yorumlamak: hadıd suresı ornegı

advertisement
·DiN EGiTiMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi
Yıl: 2004, Sayı: 13, 317-383
KUR' AN-I KERİM'İ,_EGİTİM ~ÇISIN~~N
YORUMLAMAK: HADID SURESI ORNEGI*
Z. Şeyma ARSLAN•*
ABSTRACT
Every system of education always has a philosophical basis. The· soul of a system of educa~
tion originates from beliefs of people who established that system .. As muslims, if we will
have a philosophy of education that contains the values of our own, than the soul of this education should come from the source of its faith: Qur'an. To benefit from Qur'an educationally, .we need to comprehend and systematize its knowledge with an educational view. This
article is a product of such a kind of effort. We studied the educational interpretation of
Qur'an in the example of one of its sures: Hadid. Our aim is to be enlightened with the light
of Qur'an at our educational activities and to be aware ofprinciples that will enable us to behave in accordance with its guidance. The sure Hadid contains a number of subjects. This
study comprises concepts related to these subjects. In this frame, we dea! with the concepts of
gnosis, hipocracy, this world and hereafter, fate, ·gtorification of Allah, charity, submission,
balance and monasticism.
GİRİŞ
A1lah, ilk insan Hz. Adem'i yarattıktan sonra, ona birtakım isimleri öğ­
retmiş, eğitimine başlamıştır. İnsanı üstün yapan da bu özelliği olmuştur.
İnsanın dünyadaki serüveni başladığında bu eğitim, peygamberler ve
kitaplar yoluyla devam etmiştir. Özü bir olan bu kitapların sonuncusu
Bu çalışma, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi Bilim Dalı'nda
yüksek lisans tezi olarak 1999 yılında kabul edilmiş "Hadid Suresinin Eğitim Açısından Yorumu" adlı çalışmadan hareketle hazırlanmıştır.
••
M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi Bilim Dalı Doktora Öğrencisi
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
318
Kur'an'dır.
KLir'an, insanı yaratan Allah'ın insana olan mesajı, ona rehberlik
eden kitabıdır. Her devirde insanlar onu okumuşlar, üzerinde· çalışmışlardır.
Bütün bunlar onu artık üzerinde yeterince konuşulmuş yapmak şöyle dursun,
her devirde insanlara yeni açılımlar kazandırmıştır.
Asrımızda araştırma alanlarının farklılaşması,
ilim dallarının çeşitlenınesi
ona .farklı perspektiflerden bakmayı daha fazla mümkün kılmıştır. Kur'an'a
çeşitli perspektiflerden yaklaşma onu anlama ve ondan İstifadeyi de bize
kolaylaştıracaktır. Bizim bu çalışmada yapmaya çalıştığımız şey, Kur'an'ın
bir suresine eğitim perspektifinden bakmaktır. Gayemiz eğitim ve öğretim
faaliyetlerimizde Kur'an'ın ışığıyla aydınlanmak ve onun rehberliğiyle hareket
etmemizi sağlayacak esaslar tespit etmektir.
Düşünce
tarihi içinde her eğitim sisteminin temelinde bir felsefi yaklaşım olagelmiştir. Zira bir eğitim sisteminin ıuhu, onu ortaya koyanların inançlarından gelir. Bizim de kendimize has değederimizi içeren bir eğitim felsefemiz olacaksa, bu eğitimin ıuhu da onun inancının kaynağı olan Kur'an'dan
gelir. Bunun için önce Kur'an'ı, eğitim bakış açısıyla anlamaya çalışmak
gerekir. Nurettin Topçu bunu, Kur'an'ın felsefesini yaparak mektebi bu
felsefi kültür temeli üzerine oturtmak olarak dile getirmektedir. Böylece bu
mektep maarif, metafizik ve ahlak prensiplerini Kur'an'dan alarak insanı­
mızın ıuh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür
ağacının asrımızdaki meyvelerini toplayacak evrensel bir ıuh ve ahlak cihazı
olacaktır.
1
Kur'an'dan eğitim açısında istifade etmek, ondaki bilgileri eğitim nazarıyla değerlendirerek sistemleştirmeyi gerektirir. İnsanın ne olduğu ve
insanlar arası ilişkilerin mahiyeti konusunda bizi yaratanın verdiği bu
bilgiler; insanın kendini, içinde yaşadığı toplumu ve dünyayı doğıu tanıması
için doğıu öncüllerdir. Bu öncüllerden hareketle zamanın ihtiyaçlarına göre
sistemini insan kuracaktır. Bu çalışma, bu yöndeki bir gayretin ürünüdür.
Hadid suresi kapsamı itibariyle böyle bir çalışmaya müsait olması sebebiyle
seçilmiştir.
Nurettin Topçu, Türkiye'nin Maarif Davası, İstanbul 1997, s. 13,57
KUR' AN-I KERIM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK
319
Konunun işlenişinde öncelikle ayetleri doğru anlamak için muhtelif tefsirlere müracaat edilmiş; eğitimle ilgili öoyutunu ele alırken de genel eğitim ve
din eğitimi alanındaki eserlerden yaralanılmıştır. Surede ele alınan konuların
çeşitliliğinden dolayı her bir konuyla ilgili muhtelif alanlara ait çalışmalardan
da istifade edilmiştir. Konu başlıklarının tesöiti, ayetlerin sırasını takip
'·
etmek yerine temel konuların öelirlenmesi yoluyla olmuştur. Böylece surenin
ele aldığı konular. çalışmanın öölümlerini oluşturmuştur. Surede yer alan
konuların iman alanı ve iöadet alanı olmak üzere iki alanla ilgili olduğunun
görülmesi üzerine konular iki öölüm halinde gruplandırılmıştir. Her iki
öölüm altındaki konular da surede geçtiği sırayla ele alınmıştır.
Buna göre birinci bölümde "İnanç ve Eğitim" başlığı altında Allah'ı tanıma, .münafıklık, dünya-ahiret hayatı ve kader düşüncesi konulan ele
alınmıştır. "İöadet ve Eğitim" öaşlıklı ikinci öölümde ise sırasıyla tesbih
iöadeti, infak iöadeti, huşu_kavramı ve kalp eğitimi, adalet ilkesi ve eğitim,
ehl-i kitap ve ruhhanlık konuları ele alınmıştır.
Hadid Suresi Hakkında Genel Bilgiler:
Hadld suresi Medine'de nazil olmuştur. Kur'an-ı Kerim'deki sıra­
lamada yeri 57'dir. iniş sırasına göre ise 112. suredir. 29 ayet olan surenin
25. ayetinde geçen "hadld" kelimesi surenin adı olmuştur. Hadld, demir
demektir. Demirin özelliği olan sertlikten dolayı buıkelime öfkeli, hiddetli,
şiddetli, titiz, keskin anlamındasıfat olarak da kullanılır.
Hadld suresinde ihlas ve imana ve Allah yolunda harcamaya, Allah'a
tevekküle, O'nu anmaya, dünya tutkusundan, katı yüreklilikten kaçınmaya
davet yapılmakta; cimriliğin kötülüğü, sadık mü'ininlerin ahirette yüksek derecelere erecekleri, münafıkların ise bunlardan mahrum olacağı
öelirtilmektedir. Dünya hayatının geçiciliği, ahiretin eöediliği, Allah'ın
dilemediği bir şeyin olmayacağı, O'nun dilediğinin de olacağı vurgulanarak mü'minlerin ele geçen nimetler ile şımarmamaları ve elden çıkan
nimetlerden dolayı da üzülmemeleri öğütlenir. İnsanların adaletli davranmaları, cihanda adaletin kurulması için peygamöerlerin gönderildiği Allah'ın kimseye ruhhanlığı farz kılmadığı anlatılır; Allah'tan korkup O'nun
peygamöerlerine inananların Allah'ın kat kat rahmetine erecekleri, her
şeyin Allah'ın elinde ve kudreti altında olduğu vurgulanarak sure bitirilir.
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
320
Surenin üzerinde dönüp dolaştığı ana nokta imanın kalplerde yerleş­
mesi ve bu imandan neşet eden takva, huşu, samimiyet, fedakarlık ve
itidalli olma haline
ulaşılmasıdır.
İNANÇ VE EGİTİM
I. ALLAH'I İSiMLERİ VE SlFATLARI İLE TANIMA
Hadid suresi Allah'ın bazı isim ve sıfatiarını sayarak başlamakta, sure içerisinde de kur'an-ı Keıim'in genel uslfibunda olduğu gibi bunlar yer yer tekrar
edilmektedir. Hadid suresinde Allah'ın aziz, hakim, kadir, evvel, ahir, zahir,
batın, alim, basir, rab, rauf, rahim, habir, ğani, hamıö, kavl, ğaffir, göklerin ve
yerin maliki, dirilten ve öldüren, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve
ona yüksel eni... göğüslerin özünü bilen, her zaman bizimle beraber, göklerin ve
yerin mirasının sahibi (varis), lütuf ve ilisan sahibi gibi isim ve sıfatları haber
verilmektedir.
"Göklerde ve yerde olanlar Allah'ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye
Kadir'dir. O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her
şeyi bilir. Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere
gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede
olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklaruuzı görür. Göklerin ve
yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün işler Allah'a döndürüliir. Geceyi gündiize katar, gündiizü geceye katar; O kalplerde olanı bilendir... " (Hadfd 1-6)
Allah'ı
yüce vasıfları ile tanıtan bu ayetlerden oluşan bu tarz bir giriş kısmı,
insanın dikkatini çekecek ve bundan sonra gelecek konular için motivasyonu temin edecek etkidedir. İnsanın bir şeye inanması için ise önce onu tanı­
ması
gerekir. Onun için Kur'an, ele aldığımız surede de olduğu gibi Allah hakbilgi verir. Allah, Kur'an'da kendisini güzel isimleri·ile tanıtıyor ve
kında detaylı
bu isimleri hakkında şöyle diyor:
KUR' AN-I KERİM'İ EGiTiM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
321
"Allah (o) Allah'tır ki kendisinden başka hiçbir tann yoktur. En güzel isimler O'nundur." 2 "De ki: ister Allah diye çağınn, ister Ralıman diye çağınn.
Hangisiyle çağınrsanız nihayet en güzel isimler O'nundur.''3
Gerçekte insan, Rabbinin hususiyetlerini belirten isimlere muhtaçtır. Bu isimler olmasaydı, O'nunla olan irtibatı noksan kalır, belki de mümkün olmazdı.
Denilebilir ki bu kavramlar, Tannlık karşısında, kulun dilsizliğini bir dereceye
kadar gideren ifadeler, ruhun çıkmazlannı açan anahtarladır. 4 Bu sıfatlar, lisani
şekiller giyerek zihinlerimizin O'na yönelmesini ve bizde O'na dair bir marifet ·
yönü bulunmasını sağlayaral2 bize Cenab-ı Hakk'ı tanıtmaktadırlar. İsim, beşeri
idrake sığmayan ulı1hiyet ile duyular iliemi ve akıl dünyasında yaşayan insan
arasında bir bağ6 oluşturur ve biz Allah'ı ancak böyle bilebiliriz.
Bu durum sadece soyut bir mefhum olan "Allah' ı bilme" ile değil genel
olarak insanın "bilme" faaliyetinin yapısıyla da alakalıdır. İnsanın bilgisi
isimler ve kavramlarla başlar; Zihin bunlarla düşünür. İnsanın yaratılışının
başlangıcında Hz. Adem, isimleri öğrenmesi ile gerçek· anlamda bir insan
olmuş ve meleklere üstün gelmiştir. İnsanın Allah hakkında ola~ bilgisi de
Allah'ın bu isimleri yolu iledir.
Allah'ı
isim ve sıfatlarıyla tanımak O'na inanmanın da başlangıcıdır. Kişinin marifeti arttıkça imanı da artar. Çünkü tanımayan takdir edemez.
Tanıma bilgisinden de takdir, ta'zim ve sevgi doğar. Allah'ı tanıdıkça nasıl
kişinin O'na muhabbeti artarsa muhabbetin peşinden de O'na itaat gelir.
Eğitimle
Allah'ı
ilgili ilkeler:
i}e tanıma konusunu eğitim açısından değerlen­
dirdiğimizde başlıca şu iki hususu tespit ediyoruz: · Allah'ı doğru olarak
tamma/tanıtmayı ve O'nun vasıfları ile vasıflanmayı ideal edinme. Din
eğitiminin amaçlan arasında gördüğümüz bu iki hususu açmak istiyoruz.
Din
isim ve
sıfatları
Eğitimi, Yaratıcıyı Doğru
Olarak Tanıtmayı Amaçlamalıdır
2
Tiihii, 20/8
İsrii, 17/110
4
Suat Yıldırım, Kur'an'da Ululıiyet, İstanbul 1987, s. 54
Elmalılı Harndi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, ts., IX, s. 143
Metin Yurdagür, Allalı 'm Sıfatları Esmaa'l-Hüsnll, İstanbul 1984; s. 44
6
DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
322
İslam düşüncesinde Allah'a yaraşır bir kul olmak ideaif vardır. Bunun
için önce nasıl bir Allah'a inandığını ona tanıtır. Bu çok yönlü tanıtım,
sayılan tüm sıfatiara sahip olmayanın ilah olamayacağı mesajını vererek
insanların yanlış yönlere yönelmesine mani olur. Allah'a inanma böyle ne
derece sağlam bir temele dayanırsa ins~ o derece iyiyi ve doğruyu görebilmektedir. Eğitim de inancın sağlam temellere dayanması, yanlış yönlere
kaymatpası için Allah'ın insanlara doğru bir şekilde tanıtılmasına çalışmalı­
dır.
Aslında insanın Allah'ı tanımaya
olan ihtiyacı açıktır. Eğitim bu tanıma
ihtiyacını tatmin etmezse insanı bütüncül olarak, her yönüyle ele almamış
olur. İnsan kendini farkettiği en küçük yaşlardan itibaren kendisinin, başka­
larının ve var olan herşeyin nereden geldiği, niçin var olduğu ile ilgili sorular
sormaktadır. Çünkü insan hayatı yorumlamak ve yaşantısına bir anlam
kazandırmak ihtiyacındadır. İnsanın cevapsız bırakarak yaşamak istemediği
bu sorular cevabını ve çözümünü Allah'ta bulmaktadır. Çocuğun· Allah
hakkında sorular sorması da insandaki bu fıtr1 arayışın bir göstergesidir.
Eğitici çocuğu kendi tabii gelişme seyrine bırakmaya niyet edebilir fakat
bunu gerçekleştiremez. Çünkü soru sorma doğduğu anda çocuk, bunun
cevabını arayacaktır. Gelişigüzelliğe bırakılan duyguların yozlaşma tehlikesi
vardır. Bu durum iyi-kötü, doğru-yanlış gibi ahlak kavramları için de böyledir, onlar da terbiye yolu ile yönlenir ve gelişirler, aksi halde körelebilir ve
yozlaşabilirler. 8
Çocukta din duygusu üzerine yapılan araştırmalar, insanın dini inanca
dini inancı kabullenmeye hazır. ve istekli olarak doğduğunu
ortaya koymuştur. 9 İnanç duygusu herkeste vardır ama iman herkeste yoktur.
Yani inanç duygusu fıtri olduğundan evrenseldir ancak iman herkeste ortaya
çıkmaz. Bu noktada eğitimin fonksiyonu devreye girmektedir. Yaratıcı
hakkında doğru bilgilendirme insanın hayata karşı anlamlı bir bakış sahibi
karşı eğilimli,
olmasını sağlayacaktır.
7
Bayraktar Bayraklı, lç/fım 'da Eğitim Batı Eğitim Sistemleriyle Mukayeseli, İstanbul 1989, s.1 06
Beyza Bilgin,
Eğitim
Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara 1988, s. 30,44
Pierre Bovet, Din Duygusu ve Çocuk Psikolojisi; tre. S.
Odabaş,
Ankara 1958, s. 18,19
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDANYORUMLAMAK
323
Hayatı
yorumlamak ve yaşantısına bir anlam kazandırmak ihtiyacında
bu duygusunun karşılanması, ve geliştirilmesi dinin insanlara
öğretilmesi ve insanın yaratıcısı hakkında bilgilendirilmesi ile mümkündür.
Bu gerçekleşmediğinde insan onun yerini dolduracak· başka bir iman aramakta ve özlediği tatmini vadeden herhangi bir akıma kapılabilmektedir. 10
insanın
olan
~--.
\
Sonuç olarak diyebiliriz ki dinin asıl sorusu olan Allah sorusu eğitimde
bilinçli olarak soruimalı ve bu, Allah inancını doğru bir şekilde .yerleştirme
amacına yönelik olarak yapılmalıdır.
Eğitim, Allah' ın V asıtları İle Vasıflanmayı Amaçlamalıdır
Allah'ı isim ve sıfatlarından' öğrenmenin egitimsel açıdan kişiye ne kazandıracağını düşünürken,
Allah hakkında doğru bir tanıma yapmış olmanın
ötesinde bunun kişinin kendi gelişimi için de ucu açık bir imkan sunduğunu ·
görüyoruz. Şöyle ki; insanlarda ve bütün varlıkhirda görülen sıfatlar Yüce
Allah'ın sıfatlarının zuhur -y~i:leridir, Allah'ın sıfatıarına birer aynadır. Yeryüzündeki hayat O'nun "Hayy" oluşundan, ilim, O'nun "Alim" oluşundan'
dır. Varlıklar içerisinde Cenab-ı Hakk'a· en mükemmel· tecelli mazharı ise
insan-ı kamildir. 11
Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Allah'ın ahlaki ile ahlaklanın", "Alnice (güzel) hpyları vardır, her kim bunlardan biri ile ahlaklanusa
mutlaka cennete girer." 12
lah'ın
Kul için, Allah'ın isimlerinin
manaları sıfat olur.
İnsanın, Allah'ın vasıf'
'
larıyla vasıflanması G~zllii'nin de ifade ettiği gibi hulul ve ittihad ,ol,arak
anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah'ın isimleri, kendisini Allalı yolunda geliştir-:­
mek isteyen kişi için bi~~r vasıf olabilir, o henÜz sülükt~dir, vasıl. değildir·.
Allah'ın sıfatları sadece O'nun zatı içinkat'i surette sıfattır. 13
,
'
"Allah'ın. vasıfları
'
ile
vasıflanma"
'
idealine
'
'
eğitim açısından baktığımız­
da, bunun arkasında İslam'ın insana verdiği değer ve insanın, yer yüzünde
10
Beyza Bilgin, Türkiye'de Din Eğitimi ve Liselerde Din Dersleri, Ankara 1980, s. 19
11
Veli Ulutürk, Kur'an-ı KerlmAllalı'ı Nasıl Anlatıyor, İzmir 1994, s. 104, 105
12
Gazali, Maksadü'l-Esnii, tre. M. Ferşat, İstanbul 1972, s. 201
13
Gazali, a.g.e., s. 201, 202.
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
324
Allah'ın halifesi 14 olarak görülmesi anlayışının olduğunu görüyoruz. İnsan,
emanet· olarcik tanımlanan görevini yerine getirebilmek ve Allah'ın halifesi
olma liyakatini gösterebilmek için irade, akıl, kavrayış v.,e varlığın sınırlarını
araştırma gibi çeşitlidonanımlarada sahip kılınmıştır.
Peki insana bu bakış onun eğitimine nB gibi bir boyut getirmektedir: Eğiti~, bireyin her bakımdan gelişmesine yönelik amaçlı bir faaliyet olarak
tanımlarsat, her şeyden önce "bireyleıin kişiliklerinin. tam olarak gelişme.:.
si"nden neyin anlaşılması gerektiği hususu üzerinde durulmalıdır.
İslam'da 'Allah'ın yer yüzündeki halifesi' olarak bilinen insan, yar<~.tıl­
mış olan her şeyin, tüm bir evrenin onun hizmetine sunulduğu varlıktır.
Kur'an bize, ilk insan Adem (a.s.)'ın yaratılmasından sonra Allah'ın ona
eşyanın tüm isimlerini öğrettiğini nakleder. 15 Yaratılışın kaynağı Allah'ın
iradesi olduğu gibi yaratılıştaki her element de O'nun güç ve kudretini simgeler. Dolayısıyla yaratılıştaki .her şey, her varlık Allah'ın bir takım isimlerinin ve sıfatlarının tezahürüdür. Adem (a.s.)'e eşyanın isimlerinin öğretilmesi
demek, onun yaratılışın künhünden ve varlığın özünden .haberdar edilmesi
anlamına gelmektedir. Başka bir deyimle Allah'ın sıfatlarından ve yarattığı
evrenle bizzat kendisi arasındaki ilişkiden haberdar edilmesi demektir.
Böylece ademoğulları, Allah'ın yeryüzündeki halifeleri olabilecek ve tüm
yaratıkları otoriteleri altına alabilecek bir üstünlüğe sahip olabilecektir. 16
Şu halde diyebiliriz ki İslam eğitim felsefesinin temelinde Allah'ı bilme
ile varlıklar alemine yönelme vardır. Bunun neticesi dünyada
Allah'ın halifesi olma şuuruna sahip insanın yetişmesi olacaktır. Allah'ın
kendi ruhundan üfleyerek yarattığı bu insan, Allah'ın vasıflarının da bilinçli
bir takipçisidir. İnsan, Allah'ın sıfatları çerçevesinde kendini geliştirerek bu
sıfatiarın tecellilerini kendisinde gerçekleştirmek için çaba göstermekle
Allah'ın yeryüzündeki halifesi olabileceğine göre ·ve Allah'ın sıfatları da
sınırsız boyutlara sahip olduğuna göre, insanın önüne moral, ruh ve
entellektüel alanlarda beşeri imkanları nisbetinde ilerlemesine imkan veren
geniş ufuklar açılmış olmaktadır. Bu, yüzyılımızdaki eğitim düşüncesinin
ve bu
14
biliş
Bakara, 2/30
15
Bakara, 2/31
16
Seyyid Ali Eşref, lsliim Eğitiminde Yeni Ufuklar, tre. O. Tunç, İstanbul 1991, s. 11-13
KUR' AN-I KERİM'İ EGiTiM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
325
bireyselfarklılıklara
indirgeyerek yorumlamaya çalıştığı 'kendini gerçekleş­
tirme ideali'nin de ötesinde bir. ufuk sunmaktadır. Bu gelişme ve.ilerlemenin
kaynağını bilgi ve marifet teşkil ettiğine göre, bu eğitim düşüncesi bilgi elde
etme yolunda gösterilen çabalara herhangi bir sınır ve ambargo koymamaktadır.
