Komandit Şirket Komandit şirket TTK’da Madde 304 ile 328 arasında düzenlenmektedir. 45 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan MADDE 304- (1) Ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla kurulan, şirket alacaklılarına karşı ortaklardan bir veya birkaçının sorumluluğu sınırlandırılmamış ve diğer ortak veya ortakların sorumluluğu belirli bir sermaye ile sınırlandırılmış olan şirket komandit şirkettir. (2) Sorumluluğu sınırlı olmayan ortaklara komandite, sorumluluğu sınırlı olanlara komanditer denir. (3) Komandite ortakların gerçek kişi olmaları gerekir. Tüzel kişiler ancak komanditer ortak olabilirler. MADDE 305- (1) Bu Bölümdeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, kollektif şirkete dair 212 ilâ 216 ncı maddeler komandit şirketler hakkında da uygulanır. (2) Şirket sözleşmesinde, her komanditer ortağın sermayesinin miktarı, cinsi ve ortak sıfatından kaynaklanan ve bir yönetim hakkı niteliğinde olmaması gereken, komanditer ortaklara verilen yönetim görevleri açıkça belirtilir. MADDE 306- (1) Şirketin komandit olup olmadığı sözleşme hükümlerine göre belirlenir. Ortaklar tarafından şirkete verilen ad ve nitelik o şirketin türünün belirlenmesinde yalnız başına yeterli olmaz. (2) Bir şirketin komandit olduğu açıkça saptanamıyorsa o şirket kollektif sayılır. MADDE 307- (1) Bir komandit şirket sözleşmesine 213 üncü maddede gösterilen kayıtlardan başka komanditerlerin adları ve her birinin koydukları veya koymayı taahhüt ettikleri sermayenin cins ve miktarları yazılarak tescil ve ilan ettirilir. (2) Bir komanditer kişisel emeğini ve ticari itibarını sermaye olarak koyamaz. MADDE 308- (1) Komandit şirkette ortakların birbirleriyle olan ilişkileri şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirket sözleşmesinde hüküm bulunmayan durumlarda, bu Bölümde yazılı hükümler saklı kalmak şartıyla, kollektif şirketlere ilişkin 217 ilâ 231 inci maddeler uygulanır. MADDE 309- (1) İster komandite ister komanditer olsun her ortağın bir oy hakkı vardır. Bu kurala aykırı düzenlemeler geçersizdir. (2) Şirket, komanditeler tarafından yönetilir. (3) Komanditerler, şirket işlerini görmeye görevli ve yetkili olmadıkları gibi, yönetim hakkını haiz kişilerin yetkileri içinde yaptıkları işlere itiraz da edemezler. Ancak, olağanüstü iş ve işlemlerde, şirket sözleşmesinin değiştirilmesi, tür değiştirme, birleşme ve bölünme gibi yapısal değişikliklerde; şirkete ortak alınması, çıkarılması ve payın devri türünden temel işlemlerde komanditerler de oy hakkını haizdirler. MADDE 310- (1) Her komanditer, iş yılı sonunda ve iş saatleri içinde, şirketin envanterleriyle bilançosunun içeriğini, diğer finansal tablolarını, bunların doğruluğunu ve geçerliliğini incelemeye yetkilidir. (2) Komanditer, bu incelemeyi bizzat yapabileceği gibi bir uzmana da yaptırabilir. Uzmanın şahsı hakkında bir itiraz ileri sürülürse komanditerin istemi üzerine mahkeme tarafından bir işlem denetçisi atanmasına karar verilir. Bu karar kesindir. (3) Haklı sebeplerin bulunması hâlinde, mahkeme, komanditerin istemi üzerine şirketin işlerinin ve varlığının bizzat veya bir işlem denetçisi tarafından incelenmesine her zaman izin verebilir. (4) Bu madde hükümlerine aykırı şirket sözleşmesi hükümleri geçersizdir. MADDE 311- (1) Kollektif ortakların, şirket konusunu oluşturan işlemlerin aynını yapamayacaklarına ilişkin 230 uncu madde komanditerler hakkında uygulanmaz. Ancak, komanditer, şirketin işletme konusunun kapsamına giren işlerle uğraşacak bir ticari işletme açar veya böyle bir işletme açan bir kişiyle ortak olur ya da bu nitelikte bir şirkete girerse, komandit şirketin belgelerini ve defterlerini incelemek hakkını kaybeder. MADDE 312- (1) Komanditer, iş yılı sonunda gerçekleşen kâr payını ve şirket sözleşmesinde kararlaştırılmış olan faizleri nakden alır. Ancak, koyduğu sermaye herhangi bir sebeple azalmış ise noksanı tamamlanıncaya kadar kâr ve faizi isteyemez. Şu kadar ki, gelecek yıllarda elde edilecek kâr paylarından, sermayenin noksanı tamamlandıktan sonra artan kısımdan önce geçmiş yıllara ait birikmiş faizler ödenir. MADDE 313- (1) Komanditerler, önce aldıkları ve usulüne göre tahakkuk ettirilmiş faizi ve kâr paylarını, şirketin sonradan meydana gelen zararını kapatmak için geri vermeye zorunlu tutulamazlar. MADDE 314- (1) Komanditerler, kanuna ve şirket sözleşmesine göre düzenlenen ve kâr gösteren bir bilançoya göre, iyiniyetle aldıkları ancak usulsüz tahakkuk etirilmiş kâr paylarını veya şirket sözleşmesi ile kabul edilmiş olan faizleri geri vermeye zorunlu tutulamazlar. MADDE 315- (1) Komanditer, şirketteki payını başkasına devredebilir. Ancak, devre diğer ortaklar onay vermemişlerse Türk Borçlar Kanununun 632 nci maddesi hükmü uygulanır. MADDE 316- (1) Ölen bir komanditerin yerine mirasçıları geçer. MADDE 317- (1) Şirket ve ortakların üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde, bu Bölümdeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, kollektif şirkete ilişkin 232 ilâ 242 nci maddeler uygulanır. 46 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan MADDE 318- (1) Komandit şirketler, kural olarak, komandite ortaklar tarafından temsil edilir. Kollektif şirketin temsil yetkisinin kapsamı ve sınırlandırılmasına ilişkin hükümleri komandit şirkete de uygulanır. (2) Komanditer ortaklar, ortak sıfatıyla şirketi temsile yetkili olamazlar. Ancak, şirket sözleşmesinde aksine hüküm bulunmamak şartıyla, komanditer ortak ticari mümessil, ticari vekil veya seyyar tacir memuru olarak atanabilir. MADDE 319- (1) Bir komanditerin sorumluluğu koyduğu veya taahhüt ettiği sermaye miktarını aşamaz. MADDE 320- (1) Adı şirketin unvanında bulunan komanditer, üçüncü kişilere karşı komandite bir ortak gibi sorumlu sayılır. MADDE 321- (1) Ticari mümessil, ticari vekil veya seyyar tacir memuru olarak hareket ettiğini açıkça bildirmeksizin, şirket adına işlemlerde bulunan komanditer ortak, bu işlemler nedeniyle iyi niyetli üçüncü kişilere karşı komandite ortak gibi sorumlu olur. (2) Şirket, ticaret siciline tescil edilmeden önce işlemler yapılmışsa, komanditer, bu tür şirket borçları için, üçüncü kişilere karşı, sorumluluğunun sınırlı olduğunun onlar tarafından bilindiğini ispat etmediği takdirde, komandite ortak gibi sorumlu tutulur. (3) Alacaklı, komanditerin koyduğu sermayeye biçilen değerin, bu sermayenin konulduğu andaki değerinin altında olduğunu ispat edebilir. Aradaki fark tutarınca komanditer sorumludur. (4) Komanditer ortak, koymayı taahhüt ettiği sermaye tutarınca, kendisinin şirkete girmesinden önce doğan borçlardan da sorumludur. (5) Komanditerin, şirket yönetimine karışması sonucunu doğurmayacak şekilde öğüt vermesi, görüş açıklaması, olağanüstü iş ve işlemler ile şirketin iş ve işlemleri üzerinde haiz olduğu denetleme haklarını kullanması, kanunda yazılı hâllerde yönetim işlerini gören kimselerin atanmalarına, görevden alınmalarına katılması, şirket içinde ikinci derecedeki hizmetlerde ve görevlerde çalıştırılması, komanditer sıfatıyla sorumluluğunu etkilemez. MADDE 322- (1) Komanditer, koymayı taahhüt ettiği sermaye borcunun henüz ödemediği tutarına kadar şirket alacaklılarına karşı sorumludur. Bu suretle kendisine başvurulan komanditer ortak, şirket alacaklısına ödemede bulunduğu tutarda sermaye borcundan kurtulur. Şirket alacaklıları, şirket sona ermiş olmadıkça veya şirket aleyhine yapılan icra takibi semeresiz kalmadıkça, komanditere başvuramazlar. (2) Şirketin iflası hâlinde alacaklıların haiz oldukları haklar iflas masasına geçer. (3) Komanditer, şirkete koymayı taahhüt ettiği sermayeyi aşan bir tutar ile sorumluluğu üzerine aldığını yazı ile bildirmiş veya ilan etmişse üçüncü kişilere veya bildirimin muhatabına karşı bu tutar kadar sorumlu olur. MADDE 323- (1) Bir komanditer sermayesini, 313 ve 314 üncü madde hükümleri saklı kalmak şartıyla, gerek doğrudan doğruya gerek faiz veya kâr payına sayılmak üzere dolayısıyla tamamen veya kısmen geri alamayacağı gibi, sermayesi herhangi bir sebeple azalmışsa noksan tamamlanıncaya kadar, faiz veya kâr payı da isteyemez. Aksi hâlde, komanditer aldığı para kadar şirket alacaklılarına karşı 322 nci maddenin birinci fıkrası gereğince sorumlu olur. MADDE 324- (1) Bir komandit şirketin iflası hâlinde, şirket alacaklıları alacaklarını almadıkça, ortakların kişisel alacaklıları şirket mallarına başvuramaz. (2) Komanditerlerin koydukları sermaye de şirket alacaklılarının birinci fıkrada yazılı olduğu gibi öncelikle haklarını elde edecekleri mallardan sayılır. MADDE 325- (1) Şirketin varlığı şirket alacaklılarına yetmeyecek olursa, bu alacaklılar geri kalan alacaklarından dolayı komanditelerin kişisel mallarına başvurabilirler. (2) Ortakların kişisel mallarına başvurulması hâlinde şirket alacaklılarının, ortakların kişisel alacaklılarına karşı rüçhan hakkı yoktur. MADDE 326- (1) Şirket ve iflas hâlinde masası veya şirket alacaklıları, iflas etmiş bir komanditerin masasına başvururlarsa, bunların, müflis komanditerin kişisel alacaklılarına karşı rüçhan hakkı yoktur. MADDE 327- (1) Şirketten alacağı olan bir kişinin, sermaye borcunu henüz yerine getirmemiş veya koyduğu sermayeyi geri almış bir komanditere borcu varsa, bu kişi şirketteki alacağını komanditere olan borcu ile takas edebilir. 242 nci madde hükmü saklıdır. MADDE 328- (1) Kollektif şirketlerin sona ermesine, tasfiyesine ve ortakların şirketten çıkma ve çıkarılmasına ilişkin 243 ilâ 303 üncü madde hükümleri komandit şirketlerde de uygulanır. Ancak, şirket sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça komanditerin ölümü veya kısıtlanması şirketin sona ermesi sonucunu doğurmaz. b.2. Sermaye Şirketleri b.2.1. Anonim Şirket Anonim şirket TTK’da 329. Madde ile 483. Maddeler arasında düzenlenmiştir. 47 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir. Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur (TTK 329/1-2). Anonim şirketler, kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulabilir(TTK 331). MADDE 332- (1) Tamamı esas sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye ellibin Türk Lirasından ve sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi yüzbin Türk Lirasından aşağı olamaz. Bu en az sermaye tutarı Bakanlar Kurulunca artırılabilir. MADDE 333- (1) Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yayımlanacak tebliğle, faaliyet alanları belirlenip, ilan edilecek anonim şirketler Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izni ile kurulur. Bu şirketlerin esas sözleşme değişiklikleri de aynı Bakanlığın iznine bağlıdır. Bakanlık incelemesi sadece kanunun emredici hükümlerine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden yapılabilir. Bunun dışında hukuki konumu, niteliği ve işletme konusu ne olursa olsun anonim şirketin kuruluşu ve esas sözleşme değişiklikleri herhangi bir makamın iznine bağlanamaz. MADDE 335- (1) Şirket, kurucuların, kanuna uygun olarak düzenlenmiş bulunan, sermayenin tamamını ödemeyi, şartsız taahhüt ettikleri, imzalarının noterce onaylandığı esas sözleşmede, anonim şirket kurma iradelerini açıklamalarıyla kurulur. (2) 355 inci maddenin birinci fıkrası hükmü saklıdır. MADDE 337- (1) Pay taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalayan gerçek ve tüzel kişiler kurucudur. MADDE 339- (1) Esas sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve bütün kurucuların imzalarının noterce onaylanması şarttır. (2) Esas sözleşmeye aşağıdaki hususlar yazılır: a) Şirketin ticaret unvanı ve merkezinin bulunacağı yer. b) Esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde şirketin işletme konusu. c) Şirketin sermayesi ile her payın itibarî değeri, bunların ödenmesinin şekil ve şartları. d) Pay senetlerinin nama veya hamiline yazılı olacakları; belirli paylara tanınan imtiyazlar; devir sınırlamaları. e) Paradan başka sermaye olarak konan haklar ve ayınlar; bunların değerleri; bunlara karşılık verilecek payların miktarı, bir işletme ve ayın devir alınması söz konusu olduğu takdirde, bunların bedeli ve şirketin kurulması için kurucular tarafından şirket hesabına satın alınan malların ve hakların bedelleriyle, şirketin kurulmasında hizmetleri görülenlere verilmesi gereken ücret, ödenek veya ödülün tutarı. f) Kurucularla yönetim kurulu üyelerine ve diğer kimselere şirket kârından sağlanacak menfaatler. g) Yönetim Kurulu üyelerinin sayıları, bunlardan şirket adına imza koymaya yetkili olanlar. h) Genel kurulların toplantıya nasıl çağrılacakları; oy hakları. ı) Şirket bir süre ile sınırlandırılmışsa, bu süre. i) Şirkete ait ilanların nasıl yapılacağı. j) Pay sahiplerinin taahhüt ettiği sermaye paylarının türleri ve miktarları. k) Şirketin hesap dönemi. (3) İlk yönetim kurulu üyeleri esas sözleşme ile atanır. MADDE 355- (1) Şirket ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Anonim Şirkette; bütün ortakların dâhil olduğu her türlü karar alma organı genel kuruldur. Genel Kurul Yönetim Kurulunu ve Denetçileri seçer. Yönetim Kurulu üyeleri ile Müdürler Amme Alacakları Tahsil Usulü Kanununa tabi borçlardan - Vergi, SGK vb.- sınırsız sorumludur. Sermaye çoğunluğunun, bu hakkını kötüye kullanması ancak bir düzeye kadar önlenebilir. Anonim şirketler kurumlar vergisine mükellefidirler. b.2.2. Limited Şirket Türk Ticaret Kanununda limited şirket 573 ile 644 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur (TTK, mad. 573-1). Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler (TTK, mad. 573-2). 48 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan Limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir (TTK, mad. 573-3). MADDE 574- (1) Ortakların sayısı elliyi aşamaz. (2) Ortak sayısı bire düşerse durum, bu sonucu doğuran işlem tarihinden itibaren yedi gün içinde müdürlere yazıyla bildirilir. Müdürler, bildirimin alınması tarihinden başlayarak yedinci günün sonuna kadar, şirketin tek ortaklı olduğunu, bu ortağın adını, yerleşim yerini ve vatandaşlığını tescil ve ilan ettirirler, aksi hâlde doğacak zarardan sorumlu olurlar. Aynı yükümlülük, şirketin bir ortakla kurulduğu hâllerde de geçerlidir. (3) Şirket, tek ortağının kendisinin olacağı bir şirkete dönüşeceği sonucunu doğuracak şekilde esas sermaye payını iktisap edemez. MADDE 575- (1) Şirket sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve kurucuların imzalarının noterce onaylanması şarttır. MADDE 576- (1) Şirket sözleşmesinde aşağıdaki kayıtların açıkça yer alması gereklidir: a) Şirketin ticaret unvanı ve merkezinin bulunduğu yer. b) Esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış bir şekilde, şirketin işletme konusu. c) Esas sermayenin itibarî tutarı, esas sermaye paylarının sayısı, itibarî değerleri, varsa imtiyazlar, esas sermaye paylarının grupları. d) Müdürlerin adları, soyadları, unvanları, vatandaşlıkları. e) Şirket tarafından yapılacak ilanların şekli. MADDE 578- (1) Ayni sermaye, ayınların veya işletmelerin devralınması ve özel menfaatler hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır. MADDE 579- (1) Şirket sözleşmesi, bu Kanunun limited şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak kanunda buna açıkça cevaz verilmişse sapabilir. Diğer kanunların öngörülmesine izin verdiği tamamlayıcı nitelikteki şirket sözleşmesi hükümleri, o kanuna özgülenmiş olarak hüküm doğururlar. MADDE 580- (1) Limited şirketin esas sermayesi en az onbin Türk Lirasıdır. (2) Bu maddede yazılı en az tutar, Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilir. MADDE 581- (1) Üzerlerinde sınırlı ayni bir hak, haciz veya tedbir bulunmayan; nakden değerlendirilebilen ve devrolunabilen, fikrî mülkiyet hakları ile sanal ortamlar ve adlar da dâhil, malvarlığı unsurları ayni sermaye olarak konulabilir. Hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar sermaye olamaz. (2) 127 nci madde hükmü saklıdır. MADDE 582- (1) Kurucular tarafından, kurulmakta bulunan şirketle ilgili olarak, şirket hesabına alınan malların bedelleri ile şirketin kurulmasında hizmeti geçenlere tanınan menfaatler şirket sözleşmesine yazılır. (2) 128 inci madde hükmü saklıdır. MADDE 583- (1) Şirket sözleşmesinde esas sermaye paylarının itibarî değerleri en az yirmibeş Türk Lirası olarak belirlenebilir. Şirketin durumunun iyileştirilmesi amacıyla bu değerin altına inilebilir. (2) Esas sermaye paylarının itibarî değerleri farklı olabilir. Ancak, esas sermaye paylarının değerlerinin yirmibeş Türk Lirası veya bunun katları olması şarttır. Bir esas sermaye payının vereceği oyun, 618 inci madde uyarınca itibarî değere göre hesaplanması, esas sermaye payının bölünmesi değildir. Aynı hüküm bir hakkın veya yükümlülüğün itibarî değere göre belirlendiği durumlar için de geçerlidir. (3) Bir ortak birden fazla esas sermaye payına sahip olabilir. (4) Esas sermaye payları itibarî değerden veya bu değeri aşan bir bedelle çıkarılabilir. (5) Esas sermaye payının bedeli şirket sözleşmesinde öngörüldüğü şekilde, nakit veya ayın olarak veya bir alacağın takası yoluyla yahut sermaye artırımında olduğu gibi, serbestçe kullanılabilecek özkaynakların esas sermayeye dönüştürülmesi yoluyla ödenir. MADDE 584- (1) Şirket sözleşmesinde intifa senetlerinin çıkarılması öngörülebilir; bu konuda anonim şirketlere ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır. MADDE 585- (1) Şirket, kanuna uygun olarak düzenlenen şirket sözleşmesinde, kurucuların limited şirket kurma iradelerini açıklayıp, sermayenin tamamını şartsız taahhüt etmeleri ve nakit kısmı hemen ve tamamen ödemeleriyle kurulur. 588 inci maddenin birinci fıkrası saklıdır. MADDE 586- (1) Şirket sözleşmesinin 575 inci maddede öngörüldüğü şekilde düzenlenmesinden sonra, tescil için, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline başvurulur. (2) Başvuru, müdürlerin tümü tarafından imzalanır. Başvuruya aşağıdaki belgeler eklenir: a) Şirket sözleşmesinin onaylanmış bir örneği. b) Ekleri ile birlikte 349 uncu maddeye göre düzenlenmiş kurucular beyanı ve Bakanlıkça istenilmesi hâlinde 351 inci madde uyarınca hazırlanmış işlem denetçisi raporu. 49 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan c) Yerleşim yerleri de gösterilerek şirketi temsile yetkili kişileri ve denetçinin seçimini gösterir belge. (3) Dilekçede şu kayıtlar yer alır: a) Bütün ortakların adları ve soyadları veya unvanları, yerleşim yerleri, vatandaşlıkları. b) Her ortağın üstlendiği esas sermaye payı ve ödediği toplam tutar. c) İster ortak ister üçüncü kişi olsun, müdürlerin adları ve soyadları veya unvanları. d) Şirketin ne suretle temsil edileceği. MADDE 587- (1) Şirket sözleşmesinin tamamı, kurucuların imzalarının noterce onaylanmasını izleyen otuz gün içinde, şirketin merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan olunur. MADDE 588- (1) Şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. b.2.3. Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit Şirket Ticaret unvanı sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde, sırasıyla yönetim kurulu başkan ve üyelerinin; müdürlerin ve yöneticilerin adları ile soyadları gösterilir. Tüm bu bilgiler şirketin internet sitesinde de yayımlanır. Adi veya sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin ticaret unvanı, komandite ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içerir. Bu şirketlerin ticaret unvanlarında komanditer ortakların adları ve soyadları veya ticaret unvanları bulunamaz. Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket, sermayesi paylara bölünen ve ortaklarından bir veya birkaçı şirket alacaklılarına karşı bir kollektif şirket ortağı, diğerleri bir anonim şirket pay sahibi gibi sorumlu olan şirkettir. Sermaye, paylara bölünmeksizin sermayesi sadece birden çok komanditerin sermayeye katılma oranlarını göstermek amacıyla kısımlara ayrılmış bulunuyorsa komandit şirket hükümleri uygulanır (TTK, mad. 564-1). Komanditelerin birbirleriyle, komanditerlerin tümüyle ve üçüncü kişilerle hukuki ilişkileri, özellikle şirketin yönetimine ve temsiline ilişkin görev ve yetkileri, şirketten ayrılmaları, komandit şirketlerdeki hükümlere tabidir (TTK, mad.565-1). Birinci fıkrada gösterilen hususların dışında, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça anonim şirket hükümleri uygulanır (TTK, mad.565-2). MADDE 566- (1) Esas sözleşme yazılı şekilde düzenlenir, kurucularla komandite ortakların tümü tarafından imzalanır; imzaların noterce onaylanması gerekir. (2) İzin alınmasına ilişkin 333 üncü madde uygulanmaz. MADDE 567- (1) Esas sözleşme, ikinci fıkrasının (f) bendi hariç olmak üzere 339 uncu maddede yer alan tüm kayıtları içermelidir. MADDE 568- (1) Esas sözleşmeyi imzalayanlarla şirkete paradan başka sermaye koyanların tümü kurucu sayılır. (2) Kurucular beş kişiden az olamaz. Kuruculardan en az birinin komandite olması şarttır. Kurucu sıfatını haiz olan komanditerlerin sahip oldukları payların her birinin tutarının esas sözleşmeye yazılması gerekir. MADDE 569- (1) Kuruluşa, anonim şirketlerin kuruluşuna ilişkin hükümler uygulanır. MADDE 570- (1) Anonim şirketlerin yönetim kurulunun görevleriyle sorumluluklarına ilişkin hükümleri, yönetici olan komandite ortaklar hakkında da geçerlidir. MADDE 571- (1) Şirketi yönetmek ve temsil etmekle görevli olan komandite ortaklar, kollektif şirketin yönetimine ve temsiline görevli ortaklar için kanunda belirlenen hâllerde ve öngörülen şartlar uyarınca görevden alınabilirler. Görevden alma kararının tescili ile, görevden alınan ortağın şirketin bu tarihten sonra doğacak borçlarından dolayı kişisel sorumlulukları sona erer. MADDE 572- (1) Komandite ortak diğer komanditelerin ve genel kurulun izni olmaksızın şirketin işletme konusuna giren bir iş yapamayacağı gibi bu tür ticaretle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırlandırılmamış ortak sıfatıyla da katılamaz. (2) Bu madde hükmüne aykırı hareket eden komandite ortak hakkında kollektif şirkete ilişkin hükümler uygulanır. 3. Kooperatifler Ortaklarının belirli ekonomik faydalarını ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını, karşılıklı yardım ve dayanışma ve kefalet suretiyle sağlamayı amaçlayan, gerçek ve tüzel kişilerle Dernek ve Vakıflarında ortak olabildiği, ortak sayısı ve sermayesi değişebilen bir ortaklıktır. Kâr amacına yönelik diğer şirketlerden, "az harcama, ucuza edinme, karşılıklı destek olma" düşüncelerine dayanmasıyla ciddi farlılık göstermektedir. Özellikle ülkemizde yapılanma alanında çok geniş bir yeri olduğu da bilinmektedir. Bu niteliği ile uzman ellerde, etkin kontrolü ve yönlendirilmesi 50 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan gereken bir konudur. En az yedi kurucu ortak olması gerekir, her üyenin eşit oy hakkı vardır. Kooperatif en yetkili organı Genel Kurul yani ortaklar kurulu, Genel kurul Yönetim Kurulu ile Denetçileri seçer. Denetim kurulu her yıl yönetim kurulunun faaliyetlerini inceleyerek genel kurul ibra eder. II. Kamu İşletmeleri Kamu teşebbüsü; sermayesinin tamamına veya yarısından fazlasına sahip olarak veya diğer yollarla, devletin ve/veya diğer kamu tüzel kişilerinin yönetimine, yönetim organları vasıtasıyla hâkim olduğu teşebbüs olarak tanımlanabilir. Kamu işletmeleri genel olarak aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir: 1. Katma Bütçeli İşletmeler: Giderleri özel gelirleri ile karşılanan ve genel bütçe dışında yürütülen kamu kuruluşlarına katma bütçeli işletmeler denir. Devlet Üretme Çiftlikleri, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri gibi. Döner Sermayeli İşletmeler: Genel bütçeye bağlı dairelerin Bütçe Kanunu ile verilen ödeneklerle kurdukları işletmeler olup tüzel kişilikleri yoktur. Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler, Maliye Bakanlığına bağlı Darphane ve Damga Matbaası gibi. Tüzel kişi-hükmi şahıs; gerçekte kişilik sahibi olmayan ancak varsayım olarak kişilik sahibi olduğu kabul edilen kişi veya mal topluluklarıdır. Tüzel kişilik; örgütlenme unsuru, örgütlenmiş araçlar topluluğu, ortak amaç ve devletin tanıması gibi dört unsurdan oluşur. “Döner Sermaye”, kamu maliyesi alanında belirli ve sürekli bir amacın elde edilmesi için genel veya katma bütçeden bir miktar paranın, azaltılmamak şartı ile kuruluşa veya bu kuruluşla ilgili işletmelere verilmesidir. 2. Mahalli İdare -Yerel Yönetim- İşletmeleri: İl özel idareleri, belediyeler ve köy idareleri olarak ifade edilen mahalli idarelerin; kamu ve belediye hizmetlerini görebilmeleri ve bazı kamu mallarını işletilerek gelir sağlanması için kurulan işletmelerdir. 3. Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT’ler): Ülkemizde kamu iktisadi teşebbüsleri son olarak 1983 yılında 60 sayılı KHK ve 2929 sayılı kanunla uyumlu olarak KİT’ler İktisadi Devlet Teşekkülleri (İDT) ve Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK) olarak iki ana grupta düzenlenmiştir. Temelde tüm KİT sistemi bunlar ile her iki gruba bağlı müesseseler, bağlı ortaklıklar ve iştiraklerinden oluşmaktadır. KİT’ler; ekonomik faaliyette bulunmak üzere devlet veya başka bir kamu kuruluşu tarafından yalnız veya ortaklık yolu ile oluşturulan, sermayesinin tamamı veya çoğunluğu devlet veya diğer kamu kuruluşlarına ait bulunan, doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde devlet tarafından kontrol edilen ve ürettikleri mal ve hizmetlerden faydalanabilmek için karşılık ödenmesi gereken iktisadi işletmelerdir. KİT lerin bir kısmı mümkün olduğu ölçüde fırsat eşitliğine, tam rekabet şartlarına ve özel hukuk kurallarına göre faaliyette bulunmak ve böylece özel sektör girişimciliğine öncülük ve yol göstericilik görevini yerine getirmek üzere kurulmuşlardır. 1. İktisadi Devlet Teşekkülleri (İDT’ler): Sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kanunla kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. T.C. Ziraat Bankası, ÇAYKUR, Devlet Malzeme Ofisi gibi. Bunlara ve Kamu İktisadi Kuruluşlarına bağlı müesseseler, bağlı ortaklıklar ve iştirakler vardır. Bunlar şöyle tanımlanır: •Müessese; sermayesinin tamamı bir iktisadi devlet teşekkülüne veya kamu iktisadi kuruluşuna ait olup, ona bağlı işletme veya işletmeler topluluğudur. •Bağlı Ortaklık; sermayesinin yüzde ellisinden fazlası iktisadi devlet teşekkülüne veya kamu iktisadi kuruluşuna ait olan işletme veya işletmeler topluluğundan oluşan anonim şirketlerdir. •İştirak; İktisadi devlet teşekküllerinin veya kamu iktisadi kuruluşlarının veya bağlı ortaklıklarının, sermayelerinin en az yüzde onbeşine, en çok yüzde ellisine sahip bulundukları anonim şirketlerdir. 2. Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK’ler): Sermayesinin tamamı devlete ait olan ve tekel niteliğindeki mallar ile temel mal ve hizmet üretmek ve pazarlamak üzere kanunla kurulan, kamu hizmeti niteliği ağır basan kamu iktisadi teşebbüsleridir. T.C. Devlet Demiryolları Gn. Md., Devlet Hava Meydanları İşletmeleri Gn. Md., T.C. Posta İşletmeleri Gn. Md. Kamu İktisadi Teşebbüslerinin özelleştirilmesi, Karma ekonomi sistemi içinde devletin üretim faktörlerini özel sektöre devrettiği, özel sektörün ağırlığının ve rolünün arttığı bir devlet siyaseti uzun yıllardır uygulanmaktadır. Bu nedenle de devletin elinde bulunan işletmeler özelleştirilmeye çalışılmakta, son yıllarda önemli adımlar atılmış, hantal, sürekli zarar eden, kötü yönetilen ve siyasi baskılar sonucu fazla işgören istihdam edildiği bir yapıdan kurtarılmak için çaba gösterilmektedir. 51 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan Karma ekonomik sistem ülkemizde 1929 Dünya Büyük ekonomik buhranından sonra 1950 yılanda çok partili demokratik sisteme geçilene kadar uygulanmış, 1950–1980 yıllarında serbest piyasa sistemine geçiş ve 1980 sorası bu sürecin hızlandığı görülmektedir. Özelleştirmeyi, genel olarak kamu iktisadi teşebbüslerinin özel sektöre devredilmesi şeklinde tanımlamak mümkündür. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kamu iktisadi girişimlerinin verimli çalışamadıkları, bundan dolayı da devletin bütçesine yük oldukları, dolayısıyla bunların özel sektöre satılması gerektiği görüşü 1980'li yıllarda genel kabul görmeye başlamıştır. Özelleştirmede temel amaç özel sektörün bu işletmeleri daha düşük maliyetle ve daha verimli yöneteceği düşüncesidir. Dünyadaki güdümlü, planlı ekonomilerin iflas edip, serbest pazar ekonomilerine geçmek için çaba göstermeleri bu durumu destekleyen ikinci bir olgudur. Özelleştirmenin bir amaç değil, devletin ekonomideki payının azaltılması amacına yönelik bir araç niteliğinde olduğu söylenebilir. Özelleştirmeyle daha önce kamu sektörü tarafından üretilen mal ve hizmetlerin özel sektör tarafından üretilmesini sağlayarak, devletin ekonomideki payının azaltılması hedefi güdülür. Türkiye sürekli gelişen, büyüyün ve hızlı kalkınan ülkelerinden biri olarak bulunduğu bölgenin özellikleri, artan nüfusu ve ekonomik dinamizmi ile kalkınmış ülkeler arasına girmek için yoğun çaba göstermektedir. 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Avrupa Gümrük Birliğine girilmesi ve Kopenhag kriterleri ile Türkiye”nin AB üyeliği süreci hızla işlemekte ve bu süreçte gümrük duvarları kalkmakta ve işletmelerimiz Batı’daki rakipleriyle yüz yüze gelmektedir. Bu rekabette en önemli unsur ise iyi yetişmiş insan gücü ve kalkınma da daha fazla işletme, iyi yetişmiş mühendisler, meslek ara elamanları, işletmeciler, pazarlamacılar, iktisatçılar vb. demektir. III. Yabancı Sermayeli İşletmeler Dış ülkelerin müteşebbislerinin girdikleri ülkede özel veya kamu işletmeleri ile işbirliği yaparak kurdukları işletmelerdir. Dışarıda yerleşik kişi ve kuruluşların Türkiye'de şirket kurmak veya mevcut kurulu bulunan bir şirkete iştirak etmek suretiyle ticari ve sınaî yatırım yapmaları, 6224 sayılı yabancı sermayeyi teşvik kanunu ve bu kanuna istinaden çıkarılan yabancı sermaye çerçeve kararı ile bu karar kapsamında yayınlanan tebliğler bağlı olarak gerekli izin ve şartları yerine getirmekle mümkündür. Bir ülkeye yabancı sermaye girişi üç ana amaca bağlı olarak gerçekleşmektedir: 1. Üretim amaçlı sınaî yatırım yapmak, 2. İthalat-ihracat, iç ticaret ve her tür mühendislik, müşavirlik ve organizasyon faaliyetleri ifa etmek. 3. Patent, teknik bilgisi, lisans anlaşması gibi kullanma hakkını sağlamak. Dışarıda yerleşik kişi ve kuruluşların Türkiye'de sınaî yatırım yapmaları veya ticari işlerde ve mühendislik-müşavirlik hizmetlerinde faaliyette bulunabilmeleri için iki nev'i sermaye şirketi olan Anonim ve Limitet şirketlerden birini tercih etmeleri gerekmektedir. Kurulu bir şirkete iştirak etmek suretiyle portföy yatırımı yapmak için de aynı şart geçerlidir. Söz konusu şirketlerin Türk uyruğuna bağlı olarak yabancı sermaye mevzuatı ve Türk ticaret kanunu hükümleri çerçevesinde kurulmaları gerekmektedir. Yabancı sermayeli şirketlerin Anonim veya Limitet şirket olmalarındaki amaç; bu şirketlerin tüm kuruluş ve değişiklik işlemlerinin devletin iznine bağlı olması; kamu otoritesinin denetim ve gözetiminde bulunması, ayrıca; sermayenin muayyen ve paylara bölünmüş olmasıdır. 2. Ekonomik Yapı Ve Faaliyet Konularına Göre Gruplandırılması İşletmelerin ekonomik yapı bakımından; mal üreten, hizmet üreten ve pazarlama işletmeleri olarak üç ana grupta sınıflandırılır. 1. Mal Üreten İşletmeler. Fiziksel mal üretmek için tarım, sanayi ve inşaat sektöründe faaliyet gösteren küçük, orta ve büyük tüm işletmelerdir. Bunlar kendi içerisinde; dayanıklı mal üreten; uzun süre kullanılabilen makine, televizyon, buzdolabı, elbise, mobilya, vb. gibi ürünler dayanıklı mal olarak kabul edilen ürünleri üreten işletmeler ve dayanıksız mal üretenler ise; yiyecek, içecek, kibrit, vb gibi dayanıksız ve kısa sürede tüketilecek mal sayılan ürünler üreten işletmeler olarak sınıflandırılabilir. 2. Hizmet Üreten İşletmeleri. Bu işletmeler direk olarak hizmet üretimi ve satışı ile iştigal eden; sağlık, eğitim, ulaştırma, finans, turizm ve müşavirlik hizmetleri sunan işletmelerdir. 3. Pazarlama İşletmeleri. Genelde ticaret sektöründe faaliyet gösteren, toptancılık, yarı toptancılık ve perakendecilik yapan ve üretici işletmelerin ürünleri üzerinde fayda oluşturarak, bunları tüketicilere ulaştırarak sonuçta ticari hizmetler sunan işletmelerdir. 52 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan Bu sınıflandırmayı bazı yazarlar; (1)Tarım İşletmeleri, (2)Sanayi İşletmeleri ve (3)Hizmet İşletmeleri olarak üç grupta toplarlar. Ayrıca işletmeler bu açıdan global standartlara göre yedi ana grupta toplanabilmektedir; (1)Tarım, orman, avcılık ve balıkçılık işletmeleri, (2)Madencilik işletmeleri, (3)İmalat sanayi işletmeleri, (4)Yapı işletmeleri, (5)Ticaret işletmeleri, (6)Taşıma ve depolama işletmeleri, (7)Hizmet işletmeleri, Diğer taraftan işletmeler uğraşı alanlarına göre çeşitli şekillerde gruplandırılmaktadır. İşletmenin faaliyet konuları veya hangi faaliyet dalında mal ve hizmet ürettikleri onların gruplandırılması da önemli bir karinedir. Bu bakımdan üç ana sektör olan; tarım, sanayi ve hizmet alanında faaliyet gösteren işletmeler olarak sınıflanabildiği gibi aşağıdaki haliyle de gruplamak mümkündür: 1. Tarımla uğraşan işletmeler 2. Sanayi ile uğraşan işletmeler 3. İnşaat sanayi ile uğraşan işletmeler 4. Ticaretle uğraşan işletmeler 5. Ulaştırma ve haberleşme ile uğraşan işletmeler 6. Serbest meslek ve hizmet işletmeleri 3. Sermaye Mülkiyetine Göre İşletmeler Üretim araçlarının mülkiyetine yani, sermayenin kime ait olduğuna göre işletmeler kamu, özel, karma ve yabancı sermayeli işletmeleri olarak dört gruba ayrılır: 1. Özel Sektör İşletmeleri. Sermayenin tamamı veya büyük bölümü özel sektöre ait olan işletmelerdir. 2. Kamu Sektörü İşletmeleri. Sermayenin tamamı veya çoğunluğu kamu tüzel kişiliğine ait işletmelerdir. Kamu işletmeleri devlete, özel idarelere veya belediyelere ait olabilir. Kamu işletmeleri konusu hukuki yapılarına göre işletmeler bölümünde ayrıntılı incelenecektir. 3. Karma İşletmeler. Özel ve kamu tüzel kişilerinin birlikte kurdukları işletmelerdir. Karma işletmeler mülkiyetinin bir kısmı devlete bir kısmının da şahıs veya şahıslara ait olan işletmelerdir. 4. Yabancı Sermayeli İşletmeler. Dış ülkelerin müteşebbislerinin girdikleri ülkede özel veya kamu işletmeleri ile işbirliği yaparak kurdukları işletmelerdir. Yabancı sermayeli işletmeleri konusu hukuki yapılarına göre işletmeler bölümünde ayrıntılı incelenecektir. 4. Müşterilerin Çeşidine ve Riske Katlanmalarına Göre İşletmeler Alıcıların –Tüketici- yani müşterilerin çeşidine göre işletmeleri, Endüstriyel müşteriler için mal ve hizmet üreten işletmeler ve en son yani nihai alıcılar için mal ve hizmet üreten işletmeler olarak iki grupta toplanabilir. Bir işletme ayakkabı sanayinde kullanılan makineleri üretip satıyorsa, müşterileri ayakkabı üreticileri olacaktır. Ayakkabı imalatçılarının müşterileri ise en son alıcılar yani tüketicilerdir. Endüstri yani sanayi, ürünü üretenlerin müşterileri ile tüketim ürünü üretenlerin hitap ettikleri kitleler farklı olduğu için pazarlama faaliyetleri de farklı olacaktır. Riske katlanma derecelerine göre işletmeler de ikiye ayrılır: 1-Riske katlanan işletmeler: Üretim veya pazarlama faaliyetleri yürüten ve bu faaliyet sonrası ortaya çıkan riskleri üstlenen işletmeleri ifade eder. 2-Riske katlanmayan işletmeler: Komisyoncular gibi faaliyetleri esnasında alıcı ile satıcıyı karşılaştıran ve işlem sonrasında belirli oranda komisyon almayı hak eden işletmeleri ifade eder. 5. Büyüklüklerine Göre İşletmeler Büyüklük açısından işletmeleri iki ayrı kategoride sınıflandırmak mümkündür. İlk sınıflandırma; cüce işletmeler, küçük işletmeler, orta büyüklükteki işletmeler, büyük işletmeler ve dev işletmeler olarak beşe ayırmak mümkündür. İkinci sınıflandırmada ise Türkiye’de daha çok küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ =Küçük ve Orta Boy İşletmeleri) ve büyük işletmeler olarak ikiye ayrılarak incelendiği görülür. Biz burada daha genel olan ilk ayırımda yer alan işletmeleri ele alıp inceleyeceğiz. 1. Cüce -Yarım- İşletmeler: Bir tek çalışanı bile tam gün çalıştıramayacak kadar küçük işletmelere cüce işletme veya yarım işletme adı verilir. Bu tür işletmeler çok küçük olmalarına rağmen, ekonomik hayatta varlıklarını sürdürmektedirler. Mesela, 50 haneden oluşan bir köydeki berber dükkânı, bakkal dükkânı ve kasap gibi iş yerleri yalnız haftanın belirli günlerinde çalıştığı için yarım işletme sayılır. Cüce işletmenin geliri, bir aileyi geçindirecek kadar olmadığı için, bu işletmenin sahibi, boş zamanlarını başka işlerde çalışarak değerlendirir. Küçük yerleşim 53 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan yerlerinde ayakkabı boyacılığı, terzilik, nalbantlık, maçlarda çiklet, tatlı, çekirdek satıcılığı ve benzeri uğraşlar, cüce işletme örnekleridir. 2. Küçük İşletmeler: Genel olarak, işletmede çalışan eleman sayısı, 1'den 6'ya kadar olan işletmeler, küçük işletme olarak görülmektedir. Bağımsız ve kişisel emek, eğitim, tecrübe, etik mesleki uygulamalar barındıran küçük işletme modeli, ülke kalkınmasında önemli bir işletme tipidir. Küçük işletmelerde sahibinin eşi, çocukları, ücretsiz olarak üretime yardımcı olurlar ve işletme sahibinin evi veya evinin bir kısmı işyeri olarak kullanılır, işyerinde çalışmanın belirli bir süresi bulunmaz ve çoğu kez 8 saatin üzerinde çalışılır. Küçük işletmeler zamanla sermayelerini artırarak orta büyüklükteki işletmelere ve oradan da büyük işletmelere doğru bir seyir izleyebilmektedir. Sanayileşme ile birlikte, işletmelerin büyümesi akımına rağmen, günümüzde hemen her ülkede bir veya birkaç kişinin çalıştığı küçük işletme türünün çokluğu, ekonomik hayatta küçük işletmelerin varlığına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Günümüz gelişmiş devletlerin sanayileşmelerinde bu tür işletmelerin büyük yeri vardır. 3. Orta Büyüklükteki İşletmeler: Orta büyüklükte işletmeler genellikle 6–50 arasında elemanın çalıştığı çoğu kez, limitet şirket şekline bürünmüş aile şirketleridir. Orta büyüklükteki işletmeler, çalışanlarına büyük önem verirler; onların sorunlarıyla yakından ilgilenirler; onlara daha candan davranırlar. Bunun karşılığında da çalışanlar, işletmeye sahip çıkar, isteyerek çalışır, işletmenin faydasına olacak her türlü gayreti gösterirler. Orta büyüklükte işletmeler yoğun olarak dayanıklı ve dayanıksız tüketim ürünlerinin üretildiği endüstri dallarında tüketicilerin zevklerini göz önüne alarak, onların özel isteklerini karşılayarak, büyük işletmelere oranla, daha başarılı olmaktadırlar. Orta büyüklükteki işletmeler, kaliteli mal ve hizmet üretme konusunda daha başarılı olabildikleri için, özellikle ihracat alanında özel bir yere sahiptirler. İsviçre ve Japonya çok güçlü rakiplerine karşı genellikle orta büyüklükteki işletmeler ile dünya pazarlarında başarılı olmuşlardır. Orta büyüklükteki işletmeler, fiyattan çok kaliteye önem veren tüketicilerin özel istek ve eğilimlerine de karşılık verebilmektedirler. Genellikle küçük diziler şeklinde üretimde bulunarak, ürettikleri ürünlerin türünü sıkça değiştirirler. Yönetim organları sade olduğu için, çok hızlı karar alarak, değişen sosyo-ekonomik şartlara kolayca uyum sağlayabilirler. 4. Büyük İşletmeler: Çalışanların sayıları 50'den 2000 kadar olan ve genellikle anonim şirket şeklinde organize olan işletmelere büyük işletme denilir. Büyük işletmelerin çoğunlukla anonim şirket şeklinde organize olmalarından dolayı sermaye pazarlarıyla; hisse senetlerinin alınıp satılmasıyla ilgili olarak büyük ilişkileri vardır. Büyük işletmelerin sanayileşme olarak da ifade edilen endüstrileşmeyle büyük ilişkisi var ve sanayileşme geliştikçe büyük işletmelerin sayısı da artmaktadır. Sanayileşmenin, büyüme ve gelişmenin temelinde büyük işletmelerin yatırımları, üretimleri ve pazarlamaları vardır. Günümüz artan hızlı teknolojik gelişimin temelinde; AR-GE’ye yaptıkları yatırımlar sayesinde büyük işletmelerin önemli bir payı bulunmaktadır. 5. Dev İşletmeler: Çalıştırdıkları eleman sayısı 2000'den fazla olan büyük işletmelere, bazı kaynaklarda dev işletmeler adı verilmektedir. Bunlara dev işletme denilme nedeni, sadece çalışanların sayısı değil, bununla beraber üretim güçleri, pazar büyüklükleri, rekabet güçleri, sermaye büyüklükleri, dünyaca tanınmış olmaları ve sahiplerinin veya hissedarlarının çok sayıda kişiden oluşmasıdır. Dev işletmeler, genellikle çokuluslu işletmeler olarak; IBM, FORD, GENERAL MOTOR, STFA VARYAP gibi dünya çapında faaliyet gösterirler. Dev işletmeler tarafsız bir dünya görüşü siyaseti izlemeye ve her türlü AR-GE’ye önem vererek, başka işletmelerin yapamayacağı büyüklükteki; harp nakliye uçakları, gemiler, elektrik santralleri, barajlar, asma köprüler gibi yatırımlara girişirler ve iş yaparlar. Dev işletmelerde çalışanlar arasında yakınlık, işbirliği ve yardımlaşma duyguları, diğer işletmelerin çalışanlarına oranla zayıftır. Bazı bölgelerde dev sanayi işletmelerinin yoğun olarak bulunması oralarda bir sanayi işçisi sınıfının gelişmesine neden olmuş ve çalışanlar dayanışma içinde hak arama ve koruma faaliyetleri işletme ile çalışanlar arasındaki iyi ilişkileri zayıflatarak, grev ve lokavt gibi çatışmalara yol açabilmektedir. Büyüklüklerine göre işletmeleri ikinci bir sınıflandırma aşağıdaki gibi yapılmaktadır: 1. KOBİ (Küçük ve Orta Boy İşletmeler) 54 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan 2. Büyük İşletmeler Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) lerin ortak bir tanım ve ölçüt bulunmamaktadır. Ülkeden ülkeye değişmesinin yanı sıra, aynı ülkede farklı iş kollarında, hatta aynı iş kolunda zaman içinde farklı ölçütler kullanıldığı görülmektedir. En çok kullanılan sayısal ölçüt çalışan işçi sayısıdır. Çeşitli ülkelerde 50’den az veya 10’dan az işçi çalıştıranlar küçük, bu düzeyleri aşıp da 100’den, 300’den hatta 500’den az işçi çalıştıranlar da orta ölçekli kabul edilebilmektedir. Bu karışıklığı bir ölçüde aşmak için de genellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler birlikte sınıflandırılmaktadır. Ortak bir KOBİ tanımı yapılmasında, hemen hemen tüm ülkelerde kullanılan ölçütlerin nicelik ve nitelik yönünden ayrımlar yapılmaktadır. Nicelik yönünden tanımlama ölçütleri; işçi sayısı, sermaye büyüklüğü, aktifler toplamı, kâr, enerji kullanımı, ciro (satış hâsılatı), makine parkı, kapasite yani üretim hacmi. Nitelik yönünden tanımlama ölçütleri ise girişimcinin işletmede fiilen çalışması, işbölümü ve uzmanlaşma düzeyi, sermayenin sınırlı oluşunun bir sonucu olarak finansal yetersizlik, yönetim tekniklerinin uygulanmasındaki yetersizlik. Genellikle benimsenen ölçüt işçi sayısı ve sermaye temeline dayanmaktadır. İkinci olarak en geçerli nicel yani sayısal ölçüt ise, işletmenin yıllık satış tutarı olmaktadır. Yukarıdaki hususları da göz önüne alarak KOBİ; “Yıllık 150 kişi ve altında işgören istihdam eden ve yıllık net satış hâsılatı veya mali bilânçosu 25.000. TL ‘yi aşmayan ve bu yönetmelikte mikro işletme, küçük işletme ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birim” şeklinde tanımlanabilir. Türkiye’de KOBİ’ leri desteklemek amacıyla 1990 yılanda kurulan ”Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB)”, Kuruluş Kanunu’nda 1–150; 51–150 ayırımı ile KOBİ’leri 1–150 işçi çalıştıran işletmeler olarak tanımlamakta; 150’den fazla işçi çalıştıranları büyük işletme saymaktadır. 6. Ulusal Kökenlerine Göre Gruplama Dünya ekonomisi açısından işletme türleri olarak da ifade edilen ulusal kökenlerine göre gruplandırmada işletmeleri; ulusal işletmeler ve global işletmeler olarak iki bölüme ayrılır. 1. Ulusal İşletmeler: Belirli bir ülke sınırları içinde kurulmuş ve sermayeleri o ülke vatandaşlarına veya kamuya ait olan işletmelerdir. Bu işletmelerin faaliyet alanı kurulu bulunduğu ülke sınırları içerisidir. 2. Global İşletmeler: Dünya çapında veya dünyanın büyük bir kısmında faaliyet gösteren ve dünyadaki başka işletmelere ortak olan dev işletmelerdir. Küresel işletmeler olarak da ifade edilen bu işletmeler nispeten daha düşük maliyetlerle bütün dünyayı tek bir unsurmuş gibi, kararlı bir şekilde hareket ederek aynı ürünü aynı yol ile her yerde satma faaliyetini yürütür. Bu işletmeler bir ülkeye teknoloji transferinde önemli bir araç ve ülkenin ekonomik ve sosyal gelişiminde önemli bir güç olarak özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için önemlidir. Global işletmeciliğin ve ticaretin kapsamı günümüzde sürekli gelişmektedir. İşletmelerin dış pazarlara yönelme nedenleri; satış ve kârlarını artırmak, dünya pazarlarından pay almak, iç pazara olan bağımlılığı azaltmak, pazar dalgalanmalarını dengede tutmak, fazla üretim kapasitesini satmak, rekabet gücünü artırmak, istihdam oluşturmak ve firmayı geleceğe hazırlamak gibi sıralanabilir. Global ticareti açıklayan temel teoriler geleneksel olarak; uzmanlaşma, mutlak üstünlük, karşılaştırmalı üstünlük ve rekabetçi üstünlük ilkelerine dayanır. İşletmeler bu ilkeler çerçevesinde kârlılıklarını artırmak için dış pazarlara yönelirler. Global işletmelere örnek; McDonalds ve Burger King, Ford ve General Motors, Shell ve BP, Coca Cola ve Pepsi ve Aroma, IBM ve Microsoft sayılabilir. Bu işletmelerin kontrol ettiği sermayenin girdiği ülkeler açısından üzerinde durulacak önemli bir husus; bu işletmenin ülke ekonomisini kontrollerine geçirmesi ve yanlış yönlendirilmesini engellemek olmalıdır. 7. İşletmeler Arası Anlaşmalara Göre Gruplama Tek başlarına veya birlikler kurarak çalışmalarına göre işletmeler ikiye ayrılır: 1. Tek Başına Çalışan İşletmeler Bazı işletmeler faaliyetlerinde başka işletmelerle birleşmeden varlıklarını devam ettirirler ve bunlar tek başına faaliyette bulunan işletmeler olarak ifade edilir. 2. Birliklerde Yer Alan İşletmeler 55 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan Ekonomik birleşme şeklinde oluşan işletmelerin çoğu tekelci sonuçlar doğuran işletme şekilleri içinde karteller, tröstler, vb. yer alır. Birlikler de yer alan işletmeler ekonomik birleşme olarak da isimlendirilen türler içinde; centilmen anlaşması yapan işletmeler, konsorsiyum-şirketler birliği- yapan işletmeler, karteller, tröstler, holdingler ve tam birleşmeler olarak altı grupta yer alırlar. Bunları kısa olarak şöyle açıklayabiliriz: 1. Centilmen Anlaşması Yapan İşletmeler. Aynı iş kolunda da faaliyet gösteren işletmeler arasında oluşan rekabeti ortadan kaldırmak veya rekabeti kendi işletmeleri lehine değiştirmek için, aralarında yazılı veya sözlü olarak süreli veya süresiz centilmenlik anlaşması yapan işletmelerdir. Bu anlaşmalar yalnızca centilmenlik anlayışına dayandığı, kanuni açıdan belirli bir müeyyide taşımadığı için kolayca bozulabilmektedir. 2. Konsorsiyum Yapan İşletmeler. Günümüz ekonomik şartlarının gereği olarak bazı iş ve projeleri işletmeler tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri için birlikte hareket etme ihtiyacı duyarlar. Konsorsiyum yani şirketler birliği sözcüğü, iki veya daha fazla işletmenin belirli bir projenin uygulanması konusunda yaptığı işbirliğini ifade eder. Konsorsiyumu kuran işletmeler, yasal bağımsızlıklarını kaybetmezler ve oluşturulan birlik hedefine ulaştıktan sonra sona erer. İşletmelerin konsorsiyuma yani şirketler birliğine gitmelerinin gayesi, tek başına yapamayacakları işleri birlikte yapmak, büyük riskleri birlikte paylaşmak veya belirli bir projeyi hidro elektrik santralleri, barajlar gibi birlikte gerçekleştirmek olabilir. Konsorsiyumlar, genel olarak, finansal amaçlı, üretim veya satış amaçlı olarak oluşur ve ortak hedefe ulaşıldığında sona ererler. 3. Karteller. Benzer mal ve hizmetleri üreten işletmelerin, bir pazar üzerinde tekel durumlarını korumak ve aralarındaki rekabetin olumsuz etkilerini azaltmak gayesiyle birleşmeleridir. Bu anlaşma sonucu anlaşma yapan işletmeler hukuki bağımsızlıklarını korurlar ve birleşmeleri geçicidir. Anlaşan işletmeler anlaştıkları konularda ortak, diğer alanlarda serbest hareket ederler. Kartelleri tröstlerden ayıran temel fark, bağımsızlıklarını kaybetmemeleri ve birleşmenin geçici nitelikte olmasıdır. Kartele giren işletmeler, ortak bir fiyat ve üretim siyasetini kabullenmek zorundadır. Fiyat karteli, satış-üretim karteli, bölge karteli, kota karteli, müşteri kartelleri gibi örnekleri vardır. Karteller tüketici aleyhine fiyatları yükseltir, verimli ve etkin olmayan işletmelerin yaşamasını sağlar ve ucuz ve kaliteli üretim usullerinin uygulanmasını önleyerek büyük zararlar verir. 4. Tröstler. Tröstlerin kurulma hedefi kartellerde olduğu gibi belirli bir ürünün pazarına hâkim olmak ve daha fazla kâr elde etmek için pazarı kontrolleri altına alabilen ve etkileyebilen dev ekonomik birleşmelerdir. Kartellerin tersine tröstlerde, işletmeler birleşme sonucu hukuki ve ekonomik bağımsızlıklarını kaybederler ve ayrıca farklı üretim dalı ve faaliyet alanlarında da kurulabilirler. İşletmeler daha çok kâr garantisini gördüklerinde dikey, yatay veya çapraz olarak tek bir yönetim altında birleşmek suretiyle ekonomik ve kanuni bağımsızlıklarını kaybederler. Bu tür birleşmelerin bulunduğu pazarda arz daralması oluştuğunda veya başka işletmelerin pazara giriş engeli oluştuğunda yasalarla engellenirler. 5. Holdingler. Holding, bir şirketin başka işletmelerin hisse senetlerinin büyük bir bölümüne yani en az %51 sahip olarak bu şirketlerin yönetim ve kontrolünü ele geçirmesiyle oluşan şirketler topluluğudur. Diğer şirketlerin yönetim ve kontrolünü ele geçiren şirkete ana diğerlerine de bağlı şirket denir. Ana şirket işletmelerin hisse senetlerini vb. alarak onların faaliyetlerini holding hedefine yöneltir, mal ve hizmet üretmek ve pazarlamaktan ziyade bağlı şirketlerin siyasetlerinin belirlenmesi, kontrol ve finansman ihtiyaçlarının karşılanması gibi faaliyetleri yürütür ve şemsiye görevi yapar. Holding şirketleri, üretim ve satış türü faaliyetlerde bulunmayan ve belli bir faaliyet alanları olan şirketlere iştirak eden ve genellikle böyle şirketlerin büyük ortağı durumunda olan anonim şirketlerdir. Holding şirketlerinin kuruluş ve var oluş nedenleri birden çok şirkete iştirak etmek ve bu şirketleri yönlendirmek/kontrol etmek olduğundan sermaye şirketleri sınıfında bulunur 6. Tam Birleşmeler. Ekonomik yapı içerisinde üstünlük sağlamak için büyük bir işletmenin bir veya daha fazla sayıda küçük işletmeyi satın alması tam birleşme olarak tanımlanır. İkinci Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları Uygulama Çalışmaları 1. Çevrenizde faaliyette bulunan bir işletmenin genel ve özel amaçlarını araştırarak bir rapor hazırlayınız. 2. Yaşadığınız yerde orta büyüklükte bir işletmenin çevre yapısını ve etkilerini inceleyerek bir rapor şeklinde hazırlayınız. 56 İ şletme Yönetimi -1 – İkinci Bölüm – Metin Arslan 3. Çevrenizde faaliyette olan bir işletmenin yerine getirdiği ve getirmediği sosyal sorumluluklarını araştırarak bir rapor haline getiriniz. 4. Çevrenizde faaliyette bulunan bir işletmenin hangi tür işletme olduğunu ve sınıflandırmada hangisine girdiğini araştırınız. 5. Çevrenizde konsorsiyum yaparak kurulan bir işletmeyi araştırarak bir tanıtım raporu hazırlayınız. Değerlendirme Soruları 57 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İŞLETMENİN ANALİZİ VE İŞLETMECİLİKTE TEMEL İLKELER Birinci bölümde; işletme ve ilgili kavramlar ile işletmenin tarihi gelişim süreci ve işletmenin diğer bilimlerle olan ilişkileri incelendi. İkinci bölümde; işletmenin amaçları, işletme ve çevre ilişkisi, işletmenin işlevleri ve işletme türleri incelendi. Bu bölümde; iş planı ve işletmenin analizi sistem yaklaşımı içinde ortaya konularak işletmenin maliyetleri, gelirleri ve riskleri ele alınacak, ikinci olarak işletmecilik de kullanılan; verimlilik, etkinlik, kârlılık, toplam kalite ve toplumsallık ilkeleri gibi temel ilkeleri incelenecektir. 1. İŞ PLANI VE İŞLETMENİN ANALİZİ 1.1. İş Planı Plan, karar verme gibi geleceğe yönelik olmasından dolayı benzer, fakat kararla aynı şey değildir. Plan ile karar arasındaki temel fark planın daha ayrıntılı olması ve ilmi nitelik taşımasıdır. Planlar kararların toplamından oluşur ve dolayısıyla karardan daha geniştir. Plan farklı şekillerde aşağıdaki gibi tanımlanabilir: Plan: Bir kurgu olarak tutulacak yol ve davranış şekli demektir. Plan: Belirli amaçlara ulaşmak için önceden alınan tedbirler olarak yapılacak işlerin önceden tek tek belirlendiği bir taslaktır. Plan: Gelecekteki organizasyon performansı için amaçların belirlenmesi ve bu amaçlara ulaşılması için gerekli görevlerin ve kaynakların kullanımının kararlaştırılması faaliyetidir. Plan yapmanı temel amacı; faaliyetleri koordine etme, yöneticilerin önlerini görmelerini sağlama, kaynakların israfını önleme ve kontrol faaliyetlerinde standartları önceden belirlemek için yapılır. Planlama, bir amaca ulaşmak için en iyi hareket şeklini seçme ve geliştirme niteliği taşıyan bilinçli bir süreç olmasından zihinsel bir faaliyettir. Planlama sırasında yönetici, ne yapılması gerekliğini, kimin yapacağını, nasıl ve ne zaman yapacaklarını düşünmek zorundadır. Planlama geçmişteki olayları ve gelecekteki fırsatları ve tehditleri, organizasyonun güçlü ve zayıf yönlerini düşünmeyi ve arzulanan durumları ve bu durumları gerçekleştirmek için izlenecek yolları kararlaştırmayı kapsar. Planlamanın özü gelecekteki fırsatları ve tehditleri görmek; bu fırsatlardan faydalanmak ve tehditlerle mücadele etmektir. Planlama sürekli bir faaliyet olmasından, yöneticiler gelecekteki fırsatları ve tehditleri ele alacak yöntemler geliştirebilirler. Plan ile ne yapılacaktır, kim yapacaktır, ne zaman yapılacaktır, nasıl yapılacaktır, hangi kaynaklar kullanılacaktır ve neden yapılacaktır gibi temel sorulara cevap bulunur. Müteşebbisler işlerini etkili ve verimli yürütebilmek için iş planı hazırlarlar. İş planı ile işin kurulacağı güne kadar hazırlanan kapsamın ortaya çıkarılması için birçok aktivite sıralı ve önceden belirlenen niteliklerde gerçekleştirilir. İş planı girişimciler için yol gösterici bir rehberdir. Kişileri iş kurmaya yönelten nedenler; işini kaybetmesi, iş fırsatının yakalanması, hayat tarzını değiştirme ihtiyacı, daha fazla para kazanma isteği, artık başkası hesabına çalışmama isteği, çevresine faydalı olma isteği, başka fırsatların yokluğu, bir hobiyi işe dönüştürmek gibi sıralanabilir. Farklı iş planı tanımları aşağıda verilmektedir: İş planı: Kuruluşun gelecekteki darboğazları ve bunları aşma yollarını “önceden” analiz edilmesine yardımcı olmakla birlikte, aynı zamanda da kuruluş için en temel kontrol aracı özelliğini taşır. İş planı: İşletmenin başarılı olabilmesi için veya ekonomik bakımdan varlığını koruyabilmesi için neler yapılması gerektiğine karar verme sürecinin, en önemli başlangıcıdır. İş planı: Şu an yapılmakta olunan veya yapılması planlanan bir işin, geleceğini çizen ve yöneticilere rehberlik eden bir yol haritasıdır. İş planının temel amacı, belirlenen amaçlara ulaşabilmek için iş kuran girişimcilerin, iş kurma sürecinde hangi hedefler için neleri nasıl ve ne zaman ve hangi kaynaklarla yapacağını belirlemesidir. Girişimciler, iş ile ilgili belirsizlikleri ortadan kaldırmak, belirlenen amaçlara odaklaşmak, koordinasyonu kolaylaştırmak, etkinliği artırmak ve kontrol standartları belirlemek için iş planı hazırlarlar. İş planının gerekliliği; bu planın temelde bir rehber ve bir yol haritası olmasından kaynaklanıyor. İş planı iş kurmadan evvel gerekli araştırma ve planlama çalışmasını sağlayan bir araç özelliğini taşır. Aynı zamanda iş planı son derece kullanışla bir yönetim ve kontrol aracı olma özelliğini gösterir. İş planının içeriğinde; girişimcinin özellikleri ve hedefleri, kurulacak işin temel nitelikleri, yasal yapısı ve ortakların durumu, hedeflediği piyasanın özellikleri, pazarlama çalışmaları, üretim süreçleri, 58 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan işletmenin teknik sistemleri, yönetim sistemi, üretim ve satış planları ile işletme kârlılığını gösteren dosyalar bulunur. İş kurma sürecinde temel adımlar; motivasyona sahip olmak, iyi bir iş fikri belirlemek, çalışma programı hazırlamak, iş fikrinin ön değerleme ve yapılabilirliliğini araştırmak ve iş planını hazırlayarak işi kurmak olarak sıralanabilir. İşin kurulması için gerekli tüm faaliyetlerin sıralandığı, hangi hedeflere ulaşılacağı ve neleri nasıl ve ne zaman yapılacağını içeren bir çalışma olan iş planı rehberi aşağıda sıralanan adımları açıklar: 1. İş kurma nedeni ve kişisel hedefler. 2. İş fikrinin tanımı ve işletmenin ticari unvanı ile yasal statüsü. 3. İş ile ilgili kısa, orta ve uzun vadeli hedefler. 4. Hedeflenilen müşteri grubunun tanımlanması. 5. Müşteri gruplarının büyüklüğü, belirlenen pazardaki rakiplerin kimler olduğu ve durumları. 6. Rakiplerin üstün ve zayıf olan yanları. 7. Müşterilerin ürün satın alma sıklığı ve ne zaman ve nerede ürün satın alacağı. 8. Ürünü müşteriye ulaştırana kadar gerekli olan aşamalar. 9. Ürün sunum aşamalarını dikkate alarak, girdilerin nerelerden temin edileceği. 10. İş yerinde kurulması gereken tesisat ve donanım. 11. Ürünün üretilmesinde gerekli makine ve ekipmanlar. 12. İş yerinin kuruluş yerini seçme nedenleri. 13. İş yerinin kuruluş veya satın alma bedeli veya kira bedeli. 14. Üretim sürecinde istihdam edilecek iş gücü 15. Yatırım ihtiyacının ne kadar olacağı. 16. Marka veya patent ile ürünün pazarda tanıtım ve reklâm için nasıl bir plan yapıldı. 17. Yıllık işletme giderlerinin hesabı. 18. Toplam satış gelirlerinden işletme giderlerinin düşülerek brüt kârın hesabı. 19. Brüt kârdan ödenen vergileri çıkartarak net kârın hesabı. 20. Elde edilen net kârın yapılan toplam yatırım ile kıyaslanması. 21. İş kurma ile ilgili tüm faaliyetleri içeren bir çalışma planı hazırlama. Sıralanan bu başlıklar ayrıntılı bir şekilde açıklandıktan sonra iş planı rehberi sonuçlanmış olur. 1.2. İşletmenin Analizi İşletmeler insanların kurduğu yapay bir sistem olmasından dolayı işletmenin tabii yapısı belirli bir sistem içinde ele alınır. Tüm sistemlerde olduğu gibi, işletme sistemin de girdileri, işlevleri, çıktıları ve amaçları vardır. Sistem; "sınırları ve amaçları önceden planlanmış, faaliyetler, işlevler, unsurlar ve ilişkiler grubu" olarak tanımlanır. Her sistem, daha büyük bir sistemin alt sistemi ve aynı şekilde, her sistem kendi içindeki bir sistemin üst sistemidir. Çevresi ile değişik ilişkilere sahip olan sistem, bulunduğu çevreyi olumlu veya olumsuz şekilde etkiler. Belirli bir sınırı olan sistemin sahip olduğu temel ve yan amaçları üst sistemin amaçlarıyla uyumlu olması gerekir. İşletme sistemi ve model ilişkisine bakıldığında; sistem problemlerini çözmek için değişik türde modeller geliştirilmektedir. Model, gerçek sistemin bir görüntüsü olarak, görüntülediği sistemi ana çizgileriyle kabaca ortaya koyan sistemdir. Haritalar, gerçek coğrafi alanları kabaca görüntüledikleri için birer model, arz-talep grafikleri, gerçek ekonomik sistemdeki durumu ana çizgileriyle görüntüledikleri için birer şematik model örnekleridir. İşletmelerde, model kullanmanın en büyük faydası, işlerdeki karışıklığı basite indirmesi, sisteme etki eden birçok etken içinde en önemlilerini belirleyerek açıklık getirmesidir. İşletmelerin de çevresi, alt ve üst sistemleri, amaçları, sınırları, işlevleri olduğu için gerçek anlamda birer sistemdirler. Sistemlerin tabi yapısını ortaya koyabilmek için, fiziki, niteliksel, niceliksel, şematik modellerden faydalanılabilir. İşletmenin bir maketi yapılarak fiziksel bir modeli; en geniş manada bir tanımı yapılarak niteliksel bir modeli; matematik sembollerden faydalanarak niceliksel modeli; grafik yardımı ile şematik bir modeli yapılabilir. İşletmeyi girdi-çıktı şeklinde şematik bir modelle şekil 3–1 deki gibi göstermek mümkündür. Şeklin en üstünde, işletme girdileri, belirli bir üretim sürecinden geçerek işletme çıktılarına dönüşmekte, işletme amaçlarıyla karşılaştırılıp, müşterilere ulaşmaktadır. En üstteki her unsurun altında, o unsura ilişkin daha alt unsur yer almaktadır. Yine şekle göre işletmeye girdiler girerken, işletmeden 59 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – para çıkmakta, işletmeden mal ve hizmetler çıkarken para girmektedir. 1 İŞLETME GİRDİLERİ 1. İşgören 2. Sermaye 3. Hammadde 4. Yönetim 5. Sosyo Ekonomik Bilgiler 6. Yasal Bilgiler 7. Teknolojik Bilgiler 2 ÜRETİM SÜRECİ İşlem…1 İşlem…2 İşlem…3 ……………… ………………. İşlem….n KALİTE KONTROL 3 İŞLETME ÇIKTILARI -Ürünler -Maliyet Bilgileri -Kalite Bilgileri -Miktar Bilgileri -Zaman Bilgileri Metin Arslan 4 İŞLETME AMAÇLARI -Kâr veya Sosyal Fayda -Topluma Hizmet 5 MÜŞTERİLER -Hane Halkı -Kamu Kurumları -Özel Kurumlar -Süreklilik PARA Şekil 3–1 Sistem Yaklaşımı Açısından İşletmenin Şematik (Model) Genel Görüntüsü İşletme, girdi-çıktı modeli şeklinde ele alındığında; girdiler-üretim süreci-amaçlar-müşteriler şeklinde doğal bir sıralanış ortaya çıkmaktadır: 1. İşletme Girdileri Bir üretim faaliyetinde, üretim sürecine işletme dışından girmesi gereken adına girdi denilen belirli üretim unsurları, faktörleri vardır. Emek, sermaye, müteşebbis ve teknoloji-üretim yönetimi- temel üretim faktörü olarak işletme bünyesinde organize edilerek üretim gerçekleşir. Üretim faktörlerinin kapsadığı ayrıntılı girdiler, mal veya hizmet haline gelmek için işletmeye girerler ve burada belirli bir üretim sürecinden geçerek ve bazı değişikliklere uğrayarak mal veya hizmete dönüşürler. Bu anlamda üretim sürecinin işlemesi ve bunu sürdürebilmesi için; işgören, sermaye, hammadde, yönetim, teknolojik bilgiler, sosyal ve ekonomik bilgileri ile kanuni bilgiler gibi girdilerin sürece düzgün, uyumlu ve sağlıklı bir şekilde girmesi gerekir. 