DiN EGiTİMİ . ARAŞTIRMALARI DERGiSi • V • • • Aa ISLAM EGITIMINE DAIR BAZI TEMEL İLKELER Yard. Doç. İrfan BAŞKURT* ÖZEr Bu makalede, insanlığın öteden beri iyi, güzel ve mÜkemmeli yakalama adına verdiği çabalara Kur'an'ın, yapmak istediği katkılann neler olduğunun tespitine çalışılmıştır. Makalenin amacı, insanlığın tarih boyunca yoğun gayretler sarf ederek elde ettiği birikimi, dilli bir form içerisinde ele alışını ilkeler düzeyinde ortaya koymaktır. Bu yapılırken, konuya giriş mahiyetinde olmak üzere insanlığın eğitimle ilgili binikimine tarihsel bir bakış yapılmış, daha sonra da Kur' an ışığında İslam Eğitiminin temel ilkeleri maddeler halinde ortaya konmuştur. Ktir'an'ın, SUMMARY SOMEBASIC PRINCIPLES OF ISLAMIC EDUCATİON The puıpose of this article is to discuss the attempts ofhuınanity to aclıieve the happiness, and what the Qur'an can contribute to make mankind happy trough education. İn order to accomplish the aiın, this paper, after the short histarical introduction regarding the educationel experience of huınanity, will present basic principles of Islamic educalian in light of the Qur'an by analyzing these principles. *** GİRİŞ İnsanoğlu, ilk dönemlerde faaliyetlerini hayatta kalmak, işlerini daha kolay yürütmek ve kendisine daha fazla fayda sağlamak üzere yoğunlaştırmıştı. Eğitimle ilgili bilgi ve becerileri bu çerçevede kalrnaktaydı. Ancak, eğitimi beşeri faaliyetle- * İstanbul Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Başkanı 90 DİN EGiTİMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi rin fqrklı bir alanı olarak kavradığı andan itibaren bu konuda çok çeşitli yol ve yöntemler denemiştir. Bunlar daha iyi, daha güzel ve daha faydalı olanı bulma adına verilen çabalar olup, başlangıcı insanlık tarihi kadar eskidir. Kur' an, insanlı­ ğın bu konudaki arayışlarını, tekdüze bir toplum olma özelliğinden kurtulup, belli bir gelişmişlik düzeyini yakalamasından sonra ortaya çıkan farklı düşünceler ve bu düşüncelerin gerektirdiği ihtiyaçları cevaplarıtak üzere, çeşitli çözüm yolları arama ihtiyacı duyduğu andan itibaren başlatır. 1 Bu bağlaında Montesquieu'nun dediği gibi, insanın, tarihte ilk karşılaştığı ve uymak zonında olduğu kanunlar eğitim kanunları olmuştur. 2 İnsan aklı, geçirdiği tecrübe ve deneme-yanılma sonucu, ferdi ve sosyal hayata dair bir çok gerçeği yakalayabilmiş; eğitimi çok geniş gayeler için kullanmış­ tır. Günümüzde ise, eğitim, sosyal ve kültürel hayatı mükemmel hale getirmek ve boş zamanı en iyi bir şekilde değerlendirmek maksadıyla kullanılmaktadır. Bu doğrultuda, hayatı ıslah etmek ve daha yaşanılır haie getirmek adına, çeşitli eğitim nazariyeleri ile birlikte pratikler de geliştirmiştir. Mesela, D. Arnold, eğitimin "zihinsel bir alçak gönüllülük" temellerine oturması gerektiğini savunur. Ancak bu yaklaşım, Aristoteles'in "yüce ruhlu insan" nazariyesine uymaınaktadır. Nietzche ve Kant'ın ülküsü ile Hıristiyanlığın eğitim anlayışı aynı değildir. Çünkü, Hz. İsa sevgiyi esas almakta, Kant ise, kaynağı sevgi olan hiç bir davranışın gerçekten erdemli olamayacağını iddia etmektedir. İyi bir kişiliğin öğeleri konusunda aynı görüşte olan insanlar bile, bu öğele­ rin göreceli önemleri konusunda, görüş ayrılığına düşebilmektedirler. Buna göre, eğitimde in~anların bir kısmı yürekliliğe, bir kısmı bilgiye, bir kısmı sevecenliğe ve nezakete, bir kısmı da doğruluğa daha fazla önem verebilmektedir. Yine bu çerçevede, bazıları, mesela Brutus'lardan yaşlılar gibi, devlete karşı görevi aile duygularının üstünde tutmuş, Konfiçyus gibi bazıları da aile bağlarını her şeyin .üstünde görmüştür? Kimi uygarlıklarda; mesela Yunan ve Çin' de olduğu gibi, eğitim insanların siyaset ve yurtseverliklerini pekiştirmek, kimilerinde ise, (Japonlarda olduğu gibi) ulusal büyükiQğü eğitimin en üstün amacı yaparak tutkuları eğitmek ve böylece edinllen bilgiler yoluyla kendilerini devlete adamış yararlı yurttaşlar yetiştirmek uğrunda bir araç olarak kullanılmıştır. Cizvitler de Japonlarda olduğu gibi eğitimi bir kurumun varlığına bağladılar. Bu kurum, Katalik Kilisesi idi. Onlar tek tek öğrencilerin yararını değil, her öğrenciyi Kilisenin yararı için bir araç haline getirmekle ilgilendiler. Çünkü, onlara göre insanlar yeryüzüne Adem ile Havva'nın işledikleri günah yüküyle gelmektedirler. Ruhların cehennemden kurtarılması, dünyevi işlerden daha önemlidir ve bunu ancak Katalik Kilisesi başa­ rabilir.4 Bazı sistemlerde fert önemli, bazılarında ise toplum. I 2 3 4 Bakara 2/213. . Montesquieu, Kanııniann Ruhu Üzerine,terc. Fehmi Daldaş, M.E.B. Yayınlan, Ankara 1963, s. 92. Bertrand Russell, Eğitim Üzerine, Çev. Nail Beze!, Say Yayınlan, 5. baskı, İstanbul 2001, s.33. Russel, a.g.e., s.36-37. İSLAM EÖİTİMİNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 91 a· Milenyum Asn ve Gelinen Nokta İnsanlık, bütün bu ve benzeri gayretlerine rağmen, rnilenyum asnnı yaşadı­ ğımız şu günlerde bile, henüz onuruna yakışır bir hayat seviyesini yakalayabilmiş değildir. Bir türlü orta yol bulunamamış, insana hak ettiği değer verilememiş, çeşitli ihtiraslar uğruna acı çeken, feda edilen borlanan hep yine insan olmuştur. Bu gün, ne yazık· ki, yeryüzünün birçok bölgesinde hala ferdi, ahlaki ve sosyal haklar açısından insan haysiyet ve onuruna yakışmayan bir hayat yaşanmaktadır. Sayıları, dünya nüfusu içerisinde azınlığı temsil etmekle birlikte, ekonomik gücü elinde bulunduran devletler ve halkları refah içerisinde yaşarken, dünyanın birçok bölgesinde açlık, sefa.Iet, eğitirnsizlik, insan hakları tecavüzleri, baskı, zulüm, savaş, işgal, işkence, sömürü ve hastalık gibi insanlık dışı bir hayatın varlığı bir vakıadır. Kaldı ki, kendilerini G 8'ler, AB ve Süper Güç gibi isimlerle dünyaya lanse eden bu ülkeler, dünyanın siyasi ve ekonomik gündemini belirledikleri halde çıkadarıyla bağlantılı olmayan hiçbir meseleyle ilgilenmemektedirler. Çoğu defa problemlere seyirci kalınmakta, uzaktan ve son anda d~dan vazife çıkarılmak­ tadır. Böylece, yine sıkıntı çeken insanların acıları görev icra eden güçlü devletlere menfaat olarak geri dönmektedir. b- Dünya: İyi ve Kötünün Uğraş Alanı İnsanlığın tarihi süreçte iyi, güzel ve doğruyu yakalama adına verdiği mücaddelerin haddi hesabı yoktur. Aslında, hayatın nasıl daha rahat ve huzur içerisinde yaşanabileceğine dair arayışlar övgüye değer kutlu ve saygın çabalardır. Tekamülü yakalama gayretleridir. İnsanlık dinamizminin pratiğe dökülüşüdür. Varlığını haysiyetine yakışır bir şekilde sürdürebilme hedefini gerçekleştirme azminin göstergesidir. Bu, yaratılışının bir gereğidir. Medeniyetler, bu azim, gayret ve arayışların sonucu doğmuştur. İnsanın içindeki bu ateş söndüğünde insanlık biter. Fakat insanoğlu, özündeki bu doğal eneıjiyi verimli kılmak ve en üst düzeyde lehine çevirecek şekilde aklının yanı sıra ilahi önerilere de kulak vermek zorundadır. Peygamberler vasıtasıyla kendilerine uzanan yardım elini geri çevirmemelidir. Zira bu gün medeniyetlerin doğuşunda dini yönlendirmenin çok büyük bir yer tııttuğu göz ardı edilemez. Diğer bir deyimle, eğer bu gün insanlığın medeniyet, insani değerler, haklar ve erdemler adına ulaştığı bir düzey varsa, insanlık dünyası bunu diniere borçludur. Dolayısıyla, insanlığın kendisini bildiği andan itibaren, kendilerine gönderilen ilahi elçileri de işin içine kattığımızda, gerçekten mutluluk ve huzurun elde edilmesine yönelik arayışların çok çeşitli ve uzun soluklu olduğu görülmektedir. İlahi müdahale anlarnındaki bu yardım, onun iyi ve kötünün bir tür çatışması anlarnındaki gayretlerine destek amacı taşımaktadır. Ancak, çoğu defa insanlık bu yardımın değerini kavrayamarnış, ya da bu konuda üzerine düşen sorumluluğu gereği gibi yerine getirememiştir. lanı Öteden beri elde edilen tecrübeler, yeryüzünün iyi ile kötünün bir uğraş aolduğunu göstermektedir. Bu manada iyi-kötü, güzel-çirkin, gerçek-gerçek DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 92 dışı, adalet ve zulüm gibi birbirine zıt kutuplar, devamlı savaş halinde olmuştur. Dinlerin, bir sistem ve program dahilinde sürekli olarak gönderilmesi, kötülüğe karşı Allah'ın rahmet elinin insanlara ulaşması anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle bu durum, bir nevi Allah'ın, tarihe müdahalesidir ki, özü insanlığın kötü gidişatını doğruya ve ahlaki olana çekmeye dayaninaktadır. Ebeling, bu mücadeleyi, hakikatin ortaya çıkarılması adına tmanın, inkfua karşı verdiği savaş olarak değerlendirmektedir. 