EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 17 Sayı: 55 (Bahar 2013) 71 CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER Şükrü KEYİFLİ (*) Öz Hutbeler, cami merkezli din eğitiminin en önemli unsurlarından biridir. Haftalık Cuma ibadetinin bir boyutu olan hutbeler, davranış geliştirici mesajlara öncelik vermeleri bakımından önemli bir eğitim-öğretim aracıdır. Onların etkili ve verimli olabilmesi için mesajların, modern iletişim imkânlarının etkili kullanımıyla alıcıya kesintisiz iletilmesi gerekir. Bu çalışma, hutbelerin verimliliğinin artırılmasına katkı yapmayı amaçlamaktadır. Çalışmada öncelikle İslam eğitim kültüründe var olan hutbe konusunda bilgi verilmiştir. Daha sonra iletişim süreci olarak ele alınan hutbelerin, kaynak, mesaj, kanal ve alıcı kavramları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Hutbe, İletişim, Yaygın Din Eğitimi, Dini İletişim, Religious Education for Mosques and Khutbah as a Communication Proccess Abstract The khutbah refers to khutbat al-jum’a, usually meaning the address delivered in the mosque at weekly and annual rituals. Other religious oratory and occasions of preaching are described as dars (a lesson) or waz (an admonition), and their formats differ accordingly. In this study, we primarily try to find out ways of communication with people in a reasonable and effective way, and whether it is possible to use modern communicational techniques and concepts to develop the classical education methods in the example of khutbahs. We also gave brief information about the origin and developmental process of khutbahs in Islamic culture. Keywords: Khutbah, communication, religious communication, informal religious education. *) Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (e-posta: [email protected]) 72 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ Giriş Hutbeleri bir dini iletişim süreci olarak almamızın üç temel nedeni vardır. Birincisi, dinin bizzat bir mesaj içeriyor olmasıdır. Hz. Âdem’den bu yana insanlığa gönderilmiş olan dinler, insanlara ulaştırılmak üzere bir mesaj içermektedirler. Mesajlar, doğrudan insanlarla ilgili olabildiği gibi, dolaylı olarak da onları ilgilendirmektedir. İnsanları doğrudan ilgilendiren dini konular iman, ibadet ve ahlak ile ilgilidir. Dolaylı olarak ilgilendiren konular ise, onun içinde yaşadığı çevreyle ilgili yani, insanın diğer eşya ve olaylarla olan münasebetleridir. Dinin temel amacı, insanları “doğru yola iletmektir”. Burada doğru yol, Allah’ın mesaj olarak bildirdiği dinde mündemiçtir. İnsana düşen görev; bu mesajları algılayıp ona göre tutum ve davranışlar geliştirebilmektir. Yani dinler, bünyelerinde barındırdıkları mesajlarla insanlara ulaşmak ve onlarda kalıcı tutum ve davranış değişikliği meydana getirmek isterler. İkincisi ise, bu mesajın hedef kitlesinin insanlar olmasıdır. Dinlerin insan merkezli olması, Allah’ın insanı ne kadar önemsediğinin bir göstergesidir. Allah’ın insanı önemsemesi, insanların Allah ile doğrudan ya da dolaylı bir iletişim içinde olacağı anlamına gelir. Allah tarafından gönderilen bu mesajların alıcısı insandır. Çünkü insanın, mesajları alma, algılama, değerlendirme ve davranış geliştirme özelliği vardır. İnsan bu yönüyle diğer canlılardan farklıdır. İnsanın diğer bir farkı da, aslında mesajı hem alan, hem de aktaran olmasıdır. Çünkü Allah’ın mesajlarını insanlara ulaştıranlar, insanlar arasından -Allah tarafından- özel olarak seçilmiş kişilerdir. Üçüncüsü de, bu sürecin bir eğitsel değer taşımasıdır. Eğitim, en geniş anlamı ile insanda istenilen yönde davranış geliştirme faaliyetidir. Yani insanın doğumundan sonraki süreçte, kendini keşfetmesi ve türüne has davranışları kazanarak yaşamını yaşanabilir hale getirmesidir. Onun insan olarak yaşamını sürdürebilmesi için doğuştan beraberinde getirdiği “gizil güçleri” açığa çıkartıp geliştirmesi gerekir. Bu da eğitimle mümkündür. İnsanın eğitimle olan ilişkisi dönemsel ve sınırlı değildir. Yaşamıyla başlayıp, ölümüne kadar devam eder. Devam eden bu süre içinde insanlar pek çok şey öğrenmek durumundadır. Bundan dolayı onlar aslında her zaman sürekli bir öğrenme ortamı içindedir. Öğrenme ortamlarından biri de iletişim alanıdır. İnsanlar, birbirleriyle etkileşerek eğitilebildikleri gibi, iletişimin de eğitsel fonksiyonu vardır. Bu üç temel noktanın birlikte ele alınması halinde iletişim süreci diye adlandırılan bir şema ortaya çıkmaktadır. Söz konusu süreç, öğrenilebilir ve öğretilebilir olması bakımından eğitsel niteliklidir. Haberdar olma, bilgilenme, tutum ve davranış değişikliği meydana getirme açısından iletişimin unsurlarına benzemektedir. Süreci meydana getiren unsurların kavram olarak ifade edilişleri farklı olsa bile, fonksiyonları bakımından aynıdır. Dolayısıyla, hutbeleri hem eğitsel olmaları yönüyle, hem de eğitimin gerçekleşmesini sağlayan unsurlar itibariyle bir dini iletişim süreci olarak ele alabiliriz. Mesajların hedef kişi veya kitle durumunda olan kişilere, öngörülen yöntem ve araçlarla aktarılması istek ve eylemine “iletişim” denmektedir. İletişim değişik tanımları ya- CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 73 pılabilen bir kavramdır. Genel olarak İletişim, “her hangi bir konu hakkında kişi ya da kitleye bilgi vermek, öğretmek, fikir dayatmak, irkiltmek, kendi tezimizi savunmaya ikna etmek vb. için yazı, söz ya da sembollerle yapılan karşılıklı bir alış-veriş işlemidir1. Diğer bir tanımla iletişim, duyguların düşüncelerin, tutumların, tavırların, haber ve mesajların bir kişi, bir grup ya da bir kuruma karşılıklı olarak iletilmesidir2. İletişim kavramını bir davranış geliştirme veya davranış değişikliği meydana getirme süreci olarak ele alıp ona göre tanımlarsak o zaman iletişim, davranışlarda değişiklik meydana getirmeyi amaçlayan bir bilgi alış verişidir diyebiliriz3. İnsanın iletişime olan ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda, sağlıklı bir iletişim kurmanın gereği anlaşılmaktadır. Sağlıklı bir iletişim, anlamlı olan iletişimdir. İnsanların, mesajlara ortak anlamsal değer kazandırmalarıdır. İletişimin kalitesi, verimi ve anlamlı oluşu, iletişim kurallarına göre yapılanıdır. Her konuda olduğu gibi, iletişimin de belli kuralları vardır. Kurallara uygun olmadan yapılan iletişim, beklenen sonuçları doğurmaz. İnsanların kendilerini dış dünyaya açabilmeleri, dıştan gelen mesajları anlamaları ve onlara uygun karşılık verebilmeleri daha çok iletişimle mümkündür. İnsan kendinin dışında herkesle iletişim kurma yeteneğine ve isteğine sahiptir. Ancak, iletişimin sürdürülmesi ve iletişime geçilecek bireylerin seçilmesi özneldir. İnsanlar kiminle iletişime geçeceklerine kendileri karar verirler. Sağlıklı bir şekilde sürdürülemediği