Sınıf İçi İletişim

advertisement
Sınıf İçi İletişim
İletişim bilindiği üzere kaynak, mesaj ve alıcı
üçlemesinden oluşmaktadır. Kaynaktan alıcıya gönderilen
mesajın kodlanması ve gönderilmesi çeşitliliğiyle beraber
bir de ortaya medya yani ortam kavramı çıkmıştır. Eski
zamanlarda medya hava sahasıydı. Çünkü dumanla iletişim
kuran toplumlar hava şartlarını hesaba katmak
zorundaydılar. Günümüzde ise medya denilince artık
zihinlere televizyon, radyo, gazete ve internet
dörtlemesinin uzantıları gelmektedir. Böylece günümüzde
iletişim denilince medya, medya denilince de iletişim
süreçleri birbirini takip eden zincirler halinde akıllardan
geçmektedir. En geniş anlamından en özeline kadar iletişim
alanı oldukça karmaşık süreçler ile birlikte taktik ve
stratejileri de içinde barındırmaktadır. Zira her bir
iletişim etkinliğinin belli bir amacı olduğunu kabul edersek
amaca ulaşma yolunda mesajın etkin biçimde hazırlanması
ve hedef kitleye en doğru zamanda en uygun koşullarda
sunulması gerekmektedir. Böylece kaynak doğru mesaj
stratejisi ile alıcı üzerinde gerçekleştirmek istediği
amacına ulaşmış olmaktadır. Elbette bütün amaçların bu
kadar kolay bir şekilde gerçekleştirilmesi mümkün değildir.
Çünkü iletişimin çok yünlü özelliklerinin bir saat çarkı gibi
bir arada işlemesi de gereklidir. Bu bakımdan iletişim
süreçlerini ifade ederken iletişimin anlamı içine bazı yeni
kavramları da artık dâhil etmemiz gerekmektedir. İletişimi
bir sanat olarak görenler, iletişimsizliğin imkânsızlığına
atıfta bulunanlar pek de iletişimin ne olduğunun farkında
olmayanlardır. Diğer taraftan ise iletişimi yukarda giriş
cümlesinde de belirttiğim şeklinde kaynaktan alıcıya doğru
mesajların gönderilmesi ve buna karşılık geribesleme
(feedback) yoluyla sonuçların değerlendirilmesi olarak
görenlerde henüz iletişim kavramını tan olarak
açıklayamamaktadırlar. Çünkü tüm bu süreçler aslında
Shannon ve Weaver iletişim modelinin değişik şekillerde
yorumlanmasından başka bir şey değildir. Bu modelin
özünde yer alan “etki” beklentisi iletişim süreçlerinde daha
çok kaynağı yani iletişimi başlatan tarafı öne çıkarma
eğilimindedir. Diğer tarafta ise alıcı yani mesaj ile yüzleşen
kişi veya topluluklar pasif bir nitelikte tanımlanırlar.
İletişimin matematiksel ve teknik içerikli modelleri doğal
olarak insan gibi çok karmaşık bir yapıya sahip olan
organizmayı “neden” iletişime meylettiğini anlama
noktasında yeterli değildir. Çünkü iletişimin içinde yer alan
daha soyut kavramlar “niyet” bağlamında bir araya
toplanmakta ve iletişimin imkânsızlığı anlayışını ortadan
kaldırmaktadır. Evet. İletişim sınırlıdır. İletişim belli bir
ana ve zaman bağlıdır. Ayrıca iletişim karşılıklı olması
özelliğiyle sosyaldir. Burada iletişimin sınırlılığından söz
ederken aslında mesajın sınırlılığından bahsedilmediğinin iyi
anlaşılması gerekmektedir. Mesaj kodlanma özelliğine göre
medya yani ortam içinde uzun süreli bir kalıcılığa sahip
olabilir. Orhun Anıtları üzerindeki metinler mesajın o
metinler her türlü kaynaktan silinmediği müddetçe
kalıcılığını, devamlılığını bildirir. Ama Orhun Anıtların’nın
1889 yılında Rus bilim adamı Nikolay Yadrintsev tarafından
keşfine kadar anıtlardaki mesajların niteliği çok da açık
olarak bilinmemekteydi. Ne zaman ki biz birey veya toplum
olarak o metinler ile yüzleşiyoruz o anda iletişim
gerçekleşmiş oluyor. Bu bakımdan iletişimin sınırlılığı mesaj
ile alıcının kesiştiği an ile belirlenmektedir. İletişim
sürecini mekanik yapıdan sıyırarak daha organik bir hale
getirmek ve iletişim anlayabilmek için tanımlamanın içine
bazı kavramları koymamız gerekmektedir. Bu bakımdan
“paylaşım, karşılıklılık, otorite, denetim ve kontrol”
kavramlarının iletişim tanımlamasında dikkatlice işlenmesi
gerekmektedir. Özellikle iletişimi bir sanat olarak gören
veya gösterenlerin “sanat için sanat” anlayışında eksik
kalan “halk” yani karşılıklılık ilkesi ile “halk için sanat”
anlayışında yine eksik kalan denetim ve kontrol ilkelerinin
eksikliğini açıklamaları mümkün değildir.
Bütün iletişim süreçleri içinde yukarda
bahsettiğimiz kavramlar yer almaktadır.
Şimdi bu kavramlar ile zenginleşen iletişim anlayışımızı
daha özele indirerek bir öğretmenin sınıf içinde eğitim ve
öğretim etkinliklerinde nasıl bir strateji ile hareket etmesi
gerektiği hakkında bazı hususları da belirtelim. Sınıf
yönetimi tarafından bakıldığında öğretmenlerin ders
saatini etkili kullanması ve kendilerine resmi kaynaklar
tarafından verilen müfredatı gerektiği gibi uygulamaları
gerekmektedir. Aslında bu resmiyet algılayışı iletişimin
zenginliğini köreltici özelliktedir. Ama eğitimi demokratik
nitelikten öte otokratik bir hususta ele alan kaynaklarca
öğretmenin asli görevi “müfredatı öğrencilere uygun
yöntemler ile ders saati içinde aktarması” olarak
belirlenmiştir. Bu bakımdan öğretmen “aktarıcı” rolüne
girerken bir nevi iletişim sürecinde ki medya yani ortam
kavramına denk gelmektedir. Diğer tarafta ise müfredatın
bir sınıfta yer alan bütün öğrencileri aynı nitelik ve
özelliklerde görmesi (özel öğrenciler için ayrılmış sınıflar
hariç) öğrencileri de Shannon ve Weaver modelindeki pasif
dinleyiciler ile eş değer tutmaktadır.
Yani öğrenciler iletişime maruz kalan ve
verilen mesajları almakla görevli
olanlardır. Ama öğrencilerin kişilik
özelliklerinden ve diğer bazı etmenlerin
varlığından kaynaklanan farklılıkları göz
ardı edilmektedir. Bu göz ardı edilen farklılıklar ve kişilik
özelliklerini öğretmenlerin de çok fazla tanımlayarak
belirgin hale getirmesi de yine müfredat çerçevesinde
istenilen bir durum değildir.
kaynak: hasansari.com.tr
Download