5 Bu sebeple, İlahiyatçı bilim adamları, dinin bu mücadeleye katılmasını iman ile küfıün bir kavgası olarak isirnlendirmekte ve bu gerekçe ile din derslerinin söz konusu mücadelede aktifbir görev almasını istemektedirler.6 Bahis konusu mücadelenin son halkası, İslam dini ve onun getirdiği eğitim Bu dinin eğitim anlayışının özü, Allah'a iman ve bağlılık ekseninde yürüyen barış, huzur, güven ve insanlık için değer üretme anlayışına dayanmaktadır. Diğer yandan sevgi, şefkat, merhamet, ilgi, yalnız bırakmama, kendi haline - terk etmeme, aç ve açık koymama, incitmeme, haksızlık ve zulmetınerne gibi tamamen yüce değerler içeren bu eğitim sisteminde söz konusu isteklecin gerçekleştirilebilmesi için bir takım ilkeler bulunmaktadır. İşte bu yazımızda bu ilke ve prensipierin bir kısmına işaret edilecektir. anlayışıdır. İSLAM EGİTİMİNDE BAZI TEMEL İLKELER Gerçek ve iyiliğin ortaya çıkarılması ve hayata hakim kılınması adına verilen bu kutsal mücadele, hayat devam ettiği sürece var olacaktır. Önemli olan, insanın b!J mücadele içerisindeki yer ve konumunun ne olduğu ve ne olması gerektiği sorunudur. Daha önce de belirtildiği gibi, eğitimde esas olan insan unsuru:dur. Eğer her şey onun mutluluğu ve huzuru için ise, kendisinin bu uğraş alanı içerisindeki yer ve konumu birinci öncelikli hususlar arasında yer almaktadır. İnsan temel hareket noktası olduğuna göre eğitimde uygulanacak olan her türlü program onun yapısına uygun olmalıdır. Buna dair temel ilkeler şu şekilde sırala­ nabilir: 1- Tevhit (Birlik Ve Bütünlük) İslam eğitimini diğer eğitim sistemlerinden ayıran en belirgin özellik, onun bütün varlık alemine tevhit, ·yani her şeyin bütünün birer parçası oldukları penceresinden bakmış olmasıdır. Buna göre İslam eğitimi, öteki eğitim sistemlerinden farklı olarak, hedefe parça parça değil, bir bütün olarak ulaşmayı esas almaktadır. Çünkü, tevhidin esasını meydana getiren tek Allah inancının temel niteliği, Allah'ın bütün varlık aleminin Rabbi olmasıdır. Buna göre Allah, her şeyi yaratan, varlığını devam ettiren, şekil veren, eğitip geliştirendir. Bu temel ilkeye göre Al- 5 Herbert Schultze, Religion im Unterricht, Band X, Weinheim, Berlin, Basell970, s.! 17. 6 Herbert Schultze, a.g.e.,s.I02. İSLAM EGiTiMiNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 93 lah, alemierin ve insanlar dahil her şeyin tek Rabbi' dir. Dolayısıyla Allah, bütün insanların ortak yaratanı olduğu gibi, dünya dünyanın bütün nimetleri de ortaktır. Bu bütüncül yaklaşıma göre her birey, fragmantal olarak insanlık ailesinin ayn bir parçası ve üyesidir. İnsanları birbirinden farklı kılacak tek özellik, liyakattir. Allah' a iman etmek, ernek harcarnak, gayret sarf etmek ve değer üretmek, sözü edilen liyakatin açılırnıdır: Hal böyle olunca, insanlar hem genel anlarnda hemde özel anlarnda aynı inanç, aynı ülkü ve aynı değerleri paylaşmanın doğal bir sonucu olarak kardeştirler. Bu kucaklayıcı ve bütünleştirici anlayış gereği, ne fert topluma, ne de toplum ferde feda edilebilir. Aynı şekilde, hiçbir kurum ferdiıı üstünde olmadığı gibi, fertler de kurumlar üzerinde değildirler. Dolayısıyla, adı geçen her unsur, kendi şartlarında, yer ve zemininde, kendi sorumluluk alanında üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Önemli olan, hukuk çerçevesinde sisternin işle­ tilmesi ve bu sistem içerisinde hayatı verimli kılarak, mutluluk ve huzurun yakalanmasıdır. • Tevhit inancının bütünleyici esasına göre Allah, Ralıman ve Rahirndir. Arapça rahmet kök kelimesinden türemiş bulunan bu iki kavram, sevmek, esirgemek, bağışlamak, şefkat göstermek, lütuflarda bulunmak, yardım etmek, nimet sunmak, yalnızlığa terk etmemek, aşk ve hoşgörü gibi bir çok evrensel anlam taşımaktadır. Bu manada, Allah'ın alemierin Rabbi, Rabman ve Rahim oluşu, insanlara, dünyaya ve varlık alemine karşı nasıl bir bakış açısı ve bu doğrultuda nasıl bir hareket tarzı geliştirecekleri konusunda ışık tutmaktadır. Bunun anlamı, yeryüzünde barışa dayalı, sevginin, rnerharnetin, şefkatin; kısaca rnedeniyetin geçerli olduğu bir ortarn oluşturmaktır. Ayetlerin ortaya koyduğuna göre, Allah rahmetikendisine ilke ediıırniş7 ve O'nun rahrneti her şeyi çepeçevre sarıp kuşat­ mıştır.8 Bu, Allah'ın varlıklar ruemiyle olan ilişkisinin rahmet esasına dayandığını da göstermektedir. Dolayısıyla, O'nun yeryüzündeki kullarının, hem kendi aralannda hem de ilişkide bulundukları diğer varlıklarla olan ilişkilerinin rahmet esası­ na dayanması gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Bunu gerçekleştirme görevi ise, hiç şüphesiz eğitime düşmektedir. İşte, İslam eğitiminin en başta gelen ilkesi, varlık alemine bütüncül bir yaklaşım ve rahmet esasına dayalı bir bakış açısıdır. Bmm temel almayan bir eğitim sistemi yeryüzünde barışın sağlanmasına katkıda bulunamayacağı gibi ilahi teslimiyeti de gerçekleştirmiş olamaz. 2-İnsanın Biyolojik ve Psikolojik Bütünlüğü İnsanı fiziksel ve ruhsal olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. Bu ikilik, onun ayrı ayrı değil,_ bir bütün olarak ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Geçmişten günümüZe eğitim adına yapılan hataların başında insanın bu bütünlüğünün göz ardı edilmesi olmuştur. Bu doğrultuda, insanın ya biyolojik ya da psikolojik yapısı 7 En'arn 6/12,54. 8 Araf?/156. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 94 göz önüne alınmış ve tek taraflı uygulamalarda bulunulmuştur. Hal böyle olunca bir taraf eksik kalmıştır. Bu eksiklik, bireysel ve sosyal problemierin ortaya çık:~ rnasına sebep olmuştur. Yine bu anlamda, ya fert ön plana alınmış toplum ihmal edilmiş, ya da toplum öne çıkanlmış fert ihmal edilmiştir. İnsanın biyolojik olduğu gibi ruhsal ihtiyaçlan da vardır. Eğitimin temel objesi insan ve onun davranışlan olduğuna göre, insanı bütün yönleriyle iyi tanı~ mak gerekmektedir. Kısaca, madde ve ın§na olmak üzere iki temel boyutlu olan insanın, hem psikolojik hem de bedensel kabiliyetleri dengede tutulacak şekilde tatmin edilmelidir. İslam'ın insana bakışı, ne ruhanilik ne de tamamen maddecilik formuna uygundur. Bu husustaki temel esas, orta yol formatına ve ölçü prensibine dayanmaktadır. Bu açıdan İslam eğitimi, insan bünyesindeki hiçbir yeteneği k~ reltrnerne veya birini d!