noktalarda iletişim çatışmaları meydana gelebilmektedir. Kesintiler, yanlış anlaşılmalar ve yanlış anlamalar peş peşe devam eder. İletişim konusunda edinilecek yöntemsel bilgiler bu çatışmalara neden olacak unsurları aza indirecektir. İki türlü iletişimden söz edilebilir. Bunlardan ilki sözlü iletişimidir. Sözlü iletişim, her hangi bir kişinin bir haberi veya bir bilgiyi, karşısındakilere değişik yollarla sözel olarak aktarması veya anlatmasıdır. Sözlü iletişimde etkin olan daha çok dildir. Dil sadece sesten ibaret değildir. Sesin rengi, şiddeti, gramatik özelliği, düzgünlüğü ve içeriği de önemlidir. Biz birbirimize fikir ve düşüncelerimizi aktarmayı dil vasıtasıyla yaparız. İsteklerimizi karşı tarafa iletmek istediğimizde dili kullanırız. Anlaşmalarımız, konuşmalarımız dil ile olur. O halde dil iyi kullanılmalıdır. İstenilen özellikte kullanılan dil, yanlış anlaşılmayı önleyecektir. Yanlış anlaşılma mı yoksa yanlış anlatma mı vardır? Din ile ilgili iletişimlerde, kaynak kişi durumunda olan kimsenin, dil vasıtasıyla karşısındakilere mesajlarını aktarır. Bu aktarımda dilin yapısı ve tonlaması oldukça önemlidir. Sert ve kaba olmamalıdır. Korkutucu ve tehdit edici de olmamalıdır. Anlatım sırasında sözler, yumuşak ve umut verici olmalıdır. Kur’an bu konuda, Hz. Peygamber’e hitaben; “… Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi…”4 1) Bülbül, A. R.(2001). İletişim ve Etik. Ankara: Nobel Yayınları. s. 2. 2) Demirel, Ö. (1999). Planlamadan Değerlendirmeye Öğretme Sanatı. Ankara: Pegem Yayıncılık. s. 171. 3) Bilgin, B. (1998). Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi. Ankara: Gün Yayıncılık. s.38. 4) Al-i İmran, 3/ 159 74 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ buyurarak iletişimde dikkat edilmesi gereken noktayı belirtmiştir. Kaba ve katı sözlerin iletişimi engelleyen unsurlar arasında olduğunu, mesajları etkisiz kıldığını, dolayısıyla dini iletişim sürecinde kaynak kişi olan din eğiticilerinin, katı ve kaba sözlerle dini anlatmaması gerektiğini Kur’an bize hatırlatır. Diğer yandan Hz. Peygamber’in “müjdeleyin, nefret ettirtmeyin” diye bilinen sözü de dini iletişime geçenlerin sözlü anlatımlarında, dikkat etmeleri gereken hususları belirtmektedir. İletişim türlerinden ikincisi sözsüz iletişimdir. Sözsüz iletişim, insanların sözün dışındaki diğer bütün görünüm ve izlenimleri ile gerçekleşen bir iletişim biçimidir. İnsanlar, birbirleri ile iletişim kurarken, aslında bakışları, duruşları, el-kol hareketleri gibi bedensel durumlarının yarattığı izlenimlerle iletişim kurar. Beden dili diye adlandırılan bu iletişim modeli; jestler, mimikler, oturuş, duruş gibi çeşitli tavırlarla kendini ortaya koyar. İnsanlar arasındaki iletişimde bireyin durumuna ilişkin değerlendirmeleri taşıyan bu aracılara sözsüz mesajlar denir. Her toplumun, bedensel hareketlere yüklediği anlamlar diğerinden farklıdır. Fakat değişmez olan gerçek, her toplumda onlara bir anlam yüklendiğidir. Bu durum, insanların sözsüz de iletişim kurabildikleri anlamına gelmektedir. Yalnız iletişimin verimli ve istenilir olabilmesi için, hareket ve tavırların sözlü iletişime ters düşmemesi gerekir. Dini iletişim sürecinde, sözsüz iletişimin hedefi durumunda olan kişi daha çok kaynaktır. Kaynak, alıcıya aktarmak isteği mesajları kalıcı hale getirebilmek için, sözlü ifadelerini sözsüz hareketleri ile de desteklemelidir. Beden dilini kullanmada oldukça başarılı olan kişilerin, meramlarını alıcıya daha kolay ve kalıcı bir şekilde aktarabildikleri bilinen bir gerçektir. Beden dilinin kullanımı sırasında sözlü iletişimi etkisiz kılabilecek ters davranışlar ise, iletişimi engeller. Konu ile ilgili araştırma yapanlar, bedenin aldığı şekle göre bir mesaj verdiği konusunda görüş beyan etmektedirler. Beden dilini kullanabilen ve bedensel davranışların anlamları konusunda bilgi sahibi olan kaynaklar, mesajlarının alıcı tarafından algılanıp algılanmadığını da yine alıcıların bedensel davranışlarından anlayabilmelidir. Bu durum iletişim sürecinde geri bildirim olarak da değerlendirilebilir. Din de farklı tanımları yapılan bir kavramdır. İslam bilginleri genellikle dini, “Allah tarafından akıl sahibi insanlara, peygamberleri aracılığı ile gönderilen ilahi mesajlar bütünüdür” şeklinde tanımlamıştır5. Bir başka tanımda ise kısaca dine, “İnsan-Allah ilişkisi” denmiştir6. Burada iletişim kavramının tanımları ile din kavramının tanımlarını arka arkaya vermemizin nedeni, her iki kavramın tanımları bakımından birbirlerine benzer oluşlarıdır. Çünkü her ikisinde de bir kaynaktan, alıcıdan ve mesajdan söz edilmekte ve böylece, iletişim ve din kavramlarının, amaç ve unsurları yönünden benzerlikleri ortaya çıkmaktadır. 5) Tümer, G. (1994). “Din”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c, 9. İstanbul. 6) Bilgin, 4 CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 75 Konuyu din açısından ele alacak olursak, kaynak; Allah, alıcı; insan, mesaj da vahiydir. Peygamberler de vasıtayı oluşturmaktadır. Ancak burada alıcı ile kaynak arasındaki ilişki daha çok soyut bir ilişkidir. Oysa iletişim somuttur. Soyut iletişimler ise davranışa dönüşme olasılılığı zordur. Bunun için, Allah iletişim sürecinde, peygamberleri kaynak konumuna getirmiştir. Böylece Peygamberler, Allah’tan aldıkları mesajları insanlara aktarmada kaynaklık eden kişiler olmuşlardır. Peygamberlerin gelişinin sona ermesiyle birlikte onların yerine kaynak olarak din tebliğcileri ve din eğitimcileri geçmiştir. Hutbelerin bir dini iletişim süreci olarak ele alınması, hatip tarafından belli bir ortamda (camide) insanlara Allah’ın mesajlarını değişik kanalları kullanarak cemaate (alıcılara) ulaştırılmasıdır. Böylece hutbeler, tarihi uygulamalarından da anlaşılacağı gibi, aslında bir dini iletişim süreci olarak işlev görmektedir. Dini İletişim Süreci Dinler mesaj içermektedirler. Onların içerdikleri bu mesajların hedef kitlesi insanlardır. İnsanlar dinden gelen mesajlara göre tutum ve davranış kazanır. Kazandıkları tutum ve davranışların dini nitelikli olması dinlerin insanlardan bekledikleri bir sonuçtur. Dini mesajların yönü insanlara doğrudur. Mesajların amaçları vardır. Amaçları, insanları içinde bulundukları dünya düzleminde, barış ve mutluluğu sağlatmaya yöneliktir. Dinler, mesajlarının insanlarda kalıcı ve devamlı olmasını isterler. Bu nedenle de mesajlarının insanlar tarafından bilinmesini, öğrenilmesini ve davranışlarına yansıtılmasını beklerler. Onun için eğitim ve öğretim dinlerin temel özellikleri arsında yer alır. Neredeyse her din eğitim ve öğretime önem verdiğini söyleyebiliriz. Dinlerin içerdikleri mesajların inanç, ibadet ve ahlak olmak üzere üç boyutu vardır. İnanırlar, bu temel değerleri öğrenmeleri