iletişim

advertisement
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
Öğr. Gör. Şebnem CEYLAN APAYDIN
Ders notlarının hazırlanılmasında Asker Kartari’nin Kültürlerarası İletişim
kitabından faydalanılmıştır.
GİRİŞ
KÜLTÜR
 Kültürlerarası iletişim olgusunu tanımlamadan önce
kültüre ilişkin çeşitli değerlendirmelerde bulunmak
gerekmektedir. Çeşitli kültürel süreçler, kültürlerin birbiriyle
etkileşimleri açısından önem taşır. Her kültürel sistem,
toplumsallaşmayı belirleyici rol oynar.
 Kültür, insanların sembolik temsil pratikleri yoluyla anlam
inşa etmeye çalıştıkları bir yaşam düzenidir.
KÜLTÜREL SÜREÇLER;
Birey ile sistem arasındaki etkileşimi
Ortak anlamların organize sistemini
Etkileşimin sonuçlarını
İş yapış biçimlerinin “öğretilen” ve “öğrenilen” olduğunu
İş yapış biçimlerinin topluluk/toplum esaslı oluşunu
İş yapış biçimlerinin topluma kimlik kazandırma özelliği
taşımasını
İş yapış biçimlerinin sürekliliğini ve nesilden nesile aktarımını
Tarih boyunca gelişmiş, değer, tutum ve anlamları
Toplumsal bir düzenin bu sayede kurulması ve
meşrulaştırılmasını, açıklama eğilimindedir.
 Kültürel sistemler arasında ticaret, eğitim, turizm, göç,
savaş gibi birçok faktöre bağlı olarak etkileşim kurulur.
Günümüz koşullarında ise bu etkileşim yoğunluklu olarak
teknoloji aracılığıyla kurulmaktadır. Ulaşım ve haberleşme
kanallarının sağladığı çok çeşitli olanaklar bireyleri ve
dolayısıyla da kültürleri birbirlerine yakınlaştırmaktadır.
 Kültürlerarası etkileşimler oldukça karmaşık ve çok
boyutludur. Birey, sosyal dünyayı algılarken alıştığı kalıp
yargılardan, geleneklerden ve içinde yaşadığı toplumun
değer yargılarından hareket etme eğilimindedir. Bu
durum kültürlerarası etkileşimin doğasını doğrudan etkiler.
Bununla beraber farklı kültürlerin etkileşimleri de değişim
ve dönüşümü beraberinde getirir.
KÜRESELLEŞME
 Dünyada son elli yılda gerçekleşen ve özellikle
sermayenin çok uluslu hale gelmesinin sonucu olarak
değerlendirilen küreselleşme, dünyanın farklı ülke ve
bölgelerinden insanların gittikçe artan oranda birlikte
çalışmasına ve yaşamasına neden olmuştur. Birbirini
daha önceden tanımayan, ortak yaşam deneyimi
olmayan bu insanlar, benzer amaçlarla bir araya
gelmelerine ve çoğu zaman aynı dili konuşmalarına
rağmen iletişim sorunları yaşamışlardır.
KÜRESELLEŞME
 Yanlış anlamaların yol açtığı sorunlar iletişim ve kültür
alanında çalışan bilim insanlarını bu alana yöneltti.
Kültürlerarası iletişim de “farklı kültürlere mensup insanlar
arasında etkileşim ve anlam aktarımları, yabancının
algılanması,
açıklanması
ve
kültürel
farklılıkların
gözetilmesi gibi konuları inceleyen disiplinlerarası bir bilim
dalı” olarak, bu sorun alanlarını incelemek için
oluşturuldu (Roth, 1996:20 akt. Kartarı, 2006:23).
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM;
“Farklı kültürlere mensup insanlar arasında
etkileşim ve anlam aktarımları, yabancının
algılanması, açıklanması ve kültürel
farklılıkların gözetilmesi gibi konuları
inceleyen disiplinlerarası bir bilim dalıdır.”
(Kartari, 2001:22)
 İnsanlar, yaşamları boyunca;
Kendilerini oluşturan toplum içerisinde ya da bu
toplumdan bağımsız olarak
Gerek kişilerarası (doğrudan ve yüz yüze) gerekse
(medya veya diğer araçlar ile) aracılanmış
Ulusal, uluslararası, kitlesel, dolaylı, tek taraflı ve/veya
karşılıklı, hiyerarşik ve asimetrik olarak(fabrika, büro veya
herhangi bir iş yerinde)
Kişisel (aile bireyleri, akrabalar, arkadaşlar vb. ile) veya
kamusal alanda(örgüt, işletme, çalışma alanı, resmî
kurum ve kuruluşlar)
Anlık-kısa süreli-uzun süreli-sürekli iletişime geçerler.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
 Bununla beraber, farklı kültürlere mensup olan bireyler
diğerleri ile etkileşimde bulunurken, kendi bireysel
(psikolojik) özellikleri ile yaşadıkları ortam ve koşullar
içerisinde kazandıkları sosyo-kültürel özelliklerini
(kullandıkları dil ve semboller, algılama-yorumlama ve
davranış kalıpları, değer yargıları, inançları vb.) yansıtırlar.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
 Bir kültürün mensubu olmak, diğer kültürlere kıyasla
değer yargıları ve yorumlama farklılıklarını da
beraberinde getirir. İletişim sürecinde, çeşitli nedenlerle
oluşmuş ve nesiller boyu aktarılmış olan ön yargı ve
stereotipler (kalıp yargı) de davranış şekillerinin
belirlenmesinde etkili olur.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
 Kültürlerarası iletişim sürecinde, özellikle yüz yüze
iletişimde sesin kullanılışı, tonlama, kavramların
anlamlandırılması, etkileşim sırasında verilen tepkiler ile
bulunulan mekân ile mekânın örgütlenişinde yer alan
araçların kullanımı farklılıklar gösterir. İletişim sürecinde yer
alanların pozisyonları/konumları/statüleri/rütbeleri ile
birbirlerine verdikleri değerler, bu sürecin
emredici/uyarıcı/yukarıdan aşağıya bir tarzda veya
samimi ve eşitçil olup olmayacağını belirler.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
 İletişim, doğrudan veya dolaylı, tek taraflı veya karşılıklı,
özel veya resmî olabilir. Etkileşimde bulunanlar iletişime
simetrik olarak katılıp rollerini değiştirerek mesaj
iletebilirler. İletişim sürecinde, bireysel-psikolojik koşullar,
kültürlerin sosyo-kültürel nitelikleri, farklı kodlama biçimleri,
algı ve yorumlama kalıpları önemli faktörler olarak rol
oynar. Kültürlerarası iletişime katılanlar birbirleri hakkında
daha önceden edindikleri ön yargıları da sürece dâhil
ederler.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
 Her kültürde belli kanal ve duyular öne çıkar. Kimi
kültürler duyduğuna inananların sayısı fazlayken kimi
kültürler ise gözle gördüklerini önemseyenlerin sayısı
fazladır. Yüz yüze iletişimde göstergeler farklı algılanıp
anlamlandırılırken; jest, mimik, tonlama ve beden dilini
oluşturan unsurlar kültürden kültüre farklı biçimlerde
çözümlenir. İletişimin enformasyon, ilişkisel ve kendini
açığa vurma biçimleri kültürler arasında farklılaşır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
Her birey, bir sosyal sistemin üyesi olarak iletişim kurar. Farklı
kültürlerde benzer iletişim davranışları bambaşka işlevleri
yerine getirir, bu da kültürlerarası ilişkilerde yanlış anlamalara
neden olabilir. Bu tür durumlarda şu sonuçlar açığa çıkabilir:
* Göstergeler hiç algılanmaz veya niyetlenenden farklı
algılanır.
* Bilinçsiz olarak kodlanmış davranışlar, bilinçli/amaçlı
yapılmış gibi algılanır.
* Kültürlerden birinde hiçbir anlama gelmeyen bir
davranış diğerinde çok önemsenir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU
 Dünya üzerinde insan topluluklarının oluşması, insanların
birbirleriyle iletişim kurmalarının bir sonucu olarak ortaya
çıkmıştır.
 İnsan toplulukları kendi içlerinde anlaşmanın ve birbirlerini
anlamanın yolunu, uzlaşarak ve ortak sembollere belirli
anlamlar yükleyerek bulmuşlardır. Bu semboller önceleri
işitme, görme, dokunma, koku ve tat alma yoluyla
algılanabilen nesnel şeylerdi.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU
 Zamanla, aktarılması gereken anlamlar çoğalınca
sembollerin sayısı arttı, nitelikleri de değişti. Sesle aktarılan
anlamlar yavaş yavaş sözcüklere yüklendi, konuşulan
diller ortaya çıktı. Sözlü iletişim gelişti ve sadece somut
dünya değil, düşünceler, hayaller ve duygular gibi soyut
kavramlar da dille anlatılabilir oldu.
 Her topluluk kendine özgü sözsüz iletişim sembolleri de
geliştirdi. Böylece topluluklar birbirlerinden farklı diller ve
sözsüz sembollerle kendi içlerinde anlaşarak yaşamlarını
sürdürmeye başladılar.
KÜLTÜR
 Kültür kavramı kısaca bir toplumun üyesi olarak insanların
sahip oldukları, düşündükleri ve yaptıkları her şey olarak
tanımlanabilir. Burada, insanların sahip oldukları her şey
maddesel eşyaları, düşündükleri ise fikirleri ve yaptıkları
da davranış modellerini ifade etmektedir.
Bütün kültürler;
 Maddesel objeler
 Fikirler, değerler ve tutumlar
 Kalıplaşmış davranış yollarını içermektedir.
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
 Kültürün sınıflandırılması içerisinde, kültürler arası farklılıklar
ve kültür içerisinde ortaya çıkan çeşitlilikler de kültür
açısından önem taşır. Bu farklılığın temeli kültür
içerisindeki norm ve değerlerdir.
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
Kültür içerisindeki farklılıklar geleneksel, sanayileşmemiş
toplumlarda daha az, sanayileşmiş, gelişmiş toplumlarda
daha çoktur.
 Geleneksel toplumlar; benzer yaşam biçimlerini, benzer
değerleri yaşayan toplumlardır. Bu nedenle, kültürel
değişimleri daha yavaştır.
 Modern toplumlar; ise farklı nüfus gruplarının yaşadığı,
bireylerin farklı meslek gruplarına sahip olduğu toplumlar
olması nedeniyle değişimleri daha çabuk ve dış etkilere
ve değişimlere daha yatkındır.
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
Ancak ne kadar farklılıklar olursa olsun her kültür, tesadüfi
elementlerin oluşturduğu bir bütün değildir. Her parçası
birbirleriyle anlamlı bütün oluşturur ve birbirini tamamlar
nitelik taşır.
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
Kültürel çeşitlenme içerisinde kültür üç yapıda incelenebilir.
Bunlar:
1) Gerçek kültür ve ideal kültür
2) Yüksek kültür ve yaygın kültür
3) Alt kültür ve karşıt kültür
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
1) Gerçek kültür ve ideal kültür:
İdeal kültür, toplumu bir arada tutan norm ve değerlerin
sadece kurallarda geçerli olmasıdır. Gerçek kültür ise bu
norm ve değerlerin güncel uygulamadaki kullanım
biçimidir.
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
2) Yüksek kültür ve yaygın kültür:
Toplum içerisinde özel bir yaşam biçimi zevkleri alışkanlıkları
olan küçük bir elit grubun sahip olduğu kültüre yüksek kültür
denir. Yaygın kültürde ise, toplumun genelinin benimsediği
yaşam biçimleri ve farklı değerleri ifade eder.
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
3) Alt kültür ve karşıt kültür: Alt kültür toplumun temel kültür
değerlerini paylaşan ancak bunun dışında kendini diğer
gruplardan ayıran değer, norm ve yaşam biçimi olan
gruplardır. Karşıt kültür ise, norm ve yaşam biçimleri
açısından içerisinde yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve
davranışları benimser.
KÜLTÜR TABAKALARI
 “Kültür bir soğan gibi kat kattır. Anlayabilmek için soymak
gerekir.” Hollandalı kültürbilimci Gerard Hendrik
Hofstede’ye ait olan bu benzetme, toplumların
kültürlerini oluşturan unsurlar arasındaki bağlantı ve
ilişkilere anlaşılabilirlik kazandıran güzel örneklerden bir
tanesidir.
 Toplumların kültürünü oluşturan unsurlar, aşağıdaki
tabloda da olduğu gibi, genellikle maddi ve manevi
olmak üzere iki boyuta ayrılırlar.
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
MADDİ UNSURLAR
MANEVİ UNSURLAR

Sanat, tiyatro, edebiyat, müzik

Fikirler, görüş tarzları, davranışlar

Dil, kıyafet, mimari, gıda

İdealler, normlar, değerler

Tarih, iklim, coğrafya

İnançlar, alışkanlıklar
Objektif

Kültürün ürettiği, geliştirdiği ürünler

“Buzdağı”nın görülen kısmı

Görülebilen, öğrenilebilen
Subjektif

İnsanların ve/veya bir grup insanın
olayları,gerçekleri yorumlama tarzı

“Buzdağı”nın görülmeyen kısmı

Gizli, çoğunlukla yalnız hissedilen
unsurlar
KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI
Hofstede ise kültür başlığı altında toplanabilecek unsurları;
 Semboller (cami, çeşme, bıyık, rakı, İstanbul Boğazı, Efes...)
 Kahramanlar, önderler (Atatürk, Dede Korkut, Nasrettin
Hoca...)
 Gelenekler, adetler (Kına, sünnet, çeyiz, beşik kertmesi...)
 Değerler (Aile, çocuk, namus, silah…)
olarak adlandırdığı başlıklar altında dört tabakaya ayırır ve
bunları soğana benzeyen bir diyagramda birbirleri ile şöyle
ilişkilendirir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU
 İletişim için kullanılan dil ve sözsüz iletişim sembolleri,
yaşamın diğer alanlarını da etkilemiştir. İnsan ancak
dilinin elverdiği ölçüde düşünebildiği için çevresinde
olup bitenleri algılamış, karşılaştığı sorunları dilinin sınırları
içinde düşünerek çözmeye çalışmıştır. Her topluluk
karşılaştığı sorunlara bu nedenle farklı çözümler bulmuş
ve bu çözümlere göre yaşamını şekillendirmiştir.
 Kültür olarak ifade edilen bu farklı yaşam biçimleri
toplulukların birbirinden ayrılmasını sağlar.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU
 Farklı ülkelerde yaşayan, öğrenim gören ve çalışan
kısacası, o ülkelerin yaşam koşullarını kısa veya uzun süreli
olarak deneyimleyen birey veya topluluklar, bu alanda
çalışan araştırmacı ve uygulamacıların ilgi alanlarını
oluşturmaktadır.
 Özellikle günümüzde hızlı iletişim ve enformasyon akışının
gerçekleştiği, iletişimin farklı mekânlarda çeşitli teknolojik
gelişmeler sayesinde olanaklı hâle geldiği global ortamda
kültürlerarası iletişimin çalışma alanı, teknolojilerin
benimsenilirliği ve kullanılırlığı ölçüsünfe genişlemektedir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU
 Uluslararasında gerçekleşen üretim ve tüketim
faaliyetlerinden kaynaklanan zorunlu ilişkiler, endüstri,
ticaret ve uluslararası diplomasiye yönelik olarak,
kültürlerin ve kültürlerarası etkileşimlerin incelenmesinin
ve tanınmasının gerekliliğini de ortaya koymuştur.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN AMACI
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN AMACI
 Kültürlerarası iletişim disiplininin amacı, farklı kültürlere
mensup insanlar arasında gerçekleşen etkileşim sürecini
bütün yönleriyle anlamak, açıklamak ve bu tür iletişim
süreçlerinin olası sonuçları hakkında öngörüler geliştirerek
etkin iletişimin yollarını aramaktır.
 Bu amaca ulaşabilmek için sürecin analitik olarak ele
alınması, süreci oluşturan bileşenlerin tanınması ve
birbirleriyle olan ilişkilerinin betimlenip anlaşılması gerekir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN AMACI
 Her kültürlerarası karşılaşma durumu diğerlerinden farklı
olduğundan onu anlamak, her defasında iletişim
bağlamını oluşturan bileşenlerin, diğer bileşenlerle olan
ilişkisi ve bağlantısı çerçevesinde irdelemek, ancak
bütünün kavranması ile mümkün olur.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN
TARİHSEL GELİŞİMİ
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
“Kültür” ve “iletişim” kavramlarının bir arada kullanımından
hareketle ifade edilen “kültürlerarası iletişim”;
 Farklı kültürlerden gelmekle birlikte bir arada yaşayan,
 Çalışma ortamında ortak hedef ve amaç birliği içerisinde aynı
mekânlarda bulunan,
 Belirli bir işin/planın/etkinliğin/organizasyonun yürütülmesi
bağlamında etkileşimde olan,
farklı kültürlerden insanların iletişim süreçlerinin anlamlandırılmasını
kendine çalışma konusu edinmiş, disiplinlerarası bir inceleme
alanıdır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Kültürlerarası iletişim, farklı kültürlere mensup iki ya da
daha fazla insan aynı çevrenin parçaları olarak etkileşim
kurduğunda ve mevcut etkileşime katılanlar için ya
rekabet ya da iş birliği istendiğinde ortaya çıkar.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Birey çeşitli amaçlarla iletişim kurar, sosyal ilişkilerini
yönlendirmeye çalışır ve karşı tarafta kendi istediği yönde
tepkiler veya davranışlar geliştirmeyi bekler.
