imam-hatip liseleri ders kitabı

advertisement
İMAM-HATİP LİSELERİ
FIKIH
DERS KİTABI
YAZARLAR
Ahmet EKŞİ
Ali Sacit TÜRKER
Ahmet MEYDAN
Ramazan ŞAHAN
Kadir ADIYAMAN
Dr. Hasan ÖZKET
DEVLET KİTAPLARI
BEŞİNCİ BASKI
.........................., 2014
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI ...............................................................: 4837
DERS KİTAPLARI DİZİSİ ..........................................................................................: 1428
14.?.Y.0002.3979
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri
kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayımlanamaz.
EDİTÖR
Eyüp KOÇ
DİL UZMANI
Muharrem OKUMUŞ
GÖRSEL TASARIM
Ertuğrul ÇAKIR
Dilek ANDER
Emre ANDER
REHBERLİK UZMANI
Erdal USLUER
PROGRAM GELİŞTİRME UZMANI
Dr. Yalçın BAY
EĞİTİM TEKNOLOJİSİ UZMANI
Ahmet KOPMAZ
Veysel KUBAT
ISBN 978-975-11-3368-7
Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 18.12.2009 gün ve 288 sayılı kararı ile
ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 28.03.2014 gün
ve 1310094 sayılı yazısı ile beşinci defa 213.758 adet basılmıştır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Âkif Ersoy
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın
vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok
namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet
içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde
harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen,
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE: FIKIH İLMİ
1. Fıkıh İlminin Tanımı, Amacı ve Önemi .............................................................................. 12
2. Fıkıh İlminin Konusu ve Kapsamı ...................................................................................... 13
3. Fıkıh-Fıkıh Usulü İlişkisi .................................................................................................... 14
4. Fıkıh İlminin Diğer İlimlerle İlişkisi .................................................................................. 15
5. Fıkıh İlminin Temel İlke ve Amaçları................................................................................. 17
5. 1. Mükellefiyette Kolaylık ............................................................................................. 17
5. 2. Helallerde Genişlik-Haramlarda Sınırlılık................................................................. 18
5. 3. Hükümlerde Tedrîcilik ............................................................................................... 19
5. 4. Kamu Yararının Gözetilmesi ..................................................................................... 21
5. 5. Adaletin Gerçekleşmesi ............................................................................................. 22
2. ÜNİTE: FIKIH İLMİNİN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
1. Mezhepler Öncesi Dönem ................................................................................................. 25
1.1. Hz. Peygamber Dönemi .............................................................................................. 25
1.2. Sahabiler Dönemi ....................................................................................................... 27
1.3. Tabiiler Dönemi .......................................................................................................... 29
2. Mezheplerin Oluşum Dönemi............................................................................................. 30
2.1. Fıkıh Mezheplerinin Doğuşunu Hazırlayan Sebepler ................................................ 30
2.2. Hanefi Mezhebi .......................................................................................................... 32
2.3. Maliki Mezhebi........................................................................................................... 33
2.4. Şafii Mezhebi .............................................................................................................. 34
2.5. Hanbeli Mezhebi......................................................................................................... 34
2.6. Caferi Mezhebi ........................................................................................................... 35
2.7. Mensubu Kalmayan Fıkıh Mezhepleri ....................................................................... 36
3. Fıkıh İlminde Sonraki Gelişmeler....................................................................................... 36
3.1. Taklit Dönemi ............................................................................................................. 36
3.2. Fıkhın Kanunlaştırılması ............................................................................................ 37
3.3. Fıkıh İlminde Yeni Gelişmeler.................................................................................... 38
3. ÜNİTE: FIKHİ HÜKÜMLER VE KAYNAKLARI
1. Mükellefiyet: Yükümlülük................................................................................................. 43
1.1. Mükellefiyetin Temel Şartları ..................................................................................... 43
1.2. Mükellefiyeti Ortadan Kaldıran Durumlar ................................................................. 44
2. Hükmün Çeşitleri: Ef’al-i Mükellefin ................................................................................ 45
3. Fıkhi Hükümlerin Kaynakları ............................................................................................. 51
3.1. Kitap ........................................................................................................................... 52
3.2. Sünnet ......................................................................................................................... 53
3.3. İcma ............................................................................................................................ 55
3.4. Kıyas ........................................................................................................................... 56
3.5. Diğer Kaynaklar ......................................................................................................... 57
VII
4. ÜNİTE: İÇTİHAT
1. İçtihat Kavramı .................................................................................................................. 66
2. Hz. Muhammed’in İçtihada Verdiği Önem......................................................................... 68
3. Sahabe ve Tâbiin İçtihatlarından Örnekler ......................................................................... 69
4. İçtihadın Şartları ................................................................................................................. 72
5. Sosyal Değişme ve İçtihadın Gerekliliği ............................................................................ 73
6. İçtihadın Taklit ve Taassubu Önlemedeki Rolü .................................................................. 74
5. ÜNİTE: TEMİZLİK VE NAMAZ
1. Temizlik ve Önemi.............................................................................................................. 80
2. Temizliğin Çeşitleri............................................................................................................. 81
2.1. Beden Temizliği .......................................................................................................... 81
2.2. Çevre Temizliği .......................................................................................................... 82
3. İbadetle İlgili Temizlik........................................................................................................ 84
3.1. Gusül ........................................................................................................................... 84
3.2. Abdest ......................................................................................................................... 84
3.3. Teyemmüm ................................................................................................................. 87
4. Namaz İbadeti ..................................................................................................................... 88
4.1. Namazın İslam’daki Yeri ve Önemi ........................................................................... 88
4.2. Namazın Farzları ........................................................................................................ 90
4.3. Namazın Vacipleri ve Sünnetleri ................................................................................ 92
4.4. Namazı Bozan Haller.................................................................................................. 94
4.5. Namazla İlgili Diğer Hususlar .................................................................................... 94
4.5.1. Sehiv ve Tilavet Secdesi .................................................................................. 94
4.5.2. İmamet ve Cemaatle Namaz ............................................................................ 95
4.5.3. Dua ................................................................................................................... 97
4.6. Namaz Çeşitleri ve Kılınışları .................................................................................... 98
4.6.1. Vakit Namazları ................................................................................................ 99
4.6.2. Cuma Namazı ................................................................................................. 100
4.6.3. Bayram Namazı.............................................................................................. 101
4.6.4. Cenaze Namazı............................................................................................... 102
4.6.5. Teravih Namazı .............................................................................................. 104
4.6.6. Özel Durumlarda Namaz................................................................................ 104
6. ÜNİTE: ORUÇ VE ZEKÂT
1. Oruç İbadeti ..................................................................................................................... 109
1.1. Orucun İslam’daki Yeri ve Önemi ............................................................................ 109
1.2. Oruçla İlgili Kavramlar ............................................................................................ 111
1.3. Oruç Çeşitleri ............................................................................................................ 113
1.3.1. Ramazan Orucu .............................................................................................. 113
1.3.2. Diğer Oruçlar ................................................................................................. 113
VIII
1.4. Oruçla İlgili Hükümler ............................................................................................. 114
1.4.1. Orucu Bozan Durumlar .................................................................................. 114
1.4.2. Orucu Bozmayan Durumlar ........................................................................... 114
1.4.3. Orucun Kazası ve Kefareti ............................................................................. 115
1.4.4. Özürlülük Hallerinde Oruç............................................................................. 115
1.4.5. Oruç Tutarken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar........................................ 117
2. Zekât İbadeti ..................................................................................................................... 118
2.1. Zekâtın İslam’daki Yeri ve Önemi ............................................................................ 119
2.2. Zekâtla İlgili Kavramlar ........................................................................................... 120
2.3. Zekâtı Kimler Verir? ................................................................................................. 121
2.4. Zekât Kimlere Verilir? .............................................................................................. 121
2.5. Zekât Nelerden Verilir?............................................................................................. 121
3. Sadaka ............................................................................................................................... 122
3.1. Sadakanın Dindeki Yeri ve Önemi ........................................................................... 123
3.2. Sadaka Çeşitleri ........................................................................................................ 124
4. Zekât ve Sadakanın Birey ve Toplum Hayatındaki Önemi .............................................. 125
7. ÜNİTE: HAC VE KURBAN
1. Hac İbadeti ........................................................................................................................ 131
1.1. Haccın İslam’daki Yeri ve Önemi............................................................................. 132
1.2. Hac İle İlgili Kavramlar ............................................................................................ 133
1.3. Haccın Çeşitleri ve Yapılışı ...................................................................................... 136
1.4. Umre ve Yapılışı ....................................................................................................... 138
2. Kurban İbadeti ................................................................................................................. 140
2.1. Kurbanın İslam’daki Yeri ve Önemi ......................................................................... 141
2.2. Kurban Çeşitleri ........................................................................................................ 144
8. ÜNİTE: FIKIH VE SOSYAL HAYAT
1. Temel Hak ve Hürriyetler ................................................................................................. 149
1.1. Yaşama Hakkı ........................................................................................................... 150
1.2. İnanç ve İbadet Hürriyeti .......................................................................................... 152
1.3. Düşünce Hürriyeti..................................................................................................... 153
1.4. Neslin Korunması ..................................................................................................... 155
1.5. Mülkiyet Hakkı ......................................................................................................... 156
2. Kamu Haklarının Gözetilmesi .......................................................................................... 157
2.1. Kamu Mallarının Korunması .................................................................................... 157
2.2. Ülke Zenginliklerinin Korunması ............................................................................. 158
2.3. Ehliyet ve Liyakat ..................................................................................................... 159
2.4. Vazifelerin Hakkıyla Yerine Getirilmesi ................................................................... 160
3. Evlilik ve Aile Hayatı ....................................................................................................... 161
4. Beslenme ve Sağlık........................................................................................................... 164
5. Çevre ve Hayvan Hakları.................................................................................................. 165
6. Vatan Savunması: Şehitlik ve Gazilik ............................................................................... 168
SÖZLÜK............................................................................................................................... 172
KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 175
IX
FIKIH
1. Ünite
FIKIH İLMİ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Fıkıh, helal, haram ve adalet” kavramlarının anlamlarını araştırınız.
2. İnsanlar, günlük hayatında fayda ve zararlarına olan şeyleri nasıl öğrenebilirler?
Düşününüz.
3. Bildiğiniz temel İslami ilimlerin adlarını söyleyiniz.
4. Bir fıkıh kitabının içindekiler bölümünü inceleyerek fıkıh ilminin başlıca
konularının neler olduğunu ögreniniz.
11
1. Ünite: Fıkıh İlmi
1. Fıkıh İlminin Tanımı, Amacı ve Önemi
Fıkıh, sözlükte bir şeyi derinlemesine
bilmek ve kavramak anlamına gelir. Terim
olarak kişinin günlük hayatında faydasına ve
zararına olan şeyleri bilmesidir.
“Allah, kimin hakkında hayır dilerse
onu dinde anlayış sahibi (fakih) kılar.”
Buharî, İlim, 10.
Yukarıdaki hadisi yorumlayınız.
Fıkıh kelimesi, Peygamber (s.a.v.) ’in
vefatından sonra zamanla özel bir anlam kazanmaya başlamış ve bir ilim dalının adı olmuştur. Bu
süreçte kazandığı ilk anlamı “bir bütün olarak dinin doğru biçimde anlaşılması”dır.
1
Fıkıh ilmi ile uğraşan, Kur’an ve sünnet gibi delillerden dinî hüküm ortaya koyabilme yeteneğine sahip kimseye fakih denir. Buna göre, fıkıh ile içtihat, fakih ile müçtehit aynı anlamda kullanılmıştır.
Fıkıh ilmi, insanın dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmasını amaçlar. İnsanın yaratıcısına, kendisine ve diğer insanlara karşı hak ve sorumluluklarını öğretir. Adaletli, huzurlu ve istikrarlı bir toplum oluşmasına katkı sağlar. İnsanlar arası ilişkileri yaratılışta eşitlik ve inançta kardeşlik esasına
dayandırır.
Fıkıh ilmi sayesinde insanlar, Allah’a karşı kulluk görevlerini bilinçli bir şekilde yerine getirirler. İbadetlerini doğru ve eksiksiz yaparlar. Örneğin, namazın farzlarını, vaciplerini ve namazı bozan
durumları fıkıh sayesinde öğrenirler.
Fıkıh ilmi, insan haklarının neler olduğunu açıklar ve bunların korunmasına dair ilkeler koyar.
İnsanlar arası ilişkilerin olumlu yönde ilerlemesine katkıda bulunur. Örneğin, alışverişte aldatmanın
yasaklandığını ve haksız kazanç sağlamanın haram olduğunu belirtir. Ayrıca fıkıh ilmi, hayatı kolaylaştırıcı kuralları öğrenmemizi sağlar. Yolculuk esnasında oruç tutup tutmama konusunda insanın
serbest bırakılması buna örnektir.
DEĞERLENDİRELİM
É ǺÊ
È ǂÊ
È ǷÈ ‫ﻭ‬È
ơÈƿÊƛǶÌ ȀÉ ǷÈ ȂÈÌ ǫơȁǁÊ
Ê ƾŏ dzơȆÊǧơȂȀÉ Ǭō ǨÈ ÈƬÈȈÊdzƨÆ ǨÈ ÊƟƢǗÈ ǶÌ ȀÉ ÌǼǷÊ ÇƨÈǫǂÊÌ ǧDzŏ ǯ
È Ǻȇ
Ì ǷǂÈ ǨÈ ÈǻȏÈ ȂÈÌ ǴÈǧƨÅ ōǧƢǯơȁ
É ǀÌǼÉȈÊdzȁ
É ǨÌǼÈȈÊdzǹÈ ȂÉǼǷÊ ƚÌ ǸÉ ÌdzơǹÈ ƢǯƢ
ǹÈ ȁǁÈ
É ǀƸÌ ÈȇǶÌ ȀÉ ōǴǠÈ ÈdzǶÊ
Ì ȀÌȈÈdzÊƛơȂǠÉ ƳÈ ǁÈ
“Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her
kesiminde bir grup dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan)
döndüklerinde onları ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.”
Tevbe suresi, 122. ayet.
Yukarıdaki ayeti fıkhın önemi bakımından değerlendiriniz.
1 Sallallahu aleyhi ve sellem: Allah’ın rahmet ve bereketi üzerine olsun.
12
FIKIH
2. Fıkıh İlminin Konusu ve Kapsamı
FIKIH İLMİNİN KONULARI
İBADETLER
Namaz
Oruç
Hac
Zekât
MÜNAKEHAT
MUAMELAT
(AİLE HUKUKU) (SOSYAL İLİŞKİLER)
Evlenme
ve
Boşanma
Günlük hayatla
ilgili her türlü
akitler
UKUBAT
(CEZALAR)
FERAİZ
Suçlar
ve
Cezaları
Miras
ve
Vasiyet
Fıkıh, insanın bütün söz, fiil ve davranışlarını konu edinir. Bunların dindeki yerini belirlemeye çalışır. Örneğin insanın namaz kılması, zekât vermesi, alışveriş yapması gibi konularla ilgilenir.
Ayrıca bir insanın ortaya koymuş olduğu fiilin veya söylemiş olduğu sözlerin geçerliliği ya da geçersizliği de fıkhın konuları arasında yer alır.
Fıkıh ilk olarak ibadet konularını ele alır. Temizlik, bazı ibadetlerin ön şartı olduğu için fıkıh
kitaplarında ibadet konuları temizlik ile başlar. Abdest, boy abdesti ve teyemmüm gibi temizlikle ilgili konular işlenir. İbadetlerden sonra aile kurumuna yer verilir. Evlenme, evliliğin sona erdirilmesi,
aile fertlerinin hak ve sorumlulukları gibi konular işlenir.
Fıkıh, gündelik yaşantımızda diğer insanlarla sürdürdüğümüz
ilişkilerimizi ele alır ve bu konularda genel kurallar koyar. Muamelat
adı verilen bu bölümde alışveriş,
kira gibi günlük hayatta sosyal ilişkilerle ilgili konulara yer verilir.
BİLGİ KUTUSU
İnsan ve toplum hayatının hiçbir aşaması
fıkhın dışında değildir. Çünkü birey her an;
* Yaratıcısıyla,
* Diğer insanlarla,
* Toplumla ilişki içindedir.
Bir kimsenin, başka birinin
malına ve canına karşı işlemiş olduğu suçlar ise ukubat (cezalar)
adı altında işlenir.
İnsanın ölümü ve geride bıraktığı mal varlığı ile ilgili konular da fıkıhta vasiyet ve miras başlıkları altında işlenir.
13
1. Ünite: Fıkıh İlmi
3. Fıkıh-Fıkıh Usulü İlişkisi
Müçtehit, kaynaklardan hükümler çıkarmak için belli kurallara ihtiyaç duyar. Bu kurallar
Kur’an-ı Kerim ve sünnet gibi kaynakların içerdiği bilgiler ile bunlardan hüküm çıkarılmasında yardımcı olacak genel prensiplerdir. Böylece, fıkhın dayandığı delilleri bilme (kaynakları) anlamında
fıkıh usulü ilmi ortaya çıkmıştır.
Usul kelimesinin içerdiği anlamlardan dolayı fıkıh usulü, üç anlama gelmektedir. Birinci anlamıyla fıkıh usulü, bizi fıkha ulaştıracak yol ve yöntemdir. “Usul”, kaynaklardan, hükümlerin nasıl
çıkarılacağı, hangi yöntemle doğru bir sonuca varılacağı konularını ele alır. Bu işleviyle fıkıh usulü,
bir metodolojiden ibarettir.
İkinci anlamıyla fıkıh usulü, fıkhın kaynakları demektir. Bu durumda, “Herhangi bir fıkhi
hüküm hangi kaynaklardan alınır?” sorusunun cevabı ile uğraşır.
Fıkıh usulü üçüncü anlamıyla fıkhın temellerini oluşturan ilke ve
esaslardır. Bu anlamda, fıkıh usulü,
fıkhın bir parçasını oluşturur ve ondan ayrı düşünülemez. Örneğin, sosyal
ilişkilerde adaletin gözetilmesi ve kolaylık fıkhın temel ilkelerindendir. Bu
anlamıyla fıkıh usulü fıkıh ilminin bir
dalıdır.
BULALIM
*İmam Şafii, er-Risâle
*Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk
İlminin Esasları
*Fahrettin Atar, Fıkıh Usulü
Siz de fıkıh usulüne dair yazılmış
eserlerden üç tanesinin ismini bulunuz.
Fıkıh usulü genelde, fıkhi hükümlerin delilleri, bu delillerden hüküm çıkarma ilke ve metotlarından bahseder. Fıkıh ilmi ise fıkıh usulüyle elde edilen hükümleri konu edinir.
BİLGİ KUTUSU
İnsanlık tarihinde, dünyanın her yerinde hukukun izlerine rastlanır. Babil kralı
Hammurabi’nin kanunları ve Yahudilerin Tevrat’ı eski bir hukuk metni olarak bilinmektedir. Eski Yunanlıların On İki Levha kanunlarından ayrı, Romalılarda da On İki
Levha kanunları meşhurdur.
İslamiyetten önceki döneme ait olan bütün bu örnekler, gerçekten kıymetli bir konuma sahip eserlerdir. Bunlar, Müslüman hukukçuların da dediği gibi furua yani kanun metinlerine ait hukuki kaidelerden ibarettir. Müslüman hukukçulara göre bunlar,
hukuk ağacının dalları olup hukuk ilmi sayılamazlar. Bunlar usul de değillerdir. Sırf
hukuk ilminden söz eden bir eser ne doğuda ne de batıda hiçbir toplumda meydana
getirilmiş değildir. Bu konuda ilk eser hicretin 150. (M 767) yılında doğan İmam
Şafii’nin telif ettiği er-Risâle adlı eserdir.
Muhammed Hamidullah, İslam Hukuku Etütleri, s. 49-50.
(Sadeleştirilerek alınmıştır.)
14
FIKIH
Fakih; kitap, sünnet ve diğer delilleri inceler. Bu delillerin emir, nehiy gibi hangi hükümlere delalet ettiğine bakar. Bunların hükmünü açıklayan genel kurallar koyar. Örneğin, emir kipinin
zorunluluk ifade ettiğini belirler ve “Emir farza delalet eder.” prensibini ortaya koyar. Aynı şekilde
yasak ifade eden metinleri de inceler. Yasakların haram olduğu sonucuna varır ve “Yasak haram kılmaya delalet eder.” genel kuralını koyar.
Fakih bir olayın hükmünü tespit etmek istediğinde, usulcülerin ortaya koyduğu kuralları alarak konusuna uygular. Böylece o delilden hangi hükmün ortaya çıkacağını anlar. Örneğin, fakih
namazla ilgili hükmü tespit etmek istediğinde delil olarak ƧÈ ȐÈ ǐdzơơȂ
ō ǸȈÊ
É ǫÈƗȁÈ ... “Namazı kılın…”1 ayetini
bulur. Namaz kılmanın emredildiğini görür. “Emir farza delalet eder.” kuralına dayalı olarak “Namaz
farzdır.” hükmüne varır.
ÖRNEKLER BULALIM
Fıkıh Usulü
Delil
İlke
“Namazı kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû Emirler vücup (zorunedin.”
luluk) ifade eder.
Bakara suresi, 43. ayet.
Fıkıh
Hüküm
Namaz farzdır.
Zekât farzdır.
Siz de yukarıdaki örneğe benzer örnekler bulunuz.
4. Fıkıh İlminin Diğer İlimlerle İlişkisi
Fıkhın, diğer ilimlerle yakın ilişkisi vardır. Bunların başlıcaları; tefsir, hadis, siyer ve kelam
gibi ilimlerdir.
Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini geniş bir
şekilde açıklayan ilme tefsir denir. Tefsir ilmi,
Kur’an ayetlerini belirli usul ve kurallar dâhilinde inceler. Ayetlerin nüzul sebeplerini ortaya
koyar. Bu şekilde, ayetlerin ihtiva ettikleri anlamları geniş bir biçimde açıklar. Bu inceleme
ve açıklamalarda verilen bilgiler ve ayetler üzerinde yapılan yorumlar, fıkhi hükümlerin tespiti
açısından önemlidir. Ana kaynağı Kur’an olan
fıkıh, hükümlerini ortaya koyarken başta ahkâm
tefsirleri olmak üzere tefsirlerden yararlanır.
Hz. Peygamberden aktarılan söz, fiil ve takrirlerinin tümüne sünnet veya hadis denir.2 Hadis
usulü ise hadis rivayetlerinin derecelerini, niteliklerini tespit edip ortaya koyar. Fıkıh da hüküm çı1 Bakara suresi, 43. ayet.
2 Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 15.
15
1. Ünite: Fıkıh İlmi
karacağı zaman hadis ve hadis usulü ilminden faydalanır. Özellikle Kur’an’ın uygulama ile ilgili
ayetlerinin Hz. Peygamber tarafından nasıl hayata aktarıldığını hadis ilminin verilerinden elde eder.
Bu yönüyle sünnet, fıkhın ikinci ana kaynağıdır.
Fıkıh ilminin ilişkili olduğu diğer bir ilim dalı da siyerdir. Siyer, Hz. Peygamberin hayatını,
ahlakını, davranışlarını, devlet idaresini, yaptığı savaşları ve olaylar karşısındaki değerlendirmelerini
anlatan ilim dalıdır. Fıkıh, sünnetten hüküm çıkaracağı zaman siyer ilminin verilerinden de istifade
eder.
Kelam, İslam dininin inanç esaslarını konu edinen ilim dalıdır. Kelam ilmi, mükelleflerin özgür
iradesi ile yapabileceği fiillerin bulunduğunu ispata çalışır. Fıkıh bu fiillerin hükümlerini açıklar.
Fıkhın ortaya koyduğu bütün hükümler, ahlaki
esaslara uygundur. Fıkıh ilmi, ahlakın iyi ve güzel kabul
ettiği adalet, fazilet, iyilik, doğruluk, dürüstlük, kul hakkına saygı gibi tutum ve davranışların korunmasına özen
gösterir. İnsanlar arasında sevgi, saygı, güven, yardımlaşma ve dayanışmanın meydana gelmesini, haksızlıkların önlenmesini gaye edinir. Fıkhın ibadet, muamelat
ve ukubatla ilgili bütün hükümleri, bu ahlaki değerleri
koruyacak ve hedefleri gerçekleştirecek niteliktedir.
Fıkıh ilmi, temel İslam bilimlerinin yanı sıra matematik, coğrafya, astronomi, sosyoloji gibi pozitif ve
sosyal ilimlerden de faydalanır. Örneğin, namaz vakitlerinin tayiniyle oruç ve hac aylarının hesaplanmasında,
namazda kıble yönünün tespitiyle mirasın taksiminde
matematik ve coğrafyadan faydalanır.
Mekanik saat / İslam Eserleri Müzesi
Fıkıh ilminin; felsefe, mantık ve sosyoloji ilmi ile
de ilgisi bulunmaktadır. Fıkıh, ortaya koyduğu hükümlerin doğruluğunu ispatlamak, dayanaklarını
belirtmek ve gerekçelerini izah etmek için açıklamalarda bulunur. Fıkhi hükümlerin insan ve toplum
yönünden yararlarını ortaya koyar. Bunu yaparken akli ve naklî ilimlerin yöntemlerinden yararlanır.
ÖRNEKLER BULALIM
Fıkıh ilminin diğer ilimlerle olan ilişkisine örnekler bulalım.
•
Fıkhın matematikle ilgisi mirasın paylaştırılmasında.
•
Fıkhın hadisle ilgisi namazların rekât sayılarını bilmede.
•
Fıkhın coğrafya ile …
•
Fıkhın tefsirle …
16
FIKIH
5. Fıkıh İlminin Temel İlke ve Amaçları
Fıkhi hükümlerin kaynağı Kur’an ve sünnettir. Bu nedenle onların ayrıntılı bir şekilde açıklanması gerekir. Bu tür açıklamalar için fıkıh ilminde belirgin olarak öne çıkan bazı ilkeler vardır. Bunlar; mükellefiyette kolaylık, helallerde genişlik, haramlarda sınırlılık, hükümlerde tedricilik, kamu
yararının gözetilmesi ve adaletin gerçekleşmesidir.
Adalet
Mükellefiyette
Kolaylık
Kamu
Yararının
Gözetilmesi
Fıkıh
İlminin
Temel
İlkeleri
Hükümlerde
Tedricilik
Helallerde
Genişlik
Haramlarda
Sınırlılık
5. 1. Mükellefiyette Kolaylık
Allah (c.c.)1, kullarına karşı son derece merhametlidir. Bu nedenle insanlara güçleri oranında
sorumluluk yüklemiştir. Onların güç yetiremeyeceği emir ve yasaklar koymamıştır. Bu durum Bakara suresinin 286. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Allah, kimseye gücünün ötesinde bir teklifte bulunmaz…” Kur’an-ı Kerim’de insan gücünü ve doğasını zorlayıcı yükümlülüklere rastlamak
mümkün değildir. Yüce Allah bu konuyu, “…Din hususunda sizin üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi…”2 ayetiyle ifade etmiştir. Hz. Peygamber de her şeyin en hayırlısının orta yol ve denge hâli
olduğunu bildirmiş ve aşırılıklardan kaçınmayı öğütlemiştir.3
NOT EDELİM
“Meşakkat kolaylığı getirir.”
(Mecelle, madde: 17)
“Bir iş zorlaşınca kolaylık gösterilir.”
(Mecelle, madde: 18)
1 Celle Celaluhu: Şanı yüce.
2 Hac suresi, 78. ayet.
3 İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, C 9, s. 205.
17
1. Ünite: Fıkıh İlmi
İslam, insanlara üstesinden gelemeyecekleri sorumlulukları yüklememiştir. Sorumlu tuttuğu emirlerin yerine
getirilebilmesi için birçok kolaylaştırıcı hükümler koymuştur. Örneğin, suyun bulunmadığı durumlarda abdest yerine
teyemmüm yapılır. Ayakta duramayanlar namazlarını oturarak kılarlar. Ramazan ayında yolculuk yapanlar, yolculukları süresince oruç tutmayabilirler. Zengin olup da hacca
gidemeyecek kadar hasta olanlar başka birini kendi yerine
gönderebilirler. İbadetlerde bunlara benzer daha birçok kolaylık vardır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de kolaylık ilkesini şöyle dile getirmiştir:
É ƥ ƾÉ ȇÊǂÉȇ ȏÈ ȁÈ ǂÈ LjÌ ÉȈÌdzơǶÌ ǰÊ
É ƥ ƅơƾÉ ȇÊǂÉȇ... “…Allah si...ǂÈ LjÌ ǠÉ ÌdzơǶÌ ǰÊ
É
zin için kolaylık ister zorluk istemez…”1 Peygamberimiz
de, “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, sevdiriniz nefret
ettirmeyiniz.”2 hadisiyle dinin özünde hiçbir zorluğun olmadığını bildirmiştir.
ÖRNEKLER BULALIM
Dinimiz ibadetler konusunda pek çok kolaylık sağlamıştır. Bu kolaylıklara
örnekler bulunuz.
•
Suyu kullanma imkânının olmadığı durumlarda teyemmüm yapılır.
•
.........................................................................................................
•
.........................................................................................................
5. 2. Helallerde Genişlik-Haramlarda Sınırlılık
Allah, kâinatta yarattığı nimetleri insanın hizme“Eşyada asıl olan mübahlıktır.”
tine sunmuştur. Bu konuda bir ayette, “Ey insanlar,
İbn Nüceym
yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarınel-Eşbah ve’n-Nezair, s. 73.
dan yiyin…”3 buyrulmuştur. Allah, bu nimetlerden
faydalanmayı helal kılmıştır. Ancak Allah merhametinden dolayı kişiye ve topluma zararlı olan bazı
şeyleri ise haram kılmıştır. Örneğin, içki ve kumar, insanın kendisine, ailesine ve çevresine zarar
verdiği için yasaklamıştır. Dinimizde haramlar sınırlı olduğu için belirtilmiş, helaller ise çok olduğundan sayılmamıştır. Dinin haram kıldığı bazı şeyler zaruret durumunda geçici olarak mübah
sayılmıştır. Örneğin, açlıktan ölmek üzere olan bir kimsenin, murdar olan hayvanın etini ölmeyecek
kadar yemesi haram değildir. Bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
1 Bakara suresi, 185. ayet.
2 Buharî, İman, 12.
3 Bakara suresi, 168. ayet.
18
FIKIH
ō ǿÉƗƢǷÈ ȁÊ
ǁȂ
Ì ǺÊ ǸÈ
Ç ÈƥǂÈ ÌȈÈǣǂō ǘÉ Ǔơ
È ǸÈ ōǻÊƛ
È ǡƢ
È ǂȇÊDŽÌǼƼÊ ÌdzơǶÈ ƸÌ Èdzȁ
È ǵÈ ƾō dzơȁ
È ƨÈ ÈƬÌȈǸÈ ÌdzơǶÉ ǰÉ ÌȈÈǴǟÈ ǵÈ ǂō ƷƢ
Æ ǨÉ ǣÈ ƅơ
È ǧÊƅơÊǂÌȈǤÈ ÊdzÊǾÊƥDzÊ
È ǹō ÊƛÊǾÌȈÈǴǟÈ ǶÈ ÌƯÊƛȐÈÈ ǧÇƽƢǟÈ ȏÈ ȁ
ǶȈ
Æ ƷÊ ǁÈ
“Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram
kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa başkasının hakkına saldırmadan ve haddi
aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan ve
çokça esirgeyendir.”1
Allah, insana akıl ve irade vermiş ve yaptıklarından sorumlu tutmuştur. Helallerin yanı
sıra bazı şeyleri haram kılarak insanın tercihini
helallerden yana kullanmasını istemiştir. Haramlardan sakınanları ise ödüllendireceğini bildirmiştir. Bu nedenle sorumluluk bilincine sahip olanlar haram ve helallerin imtihan vesilesi
olduğunu bilirler ve ona göre hareket ederler.
KONUŞALIM
“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş,
ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp
ölmüş (hayvanlar ile) yırtıcı hayvanların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz
müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal okları ile kısmet
aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden
(onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün
size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı
beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık hâlinde dara düşerse
(haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”
Mâide suresi, 3. ayet.
Yukarıdaki ayette geçen haramları listeleyerek helal ve haramın kapsamı hakkında
konuşunuz.
5. 3. Hükümlerde Tedricîlik
Kur’an’ın indirilişi yirmi üç yılda tamamlanmıştır. Bu sürecin önemli bir kısmı Mekke’de
geçmiştir. Mekke döneminde gelen ayetler daha çok iman ve ahlaki altyapının oluşturulmasına yöneliktir. Medine döneminde gelen ayetler ise daha çok ibadet ve sosyal hayatla ilgilidir. Örneğin, namaz
hariç diğer ibadetler Medine’de inen ayetlerle farz kılınmıştır.
1 Bakara suresi, 173. ayet.
19
1. Ünite: Fıkıh İlmi
İbadetler ve sosyal hayatı düzenleyen hükümler, aşama
aşama ve toplumun ihtiyacına bağlı olarak konulmuştur. Bu
durum, hükümlerin anlaşılmasını ve uygulanmasını kolaylaştırmıştır. Örneğin, zekâtın miktarı önce sınırlandırılmamış,
herkesin istek ve gücüne bırakılmıştır. Sonra zekâtın miktarları
Peygamber Efendimiz tarafından belirlenmiştir.1
Hükümlerin Allah tarafından bir anda topluca indirilmeyip hayata paralel ve zaman içinde
peyderpey konulmasına tedricîlik denir. Fıkhın da temel özelliklerinden biri olan tedricîlik, İslam’a
davetin yapılmasında her zaman geçerlidir. Bu nedenle İslam ile yeni tanışan insanlar dinî hükümleri
zamanla öğrenerek yaparlar.
ÖĞRENELİM
Aşağıdaki ayetlerde içkinin haram kılınışının aşamaları anlatılmıştır. Ayetleri
inceleyerek hükümlerde tedricîliğin nasıl gerçekleştiğini öğreniniz.
“Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde
büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları,
menfaatlerinden daha büyüktür.”
Bakara suresi, 219. ayet.
Yukarıdaki ayette içki günah kavramının kapsamına alınmış ve bazı faydalarının
yanı sıra zararının daha büyük olduğuna dikkat çekilmiştir.
“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- (cünüp
iken de) -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın...”
Nisâ suresi, 43. ayet.
Yukarıdaki ayette içki içmenin doğal sonucu olan sarhoşluğun namaz kılmaya
engel olduğuna dikkat çekilmiştir.
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi
birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla
sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?”
Mâide suresi, 90-91. ayetler.
Yukarıdaki ayetlerde içki kesin bir tarzda yasaklanmıştır.
1 Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 57.
20
FIKIH
5. 4. Kamu Yararının Gözetilmesi
Dinin bütün hükümleri insan içindir. İnsanın hem dünyada hem de ahirette mutlu edilmesi
dinin en büyük amacıdır. Dolayısıyla kamusal kurum ve kuruluşlar da insan içindir. Kamu yararı
denildiği zaman, toplum yararı anlaşılır. Bazı durumlarda toplumun menfaati ile kişilere ait çıkarlar
çatışabilir. Bu durumda kamuya ait çıkarlar tercih edilir. Toplumun menfaatine dokunacak bir zarar
ile özel mülkiyete dokunan zararlardan birinin tercih edilmesi zorunlu olduğunda öncelikle
kamunun yararı tercih edilir.
Ancak bu tercih yapılırken özel
mülkiyetin korunması ve verilecek zararın telafi edilmesi gerekir. Böylece kamusal haklarla
kişisel haklar arasında bir denge
kurulur. Örneğin, duyulan ihtiyaç sebebiyle şehir merkezinde
hastane, okul, cami gibi yararı
kamuya ait olan bir binanın yapılabilmesi için, bir şahsın özel
mülkü kamulaştırılabilir. Ancak
bu durumda o kişinin mülkünün
bedeli ödenmelidir. Böylece o
kişinin hakkı da korunmuş olur.
Kamu yararı, bazen kamuya dokunacak zararların giderilmesi bazen de onların çıkarı olan
şeylerin elde edilmesi şeklinde olur. Zarar ile yarar çatıştığında öncelikli olarak zararın giderilmesi
amaçlanır. Örneğin kurulacak bir fabrika çevreye zarar verecekse ondan elde edilecek yarardan vazgeçilir.
ÖRNEKLER BULALIM
Kamu yararının gözetilmesi ile ilgili örnekler bulunuz.
•
İnsanların yararlanabileceği bir yol yapılırken o yolun yapımını engelleyen
özel mülkiyetler bedeli ödenmek şartıyla kamulaştırılabilir.
•
.........................................................................................................
•
.........................................................................................................
•
.........................................................................................................
21
FIKIH
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Fıkıh ne demektir? Açıklayınız.
2. Fıkıh ilminin konusu nedir? Belirtiniz.
3. Fıkıhla fıkıh usulü arasında nasıl bir ilişki vardır? Açıklayınız.
4. Fıkhın yararlandığı ilimler nelerdir? Yazınız.
5. Fıkıh ilminin amacı nedir? Anlatınız.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi fıkıh ilminin temel özelliklerinden değildir?
A) Kolaylık
B) Tedricîlik
D) Adalet
E) Kamu yararı
C) Taklit
2. Aşağıdakilerden hangisi fıkhın konularındandır?
I. Ukubat
II. Muamelat
III. Ahlak
IV. İbadetler
V. Münakehat
A) I-II-III
B) II-III-IV
C) III-IV-V
D) I-III-IV-V
E) I-II-IV-V
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
(inanç, tedricîlik, hukuk, ukubat, münakehat)
1. İnsanlar, aralarındaki ilişkileri düzenlemek için …………..........…. kurallarına ihtiyaç duyarlar.
2. Hükümlerin bir anda topluca indirilmeyip hayata paralel bir şekilde zaman içinde peyderpey
konulmasına…………..........…. denir.
3. Bir kimsenin, başka birinin malına ve canına karşı işlemiş olduğu suçlar fıkıhta
…………..........…. adı altında ele alınır.
4. Fıkhın konuları arasında…………..........…. konuları yer almaz.
23
FIKIH
2. Ünite
FIKIH İLMİNİN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Mezhep, taklit, rey ve fetva” kavramlarının anlamlarını öğreniniz.
2. Bildiğiniz mezhep isimlerini söyleyiniz.
3. Günümüzde yazılan fıkıh kitaplarından bildiklerinizin isimlerini defterinize
yazınız.
4. Mezheplerin ortaya çıkmasında etkili olan faktörleri araştırınız.
24
FIKIH
1. Mezhepler Öncesi Dönem
Fıkıh ilminde mezhepler öncesi dönem üç ana başlık altında ele alınır. Bunlar; Hz. Peygamber,
Sahabe ve Tabiîn dönemidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelen ayetlerin birçoğunda, “Sana soruyorlar.”, “Senden fetva istiyorlar.” gibi ifadeler yer almaktadır.1 Hz. Peygamberin bu ve benzeri sorulara verdiği cevaplar fıkhın ilk örneklerini oluşturmuştur. Ayrıca kaynağa dayanarak hüküm çıkarma işi Hz. Peygamber ile
başlamıştır. Peygamber Efendimizin vefatından sonra sahabe yeni çıkan sorunlara, Kitap ve sünnete
dayalı olarak çözüm üretmeye çalışmışlardır. Tabiîn döneminde ise Peygamberimiz ve sahabenin uygulamaları geliştirilerek sistemleştirilmiştir. Bu durum mezheplerin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
1.1. Hz. Peygamber Dönemi
Hz. Peygamber dönemi fıkhın oluşmasında
en önemli dönemdir. Bu dönemin on üç yılı Mekke, on yılı da Medine’de geçmiştir.
ō ǶÉ ǰÉ ÈdzDzō ƷÊ ÉƗDzÉ
Ì ǫǶÌ ȀÉ ÈdzDzō ƷÊ ÉƗơÈƿƢǷÈ ǮÈ ÈǻȂÉdzÈƘLjÌ Èȇ
...ƩƢ
É ÈƦŏȈǘdzơ
“Sana, kendilerine neyin helal
kılındığını soruyorlar. De ki: Size temiz olanlar helal kılındı...”
Mâide suresi, 4. ayet.
Mekke döneminde Hz. Peygamberin tebliği
daha çok inanç ve ahlaka yöneliktir. İnanç ve ahlakla ilgili ilkeler ibadetlerin ve sosyal ilişkilerin
temelini oluşturmuştur. Mekke döneminde fıkhi hükümler azdır ve genel kural niteliğindedir.
Medine dönemi, fıkıh tarihi açısından önemlidir. Bu dönemde toplumsal yapı oluşmaya başlamıştır. Buna bağlı olarak bireysel alanda olduğu gibi toplumsal alanda da önemli düzenlemeler yapılmıştır. Müslümanlar arasında yapılan kardeşlik anlaşması ile diğer dinî gruplarla yapılan Medine
Sözleşmesi buna örnek verilebilir.
Medine döneminin en belirgin özelliği
fıkhi hükümlerin tedricî olarak konulmasıdır.
Yani, toplumun henüz hazır olmadığı bazı konularda, hükümler zaman içinde aşamalı bir
şekilde konulmuştur. Örneğin, içki üç aşamada yasaklanmıştır. Hz. Peygamber, gelen
vahyi açıklamış, uygulamalarda bulunmuş ve
sahabenin bazı davranışlarını onaylamıştır.
Böylece fıkhi hükümlerin ilk örnekleri oluşmuştur.
NOT EDELİM
Hz. Peygamber döneminin fıkhi
özellikleri:
•
•
•
•
Teşri (yeni hüküm koyma)
Hükümlerde tedricîlik
Hükümlerde kolaylık
Nesih (hükmün kaldırılması)
1 M. Fuad Abdulbaki, el-Mu’cemu’l-Müfehres li Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerîm, ‘Seele’ ve ‘Fetâ’ maddeleri.
25
2. Ünite: Fıkıh İlminin Doğuşu ve Gelişmesi
Hz. Peygamber, kimi zaman sahabeye danışarak bazen de bilgi ve tecrübelerine, içinde yaşadığı çevre şartlarına göre kendi rey ve içtihadı ile de hükümler vermiştir. Bu hükümler isabetli
değilse vahiy tarafından düzeltilmiştir. Örneğin, Hz. Peygamber Bedir Savaşı’nda Müslümanların
eline geçen esirler hakkında nasıl bir uygulamanın yapılacağı konusunda sahabenin ileri gelenleriyle
istişare etmiştir. Hz. Ebu Bekir savaş esirlerinin fidye karşılığı serbest bırakılmalarını önermiş, Hz.
Ömer ise cezalandırılmalarını istemiştir. Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir’in görüşünü benimseyerek
bedel karşılığında esirleri serbest bırakmıştır. Bunun üzerine gelen ayet Hz. Ömer’in görüşünün daha
doğru olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Bir peygamberin, yeryüzünde üstünlüğünü perçinlemedikçe esirler edinip onları fidye karşılığında serbest bırakması uygun düşmez. Siz dünyanın geçici
menfaatini istiyorsunuz. Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor. Allah azizdir, hakimdir.”1
Hz. Peygamber döneminde bazı sahabiler Hicaz Bölgesi’nin dışındaki şehirlere gönderilmiştir.
Örneğin, Yemen’e gönderilen Muaz b. Cebel, Hz. Peygamberin, “Gittiğin yerde ne ile hükmedeceksin?” sorusuna, önce Allah (c.c.)’ın kitabı, sonra Hz. Peygamberin sünneti ile cevabını vermiştir.
Bu ikisinde çözümünü bulamadığı konular için de kendi rey ve içtihadı ile hükmedeceğini söylemiş
ve Hz. Peygamberin takdirini kazanmıştır.2 Bu olay gösteriyor ki Hz. Peygamberin zamanında rey
ve, içtihat fıkhın kaynakları arasında vardı. Çünkü herkesin, her zaman sorunlarını Hz. Peygambere
iletme ve ondan anında cevap alma imkânı yoktu. Bu durumda sahabenin ileri gelenleri açık bir
nas bulunmayan konularda içtihat ederek çözüm üretirlerdi. Elde edilen sonuçlar Hz. Peygambere
sunulurdu. Bunlar yanlışsa Hz. Peygamber düzeltir, doğru ise onaylardı. Sahabenin onaylanan bu
içtihatları takriri sünneti meydana getirmiştir.
Fıkhi hükümlerin özünü oluşturan kolaylık ilkesi bu dönemin en belirgin özelliklerinden biridir.
Örneğin, İslam hakkında bilgi almak isteyen birisine Hz. Peygamber; günde beş vakit namaz, ramazanda oruç ve zekât ibadetlerini yerine getirmesi gerektiğini söylediğinde adam, “Bunları ne artırırım