gerekmektedir. Teorik bilgilerin öğretilmesi, peygamberlerle başlamıştır. Peygamberler, sözlü ve sözsüz olarak Allah’tan almış oldukları ilahi mesajları çevresindekilere ulaştırmak için gayret sarf etmişlerdir. Dinlerin içerdikleri mesajların insanlar tarafından öğretilmesi meselesi dinin bir iletişim süreci olarak ele alınmasına imkân vermektedir. Hz. Peygamber, İslam dinin de bir eğitim öğretim süreci olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştir. Bu nedenle, her defasında eğitim-öğretimin önemini vurgulamış ve eğitim-öğretimi teşvik edici kararlar almıştır. Hz. Peygamber’in kendisini bir öğretmen olarak tanımlaması, Bedir savaşından sonraki esirlerle ilgili uygulaması bunlardan sadece birkaçıdır. “Dini iletişim” din eğitimi alanında yeni kullanılmaya başlayan bir kavramdır. Bu nedenle söz konusu kavramın anlamı ve kapsamı konusunda tereddütler vardır. Tereddütlerin ortadan kalkabilmesi için dini iletişim kavramının hangi anlamda kullanıldığını kısaca açıklamakta yarar vardır. Biz bu çalışmamızda dini iletişim kavramını hutbeler bakımından ele alıyoruz. Bir yaygın din eğitimi faaliyeti olan hutbeler, cami içi din eğitimi etkinlikleri arasında yer 76 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ alan ve eğitsel değeri olan bir eğitim aracıdır. Yani, dinin eğitim vasıtaları ile insanlara aktarılmasında, insanların iletişimsel özelliklerinden yararlanılması gerektiğini kast ediyoruz. Bir başka deyişle, dinin insanlara aktarılması sırasında iletişim süreci diye bilinen gerçeklikten yola çıkılması gerektiğini anlıyoruz. Çünkü hutbelerin işleyiş şekilleri ile iletişim unsurları arasında bazı benzerlikler vardır. Bu benzerlikler, kaynak, mesaj, yöntem ve alıcı gibi unsurlar bakımın olabildiği gibi amaç ve hedeflerle de ilgilidir. Dini iletişim, bir kaynak yoluyla dini mesajların dinleyicilere iletilmesini içerir7. Dini iletişim süreci ise, İletişimi oluşturan unsurların birbirleri ile koordineli olarak işlemesidir. Bu süreci birkaç şekilde isimlendirebiliriz. “Yaygın din eğitimi süreci”, “hutbe süreci”, “bir dini eğitim süreci olarak hutbeler” veya “bir dini iletişim süreci olarak hutbeler”. Ne tür isimlendirsek isimlendirelim, aralarında süreci oluşturan unsurlar bakımından pek bir fark yoktur. Sonuçta, hatip, kaynağı, hutbe içerikleri mesajı, cemaat alıcıyı ve hatibin mesajı iletmede kullandığı yöntemler de kanalı oluşturmaktadır. İletişim sürecinde olduğu gibi hutbe sürecinde de iletişimin oluşabilmesi için, süreci oluşturan unsurların, birbirleriyle bir bütünlük içinde işlemesi gerekmektedir. Yanı süreci oluşturan hatibin, mesajın, yöntemlerin ve alıcının (cemaatin) kendi aralarında bir bütünlük oluşturmaları gerekir. Unsurlarıyla birlikte hedef davranışların gerçekleşebilmesi için, diğer bir ifadeyle hutbelerin cemaatin dini konularda aydınlatılmasına olumlu katkılar sağlayarak, onların dini tutum ve davranışlarında değişiklik meydana getirebilmesi için, iletişim teorisi açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. İşte bizde burada bir dini iletişim süreci olarak ele aldığımız hutbeleri unsurları açısından değerlendirerek, olanlardan ziyade olması gerekenleri dile getirmeye çalışacağız. Ama önce iletişim sürecini oluşturan unsurlar hakkında kısaca tanıtmanın yararlı olacağı kanaatindeyiz. İletişim Unsurları İletişim, son yıllarda üzerinde sıkça durulan konular arasındadır. İnsanların birbirleri ile olan ilişkilerinin anlamlı ve istenilir düzeyde olabilmesi için iletişimin sağlanması önemlidir. İletişimin gerçekleşebilmesi için bir dizi davranışın gerçekleşmesi gerekir. Bu bakımdan iletişimin devam eden bir süreç olduğu konusunda ortak kanaat oluşmuştur. İletişimin bir süreç olması, süreci oluşturan unsurların da bulunması demektir. Bu nedenle insanların iletişime ihtiyaçları vardır. İletişim ihtiyacı insanın doğasından gelen bir özelliktir. İnsanlar ancak birbirleriyle iletişim kurarak anlaşabilir veya anlaşamadıklarının farkına varabilirler. Bu bakımdan iletişim, “kişiler arsında anlamları ortak kılma” şeklinde ifade edilmiştir8. Gerek iletişimin gerekse de eğitim sürecinin dört temel unsuru vardır. Bunlar, kaynak, mesaj, kanal ve alıcıdır. 7) Kaya, M. (1998). Din Eğitiminde İletişim ve Dini Tutum. Samsun: Etüt Yayınları. s. 75. 8) Küçükahmet, L. (2000). Öğretimde Planlama ve Değerlendirme. Ankara: Nobel Yayıcılık. s.31. CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 77 Kaynak İletişim sürecini oluşturan unsurların başında kaynak gelir. Kaynak, önceden algıladığı, seçtiği, üzerinde düşünerek belli bir algılanabilirlik düzeyine getirdiği anlamlı mesajları yine kendi seçtiği semboller aracılığı ile hedef kişi veya kitlelere aktaran kişidir. Kaynak, birey olabildiği gibi grup vb. de olabilir. Kaynağın görevi, alıcıya istediği ve hedeflediği şekilde ulaşmaktır. Bunun için farklı araç ve gereçler kullanabilir. Kaynak bir düşüncesini alıcıya göndermek istediği zaman, onu önce mesaj haline getirir. Bu bilgi, daha sonra uygun bir araç ya da yöntem yardımıyla alıcının duyu organlarından en az birine iletilir9. Kaynağın iletecek olduğu mesajın niteliği yerine göre bir fikir, bir bilgi bir duygu olabileceği gibi, bir tutum veya bir beceri olabilir. Mesaj Mesaj, kaynağın sahip olduğu içeriğin bir seçim sürecinden geçirilmiş ifadesidir. Kaynak durumunda olan kişinin alıcıya iletmek istediği bilgi, anlam, duygu ya da düşüncedir. Zihnimizdeki bir anlamın muhataba düşünce tutum veya davranış kazandırmaya müsait olarak düzenlenmiş şeklidir. Buna göre mesaj, anlamın kendisi değil, iletilen kısmı kadarı veya şeklidir. Bir anlamın mesaj olabilmesi için iletilebilir, öğrenilebilir etkileyebilir olma şartlarını taşıması gerekir10. Mesajın amacı, alıcıda tutum ve davranış değişikliği meydana getirmektir. Tutum ve davranış geliştirmeye katkı sağlayıcı konuşmalar11 sözler, yazılar resimler, işaretler yüz ifadeleri ve anlam ifade eden imalar; bütün bunların tamamı mesajın kapsamı içinde ele alınabilir12. Kanal Kanal; mesajın alıcıya iletilmesini sağlayan araç ve yöntemdir. Kaynaktan gelen mesaj bir araç ya da yöntem yardımıyla kanaldan geçerek alıcının duyu organlarından en az birine iletilmek durumundadır. Genelde ne kadar çok duyu organı devreye girerse iletişim o derece etkin olur13. Konuşularak aktarılıyorsa işitme kanalı, yüz ifadeleri el kol hareketleri yazı resim vb. söz konusu olduğunda görsel kanal işin içine girer. Her duyuma uygun düşen bir kanal vardır. Radyo, televizyon, telefon gazete, kitap yazı tahtası harita grafik gibi alıcının duyu organlarına sembolleri ileten sözlü ve sözsüz iletişim teknikleri tümü kanal öğesini oluşturur. Alıcı Alıcı; kaynak tarafından semboller halinde getirilmiş olan mesajı alan kişi ya da gruptur. Başka bir deyişle kaynağın davranış değişikliği yaratmayı amaçladığı kişi veya guruptur. 