"'·
İslam geleneğinde özellikle tasavvuf literatüründe Allah'ın vasıfları ile
vasıflanma
ideali üzerinde çokça durulmuştur. Gazali, Allah'ın ahlakı ile
ahlaldanmak, O'nun sıfat ve isimlerinin manaları ile imkan nisbetinde nefsi
tezyin etmekten söz ederken bu hususta üç ·dereceden bahsediyor: Kişinin
esrna-i hüsnadan nasibi sadece lafızları işitmekten ·ibaret ise işitme meziyeti
hayvanlarda dahi mevcuttur. Lafızlarıo manalarını anlama derecesinde ise bu
Arap lisanına vakıf olmaya bağlıdır ki bir bedevi de bunları bilebilir. Bu
manalarıo Allah hakkında sabit olduğuna kalbiyle inanma derecesinde ise,
avamdan biri bile bu merteb~yi onunla paylaşır; Onun için esrna-i hüsnadan
nasiplenme sadece lafızlarını işitmek, lügat bakımından manasıni bilmek ve
manasının Allah hakkında sabit olduğuna inanmaktan ibaret1kalmamalıdır.
Esrna-i büsnarlan gerçek anlamda nasiplenme de dereceler halindedir ve. bu
isimleri maddi ihsas ile değil, batını müşahede ile idrak etmek, keşf yolu ile·
yakini olarak bilmek, Hakk' a daha yakın olmak için imkan nisbetinde o
sıfatları takınmaya çalışmak, .o sıfatlarla ahlaldanmaya, onun güzellikleri ile
nefsini tezyin etmeye çalışmak iledir. 17
Cenab-ı
Hak,
sıfatlarının
tecellisini sever. Cömerttir, cömertlik göste- .
rilmesini beğenir. Zulmü sevmez, kullarının zalim olmaktan korunmalarını
diler. Gafur sıfatı ile vasıflanan kişi, başkalarının hatalarını örter, kimsenin
ayıbını yüzüne vurmaz. Emrinde bulundurduğu kişiler veya arkadaşları
tarafından işlenen suçları affeden kişi, Tevvab sıfatı ile ahialdanmış ve
bundan nasibini alınış demektir.
Gazali'ye göre Rabman sıfatından mü'minler şunu elde edebilirler: Önce
Allah'ın gafil kullarına merhamet edip, onlara nasihat etmek suretiyle Allah
yoluna çevirirler. Bunu yaparken de yumuşaklık ve şefkat yolunu tercih
ederler. Rahim sıfatından ise kulun hissesi gücü yettiği kadar muhtaç kimse-
17
Gazını, a.g.e., s. 52-54
DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
326
lerin ihtiyacını karşılamak, malı, nüfuzu ile yahut hayra delalet etmek suretiyle olsun :çevresindeki muhtaçlara yardım etmek, bunlardan da aciz olursa
o zaman ona hayırlı dualar yapmak suretiyle onun hüzün ve kederini paylaşmaktır.18
Allah'ın sıfatiarını
cemal, celal, kemal ve tenzih
sıfatları
olarak dört
kısma ayıran Ömer Rıza Doğrul, kul için bunlardan cemal sıfatları ile
vasıflanma imkanı olduğunu söylemektedir. 19 Allah'ın çemftl sıfatlarından
bazıları şunlardır: Gafur(bağışlayıcı),
Afuvv (affeden), Vediid (seven ve
sevgisi pek yüksek olan), Selam (sulh ve selamet ihsan eden), Muhib
(muhabbeti çok olan), Mü'min (emniyet ihsan eden), Hafız (koruyucu),
Vehhab (ihsan edici), Razık (rızık verici), Veliy (dost), Muksit (adalet ve
insafı seven), Nasir (yardım edici) vb. Ancak '\ .. Okutmakta ve öğretmekte
olduğunuz kitap uyarınca rabhaniler olunuz"20 ayet-i kerimesinde olduğu
gibi rabb sıfatı dahi insan için kullanilabilmektedir. Rabhaniler olmak
Rabbe halis, kullar olmaktır; İnsan için kullanılmış olan Rabb sıfatına
bürün üp Rabbe ·halis kullar olma; ilim ve irfan, basiret, güzel ahlak ve amel
sahibi olan, ve insaniann terbiyesin e, aydınlanmasına çalışan kişiler olma
demektir. Rabb sıfatı hakkında gördüğümüz üzere Allah'ın bütün
sıfatlarından insanın alacağı İbretler vardır.
II. MÜNAFIKLIGIN KARAKTER ÖZELLİKLERİ
Hadid Suresinde Münafıklar:
Hadld suresinin 12-15. ayetlerinde münafıklardan bahsedilmektedir. Silrenin bundan önceki bölümlerinde Allah'ı sıfatları ile· tanıtan, O'na imana ve
O'nun yolunda fedakarlığa çağrıda bulunan ayetlerden sonra bu iki konuda
eksik olanlara yani münafıklara geçilmekte ve mü'minler ile münafıklar
arasında karşılaştırma yapan ve kıyamette bu iki grup arasında geçen bir
konuşma bir tablo halinde sunulmaktadır. Buradaki anlatırnda geçen "nur"
kavramı siirenin 19. ve 28. ayetlerinde de tekrar edilmektedir.
Söz konusu ayetlerde ifade edildiğine göre:
18 Gazall, a.g.e., s. 78, 102, ı 85
19 Ö. Rıza Doğru!, Tanrı Buyruğu (Kur'an-ı Kerim'in Tercüme ve Tefsiri), İstanbul
CXXXIV
20
Al-i İmrfin, 3/79
1980, s.
KUR' AN-I KERİM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
327
Kıyamet
gününde mü'min erkeklerle mü'min kadınim~ nurları önlerinden ve sağlarından koşar bir halde iken münafik erkeklerle münafik kadın­
lar,· iman etmiş olanlara, "Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım ... "
derler. Ancak kendilerine "arkamza dönün de bir ışık arayın" denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet dışında azap ,_bulunan kapılı bir sur çekilir. Münafiklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler;
(Mü'minler de): Evet ama siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan).sizi,
Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı! Bugün artık ne
sizden ne de inkar edenlerden bedel·kabul edilir... denilir. Allah'a ve Peygamberine iman edenler, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şahit­
lerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır... İman edenler Allah'tan korkar ve Peygamberine inanırlarsa Allah onlara rahmetinden iki kat verir ve
onlara ışığında yürüyecekleri bir nur lütfeder.
Münafıkların kıyamette durumlarını,
buna sebep olan hareketlerini ve ..
psikolojilerini mü'minler ile münafıklar arasında geçecek olı;m bir konuşma
çerçevesinde anlatan bu ayetlere göre .münafıklar, mü'minlerin yanlan.nda
yürüyerek önlerini görmek, dünyada olduğu .gibi onlardan istifade etmek
istemektedirler. 21 Dünyada yaptıkları işler, ahirette karanlıklara dönüşmüş,
arnellerinin karanlıkları içinde kalmışlardır.
mü'minler ile münafıklar arasındaki belirgin farkın "nur"
kavramı ile yani aydınlıkta ya da karanlıkta oluş ile verildiğini görüyoruz.
Allah, sadıklar ve şahitler olarak vasıflandırdığı mü'minleri önlerini aydınla­
tacak bir nur ile mükafatlandıracağını söylemektedir. Bir eğitim olgusu
olarak bu nur kavramını ele alırken önce münafıklığın manasma ve Kur'an-ı
Kerim'de geçen özelliklerine kısaca bakmak istiyo~z.
Bu
anlatırnda
Nifakın Anlamı:
Arapça n-f-q kökünden türetilen münafıkkelimesinin "dehliz, in, tünel"
anlamındaki "en-Nefaq"tan geldiği sözlüklerde beÜrtilir. En'am suresi 35.
ayette de bu manada kullanılmıştır: "... yapabilirsen yerin içine inebileceğin
21
Zemahşerl, Keşşiif an Hakiiiki't-Tenzfr, Beyrut, ts., IV, s. 63; Fahruddin Razi, Tejçfr-i Keblr,
trc.S. Yıldırım vd., Ankara 1991, XXI, s. 305-306; İsmail Hakkı Bursevi, Ruhıı'l Beyan, tre. A.
Öz, istanbul 1995, VIII, s. 486; Yazır, a.g.e., VII, s. 426
328
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
bir tünel (nef~qan) ara .... " Bu anlamıyla münafık, sağlam görünen ama içi
çürük ve boş kimsedir. Köstebek yuvası anlamındaki "Nafiqau'l-Yerbii"
kelimesinden türetildiğini söyleyenler de vardır. Bu anlamıyla münafık,
köstebeğin yuvasına bir taraftan girip başka taraftan çıkması gibi, dinin bir
tarafından girer, başka tarafından · çıkar. Yine köstebek ·yu vas i dışardan
bakıldığında düz yer gibi görünür. Oysa altında bir çukur vardır. Münafık da
böyle;. zal~iren iman sahibi sanılır, fakat derininde küfür bulunur. 22 İslam
Ansiklopedisi'nde münafık maddesini yazan F. Buhl, bu kelimenin "ayrılmak
kararsız olmak" anlamını ihtiva eden "Nafeqa"dan alınmış olabileceğini ileri
sürer.23 Bu lügat manalarından hareketle "münafık" kelimesinifak çıkaran,
riyakar, ikiyüzlü, mütereddit, kararsız, dalevereci, aldatıcı, kalbi hasta, özü
sözü bir olmayan; .kendini dost suretinde gösteren, sözünde durmayan, şirk
ve küfrünü gizleyip iman ettiğini açıklayan, bir kararda kalmayan, dönek
kimseleri vasıflamak için kullanılır.24
Kur'an'a Göre Münafıkların ÖzelJikleri:
Kur'an-Kerim'de öze1Iikle Bakara, Haşr, Tevbe ve Nisa surelerinde münafıklarla ilgili pek çok ayet bulunduğu gibi "Münafıkiin" adını taşıyan bir
siire de vardır. Münafıkların Kur'an'da geçen bazı özellikleri şöyledir:
ikiyüzlülük ve riyakarlık25 , kalplerinde hastalık olması 26 , menfaatperestlik_27 ,
· kararsızlık28 , korkaklık29 , büyüklenme30, alaycılık31 , yalancılık32 , dış görünüş-
22
23
İbn Manzur, Lisamı'l Arab, Beyrut ts., X, s. 357,359; Ragıb ei-İsfehanl, el-Müfredat fi Garibi'!
Kuran, nşr. M.S. Geylani, Mısır ı96ı, s. 502
ls/am Ansiklopedisi (Münafık maddesi), İstanbul 1979, VIII, s. 800
24
İbn Manzur, a.g.e., X, s. 359; İsfehanl, a.g.e., s. 502; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Lügat, Ankara 1996, s. 724, 833; Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki, İstanbul ı 989,
s. ı409
25
Bakara, 2/9; MaOn, 107/4-6; Nisa, 4/142
26
Maide, 5/52; Muhammed, 47/29; Bakaı·a, 2/10
Nisa, 4/72-73, ı4ı
Nisa, 4/ı 43
29
Tevbe, 9/56,57, 64; MünafikOn, 63/4
30
Bak ara, 2/ ı 3
3
ı Tevbe, 9/65; Bakara, 2/ı4
32
MünafikOn, 63/ı; Tevbe, 9/107; Mücadele, 58/ı 6-ı8
27
28
KUR' AN-I KERIM' İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
329
lerinin aldatıcılığı33 , kötülüğü emretmeleri ve iyilikten sakındırmaları 34 ,
cimrilik35 , ibadetler ve cihada karşı isteksizlik. 36
Kur'an-ı
Kerim'in
münafıklann
özelliklerini ayrıntılı bir
şekilde
ele al-
ması, müslümanları dost görünümü- altındaki bu düşmanıara karşı uyarmak,
nifağın kötülüğünü
göstererek. iyiyi ortaya koymak ve müslümanları bir
münafığa yakışacak bu gibi vasıflara sahip olmaktan sakındırmak içindir.
İmani plandaki eksikliğin arnellere ve şahsiyete yansıması bir eğitim olgusu
olarak incelemeye değer bir konudur. Bu ilişkiyi eğitimle ilgili ilkeler başlığı
altında. Hadid suresinde geçen kavrarnlar çerçevesinde incelemeye çalışaca­
ğız.
Eğitimle İlgili ilkeler:
1. Nur Kavramı ve Eğitim
Hadid suresinde mü'rninler ile münafıklar arasındaki fark nur kavramı
çerçevesinde ele alınmış ve münafıklar malışer gününde "nur"a sahip olmayanlar ve karanlıkta kalanlar olarak tanıtılmıştı. Ahiretteki bu, nuru kazankonusunda çeşitli·
izahlar yapmak
maya sebep olan şeyin ne olabileceği
.
..
mümkündür. Nur üstüne nur olarak içice katmanlar halinde derecelenen, ·
insandaki akıl kuvvetinden bilgiye, imandan Kur'an'a ve arnele kadar bir
takım manalar zinciri halinde bu muhtelif izahları şöyle sıralayabiliriz:
'
<
'
'
>
a- Akıl: İslfun mütefekkirlerinde insandaki akıl ve bilme kuvvetinin bir
takım nurlar halinde derecelendiği görüşü vardır. Razi, İmam-ı Gazall'den
naklederek insandaki kuvve-i müdrikenin bir takım nurlar olarak beş derece- .
si olduğunu söylüyor. Nur suresi 35. ayetteki nur kelimesinden hareketle bu
yorumlar yapılmıştır. Ayette şöyle denilmektedir: "Allah göklerin ve yerin
nurudur. O'nun nurunun temsili, içinde lambabulunan bir kandillik gibidir.
O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız
gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani
33
MünafıkOn, 63/4
34
Tevbe, 9/67; Bakara, 2/11
35
Tevbe,9/67, 75, 76,79
36
Nisa, 4/142; Tevbe, 9/81, 86 ayrıca bk. Al-i İmran, 31156, 166-168; Nisa; 4171-73, 77; Tevbe,
9/42-49, 50-53, 87, 90, 93-98; Muhammed, 47/20-23; Ahzab, 33/9,20; Haşr, 59/11,12
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
330
zeytinden (çı!<an yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse kendisine ateş
değmese dahi ışık verir. (Bu), nur üstüne nurdur.' Allah dilediği kimseyi nura
eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.' 137
Bu ayetten hareketle· yapılan yorumlarda insan aklı, kuvve-i hissiyye
yani beş duyu organının hissettiği şeyleri alan kuvvet; kuvve-i hayaliyye
yani bu hislerin algıladığı şeyleri itina ile karşılayan ve onları ihtiyaç hissedildiğind6, kendisinden üst durumda olan akll kuvvete arzetmek için tutan
kuvvet; küiii hakikatleri idrak eden akll kuvvet; fikir (tefekkür) kuvveti yani
akll bilgileri alıp onları birbiriyle kıyas ve te'lif eden ve bu sentez neticesinde
daha önce bilinmeyen şeyleri bilinir hale getiren kuvvet; ve son olarak da
peygamberlere ve bazı velilere mahsus, gayb ve melekfit aleminin sırlarını
bilmeye muvaffak kılan kudsi kuvvet olmak üzere beş derecedir. Gazali'ye
göre bunların hepsi birer nurdur. Çünkü bunlar sayesinde çeşitli varlıklar
bilinir. Ve bu beş derece kuvvetin ayette bahsedilen beş hususa teşbih edilmiş olması mümkündür. 38 İbni Sina da ayetteki beş misali, insan ruhunun
algılamalarının dereceleri olarak izah etmektedir.39
Kaşani
dikkat çekerek insan aklının yıl­
dızlar ve güneş gibi aydınlatıcı olduğunu söylüyor. O'nun yorumu ile Mülk
suresi 5. ayetteki "Andolsun ki biz, en yakın göğü kandillerle donattık.
Bunları şeytaniara ateş taneleri yaptık. ..'' ayetinde "en yakın sema" insan
aklı, "kandiller" yani yıldızlar ise delil ve beyyineler, "şeytanlar"da vehim ve
hayaldir. 40 Akıl, açık deliller yolu ile evhamların, ' bilinçsizce tekrar
edilegelen hurafelerin, adet ve geleneklerin karanlığından, muhtelif tanrıların
düşürdüğü hayret ve kararsızlığın karanlığından, yanlış düşünce ve değer
ölçülerinin getirdiği huzursuzlukların karanlığından kurtaracak ışık olma
özelliğinde yaratılmıştır. Aklı doğru kullanma sanatı olan eğitim, aklı doğru
kullanmanın kriterini bu esaslar doğrultusunda belirlemeli ve aklı bir ışık
olarak kullanma bilincini kazandırma amacına yönelik olmalıdır.
37
38
39
°
4
de
aklın aydınlatıcı özelliğine
Nur, 24/35
Razi, a.g.e., XVII, s. 90-91
Rfiii, a.g.e., XVII, s. 92
Kaşfini; Te'vfldt-ı Kaşdni, Ankara 1998, III, s.l92
KUR' AN-I KERİM~İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
331
b- Kur'an: Karanlıkların giderilmesi noktasında Kur'an'ın kendisi de bir
nur olmaktadır: "Bu bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklar­
dan aydınlığa, o yegane galip, harnde layık olan Allah'ın yoluna çıkarman
için onu sana indirdik. "41 Peygamberin görevi kitap ile yani ilahi bilgi ile
insanları' aydınlatmaktır: "İşte sana böyle emrimizpen bir ruh vahyettik. Sen
kitap nedir, iman nedir bilimyordıin. Fakat biz o kitabı bir nur yaptık. Onunla
kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz ve gerçekten sen, doğru bir
yola çağırıyorsun. "42 Kur'an ayetlerinin kalplerde ışıidaması için, yani iman
haline gelmesi için de zihinde bilgi olmalıdır. Çünkü bilgi, kalbin nefisle
mücadelesini mümkün kılar, kalbe giden yollan temizler. Kanalları temizleneo kalbe gerçeğin nuru ulaşır. 43
c- Bilgi: Burada mirun bir başka boyutu ortaya çıkıyor ki o da bilginin
aydı~latıcı fonksiyonudur. Bilgi, Aiıah'ın sanatını, eserlerini keşfedip incelernemizi sağlay~ bir ışıktır.._Bu ışık ile insan kalnat kitabını okur. Allah'ın
tabiata koyduğu kanunları inceler. Bu bakımdan bilgi, bilinmeyeni, meçhulü,
bizce karanlıkta olanı ortaya çıkarandır. Bilgi dünyada insanların yaşamına
faydası olacak keşiflerle önümüzü aydınlattığı gibi Allah'ni eserierini, ayetlerini bilme yolu ile de ahirette bir ışık olmaktadır.
Eğitim
elbette ki bilginin öğretilmesini hedefler. Amaç sadece verilenleri alan ve depolayan değil araştıran, bilinmeyeniere ulaşma isteği içinde olan
bireyler yetiştirmektir. Ancak eğitim anlayışımızın kişinin hem bu dünyadaki
hem de ahiretteki saadeti~i amaçlamas'ını i,stiyorsak bilginin, ahirette de bir
ışık olmak üzere marifetullah'ı elde etme şuuru içinde verilmesi gerektiğini
vurgulamalıyız. Ancak bu taktirde bilgi, bir nur olarak aydınlatma fonksiyonunu ' tam manasıyla yerine getirmiŞ olur. Razi, gerçek "nur"un Allah
Teala'nın kendisi olduğunu, hasiret (akıl) nuru demek olan ilim nurunun da
nur (ışık) olmaya layık olduğunu çünkü Allah'ı bu dünyada iken tanımaktan
kaynaklandığını söyler. Bu sebeple malışer günündeki nurların miktarı da,
dünyadaki marifetullah ölçüsünde olacaktır. 44
41
42
43
44
İbrahim, 14/1
Şura, 42/52; ayrıca bk. Nisa, 4/174
Bayraklı, islam'da Eğitim, s. 233
Razi, a.g.e., XXI, s. 303
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
332
d- İman; Ahirette mü'minin önünü aydınlatacak bu ışığı iman nuru ola-
Kerim' de imanı "nur", küfrü de
"zı.ılmet" diye isimlendirmiştir. Işık yol bulmada ve şaşkınlığı girlerınede en
iyi kılavuzdur. Din konusunda da imanın durumu böyledir. Kalp için Allah'ı
tanıyıp bilmek bir nurdur. 46 Bu, iyi ile kötüyü ayırt etmeyi sağlayan bir
nurdur: "Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü
ayırdedecek bir anlayış verir. "47 O halde diyebiliriz ki "insan ne derece
sağlam bir inanca sahipse o derece iyiyi ve doğruyu görebilmektedir." 48 iyiyi
ve kötüyü ayırt etme melekesine sahip olma, insan hayatının her alanında
önemli olduğu gibi özellikle ahlak eğitimi konusunda öne çıkmaktadır. İsliim
eğitim düşüncesi, ahlaki davr~nışın temeline imanı koymaktadır. Çünkü
iman, insanın hadiselere bakışını aydınlatan bir ışıktır. Bu bakımdan ahlaki
davranışlar noktasında münafıkların eksiklikleri, ikiyüzlülükleri, alaycılıkla­
rı, yalan söylemeleri, cimriliklerinin imanlarındaki eksiklikten kaynaklandı­
ğını söyleyebiliriz.
rak da
düşünebiliriz. Cenab-ı
Hak,
Kur'an-ı
45
e- Amel: Küfrün karanlığına karşı iman aydınlatıcı bir nur olduğu gibi
iman temeline dayanan amel de aydıntatıcı olmaktadır. Müfessirlerin çoğu­
nun ifadesiyle insanın dünyada iken yaptığı ibadetler, güzel işler ahirette
kendisine nur olur. Kişinin arneline göre nurunun parlaklığı da değişir. 49 Hz.