ne de azaltırım.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Şayet sözünde doğru ise kurtulmuştur.”3
buyurdu. Ayrıca bu dönemde var olan bazı uygulamaların vahiyle nesh edildiği (değiştirildiği) bilinmektedir. Örneğin, İslam’ın ilk dönemlerinde Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılınırdı. Bakara
suresinin 149 ve 150. ayetleri ile kıble değişmiş ve Mescid-i Haram (Kâbe) yeni kıble olmuştur.
DEĞERLENDİRELİM
Medine Sözleşmesi’ni bularak maddelerini sınıfta okuyunuz ve fıkha katkıları
açısından değerlendiriniz.
1 Enfâl suresi, 67. ayet.
2 Ebu Davud, Akdiye, 11.
3 Buharî, Zekât, 5.
26
FIKIH
1.2. Sahabiler Dönemi
Sahabiler dönemi Hz. Peygamberin vefatı ile
başlayıp hicri ikinci asrın başına kadar olan zamanı kapsar. Hz. Peygamberin vefatından sonra İslam
beldelerinin sınırları hızla genişledi. Müslümanlar,
yapılan fetihlerle doğuda Hindistan’a, batıda Atlas
Okyanusu’na ulaştılar. İslam, bu geniş coğrafyada yaşayan insanlar arasında yayıldı. Sade bir hayat
yaşayan Müslümanlar, başka topluluklarla ve onların oluşturduğu uygarlıklarla karşılaştılar. Bunun
tabii sonucu olarak çözülmesi gereken birçok problem ortaya çıktı. Bazı sahabiler ilim, anlayış ve
vahiyden istifade etme imkânı açısından diğerlerinden farklıydılar. Bunlar Peygamberimizin vefatından sonra meydana gelen problemlere ondan öğrendikleri istişare ve içtihat metoduyla anında
çözüm üretebiliyorlardı. Örneğin, sahabiler Hz. Peygamberin vefat etmesiyle ortaya çıkan yönetim
boşluğuyla ilgili sorunu hemen fark ederek çözüme kavuşturdular. Yapılan istişare sonucunda Hz.
Ebu Bekir halife seçildi.
“Ashabım, yıldızlar gibidirler.
Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.”
Münavî, Feyzu’l-Kadir, C 4, s. 76.
Hz. Ebu Bekir iki yıl bu görevde kaldı. Onun döneminde dinden dönenlerin (irtidat) ve zekât
vermek istemeyenlerin çıkardıkları isyan en önemli sorunların başında gelmekteydi. Müslümanlar
uzun süre bu isyanları bastırmak ve toplumun birlik ve beraberliğini sağlamak için çalıştılar. Hz.
Ebu Bekir, karşılaştığı sorunları ileri gelen sahabilerle istişare ederek çözmeye çalışmıştır. Örneğin,
Hz. Peygamber, müellefe-i kuluba zekâttan bir fon ayırırdı. Bu şekilde onların verecekleri zararları
önlemeye, desteklerini elde etmeye ve kalplerini kazanmaya çalışırdı. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer’le
yaptığı istişare sonucunda, desteklerine ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle onlara pay ayırmadı.1 Ayrıca
bu dönemde birçok problem uzun tartışmalardan sonra bir karara bağlanmıştır. Topluca alınan bu karara ve yapılan içtihada şûra içtihadı denilmiştir. Örneğin, Kur’an’ın toplanıp kitap (mushaf) hâline
getirilmesi şûra içtihadı neticesinde olmuştur.
Hz. Ebu Bekir’in vefatından sonra Hz. Ömer halife seçildi. Onun on iki yıl süren halifelik
dönemi, fıkıh tarihinde önemli bir yere sahiptir. Müslümanlar yabancı kültürlerle karşılaşmaya başlamış, Mekke ve Medine’nin dışında Kûfe (Irak), Fustat (Mısır) gibi yeni yerleşim merkezleri kurulmuştur. Ayrıca fethedilen diğer şehirlerde halkın bir kısmı Müslüman olmuş, bir kısmı da önceki
inançlarını terk etmeyip Müslümanlarla iç içe yaşamışlardır.
Hz. Ömer, fıkhi konularda istişare etmek için
bazı müçtehit sahabilere Medine’den çıkma yasağı
koymuştu.2 O, Kur’an ve sünnette hükmü bulunmayan bir olayla karşılaştığında, sahabileri toplar,
konuyu onlara açardı. Böylece onların görüşlerini
alır ve müzakere sonucunda varılan kararı uygulardı. Bu uygulama icmanın oluşmasına ve fıkhın
temel kaynaklarından biri olarak kabul edilmesine
de zemin hazırlamıştır.
1 Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 117.
2 Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 116.
27
2. Ünite: Fıkıh İlminin Doğuşu ve Gelişmesi
Hz. Ömer, zamanın şartlarını dikkate alarak bazen kendinden önceki uygulamalardan farklı
hükümler ortaya koymuştur. Örneğin, savaşta elde edilen taşınmazların mülkiyeti, Peygamberimiz
döneminde savaşa katılan askerler arasında paylaştırılırdı. Hz. Ömer, bu tür arazilerin mülkiyetlerini
vergi almak üzere esas sahiplerine bırakarak yeni bir toprak hukuku sistemini başlattı. Bu uygulama
kendisinden sonraki dönemler için örnek teşkil etti. Ayrıca kıtlık yıllarında hırsızlık suçunun cezasını
uygulamadı. Hz. Ömer, herkese belli ölçüde ihtiyaçları dikkate alarak hazine (Beytü’l-Mal)den yardım yapmaya başlamış ve maaş bağlamıştır.
Hz. Ömer’in vefatından sonra sahabiler İslam’ı öğretmek için fethedilen ve yeni kurulan şehirlere gönderilmişlerdir. Örneğin yeni kurulan ve Irak’ın merkezi olan Kûfe şehrine yönetici olarak
Ammar b. Yasir, kadı ve öğretmen olarak İbn Mesud gönderilmişti. Dördüncü halife Hz. Ali, hilafet
merkezini de buraya taşımıştı. Birçok sahabi çeşitli nedenlerle buraya uğramış ya da burada ikamet
etmişti. Diğer şehirlerin durumu da Kûfe gibiydi. Bu durum Medine’nin yanı sıra başka ilim merkezlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Örneğin, İbn Abbas Mekke’ye, Ebu Musa el-Eş’arî Basra’ya,
Abdullah b. Amr Mısır’a, Muaz b. Cebel Şam’a gönderilerek ilim halkaları oluşturmuşlardır.
Sahabiler gittikleri şehirlerde Kur’an
ve sünnete göre hüküm veriyorlardı. Bunlarda
NOT EDELİM
hükmünü bulamadıkları konularda kendi göSahabe döneminde pek çok fakih yerüş (rey) ve içtihatlarıyla çözüm üretiyorlardı.
tişmiştir. Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Mesud, Hz. Abdullah b. Abbas,
Örneğin, Kûfe’de ilmî faaliyetlerini sürdüren
Hz. Ayşe, Hz. Zeyd b. Sabit, Hz. Abdulİbn Mesud, o çevrenin özel şartlarını da göz
lah b. Ömer önde gelen fakihlerdendir.
önünde bulundurarak hüküm veriyordu. Çünkü sosyal ve kültürel çevre, ihtiyaçlar ve problemler farklıydı. Bu nedenle Kur’an ve sünnetten hareketle içtihatta bulunmuş, kendi görüş ve yorumlarıyla çözümler getirmiştir. Bu konuda son derece başarılı olan İbn Mesud, Irak’ta “rey” ağırlıklı
fıkıh ekolünün temellerini atmıştır. Burada birçok talebe yetiştirmiş ve rey (Kûfe) ekolünün kurucusu
kabul edilmiştir.
DEĞERLENDİRELİM
Hz. Ömer, Şam valisi Hz. Ebu Musa el-Eş’arî’ye yazdığı mektupta yargılama ile ilgili
takip edilecek bazı hususları şöyle belirtmiştir:
• Davanın tarafları dikkatle dinlenmelidir. Huzura girip oturmalarında, sözlerini dinlemede eşit
davran.
• İddia eden ispatlamalı, inkâr eden de yemin etmelidir.
• İddia makamı delil için zaman talep ederse ona zaman ver. Delil getirip ispat ederse hükmünü ona
göre verirsin.
• Hükmü Kitap ve sünnete dayanmayan konunun hakikatini anlamaya çalış. Benzerlerine kıyas
ederek en çok benzeyenini bulmaya çalış.
• Davaya bakarken öfke ve şiddetten kaçın. Sakin ol. Bıkkınlık gösterme, söz kesme, sabır göster.
İbn Kayyim el-Cevziye, İ’lamu’l-Muvakkı’în, C 1, s. 85-86.
(Kısaltılarak alınmıştır.)
Yukarıdaki metni Hz. Ömer’in fıkıh anlayışı açısından değerlendiriniz.
28
FIKIH
Kûfe’de gelişen rey ekolüyle eş zamanlı olarak Medine merkezli Hicaz bölgesinde ise Hz.
Peygamberin hadisleri ile sahabe fetvalarından oluşan “eser” ağırlıklı “Hicaz” ekolünün temeli atılmıştır.
Hicaz ekolünün geliştiği ortamda, Hz. Peygamber döneminde yaşanan sorunlar büyük ölçüde
benzer şekilde tekrarlanıyordu. O dönemde verilen cevaplar, o günün sorunlarına da cevap teşkil
edebilecek karakterdeydi. Bu nedenle reye fazla ihtiyaç duyulmamıştı. Zeyd b. Sabit ve Abdullah b.
Ömer bu ekolün öncülerindendi.
LİSTELEYELİM
Sahabe döneminin fıkıh bakımından özelliklerini listeleyiniz.
•
Fıkhi hükümler çoğunlukla şûra içtihadı ile verilirdi.
•
..........................................................................................................
•
..........................................................................................................
1.3. Tabiiler Dönemi
Sahabiler gittikleri yerlerde dini öğretiyor, talebe yetiştiriyor ve örnek oluyorlardı. Onların
yetiştirdikleri talebeler tabiin neslinin âlimleri olmuşlardı. Örneğin, tabiin fakihlerinden Alkame ve
İbrahim en-Nehai Kûfe’de bulunan Hz. Ali ve Hz. Abdullah b. Mesud gibi önde gelen sahabilerden
ders almışlardır.
Fıkhi Ekoller
Kûfe Ekolü
(Rey)
Abdullah b. Mesud
Hicaz Ekolü
(Hadis)
Abdullah b. Ömer
Alkame b. Kays,
İbrahim en-Nehaî
ve Hammad b.Ebî
Süleyman
Nafi Mevla İbnü
Ömer
Hz. Peygamberin vefatından bir buçuk asır
sonra yetişmiş çok sayıda âlimin ilmî faaliyetleri sonucunda büyük bir fıkıh mirasının oluştuğu görülmektedir. Bu dönemde birçok fıkıh âlimi yetişmiş,
bunlardan Ebu Hanife ve İmam Malik gibi isimler
öne çıkmıştır. Bunlar kendi dönemlerinde ortaya
çıkan yeni sorunları çözmek için bir takım usul ve
kaideler belirlemişler ve bu doğrultuda yeni durumlar için çözümler üretmişlerdir. Onların kendilerine
has metot ve prensiplerinin olması, isimlerinin öne
çıkmasında etkili olmuştur.
İmam Malik, İmam
Şafii ve Ahmed b.
Hanbel
Kûfe ve Hicaz için anlatılanlar, benzer şekilde diğer önemli İslam merkezleri için de geçerliydi.
Örneğin, İmam Malik’in oluşturduğu fıkhi hükümler, başta Medine olmak üzere, Mısır, Kuzey Afrika ve daha sonra Endülüs’te meydana gelen problemlere fıkhi çözümler getirmiş ve toplumun ihtiyaçları giderilmeye çalışılmıştır.
İmam-ı Azam Ebu
Hanife
29
2. Ünite: Fıkıh İlminin Doğuşu ve Gelişmesi
LİSTELEYELİM
Tabiiler dönemi fıkhının özelliklerini listeleyiniz.
•
Fıkıhta rey ve hadis olmak üzere iki büyük ekol gelişme göstermiştir.
•
..........................................................................................................
•
..........................................................................................................
Tabiin âlimlerinin birçoğu Kitap ve sünnete göre içtihat edip hüküm çıkarmışlardır. Asıl kaynaklarda hükmünü bulamadıkları pek çok konuda kendi içtihatlarıyla hüküm vermişlerdir. Böylece
bunlar rey ekolünü geliştirmiştir. Fıkhın alanı genişlemiş ve gerek hoca gerekse bölge farklılığından
dolayı farklı içtihatlar meydana gelmiştir. Fıkıhla ilgili yazılı metinler bu dönemde ortaya çıkmaya
başlamıştır.1 Ayrıca hadisler de ilk defa bu dönemde fıkıh konularına göre düzenlenmiş ve bu eserlere
de musannef türü eserler denmiştir.
2. Mezheplerin Oluşum Dönemi
Mezheplerin oluşumu tabiin dönemine rastlar. İslam devletinin sınırlarının genişlemesine paralel olarak fıkhın alanı da genişlemiştir. Ortaya çıkan yeni problemlere üretilen çözümler farklı düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde bir taraftan içtihat faaliyetleri devam ederken bir taraftan da fıkıh ve fıkıh usulü kitapları yazılmaya başlanmıştır.
İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Cafer-i
Sadık gibi ilim adamları kullandıkları metotlarla yaptıkları yorumlar neticesinde bölgelerinin fıkıh
imamları olmuşlardır. Bu âlimlerin etrafında zamanla mezhepler oluşmaya başlamıştır. Başlangıçta
şehirler bazında gerçekleşen fıkhi oluşumlar, giderek daha geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.
GRUP ÇALIŞMASI
Sınıftaki arkadaşlarınızla gruplar oluşturunuz. Her grup bir mezhep imamının hayatını
araştırıp sunu hazırlasın. Hazırladığınız sunuları sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız.
2.1. Fıkıh Mezheplerinin Doğuşunu Hazırlayan Sebepler
İnsanların anlayışları, yetenekleri, değer yargıları ve diğer kişilik özellikleri bakımından sayısız
farklılıkları vardır. Bunlara ilaveten insanların yetiştiği ortam, geçmiş yaşantıları, görgüleri, tecrübeleri, bilgi ve becerileri de birbirinden farklıdır. Bu kadar farklılığın, beraberinde yorum farklılıklarını
getirmesi kaçınılmazdır.
1 Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 160-161.
30
FIKIH
Fertler, şahsi yeteneklerinin yanında, sosyal çevre ve sahip oldukları imkânlar bakımından
da farklılıklar gösterirler. Çünkü yorum yapan her fert, içinde bulunduğu zaman ve sosyal çevreden
etkilenir. Örf ve âdetlere dayalı hükümler, zaman ve çevrenin değişmesiyle değişir.
Peygamberimizden sonra ortaya çıkan siyasi gelişmeler ve ilmî tartışmalar görüş ayrılıklarını
da beraberinde getirmiştir. Ayrıca âlimlerin yetiştiği ortam, fıkhi hükümleri çıkarmada kullandıkları
kaynaklar ve metotlar gibi nedenler farklı görüşlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu görüşler belirli usuller etrafında sistemleştirilmiştir.
Fıkıh, kaynak bakımından Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetine dayanmaktadır. Bu
kaynaklarda geçen ifadelerin, farklı şekillerde anlaşılması ve yorumlanması da mezheplerin ortaya
çıkmasında etkili olmuştur. Örneğin,
É ǴƳÉ ǁÌ ÈƗȁÈ ǶÌ ǰÉ LJȁ
Ê ƔÉ ǂÊÉ ƥơȂƸÉ LjÈ ǷÌ ơȁÈ ǪÊ
Ê ǣƢÈǧÊƧȐَ‫ ا‬ǐdzơȄ
ȄÈdzÊƛǶÌ ǰÈ
Ê ǧơǂÈ ǸÈ ÌdzơȄÈdzÊƛǶÌ ǰÉ ÈȇƾÊ ÌȇÈƗȁÈ ǶÌ ǰÉ ǿÈ ȂƳÉ ȁÉ ơȂÉǴLjÌ
ō ÈdzÊƛǶÌ ÉƬǸÉÌ ǫơÈƿÊƛơȂÉǼǷÈ ƕǺȇÊ
È ǀōdzơƢȀÈ ŎȇÈƗƢÈȇ
...ǺÊ ÌȈÈƦǠÌ ǰÈ Ìdzơ
“Ey İnananlar! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın,
başlarınızı mesh edip, topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın…”1 ayetinde “ayaklarınızı” kelimesini ‘yıkama’ya atfedip “üstün” okuyanlar ayakların yıkanacağına, ‘mesh’e atfedip “esre” okuyanlar ise mesh edileceğine hükmetmişlerdir.
Aynı konu ile ilgili ayet ve hadislerin farklı şekillerde değerlendirilmesi de değişik yorumlara
neden olmuştur. Ayrıca kullanılan deliller ile bunları değerlendirmede dikkate alınan usul kaidelerindeki farklılıklar da hükümlerin farklı olmasına yol açmıştır.
Daha önceki müçtehitler kendi dönemlerinde karşılaştıkları fıkhi sorunların çözümü ile ilgili
içtihat yapmışlardı. Mezhep imamları dönemindeki müçtehitler ise kendilerine has içtihat metotları
ile meydana gelen ve olması muhtemel pek çok konuda fıkhi hüküm üretmişlerdir. Hüküm çıkarmada kullandıkları usulleri ve çıkardıkları hükümleri belli başlıklar altında kitaplarda toplamışlardır.
Mezhep imamlarının kitaplarında edindikleri bilgi ve metotları benimseyenlerin oluşturduğu bu yeni
fıkhi ekollere mezhep denilmiş ve bu mezhepler ilgili müçtehitlerin adıyla anılmıştır.
TARTIŞALIM
Sizce mezhepler nasıl ortaya çıkmış olabilir? Tartışınız.
1 Mâide suresi, 6. ayet.
31
MEZHEPLER VE MEZHEP İMAMLARI
HANEFİ
MEZHEBİ
MALİKİ
MEZHEBİ
Numan b. Sabit
Malik b. Enes
Ebu Hanife
(H 93-179/711-795)
(H 80-150/700-768)
ŞAFİİ
MEZHEBİ
HANBELİ
MEZHEBİ
Muhammed b.
İdris
eş-Şafii
(H 150-204/767819)
Ahmed b. Hanbel
(H 164-241/780855)
FIKIH
BELİRTELİM
Ebu Hanife, “Allah’ın kitabındakini alır kabul ederim. Onda bulamazsam Hz.
Peygamberin güvenilir âlimlerce bilinen ve meşhur olan sünnetiyle amel ederim.
Onda da bulamazsam sahabeden dilediğim kimsenin reyini alırım. Fakat iş İbrahim,
Şa’bî, el-Hasan, ‘Atâ… gibi âlimlere gelince bir ilim adamı olarak ben de onlar gibi
içtihat ederim.” derdi.
Hayrettin Karaman, İslam Hukukunda İçtihat, s.135.
Yukarıdaki sözü değerlendirerek Ebu Hanife’nin hüküm vermedeki kaynak
anlayışı ve usulünü belirtiniz.
Ebu Hanife, görüşlerinin kesin doğru olmadığına, her konunun eleştirel bir şekilde ele alınmasının gereğine inanırdı. “Nereden söylediğimizi ve delillerimizi bilmeden bizim görüşümüzle fetva
vermek hiçbir kimse için helal değildir.” diyerek körü körüne taklit
edilmesini hoş karşılamazdı. Ayrıca Ebu Hanife, kendi görüşleri
için, “Bu benim elde edebildiğim en güzel sonuçtur. Kim bundan
daha güzelini bulursa onu kabul ederiz.” diyerek sorunlar üzerinde
düşünmeyi teşvik ederdi.
Ebu Hanife’nin, inanç esaslarını anlatan el-Fıkhu’l-Ekber
adlı eseri vardır. Onun fıkha dair görüşlerini ise öğrencilerinden
Muhammed b. el-Hasan eş-Şeybanî, Zâhirü’r-Rivaye adlı kitapta
derlemiştir. Bu kitap Serahsî tarafından el-Mebsût adıyla otuz cilt
hâlinde şerh edilmiştir.
Hanefi mezhebi daha çok Türkiye, Suriye, Irak, Pakistan,
Kafkaslar ve Balkanlarda yaygınlık kazanmıştır.
2.3. Maliki Mezhebi
Malik b. Enes, Medine’de doğmuş, hayatını orada geçirmiş ve orada vefat etmiştir. İmam
Malik’in hocaları arasında Zührî, Nâfi ve Rabiatu’r-Rey gibi fıkıh ve hadis bilginleri vardır.
İmam Malik, fıkhi hükümler çıkarmada Kitap, sünnet, icma ve kıyas delillerine başvurmuştur.
Ayrıca Medine halkının uygulamasını (amel-i ehl-i Medine) ve mesalih-i mürseleyi (toplum menfaatini) dikkate alması, onun fıkhının karakteristik özelliklerini oluşturur.
İmam Malik’in meşhur eseri el-Muvatta’dır. Dönemin halifesi Mansur onun bu eserini kanunlaştırmak istemişse de o, tek bir fıkıh kitabının esas alınması içtihat hürriyetine ve her bölgenin kendi
fıkhını oluşturmasına engel olur düşüncesiyle bu teklifi kabul etmemiştir.
İmam Malik’ten Abdurrahman b. Kasım, Abdurrahman el-Kurtubî ve Asbağ b. Ferec gibi bazı
âlimler ders almıştır. Bunlardan Abdurrahman b. Kasım, İmam Malik’in görüşlerinin yer aldığı elMüdevvene adlı eseri gözden geçirip tashih eden kişidir.
33
2. Ünite: Fıkıh İlminin Doğuşu ve Gelişmesi
İmam Malik, Kuzey Afrika’dan Medine’ye gelen pek çok talebeye ders verdiğinden görüşleri,
önce Kuzey Afrika’da benimsenmiş, oradan da Endülüs’e yayılmıştır.
2.4. Şafii Mezhebi
Muhammed b. İdris eş-Şafii, Gazze’de doğmuş Mısır’da vefat etmiştir. Irak’ta Ebu Hanife’nin
talebesi olan İmam Muhammed’den, Medine’de İmam Malik’ten ders almıştır. Ömrünün sonlarına
doğru Mısır’a yerleşmiştir. Bu nedenle onun görüşleri daha çok Mısır’da yayılmıştır. Ayrıca Güney
Arabistan, Endonezya, Malezya ve Türkiye’de de Şafiilik yaygındır.
İmam Şafii’nin, er-Risale adlı eseri fıkıh usulüne dair yazılan ilk eserdir. Fıkha dair en önemli
eseri ise el-Ümm adlı kitabıdır.
İmam Şafii’den Ahmed b. Hanbel, Yusuf b. Yahya el-Buveyti, İsmail b.
Yahya el-Müzeni ve Rabi b. Süleyman
gibi bazı âlimler ders almışlardır.
Şafii, fıkhi hüküm çıkarmada öncelikle Kitap ve sünneti esas almıştır.
Daha sonra da icma, sahabe kavli ve
kıyası delil olarak kullanmıştır. Fıkhi
hükümlerde daha çok tümdengelim metodunu kullanmıştır. İmam Şafii diğer
imamlardan farklı olarak istishab deliline daha fazla yer vermiştir.
İmam Şafii’nin mezarı (Kahire - Mısır)
2.5. Hanbeli Mezhebi
İmam Ahmed b. Hanbel, Bağdat’ta doğmuş ve orada vefat etmiştir. Kûfe, Basra, Mekke, Medine, Şam ve Yemen gibi şehirlerde eğitim görmüştür. Uzun süre İmam Şafii’den ders almıştır. Aynı
zamanda büyük bir hadis bilginidir.
Ahmed b. Hanbel’e göre esas alınması gereken kaynaklar arasında Kitap ve sünnet ilk sırayı
alır. Sahabe kavlini de delil sayar. Kıyasa ancak zaruret hâlinde başvurur. Bununla birlikte istishab
delilini çokça kullanır.
Ahmed b. Hanbel’in fıkıh ilmini talebeleri olan büyük oğlu Salih ve küçük oğlu Abdullah yaymışlardır. Bunların dışında Ebu Bekir el-Mervezi ve İbrahim b. İshak gibi bazı talebeleri vardır.
34
FIKIH
Ahmed b. Hanbel’in en önemli eseri el-Müsned adlı hadis kitabıdır.
Fıkıhla ilgili görüşleri ise Hırakî’nin el-Muhtasar adlı eserinde derlenmiştir. Bu eser de İbn Kudame tarafından el-Muğnî adıyla şerh edilmiştir. İbn
Teymiyye ve talebesi olan İbn Kayyım bu mezhebin önemli bilginlerindendir.
Hanbeli mezhebi daha çok Arabistan Yarımadası’nda yaygınlaşarak
günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
2.6. Caferi Mezhebi
Şiiliğin en büyük kolu, fıkıhta İmam Cafer-i Sadık’ın görüşlerini esas alan Caferiliktir. Cafer-i
Sadık, Medine’de hicri 80 (miladi 699) tarihinde doğmuş ve aynı yerde hicri 148 (miladi 765) yılında vefat etmiştir. Saygın kişiliği ile Sünni kaynaklarda da övgü ile anılan bir imamdır. Kendisinden
İmam Ebu Hanife, imam Malik ve Süfyan-ı Sevri gibi bazı âlimler ders almıştır. Ayrıca bir diğer talebesi olan Tarsuslu Cabir b. Hayyan onun eserlerini yazmıştır. Caferi mezhebi daha çok İran, Pakistan
ve Irak gibi ülkelerde yaygındır.
Caferiler, fıkhi konularda Hanefi mezhebine yakındır. Dinin iman esaslarında, temel ibadetlerinde ve yasaklarında diğer mezheplerin çoğunluğu ile ittifak hâlindedirler. Ayrıldıkları konulardan
bazıları şunlardır: Abdestte çıplak ayak üzerine mesh edilmesi, ehl-i kitap kadınlarla evliliğin caiz
olmaması, ezan ve kamette, “Eşhedü enne aliyyen veliyyullah” cümlesinin ilave edilmesi, öğle ve
ikindi namazlarının birleştirilerek öğle vaktinde, akşam ile yatsı namazlarının birleştirilerek akşam
vaktinde (cem-i takdim şeklinde) kılınması.
YAZALIM
Aşağıda boş bırakılan yerleri doldurunuz.
Hz. Peygamber
Dönemi
Sahabiler Dönemi
Tabiiler Dönemi
Mezheplerin
Oluşum Dönemi
Kaynak
KİTAP
SÜNNET
....................
Kitap
Sünnet
Kıyas
Sahabe İcmaı
....................
Yöntem
Vahiy geliyor,
Hz. Peygamber
açıklıyor.
....................
....................
....................
Etkin şahsiyet
....................
Âlim Sahabiler
....................
....................
Sonraki devre
bıraktığı eserler
....................
....................
....................
Fıkıh ve Usul
Kitapları tedvin
edilmiştir.
35
2. Ünite: Fıkıh İlminin Doğuşu ve Gelişmesi
2.7. Mensubu Kalmayan Fıkıh Mezhepleri
Kaynaklardan hükümlerin çıkarılması ve açıklanmasında belli ilmî metotlara ihtiyaç vardır.
Bu metotları benimseyerek hüküm verenler olduğu gibi kendine has metotlarla hüküm verenler de
olmuştur. Ortamın değişmesiyle ortaya çıkan yeni gelişmelere çözümler üretemeyen bazı alimlerin
görüşleri kitaplarda kalmıştır. Bu görüşler etrafında oluşan mezhepler bulunsa da zaman içerisinde bunların, metot ve içtihatlarını benimseyenlerin kalmamasıyla unutulmaya yüz tutmuştur. Bir
kısmının içtihatları kendi alimleri tarafından yazılan kitaplarda, diğerlerinin ise mukayeseli fıkıh
kitaplarında yer almaktadır. Böylece mensubu kalmayan mezheplerin içtihatları günümüze kadar
ulaşmıştır.1
Mensubu kalmamış fıkhi mezhep müçtehitlerinden bazıları şunlardır:
•
•
•
•
•
•
Basra’da Hasan el-Basrî (öl. 110/728)
Kûfe’de Süfyan-ı Sevrî (öl. 161/778)
Kûfe’de Abdurrahman b. Ebî Leyla (öl. 148/765)
Suriye’de Evzâî (öl. 157/774)
Mısır’da el-Leys b. Sa’d (öl. 175/791)
Bağdat’ta Davud b. Ali ez-Zâhirî (öl. 270/883)
DÜŞÜNELİM
Bazı fıkhi mezhep mensuplarının kalmamasının sebepleri nelerdir?
Düşününüz.
3. Fıkıh İlminde Sonraki Gelişmeler
3.1. Taklit Dönemi
Fıkhi mezheplerin oluşturduğu verimli içtihat faaliyetlerinden sonra hicri 4./miladi 10. asrın
başlarında fıkhi faaliyetlerde bir duraklama ve taklit dönemi başlamıştır. Önceki dönemde karşılaşılan sorunlar bir şekilde belli metotlarla çözüme kavuşturulmuştu. Sorunların öncekilere benzemesi
ve çözümlerin hazır şekilde bulunmasından kaynaklanan fikri durgunluk fıkıh çalışmalarını da etkilemiştir. Bu nedenle belli mezheplerin fıkhi görüşleri ile yetinmeye başlayan fıkıhçılar, müstakil bir
hüküm çıkarma yoluna gitmemişlerdir. Ayrıntılı bir şekilde tedvin edilmiş mezhep kitapları, fıkıh faaliyetlerinin azalmasına yol açmıştır. Ayrıca mezhep taassubu ve içtihat faaliyetlerinin azalması gibi
etkenler de bu dönemde öne çıkmıştır.2 Mezhep imamlarına olan saygı zamanla onların içtihatlarının
kesin doğru olduğu kanaatini uyandırmıştır. Bu nedenle sonraki dönemlerde yetişen fıkıhçılar farklı
bir içtihat yapma gereği duymamışlardır. Az da olsa yapılan içtihat faaliyetleri bu dönemde eskisi
kadar yönetimler ve halk tarafından desteklenmemiştir.
1 Mehmet Erdoğan, İmam Hatip Liseleri Fıkıh Ders Kitabı, s. 25.
2 bk. Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 249-257.
36
FIKIH
Bu dönemde içtihat faaliyetlerinin durma noktasına gelmesinin bir başka sebebi de kanunlaştırma hareketlerindeki gelişmelerdir. Bu gelişmelere bağlı olarak hakimler bulundukları bölgelerde
yaygın olan mezhebin görüşlerine göre hüküm vermeye başlamışlardır.
Uzun süre devam eden taklit döneminde her mezhebin fıkıhçıları kendi fıÖRNEKLER BULALIM
kıh metinlerini açıklama gibi çalışmalarla
Fetva kitaplarından veya Diyanet
fıkıh ilmine katkıda bulunmuştur. Fıkhi
İşleri Başkanlığının internet sitesinden
hükümlerin zayıf ve kuvvetli olanlarını
güncel sorunların çözümlerine yönelik
tespit ederek gerekçelerini ortaya koyverilen fetvalardan örnekler bulunuz.
muşlardır. Böylece temel metin kitaplarına şerhler ve haşiyeler yazmışlardır. Yeni
sorunlara ise fetva kitaplarından çözümler getirilmiştir. Bu dönemin en önemli fetva kitapları arasında Feteva-i Hindiye ve Feteva-i Ali Efendi’yi görmek mümkündür.
3.2. Fıkhın Kanunlaştırılması
Tanzimatın ilanıyla ortaya çıkan anlayış her alanda bazı yenilikleri zorunlu kılmıştı. Hukuk
alanı bunların başında gelmekteydi. Bu nedenle batı hukukunun tercüme edilmesi bile gündeme
gelmişti.
XIX. Yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı devleti içinde şerî mahkemelerin yanında nizami mahkemeler de kurulmuştu. Burada yargılananların ne ile sorumlu tutulacakları ve nasıl bir hükümle
karşılaşacakları konusunda belirsizlik vardı. Bu durum özellikle uluslararası ticareti ve iş hayatını
olumsuz etkilemekteydi. Bu sorunun çözümü için kanunlaştırılmış hukuk metinlerine ihtiyaç duyulmaktaydı. Diğer taraftan Avrupa’da hemen her ülke kendi temel kanunlarını yapmıştı. Osmanlıyla
ticaret yapan ülkeler kendi hukuklarıyla sorunlarını çözmek için İstanbul başta olmak üzere birçok
yerde kendi mahkemelerinin olmasını talep ediyorlardı.
Medeni kanunumuzun tercüme yoluyla Batı’dan alınması
fikri öne sürüldü. Buna karşılık büyük hukuk ve devlet adamı
Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında bir heyet oluşturularak çalışma başlatıldı. 1869 yılında başlatılan çalışma 1876 yılında tamamlandı. Fıkıhla uğraşan ilim adamlarından oluşan heyet, fıkıh
kitaplarında yer alan hükümleri bir kanun kitabında topladılar.
Oluşturulan bu kitaba “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye” adı verilerek
uygulamaya konuldu.
Mecelle, içerik olarak Hanefi mezhebi esas alınarak kanun tekniğine uygun maddeler şeklinde hazırlanmıştır. Hukukun
genel kaideleri bağlamında başlangıç kısmına 100 madde konulmuştur.
37
2. Ünite: Fıkıh İlminin Doğuşu ve Gelişmesi
1851 maddeden oluşan Mecelle, 1876 yılında padişah fermanıyla kanunlaşmıştır. Ancak, yürürlük esnasında karşılaşılan zorlukları aşmak için Mecelle Tadil Heyeti oluşturulmuştur. Bu heyet
zamanla duyulan ihtiyaçları dikkate alarak diğer mezheplerden de yararlanma yoluna gitmiş, bazı
hususları düzenlemiştir. 1926 yılına kadar geçerli olan Mecelle, yabancıların kurdukları diğer mahkemelerin de kapatılmasıyla birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.
Mecelle’nin dışında 1840 ve 1851 yıllarında Ceza Kanunları, 1858 yılında Arazi Kanunu ve
1917 yılında çıkarılan Hukuk-i Aile Kararnameleri gibi kanunlar da vardır. Bunlar gelişmeye bağlı
değişmenin sonuçları olarak ortaya çıkmış kanunlardır. Özellikle Aile Kararnamesinde başta dört
mezhep olmak üzere diğer müçtehitlerin görüşlerine de yer verilmiştir. Ayrıca Hristiyan ve Yahudi
azınlıklara, aile hukukunda kendi dinlerine göre düzenleme yapma yetkisi verilmiştir.
Osmanlıda yapılan kanunlaştırma çalışmalarının yanında, diğer İslam ülkelerinde de kanunlaştırma hareketleri olmuştur. Örneğin, Mısır ve Suriye’de aile hukuku alanında kanunlaştırmalar
yapılmıştır.
İNCELEYELİM
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
adlı kitabı sınıfa getirerek arkadaşlarınızla inceleyiniz.
1926 Türk Hukuk Devrimi ile Avrupa’nın
farklı ülkelerinden farklı kanunlar tercüme edilmiştir. Böylece ülkemizde bulunan yabancıların
mahkemeleriyle birlikte Mecelle ve şeri hukuk
yürürlükten kaldırılmıştır. İsviçre Medeni Kanunu
tercüme yoluyla aynen kabul edilerek Mecelle’nin
yerini almıştır.
3.3. Fıkıh İlminde Yeni Gelişmeler
Fıkıh denilince insanların hayatlarına ilişkin Kur’an ve sünnetten bir cevap oluşturma çabası
kastedilmektedir. Bu amaçla son dönemde pek çok çalışma yapılmıştır. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
ve Osmanlı Aile Kararnamesi bu çalışmalara örnek verilebilir. Günümüzde de birçok ülkenin bazı
üniversitelerinde İslam dini ve fıkhı okutulmakta, araştırma ve incelemeler yapılmaktadır. Ülkemizde İlahiyat fakültelerinde ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde fıkıh çalışmaları sürdürülmektedir.
Yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlanmakta, bilimsel toplantılar gerçekleştirilmektedir. Yapılan
bu çalışmaların birçoğu kitap hâlinde yayımlanmaktadır. Ayrıca fıkıh dersi İmam Hatip Liselerinde
zorunlu ve Hukuk fakültelerinde ise seçmeli ders olarak okutulmaktadır.
BULALIM
Günümüzde yazılan fıkıh kitaplarına örnekler bulunuz.
•
•
•
•
Hayrettin Karaman, İslam’ın Işığında Günümüz Meseleleri
Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar
.............................................................................................
.............................................................................................
38
FIKIH
Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Kuveyt, İran, Malezya ve Pakistan başta olmak üzere bazı
İslam ülkeleriyle Avrupa’da Mukayeseli İslam Hukuku araştırmaları yapılmaktadır. Böylece hem
ülkemizde hem de diğer İslam ülkelerinde fıkıh alanında çağın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte
çalışmalar yapılmaktadır.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yerleşkesi
39
2. Ünite: Fıkıh İlminin Doğuşu ve Gelişmesi
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hz. Peygamber döneminin fıkıh bakımından özellikleri nelerdir? Söyleyiniz.
2. Kûfe ve Hicaz ekolü nasıl ortaya çıkmıştır? Açıklayınız.
3. Sahabe, yeni bir fıkhi sorunla karşılaştıklarında nasıl bir yol izlemişlerdir? Belirtiniz.
4. Bazı mezhep mensuplarının kalmamasının sebepleri nelerdir? Söyleyiniz.
5. Günümüzde yapılan fıkıh çalışmaları hakkında bilgi veriniz.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi fakih sahabelerdendir?
A) Ebu Hanife
B) İbn Mesud
D) Ahmet b. Hanbel
E) Cafer-i Sadık
C) İbn Teymiye
2. Aşağıdakilerden hangisi günümüzde varlığını sürdüren mezhep imamlarından değildir?
A) Evzai
B) Ebu Hanife
D) İmam Malik
E) Ahmet b. Hanbel
C) Şafii
3. Aşağıdakilerden hangisi fıkhi mezhepler arasında yer almaz?
A) Caferilik B) Hanefilik D) Maturidilik E) Malikilik
C) Şafiilik
4. Aşağıdakilerden hangisi Peygamberimizden sonraki dönemler için söylenemez?
A) Farklı görüşlerin ortaya çıkması.
B) Mezheplerin ortaya çıkması.
C) Fıkıh ve fıkıh usulü kitaplarının yazılması. D) Ayetlerin nesh edilmesi.
E) Kitap, sünnet dışında farklı hüküm çıkarma metotlarının kullanılması.
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
( rey, hadis, Osmanlı Aile Kararnamesi, Mecelle, istihsan, istishab )
1. 1851 maddeden oluşan .…................. 1876 yılında padişahın fermanıyla yürürlüğe konulmuştur.
2. Ebu Hanife fıkhi hüküm çıkarmada diğer mezheplerden farklı olarak .…................. metodunu kullanmıştır.
40
FIKIH
3. 1917 yılında çıkarılan .…................. ’de bütün mezheplerin ve diğer müçtehitlerin görüşlerine başvurulmuştur.
4. Kûfe’de ilmî faaliyetlerini sürdüren İbn Mesud .…............. ekolünün kurucusu kabul edilir.
5. Hicaz bölgesinde yapılan fıkhi çalışmalar sonucunda .…................. ekolü oluşmuştur.
Ç. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanı “D”, yanlış olanı “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Başlangıçta Mecelle sadece Hanefi mezhebinin görüşlerine göre hazırlanmıştır.
(…) Taklit döneminde içtihat faaliyetleri artarak devam etmiştir.
(…) Ebu Hanife sadece mevcut sorunlar üzerinde değil, olması muhtemel sorunlar üzerinde de
düşünerek çözümler üretmiştir.
(…) İmam Şafii Kitap, sünnetten sonra sahabe kavlini delil olarak kullanmıştır.
D. Aşağıda mezhep imamları ve eserleri verilmiştir. İsim ve eserleri doğru bir şekilde
eşleştiriniz.
1
2
3
4
5
Ebu Hanife
Şafii
İmam Malik
Ahmed b. Hanbel
İmam-ı Cafer
1
41
el-Helal ve’l-Haram
Müsned
Fıkh-ı Ekber
Er-Risale
Muvatta
FIKIH
3. Ünite
FIKHİ HÜKÜMLER VE KAYNAKLARI
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Hüküm, farz, vacip, sünnet, icma ve kıyas” kavramlarının anlamlarını
öğreniniz.
2. Ef’al-i mükellefinin neler olduğunu araştırınız.
3. Fıkhi hüküm içeren bir ayet meali bulunuz.
4. Fıkhi hükümlerin kaynakları neler olabilir? Araştırınız.
42
FIKIH
1. Mükellefiyet: Yükümlülük
Mükellefiyet, sözlükte yükümlülük ve sorumluluk gibi anlamlara gelir. Fıkıh terimi olarak
mükellefiyet; dinin emirlerini yapma, yasaklarından da kaçınma yükümlülüğü ve yapılan işlerin sonuçlarından sorumlu tutulma anlamına gelir. Dinî hükümlerden sorumlu yani emir ve yasakların
muhatabı olan kimseye de mükellef (yükümlü) denir.
Bir kimsenin, dinin emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından da kaçınmakla sorumlu tutulabilmesi için Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış olması gerekir.
Ergenlik çağının başlangıcı, bölgelere ve iklim şartlarına göre farklı olabilir. Bunda, insanın
biyolojik yapısı da rol oynamaktadır. Ülkemizde erkek çocuklar genellikle on iki ile on beş, kız
çocuklar ise dokuz ile on beş yaşları arasında ergenlik çağına girmektedirler. On beş yaşına geldiği
hâlde henüz ergenlik çağına ulaşmamış kişi, bu yaştan itibaren mükellef kabul edilir. Dinî görevleri
yerine getirmek ve yasaklardan kaçınmakla yükümlü olur.
1.1. Mükellefiyetin Temel Şartları
Allah, insana birtakım sorumluluklar yüklemiş ve bu sorumlulukların neler olduğunu Peygamberimiz aracılığıyla bildirmiştir. Bu nedenle insanlar bildikleri kadarıyla sorumlu olurlar. Örneğin,
yeni Müslüman olan birisi orucun farz olduğunu öğrendiği andan itibaren tutar. Önceden tutmadığı
oruçlarını kaza etmesi gerekmez.1
Mükellefin yapacağı fiilin, onun iradesi ve gücü dâhilinde olması gerekir. Bu durum Kur’an-ı
Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: ...ƢȀÈ ǠÈ LJÌ ȁ
É ǴǰÈ Éȇȏَ‫ “ ا‬Allah, her insanı ancak gücü ölçüsünÉ ȏÊō ƛƢLjÅ ǨÌ Èǻƅơ
É Ǧŏ
2
de mükellef kılar…” Bu nedenle kişi, uyku hâli ve baygınlık esnasında meydana gelen fiillerden ve
başkasının yaptıklarından sorumlu değildir. Ayrıca insan, kalbinden geçen duygu ve düşüncelerinden
de sorumlu değildir.
Sorumluluklarımızı yerine getirirken birtakım zorluklarla karşılaşabiliriz. Böyle durumlarda
Allah bizlere bazı kolaylıklar sağlamıştır. Örneğin, suyun bulunmaması veya kullanılmasına bir engelin bulunması hâlinde abdest yerine teyemmüm alabiliriz.3
Kişinin birtakım haklara sahip olmaya elverişli bulunması ve sorumlulukları yerine getirebilme yeteneği fıkıhta ehliyet kavramı ile ifade edilir. Ehliyet iki kısma ayrılır:
Vücûb (hak) ehliyeti (haklardan yararlanma yetkisi): İnsanların birtakım haklara sahip olabilmesi ve onlardan yararlanabilmesidir. Bunun için hayatta bulunmak yeterlidir. Ayrıca henüz doğmamış anne karnındaki çocuk da bazı haklara sahiptir. Örneğin, ölen bir yakınının mirasından cenin için
pay ayrılması gerekir. Sağ olarak dünyaya geldiği takdirde ayrılan pay kendisine verilir. Ancak bütün
haklara sahip olmadığı için vücûb ehliyeti eksik sayılır.
1 Mehmet Erdoğan, İmam Hatip Liseleri Fıkıh Ders Kitabı, s. 51.
2 Bakara suresi, 286. ayet.
3 bk. Mâide suresi, 6. ayet.
43
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
Fiil (eda) ehliyeti (hakları kullanma yetkisi): İnsanın, sahip olduğu hakları kullanabilmesidir.
Bunun için insanın temyiz gücüne sahip (mümeyyiz) olması gerekir. Temyiz, iyiyi kötüden, doğruyu
yanlıştan ve faydalı olanı zararlıdan ayırt edebilme yeteneğidir. Temyiz gücü olanlar tam fiil ehliyetine sahiptirler. Ancak temyiz gücü yetersiz olanlar tam fiil ehliyetine sahip değillerdir.
Ergenlik çağına ulaşan kişiler, tam fiil ehliyetine sahip olup dinin emir ve yasaklarından sorumludurlar. Kendi iradeleri ile birtakım haklar elde edebilir ve borç altına girebilirler. İşledikleri
fiilin suç olması hâlinde gerekli cezayı görürler. Örneğin; kişi yaptığı işin karşılığını hak eder, bir
şeyi satın alan onun bedelini borçlanır veya trafik kazası yapan cezasını öder.
Yedi yaşından ergenlik çağına kadar olan çocuklarda ve bunama belirtisi gösteren yaşlılarda
fiil ehliyeti tam değildir. Bu durumdaki kişilerin başkasına para verme gibi tamamen zararına olan
işlemleri yasal temsilcileri onay verse bile geçersizdir.1 Kendine bağış yapılması ve sadaka verilmesi
gibi tamamen yararına olan işlemleri ise geçerlidir. Alışveriş gibi hem yararlarına hem de zararlarına
olma ihtimali bulunan işlemleri, yasal temsilcilerinin onayı ile yapabilirler. Örneğin, on yaşındaki
bir çocuk arkadaşının saatini parayla satın alsa çocuğun bu işlemi ancak velisinin onayı ile geçerli
olur.2
Temyiz çağına ulaşmamış çocuklar ile akıl hastaları fiil ehliyetinden tamamen yoksundur.
Fiil ehliyeti olmayanlara kısıtlı (mahcur) denilir. Bunların adak, yemin ve alışveriş gibi işlemleri
geçersizdir. Bu tür işlemleri, onların adına velileri yapar. Çocuklar ile akıl hastalarının yaptıkları işler
suç niteliğinde ise sorumlu olmazlar. Ancak davranışları mali bir zarar içeriyorsa bu zarar velileri
tarafından ödenir.
PAYLAŞALIM
Bir akıl hastası, elindeki sopa ile
bir arabanın camını kırsa, suç işlemiş
sayılır mı? Verdiği maddi zararın
ödenmesi gerekir mi? Görüşlerinizi
arkadaşlarınızla paylaşınız.
1. 2. Mükellefiyeti Ortadan Kaldıran Durumlar
Kişinin haklara sahip olabilmesi için hayatta bulunması yani canlı olması yeterlidir. Buna
karşın fiil ehliyeti için özel şartların da bulunması gereklidir. Bu şartların bulunmaması, sonradan
kaybolması veya eksilmesi; ya mükellefiyeti daraltır ya da ortadan kaldırır. Bunlara ehliyet engelleri
(avârızu’l-ehliyye) denilmektedir. Bunlar ikiye ayrılır:
1 Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 252.
2 Mehmet Erdoğan, İmam Hatip Liseleri Fıkıh Ders Kitabı, s. 51.
44
FIKIH
İnsan iradesi dışında oluşan engeller (Semavi Arızalar): Kişinin iradesi dışında oluşan ve
ehliyetini etkileyen durumlardır. Bunlar çocukluk, akıl hastalığı, bunama, uyku, baygınlık ve unutma
gibi hâllerdir. Bu hâller, genelde ehliyeti etkilediği için sorumluluğu kaldırır ya da kısıtlar. Çocuklar,
akıl hastaları ve bunamış olanlar, aklî melekeleri yerinde olmadığından ibadetle yükümlü değillerdir.
Bu durum bir hadiste şöyle ifade edilmektedir: “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır (sorumlulukları
yoktur): Uyanıncaya kadar uykuda olandan, ergenliğe ulaşıncaya kadar çocuktan, iyileşinceye
kadar akıl hastasından.”1
İnsan iradesinin dâhil olduğu engeller (Müktesep Arızalar): Kişinin iradesi ile meydana gelen
durumlardır. Bunlar ise sarhoşluk, tehdide maruz kalma, çaresizlik, savurganlık (sefih) gibi hâllerdir. Bu hâller, genel olarak sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Örneğin, sarhoş olan bir kimse verdiği
zararlardan sorumludur.
ÖRNEKLER BULALIM
“Allah, ümmetimi hata, unutma ve başkasının zoruyla yaptıkları şeylerden sorumlu
tutmaz.”
İbn Mâce, Sünen, Talak, 16.
Yukarıdaki hadisten sorumluluğu kaldıran durumlara örnek bulunuz.
• Hata: Hatalı olarak orucunu bozan kimseye kefaret gerekmez. Orucu, kaza ile telafi eder.
• Unutma: …
• Başkasının zorlaması: …
2. Hükmün Çeşitleri: Ef’al-i Mükellefin
Hüküm, sözlükte; karar, idare, ilim, hikmet ve anlayış anlamlarına gelmektedir. Fıkıhta hüküm,
Şari’nin mükelleften bir fiili yapmasını veya yapmamasını istemesi ya da onu yapıp yapmamakta
serbest bırakmasıdır. Bu nedenle insanların davranışları ile ilgili olan hükümlere “fıkhi hüküm” ya
da “ef’al-i mükellefin” denir.
Fıkhi hükümleri ortaya koyan Şaridir. Şari ise dinin koyucusu olan Allah ve dinin açıklayıcısı
olan peygamberdir. Şari’nin talebi ya “yap” şeklinde olumlu olur ve bir fiilin işlenmesini emreder ya
da “yapma”, “kaçın” şeklinde olumsuz olur ve bir fiilin işlenmesini yasaklar. “Namaz kıl!...”2 cümlesi olumlu talep (emir) için, “…İçki ve kumardan kaçının!...”3 cümlesi de olumsuz talep (yasak)
için birer örnektir.
Serbest bırakmada (tahyîr) ise bir talep bulunmaz. İşin yapılıp yapılmaması kişinin seçimine
bırakılmış olur. “Deniz ürünlerini avlamak size helal kılındı…”4 cümlesi bir işin bizim seçimimize
bırakıldığına dair bir örnektir.
1 2 3 4 Buharî, Hudud, 22.
Nur suresi, 56. ayet.
Mâide suresi, 90. ayet.
Mâide suresi, 96. ayet.
45
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
FIKHİ HÜKÜMLER
Farz
Vacip
Sünnet
Müstehap
Mübah
Mekruh
Haram
Müfsit
Farz: Şari’nin kesin ve bağlayıcı bir tarzda yapılmasını istediği fiillere farz denir. Herhangi
bir fiilin, farz olabilmesi için Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnette kesin ve net bir şekilde ifade
edilmiş olması gerekir. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler, hükümleri Kur’an’da farz olarak
ifade edilen fiillerdir. Namazların rekât sayıları ise sünnetle belirlenmiştir.1
Farzların bir kısmının belli bir vakitte yapılması zorunludur. Beş vakit namaz ve ramazan
orucu bunun örneklerindendir. Farz, vaktinde ve eksiksiz biçimde yerine getirilirse eda edilmiş olur.
Vaktinde eda edilmeyen farzın, kaza edilmesi gerekir. Örneğin, farz olan oruç vaktinde tutulmamışsa
onun en kısa zamanda kaza edilmesi gerekir. Bazı farzların ise belli bir vakitte yapılması şart değildir.
Örneğin, zekât senenin herhangi bir tarihinde verilebilir, ramazan ayında tutulamayan oruçlar sene
içerisinde herhangi bir zamanda kaza edilebilir.
ÖRNEKLER BULALIM
Aşağıdaki
başlıklara
uygun
örnekler bulunuz.
Vakti belli olmayan farz:
• Zekât
• …..........................................
Vakti belli olan farz:
• Ramazan orucu
• …..........................................
Farz-ı ayn:
• Beş vakit namaz
• …..........................................
Farz-ı kifaye:
• Bilimsel çalışmalar yapmak
• …..........................................
Bazı farzlar vardır ki her mükellefin ayrı ayrı
yapması gerekir. Bunlara farz-ı ayn denir. Namaz,
oruç gibi ibadetlerin yerine getirilmesi böyledir.
Bazı farzlardan ise Müslümanlar toplum olarak
sorumlu tutulmuşlardır. İşte bu şekilde toplumsal
içeriği olan yükümlülüklere farz-ı kifâye denir. Örneğin, Yüce Allah, ölen insanın namazının kılınıp
defnedilmesini emretmiştir. Kim bu görevi yerine
getirirse sevap alır. Diğer insanlardan sorumluluk
düşer. Ama hiç kimse bu vazifeyi yapmazsa bundan o bölgede yaşayanların hepsi sorumlu olur.
Farz olan bir fiilin Allah’tan olduğuna inanmak ve onu yerine getirmek gerekir. Bu fiillerin
terk edilmesi günah olduğu gibi inkârı da kişiyi
dinden çıkarır.
BİLGİ KUTUSU
Hanefilere göre sünnet, ravilerin sayısı bakımından üçe ayrılır:
1. Mütevatir sünnet: Sahabe ve sonraki devirlerde yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan topluluklar tarafından Hz. Peygamberden nakledilen sünnettir.
2. Meşhur sünnet: Sahabe döneminde mütevatir olmayıp sonraki dönemlerde mütevatir
derecesine ulaşan sünnettir.
3. Âhad sünnet: Hiçbir devirde mütevatir derecesine ulaşamayan sünnettir. Buna haberi
vahid de denir.
Fahrettin Atar, Fıkıh Usulü, s.41-42.
1 Kettani, Mütevatir Hadisler, s. 151.
46
FIKIH
BİLGİ KUTUSU
Farz-ı kifâye, bazı durumlarda farz-ı ayna dönüşebilir. Toplumda bir işi yapacak
kimse bulunmazsa ilgili kişi için farz-ı kifâye, farz-ı ayna dönüşür. Örneğin, bir
doktorun, mesleğini icra etmesi farz-ı kifâyedir. Doktor, tatil yapmakta iken tatil
bölgesinde acil tıbbi müdahaleyi gerektiren bir olay olduğunda başka bir doktor da
yoksa bu durumda tatilde olan o doktorun, olaya derhâl müdahale etmesi gerekir.
Çünkü farz-ı kifâye olan bu görev, o doktor için farz-ı ayna dönüşmüştür.
Vacip: Farz kadar kesin olmamakla birlikte yapılması emredilen fiillere vacip denir. Bazı fiiller ayet ve hadislerde yer almasına rağmen farz kadar kesinlik ifade etmediğinden vacip olarak
isimlendirilir. Kurban kesmek, namazda Fatiha okumak ve bayram namazlarını kılmak vacibe örnek