9) Küçükahmet, s. 136. 10)Cebeci, S. (2003). Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dini İletişim. İstanbul: İz Yayıncılık. s.193. 11) İnceoğlu, M. (1993). Tutum Algı İletişim. Ankara: V Yayınları. s.34. 12)Büyükkaragöz, S. S. ve Çivi, C. (1994). Genel Öğretim Yöntemleri. Konya: Atlas Kitapevi. .s.42. 13)Demirel, s. 172. 78 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ İletişim sürecinde kaynak tarafından çeşitli kanallarla alıcıya iletilen bir mesaj, duyu organları tarafından alındıktan sonra duyu sinirleriyle sinir akımları halinde beyne gönderilir. Beyinde duyu haline çevrilerek algılanılır. Algılanan bu mesaj, alıcının beyin hücrelerinde iz bırakır. Böylece yaşantı haline getirilmiş olur. Mesajın, alıcının beyin hücrelerinde bıraktığı izler yani yaşantı, alıcının davranışlarında kalıcı izli bir değişme meydana getiriyorsa kaynağın gönderdiği mesaj yardımıyla alıcı bir şeyler öğrenmiş demektir. Geri bildirim(dönüt); Kaynağın gönderdiği mesaja karşılık alıcıya gönderdiği cevabı mesaja geri bildirim denir. İletişim iki yönlü bir süreçtir. Kaynak için gönderdiği mesajın anlamının alıcı tarafından kendi kafasındakine yakın bir şekilde anlaşılması önemlidir. Bunu ne ölçüde gerçekleşebildiği ise ancak alıcının gösterdiği tepkiden yani geri bildirimden anlaşılacaktır. İletişim süreci mesajın alıcıya iletilişinden sonra onun gösterdiği tepkilerin kaynağa ters yönde gelişiyle tamamlanır14. İletişim konusunda verdiğimiz bu teorik bilgilerden sonra şimdi yaygın din eğitimi faaliyetlerinden biri olan hutbelerin dini iletişim boyutuna geçebiliriz. Hutbeler Sözlükte bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma anlamına gelen hutbeye dini literatürde15 Cuma ve bayram namazlarına özgü, dini sosyal muhtevalı kısa ve özlü konuşmalar denmektedir16. İslam eğitim tarihinde hutbeler, oldukça önemli görevler icra etmiştir. Zira İslam’ın ilk yıllarından itibaren, insanların dini konuları öğrendikleri faaliyetler ve ortamlar olmuşlardır. Özellikle Cuma günleri camiye gelen Müslümanların, Cuma namazını eda ederken aynı zamanda hutbeler vasıtasıyla dini konularda bilgileri alıyor olmaları onları, daha fonksiyonel hale getirmiştir17. Hutbeler, bir dini iletişim süreci olarak ilk defa Hz. Peygamber tarafından başlatılmıştır. Hz. Peygamber, kendisine peygamberlik görevi verildikten sonra Allah’tan almış oldukları vahiyleri (dini mesajları) öncelikle yakınlarından başlamak üzere, kademe kademe bütün insanlara ulaştırmak istemiştir. Bu çerçevede evlerde küçük gruplar halinde başlayan eğitim- öğretim süreci, zamanla geniş kitlelere ulaşmış ve bu günkü durumuna gelmiştir. Mekke’de başlayan dini eğitim süreci, ortamın dini masajları iletme bakımından uygun olmayışından ötürü, Hz. Peygamber ve arkadaşlarını Mekke’den Medine’ye göç ettirmek zorunda bırakmıştır. Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye giderlerken, Medine yakınlarında bulunan, Salim İbni Avf yurdunda Ranuna denilen vadi içersindeki Beni Sa- 14)Büyükkaragöz ve Çivi, s. 42. 15)Türkiye Diyanet Vakfı, İA, C. 18: 245 16)Tosun, C. (1993). Din ve Kimlik. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. s. 60 17)Bkz. Doğan, R. (1998). “Cumhuriyet Öncesi Dönemde Yaygın Din Eğitimi Açısından Hutbeler”, Dini Araştırmalar Dergisi, 1(2): 6. Ankara CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 79 lim Mescidi’nde ilk Cuma hutbesini okumuştur. Hz. Peygamber bu hutbesinde, insanlara dini ahlakı ve sosyal konularda mesajlar vermiştir. Daha sonra Medine’ye gelmesiyle birlikte onun, ilk yaptığı işlerden biri insanların toplanabilecekleri, ibadet edebilecekleri ve dini mesajları aktarabilecekleri bir mescit yapmak olmuştur. Hz. Peygamber, bu mescitte Cuma ve Bayram günleri bizzat kendisi insanlara hutbeler okuyarak, cemaati dini konularda bilgilendirmiştir. Böylece hutbelerin bir dini iletişim süreci olması, diğer bir ifadeyle bir eğitim süreci olarak ele alınması bizzat Hz. Peygamber tarafından başlatılmıştır. Hutbeler tarihsel süreçte, dini, siyasi ve kültürel alanlarda pek çok görev ifa etmiştir. Hatta onlar, uzun yıllar hükümdarların veya devlet başkanlarının görüşlerini halka anlattığı platformlar olmuştur. Hutbelerin siyasi arena oluşu, Hz. Peygamber zamanında uygulanan bir durum değildir. Ancak onun vefatından hemen sonra, Hz. Ebu Bekir hilafetiyle ilgili ilk açıklamalarını ve takip edeceği temel ilkeleri hutbede açıklamıştır. Bunu diğer üç halife de takip etmiştir. Daha sonra bu durum halifelerin ve hükümdarların kendilerine hutbelerde methiyeler düzdürmelerine kadar gitmiştir. Hz. Peygamber’in hutbeleri, bir dini bilgi aktarma aracı olarak görmesi, bizim de hutbelerin daha çok eğitsel fonksiyonunun öne çıkartılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber’in Ranua vadisindeki okuduğu ilk hutbe ile “Veda hutbesi” karşılaştırıldığında hem içerik hem de üslup bakımından benzerliklerin olduğunu görürüz. Gerçi temas edilen konular ilk hutbede daha çok Müslümanları ilgilendirirken, Veda hutbesinde genel anlamda tüm insanlıkla ilgilidir. Bizim üzerinde durduğumuz benzerlik, hutbelerin eğitsel fonksiyonlu olması bakımındandır. Her iki hutbenin de eğitsel nitelikli olmasıdır. Örneğin, Hz. Peygamber, ilk hutbesinde, Müslümanların tövbe etmesi, salih amel işlemesi gerektiğinden, Cuma namazının farz olduğundan, ahiretin varlığından, ahireti kazanmanın dünyadan geçtiğinden, bireysel ve toplumsal sorumluluklardan söz etmektedir. Veda hutbesinde de insanların eşitliğinden, Müslümanların kardeşliğinden, İslam dinin insanlara yeni bir hayat tarzı sunduğu için, bu hayat tarzından geriye dönüşün olmaması gerektiğinden, her türlü haksızlığın ve haksız olarak elde edilecek tüm kazançların Allah katında çok büyük bir “günah” olduğundan, insan haklarından ve özellikle de kadın haklarından bahsetmektedir. Görüldüğü gibi her iki hutbe de insanların dini ve sosyal davranışlarını geliştirtici nitelikte eğitsel değer taşıyan mesajları içermektedir. Dolayısıyla hutbelerin eğitsel amacının daha fazla ön plana çıkarılması geleneksel hutbe formatına aykırı değildir. Hutbelerin amaçları ve uygulamaları açısından onların birer iletişim süreci olduğunda kuşku yoktur18. Fakat buradaki temel sorun şudur: Hutbelerin Cuma namazı ile birlikte icra edilmesi dolayısıyla, hutbe mi, Cuma’yı önemli kılmakta, yoksa Cuma namazı mı hutbeyi önemli hale getirmektedir? Din bilginleri, genelde Cuma namazı ile hutbeyi birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görmüştür. Buna delil olarak da “Ey iman edenler! Cuma 18)Gördük, Y. E. (2000). Yaygın Din Eğitiminde Hutbeler. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Şanlıurfa: Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 80 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah’ı zikretmeye koşun”19 mealindeki Kur’an ayetini göstermişlerdir. Ayetteki, Cuma lafzının Cuma namazına, “Allah’ı zikir” ifadesinin ise, hutbeye delalet ettiğini iddia etmişlerdir. Cuma namazı ile hutbe arasındaki ilişkinin, “ehem”, “mühim” tartışması haline getirmenin yararlı olduğunu düşünmüyoruz. Ancak, hutbelerin irad edilmesi noktasında bu tartışmaların tarafları arasındaki görüş farklılıkları, hutbeleri neredeyse fonksiyonsuz hale getirmiş ve onları eğitsel bir nitelikten çıkıp şekli bir niteliğe büründürmüştür. Hutbelerin Cuma namazının bir parçası olduğunu düşünenler, asgari “Elhamdülillah” veya “Sübhanellah” demeyi yeterli görürken, onun eğitsel rolüne vurgu yapanlar, daha uzun olması ve içeriğine önem vermişlerdir. Uygulayıcılar hutbeleri bir eğitim aracı olarak görmek yerine Cuma namazının bir “rüknü” olarak almıştır. Hutbeler bir dini eğitim araçlarıdır. İnsanlar hutbeler vasıtasıyla dini konularda eğitilmektedir. Onların önemli bir kısmı, dini tutum ve davranışlarını Cuma hutbeleri sayesinde değiştirip geliştirmektedir. Hutbelerin öneminin koruması fonksiyonel olması ile mümkün olabilir. Fonksiyonel bir hutbe ise, unsurların etkin bir şekilde işlemesi ile sağlanabilecektir. Bu bakımdan hutbelerin amacına uygun halde işlevlerini yürütebilmesi için, bir iletişim süreci olarak ele alınması gerekmektedir20. Dini İletişim Süreci ve Süreci Oluşturan Unsurları Hatip (Kaynak) Hatip, dini iletişim sürecinde kaynak kişi durumundadır. Dini iletişim sürecinde kaynağın dini tutum ve davranış oluşturmada ve değiştirmede önemli bir yeri vardır. İletişimde, kaynağa verilen değer yükseldikçe, davranış kazandırma da artar. İletişim sürecinin etkinliğini belirleyen faktör, büyük ölçüde kaynağın alıcıda bıraktığı izlenime bağlıdır. Kaynağın, belli özelliklerle kendini alıcıya kabul ettirmesi, mesajın niteliğini belirlemede önemli bir role sahiptir. Kaynak ile alıcı arasındaki iletişimin verimliğinin sağlanmasında, kaynakta bulunması gereken özelliklerin başında; inanırlık, güvenirlik, uzmanlık, saygınlık ve sevilme gelmektedir. Benzer durum dini iletişim için de geçerlidir21. Dini iletişimde kaynak durumunda olan hatibin, alıcı durumundaki cemaat üzerinde olumlu izlenimler bırakabilmesi için, inanılır, güvenilir olmasını gerektirir. Böylece, dini iletişimin sonunda, dini tutum ve davranış gelişebilir. İletişim kaynağına verilen değer yükseldikçe alıcı konumundaki insanlardaki dini tutum ve davranışlar artmaktadır22. Mesajın alıcıya ulaşması ve alıcıda kalıcı izli davranışlar geliştirebilmesi için bu gereklidir. Bu özelliklere sahip bir kayna19)Cuma, 62/9 20)Yılmaz, H. (2005). Camilerin Eğitim Fonksiyonu. İstanbul: Dem Yayınları. s. 97. 21)Kaya, s. 82. 22)Kaya, s.85 CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 81 ğın verdiği bilgi ve haberler insanlar tarafından daha muteber ve ikna edici bulmaktadır. Kağıtcıbaşı’na, göre iletişimde kaynağın etkisi geçici olmakla beraber olumlu ve etkili iletişim bakımından önemi kesinlikle sabittir23. Dini iletişimde, kaynak durumunda bulunan hatibin, bilgi ve beceri bakımından cemaatin güveni kazanmış olması önemlidir. Bu bağlamda hatiplerin, alan bilgisi konusunda asgari cemaatinin sorunlarını çözebilecek kadar bilgili olmaları gerekir24. Halkın dini konulardaki bilgilenme ihtiyacı dikkate alındığında, hatiplerin dini bilgi bakımından bilgi üreten değil, bilgi aktaran olarak algılanmaları, cemaatin güveninin zedelenmesine neden olabilmektedir. Diğer yandan, cami dışı din eğitimi faaliyetlerinden olan, bazı dini tören ve merasimleri yönetme konusundaki çekingenlikleri de toplumsal güvenilirliklerini olumsuz biçimde etkilemektedir. Hatiplerde bulunması gereken özelliklerden biri de, sunum teknikleri ile ilgilidir. Hatipler hutbe okurken, ses özelliklerini, jest ve mimiklerini konuşmanın akışı içinde uygun bir biçimde kullanabilmelidir. Güler yüzlü yumuşak ifadeli, bağırmayan, hüküm içeren ifadelerden kaçınan bir üslup benimsemeleri gerekir25. Hatip, güvenilir olduğu gibi tutarlı da olmalıdır. Cemaatin, büyük ölçüde dini tutum ve davranışlar bakımından hatibi örnek olarak benimsediklerini söyleyebiliriz26. Davranışlarında tutarsızlıklar sergileyen hatibin cemaate istenildiği gibi etki etmesi mümkün değildir. Çünkü cemaat, daima söylediklerini davranışlara yansıtmayan hatip hakkında şüphe üretecek veya söylediklerinde samimiyet sorgulaması yapacaklardır. Samimiyet sorgulaması, beraberinde niyet sorgulamasını da getirdiğinden, cemaatin hatibin niyeti konusunda şüpheye düşmeleri söz konusu olabilir. Bu ise, hatibe olan güveni azaltmaktadır. Hatiplerin, din ve inanç konularında cemaati etkileyebilmesi için, özel yaşamlarına da dikkat etmeleri gerekmektedir. İnsanlar dini önder olarak gördükleri bu kişilerin yaşamlarının bütün boyutları ile ilgilenmekte ve değerlendirmektedir. Bazen günlük hayattaki sıradan bir insanın, sıradan bir davranışını eleştiri ve denetim konusu yapmazlarken, hatiplerin bu davranışlarını denetim konusu yapabilmektedirler. Bu bakımdan hatiplerin, her bakımdan örnek olabilecek davranışlar sergilemeye özen göstermeleri lâzımdır. Dini iletişim alanında, sözlerine ve bilgisine güvenilen insanların halk tarafından daha çok itibar edildiği ve dini kaynaklı sorunlarını da onlara aktarmayı uygun buldukları yapılan araştırmada ortaya çıkmıştır27. Konuyla ilgili Kur’an’ın, verdiği mesajlarda kişilerin 23)Kağıtcıbaşı, Ç. (1999). Yeni İnsan ve İnsanlar. (10.Baskı).İstanbul: Evrim Yayınevi . s. 184–190. 24)Cebeci, s.163 vd. 25)Bkz. Tosun, D. s.191. 26)Buyrukcu, R. (1995). Din Görevlilerinin Mesleği Temsil Gücü. Ankara:Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 27)Keyifli, Ş. (1997). Urfa ve Yöresinde Yaygın Din Eğitimi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 82 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ güvenilir olabilmeleri için, inanç ve davranış bütünlüğü içinde olmaları gerektiği yönündedir. Bazı ayetlerde geçen, “Ey iman edenler, niçin yapmadıklarınızı söylüyorsunuz”, Siz kitabı okuyup durduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınız ermiyor mu?28 Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir29 şeklindeki ifadeler, insanların davranışlarında tutarlı olmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Ayetlerin vurgu yaptığı diğer bir nokta ise, tutarsızlıkla ilgili söylem ve davranışların aynı zamanda ahlaki bir sorun teşkil ettiği ile ilgilidir. Ahlakilik sorunu dini iletişimde kaynaklık edecek kişi bakımından oldukça önemli bir sorundur. Çünkü ahlaki alıcılar ahlaki bakımdan sorunlu