2. Üretim Süreci İşletme sisteminin ikinci temel parçası olan üretim sürecinde şekil 3-1’de de görüldüğü gibi girdiler, istenilen mal ve hizmete dönüşecek şekilde işlem görür. Üretim işlemleri yapılırken etkin ve verimli olması ve her işlemin en ekonomik şekilde gerçekleştirilmesi için girdilerin, uygun zamanlarda işleneceği düzenli bir üretim süreci kurulur. Kurulan üretim sürecinde bir işlemi başka bir işlem takip eder ve böylece etkin bir üretim gerçekleşmiş olur. Üretim sürecindeki her faaliyet merkezi, kendisine verilen işi zamanında yapmakla yükümlüdür. Üretim sürecinde son işlem olarak çıkan ürünün kalite kontrolü yapılır. 3. İşletme Çıktıları Girdiler, belirli işlemlerden geçerek üretim sürecinden mal ve hizmet olarak çıktıkları için çıktı adını almaktadırlar. Çıktılar bölümünde şekil 3–1’ de görüldüğü gibi yalnızca mal ve hizmetlerin değil, bunlarla birlikte üretim maliyeti, üretim kalitesi, üretim miktarı ve üretim zamanı bilgilerinin de yer alır. Girdiler, üretim sürecinde mal ve hizmete dönüşünce, mal ve hizmetlerin üzerinde söz konusu bilgiler de bulunur. Bu nedenle, mal ve hizmetlerin kendisi, maliyeti, kalitesi, miktarı ve ne kadar zamanda üretildiği ile gerektiğinde içerik bilgileri çıktı kavramının içeriğini oluşturur. Üretim sisteminde çıktı olarak ifade edilen ürünün maliyetini, kalitesini, miktarını ve zamanını, daha önceki üretim aşamaları belirler. 4. İşletme Amaçları İşletmelerde çıktı adı verilen mal ve hizmetlerin maliyeti, kalitesi, miktarı ve üretim zamanı, amaçlar bölümünde konulan ölçütlerle yani işletmenin amaçları göz önünde bulundurularak kontrol edilir ve değerlendirilir. Şekil 3-1'den de görüldüğü gibi, her işletmenin mutlaka ve birden fazla; kâr veya sosyal fayda elde etmek, topluma hizmet ve süreklilik gibi genel amaçları bulunmaktadır. Sistem felsefesi açısından bakıldığında kâr, işletme çıktılarının değeri ile işletme girdilerinin 60 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan değeri arasındaki olumlu farktır ve olumsuz farka negatif kâr veya zarar adı verilir. İşletmeciler açısından kâr; işletme ürünlerinin pazarda satılmasından elde edilen gelirden, vergiler dâhil bütün masrafların çıkarılmasıyla bulunan olumlu farktır. İşletmeler toplum içinde faaliyet yürütürken varlığını sürdürebilmek için topluma hizmet etmesi ve sürekliliği için de büyümesi gerekir. 5. Müşteriler İşletme sisteminde şekil 3-1'deki gibi girdiler-üretim süreci-çıktılar-amaçlar-müşteriler doğal akışının son halkasını, müşteriler oluşturmaktadır. Sürecin son aşamasında müşteriye sunulan ve karşılığında alınan para sisteme ters yönlü akışı sağlanarak üretimin devamlılığı hedeflenir. İşletmeler, ürünlerini müşterilere satarak onlara hizmet ederek kendi varlıklarını sürdürürler, büyüyebilirler ve kâr elde edebilirler. Müşterileri; tüketici, hane halkı, diğer işletmeler, kurumlar ve devlet olarak daha da alt bölümlere ayırmak mümkündür. Müşteri-alıcı-, belirli bir mağaza veya işletmeden düzenli alışveriş yapan kişi veya kuruluşlardır. Tüketici ise kişisel veya ailede kullanım amacıyla mal ve hizmet satın alan ve kullanan insanlara denir. İşletme, ürettiği ürünlerini, seçtiği hedef pazara göre söz konusu müşteri kesimlerine sunar. İşletmeler, mal ve hizmetlerini sunacağı müşteri, tüketici kesimini, bütün özellikleriyle bilmek tanımak zorundadır. Bunun için pazar araştırmaları yapar; pazardaki gelişme eğilimlerini izler ve ona uygun stratejiler geliştirir. 2. İŞLETMENİN MALİYET İLE GELİR VE RİSKLERİ 1. İşletmenin Maliyetleri Maliyet kelimesi çeşitli gayelere göre bedel ve karşılık anlamında kullanılmakla birlikte, çoğunlukla bir işletmeye belli bir ürün veya faktör şeklinde sunulan girdilerin, işletmeye olan yükü; sermaye maliyeti, emek maliyeti, kredi maliyeti gibi anlam taşır. Maliyet veya maal oluş, elde edilen ürünün, meydana gelmesi ve pazarlanabilmesi için kullanılan ara ürünlerin ve unsurların para ile ifadesidir. İşletmede üretim için gerekli olan girdiler üretim faktörleri pazarından satın alınır. Maliyet, belirli bir amaca ulaşmak için yapılan fedakârlığın bedelidir. Yani maliyet, amaca ulaşmak için kullanılması gereken varlık ve hizmetlere yapılan para harcaması olarak ifade edilir. Toplam Gider 300 Değişir Maliyet Giderleri (Md) (TL) 200 100 0 100 200 300 Q = Üretim Miktarı Şekil 3–1: Değişir Maliyet Giderleri Grafiği Bir işletmenin ürettiği ürünleri için katlanılan maliyetin genelde; değişken giderler ve sabit giderler olarak iki kaynağı mevcuttur. Değişir maliyet giderleri; işletmenin üretim miktarının artması ile artan, azalmasına paralel olarak azalan maliyet giderlerini ifade eder. İşçiye ödenen ücretler, hammadde, yarı mamul madde ve her tür işletme malzemesi giderleri ile enerji ve yakıt harcamaları değişir maliyet kalemlerini oluşturur. Değişir maliyetler, birim başına sabit, ancak üretim miktarına göre değişir nitelikte olduğundan ve Q üretim miktarını; Md değişir maliyeti; a birim değişir maliyeti göstermesinden, aşağıdaki gibi formüle edilir. Md=(a)x(Q) Değişir maliyet giderleri şekil 3-1’den görüldüğü gibi her zaman orantılı olarak artıp azalmayabiliyor. Sabit maliyet giderleri ise üretim miktarının artıp azalmasıyla artıp azalmayan, hep aynı kalan maliyet giderlerine denilmektedir. Üretim miktarı artıkça, toplam sabit maliyetler daha fazla miktarlara bölündüğü için birim başına düşen sabit maliyet de azalma gösterir. İşletme hiç üretim yapmasa bile sabit maliyet giderleri aynı miktarda söz konusu olur, yani üretim yapılsa da yapılmasa da bu giderler 61 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan olacaktır. Şekil 3–2 den de görülebileceği gibi, işletme hiç üretim yapmaz veya 100, 200 ve daha çok üretim yapsa bile yine aynı toplam sabit maliyet giderini yapmış olacaktır. Toplam maliyet giderleri; bir işletmede değişir ve sabit maliyet giderlerinin toplamına denilmektedir. Toplam Gider (TL) Sabit Maliyetler (Ms) 100 0 100 200 300 Q=Üretim Miktarı Şekil 3–2: Sabit Maliyet Giderleri Grafiği Ortalama maliyet giderleri; toplam maliyet giderlerinin üretim miktarına bölünmesiyle (TC/TQ=AC) bulunan sonuca, birim üretim maliyeti denilebileceği gibi ortalama maliyet gideri de denilmektedir. Yani ortalama maliyet; belirli bir üretim için yapılan toplam maliyetin o üretim miktarına bölünmesiyle elde edilen birim başı maliyettir. Diğer yandan bir işletmede en son üretilen birimin maliyetine de marjinal maliyet ismi verilmektedir. Maliyet kavramında bir alt kavramda standart maliyettir. Standart maliyet, bir ürünün içinde yer alan malzeme ve operasyonlara ait standart miktar ve sürelerinin önceden belirlenen bir fiyat seti ile çarpılması ile ortaya çıkar. Diğer taraftan iktisadi bakımdan bir kaynağın belli bir işe tahsisi sonucu kaybolan başka üretim imkânlarına da alternatif maliyet veya fırsat maliyeti denilmektedir. Bir maliyet hesaplama sistemi öncelikle masrafları belirler, sonra da bu masrafları masraf taşıyıcısına yükler. Masraf yüklemede, masrafların taşıyıcıya ait oldukları doğrudan belirlenebilenleri doğrudan, diğerleri ise dolaylı olarak yüklenir. İşletmelerde çeşitli şekillerde hesaplanan ve ortaya çıkarılan maliyet bilgilerinden birçok alanda faydalanılır. Maliyet bilgilerinin kullanıldığı alanlar: 1- İşletme kârının hesaplanması, 2- İşletme gider kontrollerinin yapılabilmesi, 3- Ürünlerin fiyatlandırılması, 4- Etkin işletme kararlarının alınabilmesi. 2. İşletmenin Gelirleri İşletmenin; girdiler, üretim süreci, çıktılar, amaçlar ve müşteriler şeklinde bir tabi yapıya sahiptir. İşletme belirlenen amaçlarına ulaşabilmek için, bir takım girdi, üretim süreci ve çıktı maliyetlerine katlanmak durumundadır. İşletme belirli maliyetlere yeterli bir miktar kazanç olarak ifade edilen bir gelir elde etmek için katlanır. Gelir, gerçek veya tüzel kişilerin üretimden tüketime kadar geçen ekonomik süreç içerisinde üretim faktörleri ile ekonomiye katılmaları sonucu elde edilen veya üretim faktörleri kullanılmaksızın çeşitli nedenlerle ekonomik gücünde meydana gelen artışların para ile ifade edilen kıymetlerdir. Ekonomik olarak gelir, üretimden tüketim aşamasına kadar geçen ekonomik süreç içerisinde meydana gelen ve para ile ifade edilen kıymetlerdir. Yani gelir; üretim faaliyetlerine katılan faktörlerin elde edilen hâsıladan işlevsel bölüşüm sonucunda aldıkları payları ifade eder. Ekonomik açıdan gelir; kişi tarafından elde edilir, üretim faktörlerinin üretim sürecine sokulması ile, ekonomik güçteki para ile ifade edilen ve tasarruf edilebilir veya harcanabilir olmalı gibi temel özellikleri taşır. İşletmenin temel amacı mal ve hizmet üreterek ve bunları satarak gelir elde etmektir. Bu anlamda işletmenin gelirleri ana ve yan gelir olarak ikiye ayrılır: 1- Ana gelir: İşletmenin ana faaliyetinden elde edilen gelire ana gelir adı verilir. İşletme gelirlerinin en büyük bölümünü ana gelirler oluşturur ve işletme ana gelir azalmalarına uzun süre katlanamaz. 2- Yan gelir: İşletmenin ana faaliyetleri dışında elde edilen gelirlerdir. 62 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan 3. İşletmenin Riskleri Risk ve benzer olan belirsizlik kavramları birbirinden farklı olmasına rağmen, genellikle birbirinin yerine kullanılmaktadır. Belirsizlik: Herhangi bir kurala bağlı olarak değil de rastgele veya serbestçe ilerleme durumudur. Belirsizlik: Yöneticiler gelecekteki olayların muhtemel sonuçları bilmekle birlikte gerçekleşme ihtimalleri hakkında herhangi bir nedenle tahminde bulunamama durumlarına denir. Belirsizlik: Belirsiz olma durumu, müphemiyet, bilinemezlik halidir. Belirsizlik: Sebebini bilememek, sonuçları tahmin edememek, sistemi anlayamamak, herhangi bir fikir yürütememek veya yürütülen fikirleri kendi kendine çürütmek, sorulara cevap verememek durumudur. Belirsizlik sübjektif bir kavramdır, insandan insana değişir ve bu yüzden de direkt olarak ölçülemez. İtalyancası “risco” Almancası “Risiko”, İngilizcesi “risk” olan bu kavram, dilimizde önceleri riziko olarak kullanılmış, daha sonra risk olarak yerleşmiştir. Risk, kelime anlamı olarak ‘zarara uğrama tehlikesi, riziko’ anlamına gelmektedir. Risk, tehlike ile eş anlamlı ve ileride ortaya çıkması beklenen ama meydana gelip gelmeyeceği kesin olarak bilinmeyen olaylar için kullanılır. Risk, gelecek ile ilgili bir kavramdır, çünkü gelecek belirsizlik ifade eder. Risk de belirsizlik hallerinde ortaya çıkan ve tehlikenin ciddiyetine verilen isimdir. Tehlike ise, zarar potansiyeli olan durumdur. Risk: Bir olayın gerçekleşme ihtimali ve olaydan etkilenme durumu olarak tanımlanır. Risk: Bir olayın beklenenden farklı olarak gerçekleşebilme imkânını ifade eder. Risk: Zarar veya kayıp durumuna yol açabilecek bir olayın ortaya çıkma ihtimali anlamına gelir. Olabilecek sonuçların sayısı artması ile risk meydana gelir. Risk mevcut ise bir olayın sonucu tam olarak tahmin edilemez. Risklerin olumsuz etkilerinden zarar görmemek için ihtimaller dikkate alınarak tedbir almaya yönelik planlama faaliyetlerini içeren ve risk yönetimi olarak ifade edilen bir bilim ortaya çıkmıştır. Riskleri yönetebilmek işletme yönetiminin sürdürülebilirliği ve başarıyı yakalamak için sistematik olarak ele alması gereken bir konudur. Farklı kurumların karşı karşıya oldukları riskler kurumların ilgi alanlarına göre değişebilecektir. Bir yatırımın toplam riski, bir veya birkaç risk kaynağının işlevidir. Bu risk kaynakları; Pazar riski, enflasyon riski, iş riski, finans riski, likidite riski ve faiz oranı riski olarak sıralanır: 1. Pazar Riski: Pazarlarında meydana gelen dalgalanmaların yatırımın beklenen gelir üzerinde çeşitliliğe neden olur. Bu risk tipi; piyasadaki durgunluk, savaşlar, ekonomideki yapısal değişim ve tüketici tercihlerindeki değişmeler gibi başka faktörler de bulunmaktadır. 2. Enflasyon Riski: Yatırılan sermayenin aynı değerde geri alınamamasında doğan risk olarak faiz oranı ile ilgilidir. Bilindiği gibi enflasyon oranı arttıkça faiz oranı da artar. 3. İş Riski: Beli bir işkolunda veya ortamda faaliyet yapmaktan doğan bir risktir. 4. Finansal Risk: Şirketlerin dışarıdan finanse edilen varlıklar ile ilgilidir. Öz sermayeye göre kredi oranı arttıkça, elde edilmesi beklenen gelirin çeşitliliği artar. 5. Likidite Riski: Daha çok finansal yatırımlarla ilgilidir. Kolay satın alınıp veya büyük bir fiyat farkı ödemeden kolay satılan yatırımlar için likid olduğu söylenebilir. Fiyat ve zaman unsurların belirsizliği arttıkça, likidite riski de artar. 6. Yönetim Riski: İşletme yöneticilerinin hatalarından ortaya çıkar. Yönetim kadrosunun hatası, faaliyet sonuçlarına yansıyacağından faaliyetlerin verimliliğini ölçmek suretiyle yönetim riski konusunda fikir edinebilir. 7. Faiz Oranı Riski: Faiz oranında gelen değişmelere bağlı olarak yatırımdan elde edilen gelirin beklenenden farklı olarak gerçekleşmesidir. Riskin çeşitlerine baktığımızda farklı türler karşımıza çıkmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz: 1. Saf Risk: Kazancın mümkün olmadığı risk türüdür. 2. Spekülatif Risk: Kazanç ve kaybın mümkün olduğu risk türüdür. Bu risk tipi tüm yatırım projelerinde mevcuttur. 3. Paylaşılabilen Risk: Bazı risk türleri çeşitli anlaşmalar ile paylaşılarak azaltılabilirler. 4. Paylaşılamayan Risk: Belli anlaşmaların azaltamadığı risk türüdür. 63 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan Risklerin değerlendirilmesi muhtemel/beklenmedik olumsuzlukların en aza indirgenmesini sağlayacaktır. Gelirdeki kayıpların aza indirilmesi ve gelirlerde düzenliliğin sağlanması risklere karşı güvenli olmayı da beraberinde getirmektedir. Gelişen ve değişen şartlar, başarılı bir girişimden söz edebilmek için riskin üstlenilmesinin tek başına yeterli olmadığını; asıl başarının riskin iyi yönetilmesi ile mümkün olduğunu göstermiş ve bu anlayış "Riski üstlenmeyin, yönetin" ifadesiyle sloganlaştırılmıştır. 3. İşletmenin SWOT Analizi Bir organizasyonun güçlü ve zayıf yönlerinin ve karşılaştığı fırsatların ve tehlikelerin sistematik değerlendirilmesi SWOT analizi ile yapılabilir. SWOT analizi, örgütün faaliyette bulunduğu çevreyi anlamak ve yönetmek üzere topladığı bilgileri kullanarak sistematik olarak kendisini değerlendirmesi olarak tanımlanabilir. SWOT analizi ve açılımı genel olarak; bir işletmenin Strengths (üstünlükler), Weaknesses (zayıflıklar), Opportunities (fırsatlar), Threats (tehditler) olarak belirleyerek stratejik konumunun değerlendirilmesine yardım eden yapısal bir yaklaşım tekniği olarak Türkçe FÜTZ şeklinde kısaltılmaktadır. SWOT analizi ile örgüt iç çevresinde sahip olduğu üstün ve zayıf noktaları ve dış çevresinden kendisine yönelen fırsat ve tehditleri değerlendirebilir. Bu sayede örgüt çevresinde yer alan faktörlerin en önemlilerini belirleyebilir. Swot analizleri için temel teşkil eden değerlendirmeler çoğunlukla kişisel yargılardan, anlayıştan etkilenir. Yöneticilerin bilgileri nasıl yorumlayacakları onların yönetim anlayışlarıyla ilgilidir. Organizasyonlarda SWOT analizi yapılmasının başlıca iki faydası bulunmaktadır: İlk olarak, SWOT analizi yapılarak organizasyonun mevcut durumu tespit edilir. Bu çerçevede güçlü ve zayıf yönleri ile organizasyonun karşı karşıya bulunduğu fırsatlar ve tehdit unsurları ortaya konulmaya çalışılır. Genellikle SWOT sonrası elde edilen veriler yeni teknolojilerin belirlenmesi, pazardaki yeni eğilimler, yeni rakipler ve çalışanların motivasyon durumları şeklinde yönetimin masasına gelirler. Bunların strateji haline gelebilmeleri için yorumlanmaları ve bir anlamda stratejik yönetim diline çevrilmeleri gerekir. SWOT analizinin işlenişi aşağıda sıralanan yedi alt süreçlerin izlenmesiyle gerçekleşir: 1. İşletme profilinin hazırlanması • İşletmenin türü • İşletmenin coğrafi konumu • Rekabet durumu • Üst yönetimin yönelimleri 2. Dış faktörlerin belirlenmesi • Ekonomik faktörler • Sosyal faktörler • Siyasi faktörler • Demografik faktörler • Ürünler ve teknolojiler • Pazar ve rekabet 3. Gelecekte meydana gelecek durumların analizi 4. Güçlü ve zayıf yönlerin incelenmesi • Yönetin ve organizasyon • Finans • Pazarlama • Diğer faktörler 5. Alternatiflerin geliştirilmesi 6. Stratejik seçimlerin yapılması 7. İhtimal planlarının hazırlanması 2. Örnek SWOT Analizi /Birecik Meslek Yüksekokulu FÜTZ (SWOT) ANALİZİ GÜÇLÜ YÖNLER 1. Akademik kadromuzun yeterli bilgi birikimine sahip, genç ve dinamik olması 2. Tüm personelin çalışmak için uygun fiziki mekân ve internet erişimli bilgisayarlara sahip olması. 64 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan 3. Üniversite yönetiminin desteği 4. Kurumumuzda demokratik yönetim anlayışının uygulanıyor oluşu 5. Okulumuzun dersliklerinin yeterli düzeyde olması 6. Okulumuzdaki spor alanlarının varlığı. 7. Okulumuzun ilçe dışından gelen kız öğrencilere kalacak yer temin edebiliyor olması. 8. Oklumuzun yeterli laboratuar donanımlarına sahip olması 9. Yerel yönetimlerin desteği 10. Özel teşebbüs sahiplerinin öğrencilerimize sağladığı uygulama imkânları 11. Okulumuzun bulunduğu yörenin jeosiyaset konumu ZAYIF YÖNLER 1. Akademik personelin mesleki gelişimini sağlayacak eğitim imkânlarının tanınması 2. Meslek yüksekokullarına yönelik kamuoyunun bakışı ve imaj sorunu 3. Meslek liselerinden sınavsız geçişle gelen öğrencilerin bilgi ve donanım eksikliği 4. Bazı programlardaki akademik personel sayısının ve idari personel sayısının yetersiz olması 5. Bazı laboratuar ve atölyelerde yüksek maliyet nedeniyle araç gereç eksikliklerinin olması 6. Öğretim elemanlarının ders, saat ve çeşitliliğinin fazla olması 7. İş bulamama kaygısından dolayı öğrencilerde görülen isteksizlik 8. Okulumuzda yeterli düzeyde bir kütüphanenin bulunmaması 9. Sanayi çevresiyle sistematik ve işleyen bir işbirliğinin kurulamamış olması. 10. Mezunların izlenmesi için işleyen bir sistemin kurulamamış olması. 11. Yurt içi ve yurt dışındaki benzeri okullarla ilişki ve ortaklık kurulamamış olması. 12. Topluma açık bir hizmetin sunulamaması 13. Çalışanlar için hizmet içi eğitimin yapılamaması. 14. Teknik laboratuarlarda hizmet verecek bir teknik elemanın bulunmaması. FIRSATLAR 1. Yörenin az gelişmişliği ve gelişmeye duyulan isteğin varlığı 2. Yörenin jeosiyaset ve jeofizikî konumu 3. Ülkemizin AB sürecinde bulunuşunun eğitime sağladığı pozitif katkılar 4. Ara eleman ihtiyacının artan bir ivme göstermesi 5. GAP projesinin her sektörde getireceği üretim ve istihdam artışı 6. Bölgede yetişmiş teknik elemanın azlığı. 7. Global kuruluşların yöremize özel kaynak aktarımları 8. AB eğitim programlarından yararlanma olanakları. 9. Öğrenci öğretiminin işgücü talebine karşılık verebilmesi 10. Devletin bölgeye yönelik özel destekleri TEHDİTLER 1. Sınavsız geçişlerin sürme ihtimali 2. Ortaöğretimdeki eğitim kalitesinin sürekli düşüyor oluşu 3. İstihdam imkânlarının geliştirilememesi 4. Teknolojik gelişimin maliyet yüksekliği nedeniyle hızlı takip edilemeyişi 5. Akademik personelin özlük haklarının giderek kötüleşmesi 6. MYO ların imaj problemi 3. İŞLETMECİLİKTE TEMEL İLKELER Serbest piyasa sisteminde işletmeler faaliyetlerinde belirli bir takım ilkeler uygulayarak başarılı olabilirler Rekabetin olmadığı ve gümrük duvarlarının yüksek olduğu klasik dönemlerde işletmeler; Maliyet + Kâr = Satış Fiyatı şeklindeki bir hesapla kârını belirlerdi. Günümüz serbest rekabet ortamında piyasada kalmanın ve kâr edebilmenin yolu ancak uluslar arası rekabet yaklaşımı ile Pazardaki FiyatMaliyet=Kâr şeklindeki bir yapı ile mümkündür. Bu denklemde işletme verimli çalışarak maliyetlerini düşürdüğü oranda kâr marjı-payı- yükselir. İşletmeler kârlarını artırabilmek için mutlaka etkin ve verimli çalışmak durumundadırlar. İşletmecilik alanında kullanılan; verimlilik, etkinlik, kârlılık, toplam kalite ve toplumsallık 65 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan ilkeleri gibi temel işletmecilik performans ilkeleri günümüz işletmelerinde daha önemli hale gelmiştir. İşletmeler bu ilkelere dikkat etmeden faaliyetlerini yürütürlerse başarısız olurlar ve kapanırlar. İşletmeler belirli bir takım görev yani misyon ve amaçları gerçekleştirmek üzere kurulurlar. Kaynak kullanımında verimlilik, etkinlik, kârlılık, kalite veya benzeri işletme amaçlarının gerçekleşme derecesi işletmenin önceden belirlenen performans kriteri veya standartlara ne ölçüde uygun davrandığını göstermesi açısından önemli olmaktadır. İşletmelerin başarısızlığına ve dolayısıyla kapanmasına sebep olan etkenlerin başında; yatırım, üretim, pazarlama, yönetim, finans, çevre faktörleri, toplum çevresi, hukuki çevre, ekonomik çevre ve doğal çevreden kaynaklanan olumsuzluklar gelir. İşletmeler varlıklarını devam ettirebilmek için, mal ve hizmet üretimini müşterinin istediği zamanda, düşük maliyet ve yüksek kalitede üretmesi gerekir. Toplumun tercihine uygun ürün seçimini yapması, dünyaya açık serbest piyasada rekabet edecek düzeye ulaşabilmesi, ürünün maliyetini asgari düzeye çekebilecek şekilde işletme ilkelerine-prensiplerine- uymasıyla gerçekleşir. İşletmelerin başarısız olma ve dolayısıyla kapanmalarına sebep olan etkenler: 1. İşletmecilikte kullanılan temel ilkelere uymamak, 2. Özel amaçlı olarak kurulan işletmeler istenilen hedefe vardıklarında kendi kendilerini fesihleri, 3. Mevsimlik olarak faaliyet gösteren işletmeler mevsim sonunda kapanırlar, 4. İşletmenin işlediği tabi rezervlerin-kaynakların tükenmesi, 5. Teknolojinin getirdiği otomasyon bazı iş ve meslek alanlarında işletmelerin kapanmasını sağlar. 6. Finans yapısının bozulması sonucu işletme fesih, iflas veya tasfiyeye maruz kalması, 7. İşletmelerin ekonomik, teknik ve sosyal nedenlerden dolayı başarısız olmaları, 8. Pazarların daralması, İşletme, çalışanların refah düzeyini yükseltecek, bulunduğu çevreyi de tahrip etmeyerek toplumun güvenini dolaysıyla işletmenin güvenilirliğini sağlayacak bir siyaset izlemesi gerekir. Bu bağlamda işletmeler kuruluş ve faaliyet esnasında temel olarak kabul gören aşağıdaki ilkelere uygun hareket etmelidir. 1. Verimlilik Verimlilikle ilgili kaynaklarda bu konun tanım ve formülleri açısından karmaşık olduğu ve farklı verimlilik kavramlarının da olduğu görülmektedir. Yabancı dildeki karşılığın global bir nitelik taşımasıyla, bazı Türkçe kaynaklarda verimlilik kavramı yerine prodüktivite sözcüğü kullanılmaktadır. Performans kriterlerinden ilki olan verimlilik; belirli bir üretim miktarı ile bu üretimi elde etmek için kullanılan faktörler arasındaki oran olarak; aynı miktar kaynakla daha çok üretim yapmaktır. Verimlilik; ürünü en az maliyetle üretmek, etkinlik ise, işletmenin sahip olduğu kaynakları en optimum kullanmasıdır. Verimlilik, savurganlıktan uzak, kaynakları en etkin ve verimli şekilde değerlendirerek üretmeyi ifade eder. Çıktı Oluşturulan Toplan Fayda Verimlilik =--------- = ------------------------------------------Girdi Sisteme Giren Değerler Toplamı Yukarıdaki oranın payında yer alan “oluşturulan toplam fayda” ibaresi insan ihtiyaçlarını karşılama niteliği olan fayda anlamında kullanılmaktadır. Eşitliğin paydasında bulunan “sisteme giren değerler toplamı” ifadesi ise üretim için kullanılan üretim faktörlerini yani, emek, sermaye, müteşebbis ve teknolojiyi ifade etmektedir. Uygulamada daha genel bir verimlilik hesaplamasından ziyade yalnız bir üretim faktörünün ele alındığı kısmi verimlilik hesaplamaları yapılır. İşletmeler kârlarını artırabilmek için mutlaka verimli çalışmak durumundadırlar. Verimlilik artışı işletmede çalışanları olumlu etkiler, işletmenin kârını artırır, işletmede çalışma kalitesini yükseltir ve motivasyonu artırır. Üst düzeyde bir verimlilik artışı gayri safi milli hâsılayı büyüterek, hayat standardını yükseltmesi nedeniyle gelişmiş işletmeler, verimlilik konusunu her zaman önemser, onu daha da arttıracak yollar ararlar. İşletmelerde verimliliği artırmak için yapılması gereken işler: 1. Makineleşmeyi artırarak yeni teknolojiler kullanmak ve standardizasyon sağlamak, 2. Fire ve hurdaları azaltmak ve taşımacılığı kolaylaştırmak, 3. İş etüdü yaparak ergonomik şartlar ve iş yeri düzeni sağlamak, 4. Düzenli bakımlar yaparak makine durma ve arızalarını azaltmak, 66 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan 5. Çalışanları motive etmek ve onların eğitim imkânlarını arttırmak, 6. Kurum içi ve dışı iletişimi geliştirmek. Farklı verimlilik kavramlarından ilki olan ve mühendislik ve teknik verimlilik olarak da ifade edilen fiziki verimlilik; daha çok mühendislikte kullanılan bir verimlilik kavramı olarak çıktı/girdi olarak formüle edilir ve hiçbir zaman fiziki çıktı, fiziki girdiye eşit olmayacağı kabul edilir. Mühendislik verimliliği, "üretilen mal ve hizmet miktarı ile bu mal ve hizmet miktarının üretilmesinde kullanılan girdiler arasındaki oran" olarak tanımlanır ve genellikle bu ölçü, çıktı/girdi olarak formüle edilir. Çıktıların toplam girdilere oranı ‘toplam faktör verimliliği’ ni gösterir. Çıktının herhangi bir üretim faktörüne oranı ise ‘kısmi faktör verimliliği’ ni verir. Fiziki verimlilik oransal olarak aşağıdaki gibidir: Fiziki Çıktı 700 Kg. Pamuk İpliği Fiziki Verimlilik =-------------------- = ---------------------------- = % 70 Fiziki Girdi 1.000 Kg. Pamuk Alınacak tedbirle 1.000 Kg. pamuktan 900 Kg. pamuk ipliği elde etmenin bir yolu bulunabilirse verimlilik düzeyi % 90’a çıkarılmış olur. İşletmelerde fiziki verimlilik elden geldiğince % 100’e diğer bir ifade ile 1’ çıkarılmasına çalışılmalıdır. Diğer bir verimlilik kavramı olan ekonomik yani iktisadi verimlilik ise toplam satış tutarının üretim maliyet giderlerine oranı olarak, verimliliğin para olarak ifade edilmesidir. Hesaplamalarda ekonomik verimlilik (iktisâdilik), ekonomik değerlerin birbirine oranıdır. Fiziki verimlilik, fiziki miktarların birbirine oranı olduğu halde, ekonomik verimlilik yani iktisadilik; üretimle ilgili gelir ve giderlerin birbirine değer olarak oranlanmasıdır. Bu oranın 1’den büyük olması işletmenin başarısını yansıtır. Bunun için üretim miktarının ve satış fiyatının artması, buna karşılık maliyet giderlerinin düşük olması gerekir. Üretim sürecinde belirli bir orana kadar üretim miktarı arttıkça birim başına düşen maliyet giderleri azalır. Üretimin Değeri Çıktının Değeri Ekonomik Verimlilik =-------------------------------------------------- = -----------------------------Üretimin Maliyet Giderleri Toplamı Girdinin Değeri Ekonomik verimliliğin 1’in üzerinde olabilmesi için yani üretim için harcanan paradan daha fazla bir para kazanabilmek için eşitliğin payı büyürken, paydasının sabit kalması veya küçülmesi gerekir. Bu alandaki verimliliğin "1“den büyük olmasıyla kârlı çalışıldığı sonucuna varılır. İşletme, satışı arttırıcı bazı çabalarda bulunarak, reklâma başvurarak, kaliteli ve ucuz enerji ve hammadde kaynakları temin ederek üretimin ve dolayısıyla çıktının değerini arttırabilir. 2. Etkinlik İşletmelerin belirledikleri amaçlarına ulaşma derecesi etkinlikle ifade edilir. İşletme açısından etkinlik; işçilik, hammadde, malzeme ve diğer girdilerin işletme içinde belirlenen amaçlar doğrultusunda ne kadar etkin veya yeterli kullanıldığını gösteren bir değerlendirme kriteri yani ölçüsüdür. Diğer bir ifade ile etkinlik; fiili yani gerçekleşen performans, önceden belirlenen standart yani olması gereken performansın standart performansa ne ölçüde yaklaşıp yaklaşmadığını gösterir. Etkinlik; müessiriyet, bir kuruluşun faaliyetlerinde yeterli olabilme, etkin olabilme durumudur. Etkinlik ve verimlilik artışı; işletmede çalışanları olumlu etkiler, işletmenin kârını artırır, işletmede çalışma kalitesini yükseltir ve motivasyonu artırma gibi işletme hayatının her alanında etkilidir. Etkinlik aşağıda gösterilen eşitlik ile belirlenir: Standart Performans (Değer) Etkinlik = -----------------------------------Gerçekleşen Performans İşletmelerde etkinliği gerçekleştirmede örnek olarak; üretim için kullanılan makineler, rasyonel yani mantıki bir sırayla, birbirini tamamlayacak şekilde dizildiğinde, o işyerinde birtakım aksama ve duraklamalar ve boş geçen zaman büyük oranda azaltılmış olacak, dolayısıyla etkinlik artırılmış olacaktır. Etkinlik, fiziki/teknik, ekonomik ve işletme biliminde etkinlik olarak ayrılır: 1-Teknik etkinlik, fiziki bir kavram olarak; bir birim çıktıyı üretmek için gerekli olan fiziki girdileri; işçilik zamanı, makine-saat, hammadde, malzeme veya diğer hizmetler gibi üretim faktörlerinin toplamını ifade eder. Diğer bir ifade ile fiziki etkinlik; işletmenin elindeki fiziki girdi bileşimini en uygun şekilde kullanarak mümkün olan en çok çıktıyı üretmedeki başarısını ifade eder. Teknik etkinlikte 67 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan işletme faaliyetlerinin belirlenen sayısal standartlara ulaşabilme derecesi ile bir işi en ucuz yoldan yerine getirme veya belirli bir çıktıyı en düşük girdi ile sağlayabilmek temel şarttır. 2-Ekonomik etkinlik; işletmelerin ellerinde bulunan kıt kaynaklarını en iyi şekilde kullanımını ifade eter. Bu kavramın teknolojik boyutu yok, finans boyutu vardır ve üretimin mümkün olan en düşük maliyetle yapılabilmesini hedefler. 3- İşletme biliminde etkinlik; belirli bir girdi ile en yüksek çıktının elde edilmesi, belirli bir çıktı düzeyinin en düşük sağlanabilmesini ifade eder. 3. Kârlılık Rantabilite olarak da ifade edilen kârlılık işletmenin belirli bir dönemde elde ettiği kârın, o dönemde işletmede kullanılan sermayeye oranlanması olmaktadır. Diğer bir ifade ile kârlılık toplam gelirler ve toplam maliyetler arasında kurulan bir sonuç ilişkisi olarak işletmenin belirli bir dönemde elde ettiği kârın o dönemde işletmede kullanılan sermayeye oranını ifade eder. Kâr, belirli bir zaman dilimi içinde elde edilen gelirin, o dönem içindeki giderden fazla olmasını ifade eder. Kazanç, satılan bir ürün, yapılan bir iş veya harcanan bir emek karşılığında elde edilen para, getiri, temettü yani yarar, çıkar, kâr olarak ifade edilir. Kârlılık, pazarın durumu ile ilgilidir ve gelir ile gideri etkileyen birçok ekonomik çevre imkânlarının işletme tarafından en iyi şekilde kullanılmış olduğunu belirtir. Kârlılığın yüksek olması için, üretim maliyeti ve sermaye düşük olmalı, buna karşılık da üretim miktarı ve fiyat yüksek olmalıdır. Kârlılık oranı belirli bir dönem sonunda elde edilebilen kârın bu dönem boyunca kullanılan sermaye değerinin toplamına bölünmesiyle hesaplanabilen oranlamadır. Kârlılığın formülü aşağıdaki gibi gösterilmektedir: Kâr (Üretim Miktarı x Fiyat) - Üretim Maliyeti Kârlılık = ------------- = ------------------------------------------------------Sermaye Sermaye Rantabilite, sermayenin para bazında verimliliğini yani belirli bir dönemde işletmede elde edilen kârın işletmede kullanılan sermayeye oranını ifade eder. Kârlılık oranın yüksek olması işletmenin başarısını yansıtmasından dolayı üretim miktarı ve satış fiyatının yüksek tutulması, buna karşılık üretim maliyeti giderleri ve sermayenin düşük olması gerekir. 4. Toplam Kalite Toplam kalite ilkesi işletmelerin başarısı için çok önemli bir ilke haline geldiği görülmektedir. Artan rekabet ortamı ve verimlilikle ilişkisi nedeniyle kalite günümüz işletmelerinin öncelikli konusu haline gelmiştir. Kalite, işletmeler açısından bir maliyet düşürme ve dolayısıyla verimlilik artırma tekniği olarak görülmektedir. Tüketicilerin eğitim ve bilinç düzeylerinin gelişmesi işletmelerin ürünlerinin müşterice belirlenmiş spesifikasyonlara veya standartlara uyulmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan Japon endüstrisinin kalite konusunda gösterdiği çarpıcı gelişme tüm dünya işletmelerini de kalite geliştirme konusunda zorlayan bir unsur olmuştur. Kalitenin farklı açılardan değişik tanımları aşağıda verilmektedir: • Kalite: İstenen şartlara ilk defasında, zamanında, her defasında uymaktır. • Kalite: Müşteri veya kullanıcının kim olduğuna bakılmaksızın kuruluştaki herkesin, her müşterinin ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı her şeydir. • Kalite: ISO 9000 standartlarına göre, “Bir ürün veya hizmetin belirlenen ihtiyaçları karşılama kabiliyetine dayanan özelliklerinin tümü” dür. • Kalite: Avrupa Kalite Kontrol Organizasyonu (EOQC)’na göre; “mal veya hizmeti ekonomik bir yoldan üreten ve tüketici isteklerine cevap veren bir üretim sistemi” ifade eder. • Kalite: İnsan sağlık ve emniyetinin, hayvan ve bitki varlığının ve çevrenin korunması veya tüketicinin doğru bilgilendirilmesi gibi kriterler göz önüne alınarak; bir mal veya hizmetin var olan veya olabilecek ihtiyaçları karşılama yeteneğine dayanan özelliklerinin toplamıdır. Kalite konusunda mallara ilişkin yapılan tanımların özü “kullanıma uygunluk” olurken hizmetlere uyarlandığında, hizmet kalitesi, beklentiye uygunluk şeklinde ifade edilir. Piyasa ekonomisi kaliteyi sürekli geliştirerek önemli hale getirmesi ve işletmeleri de buna uymada zorlaması sebebiyle günümüzde işletmeler açısından olmazsa olmaz bir özellik haline gelmiştir. 68 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan İşletmelerin kaliteli mal veya hizmet üretmeleri topyekûn kalite anlayışını benimsemelerine bağlıdır. Kalite anlayışının işletmelerde benimsenmesi ancak toplam kalite yönetim sisteminin yerleşmesiyle mümkündür. Toplam kalite yönetiminin farklı açılardan değişik tanımları yapılmaktadır: • Toplam Kalite Yönetimi (TKY): Müşterinin mevcut ve gelecekteki beklentilerinin tam ve ekonomik olarak ve zamanında karşılanması için çalışanların katılımı ile tüm faaliyetlerin sürekli geliştirilmesini ve iyileştirilmesini öngören bir yönetim yaklaşımıdır. • Toplam Kalite Yönetim: Bir kuruluş içinde kaliteyi odak alan kuruluşun bütün üyelerinin, katılımına dayanan, müşteri memnuniyeti yoluyla, uzun vadeli başarıyı hedefleyen ve kuruluşun bütün üyelerine ve topluma fayda sağlayan yönetim yaklaşımıdır. • Toplam Kalite Yönetimi: “Mükemmelliğe sistemli bir yaklaşımdır” diye de tanımlanabilmektedir. Modern bir yönetim tarzı olan TKY’nin felsefesi temelde mükemmelliği yakalamak ve bunun sağlanması için gerekli bir takım unsurlar bulunmaktadır. Toplam kalite yönetimin unsurları: 1. Üst yönetimin liderliği, 2. Müşteri odaklılık ve müşteri memnuniyeti, 3. Sürekli gelişme ve iyileştirme (KAIZEN), 4. Tam katılım ve takım çalışması, 5. Çalışanların eğitimi, 6. Hata önleme/sıfır hata Toplam kalite yönetiminin amaçlarını ve işletmeye sağlayacağı faydalarını da sıralamak gerekir. Toplam Kalite Yönetiminin amacı: 1. İşletme faaliyetlerine tüm çalışanların aktif katılımını sağlayarak, işbirliğini gerçekleştirmek. 2. Sürekli gelişme ve iyileştirme alışkanlığını yerleştirmek, 3. Kalite bilincini oluşturarak, sürekli üst kalite düzeyine ulaşmayı sağlamak, 4. Sıfır hataya yönelmek, hataları ortadan kaldırmak ve hata maliyetlerini minimize etmek, 5. Müşteri tatmin ve sadakatini sağlamak, 6. İşletmenin belirlenen hedeflere ulaşmasını uyum içinde gerçekleştirmek, 7. Çalışanların moralini yükselterek, verimliliği artırmak, Toplam Kalite Yönetiminin faydaları: 1. Toplam kalite yönetimiyle tüm alanlarda kalitenin önem kazanması, 2. Verimlilik artışının sağlanması, 3. İlmi çalışmaların artışı ve hızlı karar alma ve kararlara katılım sağlanmıştır, 4. Haberleşme daha etkili hale gelmiştir, 5. Müşteri tatmini sağlanmış ve yeni pazarlar bulunmuştur, 6. İşletmelerin rekabet güçleri artmıştır, 7. İşletmelerde sistematik çalışma, eğitim ve motivasyon önem kazınmış, Günümüzün büyük oranda rekabete dayalı ve müşteri odaklı pazarlama ve üretim sistemi içerisinde, mal ve hizmetlerin kalitesini sürekli çeşitlendirmek ve farklılaştırarak geliştirmek zorunluluğu vardır. Müşteri memnuniyeti, Pazar payının sürekli büyütülmesi, yeni pazarlar bulunması ve verimli çalışma gibi temel faktörler kaliteyi önemli hale getirmektedir. Bir mal veya hizmetin kalite özelliklerinin belirlenmesinde; müşteri talepleri, rekabet durumu, mal ve hizmetin kullanılış amacı, fiyatı, mal ve hizmet özellikleri, dağıtım, teslim, test ve muayene hizmetleri gibi birçok faktör etkili olmaktadır. Kalite ve toplam kalite ile ilgili diğer kavramlar: • Kalite Yönetim Sistemi: Müşteri isteklerinin sürekli olarak karşılanmasını öngören Kalite Güvence Sistemini de kapsayan, bir yönetim sistemidir. Yani kalite yönetim sistemi, kuruluşların etkinliğini sağlayan ve sürekli iyileştirme çalışmalarını destekleyen bir sistem olarak işletmede üretimin girdi, işlem ve çıktı aşamalarında yapılan kalite yönetimi faaliyetlerinden oluşur. • Kalite Maliyeti (Kalitesizliğin Maliyeti): “Meydana gelebilecek hataları önlemek amacıyla yürütülen faaliyetler, planlı kalite muayeneleri ve ürünün üretim esnasında veya müşteriye teslimden sonra 69 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan görülen hataların sonucunda ortaya çıkan maliyetler” olarak tarif edilmektedir. İşletmelerin kaliteye önem vermelerinin birçok nedeninden birisi kalitesizliğin işletmeye büyük maliyetler yüklemesidir. • Kalite Kontrolü: Ürünün kalite özelliklerinin istenenlerle karşılaştırılarak sapmalar varsa düzeltici faaliyetlerin başlatılmasını sağlayan üretim yönetimi işlevidir. • Toplam Kalite Kontrolü: Kalite isteklerini sağlamak için kullanılan uygulama teknikleri ve faaliyetleridir, şeklinde tanımlanabilir. Geniş katılımlı kalite yönetimi olarak adlandırılabilecek "Toplam Kalite Kontrolü" aynı zamanda yönetimde bir anlayış değişikliği getirmiştir. Toplam kalite kontrol anlayışının bir uzantısı da işletmelerde kalite güvence sistemlerinin kurulmasıdır. • Kalite Güvencesi: Kalite yönetiminin, kalite şartlarının karşılanacağı konusunda güvence sağlamaya yönelik kısmıdır. Müşteriler, işletmelerden kaliteli ürün üretiyor oldukları güvencesini somut olarak vermelerini istemektedirler. Kalite güvence sistemi olarak adlandırılan bu olgu geleneksel kalite kontrol anlayışının terk edilerek, tüm işletme birimlerinin kalite sağlama sistemlerini kurmalarını ve belgelemelerini gerekli kılmaktadır. TS - ISO 9000 serisi standartlar bu güvenceyi verecek sistemin yapılandırılmasında kullanılan bir kılavuzdur. Kalite belgelerinin amaçları; işletmeleri ‘sürekli geliştirme’ konusunda teşvik etmek, kalite konusunda kaydettikleri ve ulaştıkları aşamaları tescil etmek, müşteri tatminine katkı sağlama, kuruluşun piyasada iyi bir imaj sahibi halene gelmek şeklinde sıralanabilmektedir. Kalite serbest piyasanın gereği olarak günümüz işletmeleri açısından olmazsa olmaz bir özellik haline gelmiş ve bunun için bazı harcamalara katlanarak kaliteyi sağlamaya çalışırlar. Serbest rekabet piyasası kaliteyi sürekli önemli hale getirmekte ve işletmelerde buna uymak durumundadır. İşletmelerde kaliteyi yerleştirmek belirli çaba ve belirli bir maliyeti gerektirir. İşletmeler kalitenin getireceği pek çok avantajı göz önünde bulundurarak kalitenin yükleyeceği maliyetlere katlanır. İşletmelerin kaliteye önem verme ve kalite maliyetlerine katlanma nedenleri: 1- Müşteri Kalite İstemektedir. Müşterilerin satın alma tercihlerinden kalite, önemli bir belirleyici olmaktadır. Üstün kaliteli ürünler için müşteriler daha fazla ödemeye razı olmaktadır. 2- Kuruluşlar Kaliteyi Kârlılık Olarak Düşünebilmektedir. Kuruluşların performansları ile uyguladıkları kalite düşünceleri arasında doğrudan ilişki olduğu bilinmektedir. Artan karlılıklarını müşteri tatminine ve çalışanların yüksek moralleri sayesinde sağlamaktadırlar. 3- En İyi Uygulamalar Kuruluşlar Tarafından Takdir Edilmektedir. Bugünün kuruluşları, kalite hareketleriyle ilgili takdir ettikleri en iyi örnekleri, kendileri de uygulamaktadırlar. 4- Kalite Rekabetçiliği Arttırmaktadır. Kalite günümüz işletmeleri arasındaki rekabeti artırmaktadır, Günümüz rekabet ortamında, müşteri bağlılığını sağlamak için şu şartları yerine getirmek gerekmektedir. Bunun için; ürün ve hizmetler geliştirilmelidir, maliyetler ve fiyatlar istikrarlı ve rekabetçi olarak düşmelidir, müşterilere cevap verme geliştirilmelidir ve müşteri taleplerini karşılamada esneklik artmalıdır. Günümüz işletmelerinin yürüttükleri satış ve pazarlama faaliyetlerinde kaliteye yönelik etkin tutumların oluşturulması, geliştirilmesi ve uygulanması başarı için bir zorunluluktur. Satış ve pazarlama ile kalite arasındaki bağlantı; satış öncesi, satış anında ve satış sonrası olarak üç aşamada değerlendirilir. Kalite ölçülerine özen gösterilmeden yapılan üretim faaliyetleri sonucu oluşan riskler hem işletmeyi, hem de müşteriyi olumsuz etkilemektedir. Hatalı mal veya hizmetlerin sonucunda ortaya çıkan etkenlere kalitesizlik riskleri denilmektedir. Kalitesizliğin işletme ve müşteri açısından riskleri: 1. Kalitesizliğin işletmeye yüklediği riskler; prestij kaybı, pazar payının azalması, kaynak israfı ve motivasyon kaybı bunlardan bazılarıdır. 2. Kalitesizliğin müşteriye yüklediği riskleri ise, insan sağlığı, güvenliği, mal ve hizmetlerde tatminsizlik, güvensizlik ve mağduriyet gibi birçok riskler vardır. Kaliteye ulaşmada 2000’li yıllardan sonra EFQM Mükemmellik Modeli diye bilinen ve sürekli geliştirilebilir nitelik taşıyan bir model benimsenmiştir. EFQM Mükemmellik Modeli Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı (EFQM-European Foundation For Quality Management) na aittir. EFQM Mükemmellik Modeli, tüm kurumlara uygulanabilecek bir yapıya sahip olmakla birlikte, kurumun yapısına uygun olarak yorumlanması ile kullanılmaktadır. Modelin uygulanmasında başarıya ulaşılması için; üst yönetimin liderliği, müşteri odaklılık, tam katılım ve takım çalışması, çalışanların eğitimi, hata önleme/sıfır hata, sürekli geliştirme ve iyileştirme gibi altı temel unsurun anlaşılması önemlidir. EFQM mükemmellik modeli, siyasi planların “kalitesini” 70 İşletme Yönetimi-1 – Üçüncü Bölüm – Metin Arslan veya mükemmelliğini değil kuruluşun yönetimlerinin mükemmelliğini sorgulayan bir yönetim modelidir. Kurum içinde insana yönelik bir yaklaşım geliştirmekte çalışanların yeteneklerini geliştirme fırsatlarını yakalamasını sağlamakta, kaydettikleri ilerlemeyi ölçüp, kendi alanında ve farklı alanlarda veya diğer ülkelerde faaliyet gösteren kurumlarla karşılaştırabileceği bir çerçeve sumaktadır. EFQM Mükemmellik Modeli kuruluşların mükemmellik yolunda ilerleyip ilerlemediklerini ölçerek yönetim sistemlerini geliştirmeleri konusunda onlara yardımcı olan pratik bir araç niteliği taşır; kuruluşların kuvvetli yönlerini ve iyileştirmeye açık alanlarını görmelerini sağlayarak onları çözümler üretmeleri konusunda teşvik eder. Helal Belgesi (Helal Certificate) : İslam ülkelerinin et ithalatında talep ettikleri, hayvan kesimlerin İslami kurallara uygun olduğunu ispatlayan belgedir. Helal Belgesi, Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatının il müftülüklerince düzenlenmektedir. Son zamanlarda Türkiye’de gıda maddelerinde helal belgesi çalışmaları yoğunlaşmış bulunmaktadır. Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) gibi kuruluşlar bu çalışmaları ülkemizde gönüllü olarak yürütmektedir. Koşer Sertifikası (Kosher Certificate)”K”: İsrail’e ihraç edilecek gıda ürünlerinde Musevi dinine uygunluğu belgeleyen “koşer sertifikaları” aranmaktadır. Ürünlerinin Musevi kurallarına göre hazırlandığını göstermekte olup; kalite, hijyen ve güveni simgelemektedir. Bu sertifika Musevi dini mensuplarının yoğun olarak yaşadıkları ülkelere ihracatta da önemli bir unsur olarak görülmektedir. Ürünlerin yöneldiği İsrail pazarlarındaki dindarlık durumuna göre kurallar katılaşabilmektedir. Bazı ürünler için ülkemizdeki Hahambaşılıkça verilen sertifika yeterli olmakla birlikte, dinen kritik konumda olan (özellikle et-süt ve mamulleri) ürünlere İsrail’deki din otoritelerinin yerinde çalışma yaparak caizlik kazandırması gerekmektedir. 5. Toplumsallık İlkesi İşletme kuruluş amacına uygun olarak kâr veya sosyal fayda elde etmek ve süreklilik gibi amaçlardan hangisi olursa olsun sosyal sorumluluk bilinci içinde topluma hizmet etmek durumundadır. Çünkü işletmeler toplum içerisinde toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya dönük faaliyette bulunur. Dolayısıyla işletme toplumun ihtiyaçlarından hareket ederek, onların istediği zaman ve yerde ve kabul edebileceği fiyat, kalite ve ihtiyaç miktarında mal ve hizmet üretir ve /veya pazarlar. Günümüz modern iş hayatı işletmelerin çıkarları yanında kamu çıkarlarını da amaçları arasında yer bulmasını zorlamaktadır. Bundan dolayı işletmeler artık sadece ekonomik birimler olarak değil aynı zamanda sosyal ve siyasi kuruluşlar olarak da ele alınmaktadır. Sermayedarların işletmelerin yönetimini profesyonel yöneticilere bırakmaları ve bunların da topluma; okul, kütüphane, çevre koruma, kültür faaliyetlerine destek olma gibi çeşitli hizmetleri götürme düşüncesine büyük destek vermeleri, sosyal sorumluluk amacını ön plana çıkarmıştır. Günümüzde sosyal ve kültürel alanlardaki hizmetler prestij-itibar- kazandıran faaliyetler olarak görüldüğünden iş adamları kendi adlarını taşıyan okul binaları yaptırıyor; özel okullar, üniversiteler kuruyorlar; vakıflar yoluyla erozyonu önleme, vb. faaliyetleri yürütüyorlar ve sosyal problemlere çözüm önerileri getiriyorlar. Günümüz işletmeleri, çalışanların refah düzeyini yükseltecek, bulunduğu çevreyi de tahrip etmeyerek toplumun güvenini dolaysıyla işletmenin güvenilirliğini sağlayacak bir siyaset izlemesi gerekir. Üçüncü Bölüm İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları Uygulama Çalışmaları 1. Yakın tarihte kapanmış bir işletme tespit ederek bu işletmenin neden kapandığını araştırınız. 2. Çevrenizde faaliyette olan bir işletmenin verimli çalışıp çalışmadığını verimlilik kuralları çerçevesinde araştırarak bir rapor hazırlayınız. 3. Kurulu bulunan bir işletmenin kullandığı hammadde ve enerji girdilerini inceleyerek bunun alternatifleri neler olabilir? Araştırarak bir rapor hazırlayınız. Değerlendirme Soruları 71 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İŞLETMELERİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI VE İŞLETMELERİN BÜYÜMESİ Birinci bölümde; işletme ve ilgili kavramlar ile işletmenin tarihi gelişim süreci ve işletmenin diğer bilimlerle olan ilişkileri incelendi. İkinci bölümde; işletmenin amaçları, işletme çevre ilişkisi, işletmenin işlevleri ve işletme türleri incelendi. Üçüncü bölümde; ilk olarak işletmenin analizi sistem yaklaşımı içinde ele alınarak işletmenin maliyetleri, gelirleri ve riskleri incelendi, ikinci olarak işletmecilikte kullanılan; verimlilik, etkinlik, kârlılık, toplam kalite ve toplumsallık ilkeleri gibi temel ilkeleri incelendi. Bu bölümün temel amacı ise, bir endüstri işletmesinin kuruluş çalışmaları için neler yapması gerektiği ve ne gibi aşamaların izlendiğini, işletme büyüklüğü ve kapasitesini kavrayabilmeyi sağlamaktır. Burada öncelikle işletmenin kuruluşu ele alınacak ve işletmenin ilk aşaması olan kuruluş düşüncesinden açılış merasimine kadar olan aşamalar ayrıntılı olarak ele alınacak ikinci olarak işletme büyüklüğü, işletme kapasitesi ele alınarak incelenecektir. 1. İŞLETMELERİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI İşletmeler insanların ihtiyaçlarını karşılamak için üretim faktörlerini etkin bir şekilde mal ve hizmetlere dönüştürmek için belirli aşamaları izleyerek bir süreç dâhilinde kurulurlar. Ülkelerin kalkınması ve gelişmesi yatırımla gerçekleşmesinden dolayı, ne kadar fazla yatırım yapılırsa o kadar işletme kurulur ve bu işletmeler üretim gerçekleştirerek gelir sağlanmış olur. Kalkınma, belli bir ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmişlik düzeyinden derece olarak daha iyi sayılabilecek duruma ulaşma; tüm hayat alanlarında var olandan daha farklı ve ileri olduğu düşünülen bir yapılanmaya dönüş sürecidir. Sanat ve ticaretten uzaklaşıp imaret ve memuriyete yönelmek ülke kalkınmasında yanlış bir siyaset olur. Serbest piyasa ekonomisinde bölgesel ve ulusal kalkınma devletin sorumluluğu ve kontrolünden ziyade müteşebbislerin sorumluluğundadır. Yatırım ise belirli bir getiri sağlamak amacıyla, bir işletmenin alternatif maliyetleri ve risk faktörlerini de göz önünde tutarak, belli vadelerde birikimlerini yatırım araçlarına bağlamasıdır. Mali açıdan yatırım, müteşebbisin, belirli bir sermayeyi, mal ve hizmet üretecek bir işletmenin kurulmasına harcaması anlaşılmalıdır. Yatırım projesinin hazırlanması, güç, masraflı, karmaşık ve uzmanlık isteyen bir faaliyettir. Yatırım projesi, alanlarında uzman kişilerin işletme büyüklüğüne göre uzun bir zaman diliminde büyük miktarda giderle hazırlanabilen bir projedir. Kuruluş çalışmaları şekil 4–1 deki gibi bir süreç olarak birbirini izleyen aşamalardan geçerek gerçekleşir. 1. Yatırım Düşünce si ve Uygun Yatırım Alanı Seçimi 2.Fizibilite Etüdü a. Ekonomik Etüt b. Yasal Etüt c. Mali Etüt d. Teknik Etüt e. Örgütsel Etüt 3. Kesin Proje 4. Yatırım Kararını Verme ve Uygulama 5. Üretime Geçiş Şekil 4–1: İşletme Kurma Aşamaları İşletme, kurucu müteşebbisler tarafından uzun araştırmalar sonucunda kurulabilir ve bu süreç kurulacak işletmenin önemine, büyüklüğüne ve özelliklerine göre değişir. İşletme kurmak uzmanlık isteyen, inceleme ve araştırma gerektiren bir iş olarak kurucu müteşebbislerin 2–3 haftasını alabileceği gibi, işletme kurma işinde uzmanlaşan bir ekibin altı ay veya bir yılını da alabilir. Ekonomik, teknik, hukuki, finansal ve örgütsel konuları içeren tüm bu çalışmalara işletme kuruluş çalışmaları adı verilir. 1. Yatırım Düşüncesi ve Uygun Yatırım Alanı Seçimi İnsanlar sahip oldukları ekonomik değerleri gelir getirecek bir alana yöneltmeleri ile yatırım düşüncelerini ortaya koyarlar. Yatırım alternatifler arasından en uygununu seçmek ve uygulamaktır. Girişimcileri yatırım yoluyla bir işletme kurmaya yönelten çok değişik sebepler olabilir. İnsanları işletme kurmaya yönelten temel nedenler: 1. Bağımsızlık isteği 2. Kazanç ve miras isteği 3. Başka fırsatların yokluğu 4. Sosyal saygınlık isteği 72 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan 5. Bir düşünce veya varlığın işlenmesi 6. Topluma hizmet ve sosyal sorumluluk düşüncesi İşletmenin kuruluşunda ilk aşama, işletme kurma düşüncesinin müteşebbisin kafasında oluşmasıdır. Bu oluşum işletmenin mutlaka kurulacağı anlamına gelmez, çeşitli inceleme ve araştırmalar sonucunda bu kararını kesinleştirir. Verilen karar işletmeyi kurma yönünde ise bu çalışmaları işletmeyi faaliyete geçirene kadar sürdürür. Müteşebbis devlet, özel kesimden bir veya birkaç kişi olabilir, burada önemli olan, yeni bir işletme kurmanın çok faydalı olacağı konusunda bir düşüncenin belirmesidir. İşletme kurmak için yatırım düşüncesi içerisinde olan insan elindeki ekonomik değerin gelir getirmesi ve verimli bir yatırım olması için uygun yatırım alanını bulabilmek için bir takım araştırmalar yapmaya yönelir. Ön fizibilite çalışması olarak da ifade edilen bu çalışmada; ekonomik değerlerini kaybetme riskini ortadan kaldırmak için yatırımcı; yatırımın hangi sektörde ve belirlenen sektörün hangi konusunda faaliyet göstereceğine karar vermek için iki aşamalı bir araştırma yapmak durumundadır. Uygun yatırım alanı seçme faaliyetine ön fizibilite çalışmaları da denilir ve esas fizibilite faaliyetlerine bu aşamada olumlu karar verildikten sonra geçilir. Yatırımcının yatırım alanı ve konusu belirlemek için ülkenin ve sektörün genel durumu, arz ve talebin genel yapısı gibi durumları öğrenerek proje fikrini bu sonuçlara göre oluşturmak zorundadır. Bu aşamadaki araştırmalar sonucu proje kabul edilir veya vazgeçilir. Bu aşamadaki araştırmalar yatırımcıların zaman ve maliyet kayıplarını önler. Yatırım düşüncesi ve uygun yatırım alanı seçme aşaması aslında yatırımcı da bir proje fikrinin oluşmasını sağlamaktır. Fizibilite raporunun hazırlanmasından sonra, projenin yapılabilirliğine karar verilecek ve projenin yapılmasının uygun görülmesi halinde de yatırım kararı alınacaktır. 2. Fizibilite Etüdü Proje hazırlama veya yapılabilirlik de denilen fizibilite, çalışmalarının ana görevi proje fikrini ekonomik, kanuni finansal, teknik ve örgüt açısından inceleyerek, bulguları ve onları destekleyen verileri sistemli ve mantıklı bir şekilde sunmaktır. Yatırım yapacak müteşebbiste oluşan proje düşüncesinin faydalı ve kârlı bir düşünce olup olmadığının net olarak ortaya çıkması için gerekli araştırmalar bütününe fizibilite etüdü veya raporu adı verilir. Yapılacak fizibilite etüdü veya raporu alanlarında uzman kişilerce gerçekleştirilir. Bu etütler; ekonomik, teknik, finansal, yasal ve örgütsel etüt olarak beş alt araştırmadan oluşur. 2. 1. Ekonomik Etüt Ekonomik etüt, kurulması düşünülen işletmenin ne miktarda mal veya hizmet üretmesi gerektiğini, üretilen ününün hangi pazarda hangi fiyatlardan satılabileceğini belirleyebilmek için ve Pazar araştırması sonuçlarına göre işletmenin hangi kapasitede ve nerede kurulacağını belirleme çalışmalarını içerir. Ekonomik değişkenlerin zaman içinde çok sık değişir nitelikte olması, ekonomik araştırmayı sürekli bir süreç durumuna getirmiştir. Dolayısıyla ekonomik araştırma, yalnızca yeni bir işletme kurarken değil, kurulu bir işletmeyi isletirken de devamlı yapılması gereken bir işletme faaliyetidir. Ekonomik araştırmanın kapsamına kurulacak işletmenin çalışacağı alandaki rekabetin durumu, üretilecek mal veya hizmetin birim maliyetinin ne olacağı, maliyet üzerinden beklenen kâr oranının ne olduğu, malın satılacağı pazar da fiyatın nasıl belirlendiği gibi birçok konu girer. Burada, yeni bir işletmeyi kurarken göz önünde bulundurulması gereken en önemli üç konu; talep tahmini, işletme büyüklüğünün belirlenmesi ve kuruluş yerinin seçimidir. 1. Talep Tahmini. Kurulması düşünülen işletmenin üreteceği mal ve hizmetlerin, belirli bir sürede, ne kadar satılabileceği bilinmeden, herhangi bir yatırıma girişilemez. Bu sebeple, işletme kurma kararından önce yapılacak ilk iş, üretilmesi düşünülen mal ve hizmete ne kadar talep olacağını tahmindir. Talep tahminleriyle, kurulacak işletmenin üreteceği mal ve hizmete, belirli bir fiyattan ne kadar miktar satın alma isteği olacağı ortaya konulmaya çalışılır. Bunun için mevcut arz ve talebin gelişme eğilimleri yani trentleri üzerinde durulur. İlmi ölçülere göre talep tahmini yapabilmek için bir takım sistematik ve tarafsız bilgilere ihtiyaç vardır. Tüketicilerin satın alma isteklerini, onların gelir durumları, zevk ve alışkanlıkları, başka mal ve hizmetlerin fiyatları ve benzer bazı değişkenler etkiler. Dolayısıyla geleceğe ilişkin tahminler yaparken, yalnızca birkaç değişken değil, birçok değişken göz önünde bulundurulmalıdır. Gelecek ile ilgili tahminlerde dikkate alınması gereken değişkenler: 1. Üretilmesi planlanan ürünün tüketicilere sağladığı faydalar, 73 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan 2. Üretilecek ürüne duyulan ihtiyaç ve talep esnekliği, 3. Tüketicilerin gelir durumu, cinsiyeti ve yaşı gibi belirgin özellikleri, 4. Üretilecek ürünlerin benzerlerinin maliyet, satış fiyatı, kullanım yeri ve dağıtım şekilleri, 5. Üretilecek ürüne ilişkin devletin ekonomik siyaseti ve teşvikleri, 6. Üretilecek ürün yerine, tüketicilerin başka bir ürünü kolayca koyup koyamayacakları, 7. Ülkenin nüfus artış hızı, çalışan veya çalışmayan nüfusun sayısı, 8. Tasarruf durumları, kişi başına düşen yıllık gelir miktarı, ülkedeki genel fiyat artışları, 9. Üretilecek ürünün ekonomik dalgalanmalardan kolayca etkilenir nitelikte olup olmadığı. Talep tahmininde kullanılacak bilgiler çok değişik kaynaklardan toplanır. Yapılan talep tahminlerinin geçerliliği, toplanacak bilgilerin doğruluğuna ve bu bilgilerden faydalanarak talebi hesaplayacak yöntemin doğru olmasına bağlıdır. Talep tahmininde; tecrübe ve sezgiye dayanan talep yani kalitatif tahminleri ve ekonomik göstergeler ve istatistiki yöntemlere yani kantitatif dayanan talep tahminleri olarak temel iki yöntem kullanılır. Bir mal ve hizmetin talebini etkileyen değişkenlerin çokluğu ve bunlar arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı, tecrübe ve sezgiye dayanan yöntemleri geçersiz veya yetersiz duruma getirmesinden dolayı, günümüzde ekonomik göstergelere dayanan ve istatistik yöntemlerle yapılan talep tahminleri, giderek daha çok kullanılmaktadır. Talep tahmini ile kapasite belirlemenin yanında, işletme için gerekli sermayenin hesabı, çalıştırılacak personel sayısının belirlenmesi, organizasyon sorununun çözümü, işletme siyasetlerinin belirlenmesi gibi birçok alanda faydalanılır. 2. İşletme Büyüklüğünün Belirlenmesi. İşletme büyüklüğü yani, kapasite, genellikle, belirli bir zaman dilimi içinde yapabileceği üretim miktarı olarak tanımlanabileceği gibi; işletmelerin belirli bir mal ve hizmeti üretebilme yeteneğinin, belirli bir ölçü ile ifade edilmesidir. İşletmelerin verimli ve etkin çalışabilmesi için kapasite planlaması önemlidir. Ne fazla, ne eksik, yani kıvamında bir kapasite kararı verilebilirse, üretilecek mal ve hizmetlerin birim başına maliyetleri en az düzeyde gerçekleşir. Üretimi düşünülen ürünün gelecekteki satış miktarını tahmin etmenin en başta gelen amacı, kurulacak işletmenin büyüklüğünü yani kapasitesini hesaplamaktır. İşletmenin büyüklüğünün belirlenmesi konusunda; işletmenin kuruluş aşamasında önemli olan, kurulacak işletmenin günlük, aylık veya yıllık üretim gücünün ne olacağının belirlenmesidir. Kurulacak işletmenin kapasitesi yani büyüklüğü, işletme faaliyet başladıktan sonra ortaya çıkabilecek talepleri karşılayabilecek kadar olmasını da sağlamak gerekir. İşletme büyüklüğü yani kapasitesi belirlendikten sonra sıra kuruluş yerinin seçimine gelir. 3. Kuruluş Yeri Seçimi. Kurulması düşünülen işletmenin üreteceği mal ve hizmetin talebine göre kapasitesi belirlendikten sonra, sıra, işletmenin kurulacağı yeri seçmeye gelir. İşletmeler en az maliyetle en yüksek kalitede ürün üreterek maksimum kâr sağlama gayreti içinde olmalarından bu yerin seçiminde temel işletme ilkeleri olan verimlilik, iktisadilik, kârlılık, etkinlik, toplam kalite ve toplumsallık gibi temel etkinlik ölçüleri göz önünde bulundururlar. Yanlış seçilen bir kuruluş yeri işletmeyi rakiplere karşı zayıf düşürür. Kuruluş yeri seçiminde yapılan hatayı düzeltmek, bu nedenle yeni bir bölgeye taşınmak için ağır giderlere katlanmak gerekecektir. Kuruluş yeri seçiminde ilk aşama, işletmenin kurulacağı bölgenin seçilmesi gerekir. Bölge seçiminde seçime etki eden faktörler makro düzeyde ele alınır ve değerlendirilir. Bölge seçiminde dikkate alınacak faktörler şöyle sıralanabilir: 1. Pazara yakınlık, 2. Hammadde, enerji, iklim ve su kaynakları, 3. Yan sanayi kuruluşlarının varlığı, 4. İşgücü, ulaşım ve taşıma, 5. Devletin verdiği teşvik ve sınırlamalar, 6. Sosyal ve kültürel şartlar, 7. Dış etkenler, Uygulamada yukarıdaki faktörlerin tümü bakımından uygun bir bölge bulmak imkânsız olabilir. Bölge seçilirken en azından birim başına üretim maliyeti en az olabilecek şekilde söz konusu faktörler bir araya getirilmeye çalışılmalıdır. Yukarıdaki faktörlerden biri olan kuruluş yerinin seçiminde devletin teşvik ve sınırlamaları 74 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan günümüzde çok önemli olmaktadır. Belirli bölge ve yerleri cazip hale getirerek endüstri işletmelerinin buralarda toplanmasını sağlamak için devlet veya özel yatırımcılar “organize sanayi bölgeleri”, küçük işletmeler için ise “sanayi siteleri” denilen toplu iş merkezleri oluştururlar. Organize sanayi bölgeleri, 'Sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden faydalanmak, imalat sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmeleri ve geliştirilmeleri amacıyla, sınırları tasdikli arazi parçalarının gerekli altyapı hizmetleriyle ve ihtiyaca göre tayin edilecek sosyal tesisler ve teknoparklar ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dâhilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan mal ve hizmet üretim bölgeleri” olarak tanımlanmaktadır. Burada işyeri binalarını işletmeler kendileri yaparlar. Benzer şekilde; Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB), Endüstri Bölgeleri ve Serbest Bölgeler olarak uygulamada toplu iş merkezleri veya yatırım üstleri oluşturulmaktadır. Sanayi siteleri ise organize sanayi sitelerinin küçük ölçekli tipleri olarak yerleşim yerlerine daha yakın yerlerde kurulan, daha çok küçük ve orta ölçekli işletmeleri barındırmak için, hazırlanan site tipi binalardır. Sanayi siteleri dokuma, makine, oto yedek parçası üretimi, oto tamircileri vb atölye tipi çalışan işletmeleri bünyelerinde barındırırlar. Yukarıda sıralanan faktörler dâhilinde kuruluş bölgesi seçildikten sonra, kuruluş yöresi ve arazisinin seçilmesi gerekir. Arazi seçimi için bölgedeki şehirlerin, kasaba ve köylerin özellikleri araştırılarak buralarda işletme kurmaya elverişli araziler bulunarak, birçok değişkende dikkatle değerlendirilerek, bunların işletme kurmaya en uygun olanı seçilir. Kuruluş yöresi ve noktasını etkileyen faktörler daha çok teknik düzeydedir ve bölge seçiminde makro düzeyde olan faktörler burada mikro düzeyde ve dar anlamdadır. Kuruluş yöresi ve arazinin seçiminde ölçü olabilecek başlıca faktörler: 1. Ulaşım, haberleşme durumu, taşıma giderleri, hammadde, enerji ve su kaynaklarına yakınlık, 2. Aynı yerde başka işletmelerin varlığı (organize san. böl.) ve ileride işletmeyi genişletme imkânı, 3. Seçilecek yerin nüfus, sosyo-ekonomik gelişimi ve işçi-işveren ilişkilerinin durumu, 4. Arazi fiyatları, inşaat maliyetleri, gıda, giyim ve benzeri maddelerin fiyat düzeyleri, 5. Çevredeki eğitim kurumları, sosyal kuruluşlar ve belediye hizmetleri, barınma durumu, 6. Kültürel şartları; halk ve yerel yöneticilerin işletmeye karşı davranışları, yerel vergi ve resimler 7. Arazinin topoğrafik yapısı, işletme kurmaya elverişli olup olmadığı, 8. Üretim artıklarının değerlendirilmesi ve elden çıkarılması, Kuruluş yeri seçimini etkileyen bu mikro faktörler iyi bir şekilde değerlendirilerek en uygun kuruluş noktası bulunmalı ve seçilmelidir. 