olarak verilebilir. Bu fiillerin vacip olarak isimlendirilmesi o hükme delil olan ayet ve hadislerin yoruma açık olmasındandır. Ayrıca kesinlik ifade etmekle birlikte âhad sünnet yani zanni delil ile sabit
olan fiillere de vacip denir.1
Beş vakit namazın farz olmasını ifade eden ayetler,
bu ibadetin, her mükellefe farz olduğunu net bir şekilde
belirttiği hâlde kurban kesmeyi emreden, “Rabb’in için...
kurban kes.”2 ayeti yoruma açıktır. Kurban kesme emri sadece Peygamberimize mi yapılmıştır, yoksa onunla birlikte
bütün Müslümanlar da bu emirle yükümlü müdür? İşte bu
husus açık ve net olmadığından, kurban kesmek farz değil
vacip kabul edilmiştir.3
Namazda Kur’an okunması farz olup bunun tamamen terk edilmesi namazı geçersiz kılar. Çünkü namazda
Kur’an’dan bir bölüm okunması gerektiği kesin bir delille belirlenmiştir. Bu konu ile ilgili ayette şöyle buyrulur:
4
...ǾÉ ÌǼǷÊ ǂÈ Ljَّ ÈȈÈƫƢǷÈ ơȁƔÉ ǂÌ
È ǫƢÈǧ... “…O hâlde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun…” Fatiha suresinin okunmamış olması namazı bozan bir sebep değildir. Bu sure okunmamış olursa namaz, mekruh olmakla
birlikte yine geçerlidir. Sonunda yanılma (sehiv) secdesi yapılarak bu eksiklik giderilir. Çünkü, namazda Fatiha’nın okunması hükmü âhad sünnet ile sabittir. Bu da Hz. Peygamberin, “Fatiha suresini okumayanın namazı olmaz.”5 hadisidir. Bu hadis, “Fatiha suresi okunmaksızın kılınan namaz
geçerli değildir.” anlamına gelebileceği gibi “Böyle bir namaz tam ve mükemmel olmaz.” şeklinde
de yorumlanabilir. Bu bakımdan hüküm ifade etmesi (delaleti) yönünden de kesinlik yoktur.
1 2 3 4 5 Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 207.
Kevser suresi, 2. ayet.
Heyet, İlmihâl, C 2, s. 2.
Müzzemmil suresi, 20. ayet.
Buharî, Ezan, 95.
47
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
NOT EDELİM
Fıkıh bilginlerinin çoğunluğuna göre farzla vacip eş anlamlıdır. İkisi de aynı hükümlere
tabidir. Hanefilere göre ise farz ve vacip birbirinden farklı anlam taşır. Hanefi mezhebinde vacip kabul edilen fiillerin bir kısmı diğer üç mezhebe göre sünnet, bir kısmı da
farzdır. Ancak Hanefiler dışındaki diğer mezhepler farz kelimesi yerine vacip kelimesini
kullanmışlardır.
Heyet, İlmihâl, C 1, s. 164.
Şafiîlere göre namazda Fatiha’nın okunması farz anlamında vaciptir. Onlar, “…O hâlde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun...”1 ayeti ile “Fatiha suresini okumayanın namazı
olmaz.”2 hadisini birlikte değerlendirmişlerdir. Sonuçta Fatiha suresi okunmadan kılınan namazın
geçersiz olduğunu söylemişlerdir.
LİSTELEYELİM
Mükellefin vacip olan fiilleri yerine getirmesi gerekir. Ancak vacibin inkârı kişiyi dinden
çıkarmaz.
Farz ve vacip arasındaki farkları
listeleyiniz.
Sünnet: Farz ve vacip olmadığı hâlde Peygamberimizin yaptığı ve yapılmasını Müslümanlara tavsiye ettiği fiillerdir. Sünnet, derece bakımından farz ve vacipten sonra gelir. Kişi sünneti
uyguladığında sevap kazanır, terk ettiğinde ise
günah işlemiş olmaz.
• Farzın delili anlamı kesin olarak
bilinen ayet, mütevatir ya da
meşhur hadistir.
• ............................................
• ............................................
Peygamberimizin çoğunlukla yerine getirdiği, nadir olarak terk ettiği sünnetlere müekket
(kuvvetli) sünnet denir. Bunların bizim tarafımızdan da mümkün olduğunca terk edilmemesi uygun
olur. Namazlardan önce ezan okunması, namazın farzından önce erkeklerin kamet getirmeleri, vakit
namazlarının cemaatle kılınması birer müekket sünnettir.
ÖRNEKLER BULALIM
Gayri müekket sünnet olan
namazlar:
• İkindi namazının sünneti
• …
Müekket sünnet olan namazlar:
• Sabah namazının sünneti
• …
• …
Peygamberimizin bazen yerine getirdiği bazen de terk ettiği sünnetlere ise gayri müekket sünnet denir. Yapanlar ise sevap
kazanırlar. İkindi namazının sünneti buna
örnektir.
Bazı sünnetler, din açısından yerine
getirilmesi zorunlu olan vazifelerimiz için
hazırlayıcı ya da tamamlayıcı özelliktedir.
Örneğin, namaz dinen yerine getirilmesi gerekli olan bir ibadettir. Namaz için ağız ve
diş temizliğinin yapılması, güzel ve temiz elbiselerin giyilmesi sünnettir. Bunlar, namaz için bir
hazırlıktır.
1 Müzzemmil suresi, 20. ayet.
2 Buharî, Ezan, 95.
48
FIKIH
NOT EDELİM
Hanefi mezhebinin dışında kalan mezhepler sünnet ve müstehap kavramları yerine
mendub kavramını kullanırlar.
Müstehap: Yapılması iyi ve güzel olup
sevap kazandıran, terk edilmesi ise günah olmayan fiillerdir. Örneğin, yaşlı bir insanı karşıdan karşıya geçirmek, engelli birine yardımcı
olmak gibi davranışlar müstehaptır.
Mübah: Mükellefin yapıp yapmamakta
serbest olduğu fiillerdir. Örneğin, uyumak, yürümek, yemek ve içmek gibi davranışlar mübahtır. Mübah için, “caiz” ve “helal” kavramları da kullanılır.
Mübahın (helalın) alanı oldukça geniştir.
Çünkü eşyada asıl olan ibaha (helal olması) dır.
Yani evrende var olan her şey insan için yaratılmış ve bir nimet olarak onun kullanımına sunulmuştur.1 Öyleyse insanın onlardan yararlanmaya yönelik bütün fiilleri mübahtır. Haram olan fiiller bu
genel kuraldan istisna edilmiştir. Bu nedenle mübahlar teker teker sayılmamış ama haramlar ayrı ayrı
belirtilmiştir.
Mübah fiillerin yapılmasında sevap olmadığı gibi yapılmamasında da günah yoktur. Bununla
beraber mübah olan fiiller şartlara bağlı olarak sevap ya da günah kazandırabilir. Örneğin, genel olarak yiyecekler helal iken haksız yolla elde edilmiş ise yenilmesi haramdır.
TARTIŞALIM
Kural olarak yemek ve içmek mübahtır. Bu kurala uygun olup olmaması açısından
aşağıdaki örnekleri arkadaşlarınızla tartışınız.
• Sahur yemeği yemek.
• Oruçlu iken yemek ve içmek.
• Ölçüyü kaçıracak derecede çok fazla yemek ve içmek.
Haram: Yapılması, açık ve kesin olarak yasaklanan fiillerdir. Yasaklandığına dair Kur’an, mütevatir ya da meşhur hadiste açık ve kesin hüküm bulunan bütün söz ve fiiller haramdır. Örneğin,
1 bk. Câsiye suresi, 13. ayet.
49
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
hırsızlık yapmak, kumar oynamak, zina yapmak ve adam öldürmek gibi fiiller haramdır. Çünkü bunların haram oldukları Kur’an’da açık olarak belirtilmiştir.1 Yırtıcı hayvan eti yemek sünnetle haram
kılınmıştır.2 Dinin yasakladığı bu tür fiilleri yapmak haram olduğu gibi farz olan namaz ve oruç gibi
fiilleri terk etmek de haramdır.
Haram olan fiilleri işlemek günahtır ve cezayı gerektirir. Haramı terk eden kimse ise sevap
kazanır. Haram olan bir şeyi helal saymak dinimizce yasaklanmıştır.3
ÖRNEKLER BULALIM
Aşağıdaki fiillerin hükmünü belirtip benzer örnekler bulunuz.
• Kumar oynamak.
• İzinsiz alınan bir eşyanın kullanılması.
• ....................................................................................
• ....................................................................................
Mekruh: Yapılması hoş karşılanmayan fiillerdir. Mekruh, tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olmak üzere ikiye ayrılır.
Dinimizde kesinlik ifade etmeyen bir
şekilde yasaklanmış olan ve terk edilmesi istenen fiillere tahrimen mekruh denir.
Örneğin, bir malın satışı üzerinde pazarlık
yapmakta olan iki kişi arasına girip henüz
pazarlık bitmeden o mala alıcı olmak; güneş tam doğarken, batarken veya tam tepede iken namaz kılmak; yapılması vacip olan
bir ibadeti terk etmek tahrimen mekruhtur.
Tahrimen mekruh olan fiillerden kaçınılması gerekir. Bunların yapılması günahtır.
SÖYLEYELİM
Aşağıda verilen örnekler tahrimen mekruhtur. Sizce bu davranışlar
niçin mekruhtur? Söyleyiniz.
• Suyu kirletmek.
• Karaborsacılık yapmak.
• Hayvanları dövüştürmek.
Dinimizce yapılması hoş görülmeyen, ancak yapıldığı takdirde bir günahı ya da cezası olmayan fiillere tenzihen mekruh denir. Örneğin, abdest alırken gereğinden fazla su kullanmak tenzihen
mekruhtur.
PAYLAŞALIM
Çevreyi rahatsız edecek derecede koku içeren yiyecekler yiyerek okul veya camiye
gitmek niçin mekruh sayılmıştır? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
1 Mâide suresi, 38. ayet; En’âm suresi, 151. ayet.
2 Buharî, Zebaih, 29.
3 Nahl suresi, 116. ayet.
50
FIKIH
Müfsit: Bir ibadeti bozan, bir anlaşmayı tümüyle veya kısmen geçersiz kılan fiillerdir. Fiilin,
temel unsurlarında bir eksiklik varsa tümüyle geçersiz (batıl) dir. Örneğin, namazda rükû gibi farzları
yapmayan kimsenin namazı batıldır sanki hiç kılmamış gibi kabul edilir. Bir kişinin, evlenme yasağı
bulunan kimselerle evlenmesi de tümüyle geçersizdir.
Fiilin temel unsurları tam olmakla birlikte bazı niteliklerinde eksiklik varsa kısmen geçersiz
(fasit) dir. Buradaki eksiklik giderildiğinde fiil, geçerli hâle dönüşür. Örneğin, bir alışverişte satılan
malın kusurlu olması satışı kısmen geçersiz kılar. Bu eksiklik ortadan kaldırıldığında satış geçerli
olur. İbadetler ise geriye dönük olarak düzeltilemez, yeniden yapılması gerekir.
Fıkhi hükümler diğer bir yönden azimet ve ruhsat olmak üzere iki kısma ayrılır. Eğer bir hüküm normal şartlar altında herkes için geçerli ise “azimet” denir. Bir mazeretten dolayı geçici ve özel
olmak üzere konulmuş hükümlere de “ruhsat” denir.1 Azimet hükümler, dinin öz ve esasını oluşturur.
Ruhsat ise kolaylık ilkesi gereğince konulmuş olup izin ve müsaadeyi belirtir. Örneğin, ramazan
ayında gerekli şartları taşıyan herkesin oruç tutması farzdır.2 Azimet hükmü budur. Ancak yolcu ve
hasta olanlar, çocuk emziren kadınlar gibi özel mazeretleri olan insanlar için oruç tutmama ruhsatı
vardır.3
Yine aynı şekilde ruhsat ve azimete şu örneği de verebiliriz; normal şartlarda murdar olarak
ölen bir hayvanın etinin yenilmesi haramdır.4 Bu haramlık hükmü asıldır ve herkes için geçerlidir.
Ancak açlık yüzünden ölüm tehlikesi geçiren bir kimsenin ölü hayvanın etinden ölmeyecek kadar
yemesi helaldır.5
ÖRNEKLER BULALIM
Aşağıdaki ruhsat olan hükme benzer örnekler bulunuz.
•
•
•
•
Abdest ve gusülde yara üzerine konulan sargıya mesh edilir.
.........................................................................................................
.........................................................................................................
.........................................................................................................
3. Fıkhi Hükümlerin Kaynakları
Fıkhi hükümlerin kaynakları denildiğinde,
dinî hükümlerin çıkarıldığı deliller kastedilir. Bunların başlıcaları kitap, sünnet, icma ve kıyastır.
Fıkhın temel kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir.
Kur’an, Allah tarafından gönderilen mesajları içerir ve fıkhi hükümlerin kaynakları arasında kitap
adıyla anılır. Kitabın, açıklaması mahiyetinde olan
1 2 3 4 5 Halit Çalış, İslam’da Kolaylaştırma İlkesi, s. 63, 72.
bk. Bakara suresi, 183. ayet.
bk. Bakara suresi, 184. ayet.
bk. Mâide suresi, 3. ayet.
bk. Bakara suresi, 173. ayet; Nahl suresi, 115. ayet.
51
FIKHİ HÜKÜMLERİN
KAYNAKLARI
Asıl Kaynaklar
(Asli Deliller)
• Kitap
• Sünnet
• İcma
• Kıyas
Yardımcı Kaynaklar
(Fer’i Deliller)
• İstihsan
• Mesalih-i Mürsele
• Sedd-i Zerai
• Örf ve Âdetler
• İstishab
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
Peygamberimizin söz, fiil ve takrirleri ise fıkhın ikinci kaynağı olan sünneti oluşturur. Ayet veya hadisler fıkhi bir delil olarak kullanıldığında bunlara “nass” da denir. Ayrıca icma, kıyas, istihsan, mesalih-i mürsele, sedd-i zerai, örf- âdet ve istishab gibi deliller de fıkhi hükümlerin kaynaklarındandır.
Bu deliller kitap veya sünnete dayanmadan bağımsız olarak fıkhi hükümlerin kaynağı olamazlar.1
Fakihler, bu kaynakları esas alarak zamanın şartlarına ve insanların ihtiyaçlarına göre fıkhi
hükümler çıkarırlar.
3.1. Kitap
Fıkıhta, kitap denilince Kur’an-ı Kerim anlaşılır. Kur’an, Hz. Peygambere Arapça olarak yaklaşık yirmi üç senede indirilmiştir. Hz. Peygamberin belirlediği vahiy kâtipleri tarafından yazılmıştır.
Sahabe tarafından ezberlenmiş, tevatür yoluyla hiçbir değişikliğe uğramadan mushaflarda yazılı olarak bize kadar ulaşmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de diğer konularla birlikte fıkhi hükümlerle ilgili esaslar da yer alır. Bu esasların önemli bir
kısmı ilkesel düzeyde, soyut ve genel hukuk kuralları şeklindedir. Bu ilke ve kurallar, tümüyle hayatı, bütün zamanları ve mekânları kuşatacak özelliktedir. Bunların anlaşılması ve uygulanması konusunda akla, bilgi birikimine ve
insanlığın ortak hayat tecrübelerine önemli rol düşmektedir.
Örneğin, herkesin yaratılışta ve hukukta eşit olması, adaletin yerine getirilmesi, sözleşmelere riayet edilmesi, haksız
kazancın yasaklanması, yönetimde danışma (şûra) esası ve
işlerin ehline verilmesi, rüşvetin yasaklanması, sorumluluğun kişisel olması, kişinin suçsuzluğunun (beraati zimmet)
asıl kabul edilmesi gibi ilkeler genel kurallardandır.
Kur’an’da yer alan bazı esaslar somut fıkhi hükümler tarzındadır. Borçların yazılması, hakların korunması için
şahit tutulması, şahitlerin sayısı, miras, evlilik ve terör gibi
suçların cezaları ile ilgili hükümler buna örnek verilebilir.
Bakara suresi, 282. ayet.
Kur’an’da yer alan bu fıkhi hükümlerin bir kısmı ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Örneğin, mirastaki pay oranları, bazı cezaların miktarları, evlenme ve
boşanma ile ilgili hükümler ayrıntılı şekilde açıklanmıştır. Bazı hükümler ise kısa ve öz (mücmel)
olarak belirtilmiştir. Bu hükümlerin açıklanması Peygamberimize bırakılmıştır. Örneğin, Kur’an’da,
...ƨÅ ÈǫƾÈ Ǐ
È ǶÊ
Ì ǷÌǀƻÉ “Mallarından zekât al…”2 buyrulmuştur. Peygamberimiz de, “...Kırk koyunÌ ȀÊdzơȂÈ ǷÌ ÈƗǺÊ
dan yüz yirmiye kadar bir koyun, iki yüze kadar iki koyun, üç yüze kadar üç koyun, üç yüzden
fazlasında her yüz için bir koyun zekât verilir…”3 buyurarak koyunların zekâtı bakımından yukarıdaki ayeti açıklamıştır.
1 Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 41.
2 Tevbe suresi, 103. ayet.
3 Tirmizî, Zekât, 4.
52
FIKIH
Kur’an-ı Kerim’in indiriliş süreci Hz. Muhammed’in vefatı ile tamamlanmıştır. Ancak onun
getirdiği mesaj, evrensel olduğu için içerdiği hükümler kıyamete kadar geçerlidir. Fıkıh da bu temel
kaynağa bağlı olarak kendini yenileyerek devam edecektir. Bu durumda fıkıh bilgininin Kur’an’ı
kendi bütünlüğü içinde, nassın ifade ettiği amaç doğrultusunda anlaması ve yorumlaması gerekir.
YORUMLAYALIM
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı.
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.
Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s. 402.
Yukarıdaki şiiri, Kur’an’ın delil olması açısından yorumlayınız.
3.2. Sünnet
Sünnet denildiğinde, Hz. Peygamberin; Kur’an’ı duyurma (tebliğ), açıklama, öğretme ve uygulama çabası olarak ortaya koymuş olduğu fiilleri, sözleri ve takrirleri (onay ve tasvip) anlaşılır. Bu
anlamdaki sünnet, fıkhi hükümlerin kaynaklarından biridir. Yüce Allah,
É LJÉ ǂdzơ
É ȀÈ ÈǻƢǷÈ ȁ
É ÈƫƕƢǷÈ ȁÈ ...
Ê ǬǠÊ ÌdzơƾÉ ȇÊƾNj
ƣƢÈ
È ƅơ
É ǧDZȂ
È ȀÉ ÈƬÌǻƢÈǧǾÉ ÌǼǟÈ ǶÌ ǯƢ
È ǽÉ ȁÉǀƼÈ
َّ ǶÉ ǯƢ
È ǹÊَّ ƛƅơơȂÉ
È ǬَّƫơȁơȂ
“Peygamber, size ne verdiyse onu alın (dediklerini yapın). Size neyi yasak ettiyse ondan da sakının (yasaklarına uyun).”1 buyurarak Kur’an’dan sonra sünnetin baş­vurulacak hüküm
kaynağı durumunda olduğunu ifade etmektedir. Peygamberimiz, “...Kim benim sünnetimden yüz
çevirirse o benden değildir.”2 hadisiyle sünnetin kaynak olma özelliğine dikkat çekmiştir.
Hz. Peygamber, Allah’tan aldığı hükümleri duyurur, açıklar ve uygulardı. Sahabelerden bu
yükümlülükleri kendisi gibi yapmalarını isterdi. Sahabeler de dinî yaşantılarında Hz. Peygamberi
örnek alırlar ve onun yaşam biçimini benimserlerdi.
Hz. Peygamberin Filleri
İnsan olmasından kaynaklanan fiilleri
Peygamber olmasından kaynaklanan kendine özgü fiilleri
Dinî hüküm koyma
niteliğindeki fiilleri
Peygamberin fiilleri hüküm kaynağı olup olmama açısından üç kısma ayrılır:3
Birincisi Hz. Peygamberin insan olmasından kaynaklanan fiilleridir. Yeme, içme, giyinme ve
uyuması ile ticaret yapması ve hastalandığında tedavi olması bu fiillerdendir. Bunlar fıkhi hüküm
değeri taşımadığı için örnek alınması ve uygulanması dinî bakımdan zorunlu değildir. Ayrıca Hz.
Peygamber, bazı konularda sahabenin görüşlerine başvurmuştur. Örneğin, Bedir Savaşı esirlerine
uygulanacak işlem hususunda sahabe ile istişare etmiştir.
1 Haşr suresi, 7. ayet.
2 Buharî, Nikâh, 1.
3 Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 100-102.
53
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
İkincisi Hz. Peygamberin peygamber olmasından kaynaklanan kendine özgü fiilleridir. Örneğin, Peygamberimizin teheccüt namazını farz olarak kılması, savm-i visal denilen birden fazla gün
iftar ve sahur yapmadan oruç tutması gibi fiilleridir. Bu fiiller Peygamberimize mahsustur. Dolayısıyla Müslümanların bu fiilleri yapması zorunlu değildir.
Üçüncüsü Hz. Peygamberin dinî hüküm koyma niteliğindeki fiilleridir. Bu fiiller Müslümanlar
için hüküm kaynağıdır ve bağlayıcı ni­teliktedir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Andolsun ki
Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır…”1 Hz. Peygamberin, Kur’an’ı açıklamaya
yönelik evrensel nitelikte birçok sünneti vardır. Kişinin Allah’a karşı görevlerini, diğer insanlara
karşı haklarını ve sorumluluklarını belirleyen, ahlaklı olma yolunda ilerleyebilmek için nelerin yapılması gerektiğini açıklayan fiilleri böyledir. Bunları yerine getirmemiz ve bu konularda onu örnek
almamız gerekir.
Kaynak Olma Açısından Sünnet
Teyit edici sünnet
Ayetleri açıklayan sünnet
Sınırlandırıcı sünnet
Yeni hüküm getiren sünnet
Fıkhi hükümlerin kaynağı olma açısından sünnetin işlevleri şunlardır:2
Teyit edici sünnet: Kur’an’da yer alan konuları sünnet de ele alır ve onları pekiştirir. Örneğin, ana baba hakları Kur’an’da yer alır, ayrıca sünnet de bu hakların önemi
üzerinde durur. Kur’an’da “Rabb’in, sadece kendisine ibadet etmenizi ve anne babanıza iyilik yapmanızı emretti.
Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara ‘öf’ bile deme…”3 buyrularak anne babaya iyi
davranılması tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz de, “Kime
iyilik edeyim.” diye soran bir sahabiye şu karşılığı vermiştir:
“Annenize (üç defa tekrarladı), sonra babanıza, sonra en
yakın olanlara.”4
Açıklayıcı sünnet: Yüce Allah, Hz. Peygambere Kur’an’ı açıklama görevi vermiştir. “Biz
sana Kur’an’ı indirdik ki insanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın…”5 Kur’an’da
birçok hüküm kapalı ve öz (mücmel) hâlde bulunur. Namaz, oruç, zekât, hac gibi temel ibadetler
Kur’an’da genel hatları ile ifade edilmiştir. Bunların açıklanması ve uygulanması Hz. Peygamber
tarafından yapılmıştır. Örneğin, Peygamberimiz, “Namazınızı kılınız…”6 ayetini, “...Ben namazı
nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın...”7 hadisiyle açıklamıştır.
Kur’an’ın genel hükümlerini sınırlandırıcı sünnet: Bazı konular Kur’an’da genel olarak yer
alır. Sünnet bunlardan bir kısmını sınırlandırır. Örneğin, Kur’an’da hiç bir sınırlama getirmeden bir
1 2 3 4 5 6 7 Ahzâb suresi, 21. ayet.
Abdülkerim Zeydan, el-Veciz fî Usûli’l-Fıkh, s. 176-177.
İsrâ suresi, 23. ayet.
Müslim, Birr, 2.
Nahl suresi, 44. ayet.
Bakara suresi, 43. ayet.
Buharî, Ezan, 18.
54
FIKIH
insanın istediğine vasiyet edebileceği ifade edilmiştir.1 Sünnet ise vârislere vasiyet edilemeyeceğini
belirterek bu hükmü sınırlandırmıştır.2
Kur’an’ın değinmediği konularda hüküm getiren sünnet: Sünnet, Kur’an’ın değinmediği konularda hüküm getirmiştir. Örneğin, evcil eşek etinin haram olması sünnetle sabit olmuştur.3
BİLGİ KUTUSU
Bazı konularda sünnet ile gerçekleştirilmek istenen amaç dikkate alınarak fıkhi
hükümler çıkarılabilir. Örneğin, Hz. Peygamber, misvak kullanmış ve kullanılmasını
da tavsiye etmiştir. Onun bu tavsiyesindeki amaç ağız ve diş temizliğini sağlamaktır.
Bu amaçtan hareketle misvakla birlikte diş fırçasının kullanılmasıyla da ağız ve diş
temizliğinin yapılabileceği sonucuna varılır.
3.3. İcma
“Ümmetim yanlış bir düşünce (dalalet) üzerinde birleşmez.”
İbn Mâce, Sünen, Fiten, 8.
Kelime olarak icma, azmetmek ve ittifak etmektir.
Terim olarak ise Hz. Peygamberin vefatından sonra aynı
dönemde yaşayan müçtehitlerin dinî bir konunun hükmü
hakkında görüş birliği içinde olmalarıdır.
İcma sarih ve sükûti olmak üzere ikiye ayrılır. Sarih
icma, bütün fıkıh bilginlerinin açıkça görüş bildirerek bir
konu üzerinde görüş birliğine varmalarıyla gerçekleşir. Örneğin, Hz. Peygamberin vefatının ardından icma ile Kur’an’ın bir kitap (mushaf) hâline getirilmesine karar verilmiştir.
Sükûti icma ise açıklanan ortak bir görüşe, diğer bilginlerin karşı çıkmamaları ve
dolaylı yönden o görüşü kabul etmiş sayılmaları ile gerçekleşir. Bu duruma göre, muhalifi
bilinmeyen fıkhi görüşler icma olarak değerlendirilir.
NOT EDELİM
Vahyin devam ettiği dönemde
hüküm verme yetkisi Hz. Peygambere
ait olduğu için, o dönemde icmanın
varlığından söz edilemez.
Herhangi bir konuda icmanın oluşabilmesi için, onun kitap ve sünnetten ya da en azından onlara dayalı kıyas ve içtihattan bir dayanağının
olması gerekir.
Ayet ve hadislerin bazılarının hükme delaleti kesin olmayabilir. Yoruma açık olan bu nasların
ne anlama geldiği icma ile kesinlik kazanır. Sözlükte “salat” kelimesi dua anlamına geldiği hâlde
Kur’an’da namaz anlamına geldiği üzerinde icma vardır. Aynı şekilde “sıyam” kelimesi de, sözlükte
sır tutmak anlamına geldiği hâlde Kur’an’da bu kelime ile oruç ibadetinin kastedildiği icma ile sabittir. Böylece icma, nassın bizim tarafımızdan nasıl anlaşılması gerektiğini göstermektedir. İcma ile
oluşan bu anlam varken başka anlam arayışları içine girmek yanlıştır.
1 Bakara suresi, 180. ayet.
2 Tirmizî, Vesaya, 5.
3 Buharî, Zebaih, 28.
55
FIKIH
ÖĞRENELİM
Aşağıdaki tabloda kıyasın nasıl yapıldığı anlatılmaktadır. İnceleyip öğreniniz.
KONU
İLLET
HÜKÜM
Asıl: Yetim
malını yemek
Haksızlık yapmak
Haram
Fer’: Yetim
malını yakmak
Haksızlık yapmak
Haram
DELİL
“Yetimlerin mallarını haksız
yere yiyenler karınlarına ancak
ateş doldurmuş olurlar…”
Nisâ suresi, 10. ayet.
Kıyas
Bir kimse, yakınını öldürmüşse ona mirasçı olamaz. Bu konuda Peygamberimiz, “Katil mirasçı olamaz.”1 buyurmaktadır. Kıyas yoluyla kendisine vasiyette bulunulan kişiyi öldüren kimse de
yapılan vasiyetten mahrum olur. Çünkü bu iki örnekte, kişi, bir an evvel malı elde etmek için cinayet
işlemiş olmaktadır.
Yüce Allah, nafaka yükümlülüğünden bahsederken yiyecek ve giyecekten bahsetmiştir.2 Fıkıh
bilginleri tedavi olmayı giyinme ve beslenme gibi temel ihtiyaç düzeyinde gördüklerinden kıyas
yoluyla tedavi masraflarını da nafaka içine eklemişlerdir.
DÜŞÜNELİM
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, hemen
Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın…”
Cuma suresi, 9. ayet.
Yukarıdaki ayette cuma ezanı okunmaya başlandığında cumaya gitmesi gerekenler için alışverişin yasak olduğu belirtilmektedir. Aynı saatte başka işlerle
meşgul olmanın hükmünü düşününüz.
3.5. Diğer Kaynaklar
Fıkhi hükümlerin asıl kaynakları kitap, sünnet, icma ve kıyastır. Bunların dışında istihsan,
mesalih-i mürsele, sedd-i zerai, örf-âdet ve istishab gibi yardımcı kaynaklar da vardır.
İstihsan: Sözlükte kişinin bir şeyi iyi ve güzel bulması anlamına gelen istihsan, özel bir gerekçe nedeniyle açık kıyas ya da genel kuralın aksine bir çözümü tercih etmektir. Örneğin, genel kurala
göre mevcut olmayan bir malın satımı hükümsüz (batıl) dür. Buna göre parası şu anda verilen ama
teslimi sonraya bırakılan ve şu anda henüz mevcut olmayan üç ton ceviz, beş teneke peynir ve beş
yüz metre kare halı gibi malların satışı caiz olmayacaktır. Ancak konu üzerinde biraz düşünüldüğün1 Ebu Davut, Diyat, 18.
2 Bakara suresi, 233. ayet.
57
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
de, bu hükmün mevcut ihtiyacı karşılamadığı ve dinin kolaylık ilkesiyle bağdaşmadığı
görülür. Dolayısıyla bunların hükmünün,
genel kuraldan istisna edilerek farklı bir
hükme tabi olması gerekir. Sonuçta istihsan
deliliyle bu malların satışı caiz görülmüştür.
Aynı şekilde sipariş ve eser sözleşmesi de
istihsana dayalı olarak gerçekleştirilen işlemlerdendir.
NOT EDELİM
İstihsan yoluyla hükmedebilmek
için istihsanın nassa, icmaya, örfâdete, zarurete ya da maslahata (yarar)
dayanması gerekir.
TARTIŞALIM
Okul hazırlıkları yapan bir öğrenci, kendine özel kıyafet yaptırmak için dükkân
sahibine para vermiştir. Fakat vermiş olduğu para karşılığında almak istediği kıyafet
henüz ortada yoktur. Yapılan bu işlemin geçerli olup olmadığını istihsan metodunu
dikkate alarak tartışınız.
Mesalih-i Mürsele: Menfaat, yarar ve elverişlilik gibi anlamlara gelen maslahat, yararın sağlanması ve zararın ortadan kaldırılmasıdır. Maslahatın çoğulu mesalihtir. Mesalih-i mürsele ise geçerli olup olmadığına dair bir nass bulunmayan maslahattır. Bu durumda bir şeyin helal ya da yasak
kabul edilebilmesi için o şeyin sağlayacağı yarara veya gidereceği zarara bakılır. Yapılacak değerlendirme sonucu yararı fazla ise helal, zararı fazla ise yasak hükmü verilir.
MASLAHATLAR
Maslahat-i Mutebere:
Geçerli olduğu nasslar
tarafından açıklanmıştır.
Dinin, canın, aklın, neslin
ve malın korunması gibi.
Maslahat-i Mülğa:
Nasslarla geçersiz
kılınmış maslahatlar.
Tefecilikle para kazanma gibi.
Maslahat-i Mürsele:
Geçerli veya geçersiz
olduğuna dair bir fıkhi
delil bulunmayan maslahatlar.
Nasslarda, Kur’an’ın çoğaltılmasına dair emredici ya da yasaklayıcı herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Hz. Osman zamanında İslam topraklarının genişlemesiyle Kur’an’ın çoğaltılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle Kur’an, Müslümanların ihtiyaçları göz önüne alınarak
çoğaltılmıştır. Daha sonra Kur’an’ın harekelenmesi, başka dillere çevrilmesi de Müslümanların yararına olduğu için gerçekleştirilmiştir.
Koruyucu hekimlik tedbirlerine uyulması, genel sağlığı bozucu şeylerin yasaklanması, umuma ait kapalı yerlerde sigara içilmesi, yollara tükürülmesi ve çöplerin ulu orta dökülmesi de maslahat
ilkesi gereği yasaklanmıştır.
58
FIKIH
YORUMLAYALIM
Büyük bir yangının yayılmasını
engellemek amacıyla yangına en yakın olan evlerin yıkılmasına karar verilebilir mi? Maslahat ilkesi açısından
yorumlayınız.
Kitap ve sünnet tarafından getirilen bütün hükümlerin amacı; insanların yararına olan şeyleri
emretmek, zararlarına olan şeyleri de yasaklamaktır. Bunun dışında herhangi bir fiilin yapılmasında
genel ve kesin nitelikte bir yarar varsa yapılmalıdır, zarar varsa kaçınılmalıdır.
ÖRNEKLER BULALIM
Aşağıda maslahat ile ilgili Mecelle’de yer alan maddelerden bazıları verilmiştir.
Bu maddelere uygun örnekler bulunuz.
• “Zarar ve mukabele bizzarar yoktur.” yani zarar vermek de yok, zarara karşılık zarar vermek de yoktur. (Mecelle, madde: 19.)
Örneğin, bir kimse komşusunun camını kıramaz. Ayrıca komşusu bunun camını
kırsa bile karşılık olarak onun camını kıramaz. Hukuk yoluyla hakkını arar.
• “Zarar izâle olunur.” yani zararın giderilmesi esastır. (Mecelle, madde: 20.)
Örneğin, ................................................................................................................
• “Zarar-ı eşed zarar-ı ehaf ile izale olunur.” yani büyük zarar küçük zararla
giderilir. (Mecelle, madde: 27.)
Örneğin, ................................................................................................................
Sedd-i Zerai: Zerai, bir yere götüren vesile, yol anlamına gelen “zerî’a”
kelimesinin çoğuludur. Aslında yasak
olmayan bir şey bazen yasak olan bir
sonuca götürebilir. Böyle durumlarda
kötülüğe götüren yolun kapatılmasına
sedd-i zerai denir.
TARTIŞALIM
Dükkân sahibinin, dükkânını
market ya da kumarhane olarak
işletilmesi için kiraya vermesi
arasında fark var mıdır? Tartışınız.
59
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
Sedd-i zerai, “Zararın ortadan kaldırılması yararın sağlanmasından önce gelir.” genel kuralına
göre hüküm vermektir. Örneğin, pazarlık yapılırken bir başkasının araya girerek işi bozması, aralarında kin ve düşmanlığa sebebiyet vereceği için yasaklanmıştır. Ayrıca uyuşturucu imalatında kullanılan bitki ve bitki tohumlarının üretiminin kontrol altına alınması da yine bu ilke gereğidir.
DEĞERLENDİRELİM
Ahmet almak istediği bir cep telefonuna Ramazan’ın müşteri olduğunu görür.
Ramazan pazarlık yaparken Ahmet araya girerek telefonu kendisinin almak istediğini
söyler. Bu durumu sedd-i zerai açısından değerlendiriniz.
Örf ve Âdetler: Toplum vicdanında yapılması iyi olan şeylere örf, öteden beri yapıNOT EDELİM
lagelenlere de âdet denir. Âdet, alışkanlıkla
Örf ve âdetin muteber olabilmesi
ilgilidir, her zaman iyi olmayabilir. Örneğin,
için naslara aykırı olmaması gerekir. Bir
yerde kumar oynamanın ve tefeciliğin
sigara içmek bir toplumda âdet olabilir, ama
âdet hâline gelmesi bunların caiz olacağı
bu sigara içmenin iyi olduğu anlamına gelanlamına gelmez.
mez. Bir şeyin örf olması için dinin ya da ortak aklın (aklıselim), o alışkanlığı iyi bulması
gerekir. Ayrıca örf ve âdet kelimeleri birbirinin yerine de kullanılmaktadır.
Fıkhın temel kaynaklarında yer almayan bazı konularda örf ve âdet kaynak kabul edilir. İnsanlar arasında meydana gelecek anlaşmazlıkların çözümünde, sözleşmelerdeki belirsizliklerin giderilmesinde, toplum ve ailedeki hak ve vazifelerin dağılımında örf ve âdet bazen kaynak olmaktadır.
Örneğin, Kur’an, nafaka yükümlülüğünden bahsederken yiyecek ve giyecek miktarının belirlenmesinde örfün esas alınmasını vurgulamıştır.1
Kiralık bir evin hangi masraflarının kiracıya, hangisinin ev sahibine ait olduğu, sözleşmede bir
açıklık yoksa örf ve âdet ile belirlenir.
Bazı hükümler örfe dayalı olabilir. Bu durumda ilgili örfün değişmesiyle o hükümler de değişir. Örneğin, sahabe döneminde şahitlerin güvenilirliliği için inceleme yapılmazdı. Ancak zamanla
toplumda ahlaki yönden değişim göz önüne alınarak sonraki dönemlerde şahitler için inceleme yapılmasına karar verilmiştir.
1 Bakara suresi, 233. ayet.
60
FIKIH
TARTIŞALIM
Nişan merasiminde tarafların yerine getirmesi gereken vazifeleri ve düğün hazırlıkları sırasında gerekli masrafların kim tarafından yapılacağı gibi konularda örf ve âdetin belirleyici
özelliği var mıdır? Arkadaşlarınızla tartışınız.
İstishab: Sözlükte, birini kendine yakın bulmak ve onun dostluğunu istemek gibi anlamlara
gelir. Terim olarak ise daha önce varlığı bilinen bir durumun aksine delil bulunmadıkça varlığını
koruduğuna hükmetmek demektir.1 Kazanılmış hakların korunması bu ilke gereğidir. Örneğin, uzun
bir süre kendisinden haber alınamayan bir kimsenin belli bir süre malları üzerindeki mevcut hakları
korunur ve malları mirasçılar tarafından paylaşılamaz.
İstishab, daha çok savaş, deprem, yangın gibi bir felaket sonrasında kayıp olan insanların kazanılmış haklarının korunmasını amaçlar. Ölüm haberi alınıncaya ya da öldüğüne mahkeme tarafından karar verilinceye kadar o kimsenin mevcut hakları korunur. Ancak o esnada bu kişi, yeni haklar
elde edemez. Örneğin, bir kimse kayıp olduğu tarihten sonra ölmüş olan yakınına mirasçı olamaz.
İstishab ile ilgili bazı ilkeler şunlardır:
Eşyada asıl olan mübahlıktır: Allah, evrende var olan her şeyi insanlar için yaratmış ve onların istifadesine sunmuştur.2 Öyle ise haram olduğuna dair kesin bir delil bulunmayan her şey nimet
olması yönüyle mübahtır.
TARTIŞALIM
Bir kimse ormandan geçerken gördüğü meyveleri toplayıp yiyebilir mi? Sınıfça tartışınız.
Beraet-i zimmet asıldır: Bir kimse doğduğu zaman günahsız, suçsuz ve borçsuz doğar. Sanık,
suçlu olduğu ispat edilene kadar suçsuzdur. Suçu sabit olmadan hiç kimseye suçlu muamelesi yapılamaz.
PAYLAŞALIM
Kan davası gütmek İslam’a göre niçin yanlıştır? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla
paylaşınız.
1 Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 217.
2 bk. İbrahim suresi, 32-34. ayetler.
61
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
Şek ile yakîn zâil olmaz: Bir şeyin var olduğu kesin olarak biliniyorsa onun varlığının şimdi
de devam ettiğine hükmedilir ve şüphe sebebiyle yokluğuna hükmedilemez. Örneğin, borçlu olan bir
kişinin, borcunu ödediğine dair bir delili bulunmadığı sürece borçluluk durumu devam eder.
TARTIŞALIM
Abdest aldığını kesin bilen ama bozulup bozulmadığında şüphesi olan kişi ile
abdest aldığını kesin olarak hatırlamayan kimsenin durumunu tartışınız.
62
FIKIH
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki kelime avı bulmacasında mükellefin fiilleri ve fıkhi hükümlerin kaynakları
gizlenmiştir. Bulunuz.
Y
O
Z
D
P
J
T
İ
S
T
İ
H
S
A
N
M
B
L
İ
H
E
L
A
L
S
J
K
D
S
O
V
R
C
A
D
S
E
P
P
İ
Ü
C
B
P
R
R
A
B
A
V
Y
F
A
A
S
E
N
A
C
M
V
T
F
I
U
I
T
R
B
R
V
H
N
S
D
Z
R
S
B
M
İ
E
A
M
M
E
M
R
E
R
Ö
L
I
A
K
Z
H
Y
T
T
N
Ü
H
F
T
K
U
R
B
İ
S
L
G
S
Y
N
B
C
A
N
N
A
M
D
İ
H
F
Ü
V
R
C
A
F
R
B
H
S
D
T
F
U
M
G
L
F
R
H
O
Z
M
M
E
S
A
L
İ
H
İ
M
Ü
R
S
E
L
E
S
İ
M
P
T
M
Ü
F
S
İ
T
P
S
B
K
G
B
F
Y
D
E
R
N
O
F
S
N
C
U
R
Y
Z
C
H
P
R
F
K
I
Y
A
S
D
R
U
G
R
I
G
C
L
R
İ
C
M
A
S
V
T
H
Farz
Vacip
Sünnet
Müstehap
Mübah
Haram
Mekruh
Müfsit
Kur’an
İcma
Kıyas
İstihsan
İstishab
Mesalihi Mürsele
Sedd-i zerayi
Örf adet
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Kişi bilgi sahibi olmadığı konularda sorumlu tutulabilir mi? Açıklayınız.
2. Kıyas nedir ve nasıl yapılır? Bir örnekle anlatınız.
3. Farz ve vacip kavramları ne demektir? Aralarındaki farkları belirtiniz.
4. Kur’an, fıkhi hükümleri açıklarken nasıl bir yol takip eder? Belirtiniz.
5. Fıkhi hükümlerin kaynağı olması açısından sünnetin işlevleri nelerdir? Sıralayınız.
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ve faydalı olanı zararlıdan ayırt
edebilme yeteneğidir?
A) Temyiz
B) Mükellefiyet
C) Hüküm
D) Ehliyet
E) Kıyas
2. Aşağıdakilerden hangisi kötülüğe götüren yolun kapatılması anlamına gelen fıkhi hüküm
kaynaklarından biridir?
A) Kıyas B) Haram
C) İstihsan
63
D) Sedd-i zerai
E) Mesalih-i mürsele
3. Ünite: Fıkhi Hükümler ve Kaynakları
3. Dinî bir konuda, Hz. Peygamberin vefatından sonra aynı dönemde yaşayan müçtehitlerin
görüş birliği içinde olmalarına ne denir?
A) İstihsan B) İstishab
C) Sünnet
D) İctihat
E) İcma
4. Bir mazeretten dolayı geçici ve özel olmak üzere konulmuş hükümlere ne denir?
A) Ruhsat
B) Farz
C) Kaza
D) Azimet
E) Mübah
5. Aşağıdaki fıkhi hüküm kaynaklarından hangisi yardımcı kaynak (fer’i delil) değildir.
A) Sedd-i zerai B) İstishab
C) Sünnet
D) Mesalih-i mürsele
E) Örf ve âdet
Ç. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanı “D”, yanlış olanı ise “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Ergenlik çağına ulaşan kişiler tam fiil ehliyetine sahip olup dinin emir ve yasaklarından
sorumludurlar.
(…) Müstehap için helal ve caiz kavramları da kullanılır.
(…) Dinî hükümlerden sorumlu olan yani emir ve yasakların muhatabı olan kimseye mükellef
denir.
(…) Sarhoşluk, tehdide maruz kalma, çaresizlik hâli, savurganlık (sefih) gibi hâllere semavi
arızalar denir.
(…) Ezan okunması ve cemaatle namaz kılınması müekket sünnettir.
D. Aşağıdaki boşlukları uygun ifadelerle doldurunuz.
(vacip, farz-ı kifaye, haram, müfsit, istishab, mekruh)
1. Bir kısım Müslümanların yapmasıyla diğer Müslümanlardan sorumluluğu kalkan toplumsal
farzlara .....….. denir.
2. Farz kadar kesin olmamakla birlikte yapılması emredilen fiillere .....….. denir.
3. Bir ibadeti bozan, bir anlaşmayı tümüyle veya kısmen geçersiz kılan fiillere .....….. denir.
4. Ayet ve hadislerde bir fiilin yapılması hoş karşılanmamış ancak açık ve kesin bir şekilde
yasak olduğu ifade edilmemişse .....….. denir.
5. Daha önce varlığı bilinen bir durumun aksine delil bulunmadıkça varlığını koruduğuna
hükmetmeye .....….. denir.
64
FIKIH
4. Ünite
İÇTİHAT
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “İçtihat, müçtehit, taklit ve taassup” kavramlarının anlamlarını öğreniniz.
2. Bildiğiniz fıkıh bilginlerinden iki tanesinin ismini yazınız.
3. Fıkhî hükümlerin temel kaynaklarını söyleyiniz.
4. İçtihadın taassubu önlemedeki rolünü araştırınız.
65
4. Ünite: İçtihat
1. İçtihat Kavramı
İçtihat sözlükte; çalışmak, çabalamak, elden gelen gayreti göstermek anlamlarına gelir. Terim
olarak ise içtihat, dini anlamak ve onu günlük hayata uygulayabilmek için ortaya konulan her türlü
çaba anlamında­dır.1 Diğer bir ifade ile içtihat, Yüce Allah’ın rızasına uygun olarak bizden istediği
hususlarla ilgili hükümleri Kur’an ve sünnetten istinbat etmektir. Hadislerde de içtihat, “hâkim ve
yöneticinin doğru hükme ulaş­mak için elinden gelen gayreti gösterme­si” 2 anlamında kullanılmıştır.
İçtihat yapabilme ehliyetine sahip kimselere müçtehit (fakih) denilmiştir.
İçtihat, ayetler ve hadisler üzerinde düşünerek sonuçlar çıkarmaktır. Bu nedenle Allah
(c.c.) Kur’an’da, birçok ayette,
ǹÈ ȂÉǴǬÊ ǠÌ ÈƫȐÈَ‫ ا‬ǧÈƗ... “...Akıl etmez misiniz?”3
َ‫ ا‬ǧÈƗ... “...Hiç düşünmez
ve ǹÈ ȁǂÉ ǰō ǨÈ ÈƬÈƫ ȐÈ
misiniz?”4 gibi ifadelerle Müslümanları düşünmeye ve tefekküre yöneltir. Başka bir ayette de,
Ê Èȇȉơْ‫ آ‬ƢÈǼǴÌ ǐÈ
ǹÈ ȂȀÉ ǬÈ ǨÌ Èȇ ǵÇ ȂÈ
ō ǧ ƾÌ Èǫ... “...DüÌ ǬÊdz ƩƢ
şünen insanlar için ayetlerimizi
açıkladık.”5 buyrulmaktadır.
Kur’an’da Müslümanların ihtilafa düştükleri konularda Kitap ve sünnete başvurmaları
emredilmiştir.6 Bu emirlerle Yüce Allah Müslümanlardan, ayet ve hadisler çerçevesinde sorunlarına
çözümler üretmelerini istemiştir. Bu da ancak içtihatla mümkündür. Peygamberimiz (s.a.v.) de,
“Müçtehit, içtihat ederek bir hüküm verdiğinde, verdiği hüküm doğru ise iki sevap alır, hatalı
ise bir sevap alır.”7 buyurarak içtihadı teşvik etmiş ve önemine dikkat çekmiştir.
İçtihat iki şekilde gerçekleşir. Birincisi, bir konu hakkında açıklayıcı bir ayet ve hadis yoksa
böyle durumlarda müçtehit kıyas ve maslahat (kamu yararı) gibi yollarla çözüm bulmaya çalışır.
Örneğin, Peygamberimiz, “Üç kişi olduğunuzda iki kişi, üçüncü kişiden ayrı olarak aralarında
fısıldaşmasınlar. Çünkü bu onu üzer.”8 hadisiyle toplum içinde fısıldaşarak konuşmayı yasaklamıştır.
Çünkü böyle konuşmalar diğer insanların gönlünün kırılmasına ve güven duygularının zedelenmesine
sebep olur. Diğer taraftan iki kişinin, yanlarındaki üçüncü şahsın bildiği dille konuşabilecekleri hâlde
başka bir dille konuşmalarının hükmü konusunda ayet ve hadislerde herhangi bir bilgi yoktur. Bu
konuda müçtehit kıyas yoluyla içtihat ederek bu meselenin yukarıdaki hadiste anlatılan duruma
1 2 3 4 5 6 7 8 Hayrettin Karaman, İslam Hukukunda İçtihat, s. 21.
Müslim, Akdiye, 15; Ebu Davud, Akdiye, 1l; Tirmizî, Ahkâm, 3.
Enbiyâ suresi, 10. ayet.
En’âm suresi, 50. ayet.
En’âm suresi, 98. ayet.
bk. Nisâ suresi, 59. ayet.
Buharî, İ’tisam, 21.
İbn Mâce, Edeb, 50.
66
FIKIH
benzediği kanaatine varır. Böylece aynı dili konuşabildiği hâlde iki kişinin, üçüncü şahıs yanında
farklı bir dille konuşmasının da yasak olduğu sonucuna varır.
İkincisi ise müçtehidin İslam dininin iki temel kaynağı olan Kur’an ve sünneti anlamak,
yorumlamak ve bunlardan sonuçlar çıkarmak için çaba göstermesidir.1 Örneğin, “…Öyle ise sizden
ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı
günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez…”2
ayetinde geçen “kolaylık ve zorluk” kelimelerinin anlamı üzerinde düşünen müçtehitler şöyle bir
sonuca varmışlardır: Yolculuk esnasında insanlar kolayına geleni yapmakta serbesttirler. İsterlerse
oruç tutarlar. İstemezlerse tutmazlar.3
Hayatta karşılaşılan problemler ve onların dinî açıdan çözülmesi içtihatla gerçekleşir. Müçtehit
karşılaştığı dinî sorunların çözümü için sahip olduğu yeteneği ve birikimi kullanarak çözüm bulmaya
çalışır. İşte müçtehidin bu çabasına içtihat denir.
DÜŞÜNELİM
İçtihat nasıl yapılır?
Müçtehit karşılaştığı sorunlara çözüm bulmak için içtihat yapar. Öncelikle
Kur’an ve sünnete başvurur. Bu kaynaklar üzerinde düşünür ve çözüme kavuşturmak
istediği sorun ile ilgili delilleri tespit eder. Daha sonra dinin genel amaçlarını da
dikkate alarak bu delilleri değerlendirir ve karşılaştığı sorunun çözümü ile ilgili
hükmünü verir.
Yukarıdaki metin üzerinde düşünerek içtihat kavramı hakkındaki bilgilerinizi
pekiştiriniz.
İçtihat sonucunda varılan hüküm, her ne kadar dinin temel kaynaklarından çıka­rılmış ise de
kesin ve tek doğru kabul edilmez. Çünkü içtihatla varılan sonuç sadece bir müçtehidin o konudaki
görüşünü yansıtır. Aynı konu üzerinde bir başka müçtehit farklı bir sonuca ulaşabilir. Bu durum,
aynı hastaya farklı doktorlar tarafından değişik tedavi usullerinin önerilmesi gibidir. Ayrıca nasıl
ki bazen doktorların yanlış teşhis koymaları mümkünse müçtehitlerin de aynı konuda yanlış hüküm
vermeleri mümkündür. Bu nedenle içtihat sonucunda varılan hükümler, bütün Müslümanlar için kesin
ve bağlayıcı değildir.
İçtihatla varılan hükümlerin herkes için kesin doğruluk ifade etmemesi müçtehidin kendi görüşü
olmasından kaynaklanır. Bu nedenle içtihatla verilen hükümler o hükmü veren müçtehidin görüşü
olarak yansıtılmalıdır. Allah’ın ve Peygamberin verdiği hükümler gibi değerlendirilmemelidir. İçtihat
farklılıkları farklı mezheplerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. İçtihat sonrası varılan görüşlerin
toplamı demek olan mezheplerin, Hanefi, Şafii gibi şahısların isimleriyle anılması bu sebepledir.
1 Hayrettin Karaman, İslam Hukukunda İçtihat, s. 21.
2 Bakara suresi, 185. ayet.
3 Hayrettin Karaman, İslam Hukukunda İçtihat, s. 90.
67
4. Ünite: İçtihat
DEĞERLENDİRELİM
Ebu Hanife şöyle demiştir:
Bizim içtihat yoluyla elde etmiş olduğumuz görüşümüz doğrudur; ama hatalı olma
ihtimali de vardır. Diğer görüşler ise bizce yanlıştır; ama doğru olma ihtimali taşımaktadır.
Bizim elde edebildiğimiz herhangi bir hüküm, bizce doğru olan en güzel görüştür. Kim
bundan daha iyisini ortaya koyarsa doğru olan odur, biz de ona uyarız.
Hayrettin Karaman
İslam Hukukunda İçtihat, s. 149-150.
Ebu Hanife’nin bu görüşünü içtihatla varılan hükümlerin önemi bakımından
değerlendiriniz.
2. Hz. Muhammed’in İçtihada Verdiği Önem
Hz. Muhammed, Allah katından
indirilen dinî hükümleri açıklayarak
“Müçtehit, içtihat ederek bir hüküm verve uygulayarak insanlara duyurmuştur.
diğinde, verdiği hüküm doğru ise iki sevap alır,
Ancak, sorunların sınırsız, ayet ve
hatalı ise bir sevap alır.”
hadislerin yorumlanmasıyla getirilen
Buharî, İ’tisam, 21; Müslim, Akdiye, 15.
çözümlerin ise sınırlı olduğu bir gerçektir.
Yukarıdaki hadiste vurgulanmak istenen asıl
Yeni durumları değerlendirebilme ve
düşünce nedir?
onlara uygun çözümler üretebilmenin
önemli bir yolu da içtihattır. Bu nedenle
Peygamberimiz hem kendisi bizzat içtihatta bulunmuş hem de yaşadığı dönemde sahabeye bunun
kapısını açmıştır. Örneğin, Hz. Peygamber, Yemen’e vali olarak gönderdiği Hz. Muaz b. Cebel’e,
“Karşılaştığın bir soruna kitap ve sünnetten hüküm bulamazsan ne yaparsın?” diye sorması
üzerine Hz. Muaz, “Allah’ın kitabında ve Resulullah’ın sünnetinde bulamazsam içtihat ederim.”
şeklinde cevap vermiştir. Peygamberimiz de Hz. Muaz’ın bu açıklamasını takdirle karşılamıştır.1 Ayrıca
Hz. Muhammed, saha­benin geliştirmiş olduğu birçok çözümü duyduğu zaman onaylamıştır. Bunlar da
takriri sünnet adı altında dinî çözümlerin bir parçası olmuştur.
Kur’an’da Hz. Peygamberin bazı içtihatlarının ilahî rızaya uygun olmadığını bildiren ayetler
vardır. Bedir esirlerine yapılan işlem,2 Tebük Seferi’ne katılmayanlara geçerli mazeretleri olmadığı hâl­
de izin verilmesi3 konuları buna örnektir. Bu durum, başta Hz. Peygamber olmak üzere, insanların