 Bununla beraber, kültürlerarası iletişim sürecinde birey,
algıladığı her davranışı anlamlandırmak ister ve bunları kendi
kültürel ve yaşamsal deneyimlerine dayalı olarak geliştirdiği
kalıplarla karşılaştırarak, ilişkiyi yönlendirme amaçlarını da göz
önünde bulundurarak üstün (ya da çıkarlarına ters
düşmeyecek) konum kazanmaya çalışır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Kültürlerarası iletişim süreci başlamadan önce o kültürün temel
özellikleri hakkında bilgi sahibi olunmaya çalışılmasının temel
sebebi, herhangi bir nedenle iletişim kurulmaya çalışılan kültüre
mensup olan bireylerde etkili ve etkin davranışlar geliştirme
çabasıdır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Kültürler arasındaki farklılıkların iletişim sürecine etkisinin eskiden
beri bilindiğini gezginlerin yazdığı seyahatnamelerden anlıyoruz.
Ruy Gonzales de Clavijo’dan Evliya Çelebi’ye kadar birçok
gezgin kendi ülkeleri içinde ve dışındaki yerleri gezmiş ve
gördüklerini, deneyimlerini kitaplaştırmıştır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Gezginler, gittikleri ülke ve bölgeleri, karşılaştıkları topluluk ve
insanları, kendi kültürü çerçevesinde değerlendirmiş ve
anlamaya çalışmıştır. Aralarındaki bölgesel ve kültürel fark
arttıkça, karşılaştıkları toplulukların davranışlarıyla ilgili olarak
düştükleri anlama hataları da artmış ve bunun sonucunda da
tamamen yanlış anlamalara dayalı değerlendirmeler de
yapmışlardır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Kültürel farklılıkların, iletişim davranışlarında somutlaşarak yanlış
anlamalara yol açtığı, ancak II. Dünya Savaşı yıllarında iletişim
ve kültür alanında çalışan bilim insanlarının dikkatini
çekebilmiştir.
 Edward T. Hall adlı Amerikalı antropolog, Amerika Birleşik
Devletleri Savaş Enformasyon Dairesi için gerçekleştirdiği
araştırmalar yoluyla Japonların iletişim davranışlarının onların
kültürü ile olan bağlantısını anlamaya çalışmıştır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Edward T. Hall, bu nedenle kültürlerarası iletişimin özgün kavram
ve kuramlarıyla bağımsız bir disiplin haline gelmesini sağlayan ilk
adımı atan bilim insanı olarak kabul edilir.
 Hall’e göre, iletişim, kuralları olan, çözümlenebilen ve
araştırmacıların bireylerarası etkileşimin kültürel kalıplarını
kuramsal olarak ifade edebilecekleri bir alandır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Karşılaşan kültürlerde zamanın ve mekânın nasıl algılandığının
bilinmesi, jest ve mimikler ile paradil kodlarının tanınmasının
yeterli olduğunu ileri süren Hall, sözsüz iletişimin önemini
vurgulamıştır. Sözsüz iletişim bundan sonra, konuşma dışında
kalan, mekânın kullanımı (proxemics), sesin dil dışında kullanımı
(paradil; paralanguage) ve zamanın kullanımı (chronemics)
gibi farklı başlıklar altında incelenmeye başlanmıştır.
PROXEMİCS
PROXEMİCS
 Kişisel alanın ve insanların mesafe kullanımının
incelenmesine genel olarak proxemics denir. Proxemics
terimini ilk kez 1963 yılında, insanların uzamsal ilişkileri ve
alanları kullanarak sözsüz iletişimlerini inceleyen
antropolog ve araştırmacı Edward T. Hall tarafından
kullanılmıştır. Hall araştırması sırasında, prosemikle ilgili
dört alan tanımlar.
PROXEMİCS
1) Mahrem Bölge: 46 santimetreye kadar olan bölge
2) Kişisel Alan: 46 cm ile 1.2 metre arası
3) Sosyal Alan: 1.2 metre arası ile 3.7 metre arası
4) Kamu Alanı: 3.7 metre ile sonrası
PROXEMİCS
PROXEMİCS
Bunları Bilmek Ne İşimize Yarar?
 İnsanlarla iletişime geçtiğimizde sosyal alanla başlar ve
sonra kişisel alana kadar geliriz. Bu çok dikkat edilmesi
gereken bir konudur, kesinlikle mahrem alana
geçilmemeli ve kişisel alan içinde de yavaş ve tepkiler
gözlenerek yer alınmalıdır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 1960’lardan sonra, on yıl boyunca kültür ile iletişim arasındaki
ilişkiler en çok tartışılan konular arasında yerini korumuştur. Bu
yıllarda, farklı kültürlerdeki iletişim davranışlarının çeşitliliği ortaya
konmuş ve ilerideki çalışmalara malzeme oluşturacak miktarda
gözlem ve yüz yüze iletişime dayalı alan araştırmaları yapılmıştır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 1970’lerde Kültürlerarası İletişim disiplininde hızlı bir gelişme
gerçekleşti. Öncelikle Amerikan üniversitelerinde kültürlerarası
iletişim dersleri okutulmaya başlandı. Buna koşut olarak bu
alanda ders kitapları yayınlandı. Söz gelişi Larry A. Samovar ve
Richard E. Porter’ın 1973 yılında yayınladığı kültürlerarası iletişime
giriş kültürel karşılaşmalarda iletişim durumlarını anlayabilmek,
yanlış anlamaları olabildiğince ortadan kaldırmak amacına
yönelikti.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Bunun için mevcut kuramlar çerçevesinde belirli kültürlerin
iletişimde önemli kabul edilen belirli nitelikleri öğrenilip çabucak
yararlanılabilecek şekle getiriliyor ve kültürel karşılaşmaya
katılacak olanlara öğretiliyordu. Bu kısa dönemli eğitim
çalışmaları yoluyla diplomatlar, iş adamları ya da diğerleri,
karşılaşacakları kültür hakkında ve onun üyelerinin iletişim
davranışları hakkında önceden bilgi sahibi olduklarını
varsayıyorlardı.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 1980-1990 yılları arasında Kültürlerarası İletişim disiplinine iletişim
ve kültür bilimlerinin dışından da katılımlar oldu. Örneğin,
Hollandalı işletme bilimci Geert Hofstede uluslararası bir şirketin
farklı kültürlere mensup çalışanlarının değer yönelimlerini
araştırarak, günümüzde de yaygın olarak yararlanılan “Kültürel
Boyutlar Kuramı” nı geliştirdi.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 1980’lerden itibaren mevcut kuramsal bilgilerin ve elde edilen
deneyimlerin kültürlerarası iletişim durumlarını anlamak için
yeterli olmadığı ve yanlış anlamayı ortadan kaldırmaya
çalışırken yeni önyargıların geliştirildiği ortaya çıktı. Bir kültüre
özgü olarak tanıtılan bir niteliğin aslında o kültürün bütün üyeleri
için geçerli olmadığı anlaşıldı.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Her kültür içinde de farklı anlayış ve davranış kalıplarının
bulunduğu, bir kültürün üyesi diye herkesin aynı kefeye
konulamayacağı konusunda araştırmaya dayalı yayınlar
yapıldı. Böylece kültürlerarası iletişim, üniversitelerde daha
yoğun olarak çalışılan, uluslararası ilişkilerden sosyolojiye,
ekonomiden hukuka, gazetecilikten psikolojiye, turizmden
siyaset bilimine kadar birçok alanda dikkate alınması ve
öğrenilmesi gereken bir disiplin olarak benimsendi.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Küreselleşme, farklı kültürlere mensup insanların doğrudan ya
da dolaylı olarak daha sık karşılaşmalarına ve birbirlerinin
kültürel nitelikleriyle daha çok yüz yüze gelmelerine neden
olmaktadır. Kültürel nedenlere dayanan iletişim aksaklıkları ve
yanlış anlama olasılığı da gittikçe artmaktadır. Sorun alanlarının
gittikçe genişlemesi, kültürlerarası iletişime olan gereksinmeyi
artırmakta ve gittikçe daha çok insan yabancılarla etkin iletişim
kurabilmenin yollarını aramaktadır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 İşte bu gereksinmeler nedeniyle, farklı kültürlerin karşılaşması
konusunda araştırmalar yaparak bilimsel bilgi üreten
kültürlerarası iletişim disiplininin önemi gelecekte daha da
artacaktır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 İnsan ilişkisinin olduğu her alanda bu insanların kültürünün
önemli rol oynadığı anlaşılmış oldu. Hiç kimsenin kültüründen
arınarak etkileşime katılamayacağı, dolayısıyla insani etkileşimin
kültürlerarası bir durum olduğu ve etkileşime katılanların
kültürlerini hesaba katmadan etkileşim durumunu anlamanın
mümkün olmayacağı kabul edildi.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Kültürlerarası iletişim günümüzde, bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de başta iletişim sektörü olmak üzere, insanla
doğrudan ilişkili sektörlerle bağlantılı bütün dallarda üniversite bir
disiplin olarak kabul edilmiş ve üniversitelerde ders olarak
okutulmaktadır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
 Kültürlerarası İletişim ülkemizde ilk kez 1996-1997 akademik
yılı bahar yarıyılında, bu kitabın yazarı tarafından Ankara
Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans dersi olarak
okutulmuştur. Yazar, 2001 yılında ülkemizde ilk kültürlerarası
iletişim kitabını yayınlanmış, 2006’da açılan Hacettepe
Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ülkemizin ilk Kültürlerarası
İletişim Anabilim Dalı’nı kurmuştur.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Her disiplinde olduğu gibi, kültürlerarası iletişim alanında
da yaygın olarak kullanılan kavramlar hakkında genel
uzlaşı sağlanmış durumdadır. Kültür kavramı birçok
disiplinde farklı anlamları ile kullanılması bakımından
öncelikle tanımlamamız gereken kavramdır.
KÜLTÜRLÜ MÜ KÜLTÜRSÜZ MÜ?
 Gündelik dilde bazı insanlara “kültürlü”, bazılarına
“kültürsüz” deriz.
Kültürlü olmayı eğitim almış olmakla ilişkilendirerek,
kültürlü olmak için okumak gerektiğini düşünürüz ya da
“yüksek kültür” den söz edildiğini duyarız. Sanat ile kültür
arasında bir ilişki kurarak, kültürlü olmanın sanattan
anlamak demek olduğunu kabul ederiz.
“Kültür düzeyi düşük” ya da “kültür düzeyi yüksek”
kişilerden söz edildiğinde aşağı yukarı ne demek
istendiğini anlarız ama bu düzeylerin nasıl ölçüldüğünü
tam anlamıyla bilemeyiz.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Genellikle farklı disiplinler kültür kavramını kendi
gereksinmelerine göre tanımlar ve kullanırlar.
Kültürlerarası İletişim; kültür bilimleri ile iletişim bilimlerinin
kısmen örtüştüğü bir disiplin olduğu için antropologların
kullandığı geniş anlamlı kültür kavramını, iletişim
bilimlerinin kullandığı terim ve kavramlarla açıklamaya
çalışacağız.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 KÜLTÜR VE İLETİŞİM
Edward T. Hall, kültürle iletişimi birbirinden ayırmaz.
Ona göre, kültür insan toplulukları tarafından, insanın temel
gereksinmelerini karşılamak üzere üretilen, yaratılan her
türlü insan yapısı ürünler bütünüdür.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 KÜLTÜR VE İLETİŞİM
Barınma ihtiyacının karşılanması temeline dayalı
mimariden, sözel iletişim gereksinmesi nedeniyle yaratılan
dillere, yeme gereksinmesinin karşılanması için geliştirilen
gastronomiye kadar her şey kültür kavramı altında toplanır.
Bütün bunlar ancak topluluk halinde yaşanırsa
yaratılabilecek, geliştirilebilecek şeylerdir. Topluluk olmanın
temeli ise etkileşime, başka deyişle iletişime dayanır. O
halde kültür, topluluğu bir arada tutan, iletişimin ürünü,
sonucu ve sebebidir. Yani “iletişim kültür, kültür de
iletişimdir” (Hall, 1959:169).
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 KÜLTÜR
Kökeni Latince olan kültür sözcüğünün ilk anlamı “ekin”dir.
Bu nedenle doğal ortamı dışında üretilen mantara “kültür
mantarı”, deniz içindeki ağdan oluşan havuzlarda ya da
tatlı su havuzlarında yetiştirilen balıklara “kültür balığı” deriz.
Başka deyişle kültür yapay bir şeydir, insan tarafından
yaratılanların tümüne verilen addır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 KÜLTÜR
Kültür kavramı Orta Çağ’da bilinmiyordu. 17. yüzyıldan
itibaren “kültür” kavramı “doğa” kavramı ile zıt anlamlı
olarak kullanıldı.
17. ve 18. yüzyıllar Batı dünyasında Rönesans ve Reform
hareketlerinin etkisiyle gelişen düşünce akımlarının ortaya
çıkardığı, Aydınlanma Çağı olarak da bilinen, bilgi
üretiminin hızlandığı, doğa olaylarının anlaşılmaya
başladığı, bilimin değer kazandığı bir dönemdir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 KÜLTÜR
Bilgi birikiminin artmasıyla doğanın daha anlaşılır olması ve
doğanın verdikleri yanında insanın kendi arzusu ve
birikimleriyle yarattıklarının önemli bir birikim olarak ortaya
çıkması kültür kavramını tartışılmasına yol açtı.
Kültür, doğanın verdikleri dışında, insanoğlunun yarattığı her
şey olarak tanımlandı.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 KÜLTÜR VE UYGARLIK
Bu dönemde “kültür” ve “uygarlık” hemen hemen aynı
anlamda kullanılmaktaydı. Ancak zamanla kültür ve
uygarlık kavramları birbirinden ayrılmaya başladı ve
uygarlık daha çok insan ürünlerinin maddi tarafını kültür ise
maddi olmayan tarafını kavramakta kullanıldı.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Kültürü maddi ürünlerden ayrı bir kavram olarak ele alan
kültür kuramları, kültürü bir bilişsel sistem, bir yapısal sistem
ya da bir sembolik sistem olarak ele alma eğilimindedir.
 Bu anlayış, insan tarafından yaratılmış, oluşturulmuş,
şekillendirilmiş bir ürünü uygarlık kavramı içinde ele
alırken, o ürünün yaratılmasını, şekillendirilmesini ve
insanın gündelik yaşamına katılmasını öngören ve
sağlayan bilişsel süreçleri, düşünce, fikir ve eğilimleri kültür
kavramı çerçevesi içinde görmüştür.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Kültür kavramını ortak sembolik sistem anlayışı ile
tanımlamaya çalışanlar kültürel ve normatif sistemleri
birbirinden ayırmak gerektiğini savunurlar.
Onlara göre, normatif, yani kural koyucu sistem özellikle
karar verme ve etkileşim modellerinin incelenmesi için
uygundur. Kültür ise sistem merkezlidir ve kararlara temel
oluşturan sistemi ifade eder.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Başka ifadeyle kültür; bir tiyatro oyununda sahne ve
dekor ile oyuncuların rollerini kapsarken normatif sistem;
sadece oyuncuların replikleri ve yönetmenin
komutlarından ibarettir.
Tiyatroda sahneyi, dekoru ve tümüyle senaryoyu
oluşturan her şey sembolik olduğu gibi kültür de
sembollerden oluşan bir bütündür.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Yediğimiz, giydiğimiz, barındığımız, oynadığımız,
savunduğumuz, gündelik yaşamda benimseyip
kullandığımız, bize ait olan ve ait olduğumuzu
söylediğimiz, inandığımız ve öğrendiğimiz her şeyin
sembolik anlamı vardır.
Ailemiz; yetişkinler ve çocuklardan oluşan herhangi bir
insan grubu değildir, sahip olduğumuz çanta, giydiğimiz
gömlek vb. sadece parayla aldığımız metalar değildir.
Onları ne zaman, nereden, hangi duygu ve düşünceyle
aldığımız ve ne zaman, nerede kullandığımız onlara
başka anlamlar kazandırır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Bu anlamlar sözünü ettiğimiz eşyaların sembolik
anlamlarıdır.
Kültür olarak adlandırdığımız her şey bu sembolik
anlamlarla doludur ve bu sembollerin kendi aralarındaki
ilişkiler nedeniyle de kültür bir semboller sistemi olarak
anlaşılabilir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Günümüzde, kültür bilimlerinde “kültür” teriminden
genellikle “hem insan davranışlarını hem de onun
yarattığı maddi ve maddi olmayan ürünleriyle görünür
hale gelen fikir, inanç, düşünce ve değer yönelimleri
sistemi” anlaşılır (Maletzke, 1996: 15).
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Bu tanımda dikkati çeken nokta, doğanın verdikleri
dışında, insan ürünü olan her şey kültür kavramı içinde
yer almaktadır.