2.2. Yasal Etüt Yeni kurulacak işletmenin hukuki yapısı, işletmenin farklı yasal yükümlüklerini de beraberinde getirir. Yasal etütle daha çok, kurulması düşünülen işletmenin yasal türü, devletin kurulacak işletmeyi özel olarak destekleyip desteklemeyeceği ve işletme kurup faaliyete geçirebilmek için alınması gerekli izinler araştırılır. Bu araştırmada; işletmenin yasal türü, devlet desteği ve alınması gereken izinler gibi yollar izlenir. 1. İşletmenin Yasal Türü. Serbest piyasa sisteminde yerini alan özel teşebbüs sistemi en az devlet müdahalesi ile insanların çalışacakları işleri, alacakları malları, yapacakları yatırımları vb. seçme hakkını savunur. Özel mülkiyet, kâr elde etme, seçme hürriyeti, rekabet etme hakkı serbest piyasa sisteminde temel haklardır. Ülkemizde bu haklara da dayalı olarak kanunlarımız her vatandaşa işletme kurma hakkını devlete de ekonomik ve sosyal planlar yapma görevini vermiştir. Türkiye'de işletmenin yasal türü; özel işletmeler, kamu işletmeleri ve yabancı sermayeli işletmeler şeklindedir. Ülkemizde kurulması düşünülen işletme, yukarıdaki türlerden birisi içerisinde yer almak durumundadır. Her türün üstün ve sakıncalı yönleri olmasından uzman danışmanların görüşlerinden de faydalanarak, hangi tür bir işletme kurmanın daha faydalı olacağı kararlaştırılmalıdır. 2. Devlet Desteği. Devlet yürürlüğe koyduğu yasalarla işletmenin kurulmasını ve işletilmesini tam bir güvenlik altına alırken ve onu korurken, işletmeye de birtakım görevler yüklemiştir. İşletme kanunların öngördüğü Gelir ve Kurumlar vergisi öder; iş kanunlarına göre çalıştırdığı insanların çalışma şartlarını ve iş güvenliğini sağlar; SGK yasasına göre işçileri için hastalık, ihtiyarlık, kaza primleri öder; Ticaret yasasına göre belirli işletme defterlerini tutar. Devletin yüklediği görevleri gerektiği şekilde yapan işletmeleri devlet korur ve destekler. Yapılacak yatırımın devletin ekonomik siyasetini destekler nitelikte olması, işsizliği azaltıcı nitelikte 75 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan bulunması, fazla döviz harcatmayacak ve ithalatı azaltacak özellikler taşıması ve benzeri durumlarda devlet, işletmeyi özel olarak da destekler. Mesela, bu amaçla işletmeyi desteklemek için, işletmeyi yatırım indirimi denilen vergi kolaylığından faydalandırır, işletmenin ithal edeceği makinelerden gümrük vergisi almaz; devlet bankalarından düşük faizli kredi verir; daha birçok yardımlarda bulunur. Devlet günümüzde işletmelere sağlayacağı teşvik sisteminde; teknoloji, yüksek katma değer ve uluslar arası rekabet edebilirlik kriterleri aramaktadır. 3. Alınması Gerekli İzinler. Bütün ülkelerde işletme kurarken belirli kurallara uyulur ve gerekli yerlerden izinler alınır. Türkiye'de bu alanda oldukça aşırıya kaçılmış, gereksiz işlemlerle uygulama zorlaştırılmıştır. İşlerin hızlı ve kolay yürütülmesi için düşünülen bürokrasi, çoğu zaman bürokratların yanlış uygulamaları ile işi zorlaşmakta ve ağırlaşmaktadır. Günümüz uygulamalarında mesela, KOBİ’ ler faaliyetlerini yürütebilmek için çok sayıda kurum ve kuruluş ile muhatap olmakta, bir fabrika kurup faaliyete geçirmek için 71 kurumdan belge onaylatıp, 349 adet imza tamamlamak zorunluluğundadır. Bunlardan 316’sı yatırım aşamasında, işletme aşamasına geçildiğinde, emisyon izninden tutun, itfaiye raporuna 33 imza daha gerekiyor (Ekonomik Forum, TOBB, Ocak 2007, s.20). Türkiye'de bir işletmenin kurulması için aşağıdaki işlemlerin yapılması gerekir; 1. Belediyeden imar durumu, inşaat ruhsatı, iskân ve kabul izni, fabrika kurma izni ve açma izni. 2. Umumi Hıfzısıhha Yasası gereği Valilik/Kaymakamlıktan işletme kurma ve çalışma izni. 3. İşçilerin Sağlığını Koruma ve iş Emniyeti Tüzüğü gereği, Bölge Çalışma Müdürlüğünün izni. 4. Bazı işletme konuları için Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarının izni. 5. Bölge Sanayi Müdürlüğüne başvurarak, işletmenin sanayi siciline kaydettirilmesi zorunludur. 6. İşletmenin bağlı bulunduğu Ticaret veya Sanayi Odasına üye olması zorunludur. 7. İşletme yönetimi çalışanları sigorta kurumuna bildirir, primlerini öder, vizite kâğıdı doldurur. 8. İşletme kullanacağı markaları Ticaret Bakanlığına bildirir ve tescil işlemlerini yaptırır. Yukarıda sayılan izin, kayıt ve bildirimler gelişen sosyo-ekonomik yapı içerisinde değişebilmektedir. 2.3. Teknik Etüt Kurulması düşünülen işletmeyle ilgili teknik araştırmaları, genellikle teknik uzmanlar (mühendisler) yapar. Teknik etüt içerisinde aşağıdaki üç konu büyük önem taşır: 1. Üretim yönteminin tespiti, 2. Üretim için gerekli makinelerin seçimi, 3. Kuruluş yerine yerleşme planları, Yukarıda sıralananlar yanında daha ayrıntılı olarak; işletmenin uygulama planının hazırlanması, üretim sonucu meydana çıkan fiziki ve kimyevi nitelikteki artıkların değerlendirilmesi planlarının hazırlanması, teknik araştırma kapsamına giren başlıca teknik konulardır. 2.4. Mali Etüt Mali araştırma yerine bazı kaynaklarda finansal araştırma kavramı kullanılmaktadır. Mali araştırmayla kısaca, yapılacak yatırım veya kurulacak işletmenin maliyeti, bu yatırım ile ilgili sermayenin nasıl ve nereden bulunacağı, kurulacak işletmenin gelir, gider ve kârının ne olacağı hesaplanmaya çalışılır. Mali araştırmada, yatırım tutarı hesaplandıktan sonra, yıllık işletme giderleri ve yıllık işletme gelirleri tahmin edilir. Bu işleme, kurulması düşünülen işletmenin tahmini gelir-gider bütçesi denildiği gibi, pro-forma bilânçosu adı da verilir. Kurulacak işletmenin her yıl için ayrı ayrı yapılan tahmini gelir ve giderleri karşılaştırılarak ve ödenecek vergiler düşülerek işletmenin net kârı tahmin edilir. Mali araştırmada çözülmesi gereken en temel problem "nereden, ne zaman ve ne kadar para sağlanacaktır?" sorusunun cevaplandırılmasıdır. Genellikle hesaplanan proje tutarı için gerekli sermaye, ortakların koyduğu öz sermayeden, en düşük faiz giderleriyle sağlanmaya çalışılan banka kredileri ve tahviller gibi borç sermayeden karşılanmaya çalışılır. 2.5. Örgütsel Etüt Kurulması düşünülen işletmenin büyüklüğüne göre farklı yönetim birimlerinin oluşturulması gerekir. Bu çalışma ile bu birimlerin neler olacağı, burada yapılacak işleri ve işlerin nasıl ve hangi uzmanlarla yapılacağı ve bunun için gerekli personelin nerelerden temin edileceği ortaya çıkarılır ve fizibilite raporuna yazılır. 76 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan 3. Kesin Proje Yukarıda kısaca değinilen ekonomik, yasal, mali, teknik ve örgütsel araştırmalar sonunda ulaşılan bulgular bir araya getirilerek fizibilite raporu hazırlanır, bu rapor bir yatırım projesi özelliğini taşır. Hazırlanan bu rapor yatırımın değerlendirilmesi için yatırım kararını verecek olan müteşebbise veya kuruluşa sunulur. Bir yatırım kararı verebilmek için, tek bir yatırım projesiyle yetinmeden alternatif yatırım projeleri hazırlamak isabetli bir yatırım kararı için gereklidir. Bir sermaye ile pek çok alanda ve ayrı konuda işletme kurulabilir. Doğru bir yatırım kararı verebilmek için, en az birkaç ayrı alan ve konuda yatırım projesi hazırlayıp bunları birbiriyle karşılaştırmak gerekir. Müteşebbis, bir işletme kurarken, her şeyden önce, kâr edip etmeyeceğini ve bu kârın yeterli olup olmayacağını görmek ister. Ülke şartlarında, projenin kârlılığı, döviz kazandırıp kazandırmayacağı, ülke ekonomisine katkısı, emek yoğun bir işletme olup olmadığı gibi ekonomik ve sosyal konular dikkate alınmalıdır. 4. Yatırım Kararını Verme Ve Uygulama Müteşebbis, ekonomik, yasal, mali, teknik ve örgütsel etütleri, araştırmaları yaptıktan sonra yatırım projesi hazırlanır. Bundan sonra müteşebbis hazırlanan alternatif yatırım projeleri, belirtilen ölçüler göz önünde bulundurularak, birbiriyle karşılaştırılır, içlerinde en uygun olanı, en fazla kâr getireni, ülke ekonomisine en fazla katkıda bulunanı seçilip uygulamaya konulur. Uygulama, kesinleşen yatırım projesine sadık kalınarak süresi içinde gerçekleştirilmelidir. Bir yatırım projesi ne kadar kısa sürede tamamlanırsa, o kadar çabuk kâr getirmeye başlayacaktır. 5. Üretime Geçiş Yatırım tamamlanıp işletme faaliyete geçecek duruma geldikten sonra öncelikle bir deneme üretimi yapılır. Bu deneme üretimi ile elde edilen ürün kalitesi ve ne kadar kapasite ile çalışabileceği belirklenir. Üretilen mal ve hizmetler, tüketicilerin eline geçmeden önce bir kontrolden geçirilmeli, kalitelerinin beklenen düzeyde olup olmadığı görülmelidir. Tersi durumda, daha işletme açılır açılmaz bütün müşterilerini kötü kalite mal ve hizmetle kaybedebilir. Yeni kurulan ve deneme üretiminden başarıyla çıkan işletme, açılarak ürettiği mal ve hizmetlerini tüketicilere sunmaya başlar. Kurucular açısından büyük veya küçük olsun bir işletmeyi kurmak ve faaliyete geçirmek önemli bir olaya olmasından açılışı çeşitli şekilde kutlanır. 2. İŞLETMERİN BÜYÜMESİ 1. İşletmelerde Büyüme Her canlı gibi işletme de büyüyüp gelişerek varlığını sürdürmek ister ve bu durum işletmenin temel amaçlarından biri olarak kabul edilir. Serbest piyasa şartları işletmeyi sıkı bir rekabete yöneltmekte ve bu durumda büyümeyi ve gelişmeyi zorlamaktadır. Tüketici zevk ve tercihlerindeki değişim, hükümetin ekonomik ve siyasi planlarındaki değişim, rekabet şartları ve teknolojik gelişim işletmeleri gelişime ve büyümeye zorlamaktadır. Değişen çevre şartları ve nüfusun artışı ve bu artışa paralel artan talebe cevap verme gereği küçük işletmelerin büyümesine ve büyük işletmelerin de daha gelişmesini sağlamaktadır. Çevreden gelen değişim, teknolojik gelişim, talep, pazarın coğrafi dağılımı, finansman sağlama, yönetim yeterliliği ve tüketiciyi koruma mevzuatı işletme büyüklüğünü etkileyen temel faktörlerdir. İşletmelerin büyüme nedenleri: 1. Büyümede çevreden kaynaklanan nedenler, 2. Büyümede finansal nedenler, 3. Büyümede üretime ilişken nedenler, 4. Büyümede pazarlamaya ilişkin nedenler, 5. En uygun büyüklüğe ulaşarak maliyetleri düşürmek, 6. Büyümede etkinliği sağlayarak kârı artırma isteği, 7. Üretimin kalitesini yükseltmek, 8. Hammadde sağlamada ve diğer üretim faktörlerinin temininde avantajlar elde etmek. İşletmenin hızlı ve zamanı gelmeden büyümesi işletmeyi zora sokabilmesinden, belirli bir büyüklüğü taşımaya hazır hale geldiğinde büyümeye yönelmesi tavsiye edilir. “Büyüklük” konusu organizasyonların tasarım ve işleyiş süreçlerini etkileyen ve satış hacmi, Pazar payı, üretim kapasitesi, personel sayısı ve kâr gibi önemli unsurları olan bir faktör olarak ele alınmıştır. Klasik olarak her zaman büyüme işletmeler için tavsiye edilmiş, ancak bu şekilde işletmelerin rekabet 77 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan şanslarını koruyabilecekleri vurgulanmıştır. Ancak günümüzde işletmelerin büyümeden ziyade küçülme yönünde eğilimleri belirmiştir. Büyüme işletmeler açısından olması gereken bir durum olarak algılanırken küçülme daha çok zorluklarla ve krizlerle karşılaştığı zamanlarda ortaya çıkan bir durum olarak görülmektedir. Büyüme, hacim artışını veya sayısal bir artışı ifade eder. Bu manada büyüme, işletmenin yapısında nitelik ve nicelik olarak değişmelere neden olarak, işletmenin mal veya hizmet üretim artışlarına veya ürün farklılaştırmaya yönelmesine ve çalışanların yeni durumlara uyabilmesine imkân sağlar. İşletmelerin büyümesi ve küçülmesi olayı veya genel olarak “ölçek” konusu işletmecilikte önemlidir. Ölçek ekonomisi, bir organizasyonun büyüklüğünden ve iş hacminden dolayı elde ettiği maliyet avantajlarıdır. Kuruluşların büyüklüğünden kaynaklanan unsurlar, maliyetlerin düşürülmesi, verimlilik ve üretimin artması ve bunun sağladığı tasarrufların oluşturduğu olumlu sonuçlara “ölçek ekonomileri” etkileri denmektedir. İşletmelere göre büyüme, üretim hacmindeki artışı veya sayısal olarak gelişmeyi ifade eder. İşletmelerin özelliğine göre; satış miktarı veya tutarı, üretim miktarı, üretim çeşitliliği, çalışanların sayısı, harcanan enerji miktarı, öz kaynaklar, yatırım toplamı, kullanılan hammadde ve enerji miktarı gibi değişik faktörlerde meydana gelen sayısal artışları, işletmelerde büyüme artışı olarak adlandırılır. Temelde büyüklük kavramı görecele –nispi- olarak kişiden kişiye farklılık gösterir. Büyüklüğün aynı şekilde algılanabilmesi için bir takım kriterlerin belirlenmesi gerekmektedir. Büyüklük açısından işletmeleri türlere ayırırken kantitatif – sayısal ve kalitatif – nitelik ölçüleri olarak başlıca iki ana kriterden faydalanılır. Kriterlerin çoğu tek başına işletme büyüklüğünü göstermede yetersiz kalırlar. Genelde birden çok ölçüyü beraber değerlendiren endeks büyüklük ölçüsü esas alınır. Yaygın olarak kullanılan sayısal ve nitelik belirten büyüklük ölçütleri: 1. Girişimcinin işletmede fiilen çalışması, 2. İşbölümü ve uzmanlaşma düzeyi, 3. Yönetim şekli, yönetim tekniklerinin uygulanması düzeyi, 4. İşletmenin sermaye yapısı, 5. Sektör içerisinde nispi durumu, 6. İşletmede çalışanların sayısı ve bunlara ödenen ücretlerin tutarı, 7. Belirli bir süre içinde yapılan üretim veya satış miktarı, 8. İşletmede kullanılan makine ve tezgâhların sayısı, 9. Belirli bir sürede işlenen hammadde ve harcanan enerji miktarı, 10. İşletmenin kapladığı alan, bina sayısı, sosyal yapıları, park ve bahçe imkânları, İşletmelerin büyüklüğünü belirlemede, yukarıda ifade edildiği gibi bu kriterleri –kıstasları- tek olarak kullanmak doğru değildir. Diğer taraftan, büyüklük belirlemede en büyük ağırlığı hangi ölçünün taşıdığı işletmenin faaliyet gösterdiği alana göre değişir. İşletmelerin büyümesi ile Pazar payı büyür, örgütlenme gücü artar, sermaye bulma imkânları çoğalır, uzman çalışan ve yöneticileri işe alma gücü artar ve üretilen ürünler tüketiciler üzerinde güven oluşturur. 2. İşletmelerin Büyüme Şekilleri İşletmelerin büyümesi, yatay, dikey, çapraz büyüme ve küçülerek büyüme olarak dört alt başlığa ayrılarak incelenir. Diğer yandan ülke içinde ve dışında aynı anda, kullanılabilen; tam büyüme veya şirket evlilikleri, ortak yatırım, stratejik ittifaklar, üretim imtiyazı hakkı, dış kaynakları kullanma, yönetim anlaşmaları, anahtar teslimi ve yap-işlet-devret şeklinde sıralanan sekiz ayrı şekilde gerçekleşebilmektedir. Biz burada daha çok iç büyüme içinde önemli olan yatay, dikey, çapraz ve küçülerek büyüme şekillerini inceleyeceğiz. 1. Yatay Büyüme: Yatay büyüme, aynı üretim dalında mal ve hizmet üretecek yeni yatırımlar yaparak, aynı üretim dalında üretim yapan başka işletmelerle bileşilerek veya onları ele geçirerek işletmenin büyütülmesine yatay büyüme adı verilir. Yatay olarak büyüyen işletmenin pazarı büyür, pazardaki hâkimiyeti artar, sermaye yapısı kuvvetlenmiş, yönetimi sağlıklı bir yapıya kavuşturulmuş olur. Yatay olarak büyüyen işletme, kendi çalışma alanında yeni rakip işletmelerin ortaya çıkmasını zorlaştırır. İşletmenin yatay büyümesi, ekonomik kaynakları verimli ve etkin kullanımı sağlayabilir. Diğer yandan, birçok yazışma gerektirdiğinden bürokrasiyi arttırır, organizasyonun büyümesini sağlayarak, yönetim masraflarını arttırır. Kendi alanındaki rekabeti ortadan kaldırması ve elde ettiği büyük ekonomik gücün siyasi amaçlar uğruna kullanılması riski yatay büyümenin en büyük sakıncası 78 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan olmaktadır. 2. Dikey Büyüme: Dikey büyüme, işletmelerin, kendilerine hammadde ve ara mamul satan işletmelerle birleşirler veya onları bir şekilde ele geçirirler veya bu işletmeleri kendileri kurar ve yine aynı şekilde üretilen ürünleri pazarlayacak işletmeleri aynı şekilde ortaya çıkarırlarsa dikey büyüme gerçekleşmiş olur. Tekstil sanayinde pamuk üretiminin, çırçır, iplik ve basma fabrikalarının ve ürünü pazarlayacak işletmelerin bir tek ana işletmeye bağlı olması, dikey büyümeyi ifade eder. İşletmelerin dikey büyümesini ileriye ve geriye doğru dikey büyüme diye ikiye ayırarak incelemek de mümkündür; geriye doğru dikey büyüme, işletme kendilerine hammadde ve ara mamul satan işletmelerle birleşir veya onları şu veya bu şekilde ele geçirirler veya bu maddeleri kendileri üretecek şekilde yatırımlar yaparak büyümelerini ifade eder. İleriye doğru dikey büyüme ise, işletme ürettiği mal ve hizmetleri dağıtan, pazarlayan işletmelerle birleşmesi veya onları bir şekilde ele geçirmesi veya bu tür işletme kurulmasıdır. 3. Çapraz Büyüme: Diyagonal büyüme olarak da ifade edilen çapraz büyüme; işletme kendi esas faaliyet alanı dışında bulunan sektörlere girerek burada; yeni bir işletme satın alması, bir işletme ile birleşmesi veya yeni bir işletme kurması yoluyla sağlayacağı büyüme şeklidir. 4. Küçülerek Büyüme: Küçülme, örgüt yapısıyla birlikte işletme faaliyetlerini de gözden geçirerek, temel kabiliyetlerinin dışında kalan faaliyetleri yerine getiren bölüm ve/veya birimleri kapatması, tüm süreçleri gözden geçirerek verimli ve etkin olarak faaliyette bulunacağı alana çekilerek yeniden şekillenmesi demektir. Küçülme, işletme yönetiminin bilinçli olarak aldığı kararlar ve uyguladığı stratejiler ile çalışan sayısını, maliyetleri ve iş süreçlerini azaltmasıdır. Küçülme, küçülerek işletmeyi iyileştirme bir yeniden yapılanma, sadeleşme, sürekli iyileştirme, öneri geliştirme, proje yönetimi gibi bir değişim yönetimi metodudur. 3. Farklı Büyüklükteki İşletmelerin Üstünlükleri Ve Sakıncaları Günlük hayatta cüce, küçük, orta, büyük veya dev işletme ifadelerinden ziyade küçük işletme ve büyük işletme ifadeleri kullanılmaktadır. Aslında, işletmelerin büyüklükleri ve küçüklükleri nispioransal yani biri diğerine göre büyük veya küçük olmaktadır. Bu açıdan sadece, büyük ve küçük işletmelerin üstünlüklerini ve sakıncalarını belirtmek yeterli olacaktır. 3.1. Küçük İşletmelerin Üstün ve Sakıncaları Küçük işletmelerin ekonomik yapı içerisinde kendine uygun kuvvetli ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Burada önemli olan üstünlüklerini çoğaltmak ve ihtiyaca uygun işletilmesini sağlamak gerekir. Küçük işletmelerin üstünlükleri: 1. Ekonomik ve teknolojik değişime ve dalgalanmaları daha çabuk uyum sağlarlar. 2. Büyük işletmelerin rekabeti karşısında özel üretimleri ile ayakta kalabilmektedirler. 3. Yönetim sistemleri sade olduğu için, işletme kararlarının alınması çok daha hızlı olur. 4. Tüketici isteklerine ile moda alanındaki değişime hızlı bir uyum sağlarlar. 5. İşletme çalışanları arasında olumlu ve sıkı bir ilişki ve işbirliği vardır. Küçük işletmelerin sakıncaları: 1. Sermaye azlığı kıvamlı büyüklüğe ulaşımı ve bunun sağlayacağı kârdan mahrumiyet, 2. Para ihtiyacı ortaya çıktığında kredi bulma imkânının zayıflığı, 3. Talep artışlarını zamanında karşılama zorluğundan müşterilerini kaybedebilir, 4. Kurucuların bağımsız iş yapma istekleri işleteme birleşmelerini zorlaştırır, 5. İşletme sahip ve yöneticilerinin işlete eğitimi almadıkları için yeniliklere kapalı olmaları, 3.2. Büyük İşletmelerin Üstün ve Sakıncaları Büyük işletmelerin üstünlükleri: 1. Yoğun teknolojik makinelerle çalışarak çalışan sayısını azaltarak bunlara ait sorunları azaltır. 2. Talebin çok olduğu dönemlerde, bol miktarda satış yaparak en yüksek kârlar elde edilebilir. 3. Sermaye yetersizliği nedeniyle küçük işletmelerin yatırım yapamayacağı büyük yatırım projelerini gerçekleştirerek yüksek kârlar elde edebilirler. 4. Hisse senedi veya tahvil çıkararak sermayelerini arttırabilirler veya sermaye piyasasından daha kolay sermaye tedarik edebilirler. Büyük işletmelerin sakıncaları: 1. Tüketici zevk ve alışkanlıkları zamanla değişmesinden buna uyum zorlaşır ve talepte bir azalma olduğu zaman, büyük işletmeler sabit masraflarını karşılayamaz duruma düşebilirler. 2. Büyük işletmelerdeki çabaların birbirine uyum ve destekler duruma getirilmesi zorlaşır. 79 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan 3. Çalışanlar arasındaki ilişkiler in azaldığı, üst-ast iletişimini ve bilgi akışını azaltır. 4. Çalışan ve araç gereç fazlalığı işletme yönetimini karmaşık hale getirerek verimliliği azaltır. 5. Büyük işletmelerin rekabeti ortadan kaldıracak bazı açık veya gizli tüketici aleyhine olan kartel, tröst gibi anlaşmalar yapması kolaylaşır. 4. İşletmelerin Kıvamlı Büyüklüğü Kıvamlı yani optimal büyüklük kavramıyla en uygun büyüklük ifade edilir ve işletmeler kıvamlı bir büyüklükte kurulmalarını ve faaliyetlerini sürdürmeleri gerekir. Ancak, her yerde, gereğinden fazla büyük veya gereğinden daha küçük işletmeler bulunmasından işletme ve ülke ekonomisi için ölçülmesi zor birçok kayıplara neden olmaktadır. Kıvamlı büyüklük; birim üretim maliyetinin en düşük düzeyde olmasını gerçekleştiren işletme büyüklüğüne denir. İşletmenin üretim gücü kıvamlı büyüklüğün veya kıvamlı kapasitenin altında veya üstünde olabilir. Eğer işletmenin üretim gücü veya kapasitesi ortalama maliyet ile marjinal maliyetin-son birim maliyeti- kesiştiği düzeyde ise, işletmecilikte en çok arzulanan düzeye ulaşılmış olur. Ekonomi teorisinde azalan verim veya artan maliyet giderleri kanununa göre; üretim miktarı arttıkça maliyet giderlerinin de aynı oranda artmadığı görülür yani belirli bir kıvam noktasına kadar üretim miktarı arttıkça, üretim birimi başına düşen maliyet giderlerinin azaldığı görülür. Bu azalmanın da bir sınırı var, bu sınır kıvam noktasıdır ve bu noktaya varıldıktan sonra, maliyet giderlerinin azalması durur ve bir süre sonra da yavaş yavaş artmaya başlar. Büyüklükleri kıvamlı ölçülerin altında veya üstünde olan işletmeler, daha düşük maliyetle çalışan işletmeler tarafından bertaraf edilme tehlikesiyle karşılaşabilirler. Bunun için işletmeler üretimlerini arttırma imkânlarını araştırarak kıvamlı büyüklüğe ulaşmaya çalışırlar. Bu açıdan istikrarlı bir faaliyet ve kârlılık için işletmelerin kıvamlı bir büyüklükte olması gerekir. Rekabetin olmadığı, gümrük duvarlarının yüksek olduğu klasik dönemde işletmeler; Maliyet + Kâr = Satış Fiyatı şeklindeki bir hesapla kârını belirlemeye çalışır. Günümüzde gümrük duvarlarının kalktığı, iletişim ve ulaşımın kolaylaştığı sıkı rekabet ortamında piyasada kalmanın ve kâr edebilmenin yolu artık uluslar arası rekabet yaklaşımı ile Pazardaki Fiyat-Maliyet=Kâr şeklindeki bir yapı ile mümkündür. Bu denklemde işletme kıvamlı büyüklüğe ulaşıp verimli çalışarak maliyetlerini düşürdüğü oranda kâr marjı-payı- yükselir. İşletmeler kârlarını artırabilmek için mutlaka kıvamlı büyüklüğe ulaşıp verimli çalışmak durumundadırlar. Verimlilik, ürün üretiminde kaynakların etkin kullanımını ifade eder. Yüksek verimlilik aynı miktar kaynakla daha çok üretimi ifade eder. İşletmelerde verimlilik artışı; çalışanları olumlu etkiler, kârı artırır çalışma kalitesini yükseltir ve motivasyonu artırma gibi pek çok alanda etkilidir. 5. İşletmelerde Küçülme İş dünyasında büyüme olayı 1980’li yıllara kadar işletmenin temel amaçlarından olarak kabul edilmiş, ancak son zamanlarda artan rekabet şartlarında esnek davranabilmek için büyüme yerine küçülme gerekli bir faaliyet olarak görülmektedir. Küçülme, işletme yönetiminin bilinçli olarak aldığı kararlar ve uyguladığı stratejiler ile çalışan sayısını, maliyetleri ve iş süreçlerini azaltmasıdır. Küçülme, organizasyonun kapasite ve farklılaşma düzeyinde oluşan indirimdir. Buradan hareketle stratejik küçülme, organizasyonun performansını iyileştirme ve işgücünü azaltmak için bilinçli olarak alınan örgüte dair karar olmaktadır. Bir organizasyonun küçülmesi, işletme yönetimin bilinçli olarak aldığı kararlar ve uyguladığı stratejiler ile çalışan sayısını, maliyetleri ve iş ve süreçleri azaltma anlamına gelmektedir. Küçülme, küçülerek işletmeyi iyileştirme bir yeniden yapılanma, sadeleşme, sürekli iyileştirme, öneri geliştirme, proje yönetimi gibi bir değişim yönetimi metodudur. Genel olarak her zaman büyüme işletmeler için tavsiye edilmiş, ancak bu şekilde işletmelerin rekabet şanslarını koruyabilecekleri vurgulanmıştır. Ancak günümüzde işletmelerin büyümeden ziyade; piyasa şartları, değişim ve gelişimin hızlanması nedeniyle küçülme yönünde eğilimleri belirmiştir. İşletmelerin rekabet edebilmeleri geleneksel olarak büyüklükleri ölçüsünde iken, artık bu durum büyüklük içinde küçüklük özelliklerini taşıyan birimlere doğru yönelmektedir. Belirli büyüklükteki işletmelerin ani pazar değişikliklerine ve kriz durumlarına direnmeleri pek kolay olamadığından daha küçük birimler halinde örgütlenmeye doğru bir yöneliş söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla işletmeler bulundukları pazarın yapısına göre en uygun büyüklüğe sahip olmalıdırlar. Organizasyonların büyümesi ve küçülmesi olayı veya genel olarak “ölçek” konusu işletmecilikte 80 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan önemlidir. Ölçek ekonomisi, bir organizasyonun büyüklüğünden ve iş hacminden dolayı elde ettiği maliyet avantajlarıdır. İşletmelerin büyüklüğünden kaynaklanan unsurlar, maliyetlerin düşürülmesi, verimlilik ve üretimin artması ve bunun sağladığı tasarrufların oluşturduğu olumlu sonuçlara “ölçek ekonomileri” etkileri denmektedir. Küçülmenin amaçları: 1. Verimliliği artırmak ve maliyetleri düşürmek, 2. Karar sürecini hızlandırmak, 3. Rekabete etkin katılımı sağlamak, 4. Haberleşmede iyileştirmeyi sağlamak, 5. İşletme içi uygulamalardan ziyade müşteri ihtiyaçlarına odaklaşmak, 6. Sinerjiyi oluşturmak, 7. Yeniliklerin kısa sürede uygulanmasını sağlamak, Büyüklük konusu organizasyonların tasarım ve işleyiş süreçlerini etkileyen ve satış hacmi, Pazar payı, üretim kapasitesi, personel sayısı ve kâr gibi önemli unsurları olan bir faktör olarak ele alınmıştır. Büyüme işletmeler açısından olması gereken bir durum olarak algılanırken küçülme daha çok zorluklarla ve krizlerle karşılaştığı zamanlarda ortaya çıkan bir durum olarak görülmektedir. 3. İŞLETME KAPASİTESİ 1. Kapasite Kavramı İşletmelerin verimli ve etkin çalışabilmeleri için en uygun büyüklükte kurulmaları yani işletmelerin kıvamlı büyüklükte olmaları gerekir. Kapasite; bir işletmenin belli bir süre içerisinde üretim faktörlerini rasyonel şekilde kullanarak meydana getireceği azami üretim miktarı olarak işletmenin üretim gücünü ifade eder. Diğer bir ifade ile kapasite, bir işletmenin, bir tesisin veya bir makinenin belirli bir zaman süresi içindeki üretim gücüdür. Bir ekmek fırını için kapasite, işlenecek un miktarı (20 ton/gün) veya üretilen ekmek miktarı (5000 bin ekmek/gün) olarak tanımlanır. Bir fabrika veya imalathanenin kapasitesi onun en çok üretebileceği miktarı gösterirken, bir dükkânın kapasitesi en çok satabileceği mal miktarını ve bir otelin bir gecede kaç kişiyi barındıracağını belirtir. Kapasite ölçüsü olarak genellikle adet, ağırlık, uzunluk gibi fiziksel üretim birimleri kullanıldığı gibi direkt olarak işçilik saatleri ve makine saatleri de kullanılabilir. Kapasite nasıl tanımlanırsa tanımlansın, önemli olan kapasite kararlaştırılırken ne fazla ne de eksik olmamasına dikkat edilmesi gerektiğidir. Eksik veya fazla kapasite ile çalışıldığı zaman, üretilen mal ve hizmetlerin maliyetleri yükselir. Ne fazla, ne eksik, tam kıvamında bir kapasite kararı verilebilirse, üretilecek mal ve hizmetlerin birim başına maliyetleri en az düzeyde gerçekleşir. Değişik kapasite kullanım oranlarında yapılacak hesaplamalar sonucunda işletmenin hangi kapasite kullanım düzeyinde giderlerini gelirleri ile eşitlediği ortaya çıkartılabilir. Bu eşitliği sağlayan kapasite kullanım oranına başa başnoktası veya kâra geçiş noktası denir. Kapasite kullanım oranı veya iştigal –çalışma- derecesi, bir işletmenin gerçek (pratik) kapasiteden faydalanma oranını gösteren bir kavram olarak fiili kapasitenin gerçek (pratik) kapasiteye bölünmesi suretiyle bulunur. Fiili (Kullanılan) Kapasite Kapasite Kullanım Oranı =---------------------------------Gerçek (Pratik) Kapasite Kapasite kullanım oranı 1’ den küçük olduğu durumlarda işletmenin fiili kapasitesi gerçek (pratik) kapasitenin altına düşmekte ve bu durum işletmenin etkin çalışmadığını atıl kapasitesinin olduğunu 1’ e eşit olduğunda ise işletmenin etkin çalıştığını ifade eder. Kapasite kullanım oranı 1’ den büyük olduğu durumlar da yüksek düzeyde bir etkinlikle çalıştığını gösterir Kapasite, işletmede bulunan tesisler ve işgücüne göre belirlenirken, kapasite kullanım oranı işletmede değişken bir faktör olarak ortaya çıkar ve kurulu bulunan kapasiteden mümkün olan en fazla düzeyde faydalanmaya bağlı olarak oluşur. 2. Kapasite Türleri Kapasite kavramının daha iyi anlaşılması için kapasite türlerine bakmak gerekir. Kapasite değişik açılardan bölümlendirilebilir. Burada kısaca maksimum teorik kapasite, gerçekleştirilebilir normal kapasite, fiili kapasite, optimum kapasite gibi kapasite türleri ve kapasite konusunda değişik amaçlara hizmet etmek üzere kullanılan birçok tanım verilmektedir. 81 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan 1. Teorik Kapasite: Planlanan, kuramsal ve maksimum kapasite olarak da ifade edilen teorik kapasitede, bir işletme, makine veya teçhizatın, hiçbir bekleme, gecikme, arıza, aksama veya duraklama olmadan belirli bir sürede ulaşabileceği en yüksek üretim miktarıdır. Yani, bir makinenin, bir işgörenin veya bütünüyle bir işletmenin belirli bir sürede gerçekleştirebildiği en yüksek üretim gücüdür. Böyle bir çalışma ortamında, herhangi bir bekleme, her hangi bir duraklama, herhangi bir aksama ve gecikme söz konusu değildir. Bir işletmenin maksimum üretim düzeyi olarak işletme imkânlarının % 100 performansla kullanılabildiği takdirde gerçekleşir. Mesela, seferberlik, afet ve kıtlık gibi bölgesel ve genel durumlarda, gerekli ihtiyacın karşılanması için her türlü üretim imkânları harekete geçirilir ve ne kadar çalışmak mümkünse o kadar çalışılarak, gerçekleştirilen üretim, topluma sunulur. 2. Gerçek Kapasite: Pratik, kullanılabilir veya normal kapasite olarak da ifade edilen gerçek kapasite; teorik kapasiteden, faaliyet kesilmelerinin çıkarılmasıyla bulunan kapasiteye denir. Mesela, bayram arifelerinin olağanüstü çalışma ortamında bir ekmek fırınının teorik kapasitesi 7000 ekmek/gün ise, normal çalışma günlerinde gerçek kapasitesi 5000 ekmek/ gün olabilir. Gerçek kapasite, normal çalışma ortamının kapasitesidir. İşletmelerin gerçek (pratik) kapasiteye ulaşabilmesi, ürettiği ürüne olan talebe, iş akışında hata durumuna, hammadde be benzer girdilerin teminine ve benzer diğer nedenlere bağlıdır. Teorik kapasite, iş hayatında fevkalade durumların kapasitesi olarak ifade edilir ve bu kapasiteyle uzun süre üretimde bulunmak imkânsızdır. Çünkü personelin dinlenmesi; makinelerin bakımı, yağlama, soğutma bakım gibi kesintiler ve hammadde ve yardımcı madde girişindeki aksamalar gibi bekleme ve gecikmeler olacaktır. Belirtilen bu her türlü bekleme ve gecikmelere " faaliyet kesilmeleri" denir. 3. Fiili Kapasite: Kullanılan kapasite veya ortalama kullanış kapasitesi olarak da ifade edilen fiili kapasite; belirli bir üretim dönemi içerisinde elde edilen mal ve hizmetlerin toplamını ifade eder. Bir ekmek fırını gerçek kapasitesini kullanarak her gün 5000 ekmek üretip satarken, aynı yere yeni bir ekmek fırını açıldığında yeni fırın, eski fırının bazı müşterilerini alacağı için, eski fırının günlük ekmek üretimi azalacak, mesela 3000 ekmek/gün olacaktır. Bu durumda eski ekmek fırınının kullanılan kapasitesi 3000 ekmek/gün, aylak yani boş kapasitesi de 2000 ekmek/gün olacaktır. Buna göre, gerçek kapasiteden kullanılmayan boş kapasite çıkarılırsa kullanılan yani fiili kapasite bulunmuş olur. Bir işletmenin gerçek üretim gücünün kullanılıp kullanılamadığı, üretilen mal veya hizmetin satışına bağlıdır. Satış miktarı yetersizse, gerçek kapasitenin ancak bir kısmından faydalanılır ve faydalanılmayan kısmı da aylak yani atıl-boş kapasiteyi oluşturur. Bir de fiili kapasitenin gerçek kapasiteden büyük olması durumu var, bu durumda aşırı kapasite veya zorlanmış kapasite söz konusudur. Bu kapasiteye ulaşmak için tüm kaynakların zorlanması gerekir ve uzun süre üretim kaynaklarının da zorlanarak kullanılması başka sakıncaları getirir. 4. Kıvamlı Kapasite: Optimum, en uygun kapasite olarak da ifade edilen kıvamlı kapasite; birim başına sabit ve değişken giderler toplamının minimum yani en düşük olduğu kapasitedir. Yani üretim maliyetinin en düşük düzeyde olmasını gerçekleştiren işletme kapasitesidir. İşletme, kıvamlı bir kapasiteye ulaşır ve bu kapasitede çalışırsa, birim üretim giderleri en az düzeye iner bu kapasitenin üstünde veya altında çalışılması durumunda, maliyet giderleri yükselme eğilimi gösterir. İşletmenin kıvamlı kapasitesinin ne olduğu, deneme yanılma yoluyla, zaman içinde değişik üretim düzeylerindeki maliyetleri karşılaştırarak bulunur. İşletmenin üreteceği mal ve hizmetlere talep, normal şartlarda işletmenin üretebileceği miktarın çok üstünde veya çok altında olabilir. Altında veya üstünde olursa, o işletmede kapasite dengesizliği vardır. İşletmenin ürettiği mal ve hizmetlerin birim maliyeti, üretim miktarı arttıkça giderek azalır. Ancak, belirli bir noktadan sonra üretim miktarı arttıkça birim maliyetler yükselmeye başlar, işte, birim maliyetleri en düşük yapan üretim miktarına kıvamlı kapasite adı verilir. Birim üretim maliyetinin en düşük düzeyde olmasını gerçekleştiren işletme büyüklüğüne de kıvamlı büyüklük denir. Optimum, en uygun kapasite olarak da ifade edilen kıvamlı kapasite; birim başına sabit ve değişken giderler toplamının minimum yani en düşük olduğu kapasitedir. İşletmenin üretim gücü kıvamlı kapasitenin altında veya üstünde olabilir. Eğer işletmenin üretim gücü veya kapasitesi ortalama maliyet ile marjinal maliyetin kesiştiği düzeyde ise, işletmecilikte en çok arzulanan düzeye ulaşılmış olur. Dördüncü Bölüm İle Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları Uygulama Çalışmaları 1. Çevrenizde bulunan bir işletmenin kuruluş çalışmalarını kurucu müteşebbisinden öğrenmek üzere bir araştırma yapınız. 82 İ şletme Yönetimi -1 – Dördüncü Bölüm – Metin Arslan 2. Çevrenizde bulunan ve bir yatırım yapmayı düşünen kişilerle bir çalışma yaparak, hangi sektörün hangi alt dalında faaliyet göstermek istediğini tespit ederek bir rapor hazırlayınız. 3. Çevrenizde bulunan farklı iki işletmeyi araştırarak büyüklüklerini kıyaslayan bir çalışma yapınız. 4. Faaliyeti devam eden bir işletmenin kapasite kullanım oranını bulunuz. 5. Çevrenizde kurulu bir işletmenin eksik veya fazla kapasite ile çalışıp çalışmadığını araştırınız. Değerlendirme Soruları 83 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan BEŞİNCİ BÖLÜM İŞLETMENİN İŞLEVLERİ Birinci bölümde; işletme ve ilgili kavramlar ile işletmenin tarihi gelişim süreci ve işletmenin diğer bilimlerle olan ilişkileri incelendi. İkinci bölümde; işletmenin amaçları, işletmenin etkisi altında kaldığı ve etkilediği çevre ve işletme işlevleri ile işletme türleri incelendi. Üçüncü bölümde; ilk olarak işletmenin analizi sistem yaklaşımı içinde ele alınarak işletmenin maliyetleri, gelirleri ve riskleri incelendi, ikinci olarak işletmecilikte kullanılan; verimlilik, etkinlik, kârlılık, toplam kalite ve toplumsallık ilkeleri gibi temel ilkeleri incelendi. Dördüncü bölümde bir endüstri işletmesinin kuruluş çalışmaları, işletme büyüklüğü ve kapasitesi incelendi. Bu bölümde; işletmenin temel işlevlerini kavrayabilmeyi sağlayacak bilgiler verilecektir. İşletme açısından işletmenin veya işletmenin daha alt birimlerinin amacına ulaşmasını sağlayan çalışmalara iş denilir. İş, bir takım amaçlı faaliyet gruplarından oluşurken işlev de amaçlı bir faaliyet grubu olarak diğer faaliyet gruplarından ayırt edilmiş farklı ve işletmenin sürekliliği için gerekli olan faaliyet gruplarını ifade eder. Bir faaliyet grubunun işlev savılabilmesi için; işletmenin sürekliliğini sağlaması yani, işletmenin nedeni olması ve ikinci olarak diğer işletme faaliyetlerinden kesin olarak ayrılmış olması gerekir. Fonksiyon ile işlev sözcükleri eşanlamlı iki sözcük olarak dilimizde kullanılıyor, konularda genelde işlev sözcüğünü kullanmayı tercih edeceğiz. İşletmenin genel işlevi yönetim, temel işlevleri ise; satın alma, üretim ve pazarlama ve destekleyici işlevler olarak; muhasebe, finans, insan kaynakları, araştırma ve geliştirme ve halkla ilişkiler yer alır. Genel ve temel işletme işlevlerinden oluşan ve ana işlevler olarak isimlendirilen işlevlerden birisinin eksik olması işletme olgusunu ortadan kaldırır. İşletmenin büyümesi ve gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan işler birbirinden ayrılıp bir bölüm altında bir işlev alarak her birinin başına bir yönetici atanır. İşletmemenin işlevleri; yönetim işlevi, satınalma işlevi, üretim işlevi, finans işlevi, muhasebe işlevi, insan kaynakları, AR-GE ve halkla ilişkiler işlevi olarak dokuz alt başlıkta incelenecektir: 1. YÖNETİM İŞLEVİ 1.1. Yönetim Ve İlgili Kavramı Yönetim, evrensel bir süreç, toplumsal yaşam kadar eski bir sanat, gelişmekte olan bir bilimdir. Süreç olarak yönetim, bir takım faaliyetleri ve işlevleri; sanat olarak yönetim, bir uygulamayı; bilim olarak da sistemli ve ilmi bilgi topluluğunu açıklar. Türkçe de yönetim kavramı, Osmanlıca sevk ve idare kavramı karşılığı olarak kullanılmıştır. Günümüzde sevk sözcüğü unutularak yalnızca idare sözcüğü kalmış, Türkçenin gelişimiyle bir de yönetim sözcüğü kullanılınca, bu alanda hem idare hem de yönetim sözcükleri, bazen aynı anlamlarda bazen de farklı anlamlarda kullanılmaktadır. “İdare” yani “yönetim”, “çekip çevirme veya “bir girişime ilişkin işleri belirli bir anlayış içinde yürütme” anlamına gelmektedir. İdare etme kavramının karşılığı olarak “yönetim” insan topluluklarına ait bir kavramdır. Çobanın koyun sürüsünü veya sürücünün aracı kullanması “yönetim” değil “sevk”tir. “Araçlar sürülür, hayvanlar güdülür, insanlar yönetilir.” Yönetim iki yönlü bir kavram olarak yöneteni ve yönetileni içerir. Günümüz yönetim biliminin bakış açısına göre “iki taraflı bir ilişki olarak yönetim değil çok taraflı ve çok araçlı bir ilişki olarak yönetişim vardır veya olmalıdır. Yönetim mümkün olabildiğince yönetişim şeklinde icra edilmelidir. Türk Dil Kurumu’na göre, İtalyanca kaynaklı “politika” ile Arapça kaynaklı “siyaset” kelimeleri Türkçede aynı manada kullanılmaktadır. “Siyaset”, “devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış” şeklinde tarif edilmektedir. Siyaset etimolojik köken itibariyle seyislik ile aynı kökten gelir ve seyislikle benzer anlamları içerir. Seyis atları ve ahırı yönetir, ama atların ve ahırın bir sahibi vardır, o da seyisi yönetir. Siyasetçi de devleti yani devletin kurumlarını yönetir, ama o devletin de bir sahibi var, o da millettir. Yönetim politikası=idare siyaseti “yönetimin yönetimi” manasındadır. Yönetim işlevi; “kuruluş esnasında belirlenen veya sonradan gözden geçirilen amaçlara ulaşmak için; planlama, organize etme, yöneltme koordinasyon ve kontrole ilişkin teori, model, yaklaşım ve ilkelerin maharetle uygulandığı süreçtir” şeklinde tanımlanmaktadır. Yönetim ve organizasyon faktörü, bütün işletme faaliyetlerinde geçerli olan ortak ilkeleri ortaya koyduğu için, genel bir işletme işlevi olarak kalmaktadır. Yönetim evrensel bir süreç olarak insanın olduğu her yerde geçerlidir ve insan bulunduğu herhangi bir yerde ya yönetendir veya yönetilendir. İnsan tek başına kaldığında bile yine yöneten durumundadır; bu kez de kendini yönetir. Günümüz demokratik örgüt yönetimlerinde yöneten ve yönetilen karşılıklı etkileşimli bir şekilde modern bir yönetim yaklaşımı gelişmektedir. Bu gelişim sonucunda artık yönetim 84 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan kavramı yerine yönetişim kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Yönetişim, yönetenle yönetilenin tün örgüt süreçlerinde interaktif yani etkileşimli bir şekilde bulundukları modern bir yönetim yaklaşımını ifade etmektedir. Tek kişinin amaçlarına ulaşmak, yani maddi araç ve gereçler ile paranın belirli hedeflere yönelik kullanımı için giriştiği iş, ekonomik faaliyet veya bir iş planlaması olurken, birden fazla insanın birlikte bulundukları ve aralarında kurulan işbirliği yönetim sürecini gösterir. Yönetimde, maddi araç ve para kaynakları olmasa bile, belirli faaliyetleri yapmak ve amaçlara ulaşmak için insan unsurunun bulunması yeterli ve gerekli bir şarttır. Yönetim ve yöneticiden söz edilebilmesi için mutlaka emrinde çalışan otoritesini kabullenen bir insanın bulunması gerekmektedir. Bir bilim dalı ve uygulama alanı olan yönetimin temel özelliği, çeşitli disiplinlerce geliştirilmiş bilgilerin ve analitik yöntemlerin birleştirilerek uygulanmasıdır. Yönetici organizasyonu bölümleriyle birlikte bir bütün olarak ele alarak, değişik bilgi ve teknikleri mevcut şartlara uygunluklarına göre kullanmak ve uygulamak durumundadır. Yönetimin değişik alanlara göre farklı şekillerde tanımları yapılmaktadır: Yönetim: Bir amaca ulaşma yolunda girişilen işlerin ve faaliyetlerin toplamı olarak ifade edilir. Yönetim: Ortak amaçlı kişilerin yer aldıkları bir örgütün kısa ve etkili yoldan amaçlarına ulaşmak için başta insanlar olarak para kaynakları, donanım, demirbaş, hammadde, yardımcı malzeme ve zamanı birbiriyle uyumlu ve verimli kullanacak kararlar alma ve uygulama sürecidir. Yönetim: İşletme, kuruluş veya organizasyonun amaçlarına etkili ve verimli bir şekilde ulaşmak üzere planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevlerinin yerine getirilmesidir. Yönetim: Organizasyon amaçlarının etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevlerine ait kavram, ilke, teori, model ve tekniklerin sistematik ve bilinçli olarak uygulanmasıdır. Yönetim: Organizasyonun belirlenen amaçlarına ulaşması için işbirliği ve dayanışma içinde yapılan bilinçli ve düzenli faaliyetler toplamı olarak ifade edilir. Konularımızda yönetim bir süreç olarak ele alınacak ve süreci oluşturan faaliyetleri kapsayacak şekilde tanımlanacaktır. Çeşitli yönetim tanımlarından çıkarılabilecek belirgin özellikler; beşeri özellik, amaç özelliği, grup özelliği, işbirliği özelliği, işbölümü ve uzmanlaşma özelliği, koordinasyon özelliği, yetki özelliği, evrensel özellik ve basamaksal özellik. Yönetim ve organizasyon ilişkisine baktığımızda; yönetimin söz konusu olduğu her yerde mutlaka organizasyonun olduğu görülür. Yönetim ve organizasyon kavramlarının sözlük anlamları ayrı olmasına rağmen, nerede bir yönetim varsa, orada organizasyon da var ve bunun tersi olarak nerede bir organizasyon varsa orada yönetim de vardır. Yönetim ve organizasyon etle tırnak gibi birbirinden ayrılamaz, sadece öğrenim açısından iki ayrı kavram olarak ele alınır. Yönetim amaçları belirleyen, temel ilkeleri ortaya koyan bir süreç, organizasyon ise, belirlenen amaçlara en etkin ve verimli şekilde ulaşma yolunu gösteren bir sistemdir. Bu açıdan yönetimin başarısı ile organizasyonunu iyi işleyişi arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu iki kavram birbirini tamamlayıcı konumdadır ve organizasyon, yönetimin var olduğu ve faaliyetini sürdürdüğü bir yapı, yönetim ise bu yapı içerisindeki bir işlev olarak görülür. Örgüt veya teşkilat olarak da ifade edilen organizasyonun farklı tanımları bulunmaktadır: Organizasyon: Amaçlara ulaşmak için yapılacak işlerin belirlenmesi ve gruplandırılması; işleri yapacak personelin ve yetki ve sorumluklarının belirlenmesi; faaliyetlerin etkinliği için gerekli fiziki ortamın hazırlanması çabalarının tümüdür. Organizasyon: Üretim faktörlerini en etkin, sistemli, olumlu ve uyumlu bir şekilde kullanarak mal ve hizmetleri üretebilmek için çalışanların görevlerini en iyi şeklide yapmak üzere düzene konması ve gerekli her türlü araç, gereç ve imkânla donatılmasıdır. Organizasyon: İşletmenin amacına ulaşabilmesi için ihtiyaç duyduğu maddi ve beşeri araçlarla domaltılması ve bu araçların en verimli ve etkin şekilde çalıştırılacakları kısım veya bölümlere yerleştirilmesi faaliyetidir. Organizasyon: İşletmenin amaçlarına ulaşabilmesi için hangi işlevleri yapması gerektiğine ve bu işlevleri yapacak kısımların birbirleriyle ahenkli çalışacak şekilde oluşturulmasına bu organlarda çalıştırılmak üzere gerekli olan beşeri ve maddi sermaye Organizasyon: Planda belirlenen amaçlara ulaşmak üzere belirlenen yollara uygun bir örgüt yapısı kurmayı ve hedeflere en kısa zamanda ve en az maliyetle ulaşmak için yapılan çalışmalar bütünü olarak, 85 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan yönetenler ve yönetilenler arasında hiyerarşik ve formel-biçimsel- bir yapının kurulması, işlerin, bunları yapacak kişilerin ve aralarındaki ilişkilerin açıkça belirlenmesi faaliyetidir. Günümüz toplumları ihtiyaçların zorlaması ile her alanda örgütlenmeye yönelmekte; başta aile örgütlenmesi olarak, sivil toplum örgütlenmesi, devlet ve devletlerarası örgütlenmelere gidilmektedir. Örgütlenemeyen veya yanlış örgütlenen kesim ve ülkeler, bu alanda uzman olanların yönetimine girme durumuna düşmüşlerdir. Örgütler, insanları tek başlarına yapamayacağı işleri yapar; sürekli toplanan verilerin gelecek kuşaklara aktarılması ve çalışanların kariyer yapacakları kurumsal yapıyı sağlar. Günümüz toplumlarının gelişimine bağlı olarak organizasyonlara duyulan ihtiyaçlar sürekli artmakta ve artan bu ihtiyaca daha etkili cevap verebilmek için organizasyonların da geliştirilmesi gerekmektedir. Gelişmiş toplumların önemli özelliklerinden birisi de mümkün olduğunca çok değişik faaliyet alanlarında organize olmuş yani örgütlenmiş olmalarıdır. Hiçbir faaliyet kendi başına organize olmadan yani örgütlenmeden hedefine ulaşamaz. Toplumların gelişmişliğinin günümüz ölçütlerinden birisi de örgütlü toplum olup olmamalarına bağlıdır. İşletme yönetiminde verimli ve etkin olabilmek için zamanı da verimli ve etkin kullanmak gerekir. Zaman durdurulamaz, geri döndürülemez, sınırlı ve tekrar kullanılamayacak bir kaynak olmasından yönetemediğimiz zaman bizim değildir. Örgütlenmiş bir grupta görev alan ve bu görevi yerine getiren kişiye veya kişilere yönetim organları denir. Organizasyonlarda yönetenler yönetici olurken, işleri yapanlar da yönetilen olmaktadır. Yönetim dilinde, yöneten durumunda olanlara üst yani amir, yönetenlere de ast denmektedir. Ast ve üst ilişkileri, yönetim faaliyetlerinin temelini oluşturur. Belirli bir örgütte görev alan kişiler, aynı zamanda hem yöneten hem de yönetilen durumunda olabilirler. Yönetici, kâr ve riski başkalarına ait olarak mal veya hizmet üretmek üzere üretim faktörlerini uyumlu bir şekilde bir araya getiren ve bunları belirli bir ihtiyacı karşılama amacına yönelten ve yönetim işini bir meslek olarak yerine getiren kişidir. Yönetici, her zaman dilimi içerisinde ve değişken çevre şartları altında belirli bir takım amaçları gerçekleştirmek üzere maddi ve beşeri üretim faktörlerini uyumlu bir şekilde bir araya getiren ve çalıştıran kimsedir. Yönetici, örgüt amaçları doğrultusunda beşeri, fiziki, finansal ve bilgi kaynaklarını planlayan, organize eden, yönelten, koordine eden ve kontrol eden kişidir. Hiyerarşik yapıdaki konumlarına göre yöneticiler; alt düzey, orta düzey ve üst düzey veya tepe yöneticiler olarak üç basamakta incelenirken, örgütteki düzeylerinden farklı olarak, yöneticiler yönettikleri faaliyetlerin kapsam veya alanlarına bağlı olarak işlevsel ve genel olmak üzere ikili bir sınıflandırmaya tabi tutulmaktadır. Üst Yönetim Orta Yönetim Alt Yönetim İşçi Memur Hizmetli Şekil 5–1: Yönetim Düzeyleri Demokratik örgüt yapılarının dışında tüm hiyerarşik örgütlerin oluşumunda yetki –otorite- kavramı vardır. Bu kavram aracılığıyla örgütler çeşitli hiyerarşik kademelerden oluşan bir piramit şeklinde bir 86 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan düzenlemeye giderler. Örgüt yönetiminde yöneticiler; işletmelerin basamaklar sırası-hiyerarşisisteminde tabanı oluşturan işçi, memur ve hizmetliler dışındaki tüm üst basamakları kapsar. Genelde kabul görmüş bu üçlü sınıflandırmaya göre, işletmedeki yöneticiler basamaksal – hiyerarşik - sıraya uygun olarak ast’tan üste doğru “alt”, “orta” ve “üst” düzey yönetimi diye sınıflandırılmaktadır. 1. Üst düzey yönetim ve yöneticiler: İşletmenin en üstünde yer alan ve tepe yöneticileri olarak ifade edilen yöneticiler; genel müdür, başkan, bölüm ve daire müdürleri, daire başkanları, müsteşarlar, müdürler gibi yöneticilerden oluşur. Bu düzey yöneticilerin, çalışmaları genelde işletme dışına dönüktür ve işletmeyi bir bütün olarak görürler. Üst düzey yöneticilerin yönetsel becerileri; teknik beceri, haberleşme becerisi, insan ilişkileri becerisi, analitik beceri, karar verme becerisi ve kavramsal beceri gibi becerilere sahiptirler. Üst düzey yöneticilerin çalışmaları tüm örgüt düzeniyle ilgili olup, ekonomik sistem için de işletmenin amaçlarını en iyi şekilde gerçekleştirmeye yöneliktir. Üst yönetim işletmenin etkili bir stratejisini hazırlar ve stratejik yönetimi bir felsefe olarak benimser. Bu anlamda her işletme en yüksek dereceli yöneticisini CEO olarak belirler. İcra kurulu başkanı olarak da ifade edilen (CEO-"Chief Executive Officer"), bir şirketin, örgütün veya acentenin en üst dereceli yöneticisidir. 2. Orta düzey yönetim ve yöneticileri: Bölüm veya daire amirleri, servis şefleri yardımcıları, genel sekreterler, daire amirleri ve yardımcıları gibi unvan alan orta düzey yöneticiler plan geliştirir, bunları uygulama aşamasına koyar ve yapılanları kontrol eder, maliyetleri analiz eder, üst düzey yöneticilere rapor verirler. Orta düzey yöneticiler üst yönetim tarafından belirlenen amaçlara ulaşmak için gerekli olan program ve faaliyetlerin koordinasyonundan sorumlu olarak işletmenin işlevsel yönetimi ile ilgili faaliyetlerle uğraşırlar. İşletme işlevlerinin her birisi birer yönetim konusu olabilir; pazarlama yönetimi, üretim yönetimi, personel yönetimi, finans ve muhasebe yönetimi ve halkla ilişkiler yönetimi gibi. 3. Alt düzey yönetim ve yöneticileri: Bu düzeyde bulunan yöneticiler, günlük faaliyetlerin yürütülmesinden ve başarılmasından sorumludurlar. Bunun için yönetsel işlevleri olmayan işçi, memur, hizmetli gibi çalışan ve herhangi bir yönetim görevi olmayan kişileri yöneten, kısım şefleri, postabaşı, ustabaşı, baş kalfa, formen ve odacıbaşları gibi çeşitli çalışanlar alt düzey yöneticilerini oluştururlar. İşlevsel ve genel yönetici sınıflandırmasında; işlevsel yönetici, satın alma, üretim, pazarlama, finansman ve muhasebe gibi yalnızca kuruluşa ait bir faaliyetten sorumlu olan yönetici tipidir. İşlevsel yönetici uzmanlaştığı alanın faaliyetinden sorumlu olur. Genel yönetici ise, büyük bir kuruluş, bunun bir işletmesi veya onun bir alt bölümü gibi karmaşık bir birimi yöneten ve yönlendiren kişiye genel yönetici diyoruz. Genel yönetici yönettiği birimin tüm faaliyetlerinden sorumludur. 1.2. Yönetimin Özellikleri Kâr elde etme hedefi olsun ve olmasın, bütün organizasyonlarda yani örgütlerde yer alan yönetim faaliyetinin bir takım temel özellikleri vardır. Bunlar: 1. Amaç Özelliği: Yönetim faaliyetinden söz edebilmek için, mutlaka bir amacın olması gerekir; çünkü yönetim bir veya birden fazla amacı gerçekleştirmeye yönelik bir faaliyettir. Kâr veya sosyal fayda oluşturma, varlığını sürdürme ve büyüme gibi temel amaçlar bütün işletmelerde aynıdır. Özel amaçlar ise işletmeden işletmeye farklılık gösterir. İşletme yöneticisinin yapması gereken ise, genel amaçlarla çelişmeyecek şekilde, özel amaçları gerçekleştirme yolunda tüm çabaları bütünleştirmektir. 2. Grup Özelliği: Yönetimin olması için, bir yönetici ve en azından bir yönetilen insana, yani bir gruba ihtiyaç vardır. Yönetim faaliyeti bir grubun faaliyeti ile gerçekleşir, tek kişinin amaçlarına ulaşmak için giriştiği iş, ekonomik faaliyet olurken birden fazla insanın birlikte bulunmaları ve sosyal ilişkileri yönetim sürecini başlatır. 3. Beşeri Özellik: İnsanın yalnızca insanlarla olan ilişkisinde yönetim faaliyetinden söz edilebilir; çünkü insan yönetim faaliyetinin temel unsurudur. Yönetimde yöneten de yönetilen de insandır ve bu nedenle, insanın eşya veya hayvanla olan ilişkilerinde yönetim süreci yoktur. Yani yönetenin insan, yönetilenin ise insan olmaması durumunda yönetim faaliyetinden söz edemeyiz; çünkü yönetilen araç ise sürme, hayvan ise gütme söz konusudur. 4. İşbirliği Özelliği: Yönetim faaliyetinden arzulanan sonucun alınabilmesi için işbirliği gereklidir. Bundan dolayı, insanların beraberce çalışmaları, karşılıklı yardımlaşmaları ve amaca daha kolay bir şekilde ulaşmaları, işbirliği sayesinde mümkün olur. İşbirliği olmazsa, yönetim faaliyeti çelişki ve çıkmazlara girip sürekli olarak engellenir. Bu engellerle karsılaşmamak için, yönetimde bir grup insanın bir araya gelmesi, çabalarını birleştirmeleri ve böylece işletmenin amacına ulaşmaları söz konusudur. 5. İşbölümü ve Uzmanlaşma Özelliği: İşletmelerde yapılacak işler belirli kriterlere göre bölümlendirilir. Bölümlendirilen belirli işler de belirli süre çalışan kişiler uzmanlaşırlar ve işlerinde başarılı olurlar, işlerinde uzman olan kişilerin başarısı ise, bir bütün olarak işletmenin başarısına yansır. 87 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan 6. Koordinasyon Özelliği: İşletme içinde istenen sonuçlara ulaşmak için faaliyet gösteren bölümlerin ve fertlerin aralarında çatışma ortamı oluşturmadan, uyum içinde çalışmaları esastır. Uyum olmaması durumunda, yönetim, yetkisini kullanarak koordinasyon sağlama yoluna gider. 7. Yetki Özelliği: İşletme organizasyonunda çalışan kişilere iş yaptırmak ve amaçlara ulaşmak için, karar alma ve uygulama hakkına, yani yetkiye ihtiyaç vardır. Kişilerin kendi istekleriyle koordineli bir şekilde hareket etmeleri çok az karşılaşılan bir durum olduğundan, birçok durumda yönetimin, yöneticinin aldığı kararları astlarına uygulatabilecek kişisel bir otorite kurmasını zorunlu kılar. 8. Evrensel Özellik: Yönetim faaliyeti yalnızca işletme organizasyonlarında değil; devlet kuruluşları, üniversite, hastane, lokanta, sigorta şirketi, dernek, vakıf, cami ve kilise gibi dini kuruluşlar ve aile gibi, kâr amacı takip eden veya takip etmeyen bütün kurum ve kuruluşlarda vardır. Bu organizasyonların her biri sınırlı kaynaklarla en yüksek verimi elde etmek ve amaçlarına ulaşmak için çaba harcar. Bu nedenle, yönetim bütün organizasyonlarda yer alan evrensel bir süreçtir. 9. Basamaksal Özellik: Yönetimde kargaşaya yol açmamak için, belli bir amaç doğrultusunda çalışan kişilerin, aynı zamanda bir düzen içinde çalışmaları gereklidir. Yönetimde basamaksal düzen ve her bir basamaktaki yöneticilerin yetki ve sorumlulukları açık olarak ortaya konulduğunda, hangi yöneticinin, kime bağlı olduğu ve kimlere emir vereceği konusunda tereddüt oluşmaz. 1.3.Yönetim Şekilleri Günümüz işletmelerinde yönetim anlayışını yansıtan, yönetim şekillerini de; otoriter, yarı-otoriter ve demokratik yönetim olarak üç kısımda inceleyebiliriz. 1. Otoriter Yönetim Şekli: Bu yönetim şekli belirli katı kurallar ve disiplinler çerçevesinde üst yönetimin alt yönetim üzerinde etkin olduğu ve kararların üstten alta doğru bir emir zinciri ile alındığı bir yönetim şeklidir. Bu yönetim şeklinde en üst düzey yönetimin aldığı kararlar bir emir niteliğinde alt birimler tarafından uygulanır. Alt seviyedeki yönetim karar alma merci değil bu kuralları uygulama ve bu uygulamayı denetlemek ile yükümlüdür. 2. Yarı-otoriter Yönetim Şekli: Yarı-otoriter yönetim şekli de belirli kurallar ve disiplinler çerçevesinde alt yönetimin üst yönetim karar mekanizmasına biraz daha yoğun olarak katıldığı bir yönetim şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim seviyesinin yükselmesi, insanların nispi olarak daha fazla realist düşünceye sahip olmaları bu yönetim şeklinde biraz yumuşama sağlamıştır. Otoriter yönetimde en üst yönetim seviyesinden en alt yönetim seviyesine kadar bütün yönetimlerdeki alt yönetici grupları üst yönetici grubunun dediğini yapmak durumundadır. 3. Demokratik Yönetim Şekli: Alt düzey yönetimlerin üst düzey yönetime karar verme sürecinde tam olarak katıldığı ve ben merkezli değil biz merkezli bir yönetim yaklaşımıdır. Günümüz demokratik örgütsel yönetim anlayışında yöneten ve yönetilen karşılıklı etkileşimli bir şekilde modern bir yönetim yaklaşımı gelişmektedir. Bu gelişim sonucunda artık yönetim kavramı yerine yönetişim kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Yönetişim, yönetenle yönetilenin tüm örgütsel süreçlerde enteraktif yani etkileşimli bir şekilde bulundukları modern bir yönetim yaklaşımını ifade etmektedir. Günümüz insanları kendileriyle ilgili alınan kararlara katılarak daha insan merkezli bir yönetim anlayışı arzu etmektedirler. Modern organizasyonlarda artık, itaatin yerini inisiyatif almış, yani çalışanlar yukarıdan aşağıya emredilenlere uymak yerine, işlerin nasıl yapılacağı konusunda kendi inisiyatiflerine yer verilmesini istemektedirler. Eğitim seviyesinin artması demokratik yönetimlerin oluşturulmasında çok önemli rol oynamaktadır. Demokratik yönetim anlayışıyla, geleceği yönetmek, beklenti yönetimi ve gelişim sonucu toplumsal sınıfların problemlerine paket çözümler üretme yolunda önemli mesafeler alınmıştır. 1.4.Yönetim Teorilerinin Gelişimi Yönetim alanında yapılan çalışmalar ve araştırmalar yönetimin bugünkü durumunu anlamamıza yardımcı olacaktır. Yönetim kavramı belirli bir tarihi süreçten geçerek, günümüzdeki gerçek anlamını kazanabilir. Bu tarihi süreç insanların yeryüzünde görünmesiyle başladığı söylenebilir. Bu duruma tarihi belgelere dayanılarak bakıldığında, Milattan Önce 3000 yıllarına kadar inilebilmektedir. Endüstri Devrimine kadar süren çok uzun dönem bir tarafa bırakıldığında, günümüz yönetim anlayışına temel teşkil edecek üç büyük yönetim yaklaşımından söz edilir. Bunlar; klasik, neoklasik ve modern yönetim yaklaşımları olarak adlandırılır. Temel yönetim yaklaşımları tarihi gelişim sürecinde kronolojik olarak şöyle sıralanabilir: 1. Endüstri Öncesi Yönetim Yaklaşımı: Milattan binlerce yıl önce başlayıp, Milattan Sonra 1778 yıllarına kadar süren çok uzun dönem “Endüstri Öncesi Yönetim Yaklaşımı” olarak nitelendirilebilir. 88 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan Yönetimin günümüz anlamında biçimsel gelişmesini Yirminci Yüzyıla borçludur. Genellikle bu gelişmenin tohumları Klasik Dönemde atıldığı kabul edilir. Ancak yönetim biliminin gelişmesinde yalnızca klasik yaklaşımın değil, tarihin en eski çağlarında ortaya atılmış fikirlerinde büyük etkisi vardır. Sümer, Babil, Mısır, İbrani, Yunan, Roma medeniyetleri, İran’ın, Çin’in, Selçukluların, Osmanlıların, İngilizlerin, Fransızların, Almanların yönetim biliminin gelişmesinde büyük katkıları olmuştur. 2. Klasik Yönetim Yaklaşımı: James Watt’ın, 1778’ de ilk kullanılabilir buhar makinesini yaparak başlattığı Endüstri Devriminden, İkinci Dünya Savaşına kadar geçen dönemde görülen uygulamalar, “Klasik (geleneksel) Yönetim Yaklaşımı” olarak bilinir. Sanayi -Endüstri- Devrimi (1778) ile birlikte gelişen buhar makinesi, benzin ve elektrik motorunun gelişmesi, modern toplum ve modern örgütlerin ortaya çıkmasına büyük katkıda bulunmuştur. Sanayi devrimi ile birlikte yeni üretim yöntemlerinin uygulanmaya konulması büyük fabrikaların kurulmasına, büyük miktarlarda hammaddelerin alınmasına, çok sayıda işçinin işe alınmasına ve büyük pazarların araştırılmasına yol açmıştır. Bütün bu gelişmelerin getirdiği, teknik, sosyal, ekonomik ve örgütsel hareket şekli yönetim sorunlarının ön plana çıkmasına yol açmıştır. Klasik yönetim yukarıda sözü edilen sorunların çözümüne dönük kendi içinde Bilimsel Yönetim, Yönetim Süreci ve Bürokrasi olmak üzere üç ayrı yaklaşım geliştirmiştir. 