buldukları kaynağın, verecek olduğu mesajlara güvenmezler. Güvenilmeyen mesajların kalıcı izli davranışlara dönüşmesi ise oldukça zordur. Her ne kadar iletişim insanlar arasında doğal bir süreç gibi görünse de, iletişimin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, daha çok iletişimi başlatanın, iletişim becerileri konusunda yeterli olmasını gerektirir. İletişimin nasıl başlatılıp ve nasıl sürdürüleceği konusunda beceri sahip olanlar, yani iletişim teknikleri ile ilgili bilişsel yeterliliğe sahip olanlar, bu konuda eğitilmiş kişiler, amaçlarına ulaşmada başarılı olmuşlardır. Bu bakımdan iletişim, bir eğitsel süreçten geçirildikten sonra kazanılacak beceri alanı olarak görülmelidir. Bunun için, hatiplerin her şeyden önce iletişim teknikleri konusunda eğitim almaları gerekir. İletişim konusunda gerekli donanıma sahip olan hatipler, dini İletişim sürecini başlangıcından itibaren bütün aşamalarını planlayarak amaçların gerçekleşmesini sağlayacaklardır. Hutbelerin başlangıcından sona ermesine kadar ki olan kısa sürede hatipler, hutbe sürecini iyi planlamadır. Bu çerçevede, hutbelerin amacını, yöntemini, hutbeye baslarken hitap şekillerini, mesajın içeriğini cemaatin özelliklerini dikkate alarak hazırlaması ve sunması gerekir. Hatipler hutbeler vasıtasıyla verecek oldukları dini mesajları düzenleme ve yönetmede etkin olmalıdırlar. Mesaj ( Hutbelerin İçeriği) Hutbe merkezli dini iletişim sürecinde mesaj, hutbe metinlerindeki içeriktir. Hatipler bu içeriği, cemaate iletmekle yükümlüdür. Hutbe sürecindeki mesaj, içerik olarak dini tutum ve davranışları geliştirmeyi hedefleyen bilgilerdir. Bilgiler doğrudan dini konularda olduğu gibi sosyal alanlarla da ilgili olabilmektedir. Mesajlarla cemaatte dini tutum ve davranış geliştirilmesi beklenir. Bu bakımdan hutbeler aslında didaktik özelliklere sahip kısa sunumlardır. Hutbelerle yapılan dini iletişimde mesajlar genellikle sözlü olarak aktarılmaktadır. Bu bakımdan sözlerin, açık ve anlaşılır olması önemlidir. Sözlü iletişimlerde öncelikle neyin iletilmesi gerektiğini çok iyi belirlenmelidir30. Burada önemsenmesi gereken nok28)Bakara,2/ 44 29)Cuma, 62/5 CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 83 talarda biri de, mesajın alıcı ile ilişkisinin önceden tahmin etmelidir. Kaynak kişi, alıcı durumundaki hedef kitleye iletmek istediği mesajları seçerken, onların alıcının hangi özelliklerine hitap edebileceğini, hangi sorunun çözümünde rehber olabileceğini önceden tahmin etmeye çalışması gerekmektedir. Tahmin etme sırasında, alıcının yerine kendini koyarak, alıcıların içinde yaşadıkları sosyo-kültürel durumu da dikkate almalıdır. Mesajın oluşturulması sırasındaki bu değerlendirme, kaynak kişinin mesajı alıcıya neden aktarması gerektiği ile ilgili mantıklı bir gerekçe oluşturmayı sağlayacaktır. Kaynak mesajı mutlaka alıcıya aktarması gerektiğini düşünecek ve bu düşünceden hareketle mesajını en iyi şekilde iletmenin yollarını araştıracaktır. Aynı şekilde, alıcı da kaynaktan gelen mesajı neden alması gerektiği ile ilgili mantıklı bir gerekçe ortaya koymalıdır. Yani alıcı, kaynaktan gelen mesajları neden ve niçin alması gerektiği konusunda kendini ikna etmek durumundadır. Böylece mesaj ve alıcı arasındaki bire bir eşleme sağlanmış olur. Birebir fonksiyonel bir eşlemenin sağlanması halinde, mesajların alıcıya ulaşması kolaylaştırılmış olacaktır. Mesajın alıcıya ulaşmasında iki önemli etken daha vardır. Bunlardan biri içeriğin özelliği, diğeri ise, onun alıcılara aktarılma biçimidir. İçerik her bakımdan kolay anlaşılabilen bir yapıda olmalı, karmaşık ve anlaşılması güç olmamalıdır. Sistemli olması da son derece önemlidir. Çünkü sistemli bilgiler zihinde kendilerine kolay yer bulabilen bilgilerdir. Düzenli hale getirilmemiş bilgileri zihin önce almak istemez. Fakat için zihnin meşgul olması halinde ise, ya öğrenme gecikecek, ya da zihin öğrenmeden vazgeçecektir. Yani zihin kendisini dış dünyaya kapatarak öğrenmeye karşı olumsuz bir konuma gelecektir. Mesajların içeriği aynı zamanda, zihinde bir anlama aşamasının oluşmasına katkı sağlayıcı ve önceden edinilmiş bilgilerle uyum içinde olmalıdır. Yalnız bu bilgiler önceden öğrenilenlerin tekrarı olmayıp, yeni öğrenmelere temel teşkil edecek bilgiler olmalıdır. Yani inşacı bir yaklaşımla sunulacak mesajlar olmalıdır. Mesajların alıcıya ulaşmasında, içerik kadar içeriğin sunuluş biçimi de etkilidir. Mesajların alıcıya sunuluş biçimleri daha çok kaynağın bireysel ve eğitsel yeterliliği ile ilgilidir. Bazen çok iyi hazırlanmış içerikler, sunumun yetersizliğinden dolayı amaçlarına ulaşamazlar. Örneğin çok güzel bir şiiri, şiir okuma yeterliliği olmayan bir kişiye okuttuğumuz zaman fazla anlam ifade etmez. Aynı şiiri, mahir birine okuttuğumuzda ise, o şiir bize kendini amacına uygun olarak anlatabilir. Hutbe konuları, cemaatin ilgisini ve ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olması halinde halkın dini konuda aydınlatılmasına katkı sağlar. Cemaat, cuma ve bayram günleri camiye geldiklerinde, zihinlerinde önceden sorun olan veya eksik olan dini nitelikli bir konunun dinledikleri hutbelerin içeriği sayesinde, giderilmiş olması gerekmektedir. Bundan ötürü, hatipler, konularını seçerlerken cemaatin ilgi ve isteklerini göz önünde bulundurmalıdır. Ayrıca hatip, mesajının daha kalıcı olabilmesi için, hutbeyi vermeye başlamadan önce, cemaati hutbenin amaçlarından haberdar etmelidir. Bunu yapabilmesi için, hutbeye amaçları belirleyen soru cümleleri ile başlamalıdır. Örneğin, bugünkü 30)Sillars, S. (1995). İletişim. Çev., Nüzhet Akın. Ankara: MEB Yayınları. s.75. 84 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ hutbemizin konu başlığı şudur dedikten sonra, “bu günkü hutbemizde şu sorulara cevap arayacağız” şeklinde soruları açık ve anlaşılır bir şekilde açıklamalıdır. Bir örnek olması bakımından şöyle söylenebilir. “-Değerli kardeşlerim, bu gün sizlere zekât ibadeti ile ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum. Bu çerçevede, hutbe süresince sizler şu sorulara cevap bulmaya çalışacaksınız”. 1. Zekât nedir, İslam’da zekâtın yeri nedir? 2. Kimler zekât verir? 3. Zekât kimlere verilir? 