türkiye`de engelli bireylerin yasal hakları ve uygulamadaki yeri

advertisement
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3582
Number: 48 , p. 249-260, Summer II 2016
Yayın Süreci
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date
23.06.2016
15.08.2016
TÜRKİYE’DE ENGELLİ BİREYLERİN YASAL HAKLARI VE
UYGULAMADAKİ YERİ
PLACE LEGAL RIGHTS OF DISABLED PERSONS AND THE PRACTICE
IN TURKEY
Doç. Dr. Bülent KARA
Ömer Halisdemir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
Öz
Engellilik, temelde toplumun bireye bakış açısından ileri gelen bir olgudur. Bireyin fiziksel veya zihinsel anlamda yetersizliği asıl engel durumunu oluşturmaz. Toplumların sahip olduğu dini, sosyal, ekonomik ve kültürel altyapı engellilere yönelik yaklaşım tarzını belirler. Engelli bireyler kamusal alanda görünürlüğü daha az istenen,
sosyal yaşamın akışı içerisinde dezavantajlı olan grubu oluştururlar.
Sosyal devlet anlayışı, fırsat eşitliği çerçevesinde her bireyin yaşama hakkını
nasıl ki koruyorsa engelli bireylerin de -diğerlerinden farkı olmaksızın- haklarını
korumakla görevlidir.
Toplumsal düzenin sağlanmasında bireylerin sahip olduğu sosyo-ekonomik
altyapı da etkilidir. Toplumun fertleri arasında, yaşam koşulları ne kadar iyi olursa
ortaya çıkacak anomali durumu da az olacak veya hiç olmayacaktır. Toplumsal
düzensizliğin temelini oluşturan etkenlerden biri de bireylerin işgücüne katılamamalarıdır. Bu bağlamda engellilere yönelik istihdam politikaları da toplumsal huzur ve refah açısından önemlidir.
Engelli bireylerin yaşam koşulları içerisinde toplumla bütünleşmesini
sağlayacak en temel etkenlerden biri de bizim onları kendilerine yetecek düzeyde
hayatlarını organize edebilecek yeterliliğe sahip bireyler olarak görmemizdir. Ancak bu
şekilde engeller ortadan kalkar.
Bu çalışmada, engellilik kavramının Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bağlamında
tanımının ne olduğunun, engellilik sosyolojisinin tarihsel süreç içerisindeki gelişmelerden yola çıkarak sosyolojik temellendirmesinin nasıl gerçekleştiğinin, engelliliğe bakış
açılarını ortaya koyan engellilik modellerinin neler olduğunun, Türkiye’de engelli bireylerin, anayasada, yasalarda, yönetmelik ve tüzüklerde sahip oldukları hakların neler
olduğunun ve bu hakların sosyal, ekonomik, fiziksel ve kültürel çevrede engelli bireylere ne derece sağlandığının bir izdüşümü sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Engellilik, Engelli Hakları, Mevzuat, Birey
250
Bülent KARA
Abstract
Disability is mainly a phenomenon which stems from the viewpoint of society
to individuals. Lack of physical and mental capability does not forms the exact disability
sitiuation. Religious, social, economical, and cultural base of the society detects the way
of attitude towards disabled people. Disabled people constitute the disadvantageous
group in social life which is not desired to be visible in the public sphere.
Social state perspective is responsible for protecting the rights of disabled people as protecting the rights of all people within the terms of equal opportunity without
any distinction.
Socio-economic circumstances of the people is also effective in ensuring the social order. The more the life conditions of people becomes better, the priori anomally situations will be less or zero. One of the factors which consists the base of social disorderliness is not to be able to take part in employment. So, the policy of employment for disabled people is crucial in terms of social peace and welfare.
One of the fundamental factor that will integrate disabled people with society is
to see them as people who can organize their life themselves. So, obstacles can only be
eliminated in this way.
In this study, the notion of disability is presented from the standpoint of WHO
and how sociolocical establishment of this notion has occured. What disability models
that put the viewpoints to disability are also presented in this study. It is olso clarified in
this study that what disabled people’s rights are according to law, constitution, regulations and statues in Turkey and to what extent does it provided to disabled people in social, economical, physical and cultural life.
Keywords: Disability, Rights of Disabled People, Regulations, Individual
GİRİŞ
Engellilik sosyolojisi literatürüne bakıldığında görülecektir ki engelliliğin net bir
tanımının yapılmasının zorluğu, insanoğlunun yapısından kaynaklanmaktadır. Biyolojik
ve ruhsal yapısıyla insanoğlu değişken bir
varlıktır. Temelde değişkenlik, kültürden
kaynaklanmakta, bu bağlamda bir tanım
yapmak da zorlaşmaktadır. Öte yandan disiplinlerin insana yaklaşımının farklı olması da
engelliliğin evrensel bir tanımının yapılmasını
zora sokmaktadır. Akademi dünyasının baz
aldığı tanımlar, Dünya Sağlık Örgütü’nün
açıklamış olduğu tanımlamalar olmuştur.
Engelliliğin tanımlanmasında engellilik modellerinin yaklaşımı da etkili olmuştur. Bunlar
medikal model (tıbbi model) ve sosyal model
(İnsan Hakları Modeli)’dir.
Temelde engellilikle ilgili çalışmalar
çok eskiye dayanmakla birlikte, ülkemizde
devlet politikası bağlamında engellilere tanınan hakların Cumhuriyet dönemi itibariyle
geliştirilmeye başlandığı görülmektedir. Bu
bağlamda yapılan çalışmalar engelli bireylerin
kendi kendilerine yetmelerini sağlayacak,
kendi ayakları üzerinde durmalarını hedefleyen çalışmalar olmuştur. Devamında ise sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yasalarla diğer bireylerden farklı olmaksızın, eşitlik ve
genellilik prensibi doğrultusunda engelli bireylerin korunması amaçlanmıştır (Burcu,
2007: 69).
II. Dünya Savaşının küresel ölçekte
yarattığı yıkım özellikle Avrupa’yı ciddi şekilde etkilemiş ve savaşta zarar gören insanların çokluğu, Batı tarihinde devletlerin engelliliğe ilişkin çalışmalarını da etkilemiştir. 1970’li
yıllarda engelli politikaları üzerinde düşünmeye başlayan batı, bu tarihten itibaren ciddi
politikalar üretmeye başlamıştır.
Engelli bireylerin toplumlardaki gerçekliği yadsınamaz. Toplumumuzda da engelliliğe bakış ve devlet eliyle politikaların
üretilmeye başlanması geç olsa da (1990’lı
yıllar) bu politikalar çerçevesinde engelli bireylere anayasa, yasalar; yönetmelik-tüzükler
bağlamında haklar tanımlanmaya başlamıştır.