içtihatta bulunabile­ceklerini ancak yaptıkları içtihatta doğru sonuca ulaşabilecekleri gibi hata da
yapabile­ceklerini ortaya koymaktadır.
1 Ebu Davut, Akdiye, 11; Tirmizî, Ahkâm, 3.
2 bk. Enfâl suresi, 67. ayet.
3 bk. Tevbe suresi, 43. ayet.
68
FIKIH
ÖRNEKLER BULALIM
• Bir kadın, Peygamberimize gelerek, “Annem hac ibadeti yapacağına dair adakta
bulunmuştu. Ancak bu sözünü yerine getiremeden öldü. Onun yerine hac ibadeti
yapabilir miyim?” diye sorduğunda Peygamberimiz de, “Evet, onun yerine hac
ibadetini yap. Annenin bir borcu olsaydı onu ödeyecektin değil mi?” şeklinde cevap vermiştir.
Hayrettin Karaman
İslam Hukukunda İçtihat, s. 35.
• ..........................................................................................................................
• ..........................................................................................................................
Siz de Peygamberimizin içtihatlarına örnekler bulunuz.
Hz. Peygamber, bizzat bulunduğu ortamda zaman zaman, ashabın kendi görüşü ile hükmetmesini
istemiş, böylece onları eğitmiş ve yetişmelerini amaçlamıştır. Örneğin, bir gün Hz. Peygambere iki
davacı gelmişti. O da, sahabenin önde gelenlerinden Hz. Ukbe’ye, “Aralarındaki da­vayı sen hükme
bağla.” buyurdu. Hz. Ukbe, “Siz burada iken nasıl hükmederim, Ey Allah’ın Resulü!” deyince, Hz.
Peygamber, “Sen arala­rında hükmet; isabet edersen sana on sevap, hata edersen bir sevap
vardır.” buyurdu.1 Görüldüğü gibi Hz. Peygamber içtihada izin vermekle kalmamış aynı zamanda
onu teşvik etmiştir. Hata etme ve yanılma endişesinin, içtihadın önüne bir engel olarak çıkmaması
gerektiğini vurgulamıştır.
TARTIŞALIM
“İslam dininde içtihadın yeri ve önemi nedir?” sorusu üzerinde tartışınız. Ulaştığınız
sonuçları not ediniz.
3. Sahabe ve Tâbiin İçtihatlarından Örnekler
Hz. Peygamberin vefatı ile vahiy kesilmiş, sahabe bazı dinî sorunlar ile baş başa kalmıştı. Ancak
onlar Hz. Peygamber ile olan uzun birliktelikleri sayesinde dinin esaslarını ve amaçlarını çok iyi
kavramışlardı. Dinin temel kaynağı Kur’an’ı ve Hz. Peygamberin örnek çözümlerini en iyi bilenler
onlardı. Ayrıca karşılaştıkları yeni sorunların üstesinden gelmek için içtihat yapmanın gereğini bizzat
Hz. Peygamberden öğrenmişlerdi.
1 Dârekutnî, Sünen, C 4, s. 203; Ahmet b. Hanbel, Müsned, C 4, s. 205.
69
4. Ünite: İçtihat
Hz. Peygamber daha hayatta iken sahabeden bazıları içtihatta bulunmuşlardı. ÖrNOT EDELİM
neğin, Medine’deki son Yahudi kabilesi olan
Müçtehit sahabelerden bazıları şunlardır:
Kureyzaoğulları, Hendek Savaşı sırasında
Hz. Ömer (r.a.)
yapılan anlaşmayı bozmuş ve Müslümanlara
Hz. Ali (r.a.)
ihanette bulunup düşmanla iş birliği yapmışHz. Ayşe (r.a.)
tı. Bu yüzden Müslümanlar çok zor durumda
Hz. Zeyd b. Sabit (r.a.)
kalmışlardı. Savaş sona erince Hz. Peygamber,
Hz. Abdullah b. Mesud (r.a.)
“Kureyzaoğulları yurduna varmadan hiçbir
Hz. Abdullah b. Ömer (r.a.)
kimse ikindi namazını kılmasın.”1 buyurmuş
Hz. Abdullah b. Abbas (r.a.)
ve hemen Müslümanlara yola çıkma emrini
vermişti. Henüz yolda iken ikindi vakti daralınca ashap ikindi namazını kılıp kılmama hususunda iki kısma ayrılmıştı. Bir kısmı, “Bu sözden maksat
oraya bir an önce yetişmemizdir; yoksa ikindi namazının normal vakti içinde kılınmaması değildir.”
düşüncesiyle ikindi namazını vakti içinde yolda iken kılmışlardı. Diğer grup ise hiç yorum yapmadan,
“Oraya varılmadan ikindi namazının kılınmaması emredildi, vakit çıksa bile biz yolda kılmayız.” demişler ve ona göre hareket etmişlerdi. Daha sonra bu farklı yorumları Hz. Peygambere anlattılar. O,
her iki grubun değerlendirmesini de hoş karşıladı. Bu örnek de gösteriyor ki içtihada her zaman için
gerek duyulmaktadır. Ancak yapılan içtihatlarda farklı sonuçlara ulaşmak da mümkündür.
ARAŞTIRALIM
Sahabe dönemi müçtehitlerinden birinin fıkıh ilmine katkılarını araştırarak
elde ettiğiniz bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız.
Hz. Peygamberin vefatının ardından sahabe dönemi ve daha sonraki dönemlerde içtihat faaliyeti çok yaygınlaşmıştı. Müçtehit sahabeler bir sorunla karşılaştıklarında aralarında istişare ederek
çözüm bulmaya çalışırlardı. Buna şûra içtihadı denir. Daha sonraki icmaların büyük çoğunluğunun
oluşumu, başlatılan bu süreç sonucu gerçekleşmiştir. Yapılan istişareler ve bunun sonucunda sağlanan görüş birliği, Müslümanların birliğinin de teminatı olmuştur.
Fıkıh ilminin gelişimine önemli katkıda bulunan içtihat örneklerinden bazıları şunlardır:
Kıtlık insanları çaresizlik içine düşürebilir ve onların hırsızlık yapmalarına sebep olabilir. Bu
nedenle Hz. Ömer, kıtlık yılında hırsızlık cezasını uygulamamıştır. Çünkü böyle durumlarda suç,
cezayı gerektirecek şekilde tam anlamıyla gerçekleşmiş sayılmaz. Hz. Ömer, içinde bulunulan bu
şartları dikkate almış, delilleri değerlendirmiş ve içtihat yaparak hükmü ona göre vermiştir.
1 Buharî, Meğâzî, 30.
70
FIKIH
Kur’an’da zekât verilmesi gerekenler arasında müellefe-i kulub denilen bir gruptan sözedilmektedir.1 Bunlar kalpleri kazanılmak ya da zararlarından korunmak istenilen Müslüman olmayan
kimselerdir. Hz. Peygamber döneminde kâfir oldukları hâlde Müslümanlara yönelik kötülüklerinden
korunmak, İslam ve Müslümanlar aleyhine konuşmalarını önlemek için zekât fonundan bu insanlara
para verilirdi. Bunlar Hz. Ebu Bekir zamanında, kendilerine daha önce verilmekte olan payın yine verilmesini istediler. Ancak Hz. Ömer, “Hz. Peygamber, Müslümanlar az iken sizin gönlünüzü almaya
çalışıyordu. Allah, İslam’ı size muhtaç olmaktan kurtardı.” diyerek onlara zekât verme uygulamasına
son verdi.2 Bu içtihatta, Hz. Ömer, içinde bulundukları yeni dönemin şartlarının değiştiğini, Hz. Peygamber döneminden farklı hâle geldiğini görmüş ve uygulamayı ona göre değiştirmişti. Bizzat Hz.
Peygamberin başlatmış olduğu bir uygulama da olsa her hüküm ancak kendi şartları içinde uygulanabilirdi. Sahabe de bu durumun farkındaydı.
Teravih namazı, önceleri topluca kılınmaz, kimi
evinde kimi mescitte kendi
başına kılardı. Hz. Ömer, teravih namazının cemaatle
kılınma uygulamasını başlattı. Nitekim bu uygulama,
zaman içinde bir geleneğe
dönüştü.
Sahabenin başlattıkları içtihat çalışmaları, sonraki
nesillerce de sürdürülmüş ve
iki asır içinde büyük mezhep
(ekol)ler oluşacak şekilde
gelişmeler kaydedilmiştir.
İslam dünyasının büyük ölçüde problemlerine dinî çözümler getiren mezheplerin temelleri bu dönemde atılmış ve çok sayıda müçtehit yetişmiştir.
NOT EDELİM
Tâbiin müçtehitlerinden bazıları
şunlardır:
Said b. el-Müseyyeb (Medine)
Ata b. Ebi Rebah (Mekke)
İbrahim en-Nehai (Kûfe)
Sahabenin içtihat faaliyeti ülke coğrafyasının
genişlemesi, yeni ve farklı problemlerin ortaya çıkmasıyla tâbiin döneminde gelişerek devam etmiştir.
Tâbiin, bir sorunla karşılaştıklarında onun hükmünü
önce Kur’an’da ararlardı. Orada bulamazlarsa sırasıyla sünnete ve sahabenin fetvalarına başvururlardı.
Bunlarda da bir çözüm bulamazlarsa istişare yoluyla
içtihat ederek çözüm üretirlerdi. Bu dönemde gerçekleştirilen içtihat örneklerinden bazıları şunlardır:
1 Tevbe suresi, 60. ayet.
2 Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 117.
71
4. Ünite: İçtihat
Peygamberimiz, vahyin ilk yıllarında ayetlerle hadislerin birbirine karışmaması için birkaç
kişi dışında hadislerin yazılmasına izin vermemiştir. Ancak tâbiin döneminde böyle bir sakınca kalmadığı için hadislerin yazılmasına izin verilmiştir.
Ömer b. Abdülaziz, yolcuların konaklayabilmeleri için daha fazla han yapılmasına imkân
sağlamak için devlet bütçesinden pay ayırmıştır.
Hâlbuki böyle bir uygulama Peygamberimiz ve
sahabe döneminde yoktu.
ÖRNEKLER BULALIM
Sahabe ve tâbiin içtihatlarına
örnekler bulunuz.
4. İçtihadın Şartları
Bir kişinin müçtehit sayılabilmesi için öncelikle fıkhî hükümlerin temel kaynaklarını bilmesi
gerekir. Ayrıca bu kaynaklardan hüküm çıkarabilme yeteneğine de sahip olmalıdır. Buna göre içtihat
yapacak kimsede şu şartlar aranır:
Müçtehit öncelikle dinin temel kaynakları olan Kur’an ve sünneti bilmelidir. Ayetlerin kendine
has bir dili, üslubu ve nü­zul sebebi vardır. Hadislerin ise bir vürûd sebebi ve kültürel arka planı vardır.
Müçtehidin bu konularda gerekli birikim ve donanıma sahip olması gerekir. Ayrıca müçtehit Kur’an
ve sünneti anlayabilecek derecede Arapçayı da bilmelidir.
Müçtehit, fıkıh ilmini ve tarihini bilmelidir. Fıkıh, hem uygulama hem de düşünce düzeyinde
tarih boyunca büyük bir gelişim göstermiştir. Bazı konularda icmalar oluşmuştur. İçtihat yapılırken
tari­hî mirastan yararlanmak gerekir.
Müçtehit, fıkıh ilminde yeterli derecede bilgi ve birikime sahip olmalıdır. Özellikle fıkhın
kaynaklarını ve bu kaynaklardan hüküm çıkarabilmenin yol ve yöntemlerini bilmelidir.
Müçtehit, dinin genel amaçlarını bilmelidir. Çünkü yapılacak içtihat, dinin genel amaçlarına
uygun ve yerinde olmalıdır. Müçtehit içtihat ederken öncelikle Allah’ın rızasını dikkate almalıdır.
Hakkında kesin delil bulunan hükümlerde içtihat yapılamaz. Örneğin, namazın ve orucun farz
olması içtihada konu olmaz. Ancak hakkında kesin delilin bulunmadığı konularda içtihat yapılabilir.
Örneğin, cuma namazının farz olması içtihada konu olmaz ama cuma namazının şartları konusunda
içtihat yapılabilir.
BİLGİ KUTUSU
İçtihat, hakkında ayet ve hadis bulunmayan konularda yapılır. Ayrıca birden
fazla anlama gelebilecek ayet ve hadislerin anlaşılması ve yorumlanması için de içtihat
yapılabilir.
72
FIKIH
Müçtehidin, toplumun değişen hayat
şartlarını ve ihtiyaçlarını iyice kavramış olması gerekir. Ayrıca içinde yaşadığı toplumun
örf ve âdetlerini iyi bilmelidir. Çünkü örf ve
âdetler de fıkhî hükümler çıkarılırken istifade
edilen delillerdendir.
KONUŞALIM
Müçtehidin hayatın ve yaşadığı çağın gerçeklerini bilmesi
niçin önemlidir? Arkadaşlarınızla
konuşunuz.
5. Sosyal Değişme ve İçtihadın Gerekliliği
Müçtehitlerin ayet ve hadisler üzerinde düşünerek çıkardıkları hükümler sınırlı fakat olaylar
ve ortaya çıkan sorunlar ise sınırsızdır. Diğer taraftan önceki müçtehitlerin ortaya koyduğu fıkhî
çözümlerin, her devirde geçerliliğini sürdürmesi imkânsızdır. Dolayısıyla fıkhın sosyal değişime
ve gelişime paralel olarak sürekli yenilenmesi gerekir. Bu da ancak içtihatla mümkün olur. Çünkü
içtihat, fıkha hayatiyet ve dinamizm kazandırır. Böylece fıkhın devamlılığını sağlar. Yaşa­nılan
hayatta, ortaya çıkan yeni sorunlara dinî çözümler üretir. Örneğin, Hz. Ömer, içinde bulundukları
yeni dönemin şartlarının değiştiğini, Hz. Peygamber döneminden farklı hâle geldiğini düşünerek
müellefe-i kulubden olanlara zekât mallarından pay ayırmamıştır. Ancak Ömer b. Abdülaziz kendi
döneminde şartların tekrar değiştiğini görünce bu kişilere zekât verilmesini istemiştir.1
TARTIŞALIM
İçtihatsız dinî yaşam sürdürülebilir
mi? Niçin? Arkadaşlarınızla tartışınız.
İçtihatla üretilen çözümler yaşanılan sorunlara cevap verebilmelidir. Fıkıh da gelişmelere paralel olarak bu yolla güncellenebilir. Aksi takdirde
fıkıh durağanlaşır.
Haram, helal konularında ve sosyal ilişkilerde (muamelatta) “Eşyada asıl olan mübahlıktır.”
ilkesi temeldir. Bunun sonucu, haramları sadece nassla belirlenmiş olanlarla sınırlı tutmak gerekir.
Böylece ortaya çıkmış olan bazı yeni sorunlara daha kolay çözümler üretebilme imkânı doğar.
Bilim ve teknolojinin ilerlemesi birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Örneğin, tıp alanında
organ nakli, yapay dölleme, tüp bebek, klonlama vb. pek çok sorun günümüzde fıkıh bilginlerince
tartışılmaktadır.2 Bütün bu sorunların çözümü yeni içtihatları gerektireceği için dinî açıdan hükmü
günümüz fıkhından beklenir olmuştur.
Günümüzde Avrupa ülkeleriyle Amerika gibi ülkelerde önemli sayıda Müslüman nüfus yaşamaktadır. Bunların kendilerine özgü sorunları vardır. Örneğin, Müslümanlar bu ülkelerde namazlarını vaktinde ve uygun bir ortamda kılamamaktadırlar. Bütün bunlar, fıkıh açısından çözümü gerekli
olan sorunlardan bazılarıdır.
1 Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 89.
2 Ahmet Ekşi, İslam Hukukunda Mağdurun Rızasının Hukuka Aykırılığa Etkisi, s. 40.
73
4. Ünite: İçtihat
Fıkhın önünde çözüm bekleyen pek
çok sorun bulunmaktadır. Bunun için yapılacak içtihatlarla fıkha canlılık kazandırılması
gerekir. Böylece din, hayatı anlamlandıran
bir işleve yeniden kavuşturulmuş olur. Bu da
günümüz şartlarını iyi bilen, dini kendi bütünlüğü içinde iyi anlayan ve yorumlarıyla
hayata dair çözümler üretebilen bilginlerinin
yetişmesi ile mümkün olur.
Sosyal değişimin beraberinde getirdiği
sorunlar çok boyutludur. Bu nedenle sorunlaGünümüzde, bir kişi müçtehit
rın birçoğu, tek başına fıkıh bilginlerinin çösayılabilmesi için, hangi özelliklere sahip
zebileceği türden değildir. Öyleyse sorunların
olmalıdır. Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla
çözümüne mutlaka konu ile ilgili uzmanların
paylaşınız.
katkısının olması gerekir. Örneğin, tüp bebeğin
hükmü konusunda bir karara varabilmek için
doktorlardan görüş alınması gerekir. Bu şekilde istişare yoluyla yapılacak içtihatlarla fıkıh hayatiyet
kazanacak ve canlılığını sürdürebilecektir.
PAYLAŞALIM
BULALIM
•
Kulak ile boğaz arasında bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı
tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç
veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
www.diyanet.gov.tr
•
.................................................................................................................................
•
.................................................................................................................................
Siz de Diyanet İşleri Başkanlığının İnternet sitesinden güncel sorunlara verilen
cevaplara örnekler bulunuz.
6. İçtihadın Taklit ve Taassubu Önlemedeki Rolü
İçtihat, fıkıh âlimleri tarafından yürütülen bilinçli bir
faaliyettir. Taklit ise dinî konularda bir başkasına bağlanmak
anlamındadır. Bu bağlılığın bağnazlığa dönüşmesi ise taassuptur.
74
“Bilgi olmadan, bir düşünceyi
kabul etmek veya reddetmek
karanlığa taş atmaktır.” sözüyle
anlatılmak istenen nedir?
FIKIH
İçtihat faaliyetinin bir süreç olarak devam etmesi, fıkhın hayatla ve ona paralel yürü­mesi demektir. İçtihadın olmaması, fıkhî faaliyetlerin durması ve fıkhın hayattan kopması anlamına gelir.
Fıkhı, bir süreç olarak sürdürebilmek için içtihat zorunludur. Taassup ve taklit, fıkhın hayatla birlikte
olan akışkanlığını durdurmaktadır. Böylece durgun suların donmaya mahkûm olması gibi fıkıh da bir
süre sonra durağanlaşmakta ve bunun doğal sonucu olarak da hayattan dışlanmaktadır.
İçtihat, hayatla birlikte devam ettiği sürece, geçmişe
takılıp kalmadan, her an yenile­nen hayatın getirdiği sorunlara cevap bulabilir. Böylece insanlar dinlerini daha kolay
yaşayabilir.
Çok sayıda müçtehidin olması, her birinin değişik
görüşlerinin bulunması bir zenginliktir. Fıkıh ilmi tarihine
baktığımızda, yoğun içtihat faaliyetlerinin ardından mezheplerin ortaya çıktığını görmekteyiz. Ancak bir mezhebe
bağlanıp diğer mezheplerin görüşlerine değer vermemek
mezhep taassubunu beraberinde getirmiştir. Bu durum çoğu
kez içtihat faaliyetlerinin giderek azalmasına hatta durmasına sebep olmuştur.
Mezhep imamlarının izinde olmak, körü körüne onları taklit et­mek, sürekli tekrara düşmek değildir. Aksine onlara uymak, onların metodunu bilmek ve onların yaptıklarını yapmaya çalışmak demektir. Bu da gerekli durumlarda
onlar gibi içtihat etmek ve yaşa­nılan hayatta, ortaya çıkan
yeni sorunlara dinî çözümler önerebilmek ile mümkündür.
İslam Eserleri Müzesi’nden
İslam dini, okumayı, araştırmayı ve düşünmeyi öğütler. Bilginin, özgür düşüncenin ve aklı kullanmanın taassubu önleyeceğini söyler. Atatürk de taassubun bilgisizliğe dayandığını ve bunun ancak
ilimle ortadan kalkacağını söylemekte ve şöyle demektedir: “Taassup cahilliğe dayanır. Bundan dolayı
taassupkâr olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener. O hâlde halkı aydınlatmak lazımdır.”1
Sanayi devriminden sonra İslam dünyasında da hızlı değişimler yaşanmaya, toplumsal yapı ve
talepler farklılaşmaya başladı. Vaktiyle değerli müçtehit imamlarımızın kendi toplumlarına getirdiği
çözümlerin, günümüz toplumları için tümüyle yeterli olmadığı görüldü. Böylece mevcut hâliyle fıkıh
mezheplerinin bazı ihtiyaçları karşılamadığı ortaya çıkmış oldu.
Belli bir zamanda ortaya çıkmış hükümlerin günümüzün ihtiyaçlarına tümüyle yeterli olacağını
düşünmek, içtihadın hayati önemini kavramamak da taassuptur. Bir şeye körü körüne bağlanmak
anlamına gelen taassup, eleştirel bakmayı engeller. Bu nedenle dinimiz, taassuba karşı çıkarak,
okumayı, araştırmayı ve düşünmeyi öğütler.
1 Atatürkçülük, C 3, s. 111.
75
4. Ünite: İçtihat
Taassuptan kurtulmada aklı kullanmanın önemine işaret eder. Bu konuda Allah şöyle
buyurur:
ō ǀÈƬÈȇƢǸÈ ōǻÊƛǹÈ ȂǸÈÉ ǴǠÌ Èȇȏَ‫ ا‬ǺȇÊ
Ì ǫ...
Ê ÈƦÌdzÈْ‫أ‬ȋơơȂÉdzȁÉƗǂÉ ǯÈ
ƣƢ
È ǀōdzơȁÈ ǹÈ ȂǸÈÉ ǴǠÌ ÈȇǺȇÊ
È ǀōdzơȅÊȂÈƬLjÌ ÈȇDzÌ ǿÈ DzÉ
“…De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”1
Müçtehitler olmadan, fıkhın değişim ve gelişim sürecini devam ettirmesi mümkün değildir.
Öyle ise bugün de dinimizi, çağımızı iyi bilen, karşılaştığımız yeni sorunlara çözüm üretebilen ve
insanlara rehberlik edebilen müçtehitlere veya içtihat müesseselerine ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyacı,
KONUŞALIM
“Nerede söylediğimizi, verdiğimiz hükmün delil ve kaynağını bilmeden, incelemeden
bizim görüşümüze göre fetva vermek doğru değildir.”
Ebu Hanife
“Ben bir insanım. Verdiğim hüküm doğru da yanlış da olabilir. O hâlde benim verdiğim hükümleri inceleyin. Kitap ve sünnete uyan her sözümü alın. Onlara uymayan bütün
sözlerimi de terk edin.”
İmam Malik
“Delilsiz olarak bilgi toplayan kimse gece karanlığında odun toplayana benzer. Topladığı odunu yüklenirken odunların içinde kendisini sokacak bir yılanın bulunduğunu bilmez.”
İmam Şafii
“Ne beni ne Malik’i ne Sevri’yi ne de Evzai’yi körü körüne taklit et. Hüküm ve bilgiyi
onların aldığı kaynaklardan al.”
Ahmet b. Hanbel
Hayrettin Karaman, İslam Hukukunda İçtihat, s. 149-152.
Yukarıdaki sözlerde vurgulanmak istenen ortak düşünce üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz.
geçmişi körü körüne taklit ederek karşılamamız mümkün değildir.
1 Zümer suresi, 9. ayet.
76
FIKIH
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İçtihat ne demektir? Açıklayınız.
2. Sahabe ve tabiin içtihat ederken nasıl bir yol izlemişlerdir? Örnek vererek açıklayınız.
3. Her dönemde içtihada niçin ihtiyaç duyulmaktadır? Açıklayınız.
4. İçtihat, taklit ve taassubu önlemeye nasıl katkı sağlar? Belirtiniz.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisinde içtihatla ilgili yanlış bilgi verilmiştir?
A) İçtihat, Peygamberimiz dönemine mahsus bir faaliyettir.
B) İçtihat, fıkhî hüküm çıkarmak için yapılan bir düşünce faaliyetidir.
C) İçtihat, taassubu önler.
D) Bilinçsiz taklit taassuba götürür.
E) İçtihat, fıkha süreklilik kazandırır.
2. Aşağıdakilerden hangisi müçtehit sahabeler arasında yer almaz?
A) Hz. Ömer
B) Hz. Ali
C) İmam-ı Azam Ebu Hanife
D) Hz. Abdullah b. Mesud
E) Hz. Zeyd b. Sabit
3. Aşağıdakilerden hangisi müçtehitte aranan şartlardan biri değildir?
A) Kur’an-ı Kerim’i iyi bilme
B) Yaşadığı çağın gereklerini bilme ve içinde yaşadığı toplumu tanıma
C) Peygamberimizin sünnetini bilme
D) Mezhep imamlarını taklit etme
E) Delillerden hüküm çıkarabilecek yeteneğe sahip olma
77
4. Ünite: İçtihat
4. Hz. Ömer, içinde bulundukları yeni dönemin şartlarının değiştiğini, Hz. Peygamber
döneminden farklı hâle geldiğini düşünerek müellefe-i kulubden olanlara zekât mallarından pay
ayırmamıştır. Ancak Ömer b. Abdülaziz, kendi döneminde şartların tekrar değiştiğini görünce bu
kişilere zekât verilmesini istemiştir.
Yukarıdaki örnekte vurgulanmak istenen temel düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A) Zekât gelirleri azaldığı zaman müellefe-i kulubden olanlara zekât verilmez.
B) İçtihatla verilen hükümler zamanın ve şartların değişimine bağlı olarak değişebilir.
C) Ömer b. Abdülaziz, Hz. Ömer’in uygulamasının yanlış olduğunu ortaya koymuştur.
D) Gayrimüslimlere zekât verilebilir.
E) Ömer b. Abdülaziz içtihadında yanılmıştır.
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
(istişare, âlim, müçtehit, taassup, taklit)
1. İçtihat yapabilme ehliyetine sahip kimselere ……………. denir.
2. Müçtehit sahabiler bir sorunla karşılaştıklarında aralarında ……….. ederek çözüm bulmaya
çalışırlardı. Buna şûra içtihadı denir.
3. ……………… dinî konularda bir başkasına bağlanmak demektir. Bu bağlılığın bağnazlığa
dönüşmesi ise ………………..tur.
78
FIKIH
5. Ünite
TEMİZLİK VE NAMAZ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Tekbir, imam, mihrap, hutbe ve taharet” sözcüklerinin anlamlarını öğreniniz.
2. Abdest ve namazın temizlik yönünden önemi ile ilgili bildiklerinizi söyleyiniz.
3. Namaz ibadetinin önemi hakkında araştırma yapınız.
4. Bildiğiniz namaz çeşitlerini defterinize yazınız.
79
FIKIH
YORUMLAYALIM
“Temizlik namazın anahtarıdır...”
Ebu Davut, Taharet, 31.
Yukarıdaki hadisi ibadet ve temizlik ilişkisi bakımından yorumlayınız.
2. Temizliğin Çeşitleri
Beden, elbise ve çevreyi kirlerden arındırmak temizliğin maddi yönünü; duygu, düşünce ve
kalbi kötülüklerden arındırmak manevi yönünü oluşturur. Yüce Allah, ilk inen ayetlerde insanın iç
ve dış temizliğe önem vermesini isteyerek şöyle buyurmuştur: “Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden
sakın.”1
Fıkıhta temizlik konusu hadesten ve necasetten taharet başlıkları altında işlenmektedir. Abdest
ve gusül hadesten taharet; beden, elbise ve çevremizi maddi pisliklerden temizlenmek ise necasetten
taharettir.
İslam dini, maddi ve manevi temizliği, bir bütün olarak ele alır. Birini yapıp diğerini terk etmeyi eksiklik olarak görür. Bu nedenle, bir taraftan elbise, beden ve çevre temizliğine dikkat edilirken;
diğer taraftan da kötülüklerden kaçınarak manevi temizliğe dikkat edilmelidir.
İnsanın iç dünyasındaki temizlik, ruh sağlığını; vücut ve çevre temizliği ise beden sağlığını korur. Temizliğe dikkat etmemek pek çok hastalığa neden olduğu gibi kin tutmak, nefret etmek, yalan
söylemek ve iftira atmak gibi davranışlar da ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler.
2.1. Beden Temizliği
İnsan sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmek ister. Beden temizliği sağlıklı olmak ve bazı ibadetleri
yapabilmek için gereklidir. Örneğin, namaz kılmak ve Kâbe’yi tavaf etmek için abdest almak zorunludur. Dinin emrine uyarak günde beş defa abdest alıp namaz kılan ve haftada en az bir defa boy
abdesti alan kimse beden temizliği alışkanlığını kazanmış olur.
Hz. Peygamber her türlü temizliğe dikkat etmiş, haftada en az bir kere vücudun tamamen
yıkanıp temizlenmesini, yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanmasını tavsiye etmiştir. Özellikle
ağız ve diş temizliğinin önemi üzerinde durmuş ve bu konuda şöyle buyurmuştur: “Eğer müminlere
güçlük verecek olmasaydım, onlara her namaz için misvak kullanmalarını (dişlerini fırçalamalarını) emrederdim.”2 Ayrıca gusül ve abdestin yanı sıra tırnakların zamanında kesilmesini, saç,
sakal bakımına dikkat edilmesini de öğütlemiştir.
1 Müddessir suresi, 4-5. ayetler.
2 Müslim, Taharet, 42.
81
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
İslam Medeniyeti, aynı zamanda bir su medeniyetidir.
Temizliği ve suyu önemseyen
bir uygarlıktır. Bu nedenle
birçok hamam, sebil, şadırvan
ve sarnıç inşa edilmiş; çeşitli
sanat dallarında su ile ilgili
motifler kullanılmıştır.
YAZALIM
“...Allah temizdir, temizliği sever...”
Tirmizî, Edep, 41.
“...Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket getirir.”
Tirmizî, Et’ime, 39.
Yukarıdaki hadislerde vurgulanmak istenen ortak düşünceyi açıklayan bir yazı
yazınız.
2.2. Çevre Temizliği
Çevre denildiğinde insanın içinde
yaşadığı ortam akla gelmektedir. Ev, okul,
ibadet mekânları, sokaklar, bahçeler, parklar, nehirler, denizler ve ormanlar çevremizi oluşturur.
Peygamberimiz, “Hoş karşılanmayan iki
şeyden sakının!” buyurdu. Sahabe, “O iki şey nedir?” diye sordu. Hz. Peygamber de, “İnsanların
yolunu ve gölgelendikleri yeri kirletmektir.”
diye cevap verdi.
Müslim, Taharet, 68.
Allah, evreni insanın hizmetine
Yukarıdaki hadisin vermek istediği mesajı arsunmuştur. Yaşanılan doğal çevre üzerinkadaşlarınızla tartışınız.
de başka insanların ve diğer canlıların da
hakları vardır. İslam dini, yalnızca kendimizi ve bireysel çıkarlarımızı değil, gelecek kuşakları ve
diğer canlıları da düşünmemizi istemektedir.
Dinimiz beden ve elbise temizliğinin yanında yaşanılan tabii çevrenin de temiz tutulmasını
istemiştir. Bu nedenle temizlik, bazı ibadetler için şart kılınmıştır. Örneğin, namaz kılmak için elbisenin ve namaz kılınacak yerin de temiz olması şarttır.
82
FIKIH
Kur’an’da maddi ve manevi temizliği yerine getirenlerin Allah’ın sevgisine kavuşacakları
şöyle ifade edilmiştir: ǺȇÊ
È ǂȀŏ ǘÈ ÈƬǸÉ ÌdzơƤŎ ƸÊ ÉȇȁÈ ÈśÊƥơȂō ōƬdzơƤŎ ƸÊ Éȇƅơ
È ǹō Êƛ... “…Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri ve
1
temizlenenleri sever.” Peygamberimiz temizliğin önemini sık sık vurgulamış ve insanları bu konuda uyarmıştır. Yolların, mesire yerlerinin, su kaynaklarının ve hayvan barınaklarının zararlı atık, çöp
ve döküntüler ile kirletilmemesini istemiş; özellikle ev, avlu, sokak ve camilerin temiz tutulmasını
öğütlemiştir. Allah Resulü Mescid-i Nebi’nin temizliğini üstlenen kimseye özel ilgi göstermiş ve ona
hayır duada bulunmuştur.
YORUMLAYALIM
“Yeryüzü bana mescit ve temiz kılındı…”
Nesaî, Mesacid, 42.
Yukarıdaki hadisi çevre temizliği açısından yorumlayınız.
Çevre temizliği sadece kişileri ilgilendiren bir durum olmayıp aynı zamanda toplumsal bir
konudur. Burada fertlerin karşılıklı hak ve görevleri söz konusudur. Örneğin, yola çöp atan veya
tükürüp geçen; dinlenmek için gittiği gezinti yerlerinde yiyip içtiklerinin artıklarını çevreye saçan; iş
yerinin etrafını atık maddelerle kirleten bir kişi, yalnız çevresini kirletmiş olmakla kalmaz, kirlettiği
yerlerde yaşayan veya o yerlerden yararlanan insanlara karşı da haksızlık yapmış olur. Ayrıca camiye veya insanların toplu hâlde
bulundukları yerlere gidecek
olan kimsenin de sarımsak ve
soğan gibi kokusu başkalarını
rahatsız edecek yiyeceklerden
kaçınması gerekir.
İslam’ın temizliğe verdiği önemi kavrayan kimse,
kalbini her türlü kötü düşünceden arındırır. Yediği, içtiği
ve giydiği şeylerin helal ve
temiz olmasına dikkat eder.
Yaşadığı çevreyi temiz tutar. Temiz bir çevrenin aynı
zamanda toplumun uygarlık
düzeyinin de bir göstergesi
olduğunu bilir.
1 Bakara suresi, 222. ayet.
83
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
3. İbadetle İlgili Temizlik
Boy abdesti ve abdest, maddi temizlikle manevi temizliği birleştirici bir öneme sahiptir. Çünkü bazı ibadetlere başlarken alınacak olan abdest ve gusül maddi temizlik yanında mümini manevi
yönden de ibadete hazırlar.
3.1. Gusül
Gusül, ağzı ve burnu suyla temizlemek ve bütün bedeni, hiç kuru yer bırakmaksızın yıkamaktır. Bu yıkanma şekline boy abdesti de denir.
Akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış her Müslümanın bazı
özel durumlarda boy abdesti alması Allah’ın kesin bir emridir
(farzdır). Kur’an-ı Kerim’de bu emir şöyle ifade edilmiştir:
É ǹÊÌ ƛȁÈ ... “…Eğer cünüp oldunuz ise boy ab...ơȁǂÉ Ȁō Ǘō ƢÈǧƢÅƦÉǼƳ
É ǶÌ ÉƬÌǼǯ
1
desti alın...” Boy abdestini gerektiren özel durumlar, cünüplük ile kadınlarda âdet ve lohusalık hâlinin son bulmasıdır.
Gerekli durumlarda boy abdesti almayan bir Müslüman, namaz kılamaz ve Kâbe’yi tavaf edemez.
NOT EDELİM
Boy abdestinin farzı üçtür:
• Ağzı temizlemek.
• Burnu temizlemek.
• Bütün bedeni yıkamak.
BİLGİ KUTUSU
Kadınlar her ay, üç ile on gün arasında bir süreyle âdet hâlinde bulunurlar.
Ayrıca doğum yapan her kadın kırk gün süre ile lohusa sayılır. Âdet ve lohusalık
hâlinde kadınlara ibadetler konusunda muafiyet tanınır. Kadınların âdet ve lohusalık
hâllerinin bitiminde gusletmeleri gerekir.
Sünnete ve adabına uygun olarak gusül şöyle alınır: Eûzü-besmele çekilir. “Niyet ettim Allah
rızası için boy abdesti almaya.” denir. Bedenin herhangi bir yerinde bulunan kirler giderilir. Namaz
abdesti gibi abdest alınır. Özellikle ağız ve burun iyice temizlenir. Daha sonra bütün beden, kuru yer
kalmayacak şekilde yıkanır. Yıkanırken suyun israf edilmemesine dikkat edilir.
Peygamberimiz, temizliğe önem vermemizi istemiş, özellikle cuma ve bayram gibi özel günlerde de boy abdesti almamızı öğütlemiştir. Ayrıca hac ve umrede ihrama girerken boy abdesti almak
da sünnettir.
3.2. Abdest
Abdest, belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve başı mesh etmek suretiyle yapılan temizlik niteliğinde bir ibadettir. Abdest namazın hazırlık şartlarındandır. Abdestin gerekliliği
Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir:
É ǴƳÉ ǁÌ ÈƗȁÈ ǶÌ ǰÉ LJȁ
Ê ƔÉ ǂÊÉ ƥ ơȂƸÉ LjÈ ǷÌ ơȁÈ ǪÊ
Ê ǣƢÈǧ ÊƧȐَ‫ ا‬ǐdzơ
ȄÈdzÊƛ ǶÌ ǰÈ
Ê ǧơǂÈ ǸÈ Ìdzơ ȄÈdzÊƛ ǶÌ ǰÉ ÈȇƾÊ ÌȇÈƗȁÈ ǶÌ ǰÉ ǿÈ ȂƳÉ ȁÉ ơȂÉǴLjÌ
ō ȄÈdzÊƛ ǶÌ ÉƬǸÉÌ ǫ ơÈƿÊƛ ơȂÉǼǷÈ ƕ ǺȇÊ
È ǀōdzơ ƢȀÈ ŎȇÈƗƢÈȇ
...ǺÊ ÌȈÈƦǠÌ ǰÈ Ìdzơ
1 Mâide suresi, 6. ayet.
84
FIKIH
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar
ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın…”1 Hz. Peygamber, “...Ümmetim kıyamet gününde, abdest dolayısıyla yüzleri ve ayakları parlayarak geleceklerdir. O hâlde sizden hanginiz nurunu artırabilirse bunu hemen yapsın.”2 buyurarak abdestin önemine dikkat çekmiştir. Abdestsiz olarak namaz kılınamayacağı gibi Kâbe de tavaf edilemez.
BİLGİ KUTUSU
Abdestin farzları
• Yüzü yıkamak.
• Elleri ve dirseklerle
beraber kolları yıkamak.
• Başı mesh etmek.
• Ayakları topuklarla
birlikte yıkamak.
Abdestin sünnetleri
• Abdest almaya niyet etmek.
• Abdeste başlarken besmele çekmek.
• Yıkanan her organı üçer defa yıkamak.
• Ağzı ve burnu temizlemek.
• Abdestten önce dişleri fırçalamak.
• Başın tamamını mesh etmek.
• Kulakları ve boynu mesh etmek.
• Abdest uzuvlarını sırasıyla, ara vermeden ve ovarak yıkamak.
• Kolları ve ayakları yıkamaya sağdan başlamak.
Abdestin alınışı şöyledir: Önce eûzü-besmele çekilir. Ardından, “Niyet ettim
Allah rızası için abdest almaya.” denilir.
Eller bileklere kadar yıkanır. Ağız ve burun
üç kez yıkanır. Yüz, üç kez yıkanır. Sağdan
başlamak üzere kollar dirseklerle beraber üç
kez yıkanır. Baş ıslak elle mesh edilir. Kulaklar temizlenir ve boyun mesh edilir. Sağdan başlamak üzere ayaklar yıkanır.
Abdest alırken kıbleye dönmek, suyu
ölçülü kullanıp etrafa sıçratmamak, abdest
dualarını veya bildiği dualardan okumak,
abdest sonunda kelime-i şehadet getirmek
abdestin adabı olarak tavsiye edilmiştir.
Tuvalet ihtiyacını gidermek, yellenmek, kusmak, uyumak, bayılmak ve namazdayken gülmek abdesti bozar. Ayrıca guslü
gerektiren cünüplük, âdet ve lohusalık hâlleri de abdesti bozar.
1 Mâide suresi, 6. ayet.
2 Müslim, Taharet, 35.
85
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
ÖĞRENELİM
•
Abdest alırken okunabilecek dualardan bazıları:
Ağza su verme sırasında:
È ǂǯÊ
Ì ƿȁÈ ÊǹƗǂÉÌ ǬÌdzơÊƧȁÈ ‫ال‬
È ƫƽÈ ƢÈƦÊǟǺÊ LjÌ ƷÉ ȁÈ ǭÊǂǰÌ NjÉ ȁÈ ǭÊ
È ÊƫȄÈǴǟÈ ȆËÊǼǟÊ ÈƗÈ Ƕō ȀÉ ËǴdzÈơ
ǮÊ
(Allah’ım, Kur’an-ı Kerim’i okumada, seni zikretme, sana şükretme ve sana güzel şekilde kulluk
etmede bana yardım et!)
• Burna su verme sırasında:
ƢȀÈ ǸÊ ȈÊǠÈǻǺÊ
È ƟơǁȆÊ
Ì ǁÈƗóǶō ȀÉ ËǴdzÈơ
Ì ǷȆÊǼǫÌ ǃÉ ǁơÌ ȁÈ ÊƨËÈǼƴÈ ÌdzơƨÈ ƸÊ
È ǼƷÊ
•
(Allah’ım, bana cennetin kokusunu koklat. Cennet nimetleriyle beni rızıklandır.)
Yüzü yıkama sırasında:
È ǁȂÉǼÊƥȆÊȀƳÌ ȁ
ǽÉ ȂƳÉ ȁ
Ŏ ÈȈÌƦÈƫǵÈ ȂÌ ÈȇǭÊ
Ì ËÊȈÈƥǶō ȀÉ ËǴdzÈơ
É ƽŎ ȂÈ LjÌ Èƫȁ
È ǽÉ ȂƳÉ ȁ
Éǒ
Èǒ
(Allah’ım, bir kısım yüzlerin ağardığı ve bir kısım yüzlerin karardığı gün, benim yüzümü nurunla
ağart.)
• Sağ eli yıkama sırasında:
Ê ǼÌƦLJƢ
Ê ƷÈ ȁȆÊ
Ê ǼǘÊ ǟÌ ÈƗǶō ȀÉ ËǴdzÈơ
ơÅŚLjÊ ÈȇƢÅƥƢLjÈ ƷȆÊ
È ǼȈÊǸÈȈÊƥȆÊƥƢÈƬǯȆÊ
•
(Allah’ım, kitabımı -amel defterimi- sağ elime ver ve hesabımı kolaylaştır.)
Sol eli dirseklere kadar yıkama sırasında:
Ê ƥȆÊƥƢÈƬǯȆÊ
Ê ǼǘÊ ǠÌ ÉƫÈȏǶō ȀÉ ËǴdzÈơ
ȅÊǂȀÌ ǛÈ ÊƔơǁÈ ȁ
È ǺÊ
È dzƢǸÈ njÊ
Ì ǷÈȏȁȆÊ
•
(Allah’ım, kitabımı -amel defterimi- sol elimden ve arkamdan verme.)
Başı mesh edip kulakları yıkarken:
ǾÉ ÈǼLjÈ ƷÌ ÈƗǹÈ ȂǠÊÉ ƦōƬÈȈÈǧDZÈ ȂÈ
Ì Ƕō ȀÉ ËǴdzÈơ
É ǸÈƬLjÌ ÈȇǺȇÊ
È ǀōdzơǺÊ
È ǷȆÊǼǴÌ ǠÈ Ƴơ
Ì ǬÌdzơǹÈ ȂǠÊ
•
(Allah’ım, beni hak sözü dinleyenlerden ve onun en güzeline uyanlardan eyle.)
Boyun mesh edilirken:
öǁƢōǼdzơǺÊÈ ǷȆÊƬÈƦÈǫǁÈ ǪÊÌ ƬǟÌ ÈƗǶō ȀÉ ōǴdzÈơ
(Allah’ım, boynumu cehennem ateşinden koru.)
•
Ayakları yıkama sırasında:
Ŏ DŽÈƫǵÈ ȂÌ ÈȇǕơ
Ê ǂÈ ǐdzơȄÈ
ǵÉ ơƾÈ ǫÌ ÈȋÌơÊǾȈÊǧDZÊ
ËÊ ǴǟÈ Ȇō ǷÈ ƾÈ ÈǫƪÌ ËÊƦÈƯǶō ȀÉ ōǴdzÈơ
•
(Allah’ım, sırat köprüsünde ayakların kaydığı günde ayaklarımı kaydırma.)
Abdesti aldıktan sonra Kadir suresini okumak, Hz. Peygamberimize salavat getirmek ve şu duayı
okumak da tavsiye edilmiştir.
È ƽƢÈƦÊǟǺÊ
óśƸÊÊ dzƢǐdzơ
È ÊƥơȂō ōƬdzơǺÊ
ËÈ ǭÊ
Ì ǶÈ ȀÉ ōǴdzÈơ
Ì ǷȆÊǼǴÌ ǠÈ ƳơÌ ȁÈ ǺȇÊ
È ǂȀËÊ ǘÈ ÈƬǸÉ ÌdzơǺÊ
È ǷȆÊǼǴÌ ǠÈ ƳơÌ ȁÈ ś
È ǷȆÊǼǴÌ ǠÈ Ƴơ
(Allah’ım, beni, tövbe eden ve günahlarından temizlenen kullarından eyle.)
Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihâli, s. 82-83.
Maddi temizlik, genellikle su ile yapılmaktadır. Bu yüzden fıkıh kitaplarında suyun kendisinin
temiz olması ve temizlikte kullanılması konusu üzerinde önemle durulmuştur. Suyun bulunmadığı
veya temizleyici nitelikte olmadığı durumlarda diğer temizleme araç ve usullerine başvurulması istenmiştir.
Fıkıhta suyun temiz sayılabilmesi için renk, koku ve tat özelliklerinin bozulmamış olması
gerekir. Ayrıca akarsular ile büyük havuz niteliğindeki durgun sular üç temel özelliğinden biri değiş86
FIKIH
medikçe temiz ve temizleyicilik özelliğini yitirmezler. Suyun temel özelliklerinde bir bozulma olduğunda veya yapılan bilimsel incelemeler sonunda insan sağlığı için zararlı olduğu tespit edildiğinde
bu suyun kullanımı da uygun değildir.
BİLGİ KUTUSU
Bazı kimseler devamlı burun kanaması, diş eti kanaması, idrar kaçırma, âdet
günlerinin uzaması gibi bir özre sahip olabilirler. Bunlar esasında abdeste engel
hâllerdir. Ancak İslam’ın kolaylaştırıcılığı ve ibadetlerin yerine getirilmesinin önemi dikkate
alınarak bu durumda olanlar için kolaylık getirilmiştir. Buna göre özürlü kimseler bu hâlleriyle
de ibadetlerini yapabilirler. Özür sahipleri her vakit için, vakit girince bir kez abdest alırlar ve
o vakit içinde diledikleri kadar namaz kılabilirler. Ancak, o abdestle, ikinci vaktin namazını
kılamazlar. Rahatsızlık sebebinin, bir namaz vakti boyunca hiç görülmemesi hâlinde, özür
hâli sona erer.
3.3. Teyemmüm
NOT EDELİM
Teyemmümün farzı ikidir:
• Niyet etmek.
• Elleri temiz toprağa
sürüp önce yüzü, sonra
kolları mesh etmektir.
İslam dini, insanların dinî sorumluluklarını tam olarak
yerine getirebilmeleri için her türlü kolaylığı sağlamıştır. Sorumluluklar yerine getirilirken karşılaşılacak engelleri aşabilmek için de çeşitli çözüm yolları sunmuştur. Bu çözüm yollarından birisi teyemmümdür. Allah, Kur’an-ı Kerim’de konuyla
ilgili şöyle buyurmuştur:
É ǹÊÌ ƛȁÈ ...
Ê ƟƢǤÈ ÌdzơǺÊ
ǶÉ ÉƬLjÌ ǷÈ َ‫لا‬ȁÌ ÈƗ ǖÊ
È ȁÌ ÈƗ ÇǂǨÈ LJȄÈ
È Ƿ ǶÌ ǰÉ ÌǼǷÊ ƾÆ ƷÈ ÈƗ ƔƢÈ Ƴ
È ǴǟÈ ȁÌ ÈƗ ȄǓÈ ǂÌ ǷÈ ǶÌ ÉƬÌǼǯ
É ƾÌȇÈƗȁ
É ǿȂƳÉ ȂÊÉ ƥơȂƸÉ LjÈ ǷÌ ƢÈǧƢÅƦŏȈǗÈ ơƾÅ ȈÊǠǏơȂ
ǾÉ ÌǼǷÊ ǶÌ ǰȇÊ
È ǸÉ Ǹō ÈȈÈƬÈǧƔƢÅ ǷÈ ơȁƾÉ ƴÊ ÈƫǶÈÌ ǴÈǧƔƢÈ LjÈ ŏǼdzơ
È ǶÌ ǰÊ
É ǴǠÈ ÈdzǶÌ ǰÉ ÌȈÈǴǟÈ ǾÉ ÈƬǸÈ ǠÊÌ ǻǶÊō ƬÉȈÊdzȁ
ǹÈ ȁǂÉ ǰÉ njÌ ÈƫǶÌ ǰō
È ǺÊ
È ǶÌ ǯÉ ǂÈ Ȁŏ ǘÈ ÉȈÊdzƾÉ ȇÊǂÉȇǺÌ ǰÊ Èdzȁ
È ƱÇ ǂÈ Ʒ
Ì ǷǶÌ ǰÉ ÌȈÈǴǟÈ DzÈ ǠÈ ƴÌ ÈȈÊdzƅơ
É ƾÉ ȇÊǂÉȇƢǷÈ
“…Hasta yahut yolculuk hâlinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse yahut da
kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hâllerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla mesh edin.
Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size verdiği
nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”1
Teyemmüm, su bulunmayan yerde temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeyle alınan abdesttir. Ayrıca su temiz değilse veya suyun kullanımı sağlığı olumsuz yönde etkileyecekse yine teyemmüm alınır. Teyemmüm, namaz veya boy abdesti yerine geçici olarak yapılır. Şartlar normale
dönünce abdest ya da boy abdesti gerektiği şekilde alınır.
BİLGİ KUTUSU
Dinimiz, bazı ibadetlerin yapılmasında kolaylıklar sağlamıştır. Suyun bulunmadığı
ya da bulunup da kullanılamadığı zaman teyemmüm yapılması; mestler ve yara üzerine
sarılan sargılar üzerine mesh edilmesi, dinimizin sağladığı kolaylıklardandır.
1 Mâide suresi, 6. ayet.
87
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
Teyemmüm şöyle alınır; Önce eûzü-besmele çekilir. Sonra, “Niyet ettim Allah rızası için teyemmüm almaya.” denilir. Eller temiz toprağa sürülerek silkelenir ve yüz mesh edilir. Eller tekrar
toprağa sürülüp silkelendikten sonra önce sağ, sonra da sol kol mesh edilir.
YORUMLAYALIM
“…Allah sizin için kolaylık ister, zorluk
istemez…”
Bakara suresi, 185. ayet.
Yukarıdaki ayeti dindeki kolaylıklar açısından değerlendiriniz.
Her vakit namazı için ayrı teyemmüm gerekir. Örneğin, öğle namazı için alınan teyemmüm, ikindi
namazı için geçerli olmaz. Suyun
bulunması veya suyu kullanma imkânının doğması teyemmümü bozar.
Ayrıca abdesti bozan durumlar teyemmümü de bozar.
4. Namaz İbadeti
Dua ve yakarış anlamına gelen namaz, belli hareketlerle Allah’a kulluk etmektir. Kur’an-ı
Kerim’de namaz “salat” kelimesi ile ifade edilmiştir. Salat, namaz kılmak, dua etmek, övmek ve
yüceltmek anlamlarında kullanılır. İnsan namaz kılarken Rabb’ini anar, ona olan sevgi ve saygısını
dile getirir. Ona dua eder ve şükreder.
PAYLAŞALIM
Kur’an’da namazla ilgili ayetlerden beş tanesini bularak arkadaşlarınızla paylaşınız.
4.1. Namazın İslam’daki Yeri ve Önemi
İslam dininde namaz, imandan sonra üzerinde önemle durulan temel ibadetlerin başında yer
alır.
Namaz, akıllı ve ergenlik çağına girmiş her Müslümana farzdır. Namaz hicretten yaklaşık iki
yıl önce Hz. Muhammed (s.a.v.) miraca çıktığı gece farz kılınmıştır.1 Namazın farz oluşu bir ayette
È ƧȐَ‫ ا‬ǐdzơ
Êś
şöyle dile getirilmiştir: ƢÅƫȂÉǫȂÌ ǷÈ ƢÅƥƢÈƬǯ
È ÊǼǷÊ ƚÌ ǸÉ ÌdzơȄÈǴǟÈ ƪÌ ÈǻƢǯÈ
ō ǹō Êƛ... “...Namaz müminlere vakitleri belli
2
bir farzdır.” Peygamberimiz de, “Namaz dinin direğidir. ”3 buyurarak namazın önemine dikkat
çekmiştir. Yüce Allah gerçek manada huzur ve mutluluğa ulaşan mümin kullarının özelliklerini sayarken birinci sırada namaza yer verir. Kur’an’da Mü’minûn suresinin, 1 ve 2. ayetlerinde şöyle buyrulur:
“Gerçekten namazlarında huşu içinde olan müminler kurtuluşa ermiştir.” Huşu, Allah’ın yüceliği karşısında hissedilen büyük ve derin saygıdır. Bu duygu, namaz kılan kimseyi başka duygu ve
düşüncelerden arındırarak sadece Allah’a bağlar.
1 Buharî, Salat, 1.
2 Nisâ suresi, 103. ayet.
3 Tirmizî, İman, 8.
88
FIKIH
Namaz, insanın Yüce Allah ile bağını canlı tutan bir ibadettir. Allah, insanı üstün özelliklerle belli bir
amaç için yaratmıştır. Eğer insan yaratıcısı ile bağını koparırsa varlığının anlamını ve amacını kaybeder. Sevgili
Peygamberimizin ifadesiyle namaz, insanın “Rabb’i ile
konuşmasıdır.”1 Namaz kılan kimse bunu günde beş
defa yapmaktadır. Yüce Allah, “Beni anın ki ben de
sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.”2 buyurmaktadır. Namaz kılarak Rabb’imizi anmış, ona olan
sevgimizi ve saygımızı dile getirmiş, aynı şekilde onun
da sevgisini kazanmış oluruz.
Allah, insanı en güzel şekilde yaratmıştır. Ona
pek çok nimet vermiştir. İnsan bütün bu nimetler karşısında Rabb’ini anarak ona şükretmelidir. Namaz ibadeti
Allah’a karşı yapılacak şükrün en kapsamlı ifadesidir.
Kur’an’da bu husus şöyle dile getirilmiştir: “…Beni anmak için namaz kıl.”3
YORUMLAYALIM
Hz. Muhammed bir gün yanındakilere, “Birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse de orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?” diye sorar.
Onlar da ‘Kalmaz.’ diye cevap verince, Peygamberimiz, “İşte beş vakit namaz da bunun
gibidir. Allah namaz sayesinde günahları siler ve temizler.” buyurmuştur.
Buharî, Mevakit, 6.
Yukarıdaki hadisi namazın önemi açısından yorumlayınız.
Namaz kılan insan, kendini Allah’a daha yakın hisseder, imanı güçlenir, günah ve hatalardan
uzaklaşır. Namaz, insanın duygu dünyasını zenginleştirir. Yüce Allah, “Kendisini kötülüklerden
arındıran, Rabb’inin adını anıp namaz kılan, mutluluğa ermiştir.”4 buyurarak namazın önemini
belirtmiştir. Sevgili Peygamberimiz de namazı gözümün nuru diyerek övmüş ve “... Benim mutluluğum namazdadır.”5 buyurmuştur.
Her gün beş vakit namazda Allah’ın huzuruna kabul edilmekten onur ve heyecan duyarız. Günahlarımızı itiraf etmenin hüznünü, affedilmenin umudunu ve Allah’a söz vermenin kararlılığını yaşarız. Yüce Allah’ı sevmenin ve onun tarafından sevilmenin huzur ve mutluluğunu hissederiz. Allah,
1 2 3 4 5 Buharî, Salat, 33.
Bakara suresi, 152. ayet.
Tâhâ suresi, 14. ayet.
A’lâ suresi, 14-15. ayetler.
Nesaî, İşretü’n- Nisâ, 1.
89
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
namaz ibadetinin insan için huzurun kaynağı olacağını Kur’an’da şöyle anlatır:
Ì ǀÊƥ َ‫لا‬ÈƗ... “İyi bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura erer.”1
ƣȂÉ
É ǴǬÉ ÌdzơǺÊ
Ŏ ƠǸÈ ǘÌ ÈƫÊَّ‫لله‬ơÊǂǯÊ
BELİRTELİM
Hz. Ayşe anlatıyor: “Allah Resulü geceleyin kalkıp, ayakları şişinceye kadar
namaz kılardı. Bunun üzerine kendisine ‘Ey Allah’ın Resulü! Geçmiş ve gelecek
bütün hataların bağışlandığı hâlde kendini niçin bu kadar yoruyorsun?’ dedim. O da:
“Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu.
Buharî, Tefsiru Sureti’l-Feth, 2.
Yukarıdaki olayı dikkate alarak namaz ile şükür arasındaki ilişkiyi belirtiniz.
Namaz, temizliğe alıştırır. İnsanların maddi ve manevi yönden temiz olmalarını sağlar. Namaz
kılan insan günah işlememek üzere Rabb’ine söz verir. İyi bir insan olmak için kararlılık gösterir.
Böylece abdestle maddi kirlerinden arındığı gibi namazla da günahlarından arınmış olur. Sevgili
Peygamberimiz, “... Allah, namaz ile günahları siler.”2 buyurmaktadır.
Namazda Rabb’inin yakınlığını hisseden insanda güçlü bir güven duygusu oluşur. Her şeyin
sahibi, sınırsız bir gücün yardımını yanında hisseder. Onun merhamet ve cömertliği ile sevdiklerine
kavuşma yolunda ümitlenir. Bu güven duygusu, cesaretini artırır. Onu ümitsizlik ve yalnızlık duygusuna kapılmaktan korur. Namazın sağladığı iç huzur ve gönül genişliğiyle geleceğe umutla bakar.
Namaz birlikte yaşama ve dayanışma bilinci geliştirir. Dinimize göre bazı namazların toplu
hâlde (cemaatle) kılınması zorunludur. İslamiyet birlik ruhu içerisinde ibadet etmeyi önemser. Cemaat
hâlinde kılınan namazlarla belli bir düzen ve disiplin içerisinde topluca hareket edebilme bilinci kazanılır.
Namaz zamanı iyi kullanmayı öğretir. Zamanı doğru planlamak ve verimli şekilde kullanmak,
hayatta birçok şeyi doğrudan etkiler. Özellikle başarılı olmak için zamanı doğru kullanmak şarttır.
Beş vakit namazla zamanın akışını sık sık hatırlayan insanın, günlük işlerini planlaması daha kolay
olur. Çünkü insan namazla zamanın değerini fark eder. Zamanı bilinçli kullandığı için de çalışmalarında verimliliği artar.
4.2. Namazın Farzları
Namazın farzları on ikidir. Bunların altısı namazın dışında olup önceden yapılması gerektiği
için “namazın şartları” olarak isimlendirilir. Altısı da namazın içinde olup “namazın rükünleri” diye
adlandırılır. Namazın geçerli olabilmesi için bu farzların yerine getirilmesi gerekir.
1 Ra’d suresi, 28. ayet.
2 Buharî, Mevakıt, 6.
90
FIKIH
Namazın dışındaki farzlar (namazın şartları):