Peygamber ahirette ümmetini arnellerinin işaretinden tanıyacaktır. Ümmetini
diğer insanlar arasında nasıl tanırsın? diye soran bir kişiye, onları abdestin
tesiriyle yüzlerinin parlamasından, nurlarının önlerinden koşmasından tanı­
yacağını söylemiştir. 50 Münafıklar bu nurdan yoksundur çünkü arnelleri
eksiktir ve bir aldatmacadan ibarettir. Bir yaparlar bir terkederler. Işıkları da
böyledir, bir yanar bir söner. Bu durum Bakara suresinde şöyle anlatılıyor:
Onların (münafıkların) durumu, (karanlık bir gecede) ateş yakan kimse
45
Nur, 24/40
46
47
Razi, a.g.e., II, s. 57; XI, s. 300
Enfal, 8/29
48
Bayraklı, isitım'da Eğitim, s. 226
49
İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, tre. B.Karlığa vd., İstanbul 1986, XIV, s. 7743;
Rfiz!, a.g.e., XXI, s. 302; Yazır, a.g.e., VII, s. 424-425; Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'm Çağdaş
Tef1·iri, İstanbul 1988, IX, s. 267
Buhari, Vüdu', 3; Müslim, Tahare, 34, 39; Tirmizi, Cuma, 74; Nesa!, Tahare, 109; İbn Mfice,
Tahare, 6; Zühd, 34, 36; Ahmed b. Hanbel, I, 282, 296, 403; II, 300, 334
50
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
333
misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların
aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi)
görmezler. Yahut onların durumu karanlık bir gecede gökten sağanak halinde yağan yağınura tutulmuş kimse gibidir. Şimşek sanki gözlerini çıkara­
cakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca or~da biraz yürürler, karanlık
üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. 51
·
Hadid suresindenöğrendiğimize göre mü'minin ışığı devamlıdır. Çünkü
arneli münafığınkinden farklı olarak devamlıdır. Arneli sürekli ve
kalıcı yapan ise imandır. Amel imandan soyutlandı mı bir gösteriş ve riya
olarak kalmakta ve devamlılığı olmamaktadır. O halde diyebiliriz ki eğitim­
ciler de her hal ve şartta iyi olan tavrı ortaya koyacak, gizlide ve açıkta,
insanlar görsün veya görmesin iyi amellere, güzel işlere devam edecek
nesiller yetiştirmek istiyorlarsa imanın kalplerde sağlam bir şekilde yer
etmesine çalışmalıdırlar. İmanında samimi olmak, arneller konusunda samimi~eti getirecek bu da hem dünyada hem ahirette önümüzü aydınhitacaktır.
inananın
2. Münafığın Şahsiyet Özellikleri ve Eğitimi
Münafıklığın
en bariz va~fı ikiyüzlülük, olduğu gibi görünmemedir. ·
bu şahsiyet kusurunu gidermek için onun temeline· inmeli, kişiyi
böyle davranmaya sevkeden sebeplere eğilmelidir. Kur'an bu sebeplere iŞaret
ederek davranışlarının kaynağı olan iç .alemleri hakkında bilgi vermektedir.
Buna göre hastalığın kaynağı kalptedir. O halde tedavi buradan başlayacak­
tır. Kalpteki hastalık imanı plandaki eksiklik, şüphe ve kararsızlıktır. İmanla­
rındaki karasızlık davranışlarında iktidarsızlığa sebep olurken; sabit ve güçlü
bir i~an, sağlam bir kişilik yapısına ve ·bütünleşmiş şahsiyet özelliklerine
·sahip kılmaktadır.
Eğitim
bir tarafa bırakıp kendi menfaat ve arzularının peşinde
koşma, kişiyi farklı yü~lere, farklı maskelere bürünmeye sevkederken,
manevi değerleri üstün tutmak şahsiyet bütünlüğünü sağlamaktadır.
Frayer'in de dediği gibi "din fertleri şahsiyet parçalanması tehlikesine karşı
korur, eğer kişi iman ·etmişse ona şahsiyetini bütünüyle bağlamış demekManevi
51
değerleri
Bakara, 2/20
334
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
tir."52 Çünkü temelde dini iman bütün kişiliği kapsayıcı bir özelliğe sahiptir.
Din, duygiılar, arzular, inançlar, dünya ve toplumla ilişki ve davranışlar
içinde kendisini gösteren bütün psikolojik hayatı üzerine alır ve her bakım­
dan kişiliğe nüfuz eder.53
Yüksek duyguların ve manevi değerlerin kazandırılması yolu ile dengeli
şahs_iyetlerin yetiştirilmesi eğitimin görevidir. Eğitim sistemimizin duruma
göre kılık değiştirmeyen, kendini olduğu gibi ortaya koyabilen, dengeli ve
iradesini doğru yönde kullanabilen şahsiyetler yetiştirmesi için manevi
değerlerin öğretilmesinin yanısıra eğitim sisteminin de kendi içinde çelişki­
ler arzetmeyen bütüncül ,bir yapı arzetmesi gerekir. Zira, münafığın bariz
vasfı olan insanların içlerindekini dışa farklı yansıtmaları, düşündülderini
gizlerneleri şeklinde bir karakter üzere yetişmelerine sistemdeki çelişkiler de
sebep olabilir. Zamanııruzda, çocuğun okulda farklı, evde ailesinin yanında
farklı telkinlerle karşı karşıya kalması da bu çerçevede düşünülebilir. Okul
ile ailenin uyumu sağlanmadıkça çocuğun şahsiyeti sağlam ve tutarlı olamaz,
ahiakl prensipiere dayandırılamaz. Çocuğun içinde yaşadığı:,, toplumun manevi kültürünü benimsernesi ve karakter formasyonu, aile-okul ve toplumun
tam bir uyum içinde bulunmasıyla sağlanır. Aksi halde kültür ortaklığı
yoksa, çocuk kültür çatışmasına düşer. Okul, içinde bulunduğu· toplumun
kültür özelliklerini yansttmalıdır. 54 Öğrenci ve veliler arasındaki değerler
dengesini tespit ve takip etmelidir. Okulun bu yoldan ayrılmasına sebep olan
şey, eğitim' sistenlinin ideolojik kaygılarla şekillendirilmesidir. 55
:ı
Benzer bir zıtlık okulda okutulan çeşitli dersler arasında da olmamalıdır
ki çocukta şahsiyet bütünlüğü sağlansın. Nurettin Topçu'Qun ifadesi .ile
okuldaki dersler maddi kültür ve manevi kültür dersleri olmak üzere. ,iki
türlüdür ve "bunların ikisi arasındaki denkleşmeyi sağlamak eğitimde esas
davadır. Manevi kültür, insana, sanata, cemiyete ve tarihe uzaiur; onun özü
insan sevgisi, gayesi Allah sevgisidir. O yalnıZ bir ders içinde verilemez. "56
52
Hans Freyer, Din Sosyoloji;i, trc.T. Kalpsilz, Ankara 1964, s. 78
53
Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Ankara 1993, s. 187
54
Mahmut Çamdibi, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, İstanbul1994, s. 168, 171
55
Kemal İnal, Eğitimde Ideolojik Boyut, Ankara 1996, s. 13, 20
Topçu, a.g.e., s. 137
56
KUR' AN-I KERIM'İ EGİTİM AÇISINDANYORUMLAMAK
335
Çünkü varlığımızın her sahasına nüfuz etmiştir: Eğitim sisteminin bu inanç
ve düşünceden hareketle şekillenmesi onun bütünlüğünü de sağlar. Bu
sistem içinde tabii ilimlerde okutulan ile tarih ve coğrafyada, dini: ilimlerde
okutulan konular birbirine ters düşınez.
III. DÜNYA HAYATlVE KADER·
"-
Hadi'd suresinin 20-24. ayet-i keri'meleri mü'minin dünya ve ahiret hayatına nasıl bakması gerektiği, hangisine ne kadar kıyınet vermek durumunda
olduğu, bu dünya· hayatında başına gelecek hadiseler karşısında nasıl tavır
takınması gerektiği konusunda bir anlayış vermektedir:
"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir
yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçiterin hoşuna gider. Sonra kurur da sen
onun sapsarı olduğunu görürsün, sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin
bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı
aldatıcı bir geçimiikten başka bir şey değildir. Rabbinizden bir mağfirete;
1
Allah'a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle
yerin genişliği kadar olan cennete koşun. İşte bu, Allah'ın lütfüdur ki onu
dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin
başınıza gelen herhangi bir nıusibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir
kitapta yazılmış olmasın, şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. (Allah bunu)
elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarma­
yasınız ·diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen
kimseleri sevmez."
Eğitimle İlgili İlkeler
1. Eğitimin.Nihai Gayesi
Her alanda yapılan çalışmaların belli gay~leri vardır. Çalışmabir gayelerine yaklaştıkları nisbette başarılı sayılırlar. Eğitim faaliyetlerinin de belli
gayeleri vardır. Eğitim, mutlak bir değer olmasına rağmen eğitim faaliyetlerinin gayelerinin tesbitinde toplumdan topluma, hatta ayni toplumda zamana
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
336
ve şartlara gqre değişiklikler olmaktadır. Çünkü insan inanç ve fikirlerinin
tesiri altında hedeflerini belirlemektedir. 57
İnsanoğlunun hayatı bu dünya ile sınırlı değildir. İnancımıza göre o bir
başka hayata gitmek üzere burada bulunmaktadır. İslam dininin gayesi,
insanların
dünya ve ahiret
hayatlarının
mutluluk içerisinde geçmesini temin
etmektir. İnsanların eğitiminin gayesi de insanları bu hedefe ulaştırmaktır.
Bir başka· ifade ile İsHimi anlamda yaşamın ve eğitimin ·gayesi, insanı mutlak
hakikate, mutlak adalete, mutlak iyiliğe ve mutluluğa eriştirrnek ve Allah'a
döndürmektir. 58
Eğitim düşüncesi, dünya ötesi yaşama yönelik nihai bir amaç içerisinde
olmazsa, ebedilik duygusu bulunan insanın bu yönünü noksan bırakmış
olur. 59 İnsanı dünya ile sınırlı görmek, onun sadece akledilebilir, tecrübe ve
müşahede edilebilir yönleri üzerinde muamele yapmaya, kalp alemi, sezgi
gücü, vahye kadar çıkan yönünü ihmal etmeye sebep olur.6 Felsefe itibariyle
dünyaya dönük, dünya ile sınırlı bir eğitimde ruhun arındırılması, tatmini ve
kemale erdirilmesi ihmal edilmiş demektir. Bu anlayış, varlığı dünya hayatı
ile sınırlı olmayan insanın ruhunu tatmin etmekten uzak kalır.
°
Gayeyi dünyanın maddi varlığına yöneltmek, ruhsal olgunlaşmayı değil
hükmetmeyi amaç edinmektir. Hadid suresinde dünya ve ahiret hayatının
birbirlerine karşı değerleri ele alınırken, dünyanın nihai· amaç olmaya layık
olmadığı, dünya ötesindeki yaşam için yarışılması gerektiği ifade edilir.
Maide suresi 2. ayette de şöyle buruluyor: "İyilik ve (Allah'ın yasaklanndan)
sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşma­
yın." Yarışma, rekabet ve öne geçme arzusu; kıskançlık ve gururlanma ile
maddi değerlere değil, yardımlaşma anlayışıyla ahirete yönelik güzel amellerin işlenmesine yöneltilmektedir.
57
58
59
60
Bayraklı, lsliim'da Eğitim, s. 289
Nevzat Ayasbeyoğlu, lsliimiyet'in Eğitimimize Getirdiği Değerler ve Kur'an-ı Kerim'in
Eğitimle IlgiliAyetlerinin Tahlili, İstanbul 1991, s. 26
Bayraklı, lsliim'da Eğitim, s. 283, 284
Necmettin Tozlu, "Çağımızın İnsanını Yetiştirmede İslam'ın Rolü", Ebedi Risalet-11, İzmir
1993,s. 336
KUR' AN-I KERİM'İ ECiİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
337
2. Kader inancı ve Dengeli İnsanın Yetiştirilmesi
Kur' an-ı Kerim, kader itikadını, felsefesinden ziyade,, bu itikadın ahlaki
ve manevi cephesine ağırlık .vererek ele alır. 61 Hadid suresinde de kader
inancının daha ziyade ahlaki boyutuyla yer aldığını görüyoruz. Cenab-ı Hak,
her şeyin yaratılmadan önce bir kitapta yazılmış"olmasını "elinizden çıkana
üzülmeyesiniz ve Allah'ın verdiği nimetiere de şımarmayasınız" diye açıkla­
dığını söylemektedir:
Bu inanç, dengeli ve ahlaklı davranışın temelidir. Mesela bir insan çalı­
şır ve çalışmalarının verdiği gurura da kapılarak başanya erişmeyi muhakkak
saydığı halde başarısızlığa uğrarsa ümitsizliğe düşebilir. Bir insanın gurura
kapılması da ümitsizliğe düşmesi de birer ahlaki zaaftır. Kadere inanmak
insanın davranışiarına itidal ve olgunluk getirir. Kadere iman duygu ve
davranışlarda dengeli ve itidalli olmayı sağladığı gibi, her şeyin Allah tarafından tanzim ve tertip ediidiğine inanma anlamına geldiğinden insanın
olaylara bakışına bir nizarn fikrini yerleştirir, hadisleri sebepleriyle izah etme
alışkanlığını kazandırır. Her şeyin' bir k~derle ve ölçüyle yaratıldığına62
inanan bir kimse eşya ve olaylar arasındaki kanunları bulma gayreti içinde .
olur.
Kader inancında insanın iradesine yönelik vurgu, kişinin kendilik bilinci
üzerinde de ,etkilidir. Birey, kendi iradesinin mevcudiyetini ve yaptıklarından
sorum1u olduğunu kabul eder. Bunun da ötesinde kendi. iradesinin üzerinde
ilahi bir iradenin bulunduğuna inanarak tutarlı bir manevi yaşantı ve uyum1u
bir dünya görüşü oluşturur. Kendi tutum ve davranışlarını kontrol eder.
Kendine güvenir.
iBADET VE EGİTİM
I. TESBİH İBADETİ
Ele aldığımız Hadld suresinin ilk ayeti tesbih ifadesiyle başlamaktadır:
"Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir... "
61
Doğrul, a.g.e., s. CLXXXV
62
Kamer, 54/49
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
338
Tesbihirı Manası
, Tesbih, Allah-u Tea.Ia'yı tenzih etmek yani kendisine layık olmayan her
türlü noksanlıktan uzak tutmaktır. Kelimenin aslı suda yüzerek uzaklara
gitmek manasındaki "sebh" manasındadır. Bu bakımdan gök cisimlerinin
belli bir yörüngede akıp gitmesi için de kullanılır. "Tef'il" üzerinden gelişi
teksir, çoğaltına ifade eder. Esasen uzağa gitmek, uzaklaştırmak manasındaki
kelimenih Allah için kullanılışı O'nu, yüceliğine layık olmayan sıfatıardan
uzak tutmak anlamındadır. 63
Kur'an-ı
Kerim'de Tesbih Kavramı
Had1d suresi tesbih ifadesiyle başlayarak Allah'ı bütün noksanlıklardan
ve kusurlardan tenzih ettikten sonra O'na atfedilmesi gereken doğru sıfatları
vermektedir. Had1d suresinin birinci ayeti Kur'an'da iki yerde daha, olduğu
gibi tekrar edilmiştir. 64 Her üç yerde de surenin ilk ayetidir.
Her şeyin Allah'ı tesbih ediyor oluşu, O'nun varlığına ve kudretine işaret
ediyor olınasıyladır. Kainattaki her şey, canlı ve cansız bütün varlıklar,
Allah'ın emrindedirler. Allah, dilediği gibi bu varlıklarda tasarrufta bulunur.
Herşey onun emrinin karşısında teslimiyet içerisindedir. Onların tesbilıleri
bu teslimiyetleridir. 65 Bütün malılukatın Allah'ı tesbih ediyor olmasının yanı
sıra Kur'an-ı Kerim'de on iki yerde de insanların Allah'ı tesbih etmeleri
ernredilmiştir. Bu ayetlerden bir kaçı şöyledir: "Sen şimdi Rabbini hamd ile
tesbih et ve secde edenlerden ol'' 66 , "Ey İnananlar! Allah'ı çokça zikredin ve
O'nu sabah akşam tesbih edin." 67
Eğitimle İlgili İlleeler
Bu bölümde canh-cansız bütün varlıkların tesbihinden hareketle insanın
tesbihinin nasıl olacağı ve bu tesbih ibadetinin eğitimle ilgili yönlerini ele
alacağız.
63
64
65
66
67
İbn Manzur, a.g.e., II, s. 470,471
bk. Haşr, 5911; Silf, 6111
Razi, a.g.e., XXI, s. 277, 278; Bursevi, a.g.e., VIII, s. 473; Yazır, a.g.e., VI, s. 32, 33, IX, s.
140; Muhammed Ali es-SabOni, Safvetii't-Tefnsir, u·c. S. Gümüş vd., İstanbul 1992, III, s. 380;
Ateş, a.g.e., IX, s. 251, 252; V, s. 219,220
Hicr, 15/98
Ahzab, 33/41,42
KUR' AN-I KER.İM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
339
Hadid suresinde yerde ve göktekilerin Allah'ı tesbih ettikleri haber vegibi başka ayetlerde .bu tesbihin nasıl olduğuna yönelik ipuçları vardır.
Göktekilerden yıldızların, gezegenlerin nasıl tesbih ettiğini Yasin suresi 40.
:
ayette görüyoruz: '~Ne Güneş Ay,..a yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir.
Her biri bir yörüngede yüzerler (yesbehfin)."
rildiği
''''
'
Tesbih kavramı seçilerek gök cisimlerinin dönme tarzına işaret edildiği
gibi benzer hareketin maddenin kendi içinde de olduğunu görüyoruz. Maddenin en küçük birimi olan atomun çekirdeği ile etrafındaki elektronlar
arasında da benzer bir hareket vardır. Bu bizim hacda Kabe'nin etrafında
dönmemizi andınr. Yerde ve· gökteki bütün mahlukat. bu şekilde tesbih
ederken bu alemin üyesi olan insan iç dünyasında da aynı tarz bir tesbih söz
konusudur. Akıl, atomun çekirdeğini andı~~. Bütüp. kabiliyetlyiimiz, yeteneklerimiz, duygularımız, isteklerimiz, inançlarımız onun etrafında dönmektedir. Kainatta bütün. varlıklar ahenkli bir .nizarn içinde kendi tesbihlerine
devam ederken seçme hürriyetine sahip tek varlık olan insanın tesbihi de, ·
onu diğer varlıklardan farklı kılan vasfı olan "aklı" etrafında olmaktadır.
İnsan aklını kullanmak ile bu. barikulade bütünlük içeri.si~de· yerini almış
olur.68
Mevcut olan her şeyin Allah'ı tesbih edişinin, O'nun varlığına ve kudretine işaret etmek suretiyle olduğunu belirtmiştik. Çünkü bir eserin varlığı, o
eserin yapanın var olduğuna delil teşkil eder. Kainattaki ince düzen, yaratıcı­
sının gücünü anlatır. Her varlığın Allah'~ın kendisine yüklediği görevi, kendisindeki içgüdü ve dinamizm ile yapması Allah'ı tesbih sayılır. Akıl sahibi bir
varlık olan insanın tesbihi ise, bunları anlamak ve taktir etmek iledir. Tesbih
insan için, Allah'a giden yolda gözlem ve delil ile Allah'ın varlığını ve birliğini anlama ibadetidir. Bütün bir evrenin hareket ve hayat içerisinde tek ses
olarak O'nun adını yüceltmekte olduğunu zihninde. canlandıran insan, onların
· bu tesbihini duyacak ve onların bu tesbihine katılmış olacaktır. 69 Böylece
insan, varlıklann Kur'an tarafından tesbih olarak tanıtılan faaliyetlerinin
68
69
Bayraklı, "Tesbih-1 ",Sabah Gazetesi (20 Aralık 1998)
Seyyid Kutub, Fl Ziliili'l- Kur'aıı, tre. B. Karlığa vd., İstanbul 1973, IX, s. 328,329; Ateş, V, s.
219; VI, s. 200, 201
DİN EC}İTİMİ ARAŞTIRMALARI
340
tümünü kendi benliğinde hisseder. Yani insan bir küçük kainat olup varlıkla­
zikirlerini kendi benliğinde duyar. Ve bu teshibe iştirak eder.
rın
Kainatın varlıklarını
gözleyen insan aklı, neticede Allah'a varır. Tabiat
bu gayeye yönelik olunca ibadet olmaktadır. Kur'an-ı
Kerl'm'de pek çok yerde çeşitli varlıkların tesbihinden söz edildikten sonra
bakışımız kainattaki olaylar üzerine çevrilmekte ve bunlar üzerinde düşün­
memiz istenmektedir.70 Hadld suresinde ise bütün varlıkların· Allah'ı tesbih
ettikleri ifade edildikten sonra Allah'ın isim ve sıfatları sayılmakta, varlıkla­
rın hangi yönlerden yarataniarına birer ayna olduklarına işaret edilmiş olmaktadır. Bilimin yaptığı bunları bulmak, olanı keşfetmektir.
kanunlarını araştırmak
Bunları zikretmekle maksadımız, kainata yönelik bakışımızı ve yapmak-
ta olduğumuz bilim faaliyetinin amacını tesbit içindir. Zira eğitim düşünce­
miz ve bilimsel faaliyetlerimiz bu dünya görüşümüzün izlerini taşıyacaktır.
Tefekkürü yani kainattaki ·varlıklar yoluyla Allah'ı düşünmeyi bir varoluş
sebebi olarak gören bu dünya görüşü, genel anlamıyla öğretim faaliyetlerinde düşünmeyi geliştirmeye çalışırken bu felsefeden hareket edecektir. Sonuç
olarak diyebiliriz ki insanın Allah' ı tesbihinin yolu düşünmektir. Bugün
çokça kullandığımız "eğitimin doğru düşünmeyi öğretmesi", anlamını bu
feisefede bulmaktadır.
II. İNFAK İBADETİ
Hadid Suresinde İnfak Çağrısı
Hadld suresinde Cenab-ı Hak ilk önce ilim ve .kudretine dair çeşitli delilleri zikrettikten sonra tekliflerini getirmektedir. İlk teklif imana yöneliktir.
İkincisi de infaka çağrı yapmaktadır. Bu §.yet-i kerimeler şöyledir:
''Allah 'a ve Resulü'ne iman edin. Sizi, ·üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı
şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükafat vardır... Ne oluyor size ki, Allah yolunda
harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası .Allah'indır. Elqette
içinizden fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi sonradan infak eden ve savaşlardan
70
bk. Nut, 24/41-46
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK
daha · yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel
vadetmiştir. Allah'ınyaptıklarınızdaiı haberi vardır. "(Had'id, 7,10)
341
olanı
infakın önemini Kur'an-ı. Keri'm'de imandan . sonra zikredilmesinden
anlıyoruz. Hadid suresinde böyle olduğu gibi Nisa,. suresinde de şöyle
buyruluyor: "Allah'a ve. ahiret gününe iman edip de Allah'ın kendilerine
verdiğinden (O'nun yolunda) harcasalardı. ne olurdu sanki! Allah onların
durumunu hakkıyla bilmektedir."71 Pek çok ayet-i kerimede de infak, imandan sonra namazla birlikte zikredilmiştir: "Onlar· :gayba inanırlar, narriaz
kılarlar kendilerine verdiğimiz mallardan.Allah yolunda harcarlar. 72 "Onlar
öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, başlarına gelene
sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden
harcarlar. "73
infakın imandan hemen sonra zikredilişi, konunun önemine .işaret ettiği
gibi, fedakarlığın imandan ~sonra mümkün olabilmesindendir. Çünkü kalbin
samimiyetinin neticesi mutlaka yaşanan hayata da tesir edecek74 ve bir takım
fedakarlıklara sevk edecektir. Razi, buradaki "infak"tan m~sadın: bütün
iyilik türlerini içine alan genel bir ifade olmasının mümkün. olduğunu sÖylemektedir.75 İnfak, Allah · rızasını kazanmak >niyetiyle karşılıksız yapıla'n
harcamalar dahil toplumun faydası için yapılan her şeydir. 76
Bir insan neden sahip olduklarını karşılıksız olarak bir başkasına verir?