ğerine feda etmeme prensibine dayanmaktadır. Çünkü insan, maddi ve manevi yönlerin bir bütünüdür. a- Yetenekierin Tatmininde Ölçü ve Denge Eğitim faaliyetinde, özenle dikkat edilmesi gereken husus, insanın yetenekleriyle bunlardan kaynaklanan ihtiyaçlar arasında ölçülü bir köprü kurulmasıdır. İhtiyaçlar uğruna şahsiyetler feda edilmemelidir. İslam eğitimi, insanın saadetini dengede görmektedir. Arzularla kuvvetler, ihtiyaçlarla yetenekler arasında muvazene vardır. Çünkü, sefalet arzularla yetenekler arasındaki uyumsuzluktan, mutluluk ve huzur ise bu yetenekler arasındaki dengeden doğmaktadır. 1 ll ı İnsanı coğrafi, sosyal, iktisadi şartlar altında ve bu bağlamda ortaya koyduğu davranışlar yoluyla bütün yönleriyle tanımak mümkün değildir. Bu konuda insan ile ilgili bilim dallarının ortaya koyduğu tespitiere ilave olarak, Kur'an'ın insana yönelik verdiği bilgilerden de faydalanılmalıdır. Konuya ışık tutacak olan bir Kur' an ayeti şöyledir: "Yemin olswı ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fisıldadığmı biliriz. Çünkü Biz ona şah damarından daha yakmız. "9 1 1 1' Eğitim, insan üzerindeki tasarruf faaliyeti olduğuna göre, insan bünyesindeki özelliklerin iyi bilinmesi ve eğitim faaliyetinin bu özelliklere göre yüıütülrne­ si gerekmektedir. Aksi halde, insan yapısında dinamik olarak bulunan ve davranış­ larının olumlu ya da oluİnsuz olarak ortaya çıkmasında rol alan etkilerin, bir üs niteliğinde olan şehvetler, arzu-istekler, hırs, gayret, korku ve sevgi gibi çeşitli merkezleri kullandığı bilinmektedir. İşte eğitim, insanı bu yönleriyle ele alarak bir denge ölçüsü içerisinde görevini yapmalıdır. Hiç bir yetenek ne baskı altına alın­ malı, ne başka bir yeteneğe feda edilmeli, ne de tamamen serbest bırakılmalıdır. Her biri ölçülü ve dengeli bir şekilde hayata geçirilrnelidir. Bu şekilde sağlanacak olan denge, olumlu ve tutarlı bir kişiliğin ortaya çıkmasına yardırncı olacaktır. 9 Kiif50/16. l İSLAM EGiTiMiNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 95 insanda doğal olarak bulunan güçler, doğru ve gerektiği şekilde tatmin edilmedikleri taktirde, yanlış yerlere kayabilirler. Mesela, insan nankörlük vasfı azerinde sürekli kalırsa, sonunda inkfucı sapabilir. Devamlı irıkarda kalan kalp, ileride imana tamamen kapalı hale gelebilir. İnsan, biteviye kötülük üretirse sonunda şeytanlaşır ve artık elinden kötülükten başka bir şey gelmez. Sürekli iyilikte kalırsa. bu defa~ melekleşir ve insana ait faaliyetleri yapamaz. Bu ve buna benzer örnekleri çağaltmak mümkündür. Çünkü, insan bünyesinde potansiyel olarak bulunan bu güçlerde, sürekli iniş ve çıkışlar olmaktadır. önemli olan bu iniş ve çıkışlan ölçülü bir ritimde tutabilmektir. Aleordu iyi yapıl­ mış birenstrümandan nasıl ki ruhlan okşayan bir mı1sikl doğarsa, insan bünyesinde ham güçler olarak bulunan kabiliyederi dengeli olarak tatmin etmek de hem fert hem de toplumda güzel ve dengeli davranışların ortaya çıkmasına imkan hazırlar. b- Kimliğin Tanınması ve Duygulann Tatmini Yeme-içme bir insan için ne kadar önemli ise, ruhsal ihtiyaçlardan olan inanma ve inanmanın gereğini yerine getirme, düşünme ve düşünceyi ifade etme, özgürlük, kendini ifade edebilme, kendi iç dinamiklerini kullanabilme, sevme ve sevilme, ayrı bir birey olarak tanınma gibi şahsiyete yönelik bir kimliğin kabulü ve ona göre davranılması da insanın en temel haklanndandır. O, her ne kadar başlan­ gıçta doğası gereği önce anne-babasına, sonralan okul ve çevreye bağlı ise de, kendi başına özgür bir kimlik taşımaktadır. Kendisi eğitilmeye, geliştirilmeye, ve şekil verilmeye muhtaç olsa bile, hiçbir kimse veya kurumun, onun doğuştan getirdiği temel özellikleri silmeye ve üzerinde doğasına aykırı işlemlerde bulunmaya hakkı yoktur. Ana-babanın eğitim yöntemleri, bir ergenin bağımsızlığını gerçekleştirme yeteneğini büyük ölçüde etkilemektedir. Ebeveynin otorite veya serbestlik kutuplanndan birinde yer alması, çocuklarla ilişkilerde problemler ortaya çıkarır. Ancak, davranışlarda orta yolu takip etmek ve demokratik bir yaklaşım sergilemek, çocuklarda olumlu bir benlik geliştirdiği gibi, bireysel bağımsızlığı da kolaylaştı­ rır. Bu gerçekten hareketle, eğitim adına bireydeki canlılık köreltilmemeli, aksine doğal güç ve yetenekler açığa çıkartılıp geliştirilmelidir. Herhangi bir konuda çocukların kendi düşünce ve fikirlerini -yanlış olsa bile- söylemeleri esnasında, yetişkinlerin bunu saygısızlık olarak değerlendirmeleri ve çocuklan susturmalan onların öz benliklerini köreltmektedir. Zira öz benlikleri yok edilenler hiçbir zaman kendileri olamadıklan gibi, başkalan da olamazlar. Çünkü baskı ve sindirme, insanlarda iki yüzlülük ve doğal güçlerin bozulmasına sebep olmaktadır. 10 1ORusselJ, a.g.e., s.46. DiN EGiTiMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi 96 Baskı ve sevgiden uzak bir eğitim anlayışı, insanlarda bölünmüş ve sahte benliklere, bunun doğal sonucu olarak da maskeli insanların yetişmesine sebep olmaktadır. Maskeli insanlar ise, olmalan gerektiği gibi değil, durum ve şartlara uygun olarak davranırlar. Yalan, salıtekarlık, yanlış inançlar, riyakarlık ve münafıklık gibi yollara baş vururlar. Bu sebeple Kur' an, daha ilk ayetlerde insan tipierinden balısederken sözü edilen iki yüzlü ve sahtekar insanlardan ve onların kaypak ve güvenilir olmayan kişiliklerinden balısetmektedir. 11 Ancak, bunun kötü bir eğitimiri sonucu olduğu bilinmeli ve insanların fıtrl yaradılışiarına dokıınulmama­ lıdır. Zira, baskı yerine sevgi ve rehberlik ile bireylere yaklaşıldığında insanın hem zekası, hem de kişiliği özgürce ve doğal seyrine uygun olarak gelişecektir. 12 Baskı ve otoriter bir eğitim, insandaki merak, yapıcılık13 , zıtlık, canlılık14 iÇgüdülerini ve do~ştan getirdiği bütün zevk kaynaklannı 15 öldürür. Merak ve canWık ·eneıjisi öldüğünde yok olacağından, baskı ise, insanın öğrenme arzusu ve hayatta kalma isteği ve otoritenin hayatı yok eden bir zehir olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır. 3- Akıl ve Vahiy Uyumu Allalı'ın, tarih boyunca peygamberler ve beraberlerinde ilahi mesajlar göndermiştir. Bu, yolunu kaybettiğinde veya değişim ve gelişimin icaplarını yerine getirme noktasında açmaza düştüğünde, Allalı'ın insana yardım etmek üzere ralı­ rnet elini uzatmış olmasının bir ifadesidir. Diğer bir deyişle, bilmediği, tanırrui.dığı bir yere gönderdiği insana yol gösterip rehberlik etmesi hadisesidir. Bu rehberlik, başlangıcıtırlan itibaren İslam'a gelinceye kadar, değişik isimlerle dünya salınesine gelmiş olsa da, hep din denilen çizgi ve sürecin adı olmuştur. Bu sürecin son adı İslam' dır. İslam eğitimi, temel ilkelerini Kur'an'dan alır. Din Allalı'a aittir. Hiç kimsenin din adıria hüküm koymaya ve insanlan bunlara uymaya zorlamaya hakkı yoktur. Eğer zorlama olursa, bu insanlan Allalı'a değil kendisine çağırma olur. Bu sebeple, dinl-alılald prensipler Allalı tarafından belirlenmiştir. Ancak, bu prensipIerin esası ne insanı reddeder, ne de aklın aktivitelerini. Akıl ve valıiy, birbirini destekleyen ve birbirine yardım eden iki ilahi kayBu sebeple Allah, bir çok ayette akıldan ziyade, aklın düşünce, tezekkür ve tefekkür gibi işlevlerini konu edinmektedir. Çünkü, akıl valıyi anlamaya çalışarak ondan faydalanma yoluna gitmekte; valıiy de aklın önünü açarak ona yol göstermektedir. Vahiy, daha çok dini hayatın iman ve gönül boyutıınu, akıl ise pratik naktır. ll Bakara 2/8-20. 