1. Bilimsel Yönetim. Bilimsel yönetim insan dâhil tüm üretim faktörlerini en verimli bir şekilde kullanmak amacıyla geliştirilmiş bir takım ilkeler bütününden oluşmaktadır. Frederick Taylor’un ileri sürdüğü ilmi yönetim yaklaşımı, işletmenin tüm alanları için geçerli genel bir yönetim teorisi değil, yalnızca üretimin teknik yönüne uygulanabilecek bir takım ilkeler bütünüdür. Taylorizm olarak adlandırılan bu yeni görüş, verimi artırmasına karşılık, işgörenin bedeni ve ruhi yıpranmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bu yaklaşım işletmenin yalnızca teknik yönüyle ilgilenmekte, işletmenin sosyal yönünü dikkate almadığı söylenebilir. Sendikaların bu sisteme karşı çıkmalarıyla yeni arayışlar gündeme gelmiştir. 2. Yönetim Süreci Yaklaşımı. Yönetim süreci yaklaşımı klasik teorinin bu ikinci yaklaşımı olarak Fransa doğumlu (1841–1925) Fayol yapmış ve Avrupa da çağdaş yönetim düşüncesinin öncüsü olmuştur. Fayol yönetimi ilk kez işlevsel bir süreç olarak düşünmüş ve işletmedeki faaliyetleri, işletme işlevleri ve yönetim işlevleri olarak ikiye ayırarak daha önce yalnızca teknik açıdan incelenen yönetim olayına yeni bir boyut daha kazandırmıştır. Fayol’un yönetime ikinci bir katkısı da, bir takım yönetim ilkeleri ortaya koyarak bunları açıklamıştır. Fayol’un katkılarından sonra, yönetim kavramı, okullarda öğrenilebilir bir düzeye gelmiştir. 3. Bürokrasi Yaklaşımı. Bürokrasi yaklaşımı Alman Sosyolog Max Weber (1864–1920) ortaya atmıştır. Klasik yönetim yaklaşımının Amerika’daki öncüsü Taylor, Fransa’daki öncüsü Fayol, Almanya’daki öncüsü Max Weber’dir. Bunlar klasik yaklaşım içinde türsel düzeyde yaklaşımlar ortaya koymuşlardır. Gerçek anlamda bürokrasi, işlerin görülmesini aksatan, gereksiz yazışma ve zaman kayıplarına yol açan bir kavram değil, aksine ideal manada bir yönetim düzeni ve şeklidir. Max Weber’e göre, tam bir tarafsızlıkla kurallara uyulması etkinlik açısından ideal bir yönetim düzenin kurulmasını sağlar. Bu yaklaşımın ilke ve kuralları diğer klasik yaklaşımın kurallarına benzer ancak, bürokratik yönetin yaklaşımında ilke ve kuralları kesin bir itaat şarttır. Bir bütün olarak bakıldığında klasik yönetim yaklaşımında; insan unsuru, diğer üretim faktörleriyle bir tutulmuştur. Örgüt, iş, görev, yetki, sorumluluk, model, kural gibi soyut kavramlardan oluşan bir yapı içine, insan unsuru bir makine gibi iliştirileceği varsayılmıştır. Bu anlayışta iyi bir organizasyon yapısı geliştirilmeye çalışılırken, “insan gerçeği –beşeri unsur-“görmezlikten gelinmiş ve diğer taraftan geliştirilen yönetim modelinin her yerde ve her işletmede geçerli olacağı kabul edilmiştir. Ancak söylendiği gibi işler gerçekleşmemiş ve işletme sorunları çözülmediği için yeni çözüm yolları ileriki aşamada neoklasik yönetim yaklaşımı olarak ortaya çıkacaktır 3. Neoklasik Yönetim Yaklaşımı: Davranışsal yönetim yaklaşımı olarak da ifade edilen neoklasik yönetim yaklaşımı 1940’lı yıllardan başlayıp, 1960’lı yılları kadar süren dönemde etkili olmuştur. Klasik teorinin kişisel olmayan yönetim yaklaşımı, başta işçilerden gelen büyük bir tepki ile karşılaşması sonucu, psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji, antropoloji gibi değişik alanları temsil eden yazarlar, davranışsal yani neoklasik yönetim yaklaşımını başlatmışlardır. Klasik yönetim anlayışının en çok eleştiri alan yönü, insan unsurunu ikinci plana atmış olması, onun robot gibi davranabileceğini varsaymasıdır. Neoklasik yönetim yaklaşımcıları, bu eksikliği görmüş ve gidermeye çalışmışlardır. İşletmecilik alanındaki gelişmelerde bunu zorunlu kılmasından dolayı 89 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan neoklasik teori, klasik teorinin temelleri üzerine kurulmuş, klasik teoriye bir şeyler ilave etmiş, değiştirmiş ve bazı yönlerden de genişletmiştir. Neoklasik yönetim yaklaşımı, klasik yaklaşımdan farklı olarak, yönetim kavramları ve konuları ortaya atmıştır. İnsan, klasik yaklaşımda olduğu gibi yalnızca çalışırken değil, aynı zamanda bir grup içindeyken veya bir organizasyon içindeyken de bakılmalıdır. Dolayısıyla neoklasik yaklaşım, klasik yaklaşımın pasif kabul ettiği insanı, aktif bir üretim faktörü olarak değerlendirmektedir. Neoklasik yaklaşımın ele aldığı başlıca konular; insan davranışı, kişiler arası yani insani ilişkiler, grupların oluşması, grup davranışları, biçimsel olmayan örgütlerde ve diğerlerindeki değişim ve gelişmelerdir. Neoklasik teoride temel varsayım, gerek kişi, gerekse iş grubu olarak işçinin psikolojik ve sosyal yönlerinin dikkate alınmasının gerekliliğidir. Bu gerekçeden hareketle neoklasik yönetim yaklaşımı esas olarak örgüt içi insan davranışlarının incelenmesi gayesiyle girişilen HAWTHORNE araştırmaları ile başlamıştır. Bu araştırmalar sonucu işletmenin bir sosyal sistem olduğu ve bu sistemin en önemli unsurunun insan olduğu ortaya konmuştur. Bu araştırmalar sonucunda, verimliliğin fiziksel iyileştirmelerle ilişkisinin az olduğu, bunun yerine daha çok sosyal faktörlerle ilişkili olduğu tespit edilmiş ve işletmenin bir sosyal sistem olduğu ve bu sistemin en önemli unsurunun da insan olduğu ortaya konulmuştur. İnsanların inançları, gayeleri, tutumları, alışkanlıkları, değer yargıları, gelenekleri ve aralarında kendiliğinden oluşan gruplar, üretim verimliliğini büyük oranda etkilemektedir. Bundan hareketle aslında yönetim, yöneticilerinde bir parçası olduğu sosyal bir sistemi yönetmeye çalışır. Neoklasik yönetim anlayışı yönetime birçok yeni kazanımlar, kavramlar getirmiş, ancak bu yönetim de bütün dikkatleri insan davranışında yoğunlaştırmasından dolayı, diğer alanların ihmaliyle hataya düşmüştür. Klasik yönetim yaklaşımının, insanı resmi bir organizasyon yapısı içinde bir makine gibi görerek, hata yapmışsa, neoklasik yönetim yaklaşımı da bütün dikkatleri insan davranışları üzerinde toplamakla, aynı hataya düşmüştür. Daha sonra gelen araştırmacılar, insan unsurunu esas almakla bütün işletme probleminin çözülemeyeceğini ispata çalışmışlar ve işletmeyi sistem dâhilinde bir bütün olarak görmek gerektiği üzerinde çalışarak modern yönetim yaklaşımını ortaya koymuşlardır. 4. Modern Yönetim Yaklaşımı: Klasik ve neo-klasik (davranışsal) yaklaşımların eksikliklerini gidermek gayesiyle yapılan çalışmalar sonucunda modern yönetim yaklaşımı gelişmiştir. Bu çalışmalar 2. Dünya savaşı sonrasında özellikle 1950’lerden itibaren hız kazanmıştır. Her işletmeyi bir sistem olarak görmenin mümkün olmasından hareketle, modern yaklaşımlar genellikle, modellere ve sistemler kurmaya yönelik, belirli ilmi kavramlara dayanan, analitik bir temeli olan sentezci yaklaşımdır. Bu yaklaşımda yönetim ve organizasyon sorunlarını çözmeye yönelik başlıca; sistem yaklaşımı, durumsallık yaklaşımı ve dinamik yönetim yaklaşımı olarak üç bakış açısı ve alanı vardır: 1. Sistem Yaklaşımı. Modern organizasyon ve yönetim yaklaşımlarının temelini sistem görüşü temsil eder. Sistem yaklaşımı olayları –sistemleri- tek bir açıdan, başka olay ve çevre şartlarından kopuk olarak inceleme yerine, her olayı belirli bir çerçeve içinde başka olaylarla ilişkili olarak incelemek ve bütüncü bir yaklaşımı içerir. Bu metodun esasını oluşturan sistem, belirli parçalardan oluşan, bu parçalar arasında bilerli ilişkiler olan, bu parçaların aynı zamanda dış çevre ilişkisi olan bir bütündür. Sistem, belirli girdiler alan, bunları işleyen ve sonunda belirli bir çıktı elde ederek bunu çevresine veren bir bütündür. Bir sistem çeşitli parçalardan oluşur, bu parçalar birer alt sistem olarak adlandırılır. Her sistemin alt sistemi olduğu gibi her sistem bir başka üst sisteminde bir alt sistemidir. Sistemler açık ve kapalı olarak iki şekilde düşünülebilir: 1. Açık sistem; sistem ile sistemin faaliyette bulunduğu çevre arasında enerji, bilgi ve materyal alışverişi varsa bu sistemler açık sistem olarak ifade edilir. Mesela, insan, hayvan, işletme gibi. 2. Kapalı sistem ise; sistem ile çevresi arasında alış-veriş, etkilenme yoksa çalar saat gibi o sistem kapalı sistemdir. Bir sistem olarak işletme (örgüt = organizasyon), yönetim, satın alma, üretim, muhasebe, pazarlama, insan kaynakları, AR-GE vb. gibi alt sistemlerden meydana gelmiştir. İşletmenin bu alt sistemler arasında çeşitli ilişkiler vardır ve bu ilişkiler dikkate alınmadan işletme yönetilemez. İşletme açık bir sistem olarak, işletmeye bağlı alt sistemlerin çevreleri ile ilişkileri vardır ve işletme sistemi maddi olduğu kadarda sosyal bir sistemdir. İşletme sisteminde girdi-süreç-çıktı akışını sürekli ve düzenli kılmak için bir seri yönetim faaliyetlerinin yerine getirilmesi gerekir. Sistem yaklaşımının temel hedefi yönetim olayının ve unsurlarının birbirleri ile olan ilişkilerini ve 90 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan bu ilişkilerin niteliğini incelemek, belirli bir birimdeki gelişmelerin diğer birimler üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Bu durum yönetimde bir yenilik olarak organizasyonları, çevreleri ile birlikte ilişkili bir açık sistem olarak ele alınmasını sağlamıştır. 2. Durumsallık Yaklaşımı. Durumsallık yaklaşımına göre değişik durumlar ve şartlar yönetimde başarılı olmak için değişik kavram, teknik ve davranışları gerektirir. Durumsallık yaklaşımı organizasyonu bir sistem olarak ele almakta ve organizasyon yapısını çeşitli iç ve dış şartlar arasındaki ilişkilere göre şekil alan bir yapı olarak görmektedir. Organizasyonun iç ve dış çevresindeki değişmelere göre yönetim sistemi belirlenecektir. Öncel ki yönetim yaklaşımlarında işletmenin iç şartları dikkate alınmış ve dış çevre ile ilgili gelişmeler ve değişiklikler sabit kabul edilmiştir. Bu yaklaşımda ise yönetim ile ilgili sorunları, iç faktörler kadar dış faktörler de dikkate alınarak incelenmektedir. Durumsallık yaklaşımı, yönetimin evrenselliğini kabul etmemekte ve her zaman bütün faaliyetleri yönetmek için “tek bir en iyi yol” olmadığını belirtmekte ve o anki durumun gerektirdiği yönetim teknikleri uygulanmalıdır görüşündedir. Yine bu yaklaşıma göre etkin bir yönetim, örgütün gücüne, teknolojinin tipine ve çevre şartlarına bağlı bir durumdur. 3. Dinamik Yönetim Yaklaşımı. Dinamik yönetim yaklaşımı, gönüllülük esasına dayanan, her yönüyle esnek, işbirliği, üst düzey katılımı sağlayan yeni bir yönetim anlayışıdır. Bu anlayışta yönetimin; gelişimi, değişimi ve üretici rolünü dikkate alan, şeffaflık, açıklık, değişkenlik ve bütüncül yapıya dayalı faktörler temel belirleyici olmaktadır. İnsanlığın tarihi gelişim sürecine bakıldığında ilmi ve teknolojik gelişim açısından; ilkel toplum, tarım toplumu ve sanayi toplumu aşamalarından, bilgi toplumuna, buradan da bilgi ötesi topluma doğru bir yönelim görülmektedir. Bilgi toplumun da bilgi üretilir, paylaşılır ve bilgi sürekli gelişime açık olmasından insan ve onun yaşam alanını sürekli gelişime açık bulundurur. Dinamik yönetim yaklaşımına göre, her şey her an değişebilir niteliktedir. Bu yönetim anlayışına uygun olarak bugün için yönetim alanında geçerli olan önemli bir anlayış olan toplam kalite yönetiminden bahsedilebilir. Toplam kalite yönetimi, iç ve diş müşteri beklentilerinin karşılanmasını hedefleyen ve tüm süreçlerin bu hedefe göre sürekli geliştirilmesini ve iyileştirilmesini hedefleyen, insanı merkeze alan bir yönetim anlayışıdır. 1.5. Yönetimin Temel İşlevleri Yönetim evrensel bir süreç olarak, organizasyonun büyüklüğü, faaliyet alanı, hukuki yapısı, tipi ne olursa olsun belirli bazı işlevlerin yerine getirilmesi ile etkili bir yönetim sağlanabilir. İşletme yönetiminde işlev yaklaşımı önemlidir. Fransız sanayici Henri Fayol,1916 yılında yönetime, işlev yaklaşımını getirmiş ve bütün yöneticilerin benzer faaliyetleri yerine getirdiklerini ileri sürmüştür. Yöneticiler üst veya alt basamakta da olsalar, işletmeler küçük bir işyeri veya büyük bir fabrikada olsa, bir sağlık kuruluşu, bir muhasebe bölümü de olsa evrensel faaliyetleri yürütmelidirler. Yönetim bilimcilerinin üzerinde görüş birliğine varamadıkları yönetim işlevlerinin sayısı dört ile yedi arasında değişmektedir. Biz yönetimin; planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol olarak beş temel işlevini esas alıp inceleyeceğiz. 1.5.1. Planlama İşlevi Yönetim faaliyetinin ilk işlevi olarak kuruluşun etkin yönetimi için mutlaka iyi bir plan yapılması gerekir. Plan geleceği önceden kurgulama işi olarak geleceğe dönük bir faaliyettir. Plan yapma işine planlama denilir. Plan, karar verme gibi geleceğe yönelik olmasından dolayı benzer, fakat kararla aynı şey değildir. Plan ile karar arasındaki temel fark planın daha ayrıntılı olması ve ilmi nitelik taşımasıdır. Planlar kararların toplamından oluşur ve dolayısıyla karardan daha geniştir. Bu açıdan her plan bir karar niteliğine sahipken, her karar bir plan özelliği taşımaz. Planlama olmadan kararlar verilebilir, fakat karar vermeden planlama yapılamaz. Bir kararın plan niteliği taşıması için amaca ulaştıracak araç ve imkânların seçimini, belirlemesini ve kullanılan yol, şekil ve zamanı gibi hususların ilmi olarak ve ayrıntılarıyla belirlenmeleri gerekmektedir. Plan farklı şekillerde tanımlanmaktadır: Plan: Bir kurgu olarak tutulacak yol ve davranış şekli demektir. Plan: Belirli amaçlara ulaşmak için önceden alınan tedbirler olarak yapılacak işlerin önceden tek tek belirlendiği bir taslaktır. Plan: Gelecekteki organizasyon performansı için amaçların belirlenmesi ve bu amaçlara ulaşılması için gerekli görevlerin ve kaynakların kullanımının kararlaştırılması faaliyetidir. Planlama, bir plan yapma işi olarak diğer yönetim işlevlerinin yerine getirilmesinin temelinde yatan 91 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan önemli bir faaliyettir. Planlama farklı bakış açılarına göre farklı tanımlanmaktadır: • Planlama: Örgütün gelecekteki başarısı için amaçların belirlenmesi ve bu amaçlara ulaşmak için gerekli işlerin ve kaynakların kullanımının kararlaştırılmasıdır. • Planlama: Bir amaca ulaşmak için en iyi hareket şeklini seçme ve geliştirme niteliği taşıyan bilinçli bir süreçtir. • Planlama: Gelecekte organizasyonun nerede olmak istediğini ve oraya nasıl varılacağını açıklayan ve yöneticilerin amaçları belirledikleri ve bu amaçlara ulaşması için gerekli yöntemleri tanımladıkları süreçtir. • Planlama: Belirli bir dönemde, belirli sosyo-ekonomik amaçlara ulaşabilmek için, önceden belirlenmiş araçları kullanarak bu işle görevlendirilmiş organlar tarafından belirli bir bölgede yürütülen faaliyetlerin tümüdür. • Planlama: Sınırsız ihtiyaçlar ile sınırlı kaynaklar arasında bir dengeyi sağlama mekanizmasıdır. • Planlama: Geleceği yönetme ve kaynakları dağıtma aracı olarak, neyin yapılacağının, nasıl yapılacağının, ne zaman harekete geçileceğinin, bütün bu çalışmalarda kimlerin sorumlu olacağının belirlenmesi ve tespiti sürecidir. Planlamanın temel amacı; faaliyetleri koordine etme, yöneticilerin önlerini görmelerini sağlama, kaynakların israfını önleme ve kontrol faaliyetlerinde standartları önceden belirlemek için yapılır. Planlama, örgütün bütün kademeleri için geçerli olan bir işlev olmasından zamana en çok bağlı olan bir işlevdir. Zaman yönetiminde vakit çizelgesinin hazırlanması, yapılacak işlerin iş planı dâhilinde zaman çizelgesine bağlayarak sürdürülmesi önemli bir uygulamadır. Planlamayı ekonomik anlamda bir kaynak dağıtım mekanizması olarak bakıldığında, planlama sınırsız ihtiyaçlar ile sınırlı kaynaklar arasında bir dengeyi sağlama mekanizmasıdır. Geleceği yönetme ve kaynakları dağıtma aracı olan planlama neyin yapılacağının, nasıl yapılacağının, ne zaman harekete geçileceğinin, bütün bu çalışmalarda kimlerin sorumlu olacağının belirlenmesi ve tespiti sürecidir. Planlama, bir amaca ulaşmak için en iyi hareket şeklini seçme ve geliştirme niteliği taşıyan bilinçli bir süreç olmasından zihni bir faaliyettir. Planlama sırasında yönetici, ne yapılması gerekliğini, kimin yapacağını, nasıl ve ne zaman yapacaklarını düşünmek zorundadır. Yöneticiler; belirsizlikleri ortadan kaldırmak, belirlenen amaçlara odaklaşmak, koordinasyonu kolaylaştırmak, etkinliği artırmak ve kontrol standartları belirlemek için plan yaparlar. Planlama aşağıdaki sorulara cevap arama faaliyetidir: 1. Ne yapılacaktır? İşletme ne yaptığını bilmeli ve bunun sağlanabilmesi için de faaliyete geçmeden önce ne yapacağına karar vermesi gerekir. Bu noktada ilk olarak amaçların belirlenmesi önemlidir. 2. Kim yapacaktır? İşletmenin temel görevi belirlenen amaçları yöneticiler aracılığıyla gerçekleştirmektir. Planlamada kimlerin katkılarının ne olacağının belirlenmesi gerekir. 3. Ne zaman yapılacaktır? İşletmelerde işlerin ne zaman yapılacağının belirlenmesi gerekir. Bazı işler birbirini tamamlar, bazen bir işin yapılması bir önceki işin bitimine bağlı olarak işlerin yerine getirilme sırası ve ne zaman yerine getirileceği önem taşır. 4. Nasıl yapılacaktır? Kuruluşlarda yapılacak işlerin yapılma tarzının ortaya konması gerekir. Burada gerekli iki faktör var, birinci faktör, amaçlara ulaşmak için işlerin, faaliyetlerin, projelerin ve programların kararlaştırılması, ikincisi ise, stratejilerin, siyasetlerin, yöntemlerin, standartların ve bütçelerin amaçlar için düzenlenmesidir. 5. Hangi kaynaklar kullanılacaktır? Planlama aşamasında hangi kaynakların kullanılacağı belirlenmeli. İşletme öncelikle elindeki; beşeri, fiziki, para ve bilgi gibi tüm kaynakları gizden geçirmelidir. Sonrasında ise işletmeye gelecekte gerekli olacak kaynakları belirlemeli ve bu kaynaklar arasında denge kurmalıdır. 6. Neden yapılacaktır? İşletme yöneticileri işletmenin geleceğiyle ilgili isabetli kararlar almak ve bunu uygulamak durumundadırlar. Geleceğin ne olacağını tahmin etmek, işletmenin nereye gittiğini, gelecek yıllarda faaliyetlerinin ne tür bir seyir göstereceğini sistematik bir şekilde öngörmek, bu yükümlülüğün önemli bir kısmını oluşturur ve bundan dolayı planlama gereklidir. Planlama faaliyeti şu özelliklere sahiptir: 1. Planlama kapsamlı bir faaliyettir 2. Planlama sürekli bir faaliyettir 92 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan 3. Planlama bir seçim ve tercih faaliyetidir 4. Planlamanın önceliği vardır 5. Dikkatleri amaçlar üzerinde yoğunlaştırır Planlamanın beş aşaması bulunmaktadır: 1. Mevcut Durumun Gözden Geçirilmesi 2. Amaçların Belirlenmesi 3. Amaca Ulaştıracak Varsayımların Belirlenmesi 4. Alternatiflerin Belirlenmesi ve Kararlaştırılması 5. Alternatiflerden Uygun Olanın Seçilmesi ve Uygulanması Plan türleri bakımından çeşitli ayrımlar olması nedeniyle farklı sınıflamalar yapılmaktadır. Seviyeler açısından ve zaman olarak sınıflandırmalar yapıldığı gibi tek kullanımlı ve sürekli planlar olarak ayrılabilmektedir. Uygulamada daha çok kullanılan, dar olandan en geniş olana kadar planlar; amaçlar, siyasetler, yöntemler, programlar, projeler, bütçeler olarak genelde altıya ayrılabilir. Bu açıklamalardan hareketle planlamanın faydaları; bütün faaliyetleri hedefe yöneltir, diğer yönetim işlevlerinin gerçekleştirilmesini kolaylaştırır, tahminde uzmanlaşma sağlar, belirsizlikleri azaltarak, kararlarda yol gösterici olur, yöneticileri günlük işlerin üzerine çıkarır, tehdit ve fırsatları göstererek kaynakların verimli kullanılmasını sağlar ve keşifler ve yenilik sağlamayı kolaylaştırır vb. gibi sıralanabilir. Planın sakıncaları ise bazen plan yapanların görüş açısını göstermekten ileriye gidemez, hedeflenen konulardan bazıları gerçekleşmeyebilir, geleceğe dönük tedbirler gerektirir, standart uygulamalar getirir, sürekli düzeltme gerektirir, işletme dışı gruplardan etkilenir ve zaman ve enerji kaybına yol açar gibi sayılabilir. Planlamanın fayda ve sakıncaları ışığında, iyi bir planın taşıması gereken özellikler; anlaşılabilir olması, en az giderle istenileni vermesi, değişen şartlara uyarlanabilmesi, süre bakımından en uygun olması, uygulayacak kişilerin de katılımı sağlanması ve yeni kaynaklar gerektirmemesi gibi özellikler sıralanabilir. 1.5.2. Örgütleme İşlevi Organize etme ve teşkilatlanma olarak da ifade edilen örgütleme işlevi tipik olarak planlama işlevini izler ve işletmenin planı nasıl başarmaya çalıştığını yansıtır. Örgütleme faaliyeti, yapılacak işlerin belirlenmesini, bu işlerin organizasyon birimlerinde gruplandırılması ve organizasyon birimlerine kaynakların dağıtımını kapsar. Organize etme veya örgütleme, organlaştırma, sistemin amacına ulaşmak için çeşitli görevleri yapmak üzere oluşturduğu ve diğer kısımlarla ahenkli bir şekilde sürdüren bölümlerinin oluşturulması faaliyetidir. Örgütleme ile ilgili farklı açılardan yapılan tanımlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: •Örgütleme: Üretim faktörlerini etkin, verimli, sistemli, olumlu ve uyumlu bir şekilde kullanarak mal ve hizmetleri üretebilmek için çalışanların görevlerini en iyi şeklide yapmak üzere düzene konması ve gerekli her türlü araç, gereç ve imkânla donatılmasıdır. •Örgütleme: Planda belirlenen amaçlara ulaşmak üzere belirlenen yollara uygun bir örgüt yapısı kurmayı ve hedeflere en kısa zamanda ve en az maliyetle ulaşmak için yapılan çalışmalar bütünü olarak,; yönetenler ve yönetilenler arasında hiyerarşik ve formel-biçimsel- bir yapının kurulması, işlerin, bunları yapacak kişilerin ve aralarındaki ilişkilerin açıkça belirlenmesi faaliyetidir. •Örgütleme: Amaçlara ulaşmak için ihtiyaç duyduğu beşeri ve maddi araçlarla domaltılması ve bu araçların en verimli ve etkin şekilde kullanılacağı bölümlere yerleştirilmesi, yapılacak işlerin belirlenip gruplandırılması; işleri yapacak personelin yetki ve sorumluklarının belirlenmesi; faaliyetlerin etkinliği için gerekli fiziksel ortamın hazırlanması çabalarının tümüdür. Örgütleme faaliyeti sonucunda ortaya örgüt yapısı çıkar ve bu yapıya örgüt, organizasyon veya teşkilat denir. Örgüt ile ilgili farklı açılardan yapılan tanımlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: • Örgüt: Belirli bir amaca yönelik, birbiriyle bağlantılı faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için kişilerin önceden belirlenmiş davranış kalıpları, görevler ve sorumluluklar çerçevesinde bir araya gelmesiyle oluşan, tamamlayıcı ve süreklilik gösteren toplumsal yapılanmadır. •Örgüt: Belirli amaçlara ulaşmak için bilinçli bir şekilde kurulmuş toplumsal birimler veya toplum kümeleri olarak örgütsel amaçları gerçekleştirmek için oluşturulan iskelet bina veya yapıdır. 93 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan •Örgüt: Ortak bir amaç, belirlenmiş bir yapı ve bu yapının işleyişinde göz önünde bulundurulacak kural ve siyaset, karar alma ve haberleşme gibi süreçlerden oluşan bir bütündür. •Örgüt: İşletmenin amaçlarına ulaşabilmesi için hangi işlevleri yapması gerektiğine ve bu işlevleri yapacak kısımların birbirleriyle ahenkli çalışacak şekilde oluşturulmasına bu organlarda çalıştırılmak üzere gerekli olan beşeri ve maddi sermaye unsurlarının tedariki ve uyumlu hale getirilmesine ilişkin süreçlerden oluşmaktadır. Yöneticinin en önemli görevlerinden birisi de; yöneticilerin görev ve sorumluluklarını yerine getirecekleri etkin bir örgüt kurmak ve bunu devam ettirmektir. Örgütleme bir süreç olarak aşağıdaki aşamaları kapsar: 1. Planların ve amaçların incelenmesi. 2. Amaçlara ulaştıracak faaliyetlerin belirlenmesi ve faaliyetlerin gruplandırılması. 3. İşleri yapacak personelin niteliklerinin belirlenmesi ve atanması. 4. Yetki ve sorumlulukların düzenlenmesi ile yer, araç ve yöntemlerin belirlenmesi. Örgüt ve teşkilat olarak da ifade edilen organizasyon kavramının süreç ve yapı olarak başlıca iki anlamı bulunmaktadır. Bir süreç olarak organizasyon veya örgüt; amaçlara ulaşmak için yapılacak işlerin tanımlanması ve gruplanması, işleri yapacak kişilerin ve onların yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi, insanların bir arada etkin ve verimli bir şekilde çalışabilmesi için gerekli fiziksel ortamın hazırlanmasıdır. Süreç olarak organizasyon kavramı örgütleme, organizasyon işlemi veya organize etme kavramları kullanılabilir. Bir varlık veya yapı olarak organizasyon; belirlenen amaçlara ulaşmak üzere, birden fazla kişinin bir araya gelerek düzenli ve birbirini takip eder şekilde çaba gösterdiği bir yapı olarak ifade edilir. Yapılan bu açıklamalarla, organizasyon kavramının iki ayrı anlamı arasındaki farklılığı ve aynı zamanda bağlantı ortaya konuldu, burada hangi anlamda kullanıldığını biliyor olmak önemlidir. Organizasyon ile insanların beraberce iş görme ve verimli bir şekilde çalışmasını sağlayan formel yani biçimsel, resmi bir yapı oluşturulur. Ayrıca formel yapıya bağlı olarak örgüt içerisinde kişi ve gruplar arasında kaçınılmaz şekilde oluşan ve hiyerarşik esaslara dayanmayan ilişkileri sergileyen enformel yani gayri resmi bir organizasyon yapısı ortaya çıkar. Tek kişinin kendiişlerini düzene sokması organizasyon değil, ancak iş programlaması olabilir. Organizasyon yani örgütleme, sadece işletmeler için değil birlikte yaşayan ve grup halinde sosyal veya ekonomik amaçları gerçekleştirmek için kurulmuş bulunan her insan topluluğu için gerekli olan bir süreçtir. Günümüz toplumları ihtiyaçların zorlaması ile her alanda örgütlenmeye yönelmekte; başta aile örgütlenmesi olarak, sivil toplum örgütlenmesi, devlet ve devletlerarası örgütlenmelere gidilmektedir. Örgütlenemeyen veya yanlış örgütlenen kesim ve ülkeler, bu alanda uzman olanların yönetimine girme durumuna düşmüşlerdir. Örgütler, insanları tek başlarına yapamayacağı işleri yapar; sürekli toplanan verilerin gelecek kuşaklara aktarılması ve çalışanların kariyer yapacakları kurumsal yapıyı sağlar. Günümüz toplumlarının gelişimine bağlı olarak organizasyonlara duyulan ihtiyaçlar sürekli artmakta ve artan bu ihtiyaca daha etkili cevap verebilmek için organizasyonların da geliştirilmesi gerekmektedir. Gelişmiş toplumların önemli özelliklerinden birisi de mümkün olduğunca çok değişik faaliyet alanlarında organize olmuş yani örgütlenmiş olmalarıdır. Hiçbir faaliyet kendi başına organize olmadan yani örgütlenmeden hedefine ulaşamaz. Toplumların gelişmişliğinin günümüz ölçütlerinden birisi de örgütlü toplum olup olmamalarına bağlıdır. Yönetim sürecinin etkinliği, organizasyon işleminin yani örgütlemenin başarısı ile yakından ilgilidir. İşletmenin amaçları ve şartları ile organizasyon çalışmalarının ortaya koyduğu yapı uyum içinde olduğu zaman, planlarda belirlenen amaçlara ulaşmada önemli bir adım atılmış olur. Örgütleme sürecinin temel amacı, örgütsel başarı için gerekli unsurları etkili ve verimli bir şekilde uyum içinde bir araya getirmektir. Yönetim ve organizasyon ilişkisine baktığımızda; yönetimin söz konusu olduğu her yerde mutlaka organizasyonun olduğu görülür. Yönetim ve organizasyon kavramlarının sözlük anlamları ayrı olmasına rağmen, nerede bir yönetim varsa, orada organizasyon da var ve bunun tersi olarak nerede bir organizasyon varsa orada yönetim de vardır. Yönetim ve organizasyon etle tırnak gibi birbirinden ayrılamaz, sadece öğrenim açısından iki ayrı kavram olarak ele alınır. Burada yönetim, amaçları belirleyen, temel ilkeleri ortaya koyan bir süreç, organizasyon ise, belirlenen amaçlara en etkin ve verimli şekilde ulaşma yolunu gösteren bir sistemdir. Bu açıdan yönetimin başarısı ile organizasyonunu iyi işleyişi arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu iki kavram birbirini tamamlayıcı konumdadır ve organizasyon, yönetimin var olduğu ve faaliyetini sürdürdüğü bir yapı, yönetim ise bu yapı içerisindeki 94 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan bir işlev olarak görülür. Yönetim ve organizasyon olgusu, planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol gibi birden fazla işlevin bir arada ve düzen içinde gerçekleştirilmesiyle ortaya çıkar. Örgütleme ile ilgili; sorumluluk ve hesap verme gibi iki temel kavram vardır: 1. Sorumluluk: Bir şeyi yapma zorunluluğu olarak işe ilişkin faaliyetleri başarma yükümlülüğüdür. Örgütsel sorumluluk, bir kimsenin örgütsel işleri, işlevleri veya görevleri yapma zorunluluğudur. Sorumluluk yetki devrinin ayrılmaz bir parçası olarak kişi bir görevi kabul ettiği anda sorumluluk kendiliğinden doğar. Yetki akışı yukarıdan aşağıya doğru olmakta ve bu yetki devredilir ancak sorumluluk devredilemez ve yönetici yetki devrinde sorumluluktan kaçamaz. Ancak devredilen yetki ile birlikte sorumluluk da ortaya çıkar. Yetki ve sorumluluk birbirine eşit olmalıdır. 2. Hesap Verme: Yönetici astından hesap sorma hakkına sahip, örgüt üyesi kişi de kendisinden yüksek kademeli yetkililere hesap vermekle yükümlüdür. Örgüt üyesi kişinin sorumluluk duymasının yanı sıra üst yöneticilere hesap verme zorunluluğu da vardır. Yöneticini önemli görevlerinden birisi de yetki, güç, sorumluluk ve hesap verme arasında makul bir denge oluşturmaktır. Örgüt şema veya yapısı, yönetici için bu ilişkilerin yapısal bir duruma getirilmesinde bir araç olmaktadır. İşletmenin amaçlarına ulaşılabilmesi için, yapılacak işlerin tanımlanması ve gruplanması; işleri yerine getirecek kişilerin, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi ve atanması, verimli ve etkin bir faaliyet ortamı oluşturabilmek için gerekli fiziki şartların hazırlanması çalışmalarının tümü bir arada organizasyon veya örgütleme sureci olarak ifade edilir. 1.5.3. Yöneltme İşlevi Yönetim süreci planlama ile başlatıldı, örgütleme işlevi ile çatısı oluşturuldu, faaliyete geçmeye hazır bir yapı ortaya kondu ve sıra bu yapı içinde faaliyete geçmeye geldi. Bu anlamda yöneltme planlama ve örgütleme ile oluşturulan yapının harekete geçirilmesini ifade eder. Örgütleme süreci sonunda, işletmede yapılacak işler ile işleri yapacaklar arasındaki yetki ve sorumluluk ilişkileri belirlenir ve böylece ortaya çıkan organizasyon yapısı yöneltme faaliyetleri için uygun zemini hazırlar. Yöneltme işlevi, yönetim sürecinin dinamik yani hareketli yönünü oluşturur ve süreklilik niteliği taşır. Yöneticilik, başkalarına isteyerek bir şeyler yaptırma sanatı olarak kabul edilmesinden dolayı yöneltme işlevi yönetimin çekirdeğini oluşturur. Bu anlamda yöneltme işlevi, işletmede görev yapan insanlara, bunu en etkin ve verimli yoldan yapmaları için teşvik edici ve yol gösterici bir özelliğe sahiptir. Yöneltme değişik kaynaklarda yürütme, yönverme veya emir-komuta işlevi olarak kullanılmakta burada yaygın olduğu ve yönlendirmeyi de çağrıştırdığı ve konunun içeriğini de tek kelime özetlediğinden yöneltme ifadesini kullanıyoruz. Yöneltme: Üçüncü bir yönetim işlevi olarak personele liderlik yaparak organizasyon amaçlarına ulaşmak için çalışanları motive etmek amacıyla yetki kullanmaktır. Yöneltme: Planlar yapılıp organizasyon yapısı oluşturularak gerekli görevlendirmeler yapıldıktan sonra bu örgütün amaca ulaşması için harekete geçirilmesi demektir. Yöneticilerin yöneltme işlevini yürütürken, hedefsiz faaliyetlerin sonuç vermeyeceği gerçeğinden hareketle çalışanları sürekli olarak hedeflere yönlendirmesi gerekir. Bu süreçte yöneticiler planlar ve amaçlar yol gösterici olarak ve yönetimi kolaylaştırıcı unsurlar olarak kullanırlar. Yöneltme, sadece emir vermek ve yapılacak işleri idare etmek değil, bunun yanında; insanların verilen emirlere olumlu şekilde karşılık vermesini sağlamaktır. Bu nedenle yönetici çalışanları yakından tanıması ve onları liderlik vasfı ile motive etmesi gerekir. Etkin bir yöneltme sistemi kurulabilmesi için gerekli şartlar: 1. Yönetici işletmeyi ve personelinin özelliklerini iyi tanımalıdır. 2. Personel ile işletme arasındaki ilişkileri izlemelidir. 3. Görev ve sorumluluklarının gereğini yapmamakta direnenler işletmeden uzaklaştırılmalıdır. 4. Ekip çalışmasını teşvik edilmelidir. 5. Yönetici, kişiliği, tutum ve davranışları ile diğerlerine iyi örnek olmalıdır. 6. İletişim, yönetsel başarıda temel bir araç olarak algılanmalıdır. 7. Yöneticiler ilgilenmesi gereken ana konularla ayrıntıları birbirinden ayırmalıdır. Yöneltme işlevini yerine getirmede yöneticinin sahip olduğu ve kullandığı; otorite-yetki ve emir iletişim, liderlik ve motivasyon gibi beş temel unsur bulunmaktadır. 1. Yetki olarak da ifade edilen otorite; başkalarını yönetme, onlardan bir şeyi yapmalarını isteme ve 95 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan karşılığında itaat bekleme hakkıdır. Yetki, başkalarını amaçlara doğru yönlendirmek ve onlara iş yaptırabilmek için yöneticinin elinde bulundurduğu bir haktır. Yetkinin kaynakları konusunda; yasal-biçimsel, fonksiyonel-bilgiye dayalı ve kabul edilme gibi değişik sınıflandırmalar vardır. İşletme ve işletme yönetimi konularında daha çok yasal yetkiden söz edilecek. Yasal yetki, bulunulan yasal pozisyondan doğan yetkidir. Genel müdürlük, rektörlük, şube müdürlüğü gibi yetkiye sahip yönetim pozisyonlarıdır. Güç ve yetki kavramları birbiri içine iyice girmiş ve ayrım yapılması zorlaşmıştır. Yetki-otorite-, organizasyonda bir görev ve mevki ile yani kişiye özgü olmayan bir özellikle ilgili iken güç ise daha çok bir yeteneği ifade eder ve kişiye özgü bir durumdur. Güç, bir kişinin veya organizasyonun diğer kişi veya kişilere bir şeyi yaptırabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Burada güç; yasal, fiziksel ve ekonomik olabilmektedir. Organizasyonda yetki görev ve mevki olarak elde edildikten sonra yetkili kişi diğerleri üzerinde güç sağlamış olur. Güç, bir şeyi yapabilme, diğer kişilere düşüncesini kabul ettirme yeteneği yani diğer kişilerin davranışlarını etkilemede kişinin sahip olduğu yeteneklerdir. Başarılı yönetici, yetki – otorite- ile gücü astları üzerinde birbirine eşit ağırlıkta uygular. 2. Emir, yetki yani otorite sahibi kişinin, işletmelerde işlerin yapılmasını yönetilenlerden istemesidir. Yöneticinin isteklerinin yerine getirilme zorunluluğu, isteklerin emirler olarak isimlendirilmesine neden olur. "Emir" kavramı işletmelerde ast-üst ilişkilerini ifade eder. Emir; yetki sahibi kişinin yönetilenlerden işlerin yapılmasını istemesidir. Diğer bir ifade ile emir, başkalarını amaçlara doğru yönlendirmek ve onlara iş yaptırabilmek için yöneticinin elinde bulundurduğu bir haktır. Emir, bir hareketi başlatan, devam etmekte olan bir faaliyeti durduran direktif talimat şeklinde de ifade edilir. Emir kavramı işletmelerde ast-üst ilişkilerini ifade eder ve bu ilişkiler çerçevesinde, emirler değişik şekillerde yani yazılı veya sözlü olabilir. Yazılı emirler, zaman alıcı, ancak daha somut ifadeler olarak işletme içindeki hiyerarşiye uygun şekilde yerine getirilir. Sözlü emirler ise zamandan tasarruf sağlar ve yönetici ile astının yüz yüze gelmesini sağlar, zaman zaman hiyerarşik düzenin dışına çıkılmasına da neden olabilir. İyi bir emir aşağıdaki özellikleri taşımalıdır: 1. Emrin verileceği kişi veya birimler, emrin içeriğine uygun olmalıdır. 2. Emirler, yazılı veya sözlü olsun, açık ve kesin şekilde ifade edilmelidir. 3. Emrin amacı asta açıklanmalıdır. 4. Emrin yerine getirilebilir olmasına dikkat edilmelidir. 5. Bir şekilde hatalı olduğu anlaşılan bir emir gereken açıklama yapılıp zamanında geri alınmalıdır. 6. Emir verme ve uygulama sürecinin yapıcı olması, emri veren ve alanın sürekli ilgisine bağlıdır. 3. İletişim; mesaj gönderici ve mesajı alan olmak üzere üç önemli unsuru olan ve bilgi, deneyim, duygu, görüntü veya sesin iletilmesi ve işlenmesi sürecidir. Haberleşme olarak da ifade edilen iletişim, karşılıklı bir bilgi verme ve bilgi alma sürecidir. Organizasyonlarda; çalışanlar arası beşeri ilişkilerin düzenlenmesinde, iletişim önemli bir süreç olarak karşımıza çıkar. Zaten örgüt içi iletişimin temel hedefi örgüt ile çalışanlar arasında karşılıklı bir güven ortamı oluşturmak, ihtiyaç olan konularda bilgi verme ve bilgi almayı sağlamaktır. 4. Liderlik; belirli amaçları gerçekleştirmek üzere; başkalarını etkileme sürecidir. Lider, başkalarını amaçlar etrafında toplamak üzere etkileyen ve başkalarından üstün özelliklere sahip olan kişidir. Lider işletme içinde ortaya çıkabilir, işletme dışından yani toplumsal veya siyasi lider olabilir. Lider kişilik, kendisi şartların gereğini yapmaya talip olur veya başkaları tarafından uygun görülür. Kişinin liderlik özelliklerinin şartların gerektirdiği özellikler yani etkileme gücü veya karizması olması gerekir. Liderin başkalarını amaçlara yönlendirmek için kullandığı araç güç olmaktadır. Güç kişiseldir, kişi ile alakalı yani bir kişiye bağlı olarak ortaya çıkar ve başkalarını etkileyebilme yeteneğidir ve lider bu yeteneğe sahiptir. 5. Motivasyon; kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere davranmaları ve bu amaç için sahip oldukları bilgi, yetenek ve enerjiyi tam olarak işe koymaları şeklinde ifade edilebilir. Burada yöneticinin görevi, çalışanları işe isteyerek çalışmalarını sağlayacak şekilde güdülemesi yani teşvik etmesi, isteklendirmesi, sevdirmesidir. 1.5.4. Koordinasyon İşlevi Düzenleştirme, uyumlaştırma ve eşgüdüm olarak da ifade edilen koordinasyon yönetimin dördüncü işlevidir. Üretim faktörlerinin bir işbirliği içinde bulunmaları gereken işletme, aslında bir uyumlaştırma 96 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan aracıdır ve uyumlaştırmanın başarısı veya başarısızlığı işletmeyi de güçlü veya zayıf kılar. Bu manada koordinasyon tüm yönetim faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak, diğer yönetim işlevlerinin yerine getirilmesi için gerekli bir faktör olarak kabul edilmektedir. • Koordinasyon: Örgüt üyesi olan çalışanların çabalarını birleştirmek ve zaman açısından uyumlu kılmak, amaca varmak için iş ve faaliyetlerin birbiri peşi sıra gelebilmesi ve birbirini tamamlaması için gerekli olan yönetimin dördüncü bir işlevdir. • Koordinasyon: Bir işbirliği sistem ve mekanizması olarak bir işletmenin düzenli ve sürekli çalışabilmesi için hedefler, faaliyetler, organlar ve kişiler arasında uyum ve işbirliğinin sağlanmasını ifade eder. Günümüzde sürekli büyüyen ve karmaşık hale gelen örgütlerde haberleşme düzeni ile koordinasyon arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Örgütün değişik bölümlerinin ve bu bölümlerin yöneticileriyle yönetilenlerin birbirlerinin yaptıkları işlerden haberli olması koordinasyon açısından büyük önem taşımaktadır. Haberleşme düzeni iyi işlemeyen bir örgütte bölümler, kararsız ve birbirlerinin rakibi durumuna düşebilir. Koordinasyon işlevinin düzgün ve etkin bir şekilde yürüyebilmesi için bazı temel teknik ve ilkelere uyulması gerekir. Koordinasyonun temel ilkeleri: 1. İyi ve basit bir örgüt yapısı kurulması, 2. Sorumlu kişiler arasında yüz yüze görüşme sağlanmalı, 3. Plan ve programların uyumlaştırılması, 4. İyi bir iletişim düzeninin kurulması, 5. Koordinasyon işlevi sürekli olarak uygulanmalı, 6. Örgütte işbirliği anlayışının kurulup geliştirilmesi, 7. Gönüllü koordinasyonun özendirilmesi , Koordinasyon faaliyeti organizasyonu ilgilendirdiğinden organizasyon içi ilişkilere bağlı olarak koordinasyonu dörde ayrılmaktadır: 1. Dikey Koordinasyon 2. Yatay Koordinasyon 3. Merkezi Koordinasyon 4. Çapraz Koordinasyon Koordinasyon görevinin etkinliği için; iyi ve sade bir örgüt yapısının kurulması, plan ve programların uyumlaştırılması, iyi bir haberleşme düzeninin kurulması, örgütte işbirliği anlayışının geliştirilmesi, gönüllü koordinasyonun özendirilmesi gibi temel noktalara dikkat edilmesi gerekir. 1.5.5. Kontrol İşlevi Yönetim süreci planlama ile başlar kontrol işleviyle tamamlanır ve işletmelerin amaçlarına ulaşıp ulaşmadıkları veya ne ölçüde ulaştıkları yönetimin son işlevi olan kontrol işleviyle belirlenir. Denetim olarak da ifade edilen kontrol işlevi, organizasyonun amaçlarına ulaşıp ulamadığını veya ne ölçüde ulaştığını araştırmak ve amaçlardan sapmalar olduğunda düzeltici tedbirleri almaktır. Kontrol, arzulanan amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığını veya hangi ölçüde ulaşıldığını araştırmak, gerekirse düzeltici tedbirleri almaktır. İşletmelerin amaçlarına ulaşmaları ve başarılı olmaları iyi bir yönetim sistemine sahip olmalarına bağlıdır. Yönetimin ilk işlevi olan planlama ile başlayan süreç kontrol işlevi ile işletmenin kendi alanında belirlenen kriterlere göre kontrolü ile yönetim faaliyeti sonlanır. Kontrolün gerçekleştirilebilmesi için amaçların ve faaliyet standartları belirlenir ve bu kontrol için bir ölçü olur. Faaliyet standartları, gerçekleşen sonuçların ölçülebilmesi için ortaya konmuş kıstasları oluştururlar. Kontrol edilen faaliyet sonunda ortaya çıkmış olan gerçek sonuç standartla karşılaştırılır ve gerekirse düzeltici tedbirler alınır. Böylece faaliyetlerin standartlara uygun şekilde yerine getirilmesi sağlanır. Yani kontrol süreci, standartların belirlenmesi, uygulama sonuçlarının bu standartlarla karşılaştırılması ve sapmaları düzeltici tedbirlerin alınması aşamalarını içerir. Etkin bir kontrol sisteminin kurulabilmesi için bazı temel ilkeler bulunmaktadır. Kontrol işlevinin etkinliği için gerekli temel ilkeler: 1. Stratejik noktaların kontrolü, 2. Geri besleme, 3. Esnek kontrol, 97 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan 4. Örgüt yapının uygunluğu, 5. Öz kontrol, 6. Doğrudan kontrol, 7. İnsan unsuru Her yönetici hazırladığı planların başarısını görmek için kontrol yapma ihtiyacını duyar. Faaliyetlerin hazırlanan planlara uygun şekilde gerçekleşip gerçekleşmediği ancak kontrol ile ortaya çıkarılabilir. Diğer yönetim işlevlerinin neyi ne ölçüde başardığını doğru olarak belirleyebilmek için, iyi bir kontrol sistemi kurmak gerekir. Bu nedenle, kontrol bazı özelliklere sahip olmalıdır. Kontrolün özellikleri: 1. Amaçlara ve planlara dayanmalıdır. 2. İlgili faaliyetin gerek ve ihtiyaçlarını yansıtmalıdır. 3. Organizasyona uygun olmalıdır. 4. Ekonomik olmalıdır. 5. Düzeltici tedbirleri almalıdır. 6. Kapsayıcı olmalıdır. 7. Kontrol sık sık gözden geçirilmelidir. 8. Anlaşılabilir olmalıdır. İşletme işlevleri ile yönetim işlevlerinin bağdaştırılması bağlamında işletmenin işlevleri olan satın alma, üretim, pazarlama, finans, insan kaynakları, muhasebe, AR-GE, halkla ilişkiler ile yönetimin işlevleri olan, planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol tüm işletme işlevleri için tek tek yerine getirilmesi gereken faaliyet grupları olarak birbirinden ayrılamaz özelliklerdir. 2. SATINALMA İŞLEVİ 2.1. Satınalma Kavramı Satın alma işlevi; üretim için gerekli olan emek faktörü hariç girdilerin, en ekonomik bir şekilde üretim faktörleri pazarından temin etmeye çalışan bir işletme işlevidir. İşletmede, insan dışındaki bütün varlıkların değeri para ile ölçülebilir, insanın değeri değil, emeği para ile ölçülür. Satınalma, üretim için gerekli olan emek faktörü hariç girdilerin, en ekonomik bir şekilde üretim faktörleri pazarından temin etmeye çalışan bir işletme işlevidir. İşletmede, insan dışındaki bütün varlıkların değeri para ile ölçülebilir, insanın değeri değil, emeği para ile ölçülür. Bu anlamda emek belirli bir ücret karşılığında üretim faktörleri yani emek piyasasından kiralanır. Satın alma işlevinin içeriğini; hammaddelerin, yardımcı maddelerin, araç ve gereçlerin satın alınması oluşturur. İşletmeler mal ve hizmet üretebilmek için gerekli olan her türlü üretim faktörünü elde etmesine tedarik; bu faktör unsurları içinden yalnızca hammadde, yardımcı madde, işletme malzemesi ve parçaların tedarikine de satın alma denir. Günümüz serbest piyasa şartlarında artan rekabetin de zorlamasıyla satın alma faaliyetleri daha çok işletmenin pazarlama departmanına-bölümüne- bağlı yürütülmektedir. 2.2. Satınalma Yönetim Süreci Satınalma yönetimi alt bölümünde diğer işletme işlevlerinde olduğu gibi, yönetim işlevleri olan; planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevlerinin satınalmaya nasıl uygulandığı söz konusudur. 1. Satın Alma Planlaması: Satın alma faaliyeti yönetilmesi gereken bir iş olmasından dolayı yönetimin temel işlevleri burada da uygulanır. İşletme üretim yapabilmesi için belirli bir dönemde ihtiyaç duyacağı hammadde, yardımcı madde, yarı mamul ve hazır parçaları; miktar, zaman, kalite, fiyat ve mümkünse satıcı işletmeler olarak tespitine satın alma planlaması denir. Satın alma planlaması hammadde bütçesi ve satın alma bütçesi ile gerçekleştirilir. Hammadde bütçesi, planlanan mal veya hizmet üretimini gerçekleştirmek için, tek tek her tür hammaddeden ne kadar miktar kullanılacağını belirler. Satın alma bütçesi ise, nitelikleri önceden belirlenmiş her tür hammaddeden ne kadar, kaça ve ne zaman satın alınacağını gösterir. 2. Satınalmanın Örgütlenmesi: İşletmelerde satın alma işlevinin düzenli bir şekilde yürütebilmesi için bir organizasyonunun yapılması gerekir. Bunun için satın alma faaliyetini yerine getirirecek elemanların bulunup işe alınması, aralarındaki ilişkilerin belirlenmesi gerekir. İşletmelerde satın alma işlerinin tek bir elden yürütülmesine merkezleşme, daha alt birimlere de satın alma yetkisi verilmesine ise, merkezleşmeme denir ve her iki uygulamanın da bazı iyi ve kötü tarafları 98 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan vardır. 3. Satınalmanın Yürütülmesi: Merkezleşme ve merkezleşmeme uygulamaları ışığında planlanan ve örgütlenen satın alma işleri yürütülürken, şartlarda herhangi bir değişiklik ortaya çıktığında, yeni kararlar alınması gerekir. Gereken kararların alınmasında pazarın durumu; kalite, fiyat, miktar, satın alma kaynağı ve satın alma zamanı, yeni şartları göre bir kez daha değerlendirilir. Satın alınacak hammaddelerin ne miktarda olacağı ve ne zamanlarda alınacağı, üretim planlarına göre sürekli değişir. Üretim planları ise tüketicilerin ürün talebine bağlıdır ve talep artıp azaldıkça, satın alınan hammaddeler de artıp azalır. Bunun için üretilen ürünlere ne kadar talep olacağı bilindiğinde, satın alma miktarı ve satın alma zamanı belirli bir formülle hesaplanarak aksaklıklar giderilir. 4- Satınalmanın Koordinasyonu: Satınalma ile ilgili örgütün harekete geçirilip faaliyetler yürütülürken ortaya çıkan ve birbiriyle çelişen durumları düzeltmek için gerekli koordinasyonun, düzenleştirmenin, uyumlaştırmanın yapılmasıdır. 5. Satınalmanın Kontrolü: Her türlü kontrol faaliyetlerinde olduğu gibi, satınalmanın kontrol edilmesinde de planda belirlenen amaçlara göre işlerin yürüyüp yürümediği devamlı olarak gözetim altında tutulur. Gerektiğinde hiç zaman kaybetmeden düzeltici faaliyetlerde bulunur ve bu iş farklı kaynaklardan elde edilen bilgilere göre yapılır. 3. ÜRETİM YÖNETİMİ İŞLEVİ 3.1. Üretim Yönetimi ve İlgili Kavramlar İhtiyaçlardan yola çıkan işletmeler, o ihtiyaçları karşılamak için üretir, ürünleri dağıtır, insanlar bu ürünleri kullanır veya tüketir ve bu süreç tekrarlanarak devam eder. Üretim işlevi; insanların ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmetlerin en iyi kalitede, en düşük maliyetle, üretimini sağlamaya yönelik faaliyetlerin planlanması, organize edilmesi, yöneltilmesi, koordine edilmesi ve kontrolüdür. Üretim, insan ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetleri elde etmek gayesiyle yapılan her türlü çabaya denir. Üretimin temel amacı fayda oluşturarak insan ihtiyaçlarını tatmin etmektir. Dolayısıyla, mal ve hizmetlerin üretilmesi, depolanması, taşınması ve satılması da insan ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olduğu için geniş anlamda üretim kavramı içine girmektedir. İnsan ihtiyacını gidermeye yönelen üretim faaliyetinin üç dalı vardır. Birinci derece üretim, doğal malların üretimi, bu doğal ürünleri alıp gelişmiş ikinci derece mala dönüştüren faaliyet ikinci derece üretim olurken, üçüncü derece üretim ise hizmetlerin üretimidir. Hizmet, insan ve makineler aracılığıyla insan gayretiyle üretilen ve tüketicilere doğrudan fayda sağlayan ve fiziki yapısı olmayan ürünlerdir. Mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarını karşılama niteliğine ve kalitesine fayda denilir. Üretim faaliyeti ile şekil, zaman, yer ve mülkiyet olarak dört ayrı fayda ortaya çıkar. İşletmede, girdilerin ürün durumuna getirilmesiyle bir şekil faydası, ürünlerin bol bulundukları zamanlarda depolanıp, kıt bulundukları zamanlarda ortaya çıkarılmasıyla zaman faydası, mal ve hizmetlerin çok bulundukları yerlerden az bulunan yerlere taşınmasıyla yer faydası ve mal ve hizmetlerin satılarak ihtiyaç sahiplerine kazandırılmasıyla mülkiyet faydası oluşturulur. Günümüzde üretim, insanların hayat standartlarını etkilediği için tüm kesimler üretim süreciyle yakından ilgilenmektedirler. İşletmeler lojistik faaliyetleri yardımıyla temelde mal ve hizmetleri ortaya çıkarmak olan üretim işlevinin görevi ve bu mal ve hizmetlere istek, talep oluşturmak, onları satmak ve dağıtmak olarak pazarlama işlevi olarak iki görev yerine getirir. Lojistik, tüketici ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla malların, hizmetlerin ve bilgilerin başlangıç noktasından tüketim noktasına kadar verimli bir şekilde akışını planlayan, uygulayan ve kontrol eden tedarik zinciri sürecinin bir halkası olarak tanımlanıyor. Lojistik, tedarikçiden müşteriye kadar olan malzeme ve bilgi akışının organizasyonunun ifade eder. 3.2. Üretimin Tarihi Gelişimi Üretimin tarihi gelişimine bakıldığında, el işçiliği, imalathane üretimi, fabrika üretimi ve otomatik üretim şeklinde geliştiği görülür. Tarihi olarak bu sırayı izleyerek gelişen kitle üretiminin temel modern üretim yöntemi olması sonucunu doğurmuştur. Karmaşık ve yüksek derecede teknik özellikte faaliyetler gerektiren modern üretimin gelişmesini etkileyen makineleşme, otomasyon, işbölümü ve uzmanlaşma, standartlaşma, çeşitlendirme, genişleme, daralma, bütünleşme, araştırma ve geliştirme ve sermaye birikimi gibi özellik ve unsurlar vardır. Günümüz rekabet şartlarında işletme faaliyetlerinin etkin ve verimli olması bir zorunluluk haline gelmiştir. Maliyetleri kaliteden taviz vermeden düşürme ve kaliteyi sürekli iyileştirme, ürün geliştirme, dağıtım ve teslimat ve satış sonrası hizmetler gibi faaliyetler çok önemli hale gelmiştir. Bu durum 99 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan organizasyonların her alanda uzmanlaşmasını gerektirmektedir. Giderek büyüyen organizasyonlar tüm faaliyetlerini tam bir etkinlikte yerine getirememekte ve küçük işletmeler karşısında dezavantajlı duruma düşmektedir. Bu sayılan nedenlerden dolayı belirli faaliyetleri ve özellikle destek fonksiyonlarını organizasyon dışı kuruluşlara yaptırma eğilimi şebeke (ağ) organizasyonların kurulması gündeme gelmiştir. Şebeke organizasyonlar, bir mal veya hizmeti üretmek için iki veya daha fazla kuruluşun aralarında işbölümüne giderek uzun süreli işbirliğine yönelmelerinden ortaya çıkan bir modeldir. Şebeke organizasyonlar, ülkelerin ekonomik ve siyasi eğilimleri ile ekonomik sınırların ortadan kalkmasının bir sonucudur. Bu organizasyonun temel özelliği bir mal veya hizmeti üretebilmek için yapılması gereken iş ve faaliyetlerin ve bunun için gerekli olan kaynakların tek bir işletmenin bünyesinde toplanması yerine farklı işletmelere dağıtılmış olmasıdır. 3.3. Üretim Yönetimi Üretim yönetimi, her şeyden önce; fiyat, zaman, miktar ve kalite bakımından tüketici isteklerini en iyi şekilde karşılayacak mal ve hizmet üretmeyi hedefler. Üretim yönetimi, diğer yönetim işlevleri gibi işletmede mal ve hizmetleri ortaya koymak için gerekli faaliyetleri planlamak, örgütlemek, yöneltmek, koordine etmek ve kontrol işlevlerinden oluşan bir bütündür. Yani; üretim yönetimi, insanların ihtiyaç duydukları mal veya hizmetlerin uygun kalitede, miktarda, maliyette ve uygun zamanda üretilmesini sağlayacak şekilde, tüm üretim faktörlerinin planlanması, örgütlenmesi, yönetilmesi, koordinasyonu ve kontrolü işlevlerine üretim yönetimi denir. Günümüz üretim yönetiminde, küresel rekabet, ileri teknoloji ve bilgisayarlar, kalite anlayışındaki değişmeler ve sosyal sorumluluklar gibi birçok etken yöneticilerin üretim yönetimi kararlarını etkilemektedir. Üretim yönetiminin önemli konusundan biri üretim sistemidir. Üretim sistemine ilişkin sorunlar, iki büyük alanda toplanabilir. Bunlardan ilki, üretim sistemlerinin kurulması diğeri ise kurulan bu sistemin işletilmesine ilişkin olmaktadır. Üretim sistemi, insan, malzeme, enerji gibi girdilerin istenilen mal veya hizmete dönüşmesi için gerekli tüm unsur ve faaliyetler bütününü ifade eder. Üretim sistemi olarak ifade edilen bu yapının etkin ve verimli çalışabilmesi için sistem bir bütün olarak düşünülür bununla ilgili tasarım ve uygulamaların sistemin bütününü gözden kaçırmadan, birbiri ile ilişkilerini ve etkileşimleri hesaba katılmalıdır. Üretim sürecinin tabi akışı; girdiler, dönüşüm süreci ve çıktılar şeklinde üretim yönetimi ilişkisini ortaya koymaktadır. Birinci aşamada girdiler tedarik edildikten sonra, ikinci aşamada, belirli bir süreçten geçilerek mal ve hizmete dönüştürülürler ve üçüncü aşama da çıktı olarak belirir. Dönüşüm süreci, üretim yönetiminin en fazla özen göstereceği bir üretim aşamasıdır. Bu üç ayrı aşamadan oluşan üretim sisteminin temel amacı; arzu edilen ürünü üretmek, istenilen üretim oranını sağlamak ve toplam üretim maliyetini en aza indirmektir. 1. Üretim sistemi kurma sorunu; yeni bir işletme kurulacağı zaman veya kurulu sistemde sonradan bazı değişiklikler yapılacağı zaman ortaya çıkar. Üretim sistemlerinin kurulmasında alınması gerekli önemli bir karar işletmenin kuruluş yerinin seçimidir. Kuruluş yeri kararlaştırıldıktan sonra, seçilen üretim sistemini ve her türlü üretim imkânlarının kuruluş yerine yerleştirilmesi gelir. Üretim imkânları, değişik işlem merkezlerinin, her türlü maddeyi taşıma ve depolama sisteminin fiziksel yerleştirmesi yapıldıktan sonra, sıra kurulan üretim sisteminin işletilmesine gelir. 2. Üretim sistemlerinin işletilmesinde; önemli sonların başında ne zaman ne kadar üretim yapılacağı, stok kontrolünün nasıl yapılacağı ve kalite kontrolüdür: • Üretimin ne kadar ve ne zaman yapılacağı üretim planlamasıyla çözümlenir. Üretim planlaması ise, piyasa talebi veya satış tahminlerine dayanır. Hazırlanan üretim planlarından faydalanılarak üretim programları hazırlanır ve bu program ile hangi ürünün, ne zaman ve hangi işlem merkezlerinde işlem görerek üretileceği belirlenir. • Üretim sisteminin işletilmesinde diğer bir sorun olan stok kontrolüdür. Bir üretim sisteminde üretilen ürüne dolaysız veya dolaylı olarak katılan bütün fiziksel varlıklar ve ürünün kendisi stok kavramı içerisinde görülür. Stok miktar ve çeşitlerinin en akılcı ve ekonomik bir şekilde belirlenmesi ve yönetilmesine ise stok kontrolü denir. Genel anlamda stok, üretilen veya satın alınan ve kullanılmak için bekletilen malzemedir. Ekonomik değeri olan, atıl kaynaklar olarak tanımlanan stoklar, birçok işletmede büyük yatırımları temsil ederler. Çoğu zaman stok ve envanter-döküm- sözcükleri birbirlerine yakın anlamda kullanılır ancak bu iki kavram özde farklılık taşır. Stok, somut olup, belli bir sınıra sahip, birikmiş bir düzey olurken envanter ise, bir birime sahip ölçülmüş stok büyüklüğüdür ve 100 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan muhasebede genellikle dönem sonu yapılan fiziksel sayım yolu ile stok tespiti anlamına gelir. Ayrıca envanter işletmenin sahip olduğu ürünlerin ve servetin gerekli özellikleri ile birlikte gösterildiği ayrıntılı bir listenin hazırlanmasını ifade etmektedir. • Üretimde karşılaşılan en karmaşık sorunlardan birisi ise, kalite kontrolüdür. Kalite, bir ürün veya hizmetin taşıması gereken özellikleri olarak ifade edilir. Bu özellikler müşteri tarafından verilen spesifikasyonlar veya genel standartlar olabilir. Kalite kontrolü de ürünün kalite özelliklerinin istenenlerle karşılaştırılarak sapmalar varsa düzeltici faaliyetlerin başlatılmasını sağlayan üretim yönetimi işlevidir. Kalite konusunda son gelişmeler kalite kontrolünün sadece malzeme ve ürüne uygulanan örnekleme, testler ve kusurlu kusursuz şeklindeki ayırmalardan ibaret olmadığı, geniş katılımlı kalite yönetimi olarak isimlendirilen “Toplam Kalite Yönetimi” aynı zamanda yönetimde de bir anlayış değişikliği getirmiştir. 3.4. Üretim Türleri Üretim sistemlerinin sınıflandırılması bu sistemlerin kapsam ve işleyişinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Üretim sistemi tipleri çeşitli yönlerden; imalat veya hizmet sistemi olmasına göre, ürünün standartlaşma derecesine göre ve süreç ve işlem tipine göre sınıflandırılabilir. Üretim türlerini ikinci bir sınıflamaya göre, işletmede belirli bir sürede üretilen miktara göre; tek üretim, seri üretim ve kitle üretimi gibi üretim türleri yer alırken, ikinci grupta üretimde izlenen yola göre; imal yerinde üretim, hareket halinde üretim, atölye sistemi, akıcı üretim sistemi ve grup sistemi olarak üretim türleri yer alır. Üretim işlevi ile diğer işletme işlevleri arasındaki ilişki karşılıklı, aktif faaliyet ve birbirine bağlı, birbirini tamamlar faaliyetleri içerir. Bu bakımdan hiçbir bölüm diğerlerinden bütünüyle bağımsız olamaz ve dolayısıyla bölümler arası üstünlük tartışması uygun değildir. 4. PAZARLAMA İŞLEVİ 4.1. Pazarlama ve İlgili Kavramlar İşletme ile tüketici arasında iletişimin sağlanması, tüketici istek ve arzularının işletmeye aktarılması ve bu doğrultuda işletme tarafından üretilen ürünlerin tekrar tüketiciye ulaştırılması pazarlama işlevinin üstlendiği görevdir. İngilizce de “market” Pazar, “marketing” pazarlama anlamına gelmektedir. Pazarlama anlayışı, işletmenin varlığı, büyümesi ve istikrarı ile ilgili olarak tüketici rolünün kabulünü gerekli kılan bir yönetim felsefesi olarak kabul edilir. İnsanların ihtiyaç ve istekleri pazarlamanın başlangıç noktasını oluşturur. Bu anlamda pazarlama, malların, hizmetlerin ve düşüncelerin üretilmesinden önce başlar, arzulanan tüketici tatmininin sağlanıp sağlanmadığını öğrenmek için tüketimden sonraki incelemelerle sürüp gider. Pazarlama zihniyetine göre, pazarlamanın hedefi, tüketici ve müşteri istek ve ihtiyaçlarını tatmin ederek kâr sağlamaktır. Tatmin, elde edilen marjinal faydanın, bunun için katlanılan bedelden büyük veya ona eşit olmasını ifade ederken fayda ise, mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarını karşılama niteliğine ve kalitesine denilir Tüm bilim dallarında olduğu gibi, pazarlama bilgisinin de kendi özel kavramları bulunmakta ve kendi alanında ortaya çıkan gelişmelere cevap verebilmek çabasındadır. Günümüzde artık pazarlama sadece işletme faaliyetlerini kapsayan bir kavram olmaktan ziyade aynı zamanda sosyal bir süreç olmaya başlamış ve bunun sonucunda faaliyet alanına; kâr amacı takip etmeyen sosyal kuruluşlar, dernekler, vakıflar, eğitim kurumları, belediyeler ve benzer kuruluşlar girmeye başlamıştır. Pazarlama kavramının gelişiminde artık bugün gelinen noktada toplumu önceleyen bir pazarlama anlayışı olan sosyal pazarlama anlayışı benimsenmektedir. Her gelişim pazarlama işlevini geliştirmekte ve farklı tanımlarını ortaya çıkarmaktadır: • Pazarlama: Tüketici istek ve ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli girdilerin temin edilip üretim sürecinden geçirilerek ürün haline getirilmesi, dağıtılması, fiyatlandırılması, promosyonu ve satış sonrası hizmetlerinin adıdır. • Pazarlama: Mal, hizmet, faaliyet, kişi yer yani mekân, örgüt ve fikirlerin değişim süreci aracılığıyla istek ve ihtiyaçları belirlemeye ve karşılamaya yönelik insan faaliyetleri bütünüdür. • Pazarlama: İnsanların ihtiyaçlarına uygun ürünlerin uygun zamanda, uygun yerde ve ödemeye razı olacakları fiyatlardan onları sunulması veya götürülmesidir. Pazarlama alanında, temelde; dağıtım, mülkiyet, yönetim ve teknoloji yönlü olmak üzere değişik yönlü, yaklaşımlı pazarlama tanımları yapılmaktadır. • Dağıtım Yönlü Pazarlama: Mal ve hizmetlerin üreticilerinden tüketicilere ve/veya kullanıcılara 101 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan doğru akışını sağlayan işletme çabalarıdır. • Mülkiyet Yönlü Pazarlama: Ürünlerin mülkiyetlerinin değişimini sağlayan etkinliklerdir. • Yönetim Yönlü Pazarlama: Mevcut ve potansiyel alıcılara istek tatmin edici mal ve hizmetleri sunmak üzere planlanan, işletme faaliyetleri bütünüdür. Yönetim yönlü diğer bir tanım ise, işletmenin amaçlarına ulaşmak için hedef pazarlarda değişimi sağlamak üzere yaptığı çözümleme yani analiz, planlama, uygulama ve kontrol faaliyetleridir. • Teknoloji Yönlü Pazarlama: İşletmenin müşterileri ve çevresiyle ilişkiler kurması ve bu ilişkileri yönetmesinde kullandığı teknoloji araçlarını esas alan pazarlamadır. Teknolojik ve sosyal gelişim pazarlamanın işlevlerini sürekli genişletmekte ve bu gelişime bağlı olarak sürekli yeni pazarlama anlayışları, teknikleri ortaya çıkmaktadır. Pazarlama alanındaki bu gelişim aşağıda kavramlar şeklinde verilmektedir: • Geleneksel / Klasik Pazarlama: Üretim, ürün ve satış kavramlarının üstünlüğüne dayandırılan ve 1920’li yıllarda pazara hakim bir anlayış olarak; tüketici sorun ve ihtiyacın çözümü yerine, yalnızca ürün satın almakla yetindikleri, ürünün kalitesi ile ilgilendikleri, rakip ürünlerin kalite ve özelliklerini, birbirinden farklarını bildikleri ve ödedikleri paranın karşılığında en iyi kaliteyi tercih edecekleri ve “iyi ürün kendini satar” gibi varsayımlara dayanır. • Modern/Müşteri Yönlü Pazarlama: Modern veya çağdaş pazarlama anlayışı olarak da ifade edilen müşteri yönlü pazarlama anlayışı klasik pazarlama anlayışının tersine hürriyet, katılım, şeffaflık ve geri bildirim kaideleriyle demokrasiye dayanır. Ürün pazarlamasında işletmenin temel görevinin, önce hedef pazarın istek ve ihtiyaçlarını tespit edip, bütünleşik pazarlama araçlarından faydalanıp, alıcıları tatmin ederek kâr sağlamak ve diğer örgütsel amaçlara ulaşmak olduğunu savunur. Bu anlayışa göre, örgütün istenilen tatminlere rakiplerden daha seçici ve etkili bir şekilde adapte edilmesi söz konusudur. Kavram “mal üretip sat” yerine “istekleri belirle ve yerine getir” belirleyiciliği kabul edilir. • Sosyal Pazarlama/Toplumsal Pazarlama: Pazarlamayı sosyal bir sistem olarak ele alıp, klasik ve modern pazarlamadaki, ürün, fiyat, dağıtım ve promosyon gibi temel kriterlere ek olarak; hedef gruplardaki sosyal fikir ve uygulamaların kabul edilebilirliğini artırmak için ürün planlama, fiyatlandırma, haberleşme, dağıtım ve pazar araştırması gibi araçlardan faydalanarak programların düzenlenmesi, uygulanması ve kontrolü faaliyetlerini içermektedir. • Deneyim Pazarlaması: Ürünlerin analitik, rasyonel ve mekanik özelliklerini sunan geleneksel/klasik pazarlamanın yetersiz kaldığı doldurmaya yönelik; tecrübelere dayanarak duygusal, algıya dayalı ve davranış temelli değerler sunan bir pazarlama anlayışıdır. • Global Pazarlama: Bir kuruluşun mal ve hizmetlerinin birden çok ülkedeki tüketiciye veya kullananlara akışını yöneten işletmecilik etkinliklerinin uygulanması” şeklinde tanımlamaktadır. Uluslar arası-beynelmilel ve küresel pazarlama olarak da ifade edilen global pazarlama, küreselleşme hareketlerine bağlı olarak kuruluşların pazarlama faaliyetlerini dünya ölçeğinde yürütmesine denilmektedir. • Glokal Pazarlama: Global pazarların rekabetinden çekilerek varlığını sürdürebilmek için yerel Pazarlara yönelerek o pazarın tüketim kalıplarını belirleyip o pazara uygun ürün geliştirip pazarlama faaliyetlerini sürdürmesidir. • Bölgesel Pazarlama: Belirli bir bölgenin insanlarının özel zevklerine, ihtiyaçlarına ve ilgi alanlarına odaklanarak satış yapmayı amaçlayan pazarlama anlayışıdır. • Hizmet Pazarlaması: İnsan ve makineler aracılığıyla insan gayretiyle üretilen ve tüketicilere doğrudan fayda sağlayan ve fiziki yapısı olmayan ürünlerin bir kişi ve kuruluş tarafından pazarlanmasıdır. • Organizasyon Pazarlama: Üyeleri, bağış verenleri, katılımcıları ve gönüllüleri belirli bir organizasyona çekmek amacıyla tasarlanan ve uygulanan, kâr amacı gütmeyen pazarlamadır. • Yeşil Pazarlama: Toplumun istek ve ihtiyaçlarını tatmin etmek üzere birtakım değişimlerin meydana getirilmesi ve kolayca uygulanması amacıyla doğal çevreye en az zarar vermek üzere uygulanan pazarlama faaliyetleridir. • Bütünsel Pazarlama: İşletme ile müşterileri ve işbirliği yaptığı diğer kurumlar arasındaki karşılıklı etkileşimlerinden ortaya çıkmış ve işletmenin diğer tüm bölümleriyle birlikte müşterinin istediği değerleri araştırmak, üretmek ve bu değerleri onlara dinamik ve rekabetçi bir ortamda ulaştırmayı içeren bir kavramdır. 