Başka deyişle kültür denilince somut ve soyut her tür
insan ürünü akla gelmektedir. İnsan çevresindeki somut
varlıklar hakkında duygu ve düşünceler oluşturarak onları
soyutlaştırır. İnsan zihnindeki soyut duygu, düşünce, inanç
ve benzeri durumlar bu soyutlaştırmaların ürünüdür.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Soyut duygu; düşünce ve fikirler insan davranışlarının
şekillenmesinde başlıca rolü oynarlar. Bu nedenle
davranışlar, duygu, düşünce ve fikirlerin somutlaşmış
halidir.
İnsan tarafından üretilmiş, binalar, eşyalar, cihazlar ve
benzeri her türlü ürün de soyut olanın
somutlaştırılmasından ibarettir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Bir mimarın eğitim yoluyla oluşturduğu soyut yaklaşım,
anlayış, tarz ve fikirleri onun eserlerinde somutlaşır ve elle
tutulup gözle görünen somut bir yapıya dönüşür.
 Bir yazar, fikirlerini yazıya dökerek, politikacı ideoloji,
düşünce ve dünya görüşünü icraatıyla, bir zanaatkâr
bilgi ve deneyimiyle edindiği soyut birikimini yaptığı işe
yansıtarak somutlaştırır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 İşte, bir topluluğun üzerinde uzlaştığı, büyük bölümünü
paylaştığı zihinsel soyutlamalar ile bunları somutlaştırarak
ürettiği her şeye kültür diyoruz.
 Kültürü bu geniş anlamıyla düşündüğümüzde, her insanın
kültüre sahip olduğu ve insanları “kültürlü” ve “kültürsüz”
olarak sınıflandırmanın doğru olmadığı sonucuna varırız.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Görüldüğü gibi kültür kavramı çeşitli şekillerde
tanımlanabilmektedir. Bunun nedeni, her disiplinin hatta
her araştırmanın kavram kargaşasına neden olmamak
için yararlandığı kavramları kendi anlayışı çerçevesinde
tanımlamak durumunda olmasıdır. Aksi takdirde, aynı
sözcükle ifade edilen bir kavram birbirinde farklı şekillerde
anlaşılabilir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Kültürlerarası İletişim disiplininde de kültür kavramı,
konuya hangi yaklaşımla bakıldığına bağlı olarak farklı
şekillerde tanımlanır. Bu derste, kültürlerarası
karşılaşmaları daha kolay analiz edebilmek için, kültür
“sembol, anlam ve normların tarihsel aktarım sistemi”
olarak tanımlanacaktır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Semboller, aracılığı ile oluşturulan anlamlar ve anlamların
aktarılması için gösterilen somut iletişim davranışları da
dâhil her türlü davranışın kurallarını belirleyen normların
oluşturduğu kültür, tarihsel bir süreçte topluluk içindeki
bireylere ve bu bireyler tarafından da yeni nesillere
aktarılır.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Böylece bir kültür grubu ortak iletişim davranışlarını
kendinden sonra gelen nesillere aktararak grup içi
iletişimin etkin olarak gerçekleşmesini sağlar.
Kültür, aktarım süreci boyunca, yani zamanla değişir. Bu
değişme bir yandan sembollerde ve sembollerle
aktarılan anlamlarda, diğer yandan da davranış ve
normlarda görülür.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Kültürün değişmesi tam olarak insan gereksinmelerindeki
değişmelerle paralel değildir.
Kültürün somut yanları, diğer deyişle maddi bileşenleri
gündelik yaşamı kolaylaştırdıkları ve gereksinmeleri
doğrudan karşıladıkları için daha hızlı değişir.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Örnek olarak modayı ele alalım. Moda daha çok nesnel,
somut, maddi yönü ağır basan davranışlarda gözlenen
ve yaptırımı olmayan bir normdur. Modaya uygun olarak
giyinmek, konuşmak, evini döşemek sadece istenilir bir
davranıştır. Modaya uymayana bir yaptırım uygulanmaz.
Yani ayıplanmaz, kınanmaz ve cezalandırılmaz. Bugün
moda olan yarın “demode” olur ve kullanımdan kalkar.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ
TEMEL KAVRAMLAR
 Aynı şekilde, mimariden üretim araçlarına, ev
eşyalarından yemeklere kadar kültürün maddi unsurları,
değerler, inançlar, kalıp düşünceler gibi maddi olmayan
unsurlardan daha hızlı değişir.
İnançların ve değerlerin değişmesi çok daha uzun
süreçler sonunda gerçekleşir. Bu nedenle de iletişimde
önemli rol oynayan ve “sembolik anlam” lar maddi kültür
ögelerine göre daha uzun ömürlüdür ve birkaç nesil
boyunca iletişim süreçlerinde üzerlerine düşen rolü
oynarlar.
KÜLTÜRLERARASILIK
 Kültürel farklılaşma da kültürün değişme niteliğiyle
yakından ilgilidir. Temel olarak insan gereksinmelerini
karşılamak amacıyla üretilen kültür ögeleri zamanla farklı
bölge, koşul ve topluluklar içinde birbirine benzemeyen
değişim süreçlerinden geçerler. Bir süre sonra, kültürlerin
hem somut hem de soyut yönleri, başka deyişle hem
maddi hem de maddi olmayan ögeleri değişir ve bütün
olarak farklı kültürler ortaya çıkar.
KÜLTÜRLERARASILIK
 Dünyanın değişik bölgelerinde, farklı etnik köken, din ve
yaşam koşullarına sahip insan topluluklarının geliştirdikleri
ve kendilerini bağlı hissettikleri çok sayıda kültür
mevcuttur. Aynı topluluk içinde de cinsiyet, yaş ve
meslek gibi farklı insan gruplarının olduğunu biliyoruz. Bu
grupların kendi aralarında, anlamı üzerinde uzlaştıkları
özgün sembolleri, kendilerine has kural ve normları ve
davranış kalıpları vardır.
KÜLTÜRLERARASILIK
 Bir kültür topluluğu içindeki daha küçük grup kültürlerine
alt kültür diyoruz. Burada kullanılan “alt” ifadesi, o
kültürün “aşağıda” olduğu anlamına gelmez. Çünkü “alt
kültür”ün karşıtı olarak bir “üst kültür” kavramı yoktur. Alt
kültür, bir kültürü oluşturan daha küçük grupların
kültürünü ifade eden bir terimdir.
KÜLTÜRLERARASILIK
 Biyolojide kullanılan “doku” ve “hücre” terimleri
arasındaki ilişkiye benzer bir ilişkiden söz ediyoruz. Doku
kültür ise hücre alt kültürdür. Alt kültürü olmayan kültür
yoktur.
KÜLTÜRLERARASILIK
 Bu yüzden, bütün kültürler içinde alt kültürlerin varlığı,
iletişim süreçlerinin çoğunda “kültürlerarasılık” dediğimiz
durumu ortaya çıkarır. Aynı alt kültürün üyeleri arasında
gerçekleşen ve kültür farklılığının söz konusu olmadığı
durumlar dışında kalan bütün iletişim süreçlerinde
kültürlerarasılık durumu vardır. Bu nedenle kültürlerarasılık
kavramının tanımlanması gerekir. Kültürlerarasılık,
etkileşime katılanların farklı kültürlere mensup olmaları
halinde ortaya çıkan durumdur.
KÜLTÜRLERARASILIK
 Kültürlerarası olmayan iletişim durumundan farkı,
tarafların iletişim davranışlarında niyetlendikleri sonucu
alıp almamaları da kültürlerinin oynadığı roldür. Aynı
kültüre mensup bireyler arasındaki iletişim sürecinde
kültür olumlu rol oynarken kültürlerarası durumlarda kültür
farkları nedeniyle niyetlenen sonuca varmak zorlaşır.
İLETİŞİM
 Kültürlerarası iletişimin üçüncü temel kavramı iletişimdir.
İletişim başlıca iki şekilde kavranır.
İletişimi bir süreç olarak kavrayan Süreç Yaklaşımına
göre, iletişim birçok bileşenleri olan bir süreç içinde
gerçekleşir. İletişim tek bir eylem değil çok boyutlu bir
süreçtir.
İLETİŞİM
 Bu sürecin anlaşılması ancak süreci oluşturan bileşenler
arasındaki ilişkilerin tanınması ile mümkündür. Bu
yaklaşımda iletişim, etkileşimde bulunan tarafların
kültürleri dikkate alınmadan tanımlandığında duygu ve
düşünceleri paylaşma sürecidir. Bu yaklaşıma göre,
hangi kültüre mensup olurlarsa olsunlar, bütün insanlar
iletişim sürecinde aynı temel etkinliklerde bulunurlar.
İLETİŞİM
 Ancak iletişim sürecinde her zaman paylaşım olmayabilir.
Taraflardan biri duygu ve düşüncesini paylaşmak
istemediği halde diğer taraf, iletişim sürecinde onun
duygu ve düşünceleri konusunda bir fikir edinebilir. Onun
görünüşü, duruşu, konuşma biçemi, seçtiği sözcükler, ses
tonu gibi farklı uyaranlardan anlam çıkarılabilir.
İLETİŞİM
 O halde, iletişim sadece istemli olarak gerçekleşen bir
süreç değildir. İstemli İletişim Yaklaşımı olarak tanımlanan
yaklaşım ancak belirli alanlarda geçerlidir ve gündelik
yaşamımızın büyük bölümünde istemsiz iletişim süreçleri
içinde yer alırız.
İLETİŞİM
 Söz gelişi yolda yürürken karşılaştığımız insanların çoğuna
dikkat etmeyiz. Çoğu da bize dikkat etmez. Sadece
dikkatimizi çeken bireylere bakar ve onlarla ilgili anlamlar
oluşturabiliriz. Elinde kitaplar olan genç birinin öğrenci
olabileceğini, bir başkasının giysilerinin yakıştığını ya da
yüz ifadesine bakarak birinin üzüntülü olduğunu
düşünebiliriz.
İLETİŞİM
 Aslında bu bir anlam yaratma süreci, yani iletişim
sürecidir ve diğer taraf bu sürece istemeden katılmıştır.
Uyuyan biri ile ilgili olarak yarattığımız anlamlarda da
istemsiz bir katılımcıdan söz edilebilir. O halde, iletişim
sürecine istemsiz, bilinçsiz, niyetsiz, amaçsız ve kasıtsız
olarak katılmak mümkündür. Bu konuda “Tavşan dağa
küsmüş, dağın haberi olmamış” şeklindeki atasözümüz
çok açıklayıcıdır.
İLETİŞİM
 Haberimiz olmadan, istemeden birinin bize kırılmasına yol
açmış olabiliriz. Böyle durumlarda, herhangi bir kastımız
olmadığı halde ve başka bir bağlamda kullandığımızda
bile, bir sözcük, yaptığımız bir davranış o anda aklımıza
gelmeyen birinin başka anlamlar çıkarmasına neden
olabilir. “Ben bunu kastetmemiştim”, “niyetim bu değildi”
şeklindeki özür ifadelerini bu gibi durumlarda kullanırız.
Kültürlerarası iletişimde istem dışı gönderilen mesajlar
daha büyük önem taşır.
İLETİŞİM
 İletişimin açıklanmasında ikinci yaklaşım Anlam Yaratma
Yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre, iletişim bir anlamın karşı
tarafın zihnine aktarılması durumudur. Dolayısıyla anlık bir
şeydir. Okuduğumuz bir metin, dinlediğimiz bir konuşma,
izlediğimiz bir film, gördüğümüz bir fotoğraf zihnimizde bir
anlam ya da çeşitli anlamlar yaratır.
İLETİŞİM
 Bu anlamların istemli ya da istem dışı olarak bize
aktarılmasının önemi yoktur. Eğer duyu organlarımızla bir
şeyi algılıyorsak, bu algı zihnimizde anlamlandırılır. Önemli
olan, algılama, o algının kodları ve bu kodların açılma
sürecinde bulduğu karşılıklardır. Kodlama içsel bir
eylemdir ve sözlü ve sözsüz sembollerin anlam
oluşturacak şekilde bir araya getirilmesini ifade eder. Söz
gelişi matematikte kullandığımız semboller koddur.
Kodlar, topluluğun kullandığı dilin kurallarına veya
topluluk kültürünün normlarına uygun olarak düzenlenir.
İLETİŞİM
 Anlamlar, insan topluluğu üyelerinin üzerinde uzlaşmaya
vardığı ve hangi anlamı taşıdığı onlar tarafından bilinen
kodlar ve semboller yardımıyla bir bireyden diğerine ya
da başka bir mekâna ve zamana aktarılır.
 Erol Mutlu kodlamayı “bir mesajın, iletişim kanalının
özelliklerine uygun olacak şekilde, bir simgeleştirme
süreci aracılığıyla fiziksel olarak iletilebilecek veya
taşınabilecek hale getirilmesi” olarak tanımlar (Mutlu,
1995: 219-220).
İLETİŞİM
 Kodlamanın insan iletişimi açısından tanımı “iletişim
kurabilmek için çeşitli görsel ve sessel sinyallerin belli
kurallara veya kodlara göre düzenlenmesi” şeklindedir.
İLETİŞİM
 Etkileşim sürecine katılan taraflar kodlama yolu ile
aktarmak istedikleri anlamları sözlü ya da sözsüz
sembollerden oluşan iletiye dönüştürürler. İleti içsel bir
süreç olan kodlamanın bir ürünüdür ve aktarılmak
istenen anlamın taşıyıcısıdır. İletiler gönderenle alıcı
arasında bağlantıyı sağlayan bir kanaldan gönderilir.
İletişim kanalları duyu organlarımızla algılayabileceğimiz
uyaranların alınabildiği kanallardır. İşitme, görme, tat
alma, koklama ve dokuma gibi duyularımızla
algılayabileceğimiz uyarı ve iletiler yapılarına göre uygun
kanallarla aktarılır.
İLETİŞİM
 Her kültürde belirli kanallar diğerlerine bakarak daha çok
kullanılır. Bu nedenle iletişim kanallarının kullanım
yoğunluk ve niteliklerine bakarak kültürler arasındaki
farkları ayırt etmek mümkündür.
İLETİŞİM
 Söz gelişi Batı Avrupa ve Kuzey Amerika kültürlerinde
sözel iletileri iletmek amacıyla kullanılan işitsel kanallar,
Latin Amerika ve Akdeniz kültürlerinde görece daha az
kullanılır. Latin Amerika ve Akdeniz kültürlerinde iletişim
kanalı olarak kullanılan dokunma kanalı ise Batı Avrupa
ve iletmek amacıyla kullanılan işitsel kanallar, Latin
Amerika ve Akdeniz kültürlerinde görece daha az
kullanılır. Latin Amerika ve Akdeniz kültürlerinde iletişim
kanalı olarak kullanılan dokunma kanalı ise Batı Avrupa
ve Kuzey Amerika kültürlerinde hemen hemen hiç tercih
edilmeyen bir kanaldır.
İLETİŞİM
 Bir ileti algılandığında onu oluşturan kodların açılması,
sembollerin anlaşılması gerekir. Bu süreçte algılanan
iletiden bir anlam çıkarılır. Eğer çıkarılan anlam kaynağın
aktarmak istediği anlamla örtüşüyorsa bu iletişime “etkin
iletişim” denir.
 Etkin iletişim niyet edilen anlam ile karşı tarafın çıkardığı
anlamın aynı olması durumudur.
İLETİŞİM
 İletişim süreci, bir gönderenin aktarmak istediği bir anlamı
kodlayarak bir ileti oluşturması ile başlar. İletinin
oluşturulmasında kullanılan kodlar tamamen gönderen
olarak adlandırılan bireyin kültüründe mevcut olan
kodlardır. Yukarıda tanımlandığı gibi, üzerinde uzlaşmaya
varılmış kod ya da sembollerden oluşturulan ileti uygun
bir kanaldan alıcıya gönderilir. Alıcı gönderilen iletiyi
algılayan ve ileti aracılığıyla gönderenle ilişkilenen
bireylerdir.
İLETİŞİM
 Alıcı, gönderilen iletiyi algılaması ile sürece girmiş olur.
Alıcının mutlaka gönderenin ileti göndermeye
niyetlendiği ve iletişim sürecine istemli olarak katılan biri
olması gerekli değildir. Herhangi bir nedenle iletiyi
algılayan herkes iletişim sürecine alıcı olarak katılmış
demektir.
İLETİŞİM
 Çevremizde, bizimle ilgili olmasa bile algıladığımız ve
anlam çıkardığımız çok sayıda olay gerçekleşir. Sokakta
birbirlerine seslenen çocuklar, müşterisini çağıran
pazarcı, inşaat makinelerinin çıkardığı sesler, otomobil
gürültüsü ya da kuş cıvıltısı bizi hedef seçmeyen iletiler
olsa da onları algılayıp anlamlandırarak sürece katılan
alıcılar oluruz.
İLETİŞİM
 Algılama, insanın çevresindeki uyaranların ya da
olayların ayrımında olması organlarınca fark edilip ve
onları yorumlama süreci (Mutlu, 1995: 30-31) olarak
tanımlansa da burada algılamayı uyaranların duyu
organlarınca fark edilip zihinsel süreçlere dâhil edilmesi
anlamında kullanacağız.