12 Russell, a.g.e., s.40. 13 Russell, s.93. 14 Gerard Mendel, Son sömiirge Çocuk. Çev. H. Portakal, Kabalcı 15 Mendel, a.g.e., s.34. Yayınevi, isıanbul 1992, s. 50. İSLAM EGİTİMİNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 97 yansımalanın ifade eder. Bu bütünlük, ruh ve beden bütünlüğü gibidit. İşin özü ve ruhudur. Kur'an, akıl ve imanın lüzumu ile ilgili tavrını açık ve net bir şekilde 0rıaya koymaktadır. Aklını kullanmayanların ve iman etmeyenlerin üzerlerine pislik yağacağını belirtir: "Allah, Aklını kullanmayaniann üzerine rics (pislik, bayağılık ve aşağılık) ~d· ,]6 ınr. yag, "Allah, inanmayanların üzerine işte böyle rics yağdınr. " 17 Her iki ayette geçen rics kelimesi, pislik, bayağılık ve aşağılık anlamlarına gelmektedir. İkinci ayette ise, aynı kelimenin, ayetin içeriğine bakıldığında ilave olarak. dehşete ve korkuya düşme anlamının olduğu da anlaşılmaktadır. Dolayı­ sıyla, aklın kullanılmaması, medeniyet ve ahlaki açıdan bozulmuşluğu, dejenerasyonu, şirki, sapık ve bayağı bir hayatı doğuracağını anlatmaktadır. Her iki ayette de akıl ve iman kavramları birlikte kullanılmaktadır. Tabiatıyla bu bütünlüğün insartları ve toplumları aşağılık bir hayattan kurtaracağına vurgu yapılmaktadır. Eğitim ve öğretim, insanlara bu şuuru verebilmeli, aklı kullanma ve iman etme konusunda, doğruyu öğretme sorumluluğunu yerine getirmelidit. 4- Rahmet ve Sevgi Rahmet, Allah'ın ilk ve en belirgin vasfıdır. Azap ve gazap istisna ve şarta bağlı iken, rahmet ve lütuf genel ve istisnasızdır. "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetime gelince, o, her şeyi topyekün sanp kuşatmıştır. " 18 ayeti bu gerçeği ortaya koymaktadır. Kur' an, birçok ayetinde varlıklar arasındaki ilişkiler arasında geçerli olan temel prensibin rahmet ve sevgi esasına dayalı olduğunu belirtmektedir. Buna göre, eşyanın yaratılış temelini merhamet. ve şefkat oluşturmaktadır. Yine buna bağlı olarak, Kur' an, temel hedefini "orta toplum", yani her şeyi ölçülü, mutedil ve dengeli bir toplum oluşturmak olarak açıklamaktadır. 19 Başka bir ayetinde ise, tüm insanları, ama özellikle kendi bağlılarını bu ülkenin kurmaya ve vatandaşı olmaya çağırmaktadır: "Allah, kullannı banş ve esenlik yurduna çağırıyor ve O, dileyeni doğru yola iletir."20 Ayette sözü edilen ülke, sevgi ve barış ülkesidit. ''Daru's-Selam", yani ve Esenlik Yurdu" nu, sadece öbür dünyadaki nihai esenlik aİtarnı sayılan cennet hayatı olarak değerlendirmek, eksik bir yaklaşım olur. Barış ve esenlik yurdu, aynı zamanda insanın bu dünyadaki ruh durumunu, onun Allah, tabii çevresi ve kendisiyle barış ve uyum içindeki huzurlu, güven dolu ruh halini de ifade ''Barış 16 Yunus 10/100. 17 Enam 6/125. 18 Araf7/156. 19 Bakara 2/143. 20 Yunus 10/25. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 98 etmektedir. Dolayısıyla, İslam eğitimi banş ve esenlik ülkesine giden yollin normlarını insanlara sunmak ve eğitim yoluyla bunu insanlara kazandırmayı hedeflemektedir. Sevgi ve banşa dayalı bir dünya kurulması yönündeki Kur'an çağnsı, sadece eğitim ve öğretim ilke ve normlannın sevgi ve banş esasıanna dayalı olmasıyla gerçekleşmez. Bunun için, söz konusu ilkeleri hayata geçirecek eğitimcilere ve önder insanlara da ihtiyaç vardır. Bu sebeple Kur' an, peygamberleri ve diğer aydınlık ruhlu insanlan ve davranışlannı örnek göstermektedir. Bu anlamda Hz. Muhammed, bizzat rahmettir ve eğitim-öğretim görevini rahmet esasına göre 21 yürütmüştür. Öyleyse, rahmet fakiri eğitimci, din adamı, anne-baba, bilim adamı, düşünür, siyasetçi ve yöneticilerin insanlan rahmete, sevgiye ve banşa çağır­ malan mümkün değildir. Tabiatıyla, eğitim sistemi, genel eğitim veya din eğitimi şeklinde bir ayınma tabi tutulmadan, sevgi, şefkat, merhamet, farklı inanç ve görüşlere tahammül edebilme, banş, esenlik, hukuk ve adalet gibi temel esaslar çerçevesinde bir bütüri olarak hareket edilmelidir. Allah, iman, sadakat, şeref, doğru­ luk ve namus gibi erdem ifade eden değerlerle eğitime, manevi' bir boyut kazandı­ nlarak, insanın yapısına uygun hale getirilmelidir: Allah, varlığı rahmetinin bir eseri olarak yarattığını, varlığın terbiye ve tekfunülünde, diğer bir deyişle oluşa ise rahmet ve merhametini hakim kıldığını çeşitli ayetlerde belirtir. Buna göre, varlıklar dünyasının hayatiyetini sürdürmeleri bu doğal gerçeğe bağlıdır. Aksi taktirde hayatın tehlikeye girmesi söz konusudur. "Rahman 'ın yarateşında ve düZensizlik göremelAin" 22 , yarattıidannda herhangi bir çelişme, kaos ve Ayet, varlıklar dünyasında geçerli olan bu ilkeyi insanlara örnek göstererek, yeryüzünde rabmetin önünün kesilmesinin anarşi, kaos ve mutsuzluk doğuracağı­ nı belirtmektedir. Diğer tarı;ıftan, varlık ve oluşa rahmet gözüyle bakan ve onu hayatına uygulayanların yeryüzünde mutluluk, güzellik ve düzenden başka bir şey sergiiemiş olmazlar. Allah, Kur'an'ın temel esaslan arasında yer alan rahmet ilkesine dayalı ahlak ilkelerini benliğine hakim kılanların, ancak Ralıman'ın kullan olma mertebesine ulaşabileceklerini belirtmektedir.23 Buna göre, dünyada bozgun ve rahmet dışı ne kadar davranış ve faaliyet varsa, bunların altında yatan sebebin benliklerde sevgi ve banş tohumlarının eleilmemiş olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. 5- FarklıhldardaUzlaşma Varlıklar 21 Enbiya 21/107. 22 Mülk 6713. 23 Furkan 25/63 vd. alemi düal, yani ikili bir yapıya sahiptir. Kur'an'ın da işaret ettiği İSLAM EGiTiMiNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 99 bu doğal yapıya göre, Allah dışında her şey zıtlarıyla kaimdir. Cazibe kanunu gibi her zıtlık, varlığın ölçü ve denge içerisinde hayatiyetini sürdürmesine yardım etmektedir. Söz konusu zıtlık, inanan-inanmayan, iyi-kötü, güzel-çirkin, faydalı­ zararlı ve yumuşak-sert şeklinde ifadelendirilebilir. İnsanları da bu zıtlık veya farklılıklar içerisinde ele almak gerekmektedir. Düny~ medeniyetin doğuşunda zıtlıklar ve bu zıtlıklar arasındaki olumlu çatışkılar etkin olmuştur. Bir yerde zıtlık yoksa orada ilerleme de yoktur. Medemyetin günümüze kadar izlemiş olduğu ve bu günden sonra da izleyeceği temel kural budur.24 İnsanları da bu kural çerçevesinde ele tiımak, bir bütünün parçaları olarak görmek ve davranışlarını bu anlayışa göre değerlendirmek gerekmektedir. Bunda esas olan sevgiye dayalı hukuk ve adalettir. Ancak, sevgi rölatif bir kavramdır. Bu sebeple, arzu edilen bütünlüğün sağlanmasında tek başına yeterli olmayabilir. Mesela, kediler yavrularına fare yakalamayı ve onunla oynarnayı öğre­ tirler. Militaristler de aynı şeyi insan yavrusu için yaparlar. Kedi, yavrusunu sever, arrui fareyi değil. Militarist, kendi oğlunu sevebilir, ama ülkesinin düşmanlarının oğullarını değil. Bütün insanlığı sevenler bile iyi yaşam anlayışı konusunda yanıl­ gıya düşebilmektedirler. Bu sebeple, sevgi farklılıklar içerisinde yaşarnayı temin etmek için yetmeyebilir. Önemli olan, bu farklılıkları olduğu gibi kabul etmek ve farklı inançları, düşünceleri hak ve adalet ölçüsü içersinde değerlendirmektir. İnsanlar, bu farklılıklar göz önüne alınmadan eğitime ve bir takım kurallara tabi tutulabilirler. Ancak, buradan hiçbir zaman olumlu bir sonuç çıkmaz. Çünkü bastırılan, kendisini ifade etmesine izin verilmeyen duygu ve benlikler, bir tüp içerisine sıkıştırılmış gaz gibi, her an buradan çıkabilmenin fırsatını kol1aınal<1a.dır­ lar. Aşırı ve ölçüsüz baskı ve disiplin, doğal değildir. İnsanlara sevmedikleri veya benimsemedikleri bir şeyi yaptırmak onun doğasına ve kişiliğine saldırıdır. Onlara istemediklerini yaptırmak, Çehov'un amcasının kedi yavrusuna fare tutmayı öğ­ retmesine benzemektedir. Amca, kedi yavrusunun bulunduğu odaya bir fare getirir. Kedi, henüz avianma içgüdüsü gelişınediği için fareye hiçbir ilgi göstermez. Amca, kedi yavrusunu döver. Aynı işlem ertesi gün ve diğer günlerde de de~am eder. Sonunda arzu edilen davranışları göstermediği için kedinin aptal bir yavru olduğu ve bir şey öğrenemeyeceği kanaatine varılır. Kedi normal olarak büyümesini tamamlar. Fakat ne zaman bir fare görse korkuyla terler ve ondan kaçar. Bu, insanlara istemedikleri, benimsemedikleri ve kabul etmedikleri bir iş yapmaya zorlamanın ortaya çıkaracağı tabü bir durumdur. 