102 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan •Söylenti Pazarlaması / Ağızdan Ağıza Pazarlama: Ürünleri deneyen gönüllü kişilerin tecrübelerini günlük hayatta karşılaştıkları kişilere herhangi bir zamanda aktarması; dedikodu veya fısıltı pazarlaması olarak bilinir, İngilizce terminolojide "buzz marketing" olarak geçmektedir. Ağızdan ağıza pazarlamanın bir altı viral pazarlama, adını virüslerin yayılma şeklinden almış bir pazarlama şekli olarak; kendi reklâmını yapan ve kendi kendine devam eden bir tür pazarlama yöntemidir. •Gerilla Pazarlama: Pazarı büyüterek satışları artırmak yerine, rekabet edilen işletmelerin zaaflarından faydalanarak onların piyasa paylarını elde etmeye yönelik pazarlama faaliyetleridir. •Minimal Pazarlama: Etkili bir pazarlama programının ortaya çıkmasını ve faaliyetlerde hissedilir ve gözle görülür bir pazarlama çabasının görülmesinin istenmediği pazarlama anlayışını ifade eder. Minimal pazarlama yaklaşımında işletmenin müşteriye değil, daha çok müşterinin firmaya yöneldiği görülmektedir. •Hard-Sell Pazarlama: Müşterilere yakın duran, müşteriyi yakın markaja-tutma- alan ve onlarla yakından ilgilenmeyi öngören bir pazarlama anlayışı olarak; yeni müşteriler için çekici fiyatlama ve ilginç olan propaganda usulleri izlenir. Satışa yönelik çabalar bu anlayışta ön planda iken ticari ve toplumsal ahlâk kuralları geri plandadır. •Profesyonel Pazarlama: Ticari ve toplumsal ahlâk kurallarına dikkat eden ve Pazar fırsatlarını yakalayarak yeni müşterileri kazanırken, mevcut müşterileri de Pazar payında tutmaya yönelik yoğun çabaların sergilendiği bir pazarlama düşüncesidir. • Ekolojik Pazarlama: Belirli çevre sorunlarını ve bunların mevcut teknolojilerle önlenmesine yönelik pazarlama faaliyetlerini ifade eder. • Sürdürülebilir Pazarlama: Makro bakış açısıyla pazarlama faaliyetlerinin sürdürülebilir kalkınma anlayışı kapsamında ele alınışını yansıtmaktadır. • Mobil Pazarlama: Mobil pazarlama, müşterileri ile her zaman ve her yerde; direkt, enteraktif ve hedefli haberleşme kurmak için SMS, MMS, WAP ve yeni nesil video gibi teknolojik araçların kullanıldığı bir sistemdir. • Ağ Pazarlaması -Network Marketing: İnternet ve World Wide Web (www) firmaların müşteriye yaklaşımlarını ve müşteri ile olan ilişkilerini değiştirmektir. Sanal pazarlama-siber pazarlama: İnternet üzerinde yapılan mal ve hizmet pazarlamasıdır. E-pazarlama, mal ve hizmetlerin üretim, tanıtım, satış, sigorta, dağıtım ve ödeme işlemlerinin bilgisayar ağları üzerinden yapılmasıdır. • Teknoloji Yönlü Pazarlama: İşletmenin müşterileri ve çevresiyle ilişkiler kurması ve bu ilişkileri yönetmesinde kullandığı teknoloji araçlarını esas alan pazarlamadır. • Veri Tabanlı Pazarlama: Mevcut ve potansiyel müşterilerle ilgili her türlü bilgi ve iletişim faaliyetlerini iletişim vasıtaları ile elektronik ortamda bulunduran, güncelleyen ve böylece yakın ilişkiler kurulmasına yardımcı olan bir pazarlama yaklaşımıdır. • İzinli Pazarlama: Tüketicilerin anket, üyelik bilgileri yoluyla kendi izinleri doğrultusunda vermiş oldukları kişisel bilgilerinin kullanılarak ilgi alanları ve ihtiyaçlarına yönelik yapılan pazarlama çalışmalarının tamamıdır. • Doğrudan Pazarlama: Herhangi bir aracının olmadığı dağıtım kanalı olarak doğrudan satış, doğrudan postalama, telemarketing ve benzeri yöntemlerle tüketiciden sipariş alma yöntemini ifade eder. • Kişisel Satış (Personal selling): İşletmenin satış temsilcisi ile müşteri arasında yüz yüze iletişimi içeren satış artırıcı çabanın boyutudur. • Niş Pazarlama: Dar, yoğunlaşmış, odaklanmış pazarlama yaklaşımı olarak da ifade edilen niş pazarlama, pazarlama karmasının unsurlarını tek bir pazar segmentini ele geçirmek için özel olarak bir araya getirmektir. Niş pazarlama, sınırlı kaynaklara sahip firmaların küçük bir pazar bölümüne tek bir ürün veya sınırlı sayıda ürünle hizmet vermesidir. • Kitle Pazarlama: Bir temel ürünü, müşteri kategorileri ve ihtiyaçları ayırımı gözetmeksizin büyük miktarlarda pazara sunma stratejisidir. • İlişki Yönlü Pazarlama/Birebir Pazarlama: İşletmelerinde müşterilerin sadakatini arttırmak ve mevcut müşterilerden daha fazla sipariş veya tekrar iş almak için, müşterilerle uzun vadeli ilişki geliştirmeye dönük olarak tasarlanan bir pazarlama stratejisidir. • Siyasal Pazarlama: Bir adayın potansiyel seçmenlerine uygunluğunu ve her bir seçmenin tanımasını sağlayarak seçilmesini veya partilerin iktidara gelmesi için düzenlenen pazarlama faaliyetleridir. 103 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan • Stratejik Pazarlama: Gelişen çevre şartlarına göre işletmenin pazarlama çabalarına, faaliyetlerine, yönetimin uyum sağlayacak pazarlama amaçlarını gerçekleştirecek süreçler bütünüdür. Pazarlamanın değişik yönlü tanımları ve pazarlama alanında yeni teknik ve anlayışlarda genel olarak açıklandıktan sonra pazar, pazar fırsatı, pazarlamacı, satış, satıcı, pazarlama sistemi ve pazarlama araştırması ile ilgili kavramlara bakmak gerekir. Pazar veya piyasa teori ve uygulamada değişik şekillerde tanımlanır: • Pazar: Bir mal veya hizmetin fiili veya potansiyel alıcılarının oluşturduğu kümedir. • Pazar: Satın alma niyeti ve isteği ile bunu gerçekleştirecek satın alma gücü (geliri), yani efektif talebi olan herhangi bir şey pazar oluşturabilir. Pazar kavramı çoğu zaman bir insan ihtiyacı, ürün tipi, demografik grup, coğrafi yerleşim yeri, ulusal ve global pazar anlamlarında kullanılır. Spot Pazar/Spot Market-Piyasa: Ödemelerin peşin yapıldığı ve çoğu kez yüzergezer mekânı olan pazarlara “spot pazar” veya “spot market-piyasa” denilmektedir. Borsa: Pazarla ilişkili bir kavram olan borsa ise, menkul değerlerin veya çeşitli ürünlerin değerlerini belirlemek ve/veya bu değer ve ürünlerle ilgili işlemleri yapmak üzere ilgililerin belirli zamanlarda bir araya gelmesi veya bir araya geldikleri yerdir. • Pazar Fırsatı: Mevcut durum ve gelecekte ortaya çıkabilecek gelişmeler çerçevesinde mal ve hizmetlerin yeterli olup olmaması ve karşılanmamış veya ortaya çıkacak yeni ihtiyaçlara uygun ürünlerin işletmelerce farkına varılması şeklinde tanımlanabilir. • Pazarlamacı: İşletmede pazarlama faaliyetlerinin planlanması, örgütlenmesi, yönetilmesi, koordinasyonu ve kontrolü işleriyle uğraşan ve bu faaliyetlerin yerine getirilmesinde uzman olan kişilere denir. • Satış: Ürünlerin el değiştirmesine yani sahip değiştirmesini sağlayan bir pazarlama işlevi olarak; satıcı ile alıcı arasında yapılan ve ürünün alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlemdir. • Satıcı: İşletmenin, satış işlevi ile görevlendirdiği alıcılara ürün satan kişilere veya kurumlara denir. • Pazarlama Sistemi: Her türlü pazarlama işlevinin yerine getirilmesini sağlayan elemanlar, faaliyetler ve ilişkiler bütününe denir. • Pazarlama Araştırması: İşletmenin pazarlama işlevinin gerektiği şekilde, yerine getirilmesi ve pazarlamaya ilişkin problemlerin tespit edilip çözümü için, gerekli bilgilerin toplanması, analiz edilmesi, yorumlanması ve pazarlama kararlarında kullanılmasıdır. Pazarlama, ürünün üretim öncesinden başlayıp, üretim süreci, satış ve satış sonrası tüm faaliyetleri içine alan geniş kapsamlı bir işletme faaliyetidir. Her işletme pazarlama yapacağı için, bu alanda eğitim görmüş elemanlara ihtiyacı bulunmakta ve bu alanda iş imkânı oldukça fazladır. Pazarlama alanının altında yer alan meslekler aşağıdaki gibi tanımlanır: 1. Sigortacı: Mal, can ve diğer sigorta edilebilir riskleri belirleyip, sigorta poliçesi üreten, hasar takip işlemleri yapabilen, sorumlu nitelikli kişidir. 2. Emlak Komisyoncusu: Alım, satım ve kiralama gibi aracılık işleri yapan sorumluluk sahibi nitelikli kişidir. 3. Satış Elemanı: İşletmelerdeki mal ve hizmetlerin toptan ve perakende satışlarını yapabilecek, mal ve hizmetlerle ilgili siparişlerin alınması iş ve işlemlerini yürüten nitelikli kişidir. 4. Satın Alma Görevlisi: İşletmenin ihtiyaç duyduğu her türlü girdi olacak mal ve hizmetin işletmeye satın alınmasıyla ilgili iş ve işlemleri yerine getiren nitelikli kişidir. 5. Tanıtım Görevlisi: İşletmenin satışını yaptığı mal ve hizmetlerin müşterilere tanıtımıyla ilgili faaliyetleri yürüten nitelikli kişidir. 6. Depo Görevlisi: Depoya gelen ürünleri sayarak teslim alan, cinsine, niteliğine göre uygun şartlarda tasnif eden ve saklayan, istenildiğinde depo çıkışını yaparak teslim eden nitelikli kişidir. 7. Müşteri Temsilcisi: Müşterinin ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayıp, mal ve hizmet satışı sonrasında çıkabilecek problemleri çözümleyerek, müşterinin memnuniyetini sağlayan nitelikli kişidir. 4.2. Pazarlamanın Temel Amaçları Ve Önemi İnsan ihtiyaçlarının karşılanması zorunluluğunun ortaya çıkardığı işletmeler ve onların ürettiği ürünler pazarlama işlevi ile tüketicilere ulaştırılır. 104 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan Tüketicinin seçme hürriyeti, potansiyel zararları önleme, temel ihtiyaçların karşılanması, gelişim ve tüketicici haklarını koruma ile çevreyi koruma gibi temel ilkeler çerçevesinde pazarlamanın geniş yelpazede farklı amaçlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Geçmişten günümüze gelişen ekonomik yapı içerisinde pazarlama işlevinin amaçları sürekli gelişmektedir. Pazarlama işlevinin temel amaçları aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. Tüketimin en uygun şekilde yürütülmesi, 2. Tüketici tatmini, 3. Tüketicilerin seçme hürriyetini sağlama, 4. Hayat kalitesinin yükseltilmesi, 5. Üretimin yönünü belirleme, 6. Çevreyi koruma, Pazarlama, insanın hayatının birçok yönünü, önemli ölçüde etkilemekte ve günümüzde ekonomik ve siyasi sistem içinde her alana girmiş bulunmaktadır. Hayatın hemen bütün aşamalarında hem alıcı, hem de satıcı işlevleri gören tüm kişiler için pazarlama bugün artık bir “yaşam bilimi” haline gelmiştir. Pazarlama, satış, satış çabaları, reklâm ve tutundurma gibi pazarlamanın işlev veya araçlarından farklı olan ve onları içine alan bir yapıdadır. Pazarlama ve pazarlama yönetim sürecinin hem işletme hem de toplum açısından büyük bir önem düzeyi bulunmaktadır. Pazarlamanın önemine genel olarak toplumsal ve işletmeler açısından bakılır: 1. Pazarlamanın toplum açısından önemi; pazarlamanın toplama dair önemi sağladığı fayda ile ölçülebilir. Bu konuda, yer faydası, zaman faydası ve mülkiyet faydası olarak üç tür fayda sağladığı kabul edilmektedir. 2. Pazarlamanın işletmeler açısından önemi ise; pazarlamanın topluma olduğu gibi işletmelere de pek çok faydası bulunmaktadır. Pazarlama bilindiği gibi işletmeden pazara, pazardan da işletmeye doğru bilgi akışını sağlayan çift yönlü bir iletişim ağı oluşturur. İşletme belirtilen iki yönlü bilgi akışı sayesinde tüketicilerin istediklerini üretmek yanında bunları kolay yoldan karşılamaları da mümkün olmaktadır. 3. Pazarlama Anlayışının Gelişimi Günümüzde pazarlamanın gelişimi soysal, ekonomik ve teknolojik şartların bir sonucu olarak dünyadaki pek çok değişimlerle paralel olarak gerçekleşmektedir. Toplumsal sorumluluklar, çevreye duyarlı, sürdürülebilir bir pazarlama anlayışıyla birlikte uzun dönemli müşteri memnuniyetini esas alan pazarlama sistemi sürekli bir gelişim içerisinde yeni uygulamalar ortaya çıkarmaktadır. Pazarlama işlevi gelişimi içerisinde artan müşteri memnuniyeti önemine bağlı olarak tüketici davranışları, müşteri ilişkileri yönetimi ve marka oluşturma faaliyetleri pazarlama sistemi içerisinde sürekli gelişmektedir. Pazarlama anlayışları genel anlamda üretim yönlü, ürün yönlü, satış yönlü ve müşteri yönlü pazarlama şeklinde dört ayrı dönemde ele alınabilir. Rekabet ortamın arttığı ve sosyal problemlerin yaşandığı günümüzde etkili olan sosyal faktörler bu dönemleri sosyal pazarlama olarak beşe çıkarmaktadır: 1. Üretim Yönlü Pazarlama Anlayışı Aşaması: 1900’lü yılların başındaki ve 2. Dünya Savası öncesi bu dönemde temel sorun üretim ve arz yetersizlikleri olduğu için müşteri bulma sorunu ikinci planda kalıyordu. Bundan dolayı üretim tekniklerinin geliştirilmesine, kitle halinde üretimin artırılıp maliyetlerin düşürülmesine, hareket ve zaman etütlerine ağırlık verilmiştir. Talebin arzdan daha fazla olduğu durumlarda tüketiciler çoğu kez bir ürünün bulabildikleri herhangi bir türünü satın almaya hazırdırlar. Bu şartlarda işletmeler tüm çabalarını üretimi artırmaya yöneltir. Piyasa için ürünün bulunabilirliği önemlidir. Geleneksel veya klasik pazarlama anlayışı temelde üretim/ ürün ve satış kavramları üzerine kurulu bir pazarlama anlayışını yansıtır ve özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde, sektörlerde yaygındır. 2. Ürün Yönlü Pazarlama Anlayışı Aşaması: İkinci Dünya Savaşı sonrası artan üretim ve ürünlerin bol ve kolay bulunabilir olduğu bir dönemdir. Rekabetin olduğu bir ortamda tüketicilerin veri fiyatla en iyi kaliteli, performansı yüksek ve önemli özellikler gösteren ürünlere yönelecekleri düşüncesinden hareket eder. Bu nedenle de işletmeler tüm çabalarını ürün kalitesini yükseltmeye çalışırlar. Bu anlayış, tüketici sorun ve ihtiyacın çözümü yerine, yalnızca ürün satın almakla yetindikleri, ürünün kalitesi ile ilgilendikleri, rakip ürünlerin kalite ve özelliklerini, birbirinden farklarını bildikleri ve ödedikleri paranın karşılığında en iyi kaliteyi tercih edecekleri ve “iyi ürün kendini satar” gibi varsayımlara dayanır. Ürün yönlü pazarlama anlayışı da klasik yani geleneksel pazarlama anlaşışı 105 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan içerisinde değerlendirilir. 3. Satış Yönlü Pazarlama Anlayışı Aşaması: Satış yönlü pazarlama anlayışında işletmenin, tüketicilerin ilgisini çekmek için önemli bir çaba göstermediği sürece tüketicilerin ya hiç veya yeterince ürün almayacağı varsayılır. Satış anlayışı, “tüketicilerin çok gerekli olmayan şeyleri satın almaya karşı direndikleri, çeşitli satış geliştirme araçlarıyla daha fazla satın almaya karşı ikna edilebilecekleri müşteri çekmek ve tutmak için satış yönlü güçlü bir örgüt kurulması gerektiği” düşüncelerine dayanır. Klasik veya geleneksel pazarlama anlayışı içinde yer alan satış yönlü pazarlama anlayışında başlangıç noktası olarak işletme alınır. İşletme önce ürünü üretir sonra satmanın yollarını aramaya başlar. Bu yaklaşımda hedef satış hacmini artırarak kâr elde etmek ve bunu yükseltmektir. Bunun için kullanılan araç yani pazarlama bileşenleri-karması ise ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma ile reklâm ve özellikle kişisel satış, çıkış noktası ise müşteriler olmayıp işletmenin ürettiği, mevcut ürünlerdir. Bu yaklaşımda firmalar genel olarak ürünlerin “satın alındığını” değil “satıldığını” varsayarlar, burada amaç talebi arza buyun eğdirmektir. Üretim, ürün ve satış yönlü pazarlama anlayışın kapsayan klasik veya geleneksel pazarlama anlayışı, ürün ve üretim anlayışlarıyla birlikte katı varsayımlara, önyargılara , değişime kapalı ve sloganları “ ister al ister alma, batmamak için sat” tır. 4. Müşteri Yönlü Pazarlama Anlayışı Aşaması: Modern veya çağdaş pazarlama anlayışı olarak da ifade edilen müşteri yönlü pazarlama anlayışı klasik pazarlama anlayışının tersine hürriyet, katılım, şeffaflık ve geri bildirim kaideleriyle demokrasiye dayanır. Bu anlayışta işletmeler hitap ettikleri hedef kitlelerin nabzını tutmaya çalışırlar. Müşteri yönlü pazarlama anlayışı aşaması, ürün pazarlamasında işletmenin temel görevinin, önce hedef pazarın istek ve ihtiyaçlarını tespit edip, bütünleşik pazarlama araçlarından faydalanıp, alıcıları tatmin ederek kâr sağlamak ve diğer örgütsel amaçlara ulaşmak olduğunu savunur. Modern pazarlama anlayışında başlangıç yeri olarak “pazar” veya “piyasa” anılır. 1960’larda belirginleşmeye başlayan bu anlayışa göre, örgütün istenilen tatminlere rakiplerden daha seçici ve etkili bir şekilde adapte edilmesi söz konusudur. Kavram “mal üretip sat” yerine “istekleri belirle ve yerine getir” belirleyiciliği kabul edilir. Bu anlayış, pazarların istek ve ihtiyaçlarına göre farklı pazar dilimlerine ayrılabileceği ve tüketicilerin bunlardan kendi istek ve ihtiyaçlarını en iyi karşılayanlarını tercih edecekleri görüşünden kaynaklanır. Satış anlayışı “satıcının”, modern pazarlama anlayışı ise “alıcının” ihtiyaç ve isteklerini hedef alır. Tüketici yönlü veya müşteri odaklı, merkezli modern pazarlama kavramı daha çok alıcılar pazarı şartlarında “tüketici egemenliğinin” kabullenilmesidir. Bu anlayışta ”müşteri sebebi nimetimizdir”, “müşteri kraldır”, “ müşteri her zaman haklıdır” gibi temalar geçerlidir. Modern pazarlama anlayışının uygulanışındaki şüpheler ve sosyal dengesizliğin artışı pazarlamada toplumsal sorunları da denkleme koyacak yeni arayışlar 1970’li yıllardan sonra hız kazandı. Bu arayış sonucunda sosyal dengeyi gözeten sosyal pazarlama anlayışı ortaya çıktı. 5. Sosyal Pazarlama Anlayışı Aşaması: Sosyal pazarlama, 1980’lerden sonra ortaya çıkan “işletmelerin sosyal sorumluluğu” anlayışına dayanır ve işletmeye çok yönlü bir sorumluluk yükler ve işletmenin amaçlarını kısa ve uzun dönem kişi ve toplum ihtiyaçlarını karşılayarak gerçekleştirmelerini hedef olarak verir. Kişi ve toplum ihtiyaçlarının hızla değişerek gelişmesi, bu ihtiyaçları karşılama çabasında olan işletmelerin yönetimini, gelişen sosyal pazarlama anlayışının gereklerini benimseyerek yerine getirmeye zorlamaktadır. Çevre kirliliğinin giderek arttığı, kaynakların azaldığı, nüfus artışları, sosyal hizmetlerin aksadığı, enflasyon düzeyinin tüm dünyada yükseldiği 1970’ li ve özellikle 1980’ li yıllarda modern pazarlama kavramının uygun bir örgüt amacı olup olmadığı sorgulanmış ve bu tarihler içerisinde “sorumlu tüketim”, “ekolojik zorunluluklar” ve “sosyal pazarlama” gibi kavramlar ortaya atılmıştır. Pazarlama sadece işletme faaliyetlerini kapsayan bir kavram olmaktan ziyade aynı zamanda sosyal bir süreç olarak faaliyet alanına; kâr amacı takip etmeyen sosyal kuruluşlar, dernekler, vakıflar, eğitim kurumları, belediyeler ve benzer kuruluşlar girmeye başlamasıyla toplumu önceleyen bir pazarlama anlayışı olan sosyal pazarlama anlayışı benimsenmektedir. Sosyal Pazarlama/toplumsal pazarlama, pazarlamayı sosyal bir sistem olarak ele alıp, klasik ve modern pazarlamadaki, ürün, fiyat, dağıtım ve promosyon gibi temel kriterlere ek olarak; hedef gruplardaki sosyal fikir ve uygulamaların kabul edilebilirliğini artırmak için ürün planlama, fiyatlandırma, haberleşme, dağıtım ve pazar araştırması gibi araçlardan faydalanarak programların düzenlenmesi, uygulanması ve kontrolü faaliyetlerini içermektedir. Sosyal pazarlama, çevreyi dikkate alan ve sürdürülebilir bir pazarlama anlayışı yanında, tüketici 106 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan yönlü bir yaklaşım olup, işletme amaçlarını gerçekleştirmek üzere, müşteri tatminini ve uzun vadeli tüketici refahını temel alan bir anlayışa dayanır. Geleneksel pazarlama ile sosyal pazarlama arasındaki temel fark; pazarlamacının ve üretici/satıcının amaçlarındadır. Sosyal pazarlamacı, toplumsal davranışları etkilemeyi, değiştirmeyi geliştirmeyi hedefler; herhangi bir üründen çıkarı olabilecek-hizmet alacak bir hedef kitleden daha ziyade toplumun genelini düşünerek hareket ederken, geleneksel pazarlamada amaç kârdır. Sosyal pazarlama mikro seviyede kişisel tüketimde, davranış şeklinde, hayat tarzında değişimi hedeflerken, kurumsal boyutta yönetim, üretim ve makro seviyede de sosyal, kültürel ve ekonomik gelişim için gerekli siyasetlerin oluşturulmasını ve uygulanmasını içerir. Yukarıda açıklanan pazarlama anlayışlarının bazılarının iyi bazılarının kötü olduğu şeklinde sonuçlar çıkarmamalı, bazı durumlarda firmalar yanlış siyaset veya yanlış seçim sonucu bazen de zorunlu olarak klasik pazarlamayı benimseyebilirler. Dolayısıyla yukarıdaki pazarlama anlayış ve aşamalarının mutlak kronolojik bir sıra izlemesi gerekmediği ortadadır. 4.4. Pazarlama Yönetim Süreci Pazarlama yönetimi alt bölümünde, yönetim işlevleri olan; planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevlerinin pazarlamaya nasıl uygulandığı söz konusudur. Pazarlama yönetimine dar anlamda bakıldığında, işletmenin pazarlama bölümünün faaliyetlerinin yürütülmesini kapsarken, geniş anlamda, pazarlama, tüm işletme faaliyetlerinin ağırlık noktasını oluşturur ve diğer işletme faaliyetleri etkiler ve işletmenin yaşamında ve büyümesinde en önemli faaliyetler olur. Pazarlama yönetimi, örgüt amaçlarına ulaşmak için hedef alıcılar ile faydalı değişimler yapmak, geliştirmek ve sürdürmek için tasarlanan programların analizi, planlanması, uygulanması, koordinasyonu ve kontrolüdür. Pazarlama yönetimi, örgüt ve kişilerin kendileri için gelir, başkaları için de tatmin sağlamak gayesiyle değişim faaliyetleriyle nasıl uğraştıklarını gösterir. Pazarlama yönetim süreci; pazarlama faaliyetlerinin planlanması, örgütlenmesi, yöneltilmesi, koordinasyon ve kontrol aşamalarından oluşur. 4.4.1. Pazarlama Faaliyetlerinin Planlanması Üretilen ürünlerin pazarlanması çalışmalarında, pazarlama stratejisi ve pazarlama planlaması yapılırken, önce mevcut durumun analizi ortaya konulmakta, amaçlar ve hedefler belirlenerek hazırlanan pazarlama stratejisinin gerektirdiği faaliyet programı yürürlüğe konulmaktadır. Amaca ulaşmak için eldeki kaynakları en iyi kullanmak üzere yapılan plan ve tetkikler demek olan pazarlama stratejisi; pazar fırsatlarının belirlenmesi, hedef pazarın seçimi, pazarlama bileşenlerinin oluşturulması ve talep analizlerinin yapılması olarak dört ana bölümden oluşur. Pazarlama faaliyetlerinin planlanması; pazarlama planlaması, Pazar fırsatlarının analizi, hedef pazarın seçimi ve pazarlama karmasının oluşturulması olarak dört alt safhadan oluşur: 1. Pazarlama Planlaması Sürecinin Organize Edilmesi: Rekabet artışı, teknolojik gelişmeler vb giderek karmaşıklaşan bir dünyada belirsizlikleri de beraberinde getirmektedir. Tüm bu belirsizliklerle baş edebilmek için planlamadan faydalanmak gerekir. Planlama, gelecekte ne yapılacağına bugünden karar verilmesi yani, istenen bir gelecek ile bunu gerçekleştirmek için atılacak adımların belirlenmesini kapsar. Yöneticiler geleceği rast gele hareketlere bırakılamamak için de işletme stratejik ve işlevsel planlar yaparlar. Stratejik plan, bir örgütün amaçları ve kapasitesi ile değişen Pazar fırsatları arasında stratejik bir uyum sağlamak ve sürdürmek için girişilen yönetim süreci olarak görülmektedir. İşlevsel plan ise işletmenin genel stratejik hedeflerine ulaşmaya yardımcı olacak pazarlama stratejilerinin kararlaştırılmasını içerir. 2. Pazar Fırsatlarının Analizi: Pazar tüketicilerden ve rakiplerden oluşur ve tüketicilerin ekonomik, demografik, sosyal ve psikolojik özelliklerinin izlenmesi pazar fırsatlarının belirlenmesinde yardımcı olur. İyi bir pazar fırsat analizinde tüketici pazarının analizi mutlaka yapılmalıdır. Her işletmenin yeni fırsatları belirlemeye ihtiyacı vardır. Hiçbir işletme mevcut Pazar fırsatları ile sonuna kadar gideceğine güvenemez. İşletmeler sürekli Pazar fırsatları arama yolunu seçmelidirler. Örgütler Pazar fırsatlarını ya toplama veya sistematik olarak araştırıp belirlerler. 3. Hedef Pazarın Seçimi: İşletme, pazar fırsat analizi sonucu kaynaklarını ve becerilerini en etkin kullanabileceği pazar bölümlerini belirlemeli ve ürünler için bu bölümlerden kendisine hedef pazar seçmelidir. Hedef pazardaki tüketicilerin özelliklerinin bilinmesi daha etkin pazarlama stratejilerinin geliştirilmesine ışık tutacaktır. Hedef Pazar, firmanın hitap etmek ve çekmek istediği nispeten homojen yani benzer müşteri grup veya grupları olarak ifade edilir. Pazarlama stratejisi, bir firmanın bir pazarda 107 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan ne yapacağına ilişkin kaba bir resimdir. 4. Pazarlama Karmasının Oluşturulması: Pazarlama karması, hedef pazara sunulacak ürünü geliştirmek, pazara sunulacak dağıtım kanallarını seçmek, ürünün fiyatını belirlemek, tanıtımını ve dağıtımını yapmak, satışı artırıcı çabalarda bulunmak faaliyetlerinden oluşan bir bütündür. Pazarlama karması pazarlamacının kontrolünde olan ve değiştirebildiği veya etkileyebildiği faktörler olan ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurmadan oluşur. Pazarlama karması veya karışımı yani bileşeni-sunusu, bir işletmenin, pazarlamaya ilişkin karar değişkenlerinin belli bir zaman dilimindeki veya noktasındaki konumudur. Başka bir ifade ile pazarlama karması, bir işletmenin hedef aldığı pazarda istediği tepkiyi alabilmek için bir araya getirdiği kontrol edilebilir değişkenleridir. Pazarlama karması elemanları; İngilizcedeki karşılığı 4 adet "P" harfi olan bu bileşenler (Product=ürün, Price=fiyat, Placement= dağıtım, Promotion=satış çabaları)dır. Ancak son yıllarda pazarlama karmasının eleman sayısıyla ilgili yeni önerilir geliştirilmiştir. Gerekçe olarak bazı pazarlara girmek için mevcut dört elemanın yeterli olmayacağı görüşüdür. Pazarlama karmasını oluşturan dört eleman genellikle imalat işletmelerinde geçerlidir. Hizmet işletmelerinde bu dört eleman yeterli olmaz ayrıca; katılımcılar, fiziksel ortam ve süreç yönetimi olarak üç elemanın pazarlama karmasına eklenmesi gerekir. Diğer yandan, yeni ekonomik anlayışın getirdiği bir fikir olarak, pazarlamanın yeni formüllere sahip olduğu ve ürün, fiyat, dağıtım ve promosyon –tutundurma, özendirme- oluşan pazarlama karmasının yerini artık; müşteri değeri, müşteri maliyetleri, müşteriye uygunluk ve müşteriyle iletişimin alacağı söylenmektedir. 1. Ürün: Bir istek ve ihtiyacı karşılamak için belli bir fiziki veya zihni çaba sonucunda elde edilen çıktı yani bir faaliyet sonucunda elde edilen, dokunulabilir veya dokunulamaz özellikte olan, işlevsel, sosyal ve fizyolojik faydaları bulunan şeylerdir. Ürün; insan ihtiyaçlarını karşılayan araçlar somut olarak mallar ve soyut olarak hizmetlere birlikte ürün denilir. Mal, insan ihtiyaçlarını doğrudan veya dolaylı olarak karşılama özelliğine sahip ve genellikle para ile veya başka bir ekonomik madde ile değişilebilen kıt ekonomik nesnelere yani maddelere denir. Hizmet ise, insan ve makineler tarafından insan gayretiyle üretilen ve tüketicilere doğrudan fayda sağlayan ve fiziksel olmayan ürünlerdir. Mal ve hizmetlerle ilgili olarak üzerinde durulması gereken diğer bir olgu da ürünün hayat seyridir. Ürün hayat seyri (Product life cycle), bir ürünün satış ve kârlılık tarihçesinde gözlemlenen ve altı dönemden oluşan yaşam sürecidir. Pazarlama ortamı ve pazar şartları hızla değiştiği için, ürünlerin de çok gözde olduğu veya kendilerine ilginin azaldığı dönemler vardır. Piyasaya sunulmasından itibaren zaman geçtikçe ürün için; pazara giriş ve tanıtım, büyüme ve gelişme, olgunluk ve gerileme veya düşüş olarak altı dönem söz konusudur. Bu dönemlerin hızı ve süresi her ürün için farklıdır. SATIŞ HACMİ 1 İCAT 2 GİRİŞ (Pazara Giriş) 3 BÜYÜME ( Gelişme ) 4 OLGUNL UK 5 DÜŞÜŞ 6 ÖLÜM ZAMAN Şekil 5–2: Ürünün Hayat Seyri Eğrisi 1.Geliştirme dönemi; ürünün ilk üretildiği, icat edildiği, pazar potansiyellerinin tespit edildiği ve pazarlama planlarının düzenlenmesini belirtir. Bu dönem; ürün geliştirme, tanıtım, reklâm ve diğer faaliyetler sonucu ürüne en fazla masrafın yapıldığı dönemdir. 2.Pazara giriş; bu süreçte ürünün geliştirme ve planlama işlemleri bitmiştir. Üretilen ürün kalite kontrolünden geçtikten sonra tüketiciye satılması için satışa arz edilir. Ürünün pazara arzı, pazarlama planlamasının yani pazarlama bileşeninin/karması ile ilgili planların uygulanması ürünün fiyatı, tanıtımı ve fiziki dağıtımıyla ilgilidir. Bu aşamada tanıtım faaliyeti ürünün pazarda tutunabilmesi için, çok büyük 108 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan bir öneme sahiptir. Geniş bir dağıtım yapılmaya çalışılarak, reklâm ve tanıtım faaliyetleri sonucu tüketiciler ürün ile ilgili bilgilendirilirler. Bu duruma bağlı olarak satışlar yavaş yavaş artar. 3. Büyüme döneminde; satışların artmaya başladığı görülür. Bu dönemin hemen başında ürün kâra geçiş yani başa başnoktasına ulaşmıştır. Dolayısıyla katkı marjı sabit masrafları karşılayabilecek bir düzeye gelmiştir. Bu aşamanın sonlarına doğru ürünün kâr-hacim yüzdesinde belirli bir yükselme olacaktır. Bu itibarla pazarlama yöneticisinin dağıtım stratejisi üzerine eğilmesi ve dağıtımı genişletme kararları alması gerekir. 4. Olgunluk döneminde; ürünün satışları tüm potansiyeli ile büyür ve satışlar en yüksek düzeye ulaşır. Buna paralel olarak, büyük ölçüde üretimde yapıldığından, maliyetler de düşer. Bu iki neden dolayısıyla, kârlılık maksimuma ulaşır. Olgunluk döneminin ortalarında satış eğrisi maksimum düzeye ulaşmakta, buna karşılık maliyet eğrisi minimuma inmektedir. Diğer bir ifade ile bu noktada kâr-hacim yüzdesi sabit masraflara ve kâra azami katkıyı yapmaktadır. Olgunluk dönemi ürün birim maliyetinin en düşük olduğu ve dolayısıyla kâr marjının en yüksek olduğu dönem olarak mümkün olduğunca uzatılması gereken bir dönemdir. 5. Düşüş döneminde; satışların tutarı azalmaya başlar. Satışlardaki bu düşme, tüketicilerin istek ve zevklerinin değişmesinden ve rakip ürünlerin pazara sürülmesinden ileri gelir. Bu dönem pazarlama yöneticileri, reklâm harcamalarını artırarak satış miktarlarını koruyabilirler. Ancak bu durumun birim maliyeti yükseltip kârlılığı azaltacağı için çözüm olmamaktadır. Düşme döneminde pazarlama yöneticisi, tekrar ürün değişkeni üzerine eğilmeli ve ürünün yaşam dönemini uzatacak çareler aramalıdır. Bunun içinde “ürün farklılaştırmasına” veya bir ürün geliştirme faaliyetine yer verilmesi ile ürünün hayat dönemini uzatmak mümkündür. 6.Ölüm döneminde; ürünün satışları iyice azalmıştır. Bir ürünün ölümü, satışlarındaki büyük çapta düşme ve buna paralel olarak da maliyetlerin belirli şekilde yükselmesi ile anlaşılır. Bu aşama, ürünün hayat seyrindeki son devresini oluşturur. Ölüm döneminde ürün satışları ürünün değişir maliyetlerini bile karşılayacak düzeyde değildir. Ölüm dönemindeki ürünlerin satıştan kaldırılması gerekir. Onun için de bir ürün olgunluk döneminden çıkıp düşme dönemine girdiği zaman ürün farklılaştırılması işlemi ile beraber yeni ürün planlamasına da gidilmesi şarttır. Ürün yaşam dönemleri, bir ürünün piyasada ne kadar süre kalabileceğini belirtmesi bakımından işletmeler açısından kullanışlı bir araçtır. Ürün hayat seyrine ait şekil 5-2’de görüldüğü gibi her dönemin üreticiyi, pazarlamacıyı ve tüketiciyi ilgilendiren yönleri vardır. Gelirler, giderler ve kâr durumu her dönemde farklıdır ve tüketicilerin çoğu, ürünü büyüme ve olgunluk döneminde tanır ve benimser. Tüketiciler, ürünlerin kalitelerini, servis kolaylıklarını, diğer benzer ürünlerden farklılıklarını, markaya satıcı tarafından sağlanmış olan kimlik yardımıyla anlarlar. 2. Fiyatlandırma: Fiyat, bir mal, hizmetin veya fikrin satın alınması veya kullanılması karşılığında talep edilen para veya benzeri değerlerdir. Fiyat, nihai ürünün pazar ortamında aldığı para veya herhangi bir ürün cinsi değeridir. Tüketicinin ihtiyacını karşılayan her mal veya hizmetin bir fiyatı vardır. Tüketici ödediği paraya karşılık fiyatı uygun görür ve ürünü satın alır. Belirlenen fiyat düzeyi yanında, fiyat indirimleri, kredili satış, taksitli satış veya diğer ödeme kolaylıkları fiyatla beraber düşünülmesi gereken hususlardır. İşletmeler farklı nedenlerle aynı ürüne farklı fiyat koyarlar. En pahalı ürün, her zaman en kaliteli ürün demek değildir. Tüketiciler ürünün özellikleri konusunda yeterli bilgi edinerek fiyatları dikkatle karşılaştırmalıdır. 1. Üretici Tüketici 2. Perakendeci Tüketici Toptancı Perakendeci Tüketici Toptancı Perakendeci Tüketici Üretici 3. Üretici 4. Üretici Ana Bayi Şekil 5–3: Muhtelif Dağıtım Kanalları ve Aracılar 109 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan Uygulamada; maliyete dönük, talebe dönük ve rekabete dönük olarak farklı fiyatlandırma yöntemleri bulunmaktadır. Günümüz serbest piyasa şartlarında fiyatlandırma daha çok; maliyet + kâr = satış fiyatı yerine Pazardaki Fiyat – Maliyet = Kâr şeklinde yapılmaktadır. 3. Dağıtım: Üretilen ve fiyatı belirlenen mal ve hizmetlerin tüketicilere ulaştırılmasıdır. Dağıtım "yer" kavramıyla ilgilidir ve üretim yeri, depolama yeri, satış yeri ve kullanım yeri dağıtım işleri için göz önünde tutulacak verilerdir. Mal ve hizmetler dağıtım kanalları aracılığı ile tüketicilere ulaştırılır. Dağıtım kanalları, mal ve hizmetlerin üreticiden son kullanıcıya ulaştıran örgüt sistemidir. Aracılar ise dağıtım kanalında yer alan kişiler ve örgütlerdir. Üretici ile tüketici arasında yer alan aracı sayısı ürünlere göre değişir. Aşağıdaki şekil 5–3’de muhtelif aracı sayıları görülmektedir. Dağıtım sisteminde rekabet varsa, en etkin ve düşük masrafla çalışacaklarından, sonuç müşteriler için olumlu olur. Tüketicilerin birçok üründe ödedikleri fiyatın; gıda ürünlerinde özellikle sebze ve meyvede büyük bir kısmının aracılara gitmesinden dolayı bu tür maddelerde üreticiden tüketiciye doğrudan satışlar güncel konular arasına girmiştir. 4. Satış Çabaları: Tutundurma, promosyon ve tanıtım ve reklâm olarak da ifade edilen satış çabaları pazarlama bileşenlerinin dördüncüsü ve sonuncusudur. Satış çabaları ürünle ilgili olarak tüketicilerin bilgilendirilmesi, ihtiyaç hissetmelerinin ve satın almalarının sağlanması için yapılan faaliyetleri kapsar. Tutundurma faaliyetleri içerisinde bir mal veya hizmete karşı insanların kafalarında intiba, imaj, statü gibi unsurları yerleştirmek olarak ifade edilen konumlandırma da söz konusudur. Reklâm, belirli bir hedef kitlenin üyelerini bilgilendirmek veya ikna etmek amacıyla mesaj içeriğinde tanımlanan organizasyonlar tarafından çeşitli medyanın belirli bir zaman diliminde kullanılmasıyla bir bedel karşılığında yürütülen kişisel nitelikte olmayan iletişim türüdür. Reklâm, tüketici ve müşterileri bir markadan haberdar etmek, bilgi vermek, psikolojik kabul oluşturmak suretiyle, olması gerekeni ona vermek ve satış noktalarına çekip davranışsal kabul oluşturulmasına ikna edip, markayı hatırlatıp, marka bağlılığı oluşturarak alışkanlıklarını değiştirerek, parasının değerine uygun fayda sağlayacağına inandırarak, hayat tarzına uygunluğuna ikna ederek katkıda bulunabilmektedir. Reklâmın uygulamada; hatırlatıcı, kurumsal reklâm gibi değişik şekilleri bulunmaktadır. Hatırlatıcı reklâm, bir ürünle ilgili olarak önceden verilen bilgileri ve eğitimleri pekiştirme yoluyla hatırlatma ve isimleri zihinlere yerleştirme çabasıdır. Kurumsal reklâm ise bir organizasyonun imajını ve felsefesini tanıtan, benimseten reklâmı ifade etmektedir. Elektronik reklâm; internet yoluyla internet üzerinden kullanıcıları bir ürünü satın almaya teşvik eden ve bazen etkileşimli de olabilen reklâmlardır. Reklâm, kişisel satış, posta ile satış, satış teşvikleri gibi tutundurma ve tanıtım çalışmaları en optimal şekilde planlanmalıdır. Tüketiciler bu tür faaliyetlerden çeşitli yönlerden faydalandığı gibi, olumlu veya olumsuz tarzda etkilenirler. Tüketicilere yönelik reklâmların hem olumlu, hem de olumsuz yönleri vardır. Ürünlerin tanıtımının yapılması ye tüketicilerin bilgilendirilmesi reklâmın olumlu yönüdür. Buna karşılık, hatalı veya kasıtlı reklâmlar, sağlığa zararlı maddelerin reklâmı, çocuklara yönelik bir kısım reklâmlar, reklâmların tüketimi aşırı şekilde teşvik etmesi, aşırı reklâm giderlerinin tüketicilere yansıtılması reklâmın olumsuz yönleridir. Reklâmların eksik veya hatalı bilgilerle tüketicileri yanıltarak yanlış yönlendirmemesi gerekir. Reklâm ve ilanlar yoluyla zararlı veya besin değeri olmayan gıdaların, sigara ve alkolün veya uyuşturucu maddelerin tüketicilere ihtiyaç gibi benimsetilmesi mümkün olmasından dolayı aldatıcı ve yanıltıcı ticari reklâm ve ilanlar yasaklanmıştır. Reklâmlarda kullanılan renkli, hızla geçen, gerçekle ilgisi olmayan abartılı ifadelerin ve taahhütlerin çocukların gelecek yıllardaki psikolojik ve sosyolojik yapısına ciddî zararlar verebilmektedir. Çocukların gerçekleri değerlendirme kabiliyetleri henüz gelişmediği için reklâmın ikna edici mesajlarına karşı savunmasız olan çocuğa ebeveynin gerçekle bağdaşmayan reklâmları izletmemeleri veya reklâmın hemen ardından onun gerçek olmadığı aktarılmalıdır. Diğer yandan reklâm veren firmaların ve reklâm hazırlayan ajansların da yalnızca ürünü satmaya odaklanmak yerine sosyal sorumlulukları da dikkate almaları gerekir. Özellikle temizlik, gıda gibi firma reklâmlarından çocukların olumsuz etkilenmemeleri için aktarılan mesajların, kullanılan teknik araç ve gereçlerin, animasyon unsurlarının çok iyi bir şekilde hatta bir pedagog kontrolünden geçirilerek yayınlanması gerekir. Tüketiciler reklâm yoluyla verilen uyarıcıları algılarken seçici, yani maruz kaldıkları uyarıcıların bir kısmını kabul ederken, bir kısmını da görmezlikten veya duymazlıktan gelirler. İhtiyacın durumuna göre algılamalardaki seçicilik farklılık gösterecektir. Kişiler hayatlarını kolaylaştırmak için maruz kaldıkları uyarıcıları “seçicilik” ilkesi ile aldıktan sonra hatırlamayı daha iyi yapabilmek için bunları gruplandırarak 110 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan örgütler. Özellikle kişi reklâm yoluyla maruz kaldığı uyarıcıları yorumlayarak anlam yüklemesi ile uyarıcı hakkında genelleme yapma imkânı bulur. Uyarıcının reklâm yoluyla çok kısa süre gösterimi ve mesajın hızlı ve alçak bir ses tonunda verilmesiyle bilinçaltı algılama/subliminal gerçekleşmektedir. İnsanın şuuraltını etkilemeyi hedefleyen gizli mesajlara ilmi literatürde “subliminal” deniyor. İnsanın gözü, kulağı belli frekansların altındaki ve üstündeki enerjileri duymuyor, görmüyor ancak, şuuraltı beyin bütün sesleri ve görüntüleri fark ediyor, hıfzediyor. Kulak ve göz ile fark edilemeyen kelimeler, resimler, şekiller dinlenilen müziğin fonuna, seyredilen filmin 25. karesine veya yolda yürürken göze takılan bir reklâm afişine, logoya veya benzer nitelikli bir malzeme içine yerleştirilmekte ve insan şuuraltı ile bunu hemen fark etmektedir. Seyredilen bir filmde/reklâmda her saniyede 24 resim karesi akmakta ve 25. kare ise gözün görmediği, şuuraltının fark ettiği anlık bir görüntüdür. Bu 25ci kare tekniği, önceki 24 kare filmi göz ile görürken 25ci kare gözle görülememekte ancak bunu beyin algılamaktadır. İşte bu 25ci kareye yüklenen resim veya mesaj beyin tarafından algılanarak şuuraltına etki etmekte ve insanı istenen yöne veya harekete yöneltilebilmektedir. Bu gizli mesajları yakalayan teknolojik aygıtların varlığı bilinmekte ve bu anlamda Rusya’da gizli mesaj gönderen TV kanallarının tespit edilip, lisansını iptal etmeye vardıran cezaların uygulandığı, ABD ve İngiltere’de de benzer uygulamalar bulunmaktadır. “Bu filmde sanal reklâm uygulanıyor” ibaresini taşıyan bütün yayınlarda da, şuuraltına telkin göndererek daha fazla tüketim hedeflenmektedir. İnsan beyninin/bilinçaltının 25ci kareyi algılama özelliği kötüye kullanımı birçok alana yayılmış bulunmaktadır. Bilinçaltı algılamaya dayalı reklâmların etik yani ahlâki olmadığı görüşü hâkimdir. Bu konuda özellikle çocuklar hedefte ve çoğu çizgi film veya müziğin alt yapısında bu mesajlar ustaca yerleştirilmektedir. Tüm bu olumsuzluklardan kurtulmak için tüketicinin bilinçlenmesi ve seçici davranması gerekir. 4.4.2. Pazarlamanın Örgütlenmesi İşletmenin pazarlama bölümünde yapılacak tüm işlerin tek tek belirlenip; bunların değişik örgütleme ilkelerine göre gruplandırılıp, belirli kişilere görev olarak verilmesi; bu kişiler arısındaki yetki ve sorumluluk ilişkilerinin düzenlenmesi; kurulan pazarlama örgütündeki görevlerin yerine getirilebilmesi için, kişilerin her türlü araç ve gereçle donatılması, pazarlama yönetiminin en önemli işlevlerindendir. Pazarlama faaliyetlerinin örgütlenmesi müşteri merkezli olması müşteri ile iyi bir ilişki kurulması ve bunu işletme lehine sürdürülmesi önemlidir. Bu manada müşteriyle iyi ilişkiler kurma ve bunu sürdürme ve bundan fayda sağlama, pazarlama konularının ana uğraşı alanı olmuştur. Müşteri ile ilişkiler satış öncesi, satış esnası ve satış sonrasında devam eden bir ilişki olarak daha çok pazarlama personelinin yönettiği bir ilişkidir. Bundan dolayı müşteri ilişkileri yönetimi, işletmenin pazarlama bölümü içerisinde alt bir bölüm olarak örgütlenmekte ve elemanlarını pazarlama biriminin müşteriyle ilişkileri iyi düzeyde olan personelden oluşturulması yoluna gidilmektedir. Pazarlama bölümünü örgütlemenin başlıca yolları; (1)işlev temeline göre örgütleme, (2) ürüne yönelik örgütleme, (3)pazara yönelik örgütleme, (4) bölgelere göre örgütleme ve (5) karma örgütleme şeklinde özetlenebilir. 4.4.3. Pazarlamanın Yöneltilmesi Pazarlama yönetiminin üçüncü işlevi, kurulan örgütü harekete geçirerek hazırlanın planı uygulamaktır. Bunun için iyi bir emir-komuta zinciri kurulmalı, etkin bir liderlik yapılmalıdır. 4.4.4. Pazarlamanın Koordinasyonu Pazarlama örgütü harekete geçirilip, hazırlanan pazarlama karması uygulamaya konulduktan sonra, ortaya çıkan birbiriyle çelişen durumları düzeltmek için gerekli koordinasyonun yapılması gerekir. 4.4.5. Pazarlamanın Kontrolü Her türlü kontrol faaliyetlerinde olduğu gibi, pazarlama kontrol edilmesinde de planda belirlenen amaçlara göre işlerin yürüyüp yürümediği devamlı olarak gözetim altında tutulur. Gerektiğinde hiç zaman kaybetmeden düzeltici faaliyetlerde bulunur ve bu iş farklı kaynaklardan elde edilen bilgilere göre yapılır. 5. MUHASEBE İŞLEVİ 5.1. Muhasebe İşlevinin Yönetimi Muhasebe, işletmedeki para ile ölçülebilen değişiklikler konusunda bilgi verme işlevini yüklenmiştir. 111 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan Muhasebe işlevi, işletmenin varlıkları ve kaynakları üzerinde değişim oluşturan mali nitelikteki ve para ile ifade edilen işlemlere ait bilgileri kaydetmek, sınıflandırmak, özetleme, analiz etme ve yorumlama yoluyla ilgili kişi ve kurumlara raporlar şeklinde sunmak olarak tanımlanır. Muhasebe, işletmedeki para değişikliklerini ölçme ve bu değişiklikler konusunda bilgi verme işlevini, belirli bir süreç içinde; kaydetme, sınıflandırma, özetleme, analiz etme, yorumlama ve raporlama aşamalarından oluşur. Muhasebenin bilgi verme işlevi, bilgi kullanıcısının ihtiyacına göre ya finansal muhasebe veya yönetim muhasebesi tarafından karşılanır. Finansal muhasebe, işletmenin finansal durumu ve faaliyet sonuçları hakkında kullanıcılara genel amaçlı bilgi sağlar. Yönetim muhasebesi ise, işletme yöneticilerinin bilgi ihtiyacını karşılar. Yöneticiler, yönetim muhasebesinin ürettiği bilgileri, işletmenin genel amaçlarını oluşturmada, bölümlerin veya kişilerin başarısını değerlemede ve verecekleri tüm kararlarda kullanırlar. Gelişen teknoloji ile bilgisayarların muhasebe kayıtlarını tutmada kullanımı sonucu geniş bilgi saklama ile işletmelerin bütünleşik yönetim bilgi sistemini yürütmelerini sağlamaktadır. 5.2. Muhasebe Bilgisinin Kullanıcıları Muhasebe bilgisinin kullanıcıları herhangi bir sebeple işletme ile ilgili olan veya ilgilenen kişi ve gruplardır. Muhasebe ürettiği bilgileri özetleyerek, kullanıcıların amaçlarına uygun raporlar haline getirir. Muhasebe bilgisinin kullanıcıları: 1. Yöneticiler. Yöneticiler işletme faaliyetlerini planlamak, organize etmek, yöneltmek, koordine etmek ve kontrol etmek için muhasebe bilgilerine ihtiyaçları vardır. 2. İşletme Sahipleri. İşletme sahipleri yatırımlarının kârlı olup olmadığını değerlemek için işletmenin finansal durumunun ne olduğunu öğrenmek ihtiyacını muhasebe bilgilerinden karşılarlar. 3. Sendikalar. Sendikalar, ücret artış isteklerinde veya toplu sözleşmelerde doğru talebi yapabilmek için muhasebe verilerinden faydalanırlar. 4. İşletme çalışanları. Sendikasız işletme çalışanları özlük haklarında iyileştirmelerin yapılması ve ücret artışlarında isabetli taleplerini yapabilmek için muhasebe verilerinden faydalanırlar. 5. Sermaye kurumları, tahvil sahipleri gibi işletmeye fon sağlayanlarla, işletmeye kredili satış yapacak olan satıcılar verdikleri kredinin geri denmesini beklerler. Bunun için muhasebe verilerinden işletmenin borç ödeme yeteneğini öğrenirler. 6. Devlet. İşletmelerin devlete karşı hem mükellef ve hem de vergi sorumlusu durumunda olmasından bu sorumluluk ancak muhasebe kayıtlarıyla tespit edilebilir. Bundan dolayı devlet muhasebe verilerinden faydalanır. 7. Rakipler. Aynı sektörde faaliyet yürüten diğer işletmeler kıyaslama yapabilmek için muhasebe verilerinden faydalanırlar. 5.3. Muhasebe Süreci Muhasebe yönetimini oluşturan planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevleriyle hedeflenen amaç; muhasebe faaliyetlerinin verimliliğini artırmak ve iş hayatının kalitesini yükseltmektir. Muhasebe sürecinin temel amacı; işletme ile ilgili olan kişi ve gruplara, işletmenin finans durumunu ve faaliyet sonuçları hakkında bilgi üretme olan muhasebe, bu işlevini yerine getirirken mali nitelikteki olayları; (1)kaydeder, (2)sınıflar, (3)özetler, (4)analiz eder, (5)yorumlar ve (6)raporlar. Yeni muhasebe anlayışı bu altı aşamadan oluşan süreci kabul eder. İşletmenin finansal durumları ile faaliyet sonuçları hakkında bilgi edinmek isteyenlerin başvurdukları temel veri kaynakları; bilanço, gelir tablosu ve nakit akış tablosu olarak finansal tablolardır. Finansal tablolar: 1. Bilânço. Bir işletmenin bilerli bir tarihteki finansal durumunu gösteren tablodur. Bu bakımdan bilânço işletmenin bilirli bir andaki fotoğrafı olarak düşünülebilir. İşletmenin finansal durumu, işletmenin varlıklarını ve bu varlıkların kaynaklarını ifade etmektedir. Bilânçodan faydalanacakların, işletmenin finansal durumunu muhasebe diliyle anlatımı olan bilânçoda yer alan unsurların neyi ifade ettiğini bilmeleri zorunludur. Bilânçonun ‘T’ cetveli şeklindeki yapısında sağ taraf aktif tarafı, kendi içinde genellikle duran varlıklar ve dönen varlıklar olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Sol taraf ise pasif taraf olarak öz kaynaklar ve yabancı kaynaklar olmak üzere iki ana gruba ayrılır. 2. Gelir Tablosu. Bir işletmenin bir döneme ilişkin faaliyet sonuçlarını gösteren tablodur. Diğer bir tanımla gelir tablosu, bilânçoda tek bir rakam olarak yer alan dönem net karı veya zararının nasıl 112 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan oluştuğunu ayrıntılı ve özlü bir şekilde gösteren temel bir mali tablodur. Gelir tablosunda işletmenin bir faaliyet dönemi içinde elde ettiği tüm gelirler ve bu gelirleri elde etmek için katlandığı tüm giderler sınıflandırılmış olarak yer alır. 3. Nakit Akış Tablosu. İşletme nakitlerinde bir dönemde meydana gelen artış ve azalışları göstermek için düzenlenir. Nakit akış tablosu, nakdin nasıl elde edildiğini ve hangi alanlara harcandığını gösterir. Bu tablonun analizi, işletmenin likiditesi veya kısa dönemli borçlarını ödeyebilme yeteneği hakkında bir fikir verir. Muhasebe süreci ve bu sürecin sonucunda elde edilen finansal tablolar geçmişte ne olduğunu açıklarlar ve geleceğin planlanması yani bütçe hazırlama için bir temel oluştururlar. Bütçe, bir işletmenin finansal faaliyetlerine ilişkin amaçlarını başarmak için ileride izlemesi gereken yolu belirleyen ayrıntılı bir finansal plandır. 6. FİNANS İŞLEVİ 6.1. Finans ve İlgili Kavramlar Finans yabancı bir kelimedir ve dilimizdeki karşılığı “maliye” olmasına rağmen iş dünyasında daha çok finans olarak kullanılmaktadır. Devletteki maliye sistemi hangi görevleri yerine getirirse, bir işletmedeki finans sistemi de benzer görevleri yerine getirir. Finans işlevi; fon, sermaye, kapital olarak da ifade edilen finans, işletmelerin kuruluş veya faaliyet esnasında ihtiyaç duyduğu fonların planlanması, sağlanması, koordinasyonu ve kontrolü olarak ifade edilir. İşletmede üretimin gerçekleşmesi için gerekli tüm girdilerin temini para ve para görevini yapan araçlarla mümkündür. Böylece üretim için gerekli her türlü maddi ve maddi olmayan varlıklar ve çalışanlar işletmeye kazandırılırken, işletmeden dışarıya para çıkmakta veya işletme dışarıya borçlanmaktadır. Bu faktörlerle mal ve hizmetler üretilip satılınca da işletmeye dışarıdan para girmekte veya işletme dışarıya karşı alacaklı duruma geçmektedir. Finans;”işletmelerin kurulabilmesi veya kurulu bir işletmenin üretim yapabilmesi için gerekli olan para giriş ve çıkışlarını en az maliyetle gerçekleştirme işlevlerinden oluşan bir bütündür.”şeklinde tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile finans, ”bir işletmenin amaçlarını gerçekleştirmek için gerekli olan parayı, ödeme araçlarını ve her türlü imkânı sağlayacak ve işletmenin her türlü yükümlülüklerini yerine getirecek şekilde para akışının yönetimi ve bunlarla ilişkili işlevlere finans” denir. Bir işletmenin ihtiyaç duyduğu fonları elde ettiği kurumlara, finans kurumları ve bu kurumların bulunduğu alana finans veya mali piyasalar denir. Finans veya mali piyasa; mali varlık ve hakların alınıp satıldığı; bankalar, katılım bankaları, sigorta şirketleri, emeklilik kurumları, bankerler, kredi kooperatifleri gibi her türlü ortama yani, para, döviz ve sermaye piyasalarına verilen ortak isimdir. Finansman araçları ise başta para olarak çek, bono, poliçe, avanslar, açık krediler, hisse senetleri, güvence ve kefalet mektupları gibi araçlardan oluşur. Bir işletmenin kurulması ve işletilmesi için gerekli para ve kredilerin bulunması ve ekonomik olarak kullanılması anlamına gelen finans kavramı ile ilgili birçok kavram bulunmaktadır: • Bilânço: Bir işletmenin aktif değerleri ile pasif değerleri, ayrıntılı olarak iki kolonlu bir çizelge şeklinde gösterilirse, bu çizelgeye bilânço denir. Çizelgede, sol kolon varlık ve alacaklar olarak aktif değerleri, sağ taraf sermaye ve borçları gösteren pasif değerlerdir. • Fon: Nakit, vadesiz mevduat, kredi, karşılıklar, yedekler, dağıtılmamış kârlar gibi gerektiğinde para gibi görev yapabilecek her türlü ödeme araçları olarak paradan daha geniş bir kavramdır. • Sermaye: Bir işletmenin kuruluşunu ve faaliyete geçmesini sağlamak amacıyla öz kaynak olarak konulan veya taahhüt edilen para, mal ve gayri maddi varlıkların tümüdür. Diğer bir ifade ile sermaye; işletmenin elinde bulundurduğu ve sahip olduğu değerler toplamıdır. İşletme bünyesinde üretimde kullanılan bütün maddi ve maddi olmayan değerler sermaye olarak ifade edilir. Sermaye, sabit sermaye, yani sermaye malları olarak da ifade edilen; bina, makine, teçhizat, alet ve donanım gibi, işletme sermayesi; dönen varlıklar veya toplam sermaye olarak kendi içerisinde sınıflandırılmaktadır. Sermayenin diğer bir bölümünü oluşturan “gayri maddi varlıklar” ise genellikle maddi olmayan yani elle tutulup, gözle görülmeyen teknik bilgi, patent hakları, markalar, iştirakler ve imtiyazlar gibi unsurlardan oluşur. Sermaye ile ilgili diğer kavramlar da aşağıdaki gibi açıklanabilir: •Borç sermayesi: İşletmenin kısa, orta ve uzun süreli borçlanmalarla sağladığı sermayedir. •Öz sermaye: Kurucular veya ortaklarca yüklenilen sermaye olarak; ödenmiş sermayeden, yedek 113 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan sermayeden, karşılıklardan ve dağıtılmamış kârlardan oluşur. •Döner sermaye: Bir üretim dönemine katılarak üretim dönemi sonunda pazara sürülen, tükenen veya şekil değiştiren sermaye unsurlarına döner sermaye denir. Bir başka ifade ile döner yani değişir işletme sermayesi, işletmenin bir faaliyet dönemi içinde paraya çevrilebilir varlıklar toplamıdır. •Sabit sermaye: Değişmez ve durağan sermaye olarak da ifade edilen sabit sermaye, şekil değiştirmeden olduğu gibi kalan ve birden fazla üretim dönemine katılarak yavaş yavaş tükenen sermaye unsurlarıdır. •Likidite: Bir işletmenin süresi gelen borçlarını ödeyebilme yeteneğine veya süresi gelen borçlarını ödemeye yetecek kadar işletmenin elinde emre hazır fon bulunmasına likidite denir. •Sermaye piyasası; tahvil, bono, hisse senedi gibi taşınır değerlerin arz ve talebinin karşılaştığı; bankalar, katılım bankaları, sigorta şirketleri, emeklilik kurumları, bankerler, kredi kooperatifleri gibi kurumları ifade eder. Döviz ve sermaye piyasalarının ortak ismi ise mali piyasalardır. •Katılım Bankacılığı: Mali piyasada yani finans sektöründe faaliyet yürüten; tasarruf sahiplerinden topladığı fonları faizsiz finansman ve kâr zarar ortaklığı kaideleri dâhilinde reel ekonomiyi finanse eden ve bankacılık hizmetleri sunan kuruluşlardır. 6.2. Finans Yönetimi Finans yönetimi, finansal faaliyetlerin planlanması, örgütlenmesi, yürütülmesi, koordinasyonu, kontrolü finans yöneticileri yetiştirmek olarak ifade edilir. İşletme için gerekli olan fonların sağlanması, korunması ve etkin olarak kullanılması finans yönetiminin temel konusudur. 1. Finansal Planlama: İşletmenin günlük, aylık, üç aylık, altı aylık, yıllık ve beş yıllık para giriş çıkışlarını tahmine ederek, karşılaşılabilecek ödeme zorlukları için her türlü tedbirin alınmasına finansal planlama denir. 2. Finans Bölümünün Örgütlenmesi: İşletme bünyesinde finans faaliyetlerinin organizasyonu işletmenin büyüklük ve küçüklük durumuna göre farklılık arz eder. Küçük işletmelerde finans işlerini muhasebe müdürü veya muhasebe şef yürütür. İşletmenin büyüklüğü oranında belirli finans görevleri, oluşturulan belirli finans bölümlerine bağlanır ve aralarındaki yetki sorumluluklar düzenlenir. 3. Finansal Faaliyetlerin Yürütülmesi: Finansal planlama, fonların bulunması, fonların kullanılması ve her türlü para giriş ve çıkışlarının yönetimi için, finans bölümünde görevli işgörenlerin planlı ve sistemli olarak faaliyet yürütmesi gerekir. Finans işlerinin yürütülmesinde uygulanacak yöntemler, izlenecek yol ve tutumlar, her türlü finansal bilgi akışı açık ve anlaşılır olmalıdır. Etkili bir iletişim ve emir-komuta düzeni kurularak görevliler motive edilmelidir. 4. Finansal Faaliyetlerin Koordinasyonu: Finansal faaliyetler tüm işletmenin işleyişi üzerinde etkisi büyük bir faaliyet alanıdır. Bundan dolayı, finans yöneticisi zaman zaman diğer bölümlerin yöneticileri ile bar araya gelerek, aksayan, birbirleriyle çelişen sorunların çözümünü aramalıdırlar. 5. Finansal Faaliyetlerin Kontrolü: İşletmenin finans işlerinin, finansal plan ve programların öngörüldüğü gibi yürüyüp yürümediğini anlamak, uyumsuzluklar varsa nedenlerini araştırıp bulmak ve işletmenin finansal istikrarını koruyacak şekilde gerekli tedbirleri almak finansal kontrol ile sağlanır. 7. İNSAN KAYNAKLARI İŞLEVİ 7.1. İnsan Kaynakları İşlevi Makine ve teçhizat gibi değerlerin aynısı, benzeri veya kopyası çeşitli yöntemlerle bir yerden başka bir yere aktarılabilirken, yetişmiş insan unsurunun taklidi veya kopyası yapılamaz. İnsan kaynakları işlevi; bir üretim faktörü olan insan kaynağının en ekonomik yollardan sağlanması, eğitimi, motivasyonu, performans değerlendirilmesinin yapılması, yönetime katılması ve verimli bir şekilde çalıştırılması hedefine yönelik işletme faaliyetlerinin yerine getirilmesi gibi konuları içeren bir alandır. İnsan kaynakları yönetimi; işletmelerin hedeflerine ulaşabilmeleri için gerekli olan işlevleri gerçekleştirecek yeterli sayıda vasıflı elemanın işe alınması, eğitilmesi, geliştirilmesi, motive edilmesi ve değerlendirilmesi faaliyetidir. Önceleri personel yönetimi olarak isimlendirilen insan kaynakları yönetimi (İKY), bir organizasyonu misyon ve vizyonu doğrultusunda, ihtiyaç duyduğu işgücünü en optimal şekilde oluşturmak, motive etmek, geliştirmek, ödüllendirmek ve devamlılığını sağlamak için ortaya konulan plân, program ve stratejilerin uygulanmasıdır. İnsan kaynaklarının yönetimi, organizasyonun amaçlarına ulaşabilmesi için tüm çalışanların en etkin ve verimli bir şekilde istihdam edilmesini içerir. 114 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan Günümüzde insan kaynakları yönetimi, işletmede çalışanlarla ilgili program, yöntem, yönetmelik ve süreçleri geliştirme, uygulama ve değerlendirme, malî ve maddî kaynaklara ek olarak, insan kaynağının da doğru yönetilmesi ile uğraşan bir bilim dalı yani bir disiplin olarak da ifade edilmektedir. Kişinin zihinsel yetenekleri ve sosyal alandaki becerileri, geleceğin dünyasında sahip olunması gereken önemli vasıflar olarak öne çıkmaktadır. Ülkelerin ekonomik, sosyal yönden gelişmeleri, kalifiye insan gücünde gözlenen artış, sendikacılığın gelişimi, çalışma hayatını düzenleyen yasal gelişmeler, işgörenlerin eğitim ve kültür düzeylerinin yükselmesi, refah seviyesinin artışı gibi etkenler personel yönetimi ve işgören yönetimi anlayışından insan kaynakları yönetimi anlayışına geçişi sağlamıştır. Bazı kaynaklarda personel yönetimi, işgören yönetimi ve insan kaynakları yönetimi aynı anlamlarda kullanılmaktadır. İnsan kaynakları kavramı günümüzde örgütlerin hedeflerine varmaları için dikkate almak durumunda oldukları değerlerden biri olan insanı, üretim sürecinin hem olmazsa olmaz nitelikteki bir parçası hem de üretimin aynı zamanda hedefi olarak kabul eder. İnsan kaynakları kavramı bir işletmede en üst konumda bulunan yöneticiden en alt konumdaki vasıfsız işçilere kadar tüm çalışanları kapsar. Geçmişte, günümüzde ve muhtemel gelecekte personele yatırım yapan ve çalışanları işletmeye ortak eden ve yetki veren kuruluşlar başarılı olur. İnsan kaynakları yönetiminin; verimliliği artırmak ve iş hayatının niteliğini yükseltmek olarak iki temel amacı vardır. Bu açıklamalardan sonra insan kaynakları yönetimi; herhangi bir örgütsel ve çevresel ortamda insan kaynaklarının organizasyona, kişiye ve çevreye faydalı olacak şekilde, kanunlara uyularak, etkin yönetilmesini sağlayan işlev ve çalışmaların bütünü olarak tanımlanabilir. 