Türkiye’deki Engelli Bireylerin Yasal Hakları ve Uygulamadaki Yeri
Konu içeriğinde yer alan engelli haklarının yasal dayanaklarının neler olduğu
üzerinde durularak engelli haklarının uygulanma boyutunun neler olduğu belirlenmeye
çalışılmıştır.
Engelliliğin Toplumsal Serüveni
Literatüre bakıldığında engelliliğe
ilişkin bir sürü tanıma rastlamak mümkündür. Bunda engelliliğe bakışta gerek tıbbi
yaklaşımın, gerekse sosyal model yaklaşımın
da etkisi vardır. Kültürel farklılıklar da ortak
bir dilin oluşumunu etkilemektedir. Küresel
ölçekte dikkate alınacak tanımlamaları Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) yapmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü engelliliği sakatlık kavramından yola çıkarak açıklamaktadır. Engelliliğin sosyal hayattaki sonuçlarından yola çıkan kurum, engellilik kavramını
üç boyutlu olarak ele almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü sakatlık, özürlülük ve engellilik
kavramlarını şu şekilde tanımlamıştır:
Sakatlık (İmpairment): ‚Sağlık bakımından ‚sakatlık‛ psikolojik, anatomik veya
fiziksel yapı ve fonksiyonlardaki bir noksanlığı veya dengesizliği ifade eder.‛
Özürlülük (Disability): ‚Sağlık alanında özürlülük‟ bir noksanlık sonucu meydana gelen ve normal sayılabilecek bir insana
oranla bir işi yapabilme yeteneğinin kaybedilmesi ve kısıtlanması durumunu ifade
eder.‛
Engellilik (Handicap): ‚Sağlık alanında ‚engellilik‛ bir noksanlık veya sakatlık
sonucunda, belirli bir kişide meydana gelen
ve o kişinin yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel
durumuna göre normal sayılabilecek faaliyette bulunma yeteneğini önleyen ve sınırlayan
dezavantajlı bir durumu ifade eder‛
(www.who.org ; Aktaran Güneş ve Güngör,
2012: 27).
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere
engelliye bakış açısında fiziksel ve tıbbi boyuttan psiko-sosyal boyuta doğru yapısal ve
anlamsal bir kayma söz konusudur. Sosyal
model yaklaşımının söyleminin bu minvalde
251
daha dikkate değer olduğu düşünülebilir.
Bunu sağlayan da devletlerin sahip olduğu
sosyo-politik altyapıdır. Aynı zamanda toplumların gelişmişlik düzeyiyle de alakalıdır.
İnsana insan olduğu için değer veren gelişmiş
ülkelerde engelliliğe bakış daha hümanistçedir.
Türkiye’de engelli bireylere sağlanan
hakların seyir haline kısaca bakacak olursak
1997’de Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi
Başkanlığı’nın kurulmasıyla daha ciddi adımlar atılarak, engelli bireylerin özel ihtiyacı
olan ve toplumda varolan diğer bireyler gibi
yaşamın doğal akışı içerisinde yer alması gereken bir grup olduğu gerçeğinin farkına
varılmıştır. Bu dönemde yasal mevzuat içerik
olarak engelli bireylerin sosyal hayata tam
katılımlarını sağlamak açısından yetersizken,
2005 yılında Özürlüler Kanunu’nun kabulüyle
sürecin hızlandığını görmekteyiz. Engelli
örgütlerinin yoğun çabaları ve gayretleri,
engelli sorunlarının özel alandan çıkıp kamusal alana taşınmasını sağlamıştır. 2009’da BM
Engelli Hakları Sözleşmesine taraf olan Türkiye, yasal ve idari anlamda engellilere yönelik çalışmaları hızlandırmak durumunda kalmıştır. (Çağlar, 2012: 558-559).
Bu bağlamda engellilere yönelik yapılan çalışmaların neler olduğunu yasal düzenlemeler çerçevesinde incelemekte fayda vardır.
Geçmişten günümüze engelli bireylerin yaşadıkları topluma, toplumun geleneksel
yapısına göre farklı hikâyeleri bulunmakla
birlikte, genel olarak toplumdan soyutlanmış
ikinci sınıf, kendi öz becerilerini yerine getirmekten mahrum yardıma ve bakıma muhtaç,
birilerine bağımlı olmadan yaşamını sürdüremeyen, yönlendirilmeye ve korunmaya
ihtiyacı olan bireyler olarak görüldükleri bilinmektedir. Ortaçağda engelli bireyler, büyücülük, kötülük, günah kavramlarıyla ilişkilendirilmiş bir biçimde, şeytan ve cadı olarak
nitelendirilmiş, dini temelli oluşumlar olan
yardım çatıları altında, toplumdan tamamen
252
Bülent KARA
izole edilerek yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Şüphesiz Ortaçağ’da kurumlara yerleştirilerek toplumdan soyutlaştırılan tek çatı altında dini temelli -ancak dinden uzak- merhametle bakılan ve ikinci sınıf insan muamelesi
gören engelliler herhangi bir sosyal hakka
sahip değildir. Bu tür uygulamalar zaman
içinde yardım kurumlarının kurulması ve
daha sonra bunların ilk engelli örgütlerine
dönüşmesiyle son bulmuştur. (Çağlayan, 2006
; Akt. Gökmen, 2007).
Sanayi devrimiyle beraber, engelli bireylerin işgücü piyasasındaki varlığı da azalmıştır. Bunun nedeni ise üretime maksimum
anlamda katkı sağlayamamalarıdır. Üretimde
hızın ve beden gücünün önemi engelli bireyleri bu alandan dışarı itmiştir. Aynı zamanda
fabrika sisteminin getirdiği dezavantajlardan
biri olan iş kazalarının da artması, engelli
birey sayısını da artırmıştır.
Birinci ve İkinci Dünya Harbi’nin yarattığı yıkımların en başında sakat kalmış bir
yığın insanın varlığıdır. Hem maddi hem de
manevi anlamda büyük enkazlar bırakan bu
savaşların ardından 1940’lı yıllarda engellilik
kavramı tartışılmaya başlanmıştır. Savaşlarda,
cephelere çatışmak için genç işgücünü gönderen toplumlar, bir taraftan üretimi devam
ettirebilmek için kadınları, yaşlıları, sakatları
fabrikalarında çalıştırmak durumunda kalmışlardır. Burada dikkati çeken nokta ise sakatlığı olan bireylerin piyasada hangi işleri
yapabilecekleri tecrübesinin edinilmesidir. Bu
durum mesleki teknik eğitimi, bilimsel iş analizlerini ve mesleki rehabilitasyon hizmetlerini ortaya çıkardı. Çeşitli kampanyalar sonucu,
engelli bireylerin hakları sorunu çağdaş toplumların masasına konmuş oldu.