25 Sevgi, rölatif bir kavram olmakla birlikte, fedakarlık ve başkasını kendine tercih etmenin pratiğe yansıması açısından çok önemli bir hayat iksiridir. Sevgi, kin ve nefreti silen, insanları ve hatta bütün varlıkları birbirine yaklaştıran, varlık­ lar arası iletişim sağlayan tılsımlı bir güçtür. Bu açıdan sevgi, ac:ffiletten üstündür. 24 Men del, a.g.e.. s. 13. 25 Russell, a.g.e., s.24. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 102 7- Ölçü Ve Denge Anlam itibariyle Arapça silm/selam kök kelimesinden türeyen ve "banş", "huzur", "güven" anlamına gelen İslam'ın evrensel bakış açısıyla, yer küreele banşa dayalı bir hayat tarzı hedeflediğini daha önce de işaret edildi. Kur' an böyle bir toplumu "vasat ümmet" 32 yani adil, dengede, ölçülü, aşınlıklardan uzak ve tam merkezde bulunan bir toplum olarak tanımlamaktadır. Vasat ümmetitoplum terimi, her tarafa eşit mesafede olan, uyumlu, ılırnlı ve hayırlı bir toplum anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, "aşınlıklar karşısında adil bir denge gözeten, ileri derecedeki zevk ve sefabati reddettiği gibi, aşırı bir ziihdii de kabul etmeyerek, insanın tabiatını ve imkanlarını değerlendirmede gerçekçi ve ınaıcuı davranan toplum"33 olma özelliği taşımaktadır. Bu yaklaşım, Kur'an'ın sıkça üzerinde durduğu, ruh ile beden arasında gerekli olan bir dengeleme prensibidir. Yani, hayatın her cephesinde dengeli ve ölçiilU olrrui çagnsı, inakul ölçiller içerisinde bedensel ihtiyaçların giderilmesini meşru, bununla birlikte ruhi ihtiyaçların da tatmininin gerekli olduğunu vurgulayan bir çağrıdır. Daha ileri bir tahlille, "dengeli ve ölçülü bir toplum" ifadesinin, insanın varoluş problemlerine İslami bir yaklaşımı temsil ettiği söylenebilir. Dolayısıyla bu ilke, ruh ile beden arasında fıtri bir çatışma olmadığı gibi, insan hayatının bu ikili cephesindeki tabii ve ilam bütünlüğün varlığını açık bir şekilde teyit etmektedir. İslam'a özgü olan bu dengeli bakış açısı, doğrudan Allah'ın birliği ve bütün yaradılışın temelinde yatan "amacın tekliği" kavramından doğmaktadır. Ölçü ve denge, ferdin yapısında esas olduğu gibi, sosyal alanda da geçerli olan bir prensiptir. Çiinkii.Kur'an, bireyin riıh ve sağlığı için öngördüğü ölçü ve dengenin sosyal hayatta da sağlanmasını istemektedir. 8- Ülkü Birliği ve Sosyal Denge İnsan sosyal bir varlıktır. Bu sebeple aralarında anlamlı bütünlükler oluş­ turmaktadırlar. Çoğu defa bu birliktelikler, herhangi bir mecburiyete dayanan birliktelikler değildir. Ülkü ve inanç birliği gibi, yüksek idealler etrafında oluşturu­ lan bu birlikteliklerde, insan olmanın ötesinde, aynı inanç ve illkilleri paylaşmanın getirdiği sorumluluklar vardır. Toplumu anlamlı kılan da budur. Ak:raba.l.ıl24 ve komşuluk ilişkilerinin sıkı ti.ıtulması35 , fakirleri, düşkiinleri, yetim ve kirnsesizle? 6 ile mazlum ve her türlü sürgün ve hürriyetleri haksiz yere elinden alınanların yanında yer alınması37 , insanlık haysiyet ve onuru ile diğer haklan ellerinden alındı- 32 Bakara 21143. 33 Muhammed Esed, Kur'an Mesajı -Meal Tefsir- Terc. Cahit Koytak, Ahmet Istanbul 1997, s.40. 34 Bakara 2127, 83, 177, 180, 215, Nisa, 4n, 8, 11. 33, 36, 135. 35 Nisa 4/36, Enfal, 8/48. 36 Nisa 411-6. 37 Bakara 21177. Eıtürk, işaret Yayınlan, İSLAM ECUTiMiNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER ğında, bunları 103 tekrar kazanma adın~ gerektiğinde savaş dahil her türlü çareye baş vurolması Kur'an'ın bir emridir.38 Işte, böyle bir toplumun idarecileri, eğitici ve ileri gelen kişileri topluma bu geniş perspektiften bakarak toplumdaki dengeyi itidal prensibinden hareketle toplumdaki problemleri, ihtiyaçları, yönelişleri, noksan ya da fazlalıklan iyi etüt edip çözüm üretmelidirler. konımalı, Kur' an, dünyayı ve maddi kazanımları inkar etmediği gibi, çirkin ve bayağı da görmez. Onun itiraz ettiği husus, maddenin çıkar ve zulüm aracı olarak kullanılmasıdır. Dolayısıyla, buna yönelik yapılandırılmış bir eğitim sistemi yükselen değerlerin ihmal edilmesine ve ben merkezci bir yaklaşımla ''nasıl daha çok kazanırım", "nasıl daha fazla rahat yaşar, eğlenirim" anlayışının bütün hayata hakim olmasına sebep olabilir. Bu durumun, insanlan egoist, doyumsuz, hukuk ve kural tanımaz ha.Ie getirme tehlikesi her zaman vardır. Zira, doyumsuzluk ve daha çok kazanma arzusunun insaniann benliğine hakim olması, hukuki ihlallere, sahtekarIıklara ve çeşitli zulümlere yol açmakta, sosyal barışı bozmaktadır. Bütün bu ve buna benzer ölçüsüzlükler, sadece bireysel ve sosyal yapıyı değil, aynı zamanda dünyadaki değerlerin ve doğal dengenin bozulmasına da sebep olmaktadır. Günümüzde insanoğlunun soluduğu havadan, yediği gıda ve meydana getirdiği medeniyetinden şikayet eder hale gelmesinin altında yatan neden bu olsa gerektir. Zira bugün, kirli hava, zehirli atıklar ve kanserojen içeren gıda maddeleri insan sağlığını tehdit etmektedir. Diğer bir deyişle, insan kendi düşmanını yine kendi yaratmış oldu. Dengelerin korunmuş olması, erdemli davranışlara riayet, nimetierin eşit bir şekilde paylaşımı, kanaat sahibi olma, ada.Iet, hak ve hukuk gibi yükselen değerlere dayalı bir eğitim sistemi, şikayet edilen problemleri büyük ölçüde çözecektir. Kur' an, böyle bir dünya hedeflemektedir ve bu hedef aynı zamanda İslam eğitiminin de temel ilkeleri arasında yer almaktadır. a- Ölçü ve Dengenin Uyarlanması Kur' an, sosyal hayata dair haklar içeren sistemini, önce ilk ve şaşmaz değer olan Allah'ın tekliği inancından başlatarak, topluma doğru bunu yaymaktadır. İnanç açısından, en üst noktada Allah bulunurken, insanlar açısından en üst noktada anne ve baba bulunmaktadır. Haklar, emekten doğduğuna göre, verdiği emek sebebiyle, ilk sırada ebeveyn bulunmaktadır. Daha sonra, önem sırasına göre akrabalar, çocuklar, yetimler, komşular, ve fakirler gelmektedir. Bireysel, sosyal ve diğer varlıklar arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğine dair temel kriterleri veren Kur' an, davranışların sergilenmesinde baz alınacak ölçüleri de koymuş olmaktadır. Dolayısıyla, eğitim insanlara belli iyi-kötü, güzel-çirkin doğru ve yanlış gibi alanlarda ölçüler vermelidir. Böylece insanlar yaptıklarının doğruluk veya yanlışlığını ölçmede baş vurabilecekleri ölçütlere sahip olabilsinler. Bu açıdan İslam eğitimi, insanlara davranışiarına ölçü olabilecekleri şaşmaz kanunların ve38Nisa4n3. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 104 rilniesini şart koşmaktadır. Kur'an'ın bu konuda getirdiği temel ilkelerden bir diğeri ise, sıralanan temel haklar ve değerler sisteminin, Allah' a iman ile aynı kategoride ele alınması, bütün davranışların iman ile irtibatlı olduğunun vurgulanmasıdır. Aşırı, tahrip eden, yıkan, bozan, insaf ve ölçü sınırlarını aşan gizli veya açık her türlü girişimde bulunmayı dengeyi bozan ve doğru yoldan çıkaran bir sebep olarak gören Kur' an, bu sebeple toplumsal dengenin korunması üzerinde de çok ciddi bir şekilde durmaktadır. Kur'an, iman ile davranışlar (amel) arasındaki bağlantıya sürekli olarak dikkat çekmektedir. İman ve davranışlar o kadar iç içe zikredilir ki, onların neredeyse bir bütünün iki ayrı parçası olduğu akıllam gelmektedir. Diğer yandan, arneIi "salih" vasfıyla niteleyerek, bilinçli ve bir niyete bağlı olmayan davranışların Allah katında reel bir değerinin olmadığını ortaya koymaktadır. Yani, iman+bilinç+niyet üçgeninde gerçekleşmeyen bir davranışın sevap değeri yoktıır. Kur' an, erdenili insanlar yetiştirmek istemektedir. Bu açıdan yapıp-etmelerin iman ile bağlantılı hale getirilmesinin sebebi, erdemliliğin doğru ve yararlı davranışlar olmadan bir değer ifade etmeyeceğini ortaya koymaya yöneliktir. Çünkü Kur' an,. gerçek erdenililiğin sadece şekilsel görünüş ve biçimler ile töreniere sarılmak olmadığını özenle vurgulamaktadır. 39 Bu manada Allah inancı Kur'an'da işlevsel bir güce sahiptir. İnanç sisterninin tam merkezinde Allah bulunmakla birlikte, Kur' an, Allah hakkında bir kitap değildir. Çünkü, Allah hakkındaki tüm ifadeler, insanda ahlaki çağırışımlar uyandırmak ve msanı belli bir hedefe yöneltmek içindir. Bu sebeple, Kur'an'da sıfatlar hariç olmak üzere, Allah kavramı binlerce defa geçmesine rağmen, ilgi merkezi hep insan ve davranışlarıdır. S-Dünya Ve Ahiret Dengesi Öteden beri yazırnızda ölçü ve dengeden bahsetmekteyiz. Ölçü ve dengenin, hayatın her alanın kapsadığı her fırsatta ifade edilmiştir. İşte dünya ve ahiret arasındaki ölçü ve denge anlayışı da bti kapsam içerisinde değerlendirilmektedir. Çünkü, dünya-ahiret, madde-mana, yaratan ve yaratılanlar arasında korunması amaçlanan denge, insanların psiko-sosyal sağlıkları açısından önem arz etmektedir. Dünya ve ahiret arasında dengeyi kurabilmek için, hayatı, ahiret hayatıyla bir bütün olarak ele almak gerekmektedir. İslam eğitiminin, diğer eğitim sistemlerinden farklı bir yönü de ahiret denilen sonsuz bir dünya inancı ile, sınırsız bir gelecek vadetmesidir. Gerçi, sosyolojik açıdan ahiret inancının, hayatı müspet veya menfi olarak etkilediği ileri sürülmekte, hatta, dünya hayatını daralttığı, kü- 39 Bakara 21177. İSLAM EGİTİMİNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 105 çülttüğü ve izafi hille getirdiği gibi gerekçelerle onu rağbet edilemez bir konuma iddia edilmektedir. Fakat, ahiret inancı statik değil, işlevseldir. Yfuıi, insanın davranışlannı sınırlayan veya değersiz gören değil, aksine ölçülü ve daha da değerli kılan bir anlama sahiptir. düşürdüğü Ahiret hayatı, metafizik bir durum olduğu için test edilememektedir. Konuyla ilgili bilgilerimiz, ilahi mesaj ve peygamberlerin verdiği bilgilerle sınırlıdır. Bu hayat ancak ölümle test edilebilmektedir. Dolayısıyla ölüm ve sonrası her insanı derinden etkilemektedir. Özellikle, iyi ve kötünün değerlendirilmeye tabi tutulacağı ve alınan sonuçlara göre kurtuluş ve kaybediş ortaya çıkacaktır. Çünkü, ebedi olan ahiret yurdunun mutluluğunun kazanılması, ancak dünyada gösterilecek olan güzel davranışİara bağlıdır. Bu inanç, insanlan davranışlarında ölçülü olmaya sevk ettiği gibi, onlara disiplinli olmayı da öğretmektedir. Bu sebeple, Allah ve Ahiret kavramlan devre dışı bırakılarak, insanın kendi başına buyruk, hak ve kural tanımaz bir konuma getirilip ahlaki sınırlan çiğnemesine izin verilmemelidir. Bütün mesele, insana en yüksek ahlaki yaratıcılık düzeyini kazandır­ maktır. Diğer taraftan, gelecek yani ahiret inancı ortadan kaldırıldığında, bu dünyanın içine düşeceği boşluk, manasızlık, insanı sürükleyeceği kötümserlik, buhran, cemiyet nizarnında dağuracağı tahribat, insanın hem bu dünyadaki hem de öldükten sonraki yalnızlığının sebep olacağı psikolojik durum, insanı her zaman düşün­ dürmüştür. Diğer eğitim sistemlerinin ve düşünürlerin bu konuya önem vermedikleri Fakat, geleceğe göre anın değerlendirilmesinin önemi bu gün artık iyice kavranmış durumdadır. Zira, yok olma fıkri, insanı ürkütmekte ve çareler aramaya yöneltmektedir. Bu nedenle gerçek din, insanı acze, ümitsizliğe, çaresizliğe, dağı­ nıklığa ve tedirginliğe götürmediği gibi, tam tersine insanı, bütün bu olumsuzluklada mücadele edebileceği ruhi bir zırhla donatmaktadır. Çokluktan birliğe vanş, nereden gelip nereye doğru gittiğinin hikmetini kavrayış insana tekamül etmiş bir ahlak ve ruh sük:Oneti kazandırmaktadır. aşikardır. 9- Yaratıcılık ve Üretkenlik Kur'an'ın sürekli olarak iman ve eylem ilişkisine atıflarda bulunduğu bilinmektedir. Konuyla ilgili olarak Kur'an'da geçen ayetlerin sayısı yüzlercedir. Bundan maksat, insanlan ve hayatı verimli hale getirmektir. Öyle ki, bu bütünlüğü sağlayamayanlar Kur'an tarafından iflas etmiş olmakla nitelendirilir. Buna göre, İslam eğitiminin asla pasifliği, edilgenliği ve taklidi kabul etmediği anlaşılmakta­ dır. Çünkü Kur' an, taklidi prangalarla yaşarnayı yüceitme gayreti ve gafleti olarak görmektedir. Bu öyle bir gaflettir ki, hem gelecek kıışakların önünü tıkar, hem de geçmişin üretken ve atılgan ruhlarını rahatsız eder. Bir tür kölelik hastalığı olan taklit, kişileri başkalannın metaını putlaştırmakla meşgul eder. Başkalarının sırtın­ da bir yük ve kambur olan bu içi boş şahsiyetlerin, kendi tembelliklerini yüceltmek için, örnek aldıklarını iddia ettikleri büyük önderleri övmeleri drirumlarını DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 106 değiştinnez. Eğitim, insaniann doğuştan getirdikleri güçleri açığa çıkanna, geliştirme ve hale getirme faaliyetidir. Aynca, yönlendirme ve rehberlik etme işlevi de göıiir. Buna göre eğitimin temel amacı, yeni şeyler ilietebilme yeteneğinde bireyler yetiştinnektir. Bunlar, diğer kuşaklann yapıp ettiklerini tekrar edip duranlar değil, yaratıcı ve keşfedici insanlar olmalıdırlar. Bunun diğer bir faydası da, eleş­ tinne kabiliyetine işlerlik kazandırmış olmasıdır. Çünkü, sunulan her şeyi hemen kabul etmemek, buna karşılık doğruluğunu ve daha iyisini bulabilmek ancak yenilikçi, atılgan ve yaratıcı ruhların bir işidir. faydalı Kur' an, Ralıman Suresinde, Allah' ın her an yeni bir iş ve oluşta olduğun­ dan bahisle, insanı, buna bakarak aktif olmaya çağırmaktadır. Yine, ancak emeği­ nin karşılığını yiyebileceğini ifade eden Kur' an, insanların inandık demelerinin, pratik hayatı ihmal etmelerinden doğacak olan boşluğu telafi etnieyeceğini de bcliitmektedir. Bu ve buna benzer bir çok örnek, İslam eğitiminin aktif ve üretken bir eğitim anlayışını benimsediğini ortaya koymaktadır. Zira, psikologlar yaratıcı­ lığı "bir amaca ulaşabilen, yeni ve faydalı bir düşünce ile ürün ortaya koyma, ve bunu zaman içerisinde işleme faaliyeti" olarak tanımlamaktadırlar. 40 Dolayısıyla; yaratıcılık bireyin kendini gerçekleştirmesi demektir. Kur' an ise insanın kendisini tam anlamıyla ortaya koymasını ve bunu ahiretle de irtibatlı hale getirmesini istemektedir. 