Bu, insan nefsine ağır gelen ancak bir o kadar da onu olgunlaştıran bir durumdur. Gerisinde başkalarına yardım etmenin, yaratılışı gereği vicdanıara
verdiği haz vardır. Anqak bunun da ötesinde dünyada sahip olduklarımıza
yönelik bir bakışa dayanmalıdı~ k~lı<;:ı olabilsin ve ınenfaat duygusundan
temeli~deki anlayışı
etkilenmesin. Hadid suresinde infakın gerekçesini
ki
ve.
71
Nisa, 4/39
72
Bakara, 2/3
73
Hacc, 22/35, ayrıca bk. İbrahim, 14/31; Enfal, 8/3, Fiitır, 35/29
Seyyid Kutub, a.g.e., XIV, s. 290; İzzct Derveze, et-Tefsirü~l-Hadis (Nilzul Sır~sına Göre
·
· ·
Kur'an Tefsiri), tre. M. Baydaş vd., İstanbul ı997, V:II, 240
Razi, a.g.e., XXI, 292
74
75
76
Bayraktar Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında islami Sohbetler, Ankara 1995, s. 119
DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
342
bulmaktayız:" ...Sizi hakim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden ·
harcayın ... Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır.... "
Bu anlayışa göre göklerin ve yerin mülküAllah'a aittir.Aslında mal, Allah'ındır. İnsan, Allah'ın halifesi olarak mala sahip olur. Mal, insanın elinde
bir emanet gibidir. İnsanın mala halife kılınması, Allah adına malın üstüne
vekil kı~ınmasından yahut onun başkasından kendisine geçmesinden dolayı­
dır. Mal denilen şey, böyle insandan insana geçen, insanların mülkiyetini
birbirlerinden devraldıkları bir şey olduğu için "sizin üzerinizde halife yapıl­
dığınız, hakim kılındığınız şey" diye nitelendirilmiştir. 77 Buna göre insan
gerçekte mülkiyeti geçici olarak elinde bulunan malı Allah yolunda harcarsa;
aslında kendi malını değil, Allah'ın malını harcamakta, O'nun adına, O'nun
için vermektedir.
Bu anlayış insanı cimrilikten korur. Mailann gerçekte Allah'ın olduğu­
nu, kendisinin ise, Allah'ın gösterdiği yerlere sarf etmek üzere sadece bir
vekil bulunduğunu bilen kimse kolay harcar?8 Yine bu anlayış, insanın
yaptığı yardıınJa gururlanmasına da mani olur. Çünkü kendisini, Allah'ın
mülkünü yine O'nun kullarına ulaştıran bir aracı gibi görür. Hal böyle olmakla birlikte her şeyin gerçek sahibi olan Allah, infak ile verilen malı sanki
kendisine verilen bir "borç" olarak değerlendirmektedir. Hadld suresinde
konuyla ilgili ayetlerde şöyle buyruluyor:
"Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da ona karşılığını
kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli birmükafatı da vardır. "(Had'id,ll)
"Sadaka veren erkeklere ve sadaka vere~ kadınlara ve Allah'a gflzel bir
ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir. Ve onlara değerli bir
mükafat vardır. "(Had'id,l8)
Mülkün asıl sahibi o olduğu halde infakı bir borç verme gibi vasıflan­
elbette infaka teşvik mahiyetinde etkisi büyüktür. Güzel bir borç
(karz-ı hasen) ifadesini Cenab-ı Hak, Hadid suresinden başka, Bakara 245,
dırmanın
77
İbn Kesir, a.g.e., XIV, s: 7737; Rllzi, a.g.e., XXI, s. 292; Zemahşer1, a.g.e., IV, s. 61; Yazır,
a.g.e., VII, s. 420; Ebu'l-A'la MevdOdi, Teflıimu'l-Kur'an,
M. Han Kayani vd., İstanbul
1987, VI, s. 115; Ateş, a.g.e., IX, s. 257
Bursevi, a.g.e., VIII, s. 479
tre.
78
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
343
Teğabün
17 ve Müzzemmil 20. ayetlerde de kullanmaktadır. Cenabı Hak
teşvik mahiyetinde olmak üzere infakı borç olarak vasıflandırmışsa da, infale
ile borç verme arasında· bir çok bakımdan farklılık vardır: l. Borcu ancak
fakirliğinden ötürü ona muhtaç elan kimse alır. Bu Allah hakkında
düşünülemez. 2. Mutad olan borcun bedeli ancak misliyle ödenir. Bu infakta
ise karşılık kat kattır. 3. Borç alanın aldığı mal, o kimsenin mülkü değildir.
Burada ise Allah'a borç verilen, Allah yolunda infak edilen mal Allah'ın
mülküdür. 79
.
.
'
'
'
"'"--~
••
'
t
Bununla beraber başkalan için harcama:yı; Allah'ın "güzel bir borç" olarak nitelendirmesi O'nun insanlara bir lütfuduL Bu ifade karşısında insan
fakire verirken aslında Allah'a verdiğini dolayısıyla gerçekte Allah ile mua.,
mele yaptığını, onun için fakire karşı böbürlenmenin bir manası olmadığını
hisseder. Asıl muamelede bulunduğu kişi, Allah'tır ki O'nun hiçbir şeye
ihtiyacı yoktur. İnsanın, zengi_nlerin zenginine borç verdiğini düşünmesi ise
çok tesirli bir ifadedir. O halde kişiye düşen, .bu .verme işinde kendisini
vesile kıldığı için Allah'a şükretmektir.
Eğitimle İlgili İlkeler
Başkalarına yardımın gerisindeki felsefeyi, Hadi'd suresindeki ayetler-
tesbite çalıştık. Burada ortaya· konulan anlayışın insan
davranışları üzerinde bizzat eğitici bir anlamı olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte infakın hem yeren, hem alan kişi, hem öe infak alınıp verilen
toplumda sağladığı başka bir takım terbiyevi neticeleri vardır ki bunlan,
psikolojik ve sosyolojik açıdan infakın eğiticiliği başlıkları altında inceleye-
den yola
çıkarak
ceğiz.
Psikolojik Açıdan infakın Eğiticiliği
Veren kişi açısı~dan:
İnfakın, insan şahsiyeti üzerinde olumlu tesirleri vardır. Bunları şöyle sı­
ralayabiliriz:
Ferdi menfaatperestlikten korur: Dünya ve dünyada bulunan her şey, insanın faydalanması için yaratılmış olmakla birlikte bunlara olan meyilde
79
Razı, a.g.e., V, s. 329
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
344
aşırı
gitmek, yani dünya sevgisi kalp -için bir hastalık olarak görülmüştür.
İllfak, buna karşı en iyi ilaçtır. İnfak, maddeyi hayat gayesi yapma hastalığı­
nı, onu başkalarıyla paylaşmayı sağlayarak giderir. 80
Ferdi ilıtirastan ve kalbinin katılaşmasuıdan korur: Kişi zengin oldukça
bU zenginliğin kendisine o zaman ·kadar sahip olmadığı bir takım güç ve
imkanlar sağladığını görür. Bundan alctıgı zevk sebebiyle insan daha çok
kazan~ak. için gayret sarfeder, daha çok kazandıkça da hırsı artar. Allah
rızasını elde etme düşüncesi ile bunun bir kısmını harcamak ise bu sonu
gelmeyen zinciri kırar ve kişiyi ihtirastan kurtarır. 81 Daha çok kazanma hırsı
içindeki bir insan, bu esnada buna mani bir hal ortaya çıkarsa, bütün gücü ve
imkanları ile mesela rüşvet vermek, baskı yapmak, · tehdit etmek şiddet ·
kullanmak gibi, o maniyi ortadan kaldırmaya çalışır. 82 Kalbin katılığı böyle
ortaya çıkar. İnfak ise ferdi, diğer insanlara karşı faydalı .olma hususunda
eğitir.
Ferdin manevi gelişimini sağlar: İnsana çok cazip gelen dünyalıkiez­
zetler bir mıknatıs gibi insanı kendisine çeker. Oysa bunlara ölçüsüz meyletme insanın, insanı hasletlerini geliştirmesine manidir. Maddenin aşağıya
çekip kendine yapıştırdığı bir insan yukarıya çıkamaz, manevi gelişim
gösteremez. Maddi olandan başkasına akıl erdirmeyerek körelen bir zihin
· manevi ve ahlaki gerçekleri göremez, insani hasletleri idrak edemez. Maddeden gelen bu hastalığı kendi cinsinden bir şeyle tedavi etmek, maddi
varlığını başkasının hizmetine sunmakla mümkündür. 83
İnsanları sevmeyi, onlara karşı şefkatli olmayı öğretir: İnfak, insandaki
merhamet duygusunu geliştirir. Şefkatli olma, hayır işleme anlayışını pekiş­
tirir. İnsanın duygularını inceltir ve yumuşatır. 84 İsHim dininde Allah sevgisi
ile hemcinsine karşı sevgi birleŞtirilmiştir. Bu bakımdan. Allah sevgisi ve
O'nun rızasını kazanma düşüncesinden kaynaklanan infak; O'nun kullarını da
80
81
82
83
84
·
Y.Vehbi Yavuz, islam'da Zekat Miiessesc::i, İstanbul 1972, s. 45, 58; A.Özek vd., ibadet ve
Müessese Olarak Zekaı; İstanbul 1984, s. 188, 189
Yavuz, a.g.e., s. 46; Özek vd., a.g.e., s.189
Yavuz, a.g.e., s. 46,47
Süleyman Uludağ, islfım'da Emir ve Yasaklarm Hikmeti, Ankara 1998, s. 91
Uludağ, a.g.e., s. 92
KUR' AN-I KERIM' İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
345
sevmeyi gerektirir. Böylece din eğitirni tam anlamıyla bir i'nsanlık eğitimi
olinakta85 , infak da bu eğitimin insanlara sevgiyi öğreten önemli bir unsuru
bulunmaktadır.
Şahsiyette itidalli ve dengeli kılar: İn fak eden kişi, eli geniş iken şımarıp
aşırı
uçlara gitmek yerine şükretmiş olur. Yine sahip olduğu malın bir kısmı­
nı elinden çıkarınakla malın yokluğunda da sabretmeyi öğrenir. Her ikisi de
bir itidal noktasıdır. Böylece hayatta başına gelebilecek her türlü hal karşı~
sında üzüntü veya sevinç hususunda aşırı gitmez.
Ben merkezcilikten kurtarır: İnfak, başkasını kendisine tercih edebilmeye dair bir alamettir. Sahip olduklarımızdan vermek, bencilliğe ve sadece
kendini düşünmeyemani olur. İnfak, maldan olabileceği gibi bunun dışında
kalan şeylerden de olabilir. Kimin neyi varsa ondan infak edecektir. Bütün
mesele bizden başkalarına hizmet ve yardım sunmaktır. 86 Böylece baŞkaları:­
na yardım ile ben merkezcilikten kurtulan insan, olaylara tek bir açıdan
bakmayan daha geniş bir dÜnya görüşü elde eder.
>[i
İnsanın kendisini bulmasını sağlar: Karşılıksız yardım insanın kendini
fark etmesini de sağlar. 87 Bakara suresinde. şöyle buyuruluyor: "Allah'ın ·
rızasını kazanmak ve nefislerini tesbit için mallarını hayra, sarf edenlerin
durumu bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerinde. bol yağ­
mur yağmış da iki kat ürün vermiştir.. .'' 88 Ayet-i kerimedeki "nefislerini
tespit için" 89 ifadesi "ruhlarındaki imanı kökleştirme" 90 , "kendilerini Allah
yolunda sabit kılma" 91 , "ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirme" 92 manalarında anlaşıldığı gibi insanın kendisini bulması, şahsiyetini kuvvetleridirmesi93 şeklinde de düşünülebilir. Zira, ben merkezcilikten kurtulması, insanın
85
86
Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, s. 29
Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an-ı Kerim ve Sannet'e GOre Tasavvuf, İstanbul .1989, s. 255
87
Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında isliimi Solıbetler, s. 155
88
B akara, 2/265
89
Ö. Nasuhi Bilmen, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefs iri, İstanbul ts., I, s. 280
90
Suat Yıldırım, Kur'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali, İstanbul 1998, s. 44
Yazır, Kur'an-ı Ketim ve Meali; İstanbul 1993, s. 44
Komisyon, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalt Meali; İ<ral Fahd Mushaf-ı Şerif Basım
Kurumu ts., s. 44
~.!.
·
91
92
93
Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında islami Solıbeıler, s. 155
.
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
346
kendisine yönelik sağlıklı bir bakış geliştirebilmesinin de başlangıcıdır. İnfak
eden kişinin fedakarlık denen ahlaki fazileti yaşamak ve yaşatmanın mutluluğu ile şahsiyeti sağlamlaşır, ruhu yücelir.
İnsanı serbest ve hür kılar: İnfak, insanı hürriyete kavuşturur. Şöyle ki;
mala bağlanmak, ona boyun eğerek esir olmak, insanın hürriyetini kısıtlar,
insan . menfaatleri karşında eğilip bükülür. İnfak eden kişi ise maddeye
mahkum olmaz, ona hakim olur. Bu durum ona ruhi anlamda serbestlik
verir.
Alan kişi
açısından:
Alan kimseyi çalışmaya sevkeder: Bazılarının infak ediyor olması, ihtiyaç sahiplerini tembelliğe sevk eden .bir durum değildir, bilakis çalışmaya
teşvik eder. İnsan için en zor şey, başkalarına muhtaç olmak, el açmaktır.
İslam'da infak edenlere mükafat vadedilmiş olması insanları çalışıp fakirlikten kurtulmaya ve kendisi de infak ederek bu mükafatlara nail olmaya teşvik
eder. Veren elin alan elden daha üstün olduğunu idrak eden bir kişi, vakarını
korumak, cemiyet içinde şerefli bir mevkiye oturmak için mutlaka çalışıp
kendi rızkını kendi ternin etmeye, topluma yük olma zilletinden kurtulmaya
gayret eder.94 ·
Fakirin toplum hayatına katılarak şahsiyetint geliştirmesini sağlar: İhti­
yaç sahipleri infak ile hayata katılma imkanına sahip olur. Kendisinin cemiyetin diri bir uzvu olduğunu, işe yaramaz bir varlık olmadığını, insan cemiyetinde kendi~ine itiqar edileq bir kimse olduğunu, elinden tutulup ona iyi
bir şekilde muamele edilerek sitemsiz ve eziyetsiz yardım ellerinin uzatıldı­
ğını anlar. Aslında o, infak yoluyla kendine ayrılan öz malını almaktadır.
Böylece fakirin, cerniyette zayi olmadığını, toplumun kendisine önem verdiğini ve haklarına riayet ettiğini bilmesi, onun şahsiyeti bakımından büyük bir
kazançtır. 95
.
94
95
Yavuz, a.g.e., s. 62, 63; Uludağ, a.g.e., s. 93
Yavuz, a.g.e., s. 62
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
347
Kıskançlık duygusunu köreltir: İnfak, ihtiyaç sahiplerinde kıskançlık ve
haset duygularının gelişmesini engeller. Zor şartlar altında hayatını sürdüren
bir kimse, Zynginlerin, kendi dert ve. sıkıntılarıyla hiç meşgul o~madıklarını,
onun durumuna aldırış etmeden yaşadıklarını görünce onlara karşı haset ve
kıskançlık duyguları besleyebilir. Haset, kişinin,~ini duygularına da zarar
yerebilen bir ruhi hastalıktır. Böyle bir kimse, Allah'ın takdir ettiği rızkın
taksimi hakkında da yanlış düşüncelere sahip olur. İnfak, fakirin kıskançlık
ve kıskançlıktan doğan düşmanlık duygularını köreltir. Fakir zenginden
yardım görünce ona karşı sevgi ile bağlanır, servetinin gelişmesi için duacı
ve yardımcı olur.96
2. Sosyolojik Açıdan infakın Eğiticiliği
Cemiyet, fertlerden meydana gelmiştir. Ferdi maddeten ve manen
kuvvetlendirecek her türlü hareket neticede cemiyeti de kuvvetlendirmiş
olur. Fert üzerinde olumlu tesiri olan bir faaliyet, cemiyet hayatı üzerinde de
olumlu değişmelerde bulunur. infakın da fertten başlayıp topluma yayılan
terbiyevi bir tesiri vardır.
Bunların başında toplumsal huzurun sağlanması gelir. infakın yaygınlaş-.
toplumlarda insanlar arasında nezaket, hoşgörü, s~vgi, fedakarlık, başka­
larının haklarına saygı gösterme davranışları gelişir. İnfak ile hem gelirin
dengeli dağılımı, hem de dostluk, akrabalık, arkadaşlık, insanlık gibi cemiyeti birbirine bağlayan gelişmiş ulvi duygular ortaya çıkar. 97 İnfak, insan
cemiyetinin gerçekten insanca yaşayan bir cemiyet ·haline gelmesini sağlar.
tığı
İnfak, tppJumun iktisaden gelişmesine büyük ölçüde yardımc~ olduğu için, sosyal dengeyi sağlar, ikti~adi krizierin düzelmesine.dolayısıyla fakirierin azalmasına ve sınıf mücadelelerinin son bulmasına sebep olur. Bu toplumda kıskançlık, hırsızlık, amirşi, soygun, mal ve can düşmanlığı görülmez.
İnfak, cemiyeti ayakta tutan ruhi ve İnanevi değerleri korur. İnsanların
gayretlerini iyiliklerio
yayılması
.ve kötülüklerin , önlenmesi yönüne seyk
96
Yavuz, a.g.e., s. 63; Özek vd., a.g.e., s: 192, 193
97
Turan Yazgan, Sosyal GüvenlikAçısından Zekflt, Ankara 1995, s. 48
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
348
eder, ·enerjilerinin ve güçlerinin topluma ve insanlara
nılmasına iıiıkan verir. 98
hayırlı işlerde
kulla-
Biitün bu faydaların ötesinde bizzat toplumun varlığı, mevcudiyetini devam ettirmesi infalm bağhdır. 99 Bakara suresinde şöyle bir ifade yer almaktadır: "Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın."wo O halde fertlerinin birbirine yardım etmediği bir toplumun varlığı
tehlikededir.
Netice olarak diyebiliriz ki yardımlaşmanın hem alan hem veren açısın­
dan, hem fert hem toplum açısından eğitici tesirleri vardır. Perdin ruhunda
meydana getirdiği olgunluk, iı:ısanları bir birine yakınlaştırmadaki etkisi,
toplumun varlığını devam ettirmesindeki rolii ve sosyal bunalımları giderici
tesiri onun eğitici fonksiyonuna işaret etmektedir. Bu bakımdan Kur'an-ı
Kerim'in sık sık kendisine çağrıda bulunduğu yardımlaşma duygusu eğitim­
de öğrencilere aşılanması gereken terbiye edici tesirleri biiyiik bir duygudur.
III. HUŞU KA VRAMI VE KALP EGİTİMİ
Hadid Suresinde Huşfi Kavramı:
Bu bölümde Hadid suresinin 16. ve .17. ayetlerini ele alacağız. SÖz konusu ayetlerde şöyle buyrulmaktadır: .
"İman
edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan .inen hak (Kur'an) sebebiyle
kalplerinin ürpermesi zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine
kitap verilip de, üzerlerinden uzun zaman geçmiş ve artık kalpleri katılaşmış
olanlar gibi olmasın/ar. Onlardan bir çoğu fasıklardı. Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü can/andırıyor. Düşünesiniz diye ·gerçekten size
ayetleri açıkladık.
ll
:t:Iadid suresin.in bundan önceki kısmında kıyamet güniinde samimi
mü'minler ile münafıklar arasındaki durum mukayase edilmiş, şüphe içerisinde bocalayan, oyalı:ınan ve kuruntularla avunan münafıklar kınanmıştı.
Yine önceki ayetlerde mü'lninlere Allah yolunda infakta bulunmaları hususunda ikazda bulunulmuş, kimin Allah'aborç vereceği sorulmuş, borç veren98
Yavuz, a.g.e., s. 50-67; Özek vd., a.g.e., s. 193-204; Uludağ, a.g.e., s. 93
99
Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığında ls tam i Solıbetler, s. 121
Bakara, 2/195
100
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK
349
lere verdiklerini Allah'ın kat kat artıracağı· belirtilmişti. Bu ayetler ise bu
ihtarlar ile uyarılan kalplere, bir kez daha hitap ederek "kalplerin Allah'ın
zikrine ve indirdiklerine huşu ile bağlanmasının vakti haHi gelmedi mi?" diye
sormaktadır ki muhtemel bir gevşekliğe yöiıelinesinler.
Esasen bu sözlerde bir azarlama ve
aşağılama olmayıp,
bir
olgunlaşma­
nın meydana gelmesine teşvik ve sevk edilme bulunmaktadır.
zikri yahut Kur'an için huşu, Allah
şaması, O'nunla tatmin olmasıdır. 102
anıldığı
.
101
Allah'ın
zaman kalpterin ineelip yumu.
...
Daha önce kendilerine kitap verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş,
artık kalpleri katılaşmış bulunanların Yahudi ve Hıristiyanlar olduğu, "zamanın uzaması"nın da uzun emel beslemeleri, ölümü unutarak arzular peşine
düşmeleri veya kendileri ile peygamb~rleri arasındaki zamanın uzaması
103
şeklinde yorumlanmıştır.
Nitekim kitabın inmesinin üzerinden uzun süre
'
..
geçince, onlar Allah'ın kitabını tahrif edip, tutarsız fikirlere yönelmişler,
rahiplerini yiiceltmişler, kalpleri katılaşmış, artık zikir ve nasihat tesir etmez
'
'
't
olmuştur: "Ahitlerini bozmalarından ötürii onlara lanet ettik, .kalplerini de
katılaştırdık. Onlar, kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Kendilerine belle~
tilenierin bir kısmını unuttul~r ..." 104
Eğitimle İlgili İlkeler
Görüldüğü
gibi, Hadid suresinin bu bölümde ele aldığımız ayetler; kalpleri n huşu duymasını, Allah'ın anılması ve Kur'an karşısında titremesini
gündeme getirmektedir. "Hala vakti gelmedi mi?" ifadesi ile de istenilen bu
olgunluk düzeyine gelinceye dek geçmiş olan sürece işaret edilmektedir.
Çünkü kalplerin yumuşaması ya da bu hassasiyet derecesine gelmesi bir
süreç işidir ve insan üzerindeki değişiklikler bir anda olmamaktadır. Gerçi
hidayet Allah'ın dilemesiyle bir anda, gerçeği görme şeklinde gerçekleşebi­
lir. Ancak Allah-u Teata bu ayetlerde bu tekamül yolunun genel ilkesini
vermektedir ki o da bu kalp eğitiminin bir süreç işi olduğudur.