Savaştan geriye kalan engelli bireylerin artan psikolojik ve sağlık sorunları, savaşa
katılan gelişmiş ülkeleri bu konuda düzenlemeler yapmaya mecbur kıldı. Başta Amerika
olmak üzere Fransa, İngiltere vb. ülkeler engellilik sorununun gerçekliğinin farkına vardılar. Uluslararası politikalarla özellikle de
Birleşmiş Milletler kanalıyla engelliliğin ekonomik ve sosyal yükünü gidermeye çalıştı-
lar.1940’lı yıllara kadar engelli insanlara yönelik çözüm politikaları üreten mekanizmalar
yoktu. II. Dünya Savaşı’nın akabinde engellilere tanınan hakların daha da dikkate alındığını belirtmek gerekir. Engelli bireylerin belirli haklara sahip olması 1980’li yılların başlangıcı ile mümkün oldu.
Engellilik olgusunun ekonomik ve
sosyal bir problem olması onun popülaritesini
de artırdı. Gelişmiş ülkelerin de etkisiyle
özürlülüğün yükünün azaltılması bağlamında
Birleşmiş Milletler daha ciddi çalışmalar yaparak uluslararası politikalarda bu konudaki
bilinci artırmaya yardımcı oldu.
II. Dünya Savaşı’nın ardından engelli
bireylerin sosyal bir varlık olarak vatandaşlık
hakları eskiye nazaran daha çok dikkate
alınmaya başlandı. Engelli bireylerin toplumdaki diğer bireyler gibi her türlü sosyal, ekonomik ve kültürel bağlamda vatandaşlık hakkına sahip oldukları varsayılmıştır. Bununla
birlikte pek çok gelişmiş veya gelişmekte olan
ülkelerde anayasayla güvence altına alınmış
ve yasalarla desteklenmeye çalışılan engelli
hakları çoğu kez pratikte uygulamaya koyulmadan kâğıt üzerinde kalmış, günlük yaşamda tam olarak işlerlik kazanamamıştır. (Gökmen, 2007)
Türkiye’de engelli bireylere yönelik
politikaların temelini Cumhuriyet Dönemi’ne
dayandırabiliriz. Bu bağlamda Cenevre Sözleşmesi’nin çocuk hakları kapsamındaki engelli çocuklardan bahsetmiş olması buna örnektir. Sözleşmeye göre engelli çocukların
kendi hayatını kendilerinin kazanması yeteneklerinin geliştirilmesi, her çeşit sömürüye
karşı korunma ve bu çerçevede eğitilmesi
önemle belirtilmiştir. Bunda temel sebep toplumların tümel olarak sağlıklı ve bilinçli nesiller sayesinde kimseye bağımlı kalmadan gelişmesini ve ilerlemesini sağlamaktır.
(I.
Özürlüler Şurası, 1999 ; Akt. Burcu, 2006).
1950’li yıllarda özel eğitime önem verilmeye başlanması, bu konunun Milli Eğitim
Müfredatı’na alınması, engellilerin örgütlenmesi açısından bir ilk olan ‚Altı Nokta Körler
Derneği’nin kurulması bu yılların önemli
Türkiye’deki Engelli Bireylerin Yasal Hakları ve Uygulamadaki Yeri
gelişmeleridir. 1960’lı yıllar, engellilerin toplumsal konumları bağlamında gelişmelerin
yaşandığı yıllardır. 1961 Anayasası özürlülerin üretkenliğinin artırılması mevzusunu
gündem yapmışken, yasaya dayanılarak ilk
kez özel eğitim yönetmeliği çıkarılmıştır.
1965’te Ankara Üniversitesi bünyesinde ‚Özel
Eğitim Bölümü‛ kurulmuştur.1970’li yıllarda
özürlülerin iş hayatına entegre olmaları ve
mesleki donanımlarının artırılmasına yönelik
politikalar ortaya konmuştur.
1980’li yıllarda özürlülere ilişkin politikalar Anayasa’da yer almıştır. 1990’lı yıllarda özürlü bireylerin sorunlarına yönelik araştırmalar yapılarak bu alanda kurumsallaşmaya gidilmiş ve 1997 yılında Başbakanlığa bağlı
olarak Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. 1999’da I. Özürlüler Şurası, 2005’te II.
Özürlüler Şurası gerçekleştirilmiştir. Bu şuralar özürlülere yönelik yeni kanunların, yasaların, yönetmeliklerin yayınlanmasında noktasında mihenk taşları olmuştur. Bu çerçevede
özürlülere yönelik daha ciddi politikalar üretilmeye çalışılmıştır.
2000’den itibaren Türkiye’de engelli
bireylere ilişkin olarak geliştirilen politikalar,
engelli bireylerin sosyal ve kültürel hayattaki
görünürlükleri konusunda mevcut fiziksel
çevrenin yetersiz altyapısı ve bu bağlamda iş
ve işlemlerin sürdürülebilirliğini sağlayacak
kurumlaşmayı orta ve uzun vadede gidermek
niyeti taşıyan, engellilerin sosyal haklarını bir
insan hakkı ve eşitliğin temel prensibi olarak
gören, sivil inisiyatifi, engelli dostu sosyal
politikayı ve bu kapsamda engelli odaklı sosyal hizmetleri de dikkate alan bir nitelik arz
etmektedir. Engelli bireylerin sorunları, değişen dünya ölçeğinde artık yalnızca engelliliğe
fiziksel bakış açısı sunan medikal modelde
değil, engelliliği toplumsal bir bakış açısı olarak değerlendiren ve insancıl bir tavıra sahip
sosyal modelde de gerçekleştirilme yönündedir. (Burcu, 2007:48).
Engelli bireylere ilişkin politikaların
tarihsel sürecini gözden geçirdikten sonra
253
şimdi de bu politikaların Anayasa, kanunlarda ve diğer yasal düzenlemelerde nasıl ele
alındığına göz atalım.
Anayasada yer alan maddelere bakıldığında genel itibariyle genellik ve eşitlik
ilkesinden yola çıkarak tüm vatandaşların eşit
haklara sahip oldukları vurgulanmaktadır.
Eğitim, hukuk, sosyal güvenlik, çalışma hakları alanlarında kimseye ayrımcılık sağlanmamıştır. 61. madde ise özelde mağdur durumda bulunan kişilerin yaşam şartlarının
iyileştirilmesi hususunda pozitif ayrımcılık
sağlanmıştır.
Engelli Haklarının Anayasal Temellendirmesi
Engelli bireylere yönelik mevzuatın
temel çıkış noktası, 1982 T.C. Anayasası’nın X.
Bölümü olan ‘’Kanun Önünde Eşitlik İlkesi’ne
dayanır. Bu maddeye göre herhangi bir ayrım
gözetilmeden tüm vatandaşlar eşit kabul
edilmekte ve eşit haklara sahip oldukları vurgulanmaktadır. Ayrıca ilgili başlığa getirilen
07.05.2010 tarih ve 5982/1 değişikliği ile “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler
için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
sayılmaz. ’’ ifadesi ile engelli bireylere yönelik
pozitif ayrımcılığın da önü açılmıştır.