İLETİŞİM
 Bu seçimin birinci nedeni, “uyarı”nın duyu organlarımızı
işaret eden bir kavram olması ve “ayrımında olma”nın
da algılama sonucunda gerçeklemesidir. Ayrıca
yorumlama, algılamadan sonra gerçekleşen bir süreçtir.
Bu nedenle algılama, uyarının alıcıya eriştiği başlangıç
noktası olarak kabul edilir.
İLETİŞİM
 Bir ileti algılandıktan sonra kod açımı işlemi gerçekleşir. Bu
işlem, iletiyi oluşturan kodların anlamı oluşturmak
amacıyla açılmasından başka bir şey değildir.
Anadolu’da bir eve bayrağımızın asıldığını görürsek bu
iletiyi algılamışız demektir. Ancak Anadolu’da hangi
durumlarda bayrak asıldığını bilmeyen biri bu iletinin
kodlarını açamaz ve anlamlandıramaz. Bilen biri ise o
evde yas olabileceğini, düğün olabileceğini, askere
giden bir gencin olabileceğini ya da bir ulusal gün
olabileceğini düşünür.
İLETİŞİM
 Eve yaklaştığında davul zurna sesi duyuluyor ya da
uzaktan oynayan insanlar görünüyorsa bu iletilerin
kodlarını da açarlar. Yani, davul zurnanın düğün,
bayram, grev ya da gösteri yürüyüşü, askere uğurlama,
karşılama, temel atma ve açılış töreni ve benzeri
vesilelerle çalındığını bilenler sadece davul zurna sesine
dayanarak anlam çıkarmaz.
İLETİŞİM
 Evlilik düğünü ile sünnet düğünü, askere uğurlama ile
karşılama töreninin birbirinden farklı başka sembolleri
vardır. Bu sembolleri de taşıyan iletiler alındıktan ve
kodları açıldıktan sonra ancak hepsi bir arada
yorumlanır. Yorumlama sonunda da anlam oluşturulur.
Eğer bu anlam, iletinin taşıdığı anlama uygun, onun
aynısı ya da ona yakın ise iletişim başarılı olmuş demektir.
İletişim sürecinde istenilen anlamın karşı tarafta oluşması
durumuna “etkin iletişim” diyoruz.
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 İster süreç yaklaşımıyla ister anlam aktarımı yaklaşımıyla
açıklansın, insanlar iletişim gereksinmesini karşılamak için
çeşitli davranışlarda bulunurlar. Bir anlamı aktarmaya
yönelik bu tür bütün davranışlara iletişim davranışı
diyoruz. İletişimin birinci işlevi bilgi ya da enformasyon
aktarmaktır
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 Birçok kültürde iletişimin bu işlevi diğerlerine göre üstün
tutulur ve iletişimin temel amacı nesnel anlam aktarımını
sağlamak olarak görülür. Bu kültürlerin üyeleri iletişim
sürecine katıldıklarında iletilerin içeriklerini düz
anlamlarıyla algılama ve anlamlandırma eğilimindedir.
İletilerin büyük çoğunluğu sözlüdür. İmalar, kinayeler ve
anlam kaydırma yoluyla herhangi bir anlam aktarımı hoş
karşılanmaz.
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 Onlar için önemli olan, anlamın en kısa, kolay ve yanlış
anlamaya meydan vermeyecek şekilde, aktarılmasıdır.
İletileri içeriklerine göre değil de gönderildikleri kanallara,
gönderiliş tarzlarına göre anlamlandırma eğiliminde olan
kültürlerin üyeleri de bu yüzden onları soğuk, espriden
yoksun, düz ve sert insanlar olarak değerlendirir.
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 İletişim davranışlarının ikinci işlevi, istemli de olsa istem dışı da
olsa sosyal ilişkileri etkilemektir.
 İnsanlar arasında var olan ilişkileri sürdürmek, geliştirmek ya da
kesmek yanında yeni ilişkiler kurmak bu işlevlerden bir
tanesidir. Yeni ilişki kurmaya ya da var olanı sürdürmeye
yönelik iletişim davranışlarında çoğu zaman ileti içeriğinin bir
önemi yoktur. Söz gelişi, bizim kültürümüzde karşılaştığımız
arkadaşımıza ya da eve gelen konuğa sorulan “Nasılsınız?”
sorusunun işlevi tamamen var olan ilişkiyi sürdürmeye katkıda
bulunmaktır.
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 Eğer konuk ya da arkadaşımız bu sorunun içeriğini düz
anlamıyla algılayıp gerçekten nasıl olduğunu anlatmaya
başlasa pek normal karşılanmaz. Sosyal bağları
yönetmeye yönelik iletişim davranışları kültürden kültüre
değişir. Bu nedenle bir kültürdeki ilişkisel iletişim davranışı
diğer kültüre mensup birey tarafından genellikle düz
anlamıyla anlaşılır. Bu durumu anlatan ve yıllardır
söylenegelen bir hikâyecik vardır.
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 Bilim insanları dünyanın en hızlı ve en akıllı bilgisayarını yapmışlar.
Sonra da bütün dünyaya, bu bilgisayarın bilemeyeceği sorunun
olmadığını ve böyle bir soruyu sorana çok büyük ikramiye
vereceklerini ilan etmişler. Bunu duyan her ülke kendi içinde yarışma
düzenleyerek bir soru hazırlamış ve belirli bir günde sırayla soruları
sormaya başlamışlar. Bilgisayar sorulan sorulara birkaç saniye ile
birkaç dakika arasında yanıt veriyormuş. Sıra ülkemizin temsilcisine
geldiğinde bilgisayara yaklaşıp yazılı sorusunu bilgisayara okutmuş.
Bilgisayar çalışmaya başlamış, bir dakika, bir saat derken akşam
olmuş ve bilgisayardan dumanlar çıkmaya başlamış. Bilim insanları
koşup bilgisayarı kapatmışlar. Bizimkine dönüp kazandığını
bildirmişler. Ödül töreninde grubun başkanı kulağına eğilip sormuş:
“Ona ne sordun?” Bizimki cevap vermiş: “Çok basit bir soruydu: Ne
var, ne yok? dedim.”
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 Hikâyeye göre, bilgisayar bu soruyu düz anlamıyla kabul
edince, gerçekten dünyada ne var, ne yoksa tarayıp
yanıt hazırlamaya çalışmış. Oysa yanıt bizim için çok
kolay: “İyilik, güzellik”!
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 Sosyal ilişkileri yönetme işlevini yerine getiren iletişim
davranışlarında iletinin içeriği değil iletim biçimi önemlidir.
Başka deyişle “ne” söylendiğinden çok “nasıl”
söylendiğine bakılır. Bu nedenle de iletiler sözel kodlar
yanında hatta çoğu durumda onlardan daha büyük
oranda sözsüz kodlardan, işaretlerden oluşur. Etkileşim
sırasında çoğunluğu sözsüz olan bu işaretlere dikkat
etmemek, birçok durumda önemli yanlış anlamalara ve
beklenmeyen tepkilerine neden olabilir.
İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ
 Etkileşime katılanlar, iletişim davranışları aracılığıyla bilinçli
ya da bilinçsiz olarak, düşüncelerini, değerlerini ve
normlarını da aktarmayı amaçlar. Bunun sonucunda,
karşı tarafın düşünce biçiminde, fikirlerinde ve
değerlerinde değişmeler olabilir. Propaganda ve reklam
çalışmalarında, iletişim davranışlarının bu işlevinden
yararlanılmaya çalışılır.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 İletişim sürecini daha iyi anlamak için özelliklerini bilmek
gerekir. İletişim süreci, sürece katılanların niteliklerine, yani
yaşlarına, cinsiyetlerine, sosyal durumlarına ve mensup
oldukları kültürlere bakmaksızın burada açıklayacağımız
özelliklere gösterir.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Öncelikle bilinmesi gereken şey, duygu ve
düşüncelerimizi bir başkasının zihnine doğrudan doğruya
aktarmamız mümkün değildir. Aynı toplumun ya da
ailenin içinde yaşasak da bizi birbirimizden ayıran hem
fiziksel hem de ruhsal sınırlar vardır. Düşüncelerimizi ve
duygularımızı doğrudan doğruya aktaramadığımız için,
onları semboller vasıtasıyla aktarırız.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Bu semboller ses, nesne, hareket, renk, temas olabilir.
Bireyin içinde bulunduğu ve başkasının giremediği
sınırların genişliği kültürden kültüre değiştiği gibi duygu ve
düşünceleri aktarmak için yararlandıkları semboller de
kültürden kültüre değişir. Konuşulan dil seslerden ibaret
olan sembollerden oluşur. Her insan topluluğu kendi
içinde sembollerin taşıdığı anlamlar üzerinde uzlaşma
sağlar.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Böylece üzerinde uzlaşma sağlanan sessel sembollerin
bütünü konuşulan dili oluşturur. Kömür rengine Türkçede
“siyah” ya da “kara” denirken, İngilizcede “black”,
Almancada “schwarz” aynı anlamı taşıyan sessel
sembollerdir. “Cem” sessel sembolünden biz başka
anlam çıkarırız, İngilizler başka anlam çıkarır. Daha yakın
bir kültürden örnek verebiliriz. Söz gelişi, “dal” sessel
sembolü Anadolu Türkçesinde “ağacın kolu” anlamına
gelirken Azerbaycan’da “arka” anlamını taşır. Yani
sembolün şekli aynı olsa da anlamını veren kültürdür.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Kültür semboller yoluyla nesilden nesle aktarılır ve nesilleri
birbirine bağlar. Her kültürün üyeleri de iletişim sürecinde
algıladıkları sembolleri kendi kültür kodlarına göre açar
ve yorumlayıp anlamlandırmaya çalışır. Eğer bir sembol,
alıcı bireyin kültüründe yoksa alıcı onu algılamaz.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Amerikan toplumunda kamuya açık bir yerde karşılaşan
iki erkeğin birbirini öpmesi normal karşılanmaz. Ancak
Türkiye’de durum tam tersidir. Yolda arkadaşımızı
gördüğümüzde çoğu zaman hem el sıkışır hem de
birbirimizi öperiz. Eğer sadece el sıkışırsak aramızın
“soğuk” olduğu ya da pek samimi olmadığımız anlamı
çıkarılır.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 İletişim sürecinde her ileti bir sonuç doğurur. Başka
deyişle algılanan her iletiye bir tepki verilir. Tepkiler bazı
durumlarda çok açık ve duyu organlarıyla algılanabilen
nitelikte olabileceği gibi, bazı durumlarda kapalı olabilir.
Kapalı ya da örtük tepkiyi algılamak için tepki veren
bireyin kültür kodlarını bilmek ve etkileşim sırasındaki
davranışlarını gözlemek gerekir.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Daha önce, iletişim sürecinde alıcı ve gönderen olarak
adlandırdığımız bireylerin her zaman sürece istemli ve
bilinçli olarak katılmadıklarını belirtmiştik. Gönderen
durumunda olan bireyler farkında olmadan ileti
gönderebildikleri gibi, alıcılar da bazen istemeden bu
iletileri algılayabilir. Ancak ister istemli ister istem dışı olsun,
her iletişim süreci mutlaka bir sonuç doğurur.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Aniden duyulan bir siren sesi tehlike sembolü olarak
algılanır ve tepki verilir. Koridorda görmeden yanından
geçtiğimiz bir arkadaşımız bizim davranışımızdan bir
anlam çıkarır. Bazen de çıkarılan anlam aramızdaki
arkadaşlığa yansır. İnsan iletişiminde iletiler algılanır ve
tepki verilir. Ancak bu tepkilerin şeklini belirleyen
kültürdür.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 İletişim dinamik bir süreçtir. İletişim sürecine katılanlar
iletileri algılar, anlamlandırır, yanıt verir, tepki gösterir. Bu
yanıt ve tepkiler diğer tarafça algılanıp anlamlandırılır ve
karşılığı verilir. Bu döngü sırasında artık hiçbir taraf eskisi
gibi değildir. Bundan sonra iletişim başka bir düzeyde
gerçekleşir. Bu durumu şöyle anlatabiliriz:
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Bir kişi ile karşılaştığımızı varsayalım. Karşılaştığımız yer ve
zamanı şimdilik bir tarafa bırakalım. İlk birkaç saniye
içinde karşıdakinin boyu, kilosu, yaşı, giyim tarzı, giysi
renkleri, ayakkabısı, elleri, yüzüne bakıp kendi
kültürümüze göre bir anlam çıkarırız. Uzun boylu, ince,
uyumlu ama spor giyimli, elleri temiz, hafif sakallı ama
saçı taralı, temiz ve moda bir gömlek giymiş ama
kravatsız, otuz-otuz beş yaşlarında gülümseyerek elini
bize uzatan bir kişi hakkında ilk izlenimimiz nasıl olur?
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Ya da betimlediğimiz bu görünüşün sembolik anlamı
nedir? Bu soruların yanıtını kendi kültürel kodlarımıza göre
çok hızlı bir şekilde veririz. Bürokrat değil, sempatik,
bedenen çalışmıyor, modadan anlıyor, beslenmesine
dikkat ediyor ya da spor yapıyor.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Kısaca, olumlu bir izlenim edinmişiz demektir. Elimizi uzatıp
tokalaşırken aramızdaki etkileşim sürecinde başladığımız
noktada değiliz. Çünkü karşımızdaki hakkında olumlu bir
izlenimimiz var artık. Elimizi uzatıp tokalaşırken adını ve
mesleğini ya da konumunu söylüyor. “Ben Mehmet, şantiye
şefim”. Biz de kendimizi tanıtıyoruz: “Memnun oldum. Ben
Ayşe, inşaat mühendisiyim”. Şimdi süreç yine değişti. Çünkü
her iki taraf birbirini ismen ve mesleki olarak tanıyor. Aslında,
karşı taraf şantiye şef olduğunu söyledi. Ancak şantiye şef
olmak için ya mühendis ya da mimar olmak gerektiğini
biliyoruz. Böylece iletişim süreci başlangıcından sonra bir
dakika içinde birkaç kez değişti.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Bu nedenle iletişim süreci dinamiktir diyoruz. İletişim
süreci, sürece katılanlarla birlikte sürekli olarak değişir.
Elinizdeki kitap aracılığıyla kitabın yazarıyla olan iletişim
süreciniz de sürekli değişmektedir. Okuduğunuz her satır
sizi bir öncekinden farklı kılmaktadır. Artık kültürün ne
olduğunu, iletişim sürecinin nasıl işlediğini biliyorsunuz.
Bundan sonraki satır ve sayfaları bu bilgiler ışığında
okuyacağınız için, siz artık bu satırları okumadan önceki
siz değilsiniz ve yazar da bundan sonraki satırlarda sizin
donanımınızı göz önüne alacaktır.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 İletişim süreci belirli bir bağlamda gerçekleşir. Bağlam,
iletişim süreci gerçekleşirken içinde bulunulan fiziki ortamı,
zamanı ve sosyal ilişkiler ağını ifade eder.
 Yani iletişim süreci kendi başına, bir boşlukta
gerçekleşmez. Bu nedenle herhangi bir iletişim sürecini
incelerken mutlaka hangi bağlamda gerçekleştiğini
anlamak gerekir. Çünkü bağlam etkileşim içindeki
insanların iletişim davranışlarının biçim ve biçemini
belirler.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Birkaç hafta birbirini görmeyen iki samimi okul
arkadaşının üniversite kantininde karşılaştıklarındaki
konuşma biçemleri, kullandıkları sözcükler, ses tonları,
oturuş ya da duruşları, birbirlerine karşı tavırları, aynı
kişilerin bir cenaze töreninde karşılaştıklarındakinden farklı
olacaktır. Bu farkın nedeni, içinde bulunulan fiziksel
ortam, orada bulunma gerekçesi, bu durumla ilgili daha
önceden uygulanmış ve üzerinde uzlaşmaya varılmış
kurallar, kısacası bağlamdır. Bu nedenle bağlam iletişim
sürecinde anlamın oluşturulmasını doğrudan etkiler.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Bağlama göre iletişim süreçlerini yöneten kurallar değişir
dedik ancak farklı kültürlerde benzer bağlamda
gerçekleşen iletişim süreçlerinin kuralları farklıdır.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Söz gelişi, uzun süre birbirini göremeyen iki arkadaşın
otobüs durağında karşılaşması durumunda gözlenen
davranışlar, karşılaşanların kültürüne göre farklılık gösterir.
Her kültürde böyle durumlar için belirlenmiş kurallar ya da
“senaryo”lar vardır. Kültürün üyeleri içinde bulundukları
duruma uygun senaryodaki rollerini oynar, kabul edilmiş,
üzerinde uzlaşmaya varılmış davranışları gösterirler.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Bu kurallar ve senaryolar çocukluktan başlayarak kültür
aktarımı süreci boyunca öğrenilir ve yeni kuşaklara
aktarılır. Hangi bağlamda nasıl davranılacağı ve başka
bir davranışın ne anlama geleceği, kültürel değerler gibi
bilinçaltına yerleşir ve insanlar kendi kültürlerine uygun
olmayan davranış gösteremez; eğer böyle bir şey olursa
rahatsızlık duyarlar.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 Nerede, neyin söylenip neyin söylenemeyeceğinden
tutun, hangi bağlamda ne giyileceğine kadar yaşamın
her alanında geçerli olan bu kural ve senaryolar iletişim
davranışlarını sınırlayan, belirleyen açık ve örtük kuralları
içerir. İletişim davranışları üzerinde belirleyici rol oynayan
ve kültürden kültüre farklılık gösteren bu kurallar
kültürlerarası iletişim açısından büyük önem taşımaktadır.