4. Zekâtın verilmesini emreden ayet ve hadisler nelerdir? Amaçları ortaya koyan bu soruları ilgi çekici bir ses tonlaması ile sunduktan sonra hatip, içeriği bu soruların akış sırası içinde sunabilir. Böylece hem zamanı yönetmiş, hem de cemaatin zihninde olumlu ve kalıcı bir iz bırakmış olur. Hutbenin sunumundan sonra cemaat hatibin, girişteki sorulara cevap olacak içerikte bir bilgi aktarımı yapıp yapmadığı konusunda bir değerlendirme yapabilecektir. Varsa eksik kalan kısımları bunu da gidermek için, hatip hutbenin sonunda cemaatin yararlanabileceği kaynakları da zikredebilir. Sonuçta, iletilmek istenen mesaj, didaktik bir şekilde cemaate aktarılmış olacaktır. Ayrıca, aktarılan mesajın cemaate ulaşabilmesi için, konu tekrarlarından kaçınılması gerekmektedir. Tekrarlar, verilmek istenen mesajın alıcılarda, zihni kapalılıkların meydana gelmesine sebep olabilmektedir. Konuların tekrarının yanında iletişim engelleyen bir diğer faktör de kesin yargılarla örülmüş bir hutbe metninin okunmasıdır. Hutbe metninin içinde geçen, günah-sevap veya cennet-cehennem gibi kavramlar düşünmeyi engelleyici kavramlardır. İnsanların hangi davranışlar sonucunda cehenneme veya cennete gideceklerini kesin hükümlerle söylemek, konun üzerinde analiz, sentez ve değerlendirme basamaklarını ortadan kaldırmaktadır31. Diğer yandan, hutbelerin verilmesi sırasındaki seçilen dil de mesajın etkinliğini azaltan unsurlardandır. Özellikle, Arapça ve Farsça’dan geçmiş bazı kelime ve kavramların kullanımı, cemaatte bulunan gençlerin anlamlarını güçleştirmektedir. Bu bağlamda, hutbelerde var olan özellikle uzun ve tasvir yüklü edebi cümleler de konuya ilginin dağılmasına neden olabilmektedir. Kanal (Yöntem) Hutbelerde kanal deyince daha çok, hatibin sözlü olarak sunduğu hutbelerini, belli bir yöntemle cemaate ulaştırması akla gelmektedir. Hatipler, genellikle düz anlatım yöntemini kullanmaktadır. Onlar bu yöntemi; anlatma, açıklama, yorumlama ve değerlendirme şeklinde uygular. Ancak anlatım yöntemi eğitim öğretim alanında oldukça eleştirilen bir yöntemdir. Bu eleştirilerin, örgün eğitim ortamlarında eleştirilmesini bir noktaya kadar kabul etmek mümkün olabilir. Ancak, cami ortamında hutbenin özelliği bakımından değerlendirildiğinde anlatım yönteminin uygun bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Hatip31)Bilgin ve Selçuk: 121; Bilgin, 1998:116 CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 85 lerin şimdilik anlatım yöntemi yerine başka bir yöntem denemeleri veya yöntem çeşitlemesine gitmeleri de pek mümkün görünmemektedir. Onun için daha çok anlatım yönteminin olumsuzluklarından arındırılmasının gereği üzerinde durmak daha pratik olabilir. Anlatım yöntemini daha verimli bir şekilde kullanabilmek için, hutbenin amaçların önceden belirlenmesi ve hedef davranışlarının ortaya konulması gerekir. Dinleyicilerin özellikleri ve ihtiyaçları konusunda bilgi sahibi olunmalıdır. Ayrıca, anlatım iyi organize edilerek, sunumu tek düzelikten kurtarmak için ses ve işitsel özellikler iyi düzenlenmelidir. Ortamın özelliklerine uygun olarak seçilen bir konuşma metni anlatım yöntemi ile de daha verimli hale getirilebilir. Bununla birlikte, soru cevap yöntemi çerçevesinde, metnin soru cevap yöntemi ile de takviye edilmesi anlatım yöntemi ile yapılan hutbe sunumlarını daha canlı ve ilgi çekici hale getirebilir. Burada soruları hatip, kendi sorup kendi cevaplayacaktır. Alıcı (Cemaat) Cemaatin okunan hutbelerden etkilenebilmesi içini iletişim süreci içindeki bütün unsurların birbirleri ile uyumlu olması gerekir. Bu bakımdan kaynak durumunda olan hatibin cemaatin özelliklerini dikkate alması gerekir. Cemaatin nasıl bir özelliği olduğu konusunda bazı değerlendirmelerde bulunmakta yarar vardır. Cemaat her şeyden önce bir grubu veya birden fazla insanı ifade ettiği için, birden fazla insanın farklı özelliklerinin olduğu anlamına gelir. Cemaatin bir yönüyle heterojen diğer bir yönüyle de homojen bir yapıda olduğunu söyleyebiliriz. Cemaatin heterojenliği, gelişimsel, kültürel ve eğitimsel özelliklerin farklı olmasından dolayıdır. Cemaate gelen kişiler her yaştan ve her meslek grubundan olmaları, anlayış ve algılamaları da farklı kılar. Eğitim ve kültürle farklılıklar, dinden beklentilerin de farklılaşmasına neden olmaktadır. Genel olarak bireysel farklılar diye ele alınan bu değişkenler, hatibin ulaştıracağı mesajı planlamada göz önünde bulundurması gereken hususlardır. Bu durum her ne kadar bir olumsuzluk gibi görünse de farklı özelliklere sahip insanların bir arada bulunmaları dini mesajı iletmede bir avantaj olarak da değerlendirilebilir32. İnsanların tanımakları halde birbirleri ile cemaatte yan yana bulunmaları, namazdan sonra birbirleri ile yüz yüze gelmeleri, onların etkileşmelerine imkân sağlayabilir. Ayrıca insanlar, birbirleri ile aynı ortamda bulunmuş olmalarından dolayı bir haberdarlık duygusu içinde olabilirler. Camiye gelen kişilerin birçok bakımdan benzerliklerinin olması hatibin hutbesinin tasarlanmasında ve planlamasında önemli imkânlar sağlayabilecektir. Yani hatip bu bireysel farklılıkları dikkate alarak dinin daha çok sosyal ve psikolojik yönden insanları arındırıcı ve dayanışmacı duygularını harekete geçirici konuları seçip işleyebilir. Böylece cemaatin ilgi ve isteklerine göre davrandığı için mesajın alıcıya ulaşması daha kolay olabilir. 32)Bkz. Işıkdoğan, 2000. 86 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ Diğer yandan cemaat, aslında duygu ve dini ibadet yapma istekliliği bakımından da homojen bir yapı arz etmektedir. Çünkü cuma ve bayram günleri camiye gelen her kişi o gün aynı ibadeti yerine getirmek amacıyla orada bulunmaktadır. İbadetin niteliği ve yerine getirme bakımdan homojenlik gösteren cemaat, inanç ve duygu bakımından da birliktedir. Yine bu durum da hatibin işini kolaylaştırıcı niteliktedir. Dini tutum ve davranışların değişmesi öncelikle alıcının isteğine bağlı olduğundan, hatip bu istekliliği olumlu yönde değerlendirerek, amaçlarını gerçekleştirebilir. Dini isteklilik bakımından homojenlik gösteren cemaatin bu istekliliği dini tutum ve davranışların geliştirilmesinde bir avantaj olarak görülebilir. Sonuç ve Öneriler: İletişim kuramları açısından bakıldığında, iletişim unsurları ile bire bir örtüşmüyor gibi görünse de, dininin amaçları ve dini eğitim uygulamaların bakımından hutbeleri, bir dini iletişim süreci olarak ele alabiliriz. Bu sürecin kavramsallaştırılması bakımından, bazı farklılıklar veya alternatiflerin olduğu söylenebilir. Ancak, kavramlaştırma farklı bile olsa, dini iletişimin amacı ve unsurları itibariyle benzerliklerin olduğu göz ardı edilemez. İletişimin belli başlı unsurları; kaynak, mesaj, kanal ve alıcıdan ibarettir. Eğitim sürecinin unsurları ise, Öğretmen, müfredat, yöntem ve öğrencidir. Bir dini iletişim veya bir dini eğitim süreci olan hutbelerde ise, iletişimin unsurları, hatip (kaynak), mesaj(Hutbe konuları ve hutbeden aktarılan dini bilgiler, yöntem ve cemaattir. Günümüzde iletişimin ne kadar önemli bir araç olduğu görülmektedir. İletişimi bu kadar önemli kılan belki de insanların, birbirlerine olan ihtiyaçlarını yeniden fark etmiş olmalarıdır. İletişim araçları, bir taraftan insanlar hakkında bilgi verirken, diğer yandan da insanların, yine kendileri hakkında bilmedikleri