Yine Anayasanın Eğitim ve Öğrenim
Hakkı ve Ödevi başlığı altında, kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakılamayacağı, hüküm altına alınmıştır. TÜİK tarafından 2010 yılında gerçekleştirilen Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırması’nda
kayıtlı engelli bireylerin %59.6’sının öğretimden faydalanmadığı ve lise ve daha üstü okullardan mezun olan engelli oranının yalnızca
%7.7 olduğu göz önüne alındığında bu hükmün gereklerinin yerine yeterince getirilemediği görülmektedir. Yine eğitim-istihdam
ilişkisi göz önünde tutularak meseleye yaklaşılması yapıcı bir yaklaşım olacaktır.
Anayasa’nın Çalışma İle İlgili Hükümler başlıklı bölümünde “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. ” denilerek eşitlik ilke-
254
Bülent KARA
sine atıf yapılırken, yine çalışma hayatını iyileştirmek ve işsizliği azaltmak gibi görevler
devlete yüklenmektedir. Ayrıca kimsenin;
yaşına, cinsiyetine ve gücüne uygun olmayan
işlerde çalıştırılamayacağı ve küçükler, kadınlar ve bedeni ya da ruhi yetersizliği olanların
çalışma şartlarının özel olarak belirlenebileceği vurgulanarak, korumacı bir yaklaşım da
geliştirilmiştir. Bu hususta gerekleri yerine
getirmesi gerektiği X. Sosyal Güvenlik Hakları başlığının A. Sosyal Güvenlik Hakkı bölümünde belirtilmektedir. B. Sosyal Güvenlik
Bakımından Özel Olarak Korunması Gerekenler alt bölümünde engelli bireylerin korunması ve toplumsal hayata katılımlarını sağlayıcı
tedbirlerin alınması ve bu husustaki kolaylaştırıcı düzenlemelerin getirilmesi yükümlülüklerinin devlet tarafından yerine getirileceği
vurgulanmaktadır.
Kanunlar Bağlamında Engelli Hakları
Birleşmiş Milletler’in 2000’de müzakerelerini görüşmeye başladığı ve 2006’da
kurul tarafından oylamasız kabul edilen ve
taraf devletlerin bu çerçevede kendi kanun ve
yasalarını hazırlamayı kabul ettiği ‚ Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’yi Türkiye 30
Mart 2007’de imzalamış ve bu bağlamında
engellilere yönelik daha ciddi politikalar
üretmeye başlamıştır. Sözleşmenin temel
amacı, engelli bireylerin de diğer bireyler
kadar hak ve özgürlüklere sahip olduğunun
ortaya konması, engelli bireylerin de normal
bireyler gibi sosyal hayatta tam ve etkin bir
şekilde varlıklarının kanıksanmasını ortaya
koymaktadır. Sözleşmenin genel ilkelerinde
bu durumu daha detaylı görebiliriz:
‚Kendi seçimlerini yapma özgürlükleri ve bağımsızlıklarını da kapsayacak şekilde, kişilerin insanlık onuru ve bireysel özerkliklerine saygı gösterilmesi, ayrımcılık yapılmaması, engellilerin topluma tam ve etkin
katılımlarının sağlanması, farklılıklara saygı
gösterilmesi ve engellilerin insan çeşitliliğinin
ve insanlığın bir parçası olarak kabul edilmesi, fırsat eşitliği, erişilebilirlik, kadın-erkek
eşitliği, engelli çocukların gelişim kapasitesine
ve kendi kimliklerini koruyabilme haklarına
saygı duyulması.‛ (Engellilerin Haklarına
İlişkin Sözleşme, Madde:3).
Öte yandan engelli bireylerin temel
hak ve hürriyetlerinin en belirleyici unsurlarından biri olan 5378 sayılı Özürlüler Kanunu;
engelli bireyleri, ailelerini, engellilere yönelik
hizmet veren kurum ve kuruluşlar ve bunlara
bağlı diğer ilgilileri kapsayan bir kanundur.
Kanunun genel itibariyle engellilerin toplumsal yaşama yönelik aktif birer özne olmaları
hususunda alınacak tedbirleri içermektedir.
5378 Sayılı Kanun toplam 52 maddeden oluşmuştur. Bu kanunun amacı; özürlülüğün önlenmesi, özürlülerin sağlık, eğitim,
rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal
güvenliğe ilişkin sorunlarının çözümü ile her
bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak
topluma katılımlarını sağlamak ve bu hizmetlerin koordinasyonu için gerekli düzenlemeleri yapmaktır.‛ (5378 Sayılı Kanun, Madde:1)
Bu maddeden yola çıktığımızda varılan sonuç, engelli bireylerin de toplumun varlığının
doğal bir parçası olduğu ve bütünleşmenin ve
bütünleşmenin tam anlamıyla sağlanması
gerektiğinin altını çizmektedir. Bu bağlamda
kanun maddesi engelliliğe bakış açılarından
biri olan sosyal modelin amacına uygun bir
yaklaşımdır.
5378 Sayılı Kanun’un yapmış olduğu
engelli tanımı şöyledir: ‚Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel,
ruhsal, duyusal, ve sosyal yeteneklerini çeşitli
derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal
yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma,
bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek
hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi.‛ (madde 3/a)
Yine maddenin devamı, özürlülük ölçütü,
özürlü dereceleri, korumalı işyeri, korumalı
işyeri statüsü, rehabilitasyon ve sınıflandırma
başlıklarını da içermektedir (madde 3/b; 3/c;
3/d; 3/e; 3/f; 3/g; 3/h; 3/i).
Kanunun 4. maddesine bakıldığında
ele alınan konular genel esasları içermekte ve
özürlülüğe ilişkin sosyal politikanın çizgileri-
Türkiye’deki Engelli Bireylerin Yasal Hakları ve Uygulamadaki Yeri
ni çizmektedir. Bu politikalar düzleminde
toplum aygıtının daha sağlıklı işlemesi, bireylerin birbirine ve devlete karşı herhangi bir
imtiyaz hakkı elde etme probleminin ortadan
kaldırılması esas alınarak eşitlik ilkesi benimsenmiştir. ‚Devlet, insan onur ve haysiyetinin
dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve
özürlülüğün her türlü istismarına karşı sosyal
politikalar geliştirir. Özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamaz, ayrımcılıkla mücadele
özürlülere yönelik politikaların temel esasıdır.
(madde 4/a). Ayrımcılıkla mücadele özürlülerin sosyal hayata katılımının önündeki engelleri aşmak adına bir çaba ve gayrettir. Bununla birlikte ‚özürlülere yönelik olarak alınacak
kararlarda ve verilecek hizmetlerde özürlülerin, ailelerinin ve gönüllü kuruluşların katılımının sağlanması‛ (madde 4/6) ve ‚özürlülere yönelik hizmetlerin sunumunda aile bütünlüğünün korunması esastır‛ (madde 4/c) ibaresi engellilere yönelik sosyal politika esaslı
bir kamu düzeninin oluşturulması amaçlanmıştır.