Bu nedenle kültürlerarası iletişim durumlarını açıklamaya
çalışan kuramlar oluşturulurken öncelikle kültürel
farklılıkları sınıflandırmaya ve hangi kültürel niteliklerin
hangi kuralları yönettiğini anlamaya çalışırız.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 İletişim süreci sabit bir seyir izlemez, dönüşür. İletişim
sürecinin dönüşürlük özelliği biraz önce verdiğimiz
Mehmet ile Ayşe’nin karşılaşması örneğinde olduğu gibi,
sürece katılanlarda gerçekleşen bilişsel değişmeye
dayanır. Eğer bir bütünü oluşturan bileşenler değişiyorsa,
onların arasındaki bağlantıların niteliği değişiyorsa bütün
de değişiyor demektir.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 İletişim sürecine katılan bireylerin birbirlerinin kişisel
nitelikleri, iletişimin içeriği ve karşılıklı olarak iletişim
biçemleri hakkında bilgi sahibi olmaları, sürecin
dönüşmesine ve başka bir nitelik kazanmasına neden
olur. Örnekte gördüğümüz gibi, başlangıçta iki
yabancının karşılaşması şeklinde başlayan süreç birkaç
dakika sonra aynı alanda çalışan benzer mesleklere
sahip insanların iletişimine dönüşmüş oldu.
İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
 İletişim süreci aynı zamanda bir öğrenme sürecidir.
İletişime katılanlar istemli ya da istem dışı olarak bir şeyler
öğrenir. Öğrenme bireyi bilişsel olarak değiştirir, iletişim
davranışlarını etkiler. Süreç de dönüşmüş olur. Dönüşürlük
özelliği, dinamiklik özelliğinin sonucudur.
TOPLUM VE KÜLTÜR
TOPLUM VE KÜLTÜR
 Topluluk ile toplum kavramları sosyal bilimlerde farklı
anlamlarda kullanılır. Topluluk, belirli amaç için bir araya
gelen ve onu oluşturanlar arasındaki bağların çok güçlü
olmadığı, yaşamını uzlaşmayla belirlenmiş kurallar
çerçevesinde sürdüren insan gruplarına verilen addır.
Onları bir araya getiren amaç ortadan kalkınca topluluk
da dağılır. Toplum ise bireylerin kurumsal bağlantılarını ve
birbirleriyle ilişkilerini, kendi aralarında uzlaşmayla
belirledikleri kurallar çerçevesinde yürüttükleri bir birliktir.
KÜLTÜRLERARASI
İLETİŞİM KURAMLARI
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
KURAMLARI
 Temel sorumuz “kültürler nasıl farklılaşıyor?” olacak. Birbirine
yakın coğrafi konumlara sahip insan topluluklarının bile nasıl
birbirinden farklı kültürlere sahip olduğunu açıklamaya
çalışan kuramlardan bazılarını inceleyerek kültürlerarası
iletişim durumlarını anlayabilmek için bu kuramlardan nasıl
yararlanacağımızı göreceğiz.
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
KURAMLARI
 Kültürlerarası iletişim durumu dediğimiz, farklı kültürlere
mensup bireylerin karşılaşmaları durumda iletişimin nasıl
gerçekleştiğini açıklamak üzere çok sayıda kuram
geliştirilmiştir.
Bunlardan ilki Edward T. Hall tarafından ortaya konulan
Enformasyon Sistemleri Kuramı’dır. Daha sonra geliştirilen
kuramlar arasında en çok ilgi gören ve iletişim bilimleri
dışında da oldukça yaygın kullanılan kuram, Geert
Hofstede’nin Kültürel Boyutlar Kuramı’dır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Enformasyon Sistemleri Kuramı olarak adlandırılan bu
kuram, kültürün sözsüz bileşenlerini açıklamak ve iletişim
üzerindeki etkilerini ortaya koymak amacıyla
geliştirilmiştir.
Amerikalı antropolog Edward T. Hall (1914-2009) “primary
message systems” (birincil bildirim sistemleri) olarak
adlandırdığı insan etkinliklerinin bütün insanlarda ortak
olduğunu ileri sürmüştür.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bu etkinlikleri de etkileşim, toplumsal yaşam, geçimini
sağlama, iki cinsiyetlilik, mekânı kullanma, zamanı
kullanma, öğrenme, oynama, savunma ve maddeden
yararlanma olarak sınıflandırmıştır (Hall 1973: 38).
Hall’e göre, insanlar bu temel etkinlikler nedeniyle ortaya
çıkan ihtiyaçlarını farklı şekillerde karşılamakta, sonuçta
da farklı kültürel birikimlere sahip olmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Ortak İnsan Etkinlikleri
Bu etkinlikleri kısaca irdeleyerek, Enformasyon Sistemleri
Kuramı’ nın kültürel farklılıkların ortaya çıkışına nasıl bir
açıklama getirdiğini görelim:
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Etkileşim
Hall, bütün canlıların uyarılma yeteneğine sahip olduğunu
belirtir. Uyarılma, canlının çevresi ile etkileşiminin birinci
koşuludur. Her canlı, evrimleşme derecesine göre farklı
karmaşıklıkta uyarıları algılar ve yanıt verir. İleri
aşamalardaki canlılar için uyaranlar, diğerlerinden farklıdır.
Söz gelimi havanın nemi, rüzgâr ya da güneş ışığı bitkiler
açısından önemli uyaranlardır. Aynı uyaranları insanlar da
algılar. Ses ve renkler hayvanların büyük bölümü tarafından
algılanabilen uyaranlardır. Ancak söz ve semboller yalnız
insan için uyaran niteliği taşırlar.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Etkileşim
Benzer uyaranları algılayabilen canlılar arasında bir
etkileşimden söz edilebilir. Uyarana verilen tepki karşıdaki
tarafından algılandığı durumlarda etkileşim gerçekleşmiş
demektir.
Etkileşim olmadan kültürün oluşması mümkün değildir.
Ancak etkileşim sistemi her insan topluluğunda farklı şekilde
işler. Etkileşim süreçleri geliştirilen kültüre göre şekillenir.
Bireyler arasındaki etkileşimin süresinden, süreç içinde
bireylerin birbirlerine göre konumuna kadar her şey kültür
tarafından belirlenir. Bu yüzden, etkileşim kültürün
merkezinde yer alır ve her kültürün etkileşim tarzı da
diğerlerinden farklıdır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Toplumsal Yaşam
Bütün insanlar topluluklar halinde yaşarlar ancak diğer
canlılardan daha karmaşık ve kurumsallaşmış bir toplumsal
yaşam sürerler. Toplumsal yaşamın kuralları, kurumları ve
davranışları belirleyen normlar kültürden kültüre değişir.
Toplumsal yaşam, bireylerin nerede, nasıl davranacaklarını,
toplumsal senaryolardaki rolleri de içeren geniş bir
kavramdır. Bu nedenle toplumsal yaşam bütün insanlar için
ortak bir etkinlik olmakla birlikte, kültürden kültüre farklılık
gösterir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Toplumsal Yaşam
Farklı kültürlere mensup bireyler tanımadıkları kültürlerde
toplumsal yaşama ayak uydurmakta güçlük çekerler.
Toplumsal yaşama ayak uydurmak, uygun iletişim
davranışları göstermek anlamına gelir. İçinde bulunulan
kültürün kural ve normları çerçevesinde davranmak,
“normal” ve “uygun” davranış olarak adlandırılır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Geçinme
Geçinme, ortak insan etkinliklerinden biridir. Bütün insanlar,
yaşamlarını devam ettirebilmek için beslenmek zorundadır.
Diğer canlılar gibi, insanlar da ilk önce beslenme
gereksinmelerini karşılamayı öğrenirler. Daha sonra hayatta
kalabilmenin koşullarını yerine getirme çabaları gelir.
Örtünme ve barınma bunlar arasında önemli yer tutar. Bu
temel gereksinmelerin karşılanması için çeşitli etkinliklerde
bulunulur. Bu etkinliklerin tümü geçinme etkinlikleri adı
altında toplanır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Geçinme
Her toplum, bulunduğu coğrafi koşullar, sahip olduğu mali
ve teknolojik olanaklara göre geçinme etkinliklerini
şekillendirir. Günümüzde ekonomi olarak adlandırılan bu
etkinlikler bütünü kültürden kültüre farklılaşır. Ekonomik
etkinlikler her ne kadar küreselleşme ile birlikte dünya
ölçeğinde benzeşmeye başlasa da ekonominin benzer
alanlarında, benzer teknolojiler ve mali olanaklarla farklı
sonuçlar alınmasının altında yatan temel neden kültürel
farklılıklardır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Geçinme
Her kültürün geçinme etkinliği, o kültürün oluşumundan
başlayarak, geçirdiği değişme evreleri ve koşulları
tarafından şekillenir.
Böylece kültürler arasında farklılıklar ortaya çıkar ve
geçinme etkinlikleri, kültürün özgün biçimini almasına
katkıda bulunarak iletişim davranışlarını belirler.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 İki Cinsiyetlilik
İki cinsiyetlilik insanlar arasındaki biyolojik farklılıkların
toplumsal yaşamdaki yansıması olan etkinlik sistemidir.
Hall, insanın üremesinde ana ve babadan gelen
kromozomların farklı genetik birleşimlerde olmasının,
değişen çevreye uyum sağlama açısından büyük önem
taşıdığını belirtir.
Bütün kültürlerde de bu iki cinsiyetle ilgili soyutlaştırmalar ve
somutlaştırmalar yapılmakta, sonuçta biyolojik özelliklerin
kültürel sonuçları iletişim davranışlarımızı belirlemektedir.
Erkek ve kadınlar için kültür tarafından “uygun” görülen
davranış örüntüleri küçük yaşlardan itibaren çocuklara
öğretilir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 İki Cinsiyetlilik
Hangi cinsin, hangi bağlamda, nasıl davranacağı
toplumsal senaryolar yoluyla ezberletilir. Daha sonra benzer
bağlamda, benzer davranışlar gösterilerek “uygunluk”
sağlanmış olur.
Kültürün insanları cinsiyetlerine göre ayırmasına neden olan
ve biyolojik temeli bulunmayan bütün kural ve normları
kapsayan uygulamaları toplumsal cinsiyet kavramı altında
incelenir.
Kültürün insanları cinsiyetlerine göre ayırmasına neden olan ve biyolojik temeli
bulunmayan bütün kural ve normları kapsayan uygulamaları toplumsal cinsiyet
kavramı altında incelenir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 İki Cinsiyetlilik
Her kültürde toplumsal cinsiyet algılaması diğerlerinden
farklıdır ve bu farklılık iletişim davranışlarında açık bir
şekilde gözlenir.
Bazı kültürlerde erkeklerin duygularını gizlemeleri
beklenirken, bazı kültürlerde duygularını gizlemek
“soğukluk”, “katı yüreklilik” ve “acımasızlık” gibi sıfatlarla
nitelenir. Cinsiyet farkına dayalı davranışlar konuşma
dilinde de kendini gösterir. Kadın ve erkekler aynı dili
konuşsalar da farklı jargonlar kullanırlar. Konuşma
biçemleri, jest ve mimikler de birbirinden farklıdır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Mekanı kullanma
Mekânı kullanma bütün canlılarda ortak olan bir özelliktir.
Her canlının uzamsal bir egemenlik sınırı vardır. Canlı, bu
sınırlar içinde geçimini sağlar, kendini emniyette hisseder
ve başkalarından en az etkilenecek şekilde yaşar.
İnsan ile doğal çevre arasındaki ilk fiziksel sınır cilttir.
Bundan sonra soyut sınırlar gelir. Bu sınırlar gözle
görünmeyen sınırlardır. Birey merkezde olmak üzere,
içeriden dışarıya doğru halkalar halinde genişleyen bu
sınırların belirlediği mekânlar sırasıyla; kişisel mekân ve
egemenlik mekânıdır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Mekanı kullanma
Kişisel ve egemenlik mekânları bireyden bireye farklılık
göstermekle birlikte, kültür tarafından belirlenirler.
Kişisel mekân, bireyin kendinden başka hiç kimsenin
girmesine izin vermediği mekândır. Annesi, babası,
kardeşleri, eşi ve çocuklarının bile bu mekâna girmesi
bireyi rahatsız eder. Bazı kültürlerde bu mekân bireyin
bedeni çevresindeki birkaç santimetrelik sınırla belirlenir,
bazı kültürlerde ise 50-60 santimetreyi bulabilir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Mekanı kullanma
Örneğin, Anadolu’da öğrenciler okul bahçesinde kollarını
birbirlerinin omzuna atarak konuşabilir, yürüyebilir,
karşılaştıklarında birbirlerine sarılıp öpebilirler. Bundan
rahatsız olanların sayısı azdır. Aynı davranışı İngiliz okul
bahçelerinde görmek mümkün değildir; çünkü sınıf
arkadaşı da olsa, bir başkasının kişisel mekânına girecek
kadar yaklaşması bir İngiliz çocuğunu rahatsız eder. Kişisel
mekânı geniş olan kültürlerin üyeleri kendilerine
dokunulmasından rahatsız olurlar. Kişisel mekânın dar
olduğu kültürlerde ise dokunma samimiyetin ifadesi olarak
kabul edilir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Mekanı kullanma
Egemenlik mekânının genişliği de kültürden kültüre değişir.
Toplumsal hiyerarşi ve bireylerin toplum içindeki yerleri
egemenlik mekânlarının genişliğini belirleyen önemli
etkenlerdir. Bir toplumda hiyerarşi piramidi ne kadar
yüksek ve dikse, piramidin tepe noktasına yakın
düzeylerdeki bireylerin egemenlik mekânları o kadar geniş
olur. Batı toplumlarında hiyerarşi piramidi daha yayvandır.
Bu nedenle toplumda bireyler arasındaki güç farklılığı
azdır. Dolayısıyla da bireylerin egemenlik mekânları
birbirine yakındır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Mekanı kullanma
Hall'e göre, Batı kültürlerinde kişisel mekan ve egemenlik
mekanı Doğu kültürlerinde olduğundan daha geniştir.
Toplumsal hiyerarşi ve bireylerin sosyal statüleri hakimiyet
mekanlarının genişliğini belirleyen önemli etkenlerdir.
Bu açıdan, her ne kadar görünür sınırlarla çevrilmese de,
iletişime katılan tarafların mekanı nasıl kullandıkları iletişim
sürecinde algılanır ve bu, iletişim sürecini doğrudan doğruya
etkiler.
Etkileşime katılan kişiler arasındaki fiziki mesafe ne kadar azsa,
aralarında o kadar yakın ilişki var demektir. Ancak mesafenin
miktarı kültürden kültüre değişir. Alman kültüründe bu mesafe
Türk kültüründe olduğundan daha fazla, Türk kültüründe ise
Arap kültüründekinden fazladır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Zamanı Algılama ve Kullanma
Zamanı algılama ve kullanma ile yaşam arasında çok
yakın bir ilişki vardır. Çünkü yaşamın kendisi belirli zaman
içinde geçmektedir.
Kalp atışları, gündüz ve gece, mevsimler ve bunların
sonucunda oluşan olayların ritmi doğrudan doğruya
doğaya bağlı olsa da, yemek öğünleri, konuşma ritmi gibi
zamanla ilgili davranışlar kültürel nitelik taşımaktadır.
Böylece zamanı "doğal zaman" ve "kültürce
şekillendirilmiş" zaman olarak iki kategoride incelemek
gerektiği ortaya çıkmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Zamanı Algılama ve Kullanma
Her kültürün kendine özgü zaman sistemi vardır ve bu
bakımdan zaman kullanma kültürlerarası iletişim açısından
büyük önem taşımaktadır. İletişim sürecinde zaman istem
dışı kullanılır. Yani, iletişime katılan bir kişi zamanı elinde
olmadan ve düşünmeden, kültürel kalıplarına uygun
biçimde algılar ve kullanır.
Dolayısıyla birey "zamanı algılama ve kullanma sistemi"
nde asıl duygu ve düşüncelerini sözlü iletişimde olduğu
kadar kolaylıkla saklayamaz.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Zamanı Algılama ve Kullanma
Farklı bir kültürün üyeleriyle iletişim kurmak isteyen bir kişinin
"zaman mesajlarını" okuyabilmesi için de, zamanın diğer
kültürde nasıl algılandığını bilmesi gerekir. İletişime katılan
her insan kendi kültürünün zaman sisteminin diğer kültür
için de geçerli olmasın bekler ve onların mesajlarını kendi
zaman kavramına uygun olarak algılar. Bu nedenle farklı
kültürden bireylerin katıldığı iletişin sürecinde yabancı
zaman sisteminin "gizli mesajları" algılanamaz.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Zamanı Algılama ve Kullanma
Hall'e göre, zaman sistemlerindeki, farklılığın en önemli
nedenlerinden biri, zamanı "monocrone" ve "polycrone"
olarak algılamak ve kullanmaktır.