10- ~ayatı Anlamlı Kılmak Dünya hayatı, hiç şüphesiz doğumla ölüm arasında devam eden bir süreçtir; Ancak, hayat, bu iki ucun arası doğru bir şekilde doldurulamaz ve kendisine bir takım değerler atfedilemez ise çok anlamsız bir hale gelebilir. Kur' an, çeşitli defalar varlık sahnesinde bulunan her şeyin hak ile ve bir amaca yönelik olarak yara41 tıldığını, bu manada her şeyin bir anlamı ve değeri olduğunu beyan eder. Hal böyle olunca, insanın yer yüzündeki hayatı da kesinlikle anlamlı olmaktadır. Yunus Suresinin 5. ayetinde yaratılışın "Hak" ile gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Bu durum, her şeyin külli bir plana uyumlu olarak belli bir amacı gerçekleştirmek üzere yaratıldığı, dolayısıyla evrende bilfiil (existent) ya da bilkuvve (potantiel) varolan soyut ya da somut her şeyin anlamlı olduğuna, belli bir amaca dayandırıldığına; hiçbir şeyin "tesadüfi., olmadığına işaret etmektedir.42 Dolayısıy­ la, hayatı bu anlam örgüsü içerisinde değerlendirmek ve içini doğru ve gerçekçi bir şekilde doldurmayı öğretmek eğitimin bir görevi olmaktadır. Çünkü, yaşam sadece yemekten, içmekten ve eğlenmekten ibaret değildir. Eğer böyle olsaydı çok 40 Mary J. Gander, Hany W. Gardiner, Çocuk ve Ergen Gelişimi, çev. Ali Dönmez ve Arkadaşlan, imge Yayınevi, 4. baskı, Ankara 2001, s. 386. 41 Al-i lmran 3/191, Sad 38127, Yunus 10/5, Enbiya 21/16,17, Duhan 44/38. 42 Esed, a.g.e., s.49. İSLAM EGİTİMİNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 107 anlamsız ve insanı tatmin etmekten çok uzak olurdu. Bu sebeple İslam, hayata ve ibadet boyutu yanında erdemli olmayı, doğru, dürüst ve yükselen değerler uğrunda uğraş venneyi esas kılmaktadır. Her varlığın bir hakkı olduğunu, adalet, namus, iyilik ve güzellikler üretmeyi, insanlara, hayvanlara; kısaca uzak-yakın tüm çevreye karşı sorumluluk bilinci içerisinde davranınayı kural olarak koymakiı:naıt tadır. Kur' an, insanların bir ideal taşımalarını, haysiyet ve şereflerinin muhafazayönelik her türlü çareyi üretmelerini;· gerekirse bu uğurda can vennelerini en büyük işlerden saymaktadır. Bu uğurda ölenleri şehitler olarak yücelten Kur'an, yukarıda atıflarda bulunulan ayetlerle kendilerini insanlara ve çevreye adanmış birer gönüllü olmaya çağırmaktadır. Başta zayıf ve düşkünler olmak üzere, ihtiyacı olan her canhya yardıma çağıran Kur'an, ilmi ve alimi yüceltmekte,.dünyada gezip dolaşarak güzellikleri gönneyi ve tanımayı, hürriyetini kaybetmişlere maddi-rnaİıevi' destek olmayı öğütlemektedir. Geçmişe atıflarda bulunarak insanda tarih ve kültür şuuru geliştirmeyi, geçmiş toplurnların yaşantılarından örnekler vererek ders çıkaran bir tophim yetiştirmeyi hedefleyen Kur' an, buna benzer daha bir çok örnek vererek hayatın anlamlı kılınınasma yönelik doneler ortaya koymaktadır. Hayatın bu şekilde çeşnilerle doldurulmuş olması, insanı hayata bağlamakta ve yaşama çeşitlilik katmaktadır. Bu şekilde hayatını renklendiren insan gönüllü olarak yaptığı ufak-tefek işlerden hem kendisi, hem de başkaları mutlu ve memnun olmaktadır. Bu durum aynı zamanda insanın günlük sıkıntı ve stresini deşaıj etmekte, dolayısıyla beden ve ruh sağlığını korumaktadır. sına İnsanların uğruna hayatiarım sürdürecekleri bir ideal, hedef, amaç ve gayeden yoksun oluşu, onları hayatın anlarnsızlığı ve boşluğu fikrine götünnekte, içlerindeki bu boşluk duygusunun baskısı altında ezrnektedir. Yapılan bir araştınnaya göre, Avrupalı öğrencilerin %25'inin, Amerikalı öğrencilerin ise %60'nın söz konusu boşluğun doğurduğu can sıkıntısı problemi yaşadıklarını ortaya koymaktadır. Diğer yandan, günümüz insanımn çeşitli sebeplerden dolayı yaşadığı can sıkıntısımn artık anksiyeteden (bunaltı) daha ciddi bir problem oluşturduğu. gözlemlenmektedir.43 Yine batı ülkelerinde hayatlarını evleri ile iş yerleri arasına sıkıştıranların hayatlarının içerikten yoksun olması sebebiyle "Pazar Nevrozu", yani tatil depresyonu yaşadıkları bilinmektedir. Ayrıca; bu durumun yaşlı ve ernekliler için de geçerli olduğu belirtilmektedir. Bu boşluktan dolayı insanların intihara kalkıştıkları, saldırganlık duygusu geliştirdikleri, uyuşturucu vb. alışkan­ lıklara yöneldikleri tespit edilmiştir. Söz konusu boşluk problemi, insanlarda hayatı para ve haz sistemi ile dengeleme yoluna itmekte, bu bağlamda cinselliğin tatminine yönelik sapık davranışlara götünnektedir.44 Kur'an'ın yukarıda geçen ahiret inancı ve buradaki nihai saadet ve mutluluk ortamının kurulmasına yönelik 43 Victor E. Frankl,lnsanm Anlam Arayışı, Çev. Selçuk Budak, Öteki Yayınlan, 7 .Baskı, Ankara 2000, s.IOI. 44 Frank!, a.g.e., s .I 00 vd. . DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 108 hedefinin uzun vadede gerçekleştirilmek üzere insanın önüne bir hedef olarak konulmasının sebebi, onu hayatını anlamlı kılmaya yönelik uğraşiara teşvik etmek içindir. O kadar ki, Kur'an, en küçük bir uğraşın bile değerlendirilerek sahibine karşılığının verileceğini ifade etmektedir. ll- Eleştiri ve Sorgulama Cesareti Eleştiri, sorgulama, yenileme ve üretme cesareti İslam'ın zorunlu özellikleri arasındadır. Bu anlam örgüsü içerisinde Kur' an, hayatı birkaç ibadet ile sınırlandı­ ibadethaneterin dört duvan arasına hapsetmez. Çünkü böyle bir yaklaşım, insanlan edilgen, kör bir inanç sahibi, bağnaz ve din istismarcısı haline getirir. Bütün peygamberler, eleştiri, yenilik ve atılım geleneğinin ustasıdırlar. Müslümanların büyük bir kısmının peygamberlerin temel özellikleri olan doğruyu bulma ve eskimişi ortadan kaldırma özellikleri olan eleştiri ve sorgulama ces.aretlerini kaybetmiş olmalarının sebebi, hiç Şüphesiz dinin hayata bakış açısının iyi anlaşılma­ mış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu açıdan, İslam eğitiminin temel ilkelerinden birisinin eleştiri ve sorgulama mekanizmasım işletmeye yönelik bakış açısıdır. Bu mekanizmayı işletmeyenler, taklitçi ve statükocu olmaktan kurtulamazlar. nlıp SONUÇ Yukarıda belirlenen ve "İslain Eğitimine Dair Temel Bazı Temel ilkeler" olarak sunulan hususlar, hiç şüphesiz İslam eğitimine ait ilkelerinin tamamı olmadığı gibi, dini birer hüküm de değildirler. Konuya bu açıdan bakılması uygun olacaktır. İyilik, güzellik ve mutluluğun yakalanmasına dair bahsi geçen hedeflere ulaşabilmek için, eğitimin yaradılışın dayandığı bütünlük temeli üzerine oturması gerekmektedir. Fizik-metafizik, dünya-ahiret ve müspet ilim-müspet olmayan ilim gibi ayırırnlara dayalı yapılan eğitim faill.iyeti, daha işin başında bütünü parçalayıcı ve tahrip edici bir ruh yapısım gençlere aşılarınş olmaktadır. Çünkü, tek yönlü bir eğitim, hem psikolojik yapıda hem de hayatın diğer cephelerinde ikilem ve tenakuzlara sebep olur. Eğitimin amacı, bu ikilik ve tenakuzlan ortadan kaldırarak dengeye oturtmak olmalıdır. Bu sebeple, ölçü ve denge eğitim-öğretimde kesinlikle ihmal edilmemelidir. Ne sadece bilgi paketçiklerine, ne de ahiili değerlere ağırlık verilerek diğeri ihmal edilmelidir. Tabii ve dini ilimler birbirlerini tamarnlayıcı niteliktedir. İlimleri müspet ve menfi ilimler olarak ayınma tabi tutmak, hayatın gerçekleri ile çatışmaktadır. Dengeli ve ölçülü bir toplumun oluşması bu bütünlüğün sağlanmasına bağlıdır. Din adına parçalanmışlığın önüne geçilebilmesi için, doğru temellere dayanan bir din eğitiminin yapılmasına ihtiyaç vardır. Dini hayat ile sosyal hayat arasındaki bütünlüğün sağlanabilmesi için bu gereklidir. Toplumdaki hurafelerin, yanlış gidişatın ve sapıklıkların önüne geçilebilmesi için dini ihtiyaçların doğru bir İSLAM EGİTİMİNE