5378 Sayılı Kanun’un ikinci bölümüne
genel olarak baktığımızda içerik olarak sınıflandırma, bakım, rehabilitasyon, istihdam,
eğitim, iş ve meslek analizi ele alınmıştır.
‚Özürlülüğe ilişkin tanı ve sınıflamaların
uluslararası özürlülük sınıflandırmasının
temel alınması‛ (madde 5), özürlü kişilerin
yaşamlarını öncelikle bulundukları ortamda
sağlık, huzur ve güven içinde sürdürmesi,
toplum içinde kendi kendilerini idare edebilecek ve üretken hale gelebilecek şekilde bakım
ve rehabilitasyonlarının yapılması, bunlardan
ihtiyacı olanların geçici veya sürekli bakım
altına alınması veya bunlara evde bakım hizmeti sunulması esastır‛ (madde 6). Bu bakım
hizmetlerinin sunulması resmi kurumlar ve
ruhsatlı gerçek ve tüzel kişiler tarafından gerçekleştirilmesi esası 7. maddeyle ortaya konmuştur. Ayrıca engellilere yönelik bakım
hizmetlerinin engellinin biyolojik, fiziksel,
psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının dikkate
alınarak gerçekleştirilmesinin esası 8. Madde
255
ile ortaya konmuştur. Bakım hizmetlerinde
engelli bireyin sosyal ve fiziksel çevresinden
koparılmaması (madde 9) önemli bir mevzudur. Bunun sebebi ise engelli bireylerin kendi
başlarına iş yapabilme ve çevrelerinden izole
edilmeden her türlü ihtiyaçlarının göz önüne
alınmasıdır.
Kanunun 10. Maddesinde, Rehabilitasyon hizmetleri toplumsal hayata katılım ve
eşitlik temelinde engellilerin bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak verilir. Rehabilitasyon kararının alınması,
planlanması, yürütülmesi, sonlandırılması
dahil her aşamasında engelli ve ailesinin aktif
ve etkili katılımı esastır.‛ İçeriğin sosyal eşitlik temelinde ifade edildiği ve bu noktada
engelli bireylere de fırsat eşitliğinin sağlanması vurgulanmaktadır. ‚yeni doğan, erken
çocukluk ve çocukluğun her dönemi fiziksel,
işitsel, duyusal, sosyal, ruhsal ve zihinsel gelişimlerinin izlenmesi, genetik geçişli ve özürlülüğe neden olabilecek hastalıkların erken
teşhis edilmesinin sağlanması, özürlülüğün
önlenmesi, var olan özrün şiddetinin olabilecek en düşük seviyeye çekilmesi ilerlemesinin
durdurulmasına ilişkin çalışmalar Sağlık Bakanlığı’nca planlanır ve yürütülür‛ (madde
11).
Özürlüler Kanunu’nun 12. maddesi,
engel türlerini dikkate alan iş ve meslek analizlerinin yapılması, bu analizlerin ışığında
engellilerin durumlarına uygun mesleki rehabilitasyon ve eğitim programlarının geliştirilmesini ön görmüştür. Böylece engelli bireylerin istihdamı açısından da büyük bir mesafe
kat edilecektir. Engellilerin istihdamı ile engelli bireylerin toplumsal hayata daha etkin
katılımını sağlayacaktır. Bu durum aynı zamanda toplumun bu bireylere olan önyargı
zincirlerini de kıracaktır. Zira istihdamın gerçekleştirilmesinden ilk adım genel ve mesleki
eğitim olduğu dikkate alındığında bu alanda
günümüze kadar olan süreçte ciddi bir eksiklik bulunduğu açıktı. (Alpagut, 2005: 154 ;
Akt. Şişman, 2011: 181).
256
Bülent KARA
Engelli bireylerin toplumla bütünleşmesinde en etken rollerden biri olan eğitim,
en önemli haklardan biridir. Buna istinaden
engellilerin ilgi ve yeteneklerine göre mesleğini seçme ve bu alanda eğitim ve tecrübe
kazanma hakkı kısıtlanmamalıdır. Engellilerin
yetenekleri doğrultusunda yapabilecekleri bir
işte eğitilmesi, kişiye bu mesleğin kazandırılması, verimli kılınarak toplumun ekonomik
ve sosyal refahının sağlanması amacıyla mesleki rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanmasının sağlanması esas olduğu 13. Maddede
ifade edilmiştir.
5378 sayılı kanunun en önemli maddelerinden biri de 14. maddedir. Sebebi ise
engelli bireyler bağlamında diğer ülkelerde
olduğu gibi ülkemizde de istihdam en önemli
sorundur. İstihdam politikasının belirlenmesi,
engelli bireylerin işe alınması süreci ve bu
süreçte yapılması gereken yasal işler ve işlemler, engellilere yönelik haksızlıkların önüne
geçilmesi, bu bireylere mümkün olduğunca
pozitif ayrımcılığın gözetilmesi, meslek edinim ve kazanım sürecinde korumalı işyerlerinde istihdam edilmesi gibi hususlarda bir
takım kararlar 14. Madde ile sağlanmaya çalışılmıştır.
Özürlüler Kanunun eğitim ve öğretim
başlıklı 15. Maddesi ise engelli bireylerin eğitim hakkından bahsetmektedir. Her bireye
istisnasız sağlanan eğitim olanakları ne surette olursa olsun aynı imkanların aynı şekilde
engelli çocuk, genç ve yetişkinlere sahip oldukları özel durum ve farlılıkları dikkate
alınarak diğer bireylerle aynı ortamda verilmesinin gerekliliği ifade edilmiştir. Bunda
temel neden ise engelli bireylerin topluma
tam katılımlarının sağlanması amaçlanmıştır.
Eğitsel değerlendirmeyi konu edinen
16. Madde, engelli bireylerin eğitim dönemi
boyunca program dahilinde belirlenen ve
ulaşılması planlanan kazanımlarının değerlendirilmesinin İl Milli Eğitim müdürlüğünün
bünyesinde bulunan rehberlik araştırma merkezlerinde çalışan uzman kişiler ve engelli
bireyin ailesinin de içinde yer aldığı bir kurul
tarafından gerçekleştirilmesinin esas olduğu
ve bu süreçte yapılan ve uygulanan planların
değerlendirilmesinin de yapılması esas alınmıştır.
5378 sayılı kanunun 3. Bölümünde ise
değiştirilen hükümler yer almaktadır. Bu
maddeler genel çerçeveden baktığımızda
engellilere yönelik bir pozitif ayrımcılık uygulamasını görebiliriz. Sosyal model yaklaşımının da etkisi ile engellilerin toplumla bütünleşmesi adına ayrımcılıkların gerekli olduğu
düşünülmelidir.