"Monocrone" zaman algılaması eylemler belirli zaman
dilimleri içinde ve birbiri ardınca gerçekleştirme eğilimini,
"polycrone" zaman algılaması ise birçok eylemi veriler
toplam zaman içinde bir arada gerçekleştirmek eğilimini
ifade etmektedir. Hall, zamanı "monocrone" algılayan
kültürleri "monocrone cultures", "polycrone" algılayan
kültürleri ise "polycrone cultures" olarak adlandırmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Zamanı Algılama ve Kullanma
Hall'e göre, monokron kültürler zamanı geçmişten gelip
geleceğe giden lineer bir doğru olarak algılar ve
kullanırlar.
Monokron zaman, bir bireyin belirli bir zaman diliminde
kendisini belirli bir eylem üzerinde yoğunlaştırmasını
sağlamak için, bölümlere ayrılır, planlanır ve sınıflandırılır.
Bu nedenle monokron kültürlerin üyeleri zamanı,
harcanabilen, tasarruf edilebilen ve kaybolabilen maddi
bir değer gibi algılar. Bu tür kültürlerde zaman yaşamın
düzenlenmesinde ve önceliklerin belirlenmesinde
sınıflandırma sistemi gibi kullanılır. Farklı derecelerde olmak
kaydıyla, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika kültürleri
monokron eğilim gösterirler.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Zamanı Algılama ve Kullanma
Zamanı polikron algılayan kültürlerde insanlar arasındaki
etkileşim, zamanı düzenleyen plan ve programlardan
üstün tutulur.
Polikron zaman, bir doğru yerine, nokta olarak algılanır bu
nedenle polikron kültürlerde "zaman" kolayca anlaşılabilir
bir kavram değildir. Zamanı polikron algılayan kültürlerin
üyeleri, zamanı kullanma açısından monokron kültürlerin
üyelerinden daha esnektir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Öğrenme
İletişim açısından öğrenme, çevreye uyum için gerekli
olan bilgileri edinme olarak tanımlanabilir ve evrensel bir
olgudur.
Öğrenme, yaşamın temel etkinliklerinden biridir. Ancak
öğrenmenin yolu, şekli ve süresi kültürden kültüre değişir.
Bazı kültürlerin üyeleri belleğe dayalı, bazıları ise mantığa
dayalı olarak daha kolay öğrenirler. Bazı kültürlerde
görerek, bazılarında ise yaparak daha çabuk öğrenilir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Öğrenme
Kuzey Amerika kültüründe "yapmak" öğrenmenin temel
prensiplerinden biridir. Bu nedenle bir ülkede başarılı olan
eğitim sistemini başka bir kültürde uygulamak her zaman
başarılı sonuçlar vermeyebilir.
Belirli bir yolla öğrenmeyi öğrenmiş bir kişiye, başka yolla
öğrenmeyi öğretmek oldukça zordur. Özelikle dil öğretimi
konusunda uzmanlaşmış kuruluşlar önemli sayı da öğrenci
aldıkları kültürlere özgü dil öğretim kitapları
hazırlamaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Öğrenme
Kültürün büyük kısmı "öğrenilmiş ortak davranışlar"dan
ibaret olduğu için, öğrenme sistemini tanımadan bir
kültürün üyelerinin iletişim davranışlarını değerlendirmek
olanaksızdır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Oyun
Hall'ün kuramında yer alan önemli enformasyon
sistemlerinden biridir. Oyunun yaşam sürecindeki önemi
son zamanlarda daha iyi anlaşılmaktadır. İnsan, esprilerini
anlayabildiği gruplar içinde kendini daha rahat hisseder.
Oyun arkadaşlığı kavramı çocukluktan itibaren insan
ilişkilerinde büyük, rol oynar. Günümüzde oyun için büyük
zaman, alan ve parasal kaynak ayrılmakta ve bundan
eğitimsel, ekonomik ve siyasal ve benzeri yararlar
beklenmektedir. Oyun ve spor alanları, stadyumlar,
hipodromlar, kahvehaneler ve kumarhaneler oyunun
günlük yaşamdaki yerini göstermek bakımından örnek
oluşturmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Oyun
Çeşitli kültürlerde oyunların genel özelliklerine bakarak o
kültürün üyelerinin iletişim davranışla hakkında ipuçları
bulunabilir. Söz gelişi Batı Avrupa ve Kuzey Amerika
kültürlerinde ister çocuklar, ister yetişkinler tarafından
oynansın, oyunların çoğunluğu rekabet ve yarışma
temeline oturur. Bu nedenle bu kültürlerde oyun genellikle
bireyin bağımsız bir etkinliği değildir. Türk Kültüründe ise
durum farklıdır. Oyunlar daha çok çocuğun "...[gerçek]
yaşama uyumunu, birlikte karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde
yaşamalarını sağlar".
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Oyun
Dolayısıyla, Amerikan kültürünün üyeleri iletişimde bireyci
yönelimleri üstün tutarken, Türk kültürünün üyelerinin grup
içi uyum ve ahengi korumaya yönelik iletişim biçimlerini
kullanma eğilimi göstermesi doğal sayılmalıdır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Savunma
Savunma, diğer canlılar gibi, insan yaşamı açısından da
en önemli etkinliklerden biridir. İnsan, yaşamım sürdürmek
için içgüdüsel davranışlarından ve anatomik
özelliklerinden yararlanan canlılardan farklı olarak,
toplumsal yaşamda bireyleri ve ulusları birbirlerine karşı
koruyacak ulusal ve uluslararası yasaları ve kendini
doğaya karşı koruyacak bilim ve teknolojiyi geliştirmeyi
bilmiştir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Savunma
Başka deyişle, insanın savunması yalnız doğal niteliklerine
değil, daha çok onun birikimine, kültürüne bağlıdır. Çünkü
insan kendini yalnız doğadaki olası düşmanlarına karşı
değil, aynı zamanda insan toplumuna karşı da
korumalıdır. İnsan aynı zamanda kendi içindeki yıkıcı
güçlere karşı da kendini savunmak zorundadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
Savunma
 Tıp, insanı doğadan gelebilecek hastalıklara karşı korur.
 Toplumlar, yasaları uygulayarak toplum içinde bireylerin
haklarını diğer bireylere karşı koruyan kurumların
yanında, kendi haklarını diğer toplumlara karşı korumak
üzere ordular kurmuştur.
 Din kurumu, kültürlerarası iletişim alanında yasaların
uygulanması ya da tıptan daha önemli yer tutmaktadır.
Çünkü, aynı dine inansalar da, farklı kültürlerin üyeleri
dini birbirlerinden farklı algılar ve davranışları belirleyen
dinsel uygulamalarda farklılıklar gözlenir. Bazı kültürlerde
dinin toplumsal yaşam üzerindeki etkinliği diğer
toplumlarda olduğundan daha belirgin olabilir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Savunma
Hastalıklarla ilgili temel davranış kalıpları da kültürden
kültüre farklılıklar gösterir.
Söz gelişi, Anadolu'da hastalık tanrının insanlara verdiği bir
cezadır. Ondan kurtulmanın yollarından biri kendini
affettirmektir. Bu nedenle hastaların yatırları ziyaret etmesi,
hocalara okutulması ve benzeri uygulamalara başvurulur.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Savunma
Düşmanlara karşı yürütülen savaşla ilgili davranış kalıpları da
hastalıkla ilgili olanlar gibi kültürel niteliktedir. Bazen bu
davranışlar dinsel temele dayanan davranışlardan daha
belirgin kalıplara sahiptir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Savunma
Hall, bu konuda İkinci Dünya Savaşında Japonların, Kore
Savaşında da Amerikalılar, Koreliler, Çinliler ve Türklerin
davranışlarını karşılaştırmaktadır Hall'e göre, Japon
askerlerinin öldürülmedikçe yenilebileceği olasılığını
öngörmeyen Japon Kültüründe, esir düşmüş askerlerle ilgili
davranış kalıpları belirlenmemişti.
Bu nedenle, İkinci Dünya Savaşı sırasında esir edilen Japon
askerlerinin çoğu, askeri güvenlik kaygısı olmadan sorulan
sorulara serbestçe yanıt vermiş ve Batıda; "vatan haini"
sayılmak için yeterli derecede düşmanlarıyla işbirliği
yapmışlardı.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Savunma
Benzer şekilde, Amerikan ordusu da, Kore Savaşı sırasında esir
düşen Amerikalı askerlerin, kendilerine bu konuda her hangi
bir eğitim verilmediği halde, askeri güvenliği göz önüne
alarak davranacaklarını, yani adlarının, rütbelerinin ve yaka
numaralarının dışında hiçbir şey söylemeyeceklerini
varsaymış, ancak bir çok Amerikalı asker bundan fazlasını
söylemişti. Oldukça çok sayıda esir Amerikalı ölmüş ya da
öldürülmüş, ama hiçbiri kaçamamıştı. Hall'e göre bunun
temel nedeni Amerikalı askerlerin kendi kültürel kalıplarına
uygun olarak hareket etmeleri ve Koreli ve Çin
komünistlerinin davranış kalıplarım tanımamaları idi.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Savunma
Kore Savaşı sırasında esir düşen Türk askerleri ise kamp
yöneticilerine liderlerinin kim olduğunu hemen söylüyor, lider
uzaklaştırıldığında onun yerini kimin aldığını da bildiriyorlardı.
Böylece liderliğin hiyerarşik sıra içinde en yüksek rütbeli
subaydan başlamak üzere en son ere geçeceği belirtilmiş
oluyordu. Bu, kamp yöneticileri açısından "istediğimiz kadar
liderlerini uzaklaştıralım, Türklerin her zaman bir lideri var"
anlamı taşıyordu. Bu nedenle Türk esir grubuna dokunulmadı.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Maddeden Yararlanma
Bütün organizmaların vücutları, çevreden yararlanabilmek
için çevresel koşullara uyum sağlayacak duruma gelmiştir.
Zürafanın boynu, kaplanın dişleri ve çenesi, aslanın pençesi...
Bunun yanında birçok canlı, bedensel yetenekleri yardımıyla
çevresinden daha kolay yararlanmasını sağlayabilmektedir:
Örümceğin ağ yapması ve arının bal üretmesi buna
verilebilecek en iyi örneklerdir. Ancak insan, çevresinden,
olanaklarından yararlanırken yalnız bedenini, doğal
yeteneklerini değil, bilgi birikimini de kullanmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Maddeden Yararlanma
Avcılık ve toplayıcılıktan üreticiliğe geçilmiş, giysi ve
barınaklar geliştirilerek vücut ısısının daha iyi korunması
sağlanmış, ev eşyaları ve mobilyalar günlük yaşamı
kolaylaştırmış, telekomünikasyon araçları, kitaplar ve benzeri
araçlar yardımıyla enformasyon ses ve görüntü olarak farklı
zaman ve mekanlara ulaştırılmıştır. Paranın kullanımıyla
emeğin biriktirilmesi sağlanabilmiştir. Sonuç olarak, insan
yapımı her şeyin, insanın bir zamanlar bedeni ya da belirli
organları yardımı ile yerine getirmek zorunda olduğu işleri
görmeğe yaradığını söylemek olanaklıdır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Maddeden Yararlanma
Maddi kültür ürünleri, kültürün bütününden ayrılamaz Hall,
diğer enformasyon sistemlerinin de maddesel yönlerinin
olduğunu, maddi ve maddi olmayan kısımların birbirleriyle
yakın ilişki içinde olduğunu belirtmektedir. Erkekler ve kadınlar
birbirlerinden farklı biçemde giyinir, iş sırasında aletler
kullanılır, zaman ve mekan araçlar yardımıyla ölçülür,
oynamak için oyuncaklar yapılır, öğrenme için kitaplar yazılır
ve toplumsal statünün sembolü olan nesne ve eşyalar vardır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Maddeden Yararlanma
Materyal ile dil arasında da yakın bir ilişki vardır. Her
materyalin bir adı olması asıl konu değildir, ama insan dil ve
materyali hemen hemen aynı şekilde kullanır. Kültür ne dilsiz
ne de materyalsiz olabilir. Hall‘e göre dilin ortaya çıkışı,
insanın alet kullanmaya başlamasıyla aynı zamanlarda
gerçekleşmiştir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Maddeden Yararlanma
Hall'ün Enformasyon Sistemleri kuramında tanımlanan mesaj
sistemlerinin her biri diğerleriyle ilişki içindedir. Dil ve materyal
arasındaki bağlantının benzeri toplumsal yaşam sistemi ile
savunma sistemi arasında da bulunmaktadır. Savunma
amaçlı gruplaşmalar, dayanışma dernekleri, meslek
kuruluşları, ülkeler arasında kurulan paktlar ve benzerleri
bunlara örnek oluşturmaktadır. Geçinme ile oyun sistemleri
arasında da benzer bağlantılar kurulabilir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Maddeden Yararlanma
Edward T. Hall'ün enformasyon sistemleri kuramında
unutulmaması gereken en önemli nokta; kültürün tek bir şey
değil, birbiriyle çeşitli yollarla bağlantılı ve tarihi köklere sahip
etkinlikler bütünü olduğudur.
Dilin ve teknolojinin gelişmesi enformasyonun biriktirilmesine
olanak sağladı ve insan bilgi birikimine dayalı olarak doğanın
sırlarını çözebildi, ona daha çok egemen olmaya başladı.
İnsan yaratıcılığının ön koşulu olan bilgi birikimi bir bakıma
kültürden başka bir şey değildir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Hall'ün kültürler arasındaki farklılıkları anlayabilmek için
önerdiği yollardan biri de o kültürlerin üyelerinin iletişim
davranışlarının incelenmesidir.
Hall'e göre, kültürün işlevlerinden biri de, insanın iç dünyası ile
dış dünya arasında seçici bir perde çekmesidir. Bu nedenle
kültür, iletişime katılan bireylerin neye dikkat edip neyi ihmal
edeceklerini belirler.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Kültür, "perde" işlevi ile bireyi dış dünyayı kendine göre
şekillendirme olanağına kavuşturur ve sinir sistemini aşırı
enformasyon yükünden korumuş olur.
Teknik bir terim olan "aşırı enformasyon yükü" enformasyon
işleme sistemleriyle ilgilidir ve "enformasyon niceliğinin alıcının
bu yükle anlamlı bir biçimde uğraşma ya da bu yükü işleme
kapasitesini aştığında ortaya çıkan durum"u ifade etmek
amacıyla kullanılır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Hall, farklı kültürlerin enformasyon yükü kaldırma açısından
farklılaşmalarını açıklamak için "küçük çocuklarının isteklerini
yerine getirmeye, ev işlerini bitirmeye, kocasını memnun
etmeye ve toplumsal yaşamın bir kadın, anne ve eş olarak
kendisine biçtiği rolleri oynamaya çalışan kadınlar" ı örnek
olarak almaktadır. Ona göre, kadınlar bazen, her şeyin aynı
zamanda ortaya çıktığı ve sanki "dünyanın üzerlerine geldiği"
ni iyi bilirler.
Bu durumdaki kadınlar gibi işletmeciler, yöneticiler ve hava
trafiği kontrolörleri gibi meslek sahipleri de aşırı enformasyon
yüküne maruz kalırlar. Borsalar, kütüphaneler, telefon
santralleri de aşırı talep yüzünden "kilitlenebilir"ler.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Bu durumda sözü edilen sisteme "gelen enformasyon",
sistemin "işleyebileceği enformasyon" dan fazladır.
Böylesi durumlarda insanlar algıladıkları enformasyonu
öncelik ve önem sırasına göre sınıflandırırlar.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Kurumlar ve organizasyonlarda ise çözüm yolu "high-context"
(geniş bağlam) kuralları uygulamaktır. Sistem büyütülüp
daha da karmaşık hale getirilmeden, sistemin belleği
programlanarak sistemin çalışması için daha az
enformasyona gereksinme duyacak duruma getirilir ve
böylelikle enformasyon işleme kapasitesi aşırı enformasyon
yükünü kaldırabilecek şekilde artırılmış olur.
Hall bu yolla gerçekleştirilen kapasite artımı ile otuz beş
yıldan beri evli olan çiftler arasındaki iletişim arasında
benzerlik kurmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Hall bağlamın iletişimdeki önemini belirtmek amacıyla
Amerikan hükümetinin 1950'li yıllarda Rusça ve diğer
dillerden İngilizce‘ye çeviri yapabilecek makineler geliştirmek
amacıyla milyonlarca dolar harcadığını, ancak yıllarca süren
çalışmaların başarısızlıkla sonuçlandığını belirtmektedir.
Bunun nedeni, çevirmenlerin yalnız dili değil, aynı zamanda
konuyu, yani bağlamı da dikkate alarak çeviri yapmaları,
bilgisayarların ise, gramer ve sözcüklerle ilgili bilgilere sahip
olsalar da bağlamı yakalayamamaları olmuştur. Sorun, yalnız
dil kodlarının çözümlenmesi değil, anlamın önemli kısmını
taşıyan bağlamı algılamakta ve yorumlamakta yatmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Bağlam ve anlam birbiriyle çok yakından ilintilidir. Dilsel
kodlar belirli dereceye kadar bağlamdan bağımsız olarak
incelenebilirken, gerçek yaşamda kod, bağlam ve anlam,
yalnız bir tek olayın farklı yönleri olarak görülebilir. Bu nedenle
bunlardan yalnız birini ele alarak bütün hakkında hükme
varmak doğru değildir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Hall’e göre, sisteme yönelik yüksek talep ve sistemin gittikçe
karmaşıklaşması sorununun çözümü bireylerin ve
organizasyonların önceden bu duruma göre
"programlanmasında" yatmaktadır. Bu işlem "bağlamlama
süreci" ile gerçekleşmektedir.
