Danışma Meclisi B : 140 tini, bunların ayırımcılığa moruz

advertisement
Danışma Meclisi
B : 140
tini, bunların ayırımcılığa moruz bırakılmamalarını
bu Anayasa sağlamazsa, beni affetsinler Sayın Akyol,
Büyük MiEetimıizin beklediği Anayasa olamaz bu
maddesi ile.
Bunun o yönde mutlalka değiştirilmesi lazım.
Önergemde bunlar vardır, takdirlerinize ve Komis­
yonun yüce takdirlerine ve sorumluluğuna bunu tev­
di ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar).
BAŞKAN — Teşekkür ederim Sayın Hamitoğulları.
Değerli üyeler; bu önerge üzerinde lehte ve aleyh­
te söz almak isteyen sayın üyelere söz vereceğim.
İBRAHİM GÖKTEPE — Aleyhinde söz istiyo­
rum. Sayın Başkan.
BAŞKAN — Buyurun Sayın Gökıtepe.
İBRAHİM GÖKTEPE — Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım;
Çok nazik bir konu üzerindeyiz. Konunun neza­
keti, bizatihi dinin bir büyük mefhum, bir büyük ide­
al, bir büyük mefkure, bir büyük inanç kaynağı olu­
şundan meydana geliyor.
Bu kürsüde din konusu ile ilgili, gerçekten hami­
yetli sözler de söylenmiştir; ama bu kürsüden din
duygusunu fevkalade istismar eden konuşmalar da
zaman içerisinde dinlenmiştir. Bunların İkisinden de
kaçınmak mecburiyetindeyiz. Din ve vicdan hürriye­
tini düzenlerken, akılcı, mantıklı, ölçülü hareket et­
mek mecburiyetindeyiz. Hissiyata fevkalade müsait
bir konu üzerindeyiz. Hissiyata fevkalâde hitap eden
bir konu üzerinde olduğumuz içinde, akılcılığın ve
mantığın önemi bu konuyu müzakere ederken daha
çok artmaktadır,
Değerli arkadaşlarım;
ı«Laüklik» ilkesi, İslam Dini ile bağdaşmaz bir il­
ke değildir. «Laiklik» ilkesi, yıllardan beri İslam Di­
ni ile bu memlekette gayet güzel bağdaşmıştır. Çün­
kü, İslam Dini «laiklik» ilkesi ile bağdaşmayacak de­
recede dar ufuklu bir din değildir ve «laiklik» ilkesi­
nin İslam Dinine aykırı bir tarafı da olmamıştır1.
Mesele nedir?.. Milletimizin şikâyeti, «laiklik» il­
kesinden değildir. «Laiklik» ilkesinden Türk Milleti
hiçbir zaman şikâyetçi de olmamıştır. Şikâyet, uygu­
lamadan gelmiştir. Zaman zaman «laiklik» ilkesinin
maksadını aşan, «laiklik» ilkesinin hedefini aşan ve
bazen baskı derecelerine varan uygulamalar, gerçek­
ten milleti rahatsız etmiştir. Bir taraftan <bu milleti
rahatsız ederken, bir taraftan da alabildiğine istisma­
ra kadar varan birtakım davranışlar da vatandaşı ra— 293
1 . 9 . 1982
O : 2
hatsız etmiştir. Biraz evvel bir değerli arkadaşım söy­
ledi, Menemen Olayları... Değerli arkadaşlarım, Me­
nemen Olayları İslam Dinine bağlanamaz. 3 - 5 mec­
zubun çıkardığı bir hadise İslam Dinine mal edile­
mez; bu mümkün değildir.
Bir Kabakçı'nın isyanı, İslam Dinine değil; 3 - 5
meczubun marifeti olarak tarihe geçmiştir, 3-5 mec­
zubun şaşkınlığı olarak tarihe geçmiştir. Konuyu tar­
tışırken, bizatihi dinin kendisini bir tarafa ayırmak
ve dini istismar edenleri de bir tarafa koymak ve o
istismar sebeplerini ortadan kaldırmak lazımdır. Bu­
gün işte burada İslam Dinini istismar etmekten kur­
tarmak mecburiyeti ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Kimse bu kürsüden de, gidip Konya'nın meydanlarırida da, gidip Urfa'nın meydanlarında da, İs­
lam Dinini şahsî birtakım menfaatleri, şahsî birtakım
çıkarları veya politikaları uğruna istismar etmesin is­
tiyoruz. Bu manada düşünürsek, Komisyonun getir­
diği düzenleme, bilhassa son fıkrası ile maksada el­
verişlidir, maksada uygundur.
Binaenaleyh, Komisyonun getirdiği son fıkranın
karşısına çıkmayı gerçekten doğru bulmam. Milletin
şikâyetini iyi anlamak lazım. Vatandaşın şikâyeti, is­
tismardandır. Bir uçtan laikliği baskı derecesine var­
dıran bir uygulama, (Zaman zaman ortaya çıkan) bir
tarafta da Konya meydanlarımda istismar... Yani if­
rattan ıtefride koşmuş durmuşuz. İşte, şimdi o ifradı
da, o tefridi de ortadan kaldırmak ve dengeyi kur­
mak ve burada gerçek manada, sade manada «laik­
lik», ilkesini, din ve vicdan hürriyetini ihdas etmek
mecburiyetindeyiz. Yüce Heyetinizin karşı karşıya
bulunduğu tarihî görev budur.
Değerli arkadaşlarım;
Din hürriyetini görüşürken üç prensibi gözönünde
bulundurmak lazımdır. Birincisi; vatandaşın inana­
bilirle, serbestçe inanabilme, ayıplanmadan inanabilme, kınanmadan inanabilme, terzil edilmeden inana­
bilme hürriyetidir. Komisyon bunu getiriyor, «Her­
kes, din ve vicdan hürriyetine, dinî inanç hürriyetine
sahiptir.» diyor, «Kimse inandığı dinden, dinî inan­
cından dolayı kınanamaz.» diyor ve hatta 1961 Ana­
yasasından da daha ileri gidiyor, «Suçlanamaz» di­
yor. Daha ne istiyor arkadaşlarım; daha ne istiyo­
ruz?...
BAŞKAN — Sayın Göktepe süreniz dolmuştur,
lütfen efendim.
İBRAHİM GÖKTEPE — Bağlıyorum Sayın Baş­
kanım.
Download