Kanunun 17. Maddesi’ne göz attığımızda, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanunun 1. Maddesinde yer alan ‚öğrenci
etüt eğitim merkezleri‛, ibaresinden sonra
‚özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri‛
ibaresinin eklendiğini görmekteyiz. Buradan
yola çıkarak, aslında devletin engelli bireylere
yönelik yaptığı eğitimle ilgili çalışmalarda
yetersiz kaldığını ve bu yetersizliği özel kurumların açılmasını teşvik ederek aşmaya
çalıştığını görmekteyiz.
Engellilere yönelik istihdamın düzenlenmesi adına özürlüler kanunun 20. Maddesinde, 657 sayılı devlet memurları kanunun
50. , 53. ve 189. Maddelerinde değişiklik yapılmıştır. Buna bağlı olarak engelli atamalarının kriterleri yeniden düzenlenmiştir. Kanunun 22. Maddesi, 1319 sayılı emlak vergisi
kanunun 8. Maddesinin 2. Fıkrasında yer alan
‚gazilerin‛, ifadesinden sonra ‚özürlülerin‛
ibaresi konmuştur (Alper & Özgökçeler, 2010:
47).
Kanunun 25. Maddesi engelli vatandaşların 2022 sayılı ‚65 yaşını doldurmuş,
muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarına aylık bağlanması hakkında kanuna ek
fıkranın eklenmesiyle sosyal güvenlik kapsamına alındıklarının belirtisidir. 2022 sayılı
kanun ile yaşlı ve engellilere bir miktar aylık
ve sağlık yardımı almaları sağlanmıştır.
Kanunun 31. Maddesi’ne baktığımızda 2918 sayılı karayolları trafik kanunun 61.
Maddesi’ne eklenen fıkra ve bentlere değinmektedir. Bu bağlamda, engellilerin araçları
için ayrılmış park yerleri ve bunun ihlali durumunda ise para cezasının iki kat arttırıldığı,
Türkiye’deki Engelli Bireylerin Yasal Hakları ve Uygulamadaki Yeri
ibaresi yer almaktadır. 3289 sayılı gençlik ve
spor genel müdürlüğünün teşkilat ve görevleri hakkında kanunda yapılan yeniden düzenlemeye göre, ‚özürlü bireylerin spor yapabilmelerini sağlamak ve yaygınlaştırmak üzere;
spor tesislerinin özürlülerin kullanımına da
uygun olmasını sağlamak, spor eğitim programları ve destekleyici teknolojiler geliştirmek, gerekli malzemeyi sağlamak, konu ile
ilgili bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarıyla yayınlar yapmak spor adamları yetiştirmek, özürlü bireylerin spor yapabilmesi
konusunda ilgili diğer kuruluşlarla işbirliği
yapmak‛ (madde 33) şeklindedir. Bu değişiklik bize engelli bireylerin diğer bireyler gibi
spor hayatının içinde yer almalarını sağlamak,
fiziki gelişimleri için harekette bulunmalarına
yardımcı olmak, sosyal hayatta daha da etkin
rol almaları hususunda desteklenmelerini
hedeflemiştir.
Madde 35/ek madde 3’e baktığımızda
Özel Eğitim Değerlendirme Kurulları’nın
uygun gördüğü çeşitli engellere sahip bireylerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine
gittikleri süreç boyunca eğitim giderlerinin
belirlenen miktarının Milli Eğitim Bakanlığı
bütçesinden karşılanacağı belirtilmiştir. Bu
kanunla devletin daha sosyal bir zemine kaydığını, yasalarda belirttiği sosyal eşitlik ve
fırsat eşitliği ilkesine uymaya çalıştığını ifade
edebiliriz. Dolayısıyla eğitim işi engelli bireyler açısında sunulan imkanlarla daha erişilebilir bir hal aldığı söylemek kaçınılmaz olur.
‚Devlet, kalıtsal kalp hastalıklarından
thales-semia ve orak hücreli anemi dahil olmak üzere, bütün kalıtsal kan hastalıklarıyla
ve özürlülüğe yol açan diğer kalıtsal hastalıklarla koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında
mücadele eder. Bunun için gerekli ödenek
sağlık bakanlığı yıllık bütçesine konulur.‛
(madde 36) bu maddede kalıtsal hastalıklarla
mücadelede devlet bir tür koruyucu hizmet
vermektedir.
37. madde ile 3084 sayılı radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınları hakkında
257
kanunda ‚kadınlara, güçsüzlere, özürlülere
ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın
teşvik edilmemesi‛ hususunda bir bilinç
uyandırılması bununla beraber toplumsal
huzurun ve toplum sağlığının korunması
amaçlanmıştır.
5216 sayılı büyükşehir belediyesi kanununa ek olarak hazırlanan maddede
(mad.40/ek mad.1) büyükşehir belediyelerinin
vakıflar, dernekler ve her türlü sivil toplum
kuruluşlarıyla irtibat halinde bulunarak engellilere yönelik yapılması planlanan her türlü
bilgilendirme, sosyal sorumluluk projeleri vb.
işlerde işbirliği halinde olduğu yönetmelikler
dahilinde ifade edilmiştir. Bu maddeden hareketle, engelli bireylere yerel yönetimlerin
sağlanması gereken sosyal, kültürel, eğitsel
her türlü bilgi ve bilinçlendirme çalışmalarının yapılması gerektiği hususu açığa çıkmaktadır. Böylece engelli bireylere karşı yerel
yönetimlerin de yerel-politik sorumluluklarının olduğu belirtilmiştir.
‚26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 122. Maddesinin birinci
fıkrasında geçen ‚dil, ırk, renk, cinsiyet‛, ibaresinden sonra gelmek üzere ‚özgürlük‛ ibaresi eklenmiştir.‛(madde 41) maddesi engellilere yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması
amaçlanmıştır. Yine 42. Madde de engelli
kimlik kartlarının hazırlanması veya verilmesi
yetkisinin valiliklere devri söz konusu edilmiştir.43. madde ile kanun, özürlüler idaresi
başkanlığının ana hizmet birimlerinin yeniden
düzenlenmesini sağlamıştır.
5378 sayılı kanun, kendinden önceki
düzenlemelere nazaran engelli hakları bağlamında oldukça başarılı ve detaylı bir tutum
içinde hazırlandığı söylenebilir. Böyle düşünmemizin sebebi ortaya konan yenilik ve
değişikliklerin, engelli bireylerin toplumun
doğal bir parçası olduğu yaklaşımını ortaya
çıkarmıştır. Çoğu maddelerin ne kadar detaylı
olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Asıl önemli olan da bu maddelerin ne kadarının uygulanabildiği ve ne derecede engellilere sağla-
258
Bülent KARA
nan hakların, onların sosyalizasyonu açısından etkili olduğudur.