Hadesten taharet: Cünüplük ve abdestsizliğe “hades” denir. Gerekli durumlarda boy abdesti
ve abdest almak hadesten temizlenmek demektir.

Necasetten taharet: Namaz kılacak kişinin bedeninin, elbisesinin ve namaz kılacağı yerin
temiz olmasıdır.

Setr-i avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtülmesi gereken yerleri örtmesidir. Buna
göre erkeklerin, en az diz ile göbek arası örtülü olmalıdır. Bayanlarda ise; el, yüz ve ayaklar hariç
bütün vücudu örtülmelidir.

İstikbal-i kıble: Namazda kıblemiz olan Kâbe’ye yönelmektir. Bu nedenle namaz kılacak
kişinin Kâbe’nin bulunduğu yönü bilmesi gerekir. Hastalığı nedeniyle kıbleye dönemeyenler
bulundukları yöne doğru namaz kılarlar. Ayrıca yolculukta araç içinde namaz için kıbleye yönelme
şartı aranmaz.

Vakit: Kılınacak namazın vaktinin gelmiş olmasıdır.
TARTIŞALIM
Kutup bölgelerinde ve ulaşım araçlarında beş vakit namazın nasıl kılınacağını arkadaşlarınızla tartışınız.
Sabah namazının vakti imsak ile başlar,
güneşin doğmasıyla sona erer.
Öğle namazının vakti güneşin tepe noktasını
geçip batıya doğru kaydığı andan itibaren başlar,
bir cismin gölgesinin iki katına çıktığı vakte kadar
devam eder.
NOT EDELİM
Güneş doğarken, tam tepe
noktasında iken ve batarken namaz
kılınması tahrimen mekruhtur.
İkindi namazının vakti öğle namazı vaktinin
çıkışı ile başlar ve güneşin batışı ile sona erer.
Akşam namazının vakti güneşin batmasıyla başlar, batıda görülen kızıllık (şafak) kaybolana
kadar devam eder.
Yatsı namazı vakti akşam namazı vaktinin çıkışıyla başlar, imsak vaktine kadar devam eder.
Ayrıca vitir namazı da yatsı namazının vaktinde kılınır.

Niyet: Hangi namaz kılınacaksa o namaza niyet edilir.
91
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
BİLGİ KUTUSU
Beş vakit olarak kılınan namaz için vaktin geldiğini bildirmek amacıyla yapılan
çağrıya ezan, ezan okuyan kimseye müezzin denir.
Ezanın okunması müekket sünnettir. Ezan hicri l. yıldan itibaren okunmaya başlanmıştır. Yeryüzünün yapısından dolayı namaz vakitleri her yerde değişiktir. Namaz için
okunan ezan yeryüzünde her an Allah’ın adının anılmasına sebep olur. Müslümanlar
ezanı saygıyla dinlerler.
Kamet, tek başına veya cemaatle namaz kılarken namazın farzından hemen önce
okunur. Kamet de aynen ezan gibidir. Ancak, (ƵÈ
Ê ‫ال‬ǨÈ ÌdzơȄÈǴǟÈ Ȇō ƷÈ ) sözünden sonra (ƪÊ ǷÈ ƢÈǫ ƾÌ Èǫ
Ƨõ ‫ال‬ǐdzơ
ō ) cümlesi ilave edilir.
Namazın içindeki farzlar (namazın rükünleri):

İftitah (namaza başlama) tekbiri: Niyetten hemen sonra
başlamaktır.
YORUMLAYALIM
“Secde, kulun Rabb’ine en yakın
olduğu andır.”
Müslim, Salat, 215.
Yukarıdaki hadisi secdenin önemi
açısından yorumlayınız.
ǂÈƦǯÈÌ ơ ÉƅÈơ
diyerek namaza

Kıyam: Namazda ayakta durmaktır.
Ancak hasta veya bir engeli bulunanlar için
kıyam şart değildir.

Kıraat: Namazda Kur’an okumaktır. Örneğin; Fatiha veya birkaç ayet okumakla bu şart yerine getirilir.

Rükû: Kıyamdan sonra elleri dizlere koyarak eğilmek ve
durmaktır.
ǶȈǜÊ ǠÈ ÌdzơȆÈ ŏƥǁ
È ǹÈ ƢƸÈ ÌƦLJÉ diyecek kadar

Secde: Rükûdan sonra; elleri, dizleri, ayak uçlarını, alnı, burnu yere koymak ve
ȄÈǴǟÌ ÈȋơȆÈ ŏƥǁ
È ǹÈ ƢƸÈ ÌƦLJÉ diyecek kadar durmaktır.

Kâde-i âhire (son oturuş): Namazın sonunda “Tahıyyat” duasını okuyacak kadar
oturmaktır.
4.3. Namazın Vacipleri ve Sünnetleri
Namazın vacipleri

Fatiha suresini okumak.

Farzların ilk iki rekâtında, sünnetlerin her rekâtında Fatiha suresinden sonra en az üç ayet ya
da en kısa üç ayet kadar uzunlukta bir ayet okumak.

Namazın rükünlerinde sırayı gözetmek ve geciktirmeden yapmak.
92
FIKIH

“Ta’dil-i erkânı” yerine getirmek.

Üç ve dört rekâtlı namazların ikinci
rekâtında oturmak.

Her iki oturuşta da “Tahıyyat” duasını
okumak.
ƅơ
ƨǸƷÌ ǁÈ ȁǶǰȈǴº
ǟÈ ǵ‫ال‬ºLjdzơ
È
Ë

Son oturuşta
diyerek selam vermek.
NOT EDELİM
Ta’dil-i erkân, namaz hareketlerinde
acele etmemek ve her bir hareketin
hakkını vererek davranmaktır. Örneğin,
rükû’dan kalkarken tam doğrulmalı
ardından secdeye gidilmelidir.

Vitir namazında “Kunut” dualarını okumak.

Bayram namazlarında ilave tekbirleri söylemek.

Cemaatle kılındığı zaman sabah, akşam, yatsı, cuma ve bayram namazlarının ilk iki
rekâtında, teravih ve sonrasında kılınan vitir namazlarının her rekâtında imamın Fatiha ve sureyi
açıktan okuması. Diğer namazlarda ise sessizce okuması.

Namazlarda yanılma durumlarında sehiv secdesi yapmak.

Secde ayeti okunduğunda tilavet secdesi yapmak.
Namazın sünnetlerinden bazıları şunlardır:

Tekbir alırken erkeklerin ellerini kulak hizasına, kadınların ise parmak uçları omuz hizasına
gelecek şekilde kaldırması ve ellerin içinin kıbleye çevrilmesi.

Kıyamda elleri bağlamak.

“Sübhâneke” duasını okumak ve Fatiha’dan önce besmele çekmek.

Beş vakit namaz ve cuma namazı için ezan okumak ve kamet getirmek.

Namazın rükünleri arasındaki geçiş tekbirlerini söylemek.

Rükûdan kalkarken
È ơǮº
È ÈdzƢºÈǼºōƥǁÈ demek.
ǽƾÈ ǸÊ Ʒ
È ǺÌ ǸÊÈ dzƅơǞÊǸLJÈ ve doğrulunca ƾǸÌ ū

Rükû ve secde de okunan duaları en az üçer kere söylemek.

Namazda otururken erkeklerin sağ ayaklarını dikerek, sol ayak üzerine, kadınların ise her
ikisini sağa yatırarak oturmaları.

Secdeye giderken sırasıyla dizleri, elleri, yüzü yere koymak, kalkarken de sırasıyla yüzü,
elleri ve dizleri yerden kaldırmak.

Namazda otururken ellerin kıbleye doğru ve dizlerin üzerine konulması.