101
102
103
104
Yazır, a.g.e., VII, s. 427
Bursevi, a.g.e.,VIII, s. 491
İbn Kesir, a.g.e., XIV, s. 7748; Fahruddin Razi, a.g.e., XXI, s. 314; Yazır, a.g.e.,VII, s. 429
Ma ide, 5/ !3
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
350
Kalplerin. bu olgunluk düzeyine gelmesi Allah'ı anmak ve Kur'an ile
kalplerin din turulmasıyla gerçekleşmektedir. Zamanın geçmesiyle duyguların şiddetinin .sönüp kalplerde katılık meydana gelmemesi için bu hatıriama
gereklidir. Konunun eğitimle ilgili boyutunda bu hususları ele almaya çalışa­
cağız.
ı.. Teldimüle Açık Bir Varlık Olarak Yaratılan İnsanın Eğitimi
İnsan' üzerindeki değişiklikler biranda olmamaktadır. Öğretim işinin et-
kileri de hemen kendini göstermez. 105 Eğitimi mümkün kılan, insanın gelişime, tekamüle açık bir varlık olarak yaratılmasıdır.
İslam nazarında insanın gelişime açık bir varlık oluşunu onun mevcudi~
yetinin her safhasında görüyoruz. Topraktan yaratılması esnasında bir takım
safhalardan geçer. 106 Anne karnında yaratılışı da böyledir. 107 Kur'an-ı Ker1m'de insanın yaratılışı hakkında "Halbuki O sizi, türlü türlü hallerle yaratmıştır"108 denilmektedir. Doğumundan sonra da insan, hem biyolojik olarak
yaşının ilerlemesiyle hem de psikolojik olarak idrale ve kabiliyetlerinin
artışıyla bir olgunlaşma seyrine girer. Kalp de zamanla olgunlaşır. Kur'an-ı
Kerim, kalbin doyuma ulaşmasından ve tatmin olmasından bahsetmektedir. 109 Kur'an, insanın bilişsel süreçlerinin de gelişimsel olduğunu, insan
bilgisinin şüphe durumundan yakin mertebesine kadar çıkacağını ifade
etmiştir. 110 Yakin mertebesi, imanın gelişiminin de varabiieceği en yüksek
mertebe olarak kabul. edilmiştir.
Kur'an'da insanın kişiliği ile ilgili temel çerçeve daha sonra İslami gelenelete tasavvufun insanın psikolojik ve ruhsal büyümesiyle ilgili gelişünsel
bir. model ortaya koymasını doğurmuştur. İmanın kalpte kökleşmesi süresince geçen psikolojik büyüme aşamalarının tipolojisi yapılmıştır. Böylece
İslam tasavufu, çağdaş gelişimsel psikolojinin bugünkü araştırma alanİnı
Kur'an'ın dinamik hayat anlayışından esinlenerek asırlarca önce işlemiştir.
Muhsin Hesapçıoğlu, Öğretimilke ve Yöntemleri, İstanbul I 994, s. I 69
Bk. Fatır, 35/1 1; Secde, 32/7; Saffat, 37/1 I; Muminun, 23/12; Hicr, 15/26; Ralıman, 55/14
107
Hacc,22/5
108
Nuh, 71/14
109
Maide, 5/112, I 13; Bakara, 2/260
11
° Fecr, 89/27-30
105
106
KUR' AN-I KERiM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
351
Batıda
modem psikolojideki gelişim fikrinin felsefi temeli ancak Batı Aydın­
lanmasıyla ortaya çıkmıştır. Böylece insan yaşamının çocukluk, gençlik ve
yetişkinlik gibi evreleri ve her bir evrenin .kendine has nitelikleri, Gelişim
Psikolojisi tarafından işlenıneye ve araştırılınaya çalışılmış; insanın fiziksel
ve psikolojik gelişim aşamalarının anlaşılınaya başlanması ise en çok eğitim
biliminin yararına olmuştur. 11 ı
·
~.
genel anlamda insandan ve var oluştan ne anladığımıza bağlıdır. Bu nokta,da insan var oluşu üzerinde düşünürken karşımİ­
za çıkan önemli bir kavram.. "zaman"dır. Zaman, içinde yaşadığımız dünyanın ve evrenin bir hareket içinde olduğunun dolayısıyla bir süreç içinde var
olduğumuzun belirtisidir. Zamanı statik ve sürekli kendisini tekrar eder
tarzda anlayanlar eğitimi de, aynı bilgileri sürekli olarak yeni bireylere
yükleme olarak görürler. Kur'an ise yaşamı dinamik süreçler bütünü olarak
takdim eder. Bireyler ancak.dinamik, devingen bir dünyada her zaman daha
iyiyi yapma ve geliştirme olasılığına sahiptirler. ı ı ı
Her tür
eğitim anlayışı
Bu noktada Allah'ın peygamberleri aracılığı ile gönderdiği .mesajları yol
gösterici olarak devreye girmektedir. Değişime ve gelişime müsait olara~
yaratılmış olan insan, devamlı uyarılar ve zikirle kalbini uyanık tutmakla bu
yolda ileder ve Allah'la birlikte bulunmanın bilinci içinde kendi varlığının da
şuuruna varır.
inancın başlangıcında kalplerde ilk duygular kuvvetli ve coşkuludur fakat olgunluğa ulaşmış bir kalp gibi yüksek faziletiere eremez, yaptığı işlerde
ve gösterdiği tepkilerde usUle uygun durumda değildir. Üstelik uzun zaman
geçmesiyle duygular kocayarak neşesini kaybedebilir. Arzulara gevşeklik ve
kalbe katılık gelebilir. Bu ayetlere ilk kez muhatap olan ilk islam toplumu
açısından bunu izah edecek olursak, .onların, imanlarının ilk anından itibaren
kalplerinin Allah'a saygı ile çarptığını biliyoruz. Bununla birlikte bu ayetler
faaliyet çağına geçmeleri zamanının geldiğini hatırlatmaktadır. ı 13 Onlardan
sonra Kur'an'a muhatap olan bütün insanlık için bu ayetler bir silkinme ve
ilerlemeye teşviktir.
111
Abdullah Şahin, "Kişilik Gelişimi ve Din Eğitimi" ,lslilmiyilt, 1998, Il, s. 62-71
112
Şahin, a.g.m., s. 63, 64, 68
Yazır, a.g.e.,VII, s. 428
113
· DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
352
2. Kalbin Huşu Duyması
Hadld suresinde "huşu", kalbin katılaşmasının zıddı olarak ifade edilmiştir. Boyun eğme, itaatkar olma manasını ihtiva eden huşu~ sözlük anlamı
itibariyle daha çok bu durumun insan azalarındaki tezahürü olan bakışların
yere doğru indirilmesi ve sesin alçaltılmasını ifade eder. 114 Bu anlamıyla
Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin ahiretteki pişmanlıklarını ifade ederken ku1lanılmıştır: ·
"Gözleri borianmaktan dolayı aşağı düşmüş (haşiaten) bir halde kendilerinizillet bürür." 115 "Yüzler vardır, o gün yere eğiliniştir (haşiatün) 116
Bu ayetlerde huşu, Allah'a. karşı baş kaldırmanın, büyüklenmenin bir
karşıtı olarak, suçluluk psikolojisi içerisinde O'na karşı alçakgönüllü ve
mütevazi olmayı ifade etmektedir. Ne var ki müşrikler bu alçakgönüllülüğü
dünyada iken göstermemişler, ancak ahirette gerçeklerle yüzyüze geldiklerinde zorunlu olarak tevazu göstermek mecburiyeünde kalmışlardır.
Mü'ininden beklenen daha bu dünyada iken Allah'a gönülden bağlı olmak.:.
tır. 117
Huşu
bu şekilde azaların fiilierinde görünmekle birlikte kaynağı kalptir.
Aslı kalpte, tezahürü bedendedir. 118 Huşu, Allah'ın azameti karşısında kalbin
saygı hissi duymasıdır. Bu saygıda hem sevgi, hem korku içiçedir. En yüksek, en hassas sevgi, en küçük bir karşı gelmeye meydan vermemek için
titreyen kalbin sevgisidir. Saygısız bir ilişki; severken sevilmek arzusundan
ve sevilmemek ·korku sundan etkilenmeyeıı, kaybolmasından korkulmayan ve
endişe duyulmayan bir ilişki; sevgi değil bir eğlencedir. Sevdiğinin rızasını
gözetmeyen ve onu her fenalığa razı olur sanarak, hoşlanmamasını hesaba
katmayan ve bütün· bu tarz düşüncelerinden dolayı, ona karşı saygısızlıktan
korkUp çekinmeyen bir kimsenin sevgi iddeası gerçek değildir. Ayrıca aşkta,
114
115
116
117
118
İbn Manzur, a.g.e., VIII, s. 71; İsfehan1, a.g.e., s. 147
Kalem, 68/43
Gaşiye, 88/2
Zekeriya Pak, Kur'an 'da Kulluk (yayıınlanmamış doktora tezi), 1998, s. 250
Ya~ır, a.g.e., V, s. 508
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINpAN YORUMLAMAK
353
sevgi ve muhabbet yükseldikçe korku ve endişe de yükselir. Yükselmenin
zevk ve heyecanı düşmenin korkusuyla orantılıdır. 1 19
Huşunun
derecesi de ilim ve marifetin derecesi ile orantılıdır. Kur'an'ı
Keri'm'de; "Kulları içinde Aİlah'tan en çok alimler korkar." 120
buyurulmaktadır. Sevgi de böyledir: Sevginin derecesi, ona götüren saiklere
göre değişik olur. Bilinen bütün şeyler, kendisinin bazı isimlerinin birer
tecellisinden ibaret olan Allah'ı tanımaya çalışmaktan üstün bir zevk
düşünülemez. Allah'ı sevmenin en üstün tarzı, insanlığın en büyük özelliği
olan bilme yolu iledir. 121
Bu söylenenlerin neticesinde diyebiliriz ki huşu dediğimiz olgunluk düzeyine ulaşmak için Allah sevgisinden kaynaklanan Allah korkusunun
kalplerde yerleşmesine çalışmalıdır. Bunun en güzel yolu da Allah'ı tanımak­
tır. O halde Allah sevgisi ve Allah korkusu sırf duygusal anlamı olmaktan
öte bir derinliğe sahiptir. Din eğitiminde bu olgunluk düzeyine ulaşmak için
konuyu önce akli boyutta ele almak gerekir.
Huşu, İslam nazarında insan-ı kamilin eri bariz vasfıdır. Bütün toplum-
larda ve eğitim sistemlerinde bir örnek irisan, üstün insan realitesi vardır. Bu;
Batı'da özellikle Nietzsche'nin felsefesinde öne çıkar. Üstün insanla insan-I
kamilin en bariz farkı, ilkinin bir tahakküm, tagallüp; tasallut ve tekebbür
kudreti halinde tasavvur edilmesidir. İnsan-ı kamil ise bir merhamet, şefkat
ve sevgi unsurudur. 122 Onu farklı ve üstün kılan kalbindeki yüksek duygulardır.
Kalbin bu hassasiyet noktasına gelmesinde marifetin ardından başka
şeyler de etkili olmaktadır. Hadid Suresi'nden öğrendiğimiz kadarı ile bu,
Allah'ı düşünme yani zikir ve Kur'an'dır:
119
Yazır, a.g.e., II, s. 219
° Fatır, 35/28
12
121
122
Yıldırım, a.g.e., s. 164
,\
Yaşar Nuri Öztürk, "İnsan-ı Kamil Olarak Hz.Muhaıruiıed", Kutlu Dogıim Haftası (12~ 17 Ekim
1989), Ankara 1990, s. 101
·
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
354
3. Zikrin Kalbe Etkisi
İnsan benliği akıl, nefis, kalp gibi farklı özelliklerde unsurlardan oluşan
bir bütün.olmakla birlikte bunlar arasında devamlı bir mücadele söz konusudur. Nefsin idare ettiği davranışlar kalbin kararınasına sebep olur. Kalbin bu
mücadelede. nefsin kontrolüne girmemesi için devamlı uyanık tutulması
gerekir. Kalbin manevi anlamda uyanık olmasının en önemli yolu, onun
Allah'la jrtibat halinde bıılunmasıdır. 123 Bunun yolu da zikirdir. Kur'an
literatüründe Allah'ı anınayı ifade eden en kapsamlı kavram zikirdir. 124
Kur'an üzerinde düşünmek, Allah'ı zikretmenin önde gelen yollarından biri
kabul edilir. Bu bakımdan zikir kelimesi, çeşitli ayetlerde Kur'an-ı Kerim'e
ad olmuştur:
"İşte bu (Kur'an) .da, bizim indirdiğİrniz hayırlı ve faydalı bir zikirdir.'ı1 2~
"Zikri kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız." 126
Zikir, insanın bütün eylemlerinin alt yapısını oluşturacak şekilde kalbin
sürekli olarak Allah ile ilişki içinde olmasını sağlar. Bir şeyi hatırda tutmak,
dile getirmek, anmak, söylemek manalarına gelen zikir 127 , Kur'an-ı Kerim'de
hatırlamak 128 , düşünmek 129 , öğüt .almak130, anmak, söylemek 131 , kitap ve
vahiy 132 gibi manalarda kullanılmıştır.. Kur'an-ı Kerim'de Allah ile irtibatı
devam ettirmenin yolu olan zikre çağrı yapan pek çok ayet vardır: "Rabbini,
içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an,
gafillerden olma." 133
Ayetlerin kendisine doğru yönlendirmede bulunduğu zikir, sırf dudhlc ve
dil ile yapılan bir zikir değildir. Asıl üzerinde durolan zikir, kalp ve gönülde
123
Bayraklı, islam'da Eğitim, s. 244
124
Pak, a.g.e., s. 218, 219
125
Enbiya, 21/50
126
Hicr, 15/9
İbn Manzur, a.g.e., TV, s. 308
Al-i İmran, 3/135; Bakara, 2/40
Araf, 7/69,74; Meryem, 19/67; Bakara, 2/231
Araf, 7/56; Saffiit, 37/13; Müddesir, 74/55
A'Hl, 87/14,15; İnsan, 76/25; Araf, 7/205
Fussilet, 4l/41; Nahl, 16/43; Enbiya, 21/7, 24; Kamer, 54/25; Taha, 20/99
Araf, 7/205; ayrıca bk: Ahzfib, 33/35; İnsan, 76/25-26
127
128
129
130
131
132
133
,
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
355
gerçekleşen,
sürekli Allah duygıisuyla bulunma, şeklindedir; Ancak böylece
insan,, ruhunu arındırabilir: 134 Zikrin refakatçisi düşüncedir. Fikirsiz zikir
tesirsizdir ve zikirsiz fıkir. de hiçbir amaca· hizmet etmez. Fikir, ruhta zikfi
alıp onu akıtacak kanallar açar.u 5 Kur'an-ı Kerim'de Allah'ı anma, Q!nun
yüceliğinin işaretleri olan tabiat hadiseleri üzeril!_de tefekkürle birlikte zikre.:.
dilmiştir: "Göklerin ve yerin yartılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca
gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık İbretler vardır. Onlar,
ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı
anarlar, gökle~in ve yerin yaratılışı hakkında,derin derin düşünürl~r (ve şÖyle
derler:) Rabbi~z! Sen b~nu b~şu11a yar~tmadın. Seni t~sbih ederiz. Bizi
cehennem azabından koru.'; 136 '
Kur'an-ı
Kerim'de zikir ve Kur'an, Hadid suresindekine benzer ifadelerle
hep kalbin yumoşaması ve. titrernesiyle birlikte kullanılmış, kalbin katılaş­
ması da zikrin yokluğuna Qağlanmıştır: !'Allah'ı anmak hususunda kalpleri
katılaşmış olanlara yazıklar olsun. İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedir- ·
ler." 137 :'Allah sözün en .güzelini, birbiriyle ;uyumlu· ve bıkılmadan tekrar
tekrar okunan .bir kitap 0larak indirdi. Rablerinden korbmların, bu kitabın
etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ni
zikı·ine ısınıp yumuşar." 138
.
Zikrin temelinde insanın yaptığı işlerin hepsini Allah'ın biliei olduğunu
göz önünde bulundurması vardır.. Biz niyetlerimiz, düşüncelerimiz. ve arnellerimizin hepsini Allah'ın. bildiğini düşünerek işe· başlarsak ancak güzel ve
hayırlı işlere yöneliriz. Bu murakabe ve kendi :kendini kontrol tam anlamıyla
gerçekleşirse, kişi için günahlardan. sakınmak kolay olur. Bu .yüzden tam
manasıyla yapılan zikir, insanı günahlardan.çekinmeğe zorlar ve iyi arnelleri
işlemeye teşvik eder. 139 Kalbin Allah duygusuyla donanmasını. sağlayan
zikir, bu bakımdan kötülüklerden alıkoyma açısından fonksiyonel bir özelli-
134
135
136
137
138
139
Martin Liııgs, Tasavvuf Nedir, İstanbul 1986, s. 107
Seyyid Kutub, a.g.e., VI, s. 380
Al-i imrfin, 31190,191
Zümer, 39/22
Zümer, 39/23
Abdü'l-Bfiri Nedvi, Tasavvufve Hayat, tre. M. Ateş, İstanbul 1974, s. 77,91
:,J
356
DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
ğe sahiptir: ':Yine onlar, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'i ·hatırlayıp günahlanndan dolayı hemen tevbe ederler... "140
Ayette ·ifade edildiği üzere Allah'ı hatırlama, pişmanlık duygusuyla Allah'a
yönelmeyi getirmektedir. Allah'ı anma; kötülüklerden uzaklaşmayı, kalbin
üzerine birer siyah nokta koyarak kalbi ağırlaştıran günahlardan arınmayı
sağlamaktadır.
Bu annma ile gelen hafiflik iledir ki Kur'an'da Allah'ı anmak gönlün
geni'şlemesine, bunu terketmek de gönlün daralıp sıkışmasına sebep olarak
gösterilmiştir: "Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sük:Unete
erenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah'ı anınakla huzur· bulur." 141 Ayetten anlaşıldığına göre kalbin huzura erip yatışması ancak Allah'ı zikir iledir
çünkü, her şeyin başlangıcı ve sonu Allah'a bağlıdır. Bütünüyle sebepler
zinciri Allah'tan başlar ve yine dönüp O'nda son bulur. İnsan, O'nun dışında
hangi isteğe meyletse, hepsinin daha iyisi ve daha üstünü, daha ötesi bulunduğundan hiçbirinde karar kılamaz. Hiçbiri ruhun özlemini gideremez,
heyecanını do yum noktasına ulaştıramaz. Fakat kalp Allah'ı ·zikirden zevk
almaya· başlayınca, bütün amaçların Allah'a yönelmiş olduğunu, O'nda son
bulduğunu idrak eder. 142 Kalp, bunun için ancak Allah'ı anınakla tatmin
olur.
Üstelik Allah-u. Teala zikre, yine zikirle karşılık vermektedir. "Öyleyse
beni anın ki, ·ben de sizi anayım; bana şükredin, nankörlük etmeyin." 143 · Şu
halde zikir kul ile Allah arasında çift yönlü bir diyalog 144 olmaktadır. Allah
zikre zikirle karşılık verdiği gibi, unutınaya da unutma ile karşılık vermektedir. Allah'ı pek az hatınna getiren kimseler olarak vasıflanan 145 mJnafıklara
Allah-u Teilla aynı şekilde karşılık vermektedir: "... Onlar Allah'ı unuttular,
140
141
142
143
144
145
Al-i İmran,3/135
Ztimer, 39/22-23; ayrıca bk. Ra'd, 13/28
Yazır, a.g.e., V, s. 145,146
Bakara, 2/152
Pak, a.g.e., s. 221
Nisa, 4/142
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
357
Allah da onlan unuttu! Çünkü münafıkla"r fasıkiarın kendileridir." 146 Allah'ı
unutmak aynı zamanda kendini unutınaya da s~bep olmaktadır. 147
Bu bölümde zikrin kalp üzeE_ine etkisini ve kalbin zikir ile ulaştığı çeşitli
durumları Kur' an ayetleri çerçevesinde ele almaya çalıŞtık. Buna göre, zikrin
kalbin manevi anlamda diri olmasını sağladığını; beraberinde düşünceye. de
bir derinlik kazandırdığını, kalbi tatmin ederek yumuşattığını, hafiflik ve
huzur verdiğini, aynca zikir ile kişinin otokontrol ve kötülüklerden uzak
durma bilinci kazandığını, zikrin kendini bilme için de bir imkan olduğunu
gördük.
4. Allah'ı Anma ve ŞahsiyetGelişimi
İslam düşüncesindeki şahsiyet anlayışına göre nefsin kendisinin altında­
ki hayvani taraf ile üzerindeki ulvl taraf olmak üzere iki cephesi vardır. Kişi,
kendisindeki hayvani güçleri geliştirirse ulvl tarafa yabancılaşır. Ulvl tarafa
yönelir ve şahsiyetini yüceltirse bu üst taraftaki ulvl alemin müsbet tesirlerini (basiret, ilham, vecd) alacak olgunluğa gelir. Zikrin devamıyla bir iç
.
1
.
meşguliyet hasıl olur, iç alemimizin' derinliklerine daldığ~mızda, maddi
alemin şahsiyeti dağıtıcı ve parçalayıcı etkisinden kurtularak şahsiyette
bütünlüğe ulaşırız. 148 Allah'ı hatırlama, hayatın bütün parçalarının ve irisan
faaliyetlerinin her birinin uygun bir şekilde bir araya gelmesini sağlar. Bu da
şahsiyetin sağlarnlaşması demektir, Diğer taraftan All~'ı unutma ise parçalanmış varlık, tamamlanmamış ve nihayet dağılmış bir şahsiyet ve bütü~ü
kaybetme pahasına aynntılarda boğulmak demektir. 149
ve huzur, hayatın anlam ve gayesi;· Allah'ın insan şuurundan çıkması da insan hayatındaki anlam ve gayenin ortadan
kalkması demektir. Bu da insanın kendini ·umitması kendine yabancıla~ması.:.
nı getiriL İnsanın Allah'ı. unutması, varlığın e.sas Jaynağından olan kendi
"ben"ine yabanedaşması demektir.
Şu ·halde insanın varlığı Allah'la anlam
;,
'
kazanmaktadır. İnsan Allah'ı unutunca kendine de yabancılaşmaktadır.
Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim' de şöyle buyuruyor:
Çünkü
Allah'ı hatıriama
'
146
Tevbe, 9/67
147
Haşr, 59/19
Çamdibi, a.g.e., s. 30, 50
148
149
Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an, tre. A. Açıkgenç, Ankara 1996, s. 65
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
358
"Allah'n.ınutan
ve bu yüzden
Allah'ın
da onlara kendilerini unutturdu-
ğu kimsele~ gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir." 150
Allah'ı unutan kimse bu tutumuyla kendi menfaatine olan şeyleri bıraka­
rak kendisini unutmuş olduğu gibi, devamlı Allah'ın murakabesi altında
bulunduğunun şuurunda olmanın kazandıracağı iç disiplin ve kendi kendini
kontrol yetisinden de uzak kalarak kendine yabancılaşır. İnsanın, gündelik
hayatın öer faaliyetinde Allah'ı hatırlaması, O'nun murakabesi ·altında bulunduğunun şuurunda olması ona bir iç disiplin kazandım. Eğitimin önemli bir
amacı insanda bu iç disiplini oluşturabilmektir. "İnsan kendi kendinin bilincine ulaşması ile toplum içinde, dün:ya üzerinde kendine düşen yeri, işlevleri,
sorumlulukları görmeye başlar.'r1 51
İnsan Allah'la birlikte olma şuurundan uzak olup kendi kişisel arzuları
ise davranışlarının kıymetini ve geçerliliğini yanlış
değerlendirme eğilimi göstermektedir. Kur'an-ı Kerim iyi iş yaptığını sanan
fakat çabaları. boşa giden insanlardan şu şekilde söz ediyor: "De ki: Size
(yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar); iyi işler yaptıklarını sandıkları halde çabaları boşa giden kimselerdir." 152
ile
başbaşa kaldığında
Kişinin
kendirie dair bir içgörü sahibi olması Allah'la birlikte olmakla
gelen bir durum olduğu gibi yine ona götürmektedir. Bu, en güzel ifadesini
"Kendini bilen Rabbini bilir" sözünde bulmaktadır. İnsanın kendini tanıması,
bilmesi, kendinin evr'en içindeki yeriili ve işlevini tanımasını, bilmesini
gerektirir. 153 Evren içindeki yerini, geçmişteki; şimdiki zamandaki, gelecekteki konumunu bilmek de onu herşeyin üzerindeki Yaratıcı kuvvete imana
götürür. Dini yaşayış kendini düşünmekle başlar. Böylelikle elde edilen
nefsin bilgisinden Rabb'in bilgisine yükseltici bir metafiziğe.ulaştırır. 154 .
Yine insanın kendini bilmesi, nefsiıı altındaki hayvani taraf ile üstündeki
ulvi taraf olmak üzere iki cephesini bilmesini getirir. İnsanın zevklerinin ve
ihtiraslarının kaynağı olan süfll yönü onun çılgıri istek ve arzularına kapıl~
150
151
152
153
154
Haşr, 59/19
İ.Ethem Başaran, Eğitime Giriş, Ankara 1994, s. 102
Kehf, 18/103,104
Başaran, a.g.e. , s. 102
Nurettin Topçıi, a.g.e., s. 157
KUR' AN-I KERİM'İ ECiİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK
359
masına
sebep olabilmektedir. Bundan korunmanın yolu insanın kendini
bilmesidir. Bugün psikoloji bilimi bunu içgörü geliştirmek olarak ifade
etmektedir. "İçgörü, kişinin kendisi ve davranışları hakkındaki gerçeğin
bilgisine sahip olması demektir."·155 Böylece kişi kendini bilmekle zevklerinin tatmini değil ulvl' aleme bakan yönünü geliştjFir.
IV. ADALET İLKESi VE EGİTİM
Bu bölümde Hadid suresine ismini veren "hadld" (demir) kavramıı:ıın
geçtiği 25. ayet-i kerlmeyi ele alacağız. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
ı,,,
'
'
"Andolswı
biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların
adaleti yerine. ge#rmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz
demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır.
Bu, Allah'ın dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri
belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür."
Ayet-i kerimede kitap, mizarı ve demi,rin indirilişinden söz edilmekte ve
sebebi de insanlar arasında, "adalet" diye tercüme ettiğimiz
"kıst"ın yerine getirilmesi olarak açıklanmaktadır. Öncelikle. burada karşımı­
za çıkan "kitap", "mizan", "hadld" ve "kıst" kavramlarını ele alacağız.
bu
indirilişin
Kitap, Mizan, ·Kıst ve Hadid
Kavramları
Kitap: Kitap kelimesi Kur'an-ı Kerim'de bütün ilahi kitaplara verilen
genel bir isimdir. Bakara suresinde bu manada şöyle buyruhiyor: "... Allah
müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar ·arasında
anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber
hak yolu gösteren kitapları da gönderdi.. .. "156 Ayette ilahi kitapların tümü
genel olarak, "kitap" terimi ile ifade edilerek bunların gönderiliş nedeni de
insanların daima iyilik ve adaletle hükmetmeleri olarak belirtilmektedir.
Mizan: Vezin, eşyanın başka bir eşyaya nisbetle miktarıdır. Bu mukayese ve denkleştirme işini yaptığımız alete de "mizan", 'terazi" denilir. Müfredat'ta v-z-n kökünden türemiş olan "mizan" kelimesinin, birşeyin miktarını
bilmek, adaletle ölçülen iki eşit 'kap, insanın bütün söz, fiil ve tavırlarında
155
Sedat Topçu, "İslamiyet ve insan Psikolojisinin Boyutları", Kutlu Doğum Haftası, (12-17 Ekim
1989), Ankara 1990, s. 154
156
B ak ara, 2/213
DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
360
ölçülü olması; adalet makamını gözetmesi gibi manalar taşıdığı kaydedilmektedir.157 Bilinen terazi manası ile mizan, alemdeki muvazene kanununun
bir alametidir. Bunun gönderilmesinin sebebi, insanların adaletle hükmetmeleridir. Bu bakımdan mizan, adaletin remzidir ve terazinin dili gibi aşırılıkve
ihmalkarlık arasında bir birleşme noktası ve denkleşme ifade eder. Allah
tarafından gönderilen mizan, hukuki, içtimai, siyasi muvazeneyi tayin eden
adalet miyarıdır. 158 Mizanın indirilmesi, Allah tarafından beşerin bilgisine
sunulması, bu dengeyi kavrayan bir akli ve fikri ölçünün verilmesi 159 veya
insanın doğruyu eğriden ayırma fıtratı üzerine yaratılmış olmasıdır. 160
Kıst: Bölüştürmede,
taksim etmede, ölçü ve tartıda hakkı yerine getirme,
adaletli davranma demektir. 161 Allah-u Teala, bu kelimeyle de adaleti emretmektedir ve Kur'an-ı Kerim'de "muksitleri" övmektedir. Kur'an, adalet
anlayışına "kıst" kavramı ile farklı bir boyut getirmektedir.
Adalet kavramı "eşitlik adaleti"ni ifade ederken, kıst kavramı herkese
liyakatine göre davranma anlammda "oran ve liyakat adaleti"ni ifade eder.
Kur'an-ı Kerim'de eşitlik adaleti "adi" terimi ile, "istihkak, liyakat ve oran
adaleti" ise "kıst" terimi ile ifade edilir. Mesela insan hakları alanı eşitlik
adaleti alanıdır. Dil, din, cins, ırk ayrımı yapılmaksızın, bütün insanlar
arasında, insan hakları açısından eşitlik vardır. Eşitlik adaleti alanının istisnası yoktur. istihkak ve liyakat adaleti alanı ise, "kıst" alanıdır. 162 Hadi'd
suresinde kitap ve mizanın indirilişi, insanlar arasında kıstın yerine getirilmesi gayesine bağlanmıştır.
Kerim'de çeşitli kavramlar çerçevesinde "adalet"
emredilri:ıiştir ki yüzü aşkın ayette adalete atifta bulunulur. Bu ayetlerde adi,
kıst, mizan vb. kavramlar kullanıldığı gibi dolaylı olarak adaleti ima edecek
ifadeler de yer almaktadır. Kur'an-ı Kerim'de zulm, ism, daliii gibi çeşitli
Bu
şekilde Kur'an-ı
157
Isfahan1, a.g.e., s. 522
158
Yazır, a.g.e., V, s. 253; VII, s. 436; Doğru!, a.g.e., s. CLXVIII
159
Yazır, a.g.e., VII, s. 436
Ulutürk, a.g.e., s. 48
Şemseddin Sami, a.g.e., s. 1070; Devellioğlu, a.g.e., s. 517
Hüseyin Hatemi, "İslfim'da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramı", insan Hakları Sempozywmt (101 lAralık 1994), İstanbul 1995, s. 36,37
160
161
162
KUR' AN-I KERIM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
361
suretierde zuhur edebilecek adaletsizlikleri tak~ih eden iki yüzü aşkın ayet
vardır. İslam'da adaletkavramı; hak yememek, ?engeyi gözetmek, itidalden
ayrılmamak ve doğru yoldan sapmamak gibi· insani ve sosyal değerlerin bir
bileşkesidir .163
Hadfd: Hadid demir demektir. Had1d suresinde demirin inzalinden söz
edilmektedir ki inzal fiili, Allah'ın nimetlerini ve hikmetlerini yaratıklara
indirmesi, onlara vermesi demektir. Bu ya bir şeyin kendisini indirmekle
olur; Kur'an-ı Kerim'in inzali gibi. Yahut sebeplerini indirmek ve ona yol
göstermekle olur; demir, libas vb. inzaH gibi. 164 Demirin indirilmesi; bolca
yaratıp varlığını bildirmek, kullanılmasını öğretmek 165 , keşfettirmektir. İnzal
fiilinin yaratma manasında kullanımını Zümer suresinde görmekteyiz:
"... Allah sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi (enzele)" 166•
Had1d suresinde demir hakkında "onda büyük bir kuvvet ve insanlar için
faydalar vardır" buyurulmaktadır. Ondaki kuvvet; şiddetli darbe, sertlik ve
vuruş gücü olarak yorumlanmıştır ki silahlar ve harp aletleri demirden yapilır. Ondaki faydalar da; iğneden ipliğe bütün sanatlarda. demirin hizmet ve
faydasının olmasıdır. Demirin insanlığa hizmeti, altından çok fazladır. Altın
bulunmasaydı dünya ve insanlık için büyük bir eksiklik olmazdı. 167 Deıİıirin
kullanımı Hz. Adem'den bu yana insanlığın yaşadığı dönüm noktalarından
birini ifade eder. Tanma ve hayvancılığa dayalı hayat tarzından sonra demirin insan hayatına girmesisanayii doğurmuştur.
Hadid Suresinde Adalet Prensibi
Hadid suresinde kitap, mizan ve had1d kavramları çerçevesinde bir sistem ortaya konulmaktadır. Bu sistem "kıst" kavramı etrafında şekillenmek­
tedir. Ayet-i kedmede insanların adaleti yerine getirmeleri için, kitabın ve
ölçünün indirildiği bildirilmektedir. Bir de demir indirilmiştir ki onda insanlar için bir kuvvet vardır. Yani adaleti bozana karşı güç kullanılacak, mücadele edilecektir. Razi, kitap ve mizan ve demirden oluşan bu sistemi şöyle
163
164
165
166
167
Macid Hadduri,lsliim'da Adalet Kavramı, tre. S. Ayaz, İstanbul 1991, s. 24,26
İsfehani', a.g,e., s. 488
Yazır, a.g.e., VII, s. 436
Zümer, 39/6
RaSzi, a.g.e., XXI, s. 334, 335; Yazır, a.g.e., VII, s. 436, 437; Ateş, a.g.e., IX, s. 278
362
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
açıklıyor: İnsanoğlunun iki türlü ilişkisi, muamelesi vardır. Birincisi yaratıcı
ile olan ilişkisidir ki bunun yolu "kitap"tır. Kitap, Allah'ın emirlerini kullanna bildirmesidir. İkincisi insanlarla olan muamelesidir ki bu da, ya dostlarla
ya da düşmanlarla olur. Dostlarla muamele eşitlik esasına dayanır. insanlarla
ilişkisi mizan ile, mümkün olur. Düşmanlarla muamele de kılıç ve demir
iledir. 168 Yani Allah'a ve insanlara asi olanı önlemek için pnunla mücadele
istediği
düzendir.
Bakara
suresinde
şöyle
edilir. .Al~ah'ın
buyuruluyor:" ... Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerle­
riyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu .. . .'.ı 69 Bu bakımdan
düzenin fesadı ortadan kaldırması için; düzen ve hayır sahiplerinin, bozgunculuk ve kötülük çıkaranlara engel olması lazımdır. İşte Allah savaşı bu
hikmetle meşru kılmış, insanların bozguncu ve saldırgan kısmını, ıslahatçı
kısmıyla defetmek için emretmiştir. 170
Adaletin tesisi ancak otorite ile sağlanır. Otorite de vasıtalara ihtiyaç
duyar 171 • Demir de böyle bir vasıtadır. Hadid suresinde, kitap ve mizanın
indirilmesinden bahsedildikten sonra demirden söz edilmesi; ilim ve adaletin, kuvvetle beraber bulunacağını, kuvvetsiz ilim ve adaletin devam
edemiyeceğini gösterir. Kitap ilmin, mizan adaletin sembolüdür. Bundan
dolayı ayette kitap ve mizan beraber zikredilmiş, bunun ardından da kuvvetin simgesi olan demir anılmıştır. 172
Demir, güç kaynağı ve kuvvetin simgesi olduğuna göre, onu sadece
maddi şiddet olarak düşünmemek geı:ekir. İlim ve adaletin muhafazası her
devirde farklı bir güç ve kuvvet tezahürü ile sağlanabilir. Asıl olan adaletin
teminidir. İnsanlığın geçirdiği dönemleri göz önüne alırsak "Hadid"in farklı
tezahürleri karşımıza çıkmaktadır.
Güç elde etme ve onu kullanılabilir hak getirme açısından, insanlığı ve
hayat tarzını şekillendiren üç önemli yapı veya sistem vardır. Birincisi;
hayatın devamı için ·gerekli olan enerjiyi topraktan sağlayan tarıma dayalı
168
Razi, a.g.e., XXI, s. 332, 333
169
Bakara, 2/251
170
Yazır, a.g.e., II, s. 145, 146
Bursevi, a.g.e.,VIJI, s. 506
Ateş, a.g.e., IX, s. 279
171
172
KUR' AN-I KERIM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK
363
hayat tarzı (Alvin Toffler'in deyimi ile birinci dalga). İkincisi, gerekli enerjiyi makinalarla sağlayan fabrikataşmaya dayalı hayat tarzı veya sanayileşme
(ikinci dalga). Üçüncüsü sanayi ötesi toplum veya bilgi toplumu olmanın
getirdiği yeni hayat tarzıdır (üçüncü dalga). Bu şekilde, toplumda güç kayrı,akları olan şiddet, servet ~e bilgi farklı dön~mlerde öll:e çılanışlardır. Bu
güç kaynaklarının kullanımı ya kuvveteya da hald(a dayanır. Halcimyönelik
olmazsa toplumda sürekli çekişme ve anarşi kaçınılmaz olur. Gücü iyi yapan
şey, nasıl ve kime karşı kullanıldığıdır. Güç, adaleti tesis için kullanılİrsa
iyidir. Aksi halde toplumda zulüm ve anarşi görülür. 173 O halde Hadid suresinde Cenab-ı Hakk'ın gösterdiği şekilde hadid yani güç, adaleti tesis etmek
için kullanılmalıdır .
,
.
'
'1
. İçinde bulunduğumuz dönem; Alvin Toffler'il). üçüncü dalga olarak isimlendirdiği sanayi ötesi toplum döı;ıemi yani bilgi çağıdır ki, bu dönemde
güç kaynağı olarak bilgi en plana çılanaktadır. Hadid suresinin gösterdiği
üzere insanlar, gücü yani bilgiyi elde edip onu hak ve adaleti temine yönelt~
me gayreti içinde olmalıdırlar.
Eğitimle İlgili İlkeler
1. Kitap, Mizan,,, Hadid Kavramları
ve Eğitim
',
'
Razi; kitap, mizan ve demirin birbirleriyle ilişkisinden sözederken burada üç kalitede insan görmektedir: İnsan ya hakikat makamındadır (nefs-i
mutmainne) ki iyilikle kötülüğü ayırt edebilmektedir. Yahut tarikat makamındadır (nefs-i levvame) ki bu da kötülükten huzursuzluk duyma durumudur. Bu makamda aşırılık ve ihmalkarlıktan sakınıp doğru yolda gidebilmek
için ahlakı tanımakta bir mizan.gereklidir. Yahut.şeriat makamındadır ldbu
''·'
'
da kötülüğe sürükleyen nefıs (nefs-i emmare)
makamıdır.
Bunda ise terbiye
:
için ağır bir riyazet, nefse karşı koyma ye mü.cahede lazımdır. 174
'
'
'
'
.
\
.
Biz konuya bir başka açıdan daha balanak istiyoruz: Hadid.suresinde kitap, mizan ve hadld kavramları' etrafında bir. s~.stem
ortaya konulduğunu
,,
':
belirtmiştik. Bu ~istemde kitap ve mizan, ilim v~ adaleti, itidali; hadid is~
bundan olan sapmalara müdahaleyi ifade ediyordu. Bu müdahaleyi terbiyev1
'.
173
174
Selim Aydın, Bilgi Çağmda insan, İzmir I 994, s. 201, 249, 250
Razi a.g.e., XXI, s. 333
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
364
bir müdahale olarak da düşünebiliriz. İnsanlara adalet duygusunun kazandı­
bundan olan sapmalara ve aşırılıklara karşı ilk
müdaheledir. ·
rılması, kitabın öğretilmesi,
Ayrıca
ilim ve adalet kuvvetle beraber bulunacaksa, kuvvetsiz ilim ve
adalet devam edemiyecekse eğitim, kuvveti bunların korunmasında kullanma anlayışını ve bilincini taşımalıdır. Kuvveti elde etme isteğini bu gayeye
yöneltmeli: elde bulunan kuvveti de doğru bir şekilde kullanma anlayışını
kazandırmalı dır.
Kuvvetin zamanımızda öne çıkan tezahürü olan bilgiyi elde etme ve kullanma da buna dahildir. Bugün kuvvetli olmale için bilgi üretmek ve bilgiye
sahip olmak gerekmektedir. Bu, eğitimle ilgili bir konudur. Aneale eğitim,
bilginin sadece kazandırılması değil onu hak ve adaleti temine 'yöneltme
görevini de üstlenmelidir. Çünkü gücü iyi yapan Şey bizzat onun kendisi
değil, nasıl ve hangi amaç için kullanıldığıdır. Bilgi de hak ve adaleti tesis
için kullanılırsa iyidir.
2.
Kıst Kavramı
ve Eğitim
Kur'an'da denge prensibini ifade eden kavramlardan birisi de "kıst" kavherkese Iiyalcatına göre davranma anlaminda "oran ve liyakat
· adaleti"ni ifade eder. Bu herşeye eşit muamele etmekten farklıdır.
ramıdır. Kıst,
hak ettiği değeri verme anlamında bir adalet anlayışının başı,
Allah'ın haldonı Allah'a vermek, O'nun uluhiyet haldarını tanımaktır. Her
halekın başı Yüce Allah'ın halekı olan ilahlık haldarıdır. Adaletin başı da
Allah'ın birliğine inanmalctır .... " Adalet, Allah'tan başka iH1h olmadığına
şehadet etmelctir." 175 sözüyle İbn Abbas, bu!m ifade etmiştir. Kur'an-ı Ker'im,
Allah'a eş koşmayı da adaletin zıddi olan zulümle' ifade etmiştir: "Lokman
oğluna öğüt vererek:Yavrucuğum! Allah'a ortak koşmal Doğrusu şirk, büyük
bir zulümdür, demiŞti." 176
Her
şeye
Bu anlayış Allah'ın hakkını Allah'a vermelcten başlayarak çevre çevre
insan hayatına ve davranışıarına yansır ve kulun haldeını kula vermeyi, canlı
175
Yazır, a.g.e., V, s. 253
176
Lokman,31/13
KUR' AN-I KERIM'i EGiTiM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
365
tüm varlıklann haklarını gözetmeyi getirir. Her şeye kuvvetler
dengeyi gözeterek hakkını verme, insan davranışlarını şekillendi­
rir. ''İnsanlar arasında sadece 'adl' boyutu ile hükmetmek yetmez, 'kıst' ile de
hükmetınesini bilmek gerekir; .. Bunun için de her şeyden önce adalet kavranunın doğru bilgisine ihtiyaç vardır. Adaletin ne olduğu bilinmeksizin,
adaletin gerçekleştirilebileceği ümidine yer olma;~." 177
ve
cansız
arasındaki
Eşitlik
adaleti daha çok insan haklan a:ıanında yürürlüktedir. Oran adaletinin uygulaması ise hayatın pek çok alanın~ yayıl~ştır. Mesela, kamu
görevlerinin dağıtınu eşitlik değil, liyakat've ehliyet ilkesini ilgilendirir. Kıst
ilkesinin bir başka uygulama alanı da "cezalandırma" alanıdır. Müstehak
olduğu ölçüde cezalandırmak aynı zamanda diğer toplum bireylerinin insan
hakkının da bir güvencesidir. 178
"Kıst"ın eğitim-:öğretim alanına yansıması "eğitimde adalet ilkesi" adını
alır. Eğitim öğretim
faaliyetlerinde hem öğrenciler arasınd~ sevgi ve ilgide
ayırım yapınama şeklinde bir eşitlik adaleti, hem de herkese hak ettiğini
verme anianunda bir liyakat adaleti söz konusudur.
Eşitlik
adaleti; öğrenciler arasında zengin-fakir, kız-erkek, soy-sop. v.s:
ayırınu yapmadan herkese eşit mesafede olma, sevgi· ve ilgi de aralarında
ayırım yapmamayı. gerektirir. İslam. tarihi~de eğitim faaliyetlerinde bu
önemli bir ilke olarak görülmüştür. İslam alimleri içerisinde öğrenciye eşit
davranmayan öğretmeni zalim kabul edenler olmuştur. 179 Bu hassasiyetİn
Hz. Peygamber'in şu hadisinden kaynaklandığını söyleyebiliriz: "Bu ümmetten üç çocuğun eğitimini üstlenen öğretmen fakirleri ·zenginlerle, zenginleri
fakirlerle eşit seviyede öğretmezse .··kıyamet gününde hainlerle birlikte
180
haşrolunur." Öğretmenin sınıf içindeki davranışlari, soru sorma, söz hakkı
verınede eşit davranması da bu ilkenin bir gereğidir. Eşitlik adaleti eğitimde
fırsat eşitliğini de gündeme getirir. Bu.ay.nı zamanda bir insan hakları konusudur.