7.2. İnsan Kaynakları Yönetiminin Temel İşlevleri İnsan kaynakları yönetimini oluşturan planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol işlevleriyle hedeflenen amaç; işgören verimliliğini artırmak ve iş hayatının kalitesini yükseltmektir. İnsan kaynakları yönetimi insanı işletmeler için bir araç değil amaç olarak değerlendirir ve onun bilgi teknolojilerini en iyi şekilde kullanmasına yardımcı olur. 7.2.1. İnsan Kaynakları Planlaması Genel anlamıyla plan, gelecekte izlenecek yolun önceden belirlenmesidir. Planlar, işletmelerin amaçlarına en kısa yoldan ulaşmalarını engelleyecek etkenlere karşı tedbir alınmasını sağlar. İnsan kaynakları planlaması, işletmede görevlendirilecek işgöreni, nitelik ve nicelik yönünden istenilen zamanda sağlayabilme ve sağlanan işgöreni verimli bir şekilde çalıştırabilme amacıyla yapılan planlama çalışmalarına insan kaynakları planlaması denir. İnsan kaynakları planlamasında; işlerin tanımlanması, iş gereklerinin belirlenmesi ve işgören ihtiyacının tespiti olarak üç aşama mevcuttur. 1. İş Tanımı: İş analizleriyle toplanan bilgilerden faydalanarak, her bir işin kapsamına giren faaliyetlerin, işlemlerin, sorumlulukların, görevlerin ve çalışma şartlarının yazılı olarak açıklanmasına denir. İş analizleri, insan kaynakları yönetiminde kullanılan işe yönelik bilgilerin, belirli bir sistematik içinde analiz edilmesidir. İş analizleri işletmede yapılan birbirinden farklı tüm işlere yönelik bilgilerin toplanması, değerlenmesi ve yorumlanmasıdır. İş analizi sonucu iş hakkında elde edilen ayrıntılı bilgilerin yeniden düzenlenmesiyle ortaya çıkan tablodan biri de iş gerekleridir. 2. İş Gerekleri: Belirli bir işin, belirli ayrıntılara inilerek, gerektiği şekilde yapılabilmesi için; ne düzeyde eğitim, öğrenim, görgü, tecrübe, muhakeme, analiz ve yorum yeteneği, öncelik, çok yönlülük, üretkenlik, algılama gücü, uyum gücü, iş bilgisi, sorumluluk, fiziki görünüş vb. nitelikler gerektirdiğini belirleyen kartlara denir. İş gereklerinde; istihdam edilecek personelde yetenek ve diploma uyumu da göz önünde bulundurulmalıdır. 3. İşgören İhtiyacının Tespiti: İnsan kaynakları planlamasında üçüncü aşama işletmede ne kadar işgören çalışacağının tespitidir. İş gören ihtiyacının tahmin edilmesinde işgücü envanteri ve işgören devir oranı gibi araçlardan faydalanabileceği gibi, pazarlama araştırmalarından, satış tahminlerinden ve yöneticilerin geçmiş yıllardaki tecrübelerinden de faydalanarak bulunabilir. İşgücü envanteri, işletmenin gelecekteki işgücü ihtiyacını sayı ve nitelik olarak belirlemeye yarayan araçlardan ilki olarak, işletmenin personel mevcudunu ortaya koyan bilgileri içerir. İşgören devir oranı ise, planlamada kullanılan oldukça önemli bir araç olarak, işletmede bir dönem içerisinde çeşitli nedenlerle ayrılan işgörenin yüzde olarak oranını gösterir. 7.2.2. İnsan Kaynakları Bölümünün Örgütlenmesi Bir işletmenin insan kaynakları bölümünün örgütlenebilmesi için, duruma göre önce bu bölümde 115 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan yapılacak işlerin neler olduğunun tespit edilmesi gerekir. Ancak bundan sonra bölüm içinde kurulacak birimlerin neler olacağına karar verilebilir. İşletmede önce insan kaynakları bölümü oluşturulur, sonra alt işlevlere ayrılır. 7.2.3. İnsan Kaynakları İşlevlerinin Yöneltilmesi İnsan kaynakları yönetiminde üçüncü aşama, oluşturulan insan kaynakları organizasyonunun harekete geçirilmesidir. Burada yapılacak işler sırasıyla; işe alma, işe alıştırma, çalışmayı özendirme, personel güçlendirme ve ücretlendirme olarak beş aşamalıdır: 1. İşe Alma: İşletmede tespit edilen işgören ihtiyacını, iş tanımlarına ve iş gereklerine uygun olarak karşılamak, önemli bir insan kaynakları işlevidir. İşletmeler varlıklarını sürekli kılmak ve rekabette üstünlük sağlamak istiyorlarsa doğru işlerde, doğru kişileri çalıştırmak zorundadırlar. Bunun anlamı şöyle formüle edilebilir: işin gerekleri = işgörenin nitelikleri bu eşitlik sağlanırsa doğru kişilerin işletmeye alındığı kabul edilir. İşe alma; işgören bulma ve işgören seçme olarak iki aşamalı bir süreçtir: a.İşgören bulma; işe en uygun nitelikteki adayların işletmeye başvurmasını sağlamaktır. İşletme siyasetleri, insan kaynakları planları ve çevre şartları gibi faktörler bu işlevin etkinliğini artırır veya azaltır. İşgören bulma yöntemlerinden ektili tek bir yöntemden söz edilemez. İşyerine kişisel başvurular, işletmede çalışan işgörenlerin önerileri, özel danışmanlık firmaları, eğitim kurumları ve çeşitli meslek kuruluşları kanalıyla işgören bulma en yaygın usuller arasındadır. b. İşgören seçme ise, nitelikli adayların işletmeye açık olan iş için başvurması ile başlar ve kişinin işe alınacağına karar verilmesiyle biter. İşe uygun işgören seçebilmek için; önkabul, işe alma testleri, görüşmeler, referansların kontrolü, sağlık kontrolü ve yönetici ile görüşme ve karar gibi altı aşamalı bir süreçten geçmek gerekir. 2. İşe Alıştırma: İnsan kaynakları işlevinin yürütülmesinde ikinci bir aşama olarak işe alıştırma, işe yeni alınan personelin işe ve işletmeye uyumlaştırılmasını sağlamaktır. Yeni işgörenin her bir işe alıştırma yani oryantasyon programına alınır, bu programda işletmenin tanımı, işgören hakları, iş bilgisi ve tanıştırma gibi konular bulunur. İşletmede eskiden çalışan personelin daha verimli çalışmasını sağlamak için de personel eğitim faaliyetleri düzenlenir. İşinde iyi olan ve gelecekte işletmenin önemli pozisyonlarında görevlendirilmesi düşünülen nitelikli personeller için ise ek olarak personel geliştirme faaliyeti düzenlenir. 3. Çalışmayı Özendirme: Çalışmaya özendirme, işletmeyi başarıya götüren unsurlardan en önemlisi insan olmasından dolayı, yöneticiler işletme çalışanlarını çeşitli şekillerde işe özendirme, isteklendirme yollarını kullanarak verimi artırabilirler. Motivasyonun ve devamlılığın sağlanması için firmalar çalışanları için kariyer planlaması yapmak ve kariyer yönetimi planları oluşturmak zorundadırlar. Çalışmayı özendirmede alternatif çalışma sistemleri olarak ifade edilen esnek çalışma sistemi oluşturulabilir. Ekonomik hayattaki gelişimler çalışanların kariyerlerini, iş hayatını ve mevcut işler arasındaki ilişkilere tekrar gözden geçirmesini gerektirmektedir. Emeğini profesyonel olarak değerlendirenlerin bu bilgiler ışığında kariyer planlarını / stratejilerini iyi belirlemeleri ve aynı zamanda ani kariyer değişikliklerine hazırlıklı olması gerekmektedir. Kariyer planlaması sadece organizasyonların sorumluluğu olama özelliği taşımamakta çalışan fertlerin de bu sorumluluğu paylaşmaları gerekmektedir. Kariyer genel anlamda hayat boyu bir uğraş olurken, kişiye özgü yönüyle, ilerleme ve yükselme beklentisi ile genç yaşlarda girilen ve ilke olarak emekliliğe kadar sürdürülen bir faaliyet olarak ifade edilir. Günümüz bilgi ekonomileri insanı en değerli kaynak olarak görmekte ve insan kaynakları uzmanlığı olarak ifade edilen meslek uzmanlarının yardımını almaktadırlar. Kariyer ile ilgili konular hem çalışanlar ve hem de işletmeler açısından üzerinde durulması gereken önemli bir konu haline gelmiştir. Kariyer ve ilgili konular genelde insan kaynakları kavramı içerisinde ifade edilmekte, oysa kariyer danışmanlığı insan kaynakları süreçlerini de içine alan geniş bir kavramdır. Kariyer ve kariyer yönetimi; kariyer planlaması, kariyer geliştirmesi ve kariyer danışmanlığı olarak farklı konuları aşağıda ele alınmaktadır. Kariyere ilişkin farklı bakış açılarından değişik tanımlar yapılmaktadır: • Kariyer-Career: Kişilerin hayatlarının belirli dönemlerindeki işle ilgili mesleki pozisyonlarının bir sonucu veya kişinin hayatı boyunca kazandığı işe ilişkin tecrübe ve etkinliklerle ilgili olarak algıladığı tutum ve davranışlar dizisi olarak ifade edilmektedir. 116 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan • Kariyer: Seçilen bir iş yolunda ilerlemek ve bunun sonucunda daha çok gelir elde etme, daha fazla sorumluluk, saygınlık, güç ve prestij elde etmektir. • Kariyer: Bir insanın çalışabileceği yıllar boyunca, herhangi bir iş alanında adım adım ve sürekli olarak ilerlemesi, tecrübe ve yetenek kazanmasıdır. • Kariyer: Kişinin kamu veya özel çalışma hayatında ilerleme sağlayacağı, bir başarı elde etmek amacıyla izlediği ve çalıştığı alan olarak ifade edilmektedir. Bu manada her ne kadar kariyer anlamı iş hayatıyla bağdaştırılmışsa da, ev kadını, anne, baba, toplum önderleri vb.leri içinde bu süreç geçerlidir. Kariyer yönetimi kişiye özgü ve örgüt açısından ele alınır, yani yöneten ile yönetilenin farklı kariyer planları olabilir, burada önemli olan yönetenlerin bu iki farklı planı birbiriyle örtüştürmesidir. Kişi ve işletmeler açısından kariyer olayının mutlaka yönetilmesi gerekir. Kariyer yönetimi, şgörenin yetenek ve ilgilerini analiz etmelerine yardımcı olmak ve kariyer geliştirme faaliyetlerini planlama, organize etme, yöneltme, koordine etme ve kontrol etmektir. Kariyer yönetimi veya planlaması, iş dünyasına giriş, atamalar, transferler ve iş değiştirmeleri kapsar. İşletmelerde kariyer yönetimine önem verilmesinin nedeni, kişinin iş doyumunu ve örgütte kalmasını sağlama amacına yöneliktir. Kariyer planlama-Career Planning, bir çalışanın sahip olduğu bilgi, yetenek, beceri ve güdülerin geliştirilmesiyle, çalışmakta olduğu organizasyon içindeki ilerleyişinin yani yükselmesinin planlanmasıdır. Kuruluşlar açısından kariyer, gelişen şartlar içerisinde insan kaynağından en etkin faydalanmanın yolu kariyer planlamasından geçmektedir. Kişi açısından kariyer; kariyer geçişleri, birden fazla yeteneğin geliştirilmesi, yetenek erozyonunun önlenmesi ve hayat boyu öğrenme gibi konular açısından önemli olmaktadır. Kariyer geliştirme-Career Development, kişilerin her birinin kendine özgü sorun, tema ve görevler bütünü ile ayrılabilecek aşamalar serisi boyunca sürekli kendilerini geliştirme işlemidir. Başka bir tanıma göre ise, kariyer geliştirme, genelde daha iyi iş yapmak için ihtiyaç duyulan duygusal ve entelektüel yeteneklerde genişleme ile ilgilidir. Kariyer ile ilgili diğer bir konu ise son zamanlarda önem arzeden kariyer danışmanlığıdır. Kariyer danışmanlığı, kariyer danışmanlığı, mevcut meslek imkânları ile eğitim ve öğretim imkânlarından faydalanmak suretiyle kişilerin kariyer gelişimlerinde yardımcı olmayı hedefleyen planlı bir müdahale olarak ifade edilmektedir. Kariyer danışmanlığı, örgüt bünyesinde kişiye uygun bir iş seçimi konusunda yardımcı olmak, daha iyi bir işe geçmesini sağlamak, kariyer ilerlemesini kolaylaştırabilecek tecrübeleri kazanmak ile ilgili çok yönlü problemleri çözmeye dönük hizmetler sunmaktır. Çalışmayı özendirmede önemli bir yeri olan esnek çalışma, işin niteliği ve yapısına göre, gerek çalışma zamanları, gerekse çalışma yerlerinin kullanımı açısından, iş hukuku düzenlemeleri veya kurumsal yapının çalışma şartları çerçevesinde, çalışma hayatının düzenlenmesine yönelik standart dışı, değişik-alternatif çalışma şeklidir. Esnek kelimesini, değişen durumlara uyarlanmaya, serbest şekilde yorumlanmaya elverişli ve kesinliği olmayan, uzlaşmaya yatkın olarak tanımlayabiliriz. Esnekliği ise, kanaat ve davranışı değiştirme imkânı olarak açıklayabiliriz. Esnekliğin karşıt kavramı ise katılık ve sertliktir. 4. Personel Güçlendirme: Personel güçlendirme (Emprowerment), küresel gelişim ve rekabetin ortaya çıkardığı veya önemini artırdığı yeni bir yönetim kavramıdır. Personel güçlendirme, çalışanların yaptıkları işlerin sorumluluğunu kendilerine yüklemek olarak tanımlanabilir. Personeli güçlendirme, gücün çalışanlar ile paylaşılması ve bunun sonucunda çalışanların kendilerine ve organizasyona yaptıkların katkının bilincine varmaları olarak da ifade edilmektedir. Personel güçlendirme, çalışanların kendilerini motive olmuş hissettikleri, bilgi ve uzmanlıklarına olan güvenlerinin arttığı, inisiyatif kullanarak harekete geçme arzusu duydukları, olayları kontrol edebileceklerine inandıkları ve organizasyonun anaçları doğrultusunda uygun ve anlamlı buldukları işleri yapmalarını sağlayan uygulamaları ve şartları ifade eder. 5. Ücretlendirme: Ücretlendirme, insan kaynakları işlevinin yürütülmesinde son aşama olarak uygulanır. Ücret, bir iş karşılığında işverenin, emek sahibine çeşitli şekillerde para veya mal olarak ödediği bedeldir. Ücret işgören hayat şartlarını ve işletmelerin kârlılığını etkilemesi yanında milli gelirin önemli bir kalemini oluşturmasından dolayı devleti ve toplumu da yakından ilgilendirir. İşletmelerde ücretlendirme yönetiminin amacı; işletme içinde ve dışında tutarlı, adil bir ödeme sistemi oluşturmak ve emeğin karşılığını tam olarak vermektir. Ücretlendirme işgörenleri bulmada ve bunları çalıştırmada önemli bir motivasyon yani güdüleme aracı olarak da görülmektedir. 117 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan 7.2.4. İnsan Kaynakları Yönetiminde Koordinasyon İşletmede görevli her çalışanın işe bakış açısı, işletme içinde bulunduğu yere göre, yerine getirdiği göreve göre, eğitim ve kültür düzeyine göre büyük değişiklikler gösterir. İşletmede yapılan işlerin birbirini bütünlemesi için, belirtilen farklılıkların giderilmesi etkin bir koordinasyon (uyumlaştırma) düzeni ile yerine getirilir. 7.2.5. İnsan Kaynakları İşlevinin Kontrolü Çalışanların kontrolüne uygulamada genellikle, liyakat takdiri, tezkiye veya işgören değerlemesi gibi adlar verilir. Adı ne olursa olsun, her işletmenin temel sorunlarından birisi, o işletmede çalışan kişilerin yeteneklerinin ölçülmesi ve çalışmalarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesidir. Çalışanların kontrolü, bir takım işgören değerlemesi usulleriyle yapılır. Çalışanların değerlemesi, kuruluşta çalışanların işinde gösterdiği başarıyı yani performansı, yaptığı işin gereklerine göre değerleme sürecidir. Bu değerleme bir yerde bir başarı değerlemesi olmakta; bu değerleme, başarılı ve başarısız kuruluş çalışanının birbirinden ayırmak ve ona göre davranmak amacıyla yapılır. Değerleme bir sisteme dayanır ve çalışanların, önceden belirlenmiş standartlara göre puanlandırılır ve bu değerleme yılda bir kez veya altı ayda bir defa yapılır. 8. ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME İŞLEVİ 8.1. AR-GE ve İlgili Kavramlar AR-GE; işletme işlevlerinin ilmi yöntemlerle ekonomik açıdan incelenmesi, analiz edilmesi, yorumlanması ve bu yolla bazı ekonomik sonuçların ortaya konularak ilgili işletme işlevlerinde uygulanması faaliyetlerini içeren bir işletme işlevidir. Araştırma, bilinmeyeni bilmeye, öğrenmeye yönelik yapılan bilimsel-teknolojik faaliyetlerdir. Geliştirme ise, mevcut bilgiyi ya da teknolojiyi yeni düzenlemelerle daha iyiye doğru yönlendirme faaliyetidir. Araştırma ve geliştirme işletmelerde yeni ürün ve üretim süreçlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik sistemli çalışmalar topluluğu olarak tanımlanır. AR-GE işlevi, bütün işletme işlevlerinin ilmi yöntemlerle ekonomik açıdan incelenmesi, analiz edilmesi, yorumlanması ve bu yolla bazı ekonomik sonuçların ortaya konularak ilgili işletme işlevlerinde uygulanması faaliyetlerini içeren bir işletme işlevidir. Araştırma ve geliştirme işletmelerde yeni ürün ve üretim süreçlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik sistemli çalışmalar topluluğu olarak tanımlanır. Araştırma, belirli bir ticari amaca ulaşmak, kârı ve etkinliği artırmak için yapılan faaliyetlerdir. Bir amaca yönelik, belirli aşamalar içerisinde ve bir yöntem dâhilinde yapılan ilmi çalışmalara araştırma adı verilir. Sözlük anlamıyla araştırma “bir gerçeği ortaya çıkarmak için aramalarda bulunma” şeklinde ifade edilir. Araştırma, bir hedefe dönük belirli aşamalar içerisinde ve metot dâhilinde yapılan çalışmalardır. Geliştirme ise var olan kaynakları daha etkin konuma getirmektir. İşletmenin sürekliliği, varlığı ve başarısı, büyük oranda araştırma ve geliştirme işlevinin sağlıklı çalışmasına bağlıdır. Günümüzde küçük, büyük bütün işletmelerin, yeni bir mal ve hizmet veya yeni bir üretim yöntemi ortaya koyabilmek veya eldekileri geliştirebilmek için araştırma ve geliştirme faaliyetlerine büyük önem vermektedirler. Bu faaliyetler, dış çevredeki değişimlerin ve eğilimlerin sistemli bir şekilde incelenmesinden yeni ilke, ürün, üretim aracı ve üretim yöntemi bulunmasına kadar değişen bir takım çalışmaları içerir. Bütün işletme işlevlerinin yürütülmesinde araştırma ve geliştirme bulgularından faydalanılır. AR-GE‘nin temel hedefi ve özelliği ileri teknoloji üretip vasıflı ürün üretimine katkı sağlayarak; yükte hafif pahada yüksek ürünler üretilmesini kolaylaştırmaktır. AR-GE faaliyeti ile işletmeye seçilen elemanların liyakatli olmaları ve üstlendikleri görev ve sorumlulukları yerine getirmelerine fırsat verilmeli ve onların ham bilgilerini bilgi ürünü haline getirecek zemin hazırlanmalıdır. Günümüz endüstri işletmelerinde AR-GE, büyük önem taşıyan bir faaliyet alanı olmuş ve bu alanda büyük para ve insan kaynağı kullanılmaktadır. Bu işlevle ilgili bazı kavramlar var, bunların kısaca açıklanması araştırma ve geliştirme kavramının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Araştırma ve geliştirme ile ilgili kavramlar: 1. Veri (data): İşletmenin iç ve dış çevrelerinden toparlanan işlenmemiş ham haldeki bilgilere veri (data) denir. Veri, değişik kaynaklardan gözlem, mülakat ve anket yoluyla elde edilebilen bilgilerdir. 2. Bilgi (information): Verilerin bir takım işlemlere tabi tutularak faydalı ve anlamlı şekle sokulmasıdır. Bilgi, öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile edinilen gerçekler. 3. Bilgi Paylaşımı Tekniği: çalışanların, örgütün başarı durumu, piyasadaki rekabet gücü, yaptığı faaliyetlerin içeriği, eş deyişiyle ürünleri, teknolojisi, örgütsel öncelikleri, işletmenin rekabet durumu vb 118 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan örgütsel strateji ve taktiklerindeki değişiklikler gibi konularda bilgilendirilmesine dayanan yaklaşım. 4. Bilgi Yönetimi: Bilginini üretilmesi, geliştirilmesi, düzenlenmesi, saklanması, transfer edilmesi, paylaşımı, yayılması ve kullanılması gibi süreç ve teknikleri ifade eder. 5. Bilgi toplumu: Sosyal gelişme çizgisinde sanayi toplumundan sonra gelinen, ekonomideki tüm ağırlığın hizmet sektörüne kaydığı, mesleki ve teknik araştırmacı sınıfın ön plana geçtiği, her türlü politika ve yeniliklerin bilimsel bilgiden kaynaklandığı, entelektüel teknolojiye dayanan bir toplum safhasıdır. 6. Bilgi Teknolojileri: Bilginin üretimi, gelişimi ve yaygınlaşmasında yoğun olarak kullanılabilen; verilerin kayıt edilmesi, saklanması, belirli bir işlem sürecinden geçirmek suretiyle bilgiler üretilmesi, üretilen bu bilgilere ulaşılması, saklanması ve paylaşılması gibi işlemlerin etkili ve verimli yapılmasına imkân tanıyan teknolojilerdir. 7. Veri Madenciliği: Daha önce bilinmeyen geçerli ve ulaşılabilir bilgiyi geniş veri tabanlarından süzerek elde etme ve bu bilgiyi önemli iş kararlarında kullanma işlemidir. Kuruma ait veri kaynaklarının kısa sürede analiz edilmesi ve kuruluşla ilgili stratejik kararlar alınmasını mümkün kılan 'Veri Madenciliği Çözümleri' de işte bu noktada işletmelere kılavuzluk ediyor. 8. Teknoloji: Mal ve hizmetlerin tasarımı, yani planlanması, üretimi, geliştirilmesi, dağıtımı ve pazarlanması gibi işlemleri mümkün kılan mühendislik ve yönetime ilişkin bilgilerin tümü olarak tanımlanır. Üretim yönetimi olarak da ifade edilen teknoloji, ürün üretiminde kullanılan yöntemlerdir. 9. Teknik: Mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketim şekli veya yöntemidir. 10. Temel Araştırma: Yeni varsayımlar, teoriler, bilgiler, genellemeler, eğilimler ortaya koyarak varlıkların ve olayların değerini, yapısını ve iç bağlantılarını çözümlemeyi hedefleyen araştırmalara denir. 11. Uygulamalı araştırma: Bilinen bilgilerin göz önünde bulundurulmasını ve bunların belirli problemlerin çözümü gayesiyle genişletilmesini ve derinleştirilmesine yapılan araştırmalardır. 12. Geliştirme: Temel ve uygulamalı araştırma sonuçlarının daha ekonomik ve kârlı maddelere, araçlara, mallara, hizmetlere, sistemlere ve üretim süreçlerine dönüştürülmesine yönelik teknik çalışmalar olarak tanımlanabilir. 13. Veri madenciliği Yazılımı: Kısaca büyük şirketlerin stratejik adımlar atarken çok büyük veri yığınları arasından, kendilerine yol gösterecek kritik verileri ayıklayarak, analiz etmelerine dayanmaktadır. 14. Bilgi İşçisi veya Bilgi Çalışanı: iş sürecinde bilgi üzerinde yoğunlaşan, bilgilerle uğraşan, bilgileri depolayan, analiz eden, koordine eden, ilgililere ulaşmasını sağlayan, yeni bilgiler üreten kişi. Örgütün entellektüel sermayesinde önemli bir rol üstlenen bilgi işçisinin etkili çalışması, verimli olması için bazı temel örgütsel şartların da sağlanması gerektiği ileri sürülmektedir. Veriler, bir bakıma bilginin hammaddesidir ve belirli bir bilgi üretme sürecinden geçerek bilgiye dönüşmesi gerekir. Bu da bir takım işlemlerden sonra gerçekleşir. 8.2. Türkiye'de Araştırma Geliştirme Faaliyetleri Akademik yani ilmi destek olmadan veya almadan yapılan her türlü faaliyet el yordamı ile iş yapmak gibidir. Türkiye'de akademik ve AR-GE faaliyetlerinde kamu kuruluşları ve üniversiteler önemli bir paya sahiptir. Üniversiteler toplam AR-GE harcamalarının %69'unu yaparken kamu kuruluşlarının payı %13; özel sektörün payı %18'dir. Üniversiteler dışında AR-GE faaliyetlerini yürüten kamu kurumlarının başında ulusal bir araştırma kurumu olan Türkiye İlmi ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) gelmektedir. TÜBİTAK, çeşitli alanlarda ilmi araştırma ve teknolojik gelişmeyi, ulusal ekonomik kalkınma hedeflerine göre düzenlemek, koordine etmek ve özendirmekle görevli, merkezi bir kuruluştur. Bu çerçevede Kurum, Türkiye'nin bilim ve teknoloji siyasetlerinin belirlenmesine katkı sağlamakta, akademik AR-GE desteği vermekte, özendirmekte ve izlemekte ve ulusal öncelikler doğrultusunda ARGE enstitüleri işletmektedir. Üniversite sanayi ilişkilerinin gelişimine de önemli katkılar sağlamaktadır. TÜBİTAK, doğrudan Başbakana ve Başbakan Yardımcısına bağlı çalışmaktadır. Kurum, Türkiye'nin global alanda ilmi ve teknolojik rekabet gücünü artırmak, ilmi araştırmaların teknolojik yeniliklere süratle dönüşebilmesi için yöntemler geliştirmek ve özel sektörün araştırma ve geliştirmeye etkin ve ağırlıklı olarak katılımını sağlamak üzere çeşitli teşvikler sağlamaktadır. Sanayi sektöründe ticari AR-GE bilincini artırmak üzere kurulmuş bulunan Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), özel sektör ve kamu sektörünün ortak çalışmasının başarılı bir örneği olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu kapsamda Vakıf, sanayi kuruluşlarının AR-GE faaliyetlerini teşvik 119 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan etmekte, teknolojinin ticarileştirilmesi ve pazarlanabilir bir ürün, sistem veya hizmete dönüştürülebilmesi için gerekli altyapının oluşmasına katkıda bulunmakta, finansman desteği sağlamakta, mevzuatın ve kurumsal çerçevenin iyileştirilmesi yönünde çalışmalar yapmaktadır. Türkiye’de AR-GE çalışmaları yürüten bir başka kuruluş ise Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB)’dir. KOSGEB, küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin teknolojik yeniliklere süratle uyumlarını sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye katkılarını ve etkinliklerini artırmak amacıyla görev yapmaktadır. Bu çerçevede kuruluş, küçük ve orta ölçekli işletmelerin Ar-Ge faaliyetlerini desteklemekte, küçük işletmeler arasında AR-GE kültürünün gelişimini teşvik etmektedir. 9. HALKLA İLİŞKİLER İŞLEVİ 9.1. Halkla İlişkiler İşlevi ve Tarihi Gelişimi Halkla ilişkiler işlevinin ortaya çıkmasında etkili olan en önemli neden tüm işletmelerin ve diğer kuruluşların kuruluş ve faaliyet gayelerini topluma yeteri kadar açıklayabilme arzularıdır. Halkla ilişkiler işlevi; organizasyonla çevresi arasında karşılıklı iletişimi, anlamayı ve işbirliğini sağlayıp ve bunun işletme lehine olarak sürdürmeye yardımcı olan işletme işlevidir. Günümüzde işletmelerin varlıklarının devamı halk desteğine bağlıdır. Amacı halkı aydınlatmak, işletmeye saygınlık kazandırmak, işletme lehinde halkta olumlu imaj oluşturmak olan halkla ilişkiler ilk ortaya çıkışı ve bir meslek dalı olarak gelişmeye başlaması ABD’ de gerçekleşmiş; daha sonra Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinde benzeri gelişmeler yaşanmıştır. “Halkla İlişkiler” kavramı İngilizce “Puplic Relations” kavramının Türkçe karşılığıdır. Burada halk günlük dilde konuşulan halk kelimesi ile aynı anlama gelmemekte, işletmeden etkilenen, aynı zamanda davranışlarıyla işletmeyi etkileyebilen geniş insan gruplarını ifade eder. Halkla ilişkiler konusunda çok farklı tanımlar var, ancak burada işletme açısından uygun olan bir tanım verilecektir. Halkla ilişkiler, işletmelerin hakla doğru ve sağlıklı ilişkiler kurup geliştirmesi, halkta işletme hakkında olumlu izlenimler oluşturması, halkı işletmeye karşı olumlu düşünce ve davranışlara yöneltmesi ve halkla karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkiler kurup sürdürmesi yolundaki planlı çalışmalardır. Tüm kamu ve özel kesimi kuruluşlarının hedef olarak aldıkları ve kısaca halk olarak ifade edilen değişik tür kişi ve kuruluşlardan oluşan bir çevreleri vardır. Bu çevre kendisini ilgilendirsin veya ilgilendirmesin her konudan haberdar olmak bilgi almak istemektedir. Bu istek, işletmelerin oluşturacağı halkla ilişkiler bölümüyle daha sağlıklı karşılanacağı açık bir durumdur. Halkla ilişkiler, yalnızca siyasi ve ekonomik amaçlar taşıyan propaganda ve reklâm gibi işletme faaliyetlerinden farklı olarak işletme-toplum ilişkisini her iki taraf için dengelemeye çalışan bir işletme işlevidir. Halka ilişkiler faaliyeti yönetimin temel işlevleri olan planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve kontrol çerçevesinde yürütülür. Halkla ilişkiler uygulamasının gelişimi belirli dönemlerden geçerek günümüzdeki çağdaş görünümüne gelmiştir. Bir yönetim sanatı olarak halkla ilişkilerin başlangıcı eski Mısır, Çin Yunan ve Roma uygarlıklarına kadar götürülebilmektedir. Yöneten-yönetilen ilişkisinin olduğu her toplumda halkın destek ve görüşünü almak anlamında halkla ilişkiler faaliyetine yer verilmesi tabiidir. Halkla ilişkilerin hem tarihi gelişimi hem de bu süreçte bilim ve meslek dalı olarak belirmesi sosyal, ekonomik ve siyasi şartların zorlamasıyla ihtiyaç duyulan bir faaliyet olmasıdır. Halkla ilişkiler çağımızda hem kamu yönetiminde hem de özel sektör kuruluşlarında etkili olarak uygulanmaktadır. Dünyadaki uygulamalara paralel olarak ülkemizde de halkla ilişkiler özellikle 1960’lı yıllardan itibaren hem kamu hem de özel kesimde kendisini hissettirmiştir. Dünyada gelişen ekonomik anlayışın kamu kesimini daraltıcı etkisi buna mukabil özel kesimin öne çıkış halkla ilişkiler işlevini kâr hedefli kuruluşların daha fazla ön plana çıkardığı görülmektedir. Bu manada halkla ilişkiler; genel halkla ilişkiler ve pazarlama ağırlıklı halkla ilişkiler olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. Günümüz rekabetin artmasıyla pazarlama faaliyetlerinin hedef kitlesi yalnızca tüketici kitlesi değil, tüm toplum olmuştur. Bu yüzden işletmeler kısa dönemli pazarlama faaliyetleri yerine, uzun dönemli ve yalnızca işletmenin mal ve hizmetlerine yönelik değil, kuruluşun tümünü kapsayan pazarlama faaliyetlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Bu çerçevede, Philip Kotler, geleneksel 4P' ye halkla ilişkileri (public relations) de eklemeyi teklif etmiştir. Buna göre Hİ, girilen yeni piyasada ürünün tutunmasını sağlayan "firmayı pazara çekme" stratejisidir. Halkla ilişkiler burada aynı zamanda, pazara girmeden önce toplumun inanç, tutum ve değerlerini tespit etmekte; pazara girildikten sonra ise, toplumsal hareketlere katılım, kültürel olayları 120 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan destekleme, medya ile etkili çalışma gibi faaliyetlerde bulunmaktadır. Hİ özellikle toplumun kuruluşu ve ürünlerini fark etmesi, kuruluşun kredibilitesinin yani güvenilirlik sağlanması ve arttırılması, yeni piyasaların değerlendirilmesi, satış özendirme ve reklâmın etkililiğinin arttırılması, çalışanların ve dağıtım kanalı üyelerinin motive edilmesi, yeni ürünlerin sunulması, marka bağımlılığının oluşturulması, müşterilerle ilgilenilmesi hususunda pazarlama faaliyetlerini desteklemektedir. 1. Kurumsal Halkla İlişkiler: KHİ, ürün dışında firmanın tümüne karşı güven, anlayış ve sempati içeren bir kurumsal bir imaj oluşturmaya ve korumaya yönelik faaliyetler bütünü olarak tanımlanmaktadır. PHİ ve KHİ farklı kavramlar olmakla birlikte, uzun dönem etkilerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi zor olan faaliyetlerdir. Dolayısıyla, pazarlamanın etkililiğini arttırabilmek için PHİ kısmı esas eleman olmak üzere, Hİ'in tümü pazarlama faaliyetleri altında bir tutundurma karması olarak yer almalıdır 2. Pazarlama Halkla İlişkileri: PHİ, bir düşünce, mal veya hizmeti konu alan, yalnızca firmanın müşterilerinde değil, ilgili olabilecek tüm toplumsal kesimlerde işletmeye karşı güven oluşturma ve dolayısıyla olumlu bir tutum ve satın alma eğilimi oluşturmaya yönelik bir iletişim sürecidir. Yani pazarlama halkla ilişkileri, halkla ilişkiler ve pazarlamanın kesişim noktalarıdır. Bu kesişim noktası her iki faaliyetin ortak amaca hizmet eden görevlerinden oluşur. Diğer bir ifadeyle PHİ, Hİ'in daha dar kapsamlı yönüdür, pazarlama sürecinde işletmenin tüketiciler ve diğer çıkar grupları ile olan etkileşimlerini içerir. Hİ ürüne yönelik değil, firmanın tümüne yöneliktir. Pazarlamanın giderek artan işlevliği ile pazarlama halkla ilişkilerinin önemi sürekli artmaktadır. Pazarlama yöneticileri, halkın kendi ürünleri veya markaları hakkında ne düşündüklerini ve ürünü etkileyebilecek muhtemel hadiseleri tespit etmelidirler. 9.2. Halkla İlişkilerde Kullanılan Yöntemler İşletmelerin toplumun desteğini kazanması; uzun dönemli, sabırlı ve yöntemli bir çalışmayı gerektirirken, bu desteği kaybetmesi çok çabuk ve küçük bir olay yüzünden olabilir. Dolayısıyla bu desteğin kazanılması ve sürdürülmesi çok önemli olmaktadır. Bu nedenle halkla ilişkiler işlevi, bu alanda uzman personelce, doğru ve sağlıklı yöntemlerle yerine getirilmeye çalışılmalıdır. Bu yöntemlerden önemlileri şunlardır: 1. Halka Bilgi Verilmesi. İşletme dolayla veya dolaysız şekilde bilgi isteyen halka, istediği bilgiye en iyi şekilde vermelidir. Halkı işletme konusunda bilgilendirme, halktan bu isteği beklemeden işletmenin çeşitli şekillerde işaretlerle, levhalarla, değişik ok işaretleriyle, afişlerle bu bilgilerin bir kısmı verilebilir. İşletme santralleri, müşteri hizmetleri, danışma büroları işletme ile ilgili bilgileri isteyenlere verebilirler. 2. Halkın Kabulü. “Kabul bir işletmenin kartvizitidir” denilebilir. İyi bir kabul ile işletme, halka en kısa ve kestirme yoldan tanıtılmış olur. İşletmeye kabul edilip gezdirilen kişiler, işletme konusundaki iyi izlenimlerini, dalga dalga başka kişilere de aktarırlar. 3. Basın İle İlişkiler. Halkla ilişkiler konusunda işletmelerin en fazla faydalandığı kaynak yerel ve genel basındır. Her işletme yaptığı çalışmaları, kazandığı ekonomik başarıları topluma duyurmak eğilimindedir. Bu duyurum dergi ve gazete aracılığıyla sağlanabilir. Bundan dolayı işletme basın ile ilişkileri iyi düzeyde kurmalı ve sürdürmelidir. 4. Radyo, Televizyon ve Sinema. Zamanımızda, halkla ilişkiler işlevinde en fazla faydalanılan iletişim araçlarının başında radyo, televizyon ve sinema gelmektedir. İşletme bu iletişim vasıtalarını kullanarak kalağa veya göze hitap ederek birli bir “işletme imajı” oluşturmaya çalışır. 5. Açılış ve Yıldönümü Merasimleri. İşletmenin ilk kez hizmete girişi, çalışma konusunu değiştirmesi, yeni şubeler açması ve pazara yeni bir mal veya hizmet sürmesi zamanlarında açılış merasimleri yapılarak, bu durum halkla paylaşılmalıdır. Ayrıca kuruluş yıldönümleri de halkla ilişkilerin sürdürülmesinde önemli bir fırsattır. 6. Sergiler, Fuarlar, Basılı Yayınlar. İşletmeler halkla ilişkiler faaliyetlerinde sergilerden, fuarlardan ve basılı yayınlardan önemli oranda faydalanmaktadır. Sergiler, geçici, sürekli ve gezici olarak düzenlenebilir. Uluslar arası sergi ve fuarlara katılmak işletmeyi tüm dünyaya tanıtma açısından büyük bir fırsat olarak görülmelidir. Gazeteler, dergiler, broşürler, el kitapları, bültenler, yıllıklar, mektuplar, afişler, pankartlar, el ilanları başlıca basılı yayınlar olarak işletme bunlardan gerektiği gibi faydalanma gayreti içinde olmalıdır. 7. Diğer Yöntem Ve Araçlar. İşletmeler halkla ilişkiler faaliyetlerini yürütmede faydalanabilecekleri her yöntem ve aracı kullanmalıdır. Salt anlamda belirli bir yöntem ve araca bağımlı kalmak doğru değildir. 121 İşletme Yönetimi-1 – Beşinci Bölüm – Metin Arslan 9.3. İşletmelerde Halkla İlişkilerin Hedefleri İşletmelerin hakla doğru ve sağlıklı ilişkiler kurup geliştirmesi, halkta işletme konusunda olumlu izlenimler oluşturması, halkı işletmeye karşı olumlu düşünce ve davranışlara yöneltmesi, halkla karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkiler kurup sürdürmesi yolundaki planlı çalışmalar halkla ilişkiler olarak ifade edilir. İşletmelerin halkla ilişkiler faaliyetleri genel olarak aşağıdaki grupları hedef almaktadır: 1- Tüketicilerle ilişkiler. İşletmelerin varlıklarının tüketicilere bağlı olmasından işletme ürettiği mal veya hizmetleri tüketiciye sunar ve çeşitli kampanyalar yürüterek onların satın alınmasını bekler. Tüketicilerle ilişkiler sadece bir pazarlama konusu değil bunun yanında tüketicide satın alma isteği oluşturmak ve tüketici davranışlarını yakından izlemek pazarlama faaliyetinin görevidir. Halkla ilişkiler bölümü de işletmenin çıkarlarını korumak için tüketicilerle ilişkiye girmek zorundadır. Bu nedenle, işletmelerde pazarlama ve halkla ilişkiler bölümünün stratejik işbirliği o işletmelerin temel çıkarları için çok önemlidir. 2- Bayilerle ilişkiler: Bayiler kuruluşun en önemli organları olarak son derece duyarlı ve titizdirler ve işletmelerden yakın ilgi beklerler. Bundan dolayı bayilerle ilişkiler önemlidir, 3- Kamu kuruluşları ile ilişkiler: İşletmenin kamu kurumları ile çok yönlü ve çeşitli konularda ilişkileri mevcuttur. İşletme kuruluş ve faaliyet dönemlerinde çeşitli kamu kuruluşları ile ilişkiye girer. 4- Eğitim kuruluşları ile ilişkiler: İşletmelerin başta üniversiteler olmak üzere, teknik ve mesleki okullarla sürekli ve düzenli ilişkiler kurması halkla ilişkilerin önemli bir unsurudur. İşletme eğitim kuruluşları ile ortak konferans, seminer ve toplantılar düzenleyerek topluma kendisini tanıtma ve hatırlatma fırsatı verir. İşletme eğitim kurumlan ile kurduğu ilişkiler sayesinde mesleki olarak yetişmiş insan gücü sağlama imkânının bulur. 5- Meslek kuruluşlar ile ilişkiler: Her işletme bulunduğu üye dalına göre çeşitli meslek kuruluşlarına üye olur ve zamanı geldiğinde bu kuruluşlar işletmenin çıkarını savunacak baskı grubu oluşturabilirler. 6- Finans kuruluşları ile ilişkiler: İşletmeler her zaman kendi öz sermayeleri ile yeterli sermaye birikimi sağlayamama nedeni ile büyük yatırımlar yapacakları zaman, dış sermayeye ihtiyaç duyarlar. Bundan dolayı banka, banker ve diğer finans kuruluşları ile iyi ilişkiler geliştirmelidirler. 7- Çevre ile ilişkiler: Çevre, bir kişi veya topluluğu etkileyen fiziksel ve sosyal şartların toplamı olarak, sürekli değişen, sabit denge halini korumayan hareketli bir ortam şeklinde ifade edilir. İşletmelerin içinde bulunduğu bir yakın, bir de uzak çevresi vardır. Yakın çevre olarak da ifade edilen işletmenin mikro çevresinde müşteriler, işletme çalışanları, hissedarlar, tedarik kaynakları ve rakipler bulunmaktadır. İşletmenin makro yani uzak çevresinde; Yasal ve Siyasi Çevre, Sosyal ve Kültürel Çevre, Ekonomik Çevre, İlmi ve Teknolojik Çevre, global çevre ve Doğal Çevre unsurları ve bunların alt unsurları yer almaktadır. İşletme bu çevrelerle iyi geçinmek durumundadır. Beşinci Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları Uygulama Çalışmaları 1. Çevrenizde kurulu bir işletmenin hangi genel, temel ve destekleyici işlevleri oluşturduğunu araştırarak bir rapor hazırlayınız. 2. Yörenizde bulunan bir organizasyonun yönetim piramidi ve uygulanan yönetim şeklini araştırınız. 3. Yaşadığınız yerde hangi hammaddelerin üretildiğini ve bunların hangi ürünler için girdi olarak kullanıldığını araştırınız. 4. Ürün ile ilgili bir çalışma: Çevrenizde bulunan bir ürünü ele alarak, hangi malzemeden nasıl yapıldığını ve hangi dereceden bir üretim olduğunu gösterir bir küçük proje hazırlayınız. 5. Yaşadığınız yerde pazarlama sistemi nasıl çalışıyor? Araştırınız. Değerlendirme Soruları 122 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan ALTINCI BÖLÜM ORGANİZASYONLARIN İŞLEYİŞİ VE YÖNETİMDE YENİ YAKLAŞIMLAR Birinci bölümde; işletme ve ilgili kavramlar ile işletmenin tarihi gelişim süreci ve işletmenin diğer bilimlerle olan ilişkileri incelendi. İkinci bölümde; işletmenin amaçları, işletmenin çevresi, işletmenin işlevleri ve işletme türleri incelendi. Üçüncü bölümde; ilk olarak işletmenin analizi sistem yaklaşımı içinde ele alınarak işletmenin maliyetleri, gelirleri ve riskleri incelendi, ikinci olarak işletmecilikte kullanılan; verimlilik, etkinlik, kârlılık, toplam kalite ve toplumsallık ilkeleri gibi temel ilkeleri incelendi. Dördüncü bölümde bir endüstri işletmesinin kuruluş çalışmaları, işletme büyüklüğü ve kapasitesi incelendi. Beşinci bölümde ise işletmenin temel işlevleri tek tek ele alınarak incelendi. Bu bölümde ise işletmelerin globalleşmesi, organizasyonlarda karar verme, iletişim, yöneticilik, liderlik ve motivasyon ile organizasyonlarda değişim ve gelişim, stratejik yönetim ve kriz yönetimi ve son olarak organizasyonlardaki gruplar ve çatışma gibi yönetimde yeni yaklaşımlar incelenecektir. 1. İŞLETMELERİN GLOBALLEŞMESİ Küresel -global- ve küreselleşme –globalleşme- kavramları çoğunlukla; uluslararası (uluslararasılaşma-globalleşme), uluslaraşırı ve çok uluslu anlamlarında kullanılmaktadır. Globalleşme, tüm ekonomik ve sosyo-kültürel yapıların, dünya yönelimli tasarlanıp uygulanması olarak tanımlanabilir. İşletmecilik açısından küreselleşme, herhangi bir ekonomik eylemin (üretim, pazarlama, Ar-Ge, teknoloji, finans ve personel kaynaklarının) lokal –mahallî- özelliklere bakılmaksızın dünya yönelimli planlanması ve uygulanmasıdır. Global tanımı kapsamına, uluslararası düzeyde artan coğrafi uzaklıklarla birlikte dil, para birimleri, kültürler, hukuki ve siyasal sistemler, kamu politikaları ve düzenlemelerine bağlı olarak farklı temellere ve yapıya sahip yöneticiler ve çalışanların bulunduğu ve ekonomik gelişme düzeyleri ve iklimlerin farklı olabildiği farklılıklar da kesif olarak hissedilmelidir. Şuan dünyada hâkim ekonomik bir sistem olan serbest piyasa yapısı içerisinde işletmelerin varlıklarını devam ettirebilmeleri uluslar arası rekabete açık olmalarına bağlıdır. Hızla oluşturulmaya çalışılan tek bir dünya tipi tüketici ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmek işletmeleri uluslar arası faaliyet yürütmeye zorlamaktadır. Günümüz ekonomilerinin başarısı büyük oranda dünya ekonomisiyle bütünleşme ile sağlanabilir. Dünya ekonomisi ile bütünleşme ise ancak global pazarlama ile sağlanır. Dünya pazarlarına açılmak oralara ürün sunmak global ticari uygulamalarla değil artık global pazarlama yolu ile mümkündür. Serbest piyasa şartları artık dünya tüketici tipini hedef almakta ve tüm uygulamalarını ona göre şekillendirmekte ve işletmelerde bu yapıya göre konumlanmaktadır. İşletmelerin kuruluş ve faaliyet boyutunda ulusal ve global olması yönüyle farklı özellikler gösterirler. Ulusal işletme, belirli bir ülke sınırları içinde faaliyet göstermeye yoğunlaşan ve ona uygun bir yapı oluşturan işletmelerdir. Global işletmeler nispeten yüksek maliyetlerle ürünlerini ve uygulamalarını birden fazla ülkeye göre ayarlarlar. Küresel işletmeler ise nispeten daha düşük maliyetlerle bütün dünyayı tek bir unsurmuş gibi, kararlı bir şekilde hareket ederek aynı ürünü aynı yol ile her yerde satma faaliyetini yürütür. Yoğun rekabetin yaşandığı günümüz global pazarlarda başarılı olabilmenin yolu ihracata yönelen işletmelerin modern pazarlama anlayışını benimsemesi ve faaliyetlerini bu anlayışa göre planlaması ve yürütmesi gerekir. İşletmeleri global pazara yönelten faktörler işletme içinden veya işletme dışından kaynaklanabilir. İşletmeler, içinde bulundukları ülke ve pazarın olumsuz etkilerinden veya dış pazardaki cezp edici olaylar nedeniyle, ya atıl kapasitelerini kullanarak sağladıkları üretim artışı veya dış pazarlara yönelik üretim yapmak üzere yeni yatırımlara yönelirler. Dış pazara yönelmek isteyen işletmeler, öncelikle, hedef dış pazarları çok yönlü olarak analiz etmek durumundadırlar. Günümüzde işletmeler belirli etkiler dahilinde global pazarlara açılmak zorunda bulunuyor. İşletmelerin globalleşmesine neden olan/etki eden faktörler: 1. Müşterilerin Ortak İhtiyaçları: Ülkeler arasında ortak olan müşteri ihtiyaçları ve zevkleri ile ilgili endüstriler globalleşme için daha fazla potansiyel sunmaktadırlar. Elektronik aletler, yumuşak içecekler ve bilgisayar yazılımları gibi ürün kategorileri başarılı küresel standartlaştırma örnekleri sunarlar. 2. Global Müşteriler: Büyük şirket müşterileri globalleştikçe, aldıkları ürünleri standartlaştırmak ve basitleştirmek isterler. Muhasebecilik, iletişim, bankacılık, sigortacılık, yönetim danışmanlığı gibi konular bu gruba dâhil edilebilir. Bireyler seyahatlerinde mal ve hizmet alırken global müşteri gibi hareket edilen 123 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan seyahatle ilgili hizmetlerde, nesneden ziyade performans ve zaman faktörünün önemi temel özellik olarak karşımıza çıkar. 3. Global Kanallar: Fiziksel eşya dağıtıcıları görece yavaş globalleşirken, elektronik dağıtım kanallarının yardımıyla, bugün seyahat hizmetleri, müşteri destek hizmetleri, eğlence, enformasyon ürünlerinin çoğu çeşitleri gibi hizmetler küresel olarak ulaşılabilir hale gelmiştir. 4. Global Ölçek Ekonomileri: Global ölçek ekonomileri, bir ülke piyasası, rakiplerin optimumuygun değer- ölçeğe ulaşmalarını sağlayacak kadar büyük olmadığı zaman uygulanır. Ölçek ekonomisi, bir organizasyonun büyüklüğünden ve iş hacminden dolayı elde ettiği maliyet avantajlarıdır. 5. Uygun Lojistik: Düşük taşıma maliyetleri, fiziki ürünlerin üretiminde yoğunlaşılmasına sebep olmaktadır. Hizmetlerde, üretime müşterilerin katılımı, globalleşmede lojistik değeri artırır. Lojistik, tüketici ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla malların, hizmetlerin ve bilgilerin başlangıç noktasından tüketim noktasına kadar verimli bir şekilde akışını planlayan, uygulayan ve kontrol eden tedarik zinciri sürecinin bir halkası olarak tanımlanıyor. 6. Enformasyon Teknolojisi: Enformasyona dayalı hizmetlerde, telekomünikasyon kanallarının artması ile büyük miktarda bilgiyi hızlı bir şekilde iletebilme sayesinde yeni piyasalara ulaşılmakta veya yeni piyasa oluşturulabilmektedir. Globalleşme faktörleri sadece kendi alanlarında işlev görürken, enformasyon teknolojisi tüm diğer faktörleri etkiler. 7. Kamu Politikaları ve Düzenlemeleri: Hükümetler globalleşme potansiyelini, ithalat gümrüğü ve tarifesi, gümrüksüz engeller, ihracat teşvikleri, yerel olma gerekliliği, nakit ve sermaye akışı kısıtlamaları, teknik ve diğer standartlar, teknoloji transferinde mülkiyet sınırlamaları ve gereklilikleri gibi unsurlar vasıtasıyla etkilemektedir. İşletmeleri global pazarlara yönelten sebepler ve sağlayacağı fırsatlar çok fazladır. Kapasite kullanımının artması birim maliyetleri düşürerek birim karın artmasını ve dolayısıyla toplam satışını da arttıracaktır. İç piyasa şartları mevsimlik oynamalar gösteriyorsa, durgun sezonlarda dış pazarlar yoluyla üretim dengeli ve sürekli, hale getirilebilir. Enflasyon ve fiyat değişimleri de işletmeleri global pazarlara yönelten sebeplerdendir. Çeşitli dış pazarlara yönelmek işletmenin iç piyasadaki rizikonu da azaltacaktır. İç piyasada talebin düşmesi veya rakiplerin faaliyetlerinden dolayı aleyhinde oluşabilecek değişikliklerden daha az etkilenecektir. Kriz dönemlerinde ihracat yapan ve dış pazarlara açılmış olan firmalar olumsuzluklardan daha az etkilenmektedir. Bir işletmenin korunan iç piyasasının dışına çıkması ve dinamik rekabet ortamı ile karşılaşması işletmeyi ve ürünlerini daha çağdaş ve verimli hale getirecek, bu iç pazardaki başarısına da yansıyacaktır. En önemlisi işletmeyi geleceğin getireceği şartlara hazırlayacak, işletme iç pazardaki rakiplerinden bir adım önde olacaktır. Günümüzde yurtdışı pazarlara açılmaya karar vermek aslında küresel-global bir sektörde faaliyet gösteren tüm işletmeler için kaçınılmazdır. Çünkü artık dünyada işletmeler pek çoğu global pazarın ve gelişmenin farkına varmış, hızla ilerlemektedirler. Global pazarlara yönelme işletmelere; uzmanlık, karşılaştırmalı üstünlük ve mutlak üstünlükten faydalanma, rekabet edebilme ve rekabetten kaçma, vergi avantajları, ürün hayat seyrini uzatma, kârları artırma gibi pek çok konu ve alanda önemli avantajlar sağlayacaktır. İşte bu avantajlar bir yerde işletmeleri dış pazarlara yöneltmektedir. Özellikle, gelişmiş ülkelerdeki büyük işletmeler, cirolarının ve kârlarının büyük bölümünü ülke dışındaki üretimlerinden ve pazarlama faaliyetlerinden elde etmektedirler. Gerek iç pazarda ve gerekse dış pazarlarda faaliyet gösteren işletmeler, rakiplerine nazaran çok daha fazla avantaj sağlayabilirler. İşletmeleri global pazarlara yönelten nedenleri yukarıda sayılanlara ek olarak alt ve yan nedenleri birlikte aşağıdaki gibi sıralayarak kısaca açıklayabiliriz: 1. Satış ve kârlarını artırmak: Eğer firma iç pazarda iyi bir performans gösteriyorsa, yabancı Pazarlara girmesi muhtemelen karlılığı artıracaktır. 2. Dünya pazarlarından pay almak: Dış pazarlara açılan firma, rakiplerinin dış pazarlarda pay almak için neler yaptıklarını ve pazarlama stratejilerini öğrenecektir. 3. İç pazara olan bağımlılığı azaltmak: Firma dış pazarlara açılarak, pazarlama gücünü artıracak ve iç pazardaki müşterilere olan bağımlılığını azaltacaktır. 4. Pazar dalgalanmalarını dengede tutmak: Firma dünya pazarlarına açılarak, iç piyasadaki genel ve mevsimsel dalgalanmalardan ve değişen tüketici taleplerinin oluşturduğu baskıdan kurtulacaktır. 5. Fazla üretim kapasitesini kullanmak: İhracat yaparak, kapasite kullanım oranı ve üretim 124 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan vardiyalarının süresi artırılabilir. Böylece ortalama birim maliyetler azalmış ve ölçek ekonomisine ulaşılmış olunacaktır. 6. Rekabet gücünü artırmak: İhracat firmanın ve bir ülkenin rekabet gücünü artırmaktadır. Firma yeni teknolojilere, metotlara ve yöntemlere uyum sağlayarak fayda sağlarken, ülke de dış ticaret dengesinin iyileşmesinden fayda sağlayacaktır. 7. İstihdam oluşturmak: Mal ve hizmet ihracatı, yeni iş imkânları oluşturacak, işsizliği azaltacaktır. 8. Firmayı geleceğe hazırlamak: İç ve dış pazardaki gelişime önceden firmayı hazır hale getirmek için global pazara girilir. 9. Ülkeye döviz girdisi sağlamak: Ülkenin dış ödemeler dengesini sağlamak için dövize olan ihtiyacını karşılamak için devletin işletmeleri global pazara yöneltmek için teşvik eder. İşletmeler vergi iadesi, ihracatı teşvik kredisi, vergi istisnası gümrüksüz üretim faktörleri ithalatı ve benzeri teşvik imkânlarından faydalanmak için dış pazarlara yönelmektedirler. 10. Dış pazarlardaki vergi ve diğer teşvik avantajlarından faydalanmak: Özellikle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler yabancı sermayeyi ülkelerine çekerek, kalkınmalarını hızlandırmak amacıyla, dış yatırımcıları, yatırım yaptıkları takdirde, vergi ve diğer teşvik araçlarıyla özendirmeklerdirler. 11. İşletmenin siyasi etkinliğini arttırmak: Dış pazarlara açılarak, ihracat yapan ve/veya dış ülkelerde yatırım ve üretim yapan işletmeler, diğer işletmelere göre, siyasi olarak daha etkin duruma gelebilmektedirler. Şüphesiz ki, globalleşme ile ayrıca; hız, maliyetleri düşürme, standardizasyon ve faaliyetleri dağıtma gibi başka faydalar da sağlayacaktır. Etken veya etkenler ne olursa olsun, global pazara yani dışa açılmayı hedefleyen işletmelerin, her şeyden önce global ticaret sistemini öğrenmeleri gerekmektedir. Ülkeler zaman zaman sanayilerini korumak amacıyla, gümrük tarifeleri, kotalar ve benzeri yollarla dışarıdan gelecek ürünlere çeşitli kısıtlamalar getirebildiği gibi, bazı durumlarda, tamamen yasaklama anlamına gelen ambargo dahi koyabilmektedir. Ayrıca ithal ürünlerine getirilen çeşitli standartlar dakoruyucu kalkan-olarak kullanılmaktadır. 2. İŞLETME YÖNETİMİNDE KARAR VERME 2.1. Yönetimde Karar Verme Karar verme işlemi insan hayatında olduğu gibi işletme hayatında da önemli konulardandır ve süreklilik gösterir. İşletmelerde yöneticinin öncelikli görevi sürekli kararlar almak ve bunları uygulamaya koymaktır. Karar verme, almaşık yani alternatif çözümler arasından en uygununun seçilmesi faaliyetidir. Karar verme; bir kişinin, bir yöneticinin veya bir örgütün birkaç seçenek arasından bir tanesini tercih edeceği bir seçme faaliyetidir. Karar verme işleminde yönetici; işletmenin planlarını, menfaatlerini, siyaset ve yöntemlerini ön planda tutmaktadırlar ve bunlara uygun davranmaktadırlar. Karar verme alternatifler arasında bir seçim işi olmasından dolayı; ulaşılmak istenen amaç, bu amaca en verimli ulaştıracak araçlar, araç ve amaçların uyumunun kontrolü, seçilen hareket şekli sonunda oluşacak istenmeyen sonuçların karşılaştırılması ve harekete geçmek veya geçmemek konusunda bir iradenin belirtilmesi gibi faktörler yer alır. Karar verme plan gibi geleceğe yönelik olmasından dolayı benzer, fakat aynı şey değildir. Aralarındaki temel fark planın daha ayrıntılı olması ve ilmi nitelik taşımasıdır. Planlar kararların toplamından oluşur ve dolayısıyla karardan daha geniştir. Bu açıdan her plan bir karar niteliğine sahipken, her karar bir plan özelliği taşımaz. Planlama olmadan kararlar verilebilir, fakat karar vermeden planlama yapılamaz. Bir kararın plan niteliği taşıması için amaca ulaştıracak araç ve imkânların seçimini, belirlemesini ve kullanılan yol, şekil ve zamanı gibi hususların ilmi olarak ve ayrıntılarıyla belirlenmeleri gerekmektedir. Karar verme bir sorun çözme süreci olarak eğer bir sorun varsa o sorunu çözmek için bir karar verilmesi gerekmektedir. Sorunun iyi kavranması, çözüm süresi ve karar vermek için çok önemlidir. Karar sorunu eğer tam olarak ortaya koyuyorsa bunun sonucunda sorununun çözüm yolları gözden geçirilmiş olur. Karar, karar vericinin çevresinden, rolünden, geçmiş tecrübelerine dayanarak oluşturduğu zihinsel süreçten etkilenir ve bu sürecin ürününe karar denir. Bu noktada karar, istenen bir sonuca ulaşmak için bir takım alternatifler arasından bilinçli olarak seçilen; bir tercih, bilinçli bir zihinsel faaliyet ve bir amaca yönelik bir faaliyettir. Yönetim ortamında karardan söz etmek için üç tip şart vardır. Bunlar: 125 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 1. Bilinen şartlar altında karar verme, 2. Risk altında karar verme, 3. Belirsizlik altında karar verme, Karar aşamasında çevre etkenlerinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Çevre; bir insanı bir örgütü veya örgütler topluluğunu çevreleyen ve etkileyen tüm şartlar ve etkenlerdir. Çevre, kişi ve örgütün gelişimini etkileyen, aktif olan dış güçlerdir. İşletmeler bu şartları kontrol edemedikleri için karar verirken tekdüze davranışlardan kaçınmalıdırlar. Bu çevreler: 1- Toplumsal Çevre. Sürekli değişen toplumsal şartlar, toplumsal sorunların ağırlığı, yaygınlığı, bölgesel durumu işletme kararlarında etkili olacaktır. 2-Teknolojik Çevre. Teknoloji, işletmeleri etkileyen aktif şartları diğer çevrelere göre daha yoğun olarak taşıyan bir çevre etkenidir. Teknolojinin kendi gelişen yapısı, maddi şartların yetersizliği, izleme ve seçme zorluğu, var olan durumu koruma endişesi teknolojik uyumu zorlaştırmaktadır. 3- Ekonomik Çevre. Enflasyon, fiyatların düşmesi, ekonomide eğilimler, gelir dağılımı, büyüme hızı, devletin ekonomideki yeri, ithalat, ihracat siyasetleri ve çeşitli pazarlar işletmeleri etkiler. 4- Kamusal Çevre. İşletmenin devlet kurumları ile olan ilişkilerini çevreleyen yapı olarak çevre etkenler içinde işletmeleri kurumsal olarak etkileyen en önemli etkendir. 2.2. Karar Türleri Karar verme sade ve tek yönlü bir davranış değil, bir dizi alt kararın özel olarak bütünleşmesinden meydana gelmektedir. Kararlar gerektiğinde, ihtiyacın ortaya çıkmasında ve belirli zamanlarda verilir. Kararlarda karar vericiden başkalarını da ilgilendiriyor ve onların da menfaatlerini kapsıyorsa, bu sefer verdiği karara diğerlerinin katılıp katılmayacağını, kararın uygulanıp uygulanmayacağını ve objektif olmayı unutmamalıdır. Karar türleri; kapsamına, zamanına ve karar vericiye göre üç farklı ölçüte göre farlı şekillerde sınıflandırılmaktadır. Kararın kapsamına göre; teknik kararlar, yönetsel kararlar ve kurumsal kararlar olarak üçe ayrılır. Karar zamanına göre sınıflamada; programlı kararlar, programlanmamış kararlar olarak iki grupta incelenir. Karar vericiye göre sınıflama ise kişisel kararlar ve grup kararları olarak iki grupta incelenir. 2.3. Karar Verme Süreci Kararın verimli olması için bazı süreçlerden, aşamalardan geçmesi gerekmektedir. Bu aşamalar: 1. Sorunun Tespiti: Ortada verilecek bir karar varsa o karara bağlı olan bir sorunun da varlığı şarttır. İşletmelerde bir sorun olmadan çözüm yolu aranmaz. Sorun, bulunulan yer ile bulunmak istenilen yer arasındaki boşluk, yani, olanla olması gereken arasındaki farktır. Sorun, bir ortamdan veya durumdan daha çok tercih edilen başka bir ortam veya duruma geçiş esnasında önümüze çıkan engeller ve zorluklardır. Sorunların ne olduğunu ve boyutlarını bilmek gerekir ve sorunun ortaya konmasıyla karar verilebilir. Yönetici, bir ihtiyacın karşılanmadığını hissettiği zaman sorun ortaya çıkar. Böylece karar vermede sorunun yanlış değerlendirilmemesi gerekmektedir. İşletmede sorunun ne olduğunu bilen yönetici sorunun özünü yakalayıp iyi teşhis edebilirse vereceği kararlar sorunu çözebilir. 2. Sorun Doğuran Nedenlerin ve Durumların Belirlenmesi: Sorunu ortaya çıkaran konuyu incelemekle beraber sorunun ortaya çıkış nedenini incelemek de gerekmektedir. Yönetici eğer bir sorunu çıkış noktasında yakalayabilirse sorun büyümeden ve en az zararla kapatılabilir. Ayrıca yönetici sorunun nedenini ve durumlarını iyi analiz ederse bunu geçmişe taşıyabilir. Yani geçmişte yaşanan benzeri sorunların çözüm yollarını, eğer sorun büyürse zararlarını öncede kestirip daha etkili ve olumlu kararlar verebilir. 3. En Uygun Çözüm Yolunun Bulunması: Sorunun nedenleri tam olarak irdelenip ve sorun tam olarak anlaşıldığı zaman o sorunun çözümü için elde bulunan bilgilerin analizinin iyi bir şekilde yapılması gerekir. Soruma çözüm yolu aranırken seçenekleri iyi bir şekilde seçmeli ve önce sorunun kökten çözülmesi sağlanmalı daha sonra bu çözümün en az maliyetle yerine getirilmesi ve en kısa süreli çözüm yoluna gidilmesi gerekmektedir. 4. Kararın Uygulanması: Sorun bulunup analizleri yapıldıktan sonra en önemli nokta kararın verilmesi ve kararın uygulanmasıdır. Bu noktada karar vericinin karşısına birçok alternatifler çıkar, fakat bu alternatifler arasında sadece biri işletmenin çıkarlarına uygun ve en kesin çözüm olacaktır. Diğer alternatifler yani seçenekler çoğu zaman karar vericiyi yanıltabilir. Alternatiflerden birinin seçilmesinden sonra çözümün kalitesi; verimlilik ve yeterlilik olarak iki 126 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan boyutludur. Ayrıca karar verici seçtiği alternatifte, çözümün karardan etkilenen çalışanlarca kabul edilebilir olup olmadığını düşünmek durumundadır. 5. İzleme ve Değerlendirme: Sorunun çözümüne dönük uygulamaya konulan her faaliyet izlenmeli ve değerlendirilmeli; şayet gerekiyorsa düzeltici tedbirler alınmalıdır. Karar uygulandıktan sonra geri bildirim ile sorunun çözüme kavuşup kavuşmadığı görülmelidir. Amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığını ve sorunun çözülüp çözülmediğini anlamak için, sürecin nasıl geliştiği izlenir. Amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığını geri bildirim raporlarıyla ölçmeli, değerlendirmelidir. Ölçülemeyen kontrol edilemez, kontrol edilemeyen de yönetilemez. 3. ORGANİZASYONLARDA İLETİŞİM 3.1. Organizasyonlarda İletişim Günümüz sosyal ve ekonomik yapı içerisinde haberleşme sistemine kişiler ve örgütler mutlaka ihtiyaç duyarlar. Günümüzde kişinin zihinsel yetenekleri ve sosyal alandaki becerileri, iletişim gibi geleceğin dünyasında sahip olunması gereken önemli vasıflar olarak öne çıkmaktadır. Kişi ile kişiler arasında, kişi ile örgüt arasında veya örgütler birbirleri ile iletişim kurmadan iyi bir ilişki kuramazlar. İletişim, toplumun temelini oluşturan bir sistem, örgüte ait ve yönetsel yapının düzenli işleyişini sağlayan bir araç ve kişisel davranışları görüntüleyen ve etkileyen bir teknik, sosyal süreçler bakımından zorunlu bir bilim, sosyal uyum için gerekli bir sanattır. Geniş manada haberleşme/iletişim kişiler, gruplar veya örgütler arsında çeşitli düşünce, bilgi veya duygu iletimiyle ilgili ortak bir anlayış oluşturmak ve karşılıklı etkileşimi sağlamaktır. İletişimin değişik tanımları yapılmaktadır: • İletişim: Kişiler, gruplar veya örgütler arsında çeşitli düşünce, bilgi veya duygu iletimiyle ilgili ortak bir anlayış oluşturmak ve karşılıklı etkileşimi sağlamaktır. • İletişim: Mesaj gönderici ve mesajı alan olmak üzere üç temel unsuru olan ve bilgi, tecrübe, duygu, görüntü veya sesin iletilmesi ve işlenmesi sürecidir. • İletişim: Tutum, bilgi, düşünce, duygu ve davranışların kaynaktan hedefe doğru aktarılmasıdır. İletişim; yazılı, sözlü ve sözsüz mesajlarla, anlamları aktarma sürecidir. • İletişim: Konuşma, hareket veya yazı ile bilgi, işaret veya mesaj iletimi ve değişimidir. Haberleşme olarak da ifade edilen iletişim, bir bilgi verme ve bilgi alma sürecidir. • İletişim: Kişiler, gruplar ve kurumlar arasında karşılıklı mesaj yani düşünce, bilgi, haber ve tecrübelerin gibi olguların alış veriş süreci olarak ifade edilir. Organizasyonlarda; çalışanlar arası beşeri ilişkilerin düzenlenmesinde, iletişim önemli bir süreç olarak karşımıza çıkar. Zaten örgüt içi iletişimin temel hedefi örgüt ile çalışanlar arasında karşılıklı bir güven ortamı oluşturmak, ihtiyaç olan konularda bilgi verme ve bilgi almayı sağlamaktır. Bu anlamda iletişim karşılıklı bilgi değişimi olarak tanımlanır. İletişim, dinamik, yaşayan ve sürekli gelişen bir süreç olarak; kaynak, mesaj, kanal, çevre şartları, alıcı, algılama ve geri besleme gibi yedi unsuru içerir. 3.2. İletişim Sürecinin Unsurları İletişim, dinamik, yaşayan ve sürekli gelişen bir süreç olarak; kaynak, mesaj, kanal, çevre şartları, alıcı, algılama ve geri besleme gibi yedi unsuru içerir: 3.2.1. Kaynak Haberleşme sürecinin başarısı büyük oranda kaynağın yani göndericinin bilgi yetenek ve özelliklerine bağlıdır. Kaynakta bir başka şahsa iletilmesi düşünülen bir takım düşünceler, ihtiyaçlar, fikirler ve bilgiler vardır. İletişim sürecinde gerekli olan iki kişiden birisi göndericidir. Süreç ilk önce göndericinin zihninde bir takım semboller; kelime kalıpları gibi dönüştürür, şifreler. Burada hedef, ihtiyaçlar fikirler ve bilgilerin bir mesaj olarak ifade edilebileceği bir şekil oluşturabilmektir. Gönderici yani kaynak iletişimin başarısı için aşağıdaki özelliklere sahip olması gerekir: 1. Gönderici bilgili olmalıdır. 2. Kodlama özelliğine sahip olmalıdır. 3. Düzlem ve rolüne uygun davranmalıdır. 4. Gönderici tanınmalıdır. 3.2.2. Mesaj Kaynak veya gönderici kullandığı kavramları bir mesaj şeklinde kodlar. Mesaj, bir ileti olarak kaynak kodlayıcısının fiziksel ürünüdür. Konuşulan kelimeler, yazılı kelimeler, grafik ve çizimler ile jest ve mimikler alıcıya gönderilecek bir mesajı oluşturur. Yani, göndericinin arzu, istek ve verilerini belirten 127 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan semboller olarak karşımıza çıkan mesajlar kelimeler, rakamlar, şekiller, yüz hareketleri, vücut hareketleri olarak ifade edilebilir. Bilginin, düşüncenin ve duygunun iletime uygun, hazır bir mesaj haline getirilmesine kodlama denir. Mesajın yorumlanarak, anlamlı bir şekilde algılanması sürecine ise kod açma denir. Mesajlar haberleşmenin görünür yönünü oluşturduğu için haberleşmenin türü ve etkinliği üzerinde çok büyük etkisi bulunmaktadır. Mesajın özelliklerine göre haberleşmenin çeşidi ortaya çıkar ve bu çeşide göre de mesajın taşıması gereken özellikler vardır. Haberleşme türü ne olursa olsun mesajın taşıması gereken özellikler şunlardır: 1- Anlaşılır olmalıdır. 2- Açık olmalıdır. 