DAiR BAZI TEMEL İLKELER 109 şekilde tatmin edilmesi şarttır. Aksi takdirde, dini yozlaşmanın önüne geçmek mümkün değildir. Sağlam inanç sahibi olmak, hem korkulardan hem de aldatıl­ ınalctan insanı korur. Zira, inanca bağlı korkular önü alınamayan korkulardır. Her devirde olduğu gibi, zamanımızda da birçok insan çeşitli psikolojik ve bedensel rahatsızlıklarında dini bir bağ olduğu kanaatini taşıdığından, doktor yerine üfürükçülere git;mektedir. Hastalıklara, dini yollardan çareler aranmasına, toplurnun her katmaruna ait insanların Itibar etmesi, dini bilgiler açısından toplumun çok geride olunduğunu göstermektedir. Bilinçli ve şuurlu dindar insanlar yetişti­ rilmesi için, elbette ki en büyük görev eğitime düşmektedir. Kur'an'ın ilk olarak doğru inancın temelini atmaya yönelik vurgulamaları, ardından diğer ilke ve normlara geçişinin sebebi budur. İnsanların iııkar veya dine karşı ilgisiz kalma psikolojisi geliştirmelerinin nedeni bilgisizliktir. Gerçekle yüz yüze gelmeyen, onu tanımayan, elbette ki ona karşı tepki gösterecektir. Tıpta bir hastaya herhangi bir ilaç verileceği zaman önce vücudun ilaca karşı tepkisinin olup olmadığı araştırılır. İlaca küçük dozajlarla başlanır. Vücut ilaca alıştırıldıktan sonra, normal dozda ilaç verilir. Eğer bedenin reaksiyonu ölçülmeden veya talıliller yapılmadan hemen ilaç tedavisine geçilirse, vücutta aleıji veya önü alınamayan tahribatlar meydana gelebilir. Bilzen de dozaj uygun olduğu halde, vücut ilacı kabul etmeyebilir. Bu durumda tedavi metotları değişticilerek biyolojik yapıya uygun bir metot seçilir. İşte, din eğitiminde de öncelikli olarak insanlar dini gerçeklerle yüz yüze getirilmeli ve tedavide olduğu gibi, işe erkenden başlanılmalı, bireyin biyolojik ve psikolojik özellikleri göz önüne alınmalıdır. İnanç duygusunun yanlışa yönelmeden veya yanlış bilgilerle dayurulmadan önce, gerçek din insanlara öğretilirse, dinin ellerde bir oyuncak olarak görülmesinin önüne geçilrniş olur. Dini bilginin doğru verilmesi için, psikoloji ve pedagoji bilimlerinin verilerine uygun olan her türlü metot kullanılmalıdır. Özellikle, hiçbir ders branşı arasında ayınma gidilmeden bir bütünlük içerisinde erdemli insanların yetiştirilmesine gayret sarf edilmelidir. Delillerle desteklenen dini eğitim, hiç şüp­ hesiz şüpheleri ve kandırılmayı önleyecektir. Eğitim, şüphe edilecek olan ile şüphe edilmeyecek olan bilgiyi ortaya koymalıdır. İslam eğitimi, sekülerizmden farklı olarak, dini yalnız insanların vicdanına, şehadet kelimesine, cenaze törenlerine, cami, kilise ve havra ile bazı ibadetlerden ibaret saymamaktadır. Çünkü dinin müessese olarak bir de aksiyon ve pratik hayata dönük boyutu bulunmaktadır. Bu doğrultuda eğitim insana, ''ben kimim" ve "ne yapmam gerekir" sorularını sordurabilmeli ve bu soruya cevap bulmaya yönetmelidir. Zulmü en aza indirme ve yerine sevgiye dayalı aciaıeti ikame etme anlamında ahiakl bir toplum teorisini hayata geçirmenin gayretinde olmalıdır. Bu bağlamda Kur' an, çerçeve kuralları ve diğer tamamlayıcı hükümleri içermektedir. Eğitim ise bunları hayata geçirecek bir aksiyana sahip bulunmaktadır. Batıda, aydınlanma ve aydınlanma sonrası dönemde, dini hayatın silinmesi DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 110 amaçlanmıştır. Bu gaye ile, kilisenin tannsı, savaşlan körüklediği ve insanları birbirine düşürdüğü gerekçesiyle öldürilierek sosyal hayattan kovulmuştur. Ne yazık ki, tannnın hayattan el çektirilmesine rağmen dünyada iki büyük dünya savaşı yaşanmış ve haia daha yeryüzünün birçok yerinde zulme dayalı uygulama. lar devam etmektedir. Yeryüzü, sınırlarla ülkelere bölünmesine ve insanlara hürriyetler verilmesine(!) rağmen, dünyaniızda haia sömürü ve açlık devam etmektedir. İslam ülkeleri dahil birçok yerde gelir dağılırnındaki adaıetsizlik hüküm sürmek~ tedir. Eğitim, hukuk, üretme ve inşa kabiliyeti felce uğramış bir durumdadır. Bütün yeryüzünde yükselen değerlerin yerini madde, fiziki rahatlık, zevk, erk, ün, cinsellik ve popülerlik almış ve adına da çağdaş medeniyet denilmiştir, Fakat şu husus artık iyi anlaşılmıştır ki, Allah'a atfedilen kötülüklerin temelinde yatan sebep, insanın doyumsuzluğu ve tahripkarlığıdır. Bu bakımdan, birçok iill.ce hukuk ve adaıet esasına dayalı ahlaki bir toplum oluşturma konusunda içine düş­ tükleri açmazın farkına varmışlar ve çözüm arayışlarına girmişlerdir. Batı ülkelen, yaklaşık üç yüz yıldır içine düştükleri zihinsel ve ahlaki bozukluktan çıkmaya çabalamaktadır. Pozitivist eğitime dayalı sistemlerini süratle yenileme gayretleri ve "İnsan Haklan Beyannamesi" gibi evrensel değerler taşıyan gayretlerde bulunmaları, bunun en güzel ömeğidir. Kur'an'ın özenle ve sürekli üzerinde durduğu husus, haklar ve bu hakiann korunması hususudur. İlahi haklar, anne-baba hakları, çocukların hakları, birey ve toplumun hakları, çevre ve çevredeki canlıların haklan şeklinde özetlenebilecek olan bu hakların korunması, korunınakla kalmayıp kendilerine işlerlik kazandırıl­ ması iman ile irtibatlı hale getirilmiştir. Buna göre, bahis konusu hakların zedelenmesi, ·iman açısından da insanı sorumlu hale getirmektedir. Böylece Kur'an, eğitime hakların korunmasına yönelik manevi bir boyut katmaktadır. Bu değerle­ rin, eğitime yansıması ve insanlarda temel değerler ve haklarla ilgili bilinç oluştu­ rulması, ahlaki ve adil bir toplum meydana getirilmesine katkıda bulunacaktır. Hatta, bu değerler, tüm hayatın şekiileneceği mihenk taşlandır. Batının yaşadığı zihinsel ve ahlaki tecrübeyi deneme yerine, hazırı uygulamaya koymak, zaman ve enerji kaybım önleyeceği gibi, sonuca kolay yoldan ulaşılmasını da sağlayacaktır. Allah'ın, ahlaki bir talep olarak insanlardan beklediği adaıet, hakkfuıiyet, güven, istikrar, istikarnet ve özgürlük talepleriyle toplumların bu yöndeki talep ve uygulamalan arasında hiç bir çatışma yoktur. Bu açıdan siyasi, sosyal ve ekonomik hayata dini bir boyut katan Kur'an'ın, metafizik boyutu sebebiyle göz ardı edilmemesi gerekir; Allah'ın gösterdiği ahlaki ve manevi yolun, hayatın içinden atılması, hayatı maddüeştirmekte ve insanları madde ve çıkarcılık adına ezme ve sindirme vasıtası hatine getirebilmektedir. Dengeli ve ölçülü olan ise, bu iki alanın bir bütün olarak ele alınmasıdır. İslam eğitimi, bu bütünlüğün insanlara eğitimle kazandırılabileceğini bir ilke olarak benimsemektedir. İSLAM EGiTiMiNE DAİR BAZI TEMEL İLKELER ı ll KAYNAKÇA 1-Bertrand Russell, Eğitim Üzerine, Çev. Nail Bezel, Say Yayınları, 5. Baskı, İstanbul 2001. · 2-Gerard Mendel, Son Sömürge Çocuk, Çev. H.Portakal, Kabalcı Yayınevi, istanbul 1992. 3-Herbert Schultze, Religion im Unterricht, Band X, Weinheim, Berlin, Basel 1970. · 4-İbn-i Manzur, lisanu'l-Arab, Dersaadet, Beyıut, ts. 5-Kınalızade Ali Efendi, Devlet ve Aile ahlala, Haz. Ahmet Kahraman, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, ts. ' 6-Mary J. Gander, Harry W. Gardiner, Çocuk ve Ergen Gelişimi, çev. Ali Dönmez ve Arkadaşları, 4.Baskı, imge Yayınları, Ankara 2001. 7-Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine, Çev. Fehmi Daldaş, M.E.B. Ankara 1963. Yayınları, S-Muhammed Esed, Kur'an Mesajı, Meal-Tefsir, Çev. Cahit Koyt.ak, Ahmet Ertürk, işaret Yayınları, İstanbul 1997. 9-Rağıb el.;.Jsfahani, Müfredat, Beyıut, ts. 10-Victor E. Frankl, İnsanın Anlam Arayışı, Çev. Selçuk Budak, Öteki Yayınları, 7. Baskı, Ankara 2000.