177
178
179
180
Hatemi, a.g.m., s. 37
Hatemi, a.g.m., s. 37
M. Faruk Bayraktar, isiilm Eğitiminde 6ğretmen-6ğreiıci Münasebetleri, İstanbul1997, s. 153
İbn Sahnun, Adabu 'l- Mual/imin, tre. M. Faruk Bayraklar, İstanbul1996, s. 43 ·:
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
366
Liyakat ve oran adaleti ise özellikle ödüllendirme ve cezalandırmada
söz konusudur. Hak edenlere, mükafatlarının verilmesi gerekir. Başarının
takdir edilmesi onun devamını da sağlar. Cezalandırmada da hassas davranmak gerekir. Gerekli uyarılar önceden yapıldıktan sonra suç ortaya çıkarsa,
suçun büyüklüğü oranında cezalandırma yapılmalıdır. Aynı suçu işleyenler
arasında ayırım yapılmayacağı gibi cezalandırmada aşınya giderek adaletli
davranılmaması, öğrencide kızgınlık, karşı koyma, güvensizlik doğuracağından eğitici f<;mksiY,o!lu gerçekle~~ez.
.
Öğrencilere görev ve sorumluluklarının dağıtılmasında da liyakat ve o-
ran adaleti söz konusudur. Seviyeye uygun ders verilmesini ve tek tek öğ­
rencilerin ferdi özelliklerinin dikkate alınmasını· da bu çerçevede düşünebili­
riz. Dersin çeşitli kabiliyet seviyeleri için farklılaştırılması ve bu çerçevede
normal zekalı çocukların bulunduğu "normal sınıflar" yanında daha az
beceriye ve daha az anlama yetisine sahip çocuklariçin "geliştirme sınıfları",
ruhi geri kalmışlar için "özel sınıflar" ve çeşitli türde kabiliyeder için "kabiliyetliler sınıfları" tertip etmek mümkündür. ısı Kıst anlayışı,
ister yüksek
!
zeka seviyesinde olsun is~er düşük seviyede olsun, farklı ligilere muhtaç
çocuklara özel eğitim verilmesi anlayışını kazandırmaktadır.
1
3. İnsanın İç Aleminde ve Çe~resiyle Münasebetl~rinde Adaletin
Sağlanması
Adaletin maksadı.hem fert hem de cemiyet hayatından aşınlığı, kargaşa
ve kaosu uzaklaştırmaktır. Allah, tabiata koyduğu düzen gibi fert ve toplum
hayatı için de düzeni arzulamaktadır. Sevgide, kinde, hissi hayatta, hükümde, yorumda, insanın en yüksek fonksiyonlarından en küçük faaliyetlerine
kadar her hususta jtidal tavsiye edilmiştir; Toplumsal hayatın dengeli olması
için önce insanın kendi iç aleminin dengeli olması gerekir. Hadid suresinde
ifade edilen !kitap' (Kur'an) hem bu iç dengeyi, hem de beşeri münasebetlerdeki dengenin kurallarını getirmekte, bunları öğretmektedir. Kişinin bunları
edinmesinin literatürümüzdeki ifadesi "Kur'an ahH1kıyla ahH1klanmak"tır.
Hz. Peygamber bu konuda insanlığa bir örnektir. Resülullah'ın ahialanı
181
Hesapçıo~lu, a.g.e., s. 154
KUR'AN-I KERİM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
367
soranlara Hz. Ayşe ~'O'nun ahiilla Kur'an'dan ibaretti" 182 şeklinde cevap
vermiştir.
Bu anlayışı esas alan bir eğitim ile Kur'an'datci denge ve bütünlüğün
yansımasını fertte görmek mümkÜndür. Şöyle ki "Sakın mizanı bozmayın" 183
diye huyuran kitap şunları öğütlemektedir: Dünya ve ahiret dengesini bozmayın, ne aşırı derecede ağlayıp sıziayarak kendinizi helake sürükleyin, ne
de akıbetinizden emin olarak .şımarın 184 ; ne tevazunun dozunu kaçırarak
zillete bürünün, ne de kibirlenin 185 ; ne elinizi boyunuza dolayarak cimri, ·ne
de saçıp savuran müsrifler olun 186; ne sesinizi yükseltip kimseleri rahatsız
edin, ne de duyamayacağınız kadar fısıltıyla konuşun. 187
Bir "mizan" da insanın iç alemindeki kuvvetlerarasında olmalıdır. Bedenimizin sağlığı vücudumuzdaki faaliyetlerin muvazenesi sayesinde olduğu
gibi, manevi ve ruhi yapımızın sağlığı da iç alemimizdeki kuvvetlerin dengesi iledir. 188 Bu denge insan varlığını oluşturan. beden, akıl, kalp, nefs ve
bunların istek ve kabiliyederi arasında bir denge dir.. İnsanın iç alemindeki
dengeleri nefisten yana çevirirsek insanın huzuru kaçar, dengesi bozulur.
Duyguların ölçüsünü kaçırmamak gerektiği gibi her bir duyguyu da gereğin­
ce ele almalı ve tatmin etmelidir. İnanç duygusu da buna dahildir. Onu ihmal
etmek ölçüyü bozmak demektir. İnanç· duygusrinun eksikliği ile iç alerninde
adaletten uzak olan birey, Allah'a karşı asi olduğu gibi diğer insanlara karşı
da haddi aşar. Hayatüıki buİıalımHır, huzursuzluk ve 'çekilmezlik, bu· iç
muvazenenin yokluğundan ileri gelmektedir. 189
Akıl,
ruh, beden dengesini sağlayan insan herdönemde eğitimin ideali
olmuştur. İslam literatüründe l):amil insanın en büyük vasfı da adalettir. 190
Yani dengeli olmak halidir. Muttaki insan kalbine layık olan sevgiyi ve
182
MUslim, SalatU'l-Müsafirln, 139
183
Rahman, 55/8
184
Hadld, 57/23 ·
İsra, 17/37
ls ra, 17/29
İsra,l7/110
Bayraklı,ls!fım'da Eğitim, s. 154
Muhammed Kutub, Isiilm'da Eğitim Metodıı, tre. A. Kayapınar, İstanbul ts., s. 46 •·
Şerafettİn Gölcük, Kıır'an ve Insan, Konya 1996, s. 212
185
186
187
188
189
190
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
368
korkuyu yerleştirerek, ibadeti layık olan varlığa yaparak, sözün doğrusunu
söyleyerek, her varlığı İslami ölçüler içerisinde değerlendirerek takvaya en
,_.uygun olan adaletli davranış yolunu tutan 191 insandır.
Kur'an'da onun nefsi "itminana ermiş" olarak vasıflandınlır: "Ey mutmain olmuş nefs" 192 yani itminan ve ist,ikrar bulmuş, sabit olmuş nefs; denge
haline ulaşmış, içindeki çatışmalar durulmuş, Rabbı'ından razı olmuş nefs.
Bu vasıf Kur'an'da kalp için de kullanılır. 193 Kalp itminana erdiği zaman artık
dengeye kavuşmuş demektir. Artık o kalpten ifrat veya tefrite ·kaçmayan
dengeli ameller, dengeli ahlak ve davranışlar zuhur eder. Kalbin sükun
bulmuş hali hareketlere yansır. İnsan ruhundaki her duygunun ve vücudundaki her organın yaratılış amacına ·uygun olarak kullanılması da bu denge
halinin bir göstergesidir.
V. EHL-İ KİTAP VE RUHBANLIK
Bu bölümde Hadid suresinin 26, 27 ve 29. ayetleri ele alınacaktır. Söz
konusu ayet-i kerimeler şöyledir :
"Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberfiği de kitabı
da onların soyuna verdik. Onlardan kimi doğru yoldadır, içlerinden bir çoğu
da yoldan çıkmış/ardır. Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi
gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uydurduk/arı
ruhhanlığa gelince, onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadı/ar. Biz de onlardan iman
edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır... Ehl-i
kitap şunu bilsinler ki, Allah'ın lütufundan malik oldukları hiçbir şey, hiçbir
kısım mevcut değildir. Bütün lütuf ve inayet Allah'ın elindedir. Onu dilediği­
ne verir. Allah büyük lütuf sahibidir."
Ruhbanlığm
Ortaya
Çıkışı
Hadld suresinde bundan önceki ayetlerde peygamberler gönderilip, mizan (ölçü) ile demirin indirildiği belirtilmiş ve insanlara, peygamberlere
191
192
193
Lütfuilah Cebeci, Kur'an'a Göre Takva, İstanbul 1985, s. 141
Fecr, 89/17
Rad, 13/28
KUR' AN-I KERiM' İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
369
yardım
etmeleri emredilmişti. Burada söz konusu peygamberlerden Hz. Nuh,
Hz. İbrahim ve Hz. İsa' dan söz edilmekte, Hz. İsa'ya tabi olanların vasıfla­
rından bazıları anlatılmakta ve onlardan bir kısmının dini tahrif ile. nasıl
yoldan çıktıkları ifade edilmektedir,Hz. İsa'ya ilk tabi olanlar yüreklerinde şefka.İ'~e merhamet bulunmakla
vasıflanmaktadır. Hz. İsa,. çok yumuşak kalpli ve merhametli olarak bilinir.
Onun takipçilerinin de aynı şekilde' Allah'ın yarattıklarına karşı yumuşak ve .
merhametli olmaları dikkat çekicidir. Ancak Kur'an'ın bildirdiğine göre, Hz.
İsa'nın peşinden gidenlerden bir kısmı Allah'ın rızasını kazanmak ve yeryüzünün meşgalelerinden uzaklaşmak için Allah kendilerini böyle bir şeyle
sorumlu tutmadığı halde ruhhanlık denen dünyadan el etek· çekme anlayışını
ortaya çıkarmışlardır.
"Ruhbaniyet" korku anlamındadır ve r-h-b'den fi.İremiştir. Rahip ise korkan kimse demektir. Ruhban; rahibin çoğuludu~. Dolayısıyla "ruhbaniyet"
korkan kimselerin yolu anlamında kullanılır. Istılahl anlamıyla, korku dola.:.
yısıyla dünyaya sırt çevirmek, nefsi~ :zaaflarından dolayı inzivaya çekilmedir194. Kur'an'da dört ayette geçen ruhb~n kavramı 195 dünya nimetlerhıe
değer vermeyen, onlardan k~:mdini uzak tutan, ahiret korkusuyla manastıdar­
da nefisleriıii ezen ve ibadetle meşgul olan kimselere verilenisimdir.
.
.
Ruhhanlığın ortaya çıkışında, toplumdaki bozulmuşluğa karşı bir tepki
olmasının yanı sıra, Hz. İsa'nın vefatından sonra mü'minlerin baskıya uğra­
maları, katliama maruz kalmaları ve sayılarının azalması da etkili olmuştur.
İlk İnananlar, fitneye düşmekten korkarak dinlerini korumak ve kendilerini
samirniyetle ibadete vermek üzere ruhhanlığı seçip dağ ·başlarına, gizli
yerlere çekildiler. Hz. Peygamber'in onlar hakkında şöyle· söylediği rivayet
edilmiştir: "İsrailogulları yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Onlardan ancak üç
fırka kurtulabil di. Bunlar Meryem oğlu İsa~dan sonra azgın krallarına karşı
geldiler ve onları Allah'ın ve. Meryem oğlu İsa'nın dinine çağırdılar. O zorba~
larla savaştılar, öldürüldüler, sabredip kurtuldular. Sonra bir başka taife çıktı
ki bunların savaşma gücü yoktu. Onlar da zorbaların ve kralların karşısına
194
195
Mevdfidi, a.g.e., VI, s. 130
Bk. Maide, 5/82; Tevbe, 9/31,34; Hadid, 57/27
DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
370
çıkarak onları Allah'ın ve Meryem oğlu İsa'nın dinine davet ettiler. Onlar da
öldürüldüler, ateşe atıldılar. Ama sabredip onlar da kurtuluşa erdiler. Sonra
.onlardan bir başka taife çıktı ki, onların da savaş gücü yoktu. Adaleti yerine
getirmeye güç yetiremediler. Dağlara çekilip kendilerini ibadete verdiler ve
rahip oldular. Allah'ın "Onların uydurdukları ruhhanlığa gelince; onu kendilerine biz yazmadık" sözü ile zikredilenl,er bunlardır." 196
Hadiste•ifade edilen bu son grup Allah'ın rızasını aramak için tercih edip, kendilerine gerekli gördülderi ruhhanlığa 'haklcıyla riayet etmemişlerdir.
Ayette onlar için iki bakımdan kötüleme vardır: Birincisi, Allah'ın emretmediği hususta Allah'ın ·dininde bir talam uydurma şeyler çıkarmaları; ikincisi
ise, kendileriiii Allah'a yaklaştıracağını iddia ettiideri şeylere bağlanıp onu
hakkıyla yerine getirmemeleri. 197 Hatta dünya nimetlerinden uzaklaşma
iddiasıyla ortaya çıkan bu grup, dünyaya en fazla meyleden, bu hırsla insanIarın ellerindekine göz diken insanlar olmuşlardır. J'evbe suresinde onlar
hakkında şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! (Biliniz ki) halıarniardan ve
rahiplerden bir çoğu insanların mallarını. haksız yollardan. yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjd~le." 198
.
bir yol tutarak aşırıya gitmeleri bir başka
Yine onlar dinlerini koruma gayesiyle bu yola girmiş­
ken, mukaddes kitaplarındaki ayetleri dünya menfaati karşılığında değiştir­
miş199 veya hükmünü menfaatleri doğrultusunda yorumlamışlardır.
Böylece
onların fıtrata aykırı
aşırılığı doğurmuştur.
Onun için Hz. ·Peygamber ümmetini bu yola girmekten sakındırmış ve
"Bu ümmetin ruhhanlığı Allah yolunda cihad etmektir"200 buyurmuştur. Yani
bu ümmetin ruhani gelişimi dünyayı terk etmekle değil, Allahıyolunda cihad
etmekle mümkündür. Dolayısıyla mü'minler, fıtnelerden korkmak ve insanlardan uzaklaşmak yerine, bunlarla mücadele etmek durumundadır. Çoğun­
lukla problemlerden kaçmakla, problem çözülmüş sayılmaz. Buradaki cihad
196
197
198
199
200
İbn Kesir, a.g.e., XIV, s. 7760
İbn Kesir, a.g.e., XIV, s. 7760
Tevbe, 9/34
Bakara, 2/41,79,174; Al-i lmran, 3/77,187; Nahl, 16/95
Ahmed b. Hanbel, 3/266
KUR' AN-I KERiM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
gayret ve aktivite içinde ·olmaktır. Cihad, problem
aktivitesini göstermektir.·
ıiasıl
371
çözülüyorsa onun
İnsanı yaratan Allah olduğuna göre neye ihtiyacı olduğunu, neyi ne Jcidar kaldırabileceğini de O bilir. O'nun emretmediği bir şeyi kendi üzerine
gerekli görmek de fıtratadayanan dini tahrif etmek olur. Nitekim onlar daha
sonra Hıristiyan din adamları olarak dini tekellerine almıŞ; günah ·Çıkarma
hadisesi yoluyla insanların günahlarını· bağışlamış hatta cennetin· anahtarın~
satmışlar ve Allah'ın rahmetini• kendilerine hasretmişlerdir.
Eğitimle İlgili İlkeler ·
Din Adamının Toplumdaki Fonksiyonu
ı
a. Din
'
'':
adamımil önıekliği:
• '
'
; '
!
!
.. ~
'
~
'' '
İlk Hıristiyanların şefkatli ve merhametli insanlar olarak ariılmasını, Hz.
İsa 'nın bu karakterde oluşuna bağlamıştık Bu, topluma örnek konumunda
olan din adamlarının davranışlarının ve şahsiyetlerinin topluma olan etkisinin göstergesidir. Allah peygamberleri insanları eğitecek ö~etmenler ve
örnek sahsiyetler olarak gönderir..
Toplum, idareqisine, önderine, alimine, din adarnma benzediğine göre,
aydınların. halkı düzeltme iddiasından önce kendilerine çeki düzen vermeleri
gerekir. Zaten kendini kontrol, üstün bir olgunluk düzeyidir ı. :Onların .iyi
ahH1k1 özelliklere sahip olması ,topluma yansıdığı gibi onların. bozulması da
topluma yansır. Toplumun düzeltilmesinin din adamlarının görevi olduğu
Kur'an'da anlatılma~adır: "Din · adamhirı ve aİimleri onları, gün~h olan
sözleri söylemekten. ve haram· yemekten menetseydi ya! işledikleri (fiill~r)
ne kötüdür." 201 ·
O halde din ada~larının topluma. örnek olmanın, şı,ıuru içinde olmaları
gerekir. Özellikle ahiakın öğr~timinde en.·önemli etken örnek olmaktır.
Özellikle gençler ~öz ,konusu olduğıında, onlara kazandıracağımız ahHikı,
ancak kendi hareketlerimizle aşılayabiliriz, 202 . İyi örnek olma, eğitimde en
uygun vasıtalardan biridir. Eğitimciler, öğrencilerin kendilerine her yönüyle
ı
201
Maide, 5/63
202
Nurettin Topçu, a.g.e., s. 178
.
'
•
'
' DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
372
taklit edip
uygulayacakları. bir
Eğitimeinin öğrenciden
,_.
örnek gözüyle baktıklarını unutmamalıdırlar.
bekleyebileceği ideal tip, kendi şahsiyeti ile sınırlı­
dır.
Hz. İsa'nın takipçilerİnİn ondan öğrendiği şeyin yumuşaklık, sevgi ve
merhamet olması da dikkate değerdir. Peygamberlerin muallimlik vazifesini
devam ettiren din adamları ve eğitimcilerden insanlara yansıması gereken
duygular da'bunlar olmalıdır. Nesillere sevgiyi, merhameti ve hoş görüyü
aşilayacak olan eğitenlerdir. Allah'ın, insanların kalplerini kaynaştırması
gibi din adamları da insanlar arasında tefrika değil, dostluğun tesisine çalış­
malıdır.203
Peki din adamındaki bu olumlu davranışları insanların da edinınesi nasıl
mümkün olmaktadır? Hz. İsa'ya tabi olanların ondaki yumuşaklık ve merhamet özellikleriyle vasıflanmaları, aralarında bir gönül· bağının kurulmuş
olmasındandır. Hz. İsa muhataplarıyla arasında bu gönül bağını kurmuştur ki
bu eğitimin neticesi onlar üzerinde de görünmüştür. Ayet-i kerimedeki kalp
kelimesi bu gönül bağını akla getirmektedir.
Peygamberle eğittiği kişiler arasındaki bu münasebeti öğretmenle öğ­
renci arasında da düşünebiliriz. Eğitimin daha iyi netice verebilmesi için
öğretmen ve öğrenci arasındaki münasebet sadece bilgi aktanınından ibaret
kalmamalıdır. Zaten'öğretimi, eğitime çeviren de bu gönül bağıdır.
b. Din adamının, dini doğru öğren~edeki frinksiyonu:
Hz. İsa'ya tabi olaillerrdan bir grup, ruhhanlığı ihdas etmekle kendilerine
emredilmemiş olan bir şeyi dine sokmuşlardı. Bunun İslam literatüründeki
adı "bidat"tır. Bidat, "sonradan ortaya konan dini görünümlü yol" 204 olarak
tarif edilir. İnsanlar dinle ilgili bir hususta aşırı gidip ona dört elle sarılırlar.
Arkadan bir nesil gelir ve o şeyin kendi üzerierine semavi' bir yükümlülük
olduğunu zannetmeye başlar.' Sonra bir nesil daha gelir ve o şey hakkında
mevcut bulunan zan, artık kesiri bilgiye dÖnüşür. Bunun sonucunda din tahrif
edilmiş bir hal ahr. 205 Ruhhanlığın ortaya çıkması da bu şekilde olmuştur.
203
204
205
Bayraklı, "Din Eğitiminde İhtiınalİlkesi", Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 1994, I, s. 5
ls/anı Ansiklopedisi (DlA), İstanbu11992, VI, s. 130
Şah Veliyyullah Dihlevi, Hüccetullfılıi'l-Bdliğa, tre. M. Erdoğan, İstanbul 1994, II, s. 62
KUR' AN-I KERİM'tEGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
373
İnsan din hususunda aşırıya giderek Allah'ın emretmediği şeyi uydumn-
ca .fıtratın dışına çıkmaktadır. Halbuki dinin sahibi aynı zamanda onu uygulayacak olan insanların da yaratıcısıdır ve onların zaruretlerini, ihtiyaçlarını,
güçlerini, zaafnoktalarını en iyibilendir: "Hiç yaratan bilmez mi? O~ en ince
06
işleri bilip görmektedir ve her şeyden haberdardır.:ı
Dine sokulan her bir bid'at ve ilave dinin kendi bünyesinde çarpıklıkla­
ra, zorluklara yol açar. Ve bu durum öyle bir hal alır ki, artık insanlar dinden
yaka silker vaziyete gelirler. Halbuki Allah dinde insanlara hiçbir güçlük
yüklememiştir?07 Dine bid'atları sokmak, onu kültürden kültüre göre deği­
şen, birlik, ahenk ve tutarlılık arz etmeyen bir hale getirir. Her yörenin
adetlerine göre din, yeni bir şekil alır. Kişisel menfaatlerin ve yerel tarihi
sebepterin mahslllü olur. Böylece cüzleri birbirleriyle çatışan bir din şekli
ortaya çıkar. 208
Bütün bunlar karşısında en önemli görev yine din adamlarına düşmekte­
dir. Din adamları Allah ile kul arasında aracı olarakdinin herhangi bir sahasında eksiitme ve artırma yapamazlar. Peygamberler de buna (i~hildir: "Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman· bize kavuşmayı beklemeyenler:.
Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir dediler. De ki: Önu
kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben bana
vahyolandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette
büyük günün azabından korkarım;"209 .
Elmalılı H.Yazır
alemierin Rabbi olan
Allah'ın kainatı yaratıp,
kanunu
ve nizarnı yerleştirdiğini; insanlığın hakkının gerek ilimde ve gerek dinde
kanun koymak ·değil, Allah'ın kanunlarını arayıp bulmak ve bu kanunları
keşfedip ortaya çıkarmak olduğunu söylemektedir210:
Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: "Din adamı dini insanlara tebliğ
ederken kendi istek ve düşüncelerini din· olarak öğretmemelidir. Hz. Peygamber kendinden bir şey uydurmadığı, Yüce Allah'ın indirdiğine uyduğu
206
207
208
209
210
Mülk, 67/14
Hac, 22/78
Nedvi, a.g.e., s. 78
Yunus, 10/15
Yazır, a.g.e., I, s. 126,127
DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
374
gibi, din adamı ôa Kur'an'a uyarak onun idealini insanlara aşılamalıdır." 211
Cenab-ı Hak Hz. Peygamber'e de insanlara Kur'an'la öğüt vermesini emret,_ · mektedir: "Kazandıklan sebebiyle hiçbir nefsin felakete duçar olmaması için
Kur'an ile nasihat et..." 212 , "Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver." 213
Din adamı şu ayeti de kendine rehber edinmelidir: "Dillerinizin uydurduğu
yalana d.ayanarak bu helaldir, şu da haramdır demeyin, çünkü Allah'a karşı
yalan uydurmuş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler." 214
.