3- Mesaj uygun yolu izlemeli. Mesajların bu özelliklerinden hareketle mesaj türleri ve bu türlerin özellikleri hakkında da birtakım bilgiler vermek gerekir. Mesajları en genel şekliyle sözel ve sözel olmayan olarak ikiye ayırabiliriz. 1-Sözel Mesajlar: En belirgin haberleşme şekli konuşma ve yazma şeklinde gerçekleşen haberleşmedir. Bu iki tür haberleşme sözel haberleşme olarak isimlendirilir. Yazılı talimatlar, iş mektupları, organizasyon el kitapları, konuşma şeklinde yapılan görüşmeler, eğitim çalışmaları, grup tartışmaları, bir fikri oluşturmak için yapılan toplantılar sözel haberleşmenin başlıca tiplerindendir. Grafik, anlamlı desen ve sayılarla ifade de sözel haberleşme biçimi sayılmaktadır. Konuşma ve yazma şeklindeki haberleşmede etkinliğin ilk şartı, uygun kelimeleri, deyimleri seçmek ve alışılmış, toplumca kuralları belirtilmiş şekilde kelime ve deyimleri birleştirmektir. İşletme içindeki mesajların büyük bir bölümü yazılı ve sözlü şekilde yapılır. 2-Sözel Olmayan Mesajlar: Sosyal hayatta yüz yüze haberleşmede bilerek veya kontrolsüz olarak sözel olmayan haberleşme yoluna başvurup, jest ve mimiklere dayalı mesajın gönderildiği sık sık görülmektedir. Jest ve mimikler toplumun kültürel yapısına göre anlam kazanan davranışlar olarak bilinir. Bazen bir harekete uzun cümlelerin anlamı sığdırılabilmektedir. 3.2.3. Kanal Kanal mesajın gönderilmesinde kullanılan bir araç olarak, alıcı ve gönderici (kaynak) arasında bir bağ görevini görür. Kanal gönderici yani kaynak ve alıcı arsındaki yolu ifade eder. Sözgelimi sözlü ve yüz yüze görüşmede hava, telefon görüşmesinde ise telefon kanalları haberleşme kanallarıdır. Issız bir adada kalan bir kişinin haber iletmede kullandığı şişe de bir kanalı ifade eder. Haberleşme sürecinin bu unsurunun önemi gönderilen mesajı ifade eden sembolleri bozma ihtimalinden ileri gelmektedir. Misaldeki telefon hatlarındaki bozukluklar veya denize atılan şişenin kırık olması mesajın ulaşımına olumsuz etkide bulunur. Enformasyonun toplanması, işlenmesi ve depolanmasında, ağlar aracılığı ile bir yerden bir yere transfer edilmesinde ve kullanıcıların hizmetine sunulmasında faydalanılan iletişim ve bilgisayar teknolojilerini kapsayan bütün teknolojilere bilgi iletişim teknolojileri dinilmektedir. Günümüzde Haberleşme kanalları formel yani biçimsel olabileceği gibi informel yani biçimsel olmayan da olabilir. Formel haberleşmede şekil, zaman, yer, kapsam ve mekanizma bellidir. Bir işletmedeki formel yani biçimsel haberleşme kanalları; dikey, yatay, eğik ve dışa dönük olmak üzere dört başlıkta incelenebilir. 3.2.4. Çevre Şartları Çevre şartları mesajın haberleşme kanalından akışını olumsuz etkileyen gürültü gibi durumlardır. Mesela, gürültülü bir çevre sözlü haberleşme imkânını azaltacaktır. Çevre şartları da haberleşme kanalları gibi mesajın özelliklerini bozabilir. 3.2.5. Alıcı Alıcı mesajı alan kişidir. Başarılı bir haberleşme alıcının mesajı alarak kodu ve şifreyi çözdüğü ve ona doğru anlamı yüklediği zaman gerçekleşir. Haberleşme sürecinin etkinliği alıcı ve göndericinin aynı sembollere aynı anlamı yüklemesine bağlıdır. Bunun için alıcının iyi bir dinleyici olması gerekir. Çünkü dinleme zihinle ilgili bir faaliyettir. Bu açıdan etkili bir haberleşmeyi sağlayabilmek için alıcıda bulunması gereken özellikleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: 1- Alıcı mesajı algılayabilmeli ve algılamaya istekli olmalıdır. 2- Alıcı bilgili olmalı ve bir geri besleme sistemine sahip olmalıdır. 3- Alıcı gönderici olma özelliği taşımalıdır. 128 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 2.2.6. Algılama ve Değerleme Göndericinin ve alıcının yani hedefin algılama ve değerlendirme şekilleri hem gönderici hem de alıcı için önemlidir. Algı, kişilerin çevreleriyle ilgili bilgiyi duyma, organize etme, anlama ve değerleme süreci olarak tanımlamak mümkündür. Algı, hem gönderici hem de alıcı için söz konusu olup kişilerin kendilerine ulaşan mesajları algılama ve değerleme şekillerini ifade eder. Duyu organları yoluyla uyarının alınması, alıcı tarafından değerlenmesi, önceki uygulamalarla karşılaştırılması, alıcının kendisine göre uygun diye nitelendirdiği davranışı göstermesine neden olacaktır. Mesajın istenen şekilde algılanamaması haberleşmenin başarısını etkileyecektir. Alıcının algılama yeteneği, değer yargıları, amaçları, ihtiyaçları, eğitim, kültür düzeyleri, duyguları, tecrübeleri, fiziksel ve biyolojik özellikleri gibi etkenler doğrudan etkiler. Gürültü Mesaj KAYNAK Mesaj KANAL ALICI GERİ BESLEME Şekil 6–1: Genel İletişim Modeli 3.2.7. Geri Besleme Temel haberleşme sürecinin en son ve önemli unsurlarından biride geribildirimdir. Bu alıcının göndericiye cevabı olarak nitelenebilir. Feed beek olarak da ifade edilen geri besleme mesajın alınmış ve anlaşılmış olup olmadığını, kaynağın görebilmesine imkân veren, alıcı tarafından verilen bir cevap, bir karşılıktır. Yani geriye bilgi akışıdır ve göndericinin bir değerlendirme aracıdır. Geribildirimi olmayan haberleşme tek yönlü bir haberleşmedir, geribildirim sayesinde haberleşme çift yönlü olmuş olur. Burada önemli olan nokta göndericiye mesajın doğru olarak algılanıp algılanmadığı mesajının verilmesidir. 3.3. Örgütsel İletişim Araçları Örgütsel yapı içerisinde ilişkilerin düzenli ve bilinçli olması kadar, bu ilişkilerin nasıl ve hangi araçlarla gerçekleştirileceği de önemlidir. Örgütlerde kullanılacak iletişim araçlarının seçiminde, araçların bilgi aktarımını kolaylaştırıcı, mesajın şeklini ve özünü değiştirmeksizin iletici, anlaşılır ve hızlı olmasına dikkat edilmelidir. İşletmelerde bilgi ve haber akışını sağlamak üzere; yazılı, sözlü, görsel, sözsüz ve elektronik posta gibi beş çeşit iletişim araçları kullanılmaktadır. 1. Yazılı İletişim Araçları: Mesajın kalıcı olması isteniyorsa, birkaç basamaktan geçerek iletilecek bilginin geçerlilik ve doğruluğunu kaybetmeden iletilmesini sağlamak üzere, mektup, hatırlatma kartları yani memolar gibi yazılı iletişim araçları kullanılmaktadır. Yazılı iletişim araçları; mektup, hatırlatma kartları, yazılı raporlar, işletme gazetesi, broşür ve el kitapları ile afiş, ilan tahtası, bültenlerdir. 2. Sözlü İletişim Araçları: Sözlü iletişim araçları, herhangi bir konuda çalışanları aydınlatmak ve bilgi akışını sağlamak amacıyla sözlü bilgi akışını sağlayan iletişim aracıdır. Sözlü iletişim araçları şunlardır; konferans ve seminerler, görüşme ve toplantılar, telefon görüşmeleri olarak sıralanabilir. 3. Görsel İletişim Araçları: Haberleşme ve eğitim alanlarında kullanılan ses, resim prodüksiyonları ve bilgisayarla iletişim görsel haberleşme araçlarını içerir. Bu araçlar, tekniklerin yani radyo, teyp, pikap gibi görsel yani tv, bilgisayar, maket gibi kullanılmasıyla gerçekleştirilen iletişimdir. 4. Sözsüz İletişim: “Faaliyetlerin sözcüklerden daha sesli konuştuğu" hakkında genel bir kanaat vardır. İnsanların yaptıkları hareketler ve ses tonları başkaları tarafından yorumlanır. Sözsüz iletişim; vücut hareketlerini, ses tonu, fısıldama, mimikler ve mesajı gönderen ile alan arasındaki uzaklığı kapsamaktadır. Bu iletişim şeklinde insanların ne söylediği değil ne yaptığı ön plana çıkar. Sözsüz 129 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan iletişimi de kendi içinde; yüz ve beden, bedensel temas, mekân kullanımı ve rozet ve takı gibi araçlar olarak dört gruba ayırabiliriz. 5. Elektronik Posta: Günümüzde Elektronik Postanın oluşturduğu fırsatlar ve ileri düzeydeki katma değeri, organizasyonlar için telefon, faks ve diğer iletişim araçları yanında, Elektronik Postanın” kaçınılmaz bir iletişim aracı olduğu görülmektedir. Tüm internet aktivitelerinin %85-90’ının Elektronik Posta tabanlı olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Kuruluş içerisinde yaygınlaşan Elektronik Posta kullanımı, dokümantasyon konusunda işletmelere önemli oranlarda tasarruf sağlamaktadır. Kurumlar günümüzde çalışanları ile iletişimi yani işletme içi bültenlerini ve gazetelerini genelde Elektronik Posta yoluyla ve yine dış çevre yani müşteriler, ortaklar, rakipler, sendikalar, tedarikçiler, devlet kuruluşları gibi çevrelerle olan iletişiminde Elektronik Postanın önemli bir yeri bulunmaktadır. 3.4. İletişimi Engelleyen Faktörler Haberleşmede amaç; faaliyetin etkin ve sonuç almaya dönük gerçekleşmesidir. Haberleşme sürecinde etkin iletişimi engelleyen pek çok faktör bulunmaktadır. . Haberleşme engelleri adı verilen faktörler, haberleşme sürecinin çeşitli unsurlarını etkilemekte, dolayısıyla haberleşme eksikliği ortaya çıkmaktadır. İletişimde engeller olduğu zaman, anlaşmazlıklar olur; kişisel ve örgütsel çatışma ortaya çıkar. Çatışmaları gidermenin en etkin yolu, insanların birbirleriyle yaşadıkları iletişim kopukluklarını ortadan kaldırarak, anlaşma ve uzlaşma zemini oluşturmak gerekir. Haberleşmede ortaya çıkan engeller, etkin iletişim yönetimi sayesinde ortadan kaldırılabilir.. Haberleşme sürecinin etkin bir şekilde işlemesine engel olan birçok faktör vardır. Bunların bir kısmı fiziksel ve teknolojik nitelikte, bir kısmı ise sosyal-psikolojik özelliktedir. Fiziksel ve teknolojik nitelikli olanlar mesajın mekanik olarak iletişimine engel olurlar, yani, mesaj ya hiç iletilemez yahut mekanik bir gürültü olur tam aktarma olamaz, haberleşme kesilebilir, mesaj tam iletilemez veya teknolojik yetersizlik sebebiyle mesaj istenen zamanda yerine ulaşamaz. Bu tür eksiklerin giderilmesi tamiri nispeten mümkündür, teknik bir müdahale ile problem çözülebilir. Zamanlama, aşırı bilgi yükleme ve gürültü temel üç fiziksel ve teknolojik engeller içinde sayılmaktadır. Gürültü, iletişimin doğruluğunu veya güvenirliliğini azaltan herhangi bir unsurdur. Gürültü sürecin herhangi bir noktasında oluşabilir. Gürültü sözlü haberleşmeyi engelleyen önemli bir engeldir. İletişimi engelleyen faktörlerden iki kısımda yer alan faktörler haberleşmede önemli bir engel teşkil edebilmektedir. Bunları birlikte şöyle sıralayabiliriz: 1. Kişisel Engeller: Haberleşmede zorunlu olarak var olan gönderici ve alıcının farklı eğitim ve kültürleri, değer yargıları, kültür düzeyleri, bulundukları ortam, alışkanlık ve zevkleri ve tutkuları kişisel engel olarak belirir. Dolayısıyla gönderici ve alıcılar bu durumları göz önünde bulundurarak mesaj alış verişini gerçekleştirmelidirler. Alıcının mesaj yanlış anlama ve yanlış yorumlaması, belirli ön kabuller nedeniyle mesajı yanlış değerlendirme, konuşmacıya karşı ilgi eksikliği ve göndericiye karşı gösterilen güvensizlik gibi etkin iletişim engelleri kişiseldir. İletişimin önemli kişisel engellerinden biri de, mesajın anlamını kasten çarpıtmaktır. İletişimde bulunmanın amacı, verilen mesajla insanları belli bir davranışta, bir faaliyette bulunmaya yöneltmektir. 2. Dil Faktörü: Dil haberleşme araçları içinde en önemli olanıdır. Bazen, bir dilin içerdiği kelimelerin bazılarının birden fazla anlama gelmeleri, gönderici ve alıcıların farklı algılamasına sebep olabilmektedir. Bunun için de farklı ve birden çok anlam ifade eden kelimelere dikkate edilmeli, kullanıldığında ise kastedilen anlamı ayrıca belirtilmelidir. 3. Fiziksek ve Teknolojik Engeller: Görüşmek istenilen kişi ile yüz yüze görüşmenin mümkün olmadığı zaman fiziksel uzaklık iletişimin önünde engel oluşturur. Görüşmek istenilen insan ile telefonla görüşüldüğü zaman, sözlü iletişime katkı sağlayan beden dili uzaklık nedeniyle görülemez. Yüz kişilik bir gruba konferans verilirken, ön sıralarda kurulan dolaysız ilişki arka sıradakilerle kurulamaz. Aslında burada yaşanılan uzaklığın ortaya çıkardığı güçlüklerin farkında olmak ve böylece iletişim sürecinin kontrolünü sağlamak iletişimin etkinliğini artırır. 4. Dinleme Yetersizliğinden Doğan Zorluklar: Dinlememe iletişimi ortadan kaldıran bir engeldir. Bazı kişiler karşıdakinin ne söylemek istediği ile ilgilenmez aksine kendi kafasındaki fikri ve düşünceleri karşısındakine aktarmaya çalışırlar. İletişimin sağlıklı yürütülebilmesi için öncelikle taraflar karşılıklı birbirlerini dinlemesini öğrenmelidirler. Dinleme yetersizliği algılamayı da önemli oranda etkilemektedir. Algılamadaki secicilik olarak adlandırılan bu faktör bazı mesajların veya mesajın bilerek veya bilmeyerek algılanmaması veya yanlış algılanması ile ilgilidir. 5. İfade Netliğinin Olmamasından Kaynaklanan Zorluklar: Gönderici yani kaynak ifadeleriyle ne 130 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan söylemek istediğini önceden düşünerek açıklığa kavuşturmalıdır. İfadeler karşı tarafın anlayacağı şekilde açık ve net olmalıdır. Semantik faktörler olarak da ifade edilen ifadenin açık olmayışından doğan engeller; mesajı formüle etmek için kullanılan sembollerle ilgilidir. Göndericinin mesajı oluştururken kodladığı semboller alıcı için anlam taşımıyorsa etkin iletişim gerçekleşmez. 6. Geri Beslemeden Doğan Zorluklar: Geri besleme, kişinin davranışlarının bir hedefe yönelmesini ve böylece hedeflerine kolaylıkla ulaşmasını sağlar. Geri besleme mesaj gönderen kişiye alıcı tarafından gönderilen verilen bilgi akışı olduğuna göre yanlış bilgi verme ve yanlış davranışlar sergilememelidir. 7. Zaman Baskısı ve Aşırı Bilgi Yükü: Yeterli zamanın olmayışı, göndericinin mesajı kısa tutmasına sebep olduğundan haberleşme zafiyetine sebep olabilir. Zaman baskısı önemli bir iletişim engelidir. Hızlı konuşulduğu zaman, zaman kısıtlamasıyla karşı karşıya bulunulduğu mesajını verilmiş olunur. Zamanını ne kadar önemli olduğunu konuşacağı çok sözü ve aktaracağı çok bilgisi olup da buna zaman bulamayan insanlar çok iyi bilir. 3.5. Organizasyonlarda İletişimin İşleyiş Şekilleri Kurumun hiyerarşik düzeninde, üst basamaklarla alt basamaklar arasında emir ve bilgi akışını sağlayan haberleşme kanalları formel yani biçimsel olabileceği gibi informel yani biçimsel olmayan da olabilir. 2.5.1. Formel İletişim Ve İletişim Kanalları Bir işletmedeki formel yani biçimsel haberleşme kanalları; dikey, yatay, çapraz ve dışa dönük olmak üzere dört başlıkta incelenebilir. 3.5.1.1. Dikey İletişim Kurumun hiyerarşik düzeninde üst basamaklarla alt basamaklar arasında emir ve bilgi akışını sağlayan haberleşme kanalıdır. Dikey haberleşme kanalı Yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru iki yönlü çalışır. 1. Aşağıya Doğru İletişim: Aşağıya doğru iletişim, işletmelerde yaygın olarak kullanılan iletişim kanalıdır. Burada, işletmenin hedefleri, stratejileri ile ilgili bilgiler, yöntemler, haberler üst kademelerden alt kademelere yansıtılır. Diğer bir ifade ile organizasyonun herhangi bir noktasında üretilen veya elde edilen bilgi; organizasyonun hiyerarşik yapısı içinde, diğer kişileri aydınlatmak veya etkilemek amacıyla aşağıya doğru iletilir. Bu iletişim, haberleşme yolu organizasyonun çeşitli kademelerinde karar verici konumundaki kişilerin, kararlarını diğer personele aktarmaları sağlanır. Aşağıya doğru iletişimde birden fazla yazılı ve sözlü iletişim aracından faydalanılır. Yazılı iletişim araçlarına örnek olarak; işletme içi yayınlar, el kitapçıkları, duyurular verilebilir. Sözlü iletişim araçları ise, yüz yüze görüşme, telefonla görüşme, konferans ve seminerler, görsel-işitsel iletişim araçları olarak sıralanabilir. 2. Yukarıya Doğru İletişim: Yukarıya doğru iletişim; personelin düşüncelerini, beklentilerini, tutumlarını, önerilerini, sorunlarını, tepkilerini üst kademelere iletilmesini sağlayan bir haberleşme süreci olarak ifade edilir. Bu tür haberleşmede; çalışanların organizasyonun üst yönetimine, onları bilgilendirmek ve etkilemek amacı ile bilgi aktarmaları söz konusu olmaktadır. Burada temel bilgi kaynağını astlar ve gözetimciler oluşturmaktadır. Yukarıya doğru iletişim araçlarını da yazılı ve sözlü iletişim araçları olmak üzere iki ana grupta incelemek mümkündür. Yazılı iletişim araçları, tutum ve moral anketler, yazılı raporlar, sendika yayınları olarak sıralanırken, sözlü iletişim araçları ise, kulaktan kulağa iletişim, işletme içi şikâyet mekanizmaları, öneri sistemleri ve personel danışmanlığı olarak sıralanabilir. 3.5.1.2. Yatay İletişim Yatay haberleşme, kuruluş içi hiyerarşik yapıda aynı düzeyde bulunan kişilerin birbirleriyle iletişim şeklidir. Kurumda aynı düzeydeki birim yöneticiler ve personel, ortaklaşa bağlı bulundukları üst kademeye başvurmadan iletişim kurmak için yatay kanallardan faydalanırlar. Yatay iletişim kanalları, benzer konumlardaki yöneticilerin işbirliği yapmak için aralarındaki ilişkiyi direk olarak geliştirmelerine önemli ölçüde katkıda bulunur. Haberleşmenin en önemli işlevi çeşitli örgütsel birimler içinde ve arasında bir koordinasyon sağlamaktır. Aynı düzeydeki bireyler arasındaki haberleşme zamandan tasarruf sağlaması açısından da önemlidir. Ancak yatay haberleşmenin sık kullanılması otorite birliğine ters düşmesi, bölümler arsında çatışma olması halinde koordinasyonun sağlanamayacağı, belli bir rekabet olması halinde olumsuz tesirleri olmasına yol açabilir. 3.5.1.3. Çapraz İletişim Diyagonal haberleşme olarak da ifade edilen çapraz haberleşme, bir bölümdeki çalışanlarla, diğer 131 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan bölümlerde görev alan diğer çalışanlar arasında gerçekleşen bir iletişim şeklidir. Çapraz iletişim, farklı bölümlerde yer alan kişiler arasındaki ilişkileri içerir. Yani kurumun farklı düzey ve konumdaki birimlerinin, basamaksal kanalları kullanmadan gerçekleştirdikleri iletişim şeklidir. Bu iletişim yardımıyla kuruluşlarda, farklı birimlerin birbirlerinin sorumluluklarını daha iyi anlamaları ve yardımlaşmaları kolaylaşır. Çapraz haberleşme yoluyla kuruluş çalışanları kendilerini çok yönlü geliştirme ve yaptıkları işleri farklı boyutları ile değerlendirebilirler. Çapraz kanal ve iletişi otorite birliğini bozucu ve örgüt yapısını sarsıcı bir kanal olarak görülmesine rağmen kaza ve yangın gibi bazı hallerde iletilen bilginin niteliğine göre bu kanala başvurulabilir. 3.5.1.4. Dışa Dönük İletişim Kurumlar toplumun bir parçası olmasından dolayı ondan ayrı düşünülemez. Sürekli gelişen bir çevre içinde yer alan kurum, varlığını amaçlara dönük bir şekilde yürütebilmesi için yeni gelişen şartlara uymak ve toplumsal ilişkiler kurmak durumundadır. Bundan dolayı, sadece içyapıyı oluşturan haberleşme sistemi kurmak ve yürütmek yeterli değil, gelişime uygun olarak kurum dışı ilişkilerin de belirli bir düzen içinde geliştirilmesi gerekir. Dışa dönük kanallar aracılığı ile toplumun çeşitli kesimleri ile bilgi alışverişi gerçekleşir ve ilişkiler kurulur. Böylece kurum-toplum bütünleşmesi sağlanarak iyi ilişkilerin devam ettirilmesine imkân sağlanır. Amaç, kurum içinde ve dışında yer alan herkese kurumun varlığını sürekli, dürüst, içten ve yaygın olarak iletişim kanallarıyla ve müşteri ilişkileriyle tanıtmak ve bunu sürekli hale getirmektir. 3.5.2. İnformal İletişim Ve İletişim Kanalları Formel haberleşme kanallarının ve şeklinin dışında kalan informel haberleşme kanalları ise tarif edilmemiş kendiliğinden oluşan, iletişim yollarıdır. Organizasyonlarda formel iletişimin yanı sıra, informal, yani doğal iletişim de söz konusudur. Organizasyonlarda formel yapının eksik kalması nedeniyle, çalışanların haberleşme ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamada doğal grupların oluştuğu bilinen bir gerçektir. İnformel iletişim genellikle dedikodu ve söylenti şeklinde gerçekleşir ve organizasyon içinde informel ilişkiler kendiliğinden bir iletişimin doğmasına yol açar. Organizasyonlarda her bir birimi bir grup olarak kabul edersek, bu grubu oluşturan kişiler arasındaki iletişime değişik modeller gösterilebilir. Bazen gruplardaki iletişim belirli bir kişi etrafında yoğunlaşırken, bazen mesaj bütün grup üyeleri arasında serbestçe aktarılabilmektedir. Gruplararası informel iletişim modelleri şekil 6–2: ’ de gösterilmektedir. Şekil 6–2: Gruplar arası iletişim modelleri 1. Merkezi Model: Bu model otorite ve karar alma inisiyatifinin örgütün en üst yöneticisinde toplanmasını temel alan, geleneksel yani klasik örgüt yapı ve felsefesinde sıkça görülen bir modeldir. Grubun bütün üyelerinin merkezi konumdaki yetkili ile bilgi alışverişinde bulunmalarına karşın, kendi aralarında bir iletişim yaşanmamaktadır. Modelin merkezileşme derecesi yüksek, grup tatmini az, kişisel tatmin yüksek ve iletişim hız ve doğruluk derecesi çok yüksektir. 2. Y Modeli: Y modeli merkezi modelden sonra merkezileşme derecesi en yüksek grup iletişim modelini oluşturur. Daha az sayıdaki iletişim kanalına sahip olan bu modelde, önderlik tatmini, merkezileşme derecesi ve hız çok yüksek, kişisel tatmin ve doğruluk derecesi yüksek, grup tatmini ile haberleşme kanal sayısı ise düşüktür. 3. Zincir Model: Zincir modelinde iletişim, üyelerin birbirine yakınlık derecesine göre işlendiğinden, grubun bazı üyeleri izole durumda kalabilir. Böylelikle iletişim işlevsel niteliğini yitirerek, bireyler arası ilişkilerin zayıfladığı ve grup verimliliğinin tehlikeye düştüğü bir model oluşur. Bu modelde; merkezileşeme derecesi, haberleşme kanalı sayısı, önderlik tatmini, grup tatmini, kişisel tatmin, hız ve doğruluk derecesi yüksek değildir. 4. Daire Modeli: İletişimin oluştuğu grupta belirgin bir lider yoktur ve kişiler herhangi biri iletişimi başlatabilir. Grup üyelerinin birbirleriyle iletişim imkânlarının bir hayli fazla olduğu daire modelinde, bir 132 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan tek kişinin iletişim kurması çok zordur. Merkezleşme derecesinin az, haberleşme kanalının ve grup tatmininin orta, önderlik tatmini, hız ve doğruluk derecesinin düşük olduğu bir modeldir. 5. Serbest Model: Tüm haberleşeme kanallarının her zaman ve herkese açık olduğu, herkesin herkese hiçbir kısıtlama olmadan iletişimde bulunduğu bu model demokratik bir modeldir. Merkezileşme ve önderlik tatmin çok az, haberleşme kanalı sayısı ve kişisel ve grup tatmini çok yüksektir. Ancak, hız ve doğruluk derecesi bu modelde düşüktür. 4. YÖNETİCİLİK VE LİDERLİK Yöneticilik ve liderlik ortak olan bazı özelliklerinden dolayı çoğu kez aynı anlamda ele alınır. Ancak sahip oldukları farklı özellikler nedeniyle aynı anlamda kullanılmamaları gerekir. 4.1. Yöneticilik ve Liderlik Liderlik kavramı, başta yönetim bilimi olmak üzere siyaset bilimi, sosyoloji, psikoloji ve eğitim bilimleri gibi birçok bilimin ilgi alanındadır. Liderlik insanların hareket ve davranışlarını etkileme sanatıdır. Liderlik; belirli amaçları gerçekleştirmek üzere; başkalarını etkileme sürecidir. Lider, başkalarını amaçlar etrafında toplamak üzere etkileyen ve başkalarından üstün özelliklere sahip olan kişidir. Liderlik, kendi istek ve iradesini diğer insanlara, onların güven, saygı, itaat ve bağlılıklarını kazanarak kabul ettirme yeteneğini ifade eder. Lider işletme içinde ortaya çıkabilir, işletme dışından yani toplumsal veya siyasi lider olabilir. Lider kişilik, kendisi şartların gereğini yapmaya talip olur veya başkaları tarafından uygun görülür. Kişinin liderlik özelliklerinin şartların gerektirdiği özellikler yani etkileme gücü veya karizması olması gerekir. Yöneticilik ve liderlik ortak olan bazı özelliklerinden dolayı çoğu kez aynı anlamda ele alınır. Ancak sahip oldukları farklı özellikler sebebiyle aynı anlamda kullanılmamaları gerekir. Yönetici, her zaman dilimi içerisinde ve değişken çevre şartları altında belirli bir takım amaçları gerçekleştirmek üzere maddi ve beşeri üretim faktörlerini uyumlu bir şekilde bir araya getiren ve çalıştıran kimsedir. Yönetici, örgüt amaçları doğrultusunda beşeri, fiziki, finansal ve bilgi kaynaklarını planlayan, organize eden, yönelten, koordine eden ve kontrol eden kişidir. Yönetici kendi içerisinde işlevsel ve genel yönetici tipi olarak ikiye ayrılarak incelenir. İşlevsel yönetici, üretim, pazarlama, satış ve finansman gibi yalnızca bir örgütsel faaliyetten sorumlu olan yönetici tipi olarak uzmanlaştığı alanın faaliyetinden sorumlu olur. Genel yönetici ise, büyük bir şirket, bunun bir işletmesi veya onun bir alt bölümü gibi karmaşık bir birimi yöneten yönetici tipi olarak yönettiği birimin tüm faaliyetlerinden sorumludur. Lider kişilik, kendisi şartların gereğini yapmaya talip olur veya başkaları tarafından uygun görülür. Kişinin liderlik özelliklerinin şartların gerektirdiği özellikler olması gerekir. Lidere, bu nitelemenin yapılmasına neden olan unsur temelde karizması veya etkileme gücüdür. Liderin başkalarını amaçlara yönlendirmek için kullandığı araç güç olmaktadır. Güç, başkalarını etkileyebilme yeteneği olarak, kişiyle alakalı, kişiye bağlı ortaya çıkar, yani kişiseldir ve lider bu yeteneğe sahiptir. Liderin yönlendirebilme yeteneği yani güç kaynakları aşağıdaki gibi sıralanabilir; 1. Karizmatik özellikler, 2. Bilgi, uzmanlık, 3. Para, ceza ve ödül, 4. Fiziksel güç İçinde bulunulan duruma ve amaçlara göre sahip olunması gereken güç türü değişir. Bu güç kaynağı veya kaynaklarına sahip olanlar, o ortamda liderliğe yönelebilir. Liderlik süreci ve liderlikten söz edilebilmesi için; şartlar ile amaçlar, lider kişilik ve izleyiciler olarak üç temel unsurun bir araya gelmesi gerekir. Liderlik sürecinin başlaması için buna ihtiyacı ortaya çıkaran bir takım şartlar ve ulaşılmak istenen amaçlar olmalıdır. Lider kişilik, kendisi şartların gereğini yapmaya talip olur veya başkaları tarafından bu pozisyona uygun görülür. Kişinin liderlik özellikleri şartların gerektirdiği özellikler olması gerekir. Lidere, bu nitelemenin yapılmasına neden olan unsur temelde karizması veya etkileme gücüdür. Liderin kişilik özellikleri, amaç ve ortama göre değişiklik göstermekle birlikte, şöyledir: 1. Fiziksel özellikler; görüntü, enerji, dinamiklik. 2. Zekâ ve yetenek; kararlılık, amaca ulaşma, bilgi, akıcı konuşma. 3. İşe yönelik özellikler: başarı güdüsü, mükemmelcilik, sorumluluk duygusu, görev bilinci. 4.Toplumsal özellikler: ikna yeteneği, işbirliği sağlama, popüler ve prestij sahibi olma, toplumsal 133 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan ilişkilerde rahatlık, değişen durumlara uyum. Liderlerin sahip olması gereken bu özelliklerin sayısı arttırılabilir. Liderin sayılan bu özelliklerinin bir kısmı doğuştan gelen, bir kısmı sonradan kazanılabilir. Bir kişinin liderlik özelliklerine sahip olması, liderlik pozisyonuna gelebilmesi için yeterli değil, bunun yanında, izleyicileri mevcut olmalı, yani liderlik edilecek, yönlendirilecek ve bunu benimseyerek yapacak bir izleyici grubu olmalıdır. Yönetici ve liderin ortak özelliği, belirli amaçlara ulaşmak isteyen kuruluş ve organizasyonlarda yer alan kişileri yönlendirme çabasında bulunmasıdır. Hem yönetici, hem de lider başında bulunduğu kişi veya grupları belirli amaçlara ulaşmak üzere yönetme sorumluluğunu üstlenmiştir. Yönetici ve lider kavramlarının temelde birbirinden ayrıldığı nokta, kullandıkları araçlardır. Yöneticinin başkalarını amaçlara yönlendirmek için kullandığı araç ile liderin izleyicilerini yönlendirmek üzere kullandığı araç farklıdır. Yönetici astlarını amaçlara doğru yönlendirmek, yönetmek ve emirler vermek için yetkisini-otoritesini kullanır. Yöneticiler tasarlar, örgütler ve kontrol eder; dikkatlerini kural ve prosedürler üzerinde toplarken, liderler istikamet verir, kabiliyetleri harekete geçirir ve stratejileri uygular, dikkatlerini kurallar üzerinde değil, insanlar üzerinde yoğunlaştırırlar. Yönetici ve lider arasında belirleyici temel farklılıklar: 1. Yönetici var olanı uygular, lider ise orijinal fikirler üretir. 2. Yönetici işleri doğru yapar, lider doğru işi yapar. 3. Yönetici muhafazakârdır, lider yenilikçidir. 4. Yönetici dar görüşlüdür, lider ileri ve geniş görüşlüdür. 5. Yönetici işleri başkalarına zorla yaptırır, lider işleri benimseterek yaptırır. 6. Yönetici, yetki sahibi olurken lider, güç sahibi olmaktadır. İşletmeler insanlarda bastırılmış liderlik potansiyellerinin açığa çıkarılmasına yardımcı olabildikleri ölçüde, kendi geleceklerini teminat altına almış olurlar. Günümüz insanları artık yönetilmek istemiyor, kendilerine yol gösterilmesini istiyor. Günümüzde genel yönetici tiplerinden ziyade; siyasi lider, dini lider, toplumsal lider, işçi lideri kavramları kullanılıyor. Liderler, yönlendiriyor, yol gösteriyor, öncülük ediyor, yönetmiyor. Günümüzde yönetim konusunda gelinen noktada birini yönetmenin yolu artık kişinin kendisini yönetmekten geçtiği noktasına gelmiştir. Bu noktada kişi kendini yönettiği zaman, başkalarını yönetme düşüncesini bırakacak ve liderlik etmeye yani yol göstermeye başlayacaktır. Her yöneticinin astlarını amaçlara yönlendirmek için, yasal hakkına ilave olarak yeteneğinin de olması aranan bir özellik olarak yöneticilik özellikleri ile liderlik özelliklerinin aynı kişide toplandığını gösterir. Günümüz işletmecilik alanındaki gelişime de bağlı olarak artık "Lider" imajı yavaş yavaş "yönetici" imajını zayıflattığı görülmekte ve işletmelerde artık, yönetici değil lider tipi davranışlar tercih edilmektedir. Liderlik yöneticiliğin bir yönünü oluşturan bir durum olarak günümüz organizasyonlarında daha çok lider tipi yönetici aranmaktadır. Çünkü insanlar artık yönetilmek istemiyor, kendilerine yol gösterilmesini istiyor. Otokratik lider, demokratik lider ve serbestiyetçi lider olarak üç ayrı liderlik tarzı vardır: 1. Otokratik lider: Tüm yetki liderde toplandığı ve her türlü karar lider tarafından alındığı ve astların planlama, karar verme gibi konularda yetkisinin kabul edilmediği liderlik tarzıdır. Otokratik lider kararlarına kayıtsız şartsız uyulmasını ister. Bu tip liderlikte başarı için liderin kişiliği ile saygınlık ve bağlılık oluşturacak derecede güçlü ve zeki bir insan olması gerekir. 2. Demokratik lider: Yönetimde insan ilişkilerine ve katılma önem veren, sadece kendi yeteneklerine göre değil, astlarına da danışarak karar veren liderlik tipidir. Demokratik lider, verimliliğin artmasına, yardımlaşmaya yol açan bir ortamın oluşturulmasına, iletişimin olumlu yönde artmasına ve çalışanların işte tatmininin artmasına yardım eder. 3. Serbestiyetçi lider: Kaynak ve malzeme sağlar, fikrini ortaya koyarak çalışanlara bir hedef gösterilir ve kendi yetenekleriyle bunun gerçekleştirilmesi hususunda tamamen serbest bırakılır. Yöneticiler örgütlerde liderlik vasıfları göstererek, çalışanlar için yeni hedef ve ufuklar açarak yönetim başarısı gösterebilir. Her ortam için en uygun bir liderlik tarzından söz edilemez, en iyi ve en uygun liderlik tarzı ortama göre değişir. Bir ortamda astların karara katılımı gerekli iken başka bir ortamda gerekmeyebilir. 4.2. Liderlik Kavramının Gelişimi Liderlik, insanların grup olarak yaşamaya başladığı zamanlarda ortaya çıkmış ve gruplar halinde 134 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan yaşayan insanların güç mücadelesi veya liderlik yarışı sürekli varlığını hissettirmiştir. Günümüzde bu mücadele sürmekte ve gelecekte de sürecektir. Toplumsal hayatta önemli bir gerçek olarak liderlikle ilgili çok sayıda çalışma yapılmış teoriler ortaya atılmış, bunlar günümüze gelinceye kadar desteklenmiş, eleştirilmiş, karşı görüşler ortaya atılmış ve hepsinin ortak noktası liderlik kavram ve uygulamasını geliştirmektir. Liderlik teorileri değişik gruplar içinde incelenebilir. Liderlik özellikleri ile ilgili görüşler; liderlik davranışını konu alan görüşler; liderliği çevresel ve durumsal faktörlere bağlayan görüşler gibi. Bu görüşler çerçevesinde pek çok liderlik teorisi ortaya atılmış, bunlardan önemli görülen yaklaşımlar ele alınacaktır: 1. Lider Özellikleri Yaklaşımı: Liderin sahip olduğu özellikler liderlik sürecindeki en etkili unsur olarak görülür. Belirli bir grup içinde, bir kişinin etkili olması ve diğerleri tarafından benimsenmesi için bir takım özelliklere sahip olması gerekir. Bu özellikler, farklı dönemlerde farklı olarak ele alınmıştır. 1930 ve 40'lı yıllarda liderlikte etkinlik sağlanabilmesi için fiziksel görünüm, ileriyi görebilme, üstün enerji, karşı konulamaz etkileme gücü gibi özellikler üzerinde durulmuştur. Daha sonraki dönemlerde motivasyon, özgüven, inisiyatif kullanabilme, akılcılık, kararlılık, mücadele adamı, risk alma ve yenilikleri uygulayabilme gibi yetenekler üzerinde durulmuştur. Liderlik ile ilgili çok çeşitli özellikler sıralanabilir burada önemli olan, lider çevresindeki diğer kişilere göre farklı ve ortama göre gerekli olan özellikleri taşımalıdır. 2. Liderlik Davranışı ile İlgili Yaklaşım: Bu yaklaşımı konu alan çalışmalarda, liderin izleyici veya astları ile ve amaca yönelik faaliyetler ile ilişkileri ele alınır. Bu yaklaşımın ana düşüncesi, lideri etkili ve başarılı yapan unsurun liderlik davranışları olduğudur. Davranışsal yaklaşım çerçevesinde; liderin izleyicileri ile iletişim şekli; yetki devri yaklaşımı; amaçların ve kararların ne şekilde ortaya konduğu gibi davranışlar incelenir. Bu yaklaşımda, liderin kendisine olduğu kadar izleyicilerine de ağırlık vermektedir. Liderlik davranışları ile ilgili çeşitli sınıflandırmalar bulunmakta ve bunların ortak noktası, insan unsuruna yaklaşımı araştırmasıdır. Liderlerin bulundukları ortamda izleyicilerine veya astlarına karşı olan tutumu, liderlik tarzları ile açıklanır. Liderlik tarzı veya yönetim şekli, yöneticinin güdüleme, yetki ve güç kullanımına ilişkin görüşlerinden kaynaklanır. Liderlik tarzı, yöneticinin işletme içindeki insanlar ve işler arasındaki tercihinden de kaynaklanır. Bir başka ifadeyle liderlik tarzı: yöneticinin astlarını motive etmek için yetki ve gücü kullanış şekli; karar-alma sürecindeki tutumu ve işletme içindeki tercihlerinin bir karışımıdır. İnsanları veya işletmede çalışanları, amaçlara doğru motive etmek için değişik araçlar kullanılır. Motivasyon araçları olumlu veya olumsuz, yani ödüllendirici veya cezalandırıcı olabilir. Yönetici bunların yalnızca birini veya ikisini bir arada kullanabilir. Olumlu güdüleme araçları onurlandırma ve takdir, para ödülü, yetki ve sorumlulukların arttırılması gibi uygulamalar olurken; olumsuz güdüleme araçları ise çeşitli cezalar iş kaybetme riski, yetki ve sorumlulukların azaltılması vb. uygulamalardır. Liderliği davranışsal açıdan açıklayan diğer bir unsur karar alma sürecidir. Karar alma sürecinin işleyiş şekli liderlik tarzının özünü oluşturur. Yukarıda liderlikle ilgili değişik yaklaşımlar ele alınarak, liderlerin değişik tutum ve davranışları açıklandı. Bunların her birinin başarılı sonuçlar vermesi liderin veya yöneticinin yeterliliğine bağlıdır. Önemli olan yöneticinin hangi şartlarda nasıl davranması gerektiğini bilmesidir. Yaklaşımı ne olursa olsun her liderin veya yöneticinin yapmadıkları, yaptıkları kadar önemlidir. 5. MOTİVASYON Motivasyon işletmelerde yöneticilik ve liderliğin bir konusu olması açısından da yöneticilerin üzerinde önemle durması gereken bir konu olmuştur. 5.1. Motivasyon Ve İlgili Kavramlar İnsanların davranışlarını açıklayan psikolojik süreçlerden biri olan motivasyon çeşitli alan araştırmacıları tarafından farklı şekillerde ele alınmış ve farklı tarifler yapılmıştır. Motivasyon kavramı İngilizce ve Fransızca “motive” kelimesinden türemiş Türkçe karşılığı “güdü”, “saik” veya “harekete geçirici” olarak kabul edilirken “Motivasyon” kavramının Türkçe karşılığı ise, “güdüleme”dir. Motivasyon kişinin davranışına enerji ve yön verir ve bu özelliği ile kişinin davranışlarının ardında yer alır. Güdü, diğer psikolojik süreçler gibi gözle görülmeyen bir olgu olarak; davranışı amaca doğru harekete geçiren, yönelten güçtür. Güdülenme ise, kişinin ihtiyacını tatmin için, güdüler aracılığıyla davranışta bulunmasıdır. Burada; ihtiyaçlar, amaca yönelik davranışlar ve amaçlar şeklinde sıralanan üç aşama bulunmaktadır. 135 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan Motivasyonun farklı açılardan tanımları: • Motivasyon: İşletme personelinin işletme amaçları doğrultusunda istekli olarak çalışmalarının sağlanması demektir. • Motivasyon: Bir insanı, bir hedefle bağlantılı olarak, belirli şekillerde davranmaya-düşünmeye sevk eden durum veya süreçtir. • Motivasyon: Kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere davranmaları ve bu amaç için sahip oldukları bilgi, yetenek ve enerjiyi tam olarak işe koymaları şeklinde ifade edilebilir. • Motivasyon: Motive etmek, isteklendirmek ve hareketlendirme olarak, bir insanı, bir hedefle bağlantılı olarak, belirli şekillerde davranmaya-düşünmeye sevk eden durum veya süreçtir. • Motivasyon: Bir davranışın ve düşüncenin gereğine, bütünü ile kendini inandırmak ve para, maddî kazanç ve statü ötesindeki sebepler uğruna çalışma tutkusudur. Yöneticinin yönetim faaliyetinde görevi, çalışanları işe isteyerek çalışmalarını sağlayacak şekilde güdülemesi yani teşvik etmesi, isteklendirmesi, sevdirmesidir. Yönetici açısından işgörenin motivasyonu, işletme personelinin işletme amaçları doğrultusunda istekli olarak çalışmalarının sağlanmasını ifade eder. “Motive” yani “Güdü” kavramının; harekete geçirici, hareketi devam ettirici ve hareketi olumlu tarafa yöneltici olara üç temel özelliği bulunmaktadır. Kişinin davranışını anlamak ve yorumlamak için, bir davranışın hangi güdüyle yapıldığını bilmek gerekir. Kişinin fizyolojik veya psikolojik dengesinin bozulması sonucu hissettiği eksiklik çözümlenmesi gereken bir sorunu ortaya çıkarır ve bu da ihtiyaçları ortaya çıkarır. İhtiyaçlar da amaçları belirler ve amaca yönelik davranışı oluşturur. Tatmin edilmemiş ihtiyaçların varlığı kişide gerilim oluşturur, motivasyon, bu gerilimleri azaltmak amacını güder. Motivasyonun anlaşılabilmesi için güdü yani motive türlerinin ve özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Motivasyonun ilgili bulunduğu ihtiyaç tipleri olarak da ifade edilen motive türleri: 1. Fizyolojik motive, öğrenilmemiş ve biyolojik temelli motiveler; açlık, susuzluk üşüme gibi hayatı devam ettirmek için gerekli güdülerdir. Fizyolojik denge bozulduğunda, yeniden dengenin sağlanması için kişi harekete geçer. 2. Sosyo-psikolojik motiveler; insanlara has ve öğrenilmiş güdüler olarak öğrenme kavram ve teorileri ile yakından ilgili güdülerdir. Güçlü olma, başarı, birlikte olma, sevgi, güvenlik ve statü gibi güdüler en önemli ikincil güdülerdir. 5.2. Motivasyon Teorileri Motivasyona iç ve dış faktörler neden olduklarından, bu konudaki teoriler de hangi faktörleri incelediklerine bağlı olarak farklılaşır. Bu faktörleri ele alış şekillerine göre, ihtiyaçlar teorisi, çevre teorisi ve etkileşim teorileri olarak üç ayrı şeklinde gruplandırılırlar: 1. İhtiyaçlar Teorisi: İçe ait motivasyon olarak da görülen ihtiyaçlar teorisi, kişinin iç dünyasında var olan ihtiyaçları, istek ve arzuları onun iç motivasyonunu oluşturur. İhtiyaçlar teorisine göre, kişinin nasıl motive edildiğini anlamak için ihtiyaçları bilmek gerekir. İhtiyaçlar teorinin en önemli ismi A. Maslow' un "İhtiyaçlar Hiyerarşisi" ne göre, ihtiyaçlar beş aşamada incelenir: 1. Fizyolojik İhtiyaçları: Yeme, içme, üşüme, gibi. 2. Güvenlik İhtiyaçları: Tehlikelere karşı korunma gibi. 3. Sevgi, Ait Olma İhtiyaçları: Sevgi, arkadaşlık, benimsenme, aidiyet gibi. 4. Saygınlık İhtiyaçları: İzzet, şeref, onur, ün, bağımsızlık, saygı gibi. 5. Kendini Gerçekleştirme İhtiyaçları: Kendine güven, kendini aşma, inanç, beceri. İhtiyaçlar teorisine göre, belirli bir kademedeki ihtiyaçlar tatmin edilmeden bir üst düzey ihtiyaçlar ortaya çıkmaz. Tüketici olarak kişi, alt düzey ihtiyaçlarını tatmin edecek ürünleri daha iyi bilir. Üst düzeydekiler daha çok sosyo-psikolojik içeriklidir ve ürün farklılaştırılması ile tatmin edilirler. 2. Çevre Teorisi: Bu teorinin temelini, çevrenin güdülenmede en önemli faktör olduğu oluşturur. Belirli bir davranışın çevre tarafından nasıl ödüllendirildiğini ve güdülenmenin buna bağlı olarak ortaya nasıl çıktığını inceler. Tüketiciye ödül getiren ihtiyacı tatmin eden ürün ve markaların tekrar satın alınma ihtimalleri yüksek olacaktır. 3. Etkileşim Teori: Toplumsallaşma sürecinde öğrenilen ve kişilikle bağlı olan ihtiyaçların kişinin güdülenmesini sağladığını ileri sürer. Bu ihtiyaçlar, başarı, birlikte olma ve güçlü olmadır. 136 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 5.3. Motivasyon Araçları İnsanın iç âleminde bulunan ve ihtiyaçlarını belirleyen harekete geçirici güçler olan motivasyonun yanı sıra, bir de özendirme yani teşvik araçları vardır. Motivasyon araçları kişinin yönetim çevresi ile ilgilidir. Kişinin dış çevresinden gelen bu araçlar, onun içinde çalıştığı örgütün amaçlarını kabul etmesine neden olacaktır. Kişi, yönetimin kendisine sunduğu araçlar sayesinde arzu ve ihtiyaçlarını tatmin edecek ve iş görme arzusu artacaktır. Güdüler dışarıdan kolaylıkla gözlenip ölçülemez iken özendirme araçlarının davranışlara etkisi gözlenebilir ve alınan sonuçlar değerlendirilebilir. Yöneticilerin, astlarını motive etme işi, bu kimselere tatmin sağlayan davranışları geliştirmekle sağlanır. Bu davranışlar hem kişisel tatminler sağlarken hem de işletme amaçlarının gerçekleşmesine katkıda bulunacaktır. İnsan davranışları çok karışık ve anlaşılması zor olmasından, motivasyon konusunda genel prensipler geliştirmek zordur. Bir organizasyonda ihtiyaçlar dizisi ve özendirme/teşvik araçlarının tatmin sağlama dereceleri diğer bir organizasyonunun aynısı olamaz. Ancak yöneticinin insanların iş ile ilgili davranışlarını motive etmek için özendirme araçlarını çok iyi bilmesi ve kullanması gerekir. Özendirme araçlarının tespiti uzun çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılan etkenlerin önemi kişiye ve duruma göre farklılık gösterebilir. Motivasyon planları tespit edilebilen bu teşvik edici araçlara dayanılarak yapıldığında daha başarılı olur. Kişileri motive eden maddi ve manevi motivasyon araçları aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. Ücret, prim ve ödüller, 2. Sosyal kolaylıklar, adaletli ve sürekli bir disiplin sistemi, 3. Takdir, övgü ve yapıcı eleştiri ve moral vermek 4. Terfi ve kariyer geliştirme imkânları, 5. Sosyal statü ve prestij yani saygınlık-itibar sağlamak, 6. Çalışma şartlarını iyileştirmek ve kararlara katılmak, 7. İş güvencesi ve iş güvenliği sağlamak, 8. Yetki, inisiyatif ve sorumluluk vermek, 9. Eğitmek ve yetiştirmek, İşletme yöneticiler çalışanların iş ile ilgili davranışlarını motive etmek için özendirme araçlarını iyi bilmeli ve bu motive etme planlarını özendirme araçlarına dayandırarak uyguladığında başarıyı yakalayacağını unutmamalıdır. 6. DEĞİŞİM YÖNETİMİ VE ÖRGÜT GELİŞTİRME 6.1. Organizasyonlarda Değişim Günümüzde, dünyada en fazla tartışılan ve konuşulan konuların başında, değişim kavramı yer almaktadır. İlmi, teknolojik, sosyal ve ekonomik araştırmalar sonucu ortaya konan bulguları ekonomik, siyasi ve sosyal düzeylerin bir veya birkaçında uygulayarak toplumsal faydaya dönüştürme çalışmaları olan inovasyonun önemi sürekli artmaktadır. İnovasyon, ilmi ve teknolojik araştırmalar sonucu ortaya konan bulguları, pazarlanabilir yeni ürün, yeni sistem, yeni üretim yöntemleri ve yeni toplumsal hizmetlere dönüştürmek veya aynı bulgulardan hareketle, mevcut ürünleri, sistemleri, toplumsal hizmetleri nicel ve nitelik olarak geliştirerek toplumsal faydaya dönüştüren süreçtir. Dünyada her şey değişme ve gelişme süreci içinde bulunmaktadır. Birbirinden farklı hızlarla da olsa organizasyonlar sürekli bir değişim yaşamaktadırlar. Ortaya çıkan ekonomik, teknolojik ve sosyal gelişmeler organizasyonlarda da çok yönlü etkiler ortaya çıkarmakta, işletme yapılarını ve işleyişini değiştirmektedir. Özellikle son yıllarda giderek artan küreselleşme olgusunun da etkisiyle, işletmeler değişim yönetimi kavramıyla, daha fazla ilgilenmek durumunda kalmışlardır. Değişim kavramı planlı veya plansız bir şekilde sistemin bir durumdan başka bir duruma dönüşmesi olarak açıklanabilir. İşletmeler, yeni ve daha zor bir piyasa ortamında rekabet edebilmek için, işletmenin yönetim şeklinde köklü değişiklikler yapılması, bunun içinde varlık sebebini göz ardı etmeden yeniden yapılanmayı gerçekleştirmelidir. Değişim, işte kalite, iş ahlâkının yerleşmesi, yönetim ve siyasette liyakat, çalışmada yüksek performans, dünya ölçeğini aşan bir örgütlenme ve teknolojide yüksek seviyeyi sağlamak olarak algılanmalıdır. Esnek bir organizasyon yapısı ve öğrenen bir örgüt kültürü, değişim yönetimi için gerekli unsurlardır. Değişim günümüz kuruluşlarında sürekli bir faaliyet olmasından, konu değişim mühendisliği ismi altında ifade edilmektedir. Bu anlamda değişim mühendisliği, süreç yenileme veya süreçlerin 137 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan yeniden yapılandırılması olarak, işletmelerin rekabet edebilmek ve müşterilere daha kaliteli, uygun fiyatta, hızlı ve daha iyi mal veya hizmet sunabilmek için, işletme bünyesindeki tüm iş yapma usul ve süreçlerinin köklü bir şekilde yeniden yapılandırılmasıdır. Değişim mühendisliği, maliyet, kalite, hizmet ve hız gibi çağın en önemli persformans ölçülerinde çarpıcı gelişmeler yapmak amacıyla iş süreçlerinin temelde yeniden düşünülmesi ve köklü bir şekilde yeniden tasarlanmasıdır. Başka bir tanımla değişim mühendisliği, bir kuruluşun hızla değişen dünya şartlarına ayak uydurmak, performansta çarpıcı geliştirmeler yapmak amacıyla iş süreçlerinin temelden yeniden düşünülmesi ve radikal bir şekilde kendisini Değişim mühendisliğinin faydaları, değişim mühendisliği uygulamaları ile gereksiz uygulamalar işletme bünyesinden çıkarılır, çeşitli görevler bir araya getirilebilir, işgörenler karar mekanizmalarına dâhil edilebilir, süreç aşamaları doğru bir şekilde sıralanabilir, karmaşık olan süreçler daha basit ve anlaşılır hale getirilebilir. İşletmeler gelişen dünya şartlarına ayak uydurabilmek ve küresel rekabet ortamı içerisinde başarılı olabilmek için kendilerini geliştirmek zorundadırlar. İşletmelerin bu değişimi gerçekleştirebilmeleri için ilk aşamada küresel bir vizyon oluşturmaları ve bu vizyonu çalışanları ile paylaşmaları gerekmek, ikinci aşamada, işletmelerin kültürlerinde ortaya çıkan değişimler yani işletmelerin kültürleri, yapılacak yenilikleri ve atılımları destekleyici bir yapıya kavuşturulmalıdır. Değişim sürecinde son aşama ise, işletmelerin insan kaynakları yönetiminde gerçekleştirilebilecek değişimlerdir. Günümüz uygulamalarında müşteriyi mutlu edebilmek için öncelikle çalışanları mutlu etmek gerekmektedir. İşletmelerde değişimin mutlaka etkin ve verimli bir şekilde yönetilmesi gerekir. Değişim yönetimi, örgütsel değişimi gerçekleştirmek amacıyla girişilen, üst yönetimden astlara kadar tüm çalışanların geliştirilmesi çabalarını ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile değişim yönetimi, iş süreçlerinde ortaya çıkan değişmelerin bilinçli bir şekilde yönlendirilmesi, planlanması ve benimsenmesi süreci olarak tanımlanabilir. Değişim yönetiminin teme amacı, etkin bir işletme stratejisi ile organizasyon performansını artırmak ve sonrasında ise sürekli gelişmeyi sağlamaktır. Yeni ekonomi yapısı içinde değişim, önemi sürekli artan bir konu haline gelmiştir. 6.2. Örgüt Geliştirme ve Örgüt Geliştirme Yöntemleri Örgüt geliştirme işlevi, daha etkili ve katılımlı bir örgüt kültürü meydana getirerek örgütün sorun çözme ve kendini yenileme süreçlerini geliştirmek üzere girişilen uzun süreli çabalardır. Örgüt geliştirme, yönetim bilimine yeni girmiş bir konu olmasından farklı tanımlar yapılmaktadır. Örgüt geliştirme, değişim ihtiyacına bir cevap verme olarak, organizasyonların, yeni teknolojilere, pazarlara, risklere ve değişim hızına ayak uydurabilmek için, inançlarını, değerlerini, tutumlarını ve yapılarını değiştirmeye yönelik karmaşık bir eğitim strateji olarak tanımlanabilir. İşletmeler diğer işlevlerini yerine getirmenin yanı sıra, bu işlevleri yerine getirmek için uygun örgüt iklimi ve ileri aşamada bir örgüt kültürü geliştirmeleri gerekmektedir. Örgüt iklimi, örgüte kimliğini kazandıran, görevlilerin davranışlarını etkileyen ve onlar tarafından algılanan, örgüte hâkim olan özellikler dizisidir. Örgüt kültürü ise bir örgütün temel değerlerini ve inançlarıyla bunları çalışanlara ileten sembol, merasim ve mitolojileri ifade eder Organizasyonların gelişimini etkileyen nedenler organizasyonun kontrolünde olanlar ve olmayanlar olarak iki grupta toplamak mümkündür. Ekonomik şartlardaki değişim, kanunların değişimi, teknolojik ve sosyal etkiler bir dereceye kadar organizasyonların kontrolü dışında oluşan etkenlerdir. İkinci grupta yer alan ve organizasyondan kaynaklanan değişim nedenleri ise, genellikle, daha çok kâr etme isteği, işletmeye yeni üyelerin alımı, birleşmeler, teknolojik yenilikler, çalışma alanının değişmesi ve yöneticilerin liderlik arzuları gibi nedenlerdir. Değişim ihtiyacı çoğu zaman organizasyonun büyümesi şeklinde sonuçlanmaktadır. İster büyüme isterse başka şekillerde olsun her değişim ihtiyacı organizasyondaki denge ve kararlılığı etkileyen, kişisel ilişkilerden başlayarak organizasyon sisteminde bütün ilişkileri değiştiren sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Her değişim ve gelişim beraberinde pek çok problemi de getirir. Bu problemleri ve incelemek çözüm yollarını ortaya koymak yöneticilerin sürekli işleri haline gelmiştir. Organizasyonlarda değişim ve gelişmeyi zorunlu kılan çok değişik nedenler bulunur ve bunlar geçici ve değişmeyi zorlayıcı olabilir. Organizasyon bünyesinde gerekli değişimi gerçekleştirmeye çalışırken; uygulanabilirlik, ulaşılabilirlik ve maliyetler gibi özelliklere dikkat etmek gerekir. Organizasyonun iç ve dış şartları tespit edilerek, amaçlarla karşılaştırılmalı ve uygulanabilir olması dikkatle incelenmelidir. Organizasyon geliştirme sürecinde tespit edilen hedeflerin ulaşılabilir olması gerekir. Amaçların elde edilmesinden beklenen faydanın, amaçlara ulaşabilme maliyetleriyle 138 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan karşılaştırılması gerekir ve burada girdilerin çıktılardan daha düşük olması beklenir. Organizasyon geliştirme verilen tanımdan da anlaşılacağı üzere; problemi tanımlama, teşhis ve çözümleri geliştirme, harekete geçme, faaliyet planı ve sonuçları değerleme gibi beş aşamadan oluşur ve kendini sürekli yenileyen bir süreci kapsar. Organizasyon geliştirmeden anlaşılan duruma bağlı olarak bu sürecin aşama sayısı da değişmektedir. İşletme yönetiminde pek çok örgüt geliştirme tekniği geliştirilmiş olup örgüt geliştirme çalışmalarında kullanılmaktadır. Yöntemlerin çok fazla oluşu onların sınıflandırılması gereğini de ortaya çıkarmaktadır. Yöntemlerin birbirinden açık şekilde ayrılamamasından dolayı farklı ölçüler kullanılarak yapılan sınıflandırmalar karmaşık bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Burada anlaşılabilir olması açısından yapısal ve beşeri teknikler olarak sadece iki ana gruba ayrılarak incelenecektir. 1. Yapısal Teknikler: Organizasyon geliştirme metotlarından yapısal kategoriye girenler çalışanlar arasındaki ilişkileri ve işin niteliğini etkileyecek niteliktedir. Bu teknikler, işletmenin beşeri yönünü değil organizasyonun teknik boyutunu odak noktası olarak almaktadır. Organizasyonun biçimsel yönünü ilgilendiren yapısal tekniklerin amacı, işlerin yapısını değiştirerek örgüt ortamının niteliğini geliştirmek ve böylece hem çalışanları daha tatmin olmuş, daha başarılı duruma getirmek, hem de organizasyonu güçlü kılarak daha etkili ve verimli olmasını sağlamaktır. Organizasyon geliştirme yöntemlerinden yapısal teknikler; iş genişletme, iş zenginleştirme, iş basitleştirme, iş rotasyonu, bağımsız çalışma grupları ve esnek çalışma gibi teknikler sıralanmaktadır. 2. Beşeri Teknikler: Beşeri teknikler organizasyonun insan unsuruyla ilgilidir ve biçimsel olmayan yönünü oluşturmaktadır. Beşeri teknikler örgüt kültürü üzerine odaklanır. Örgüt üyelerinin duyguları, inançları, soysal ve psikolojik etkileşim ve haberleşmeleri, duyguları ile oluşturdukları örgüt kültürü üzerinde durur. İşbirliği, paylaşma, güven, iletişim, anlaşma ve çözüm yeni işletme kültürünün özellikleridir. Beşeri teknikler oluşan bu doğal örgüt yapısı üzerinde aşağıdaki teknikleri kullanarak değişim ihtiyacına cevap vermeye yönelir: 1. Duyarlılık eğitimi. 2. Etkileşim analizi. 3. Örgütsel davranış. 4. Süreç danışmanlığı. 5. Tartışma grupları. 6. Hayat ve meslek planlaması. 7. Araştırma-geri bildirim – olarak sıralanmaktadır. 7. STRATEJİK YÖNETİM VE KRİZ YÖNETİMİ 7.1. Stratejik Yönetim Günümüz sosyo-ekonomik gelişmeleri stratejik yönetim kavramını önemli hale getirmiştir. Strateji ve yönetim kavramlarının birleşimi ile türemiş olan bu kavram işletmelerin faaliyetlerini yerine getirmede önemli bir unsur haline gelmiştir. İşletmeler, gelişen ve çok zorlaşan rekabet ortamında rakipler karşısında başarılı olabilmek için stratejik yönetim konusuna önem vermek zorunda kalmışlardır. 1980’lerden sonra işletme literatürüne giren stratejik yönetimi, başarılı bir şekilde uygulayabilen işletmeler rakiplerine oranla daha kolay başarıya ulaşabildiği görülmektedir. Günümüzde işletmeler çevrelerine uyum sağlamak ve uzun vadede belirledikleri amaçlarını gerçekleştirmek için bir takım stratejiler izlerler. Organizasyonlar misyon ve amaçları doğrultusunda planlar yaparlar. Strateji, bir organizasyonun amaçlarına ulaşmak için yaptığı geniş kapsamlı hareket planı olarak ifade edilir. Plan ise, yapılacak işlerin önceden tek tek belirlenmesi olarak izah edilebilir. Planlama da, gelecekte nelerin yapılacağına bugünden karar verme işidir. Buradan hareketle stratejik yönetimin tanımı şöyle verilebilir. Stratejik Yönetim; yöneticilerin stratejik amaçları gerçekleştirebilmek için örgüt içi ve örgüt dışı şartları göz önüne alarak stratejiler oluşturma sürecidir. Stratejik yönetim kuruluş amaçlarına ulaşmayı sağlayacak çok yönlü kararların incelenmesi, hazırlanması ve uygulanmasını hedefleyen bilim ve sanattır. Bir başka tanımla stratejik yönetim, stratejilerin planlanması için gerekli araştırma inceleme, değerlendirme ve seçin çabalarını planlanan bu stratejilerin uygulanabilmesi için örgüt içi ve dışı her türlü motivasyon ve yapısal tedbirlerin alınarak yürürlüğe konulması, daha sonra da uygulamaya geçilmezden önce amaçlara uygunluğunun kontrolünü kapsayan ve işletmelerin üst düzey kadrolarının faaliyetlerini ilgilendiren süreçler topluluğudur. Stratejik yönetim üç temel aşamadan oluşmaktadır. Bunlar: 1. Stratejik planlama; stratejik planlama aşamasında işletmenin yönetim kurulu üyeleri, genel 139 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan müdür ve genel müdür yardımcıları, planlama yöneticisi ve işletmenin diğer danışmanlarından oluşan stratejistler denilen üst beyin takımı işletmenin belirlenmiş olan amaçları doğrultusunda çevre analizini yaparak, işletme değerlendirilmesi alternatif stratejilerin incelenmesi ve uygun stratejinin üzerinde durarak stratejileri belirlemektedirler 2. Uygun yapı araştırmaları ve siyaset oluşturulması; bu ikinci aşamada, planlanmış olan stratejiler orta ve alt kademelere benimsetilmesi, bu kademeler tarafından uygulamada izlenilecek olan siyasetlerin oluşturulması ve en uygun organizasyon yapısının oluşturulması ili ilgili çalışmalar yer almaktadır. 3. Karşılaştırma ve kontrol safhası; bu üçüncü ve son safhada ise, seçilen stratejilerin oluşturulan siyasetleri ve kurulacak organizasyon yapısının, işletmenin amaçları ile uygunluğunun karşılaştırılarak kontrol edilmesini içerir. Stratejik yönetim işletmelerin belirledikleri amaçlara ulaşmakta ve belirlenen hedeflere ulaşmada genel yönetimin taşıdığı özellikleri de kapsadığı görülmektedir. Ancak genel yönetimin özelliklerin den farlı olarak stratejik yönetimin kendine özgü bir takım özellikleri söz konusudur. İşlevsel yönetim ve proje veya program yönetiminden farklı olarak stratejik yönetimi ayırt etmeye yarayan özellikler şöyle sıralanabilir: 1. Stratejik yönetim her şeyden önce tepe yönetimin bir fonksiyonudur. 2. Stratejik yönetim geleceğe dönük ve işletmenin uzun vadedeki amaçları ile ilgilidir. 3. Stratejik yönetim işletmeyi bir sistem olarak görür ve açık bir sistem olarak tanımlar. 4. Stratejik yönetim işletmenin amaçlarıyla toplumun menfaatlerini bütünlük içerisinde ele alır. 5. Stratejik yönetim alt kademe yöneticilerine rehberlik eder. 6. Stratejik yönetim işletmenin kaynaklarının en etkili şekilde dağıtımıyla ilgilidir. 7. Stratejik yönetimin karar vermede kullandığı bilgilerin kaynak ve verileri farklıdır. 7.2. Kriz Yönetimi Kriz, işletme içi ve/veya dışı beklenmedik, dikkate alınmayan, tedbir almakta geç kalınan sorun ve tehditlerin, işletme karlılığını ve/veya sürekliliğini ciddi bir şekilde tehdit altına aldığında yöneticilerin durumun farkına varılmasıyla oluşan gerilim durumudur. Kriz, genel anlamda düzgün olmayan, reform gerektiren istikrarsız bir durumdur. Kriz, bir organizasyonunun rutin sistemini bozan ve aniden ortaya çıkan herhangi bir acil durum olarak tanımlanabilir. İşletmeler kriz dönemlerinde daha çok birleşmeye ve güç birliği yapmaya ihtiyaç duyarlar. “Az olsun veya küçük olsun benim olsun” mantığı iyi sonuçlar vermemektedir. Kriz yönetimi, muhtemel kriz durumuna karşılık, kriz sinyallerinin alınarak, değerlendirilmesi ve örgütün krizi en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli tedbirlerin alınması ve uygulanması sürecidir. Kriz yönetimi, bir yöneticinin muhtemel tehlike durumlarında kendi amaçlarını kabul edilebilir bir maliyetle karşılamaya çalışması sürecidir. Kriz durumlarında etkili bir yönetim, işletmenin kayıp ve kazançlarının büyüklüğüyle yakından ilişkilidir. Yani işletmenin karşı karşıya kaldığı fırsat ve tehlikeler, kriz yönetiminde belirleyici rol oynar. Ekonomik krizleri aşmak için alınan tedbirlerin, toplumun korumasız kesimine zarar vermemesine dikkat edilmelidir. Bir belirsizlik ortamında yapılacak en iyi hareket, daima bir krize hazırlıklı olmaktır. Yöneticiler her zaman şirketlerini bir krize en çabuk cevap verecek şekilde manen ve maddeten hazırlamalıdır. En alttan en üste kadar tüm çalışanlar en kuvvetli darbelerden sonra bile hemen ayağa kalkmayı becerebilmelidir. Bunun için de “senaryo geliştirme” tekniği kullanılmalıdır. Her ihtimali göz önüne alarak üretebildikleri kadar senaryo üretmelidirler. Kriz geldiği zaman senaryolardan en uygun ve en etkili olanı uygulanmalıdır. Krizler ani olarak veya kendini hissettirerek ortaya çıkar. Ne şekilde olursa olsun, işletmelerin krizle karşılaşmalarının temel nedeni, rekabetin geri kalma, kontrol edilmeyen piyasa şartları. Bu temel nedenler; ekonomik, siyasi, yasal, teknolojik ve toplumsal faktörler gibi çeşitli faktörlere bağlıdır. Krize neden olan faktörler işletme dışı çevre faktörleri ve işletmenin kendi yapısal sorunları olmak üzere iki temel grupta toplanabilir. Kriz konusunda yapılan çalışmalar, kriz yönetiminin genelde; ilk sinyal, hazırlanma, önleme, hasarı sınırlama ve iyileştirme olarak beş ana aşamayı takip ettiğini göstermektedir. İlk yaklaşım sinyal alma ve hazırlanma ile önleme dönemlerini içeren Proaktif Kriz Yönetimi Modeli'dir. Bunlar uygun şekilde kullanılabilirse bu aktiviteler pek çok krizi daha ortaya çıkmadan engelleyebilir. Kriz ortaya çıktığında 140 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan hasarı sınırlama ve iyileşme aşamasını içeren sürece Reaktif Kriz Yönetimi Modeli adı verilmekte ve ikinci yaklaşımı oluşturmaktadır. Bu faaliyetler kriz olduktan sonra yapılır. Amaç, yaşanan krizin zararlarını en aza indirmek ve mümkün mertebe hızlı toparlanmaktır. Reaktif Kriz Yönetimi Çarpışma Yönetimi adını da almakta, çünkü burada amaç her ne pahasına olursa olsun işletmeyi düze çıkarmaktır. Yukarıda sözü edilen iki model arasında ise öğrenme evresi olarak Enteraktif Kriz Yönetimi Modeli düşünülebilir. Ancak çoğu örgüt bu modeli nadiren kullanır. Bazı örgütler bu dönemlerin tümünde başarısız olur, diğerleri ise her dönemde ellerinden gelen her şeyi yapar ve başarıyla kriz ortamından çıkarlar. Sayılan dönemlerdeki başarılı veya başarısız uygulamalar, aynı zamanda örgütün ve yöneticisinin karnesini oluşturur. Ekonomi kötü giderken ayakta kalmanın bazı yolları var. Bunlar: 1. Krizi fırsata çevirmeye çalışmak. 2. Rakiplerden kaçmayı değil, müşterileri kazanmaya özen göstermek. 3. Kriz dönemlerinde maliyetleri düşürmeye ve dolayısıyla fiyat düşürmeye gitmek uygundur. 4. Piyasayı ve uzmanları iyi gözlemlemek ve araştırmacıların bulgularını önemsemek gerekir. 5. İşletme tüm çalışanları ile krizin mahiyetini anlamaya çalışmalıdır. 6. Kriz zamanlarında fikirler geliştirmeye büyük ihtiyaç vardır. 7. Teknolojik gelişimin yakından takip edilmesi. 8. İşletme bütçesini yeniden gözden geçirerek gereksiz giderleri kısmak. 9. Daha önce krizlerden geçmiş insanların, şirketlerin, ülkelerin tecrübelerinden faydalanmak. 10. Ekonomi yavaşladığı için kaynaklar en güçlü olunan alana tahsis edilerek bu alan sağlamlanır. 11. Krizde iflas etme korkusu değil bu krizi nasıl aşabilirim düşüncesi hâkim olmalıdır. 