Uygulamada Engelli Kazanımları
Engelli bireylerin toplumsal katılımını
ve sosyal görünürlüklerini artırmak adını
dezavantajlı durumdan çıkarıp hayatın merkezinde yer almalarını sağlamak adına devlet,
hükümet, belediyeler vb. kurum ve kuruluşlar
bir takım iyileştirme çabaları gerçekleştirilmiş
ve gerçekleştirilmeye devam etmektedir. Engelli vatandaşların ilgili uygulamalar açısından önemli kazanımları bulunmaktadır. Bu
kazanımların bazıları aşağıda açıklanmıştır.
1.Engelli Sağlık Kurulu Raporu
Engelli Sağlık Kurulu Raporu’nda engel oranı %40 ve üzeri olması durumunda
ülkemizde engellilere yönelik hak ve hizmetlerden yararlanabilmektedir(özel eğitim hizmetlerinde ise bu oran %20 olarak uygulanabilmektedir).
Sağlık Kurulu Raporu %40 ve üzeri
olması durumunda; engelli kimlik kartı almak, özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanmak, engellilerin istihdamı ile
ilgili hizmetlerden ve bakım aylığından yararlanmak, H sınıfı belgesi almak, engelli aylığı
almak, gümrük, gelir, emlak, motorlu taşıtlar
ve katma değer vergileri istisna veya muafiyetlerinden yararlanmak, bazı ürünlerde Özel
Tüketim Vergisi muafiyetinden yararlanmak,
yerel yönetimlerin engellilere sağladığı haklar
ve kolaylıklardan yararlanmak vb. haklardan
faydalanılmaktadır (Alsancak vd., 2013: 11-12)
2.Engelli Kimlik Kartı
Engelli kimlik kartının sağladığı yararlar; değişik kurum ve kuruluşlardan istenen rapor yenileme işlemlerinden kurtulmak,
gelir vergisi indiriminden faydalanmak, (Gelir
Vergisi indirimi, engelli kişinin herhangi bir
sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmaması
durumunda kendisine bakmakla yükümlü
olan kişi içinde geçerli olacaktır), Devlet Demir Yolları ile seyahat edilmesi halinde
%20indirimden ve engel oranının %40 veya
üstü olması halinde %50 indirimden faydalanmak, hava yolları ile seyahat etmesi ve
engel oranının %50veya üstü olması halinde
%40 indirimden, tüm iç ve dış hatlarda %25
indirimden yararlanmak, şehirler arası otobüslerle seyahat edilmesi halinde%30 indirimden faydalanmak, bağımsız hareket edemeyen ağır engellilerin refakatçisi kamuya ait
tüm toplu taşım araçlarından ücretsiz yararlanmak, yerel yönetimlerin alacağı kararlar ile
belediye otobüslerinden ücretsiz ya da indirimli yararlanmak, sinema, tiyatro vb. faaliyetler için ödeyeceği ücretlere indirim uygulaması, kamu kurum ve kuruluşlarının engelli
çalıştırma zorunluluklarına bağlı olarak engelli istihdamı amacıyla açılan sınavlarda
engelini kanıtlamak, Turkcell ve Vodafone
tarafından % 40 indirim uygulanmak, Ankara’
da yaşayan engelli abonelere su faturalarında
kademeli olarak %90 indirim uygulaması
olarak sıralanabilir. (Alsancak vd., 2013: 1415).
3.Vergi Avantajları
Gelir Vergisi İndiriminden; ücretli çalışan engelli kişiler, engelli kişiye bakmakla
mükellef olan kişi, engelli serbest meslek sahibi, engelli kişiye bakmakla mükellef serbest
meslek sahibi, basit usulde vergilenen bazı
(tüccar ve ücretli durumuna girmeksizin,
imalat, tamirat ve küçük sanat işleri ile uğraşan, ilk madde ve yardımcı malzeme müşteriye ait olarak faaliyet gösteren terzi, tamirci,
marangoz gibi)engelli esnaf ve sanatkarlar da
yararlanmaktadır (Alsancak vd., 2013:20).
4.Ulaşılabilirlik
Belediyeler ve valilikler, ruhsat verdikleri konut amaçlı apartman ve umumi
binaların engellilerin kullanımına uygunluğunu gözetmek zorundadır. Bu anlamda ulaşılabilirlik engelli bireylerin kişilere bağımlılığını ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca, yerel
yönetimler ve valilikler, sorumlu oldukları
alanları (yol, kaldırım, yaya geçidi vb. ) engellilerin kullanımına uygun özelliklerde yapmak/ yaptırmak zorundadır. Yerel yönetimler
kendilerinin sunduğu ya da denetimlerinde
bulunun toplu taşıma araçlarını engellilerin
inip binmesine uygun hale getirmek durumundadır. (Alsancak vd., 2013:34)
Türkiye’deki Engelli Bireylerin Yasal Hakları ve Uygulamadaki Yeri
5.Bilgiye Erişebilirlik
Kamu web sitelerine engellilerin erişebilirliği için Özürlüler İdaresi Başkanlığı
tarafından ‚e-erişebilirlik kılavuzu‛ hazırlanmıştır. Kamudaki tüm kurum ve kuruluşların web sitelerinin engelliler tarafından
erişebilir hale getirilmesi gerekmektedir. (Alsancak vd., 2013: 34).
6.Sağlık ve Koruyucu Hizmetler
Yeni doğan, erken çocukluk ve çocukluğun her dönemi fiziksel, işitsel, duyusal,
sosyal, ruhsal ve zihinsel gelişimlerinin izlenmesi, genetik geçişli ve engelliliğe neden
olabilecek hastalıkların erken teşhis edilmesinin sağlanması, engelliliğin önlenmesi, var
olan engelin şiddetinin olabilecek en düşük
seviyeye çekilmesi ve ilerlemesinin durdurulmasına ilişkin çalışmalar Sağlık Bakanlığınca yapılır. Bu düzenlemeyle; bütün kalıtsal
kan hastalıkları ve engelliliğe yol açan diğer
kalıtsal hastalıklarla koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında mücadele edileceği hüküm
altına alınmış, böylece bu hastalıkların tespiti
için yapılacak testlerin ücretsiz olması temin
edilmiştir (Alsancak vd., 2013: 40).
7.Sosyal Yardım
Engelli aylığı, muhtaç aylığı ve evde
bakım ücreti(Alsancak vd., 2013:47-48).
8.Eğitim
Ülkemizde engellilere yönelik eğitim
hizmetlerinden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur. engellilere yönelik erken eğitim (0-6
yaş)’ den başlayarak eğitim ve öğretim hizmetlerinde Milli Eğitim Bakanlığı yanı sıra
üniversitelerin ilgili bölümlerinden (Ankara
Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Bölümü, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel
Eğitim Bölümü, Hacettepe Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü
vb.) bilgi ve yönlendirme hizmeti alınabilir.