yönlerinin farkına varmalarına yardımcı olmaktadır. Örneğin, insanlar, iletişim imkânlarının gelişmediği dönemlerde, dünyadan bu kadar haberdar değillerdi. Dünyanın öbür ucundaki insanların, neler yapıp ettikleri konusunda, fazla bilgi sahibi değillerdi. Bundan dolayı da sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyorlardı. Fakat iletişim imkânlarının gelişmesiyle birlikte insanlar, hemcinsleri konusunda daha fazla bilgiye ulaşma imkânı buldular. Bu durum karşısında insanlar, yeni tutum ve davranış geliştirmek durumunda kaldılar. Etkili bir iletişimde bulunmanın olumlu sonuçlar doğuracağı bilinen bir gerçekliktir. Dini tutum ve davranış geliştirme de iletişimle mümkün olabilecektir. Dini iletişim kanallarının sağlıklı bir şekilde işletilmemesi, dini yanlış anlaşılmalara neden olabilecektir. Yanlış anlaşılma ile sürdürülen bir mesaj alış verişi amacına ulaşamadığı gibi, eksik olarak yapılan bir dini iletişlim sürecinin de başarıya ulaşma şansı yok denecek kadar azdır. Halkın dini konularda bilgilendirilmesi süreci olan hutbelerde, iletişim tekniklerinden yararlanmanın, aydınlatılma amacına ne derecede katkı sağlayacağı açıktır. İletişim tekniklerinden yararlanılmadan yapılan bir dini iletişim sürecinin, din ile ilgili sorunları çözmediği gibi, daha da artırarak, sorunları karmaşık hale getirebileceğini tahmin etmek güç olmasa gerekir. CAMİ İÇİ DİN EĞİTİMİ VE İLETİŞİMİ SÜRECİ OLARAK HUTBELER 87 Dini iletişim sürecinde hutbelerin daha verimli hale getirilebilmesi için, iletişim kuramları çerçevesinde şu öneriler geliştirebilir. 1. Dini iletişimin bir aracı olarak kabul edilen hutbelerin, kaynağı durumunda olan hatipler, kişisel özellikleri bakımından inanılır, güvenilir ve sevecen olmalıdır. 2. Hatiplerin kişisel özellikleri yanında, dış görünüş itibariyle de özenilen ve beğenilen olmaları iletişimi kolaylaştırabilecektir. 3. Hatipler, kişisel ve fiziksel özellikleri ile birlikte; bilgi ve beceri bakımından da donanımlı olmalıdır. 4. Daima cemaatin gözü önünde bulunan ve cemaatle her an yüz yüze iletişim de bulunmak durumunda olan hatiplerin, dini temsil gücü bakımından yeterli olmaları gerekmektedir. Hatiplerin temsil ettiği kurumun din olduğu daima hatırda tutulmalıdır. 5. Hatip, cemaate vermek durumunda olduğu dini mesajları, alıcı konumunda bulunan cemaatin ilgi ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak hazırlamalıdır. 6. Mesajların hazırlanması kadar, sunulması da dini tutum ve davranışların kazandırılmasında önemlidir. Bu nedenle hatip, hutbe hazırlama ve sunma teknikleri konusunda gerekli olan donanım ve becerilere sahip olması gerekir. 7. Hutbelerin sunumu sırasında, yöntem seçimine dikkat etmeleri ve uygun yöntemleri seçme ve kullanma konusunda bilgi sahibi olmaları gerekir. 8. Hutbelerin içeriğinin seçilmesinde, cemaatin bireysel farklılıkları dikkate alınmalıdır. 9. Hutbelerin amaçları ve kazandırılacak hedef davranışları mutlaka önceden belirlenmeli ve hutbenin sunumu sırasında cemaate açıklanmalıdır. 10. Hutbe konuları işlenirken ayet ve hadislere yer verilmelidir. Sunumda kullanılan ayet ve hadislerin konuyla doğrudan bağlantısı kurulmalıdır. 11. Hutbe konuları işlenirken, seçilen bazı örnek olayların soyut olmamasına dikkat edilmelidir. Örneğin, ibadetin önemi ile ilgili okunan bir hutbede, ibadetin önemini vurgulamak için “Hz Peygamberin ayakları şişinceye kadar ibadet ettiğinin” bir model olarak sunulması, konunun önemine katkı sağlamaktan ziyade, ibadetin zorluğunu öne çıkarıcı bir durumdur. Dolayısıyla bu örnek soyut ve amacına hizmet etmeyen, iletişimi engelleyen bir örnek olarak değerlendirilecektir. 12. Hatip, zaman yönetimine dikkat etmelidir. Zamanın uzatılması cemaatte bıkkınlık duygusunun açığa çıkmasına neden olabilmektedir. 13. Hatip, sunum sırasında sesinin tonlamasına dikkat etmesi gerektiği gibi, beden dilini, jest ve mimiklerini de kullanabilmelidir. Yalnız beden dilini kullanırken, abartılı hareketlerden kaçınmalıdır. 14. Hatip, hutbe sunumunu yazılı metinden yapıyorsa, metni önceden birkaç defa okumalı, önemli vurgu noktalarını belirlemelidir. Konuşma bozuklukları, yersiz tonlamalardan ve konuşma parazitlerinden uzaklaşması gerekir. Bazen gereksiz yere yapılan vurgular, mesajın yanlış anlaşılmasına neden olabilir. 88 / Yrd. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ EKEV AKADEMİ DERGİSİ Kaynakça Kaya, Z. (Ed.). (2002). Sınıf Yönetimi. Ankara: Pegem Yayıncılık. Bilgin, B. (1998). Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi. Ankara: Gün Yayıncılık. Bilgin, B. ve- Selçuk, M. (1997). Din Öğretimi. Ankara: Gün Yayıncılık. Buyrukcu, R. (1995). Din Görevlilerinin Mesleği Temsil Gücü. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Bülbül, A. R. (2001). İletişim ve Etik. Ankara: Nobel Yayınları. Büyükkaragöz, S. S. ve Çivi, C. (1994). Genel Öğretim Yöntemleri. Konya: Atlas Kitapevi. Cebeci, S. (2003). Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dini İletişim. İstanbul: İz Yayıncılık. Demirel, Ö. (1999). Planlamadan Değerlendirmeye Öğretme Sanatı. Ankara: Pegem Yayıncılık. Doğan, R. ve Tosun, C. (2003). İlköğretim 6.,7.,8., Sınıflar İçin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimi Özel Öğretim Yöntemleri. Ankara: Pegem Yayıncılık. Doğan, R. (1998). “Cumhuriyet Öncesi Dönemde Yaygın Din Eğitimi Açısından Hutbeler”. Dini Araştırmalar, 1(2). Gördük, Y. E. (2000). Yaygın Din Eğitiminde Hutbeler. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Şanlıurfa: Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Işıkdoğan, D. (2000). Din Öğretiminde Bireysel Farklılıklar. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Şanlıurfa: Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. İnceoğlu, M. (1993). Tutum Algı İletişim. Ankara: V Yayınları. Kağıtcıbaşı, Ç. (1999). Yeni İnsan ve İnsanlar. (10.Baskı). İstanbul: Evrim Yayınevi. Kaya, M. (1998). Din Eğitiminde İletişim ve Dini Tutum. Samsun: Etüt Yayınları. Keyifli, Ş. (1997). Urfa ve Yöresinde Yaygın Din Eğitimi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Küçükahmet, L. (2002). Öğretimde Planlama ve Değerlendirme. Ankara: Nobel Yayıncılık. Sillars, S. (1995). İletişim. Çev., Nüzhet Akın. Ankara: MEB Yayınları. Tosun, C. (1993). Din ve Kimlik. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Tümer, G. (1994). “Din”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C. 9. İstanbul. Vural, B. (2004). Öğrenci Merkezli Eğitim ve Çoklu Zeka. İstanbul: Hayat Yayınları. Yılmaz, H. (2005). Camilerin Eğitim Fonksiyonları. İstanbul: Dem Yayınları. Zengin, S.Z. (2008). “Osmanlılar Döneminde Yaygın Din Eğitimi Faaliyeti Olarak Hutbeler”. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,/e.dergi, İSSN, 17(1).