Bütün namazların son oturuşunda, gayri müekket sünnetler ile nafile namazların her
oturuşunda Tahıyyat’tan sonra Allahümme salli ve Allahümme barik dualarını okumak; bundan
sonra da Rabbena duasını okumak.
93
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
Namazın sünnetlerini terk etmekle
namaz bozulmaz, bundan dolayı sehiv secdesi yapmak da gerekmez. Ancak sünnetleri terk etmek mekruh bir davranıştır.
PAYLAŞALIM
Namazın mekruhlarının neler olduğunu ilmihâllerden araştırıp
arkadaşlarınızla paylaşınız.
4.4 Namazı Bozan Hâller
Namaz içerisinde yapılan bazı davranışlar veya isteğimiz dışında gerçekleşen bazı durumlar
namazı bozar. Bozulan namazın yeniden kılınması gerekir. Bu nedenle namazı bozacak davranışlardan
kaçınmalıyız. Ayrıca namazdayken kasıtlı olarak namazı bozacak davranışlarda bulunmak Yüce
Rabb’imize karşı saygısızlıktır. Namazı bozan davranışlar şunlardır:
•
Namazdayken konuşmak veya gülmek.
•
Bir şey yemek ya da içmek.
•
Namazın farzlarından birini terk etmek.
•
Namazdayken abdestin bozulması.
•
Namazda, Kur’an’ı, anlamı bozulacak şekilde yanlış okumak.
•
Secdede iken her iki ayağı birden yerden kaldırmak.
•
Namazda göğsü kıbleden başka yöne çevirmek.
•
Dışarıdan bakıldığında namazda olmadığı izlenimini verebilecek aşırılıkta el, kol ve
beden hareketi yapmak.
KONUŞALIM
İbadetlerin yerine getirilmesinde bilinçli olmak ve ciddiyet niçin önemlidir? Namaz
ibadetini bozan ve geçersiz kılan durumları da dikkate alarak bu konuyu arkadaşlarınızla
konuşunuz.
4.5. Namazla İlgili Diğer Hususlar
4.5.1. Sehiv ve Tilavet Secdesi
Namaz; farz, vacip ve sünnetlerine riayet edilerek kılınmalıdır. Fakat unutarak veya yanılarak
namazın bir farzı veya vacibi geciktirilirse ya da bir vacibi terk edilirse sehiv (yanılma) secdesi ile
hataların telafi edilmesi mümkündür. Bu yüzden namazın farz ve vaciplerinin bilinmesi önemlidir.
Örneğin, namazda ayakta durmak farzdır. Farz bir namazın birinci oturuşunda, Tahıyyat’ı okuyup
kalkmak gerekirken, Allahümme salli ve Allahümme barik dualarından unutarak en az üç kelime ya
da daha fazla okuyan, kıyamı geciktirmiş olur. Bu yüzden namazın sonunda sehiv secdesi yapması
gerekir.
94
FIKIH
Sehiv secdesi şöyle yapılır: Namazın son oturuşunda Tahıyyat’ı okuduktan sonra selam verilir,
hemen iki secde daha yapılır ve oturulur. Ardından Tahıyyat, Allahümme salli, Allahümme barik ve
Rabbena duaları okunarak selam verilir. Böylece sehiv secdesi yapılarak namaz tamamlanmış olur.
İmam namazda sehiv secdesi gerektirecek bir hata yapmışsa sağa selam vererek cemaatle
birlikte sehiv secdesi yapar. İmamın sehiv secdesini terk etmesi hâlinde cemaat de ona uyarak terk
eder.
Tilavet secdesi: Kur’an’daki secde ayetlerinden birini veya birkaçını okumak ya da duymakla
yapılması vacip olan secdedir. Bir kez secdeye varılarak yapılır. Namaz kılan kişi secde ayetini
okursa namazı bitirmeden secde yapmalıdır. Fakat namaz dışında vacip olan secdenin derhâl
yapılması gerekmez. Secdeye varırken ve secdeden kalkarken Allahu ekber denilmesi ayrıca secdeden
È ÈǼōƥǁÈ ǮÈ ÈǻơǂÈ ǨÌ ǣÉ “Senin bağışlamanı dilerim. Dönüş ancak sanadır.” duasının
ÉŚǐÊ ǸÈ ÌdzơǮÈ ÌȈÈdzÊƛȁƢ
kalkıldığına
okunması müstehaptır.
ÖRNEKLER BULALIM
Sehiv secdesi gerektiren durumlara örnekler bulunuz.
•
•
•
•
Kıyamdan sonra rükuyu geciktirmek.
Vitir namazında Kunut dualarını okumayı unutmak.
..................................................................................
..................................................................................
4.5.2. İmamet ve Cemaatle Namaz
Namazlar tek başına kılınabileceği gibi cemaatle de kılınır. Beş vakit namaz ve teravih
namazları buna örnek gösterilebilir. Ancak cuma ve bayram namazları tek başına kılınmaz, mutlaka
cemaatle kılınmalıdır.
Namazı cemaatle kıldırana imam,
imama uyanlara ise cemaat denir. Namaz
kıldırırken imamın camide durduğu yere
mihrap, cemaatin oluşturduğu düzgün
sıralara da saf denir. Beş vakit namaz
ve teravih namazı camide cemaatle
kılınabileceği gibi cami dışında da cemaatle
kılınabilir. Namazların farzları cemaatle,
sünnetleri ise tek başına kılınır.
Cemaatle namaz kılanlar, namaza
niyetlenirken niyete “uydum imama”
ifadesini eklerler. Sonra namaz içerisinde imamdan önce veya imamdan farklı olarak herhangi bir
şey yapmaz. Yapacak olursa namazı bozulur.
95
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
Cemaate imam olabilmek için kişinin;
Müslüman, ergin, akıllı ve erkek olması
gerekir. Ayrıca imamın namaz kıldırabilecek
kadar Kur’an’ı ezbere bilmesi ve özür sahibi
olmaması şarttır.
YAZALIM
Toplu olarak yapılan ibadetlerin
yararları üzerine bir yazı yazınız.
Cemaat hâlinde kılınacak namazlarda
dikkat edilmesi gereken hususlardan bazıları
şunlardır: Öncelikle imamın cemaate imam olmaya, cemaatin de imama uymaya niyetlenmesi
gerekir. İmamın kılacağı namazla cemaatin kıldığı namaz bir olmalıdır. İmam ve ona uyan cemaat
arasında uzun ve bölünmüş bir mesafe olmamalıdır. Cemaat imamla aynı hizada veya imamın
önünde olmamalıdır. Cemaatin bütün namaz rükünlerinde imamı takip etmesi ve ondan önce hareket
etmemesi gerekir. Ayrıca kadınlar da cemaatle namaza katılabilirler.
ÖĞRENELİM
İki rekâtlı bir namazın (sabah namazının farzı) cemaatle kılınması
Cemaatle kılınacak namaza başlarken müezzin kamet okur. İmam kıldıracağı namaz
için sessizce niyet eder. “Niyet ettim bana uymuş olan cemaatle birlikte bugünkü sabah
namazının farzını kılmaya.” der. Cemaat de imamın arkasında saf tutar ve sessizce “Niyet
ettim bugünkü sabah namazının farzını kılmaya, uydum imama.” der. Sonra imam ellerini
Ì ơÉƅÈơ diyerek tekbir alır ve ellerini bağlayarak namaza başlar. Ona uykaldırır, sesli olarak ǂÈƦǯÈ
muş olan cemaat de ellerini kaldırarak sessizce tekbir alır, ellerini bağlar ve namaz kılmaya
başlarlar. İmamla birlikte “Sübhâneke” duasını sessizce okurlar. Ardından imam sessizce
“eûzü–besmeleyi” okur. Sonra Fatiha suresini okuyarak kıraate başlar. Fatihadan sonra bir
zammı sure okur. Cemaat Fatiha suresini ve sonrasında okunan zammı sureyi sessizce dinler. İmam ve cemaat Fatiha suresinin sonunda “Âmin” derler. İmam sesli olarak tekbir alır
ve rükûya gider. Cemaat imamın ardından geçiş tekbirlerini sessizce alır. İmam rükûdan
È ÈdzƢºÈǼºōƥǁÈ
kalkarken sesli olarak ǽƾÈ ǸÊ Ʒ
È ǺÌ ǸÊÈ dzƅơǞÊǸLJÈ deyince, cemaat de doğrulur ve sessizce Ǯº
È ơ der. Sonra rükûda imamla beraber üç kere sessizce ǶȈǜÊ ǠÈ ÌdzơȆÈ ŏƥǁ
ƾǸÌ ū
È ǹÈ ƢƸÈ ÌƦLJÉ ve secdede de yine
üç kere ȄÈǴǟÌ ÈȋơȆÈ ŏƥǁ
È ǹÈ ƢƸÈ ÌƦLJÉ derler. Peş peşe yapılan secdelerden sonra ikinci rekâta kalkılır.
İmam sessizce besmele çekerek Fatiha ve peşi sıra zammı sureyi sesli bir şekilde okur. Rükû
ve secde ile ikinci rekâtın sonunda Tahıyyat’a oturur. İmam ve cemaat Tahıyyat’ı, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena dualarını sessizce okurlar. İmam önce sağ tarafa,
sonra sol tarafa sesli olarak selam verir. Cemaat de imamla birlikte sessizce selam vererek
namazı tamamlarlar.
İmam sabah, akşam, yatsı namazlarının ilk iki rekâtında ve (Teravih namazından sonra
kılınan) vitir namazının her üç rekâtında Fatiha suresi ile buna ilave edeceği ayetleri açıktan
ve duyulacak bir sesle okur.
Akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının üçüncü ve dördüncü rekâtlarında, öğle ve
ikindi namazının bütün rekâtlarında imam kıraati sessizce yapar. İmam kıraati sessiz okuduğu rekâtlarda bütün geçiş tekbirlerini, rükûdan kalkış tesbihini ve selamları yine sesli bir
şekilde okur.
96
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)’İN YAPTIĞI DUALARDAN BAZILARI:
“...Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affet.”
Tirmizî, Daavat, 89.
“Bizi yediren, içiren, koruyan ve barındıran Allah’a şükürler olsun...”
Müslim, Zikr, 64.
“Allah’ım! Sen benim Rabb’imsin, senden başka ilah yok. Beni sen yarattın ve
ben senin kulunum… Beni bağışla.” Buharî, Daavat, 2.
“...Rabb’im! Senin adını anarak yatıyor, senin adını anarak kalkıyorum. Bizlerden
rahmet ve iyiliğini esirgeme. İyi kullarını koruduğun gibi bizleri de gücünle koru.”
Buharî, Daavat,13.
“Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, ihtiyarlıktan...
sana sığınırım.”
Ebu Davut, Salat, 367.
YAZALIM
Namazlardan sonra yaptığınız duaları aşağıya yazınız.
Ya Rabb’i! ......................................................................................................
Allah’ım! ........................................................................................................
4.6. Namaz Çeşitleri ve Kılınışları
NAMAZ
Farz
Namazlar
Sünnet
Namazlar
Vacip
Namazlar
Nafile
Namazlar
Namazlar hükümlerine göre farz, vacip, sünnet, nafile olmak üzere dört çeşittir. Farz olan
namazlardan ilki beş vakit namazdır. Namazın farz olması Kur’an ile sabittir. Cuma namazı da beş
vakit namaz gibi farzdır. Cenaze namazı ise farz-ı kifayedir. Yani bir kısım Müslümanların cenaze
namazını kılmasıyla diğerlerinin üzerinden sorumluluk kalkar.
98
FIKIH
Bayram ve vitir namazları vacip olan
namazlardandır. Ayrıca başlanıp da bitirilmeden bozulmuş her türlü nafile ve sünnet
namazın kılınması da vaciptir.
KONUŞALIM
Tahiyyetü’l-mescit, kuşluk ve teheccüt namazlarının kılınışları hakkında konuşunuz.
Beş vakit namazın farzından önce
veya sonra kılınan namazlar sünnet namazlara örnektir. Farz, vacip ve sünnet namazların dışında kılınan namazlara da nafile namazlar denir. Akşam namazının sünnetinden sonra altı
rekât evvabin namazı kılmak nafile namazlara örnek verilebilir.
4.6.1. Vakit Namazları
BİLGİ KUTUSU
Namazlar
İlk sünnet
Farz
Son sünnet
Vacip
Sabah Namazı
Öğle Namazı
İkindi Namazı
Akşam Namazı
Yatsı ve Vitir
Namazı
2
4
4
-
2
4
4
3
2
2
4
4
2
3
(Vitir Namazı)
Toplam rekât
sayısı
4
10
8
5
10+3
Günde beş vakit olarak belirlenmiş olan farz namazlar; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı
namazlarıdır. Bütün namazların kılınışı genellikle birbirine benzer. Örnek olması açısından sabah
namazının kılınışını aşağıda görelim.
Sabah namazı şöyle kılınır: Önce sünnet kılınacağından “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü
sabah namazının sünnetini kılmaya.” denir. Eller kaldırılır ve
ǂÈƦǯÈÌ ơ ÉƅÈơ
denilerek tekbir alınır. Eller
bağlanarak kıyamda durulur. Sübhaneke duası okunur. Eûzü-besmele çekilerek Fatiha süresi okunur.
Peşinden “Âmin” denilir. Ardından bir sure veya en az üç kısa ayet ya da uzunca bir ayet okunur.
Ì ơÉƅÈơ diyerek rükûya gidilir. Rükûda en az üç kez
Buna zammı sure denir. ǂÈƦǯÈ
ǶȈǜÊ ǠÈ ÌdzơȆÈ ŏƥǁ
È ǹÈ ƢƸÈ ÌƦLJÉ denilir
È ơǮº
È Èdz ƢºÈǼºōƥǁÈ denilir. Peşinden ÉƅÈơ
ve ǽƾÈ ǸÊ Ʒ
È ǺÌ ǸÊÈ dz ƅơǞÊǸLJÈ denilerek kalkılır. Bu sırada ayaktayken ƾǸÌ ū
ǂÈƦǯÈÌ ơ diyerek secdeye gidilir. Secdede en az üç kez ȄÈǴǟÌ ÈȋơȆÈ ŏƥǁ
È ǹÈ ƢƸÈ ÌƦLJÉ denir. Sonra ǂÈƦǯÈÌ ơ ÉƅÈơ denir ve bir
Ì ơ ÉƅÈơ denilerek secdeye varılır. Yine en az üç
kez “Sübhanellah” denilecek kadar oturulur. Tekrar ǂÈƦǯÈ
defa ȄÈǴǟÌ ÈȋơȆÈ ŏƥǁ
È ǹÈ ƢƸÈ ÌƦLJÉ denilir. Sonra ǂÈƦǯÈÌ ơÉƅÈơ deyip ayağa kalkılır.
99
FIKIH
Cuma namazı için müminler camilere koşar, saf tutarak birlik ve beraberlik içinde namazlarını
eda ederler. Müezzin cuma ezanını okuyunca Allah’ın,
ơȂÌ ǠÈ LJƢÈ
È ƽȂÉǻơÈƿÊƛơȂÉǼǷÈ ƕǺȇÊ
ō dzȅÊ
Ì ǷÊƧȐَ‫ ا‬ǐǴÊ
È ǀōdzơƢȀÈ ŎȇÈƗƢÈȇ
Ì ǧÊƨǠÈ ǸÉ ƴÉ ÌdzơǵÊ ȂÌ ÈȇǺÊ
É dzƿÈ ǞÈ ÌȈÈƦÌdzơơȁǁÈ
É ǹÊÌ ƛǶÌ ǰÉ ÈdzǂÆ ÌȈƻ
Ì ƿȄÈdzÊƛ
ǹÈ ȂǸÈÉ ǴǠÌ ÈƫǶÌ ÉƬǼǯ
È ǶÌ ǰÊ
È ƅơÊǂǯÊ
É ƿȁÊ
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda Allah’ı anmaya koşun. Alışverişinizi
bırakın. Bilesiniz ki bu sizin için daha iyidir.”1 çağrısına uyarlar. Vaizin öğütlerinden, hatibin hutbesinden yararlı bilgiler edinirler. Dinî, ahlaki ve kültürel
yönden kendilerini geliştirirler.
Cuma namazı, Hz. Muhammed’in hicreti sırasında Medine yakınlarında Ranuna Vadisi’nde bulunduğu sırada farz kılınmıştır. Hz. Peygamber ilk cuma
hutbesini de orada Beni Salim Mescidi’nde okumuş
ve cuma namazını kıldırmıştır.2
Cuma hutbesi okuyan imam-hatip
Cuma namazı akıllı, ergenlik çağına girmiş her Müslümana farzdır. Ancak kadınlara, yolculara, camiye gidemeyecek kadar hasta olanlara ve özgürlüğü kısıtlanmış olanlara farz değildir.
Kadınlar ve yolcular isterlerse cuma namazını kılabilirler.
Cuma namazının öğle namazının vaktinde camide cemaatle kılınması zorunludur. Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de son sünnet olmak üzere toplam on rekâttır. Namaz
öğle ezanının okunmasıyla başlar. Önce dört rekâtlık ilk sünnet kılınır. Bu namazın kılınışı öğle
namazının ilk sünneti gibidir. Ardından müezzin cami içinde ezan okur. Buna “iç ezan” denir. İç
ezandan sonra imam “minber”e çıkar ve farz olan cuma hutbesini okur. Hutbeden sonra müezzin kamet getirir ve cemaatle cumanın iki rekâtlık
farzı kılınır. Cumanın farzı, sabah namazının farzı
YAZALIM
gibi kılınır. Farzdan sonra cumanın 4 rekâtlık son
sünneti de ilk sünneti gibi kılınır. Cuma namazını
Cuma günü ve cuma
kılanlar o günün öğle namazını kılmazlar. Ancak
namazının önemini anlatan
bir şiir veya yazı yazınız.
herhangi bir mazeret nedeniyle cuma namazını kılamayanlar o günün öğle namazını kılarlar.
4.6.3. Bayram Namazı
Ramazan ve kurban bayramı namazlarını kılmak vaciptir. Cuma namazı kendisine farz olan
kimse bayram namazlarını kılmakla sorumludur. Bayram namazı, bayramın birinci günü güneş
doğduktan kırk beş dakika sonra camide cemaatle kılınır.
1 Cuma suresi, 9. ayet.
2 Vecdi Akyüz, Mukayeseli İbadetler İlmihâli, C 2, s. 153.
101
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
Bayram Namazlarının Kılınışı: Bu namazların vakti girince imam veya müezzin “Niyet ettim
vacip olan bayram namazını kılmaya.” diyerek cemaati namaza davet eder. Cemaat de imamın arkasından aynı şekilde niyet eder.
Namazlardaki gibi iftitah tekbiri alınır. Eller bağlanır. Herkes, içinden Sübhaneke duasını
Ì ơ ÉƅÈơ diyerek ellerini kaldırıp tekbir alır ve ellerini yana
okur. İmamla beraber cemaat, iki defa ǂÈƦǯÈ
salar. Üçüncü kez yine tekbir alınarak eller bağlanır. İmam, sessizce eûzü-besmele çeker, sesli olarak
Fatiha suresini ve zammı sure okur. Hep birlikte diğer namazlardaki gibi rükû ve secdeler yapılır.
İkinci rekâta kalkılır, imam, sessizce besmele çeker, sesli olarak Fatiha suresini ve zammı sure okur.
Kıraatten sonra rükûya gitmeden önce, imamla beraber cemaat birinci rekâttaki gibi üç defa tekbir
alarak ellerini yana salar. Dördüncü kez eller kaldırılmadan tekbir alınarak rükûya gidilir. Secdeler
yapılır ve oturulur. Tahıyyat, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena duaları okunur ve selam verilir.
Bayram namazı kılındıktan sonra imam minbere çıkar ve oturmadan hutbeye başlar. Bu
hutbenin hükmü sünnettir. İmam, hutbeye tekbirle başlar. Tekbirler şöyledir:
ƾÉ ǸÌ ƸÈ ÌdzơÊ ِ‫لهل‬ȁ
È ǂÉ ÈƦǯÈÌ ơÉƅÈơǂÉ ÈƦǯÈÌ ơÉƅơȁ
È ÉƅơōȏÊơǾÈÈdzÊơÈȏǂÉ ÈƦǯÈÌ ơÉƅÈơǂÉ ÈƦǯÈÌ ơÉƅÈơ
Cemaat de hatibin bu tekbirine ve daha sonra getireceği tekbirlere, ahenk içinde açık sesle
katılır. Hatip birinci hutbesinde Ramazan Bayramında cemaate ramazanın ve bayramın öneminden
bahseder. Dinin hükümlerini anlatır. Kurban Bayramında da kurbanın, bayramın, teşrik tekbirlerinin
fıkhi hükümlerini, yararlarını, hikmetlerini açıklar. İkinci hutbede, Allah’a hamt ve sena, Peygambe-
NOT EDELİM
Kurban Bayramından bir gün önce arife günü sabah namazının farzından sonra başlayıp bayramın 4. günü ikindi namazına kadar farzlardan sonra getirilen tekbirlere teşrik
tekbiri denir. Bu, bayram namazında imamın hutbede okuduğu ve cemaatin tekrar ettiği
tekbirin aynısıdır. Teşrik tekbiri namaz kılmakla yükümlü olan kimselere vaciptir.
BELİRTELİM
Bayram namazı ile diğer namazlar arasındaki benzerlik ve farklılıkları belirtiniz.
re salat ve selam eder. Müslümanlar için de dua ve niyazda bulunur.
4.6.4. Cenaze Namazı
Vefat eden kimse için gerekli hazırlıkların yapılıp cenaze namazının kılınması farz-ı kifayedir.
Cenaze namazı kılınacak kimse Müslüman, yıkanmış ve kefene sarılmış olmalıdır. Ayrıca cenaze
cemaatin önünde yüksek bir yere konulmalıdır.
102
FIKIH
Cenaze namazının kılınışı
ve duaları: İmam tabutun yanına
gelir, cenazenin göğüs hizasında
durur. Ölünün kadın veya erkek
oluşuna göre “Allah için namaza,
Resulullah için salavata, ölen kimse için duaya, erkek/kadın/çocuk
niyetine.” diyerek niyet eder. Cemaat de aynı şekilde niyet ederek
imama uyar. Önce tekbir alınır, eller namazdaki gibi bağlanır. Sübhaō ƳÈ ȁÈ ibaresineke duası, ǭÈ ƙÉ ƢºÈǼºÈƯDzº
nin ilavesiyle sessizce okunur. Eller
kaldırılmadan ikinci tekbir alınır. Allahümme salli ve Allahümme barik duaları okunur. Yine eller
kaldırılmadan üçüncü tekbir alınır ve cenaze namazı duası okunur. Cenaze namazı duasını bilmeyenler Fatiha suresini veya Rabbena duasını okurlar. Bundan sonra dördüncü bir tekbir daha alınarak iki
tarafa selam verilir.
BİLGİ KUTUSU
Cenaze Namazı Duası:
È ƿȁƢƋǻÊ
ǺÌ ǷÈ Ƕō ȀÉ ºǴōdzÈơƢÈǻƢÈưºÌǻÉƗȁƢ
È dzǂÊÌ ǨºÌǣơ ǶȀÉ ºǴōdzÈơ
È ÈǻǂÊ ǯÈ
È ŚºÊƦǯÈ ȁƢ
È ÈǻǂÊ ºȈÊǤǏÈ ȁƢ
È ÈǼÊƦÊƟƖÈǣȁƢ
È ÈǻƾÊ ǿÊ ƢNjÈ ȁƢ
È ÈǼºÊƬŏȈǷÈ ȁƢ
È ÈǼºŏȈƸÊ
È LJÌ ÊȍÌơ ȄÈǴǟÈ ÊǾÊȈƷÌ ÈƘÈǧ ƢōǼǷÊ ǾÉ ÈƬÌȈºÈȈƷÌ ÈƗ
ÊƨƷơ
È ŏȈǸÈ ÌdzơÈǀǿÈ ǎ
ō ƻÉ ȁÊ
È ǂdzơ
È ƵÊ ȁÌ ǂdzƢÊ
È ǹƢÈŻÊȍÌơ ȄÈǴǟÈ ǾÉ ōǧȂÈ ÈƬºÈǧ ƢōǼǷÊ ǾÉ ÈƬºȈōǧȂÈ Èƫ ǺÌ ǷÈ ȁ
È ǵÉ ‫ال‬
ō ȁ
ō ƥ ƪº
È ǹÊÌ ƛȁÈ ÊǾÊǻƢLjÈ ƷÊ
È ǹÊÌ ƛ Ƕō ȀÉ ºǴōdzÈơ ÊǹơȂÈ ǓÌ ǂdzơ
ǃÌ ȁÈ ƢƴÈ ÈƬºÈǧ ƢÅƠºȈLjÊ ǷÉ ǹÈ Ƣǯ
Ì ƛ ȄÊǧ ƽÌ DŽÊ Èǧ ƢÅǼLjÊ ƸÌ ǷÉ ǹÈ Ƣǯ
È ƷÌ ǂdzơ
ŏ ȁÈ ÊƧǂÊ
È ǨºǤÌ ºǸÈ ÌdzơȁÈ ÊƨǸº
ō ȁÈ
È ƬºǸÈ ƷÌ ǂÊÈ ƥȄǨÈ ÌdzDŽŎ dzơȁÈ ƨÈ ǷÈ ơǂÈ ǰÈ ÌdzơȁÈ ȃǂº
Ê ǂdzơ
.Ǻó ÌȈÊǸºƷơ
ō ǶÈ ƷÈ ǁÌ ÈƗƖÈȇǮÊ
È njÌ ÉƦÌdzơȁÈ ǺÈ ǷÌ ÈȋÌơÊǾºŏǬÈdzȁÈ ǾÉ ºÌǼǟÈ
Allah’ım! Bizim dirilerimizi, ölülerimizi, hazır olanlarımızı ve olmayanlarımızı,
erkeklerimizi, kadınlarımızı, küçüklerimizi ve büyüklerimizi af ve mağfiret et. İlahî! Bizden
yaşattıklarını İslam üzere yaşat, bizden öldürdüklerini iman üzere öldür. Bilhassa bu ölüyü
kolaylığa, rahata, mağfirete, rızana erdir. Ya Rabb’i! Eğer bu vefat eden kişi iyi kimse ise
sevabını artır ve eğer kötü kimse ise onu affet. Ey merhameti bol olan Rabb’im! Kendisine
rahmetinle emniyet, sevinç, ikram ve katında bir yakınlık nasip et.
İnsanlar sıkıntılı günlerinde bütün dostlarını yanlarında görmek isterler. Çünkü üzüntüler paylaşıldıkça azalır, sevinçler paylaşıldıkça çoğalır. Bir Müslümanı ölümünün ardından hayır dualarla
anmak, vefat eden eş, dost, komşu ve diğer kimselere karşı son görevlerimizi yapmak için cenaze
namazlarına iştirak etmek önemli dinî görevlerimizdendir.
103
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
YAZALIM
“Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir. Bunlar; (kardeşinin)
selamını almak, hasta ise ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, davetine icabet
etmek ve hapşırdığı zaman Allah sağlık ve afiyet versin demektir.”
Buharî, Cenaiz, 2 ; Müslim, Selam, 4.
Yukarıdaki hadisi dikkate alarak cenaze namazına katılmanın ve taziyede
bulunmanın önemi ile ilgili bir yazı yazınız.
4.6.5. Teravih Namazı
Teravih namazı, ramazan ayında kılınır. Yatsı namazının son sünneti ile vitir namazı arasında kılınan sünnet bir namazdır. İlk defa Hz. Ömer zamanında teravih namazının tamamı olan
20 rekât cemaatle camide kılınmaya başlanmıştır. Bu âdet günümüze kadar gelmiştir. Cemaatle kılınacağı gibi tek başına da kılınabilir.
Teravih namazı iki veya dört rekâtta bir selam verilerek kılınabilir. Eğer iki rekâtta bir
selam verilirse sabah namazının sünneti gibi dört rekâtta bir selam verilirse ikindi namazının
sünneti gibi kılınır. Her selamdan sonra Peygamberimize salavat getirilir. Namaz tamamlanınca kısa bir dua edilir. Daha sonra vitir namazı cemaatle kılınır. Teravih namazını kıldıran kimse
ta’dil-i erkâna dikkat etmelidir.
GÜNLÜK YAZALIM
Kıldığınız veya izlediğiniz bir teravih namazındaki gözlemlerinizi günlük hâlinde
yazınız.
4.6.6. Özel Durumlarda Namaz
Namaz, akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış her Müslümana farzdır ancak bazı durumlar bu ibadetin yapılmasını zorlaştırabilir. Böyle durumlarda da namaz terk edilmez. Çünkü Yüce Allah, namaz ibadeti için birçok kolaylık getirmiştir.
Fıkıhta yolculuk için sefer, yolcu için de seferî veya misafir kelimeleri kullanılır. Yolculuk,
kişinin en az 90 kilometrelik bir uzaklık kadar yol kat etmeye niyetlenmesi ve yola çıkmasıyla başlar.
Ayrıca gittiği yerde on beş günden az bir süre misafir olarak kalacak olanlar da yolcu sayılırlar.
Yolcu sayılanlar için İslam dininde bazı kolaylıklar getirilmiştir. Bu kolaylıkların namaz ile ilgili olanları şunlardır: Yolcu, dört rekâtlı farz namazları 2 rekât olarak kılar. Vitir namazını ise olduğu
gibi kılar. Bu kimse cuma namazını ve bayram namazlarını da kılmayabilir. Ayrıca ayağına giydiği
mestini çıkarmaksızın üç gün üç gece mesh edebilir.
104
FIKIH
Hasta veya engelli olan bir kimsenin namaz kılması ise şöyledir: Hasta veya engelli kimse
ayakta namaz kılamayacak kadar rahatsız ise oturarak kılabilir. Oturarak da namaz kılamıyorsa veya
kılması sağlığına zarar verecekse yattığı yerde ima ile namazını kılabilir. Abdest alamayacak durumda olan hastalar teyemmüm alarak namazlarını kılabilirler.
Namazların vaktinde kılınması gerekir. Namazı vaktinde kılmaya namazın edası denir. Çeşitli nedenlerle namazı vaktinden sonra kılmaya ise namazın kazası denilmektedir. Uyuyakalmak,
unutmak, geçici olarak rahatsızlanmak, uygun mekân bulamamak gibi nedenlerle farz olan namaz
kılınamamışsa daha sonra bu namazlar kaza edilir.
Beş vakit namazın farzlarının kazasını kılmak da farzdır. Vitir namazının kazası ise vaciptir.
Sünnet namazlarından sadece sabah namazının sünneti o günün gün ortasına kadar kaza edilebilir. Eğer bir kimsenin kazaya kalmış namazları beş vakitten fazla ise sırayla kılmaya gerek yoktur.
Bu namazlara “Kazaya kalan son namazımı kılmaya.” veya “Kazaya kalan ilk namazımı kılmaya.”
şeklinde niyet edilebilir. Kaza namazını kılmak için belli bir vakit yoktur. Kerahet vakitleri dışında,
namazlar her zaman kaza edilebilir.
PAYLAŞALIM
Yolcu, hasta, engelli ve özür sahibi kimselerden çeşitli kolaylıklar sağlanarak namaza
devam etmeleri istenmektedir. Namaz ibadetinin önemi açısından bu durumu değerlendirip
görüşlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
105
5. Ünite: Temizlik ve Namaz
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
16
1
2
4
6
3
5
7
8
10
9
11
14
12
13
15
1. Bütün bedeni yıkamak; boy abdesti.
2. Ramazan ayında yatsı namazı vaktinde kılınan sünnet namaz.
3. Kur’an’da namaz anlamında kullanılan kelime.
4. Fıkıhta temizlik.
5. Namaza başlarken Allah’ı birleme anlamında söylenilen kelime.
6. Namazda ayakta durmak.
7. Farz ve vacip dışında kılınan namaz.
8. İbadetlerin en önemlisi; belli hareketler ve şartlarla Allah’a kulluk etmek.
9. Farz namazlardan önce okunan ezana benzer çağrı.
10. Namazda alnı, burnu ve dizleri yere koyarak eğilme.
11. Su bulunmadığında toprakla alınan abdest.
12. Ölen kimsenin ardından kılınan namaz.
13. Namazda farzların geciktirilmesi veya vaciplerin terk edilmesi sonrasında yapılan yanılma
secdesi.
14. Yatsı namazından sonra kılınan üç rekâtlık vacip namaz.
15. Namazda ilk ve son oturuşlarda okunan dua.
16. Secde ayeti okunduğunda yapılması gereken.
106
FIKIH
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Boy abdesti, abdest ve teyemmümün farzları nelerdir? Sıralayınız.
2. Namazın şartlarını ve rükünlerini açıklayınız.
3. Namazın fert ve topluma kazandırdıkları nelerdir? Belirtiniz.
4. Farz, vacip, sünnet ve nafile namazlara örnekler veriniz.
5. Sehiv ve tilavet secdesi ne demektir ve nasıl yapılır? Anlatınız.
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi namazın vaciplerinden birisidir?
A) Kıyam B) Hadesten taharet
C) Tahiyyat duasını okumak
D) İftitah tekbiri
E) Niyet
2. “Başımızı mesh etmek” şartı hangi ibadetin farzlarındandır?
A) Gusül
B) Namaz
C) Teyemmüm
D) Abdest
E) Teravih
3. Aşağıdakilerden hangisi abdesti bozan durumlardan biri değildir?
A) Uyumak. B) Bayılmak. C) Tuvalet ihtiyacını gidermek.
D) Namazdayken gülmek.
E) Hapşırmak.
4. Rükû ve secde yapılmadan kılınan namaz hangisidir?
A) Cuma namazı B) Bayram namazı D) Cenaze namazı
C) Teravih namazı
E) Vitir namazı
Ç. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanı “D” yanlış olanı ise “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Cuma namazında hutbe, farz olan iki rekâtlık namazdan sonra okunur.
(…) Namaz kılarken yanındakinin duyacağı şekilde gülmekle hem namaz hem de abdest
bozulur.
(…) Namazı vaktinden sonra kılmaya “namazın kazası” denilir.
D. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
(farz, miraç, Mescid-i Nebi, Beni Salim Mescidi)
1. Namaz………………ta farz kılınmıştır.
2. Peygamberimiz ilk cuma namazını…………………..kılmıştır.
3. Cuma hutbesini okumak………………….dır.
107
FIKIH
6. Ünite
ORUÇ VE ZEKÂT
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “İftar, sahur, imsak, nisap ve kefaret” kavramlarının anlamlarını sözlükten
öğreniniz.
2. Oruç ibadetinin bireysel faydalarını büyüklerinizle konuşup defterinize yazınız.
3. Zekât ve sadaka ibadetinin toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya katkılarını
araştırınız.
4. Çevrenizde bulunan bir sosyal yardımlaşma kurumunu ziyaret ederek çalışmaları hakkında bilgi alınız.
108
6. Ünite: Oruç ve Zekât
Ramazan ayında, gündüzleri oruç
tutulur ve mukabeleler okunur. Akşamları
yatsı namazından sonra teravih namazı kılınır. Bu ayda fakirlere fıtır sadakası verilir.
Son on gününde itikâf yapılabilir. Ayrıca
ramazan ayı, içinde barındırdığı bin aydan
daha hayırlı olan Kadir Gecesi’yle ayrı bir
öneme sahiptir. Yapılan bütün bu ibadet, dua
ve yardımlarla ramazan ayında manevi bir
atmosfer oluşur. Oluşan bu manevi huzur
bütün Müslümanları kuşatır. Herkes manevi
bir eğitimden geçtiğini hisseder.
Oruç, sadece Allah rızası için yapılan bir ibadettir. Bu niyetle oruç tutanları Allah mükâfatlandıracaktır. Peygamberimiz kutsi bir hadiste Allah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Her bir iyilik
için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık vardır. Fakat oruç başkadır. Çünkü oruç
benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim...”1
Oruç, nefsin isteklerinden bilinçli olarak
uzak durmaktır. Bu yönüyle bir irade eğitimidir.
Açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma
yönüyle de bir sabır eğitimine dönüşmektedir.
Toplum hayatında huzursuzluklara yol açan aşırılıklar oruç sayesinde azalmaktadır. Oruç, haksızlıklara sebep olan arzu ve istekleri engeller.
İnsanlar arasındaki çekişmenin, kavganın
temel sebeplerinden biri de mala olan ihtirastır.
Oruç, bu ihtirası dizginlemenin, hırs ve öfkeyi
kontrol altına almanın bir yoludur. Ayrıca oruç,
dili kötü ve çirkin söz söylemekten korur. Hareket ve davranışları kontrol altına almaya katkıda bulunur. Peygamberimiz, “...Oruç bir kalkandır; oruçluyken cahillik edip de kötü söz
söylemeyin. Birisi size sataşacak olursa, ‘Ben
oruçluyum.’ deyin...”2 buyurarak orucun insan davranışları üzerindeki etkisine dikkat çekmiştir.
Oruç, yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarfetmeye de vesile olur. Peygamberimiz, “...Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız...”3
buyurarak orucun sağlık açısından yararlarına dikkat çekmiştir.
1 Müslim, Sıyam, 164.
2 Buharî, Savm, 9.
3 Acluni, Keşfü’l-Hafa, C 1, s. 445.
110
FIKIH
KONUŞALIM
Oruç ibadetinin kişisel ve toplumsal faydaları nelerdir? Arkadaşlarınızla
konuşunuz.
1.2. Oruçla İlgili Kavramlar
Oruçla ilgili bilinmesi gereken bazı kavramlar vardır. Bunların başında; sahur, imsak ve iftar
kavramları gelir.
Oruç ibadetini yerine getiren Müslümanlar, tan yeri ağarmadan (imsaktan)
önce kalkar ve yemek yerler. Yemek için
kalkılan bu vakte sahur vakti, yenilen
yemeğe de sahur yemeği denir. Peygamberimiz, “Sahurda yemek yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.”1
buyurarak sahura kalkmamızı tavsiye etmiştir. Kendisi de yemek yedikten sonra
sahur vaktini namaz kılarak ve dua ederek değerlendirmiştir. Çünkü, bu vakit
duaların en fazla kabul edildiği vakitlerden biridir.
İmsak, sahurun sona erip orucun başladığı vakittir. İmsak vakti, tan yerinin ağarması ile başlar.
Okunan sabah ezanı da imsak vaktinin başladığını bildirir. Sahura kalkan Müslümanlar, imsak vakti
girince yemeyi ve içmeyi bırakırlar. Dişlerini fırçalayıp ağız temizliğini yaptıktan sonra, “Niyet ettim
bugünkü ramazan orucunu tutmaya.” diyerek oruca niyet ederler. Niyetin mutlaka sözle ifade edilmesi gerekmez. Sahura kalkmak, oruç tutacağını içinden geçirmek de niyet olarak kabul edilir.
İftar, oruç açmaya denir. Gün boyunca
oruç tutan Müslümanlar, güneş batıp akşam ezanı
okunduğunda oruçlarını açarlar. Orucun açıldığı
vakte iftar vakti, yenilen yemeğe de iftar yemeği
denir.
1 Müslim, Siyam, 45.
111
PAYLAŞALIM
Sahura kalktığınızda, hissettiklerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
6. Ünite: Oruç ve Zekât
NOT EDELİM
Orucun zamanı, tanımından da anlaşılacağı gibi, tan yerinin ağarmasından
itibaren güneşin batışına kadar geçen süredir. Gündüz ve gecenin aylarca devam ettiği
kutuplarda ve kutuplara yakın bölgelerde ise bu süre, gece ve gündüzün normal olduğu
en yakın yere göre belirlenir.
Vecdi Akyüz
Mukayeseli İbadetler İlmihâli, C 2, s. 369.
İftara genellikle akrabalar,
komşular ve fakirler davet edilirler.
Ramazan ayında iftar yemekleri vermek âdet hâline gelmiştir. Bu geleneğin kaynağı hadise dayanmaktadır.
Peygamberimiz, “Bir oruçluya iftar
ettiren kimseye, o oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Ancak o
oruçlunun sevabından da bir şey
eksilmez.”1 buyurmuştur. İftar sofrası başında akşam ezanının okunması
beklenir. Vakit dolduğunda yemekler
yenilir. Birlikte yapılan iftarlar; Müslümanlar arasındaki sevgi, hoşgörü, dayanışma ve kardeşliğin
artmasına sebep olur.
Peygamberimiz, “Oruçlunun iftar vaktine kadar yaptığı dua geri çevrilmez.”2 buyurarak
iftar vaktinin önemini dile getirmiştir. Müslümanlar, oruçlarını açarken verdiği nimetlerden dolayı
Allah’a şükredip dua ederler. Yapılan bu duaya iftar duası denir. Bu dua, nimetin değerini anlama
bilinciyle Allah’a yapılan bir teşekkürdür.
NOT EDELİM
İFTAR DUASI
È ǧÈƗ ǮºÊ
È ƥȁÈ ƪºÌ
È ǫǃÌ ǁÊ ȄÈǴǟÈ ȁÈ ƪº
ƪº
É ÌǼºǷÈ ƕ ǮÊ
É Ǵºǯō Ȃº
É Ǹº
È Èƫ ǮÈ ÌȈÈǴǟÈ ȁÈ ƩÉ ǂÌ ǘºÌ
Ì ǏÉ ǮÈ Èdz Ƕº
ō ȀÉ ºōǴdzƗ
ƩÉ ǂº
È ǺºÊ
È ǷÈ ǁÊ
ō ǷÈ ȁÈ ƪº
É ǷÌ ƾō ÈǫƢǷÈ ȄÊdzǂºÊ
É ÌȇȂº
Ì ǷÊƾºǤÈ ºÌdzơǵÈ ȂÌ ǏÈ ȁÈ
È ÈǻǹÈ Ƣǔº
È ǂºȀÌ ºNj
Ì ƻƗƢ
Ì ǨºÌǣƢÈǧ ƪº
“Allah’ım! Senin için oruç tuttum. Senin rızkınla orucumu açtım. Sana
güvendim. Sana inandım. Ramazan ayının yarınki orucuna niyet ettim. Benim
geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla.”
1 Tirmizî, Savm, 82.
2 İbn Mâce, Siyam, 17.
112
FIKIH
1.3. Oruç Çeşitleri
ORUÇ ÇEŞİTLERİ
Farz olan oruçlar
(Ramazan orucu,
kefaret ve kaza
orucu)
Vacip olan oruçlar
(Adak orucu)
Nafile olan oruçlar
(Şevval, Aşure vb.
oruçlar)
1.3.1. Ramazan Orucu
Ramazanda bir ay süreyle tutulması farz olan oruca ramazan orucu denir. Peygamberimiz,
“Hilali (ramazan hilalini) görünce oruca başlayınız ve hilali (şevval hilalini) görünce bayram
ediniz. Hava bulutlu olursa içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınız.”1 buyurarak bu oruca
dikkat çekmiştir.
Akıllı, ergenlik çağına gelmiş Müslümanlar ramazan ayında oruç tutmakla yükümlüdürler.
Ayrıca oruç tutacak kişinin yolculuk ve hastalık gibi oruç tutmaya engel bir özrünün de bulunmaması
gerekir. Ramazan orucu, herhangi bir sebepten dolayı tutulamadığında, ramazan ayı haricinde kaza
edilmesi farzdır. Ramazan ayında özürsüz olarak kasten orucu bozan kimseye kefaret orucu tutması
da farzdır.
1.3.2. Diğer Oruçlar
Ramazan orucunun dışında tutulan diğer oruçlar da vardır. Bunlar; adak ve diğer nafile oruçlardır.
Oruç tutmayı adayan bir kimsenin bu adak orucunu tutması vaciptir. Tutmayı adadığı orucun
zamanını da belirlemişse belirlediği zamanda tutması gerekir. Zamanını belirtmemişse oruç tutmanın
mübah olduğu herhangi bir günde tutabilir.
Başlanmış nafile (sünnet) bir orucun bozulması durumunda kaza edilmesi de vaciptir.
Nafile oruçlar, farz ve vacip oruçların dışında mecburi olmayan ama tutulması hâlinde sevap
alınan oruçlardır. Şevval orucu, Aşure orucu, hicri ayların 13, 14, 15. günlerinde tutulan oruçlar ile
pazartesi ve perşembe günleri tutulan oruçlar buna örnek verilebilir.
NOT EDELİM
Ramazan Bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının dört günü oruç
tutulmaz.
Ebu Davud, Savm, 22.
1 Buharî, Savm, 5, 11.
113
6. Ünite: Oruç ve Zekât
DEĞERLENDİRELİM
“Kim ramazan orucunu tutar ve ona şevval ayından altı gün ilave ederse bütün
yılı oruç tutmuş gibi olur.”
Ebu Davut, Savm, 58.
Yukarıdaki hadisi nafile oruçların önemi bakımından değerlendiriniz.
1.4. Oruçla İlgili Hükümler
Ramazan orucunu tutmak, şartlarını taşıyan her Müslümana farzdır. Orucu hafife almak veya
farz olduğunu inkâr etmek kişinin dinden çıkmasına sebep olur. Farz olduğuna inandığı hâlde özürsüz oruç tutmayan kimse ise günahkâr olur.
Oruç tutan kimsenin dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır. Bunların başında orucu bozan
ve bozmayan durumlar ile bozulan orucun telafisi gelir.
1.4.1. Orucu Bozan Durumlar
Oruçlu olan bir kimsenin bilerek veya hatalı olarak yemesi, içmesi ve cinsel ilişkide bulunması
orucu bozar. Ayrıca ilaç almak, sigara içmek ve dışarıdan normal yollarla vücuda alınan gıda maddeleri de orucu bozar. Bu nedenle orucu bozacak davranışlardan kaçınılması gerekir.
1.4.2. Orucu Bozmayan Durumlar
Aşağıda sıralanan hususlar meydana geldiğinde oruç bozulmaz.
• Oruçlu olduğunu unutarak yemek ve içmek.
• Göze ve kulağa ilaç damlatmak.
• Diş çektirmek.
• Kan aldırmak.
• Uykuda cünüp olmak.
• Banyo yapmak.
• Güzel kokular koklamak vb.
114
FIKIH
1.4.3. Orucun Kazası ve Kefareti
Dinimizce, başlanmış bir ibadeti geçerli bir neden yokken bozmak ve tamamlamamak doğru
değildir. Bu nedenle ibadet konusunda bilinçli olunmalı, orucu bozacak iş ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Ancak herhangi bir nedenle bozulan orucun telafisi gerekir. Bu da kaza ve kefaretle olur.
Yapılan bir hatanın cezası veya telafisi için tutulması gereken oruca kefaret orucu denir. Ramazan orucunu bilerek ve isteyerek bozan kimse ara vermeden 60 gün oruç tutar. Daha sonra kaç
gün orucunu bozduysa o kadar kaza tutar. Ayrıca yanlışlıkla adam öldüren 60 gün, hacda ihramlı iken
vaktinden önce tıraş olan 10 gün ve yeminini bozan kişiler de 3 gün peşpeşe kefaret orucu tutarlar.
Kefaret oruçlarını tutmak da farzdır.
Şu durumlarda oruç bozulur ve kazası gerekir:
* Başlanmış bir nafile orucu herhangi bir sebeple bozmak.
* Sahur vakti geçtiği hâlde geçmediğini zannederek yiyip içmeye devam etmek.
* İftar vakti gelmediği hâlde geldiğini zannederek orucu açmak.
* Unutarak yiyen ve içen kimsenin orucun bozulduğunu zannederek yemeye ve içmeye devam
etmesi.
* Abdest alırken ağza ve burna verilen suyun hata ile boğaza kaçması.
* Tehdit ve zorlama ile orucun bozdurulması.
* Yolculuk veya hastalık sebebiyle tutulamayan oruçlar.
NOT EDELİM
Üç gün kasten orucunu bozan bir kimse altmış üç gün oruç tutar. Bunun altmış
günü kefaret, üç günü de kazadır.
1.4.4. Özürlülük Hâllerinde Oruç
İslam kolaylık dinidir. Allah, kullarına güç yetiremeyecekleri sorumluluklar yüklememiştir.
Bu durum oruç için de geçerlidir. Oruç için tanınan kolaylıklardan bir kısmı Bakara suresinin 185.
ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “…Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar,
sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı yüceltmeniz ve ona şükretmeniz içindir.”
115
6. Ünite: Oruç ve Zekât
BELİRTELİM
È ǺÌ ǸÈ
Ç ƽÈ ȁƾÉ ǠÌ ǷÈ ƢǷÅ ƢōȇÈƗ
ǵÉ ƢǠÈ ǗÈ ƨÆÈȇƾÌ Êǧ ǾÉ ÈǻȂÉǬȈǘÊ Éȇ ǺȇÊ
Å ǂǷÈ ǶÌ ǰÉ ÌǼǷÊ ǹÈ Ƣǯ
È ǀōdzơȄÈǴǟÈ ȁÈ ǂÈ ƻÈ ÉƗ ǵÇ ƢōȇÈƗ ǺÊ
Ì Ƿ ÆƧƾō ǠÊ Èǧ ÇǂǨÈ LJȄÈ
È ǴǟÈ ȁÌ ÈƗ ƢǔȇÊ
È ǧ Ʃơ
É ǹÊÌ ƛǶÌ ǰÉ ÈdzǂÆ ÌȈƻơȂ
ǹó ȂǸÈÉ ǴǠÌ ÈƫǶÌ ÉƬǼǯ
È ǷÉ ȂǐÉ ÈƫǹÌ ÈƗȁ
È ȂÈ ȀÉ ÈǧơǂÅ ÌȈƻ
È ǝÈ Ȃō ǘÈ ÈƫǺÌ ǸÈ
È ǾÉÈdzǂÆ ÌȈƻ
È ǧÇśǰÊ LjÊ
ÌǷ
“Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut
yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya
iyileşme umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri
yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü
olarak hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen)
oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”
Bakara suresi, 184. ayet.
Yukarıdaki ayette oruç ibadeti ile ilgili ne tür kolaylıklar sağlanmıştır? Belirtiniz.
Ramazan orucunu tutmamayı gerektiren mazeretlerden biri yolculuk (sefer) durumudur. Ramazanda, on beş günden az kalmak üzere, en az 90 km uzaklıktaki bir yere giden kimse yolcu sayılır.
Yolculuklar genellikle sıkıntılı ve meşakkatlidir. Bu nedenle yolcu olanlar, oruç tutup tutmama
konusunda serbest bırakılmışlardır (ruhsat verilmiştir.). Oruç tutacak kişinin yolculukla ilgili bir sıkıntısı yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutması daha uygun görülmüştür. Çünkü oruç ibadetini
vaktinde eda etmiş olur.
Ramazan orucunu tutmamayı gerektiren mazeretlerden biri de
hastalıktır. Bu bakımdan oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından
veya uzamasından endişe eden kimseler oruç tutmayabilirler. Tutamadıkları oruçlarını iyileştikten sonra
kaza ederler. İyileşme ümidi olmayan
hastalar ise tutamadıkları gün sayısınca fidye verirler.
SIRALAYALIM
Hangi durumlarda oruç tutmama
ruhsatı verilmiştir? Sıralayınız.
•
Yolcu olmak.
•
...............................................
•
...............................................
•
...............................................
Kadınların hayız veya nifas durumları da hastalık hükmündedir. Kadınlar bu durumları sebebiyle tutamadıkları oruçları daha sonra istedikleri bir zamanda kaza ederler.1
Hamile veya çocuklarını emziren kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden endişe duymaları hâlinde oruç tutmayabilirler.
Oruç tutamayacak kadar yaşlı olanlar, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar
fidye verirler. Fidye, sabah akşam bir fakiri doyurmak veya karşılığı olan parayı ona vermektir.
1 TDV İslam İlmihâli (Heyet), C 1, s. 398 .
116
FIKIH
1.4.5. Oruç Tutarken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Her ibadette olduğu gibi oruç ibadetini de yerine getirirken dikkat edilmesi gereken hususlar
vardır. Oruç tutmayı kolaylaştırmak üzere Peygamberimizin bazı tavsiyeleri olmuştur. Bunların başında sahur yapmak gelir. Sahura kalkmakla hem oruca hazırlık yaparız hem de bir sünneti yerine
getirmiş oluruz. Nitekim Peygamberimiz bu konuyu şöyle dile getirmiştir: “Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca ve öğle üzeri uykusuyla da teheccüt namazına kuvvet kazanın.”1 Böylece
bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ve sahur yemeğini mümkün olduğunca gecenin son vaktine
bırakmak uygun olur.
Peygamberimiz sahura kalkmayı teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sahurda yemek iyiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.”2
Peygamberimiz, sahura kalkmayı teşvik ettiği gibi iftarın da vakit girer girmez yapılmasını
öğütlemiştir. Böylece ibadetin mümkün olduğunca kolay hâle getirilmesini amaçlamıştır. İftar vaktinde dua edilmesi sünnettir. Herkes içinden geldiği gibi nimete şükrünü ve Allah’a yakarışını ifade
edebilir.
Varlıklı kimselerin, özellikle durumu iyi olmayan kimselere iftar yemeği yedirmesi güzel bir
davranıştır. Peygamberimiz, “Bir oruçluya iftar ettiren kimseye, o oruçlunun sevabı kadar sevap
verilir. Ancak o oruçlunun sevabından da bir şey eksilmez.”3 buyurmuştur. İftar yemeklerini,
zenginler arasında bir lüks ve gösteriş yarışı hâline getirmekten kaçınmak gerekir. Ayrıca varlıklı
kimseler, ramazan ayında diğer aylara göre daha fazla yardımda bulunurlar. Zekât, sadaka ve fitrelerini verirler. Böylece sosyal yardımlaşma ve dayanışma bu ayda daha da artar.
Oruç, kişinin Rabb’i ile olan gönül bağını güçlendirir. Sabırlı olmayı öğretir ve iradeyi güçlendirir.
Oruç tutan kişi söz ve davranışlarına çok dikkat eder,
dilini kötü, çirkin, başkalarını rencide edecek boş ve
gereksiz sözlerden korur. Peygamberimiz orucun bu
yönünü anlatmak üzere, “Yalan konuşmayı bırakmayan, yanlış davranışlardan kaçınmayan kimsenin
kendini aç ve susuz bırakmasına Allah’ın ihtiyacı
yoktur.”4 buyurmuştur.
Ramazanın manevi atmosferini daha iyi hissedebilmek için çokça Kur’an okunmalıdır. Anlamak ve
gösterdiği yolu takip etmek için Kur’an-ı Kerim’in anlamı da öğrenilmelidir.
1 2 3 4 İbn Mâce, Sıyam, 22.
Buharî, Savm, 20; Müslim, Sıyam, 45.
Tirmizî, Savm, 82.
Buharî, Savm, 8.
117
6. Ünite: Oruç ve Zekât
Orucun anlam ve gayesine uygun olmayan tutum ve davranışlar mekruh görülmüştür. Çünkü
bu davranışlar, dikkat edilmezse orucun bozulmasına sebep olabilir. Örneğin, bir şeyi tatmak ve çiğnemek mekruhtur. Çünkü ağza alınan bir şeyin yutulma tehlikesi bulunmaktadır.
Oruçlunun banyo yapmasında bir sakınca yoktur. Ancak serinlemek maksadıyla suya girmesi
mekruh sayılmıştır. Oruçlunun güzel koku sürünmesi veya güzel koku koklaması da mekruh sayılmaz.1
LİSTELEYELİM
Orucun mekruhlarını listeleyiniz.
•
•
•
•
Abdest alırken ağza ve burna aşırı su vermek
...............................................
...............................................
...............................................
2. Zekât İbadeti
“Zekât İslam’ın
köprüsüdür.” sözüyle
anlatılmak istenen nedir?
Zekât kelime olarak artma, çoğalma, arınma (temizlik)
ve bereket anlamlarına gelir. Terim olarak zekât, dinen zengin
sayılan Müslümanın, malının belli bir kısmını, emredilen yerlere Allah rızası için vermesidir.
Zekât, mal ile yapılan bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de
zekâtın mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ibadet olduğunu belirten çok sayıda ayet vardır. Bunlardan birinde Allah şöyle buyurmuştur:
ِ‫ أ‬ǷÉ ƾŏ ǬÈ ÉƫƢǷÈ ȁÈ ÈƧƢǯÈ DŽō dzơơȂÉƫƕȁÈ ÈƧȐَ‫ ا‬ǐdzơơȂ
È ǺÊ
ō ǸȈÊ
Ì ǷǶÌ ǰÉ LjÊ ǨÉ ǻÈȋơȂ
ÆŚǐÊ ÈƥǹÈ ȂÉǴǸÈ ǠÌ ÈƫƢǸÊÈ ƥƅơ
É ǫÈƗȁÈ
È ǹō ÊƛÊƅơƾÈ ÌǼǟÊ ǽÉ ȁƾÉ ƴÊ ÈƫÇǂÌȈƻ
“Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah’ın katında
bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görür.”2
Zekât, malın bereketlenmesi ve çoğalmasıdır. Allah, zekât vereni yaptığı iyiliğinden dolayı
fazlasıyla mükâfatlandıracağını bir ayette şöyle bildirmiştir: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz dane olmak üzere, yedi başak veren bir danenin durumu
gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah (ın lütfu) geniştir, (o) bilendir.”3
1 TDV İslam İlmihali (Heyet), C 1, s. 406.
2 Bakara suresi, 110. ayet.
3 Bakara suresi, 261. ayet.
118
FIKIH
2.1. Zekâtın İslam’daki Yeri ve Önemi
İslam dininin beş temel esasından biri de zekâttır. Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: “İslam beş temel esas üzere kurulmuştur: Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz.
Muhammed’in onun elçisi olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve
oruç tutmaktır.”1
Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin sünnetinde zekât genellikle namazla birlikte zikre-
ْ‫ آ‬ƥǶÌ ǿÉ ȁÈ ÈƧƢǯÈ DŽō dzơǹÈ ȂÉƫƚÌ ÉȇȁÈ ÈƧȐَ‫ ا‬ǐdzơ
dilmiştir. Bir ayette Allah, ǹÈ ȂÉǼÊǫȂÉȇǶÌ ǿÉ ÊƧǂÈ ƻÊ ȉƢÊ
ō ǹÈ ȂǸȈÊ
È ǀōdzÈơ “O kimseler, namazı
É ǬÉȇǺȇÊ
2
kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete de kesin olarak iman ederler.” buyurmuştur.
Zekât, toplumda, zengin ile fakir arasındaki uçurumun kalkmasına, yoksulluğun azalmasına,
sosyal adalet ve dayanışmanın güçlenmesine katkı sağlar. Bu nedenle, “Zekât İslam’ın köprüsüdür.”
denilmiştir.
İslam dini toplumsal bütünleşme,
kaynaşma ve dayanışmaya önem vermiştir. Zekât ibadetinin amacı da toplumda
yardımlaşmayı yaygınlaştırmak, yoksulları korumak ve toplumdaki sosyal dengeyi sağlamaktır.
Zekâtımızı vermekle hem Allah’ın
emrini yerine getirmiş hem de ona şükretmiş oluruz. Allah da böyle davrananları ödüllendireceğini bir ayette şöyle
ifade etmiştir: “…Namazı kılın, zekâtı
verin, Allah’a gönül hoşluğuyla ödünç
Veren el alan elden hayırlıdır.
verin. Kendiniz için önceden (dünyada
iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah’tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok
esirgeyicidir.”3
Zengin, zekâtını verirken fakiri incitmemek için azami titizlik göstermelidir. Kur’an’da,
“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü
kırmayan kimselerin Allah katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü
de çekmeyeceklerdir.”4 buyrularak böyle davrananlardan övgü ile söz edilmiştir.
ARAŞTIRALIM
Zekâtla ilgili ayet, hadis
ve görsel materyal bularak sınıf
panosuna asınız.
1 2 3 4 Buharî, İman, 1.
Lokman suresi, 4. ayet.
Müzzemmil suresi, 20. ayet.
Bakara suresi, 262. ayet.
119
6. Ünite: Oruç ve Zekât
Diğer ibadetlerde olduğu gibi zekât ibadetinde de gösterişten uzak durulmalıdır. Allah
Kur’an’da, “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde malını gösteriş için
harcayan kimse gibi başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın…”1 buyurarak zekâtın samimi duygular içinde sırf Allah rızası için verilmesi gerektiğine vurgu
yapmıştır.
2.2. Zekâtla İlgili Kavramlar
Zekât ibadetinin tam olarak yerine getirilebilmesi için o ibadet ile ilgili bilinmesi gereken bazı
kavramlar vardır. Bunların başında tam mülkiyet, nema, temel ihtiyaçlar, nisab ve öşür gelir.
Temel ihtiyaçlar
(Havaic-i Asliyye)
Nema
(Artma özelliği)
Zekâtla İlgili
Kavramlar
Tam mülkiyet
(el-Milkü’t-Tam)
Nisap
(Belirli oran)
Öşür
(Onda bir 1/10)
Tam mülkiyet, bir malın, hem kendisinin hem de getirisinin, sahibinin tasarrufunda bulunmasıdır. Ayrıca bu malda başkasının hakkının da bulunmaması gerekir.
Nema, bir malın tarım, ticaret veya doğum yoluyla artmasıdır. Örneğin, toprak ürünleri tarım
yoluyla, ticaret malları alışverişle, hayvanlar ise doğumla artar. Altın, gümüş ise yapısı itibariyle
artma özelliğine sahiptir.
Temel ihtiyaçlar, bir kimsenin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin yeme,
içme, giyinme, barınma, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi ihtiyaçlarıdır.
Bir Müslümanın zekât vermekle yükümlü olabilmesi için zengin olması gerekir. Dinimizce bir
kimsenin zengin sayılabilmesi için temel ihtiyaçların dışında belli bir miktar mal veya paraya sahip
olması gerekir. Belirlenen bu ölçüye nisap denir. Ayrıca zekât verilecek malın üzerinden bir yılın
geçmiş olması gerekir. Hz. Peygamber, “Üzerinden bir yıl geçmedikçe o maldan zekât yoktur.”2
buyurmuştur.
Toprak ürünlerinden alınan zekât miktarına öşür denir. Peygamberimiz, “Yağmur ve nehir
sularıyla sulanan toprak mahsullerinde öşür (1/10), emek ve masrafla sulananlarda yarım öşür
(1/20) vardır.”3 buyurarak toprak mahsullerinden ne kadar zekât alınacağını belirtmiştir.
1 Bakara suresi, 264. ayet.
2 İbn Mâce, Zekât, 5.
3 Buharî, Zekât, 55.
120
FIKIH
2.3. Zekâtı Kimler Verir?
Müslüman, akıllı, ergenlik çağına gelmiş, hür ve dinen zengin sayılan kişiler zekât verirler.
Zekat verecek kimsenin temel ihtiyaçlarının dışında en az 85 gram altın veya ona eş değerde malı
ya da parası olmalıdır. Zekât verilecek malın veya paranın bir yıl süreyle sahibinin elinde bulunması
gerekir. Ayrıca bir kimsenin zekât verecek mal varlığı hesaplanırken borcu düşülür. Kalan miktar
nisabı tutuyorsa zekât vermesi gerekir.
2.4. Zekât Kimlere Verilir?
Zekâtın amacı sosyal adaleti, toplumda yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak, ihtiyaç içinde
bulunan fakirlerin sıkıntılarını gidermektir. Zekâtın kimlere verileceği Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde
ifade edilmiştir:
Ê LjÈ ǸÈ ÌdzơȁÊ
Ê ǫǂdzơȆÊ
ƨÅ ǔȇÊ
Ê ƦLjdzơ
Ê ƦLJȆÊ
È ǂÈǧDzȈÊ
É ǫƾÈ ǐdzơƢ
ō ǸÈ ōǻÊƛ
È ƅơDzȈÊ
È ÈśÊǷǁÊ ƢǤÈ ÌdzơȁÈ ƣƢÈ
È ȀÈ ÌȈÈǴǟÈ ÈśÊǴǷÊ ƢǠÈ ÌdzơȁÊś
È ǯƢ
È ƔơǂÈ
È ǧȁ
ō ǺÊ ÌƥơȁÊ
ŏ ǧȁÈ ǶÌ ȀÉ ÉƥȂÉǴÉǫÊƨǨÈ ōdzƚÈ ǸÉ ÌdzơȁƢ
È ǬǨÉ ǴÌÊdzƩƢÈ
ǶȈ
È ǶȈÊ
ÈǷ
Æ ǰÊ Ʒ
Æ ǴǟÈ ƅơ
É ȁÈ ÊƅơǺÊ
“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, zekât memurlarına, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, özgürlüğünü yitirmiş olanlara, borçlulara, Allah yolunda olanlara ve yolda kalmış yolcuya mahsustur. Allah çok iyi bilendir, hikmet
sahibidir.”1
Zekât, ibadet niyeti ile Allah rızası için verilmelidir. Zekât verirken akraba ve komşulara öncelik verilmesi uygundur.
BİLGİ KUTUSU
Zekât veren kişi, bakmak zorunda olduğu eşine, çocuklarına, torunlarına, annesine, babasına, ninesine ve dedesine zekât veremez. Çünkü bu kişilerin ihtiyaçlarını
bizzat kendisinin karşılaması gerekir.
2.5. Zekât Nelerden Verilir?
Bir maldan zekât verilebilmesi için, o malın
artma, çoğalma özelliğinin olması ve üzerinden bir
yılın geçmesi gerekir. Zekât verilecek malları şu şekilde sıralayabiliriz:
a) Altın, gümüş, nakit para ve hisse senetleri.
b) Ticaret malları.
c) Toprak ürünleri.
ç) Koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanlar ile sığır, manda, deve gibi büyükbaş hayvanlar.
1 Tevbe suresi, 60. ayet.
121
6. Ünite: Oruç ve Zekât
d) Madenler.
e) Kiraya verilmiş arsa veya binalar gibi gelir getiren gayrimenkuller.
Zekâtı Kim
Nelerden
Ne kadar
* Altın, gümüş, nakit
para ve hisse senetleri
1/40 veya %2.5
* Ticaret malları
* Koyun ve keçi
Zengin olan her * Sığır ve manda
Müslüman
* Deve
40-120 arası için
1 koyun veya keçi
30-40 arası için
2 yaşında bir dana
Her beş deve için
1 koyun veya keçi
* Toprak ürünleri
1/10
* Madenler
1/5
Kimlere vermelidir?
Zekât;
- Yoksullara,
- Düşkünlere,
- Borçlulara,
- Allah yolunda olanlara,
- Yolda kalmış yolculara,
- Özgürlüğünü yitirmiş
olanlara,
- Kalbi İslam’a ısındırılmak istenenlere,
- Zekât işlemlerini yürüten
görevlilere verilebilir.
3. Sadaka
“Sadaka malı eksiltmez...”
Müslim, Birr, 69.
Yukarıdaki hadisin ana düşüncesini belirtiniz.
Bir insanın kendi isteğiyle yalnızca Allah rızası için
yaptığı her türlü yardım ve iyiliğe sadaka denir. Sadakada
miktar ve zaman sınırlaması yoktur. İnsanlar bu yardımı
istedikleri zamanda ve miktarda yapabilirler. Ayrıca sadaka verecek kişinin zengin olması gerekmez. Bu yüzden
sadaka, zekâttan daha kapsamlı bir yardım şeklidir.
PAYLAŞALIM
Sadaka ile ilgili deyim ve atasözleri bularak arkadaşlarınızla paylaşınız.
Allah, insana verdiği nimetlerden başkalarını da faydalandırmasını tavsiye etmiştir. Elindeki imkânları başkalarıyla paylaşan insanlar aynı zamanda Allah’a şükretmiş olurlar. Ayrıca Allah,
È ǂÆ ƳÌ ÈƗ ǶÌ ȀÉ ÈdzȁÈ ǶÌ ȀÉ Èdz ǦÉ ǟÈ ƢǔÈ Éȇ ƢÅǼLjÈ ƷƢ
Ê ǫƾŏ ǐō ǸÉ ÌdzơȁÈ ś
È Êǫƾŏ ǐō ǸÉ Ìdzơǹō Êƛ
ÆʼnÊǂǯ
È ǓÅ ǂÈÌ ǫ ÈƅơơȂǓÉ ǂÌÈ ǫÈƗȁÈ ƩƢÈ
“Şüphesiz ki sadaka veren
erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara
kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat da vardır.”1 buyurarak böyle davrananlara
yaptıkları iyiliklerin karşılığını fazlasıyla vereceğini bildirmiştir.
1 Hadîd suresi, 18. ayet.
122
FIKIH
3.1. Sadakanın Dindeki Yeri ve Önemi
“Veren el, alan elden hayırlıdır...”
Buharî, Zekât, 18.
Yukarıdaki hadisin vermek istediği
mesajı arkadaşlarınızla paylaşınız.
İslam dini, yoksulları ve düşkünleri koruyup
kollamayı öğütlemiştir. İnsanlara yardım etmeyi ve
eldeki imkânları başkalarıyla paylaşmayı teşvik etmiştir. Allah, Kur’an-ı Kerim’de bu konu ile ilgili
şöyle buyurmuştur: “... Aranızdan, inanıp da (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük ecir
vardır.”1
Kişinin yakınları için yaptığı harcamalar da sadakadan sayılmıştır. Bu husus bir ayette şöyle
ifade edilmiştir:”...Anaya, babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan (hizmetçi ve benzeri) kimselere iyilik
edin...”2
Dinimiz, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya büyük önem vermiştir. Peygamberimiz yardımlaşmanın önemini şöyle dile getirmiştir: “...Kim Müslüman kardeşine yardım eder ve onun
ihtiyacını karşılarsa; Allah da ona yardım eder. Kim Müslümanın bir sıkıntısını giderirse; Allah
da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birini giderir...”3 Hz. Muhammed’in verdiği bu müjdeli haber, Müslümanları, toplumsal yardımlaşmaya yöneltmiştir. Bu yardımlar zamanla kurumsal
hâle gelmiştir. Atalarımız, dinimizin bu emrini yerine getirmek için çaba harcamışlardır. Yoksul ve
kimsesizlerin beslenmeleri için aşevleri (imarethaneler), hastaların tedavisi için hastaneler (darü’şşifalar), yaşlıları korumak için huzurevleri (darü’l-acezeler) açmışlardır. Ayrıca öğrencilere yardım
etmek, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, bilimsel çalışmalara katkı sağlamak, hatta ağır kış şartlarında,