Kur'an ile nasihat etmek için herşeyden önce onu iyi bilmek gerekir.
Din eğitiminin en önemli ve sağlam boyutu Kur'an-ı Ker!m'dir. Kur'an'ı iyi
bilmeyen, dinin nasıl öğretileceğini bilemez. Dini anlatan, Yüce Allah'ın
hangi konuyu nasıl ve niçin ele aldığını bilmelidir. Bu olmazsa din eğitimci­
leri din eğitimi yapmaz, kendi görüşlerini halka din olarak sunarlar. Kur'an'ı
Kerim'i iyi tanımayanlar, din fikrinde birliğe değil ayrılığa götürürler. Din
görevlisi yetiştiren müesseselerimiz de öğrencilerine dini meselelerin çözümünde Kur'an'dan istifade etmenin yollarını öğretmelidirler. Eğer din eği­
timcileri Kur'an'ı Kerım:i iyi bilirlerse, katı kalpli oJma yerine toleranslı ve
yumuşak, dar zihinli olmak yerine açık fikirli ve ileri görüşlü, cezalandıncı
olma yerine affedici, yıkıcı olma yerine yapıcı, nefret ettirici olma yerine
sevdirici olmayı esas edineceklerdir. 215
.
c. İbadette İtidal İlkesinin Benimsetilmesi:
Hıristiyanların,
dinde aşınya giderek ihdas ettikleri ruhhanlığa sonra
kendilerinin de riayet edememesinden ibadette asıl olanın itidal olduğunu
anlıyoruz. Din, insanlara zorluk yüklemek için değildir .. Hz. Peygamber:
"Şüphesiz ki bu din kolaylıktır. Kim bu dini zorlaştınrsa din ona galip ge-
211
Bayraktar Bayrakh, "Kur'an-ı Kerim'de Din Adamı Kavramı", Din Eğilimi Araştırmaları
Dergisi, 1994, I, s. 159
2 2
ı En'am, 6/70
213
Kaf, 50/45
214
Nahl, 16/116
215
Bayraklı, "Din Egitiminde İlıtirnal İlkesi", s. 2; Bayraklı, Ayet ve Hadislerin lşığmda Isliımi
Solıbetler, s. 27
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK
375
lir." 216 buyurmuştur. O halde dine önem vermek, onu zorlaştırmak ve yeni
ibadetler katmak demek değildir. ·
Kur'an'ı
Kerim'de Hıristiyanların ruhhanlığı ortaya çıkarmalarının anlatılması insanları buna karşı uyarm3k ve dinin özünün kolaylık olduğUnu
göstermek içindir. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de pek çok yerde vurgulanır:
"Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmış­
tır"217, "Biz Kur'anı sana güçlük çekesin diye deği( ancak Allah'tan\korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik."218 ·.
ibadetlerde esas olan insanın takatidir. İnsan gücü ve kapasitesini aşa­
cak, bedeni yorgun ve bitkin düşürecek ibadet tarzı istenmemiştir. Zorlana.:.
rak yapılan ibadet, ibadet olma anlamı ve özelliğinden çıkar. İbadetin makul
olanı, az da olsa zinde ve canlı iken, istekli ve sürekli olarak yapılanıdır. 219
Hz. Peygamber "Arnelierin Allah katında en sevimli olanı, az da olsa devamlı olanıdır." 220 buyurmuştur. İs"dkamet üzere azar azar ilerlemek hızlı gidip de
sonunu getirememekten iyidir. Kişi en ileri derecelere varayim derken en
aşağı derecelere inmemelidir. İbadette aşırı gitmek, insanı büsb~tün bunlardan uzaklaştırabilir.
Hz. Peygamber "Her şeyin, bir zindelik hali vardır, her zindeliğin de bir
gevşeklik ve usanma hali vardır.' 1221 buyurmuştur. İbadeti, bu usanma haline
sokmamalıdır. Bu anlayışı ve dinde itidalli olmayı insana din eğitimikazan­
dıracaktır. Din eğitimi nefse zulüm yolu değil itidalli yaşamanın öğretimidir.
ibadetten maksat nefsi öldürmek değildir. Bilakis ona canlılık kazandırmak ve onu Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmek anlamına gelen ihsan
mertebesine yükseltmek; kötü eğilimlerden korumak, ona istikamet kazandırmaktır. Meşruiyet sınırları içerisinde insan fıtratının bütün ihtiyaçlarını
karşılamak geniş anlamda biribadettir.222
216
217
218
219
220
221
222
Buhari, İman, 29; Nesa!, İman, 28
Nisa, 4/28
Tabii, 20/2,3
Nevzat Aşık, lbadette Aşırılığa Karşı Hz. Peygamberin Tutllmlt, İzmir 1997, s. 175
Buhari, İman, 32; Müslim, Müsfifırtn, 216
·ı·
Tirmizi', Kıyamet, 21; Ahmed b. Hanbel, II, 158, 165
' '
Dihlevt, a.g.e., s. 61,62; Aşık, a.g.e., s. 176
1
376
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
ibadet adına ·nefsin, bedenin, ailenin, akrabanın, misafirin ve komşuların
hakları engellenemez. Hz. Peygamber muhtelif defalarda nefsin, misafirin,
'-·ailenin, evladın, gözün, bedenin insan üzerinde hakkı olduğunu söylemiş223 ,
'
'
'
sahabe içerisinde ruhhanlık benzeri eğilimlere de mani olmuştur. Sahabe
içerisinde bir grup, Resullah'ın geçmiş gelecek bütün günahlarınin affedilmiş
olduğun~, bu sebeple ona az ibadetin de yeteceğini, kendilerinin ise daha
fazla ibadet etmeleri gerektiğini düşünmüşlerdi. "İçlerinden birisi: Ben artık
hayatım boyunca her.gece namaz kılacağım dedi. İkincisi: Ben de hayatım
boyunca hep oruç tutacağım, hiçbir gün terketmeyeceğim dedi. Üçüncüsü
de: Kadınlan edebiyen terk edip, onlara hiç yaklaşmayacağım dedi. Durumdan haber olan Hz. Peygamber onları bularak: .Sizler böyle söylemişsiniz.
Halbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklanndan
en ziyade kaçanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen
yerim, namaz kılarım, uyurum da, kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetim
budur. Kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" 224 buyurmuştur. Bir
başka hadisinde de "Siz mübalağa ile dinde hedefe ulaşamazsınız, dini en iyi
tatbik şekliniz kolaylıktır." 225 demektedir.
'
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Her işte olduğu gibi ibadetler konusunda da itidal prensibi esastır. ibadetler konusunda takat ölçüsü, usandır­
rilama ve süreklilik ilkeleri getirilmiştir. Dinin özü ve aslı kolaylık prensibine dayanır. Dinde fıtrata ayları hiçbir ibadet yoktur. Dini kolaylaştırmaktan
maksat; onda Kur'an ve sünnetle belidenmiş herhangi bir ibadeti veya dini
görevi elesiltmek değildir. Dini kolaylaştırmak, ona herhangi bir şeyi eklememek, zorlaştırmamaktır ..
Dini insanlara anlatacak olan din eğitimcileri de bu· prensibi iyi özümsemelidirler. Dinde aşırıya gitmemek, dine Allah'ın emretmediği bir şeyi
sokmama konusundaki hassasiyete, bu da din konusunda gerçek anlamda
bilgi sahibi olmaya bağlıdır.
223
224
225
İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi (Kutub-i Sitte), ts., I, s. 200
Buhari, Nikah, 1; Müslim, Ni kah. 5; Nesa!, Nikah, 4
Canan, a.g.e., I, 208
KUR' AN-I KERiM'-İ EÖİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
377
3. İnsanın Maddi ve Manevi Cephesinin Birlikte Eğitimi:
İnsan beden ve ruhtan ~üteşekkil bir varlıktır. Onun maddi ihtiyaçları
kadar manevi ihtiyaçları da .vardır ve her ikisinin de dengeli bir şekilde
giderilmesi gerekir. İnsanın dünyaya açılan bir yönü olduğu· gibi bu dünyanın ötesindeki ahiret alemine açılan bir yönü de vardır. Hıristiyanlar ruhhanlığı tesis etmekle insanın maddi yönünü ihmal edip sadece manevi yönü ile
insanı ele almışlar, bu yönünü geliştirmeye çalışmışlardır.
. Eğitimin gayelerinden söz ettiğimiz bölümde ele aldığımız gibi, eğitim­
de asıl olan, insanın maddi ve ın~mevi cephelerinden birini ihmal etmeden
her ikisini de geliştirmektir. Bu anlayış kaynağını, dünya ile ahiret konusuna
bakışımızdan alır. Maksadı ahiret olan bu dünya tasavvurunda dünya için
çalışmak ahiret için ibadetten, ahiret için ibadet dünya için çalışmaktan ayrı
değildir.
Ruhhanlığı
ortaya çıkaranlar ise dinlerini tahrif etmekle dengeyi bozduldanndan bedeni' faaliyet ile ruhi. faaliyeti birbirinden ayırmı? ve dünya ile
ahireti birbirine karşı yönde göstermiştir. Bu anlayış birinin diğeri için ihmal
ve feda edilmesini dolayısıyla arzuların baskı altına alınmasını doğurmuştur. ·
İç alemde biriken ve bastırılan duygular sonunda tam tersi. yönünde bir
aşırılıkla ortaya çıkar. Hıristiyanlıkta da ruhhanlığın ihdas edilmesiyle din
bir baskı unsuru h:alini almış. sonuçta dinden tamamen uzaklaşmaya sebep
olmuştur.
İslamın bu konuda verdiği ölçü, dünyada da refah ve mutluluk, ahirette
de refah ve mutlulukğu istemektir. 226 Bu formül dünyayı tamamen reddetmeyi ve acı çekmeyi bir vazife olarak görmekten de, başkasının haklarına
saygı duymayan, bencil aşırı maddecilikten de insanı uzak tutar. İslam'ın
yüklediği manevi ibadet ve görevlerde dahi bunl~n maddi yararları gözetilmiştir. Maddi faydaya dayalı bir yüküıiılülüğün de. aynı zamanda ruhi bir
açılım kaynağı olduğunu görüyoruz. Oruç ibadeti bunun en güzel ömeğidir.
Diğer bütün emir ve ibadetlerin de aynı. şekilde. hem .maddi' hem manevi'
yararları vardır.
226
Bak ara, 2/201
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
378
Din eğitiıni insanlan dünyadan el etek çektirip hayattan kapmaya, fıtrat­
taki duyguları bastırmaya sevk eden bir terbiye yolu olmamalıdır. Eğitim,
,_.insanı~ tüm yönlerini kuşatan bütüncül bir bakışa sahip olmalıdır. Zira,
insana tek yi:)nlü yaklaşım onda dengesizliğe sebep olur. Bu dengesizlik
fertlerden topluma da yansır. Çağımızda yaşadığımız bunalım bu tek boyutlu
eğitim anlayışının bir ürünüdür.
Geçmişte ruhbanlık, eğitimi
sadece manevi yönün geliştirilmesi ile sı­
görerek nasıl bunalımlara sebep olduysa bugün de insanın eğitimini
sadece maddi,yönü ile sınırlı görmek aynı şekilde bunalıma sebep olmaktadır. Kur'an'ın insan eğitiminde gösterdiği yol, insanı bütün yönleriyle ele
almak ve her hususta dengeli olmaktır.
nırlı
SONUÇ
Bu
çalışmada
eğitim açısından
Hadid suresi örneğinden hareketle
yorumunu yapmaya çalıştık.
Bu ve benzeri çalışmaların kendi
Kur'an-ı
Kerim'in
değederimizi yansıtan
bir eğitim felsefesi kurmamıza katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Çünkü eğitim sisteminin
ruhu, onu ortaya koyanların inançlarından gelir. Bizim inancımızın kaynağı
da Kur'an 'dır. Kur'an sadece ibadet şekillerimizi öğreten bir kitap değil, bir
dünya tasavvuru veren kitaptır. İnsanın ne olduğu, dünyadaki mevcudiyetinin anlamı ve gayesi, eğitimine dair temel bakış açıları da buna dahildir.
Bizi yaratanın bize dair verdiği bu bilgiler; insanın kendini, içinde yaşadığı
toplumu ve dünyayı doğru tanıması için doğru öncüllerdir. Bu öncüllerden
hareketle zamanın ihtiyaçlarına göre sistemini insan kuracaktır. Bunun için
Kur'an'ı, eğitim bakış açısıyla anlamaya çalışmak gerekir. Bu anlama
gayreti bize eğitim faaliyetlerimizde ışık tutacaktır.
Bu gayretin bir ürünü' olarak Hadid suresi üzerinde çalıştık. Surenin üzerinde dönüp dolaştığı ana nokta imanın kalplerde yerleşmesi ve bu imandan neşet eden tak va,· huşu, samimiyet, fedakarlık ve itidalli olma haline
tılaşılmasıdır. Konuları genel· olarak iman alanı ve ibadet alanı ile ilgili
olduğu görülen surenin ele aldığı konular çalışmanın bölümlerini oluşturmuş­
tur. Buna göre çalışmamızda Allah'ı tanıma, münafıklık, dünya-ahiret
hayatı ve kader düşüncesi, tesbih ibadeti, infak ibadeti, huşu kavramı ve
KUR' AN-I KERİM'İ EÖİTİM AÇISINDAN YORUMLAMAK
kalp
eğitimi,
adalet ilkesi ve
eğitim,
'ehl-i kitap ve
eğitim açısından değerlendirerek ele almaya çalıştık.
379
ruhhanlık konularını
KAYNAKÇA
AŞIK, Nevzat, İbadette Aşırılığa Karşı Hz. Peygamberin Tutumu, İzmir, 1997
ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neş., İstanbul, 1988
AYASBEYOÖLU, Nevzat, İsHimiyet'in Eğitiminiize Getirdiği Değerler ve Kur'an-ı
Kerim'in Eğitimle İlgili Ayetlerinin Tahlili, M.E.B., İstanbul, 1991
AYDIN, Selim, Bilgi Çağında İnsan, T.Ö.V. Yay., İzmir, 1994
BAŞARAN, İ.Ethem, Eğitime Giriş, Kadıoğlu Matbaası, Ankara, 1994
BAYRAKLI, Bayraktar, İslam'da
İFAV. Yay., İstanbul, 1989
-
"Kur'an-ı
Kerim'de Din
Eğitim Batı Eğitim
Adamı Kavramı",
Din
Sistemleriyle Mukayeseli,
Eğitimi Araştırmaları
Dergisi,
1994, I
-
"Din Eğitiminde ihtimal ilkesi", Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 1994, I
-
Ayet ve Hadislerin Işığında İslami Sohbetler, Altınkalem Yay.~An,kara, 1995
-
'Tesbih", Sabah Gazetesi,.(20-25 .Aralık 1998)
BAYRAKTAR, M. Faruk, İslam'· Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri,
İFAV Yay., İstanbul, 1997
BİLGİN, Beyza, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara Univ. ilahiyat Fak. Yay.,
Ankara, 1988
-
Türkiye'de Din Eğitimi ve Liselerde Din Dersleri, Ankara, 1980
BiLMEN, Ömer Nasuhi, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, Bilmen
Basımevi, İstanbul, ts.
BOVET, Pierre, Din Duygusu ve Çocuk Psikolojisi, tre. Selahattin
Ankara, 1958
1 ,
Odabaş
Yay.,
BURSEVİ, İsmail Hakkı, Ruhu'] Beyan, tre. Abdullah Öz, Damla Yay., İstanbul,
1995
CANAN, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitt~), Akçağ Yay., ts.
CEBECİ, Lütfuilah, Kur'an'a Göre Takva, Seha Neşriyat, İstanbul, 1985
ÇAMDİBİ, Mahmut, Din Eğitiminiii Temel Meseleleri, İFAV., İstanbul, 1994 '
DERVEZE, İzzet, et-Tefsirü'l-Hadis (Nüzul Sırasına Göre Kur'an Tefsiri), tre: M.
Baydaş vd., Ekin Yay., İstanbul, 1997
DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
380
DEVELLİOGLU, Ferit, Osmanlı ca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi,
Ankara, 1996
'-DİHLEVİ, Şah Veliyyullah, Hüccetullahi'l-Biiliğa, tre. M.Erdoğan, İz yay. İstanbul,
1994
'
DOGRUL, Ömer Rıza, Tanrı Buyruğu (Kur'an-ı Kerim'in Tercüme ve Tefsiri),
İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul,.1980
EŞREF, Seyyid Ali, İslam Eğitiminde Yeni Ufuklar, tre. O. Tunç, Fikir Yay.,
İstanbul, 1'991
FAZLURRAHMAN, Ana
Yay., Ankara, 1996
Konularıyla
Kur'an, tre. A.
Açıkgenç,
Ankara Okulu
FREYER, Hans, Din Sosyoİojisi, tre. T. Kalpsüz, Ankara Üni. ilahiyat Fak. Yay.
·
·
·
Ankara, 1964
GAZALİ, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, Maksadü'l Esna, tre. M. Ferşat,
Ferşat Yay., İstanbul,l972
GÖLCÜK, Şerafettin, Kur'an ve İnsan, Esra Yay., Konya, 1996
HADDURİ, Macid, İslam'da Adalet Kavramı, tre. Selahattin Ayaz, Yöneliş Yay.,
İstanbul, 1991
HATEMİ, Hüseyin, "İslam'da İnsan Hakkı ve Adalet Kavramı", İnsan Hakları
Sempozyumu (10-11 Aralık 199fl-), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hı,ıkuk Mü~
şavirliği ve Hukuki Araştırmalar Derneği İstanbul Şubesi, İstanbul, 1995
HESAPÇIOGLU, Muhsin, Öğretim ilke ve Yöntemleri, Beta Yay., İstanbul, 1994
HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 1993
İBN KESİR, Ebu'l Fida İsmail, Hadislerle Kur'an.:ı Kerim Tefsiri, tre. B. Karlığa
vd., Çağrı Yay., İstanbul, 1986·
İBN MANZUR, Ebu'l Fazi Cemaleddin Muhammed b.Mükerrem, Lisanu'l Arab,
Daru's-Sadır,
Beyrut, ts.
İBN SAHNUN, Ebu Abdullah Muhammed, Adabu'l- Muallimin, tre. M. Faruk
Bayraktar, İFAV Yay., İstanbul, 1996
İNAL, Kemal, Eğitimde İdeolojik Boyut, Doruk Yay., Ankara, 1996
İSFEHANİ, er-Rağıb, el- Müfredat fi Garibi'! Kuran, thk. M. Seyyid Geylani,
Matbaatu Mustafa el 7Babi, Mısır, 1961
İslam Ansiklopedisi, MEB., İstanbul, 1979
İslam Aıısiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul, 1992
KAŞANİ, Nureddin Muhammed b. Murtaza, Te'vilat~i Kaşani, Kadıoğlu Matbaası
Ankara, 1998
KUR' AN-I KERIM'İ EGİTİM AÇlSINDAN YORUMLAMAK
381
KOMiSYON, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklairialı Meali, Kral Fahd Mushaf-ı
Şerif Basım Kurumu, ts.
KUTUB, Muhammed, İsHim'da Eğitim Metodu, tre. D. Ali Kayapınar, Yay Yayınla­
rı, İstanbul, t.s.
KUTUB, Seyyid, Fı ZiHUi'l-Kur'an,,trc. B. Karlığa vd., Hikmet Yay.,İstanbul, 1973
LİNGS, Martin, TasavvufNedir, Akabe Yay., İstanbul, 1986
MEVDÜDİ, Ebu'l-A'la, Tefhimu'l-Kur'an, tre. M. Han Kayani vd., İnsan Yay.,
İstanbul, 1987
NEDVİ, Ebu'I-Hasen Abdü'l-Bari, Tasavvuf ve Hayat, tre. M. Ateş, İrfan Yay.,
İstanbul, 1974
ÖZEK, Ali vd., ibadet ve Müessese Olarak Zekat, İslami İlimler Araştırma Vak.
Yay., İstanbul, 1984
ÖZTÜRK, Yaşar Nuri, Kur'an-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf, İFAV Yay.,
İstanbul, 1989
-
"İnsan-ı Kamil Olarak Hz. Muhammed", Kutlu Doğum Haftası (12-17 Ekim
1989), Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1990
PAK, Zekeriya, Kur'an'da Kulluk (yayımlanmamış doktora tezi), 1998,
RAZİ, Fahruddin, Tefsir-i Keblr (Mefatihu'l-Gayb), trc.S.Yıldırım vd., Akçağ Yay.,
Ankara, 1991
SABÜNİ, Muhammed Ali, Safvetü't-Tefasir, tre. S. Gümüş vd., Ensar Neşriyat,
İstanbul, 1992
SAMI, Şemseddin, Kamus-ı Türki, Enderun Kitapevi, İstanbul, 1989
ŞAHİN, Abdullah, "Kişilik Gelişimi ve Din Eğitimi", İslamiyat, 1998, II
TOPÇU, Nurettin, Türkiyenin Maarif Davası, Dergah Yay., İstanbul, 1997
TOPÇU, Sedat, "İslamiyet ve İnsan Psikolojisinin Boyutları", Kutlu Doğum Haftası,
(12-17 Ekim 1989), Ankara,)990
TOZLU, Necmettin, "Çağımızın İnsanını Yetiştirmede İslam'ın Rolü", Ebedi
Risalet-2, İzmir, 1993
·
ULUDAG, Süleyman, İslamda Emir ve Yasakl~ın Hikmeti, Türkiye Diyanet Vakfı
Yay., Ankara, 1998
·
ULUTÜRK, Veli, Kur'an-ı Kerim Allah'ıNasıl Anlatıyor, Nil Yay., İzmir, 1994
YAVUZ, Y. Vehbi, İslam'da Zekat Müessesesi, Feyiz Yay., İstanbul, 1972
YAZGAN, Turan, Sosyal Güvenlik
1995
Açısmdan
Zekat, Diyanet
Vakfı
Yay., Ankara,
YAZIR, Elınalılı Hamdi, Kur'an-ı Kerim ve Meali, İslamoğlu Yay., İstanbul, 1993
DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
382
-
Hak Dini Kur'an Dili, Azim Dağıtım, ts.
YILDIRIM, Suat,
İstanbul, 1998
-
Kur'an-ı
Hakim ve
Açıldamalı
Meali, Feza Gazetecilik
A.Ş.,
Kur'an'da Ulfihiyet, Kayıhan Yay., İstanbul, 1987
YURDAGÜR, Metin, Allah'ın Sıfatları Esmaü'l~Hüsna, Marifet Yay., İstanbul, 1984
ZEMAHŞERl, Ebu'l K~sım Carullah Mahmud, el-Keşşaf an Hakaiki't-Tenzi'r,
Daru'l~Marife,
Beyrut. ts.
Download