Bu süreç "high-low-context" (geniş ve dar bağlam) kavramı
ile yakından ilişkilidir ve yukarıda sözü edilen, bireyle dış
dünya arasındaki, "seçici perdenin seçicilik derecesine
bağlıdır. Dar bağlamdan geniş bağlama doğru gidildikçe
birey daha seçici olur. Bu nedenle bağlamla aşırı
enformasyon yükü işlevsel olarak birbiriyle ilişkilidir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Bir mesajın hangi bağlamda gönderildiğine bakılmadan
yapılan değerlendirmede, semboller algılandıkları gibi
yorumlanır.
Algılama konusunda görüleceği gibi, alıcının kültürüyle ilişkili
olarak algılamada seçicilik bazı sembollerin hiç
algılanmamasına ya da başka anlamda algılanmasına yol
açabilir. Bu nedenle bağlam, mesajın niyetlenilen anlamı
iletmesini garanti altına alır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Hall'ün kuramında belirtilen "geniş bağlam"lı mesajlar seçicilik
cetvelinin bir ucunda, "dar bağlam"lı mesajlar ise diğer
ucunda yer almaktadır. "Geniş bağlam"lı mesaj
"enformasyonun çoğunun iletişimin gerçekleştiği fiziki
bağlamda veya alıcıda bulunduğu ve azmin kodlanarak
verildiği" iletişim ya da mesaj türü olarak tanımlanmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
"Dar bağlam"lı mesaj bunun tersidir ve enformasyonun çoğu
açık olarak gönderilen koda yüklenmiştir.
Hall, aynı yaşam deneyimlerine sahip ikizler arasındaki
iletişimde geniş bağlamlı mesajların kullanılmasına karşın,
"mahkemede görev yapan avukatlar, yasa önerisi hazırlayan
siyasetçiler ya da iş kurallarını belirleyen yöneticiler" in
birbirleriyle dar bağlamlı mesajlarla iletişim kurduklarını
belirtmektedir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Bunun nedeni, ikizlerin mesajlarının büyük kısmının bağlamda
mevcut olmasına rağmen, diğerlerinin detaylı enformasyon
vermek ve hiçbir açık nokta bırakmamak zorunda
olmalarıdır. Bu durum kültürler için de geçerlidir. Yani bazı
kültürlerde geniş bağlamlı mesajlar gönderme eğilimi ağır
basarken, bazılarında daha çok, dar bağlamlı mesajlar
kullanılır. Tamamen dar bağlamlı ya da tamamen geniş
bağlamlı kültürden söz etmek olanaksızdır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Bağlam ve Anlam
Burada kültürlerarası iletişimi etkileyecek derecede farklı
eğilimlerden söz edilmektedir. Kuzey Amerikalılar ile Orta ve
Kuzey Avrupalılar iletişimde genellikle dar bağlamlı
mesajlardan yararlandıkları halde, Güney Amerikalılar,
Akdenizliler, Uzak ve Orta Doğulular geniş bağlamlı mesajlar
kullanma eğilimindedir.
Hall, "geniş-dar bağlam cetveli" nin bir ucunda Almanlar ve
İskandinavyalıların diğer ucunda ise Çinlilerin bulunduğunu
belirtmektedir. Diğer kültürler de bu cetvel üzerinde farklı
noktalarda bulunmaktadır. Bununla birlikte nerede
bulunduklarına bağlı olmadan bütün büyük kurum ve
organizasyonlarda iletişim dar bağlamlı mesajlar aracılığı ile
gerçekleştirilir.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ
KURAMI VE KÜLTÜRLERARASI
İLETİŞİM
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI
 Enformasyon Sistemleri Kuramı olarak adlandırılan bu
kuram, kültürün sözsüz bileşenlerini açıklamak ve iletişim
üzerindeki etkilerini ortaya koymak amacıyla
geliştirilmiştir.
Amerikalı antropolog Edward T. Hall (1914-2009) “primary
message systems” (birincil bildirim sistemleri) olarak
adlandırdığı insan etkinliklerinin bütün insanlarda ortak
olduğunu ileri sürmüştür.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI VE
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
 Edward T. Hall, enformasyon sistemleri açısından kültürler
arasındaki farklılıkları ortaya koymakla birlikte, farklı kültürlerin
üyeleri arasında gerçekleşen iletişim sürecinin anlaşılması ve
açıklanması yönünde herhangi bir sistem önermemektedir.
Hall, aynı zamanda iletişim davranışlarının kültürlerarası
karşılaştırmasını da yapmamıştır.
 Bu yönleriyle ele alındığında, Hall'ün enformasyon sistemleri
kuramının tek başına kültürlerarası iletişim sürecini açıklamaya
yetmeyeceği anlaşılmaktadır.
ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI VE
KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM
Kültürel Boyutlar Kuramı
 Hollandalı bilim adamı Geert Hofstede çokuluslu bir şirketin
40'tan çok ülkede çalışan elemanları üzerinde yaptığı bir
araştırma sonucunda kültürlerarası iletişimde rol oynayan
"kültürel boyutlar" kavramını ortaya koymuştur.
 Hofstede'nin "Kültürel Boyutlar Kuramı’na geçmeden önce
onun kültür kavramını nasıl ele aldığının açıklaması
gerekmektedir.
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
"Zihni Yazılım" Olarak Kültür
 Hofstede, kültürün, her insanın yaşamı boyunca öğrendiği
düşünme, hissetme ve olayları ele alma tarzı olduğunu
belirterek bunların büyük kısmının ilk çocukluk çağlarında elde
edildiğini kaydetmektedir. Çünkü çocukluk, öğrenme ve
uyum sürecinin en verimli olduğu dönemdir.
 Belirli düşünme, duyma ve bir işi ele alış modelleri insan
beyninde yer ettikten sonra, bunlardan farklı bir tarzı
öğrenmek için, önce mevcut olanlardan vazgeçmek gerekir.
Ancak, mevcudu değiştirmek her zaman yeniden
öğrenmekten zordur.
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
"Zihni Yazılım" Olarak Kültür
 Başka deyişle, insanlar da, bilgisayar programlarına
benzetilerek söylenirse, belirli düşünme, duyma ve muamele
etme modelleri nedeniyle, "zihni programlama" ya (mental
programming) tabidir. Ancak bu, insanların bilgisayar gibi
programlanabileceği anlamına gelmez. Bir insanın davranışı
"zihni programı" tarafından önceden etkilenir.
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
"Zihni Yazılım" Olarak Kültür
 Bununla birlikte birey kendi zihni programındaki davranış
modellerinden farklı davranabilir, yani "sapma gösterebilir",
"beklenmedik" davranış sergileyebilir. Bu zihni "yazılım" insanın
kişisel geçmişine bakarak hangi davranışları göstermesinin
olası ve anlaşılabilir olduğunu belirtir.
 Zihni programın kaynakları bireyin yetiştiği toplumsal çevre ve
elde edilen yaşam deneyimlerinden oluşmaktadır. Zihni
programlama ailede başlar, komşuluk ilişkileri, okul, arkadaş
grupları, işyeri ve evlilikte devam eder. Bu nedenle farklı
toplumsal çevrelerde yetişen, farklı okullarda eğitim alan,
farklı arkadaş gruplarına girip, farklı yerlerde çalışan insanların
zihni yazılımları birbirine benzemez.
Hofstede'ye göre insan zihni yazılımını yaratan üç düzey
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir?
 Kültürlerarası iletişim açısından en önemli "kültür düzeyi" ulusal
kültürdür. Avcı-toplayıcı yaşamdan yerleşik yaşama geçen
insanlar, devletler kurmaya başladıktan sonra sınırları belirli
topraklar üzerinde yaşayan büyük gruplar oluşturmuştur. Her
toplum bu evrimi farklı aşamalardan geçerek tamamlamış
olsa da, günümüzde bile avcı toplayıcı evrede kalan insan
grupları vardır.
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir?
 Ulusal devlet ve toplum özdeş kavramlar değildir. Toplumlar
bir sosyal organizasyonun tarihsel ve organik formu olarak
gelişmiştir ve bir ortak kültür fikri devletten çok topluma uygun
düşmektedir. Bununla birlikte devletler, çok farklı grupları ve
daha az entegre olmuş azınlıkları içerseler de, tarihsel olarak
gelişmiş bütünü oluşturmaktadır.
 Belirli bir zamandan beri yaşamakta olan devletlerin ya da
ülkelerin içinde entegrasyonu gerçekleştirmeğe çalışan
güçler vardır: çoğunluğun kullandığı "baskın" bir dil, genel
medya, ulusal bir eğitim sistemi, ulusal silahlı kuvvetler, ulusal
bir siyasal sistem, sportif düzenlemelerde ülkeyi temsil etmek
üzere kurulmuş güçlü sembolik ve duygusal karakter taşıyan
ulusal takımlar ve belirli ürün ve hizmetlerin sunulduğu ulusal
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir?
 Bazı ülkelerdeki gruplar kültürel açıdan diğerlerinden daha
az entegre olmuştur. Ancak bu ülkelerde yaşayan ve
kendilerini diğerlerinden farklı gören etnik gruplar ya da dil
grupları başka ülkelerin toplumlarıyla karşılaştırıldıklarında,
kendi ülkelerinin kültürel grupları ile daha çok ortak
noktalara sahip olduklarını görmektedir. Haklı ya da haksız
olarak belirli ülkelerin vatandaşlarına ortak nitelikler
yakıştırılmakta ve tipik Amerikalı, tipik Alman ya da tipik Türk
davranışlarından söz edilmektedir.
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir?
 Ülkeler, toplumsal sistemler ve kültürler arasındaki farklılıkların
saptanmasında izlenebilecek yollardan biri de "tipoloji"dir.
Tipolojinin temelinde, kolayca anlaşılabilecek bir sıra ideal
tipin betimlenmesi yatar. Ülkeleri, "gelişmiş", "gelişmekte olan"
ve "üçüncü dünya ülkeleri" olarak sınıflandırmak bu tür bir
tipolojidir.
 Fransız siyaset tarihçisi Emma Todd dünya kültürlerini
geleneksel aile yapılarına göre sınıflandırmıştır. Bu araştırma
sonunda bulunan sekiz aile tipinden dördü Avrupa'da da
vardır. Todd'un tezine göre, bir ülkede tarihsel olarak korunan
aile yapıları, o ülkede belirli siyasal ideolojilerin başarı şansını
açıklama konusunda önemli ipuçları vermektedir.
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir?
 Tipolojiler kolay anlaşılır olmakla birlikte ampirik
araştırmalarda sorunlar çıkarmaktadır. Çünkü gerçek
durumlar ideal tiplerle çok seyrek olarak uyuşmaktadır.
Birçok durumda birkaç tipin karışımı olan ve ancak yüksek
toleranslı kabuller sonucunda belirli bir ideal tipe katılabilen
"karışık tipler" ortaya çıkmaktadır. Yine de, tipolojilerden, bir
konunun kolayca açıklanmasını sağlamak için, öğretim
amaçlı olarak yararlanılabilir.
KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI
Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir?
 Bölgesel ve etnik kültürler her ülke içinde farklılıklar
göstermektedir. Devletler arasındaki siyasal sınırlar her
zaman etnik grupların sınırlarıyla çakışmamakta ve bir
ülkenin sınırları dahilinde baskın kültürden farklı özelliklere
sahip alt kültürler ortaya çıkmaktadır.
 Alt kültürlerin bazıları birkaç kuşaktan sonra kültürleşmekte
ve baskın kültürle entegre olarak yaşamım sürdürmekte,
bazıları ise kendine özgü niteliklerini sıkı sıkıya korumaktadır.
Bir tarafta asimilasyon diğer tarafta ise çok kültürlülük
kavramlarının bulunduğu bu konu, ayrımcılığın bütün
dünyada yeniden yayılmaya başladığı günümüzde ayrı bir
çalışmanın konusu olabilecek öneme sahiptir.
Kültürel Boyut Nedir?
 1920'li yılların ilk yarısında sosyal antropoloji alanında ortaya
atılan bir teze göre, ister modern, ister geleneksel yapıda
olsun, bütün toplumlar aynı temel problemlerle karşılaşırlar
ancak bu sorunlara buldukları çözümler farklıdır.
 Ruth Benedict ve Margaret Mead başta olmak üzere,
Amerikalı antropologlar bu tezin tanıtılması için çaba
harcamıştır. Bundan sonraki adım bütün toplumların
karşılaştıkları ortak problemleri alan araştırmalarının ve
istatistik bilgilerin değerlendirilmesi yanında düşünsel yolla
bu sorunları saptamak olmuştur. Amerikalı sosyolog Alex
Inkeles ve psikolog Daniel Levinson İngilizce yazılmış
kitaplarda "ulusal kültür" konusunu araştırdılar ve araştırma
sonuçlarını 1954 yılında yayınladılar.
Kültürel Boyut Nedir?
 Hofstede'nin kültürel boyutlar modelinde, her bir ülkenin
belirli bir boyutta elde ettiği puanlar, bir cetvel üzerinde
işaretlenir ve ulusal kültürler arasındaki farklılıklar bu
cetvelden okunabilir.
 Eğer bu ülkelerin iki boyutta elde ettikleri puanlardan
yararlanılırsa bir diyagram ortaya çıkar ve üç boyut
kullanılarak elde edilecek bir grafikte "kültür uzayı"nda farklı
kültürlerin birbirlerine göre konumu karşılaştırılabilir. Ancak
dört ve daha çok sayıda kültürel boyuttan yararlanılarak
yapılacak karşılaştırmalar daha karmaşık olacaktır ve bu
Hofstede'nin kültürel boyut modelinin zayıf yönlerinden
biridir.
Güç Aralığı (Power Distance)
 1993 yılında Almanya'nın Münih kentindeki BMW Otomobil
Fabrikasında gözlediği bir olay bu boyutun kolayca
anlaşılmasına yardım edecektir.
 Bir Türk işçi yeni geliştirilmiş ve bir saatte üretmesi gereken
parça sayısı önceden belirlenmiş bir makinede çalışmak
üzere görevlendirilir. Ama işi zamanında yetiştiremez. Alman
ustabaşı bunu görür ve işçinin yanına gelir. Makinenin nasıl
çalıştırılması gerektiğini bir kez daha gösterir ve anlayıp
anlamadığım sorar. Almanca'yı iyi bilen genç Türk "evet
anladım" der. Ustabaşı bir saat sonra yine gelir ve yapılan
işe bakar. İş yine eksiktir. İşin nasıl yapılacağını bir kez daha
anlatır, ancak sonuç değişmez.
Güç Aralığı (Power Distance)
 Bunun üzerine ustabaşı Türk işçi hakkında gerekli formları
doldurup başka bir kısımda çalıştırılmak üzere kendi
grubundan çıkarır. Türk işçi verildiği kısımda daha önce hiç
çalışmamıştır ve oradaki bütün makineler onun için yenidir.
Kısmın Alman ustabaşı işçiye bir iş verir ve işin nasıl
yapılacağım anlatması için hemen hemen aynı yaşlarda
başka bir Türk işçiyi görevlendirir. Verilen yeni iş öncel işten
daha karmaşık olduğu halde, Türk işçi görevini çabucak
kavrar ve öngörülen parça sayısını rahatlıkla yetiştirir.
Güç Aralığı (Power Distance)
 Burada genç Türk işçisinin birinci Alman ustabaşının
gösterdiği işi yapamadığı halde, yeni ve aynı zorlukta bir
başka iş kendi yaşında başka bir Türk işçisinden nasıl olup
da çabucak öğrenebildiği sorusu ortaya çıkmaktadır.
Adı geçen araştırmada Alman ustabaşı işi gösterirken
kendine göre önemli gördüğü noktalar üzerinde durduğu
ve işçinin anlamadığı noktaları kendisine sormasını
beklediği, genç Türkün ise anlamadığı şeyler olsa bile
bunlar hakkında ustabaşına soru yöneltmediği ve bu
nedenle işin en verimli şekilde nasıl yapılacağını
öğrenemediği saptanmıştır.
Güç Aralığı (Power Distance)
 Bunun nedeni, Türk Kültüründe baba, amca, ağabey gibi
yakın akrabalarla birlikte genel olarak daha yaşlı olanlar,
amirler ve resmi görevlilerle yaşça küçük olanlar ve “ast"lar
arasındaki hiyerarşik sıralamada, kademeler arasındaki
aralığın büyük olmasıdır. Bu kültürel özellik, genç Türk işçinin
ustabaşına sorular yöneltmesini ve işin detaylı olarak
anlatılmasını talep etmesini engellemektedir.
Gönderildiği yeni kısımda kendisine işi anlatan diğer Türk
gencine anlamadığı noktaları soran işçi, kısa zamanda
bütün ayrıntıları öğrenerek istenilen verime ulaşmıştır.