hayvanlara yiyecek sağlamak gibi çok yönlü hizmet veren vakıflar kurmuşlardır.
Müslümanın, ihtiyaç sahibi kimseleri düşünmesi, onlara yardım elini uzatması gerekir. Örneğin, Medineli Müslümanlar, Mekke’den gelen muhacirleri kendilerine kardeş kabul etmişler, yiyecek
ve içeceklerini onlarla paylaşmışlardır.
BULALIM
SADAKA
ZEKÂT
Zekât ve sadaka arasındaki farklılık ve benzerlikleri bulunuz.
Farklılıklar
Benzerlikler
1. Farzdır.
2. ….............................................
3. ….............................................
1. İsteğe bağlıdır.
2. ….............................................
3. ….............................................
1 Hadîd suresi, 7. ayet.
2 Nisâ suresi, 36. ayet.
3 Buhari, Mezalim, 3 ; Müslim, Birr, 58.
123
1. Her ikisi de ibadettir.
2. ….............................................
3. ….............................................
6. Ünite: Oruç ve Zekât
3.2. Sadaka Çeşitleri
İslam dini, toplumda yardımlaşma ve dayanışmayı emretmiştir. Bunu sağlamanın bir yolu da
sadakadır. Sadakanın kapsamı çok geniştir. Maddi yardımda bulunmak sadaka olduğu gibi insanların
faydalanacağı hayır kurumları yapmak ve insanlara güler yüz göstermek de sadakadır.
Herkesin yararlanacağı; cami,
okul, yurt ve hastane gibi hayır kurumları yaptırmak veya bu kurumların yapımına katkıda bulunmak sadakadır. Böyle kamu hizmetine sunulan
sadakaya kesintisiz sadaka (sadaka-i
cariye) denir. Yani öldükten sonra da
sevabı devam eden sadakadır. Peygamberimiz konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “İnsan ölünce üç ameli
dışında bütün amellerinin sevabı
kesilir: sadaka-i cariye (kesintisiz
iyilik), kendisinden faydalanılan
ilim ve arkasından dua eden hayırlı evlat.”1
Sadaka sadece maddi değerlerle olmaz. İnsanın bilgisini ve tecrübesini diğer insanlarla paylaşması da bir sadakadır. Bir yoksulun para, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak sadaka olduğu
gibi her türlü güzel ve yararlı davranış da sadakadır. Bir hastayı veya yaşlıyı ziyaret etmek, karşılaştığımız bir insana güler yüzle selam vermek, insanlarla tatlı dille konuşmak birer sadakadır. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kardeşini güler yüzle karşılaman da bir iyiliktir.”2 Ayrıca insanların üzüntülerini paylaşmak, dertlerine ortak olmak ve onları teselli etmek de sadakadır.
Sadaka çeşitlerinden birisi de fıtır sadakasıdır. Ramazan ayında bayram namazından önce verilmesi gereken bir sadakadır. Halk arasında bu sadaka türüne “fitre” de denir. Fitreyi zengin olan her
Müslümanın vermesi gerekir. Ancak miktarı az olduğu için zengin olmayanlar da fitre verebilirler.
Bu nedenle fitre insanları cömertliğe alıştırır.
Fıtır sadakası kişi başına verilir. Bir ailedeki bütün bireylerin fitresini aile büyüklerinden biri
verebilir. Miktarı kişinin ekonomik düzeyine, maddi durumuna göre değişir. Fıtır sadakasının miktarı, verecek olan kimsenin bir günlük yiyecek masrafı kadardır. Fıtır sadakası zekât verilebilecek
kişilere verilir.
1 Müslim, Vasıyyet, 14.
2 Müslim, Birr, 144.
124
FIKIH
SIRALAYALIM
“... İki kimsenin arasını bulup barıştırmak sadakadır. Bir kimseye bineğine
binmede veya eşyasını koymada yardım etmek sadakadır. Güzel söz sadakadır.
Namaza gitmek için atılan her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri
kaldırmak da bir sadakadır.”
Buharî, Siyer, 128.
Siz de hadistekilere benzer sadaka sayılabilecek davranışlarınızı sıralayınız.
4. Zekât ve Sadakanın Birey ve Toplum Hayatındaki Önemi
“Az sadaka çok belayı defeder.”
sözünden anladıklarınızı
arkadaşlarınızla paylaşınız.
İnsan, yaratılışı itibariyle sosyal bir varlıktır. Tek
başına yaşayamayan insan, hayatını bir toplum içinde
sürdürür. Bu durum insana birtakım görev ve sorumluluklar yükler.
İnsanların huzurlu bir şekilde yaşamaları için toplumda adalet, denge ve barışın sağlanması
gerekir. İslam dini bunları gerçekleştirmek için birçok esas getirmiştir. Örneğin, zekât ve sadaka insanlar arasında sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan esaslardandır.
Zekât ve sadaka veren kimseler, Allah’a olan kulluk görevini yerine getirmiş olur. Böylece
Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu
kazanır. Allah rızası için malının
bir kısmını fakire veren kimse bunun karşılığını Allah’tan alır. Bakara suresinin 261. ayetinde bu durum şöyle ifade edilir: “Mallarını
Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz dane olmak üzere, yedi başak veren bir
danenin durumu gibidir. Allah
dilediğine kat kat verir. Allah (ın
lütfu) geniştir, (o) bilendir.”
Zekât ve sadaka, insanı cimrilik, kıskançlık ve bencillik gibi kötü huy ve alışkanlıktan arındırır. Zekât ve sadaka cömertliğe alıştırır. Cömert olan kimseler hakkında Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Cömert mümin, Allah’a yakındır, cennete yakındır, insanlara yakındır, cehennemden
uzaktır...”1 Ayrıca zekât ve sadaka zenginin malını temizler. Çünkü zenginin malında fakirin ve
1 Tirmizî, Birr ve Sıla, 40.
125
6. Ünite: Oruç ve Zekât
ihtiyaç sahibinin hakkı vardır. Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:
ƢȀÈ ÊƥǶÊ
È ǶÊ
Ì ǷÌǀƻÉ
Ì ȀȈǯŏ DŽÈ ÉƫȁÈ ǶÌ ǿÉ ǂÉ Ȁŏ ǘÈ ÉƫƨÅ ÈǫƾÈ Ǐ
Ì ȀÊdzơȂÈ ǷÌ ÈƗǺÊ
“Onların mallarından sadaka (zekât) al. Onunla kendilerini temizlemiş ve arındırmış
olursun...”1
Zekât ve sadaka zenginlerde şefkat ve merhamet duygularını
geliştirir. Yapılan bu yardımlar sayesinde fakirlerin kalbinde zenginlere karşı sevgi ve saygı meydana
gelir. Onların mal ve mülküne göz
dikmezler. Fakirler de hep alan el
olmak yerine veren el olmaya çalışırlar. Böylece toplumda hem
sosyal denge oluşur hem de birlik,
beraberlik ve kardeşlik duyguları
kuvvetlenir.
Zekât ve sadaka ile yoksulların eline geçen para iş gücü kalitesini artırır. Artan satın alma gücü
sayesinde piyasaya canlılık gelir. Ayrıca Allah, zekât ve sadakası verilen malı korur ve bereketlendirir.2 Allah, bir ayette şöyle buyurmuştur: “…Allah sadakaları artırır (bereketlendirir). Allah,
hiçbir günahkâr nankörü sevmez.”3
Sorumluluk bilincine sahip fertler, üzerlerine düşen görevleri yerine getirdikçe adalet, dürüstlük, cömertlik, yardımseverlik, doğruluk, duyarlılık gibi duygular varlığını devam ettirir. Toplumda
huzur ve mutluluk hâkim olur.
YAZALIM
“(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç
yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen
onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey)
istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.”
Bakara suresi, 273. ayet.
Bu ayette vurgulanan konuyu yazınız.
1 Tevbe suresi, 103. ayet.
2 bk. Fatır suresi, 29-30. ayet.
3 Bakara suresi, 276. ayet.
126
FIKIH
KONUŞALIM
SUYU ONA GÖTÜR!
Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden olup Mekke’nin Fethi’nde İslam’ı kabul eden
Ebu Cehm b. Huzeyfe anlatıyor:
Yermük Savaşı’nın yapıldığı gündü. Savaş yerinde amcamın oğlunu aramaya çıkmıştım. Elimde de bir su kabı vardı. Kendi kendime, “Ona ölmeden yetişirsem su içirir, yüzünü
yıkarım.” diyordum. Amcamın oğlunu bulduğumda can vermek üzereydi. “Su içmek ister
misin?” diye sordum. İsterim diye işaret etti. O sırada, “Aah!” diye bir ses duyuldu. Amcamın oğlu, suyu ona götür diye işaret etti. Onun yanına vardım, bir de ne göreyim: Amr
bin As’ın kardeşi sahabeden Hişam bin As değil mi? Ona, “Su içmek ister misin?” diye
sordum. “Aah!” diye bir ses daha duyuldu. Hişam suyu ona götür diye işaret etti. O zatın
yanına vardığımda ruhunu teslim etmişti. Hemen Hişam’ın yanına döndüm; bir de baktım,
o da hayata gözlerini yummuş. Amcamın oğlunun yanına koştum; baktım, o da Mevla’sına
kavuşmuştu.
İbn Asakir, Tarihü Medineti Dımeşk, C 38, s. 180.
Yukarıdaki okuma metninin ana fikri üzerinde konuşunuz.
127
6. Ünite: Oruç ve Zekât
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Oruç tutmak kimlere farzdır? Belirtiniz.
2. Orucu bozan durumlar nelerdir? Yazınız.
3. Fitre ne demektir? Açıklayınız.
4. Zekât ve sadakanın toplum hayatındaki önemi nedir? Örneklerle açıklayınız.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki durumlardan hangisinde oruç bozulur?
A) Güzel koku koklamak.
B) Kan aldırmak.
C) Unutarak yemek içmek. D) Banyo yapmak.
E) Vaktin geldiğini zannederek orucunu açmak.
2. Aşağıdakilerden hangisine zekât verilmez?
A) Fakir
B) Yolcu
C) Dede
D) Borçlu
E) Kardeş
3. Aşağıdaki malların hangisinden zekât verilir?
A) Ev eşyası
B) Özel otomobil
C) Esnafın üretimde kullandığı aletler D) Nakit para
E) İçinde oturulan ev
4. Aşağıdakilerden hangisi sadaka çeşitleri arasında yer almaz?
A) Yaşlı bir insana yardım etmek.
B) Aç bir hayvanı doyurmak.
C) Okul yaptırmak.
D) Çalıştığı işin ücretini almak.
E) Kan vermek.
C. Aşağıdaki cümlelerden doğru olanı “D”, yanlış olanı ise “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Oruç tutamayacak kadar yaşlı olanlar tutamadığı gün sayısınca fidye verirler.
(…) Kişi, her istediği kişiye zekât verebilir.
(…) Zekât ve sadaka, insandaki cimrilik ve bencillik duygularını artırır. Ayrıca zenginin malını
azaltır.
(…) Oruç tutan kişi dilini kötü, çirkin, boş ve gereksiz sözlerden korur.
128
FIKIH
Ç. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
(sahur, oruç, sahur yemeği, temel ihtiyaçlar, fıtır sadakası)
1. Tan yerinin ağarmaya başlamasından güneş batıncaya kadar insanın yeme, içme ve cinsî
arzular gibi bazı bedensel isteklerinden ibadet niyetiyle uzak durmasına …………….. denir.
2. Oruç ibadetini yerine getiren Müslümanlar, imsaktan önce kalkar ve yemek yerler. Yemek
için kalkılan bu vakte …………….. vakti, yenilen yemeğe de …………….. …………….. denir.
3. Bir kimsenin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin yeme, içme, giyinme,
barınma, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi ihtiyaçlarına …………….. …………….. denir.
129
FIKIH
7. Ünite
HAC VE KURBAN
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Harem, mikat, ihram ve adak” kavramlarının anlamlarını öğreniniz.
2. Kâbe ve Mescid-i Nebi hakkında ansiklopedilerden bilgi edininiz.
3. Kurban ibadetinin toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya katkıları üzerinde
büyüklerinizle konuşunuz.
4. Kurban çeşitlerinin neler olduğunu araştırınız.
130
7. Ünite: Hac ve Kurban
1.1. Haccın İslam’daki Yeri ve Önemi
Çağırdın Allah’ım koşarak geldim.
Birsin, ortağın yok coşarak geldim.
Hamdimiz sanadır; nimet, mülk senin.
Şerikin yok, dağlar aşarak geldim.
Hayrettin Karaman, Dert Söyletir, s. 36.
Kutsal zaman ve mekân inancı, bütün
dinlerde vardır. İslam dininde, kutsal mekân
ve zaman anlayışı hac ibadetiyle daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Hacda dünyanın dört bir yanından geŞiirin ana fikri üzerinde arkadaşlarınızla
len farklı renk ve ırka mensup Müslümankonuşunuz.
lar bir araya gelirler. İslam dininin, “Bütün
inananlar kardeştir...”1 evrensel prensibini gerçekleştirirler. Bu kardeşlik bağları insanlar arasında
kuvvetli bir birliktelik oluşturur.
Hac ibadetiyle kişi, Allah (c.c.)’ın
bir emrini yerine getirmenin mutluluğunu
yaşar. Allah’ın kendisine verdiği sağlık
ve zenginlik nimeti için şükretmiş olur.
Samimi dualarla Allah’a yalvarır, tövbe
eder. Böylece manevi kirlerden arınır.
Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle
buyurmuştur: “Kim Allah için hacceder
ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa
annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış bir şekilde hacdan döner.”2
Hac ibadeti, namaz, oruç ve zekât ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mümin, namazlarda
yöneldiği Kâbe’ye gider. Böylece namazda yaşadığı Allah’la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlar. İhramlının birtakım istek ve arzulardan geri durması da oruç ibadetini çağrıştırır. Hacda
toplumsal bütünleşme, kaynaşma, yardımlaşma ve dayanışma daha kapsamlı bir şekilde ger­çekleşir.
Farklı konum ve ekonomik güce sahip insanların eşit statüde toplanması ve top­luca ibadet
etmesi, bir bakıma ahirette dirilişi ve yaratıcının huzurunda toplanışı hatırlatır. Böylece hac ibadeti
bu bilincin kazanılmasında kişiye yardımcı olur.
RÖPORTAJ YAPALIM
Çevrenizde hacca gitmiş biriyle röportaj yapınız. Daha sonra bu röportajdan
edindiğiniz izlenimleri arkadaşlarınızla paylaşınız.
1 Hucurât suresi, 10. ayet.
2 Buharî, Hac, 4; Müslim, Hac, 438.
132
FIKIH
Hacca giden kişi, Peygamberimizin doğup büyüdüğü, İslam dininin ilk ortaya çıktığı ve yayıldığı kutsal toprakları ziyaret eder. Hem onun hatırasını yaşatır hem de kutsal toprakları görmenin
heyecanını yaşar.
1.2. Hac İle İlgili Kavramlar
Hac ibadeti esnasında yapılması gereken bazı
davranışlar vardır. Bu davranışlar; ihram, tavaf, sa’y
ve vakfe kavramlarıyla ifade edilir.
İhram: Yasaklamak, kendini sakındırmak anlamlarına gelir. Normalde yapılmasında sakınca olmayan bazı davranışları, mikat sınırları içerisinde hac
süresince geçici olarak yapmaktan sakınmaktır. Hac
ibadeti esnasında giyilen elbiseye halk dilinde de ihram denir. İhrama giren kimseler, hacca niyet eder ve
telbiye duasını okurlar.
İhram yasaklarının çiğnenmesi, değişik cezaları
gerektirir. Bu cezalar kurban kesmek, sadaka vermek veya oruç tutmaktır.1 Hac ibadeti bittikten sonra saç tıraşı olunarak ihramdan çıkılır ve böylece ihram yasaklarından bir kısmı kalkar.
TELBİYE DUASI
Telbiye duası hac ibadetine başlamadan önce ihrama girerken okunur.
È ǂNjÈ
ǮÈ ÈdzƨÈ ǸÈ ǠÌ ŏǼdzơȁ
È ȏǮÈ ÌȈōƦÈdzǮÈ ÌȈōƦÈdzǶË ȀÉ ōǴdzÈơǮÈ ÌȈōƦÈdz
È ƾÈ ǸÌ ƸÈ Ìdzơǹō ÊơǮÈ ÌȈōƦÈdzǮÈ ÈdzǮȇÊ
È ǂNjÈ
È ǴǸÉ ÌdzơȁÈ
ǮÈ ÈdzǮȇÊ
È ȏǮÌ
Emrin başüstüne Allah’ım, başüstüne…
Emrin başüstüne ey ortağı olmayan! Başüstüne…
Tek öveceğim sensin, tüm övgülerim sana…
Kavuştuğum nimetlerin hepsi senindir. Her şey de senin…
Yoktur ortağın senin.
1 Bakara suresi, 196. ayet.
133
7. Ünite: Hac ve Kurban
BİLGİ KUTUSU
İhrama giren kimselere, ihramdan çıkıncaya kadar yasak olan bazı iş ve davranışlar
vardır. Bunlara “ihram yasakları” denir. İhram yasakları, ilgili olduğu alanlara göre
şu şekilde gruplandırılabilir:
Vücutla İlgili Yasaklar
• Tıraş olmak.
• Tırnak kesmek.
• Saç, sakal ve bıyıkları boyamak, saçlara
jöle sürmek, oje ve
ruj kullanmak.
• Güzel koku sürünmek ve kokulu sabun
kullanmak.
Giyim ve Giyim Eşyası ile
İlgili Yasaklar
• Başı ve yüzü örtmek.
• Eldiven, çorap ve topukları
kapatan ayakkabı giymek.
• Dikişli elbise ve iç çamaşırı
giymek.
Giyimle ilgili yasaklar sadece
erkeklere yöneliktir. Kadınlar
normal elbiselerini giyerler, sadece ihram süresince yüzlerini
örtmezler.
Diğer Yasaklar
• Cinsel ilişki.
• Kara hayvanlarını
avlamak.
• Bitkileri
kesmek
veya koparmak.
• Kavga etmek veya
tartışmak.
İNCELEYELİM
Haritayı inceleyerek “mikat” sınırlarını ve “harem bölgesini” öğreniniz.
Kuzey
Mikat, hac ve umre yolculuğuna çıkanların Mekke çevresinde ihrama girmek zorunda oldukları
yerlerdir. Bu yerler;
Zülhuleyfe: Mekke’ye Medine üzerinden gelenlerin mikatıdır.
Cuhfe (Rabiğ): Mısır ve Suriye istikametinden gelenlerin mikatıdır.
Zât-ı Irk: Irak yönünden gelenlerin mikatıdır.
Karn: Necid ve Kuveyt yönünden gelenlerin mikatıdır.
Yelemlem: Yemen ve Hindistan tarafından gelenlerin mikatıdır.
Hill Bölgesi: Harem Bölgesi ile Mikat yerleri arasındaki bölgedir. Harem Bölgesindeki yasaklar
burada olmadığı için Hill denilmiştir.
Harem Bölgesi: Mekke ile etrafında bitkilerin koparılmasının ve av hayvanlarına zarar verilmesinin
yasak olduğu belli sınırlar içerisindeki emniyetli bölgedir.
Hava yoluyla hacca gideceklerin ineceği hava alanı mikat sınırları içerisinde ise uçağa binmeden önce
ihrama girmeleri gerekir.
134
FIKIH
Vakfe: Arefe günü öğle vaktinden bayram sabahına kadar, bir süre Arafat’ta bulunmak demektir. Arafat, Mekke’nin
yaklaşık 25 km güneydoğusunda Harem sınırları dışında bir
bölgedir. Vakfe süresince ibadet ve dua edilir. Arafat vakfesi,
haccın farzlarından biridir. Belirlenen süre içerisinde Arafat’ta
bulunmayanlar o yıl hac ibadetini yapmış sayılmazlar. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Hac, Arafat’­tan
ibarettir...”1 Arafat’ta vakfe yapıldıktan sonra Müzdelife’ye
gidilir. Bayram sabahı da Müzdelife vakfesi yapılır.
Tavaf: Kâbe’nin bir köşesinde bulunan Hacerü’l-Esved
(siyah taş)’in bulunduğu yerden başlayarak Kâbe’yi sol tarafına alarak Kâbe’nin etrafında yedi kez dönerek yapılan ibadete denir. Her bir dönüşe şavt denir. “Kudüm”, “ziyaret” ve
“veda” tavafı olmak üzere üç tavaf vardır. Bunlardan sadece
ziyaret (ifada) tavafı haccın farzlarındandır. Farz olan tavaf,
Kurban Bayramı’nın birinci günü başlayarak ömrün sonuna
kadar yapılabilir. Tavaftan önce abdest alınarak niyet edilir.
Sonra Hacerü’l-Esved selamlanarak tavafa başlanır. Tavaf esnasında kişi kendisi, ailesi ve bütün
inananların iyiliği için dua eder. Tavaftan sonra mümkünse “makam-ı İbrahim”in arkasında, değilse
mescidin içinde uygun olan başka bir yerde iki rekât tavaf namazı kılınır.
Sa’y: Sözlükte koşmak, çaba göstermek gibi anlamlara
gelen sa’y, Mekke’de bulunan Safa ve Merve tepeleri arasında
yedi defa gidip gelmektir. Safa’dan Merve’ye dört, Merve’den
Safa’ya üç kez gidilir. Sa’yin yapıldığı Safa ile Merve arasındaki
yaklaşık 350 metrelik mesafeye de “mes’â” (sa’y yeri) denir.
Sa’y haccın vaciplerindendir. Hacer’in, oğlu İsmail için su arayışının2 sembolik olarak yeniden canlandırılmasıdır.
Şeytan taşlama: Müzdelife vakfesi bayramın birinci günü sabah namazından sonra yapılır ve şeytan taşlamak
için burada taş toplanır. Daha sonra Mina’ya gidilir. Mina,
Müzdelife ile Mekke arasında, Harem sınırları içinde bir
bölge­dir. Kurban kesimi ve temsilî olarak şeytan taşlama
burada gerçekleştirilir. Mina’da “küçük cemre, orta cemre ve akabe cemresi” adı verilen yerlere küçük taşlar atılır.
Şeytan taşlamak haccın vaciplerindendir. Şeytan taşlama
bayramın birinci günüyle dördüncü günü güneş batıncaya
1 Tirmizî, Tefsîr, 3; Ebu Davud, Menâsik, 57.
2 Buharî, Enbiya, 9.
135
7. Ünite: Hac ve Kurban
kadar olan sürede gerçekleştirilir. Bayramın birinci günü, sadece akabe cemresine 7 taş atılır. Diğer
iki cemreye taş atılmaz. Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri ise küçük cemreden başlayarak
sıra ile her üç cemreye, günde yedişer adetten 21 adet olmak üzere üç günde toplam 63 taş atılır. Her
bir taş “Bismillâhi Allahu ekber” denilerek atılır.
Medine’yi ve Mescid-i Nebi’yi Ziyaret: Medine, Peygamberimizin hicret yurdudur. Hz. Muhammed
(s.a.v.) hicretten sonra buraya yerleşmiştir. Hayatının
son on yılını burada geçirmiş ve burada vefat etmiştir.
Medine’ye vardığında ilk yaptırdığı mescit olan Mescid-i Nebi’nin yanına defnedilmiştir.
Peygamberimizin yaşadığı yerleri görmek ve
arkadaşlarının kabirlerini ziyaret etmek, onlarla ilgili hatıraları canlandırmak her Müslümanın özlemidir. Çünkü Peygamberimiz, “Beni vefatımdan
sonra ziyaret edenler, hayatımda ziyaret etmiş gibidir.”1 buyurmuştur. Bu nedenle Müslümanlar,
Mekke’de hac ibadetini bitirdikten sonra veya bu ibadetten önce Medine’ye giderler. Burada önce
Mescid-i Nebi’yi ve Peygamberimizin kabrini ziyaret ederler.
Medine’de sahabe kabirlerinin bulunduğu Cennetü’l-Bâki, İslam tarihinde yapılan ilk mescit
olma özelliği taşıyan Kuba Mescidi, Peygamberimiz Kudüs’e dönmüş namaz kılarken Kâbe’ye dönerek namaz kılmasını bildiren ayetin indirildiği Mescid-i Kıbleteyn ve diğer önemli yerler ziyaret
edilir.
PANO HAZIRLAYALIM
Mekke ve Medine’de bulunan önemli mekânlarla ilgili yazılı ve görsel malzemeler
bularak bir pano hazırlayınız.
1.3. Haccın Çeşitleri ve Yapılışı
Yapılış Şekli Bakımından
Hac Çeşitleri
İfrad haccı
Temettu haccı
Kıran haccı
Hac ayları içinde, hacdan önce umre yapıp yapmamaya, yapıldığı takdirde umre ve haccın ayrı
veya aynı ihramla yapılma durumuna göre hac üçe ayrılır. Bunlar; ifrad, temettu ve kıran haccıdır.
1 Dârekutnî, Sünen, C 2, s. 278.
136
FIKIH
Hac ibadeti için ilk olarak mikat sınırında ihrama girilir. İhrama girmeden ön­ce her türlü beden
temizliği yapılır. Mümkünse boy abdesti mümkün değilse abdest alınır. İki rekât ihram namazı kılındıktan sonra ifrad haccına niyet edilerek ve telbiye duası okunarak ihrama girilir.
NOT EDELİM
Hac ibadetini yapacak kişi, “Allah’ım, senin rızanı kazanmak için haccetmek
istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul et!” diyerek hacca niyet eder.
İfrad haccı için ihrama giren kişi, Mescid-i Haram’a gider ilk olarak tavaf (kudüm) ve sa’y yapar. Sa’ydan sonra Arafat’a çıkana kadar ihramlı olarak Mekke’de kalır. Fırsat buldukça tavaf yapar,
namazlarını Mescid-i Haram’da cemaatle kılmaya özen gösterir.
Zilhicce ayının sekizinci günü hacılar, Arafat’a gitmek için Mekke’den
BİLGİ KUTUSU
ayrılırlar. Ertesi günü yani arife gününü
Arafat’ta geçirirler. Orada öğle ve ikindi
Haccın Farzları
namazlarını öğle namazının vakti içinde
(cem-i takdim) kılarlar. Namazdan sonra
Haccın şartı
Haccın rükünleri
vakfe yaparlar. Namaz kılarak, Kur’an
İhram
Ziyaret tavafı
okuyarak ve tövbe istiğfar ederek bu süArafat vakfesi
reyi değerlendirirler. Güneş battıktan sonra akşam namazını kılmadan Arafat’tan
Müzdelife’ye hareket ederler. Akşam ve yatsı namazlarını, yatsı vakti girdikten sonra (cem-i tehir)
Müzdelife’de kılarlar. Bayram gecesini burada ibadet ve istirahatla geçirirler. Bayram sabahı, sabah
namazından sonra Müzdelife vakfesini yapar ardından Mina’ya hareket ederler.
Hacılar bayramın birinci günü,
Mina’da büyük şeytana (Akabe cemresi) taş atarlar. Daha sonra isteyen
kurban keser. Şeytan taşlamadan sonra
ifrad haccı yapanlar tıraş olurlar ve ihramdan çıkarlar.
ÖĞRENELİM
Haccın yapılışını konu edinen bir film
izleyerek hac ibadetinin yapılışını öğreniniz.
İhramdan çıktıktan sonra hacılar Kâbe’ye giderek ziyaret tavafını, ardından sa’y ibadetini yaparlar. Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri ise küçük cemreden başlamak üzere, sıra ile her
üç cemreye yedişer olmak üzere toplam 21 adet taş atarlar.
Şeytan taşlama görevini bitiren kişi, Mekke’ye gelir ve Kâbe’yi son kez tavaf (veda tavafı)
eder. İki rekât tavaf namazı kılarak hac ibadetini tamamlamış olur.
137
7. Ünite: Hac ve Kurban
BİLGİ KUTUSU
Temettu haccı
Kıran haccı
Temettu haccı yapan kişi önce umKıran haccı yapan kişi hac ve
reye niyet ederek ihrama girer. Um- umreye birlikte niyet ederek ihrama
reyi tamamladıktan sonra ihramdan girer. İhramdan çıkmadan, önce umre
çıkar. Daha sonra hacca niyet ederek sonra da hac ibadetini yapar.
tekrar ihrama girer ve ifrad haccında
olduğu gibi hac ibadetini yapar.
Temettu ve kıran haccı yapan kişilerin Mina’da kurban kesmeleri vaciptir.
1.4. Umre ve Yapılışı
Umre, hac gibi Mekke’de bulunan kutsal yerleri ziyaret etmek demektir. Bakara suresin 196.
ayetinde umre ile ilgili şöyle buyrulmuştur: ƧÈ ǂÈ ǸÌ ǠÉ Ìdzơȁ
È Ʋō ƸÈ ÌdzơơȂǸÊŎ ƫÈƗȁÈ “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın...”
Umre, ihrama girerek tavaf ve sa’y yapmaktan ibarettir. İmkânı olanların ömründe bir defa
umre yapması sünnettir. Umrenin farzları ihram ve tavaf olmak üzere ikidir. Bunlardan ihram şart,
tavaf ise rükündür. Umre için belirli bir zaman yoktur. İsteyen istediği zaman ve istediği kadar umre
yapabilir.
Umre yapacak kişi mikat sınırında ihrama girer. Mescid-i Haram’a gelince, “Allahım, senin
rızanı kazanmak için umre tavafını yapmak istiyorum. Onu bana kolay eyle ve onu benden kabul
eyle!” diye niyet ederek umre tavafını yapar. Tavaf namazını kıldıktan sonra, “Allahım, senin rızanı
kazanmak için um­renin sa’yini yapmak istiyorum. Bana kolaylık ver ve onu ben­den kabul eyle!”
diye niyet ederek umre sa’yini yapar. Sa’y tamamlandıktan sonra tıraş olur ve ihramdan çıkar. Böylece umre ibadetini tamamlamış olur.
BULALIM
Hac ile umre arasındaki farkları bulunuz.
Hac,
Umre,
•
Farz bir ibadettir.
•
Sünnet bir ibadettir.
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
Hac veya umre ibadetini yapan kişi, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmanın mutluluğunu yaşar.
Allah’ın kendisine verdiği sağlık ve zenginlik nimeti için ona şükretmiş olur. Samimi dualarla Allah’a
yalvarır, tövbe eder. Böylece manevi kirlerden arınır.
138
FIKIH
Hac ve umrede farklı ırk, dil ve kültürden Müslümanların aynı amaç için bir araya gelerek birlikte hareket etmeleri aralarındaki kardeşliği pekiştirir. Birbirlerini daha iyi tanıma, sevinç ve üzüntülerini paylaşma imkânı bulurlar. Ayrıca hac ve umre, insanı farklı anlayışların bulunduğu bir ortamda
nasıl bir davranış içerisinde olması gerektiği konusunda eğitir.
Hac ve umrede giyilen ihramla insanlar arasındaki makam, mevki, unvan gibi farklılıklar ortadan
kalkar. İnsanları gösterişten uzak, sade bir görünüme
kavuşturur. Herkesi eşit konuma getirir. İhramlıyken
getirilen yasaklar, insanlara sabretme alışkanlığı kazandırır. İradeyi güçlendirir. En zor durumlarda bile
kızmadan, öfkelenmeden hareket etmeyi öğretir.
Tavaf bütün Müslümanların birlikteliğinin
sembolik bir ifadesidir. Ayrıca insanlar, tavaf ederek
Allah’a bağlılıklarını gösterirler. Vakfe ise ahirette
Allah’ın huzurunda bekleyişi hatırlatır.
Sa’y, Hz. İbrahim’in hanımı Hacer’in, oğlu İsmail için ortaya koyduğu gayretin yeniden yaşatılmasıdır. Hacer su bulmanın im­kânsız gibi göründüğü ıssız çöl ortamında Allah’tan ümidini kesmemiş, su aramaya devam etmiştir. Çünkü o, Allah için hiçbir şeyin imkânsız olmadığına inanmıştır.
Sonunda Allah, Hacer ve oğlunu zemzem suyuna kavuşturmuştur. Zorluklar karşısında Hacer’in gösterdiği inanç, ümit, sabır, tevekkül ve kararlılığı gösterenler de Allah’ın yardımını elde ederler.
Şeytan taşlama esnasında, iyi bir insan olmanın ve iyilik yapmanın önündeki tüm engeller akla
getirilir. Bu engelleri aşmak için mücadele edileceği sözü verilir. Böylece kişiler şeytan taşlayarak
şeytanın hile, vesvese, kötülük ve düşmanlıklarına karşı sembolik olarak tepki gösterirler. Bütün
kötülüklerden uzak duracaklarını kararlı bir şekilde ortaya koyarlar.
Hac, müminin manevi dünyasının yenilenmesi için önemli bir fırsattır. Hac ibadetini yapan
kişi, kötü duygu ve düşüncelerden kendini arındırır. Tertemiz yeni bir hayata başlar. Ayrıca hac yolculuğu, insanların bilgi ve görgüsünü artırır. Mala bağımlılığı azaltarak fakirlere karşı merhamet ve
yardım duygularını geliştirir.
YAZALIM
Hac ve umre ibadetinin birey ve toplum üzerindeki etkilerini yazınız.
Birey üzerindeki etkileri:
Toplum üzerindeki etkileri:
•
Sabretme alışkanlığı kazandırır.
•
Kardeşlik duygularını pekiştirir.
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
139
FIKIH
Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın gereğini yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle
mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık
vererek (İsmail’i) kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e
selam olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.”1 Hz. İbrahim’in bir geleneği olarak
kurban ibadetini devam ettiren Müslümanlar Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya çalışırlar.
2.1. Kurbanın İslam’daki Yeri ve Önemi
Kurban Bayramı’ndan kalan
izlenimlerinizi arkadaşlarınızla
paylaşınız.
Kurban gerek fert gerekse toplum açısından çeşitli
yararlar taşıyan mali bir ibadettir. Gerekli şartları taşıyanların kurban kesmesi vaciptir. Akıllı, ergenlik çağına
girmiş ve zekât verebilecek seviyede zengin olan Müslümanlar, kurban kesmekle yükümlüdürler. Bu yükümlülük
È ŏƥǂÊÈ dzDzŏ ǐÈ
Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: ǂÌ ƸÈ ÌǻơȁÈ Ǯ
È ǧ “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.”2
Peygamberimiz de kurban kesmenin gerekliliğini şu şekilde belirtmiştir: “Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın.”3
Dinimizin emrine uyarak kurban kesen kişi kendini
Allah’a daha yakın hisseder
ve ona bağlılığı artar. Böylece Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanır. Kur’an-ı
Kerim’de bu durum şöyle
belirtilmiştir: “ Onların ne
etleri ne de kanları Allah’a
ulaşmaz. Fakat sizin takvanız (Allah’ın emirlerine
bağlılığınız) ona ulaşır...”4
Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Çünkü toplumda
et alma imkânı olmayan veya kısıtlı olan pek çok insan bulunmaktadır. Kurban sayesinde bu insanların ihtiyaçları kısmen de olsa karşılanmaktadır. Kur’an’da konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “...
Onlardan hem kendiniz yiyin hem de ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakirlere yedirin...”5
Böylece kurban ibadeti sosyal adaletin gerçekleşmesine katkı sağlamaktadır.
Kurban, zen­gine, malını Allah’ın rızası doğrultusunda, başkalarıyla paylaşma alışkanlığı kazandırır. Onu bencillik ve cimrilik hastalığından, dünya ma­lına tutkunluktan kurtarır. Cömert olmaya
yöneltir. Fakir de kurban sayesinde aldığı yardımlarla mutlu olur ve Allah’a şükreder. Kendisine
1 2 3 4 5 Sâffât suresi, 100-110. ayetler.
Kevser suresi, 3. ayet.
İbn Mâce, Edâhi, 2.
Hac suresi, 37. ayet.
Hac suresi, 36. ayet.
141
7. Ünite: Hac ve Kurban
yardım eden insanları sever ve onlara saygı duyar. Böylece toplumda paylaşma, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik bağları güçlenir.
Kurban kesen kişi, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail gibi Allah’ın emirlerine uymaya hazır olduğunu
sembolik bir davranışla göstermiş olur. Ayrıca kurban, insanın sevdiği şeyi Allah için feda etmesi
demektir. Bu nedenle kurban kesen kişi, Allah’ın rızasını kazanır.
YAZALIM
Kurban ibadeti, kişiye ve topluma neler kazandırır? Yazınız.
Kişiye kazandırdıkları:
Topluma kazandırdıkları:
•
Kulluk bilincini artırır.
•
Yardımlaşma ve dayanışmayı sağlar.
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
•
...........................................
Kurbanın ibadet niyetiyle kesilmesi şarttır. Kur’an’da, kesilen kurbanlık hayvanların et ve
kanlarının değil bu kesimi yapan Müslümanın niyet, takva ve bağlılığının Allah’a ulaşacağı bildirilmiştir.1 Esasen kurbanı diğer hayvan kesimlerinden ayıran da budur. Niyette önemli olan kalbin niyetidir, dil ile açıkça söylenmesi gerekmez. Ayrıca ortaklaşa kesilen kurbana bütün ortakların ibadet
niyeti ile katılmaları şarttır.
Kurbanlık
Hayvanlar
Koyun ve keçi
Sığır ve manda
Deve
Kaç kişi adına kurban edilir?
Kurbanlık Hayvanın Yaşı
1 kişi adına kurban edilir.
En az 1 yaşını bitirmiş olmalı
1-7 kişi arasında ortaklaşa kurban edilebilir. En az 2 yaşını bitirmiş olmalı
1-7 kişi arasında ortaklaşa kurban edilebilir. En az 5 yaşını bitirmiş olmalı
Kesilecek hayvanın kurban olmaya engel bir kusurunun bulunmaması gerekir. Kurban edilecek hayvan besili, organları tam ve sağlıklı olmalıdır. Yürüyemeyecek derecede hasta, zayıf ve
sakat olmamalıdır. Bazı organları eksik olan hayvan kurban edilemez. Örneğin, bir veya iki gözü
kör, kulakları ve boynuzları kökünden kesilmiş, dili ke­sik, dişlerinin çoğu dökülmüş, kuyruğunun
üçte birinden fazlası kesik olan veya memesi kesik hayvanlardan kurban olmaz. Ancak hayvanın doğuştan boynuzsuz, şaşı, topal olması, sonradan bir kulağı delinmiş veya yırtılmış olmasında kurban
açısından bir sakınca yoktur.
Kurban, bayram günlerinde herhangi bir vakitte kesilebilir. Kurbanı kesecek kişinin bu işi iyi
biliyor olması gerekir. Bu nedenle kurbanı, kendisi kesemeyenler kesim işlemleri için vekil tayin
edebilirler. Ayrıca kurbanlık hayvan kesmeye götürülürken iyi davranılmalıdır. Eziyet verici davranışlardan kaçınılmalıdır.
1 Hac suresi, 37. ayet.
142
FIKIH
BİLGİ KUTUSU
Kurbanlık hayvan yere yatırılırken aşağıdaki ayetler okunabilir.
È ǧȅÊǀōǴÊdzȆÊ
Ê ȁƢÈ ǸÈ Ljdzơ
ǺÊ
È ǁÌ È‫أل‬ơȁ
È Ǒ
È ǨÅ ȈÊǼƷ
È Ʃơ
È ƪÉ ȀÌ Ƴō ȁȆ
È ËÊǻÊƛ
È ǷƢÈǻÈƗƢǷÈ ȁƢ
ō ǂÈ ǘÈ
È ȀƳÌ ȁ
Ê ǂnjÌ ǸÉ Ìdzơ
ś
È ǯÊ
“Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve ben
asla Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
En‘âm suresi, 79. ayet.
Ìǫ
È ǂNjÈ
ِ‫ هل‬ƫƢǸÈ ǷÈ ȁ
È Ǐ
ǾÉÈdzǮȇÊ
È ȏÈśÊǸÈdzƢǠÈ ÌdzơƣËÊ ǁÊ
È ÈȈƸÌ ǷÈ ȁȆ
È ǹō ÊƛDzÉ
È ȅƢ
È ǰÊ LjÉ ÉǻȁȆÊ
È ƫ‫ال‬
È ƅȆÊ
È dzǀÈ ÊƥȁÈ
ś
È ǸÊ ÊǴLjÌ ǸÉ ÌdzơDZÉ ȁō ÈƗƢÈǻÈƗȁ
È ƩÉ ǂÊÌ ǷÉƗǮÊ
“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetim (kurbanım), hayatım ve ölümüm
hepsi âlemlerin Rabb’i Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.”
En’âm suresi, 162, 163. ayetler.
Daha sonra, “Ey Allah’ım, dostun İbrahim’den ve habibin Muhammed’den kabul
buyurduğun gibi benden de kabul buyur.” şeklinde bir dua edilir ve ardından tekbir
getirilir.
Kurbanı kesen kimse hayvana eziyet vermemeye dikkat etmeli, bıçağı hayvana göstermemeli
ve keskin bıçak kullanmalıdır. Hayvanı kıbleye karşı ve sol tarafı üzerine yatırıp, “Bismillâhi Allahu
ekber” diyerek kesmelidir. Kurbanı vekilin kesmesi hâlinde kurban sahibi de oradaysa besmele çeker. Kurban kesilirken çevre temizliğine ve sağlık kurallarına uyulmalıdır.
Kurban eti üçe bölünebilir. Bunun bir bölümü yoksullara, bir bölümü ev halkına, bir bölümü
de gelen misafirlere ikram edilmek için ayrılabilir. Kurbanın derisi ise hayır kurumlarına veya fakirlere verilebilir. İsteyenler kesilen kurbanın tamamını da fakirlere bağışlayabilirler.
PAYLAŞALIM
Kurban kesimi ile ilgili yapılan yanlış uygulamalar hakkındaki çözüm ve önerilerinizi
arkadaşlarınızla paylaşınız.
143
7. Ünite: Hac ve Kurban
2.2. Kurban Çeşitleri
Kurban Çeşitleri
Udhiye (bayram)
kurbanı
Adak
kurbanı
Şükür
kurbanı
Hedy
kurbanı
Akîka
kurbanı
Ceza ve kefaret
kurbanı
Kurban Bayramı’nda kesilen udhiye kurbanından ayrı olarak yine ibadet niyetiyle kesilen başka kurban çeşitleri de vardır. Bunlardan biri adak kurbanıdır. Adak kurbanı, bir işin veya isteğin
olması hâlinde kesilmek üzere Allah’a adanan kurbandır. Adak kurbanı, tamamen fakirin hakkıdır.
Kurban kesen kişi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseler kesilen bu kurbanın etinden yiyemezler.
Eğer yerlerse yediklerinin bedelini fakirlere vermeleri gerekir.
İnsanlar kendilerini mutlu edecek bir haber duyduklarında, yeni bir ev veya araba aldıklarında
Allah’a şükür maksadıyla isterlerse kurban kesebilirler. Buna “Şükür kurbanı” denir. Ayrıca anne babalar yeni bir çocukları dünyaya geldiğinde Allah’a şükür amacıyla kurban kesebilir. Böyle bir amaç
için kesilen kurbana ise “Akîka kurbanı” denir. Şükür ve akîka kurbanının etinden kurbanı kesen ve
onun yakınları da yiyebilirler.
Hedy kurbanı, Kâbe’ye ve Harem bölgesine hediye olmak üzere kesilen kurban de­
mektir.1 Temettu ve kıran haccı yapanların hedy kurbanı kesmeleri vaciptir. Hedy kurbanının etinden
kurbanı kesen ve onun yakınları da yiyebilirler.
Hac ibadetinin gereklerinden birini eksik yapan veya ihram yasaklarından birini ihlal eden kişi
harem bölgesinde kurban keser. Kesilen bu kurbana ceza veya kefaret kurbanı denir. Bu kurbanların
etleri adak kurbanında olduğu gibi tamamen yoksullara dağıtılır.
Hangi sebeple olursa olsun kurban sadece Allah için kesilir. Çünkü kurban kesen kişi Allah’a
yakınlaşmayı ve onun hoşnutluğunu kazanmayı amaçlar.
YAZALIM
Kurbanın toplumsal yaşamdaki yeri ve önemiyle ilgili düşüncelerinizi yazınız.
Yazdıklarınızı sınıf ortamında okuyunuz.
1 Heyet, İlmihâl, C 1, s. 556.
144
FIKIH
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
7
6
10
16
9
17
5
4
13
14
1
15
2
11
12
8
18
3
1. Umre yapmaksızın sadece hac ibadetini yapmakla gerçekleşen hac çeşidi.
2. Birtakım yasaklar getiren anlamına gelen ve hacda ibadet süresince giyilen giysi.
3. Bayram sabahı vakfe yapılan ve şeytanı taşlamak için taş toplanan yer.
4. İhrama girilmesi gereken yerlerin oluşturduğu sınır.
5. Şeytan taşlamanın gerçekleştiği yer.
6. Medine’de Peygamberimizin yaptırdığı mescit.
7. Kâbe’yi de içine alan mescit.
8. Farz olan vakfenin yapıldığı yer.
9. Umre yaptıktan sonra ihramdan çıkıp daha sonra tekrar ihrama girerek yapılan hac ibadeti.
10. Haccın farzlarından biri olup Kâbe’nin etrafında yedi kez dönülerek yapılan ibadet.
11. Haccın rükünlerinden biri olup arife günü Arafat’ta bir süre beklemek.
12. Bir işin ve isteğin olması hâlinde kesilmek üzere Allah’a adanan kurban.
13. Sa’y ibadetinin başladığı tepe.
14. Temettu ve kıran haccı yapanların harem bölgesinde kesmeleri gereken kurban.
15. İhramdan çıkmadan umre ile haccı bir arada yapmakla gerçekleşen hac çeşidi.
16. Hac zamanı dışında Kâbe’yi ziyaret etmek suretiyle yapılan ibadet.
17. Safa ile Merve tepeleri arasında 7 kez gidip gelmekle yapılan ibadet.
18. Dinimizce Kâbe ve Arafat gibi kutsal sayılan yerlerin belli bir zamanda ibadet niyetiyle
ziyaret edilmesi.
145
7. Ünite: Hac ve Kurban
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Haccın Müslüman toplumlar açısından önemi nedir? Açıklayınız.
2. Hac ve umre insan davranışlarını nasıl etkiler? Örnekler veriniz.
3. Yapılışına göre kaç çeşit hac vardır? Aralarındaki farkı da belirterek söyleyiniz.
5. Kurban ibadeti toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya nasıl katkıda bulunur? Açıklayınız.
6. Kurban keserken nelere dikkat edilmelidir? Belirtiniz.
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisinde Udhiye (Kurban Bayramı’nda kesilen) kurbanın etiyle ilgili
yanlış bilgi verilmiştir?
A) Bir kısmı fakirlere dağıtılabilir.
B) Bir kısmı misafirlere ikram edilebilir.
C) Bir kısmı satılabilir.
D) Bir kısmı ev halkı için ayrılabilir.
E) Tamamı fakirlere dağıtılabilir.
2. Aşağıdakilerden hangisinde kurbanlık hayvanlarla ilgili yanlış bilgi verilmiştir?
A) Koyun ve keçi en az bir yaşını bitirmiş olmalıdır.
B) Manda en az iki yaşını bitirmiş olmalıdır.
C) Koyun en fazla iki kişi arasında ortaklaşa kurban edilebilir.
D) Kesilecek hayvanın önemli bir kusuru bulunmamalıdır.
E) Sığır ve deve en fazla yedi kişi tarafından ortaklaşa kurban edilebilir.
3. Aşağıdakilerden hangisi hac ile umre arasındaki farklardan biri değildir?
A) Hac farz, umre sünnettir.
B) Hac belli aylarda, umre ise bütün sene boyunca yapılabilir.
C) Umrede vakfe yapılmaz.
D) Bir sene içinde birden fazla umre yapılabilir.
E) Umrede tavaftan sonra şeytana taş atılır.
4. Aşağıdakilerden hangisi kurban çeşitlerinden biri değildir?
A) Akîka kurbanı
B) İfrad kurbanı
C) Hedy kurbanı
D) Adak kurbanı
E) Şükür kurbanı
146
FIKIH
Ç. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanı “D”, yanlış olanı “Y” ile işaretleyiniz.
(...) Hac ibadetini isteyen istediği zaman yapabilir.
(…) Şartları uygun olan her Müslümanın ömründe bir defa hac ibadetini yapması farzdır.
(…) Hac ibadeti esnasında vakfe yapamayanın hac ibadeti geçerli olmaz.
(…) Bütün hacıların hac ibadeti esnasında kurban kesmeleri vaciptir.
D. Aşağıdaki bilgileri doğru şekilde eşleştirerek numaralandırınız.
1
2
3
4
5
6
Tavaf
Sa’y
Vakfe
Şeytan taşlama
Mescid-i Nebi’yi ziyaret
İhrama girme
1
Medine
Mina
Kâbe
Mikat
Safa ve Merve
Arafat
E. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle doldurunuz.
(bismillahi Allahu ekber, Ya Allah, umre, niyet, telbiye, Hacerü’l-esved)
1. Kurban, kıbleye doğru yatırılır ve “…………………” diyerek kesilir.
2. …………………, hac zamanı dışında kutsal yerleri ziyaret ederek yapılan bir ibadettir.
3. İhrama giren kişi, hacca ………………… eder ve ………………… duasını okur.
4. Tavafa ………………… selamlanarak başlanır.
147
FIKIH
8. Ünite
FIKIH VE SOSYAL HAYAT
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Mülkiyet, şehit ve gazi” kavramlarının anlamlarını öğreniniz.
2. Temel hak ve hürriyetlerin fert ve toplum açısından önemini araştırınız.
3. İslam dininin inanç hürriyetine verdiği önemi anlatan bir ayet meali bulunuz.
4. İnsanların farklı inanç ve düşüncelere sahip olmalarının nedenlerini araştırınız.
148
FIKIH
1. Temel Hak ve Hürriyetler
Hak (çoğulu “hukuk”tur.), sözlükte adalet, adaletin
gerektirdiği veya birine ayrılan pay, mal ve mülk gibi anlamlara gelir. Terim olarak hak, hukukun bir kişiye tanıdığı yetki
veya yükümlülüktür. Örneğin, hukuk kişiye, sahip olduğu
mallar üzerinde tasarruf yetkisi verir.
Özgürlüğü
var
İNSANIN
Sorumluluğu
var
Hakları
var
Sözlükte özgürlük ve bağımsızlık anlamına gelen hürriyet ise bir kimsenin kendisine ve başkalarına zarar vermeden haklarını kullanabilmesidir. İnsanlar kendi hak ve hürriyetlerini başkalarının hak ve hürriyetlerine zarar ve.rmeden kullanabilirler.
İslam’da hakların korunBİLGİ KUTUSU
ması esastır. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.), “Her hakkı
İslam dininin korunmasını istediği temel insan
1
hakları (Zarûrât-ı Hamse):
sahibine veriniz.” buyurmuş• Yaşama hakkı (can dokunulmazlığı)
tur. Hakların ihlali ise büyük gü• İnanç ve ibadet hürriyeti (din dokunulmazlığı)
nahlardan sayılmıştır. Hakkı ihlal
• Düşünce hürriyeti (akıl dokunulmazlığı)
edenlerin hem dünyada hem de
• Neslin korunması (namus ve ırz dokunulmazlığı)
ahirette cezalandırılacağı bildi• Mülkiyet hakkı (mal dokunulmazlığı)
rilmiştir. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde hakları mutlaka sahiplerine ödeyeceksiniz.”2 Bu nedenle hakların korunması
konusunda duyarlı olmak ve her hakkı sahibine vermek gerekir.
Haklar, mükellef açısından Allah hakkı, insan hakkı ve müşterek (karma) hak olmak üzere üçe
ayrılır.
YORUMLAYALIM
Peygamberimiz, “Müflis (iflas eden) kimdir, bilir misiniz?” diye sormuş. Sahabe,
“Bizce müflis, parası ve malı tükenen kimsedir.” şeklinde cevap vermişlerdir. Bunun üzerine
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin müflisi kıyamet gününde namazı,
orucu ve zekâtı ile gelen, fakat kötü söz söyleyen, iftira eden, haksız yere başkalarının
malını yiyen, canına kıyan ve başkalarına zarar veren kimsedir. Sonunda hakkını
ihlal ettiklerine sevapları dağıtılır. Eğer sevapları borcunu ödemeden tükenirse
alacaklılarının günahlarından alınıp ona yüklenir ve neticede cehenneme atılır.”
Müslim, Birr, 59.
Yukarıdaki hadisi hak ve hukukun önemi açısından yorumlayınız.
1 Buharî, Edep, 86.
2 Müslim, Birr, 61.
149
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
Allah hakkı (hukukullah): İnanç, ibadet ve topluma (kamuya) ait menfaatleri gerçekleştirmeye yönelik haklardır. Namaz, oruç, hac, zekât, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, kamu mal ve
menfaatlerini korumak gibi fiil ve ibadetler Allah hakkı sayılmıştır.
İnsan hakkı (hukuku’l-ibad): Bunlar, özel olarak fertlerin maslahat ve menfaatini korumayı
hedef alan haklardır. Kul hakları ya genel ya da özel nitelikte olur. Örneğin, kişinin sağlığını, çocuklarını ve mallarını koruması genel haklardandır. Bir kimsenin sattığı mal karşılığındaki alacağı,
eşinden ayrılan annenin küçük çocuğu üzerindeki bakım hakkı ve babanın çocuğu üzerindeki velayet
hakkı ise özel nitelikli kul haklarındandır.
İnsanlar, kendilerine tanınan yetkiler dâhilinde sahip oldukları haklar üzerinde tasarrufta bulunabilirler. Diğer insanların haklarını ihlale yönelik davranışlar cezayı gerektirir.
Müşterek (karma) hak: Allah ve insan hakkının bir arada bulunduğu haklara müşterek hak
denir. İnsanın hayatını, aklını, sağlığını ve malını koruma müşterek haklardandır. Çünkü bu haklarda
hem kişinin hem de Allah’ın hakkı (toplumun menfaati) söz konusudur. Örneğin, katilin ve hırsızın
cezalandırılmasında bu iki hakkı bir arada görmek mümkündür. Çünkü bu kişiler cezalandırıldığı
zaman hem mağdur olan kimselerin hakkı korunmuş hem de Allah’ın hakkı olan toplumun can ve
mal güvenliği sağlanmış olur.
Dinimizde temel haklara zarurî maslahatlar (zaruriyât) denir. Bu haklar korunmadığı zaman
sosyal hayatın düzeni bozulur, fertlerin ve toplumun menfaati zedelenir.
Bu hakların elde edilebilmesi için bazı şartlar olduğu gibi bunların korunması için de birtakım
yaptırımlar (müeyyideler) vardır.
DEĞERLENDİRELİM
Bazı hakların mahkeme önünde ispatı mümkün olmayabilir. Bu durumda kişi Rabb’i
katında ve kendi vicdanında sorumlu olur. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Ben de bir insanım. İnsanlar bana gelip birbirlerinden davacı oluyorlar. Belki içlerinden
biri kendini diğerinden daha iyi savunur. Ben de onun haklı olduğunu düşünür ve lehine
hüküm veririm. Bu şekilde her kime bir başkasının hakkını vermişsem, bu onun için
ateşten parçadır. Ona göre ister alsın, ister bıraksın.”
Müslim, Akdiye, 5.
Yukarıdaki hadisi hakların korunması bakımından değerlendiriniz.
1.1. Yaşama Hakkı
Dinin korumayı amaçladığı en temel haklardan biri yaşama hakkıdır. Her insan ana rahmine
düştüğü andan itibaren yaşama hakkına sahiptir. İnsanların hayat hakkının korunması ile ilgili bir
150
FIKIH
È ÅƠǘÌ ƻ
È ǶÌ ȀÉ ÈǴÌƬÈǫǹō ÊƛǶÌ ǯƢ
É ōȇÊƛȁÈ ǶÌ ȀÉ ÉǫǃÉ ǂÌ ÈǻǺÉ ƸÌ ÈǻǩÇ Ȑَ‫ ا‬ǷÌ ÊƛƨÈ ÈȈnjÌ ƻ
Ê ǹÈ Ƣǯ
ayette şöyle buyrulmuştur: ơÅŚÊƦǯƢ
È ǶÌ ǯÉ ƽÈ ȏَ‫ ا‬ȁÌ ÈƗơȂÉǴÉƬǬÌ Èƫȏَ‫ ا‬ȁÈ “Geçim
endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları
öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.”1
Allah bütün insanların hayat hakkının korunmasını istemiştir. Bu nedenle hayat hakkını ortadan kaldıracak her türlü fiili de yasaklamıştır. En’âm suresinin 151. ayetinde şöyle buyurmuştur:
َّ‫ ا‬ƛ ÉƅơǵÈ ǂō ƷȆÊ
...Ǫŏ ƸÈ ÌdzƢÊƥ ȏÊ
È ƬōdzơdžÈ ǨÌ ōǼdzơơȂÉǴÉƬǬÌ Èƫ ȏَ‫ ا‬ȁÈ ... “… Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın!..”
Bir başka ayette ise Yüce Allah, “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak
üzere cehennemdir. Allah ona (kasten öldürene) gazap etmiştir, lanet etmiştir ve çok büyük bir
azap hazırlamıştır.”2 buyurarak cana kastetmenin büyük günahlardan olduğunu bildirmiştir. Peygamberimiz de insanın canına kastetmekle ilgili şu uyarıda bulunmuştur: “Allah katında dünyanın
yok edilmesi, bir mümini öldürmekten daha hafiftir.”3
Kişinin başkalarını öldürme hakkı olmadığı gibi intihar etme hakkı da yoktur. “… Kendi
kendinizi öldürmeyin…”4 ayeti kendi canımıza kastetmeyi yasaklamıştır. Aynı şekilde bir doktorun
hastasının ölümüne yardımcı olması (ötanazi) da büyük bir günahtır. Çünkü can Allah’ın emanetidir.
İnsan ne kendi ne de başkasının bedeni ve canı üzerinde zarar verici tasarrufta bulunamaz.5 İnsanın görevi Allah’ın emanetini en güzel şekilde
korumaktır. Peygamberimiz, “...Nefsinin de senin üzerinde hakkı vardır...”6 buyurarak insan
sağlığını bozacak, hayatını etkileyecek her türlü
zararlı davranıştan kaçınmayı öğütlemiştir.
İnsan, kendi hayatını koruduğu gibi diğer insanların hayatını korumak için de elinden
geleni yapmalıdır. Örneğin, ihtiyacı olanlara iş
ve barınma imkânı sağlamalıdır. Kızılay ve diğer sosyal yardım kuruluşlarını desteklemeli,
toplumsal yardım kurumlarında gönüllü olarak
çalışmalıdır. Gerektiğinde kan bağışında bulunarak insan hayatını kurtarma yolunda çaba
göstermelidir.
Bir damla kan hayat demektir.
Mâide suresinin 32. ayetinde bir canı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmak, bir cana kıymak
ise bütün insanlığı öldürmek gibi değerlendirilmiştir. Çünkü can güvenliğinin olmadığı bir toplumda
insanlar güven ve huzur içinde yaşayamazlar. Bu nedenle bir insanı öldüren cezalandırılır.7
İsrâ suresi, 31. ayet.
Nisâ suresi, 93. ayet.
Nesaî, Tahrim, 2.
Nisâ suresi, 29. ayet.
Ahmet Ekşi, İslam Hukukunda Mağdurun Rızasının Hukuka Aykırılığa Etkisi ve Sorumluluk Bakımından Sonuçları,
s. 37-38.
6 Buharî, Savm, 51.
7 Bakara suresi, 178. ayet.
1 2 3 4 5 151
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
İslam dini hayat hakkının korunması için birtakım ilkeler belirlemiştir. Bunların başında hayatı devam ettirebilmek için çalışmayı emreden ve cana kastetmeyi yasaklayan ilkeler gelir. Ayrıca
katilin cezalandırılması, intiharın haram kılınması, kanun önünde herkesin eşit olup adalet prensibinin benimsenmesi gibi hususlar da hayat hakkını korumaya yöneliktir.
YORUMLAYALIM
“Bu ay ve bu belde (Mekke) nasıl kutsal (korunmuş) ise canlarınız, mallarınız,
namus ve şerefiniz de öylece mukaddestir (her türlü saldırıdan korunmuştur). Herkesin
yaptığından kendisi sorumludur. Babanın işlediği cinayetten oğlu sorumlu tutulmaz
(kan davası güdülemez)…”
Buharî, Hac, 132.
Yukarıdaki hadisi yaşama hakkı ve can güvenliği açısından yorumlayınız.
1.2. İnanç ve İbadet Hürriyeti
İslam dininin önem verdiği temel haklardan biri
de inanç ve ibadet hürriyetidir. İnanç ve ibadet hürriyetine sahip olan kimseler, inandığı dinin ibadetlerini rahatça yerine getirirler. İnancının gereklerini yerine getirirken herhangi bir baskı, zorlama ve kınamaya maruz
kalmazlar. Ayrıca inandığı dini başkalarına anlatabilir
ve tebliğ edebilirler.
“Eğer Rabb’in dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi, topluca iman
ederdi. Yoksa sen inanmaları için insanlara zor mu kullanacaksın?”
Yûnus suresi, 99. ayet.
Yukarıdaki ayeti inanç ve ibadet
hürriyeti açısından değerlendiriniz.
İslam dini, insanları istediği dini seçme konusunda serbest bırakmıştır. İnsanlara
inançlarından dolayı baskı yapılmasını yasaklamıştır. Bir ayette bu konu şöyle ifade
edilmiştir: ...ǺÊ
Ê ƾŏ dzơ ȆÊǧ ǽÈ ơǂÈ ǯÊÌ ƛ ȏَ‫ا‬
È Ƿ ƾÉ NjÌ ǂdzơ
Ŏ ǺÈ ōȈÈƦÈƫ ƾÌ Èǫ Ǻȇ
Ȇŏ ǤÈ dzơ “Dinde zorlama yoktur; artık doğruluk
eğrilikten ayrılmıştır...”1 Bir başka ayette ise
şöyle buyrulmuştur: “De ki: Hak (Kur’an)
Rabb’inizdendir. Öyleyse dileyen inansın,
dileyen inkâr etsin...”2 Ayrıca dini tebliğ
edenlerin nasıl bir metot takip etmeleri gerektiği de bir başka ayette şu şekilde açıklanmıştır:
ŏ ǀǷÉ ƪÈ ÌǻÈƗƢǸÈ ōǻÊƛǂÌ ǯÈ
ŏ ǀÈǧ “Sen öğüt
ǂÇ ǘÊ ÌȈLjÈ ǸÊÉ ƥǶÊ
Ì ȀÌȈÈǴǟÈ ƪÈ LjÌ ÈdzǂÆ ǯÈ
ver! Çünkü sen sadece bir uyarıcısın. Onlara zor kullanacak değilsin.”3
YORUMLAYALIM
Peygamberimizin Necranlı Hristiyanlarla yaptığı anlaşmaya göre,
“Onların malları ve canları Allah’ın
ve Resulünün koruması altındadır. Onlar
ibadetlerini yerine getirme konusunda serbesttirler. Hiç bir din adamı görevli olduğu
kilisenin dışına gönderilmeyecektir…”
Muhammed Hamidullah, İslam
Peygamberi, C 1, s. 622.
Yukarıdaki metni inanç ve ibadet
hürriyeti açısından yorumlayınız.
1 Bakara suresi, 256. ayet.
2 Kehf suresi, 29. ayet.
3 Gâşiye suresi, 21-22. ayetler.
152
FIKIH
İslam dini insanların yanlış bilgilerle aldatılarak doğru yoldan saptırılmalarını da inanç hürriyetine müdahale saymıştır. Bu tür davranışların doğru olmadığı bir ayette şöyle ifade edilmiştir:
“İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadığı hâlde, sırf Allah yolundan saptırmak için salınıp kasılarak (gurur ve kibir içinde) Allah hakkında tartışmaya kalkışır. Onun için dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı
tattıracağız.”1
Mekke’de müşrikler Peygamberimize, bir yıl Peygamberimizin onların putlarına tapması, bir
yıl da onların Allah’a tapmaları şeklinde bir teklif getirmişlerdi. Bunun üzerine bu teklifin tutarsızlığını ve insanların birbirlerinin dinlerine karışmaması gerektiğini vurgulayan şu ayet indirilmiştir:
“Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”2 Böylece farklı inançlara sahip insanların kendi inançları doğrultusunda ve karşılıklı anlayış içerisinde bir arada yaşayabileceklerine dikkat çekilmiştir. Medine döneminde de Müslüman olmayanlara asla baskı yapılmamış, herkes kendi dininin gereklerini
rahatlıkla yerine getirmiştir. Bu durum Medine sözleşmesinde açıkça yer almıştır.
Peygamberimizden sonra da Müslümanlar diğer din mensuplarının inanç ve ibadet hürriyetlerine saygılı olmuştur. Gerek halifeler döneminde gerekse daha sonraki dönemlerde fethedilen ülkelerde değişik dinlerin varlığını devam ettirmesi bunun en önemli göstergesidir. Örneğin, Fatih Sultan
Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Müslüman olmayanlara inanç ve ibadet hürriyeti tanımıştır. Bu
hoşgörü sayesinde birçok Hristiyan, Müslüman olmuştur.
Cami
Kilise
Havra
İnanç ve görüş farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşayabiliriz.
1.3. Düşünce Hürriyeti
İslam’ın önem verdiği temel haklardan biri de düşünce hürriyetidir. Düşünce hürriyeti din hürriyeti ile yakından alakalıdır. Çünkü din hürriyeti tamamen insanın özgür iradesine dayalı bir haktır.
Düşünce özgürlüğü kişinin serbestçe düşünebilmesi, düşündüklerini de sözlü veya yazılı olarak ifade
edebilmesidir. Ayrıca düşünce hürriyeti kısıtlama olmaksızın bilgiye ulaşmayı da içerir.
1 Hac suresi, 8, 9. ayetler.
2 Kâfirûn suresi, 6. ayet.
153
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği aklı ve düşünebilme yeteneğidir. Kur’an’da pek çok ayette aklı kullanmaya vurgu
yapılmış, bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmuştur: “Kendi kendilerine Allah’ın gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve belli bir süre için yarattığını hiç düşünmediler
mi?..”1
İslam dini düşünmeyi ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunmayı
(istişare, şûra) emretmiştir. “... (Yapacağın) işlerde onlara da danış
…”2 ayetinin gereği olarak Peygamberimiz ve Müslümanlar farklı
fikirlere açık olmuşlar, düşünce özgürlüğüne önem vermişlerdir. Örneğin; Bedir, Uhut ve Hendek savaşlarında Peygamberimiz, çevresindeki arkadaşlarına danışmış,
ortaya çıkan sonuca göre hareket etmiştir.
Dinimiz ön yargılı olmayı hoş karşılamamıştır. İnsanların, düşüncelerini ifade etmelerine fırsat verilmesini ve bu düşüncelerden en doğru olanın tercih edilmesini istemiştir. Allah bir ayette bu
konuyla ilgili şöyle buyurmuştur:
È ƠÈdzȁÉƗȁ
È ƠÈdzȁÉƗǾÉ ÈǼLjÈ ƷÌ ÈƗǹÈ ȂǠÊÉ ƦōƬÈȈÈǧDZÈ ȂÈ
Ê ÈƦÌdzÈْ‫أ‬ȋơơȂÉdzȁÉƗǶÌ ǿÉ ǮÊ
ƣƢ
È ƅơ
È ǀōdzơǮÊ
É ǸÈƬLjÌ ÈȇǺȇÊ
È ǀōdzÈơÊƽƢÈƦÊǟǂÌ njŏ ÈƦÈǧ ...
Ì ǬÌdzơǹÈ ȂǠÊ
É ǶÌ ǿÉ ơƾÈ ǿÈ ǺȇÊ
“… Sözü dinleyen ve en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın doğru yola eriştirdikleri onlardır ve onlar akıl sahipleridir.”3
Ön yargının yanı sıra korku, endişe, şahsi çıkar ve taassup gibi duygular düşünce özgürlüğünü
engeller. Ayrıca baskı altına alınma, toplumdan dışlanma ve cezalandırılma korkusu da düşünce özgürlüğünün önündeki engellerdendir. Dinimiz düşünce özgürlüğünü engelleyen bu tür davranışların
hiç birini hoş karşılamamıştır.
Akla ve düşünceye önem veren İslam, fikir hürriyetini kısıtlayacak her türlü engeli yasaklamış, düşünce özgürlüğünü korumak için
bazı tedbirler almıştır. Örneğin, içki, uyuşturucu
gibi aklî yeteneği ortadan kaldıran şeyleri haram
kılmıştır. Ayrıca düşünce özgürlüğünü kısıtlayan
fiili veya sözlü her türlü hakareti, alaya alma gibi
küçük düşürücü, insan onurunu kırıcı davranışları da yasaklamıştır. Bu nedenle düşüncelerimizi
açıklarken iyi niyet, inanca saygı, ahlaka riayet
gibi ilkeleri dikkate almalıyız. En yanlış fikirlere bile hakaret ve saygısızlık etmemeliyiz. Aksi
hâlde onlar da bize göre en doğru olan düşüncelerimize saygısızlık edebilirler.4
1 2 3 4 Rûm suresi, 8. ayet.
Âl-i İmrân suresi, 159. ayet.
Zümer suresi, 17, 18. ayetler.
bk. En’âm suresi, 108. ayet.
154
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
Nesli korumak için aile ve topluma birtakım görev ve sorumluluklar yüklenmiştir. Her aile çocuklarına iyi bir eğitim vermelidir. Onları zararlı alışkanlıklardan korumalıdır. Toplum ise çocukların
iyi bir çevrede yetişmelerine imkân hazırlamalıdır.
1.5. Mülkiyet Hakkı
Mülkiyet, mal ya da menfaat üzerinde var olan ve sahibine o şeyden yararlanma veya karşılığında bir bedel alma yetkisi
veren haktır. Mülkiyet hakkı, sahibine malı kullanma, gelirlerinden yararlanma, tüketme ve saklama gibi tasarruf yetkisi sağlar.
İslam dini meşru yollardan helal kazanç elde etmeyi teşvik etmiştir. Hırsızlık, rüşvet, kumar, gasp gibi meşru olmayan yollarla mal elde etmeyi de yasaklamıştır. Bu nedenle insan çalışıp çabalamalıdır. Bu konuda Allah şöyle buyurmuştur:
ȄǠÈ LJƢ
Ê ْ‫ إ‬dz džÈ ÌȈÈdz ǹÌ ÈƗȁÈ “İnsana ancak çalıştığının karşılığı
È ǷÈ ȏÊَّ‫ ا‬ƛ ÊǹƢLjǻ
È ȎÊ
vardır.”1
Çalışma, el emeği, alın teri ve göz nuruyla elde edilen
malların yanı sıra hibe, miras gibi yollarla elde edilen mallar da
helaldir. Hiç kimse başkasının mal mülk sahibi olmasını engelleyemez. Bu nedenle mülkiyet hakkına karşı işlenecek her türlü
haksızlık suç sayılmıştır.2
Alın teri ve el emeği ile kazanılan mal
helaldir.
Dinimizde insanlara mal ve mülkiyet hakkı üzerinde tam bir tasarruf yetkisi tanınmıştır. Ancak
ölçüsüz ve meşru olmayan yerlere harcama yapmak dinimizce hoş karşılanmamıştır.3
YAZALIM
Aşağıda verilen yargıların gerekçelerini yazınız.
•
Hırsızlık, gasp, kumar ve hile yoluyla elde edilen kazanç haramdır. Çünkü…
•
Çalışmayla elde edilen kazanç helaldir. Çünkü…
BEYİN FIRTINASI YAPALIM
Mülkiyet hakkının olmadığı bir toplumda ortaya çıkabilecek sorunlar üzerine beyin
fırtınası yapınız. Çıkan sonuçları tahtaya sıralayınız.
1 Necm suresi, 39. ayet.
2 Hüseyin Tekin Gökmenoğlu, İslam’da Şahsiyet Hakları, s. 138.
3 bk. İsrâ suresi, 27. ayet.
156
FIKIH
Mülkiyet hakkını ihlal eden eylemlerin başında hırsızlık gelir. Bu nedenle hırsızlık dinimizce
kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Mülkiyet hakkına yönelik haksız eylemlerden biri de başkasının
malına zarar vermektir. Allah, bir ayette insanların mallarını haksız yoldan almanın uygun olmadığını şöyle belirtmiştir: “… Ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanlara eşyalarını (haklarını) eksik
vermeyin…”1 Peygamberimiz de bu konuda, “Müslümanın malı ancak gönül rızasıyla helal olur,
başka türlü helal olmaz.”2 buyurmuştur.
İslam dininde, tefecilik ve rüşvet mal ve mülkiyet hakkına yönelik haksız eylemlerden sayılmış ve yasaklanmıştır. Çünkü her ikisi de haksız yolla elde edilen kazançtır. Allah bu konuda şöyle
buyurmuştur: ...DzÊ
Ê ǗƢÈƦÌdzƢÊƥǶÌ ǰÉ ÈǼÌȈÈƥǶÌ ǰÉ ÈdzơȂÈ ǷÌ ÈƗơȂÉǴǯÉ ƘÌÈƫȏَ‫ ا‬ȁÈ “Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin…”3 Bu
sayılanların yanında yağmacılık, dolandırıcılık, karaborsacılık ve aldatma gibi haksızlıklar da mal ve
mülkiyet hakkını ihlale yönelik haksız fiillerdendir.
TAMAMLAYALIM
Temel hak ve hürriyetlerimizi engellemeye ve yok etmeye yönelik olduğu için
İslam’da bazı davranışlar yasaklanmıştır. Bu duruma göre aşağıdaki cümleleri
tamamlayınız.
•
Can güvenliği için öldürmek yasaklanmıştır.
•
İnanç ve ibadet hürriyeti için ...........................................................
•
Düşünce hürriyeti için ......................................................................
•
Nesil emniyeti için ...........................................................................
•
Mülkiyet hakkının korunması için ...................................................
2. Kamu Haklarının Gözetilmesi
Kamu hakkı denilince topluma ait mal ve menfaatler akla gelir. Buna Allah hakkı da denir. Örneğin, yollar, camiler, okullar ve hastaneler bütün topluma hizmet
vermektedirler. Bu nedenle buralara zarar vermek ve
buraları amacı dışında kullanmak kamu hakkının ihlali
sayılmıştır.
“Tüyü bitmedik yetimin hakkı” sözünden ne anlıyorsunuz?
2.1. Kamu Mallarının Korunması
Mülkiyeti ve menfaati topluma ait olan eşyaya kamu malları denir. Bütün devlet daireleri,
okullar, camiler, yollar, köprüler, çeşmeler ve barajlar ya da tüm doğal zenginlikler kamu malıdır.
Bunlarda her insanın hatta her canlının hakkı vardır. Bunları tahrip etmek ve bunlara zarar vermek
1 Hûd suresi, 85. ayet.
2 Ahmed b. Hanbel, Müsned, C 5, s. 72.
3 Bakara suresi, 188. ayet.
157
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
kamu hakkını ihlal etmektir. Bunları imar etmek, koruyup kollamak herkesin görevidir. Peygamberimiz bu tür görevleri yerine getirmeyi “sadaka-i cariye” kapsamında saymış, bu görevleri yerine
getirenlerin öldükten sonra bile sevap kazanmaya devam edeceklerini bildirmiştir.1
ÖRNEKLER BULALIM
“Kamu hakkı ihlaline yönelik davranışlara
örnekler bulunuz.
• Toplu taşıma araçlarına zarar vermek.
• Okul eşyalarını hor kullanmak.
• ............................................................
• ............................................................
Kişiye ait özel hak ihlalinde
hak sahibiyle helalleşmek yeterli
olduğu hâlde kamuya ait haklarda
hem toplumun hakkının ödenmesi
hem de Allah’tan af dilenip tövbe
edilmesi gerekmektedir. Kamuya ait
vakıf ve devlet mallarında herkesin
hakkı vardır. Halk arasında, “Tüyü
bitmedik yetimin hakkı vardır.” sözü
bu gerçeği ifade etmektedir. Bunlara
zarar vermekten kaçınılmalıdır.
KONUŞALIM
Hz. Ali halife iken millete ait işler için çalışıyordu. Vakit gece yarısıydı. O sırada
birisi, özel bir iş için yanına girerek söze başladı.
Hz. Ali hemen ayağa kalktı ve yanmakta olan mumu söndürüp başka bir mum
yaktı.
Bu durumdan bir şey anlamayan misafir, Hz. Ali’ye:
- “Her ikisi de mum. Durup dururken birini söndürüp diğerini niçin yaktın?” diye
sordu.
Hz. Ali adama şu cevabı verdi:
- “Söndürdüğüm mum, millet parası ile alınmıştır. Seninle özel olarak görüşürken onu kullanmaya hakkım yoktur. Onun için o mumu söndürdüm. Kendi paramla
aldığım mumu yaktım.”
Seyfettin Yazıcı, Temel Dini Bilgiler, s. 238.
Yukarıdaki metnin ana fikri üzerinde konuşunuz.
2.2. Ülke Zenginliklerinin Korunması
Ülkemizin pek çok yer altı ve yer üstü zenginlikleri vardır. Bunun yanı sıra ülke insanının
çeşitli emek ve gayretleriyle oluşmuş zenginlikleri de vardır. Petrol ve kömürü yer altı zenginliklerine; denizi, ormanı, akarsu ve göller ile ziraata elverişli arazilerini de yer üstü zenginliklerine örnek
verebiliriz. Çeşitli sanayi kuruluşları ve ülkemize kâr sağlayan her türlü kurum ve işletmeler ise
emek mahsulü zenginliklerimizdendir. Ayrıca tarihî ve kültürel değerlerimiz de korumamız gereken
1 bk. Müslim, Vasıyyet, 14; Ebu Davut, Vesâyâ, 10.
158
FIKIH
ülke zenginliklerimizdendir. Bütün bu zenginlikler Allah’ın insana verdiği nimetlerdendir. Bir ayette
bu duruma şöyle işaret edilmiştir: “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir
lütuf olmak üzere) sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler
vardır.”1
Doğal zenginlikler ve güzellikler aynı
zamanda birer emanettir. Bunları gereği gibi
korumalıyız ve zarar verici davranışlardan
kaçınmalıyız. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyrulmuştur:
ǹÊ ơDŽÈ ȈÊǸÌdzơȆÊǧơȂÌ ǤÈ ǘÌ Èƫȏَّ‫ا‬ÈƗǹÈ ơDŽÈ ȈÊǸÌdzơǞÈ ǓÈ ȁÈ ȁÈ ƢȀÈ ǠÈÈ ǧǁ
È ƔƢÈ ǸÈ Ljdzơ
ō ȁÈ
“Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) o koydu. Sakın dengeyi
bozmayın.”2 Ormanlarımızı, bitki örtülerimizi iyi korumalı, toprağımızın kalitesinin
bazı kimyasal bileşiklerle bozulmasına fırsat vermemeliyiz. Tatlı su ve denizlerimizi muhafaza etmeliyiz. Soluduğumuz havanın kirlenmemesi için yakıtlarımızı kaliteli seçmeli, havayı kirleten araç
ve sanayi tesislerinin bakımını iyi yaptırmalıyız. Canlı türlerinin yok olmaması için gelişigüzel avlanmalara fırsat vermemeliyiz.
Ülke zenginliklerini tahrip etmek, hor kullanmak ve bunlara zarar verecek davranışlarda bulunmak birer kul hakkıdır. Örneğin, çevremizi kirletmek, suyu israf etmek, ormanları ateşe vermek
bunlardan bazılarıdır.
TARTIŞALIM
Doğal zenginliklerimizi korumak için neler yapmalıyız? Arkadaşlarınızla tartışınız.
2.3. Ehliyet ve Liyakat
Ehliyet, sözlükte yetki, yeterlilik, elverişlilik, maharet ve bir şeyi hak etmek gibi anlamlara
gelir. Fıkıhta ehliyet, kişinin birtakım haklara sahip olmaya elverişli bulunması ve sorumlulukları
yerine getirebilme yeteneğidir. Bu özelliklere sahip olana ehil kimse, bir işe uygun ve yaraşır olma
hâline ise liyakat denir.
Allah’ın emir ve yasaklarından sorumlu olabilmek için ehil olmak şarttır. Bu nedenle görev
ve sorumluluk verilecek kişinin ehliyet ve liyakat açısından değerlendirilmesi gerekir. Çünkü insana
yüklenen görev ve sorumluluklar birer emanettir. Emanetler ehliyet ve liyakat sahibi kişilere veril1 Câsiye suresi, 13. ayet.
2 Rahmân suresi, 7, 8. ayetler.
159
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
melidir. Kur’an’da, bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
Ê ÈǻƢǷÈ Èْ‫أ‬ȋơơȁƽŎ ƚÈ Éƫ ǹÌ ÈƗ ǶÌ ǯÉ ǂÉ ǷÉ ƘÌÈȇ Èƅơǹō Êƛ “Allah emanetleri
DZÊ ƾÌ ǠÈ ÌdzƢÊƥ ơȂǸÉ ǰÉ ƸÌ Èƫ ǹÌ ÈƗ DžƢ
Ê ōǼdzơǺÈ ÌȈÈƥ ǶÌ ÉƬǸÌ ǰÈ ƷơÈ
È ƿÊƛȁÈ ƢȀÈ ÊǴǿÌ ÈƗ ȄÈdzÊƛ ƩƢ
ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…”1
Ayette belirtilen emanetlerden bir kısmı kamuya ait işlerdir. Kamu mallarının korunması ve devlet
işlerinin düzenli yürümesi için bu işlerin ehliyet ve liyakat sahibi kişilere teslim edilmesi ve onlar
tarafından yönetilmesi gerekir. Kamuya ait işlerin ehil olmayan kimselere verilmesi bir haksızlık
ve adaletsizliktir. Bu durumda toplum içinde güven ve emniyet sarsılır, pek çok kul hakkı da ihlal
edilmiş olur. Peygamberimiz bunu şöyle belirtmiştir: “Emanet kaybedildiği yani işler ehli olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekle!..”2
İnsanlar, kendilerini yeterli gördükleri konularda görev isteyebilirler. Ancak görevi verecek
kimselerin, o kişinin göreve layık olup olmadığını iyi değerlendirmeleri gerekir. Nitekim Hz. Ebu
Zer, vali olma isteğini ilettiğinde, Peygamberimiz kendisine şöyle cevap vermiştir: “Ey Ebu Zer!
Sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin takdirde) kıyamet günü pişman olursun. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o pişman olmaz.”3
DEĞERLENDİRELİM
Hz. Yusuf, Mısır hükümdarına şu teklifte bulunmuştur: “Beni ülkenin hazinelerine
(bakan) tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim.”
Yûsuf suresi, 55. ayet.
Hükümdar da bu teklifi kabul etmiştir.
Yukarıdaki ayeti ehliyet ve liyakat açısından değerlendiriniz.
2.4. Vazifelerin Hakkıyla Yerine Getirilmesi
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle içerisinde yaşadığı toplumda bazı sorumluluklar
üstlenir. Örneğin, toplumun eğitimi öğretmen,
sağlığı doktor, yönetimi ise idareciler tarafından
yerine getirilir. Öğrenciler de toplumun geleceğinin teminatıdır. Toplumun ana unsurlarından
herhangi biri görevlerinden birini ihmal ederse
toplumun sağlığı, güvenliği ve huzuru zedelenir.
İslam dinine göre her insanın belli başlı
görev ve sorumlulukları vardır. Bu anlamda kişi
Allah’a, Peygambere ve kendine karşı sorumludur.
1 Nisâ suresi, 58. ayet.
2 Buharî, Rikak, 35.
3 Müslim, İmaret, 16; Ebu Davut, Vesâyâ, 4.
160
İncitsen birini insanlık hâli
Vebal olur vazifenin ihmali.
İslam’da haramdır hakkın ihlali.
Zalim de mazlum da olma der Kur’an.
Ramazan Şahan
(Bu kitap için yazılmıştır.)
Yukarıdaki şiiri hak ve sorumluluk açısından düşününüz.
FIKIH
İnsanın içinde yaşadığı topluma ve vatanına karşı da bazı görev ve sorumlulukları vardır. Müslüman kimse, vatanını savunmak için üzerine düşen görevleri yapar. Üzerine aldığı sorumlulukları
en güzel şekilde yerine getirir. Örneğin, bir öğretmen mesleğini layıkıyla yerine getirmeye çalışır.
Öğrenci de tertip ve düzen içerisinde gayret göstererek derslerinde başarılı olur. Ayrıca bilinçli ve
duyarlı davranan kimse, devlete ve kamuya ait hiçbir şeye zarar vermez. Örneğin, suyu boşa akıtmaz,
enerji kullanımında tasarruf yapar.
BELİRTELİM
Bakara suresinin 177. ayeti ile Nisâ suresinin 36. ayetini inceleyerek kimlere
karşı ne tür sorumluluklarımızın olduğunu belirtiniz.
Toplumda iyilikler teşvik edilmeli, kötülükler ise engellenmeli ve düzeltilmelidir. Vazifelerin
hakkıyla yerine getirilmediği durumlarda bazı olumsuzlukların meydana gelmesi kaçınılmazdır. Peygamberimiz bu konuda şu uyarıda bulunmuştur: “Ya iyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız ya da
felaket hepinize toptan gelir.”1
DEĞERLENDİRELİM
“Hepiniz çobansınız (sorumlusunuz) ve her birinizin sorumlu olduğu alanlar
vardır. Yönetici üstlendiği görevden sorumludur. Kişi ailesinden ve çoluk çocuğundan
sorumludur. Kadın, eşinden ve ailesinde bulunanlardan sorumludur. Hizmetçi, hizmetinde bulunduğu kişinin malını korumakla görevlidir. Kişi babasının malından sorumludur ve onu korumakla görevlidir...”
Buharî, Cuma, 11; Müslim, İmare, 20.
Yukarıdaki hadisi görev ve sorumluluklar açısından değerlendiriniz.
3. Evlilik ve Aile Hayatı
Evlilik, erkek ve kadının, hayatlarını paylaşmak üzere yaptıkları bir sözleşmedir. Bu sözleşmeye nikâh denilir. Nikâh bir kadınla bir erkeği “karıkoca” olarak birbirine bağlar ve doğacak çocuklara
hukuki statü sağlar.
Aile ise, evlilik ve kan bağına dayanan; anne,
baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyal gruptur. Toplum, ailelerden oluşur. Bu nedenle, aile toplumun temelidir.
1 Tirmizî, Tefsiru Sûreti’l-Maide, 18.
161
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
Ailenin temel amacı topluma faydalı ve sağlıklı nesiller yetiştirmek, insan soyunun devamına
katkıda bulunmaktır. Çünkü, değerler ve iyi alışkanlıklar öncelikle ailede kazanılır.
Kur’an-ı Kerim’e göre aile sevgi odaklı bir ilişkiler dünyasıdır. Fertlerini sevgi ve şefkatle
toplumsal hayata hazırlayan bir okuldur. Ailenin bu özelliğine Rûm suresinin 21. ayetinde şu şekilde
vurgu yapılmıştır:
È dzƿÈ ȆÊǧǹō ÊƛƨÅ ǸÈ ƷÌ ǁÈ ȁÈ ÅƧƽō ȂÈ ǷÈ ǶÌ ǰÉ ÈǼÌȈÈƥDzÈ ǠÈ ƳÈ ȁÈ ƢȀÈ ÌȈÈdzÊƛơȂÉǼǰÉ LjÌ ÈƬÊdzƢƳơ
Ç Èȇȉَ‫ آ‬ǮÊ
ǹÈ ȁǂÉ ǰō ǨÈ ÈƬÈȇǵÇ ȂÈ
È Ǵƻ
È ǹÌ ÈƗÊǾÊƫƢÈȇƕǺÊ
Å ȁÈ ǃÌ ÈƗǶÌ ǰÉ LjÊ ǨÉ ǻÈƗǺÊ
Ì ǷǶÌ ǰÉ ÈdzǪÈ
Ì ǷȁÈ
Ì ǬÊdzƩƢ
“Kaynaşmanız için size kendi türünüzden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet
oluşturması onun varlığının delillerindendir...”
Aile bireylerinin huzurlu bir ortamda yetişmesi, toplum için çok önemlidir. Çünkü ailenin huzuru ve mutluluğu, toplumun huzur ve mutluluğu demektir. Huzur, mutluluk ve güven ortamı ancak
büyüklere saygı, küçüklere sevgi gösterilen bir ortamda gerçekleşir.
Dinimiz evliliğe önem vermiş ve aile hayatını korumayı istemiştir. Kur’an’da evliliği teşvik eden, ailenin kurulmasını öğütleyen birçok ayet vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulmuştur:
ȋơơȂƸÉ ǰÊ ÌǻÈƗȁÈ “Aranızdaki evlilik çağına gelmiş olanları evlendirin...”1 Peygamberimiz de
...ǶÌ ǰÉ ÌǼǷÊ ȄǷÈ ƢÈȇÈْ‫أ‬
evliliğin önemini şu şekilde dile getirmiştir: “Gençler! Ailesini geçindirebilecek olanlarınız hemen
evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan daha fazla sakındırır. Nefsi daha fazla korur...”2
Ailede her bireyin, yerine getirmesi gereken birtakım görevleri vardır. Herkes bu görevinin
bilincinde olmalı ve onu yerine getirmelidir. Kur’an-ı Kerim’de eşlerin birbirleri üzerinde hakları olduğu şöyle ifade edilmiştir: “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları olduğu gibi, kadınların da
erkekler üzerinde hakları vardır...”3 Bu nedenle eşler, birbirlerini sevmeli ve karşılıklı haklarına
saygı duymalıdırlar. Nitekim Nisâ suresinin 19. ayetinde, “… Eşlerinizle hoşça geçinin…” buyrulmuştur. Peygamberimiz de bir hadisinde, “...İnsanların en iyisi eşlerine karşı iyi davrananlardır.”4
buyurmuştur. Eşlerin bu şekilde davranması çocuklar için de önemlidir. Çünkü çocuklar büyüklerini
örnek alırlar.
NOT EDELİM
Anne babaların çocukları üzerinde birtakım hakları vardır. Kur’an’da çocukların anne
ve babalarına karşı iyi davranmalarını öğütleyen birçok ayet bulunmaktadır. Bunlardan birinde şöyle buyrulmuştur: “Biz insana anne
babasına iyi davranmayı öğütledik…”5 Bir
başka ayette anne babaya kırıcı ifadeler kullanılması yasaklanmış, güzel söz söyleyip şefkat
ve merhametle kendileri için dua edilmesi istenmiştir.6
Bir adam Peygamberimize gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! İnsanlar
içinde iyi davranmama en layık olan
kimdir?” diye sordu. Peygamberimiz
üç kez, “Annen.” dedi. Adam tekrar,
“Sonra kimdir?” diye sorunca, Peygamberimiz, “Babandır.” buyurdular.
Buharî, Edeb, 2.
1 2 3 4 5 6 Nûr suresi, 32. ayet.
Buharî, Nikâh, 3; Savm, 10.
Bakara suresi, 228. ayet.
Tirmizî, Radâ, 11.
Ahkâf suresi, 15. ayet.
İsrâ suresi, 23. ayet.
162
FIKIH
Anne ve babalar çocuklarının eğitimleri için onlara destek olmalı ve onları geleceğe
hazırlamalıdırlar. Çocukların eğitimiyle ilgili
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Hiçbir
baba çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir miras bırakmamıştır.”1 Ayrıca Peygamberimiz, anne babaların çocukları arasında ayrım gözetmemelerini, adaletli davranmalarını
tavsiye etmiştir.
TARTIŞALIM
“Kişiye günah olarak sorumluluğunda olan aile fertlerini ihmal
etmesi yeter.”
Ebu Davut, Zekât, 45.
Yukarıdaki hadisi aile bireylerinin
sorumlulukları açısından tartışınız.
LİSTELEYELİM
Ailede anne baba ve çocuklardan her birine düşen görev ve sorumluluklar nelerdir?
Listeleyiniz.
•
•
•
•
Anne baba:
Çocuklarının rızkını temin eder.
..............................................................
..............................................................
..............................................................
•
•
•
•
Çocuklar:
Ev eşyalarını ve aile sırlarını korurlar.
..............................................................
..............................................................
..............................................................
Aile içerisinde yakın akraba da yer alır. Onlara karşı da birtakım sorumluluklarımız vardır.
Bu sorumluluklarımızın başında onlarla iyi ilişkiler içinde olmak ve yardımlaşmak gelir. Bir ayette konuyla ilgili şöyle buyrulmuştur: “… Allah’a saygısızlık etmekten ve akrabalık bağlarını
koparmaktan sakınınız…”2 Peygamberimiz de yakın akrabanın gözetilip kollanması hakkında
şöyle buyurmuştur: “İyiliğin en mükemmeli bir adamın baba dostunu, hısım ve akrabalarını
gözetmesidir.”3
Her türlü tedbire rağmen aile içinde birtakım sorunlar çıkabilir. Ancak aile içerisinde çıkabilecek sorunların öncelikle aile içinde çözülmesi gerekir. Bir ayette bu duruma şöyle işaret edilmiştir: “Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve
kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur.
Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”4 Bütün çaba ve gayretlere rağmen
eşlerin bir arada yaşaması imkânsız bir hâl almışsa o zaman eşlere boşanma hakkı verilmiştir. Nitekim, “Allah katında en sevimsiz helal boşanmadır.”5 hadisi boşanmanın son çare olduğunu bildirmektedir.
1 2 3 4 5 Tirmizî, Birr, 33.
Nisâ suresi, 1. ayet.
Müslim, Birr, 11.
Nisâ suresi, 35. ayet.
Ebu Davud, Talak, 3.
163
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
4. Beslenme ve Sağlık
Allah’ın kâinatta yarattığı en değerli varlık insandır. Bu nedenle dinimiz
insanın beden, ruh ve akıl sağlığına önem
vermiştir.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Kanunî Sultan Süleyman
Yukarıdaki şiiri sağlığın önemi açısından
Sağlık, hem mutlu yaşamanın hem
yorumlayınız.
de sorumlulukları yerine getirmenin temel
şartıdır. Bu nedenle dinimiz sağlığı bozan
her şeyi yasaklamış, sağlıklı yaşamak için gerekli tedbirleri almamızı istemiştir.
Sağlığın insan hayatındaki önemi büyüktür. İnsanın mutlu bir şekilde yaşaması için sağlıklı olması gerekir. İbadetlerin tam olarak yerine getirilmesi sağlıkla mümkündür. Sağlıklı olmayanlar bazı
ibadetleri yerine getiremezler. Bu nedenle de sağlığın korunması için gerekli tedbirlerin alınması ve
hastalık hâlinde ise tedavinin ihmal edilmemesi oldukça önemlidir.
Dinimiz hastalıklarla mücadelenin temel esası olan temizliği emretmiştir. Temizlik, gerek tıbbın ve gerekse koruyucu hekimliğin önem verdiği konulardandır.
Sağlıklı olmak için iyi ve düzenli beslenmek önemlidir. Bu nedenle İslam dini insan
sağlığını bozacak her türlü gıdanın alınmasını haram kılmıştır. Örneğin, domuz eti, alkol,
kendiliğinden ölmüş hayvan leşleri bunlardandır.1 Helal olan gıdalar ise vücudun ihtiyacına
göre alınmalıdır. Yüce Allah bu konu ile ilgili,
َ‫ ا‬ǾÉ ōǻÊƛ ơȂÉǧǂÊ LjÌ Éƫ ȏَ‫ ا‬ȁơȂ
ÈśÊǧǂÊ LjÌ ǸÉ ÌdzơƤŎ ƸÊ Éȇ ȏ
È ÉƥǂÈ NjơÌ ȁơȂÉ
È ǴǯÉ ȁÈ ...
“…Yiyin, için; ancak israf etmeyin, çünkü
Allah israf edenleri sevmez.”2 buyurmuştur.
Peygamberimiz de, “İnsanoğlu midesinden
daha kötü bir kap doldurmamıştır. Kişiye
kendisini ayakta tutacak kadar yemek yeter. Midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya,
üçte birini de havaya ayırsın.”3 buyurmuştur. Bütün bunlar Müslümanın mutlaka ölçülü ve dengeli
beslenmesi gerektiğini öğütlemektedir.
Dinimiz gıdaların helal ve temiz (bozulmamış, çürümemiş) olanlarından yenilmesini emretÉ DžƢ
miştir. Bir ayette şöyle buyrulmuştur: ...ƢÅƦŏȈǗÈ ȏً‫ ا‬Ȑَ‫ ا‬Ʒ
Ê ǁÌ Èْ‫أ‬ȋơȆÊǧƢǸÊ
È Ǒ
É ōǼdzơƢȀÈ ŎȇÈƗƢÈȇ “Ey insanlar! Yeryüō ǷơȂÉǴǯ
4
zünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yiyin…” Ayrıca İslam dini, vücudun hareket
etmesi ve sağlıklı kalması için çeşitli sportif faaliyetlerin yapılmasını da tavsiye etmiştir.
1 2 3 4 bk. Mâide suresi, 3. ayet.
A’râf suresi, 31. ayet.
Tirmizî, Zühd, 47; İbn Mâce, Etime, 50.
Bakara suresi, 168. ayet.
164
FIKIH
Sağlığın korunması için bulaşıcı hastalıklardan, evlilik
dışı ilişkilerden ve buna götüren yollardan kaçınılmalıdır. Bakara suresinin 195. ayetinde, “… Kendi kendinizi tehlikeye
atmayın...” buyrulmuştur. Peygamberimiz de hastalıklara karşı
tedbir alma konusunda şu tavsiyede bulunmuştur: “Bir yerde
veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz, bulunduğunuz
yerde veba çıkmışsa oradan ayrılmayınız.”1
İnsan her şeye rağmen hastalanabilir. O zaman gerekli teşhis ve tedaviye başvurmak da yine dinimizin emridir. Peygamberimiz tedavi konusunda insanlara şu öğütte bulunmuştur: “Allah hastalığı da ilacı da indirmiş (yaratmış) ve her hastalığa
bir ilaç var etmiştir. Öyleyse (araştırın, dermanını bulun ve)
tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın.”2
Tedavi dinimizin emridir.
YORUMLAYALIM
“İki nimet vardır. İnsanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: Sağlık
ve boş vakit.”
Buharî, Rikak, 1.
Yukarıdaki hadisi insan sağlığının önemi açısından yorumlayınız.
5. Çevre ve Hayvan Hakları
Çevre, canlıların içinde yaşadığı ortamdır. Bu ortam hava, su, toprak, bitki ve hayvan gibi
canlı ve cansız varlıklardan oluşur.
Yüce Allah, insanın da içinde bulunduğu tabiatı
bir düzen ve denge içinde yaratmıştır. Bu durum bir
ayette şöyle ifade edilmiştir: “Şüphesiz biz her şeyi
bir ölçüye göre yarattık.”3 Ancak, insanların tutum
ve davranışlarından dolayı ekolojik sistemde bozulma
ve kirlenme meydana gelir. Bu duruma Kur’an’da şu
şekilde dikkat çekilmiştir:
È ǸÊÈ ƥÊǂƸÌ ÈƦÌdzơȁ
ǒ
Ê ōǼdzơȅÊƾÌȇÈƗƪÌ ÈƦLjÈ ǯƢ
È ǠÌ ÈƥǶÌ ȀÉ ǬÈ ȇÊǀÉȈÊdzDžƢ
È ǂŏ ÈƦÌdzơȆÊǧƽÉ ƢLjÈ ǨÈ ÌdzơǂÈ ȀÈ ǛÈ
ǹÈ ȂǠÉ ƳÊ ǂÌ ÈȇǶÌ ȀÉ ōǴǠÈ ÈdzơȂÉǴǸÊ ǟÈ ȅÊǀōdzơ
“İnsanların kendi işledikleri kötülükler sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Yanlıştan dönmeleri için Allah yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara
tattıracaktır.”4
1 2 3 4 Buharî, Tıb, 30.
Ebu Davut, Tıb, 11.
Kamer suresi, 49. ayet.
Rûm suresi, 41. ayet.
165
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
Günümüzde, erozyon gerçeği, hava, su ve denizlerin kirlenmesi, bunların sonucu olarak da
asit yağmurlarının yağması, iklim değişikliği gibi küresel çevre sorunları insanın çevreye karşı bu
sorumsuz tutumunu açıkça ortaya koymaktadır.
Çevreye karşı sorumluluklarımızın başında temizlik gelir. O hâlde yaşadığımız caddeleri, sokakları, parkları, ormanları, akarsuları, gölleri ve denizleri temiz tutmalı ve korumalıyız. Peygamberimiz çevrenin korunmasına özen göstermiş ve şöyle buyurmuştur: “Hoşa gitmeyen iki şeyden
sakının!” Sahabiler, “Hoşa gitmeyen iki şey nedir?” diye sorunca, Peygamberimiz, “İnsanların
yollarını ve gölgelendikleri yerleri kirletmektir.”1 cevabını vermiştir.
İnsanlar bazen ayrıntıları gözden kaçırır veya önemsemezler. Ellerindeki herhangi bir çöpü
rastgele atarlar. Ancak atılan bu çöplerle kocaman bir çevreyi kirlettiklerini umursamazlar. Bunun
kime ne denli zarar verdiğini, nasıl bir hak ihlalinin oluştuğunu kestiremezler. Peygamberimiz bu
konuya şöyle dikkat çekmiştir: “Ümmetimin iyi ve kötü amelleri bana gösterildi. İyi amelleri
arasında, yoldan kaldırılıp atılmış zararlı şeyleri gördüm. Kötü amelleri arasında ise yere tükürmeyi gördüm.”2
TARTIŞALIM
Katı Atıkların Muhtemel Erime Süreleri
Doğada Erime Süreleri
Pet Şişe: 1000 yıl
Teneke Kutu: 25 yıl
Sigara İzmariti: 2 yıl
Suda Erime Süreleri
Pet Şişe: 50-80 yıl
Teneke Kutu: 100 yıl
Alüminyum Kutu: 200-500 yıl
Doğal çevremizi yukarıda belirtilen tehlikelerden korumak için neler yapılmalıdır? Tartışınız.
Sahip olduğumuz nimetleri kendi ihtiyacımız ölçüsünde kullanarak israftan kaçınmalıyız. İsraf
tabiatta sağlıksız bir ortamın oluşmasına yol açar. Bu da canlıların hayatlarını olumsuz yönde etkiler. Örneğin, doğal ortamı tehdit eden kimyasal maddelerin ve atıkların tedbirsizce doğaya atılması,
ormanların bilinçsizce kullanılması ve canlı türlerinin yok edilmesi ekolojik dengenin bozulmasına
neden olur.
YORUMLAYALIM
“Elinizde bir ağaç fidanı varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile eğer onu
dikecek kadar zamanınız varsa mutlaka dikin.”
Buharî, Edebü’l-Müfred, s. 168.
Yukarıdaki hadisi günümüzde yaşanan çevre sorunları açısından yorumlayınız.
1 Müslim, Taharet, 68.
2 Müslim, Mesacid, 57.
166
FIKIH
Hz. Peygamber Medine ve Mekke çevresini harem (sit alanı) ilan etmiştir. Bu bölgede yeni
yerleşim alanları açılmasını ve ağaçlarının kesilmesini yasaklamıştır.1 Böylece Peygamberimiz çevreyi korumayı tavsiye etmiş ve bu konuda bize örnek olmuştur.
Dinimiz çevreyle beraber hayvanların haklarını da korumamızı emretmiştir. Bu nedenle hayvanlara zarar verici davranışlardan kaçınmalıyız.
Onlara karşı merhametli olmalıyız. Peygamberimiz
bu konuda şöyle buyurmuştur: “Allah, merhametli
olanlara rahmet eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, göktekiler de
size rahmet etsinler.”2
Dinimiz hayvanları aç susuz bırakmayı,
dövmeyi, dövüştürmeyi ve onlara ağır yük yüklemeyi yasaklamıştır. Peygamberimiz, günahkâr bir
kişinin çok susamış bir köpeğe zor şartlar altında
su temin ettiği için Allah tarafından bağışlandığını,3 bir kediyi hapsederek açlıktan ve susuzluktan
ölmesine yol açan bir kadının da bu yüzden cehennemlik olduğunu haber vermiştir.4 Açlıktan karnı
sırtına yapışmış bir deve görünce, “Bu konuşamayan hayvanlar hakkında Allah’tan korkun.”5
buyurmuştur.
KONUŞALIM
Hz. Peygamber, kuşların yuvasını bozup yavrularını alarak yanına gelen bir kişiye,
“Onları aldığın yere götürerek annelerinin bıraktığı şekilde (yuvalarına) koy.” diye
emretmiştir.
Ebu Davud, Cenaiz, 1.
“Haksız yere bir serçeyi bile öldürenden Allah kıyamet gününde hesap soracaktır.”
Nesâi, Dahâyâ, 42.
Yukarıdaki hadislerde vurgulanmak istenen ortak düşünce üzerinde arkadaşlarınızla
konuşunuz.
1 2 3 4 5 bk. Buharî, Fedâilu’l- Medîne, 1.
Tirmizi, Birr, 16.
Buharî, Şirb, 9; Mezâlim, 23.
Buharî, Bed’ü’l-halk, 16.
Ebu Davud, Cihâd, 44.
167
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
6. Vatan Savunması: Şehitlik ve Gazilik
Bir kimsenin doğup büyüdüğü, bir
milletin bağımsız olarak üzerinde yaşa“Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber.
dığı topraklara “vatan” denir. Vatanını
seven insan gerektiğinde onun uğrunda
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.”
her şeyini feda edebilir. Böylece din, dil,
Mehmet Âkif ERSOY
bayrak ve özgürlük gibi kutsal değerlerini
korumuş olur. Vatanını korumak ve saldıranlara karşı mücadele etmek dinimizin emirlerindendir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Size savaş açanlara karşı, Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin. Doğrusu Allah aşırı gidenleri
sevmez.”1 Peygamberimiz de doğup büyüdüğü Mekke’yi çok sevmiş, müşriklerin baskısı nedeniyle
orayı terk etmek zorunda kaldığı için üzülmüştür. Mekke’den Medine’ye göç ettikten sonra da yaşadığı Medine şehrini vatan bilmiş, oraya sahip çıkmış, düşmanların saldırısından korumak için Uhud
ve Hendek savaşlarını yapmıştır.
Allah yolunda ve vatanı koruma uğrunda düşmanla savaşıp hayatta kalanlara gazi, ölenlere ise
şehit denir. Şehitler, vatan üzerinde inandıkları değerlerin yaşaması için, canlarını feda ederek vatanlarını savunurlar. Bu nedenle şehitler, Allah katında önemli bir yere sahiptirler. Yüce Allah onların
bütün günahlarını bağışlar. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmuştur:
Ê ǂÈǧ ǹÈ ȂÉǫǃÈ ǂÌ Éȇ ǶÊ
ǹÈ ȁǂÉ njÊ ÌƦÈƬLjÌ ÈȇȁÊ
Ê ƦLJȆÊ
Ì ǧ ǺÊ
È ǾÊǴǔÈ
Ì Ƿ ÉƅơǶÌ ǿÉ ƢÈƫƕƢǸÊÈ ƥ ÈśƷÊ
È ǀōdzơǺō ÈƦLjÈ ƸÌ Èƫ ȏَ‫ ا‬ȁÈ
È ǧ ơȂÉǴÊƬÉǫ ǺȇÊ
È ƾÈ ÌǼǟÊ ƔƢÆ ÈȈƷÌ ÈƗ DzÌ Èƥ ƢÅƫơȂÈ ǷÌ ÈƗ ÊƅơDzȈÊ
Ì Ȁŏƥǁ
ǂÈ ƳÌ ÈƗǞÉ ȈǔÊ Éȇȏَ‫ ا‬Èƅơǹō ÈƗȁ
Ì ǧȁÊ
È ȏَّ‫ا‬ÈƗǶÊ
È ǺÊ
È ǴÈȇǶÌ ÈdzǺȇÊ
È DzÇ ǔÈ
È ƅơǺÊ
È ǶÊ
Ì ǷÇƨǸÈ ǠÊÌ ǼÊƥǹÈ ȁǂÉ njÊ ÌƦÈƬLjÌ ÈȇǹÈ ȂÉǻDŽÈ ƸÌ ÈȇǶÌ ǿÉ ȏَ‫ ا‬ȁ
Ì ǷǶÊ
È ǀōdzƢÊƥ
Ì ȀÌȈÈǴǟÈ ǥÆ ȂÌ ƻ
Ì ȀǨÊ ǴÌ ƻ
Ì ȀÊƥơȂÉǬƸÌ
ś
È ÊǼǷÊ ƚÌ ǸÉ Ìdzơ
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma; hayır, (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir hâlde,
arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder
ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar...”2
Yüce Allah gazilere de
değer vermiş ve bir ayette şöyle
buyurmuştur: “Özür sahibi olmaksızın cihaddan geri kalan
müminlerle, Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla cihad
eden müminler elbette bir olmaz. Allah malları ve canları
ile mücahede edenleri, derece
bakımından cihada gitmeyenlerden üstün kılmıştır…”3
1 Bakara suresi, 190. ayet.
2 Âl-i İmrân suresi, 169-171. ayetler.
3 Nisâ suresi, 95. ayet.
168
FIKIH
Peygamberimiz de gazilik konusunda şu müjdeli haberi vermektedir: “İki göz cehennem ateşinde
yanmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda nöbet tutarken düşmanı
gözetleyen göz.”1
SIRALAYALIM
“Kim Allah yolunda bir askerin teçhizatını temin ederse bizzat savaşmış gibi
olur. Kim, savaşa giden bir askerin geride kalan ailesini korursa gaza yapmış
olur.”
Buharî, Cihâd 38; Müslim, Emâret 135, 136.
Yukarıdaki hadisi de dikkate alarak şehit ve gazilere karşı görevlerimizin neler
olduğunu sıralayınız.
•
•
•
•
Onlara ve onların emanetlerine saygılı olmalıyız.
.........................................................................................................
.........................................................................................................
.........................................................................................................
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, vatanını çok sevmiş, Türk halkıyla birlikte vatanı düşman işgalinden kurtarmak için Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. Osmanlı Devleti döneminde bir subay
olarak Trablusgarp’ta (Libya), Balkanlar’da, Çanakkale Cephesi’nde savaşlara katılmıştır. Kurtuluş
Savaşı’nda ise Sakarya’da, Dumlupınar’da ve daha pek çok cephede canını tehlikeye atarak vatan
savunması için elinden geleni yapmıştır.
Atatürk, vatan savunması için yaptığı mücadelelerde pek çok kahramanlık göstermiştir. Sakarya Meydan Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendisine 19
Eylül 1921’de gazilik unvanı ve mareşallik rütbesi vermiştir.
Sakarya Meydan Muharebesi / Duatepe
1 Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.
169
8. Ünite: Fıkıh ve Sosyal Hayat
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
1. Bağımsızlık.
10
2. İslam’ın caiz ve uygun gördüğü şey, mübah.
3
4
9
3. Evlilik sonucu oluşan en küçük
sosyal grup.
1
4. Bir mala veya menfaate sahip
olma hâli.
13
6
5. Din ve vatan uğrunda mücadele ettikten sonra yaralı veya sağ dönen
kişi.
7
2
11
12
6. Din ve vatan gibi kutsal değerler uğruna can veren kişi.
14
5
7. İslam’ın kesin olarak yasakladığı şey.
8
8. Bir kişinin üzerinde doğup büyüdüğü ve gerektiğinde uğrunda canını verdiği toprak parçası.
9. Hukukun bir kişiye tanıdığı ve
koruduğu yetki veya yükümlülük.
10. Kişinin birtakım haklara sahip olma ve sorumlulukları yerine getirebilme yeteneği.
11. Doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırmaya yarayan insani meleke.
12. İnanma, iman.
13. Allah’ın, kâinatta yarattığı en değerli varlık.
14. İnsanın inandıklarını belli kurallar dâhilinde eyleme dönüştürme şekli.
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Başkalarının inançlarına saygı duymak toplumsal barışa nasıl katkı sağlar? Açıklayınız.
2. İslam dininin düşünce ve ifade özgürlüğüne verdiği önemi açıklayınız.
3. Kamu mallarını korumanın kul hakkıyla ilişkisi nedir? Söyleyiniz.
4. Ülke zenginliklerinin korunmasıyla ilgili üzerimize düşen görevler nelerdir? Söyleyiniz.
5. İslam dininin çevre ve hayvan haklarına verdiği önemi örneklerle açıklayınız.
170
FIKIH
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi temel hak ve özgürlüklerden biri değildir?
A) Yaşama hakkı
B) İbadet hakkı D) Düşünce özgürlüğü E) Mülkiyet hakkı
C) Sorumluluk hakkı
2. Aşağıdaki haklardan hangisi olmadığı zaman diğerleri bir anlam taşımaz?
A) İbadet hürriyeti
B) İnanma hakkı
D) Mülkiyet hakkı E) Düşünce hürriyeti
C) Hayat hakkı
3. Aşağıdakilerden hangisi nesil emniyeti için alınmış önlemlerden biri değildir?
A) Evlilik
B) Konut dokunulmazlığı D) Zinanın haram oluşu E) Evlere girerken izin almak
C) Boşanma yetkisi
4. Aşağıdakilerden hangisi mülkiyet hakkını korumaya yönelik tedbirlerden biridir?
A) Kumarın yasaklanışı
B) İçkinin yasaklanışı
D) İntiharın yasaklanışı
E) Düşünce hürriyeti
C) Çevrenin korunması
5. “Eğer Rabb’in dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi, topluca iman ederdi. Yoksa sen
inanmaları için insanlara zor mu kullanacaksın?” (Yûnus suresi, 99. ayet.)
Yukarıdaki ayette hangi temel hakka vurgu yapılmıştır?
A) İnanç hürriyeti
B) Mülkiyet hakkı
D) Nesil emniyeti
E) Yaşama hakkı
C) Eğitim hakkı
Ç. Aşağıdaki boşlukları verilen ifadelerin uygun olanı ile doldurunuz.
(şehit, gazi, mareşallik, gazilik, kahramanlık, bütün insanları, helal, temiz)
1. “Kim bir cana kıymış ya da yer yüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse sanki ……… ……… öldürmüş gibidir.” (Mâide suresi, 32. ayet.)
2. “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların …….. ve …….. olanlarından yiyin.”
(Bakara suresi, 168. ayet.)
3. Din ve vatan uğrunda ölenlere …….. ; mücadele ettikten sonra geri dönenlere ise ……………
denir.
4. Mustafa Kemal Atatürk’e 19 Eylül 1921 tarihinde ………… unvanı ve ……………… rütbesi verilmiştir.
D. Aile bireylerinin birbirlerine karşı hak ve sorumlulukları nelerdir? Bu konuyu anlatan bir yazı yazınız.
171
SÖZLÜK
A
adak: 1. Adama işi veya adanılan şey, nezir. 2.
Allah’ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmak,
dileğinin gerçekleşmesini sağlamak amacıyla
dine göre sakıncası bulunmayan bir işi yapacağına
dair Allah’a söz verme.
adalet: 1. Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, türe. 2. Yasalarla sahip olunan
hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması.
âdet: 1. Topluluk içinde eskiden beri uyulan kural, töre. 2. Görenek.
aklıselim: Sağduyu, hüküm ve kararlarında
doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma yetisi.
Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği.
aybaşı: Belirli yaşlar arasında kadınların ayda
bir döl yatağından kan gelmesi durumu, ay hâli,
âdet.
B
bağnazlık: Bir kimseye veya bir şeye aşırı
düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca
davranış, taassup, fanatizm, mutaassıplık.
batıl: İnançlar bakımından gerçek olmayan.
Allah’ın peygamberleri aracılığıyla bildirmiş
olduğu dine uymayan her türlü inanç, fikir,
duygu, kanaat, tutum, davranış.
C
caiz: Din, yasa, töre, örf, âdet ve törelere
göre yapılmasında sakınca olmayan, yapılıp
işlenmesine izin verilen. Uygun, yerinde sayılan,
yakışık alan.
cenin: Embriyonun, bütün organları belirdikten
sonra aldığı ad.
cömert: Karşılık beklemeden veren. Elindeki
maddi ve manevi imkânları meşru ölçüler içinde
karşılık beklemeden başkalarının yararına sunup
gereken yerde harcayabilen.
D
delalet: Kılavuzluk, aracılık. İz, işaret.
delil: Bir konu hakkında olumlu veya olumsuz
hüküm vermeye götüren şey. Bir davayı ispat etmeye yarayan şey, kanıt.
din: Allah’ın insanları dünya ve ahirette rahat,
huzur ve saadete (mutluluğa) kavuşturmak için
peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği yol, emirler
ve yasaklar.
dua: Yakarış. Allah’a yalvarma, yakarış için
söylenen dinî metin.
E-F
eda: Yerine getirme, bir hakkı hak sahibine
ödeme, verme. Davranış, tavır.
ekol: Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve
özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul.
ergenlik çağı: Cinsel organların fizyolojik
gelişmesiyle başlayan, büluğa ermişlikle
yetişkinlik arasındaki dönem.
farz: Müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması
zorunlu, yapılmaması günah sayılan ibadet.
fetva: İslam hukuku ile ilgili bir sorunun dinî
hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan,
şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen
belge.
füru: Dallar, kollar, ayrıntılar.
G-H
günah: Dinî bakımdan suç sayılan iş veya
davranış, vebal.
hadis: Hz. Muhammed’in söz ve davranışları.
Bu söz ve davranışları inceleyen bilim.
haram: Din kurallarına aykırı olan, dinî
bakımdan yasak olan, helal karşıtı.
hayız: Kadınların ay hâli, âdet görmesi, aybaşı.
helal: Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî
bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı.
Kurallara, geleneklere uygun.
hidayet: Doğru yol, hak olan Müslümanlık
yolu.
hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan
düzen, dolap, oyun, desise, entrika.
huşu: Alçak gönüllülük. Allah’a boyun eğme,
gönlü korku ve saygı ile dolu olma.
İ
ibret: Kötü bir olaydan alınması gereken ders,
uyarıcı sonuç. Halk ağzında çirkin, kötü, acayip.
icma: Hz. Peygamberin vefatından sonra aynı
dönemde yaşayan müçtehitlerin dinî bir konunun
hükmü hakkında görüş birliği içinde olmalarıdır.
idrak: Anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme.
ihlas: İbadetlerdeki içtenlik. Tutum ve
davranışlarda sadece Allah’ın hoşnutluğunu
gözetme, sözün öze uyması.
172
ihram: Hacıların örtündükleri dikişsiz bürgü.
ihtilaf:
Ayrılık,
anlaşmazlık,
aykırılık,
uyuşmazlık.
ihtiras: Aşırı, güçlü istek. Tutku.
ihtiva etmek: İçine almak, içinde bulundurmak,
içermek, kapsamak.
ilmihâl: İslam dininin kurallarını öğretmek için
yazılmış kitap.
ima: Dolaylı olarak anlatma, üstü kapalı olarak
belirtme. Açıkça belirtilmeyen, dolaylı olarak
anlatılan şey.
irade: Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme
gücü, istenç.
istiğfar: Allah’tan suçlarının bağışlanmasını
dileme.
istihsan: Kişinin bir şeyi iyi ve güzel bulması,
özel bir gerekçe nedeniyle açık kıyas ya da genel
kuralın aksine bir çözümü tercih etmektir.
istinbat: Müçtehidin, İslam’ın temel kaynaklarından hüküm çıkarması.
istisna: Bir kimse veya bir şeyi benzerlerinden
ayrı tutma.
istishab: Daha önce varlığı bilinen bir durumun
aksine delil bulunmadıkça varlığını koruduğuna
hükmetmek demektir.
istişare: Danışma. Danışmak işi, müşavere,
istişare, müzakere, meşveret.
itikâf: Ramazan ayının son on gününde Allah’ın
hoşnutluğunu kazanmak üzere dünya işlerinden
ilgiyi kesip camiye kapanarak ibadet etme.
izale: Yok etme, giderme.
K-L
Kâbe: Mekke’de bulunan, Müslümanlarca
ziyaret ve tavaf edilen kutsal yer. Mescid-i
Haram’ın ortasında bulunan Müslümanların
kıblesi olan yeryüzündeki ilk mescit.
kamu yararı: Devletin gereksinimlerine cevap
veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar
sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye.
kavim: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı
bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine
bağlı insan topluluğu, budun.
kaza: Hükmetme, karara bağlama, emretme
yargı. Zamanında yerine getirilmemiş olan dinî
görevlerin sonradan yerine getirilmesi.
kefaret: Bir günahı Allah’a bağışlatmak
umuduyla verilen sadaka veya tutulan oruç.
kefen: Ölünün gömülmeden önce sarıldığı beyaz
bez, yakasız gömlek, yakasız mintan.
kıble: Başta namaz olmak üzere bazı ibadetleri
yaparken yönelinen taraf, Kâbe.
kıyas: Hakkında açık hüküm bulunmayan bir
meselenin hükmünü, aralarındaki ortak özellik
ve benzerliğe dayanarak Kur’an-ı Kerim veya
sünnette hükmü belirtilen bir meseleye göre belirleme.
literatür: Edebiyat.
lohusa: Yeni doğum yapmış kadın.
M-N
maslahat: İnsanlığın yararına olan şeyler.
Önemli iş, mesele.
mekruh: İslam dininde, dinî bakımdan
yasaklanmadığı hâlde yapılmaması istenen.
meleke: Tekrarlama sonucu kazanılan yatkınlık,
alışkanlık. Yeti.
merhamet: Bir kimsenin, veya bir başka canlının
karşılaştığı kötü durumdan duyulan üzüntü,
acıma.
mesalih-i mürsele: Menfaat, yarar ve elverişlilik, yararın sağlanması ve zararın ortadan kaldırılmasıdır.
mest: Üzerine mesh edilebilen, kısa konçlu, hafif
ve yumuşak bir tür ayakkabı.
metodoloji: Yöntem bilimi. Özellikle felsefe ve
bilim alanında yöntem araştırmak ve yeni yöntemler yaratmak için ilkeler geliştiren bilim.
mezhep: Bir dinin görüş, yorum ve anlayış
ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her
biri.
miras: Birine, ölen bir yakınından kalan mal
mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt.
misvak: Kuzey Afrika, İran ve Hindistan’da
yetişen dikensiz küçük bir ağaç (Salvadora
persica). Bu ağacın, ucu dövülüp fırça durumuna
getirilen ve diş temizliğinde kullanılan çubuğu.
muhalif: Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa
karşı olan, aykırı olan kimse.
mukabele: Hafızların cami ve mescitlerde cemaate dönerek Kur’an-ı Kerim okurken cemaatin de mushafları açarak takip etmeleri şeklinde
gerçekleşen bir okuma biçimi.
muteber: Saygın, itibarı olan, hatırı sayılır, sözü
geçer.
mümeyyiz: İyiyi, kötüyü, doğru ve yanlışı
ayıran, seçen.
münakehat: Fıkhın aile hukukunu konu edinen
bölümü.
müstehap: Dinen emredilmediği hâlde yapıldı-
173
ğında sevap kazandıran davranış.
mütevazi: Alçak gönüllü.
müzakere: Bir konuyla ilgili fikir alışverişinde
bulunma, oylaşma.
nass: Anlaşılması konusunda yoruma ihtiyacı
olmayan, anlamı açık, ihtimalden uzak, tek bir
anlama işaret eden söz. Kur’an-ı Kerim ayetleri
ve hadisler.
Ö-P-R
öğüt: Bir kimseye yapması veya yapmaması
gereken şeyler için söylenen söz, nasihat.
örf: Yasalarla belirlenmemiş olan, halkın
kendiliğinden uyduğu gelenek, âdet.
peyderpey: Azar azar, bölüm bölüm, yavaş
yavaş.
rahmet: Birinin suçunu bağışlama, merhamet
etme. Halk ağzında yağmur.
riayet: Sayma, saygı, ağırlama, itibar etme.
riba: Faiz. Hizmet ve emek karşılığı olmaksızın
paranın kullanılmasına karşılık olarak elde edilen
dinen uygun görülmeyen kazanç.
rivayet: Bir olay, bir haber veya sözü nakletme.
S-Ş
sahabe: Hz. Muhammed’i görmüş ve onun
sohbetinde bulunmuş Müslümanlar, Hz.
Muhammed’in arkadaşları.
salavat: Hz. Muhammed’e saygı bildirmek için
okunan dua.
sarnıç: Yağmur suyu biriktirmeye yarayan yer
altı su deposu.
sebil: Kutsal günlerde karşılık beklemeden hayır
için dağıtılan içme suyu. Genellikle camilere
bitişik özel bir biçimde yapılmış, karşılık
beklemeden hayır için içme suyu dağıtılan taş
yapı, sebilhane.
sedd-i zerai: Kötülüğe götüren yolun kapatılması.
sevap: Hayırlı bir davranış karşısında Allah
tarafından verileceğine inanılan ödül.
sırat köprüsü: İslam inancına göre mahşer günü
üstünden geçilecek olan köprü.
sünnet: Hz. Muhammed’in Müslümanlarca
uyulması gerekli sayılan davranışları ve herhangi
bir konuda söylemiş olduğu söz.
şadırvan: Genellikle cami avlularında bulunan,
çevresindeki musluklardan ve ortasındaki
fıskiyeden su akan, üzeri kubbeli veya açık
havuz.
Şari: Kanun koyucu, din gönderen, haram ve
helali belirleyen. “Din ve ilahî yasalar gönderen;
ibadetlerin şeklini, niteliklerini ve vaktini
belirleyen.” anlamında Allah. “Kur’an-ı Kerim’in
hükümlerini açıklayan, tebliğ eden ve hüküm
olmayan konularda Allah’ın izni ve denetimi ile
hüküm koyan.” anlamında Hz. Muhammed.
T
tabut: Ölünün içine konulduğu sandık biçiminde
araç, sal.
taklit: Belli bir örneğe benzemeye veya benzetmeye çalışma. Birinin davranışlarını, konuşmasını tekrarlayarak eğlenme. Benzetilerek yapılmış şey.
teamül: Bir yerde öteden beri olagelen
davranış.
tebliğ:
Ulaştırma,
bildirme,
açıklama.
Peygamberlerin Allah’ın kendilerine indirmiş
olduğu vahiyleri insanlara eksiksiz olarak
bildirmesidir.
teknoloji: Bir sanayi dalı ile ilgili yapım
yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri
kapsayan bilgi.
telafi: Kötü bir etkiyi veya sonucu başka bir etki
ile yok etme, karşılama, yerine koyma.
teravih: Ramazan ayı boyunca, yatsı namazından
sonra kılınan namaz, teravih namazı.
teskin etmek: Acı, öfke, heyecan vb. duyguları
yatıştırmak, dindirmek.
tevekkül: Herhangi bir işte elinden geleni yapıp
daha sonrasını Allah’a bırakma.
tövbe: İşlediği bir günah veya suçtan pişman
olarak bir daha yapmamaya karar verme.
U-V-Z
ukubat: Cezalar. Günahkârlara ahirette verilecek
olan ilahî cezalar.
vasiyet: Bir kimsenin ölümünden sonra
yapılmasını istediği şey.
vekil: Birinin, işini görmesi için kendi yerine
bıraktığı veya yetki verdiği kimse.
vesvese: Yanlış ve yersiz düşünce, evham. Bir
konuyla ilgili kötü ihtimalleri akla getirip tasalanma. Olmayacak bir şeyin olacağını sanma.
zekât: Müslümanlıkta, zenginlerin sahip olduğu
mal ve paranın kırkta birinin dağıtılmasını
öngören İslam’ın beş şartından biri.
zemzem: Kâbe yakınında bulunan bir kuyudan
çıkan su.
174
KAYNAKÇA
Abdülbakî, Muhammed Fuad, el-Mu’cemu’l-Müfehres li Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerîm, Beyrut 1994.
Acluni, Keşfü’l-Hafa, Beyrut, 1351/1932.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, (nşr.: A. M. Şâkir), Kahire, H 1375–77.
Akyüz, Vecdi, Dört Mezhep İmamı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1996.
Akyüz, Vecdi, Mukayeseli İbadetler İlmihâli, I-IV, İz Yayıncılık, İstanbul, 1995.
Ali b. Ömer ed-Dârakutnî, es-Sünen, Kahire, 1966.
Atar, Fahrettin, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988.
Atatürkçülük, I, II, III, MEB Yayınları, İstanbul, 2001.
Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul.
Bilmen, Ö. N., Hukuku İslamiye ve Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1985.
Bilmen, Ö. N., Büyük İslam İlmihâli, Akçağ Yayınları, Ankara, 1996.
Buharî, Edebü’l-Müfred, (çev.: Fikri Yavuz), Sönmez Matbaası, İstanbul 1979.
Buharî, Sahih-i Buharî, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitte), Feza Gazetecilik, İstanbul, 1995.
Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990.
Çalış, Halit, İslam’da Kolaylaştırma İlkesi, Yediveren Kitap, Konya, 2004.
Dârekutnî, Ali b. Ömer, Sünen, Daru’l-Marife, Beyrut, 1966.
Ebu Davut, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Ekşi, Ahmet, İslam Hukukunda Mağdurun Rızasının Hukuka Aykırılığa Etkisi ve Sorumluluk
Bakımından Sonuçları, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2000.
Erdoğan, Mehmet, İmam Hatip Liseleri Fıkıh Ders Kitabı, Evren Yayıncılık, Ankara, 2006.
Ersoy, Mehmet Âkif, Safahat, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991.
Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, İşaret Yayınları, İstanbul, 2000.
Gökmenoğlu, Hüseyin Tekin, İslam’da Şahsiyet Hakları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1996.
Hamidullah, Muhammed, İslâm Hukuk Etüdleri, (çev.: Ali Kuşçu), İstanbul, 1984.
İbn Asakir, Tarihü Medineti Dımeşk, Beyrut, 1415/1995.
İbn Mace, Sünen, (çev.: Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982.
İbnu’l-Kayyîm, Ebû Abdillah Muhammed b. Ebî Bekr el-Cevziyye, İ’lâmu’l-Muvakkı’în an Rabbi’l‘Âlemîn, Muh. Muhammed Muhyiddîn ‘Abdulhamîd, Beyrut, 1987, I-IV.
İbn Nüceym, el-Eşbah ve’n-Nezair, Darü’l-Fikir, Dımaşk, 1983.
İlmihâl (Heyet), I-II, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004.
İslam Ansiklopedisi, I-XXXVI, (Heyet), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1988-2009.
Karaman, Hayrettin, Dert Söyletir, İz Yayıncılık, İstanbul, 2002.
Karaman, Hayrettin, İslam Hukuk Tarihi, Nesil Yayınları, İstanbul.
Karaman, Hayrettin, İslam Hukukunda İçtihat, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul,
1996.
Kettani, Mütevatir Hadisler, (trc.: Hanifi Akın), Karınca Yayınları, İstanbul, 2003.
Koçyiğit, Talat, Hadis Usulü, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
175
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004.
Malik bin Enes, Muvatta, (çev.: Komisyon), Beyan Yayınları, İstanbul, 1994.
Muhammed b. İdris eş-Şafiî, er-Risale, thk. Ahmet Muhammet Şakir, Mısır, 1940.
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi I-II, (çev.: Salih Tuğ), İrfan Yayınları, İstanbul, 1993.
Münavî, Abdurrauf, Feyzul-Kadir, I-IV, Mısır, 1958
Müslim, Sahih-i Müslim, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Nesaî, Sünen, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Riyazü’s-Salihin Tercümesi, I-III, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1991.
Sahihi Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1966.
Sarıçam, İbrahim, Peygamberimiz ve Evrensel Mesajı,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004.
Serahsi, Mebsût, Kahire, 1324-1331.
Şaban, Zekiyyüddin, İslam Hukuk İlminin Esasları, (çev.: İbrahim Kafi Dönmez), Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 2007.
Tirmizî, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005.
Yazıcı, Seyfettin, Temel Dini Bilgiler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.
Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005.
Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakim’in Açıklamalı Meali, Işık Yayınları, İstanbul, 2004.
Zeydan, Abdülkerim, el-Veciz fi Usûli’l-Fıkh, Amman, 1990.
176
Download