8. GRUP YÖNETİMİ VE ÇATIŞMA YÖNİTİMİ 8.1. Organizasyonlarda Grup Yönetimi İnsan unsuru beşeri unsur adı altında işletmede kastedilen personeldir, yani her kademedeki çalışan kişilerdir. Bunlar kendi işlerinde biçimsel organizasyon yapısına göre yönetenlerle yöneticiler şeklinde genel bir ayırımdan sonra, iş ve emeğin türüne göre gruplandırılabileceği gibi, yaşa, cinsiyete, öğrenim tür ve derecesine, uzmanlık dal ve derecesine, çalışma yetenek ve isteğine, moral düzeyine, kültür niteliklerine göre de gruplandırılabilir. Bu gruplandırma işletme faaliyetlerinin yerine getirilmesinde bir zorunluluk arz eder. Ancak bunun dışında organizasyonun biçimsel olmayan yapısı içerisinde kendine özgü kriterlerle oluşan ve hiyerarşik özellik arz etmeyen gruplar da oluşabilmektedir. Herhangi bir sebeple bir araya gelen insanlar arasında bir etkileşim olur. Bu etkileşim, tarafların duygu, düşünce ve davranışlarını etkileyen karşılıklı bir süreçtir. Bu süreçte farklılıklardan kaynaklanan bir takım sorunlar ortaya çıkar. İşletmenin üretiminin azalmasına, çalışma hızının düşmesine veya amaçlarına ulaşmasına mani olan hür türlü engele sorun diyoruz. İşletme yöneticisinin asıl görevlerinden birisi de sorun çözücü olarak bu sorunları tespit etmek ve çözümü için gerekli çalışmaları yapmaktır. İşletmelerde sorunlar; yöneticiden, insan kaynaklarından, organizasyon yapısından, yanlış ve eksik haberleşmeden, finansman yetersizliğinden ve çatışmalardan kaynaklanan birçok nedenleri bulunabilir. Burada sadece, işletmelerde ortaya çıkan sorun kaynaklarından uyumsuzluk yani çatışma ele alınarak incelenecek. Her organizasyonda bulunan biçimsel ve biçimsel olmayan gruplar normları aracılığı ile grup üyelerinin davranışlarını etkiler. Gruplar, onları oluşturan kişilerin ihtiyaçlarını, beklentilerini, karşıladığı ölçüde kişilerin de grup normlarına uyma derecesi artacaktır. Bu tür grupların amaç ve hedefleri organizasyon anaç ve hedefleri ile uyumlu ise hem kişi verimliliğini hem de sonuçta örgüt verimliliğini artıracaktır. Bu bağlamda örgüt ile grup arasında yönetici bir uyum siyaseti ile sorunu çözebilir. Ancak örgüt bünyesinde bir şekilde oluşmuş gruplar kendi aralarında farklı konum ve algılayışlardan aralarında çatışma oluşabilir. Gruplar arası veya kişiler arası çatışmanın örgüte duruma göre katkıları olabilir. 8.2. Organizasyonlarda Çatışma Ve Çatışmanın Yönetimi Çatışma sadece insanlara özgü bir olay değil, tüm canlıların hayatlarını devam ettirebilmek için sürekli olarak çevreleri ile mücadele etmek ve yeri geldiğinde çatışmak zorundadırlar. Bir canlı herhangi bir ihtiyacını karşılamak istediğinde bir engelle karşılaşırsa; bir gerginlik meydana gelir. Kişisel manada çatışma; hem fizyolojik hem sosyo-psikolojik ihtiyaçların tatminine engel olan sıkıntıların meydana getirdiği gerginlik halleri olarak görülür. Çatışma; iki veya daha fazla kişi veya daha fazla grup arasındaki çeşitli kaynaklardan doğan anlaşmazlıklar olarak ifade edilir. Örgütsel 141 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan çatışma ise, kişiler ve grupların birlikte çalışma sorunlarından kaynaklanan ve normal faaliyetlerin durmasına veya karışmasına neden olan olaylar olarak tanımlanabilir. Çatışma teknik olarak; insanın birbiriyle ikame edilemez iki amaç, hedef arasında seçim yapmak zorunda kalma durumu olarak ifade edilmektedir. İkisinden biri tercih edilirse, diğeri ulaşılmaz olacaktır. Bu; insanlar ve güçler arasında da söz konusu olabilir. Çarpışma, savaş, şiddetli geçimsizlik, anlaşmazlık, zıtlık hep çatışma kavramını çağrıştırır. Çatışma; verimliliği engelleyen, doğal olmayan ve kontrol edilmesi ve değiştirilmesi gereken bir davranışsal sapmadır. Örgütlerde gelişimi isteyenlerin, mevcut durumu korumak isteyenlerin, grupların, lobilerin, kliklerin, rakiplerin vb. mücadele ortamları vardır. Bir grup etki alanında başka bir grubun yer almaya başladığını hissettiği anda, çatışma eğilimine girer. Çatışmalara örgüt açıdan bakıldığında temel olarak örgüt içi ve örgüt dışı olarak iki şekilde belirir. Örgüt içi çatışmalar; kişinin kendi içindeki çatışma, çalışanlar arasındaki kişisel çatışmalar, örgütte doğal ve sosyal gruplar arası çatışmalar; hasımlar ve karşıt gruplar arası çatışmalar; hiyerarşik yani alt-üst çatışmaları; eş düzey yöneticiler ve birimler arası yatay çatışmalar; merkez ve taşra örgütü arasındaki çatışmalar olarak ortaya çıkmaktadır. Örgüt dışı çatışmalar; kurumlar arası çatışmalar ile örgüt ve yönetim üzerindeki dış baskı unsurları ve güç odaklarıyla olan çatışmalardır. Çatışma sadece insanlara özgü bir durum olmayıp, tüm canlılar hayatlarını devam ettirebilmek için sürekli olarak çevreleri ile mücadele etmek ve yeri geldiğinde çatışmak zorundadırlar. İşletmeyi açık bir sistem olarak kabul eden görüşe göre, organizasyonların etkinliği için belirli bir düzeyde bir çatışma olması zorunludur. Çatışmanın hiç olmadığı organizasyonlarda yenilik, değişim ve performans olumsuz etkilenir. Belirli bir düzeye kadar olan çatışmaları organizasyonların performansına katkıda bulunur. Burada yöneticiye düşen görev, çatışmaları, organizasyonun yaşama ve gelişmesine katkıda bulunacak yönde yönetmektir. Bu açıdan günümüz modern yöneticileri çatışma olayı konusunda bilgi sahibi olmalıdır. İyi yönlendirildikleri zaman çatışmalar örgütlere bazı olumlu sonuçlar sağlayabilir: 1. Çatışmada taraflar verimliliklerini artırabilirler, orijinal ve iyi fikirler üretebilirler. 2. Çatışma araştırma yapma eğilimlerini artırır. 3. Çatışma ile uzun zamandır çözümlenemeyen bazı sorunlar aşılabilir. 4. Çatışma sonucu, çözüm getirilirken, kişiler sıkıntıdan kurtularak motivasyonları artabilir. 5. Tarafsız kalan kişiler çatışma nedeniyle zorlanmalarından dolayı fikirlerini açıklayabilirler. 6. Çatışan kişiler veya taraflar, çatışma ile kendi bilgi, yetenek ve kapasitelerini değerlendirme şanslarına da sahip olabileceklerdir. Genelde örgütte çatışma nedeni; personelin farklı amaçlara ve çıkarlara sahip olması, personelin olayları farklı algılaması, personelin statü ve kişilik farklılıkları, personelin yaptığı işlerin birbirine işlevsel bağlılığı, personelin aynı kaynakları paylaşması, organizasyon içerindeki güç mücadelesi, iletişim yetersizlikleri, yöneticilerin yönetim tarzlarındaki farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Çatışma, örgütlerde bölümler, gruplar ve kişiler arasında kaçınılmaz bir süreçtir. Eğer örgüt bir değişimi yaşamak azmindeyse çatışma mutlaka ortaya çıkar. Çatışmada önemli olan farklılıkların bütünleştirilmesi ve organizasyonların enerjisini hedefe doğru yöneltmektir. Günümüzde çatışma, modern örgütlerin en ciddi sorunlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunları çözecek olan yöneticiler, etkin ve verimli örgüt yönetimi modelinde çok önemli bir yere sahip olarak kişiler arası farklılıkları, amaç farklılıkları, yöntem farklılıkları, değer, algı ve sorunları tanımlamadaki farklılıkları örgüt amaçları doğrultusunda değerlendirmelidir. Sayılan bu unsurlar örgüt içinde uyumsuzluğa ve çatışmaya neden olarak örgütsel etkinliği ve verimliliği düşürmektedir. İnsanların farklı yapılarından kaynaklanan sebeplerle her ortak konuda farklı düşüncelere, yaklaşımlara sahip olabilirler. Örgütü oluşturan insanların farklı yapı ve düşüncede olmaları çatışmanın temelini oluşturmaktadır. Çatışma örgütlerde kaçınılmaz bir durum olmasından burada önemli olan çatışmayı iyi yönetmektir. Çatışmanın iyi yönetilebilmesi için altında yatan sebeplerin bilinmesi gereklidir. Organizasyonlarda çatışma nedenleri çok değişik başlıklar altında toplanabilir. Anlaşılır olması açısında bu çatışma nedenleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. 1. İşler arası karşılıklı işlevsel bağlılık, 2. Belirli ve sınırlı kaynakların paylaşımı, 3. Amaç ve çıkar farklılıkları, 142 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 4. Yönetim alanı ile ilgili belirsizlikler ve örgüt içi güç mücadelesi, 5. İletişim eksiklikleri ve statü farklılıkları 6. Yöneticilik tarzları arasındaki farklılıklar 7. Kişilik ve algılama farklılıkları 8. Değişen şartların getirdiği yeni nitelikler 9. İşçi-işveren ilişkilerindeki kutuplaşmalar Sayılan bu nedenlerden dolayı örgüt içerisinde çatışmalar ortaya çıkar. Örgütsel çatışma türleri aşağıdaki dört kısımdan oluştuğu söylenebilir: 1. Kişiler arası çatışmalar 2. Gruplar arası çatışmalar 3. Bölümler arası çatışmalar 4. Örgütler arası çatışmalar. Örgüt içi çatışmada önemli olan bu çatışmaların organizasyon amaçlarına katkıda bulunacak şekilde yönetilmesini sağlamaktır. Çatışmanın çözümü konusunda birçok yöntem ortaya atılmış ve her birinin etkinlikleri de zaman ve çevreye göre farklılıklar gösterir. Önemli olan, çatışmanın niteliğine uygun bir yöntem geliştirmeye özen göstermektir. Çatışmaların yönetimi, kişiler arası ilişkilerde gördüğü önemli fonksiyonların yanında, örgütsel etkinlik ve verimliliğin sınırlarının belirlenmesinde de önemli bir yere sahiptir. Günümüzde çatışma örgütlerde olumlu ve yönetilebilen bir süreç olarak ele alınmak zorundadır. Çatışmayı bu şekilde ele aldığımızda, bu oluşumun; çatışma sayesinde örgütlerde değişik içerikli davranış şekillerinin ve karar seçeneklerinin ortaya çıkarılması açısından bir esneklik sağlandığı ve kişilerin üretkenliğinin güçlendirildiği, uzmanlık alanlarının örgütün tüm düzeylerine yayılmasını sağlayan bir süreç olduğu görülür. İşletmelerde çatışmayı önleyici ve çözümleyici birçok yöntem geliştirilmiştir. Dondurma, kaçınma, yumuşatma, güç kullanımı, taviz verme, amaç belirleme, kişileri ve ilişkileri değiştirme, arabulma, işbirliği ve rekabet gibi yöntemler bazıları sıralanabilir. Çatışmanın yönetilmesi kavramı, anlayış olarak çağdaş yönetim anlayışının ürünüdür. Çatışmaya bakış açısı yönetim anlayışlarından etkilenir. Geleneksel yönetim yaklaşımı, çatışmadan – yıkıcı niteliği gereği- kaçmak isteyen anlayışı savunur. Bu yaklaşım çatışmanın yönetimi değil çözümü üzerinde durur. Çağdaş yaklaşım ise çatışmayı normal hatta kaçınılmaz olarak görür. Çatışmayı sonuçlarına göre; işlevsel yani örgüte faydalı ve engelleyici olarak ikiye ayırır. Bu görüş gereği olarak da çatışmanın çözülmesi değil, yönetilmesi kavramı kullanılır. Çatışmanın yönetilmesinde değişik yaklaşımlar kullanılabilir. Bu yaklaşımlar: 1. Problem çözme: Çatışma yönetiminde kullanılan çağdaş yöntemlerden biridir. Özellikle gruplar arası çatışmaların çözümünde etkili olduğu şeklinde görüşler yaygındır. Bu yöntemin amacı, haklı veya haksız tarafı ayırt etmek değil, sorunu çözmektir. Çatışmanın üzerine gidilir ve taraflar yüz yüze getirilir. Bu yaklaşımın önemli varsayımı, çatışan tarafların bile paylaştıkları ortak noktalar olduğuna ilişkindir. Çatışmada farklılıklar üzerinde durulmakta, ortak noktalar ihmal edilmektedir. Özellikle bilgi eksikliği ve iletişim sorunları yüzünden çıkan çatışmalarda etkilidir. Değer yargılarının çatışması ve karmaşık sorunlarda daha az başarılı olmaktadır. 2. Yüksek amaçlar belirleme: Çatışma içinde olan ve birbirleriyle karşılıklı bağımlılık içinde olan grupların hepsi vazgeçilmez önemde olan ortak bazı amaçlar, gruplar üstü amaçlar vardır. Bu amaçlar çatışan grupların birinin gerçekleştiremeyeceği kapsam ve niteliktedir; ancak grupların ortak çabalarıyla gerçekleştirilebilir. Bu yöntem bu tür amaçlar bulunduğunda etkili olur. Ancak böyle amaçların bulunması kolay değildir. Yine etkili olabilmesi için tarafların bu amaçlara inanması şarttır. Bu nedenle buna inandırma yöntemi de denir. Çatışmanın amaçlarda olması durumunda etkili olması zordur. 3. Kaynakların arttırılması: Çatışmanın kaynakların yetersizliğinden çıktığı durumlarda etkili olarak kullanılabilen bir yöntemdir. Kaynaklar arttırıldığında tarafların çatışması nedeni ortadan kalkacaktır. Bir müdür yardımcılığı için, çatışan taraflara üç müdür yardımcısı kadrosu oluşturarak her birine bu makamın sağlanması, bu yönteme örnek olarak gösterilebilir. Kaynakların arttırılması her zaman mümkün olmaması, bu yöntemin uygulanabilirliliğini sınırlamaktadır. 4. Kaçınma: Bu yöntem verimli olması da sıkça kullanılır. İnsanlar çoğunlukla, çatışma durumlarından kaçınırlar. Kısa dönemde bu geçici bir yöntem olarak kullanılabilir, ancak uzun dönemde faydalı olamaz. Çatışma konusunun önemli olmadığı durumlarda etkili olabilir. Çatışma durumundan 143 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan uzak durma yani geri çekilme ve kişinin çatışma nedenini baskı altında tutarak açığa vurmaması şeklinde uygulanır. 5. Yumuşatma: Durumu olduğundan daha iyi gösterme de çatışmalarda kullanılan bir yaklaşımdır. Bu yöntemde yönetici çatışmanın kaynaklarına inmemekte, esas nedenleri ele almamaktadır. Bu yüzden kısa vadelidir. Yönetici çatışma yerine işbirliğinin yararları üzerinde durmaktadır. Biz bir aile gibiyiz yaklaşımları buna örnek olarak verilebilir. Kısa vadede bir çözüm gibi görülebilir. 6. Uzlaştırma: Bu yöntemde açıkça kazanan veya kaybeden yoktur. Çatışmanın tarafları pazarlığa girerek çatışmayı çözmeye çalışırlar. Bir orta nokta aranır. Toplu sözleşmeler buna örnek olarak gösterilebilir. Çatışmanın çözümü için kaçınmaya benzer sonuçlar verir. 7. Yetki kullanma: Çatışma yönetiminde eski, fakat etkisi tartışılır bir yöntem de yetki kullanmadır. Yönetici gücünü ve yetkisini kullanarak çatışmayı ortadan kaldırmaya çalışır. “Burada amir benim” yaklaşımı vardır. Etkisi kısa dönemli olan yaklaşımdır. 8. Siyasi yaklaşım: Bu yöntemde yönetici taraflara kaybetmesi durumunda destek sözü verir. Yönetici her grubun tavsiyesine yer vererek sorunu çözmeye çalışır. Takas, pazarlık ve uzlaşma başlıca siyasi yaklaşımlardandır. Çatışmanın çözümünden çok tarafları tatmin edici yollar bulunmaya çalışılır. Büyük örgütlerde kullanılmaya daha elverişli, ancak etkili değildir. 9. Hakeme başvurma: Taraflar kendi aralarında anlaşamıyorsa ve yöneticide onları inandıramıyorsa, sorun tarafsızlığına güvenilen birinin hakemliğine bırakılır. 10. Yapısal değişkenleri değiştirme: Örgütün formel yapısı ile ilgili düzenlemelere gidilerek ilişkiler değiştirilmeye çalışılır. 11. Davranış değiştirme: Grup üyelerinin davranışlarını eğitim yoluyla değiştirme, çatışmanın yönetilmesinde etkili bir yöntemdir. 9. İŞ AHLÂKI VE SOSYAL SORUMLULUK Meslek etiği, iş etiği, şirket ahlâkı, firma ahlâkı, işletme ahlâkı, ticaret ahlâkı, esnaf ahlâkı, üretici ahlâkı, işveren ahlâkı ve saire isimler ile ifade edilen iş ahlâkı genel ahlâk içerisinden ayrı düşünülemez. Dolayısıyla genel ahlâk içerisinde yer alan iş ahlâkı kavramı öncelikle ahlâk kavramı açıklandıktan sonra anlaşılması daha kolaylaşacaktır. 1. Ahlâk Ve İş Ahlâkı Ahlâk kavramı genelde kültürel, dinî, seküler ve felsefî topluluklar tarafından, insanların sübjektif olarak çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlâk ve etik sözcükleri eş anlamlı olarak kullanılmasında önemli bir sakınca görülmemektedir. Etik sözcüğü Latince kökenli olup, ahlâk bilimi anlamına gelmektedir. Ahlâk ise Arapça kökenli bir kelimedir. Ahlâk kelimesi mana kökeni olarak huy, seciye, mizaç, tabiat ve karakter gibi anlamlara gelen hulk veya hulûk kelimesinin çoğuludur Hulk, hulûk kelimelerinin çoğul şeklidir. Hulk veya hulûk insanın beden ve ruh bütünlüğü ile alâkalıdır. • Ahlâk: "insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır" şeklinde tanımlanabilir. • Ahlâk (etik-törel): Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış şekilleri ve kurallarıdır. • Ahlâk: "insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine sebep olan manevî vasıfları, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının bütününe" verilen isimdir • Ahlâk: İnsanların toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek amacıyla başvurulan kurallar dizgesi, başka insanların davranışlarını olumlu veya olumsuz şekilde yargılamakta kullanılan ölçütler bütünüdür. Ahlâk, bir bilinç meselesidir, iç ve dış ahlâk olarak bir bütündür. İçerdeki temiz duygular, dış davranışlarla bütünleşirse daha anlamlı olur. İçteki dünyanın güzelliği, dışa, diğer insanlarla paylaşma dünyayı yaşanabilir hale getirebilmek için büyük bir imkân sunabilir. Ahlâk, sosyolojik anlamda sadece insanın iç dünyasını değil, aynı zamanda dış dünyaya yansıyan fiillerini de düzenler. Ahlâk, insan faaliyetlerinin dış âlemde oluşturduğu faydalı veya kazançlı, iyi veya kötü sonuçların ancak bir iradeden çıkıp çıkmadıklarına göre değerlendirebilir. Yerine getirilememiş iyi niyet, iyi bir davranışa yönelmiş, fakat gerçekleştirilememiş irade insanı ahlâkî sorumluluktan kurtaramaz. Ahlâk kurallarının ne olduğu ve neye dayandığı kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişebilir. Ahlâkın temelinde din, kültürel yapı, çevre, toplumsal yapı veya gelenekler belirleyici olmakla birlikte, 144 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan salt belirleyici değillerdir. Bu noktadan hareket edildiğinde ahlâk değişkendir ancak kendisini oluşturan faktörlerden de bağımsız değillerdir. Bu durumda iş ahlâkını konuşulurken, işyerindeki ahlâkî değerleri, geleneksel ahlâk anlayışı devralınan faktörleri dikkate almak, diğer taraftan da dünyadaki her boyutlu gelişimle bunu harmanlamak gerekir. 1.1.İş Ahlâkı İngilizce kullanımında "Ethics in the Work Place" (İş Yerinde Ahlâk) veya "Business Ethics" (İş Ahlâkı) olarak bilinen bu konu, önceleri "şirketlerin sosyal sorumluluğu" başlığı altında incelenmiş. İş Ahlâkı veya etiğinin, ahlâk alanının bir alt konusu olarak ağırlıklı şekilde gündeme gelmesi ABD'de 1960'larda başlamış,1980'lerde ise ABD'deki tüm büyük işletme ve şirketlerde "Etik İlkeleri" (Code of Ethics), "Etik Komiteleri", "Etik Hizmetiçi Eğitim ve Danışmanlık Birimleri" oluşmuştur. Bununla eş zamanlı olarak ABD'de çoğu işletme yüksek lisans programlarında "İş Ahlâkı" başlı başına bir ders olarak yer almıştır. Bir kişinin hayatını idame ettirebilmesi için faaliyette bulunduğu işe, onun mesleği diyoruz. Meslek, sanat veya iş ahlâkı denildiğinde akıllara hemen ekonomik faaliyetler gelmektedir. Ekonomik faaliyetler de bünyesinde pek çok iş alanını, mesleği barındırmaktadır. Her iş ve uğraşı alanının ahlâkından bahsetmek imkânsız olmakla birlikte bunların ortak değerleri üzerinde durulabilir. Tamamı belirli bir işi temsil eden ahlâkî kurallar vardır ve birbirinden farklı ne kadar meslek varsa o kadarda, etik kurallar olduğu hükmü doğrudur. İş hayatının ahlâki değerlerden uzaklaşması, genel ahlâktaki bir dejenerasyonun bir yansıması olarak toplum hayatı için bir tehlike teşkil etmektedir. Ahlâkın uyaracağı sorumluluk bilincinin vicdanlarda yer etmesi için bu değerin uyanık tutmanın bir organize iş olarak görülmesi gerekir. İş ahlâkı aynı zamanda “şirket ahlâkı”, “firma ahlâkı”, “işletme ahlâkı”, “ticaret ahlâkı”, “esnaf ahlâkı” “üretici ahlâkı”, “işveren ahlâkı” ve saire isimler ile de tanımlanmaktadır. İş ahlâkı, işyerindeki ahlâkî değerleri, geleneksel ahlâk anlayışı devralınan faktörleri dikkate almak, diğer taraftan da dünyadaki her boyutlu gelişimle bunu harmanlamak gerekir. İş ahlâkı; bütün ekonomik faaliyetlerde güven, dürüstlük, saygı ve adil davranmayı ilke edinmek ve çevre ile ilişkilerde bulunurken bu çevreyi paylaşan her insana destek olmaktır. İş ahlâkı, bir meslekle ilgili herkes tarafından benimsenmiş, genel kabul görmüş ve o mesleğe mensup olanların ulaşmak için gayret ettikleri, aykırı hareket edenleri kınama, ayıplama, yalnızlığa terk etme, işbirliği yapmama gibi yollarla cezalandırdıkları, ideal tavır, davranış, hareket ve düşünce şeklidir. Hıristiyanlıkta genel olarak çalışma ve ticaret pek hoş karşılanmazken, Protestan mezhebinde ise çalışma bir ibadet olarak kabul edilmiştir. Aynı şekilde İslâm dini de çalışmaya çok fazla vurgu yapmakta ve önem vermektedir. Yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, kayırmacılık, çetecilik, kapkaççılık vb. konularla her gün yüz yüze kalan yakın çevremiz ve dünyada iş ahlâkının önemi daha çok artmaktadır. İş ahlâkının amacı, sadece felsefi analizler yapmak demek değil, ekonomik faaliyetlerin toplum için hayati önemde olması iktisadî hayatta ahlâkî sorunların önemini daha da artırmaktadır. İş ahlâkı genellikle özel teşebbüslerin mal ve hizmet üretiminde ve satışında ahlâkî davranmalarının önemi üzerinde durmaktadır. Günümüzde şirketler sadece sonuçlarla değil, bu sonuçların nasıl elde edildiği konusuyla da ilgilenmek zorundalar. Bazı şirketler belirli sonuçları elde etmek amacı ile yasa dışı veya haksız yollara başvurmaktan kaçınmazken, bazıları şirket çalışanlarının uyması gereken iş ahlâkı ilkelerini tanımlamakta ve bu ilkeleri uygulamaktadır. Her toplum içinde iyi niyetli ve ahlâki tutarlılığı olmayan insanlara karşı, aileden başlayarak, okul, işyeri ve topluma o tür insanların fırsatları kullanmasına izin vermeyecek bir oto kontrol sistemini oluşturmak gerekir. İyi niyet ve ahlâki tutarlılık insanın toplum içerisinde bulunmasının temel şartıdır ve toplum düzeninin rahat işlemesi için ise kişi kendisi ve toplum için yaptığı işleri iyi ve düzgün şekilde yapması gerekir. 1.2.İş Ahlâkının Önem Kazanmasının Nedenleri Günümüzde iş ahlâkıyla ilgili çalışmalar yapılır ve bu doğrultuda bazı kural ve ilkeler oluşturulurken, iş ahlâkının toplumsal genel ahlâktan bağımsız olamayacağı ve iş ahlâkıyla ilgili bu kural ve ilkelerin sadece yazılı birer metin halinde sergilenmesinden çok bunların toplum ve işçi ve işverenler tarafından benimsenmesi gerekir. Ahlâk ve kanunlar bazen örtüşürken, bazen çatışır ve bir kısım kanunlar ile ahlâk kuralları arasında farklılıklar ortaya çıkar. İşletmelerde bazen ahlâki olmayan ancak kanuni olan bir duruma; 145 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan kimi zaman etik ama kanun dışı bir yapıya rastlanabilmektedir. İşletmelerde etik çatışmaların nedenlerinin başında, bireysel değer yargıları ile çalışılan işin ve yaşanılan toplumun değer yargıları arasındaki çatışma gelir. İşletmelerde temel etik sorunları; çıkar çatışmaları, içtenlik ve doğruluk, iletişim örgütsel ilişkiler konularında ortaya çıkar. Kuruluşlar günümüzde artık bilânçoları, kârları gibi mali sermayeleri ile değil, itibarına, dürüstlüğüne, temizliğine, duyarlılığına, yardımseverliliğine ilişkin imajları ile yani sosyal sorumlulukları ve ahlâk sermayeleri ile değerlendirilir hale gelmiştir. "Ahlâklı Kuruluş", "temiz kuruluş" imajı verebilen kuruluş ve işletmeler, çok kısa dönemde "başarılı" olmuşlardır. Ürün fiyatlarını makul düzeyde tutma, fırsatçılıktan, rakiplere karşı haksız rekabetten ve yanıltıcı reklâmlardan kaçınma, alacaklılara karşı dürüst davranma ve benzeri konular da iş ahlâkının içerisindedir. İşletme de çalışan personelin terfi, ücretlendirme ve özlük haklarında adil davranma, çocuklu hanımlar için kreş açma, hastalar için evde çalışma imkânı sağlama, mahkûm ve sakatlara ve çevre halkına iş alanları sağlama gibi hususları kapsar. Ayrıca iş ahlâkı, işletmenin çevresindeki kişi ve kurumların başta devlete, belediyelere karşı vergi yükümlülüklerini yerine getirme, müşterilerin, satıcıların, çevre halkının, mali destek sağlayan kişi ve kurumların, sendikaların isteklerini, ihtiyaçlarını insan sevgisi ve birlikte yaşama zorunluluğu açısından dikkate alma gibi konular da kapsamaktadır. Günümüz dünyasında artık kuruluşlar işlerini yaparken, çalışanına, tüketiciye, çevresine ve topluma zarar vermemeli ve çalışanına, tüketiciye, çevresine ve topluma azami fayda sağlamalıdır. Bu anlayıştan hareketle işletmeler, çalışanlarına, müşterilerine, çevreye ve topluma iş etiğine uygun fayda sağlayacak görev ve sorumlulukları yerine getirmelidir. Ahlâk dışı iş anlayışının sorgulamaya başlanmasının nedenleri şöyle sıralanabilir: 1. Hürriyetlerin gelişmesi, 2. Topyekûn duyarlılıkların artışı, 3. İnsan hayatına ve sağlığına verilen değerin artışı, 4. Yolsuzluk, rüşvet ve bunlara bağlı skandalların medyada yer alması, 5. Tüketicilerin bilinçlenmesi, 6. Çevreye duyulan ilginin artışı, 7. Medyada tüketim ve yolsuzluklara dönük yayının artışı, 8. Global sorunlardaki artışlar, 9. Gelir dağılımı adaletsizlikleri, 1.3.İş Ahlâkının Gerekliliği 1. Artan dünya nüfusuna paralel olarak yeterli istihdam imkânlarının oluşturulamaması, düşük gelirli kesimlerin artmasına neden olacak, bu kesimlerin de artan zenginlikten pay alabilmeleri için şiddete başvurmaları kaçınılmaz olacaktır. 2. Yeni geliştirilen biyolojik ve askeri teknolojiler iş dünyasının kontrolünde olması. 3. Küreselleşme sonucunda ortaya çıkan çok uluslu şirketlerde farklı kültürlerden gelen insanların çalışması yeni ahlâkı sorunları da beraberinde getirmektedir. 4. Tüm dünyada daha fazla demokrasi ve insan haklarına talep artması, 5. Etnik köken, dil, din, mezhep ve cinsiyet gibi konularda ayırım yapılmaması isteği, 6. Artan çevre kirliliği, çevre konularına duyarlı bir toplumsal yapıyı ve iş dünyasını zorunlu kılmaktadır. 7. Farklı dinlerin iş dünyasındaki değerleri ve kültürleri nasıl etkilediği önem arz etmektedir. 8. Gelişmekte olan ülkelerdeki yolsuzluklara karşı mücadele verilmesi ihtiyacı sürekli olarak artmaktadır. 9. İşletmeler işe aldıkları işgücünün ahlâkî donanımlarını ve ahlâkî felsefelerini kontrol edemediklerinden örgütsel değerler sistemi önem kazanmaktadır. 1.4.İş Ahlâkının Oluşturulması İçin Çözüm Önerileri 1. İşletmede iş ahlâkı konusunda yazılı ahlâk kuralları ve kodları oluşturulmalı, 2. Üst yönetim iş ahlâkı konusunda “ahlâk standartları” belirlemeli ve bunlara uygun hareket etmelidir, 3. Üst yönetimin işletme çalışanlarına örnek olacak şekilde ahlâkî faaliyetlerde bulunması gereklidir, 146 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 4. Üst yönetimin kuruluşta iş ahlâkının tesis edilmesi konusunda kararlı ve inançlı olmalıdırlar. 5. Üst yönetim tarafından kuruluşta iş ahlâkı konusundaki çalışmaları izlemek üzere bir “Ahlâk Kurulu” oluşturulmalıdır, 6. Örgütte “ahlâk kültürü” nün uzun dönemli olarak yerleştirilmesi gereklidir, 7. Örgütte iş ahlâkına dönük faaliyetler takdir görmeli ve ödüllendirilmeli; tersi durumlar ise kınanmalı, gerekirse cezalandırılmalıdır, 8. Kurum bünyesinde ahlâk konusuna önem verildiği açık olarak hissedilmelidir, 9. Kuruluş çalışanlarına iş ahlâkı konusunda sürekli eğitim sağlanılmalıdır, 1. İşletmelerin Sosyal Sorumluluğu Günümüz iş hayatı işletmelerin çıkarları yanında toplum çıkarları da amaçlar arasında yer almaktadır. Artık işletmeler yalnızca ekonomik birimler olarak değil aynı zamanda sosyal ve siyasi kuruluşlar olarak da ele alınmaktadır. Sermayedarların işletmelerin yönetimini profesyonel yöneticilere bırakmaları ve bunların da topluma; okul, kütüphane, hastane binaları, kültür ve çevre faaliyetleri gibi çeşitli hizmetleri götürme düşüncesine büyük destek vermeleri, sosyal sorumluluk amacını ön plana çıkarmıştır. Sosyal sorumluluk, iş ahlâkının gereğidir, yani iş ahlâkı, sosyal sorumluluğu da içine alan bir anlam taşır. Bir işletme sahibinin doğru ve dürüst olması, sözünde durması, üretimde ve satış aşamalarında hileli yollara başvurmaması, iç ve dış çevreye görev ve sorumluluklarını bilmesi çok takdir edilmesi gereken ahlâki davranışlardır. Günümüzde işletmenin kuruluş ve faaliyette bulunma nedenleri geleneksel anlamda sadece kâr amacıyla değil, toplumsal hizmet amacı çerçevesinde, müşterilerin taleplerine uygun nitelik ve miktarda mal ve hizmet üretmeleri gerekir. İşletmeler ürettikleri bu ürünleri, müşterilerin taleplerine uygun miktar ve yerlerde, onların ödeme güçlerine uygun fiyat ve zamanda sunmaları sonucu oluşacak tüketim ve sağlanacak fayda, aynı zamanda toplumun refah düzeyinin de gelişmesini sağlayıcı rol oynayacaktır. İşletmelerin bu amacı benimsemeleri, onların sosyal sorumluluklarının bilincine varmaları şeklinde açıklanabilir. Yöneticilerin karar alma aşamalarında ona rehberlik edecek en büyük etkenlerden biri de onun ahlâki değerleridir. Toplum anlayışında, yöneticilerin yeri sürekli olarak sosyal refahı sağlama sorumluluğunu taşıyan kişiler olarak görülmektedir. İşletme faaliyetlerinde yer alan kişilerin veya karar veren yöneticilerin kararlarında ticari ve ahlâki değerleri dikkate almaları gerekmektedir. Artık kuruluşlar işlerini yaparken, çalışanına, tüketiciye, çevresine ve topluma zarar vermeden çalışanlarına, müşterilerine, çevreye ve topluma iş etiğine uygun fayda sağlayacak görev ve sorumlulukları yerine getirmelidir. Sosyal sorumluluk günümüzde küresel ölçekte değerlendirilmektedir. Küresel sorumluluk, dünya ölçeğinde özellikle; barış, güvenlik, iklim, enerji, ekonomi, kültür ve diyalog alanlarında her kişi ve organizasyonun üzerine düşen görevleri yerine getirmesini ifade eder. Global sorunlarda sivil toplum örgütlerinin önem ve sorumluluğu çok büyüktür. Kurum içi sosyal sorumluluk ile işletmenin karlılığı ve verimliliği arasında iki yönlü bir ilişki mevcuttur. Kurum dışı sorumluluk yani topluma, devlete ve tabi çevreye karşı sorumluluk ise kurum amacı ile daha fazla çatışır. Burada kuruluşun asıl amacı ile çatışsa da sosyal sorumluluk ahlâkı iş ahlâkının önemli ve ayrılmaz bir parçasıdır. Günümüz işletmeleri sosyal sorumluluk projelerini daha çok çeşitli yardım kuruluşları aracılığı ile yürüttüğü görülmektedir. Osmanlı’nın sadaka taşı uygulaması, gümüz işletmelerinde “askıda ihtiyaç maddeleri” şeklinde benzer uygulamalar yürütmektedirler. Sadaka taşı, Osmanlı toplumunda, cami, imaret ve kütüphane gibi sosyal hizmet veren mekânlarda bir buçuk veya iki metre yüksekliğinde üst tarafı oyulmuş taş ve bu taşa varlıklı insanlar kimseye göstermeden sadakayı bırakırlar ve ihtiyacı olanda buradan kimse görmeden ihtiyacı kadar alır. Yöneticilerin uzmanlaşması, işletmelerin büyümeleri, çok ortaklı hale gelmeleri, rekabet yoğunlaşması, çevre sorunlarının artışı, iyi imaj oluşturma istekleri ile meslek kuruluşlarının, işçi sendikalarının ve tüketici örgütlerinin güçlenmesi ve baskıları, ülkenin sınırlı kaynaklarının verimli kullanılması konusunda alınan tedbirler gibi nedenler işletmelerde sosyal sorumluluk bilincinin uyanmasında etkili olmuştur. Sosyal sorumluluk ile ilgili tanımlar aşağıda verilmektedir: • Sosyal sorumluluk: Kuruluşların faaliyet veya etkinliklerinin toplum üzerindeki etkileri ile toplumun normlarına yani; değer, ölçü ve standartlarına uyum açısından yasal ve moral sorumluluklarıdır. 147 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan • Sosyal sorumluluk: Bir işletmenin faaliyette bulunduğu ortamı koruma ve geliştirme konusundaki yükümlülükleri olarak tanımlanabilir. • Sosyal sorumluluk: Çevreyi koruma; müşterilerin tercihlerini dikkate alarak kaliteli ve güvenli ürünler sunma; personelin temel hak ve hürriyetlerine saygı gösterme; işletmeyi ortakların haklarını koruyacak ve yatırımları kârlı kılacak şekilde yönetme, faaliyetlere ilişkin doğru bilgi sunma ve toplumun refah seviyesine katkıda bulunacak eğitim, sağlık ve sanat etkinliklerini destekleme faaliyetleridir. Sosyal sorumluluklar; bir işletmenin ekonomik ve kanuni şartlara, iş ahlâkına, işletme içi çevresindeki kişi ve kurumların beklentilerine uygun bir çalışma stratejisi ve siyaseti takip etmesine, insanları mutlu ve memnun etmesine yönelik bir kavramdır. İşletmenin ekonomik duruma uygun davranışları, o ülkenin kendisine işletme için emanet ettiği kaynakları en etkili ve verimli şeklinde kullanması, toplumun ihtiyaçlarına uygun miktar ve kalitede üretimde bulunması zorunluluğuna işaret eder. Kanuni duruma uygun davranış göstermesi ise, işletmenin içinde bulunduğu ve faaliyetlerini sürdürdüğü toplumun kanun, kararname, yönetmelik, örf ve adet ile diğer düzenleyici hükümlerine uygun hareket etmesine ilişkindir. Ülke ekonomik sistem ve yapısı içerisinde faaliyet gösteren işletmeler tüketicilerin çeşitli ihtiyaçlarına cevap verme yarışı içinde, toplumun genel ahlâkına uygun, kişilere, çevreye ve devlete karşı görevlerini içine alan sosyal sorumluluklarını yerine getirmeyi kendine temel kabul etmelidir. Aynı zamanda işletmelerin gelişerek, büyüyüp güçlü bir yapıya kavuşmaları ülkenin ekonomik ve sosyal yapısının da güçlenmesini sağlar. İşletmelerin toplum için sosyo-ekonomik yeri aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. İşletmeler toplumun ihtiyaçlarını tespit eder, üretir ve tüketime arz eder. 2. İşletmeler tüketicinin ihtiyacı olan ürünleri üretip sunarak tüketicilerin tatminini sağlarlar. 3. İşletmeler faaliyette bulundukları bölgenin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda bulunur, 4. İşletmeler toplumun tasarruflarını verimli alanlarda değerlendirerek ekonomik kalkınmayı sağlar. 5. İşletmeler ülke içinde üretim, tüketim, pazarlama, değişim ve bölüşüme katkıda bulunur. 6. İşletmeler istihdam imkânı sağlayarak, mutluluk arayan insanların mutlu olmalarını sağlar, 7. İşletmeler topluma sağladıkları çeşitli katkılarla demokrasinin gelişmesini sağlarlar. 8. İşletmeler sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı içerisinde ekolojik dengeye duyarlı, çevreye saygılı, sosyal ve kültürel faaliyetlere katkılarıyla toplumun gelişimini ve refahını sağlar. Soysal sorumluluk çerçevesinde günümüz işletmeleri birçok alanda topluma hizmet sunma yönelmiş durumdadır. Sosyal ve kültürel alanlardaki hizmetler prestij kazandıran faaliyetler olarak görüldüğünden iş adamları kendi adlarını taşıyan okul binaları yaptırıyor; özel okullar, üniversiteler kuruyorlar; vakıf ve dernekler gibi gönüllü teşekküllerle erozyonu önleme, sosyal problemlere çareler bulma gibi faaliyetleri yürütüyorlar. Son zamanlarda işletmeler müşterisine, çevreye, çalışanlarına ve topluma saygılı kuruluş görüntüsü oluşturulmakta ve bu faaliyetler için yapılan harcamalar da, itibar kapitali olarak değerlendirilmektedir. İşletmeler sosyal sorumluluklarını yerine getirmek için; toplumun ihtiyaçlarını tespit eder, üretir ve tüketime arz ederek bölgenin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal gelişimine katkı sağlar. Tasarrufların verimli alanlara yatırılmasını sağlayarak ekonomik kalkınmaya katkıda bulunur. Toplum ekonomisinde üretim, bölüşüm ve tüketime katkı sağlar. Bunun yanında işletmeler; devlete karşı mali yükümlülüklerini yerine getirerek vergi ve sosyal adaletin gerçekleşmesine, demokrasinin gelişmesine katkı sağlar. Toplumun ortak kullandığı somut ve soyut değerleri gözeterek daha etkin ve uzun ömürlü olmasına katkıda bulunur. İşletmeler sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı içerisinde ekolojik dengeye duyarlı, çevreye saygılı, sosyal ve kültürel faaliyetlere katkılarıyla toplumun gelişimini ve refahını sağlar. Sosyal sermaye, karşılıklı kazanma ve tanınmaya veya kalıcı ilişki ağlarına sahip olmaya bağlı olan mevcut ve potansiyel kaynakların toplamı olarak ifade edilir. Yani sosyal sermaye, sosyal ilişkiler içinde yer alan sorumluluklar ve beklentiler, bilgi ve normlar olarak ifade edilir. İşletmenin temel görev ve sorumluluk alanlarını şu şekilde sıralanabilir: 1. İşletmenin çalışanlara olan görev ve sorumlulukları: Bu konuda düzenlenen “Sosyal Sorumluluk 8000 Standardı” nın iş yerinde uygulanması gerekir. İş güvenliği sağlanmalı, görevlendirme ve terfide liyakat ilkesini uygulamalı, çalışanın aile ve özel hayatına saygılı ve yardımcı olmalı ve çalışanın iş hayatından tatmin olabilmesi için kariyer planlaması yapılmalıdır. İşletmelerin çalışanlara yönelik sorumlulukları: 148 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 1. İş güvenliği tam olarak sağlanmalı, 2. Çalışanlarının sağlığı için çeşitli tedbirler alma, 3. Liyakat ilkesini uygulamalı, 4. Çalışanın özel hayatına saygılı davranılmalı 5. Çalışanın iş hayatından tatmin olabilmesi için tedbirler almalı ve gelişmeler aramalıdır. Yöneticilerin yönetenler üzerinde ahlâki olmayan davranışları şöyle sıralanabilir: 1. Ayrımcılık ve kayırma, 2. Şiddet, baskı, saldırganlık, 3. Zimmet, rüşvet ve yolsuzluk, 4. Sömürü ve işe siyaset karıştırma, 5. İhmal ve dedikodu, 6. Bencillik, hakaret ve küfür, 7. Korkutma, taciz ve işkence 8. Yaranma ve dalkavukluk, 9. Görev ve yetkinin kötüye kullanımı, 2. İşletmenin müşterilerine karşı görev ve sorumlulukları: Ürün güvenliği ve kalitesi sağlayarak garanti süre ve şartları bakımından aldatıcı olmamalı. Yanıltıcı paketleme, yanıltıcı reklâm, yani yanıltıcı pazarlama yapmamalı. İşletmelerin müşterilerine “daha kaliteli ve güvenilir ürünler sunma” sorumluluğunu vurgulayan ISO 9000 ve doğal çevreye karşı olan sorumluluklarını düzenleyen ISO 14000 serileri gibi standartları yerine getirmelidir. Gıda kökenli hastalıkların önüne geçebilmek ve tüketici sağlığını korumak amacıyla özellikle kolay bozulabilen ürünlerde HACCP kullanımı zorunlu hale gelmiştir. Bu çeşit ürünlerin gerekli kontrollerini Tarım ve Köy işleri Bakanlığı gerçekleştirmektedir. 30 beygir gücü üzerinde motor gücü bulunan veya 10 kişinin üzerinde işçi çalıştıran su, süt ve et ürünleri tesislerinde HACCP sistemi uygulaması zorunlu hale getirilmiştir. İşletmelerin müşterilere yönelik sorumlulukları: 1. Müşterilerin şartsız tatmini, 2. Ürün güvenliği ve kalitesi sağlamalı, 3. Garanti süre ve şartları bakımından aldatıcı olmamalı, 4. Reklamlarda yanıltıcı olmama, çocuklara yönelik reklam yapmama, 5. Yanıltıcı paketleme, aldatıcı pazarlama yapmamalıdır. 3. İşletmenin tabi çevreye karşı görev ve sorumlulukları: Canlılara ve tabi çevreye zarar vermemeli, çevre kirliliğine yol açmamalı ve doğal kaynaklara zarar vermemelidir. İşletmeler bu sorumluluklarını çevre yönetim sistemine uygun hareket ederek yerine getirir. TS EN ISO 14001:2005 Çevre Yönetim Sistemi: Bir işletmenin çevreye dair zorunluluklarını yerine getirmesi için yaptığı faaliyetlerin planlanması, uygulanması ve gözden geçirilmesini ifade eder. İşletmelerin çevreye yönelik sorumlulukları 1. Canlılara ve tabiata zarar vermemeli, 2. Çevre kirliliğine yol açmamalı, 3. Doğal kaynaklara zarar vermemelidir, 4. Çevreye saygılı davranmalı. 4. Hissedarlara yönelik görev ve sorumlulukları: İşletme yönetimi, işletmenin ortaklarına karşı hesap verme, bilgi verme ve hisselerine oranla dönem sonunda kardan pay verme gibi temel görevleri bulunmaktadır. 5. Tedarikçilere karşı görev ve sorumlulukları: İşletmeler üretim için gerekli tüm girdileri tedarikçilerden temin ederler. Bu açıdan kaliteli bir üretim için işletmeye hammadde girişinin temin edildiği tedarikçilerle iyi ilişkiler kurup geliştirmelidirler 6. İşletmenin topluma ve devlete karşı görev ve sorumlulukları: Toplum hayatını zenginleştirecek sosyal-kültürel-sportif faaliyetlere katkıda bulunmalıdır. "İyi vatandaş" gibi devletin kanun ve yönetmeliklerine uymalı, vergisini ödemelidir. İşletmelerin topluma yönelik sorumlulukları 1. Aile hayatına saygılı olmalı, 2. Cinsiyet ayırımcılığı karşı duyarlı davranmalı, 3. “İyi vatandaş” gibi devletin kanun ve yönetmeliklerine uymalı, 149 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 4. Vergisini ödemeli, 5. Toplumu ilgilendiren sorunları için duyarlı olmalı ve çözümü için katkıda bulunmalı, 6. Kültür ve sanat faaliyetlerini destekleyerek toplum yaşamını zenginleştirme. 7.Rakiplere yönelik görev ve sorumlulukları: Aynı piyasada faaliyet gösteren ve aynı ürünü üreten kuruluşlar kendi aralarında birbirlerine karşı saygılı ve dürüst olmalıdır. 2.2.İş Ahlâkının Kurumsallaşması İçin Gerekli Adımlar: 1. İşletmeler misyonlarının dayandığı felsefeyi netleştirmeli, 2. Belirlenen kurum felsefesinin kurum ahlâkına nasıl yansıyacağı netleştirilmeli, 3. Kurum yöneticileri örneklik oluşturmalı, 4. Tespit edilen ahlâkî kodların işletmedeki diğer süreçlerle uyumlu hale getirilmesi gerekir, 5. İnovasyona ve katılıma açık bir ahlâkî alan oluşturulmalı, 6. Oluşturulan iş ahlâkının devamı için işletme çalışanlarının genel ahlâkî duruşu güçlendirilmeli, Bütün geri kalmış toplumların ortak özelliklerinden birisi, ya ahlâki kuralların çözülmesi veya ahlâk tarifindeki ideal olma vasfını, dolayısıyla dinamizmini kaybederek çürümesi ve bir takım katı ve anlamsız kurallar haline dönüşmeleridir. Böyle toplumların yeniden canlanıp hayatiyet bulabilmesi için, ahlâki kavramların yeniden yorumlanması, ahlâki değerlerin ideal ölçülere kavuşturulması gerekir. İlerlemek isteyen bir toplum, kendi tarihi, sosyal ve kültürel değerlerinden hareketle, kendi “ideal” ahlâkını oluşturmaya çalışmalıdır. Genel ahlâk için varılan bu hüküm, onun bir parçası olan iş ahlâkı için de geçerlidir. İş dünyasında temel ahlâkî ilkeler 1. Dürüstlük ve doğru sözlülük, 2. Eşitlik, 3. Sosyal ve ticari sorumluluk, 4. Hak ve adalet, 5. Çevreye ve canlılara karşı duyarlılık, 6. Merhamet, 7. Genel kamu menfaati, 8. Güvenilirlik, 9. Aşırılıklardan kaçınmadır. İş hayatında rüşvet, vurgun peşinden koşma, kalitesiz ürün üretme, vergi kaçırma, aşırı kâr isteği, hayali ihracat, gibi temel meseleler iş ahlâkının üzerinde durduğu ve çözmeye çalıştığı olaylardır. Bu tür sorunların çözümü için geçmişten devralınan bütün değer hükümlerini zamanın icaplarına göre yeniden yorumlayarak bunlara yeni anlamlar ve yeni işlevler yükleyip yepyeni bir iş ahlâkı ve müteşebbis ideolojisi oluşturulmalıdır. Bu manada bizim toplumun ahlâk anlayışının temelinde Ahilik vardır. Ahilik; Anadolu'da XIII. yüzyılda görülmeye başlayan, Selçuklu devletinin yıkılma dönemine girmesinden sonra sosyal düzeni sağlamada ve Osmanlı Devletinin kurulmasında büyük rolü olan bir tür meslek ve dayanışma örgütü. Batıdaki lonca tipi örgütlenmenin benzeridir. Kardeşlik esasına dayanan ahilik teşkilatının kurcusu 1171–1262 yılları arasında yaşayan Ahi Evran, Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş, önce Kayseri ve bilahare Kırşehir’ e yerleşmiş ve orada Ahiyan yani kardeşler ve hanımı da Bacıyan yani bacılar olarak ifade edilen mesleki teşkilatı kurmuşlar. 13. Yüzyılda yerleşik Bizans esnafıyla rekabet edebilmek için Müslüman esnafın kendi aralarında oluşturdukları bir nevi dayanışma sistemi olan “ortasandık” uygulaması bir ahilik uygulaması olarak görülmektedir. Esnaf sandığı ve esnaf kesesi olarak bilinen “Ortasandık” esnafın kendi arasında yardımlaşmak amacıyla oluşturduğu bir finans sistemi olarak; üyelerin bağış ve aidatları ile biriken fon zora düşen ve çıraklık ve kalfalık safhalarını geçerek ustalığa yükselip de kendi işini kurmak isteyenlere faizsiz olarak kullandırılan sermayedir. Ahi ahlâkını oluşturan kurallar: 1. İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak, 2. İşinde ve hayatında doğru, güvenilir olmak, 3. Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak, 4. Sözünü bilmek, sözünde durmak, 5. Hizmette ayrım yapmamak, 6. Yaptığı iyilikten karşılık beklememek, 150 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan 7. Güler yüzlü olmak, 8. Tatlı dilli olmak, 9. Hataları yüze vurmamak, 10. Dostluğa önem vermek, 11. Kötülük edenlere iyilikte bulunmak, 12. Tevazu sahibi olmak, 13. Hiç kimseyi azarlamamak, 14. Anaya ve ataya hürmet etmek, 15. Dedikoduyu terk etmek, 16. Komşularına iyilik etmek, 17. İnsanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzlü yapmak, 18. Başkasının malına hıyanet etmek, 19. Sabır ehli olmak, 20. Cömert, ikram ve kerem sahibi olmak, 21. Daima hakkı kullanmak, 22. Öfkesine hâkim olmak, 23. Suçluya yumuşak davranmak, 24. Sır saklamak, 25. Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek, 26. İçi, dışı, özü, sözü bir olmak, 27. Kötü söz ve hareketlerden sakınmak, 28. Mahiyetinde ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek. (...) Yukarıda sadece bir kısmı verilen Ahiliğin 124 altın kuralı bulunmaktadır. Kaynak: http://www.ahikirsehir.com/ahilik-once-kurallari-dogru-koyun-sonra-adaletli-olun-sonrasurekli-ogretin-ve-egitin-ve-amel-etmesini-saglayin-ve-en-sonunda-ahlâkli-olmasini-bekleyin.html 2.3.İş Ahlâkı ve Kapitalizmin Eleştirisi Kapitalizm doğduğu günden beri içinde bulunduğu toplumların kültürel ve ahlâkî değerlerini etkilemiş veya değiştirmiştir. İnsanlığa sağladığı onca artılara rağmen çok geniş bir yelpazede eleştirilmiş ve sosyalistlerce insanlığın yaşadığı her türlü buhranın, adaletsizliğin ve sömürünün en baştaki müsebbibi olarak görülmüştür. Günümüzde ise dünya kapitalizmi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra etki alanını tüm dünya ölçeğine çıkarmıştır. Kapitalizm kurulup güç kazandığı ülkelerde sadece ekonomik hayatı etkilemekle kalmamış genel anlamda sosyal ve kültürel hayatı da etkilemiştir. Doğuşundan günümüze kadar bu sistem entelektüel seviyede birçok taraftar ve karşıt toplamıştır. Kimine göre kapitalizm insanlığa pek çok yenilik getirmiş, gelişmenin ve değişimin motoru olmuştur. Kapitalizmin özgürlükçü yapısı, kişinin bilgisine, becerisine değer vermesi, çeşitli ahlâk ve değer yargıları karşısındaki tarafsızlığı ile çoğulcu bir hayata fırsat vermesi, sürekli ilerleme ve gelişmeyi sağlayarak devamlı değerler üretebilmesi, etkinliği, değişimlere karşı duyarlı olması, dinamik yapısı gibi önde gelen meziyetlerini otaya koyan görüşler olduğu gibi olumsuz noktalarını ortaya koyan görüşler de olmuştur. Bu olumsuzlukları ekonomik teknik boyuttan ele alındıkları gibi sistemin sosyal ve kültürel, ahlâkî, manevî ve ideolojik yönleri dikkate alınarak da eleştirilmiştir. Karl Marks ondokuzuncu yüzyıl kapitalizmini incelemiş ve ahlâkî bir söylemle kapitalist sistemi tenkit etmiş ancak kullandığı dili yorumlayanlar, gerçekte kapitalizmi ahlâkî bir bakış açısından değerlendirdiği konusunda hemfikir değillerdir. Marks’ın pek çok takipçisi kapitalizmin ahlâkî bir çerçeve içinde yermişler ve kapitalizmin esasen gayri ahlâkî olduğunu iddia etmişlerdir. Bu iddiaları üç ana noktada toplayabiliriz: 1. Kapitalizm esas itibariyle gayri ahlâkîdir zira işçinin hak ettiği ücreti çalmadan var olması mümkün değildir. 2. Kapitalizm gayri – ahlâkîdir zira insanları yabancılaştırır. 3. Kapitalizm azınlık bir zümrenin çıkarlarını korur ve çoğunluğun daha adil daha iyi ve eşitlikçi bir toplum olarak yamasına engel olur. Kapitalizm ve beraberinde getirdiği küreselleşme süreci işletmeler için önemli fırsatlar ve güçlükler 151 İşletme Yönetimi-1 – Altıncı Bölüm – Metin Arslan ortaya koymuştur. Bu yüzden küreselleşme sürecinin işletme öğrencileri ve uygulayıcıları tarafından yakından izlenmesi gereklidir. Küreselleşmenin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi ve insanlığın ondan faydalanması iyi anlaşılmasına bağlıdır. Ahlâk disiplini küreselleşmeyi anlamakta ve onu faydalı kılmakta önemli bir rehber niteliği taşımaktadır. Küreselleşmenin getirdiği özellikle ahlâkî sorunların çözümü ahlâk disiplini almış ve benimsemiş politika uygulayıcılarının varlığını gerektirir. Sistemleri kuran ve kullanan insan olduğuna göre, onları en faydalı kılmak yine insanın elindedir. Kaynak: www.igiad.com/books/is_ahlaki_sempozyumu_bildiriler.pdf http://www.kitapdenizi.com/kitap/31299-Is-ve-Meslek-Ahlaki-kitabi.aspx MAHMUT ARSLAN 10. İŞLETME BİLGİ SİSTEMİ İşletme ve Bilgi Teknolojileri Bilginini üretilmesi, geliştirilmesi, düzenlenmesi, saklanması, transfer edilmesi, paylaşımı, yayılması ve kullanılması gibi süreç ve teknikler bilgi yönetimini ifade eder. Bu süreçte bilgi teknolojileri yoğun olarak kullanılır. Bilgi teknolojileri, bilginin üretimi, gelişimi ve yaygınlaşmasında yoğun olarak kullanılabilen; verilerin kayıt edilmesi, belirli bir işlem sürecinden geçirmek suretiyle bilgiler üretilmesi, üretilen bu bilgilere ulaşılması, saklanması ve paylaşılması gibi işlemlerin etkili ve verimli yapılmasına imkân tanıyan teknolojilerdir. Bilgiye ulaşma ve onu elde etmeyi ve kullanmayı sağlayan tekniklerin tamamını içerin bilişim teknolojileri işletmeler açısından önemli bir konudur. İşletmeler kârlı ve sürekli müşterileri elde tutmak istiyorlarsa teknolojik altyapı imkânlarını geliştirmek durumundadırlar. Teknolojik altyapıyı kuran işletmeler elde edilen bilgileri işletme içerisinde bölümler arasında etkin ve verimli kullanırlar. İletişim teknolojileri sürekli gelişmekte, işletmelerin faaliyetlerini hızla etkilemekte ve hemen hemen her türlü bilgi de dijital ortamda aktarılabilmektedir. Bilgi çağından bilgi ötesi çağa geçiş yapılan 21. yüzyılda işletmelerin rekabet yarışında üstünlük sağlayabilmeleri için yeni gelişen yönetim tekniklerini kullanmak durumundadır. 1990’ların ortasından itibaren işletmelerin bilgi teknolojilerini yoğun kullanmasına bağlı olarak yeni örgüt tasarımına bağlı olarak yeni bir olgu olarak dijital işletme ortaya çıkmıştır. Dijital işletme, müşteriler, tedarikçiler ve çalışanlarla ilgili önemli tüm iş ilişkilerini dijital olarak sağlayan ve arabuluculuk yapan işletmedir. Temel işletme süreçleri yani; ürün üretim veya sunumu için işlerin organize edilişi, tüm işletmeyi kapsayan veya birçok işletmeyi birbirine bağlayan dijital ağlar üzerinde gerçekleşir. Dijital işletmeler, küresel organizasyon ve fırsatlara kolay ulaşır, işlerini sadeleştirip kolaylaştırmasıyla verimli ve kârlı çalışarak rakipleri karşısında rekabet üstünlüğü sağlar ve varlığını devam ettirir. Altıncı Bölüm İle İlgili Örnek Uygulama Çalışmaları ve Değerlendirme Soruları Uygulama Çalışmaları 1. Çevrenizde bulunan bir organizasyonda kurum içi iletişim nasıl gerçekleşmektedir? Araştırınız. 2. Çevrenizde faaliyette bulunan bir işletmenin üst yöneticisinin lider tipi mi? Yoksa klasik bir yönetici mi? Olduğunu araştırarak bir rapor hazırlayınız. 152 İ şletme Yönetimi -1 – Faydalanılan Kaynaklar – FAYDALANILAN KAYNAKLAR Metin Arslan ACUNER Ş.A.: Müşteri İlişkilerinde Hareket Noktası: Müşteri Memnuniyeti ve Ölçümü, MPM Yay., Ankara, 2001. AKDOĞAN, Abdurrahman: Kamu Maliyesi, Gazi Ünv. Yayın No:67, İ.İ.B.F. Yayın No: 34, Ankara, 1985. AKTAN, C.C. Meslek Ahlakı ve Sosyal Sorumluluk, İstanbul: ARI Düşünce ve Toplumsal Gelişim Der. Yay, 1999. AK, Mehmet: Firma Markalarda Kurumsal Kimlik Ve İmaj, 1.Baskı, Işıl Ofset, İstanbul, 1998. AKTAN C.C. : Değişim ve Yeni Global Yönetim, Mess Yayınları, İstanbul, 1997. ALPUGAN, Oktay ve Diğ. : İşletme Ekonomisi ve Yönetimi, Beta Basım Yayım A.Ş. 1.Baskı. İstanbul,1987. ALPUGAN, Oktay: Küçük İşletmeler, Der Yayınları, İstanbul, 1994. ALTINTAŞ L.: ”Bilgi Yönetimi ve Değişim”, www.baltas-baltas.com/kaynakdergiyazi ALTINTAŞ, M.H. : Müşteri Tatmininden Müşteriye Değer Sağlama Analizine Doğru Yapılanma ve Bir Analiz Önerisi, Doktora Tezi, U.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, 1999. ANDERSEN, Arthur: Satışta Başarı, Derleyen: Power, Nisan 1999. ARIKAN, Rauf ve ODABAŞI, Yavuz:Tüketici Davranışları ve Tüketici Bilinci,A.Ü., Yay., No:646, Eskişehir,1996. ARIKAN, Rauf: Araştırma Teknikleri, 3. Baskı, Gazi Kitabevi, Ankara, 2000. ARMSTRONG, G. ve KOTLER, P. :(2003), Marketing, International Edition, Prentice Hall. 2003. ARSLAN, Ali: “Pazar Araştırmasında Bir Nabız Tutma Yöntemi: Etnografi”; Pazarlama ve İletişim Kültürü Der., Nisan-Mayıs-Haziran; s. 63, 2005. ARPACI, T. Ve AYHAN, D.Y. ve Diğ.: Pazarlama, Gazi Yay., Ankara , 1992. BALÇIK, Bahaettin: İşletme Yönetimi. 5. Baskı. Nobel Yayınları, Konya, 2005. BELL,C. ve ZEMKE, R. : “Şapka Çıkarttıran Hizmet Yönetimi”, Rota Yayınları, 1998. BUMİN, Birol ,"Organizasyonlarda Çatışmanın yönetimi",Ankara,1990:108-129. BUĞDAYCI, Ahmet: “Pazarlamada Unutulmaz Hatalar”, Capital Dergisi, Eylül sayısı, 1997. BUZZEL, Robert ve diğerleri,: MARKETİNG: A Cantemparary Anolysis, 1972. BÜKER, Semih ve SEVİL, Güven.: İşletmecilik Bilgisi, A.Ö.F. Yay. İş. İd.111. CAN, Halil ve diğerleri: Genel İşletmecilik Bilgileri, 3. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994. CAN, Halil,"Organizasyon ve Yönetim", Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994. CAN, Halil, TUNCER, Doğan ve AYHAN, Doğan Yaşar: İşletmecilik Bilgisi, 4.baskı, Adım Yayıncılık, Ankara, 1991. CEMALCILAR, İlhan: Pazarlama, T.C. Anadolu Ünv. Yay. No:72. 7. Baskı. Eskişehir, 1994. CEMALCILAR, İlhan: Pazarlama Yönetimi. T.C. Anadolu Ünv. Yay. No:885. Üçüncü Baskı. Eskişehir, 2001. CEMALCILAR, İlhan: Pazarlama Kavramlar-Kararlar, Beta Basım Sayım Dağıtım A.Ş. İstanbul,1998. ÇALIK, Nuri: Marka Bağlılığı Ve Marka Bağlılığına Etki Eden Faktörler, Anadolu Üniversitesi. ÇİVİ E.: “Yeni Ekonomik Düzende Kobi’ler”,1.Orta Anadolu Kongresi, Nevşehir, 2001. Cogito: Dünya Büyük Bir Mağaza, Yapı Kredi Y. Dergi, sayı 5, Yaz 1995, 2. Baskı- 2001. ÇOLAKOĞLU, H. Mustafa: KOSGEB, TOBB, Kobi Rehberi, 2002, Yorum Matbaacılık, Ankara, 2002. DİNÇER, Ömer: Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Yayınları, İstanbul, 1996. DÜREN, A. Zeynep: Yönetim Bilimi Ders Notları, İst. Ünv. Sos. Bil. Ens. İstanbul,1994. EKER, Aytaç ve TÜĞEN, Kâmil: Kamu Maliyesine Giriş, 2. Baskı, Aklıselim Ofset Tesisleri, İzmir, 1989. EKİCİ M. Sena: İktisada Giriş, Siyasal Kitabevi, 2, Baskı, Ankara, 2001. EKİCİ M. Sena: Kamu Maliyesi, Kavram Yayınları, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, 1996. ERDOĞAN, İlhan: Başarılı Satış İçin Temel Satıcı Davranışları. İTO Yay. No: 1999–11, Nisan, İstanbul, 1999. EREN Erol ,"Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi", İstanbul: Beta Yayınları, 1998, s.445-460. EREN, Erol: Yönetim ve Organizasyon, Beta Basım Yayım Dağ. A.Ş. 2. baskı, İstanbul, 1993. EREZ, Yalım: Topla Kalite Yönetim Sistemi, Tisamat Basım Sanayi, Ankara, 1998. ERGİNAY, Akif: Kamu Maliyesi, 12. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 1987 ERGÜLEN, Doğan: 1998, “Pazarlar Küreselleşirken Müşteriler Standartlaştı”, Kariyer Dergisi. 1998. ERKUT, Haluk,: 1995, “Hizmet Kalitesi” ve “Hizmet Yönetimi” İnterbank Yayınları, 1995. FELDWICK, Paul: “What is Brond Equity Anywayan How Do You Meosure it”, Sournal of the Market sacietuy, 1996. GOLDMAN, H.: “Müşteri Kazanmak”, Kal Der, İstanbul, 1989. GERSON, R. F.: Müşteri Tatmininde Süreklilik, Rota Yayınları, İstanbul, 1997. GEVİŞ, Hıdır: “Müşteriyle Hayat Boyu Flört”, Power Dergisi, 1998. GÜZELCİK, E.: Küreselleşme ve İşletmelerde Değişen Kurum İmajı, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1999. HATİPOĞLU, Zeyyat: “Temel Pazarlama”, Beta Yayınları, 1993 İBİCİOĞLU, Hasan "İşletmelerde Departmanlar Arası Çatışmaların Kaynakları ve İşletme Performansına Etkilerine İlişkin Bir Araştırma",Verimlilik Dergisi, Ocak,2001,s.99-114. İÇÖZ, Orhan: Makale. Hizmet Pazarlamasında İnternet Kullanımı, Dokuz Eylül Ünv. Sos. Bil. Ens. Drg. C. Sayı:3 1999 KARA, M.Ali, İşletme Becerileri Grup Çalışması, 6. Bsk. Murathan Yayınevi, Mart 2008 KARAFAKIOĞLU, Mehmet: Örnek Olaylarla Satış Yönetimi. Literatür Yayınları,2. Baskı, İstanbul, 2004. KARAFAKIOĞLU, Mehmet: Uluslar arası Pazarlama Yönetimi, İst.Ünv. İstanbul, 1990. KARAHAN, Kasım: Hizmet Pazarlaması, Beta Basım Yayım Dağ. Birinci Baskı, İstanbul, 2000. KARABULUT, Muhittin: Tüketici Davranışı, 3. Baskı. İ.Ü. İşletme İktisadı Enstitüsü Yayın No:102. KAVAS, Ali Can ve Diğerleri: Tüketici Davranışları, Anadolu Üniv., Yay. No:880, 1. Baskı, Eskişehir, l995. KIRIM, A.: Strateji ve Bire-Bir Pazarlama, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2001. KOTTER J.P.: “Dönüşüm Çabaları Neden Başarısız Kalıyor?”, Değişim, Mess Yayınları, İstanbul, 1999. KOZLU M. Cem: Uluslar arası Pazarlama, İş Bankası Yayınları, 6. Baskı, 1998. KÖSEMEHMETOĞLU, Arzu: “Müşteri Velinimetimizdir”, Zaman Gazetesi İnsan Kaynakları, 1999. LEVENT, Alpay: “Pazarlama Semineri Notları”, Bankalar Birliği, 1997. MAZARİ, S.: “Citibank: Müşteriyle Sıra dışı Bir İlişki”, Power Dergisi, 1997. MAZDA: “Satışta ve Yönetimde Müşteri Memnuniyeti”, Mazda Motor Türkiye A.Ş. 1998. MUCUK, İsmet: “Pazarlama İlkeleri”, 6. Baskı, Derya Yayınları, İstanbul, 1994. MUCUK, İsmet: Temel İşletmecilik Bilgileri, Türkmen Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul, 2005. MÜFTÜOĞLU, Tamer: Girişimcilik, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No:955. Eskişehir, 2001. ODABAŞI, Yavuz: Satışta ve Pazarlamada Müşteri İlişkileri Yönetimi, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2000. OLUÇ, Mehmet: “Ürün Siyasetleri” Pazarlama Dünyası Dergisi, S:28,Yıl:2 ss.3–14, İstanbul, 1988. OLUÇ, Mehmet: “Satınalıcıların Davranışlarının Dinamikleri”, Pazarlama Dünyası, Sayı 28, 1991. ONAY, İrfan ve KOROĞLU, Adal: Toplam Kalite ve Müşteri İçin Üstün Değer Yönetimi, Verimlilik Dergisi, MPM., 1996. PEHLİVAN, Osman: Kamu Maliyesi, Derya Kitabevi, Trabzon 2008 PEŞKİRCİOĞLU, Nurettin, 1996, “Kalite Yönetiminde ISO 9000 Uygulamaları”, Milli Prodüktivite Merkezi ÖNAL, Güngör: İşletme Yönetimi ve Organizasyon, Marmara Ü. S.B.E. No: 04. İstanbul, 1995. ÖZALP, İnan: İşletmelerde Yönetim ve Organizasyon, Beytaş Yayıncılık A.Ş. Eskişehir, Tarihsiz. ÖZEVREN, Mînâ: Toplam Kalite Yönetimi, Alfa, 2. Baskı, İstanbul, 2000. ÖZTÜRK, Ayşe: Hizmet Pazarlaması, 2. Baskı Detay Kitap ve Yayın. Eskişehir, 2000. ÖZTÜRK, Azim: Küreselleşen Dünya’da Yöneticilik, Adana Nobel Kitabevi, Adana, 1998 ÖZSOY, Osman: Geleceğin Gözde Meslekleri, Yeni Şafak, Acar Matbaacılık A.Ş. İstanbul, Tarihsiz. 153 İ şletme Yönetimi -1 – Faydalanılan Kaynaklar – Metin Arslan ÖZKALE, Lerzan ve diğerleri: Pazarlama Stratejileri, İletişim Yayınları, Yeni Yüzyıl Kitaplığı. İstanbul, Tarihsiz. ÖZKALP, Enver; Örgütsel Davranış, Eskişehir, 1998. SEYYAR, Ali: [email protected] ŞAHİN, Mehmet: İş İdaresi, A.Ü. AÖF Y. No:11. Tarihsiz. /İş İdaresine Giriş, A.Ö.F. Yayınları No:72. Eskişehir, Tarihsiz. ŞİMŞEK, M. Şerif ve ÇELİK, Adnan: Genel İşletme, Eğitim Akademi Yayınları, Konya, Eylül 2008 ŞİMŞEK, M. Şerif ve ÇELİK, Adnan: Yönetim Ve Organizasyon, Eğitim Akademi Yayınları, Konya, 2009 TAVMERGEN, İge: “Doğrudan Pazarlamada Stratejik Pazarlama Planlaması ve Uygulanabilecek Stratejiler”, Verimlilik Dergisi, Sayı 4, 1998. TAŞKIN, Erdoğan: Satış Teknikleri Eğitimi, 7.Basım, Papatya Yayıncılık, İstanbul, 2003, TEK, Ömer Baybars: Pazarlama İlkeleri, Yedinci Baskı, Cem Ofset Mat. San. İzmir, 1997. TEK, Ömer Baybars: Pazarlama İlkeleri ve Uygulamalar, Memleketim Yayınları, İzmir, 1990. TEKİN, Mahmut: Toplam Kalite Yönetimi, Günay Ofset, Konya, 2002. TEKİN, Mahmut: Üretim Yönetimi, 5, Baskı, Eğitim Kitabevi, Konya, 2004. TEKİN, Mahmut: Girişimcilik, Günay Ofset Konya, 5. Baskı, Konya, 2006. TINAZ, Pınar: Çalışma Yaşamından Örnek Olaylar. Beta Basın Yayın Dağ. A.Ş 1.B. İstanbul, 2005. TUNCER, Doğan ve diğerleri: Pazarlama, Gazi Yayınları, Birinci Baskı, Ankara, 1992. TREACY, Micheal & WIERSAMA, Fred: Pazar Liderlerinin Öğretileri, Media Cat Kitapları, Ankara, 2003. TOSUN, Kemal: İşletme Yönetimi, 1.c, 4. baskı, İ.Ü. Y. No:3462. İstanbul, 1987. TOKOL, Tuncer: Pazarlama Araştırması, Beşinci Baskı, Uludağ Ünv. Basımevi 1990. TUTAR, Hasan: Küreselleşme Sürecinde İşletme Yönetimi, Hayat Yayınları, S.79, 1999. TUTAR, Hasan, ERDÖNMEZ, Cumhur: İşletme Becerileri Grup Çalışması”,4. Baskı, Detay Yayıncılık, Ankara, 2007 UZTUN, Ferruh: Markan Kader Konuş, 2. Baskı, 2003. UYGUR, Akyay; Yönetim ve Organizasyon, 1. Baskı, Nobel Yayın Dağıtım. Konya, 2005. URAS, Oğuz: İşletmeye Giriş, 2. Baskı, Nihad Sayar Yay. Ve Yardım Vakfı. İstanbul, 1992. ÜNER, M.: “Hizmet Pazarlamasında Pazarlama Karması Elemanları Değişiklik Gösterir mi?” Pazarlama Dünyası Dergisi, Sayı:34, Yıl:8, ss.2– 11, İstanbul, Ocak-Şubat. 1994. ÜNSALAN, Erdal ve ŞİMŞEKER, Bülent: Temel İşletmecilik Bilgileri, Detay Yayıncılık, Ankara, 2005. ÜZEREM, N.:“Hizmet Kalitesinin Yönetimi” Pazarlama Dünyası Dergisi, Sayı:63, İstanbul, Mayıs-Haziran. 1997. YILDIRIM, A. ve Şimşek, H.(2005).Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık www.ceterisparibus.net / Yrd. Doç. Dr. Ömer TORLAK www.kigem.com www.dtm.gov.tr http://www.ikademi.com/ www.aumbaalumni.com/artstressquestions.htm www.ytukvk.org.tr/arsiv/markayonetimi.htm www.dpt.gov.trwww.esam.org.tr www.tubitak.gov.tr www.tse.org.tr www.mpm.org.tr www.ttkd.org.tr www.abgs.gov.tr www.insankaynaklari.com www.turkpatent.gov.tr www.iskur.gov.tr www.esam.org.tr www.ansar.de/sosyalbilimler/ www.oib.gov.trwww.hukuk.gen.tr www.idealhukuk.com www.kobinet.ogr.tr www.kalitesitesi.com.tr www.turkcebilgi.com www.ekodialog.com www.danisment.com.tr www.tobb.org.tr www.ito.org.trwww.ikv.org.tr www.dtm.gov.tr www.igeme.org.tr www.tcmb.gov.tr www.tuik.gov.tr www.dtm.gov.tr/ihracat www.sanayi.gov.tr www.maximumbilgi.com www.bilgiyonetimi.org.tr www.wikipedia.org www.uludagsozluk.com www.nedir.cc/ekonomi www.tesev.org.trwww.bilgininadresi.net www.ansiklopedi.turkcebilgi.com www.tdk.org.tr www.marka. com.tr www.collegeview.com/career/interviewing/types_of/sample_stress.html /www.kho.edu.tr/yayinlar/bilimdergisi/bilimder/doc/1999-2/bilder5.doc YÜKSEL, Berrin: “Pazarlama Kavramındaki Değişimin Analizi”, Pazarlama Dünyası, 1994. YÜKSEL, Berrin: “Pazarlama Kavramına Müşteri Yönlü Yaklaşım: Pazarlamanın Kalite Hareketindeki Rolünün İncelenmesi”, Verimlilik Der., Sayı 2, 1998. ZORLU, Abdülkadir: Batılı Bir Yaşam Tarzı Olarak Tüketim: : Türkiye’de Tüketim Ürünlerinin ve Kültürünün Tarihi Gelişimi”, H.Ü. Sosyolojik Araştırmaları Dergisi, sdergi.hacettepe.edu.tr. 2003. ZORLU, Abdülkadir: Tüketici Davranışları ve AVM'ler , “Bedestenlerden Alışveriş Merkezlerine Alışveriş Davranışlarının Sosyalliklerini Anlamak”, 12. Ulusal Pazarlama Kongresi Bildiriler S.Ü., İİBF Yay., Sakarya, 2007. 154