Güç Aralığı (Power Distance)
 Çünkü aralarında hiyerarşik farklılık bulunmayan başka bir
Türk'e çekinmeden soru sorabilmiş ve işi kısa zamanda
öğrenmiştir. Hofstede "güç aralığı"nı bir ülkenin kurum ya da
kuruluşlarının daha az güce sahip üyelerinin güç
dağılımındaki eşitsizliği kabul etme derecesi olarak
tanımlamaktadır. Aile, okul, akraba grupları, mahalle ve
köy toplulukları toplumun temel elementlerini oluşturur.
"Kuruluş" terimi ise çalışılan yerleri, işyerlerini ifade
etmektedir.
Bireycilik - Ortaklaşa Davranışçılık
 Geert Hofstede'nin kültürel boyutlar kuramında ikinci boyut
olarak "individualism-collectivism" boyutu kabul edilmiştir.
Hofstede, toplumun çıkarlarının onu oluşturan bireylerin
çıkarlarından üstün tutulduğu kültürleri "kolektivist kültürler"
olarak adlandırmakta ve insanların büyük çoğunluğunun
bu tür kültürlere mensup olduğunu belirtmektedir. Bu
kavram burada politik anlam taşımamaktadır. Çünkü
Hofstede'nin ifade etmek istediği "devletin birey üzerindeki
gücü" değil, "grubun birey üzerindeki gücü" dür.
 İnsan yaşamında etkili olan ilk "grup" ailedir. Aile yapısı
kültürden kültüre farklılıklar gösterse de, "kolektivist"
(ortaklaşa davranışçı) kültürlerde çocuğun içinde yetiştiği
aile kurumu birbirine yakın ilişkilerle bağlı ve birlikte yaşayan
bir grup insanlardan oluşur.
Bireycilik - Ortaklaşa Davranışçılık
 Bu aile tipleri yalnız ana-baba ve çocukları değil, aynı
zamanda dede ve ninelerle amca, teyze, dayı, hala ve
aynı barınağı paylaşan diğer bireyleri de kapsar. Kültürel
antropolojide bu tip aile "geniş aile" olarak tanımlanır. Bu tip
aile ortamında yetişen çocuklar küçük yaşlarda "biz grubu"
nu kavrar ve grup içi ilişkileri doğal ilişkiler olarak kabul edip
bunlarla ilgili davranış kalıplarını öğrenir.
 "Biz grubu" nun üyeleri toplumda kendilerini diğerlerinden
ayırır ve onları "siz grubu" nun üyeleri olarak algılar. "Biz
grubu", ona mensup olan kişilerin kimliğinin oluşmasında
ana kaynak rolünü oynar ve onların kimlikleri belirlenmiş
bireyler olarak kendilerini "yaşamın tehlikelerinden"
korumalarını sağlar.
Bireycilik - Ortaklaşa Davranışçılık
 Bu nedenle bireyle, üyesi oldukları gruba yaşamları
boyunca sadık kalır; gruba sadakatsizlik ortaklaşa
davranışçı kültürlerde en olumsuz davranış olarak
değerlendirilir.
 Bireyle grup arasında iletişim davranışları açısından
belirleyici rol oynayan "bağımlılık" güçlüdür.
Erillik - Dişillik
 Kültürleri birbirinden ayırabilmek için yalnız yukarıda
açıklanan iki boyutun ölçülmesi çoğunlukla yetmeyebilir.
Söz gelişi Amerikan ve Hollanda kültürlerinin ikisi de hem
güç aralığı, hem de bireycilik boyutlarında birbirine yakın
kültürlerdir. Ancak Hofstede'nin verdiği örnekte olduğu gibi
Hollandalılar bireylerin "alçakgönüllü" davranışlarını olumlu
değerlendirdikleri halde Amerikalılar için "kararlılık" aranan
bir özelliktir.
O halde bu kültürler, bireylerin davranışları üzerinde etkili
olan başka bir boyutta farklı yerlerde bulunmaktadır.
Hofstede bu boyutu "masculinity-femininity" (erillik-dişillik)
boyutu olarak adlandırmıştır.
Erillik - Dişillik
 Erillik, "cinsiyete dayalı rollerin belirgin olarak birbirinden
ayrıldığı; erkeklerin kararlı, sert ve maddi yönelimli,
kadınların alçakgönüllü, duyarlı oldukları ve yaşam
kalitesine önem verdiği kültürleri"; dişillik ise "cinsiyete dayalı
rollerin birbiriyle kesiştiği, hem kadınların, hem de erkeklerin
alçakgönüllü, duyarlı oldukları ve yaşam kalitesine önem
verdikleri kültürleri" niteler.
 Burada dikkat edilmesi gereken nokta, önerilen terimlerin
kadın ile erkek arasındaki biyolojik farklılıklara dayalı olan
cinsiyet rolleri için kullanılan "erkeklik" ve "dişilik"
terimlerinden farklı olarak önceden belirlenmiş sosyal ve
kültürel rolleri ifade etmesidir.
Erillik - Dişillik
 Daha önce belirtildiği gibi, kültürlerin çoğunda, insanın kız
ya da erkek olarak dünyaya gelmesi onun zihni yazılımının
oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Etnik köken gibi,
cinsiyeti belirlemek de bireyin elinde değildir. Bu nedenle
bu iki faktör bireyin zihni yazılımında istem dışı yer alır.
Ulusal kimlik ve cinsiyet kültürü kalıtımsal değildir ve öğrenilir.
Ancak, öğrenme süreci o kadar hızlı tamamlanır ki, birey
diğer seçeneği tanımaya ve başka türlü de olabileceğinin
bilincine varmaya fırsat bulamaz.
Erillik - Dişillik
 Aile, insanların büyük çoğunluğunun ilk kültürel yazılımlarının
tamamlandığı toplumsal kurumdur. Çünkü aile, birbirini
tamamlayan iki farklı rol çiftinden oluşur: ana-baba, kadınerkek.
 Kadın ve erkek arasındaki rol dağılımı erillik-dişillik boyutunda
kendini göstermektedir. İlk çocukluk döneminde cinsiyete
dayalı değerler ve davranış biçimleri bilinçsiz olarak öğrenilir.
Japonya ve Amerika Birleşik Devletlerinde 3-4 aylık bebekler
üzerinde yapılan karşılaştırmalı bir araştırmanın sonuçlarına
göre, Japon erkek bebekleri kız bebeklerinden daha huzursuz
olduğu halde, Amerikan bebekleri arasında durumun bunun
tersine, yani kız bebeklerin daha huzursuz olduğu saptanmıştır.
Erillik - Dişillik
 Hofstede bu tür davranış özelliklerinin kalıtımsal değil
sonradan kazanılan özellikler olduğunu belirtmektedir. Bu
tür davranışların temelinde ana ve babaların çocuklarına
karşı, onların cinsiyetine göre farklılık gösteren, tavırları
yatmaktadır.
 Annenin bebeğe karşı davranışları, üyesi olduğu kültürün
cinsiyetleri nasıl değerlendirdiğine bağlı olarak farklılık
gösterir. Anne bebeği ya "coşturur", "cesaretlendirir" ya da
"sakinleştirir".
Erillik - Dişillik
 Ülkemizi ziyaret eden Japon ve Amerikalı gruplar
gözlendiğinde, Japon kadınlarının sakin tavırlarına karşılık
erkeklerinin hareketli oldukları, Amerikalı gruplarda ise
kadınların daha hareketli, erkeklerin sakin olduğu fark
edilebilir.
Eril kültürlerde hem delikanlılar, hem de genç kızlar hırslı ve
rekabet yönelimli olmayı öğrenirler. Hatta kızlar, erkek
kardeşleri, ileride ise eşleri ile başarı yarışına girerler. Dişil
kültürlerde ise hem kızlar, hem de delikanlılar hırslı değil
alçakgönüllü olmayı öğrenirler.
Erillik - Dişillik
 Eril kültürlerde olumlu karşılanan, her zaman birinci sıraya
yükselme çabası, dişil kültürlerde bireyi çabucak gülünç
duruma düşürür. Birey güçlü yanlarını dışa vurmaz.
 Eril kültürlerde çocuklar "güçlüğe hayranlık duymayı öğrenir.
Amerikalıların yarattıkları "Batman" ve "Rambo" gibi
kahramanları bütün dünyada tanınmaktadır. Dişil kültürlerde
ise çocuklara zayıftan ve ezilenden yana olmak fikri aşılanır.
Cinsiyete dayalı rol paylaşımı, erkek ve kız çocuklarının nasıl
davranması gerektiği fikri üzerinde etkili olsa da, toplumda
cinsiyetlerin rollerinin belirlenmesinde doğrudan etkili olduğu
söylenemez. Çünkü erkek, ortalama olarak kadından
vücutça daha iri ve güçlüdür, daha rahat hareket eder ve
bütün toplumlarda aile dışındaki sosyal yaşamı yönetir.
Erillik - Dişillik
 Kültürler arasındaki erillik dişillik boyutundaki farklar
öğrencilerin sınıf içi tutum ve davranışlarında rahatlıkla
gözlenebilir niteliktedir. Eril kültürlerde öğrenciler sınıfta
kendilerini göstermeğe çalışır, birbirleriyle açıkça yarışırlar. Dişil
kültürlerde ise öğrenciler çalışkan ve gayretli oldukları fikrini
uyandırmaya çalışırlar. Böylesi kültürlerde öğrenciler arasında
sadakat, açıkça uygulanmasa bile, okul yaşamının
amaçlarından biri olarak görülür. Öğrencinin okuldaki
başarısızlığı eril kültürlerde "felaket" gibi algılandığı halde dişil
kültürlerde bu kadar ciddiye alınmaz.
Erillik - Dişillik
 Ülkemizdeki özel okulların birçoğunda, göreceli olarak daha
eril, devlet okullarında ise dişil kültür özellikleri görülmektedir.
Üniversitelerde erkek ve kız öğrencilerin branş seçiminde de
kültürün erillik-dişillik boyutunun rol oynadığı gözlenir. Eril
kültürlerde kız ve erkek öğrencilerin, söz gelişi eğitim bilimleri,
hukuk, sosyal bilimler, fen bilimleri ve mühendislik gibi dallara
dağılımı dikkate alındığında cinsiyetle seçilen dal arasında
önemli korelasyon olduğu ve eril kültürlerin üniversitelerinde
kadın-erkek rol ayrımının dişil kültürlerdekinden daha belirgin
olduğu saptanmıştır. Eril kültürlerde kadın öğretmenler daha
küçük sınıfları okutur ve sınıflar yükseldikçe erkek öğretmen
oranı artar ve üniversitelerde erkek öğretim üyesi oranı her
zaman dişil kültürlerdekinden yüksektir.
Erillik - Dişillik
 Eril kültürlerde çocuk ailede hırslı ve başkalarıyla yarışmaya
hazır bireyler olarak yetiştirilir, bu niteliklere sahip bireyler iş
yaşamında desteklenir ve başarıları ölçüsünde ödüllendirilir.
Dişil kültürlerde verilen "aile terbiyesi" alçakgönüllülük ve
dayanışma gibi değerleri öne çıkarır ve bu değerler iş
yaşamında da ödüllendirilir. Dişil kültürlerde "adaletin" yerini
"eşitlik" alır.
Erillik - Dişillik
 Eril ve dişil kültürlerin yöneticilerden beklentileri de birbirinden
farklıdır. Eril kültürlerde yöneticiden girişimci ve "saldırgan"
olması beklendiği halde, dişil kültürlerde ideal yönetici
kararlardaki etkisini açık olarak göstermeyen, daha çok
konsensüs sağlamaya çalışan kişidir. Eril kültürde yönetici,
astlarının rahatça konuşabildikleri toplantılar yoluyla onların
fikirlerini alsa da, son kararı kendisi verir. Dişil kültürde ise, eğer
kararla ilgili toplantı yapılıyorsa, karar toplantıya katılan
herkesin katkısıyla orada alınır.
Belirsizlikten Sakınma
 Belirsizlikten sakınma terimi daha önce Amerikan
organizasyon sosyolojisinde kullanılmıştır. Kültürün ilk kez
Amerikan işletmelerinde saptanan bu boyutu daha sonra
çeşitli ülkelerde ve kuruluşlarda da gözlenmiş ve her kültürün
belirsizlikleri farklı yollarla ortadan kaldırmaya ya da onlardan
kaçınmaya çalıştıkları saptanmıştır.
Belirsizlikten Sakınma
 Aşırı belirsizlik korku yaratır ve her insan topluluğu bu korkuyu
azaltmanın yollarını aramıştır. Korkuyu yenmek için teknik
olanaklardan, hukuk ve din kuramlarından yararlanılmıştır.
Doğadan gelebilecek belirsizliklere karşı eski çağlarda olduğu
gibi modern dönemde de teknikten yararlanılmaktadır.
 Hukuk kuralları ve yasalar, insanları toplumun içindeki diğer
insanların davranışlarından doğabilecek belirsizliklere karşı
güvence altına almaktadır. Din, insanın, bireysel geleceğini
belirleyeceğine inandığı doğaüstü güçlerle ilişki kurarak
belirsizlikle baş etmek için başvurabileceği bir kurumdur.
Belirsizlikten Sakınma
 Farklı kültürlerin üyelerinin aynı mesajı farklı şekillerde
algıladıkları gerçeğinden hareket edilirse, doğal olarak
kültürler arasında "korku" derecesinin de farklı olmasını
beklemek gerekmektedir.
 Hofstede buna kanıt olarak Fransız sosyolog Emile Durkheim'm
intiharla ilgili olarak yaptığı araştırmaların 1897 yılında
yayımladığı sonuçlarını göstermektedir. Durkheim, çeşitli
ülkelerdeki intihar oranlarının yıllara göre sabit kaldığını
saptamıştır. Durkheim'a göre bu sonuç, insanın bireysel
yaşamının, ülkeden ülkeye kültürden kültürel farklılıklar
gösteren ve zaman akışı içinde değişmeden kalan toplumsal
güçler tarafından nasıl etkilendiğinin kanıtıdır. Ancak yüksek
intihar oranı aynı zamanda bir toplumda hüküm süren
korkunun olası sonuçlarından biridir.
Belirsizlikten Sakınma
 Korku derecesinin yüksek olduğu kültürlerde mesajları birkaç
kanaldan birden iletmek eğilimi gözlenir. Başka deyişle
gönderen bir taraftan konuşurken, diğer taraftan da jestlerle
sözlerini desteklemek gereksinimi hisseder. Bu kültürlerde
yüksek sesle konuşmak, duygularını çeşitli şekillerde belli
etmek ve söz gelişi kararlılığını göstermek için masaya vurmak
gibi iletişim davranışları toplumsal kabul görür. Ancak
Japonlar başta olmak üzere Uzak Doğulular bu kurala uymaz.
Çünkü onlar duygularını farklı biçimde ifade ederler ve
kültürlerini tanımayanlar Uzak Doğuluları "duygusuz" bireyler
olarak algılayabilir.
Belirsizlikten Sakınma
 Kültürler arasında belirsizlikten sakınma boyutundaki farklılıklar
önceleri güç aralığına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.
Hofstede'nin araştırması sırasında işyerindeki stresle ilgili soruya
verilen yanıtlar bazı kültürlerin üyelerinin iş yerlerinde
diğerlerinden daha gergin olduğunu ortaya koymuştur. Yani
çalışanları etkileyen gerginlik işyerinin bulunduğu ülkeye,
deneğin yaş, eğitim durumu ve mesleğine ya da onun
amirinin yönetim biçimine değil, soru yöneltilen bireyin hangi
kültürün üyesi olduğuna bağlıdır.
 Araştırma kapsamına alınan kültürlerin güç aralığı boyutu
dikkate alındığında belirsizlikten sakınma dereceleri ile güç
aralığı arasında herhangi bir bağlayıcı ilişki olmadığı
belirlenmiş, ancak korku derecesi ile belirsizliklerden sakınma
boyutu arasında pozitif bir korelasyon olduğu saptanmıştır.
Belirsizlikten Sakınma
 Hofstede, belirsizlikten sakınma derecesini "bir kültürün
üyelerinin tanımadıkları durumlarda kendilerini ne kadar
tehdit ediliyor hissettikleri" ile ilişkilendirmektedir. Bu duygu
birey üzerinde gerilim yaratmakta ve olacakları önceden
bilmek ya da belirsizlikle baş etmeyi kolaylaştıracak yazılı ve
yazılı olmayan kurallara sahip olma gereksinimi duymaktadır.
Belirsizlikten Sakınma
 Dokuz Avrupa ülkesini kapsayan ve insanların mutlulukla ilgili
değerlerini saptamayı amaçlayan bir araştırmanın sonuçları
ile Hofstede'nin IBM yöneticileri üzerinde yaptığı araştırma
sonuçları karşılaştırıldığında, "kendini mutlu hissetme derecesi"
ile belirsizlikten sakınma derecesi arasında negatif bir
korelasyon olduğu görülmektedir. Buna göre, belirsizlikten
sakınma derecesinin yüksek olduğu kültürlerde insanlar,
ortalama olarak, kendilerini daha az mutlu hissetmekte,
belirsizlikten sakınma derecesinin düşük olduğu kültürlerin
üyeleri ise daha mutlu olduklarım ifade etme eğilimi
göstermektedirler.
Download