İşitme engellilerin eğitim ve iletişimlerinin
sağlanması amacıyla Türk Dil Kurumu Başkanlığı tarafından Türk işaret dili sistemi
oluşturulur. Engellilerin, her türlü eğitim ve
kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere ka-
259
bartma, sesli, elektronik kitap; alt yazılı film
ve benzeri materyal üretilmesi sağlanır.
Engellilerin eğitsel değerlendirme ve
tanılaması İl Milli Eğitim Müdürlükleri Rehberlik Araştırma Merkezlerinde uzman kişilerden oluşan ve engelli ailesinin yer aldığı
özel eğitim değerlendirme kurulu tarafından
yapılır ve eğitim planlaması geliştirilir. Bu
planlama her yıl yeniden değerlendirilerek
gelişmeler doğrultusunda gözden geçirilir.
Çıraklık eğitimi almak isteyin engellilerin
ilgi, istek, yetenek ve becerileri doğrultusunda
ve sağlık kurulu raporunu da dikkate almak
suretiyle hangi meslek dalında eğitim alacaklarına özel eğitim değerlendirme kurulu karar
verir (Alsancak vd., 2013: 54-55).
9.Mesleki Rehabilitasyon İstihdam
ve Sosyal Güvenlik
Özürlü kişilerin devlet memuru olarak yerleştirilmeleri Devlet Personel Başkanlığı tarafından yapılmakta olup özürlü kişilerin
işçi olarak yerleştirilmeleri Türkiye İş Kurumu
tarafından yapılmakta olup 50 ve daha fazla işçi çalışan kamu sektörü iş yerleri en
az %3 oranında özürlü işçi çalıştırılmakla
yükümlüdür (Alsancak vd., 2013: 66).
10.Spor
Özürlüler İdaresi Başkanlığınca yapılması istenilen düzenleme doğrultusunda;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından
81 Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne ve Özerk
ve Özerk olmayan Federasyon Başkanlıklarına gönderilen 06.10.2010 tarihli yazı ile ‚özürlü kimlik kartları esas alınarak hem özürlülere
tanınan hak ve hizmetlerinden yararlandırılmaları hem de sosyal hayata katılmalarının
sağlanması bakımından Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı tüm tesislerde, federasyonca veya il müdürlüklerince düzenlenen
spor faaliyetlerine girişte ücret alınmaması
veya indirimli tarife uygulanması‛ istenmiştir
ve uygulanmaya başlanılmıştır (Alsancak vd.,
2013: 76).
260
Bülent KARA
SONUÇ
Tarihsel süreç içerisinde engellilik
sosyolojisinin serencamına kısaca göz attığımızda, görüyoruz ki engelliliğe yaklaşım olarak temelde tıbbi yaklaşımı görüyoruz. Engelliliği sadece fiziksel bir sorun olarak temellendiren bu yaklaşımın yetersiz olduğunu
1950’li yıllarda bu meselenin toplumsal boyutunun tartışılmasıyla ortaya çıktığı malumdur. Engelliliğe toplumsal boyutta yaklaşan
sosyal model, engelliliğin önündeki engellerin
kaldırılması adına daha üretici çözümler
sunmaya çalışmıştır. Engelliliği doğuran en
büyük sorun, biz engelsizlerin zihinlerindeki
önyargı kalıplarıdır. Engelliliğin önündeki en
büyük engelleri aşma yollarından biri, engelli
bireylerin kendilerine yasalarca tanınan haklarının bilincine varmaktır.
Kendi mevzuatımıza kısaca göz gezdirdiğimizde de yukarıdaki durumu fark
edebiliriz. Engellilikle ilgili yapılan ilk yasal
düzenlemeler genelde tıbbı boyut çerçevesinde kalmış, zamanla bu boyut aşılarak engelliliğin toplumsal bir mesele olduğunun farkına
varılarak son yıllarda bu bağlamda mevzuatta
değişiklikler yapılmaya çalışılmaktadır.
Ülkemiz mevzuatında, temelde Anayasa’nın sağladığı haklar çerçevesinde kanun,
yönetmelik ve tüzüklerle beraber engellilere
sosyal hayata daha rahat katılımlarını sağlayacak engelsiz düzenlemeler yapılmaya çalışılmıştır. Peki yapılan çalışmalar yeterli mi?
Elbette hayır. Ne zaman ki biz engelsiz bireyler, zihinlerimizdeki önyargıları kırarak engelli bireyleri de toplumun bir parçası olarak
görürsek o zaman gerçek anlamda başarıya
ulaşabiliriz.
KAYNAKÇA
Alper, Y. & Özgökçeler, S. (2010). Özürlüler
Kanunu’nun Sosyal Model Açısından
Değerlendirilmesi, İşletme ve Ekonomi
Araştırmaları Dergisi, 1 (1)
Alsancak, H., Çatana, N., Dolamaç, N., Tom-
ruk, H., Türkekul, A., (2013). Engelli
Hakları Başucu Kitapçığı, Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı, Ankara.
Burcu, E. (2006). Özürlülük Kimliği ve Etiketlemenin Kişisel ve Sosyal Söylemleri, Edebiyat Fakültesi Dergisi, 23(2).
Burcu, E. (2007). Türkiye’de Özürlü Birey Olma:
Temel Sosyolojik Özellikleri ve Sorunları
Üzerine Bir Araştırma, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara.
Çağlar, S. (2009). Uluslararası Hukuk ve Türk
Hukuk Sisteminde Engellilerin Eğitim
Hakkı ve Devlet Yükümlülükleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara
Üniversitesi, İstanbul.
Erdugan, E. ve Okur, N. Sosyal Haklar ve Özürlüler: Özürlülük Modelleri Bağlamında
Tarihsel Bir Değerlendirme.Özürlüler
İdaresi Başkanlığı, Ankara.
Gökmen, F. (2007). Türkiye’de Özürlü Haklarının Gelişimi, Öz-veri Dergisi, 4(2),
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
Ankara.
Güngör, F., Güneş, G. (2012). Dünya'daki
Gelişmeler Paralelinde Türkiye'de
Değişen Özürlülük Politikaları. Yalova
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2(3).
Oğuşgil, A. (2014). AB'ye Üye Ülkelerde Eşitlik Kurumları ve Türkiye'de Gelecekteki Eşdeğer Kurum Üzerine Düşünceler. The Journal of Academic Social
Science Studies, C/S. 27: 269-293.
Öztürk, M. (2011). Türkiye’de Engelli Gerçeği. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Cep Kitapları, 30, 105.
Özürlüler Kanunu Ve İlgili Mevzuat. (2010).
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Yayınları, Ankara.
Şişman, Y. (2014). Engelliler Açısından Eşitlik,
Ayrımcılık ve Eğitim Hakkı, Sosyal
Politika Çalışmaları Dergisi, (32).
Şişman, Y. (2011). Türkiye’de Özürlülere Yönelik Yasal Düzenlemeler, Sosyal Siyaset Konferansları, 1 (60).
Download