cġnsel ġstġsmar mağduru çocukların psġko

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ
CĠNSEL ĠSTĠSMAR MAĞDURU ÇOCUKLARIN PSĠKOSOSYAL DURUMLARININ ĠSTĠSMARA AĠT ÖZELLĠKLER
AÇISINDAN TANIMLANMASI
ÖZKAN BĠLGĠN
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
SOSYAL HĠZMET ANABĠLĠM DALI
DanıĢman
Prof. Dr. Aliye MAVĠLĠ
KONYA-2015
TEZ KABUL SAYFASI
ÖNSÖZ
Sosyal hizmet mesleğine baĢladığım ilk andan itibaren ihmal ve istismar
mağduru birçok çocukla yapılan mesleki çalıĢmada uygulayıcı olarak yer almam
sonucunda diğer istismar türlerine oranla cinsel istismarın çocuk üzerindeki karmaĢık
ve yıkıcı etkisini gözlemlemeye ve cinsel istismar mağduru çocuklarla çalıĢma
imkânım oldu. Çocuklar üzerinde bu denli etki bırakan cinsel istismarın ardından
koruma altına aldığımız ve rehabilitasyonları için yatılı kurumlarda bakım altında
bulundurduğumuz çocukların psiko-sosyal durumu, aile iliĢkileri ve reĢit olmalarının
ardından gelecek yaĢamları merak konum oldu. Bu araĢtırmayla bir parça da olsun
kurum bakımında koruma altında bulunan cinsel istismar mağduru çocukların
durumunu tanımlamaya ve bazı değiĢkenler arasındaki iliĢkileri belirlemeye çalıĢtım.
Tabiki yapmıĢ olduğum çalıĢma, sosyal hizmet mesleğinde ve sosyal hizmet mesleği
öncesinde bana gösterilen destek ve emeğin ürünü. Bu nedenle;
Sosyal Hizmet alanında lisans eğitimimden baĢlayarak bana daima destek
olan, yaĢamı ve düĢünceleri ile bilimselliği ve bilgiyi her zaman kutsamamı sağlayan,
sosyal hizmet alanında klinik odaklı çalıĢmalardan sosyal politika düzeyine kadar
yapmaya çalıĢtığım tüm çalıĢmalarda kendisini bir rehber edindiğim, yüksek lisans
eğitiminde olmamı sağlayan ve akademik alanda ilerlememi her daim teĢvik eden
çok değerli hocam ve danıĢmanım Prof. Dr. Aliye MAVĠLĠ‟ye;
Sosyal hizmet alanında meslek yaĢamıma baĢladığım ilk günden beri beceri
ve bilgisi ile beni daima destekleyen ve yaĢamımda unutmayacağım bir yer edinen
Sosyal Hizmet Uzmanı Hayrettin PALA‟ya;
Gerek dostlukları gerekse tez çalıĢmamdaki tüm süreçlerde yardımlarını ve
desteklerini esirgemeyen ve her zaman yanımda olan değerli dostlarım baĢta Elif Nur
YETĠMOĞLU ve Ġlknur ÖZER DEMĠRTAġ olmak üzere Mehtap GÜLHAN, Cansu
BULUT, Tümay BAL, ġeyma Nur YILMAZ, NeĢe KARAĠSMAĠLOĞLU, Cafer
ASAN, BüĢra AKÇAN, AyĢe Elvan AYDOĞDU, Engin KÜÇÜKÖNER, Meltem
TAKTAK TOKER, Tuğba ERGĠN, Selçuk KAMĠLOĞLU ve Zeki KARATAġ‟a;
Elde ettiğim bilimsel verilerin analizinde ve yorumlanmasında bilgisini ve
yeteneğini benden esirgemeyen, zamanını ayıran, desteğini sunan, çalıĢmanın
bilimsellik kazanmasını sağlayan “bilim kadını” ve değerli arkadaĢım Uzman
Psikolog Alev AKTAġ‟a;
Ve yaĢamımda bulunduğum andan yaĢamımın sonuna kadar yanımda olacak
ve yanlarında olacağım annem Emine BĠLGĠN, babam Atila BĠLGĠN olmak üzere
tüm aileme sonsuz ve içten teĢekkürlerimi sunuyorum.
xv
ĠÇĠNDEKĠLER
1.GĠRĠġ ....................................................................................................................... 1
1.1.Çocuk Cinsel Ġstismarı ve Ensest ....................................................................... 2
1.2.Çocuk Cinsel Ġstismarının Nedenlerini Açıklamaya Yönelik Teoriler .............. 4
1.3.Çocuk Cinsel Ġstismarı Döngüsü ........................................................................ 7
1.4.Cinsel Temas Öncesi Kandırma Sürecinin Evreleri ........................................... 9
1.5.Çocuk Cinsel Ġstismarcılarının KiĢilik Özellikleri ........................................... 10
1.6.Cinsel Ġstismar Mağduru Çocukların Aile Yapıları ve Ebeveyn Özellikleri .... 11
1.7.Cinsel Ġstismarın Çocuk Üzerindeki Belirtileri ve Travmajenik Dinamikleri.. 12
1.8.Cinsel Ġstismar Sonrası Ortaya Çıkan Psikiyatrik Sorunlar ............................. 21
1.8.1.Çocukluk Çağı Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu .......................................... 24
1.8.2.Çocukluk Çağı Depresif Bozuklukları ....................................................... 25
1.9.Çocuk Cinsel Ġstismarında Sosyal Hizmet Müdahalesi ................................... 28
1.9.1.Çocuk Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi........................................... 31
1.9.2.Aile Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi .............................................. 35
1.9.3.Kurumsal Düzeyde Sosyal Hizmet Müdahalesi ........................................ 38
1.10.Cinsel Ġstismar Mağduru Çocuğa Yönelik Psiko-Sosyal Müdahale .............. 39
2.GEREÇ VE YÖNTEM ......................................................................................... 42
2.2.AraĢtırmanın Önemi ......................................................................................... 44
2.3.Varsayımlar (Sayıltılar) .................................................................................... 44
2.4. AraĢtırma Modeli ............................................................................................ 45
2.5. Evren ve Örneklem .......................................................................................... 45
2.6. Sınırlılıklar....................................................................................................... 46
2.7. AraĢtırma Yapılan Kurumun Özellikleri ......................................................... 46
2.8. Veri Toplama Yöntemi ve Araçlar .................................................................. 47
2.8.1. Sosyo-Demografik Özellikler Anketi ....................................................... 47
xvi
2.8.2.Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi....................................................... 48
2.8.3. Çocuklar Ġçin Anksiyete Ölçeği ................................................................ 48
2.8.4. Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği............................................................... 49
2.9. Verilerin Toplanması ve Analizi ..................................................................... 49
3.BULGULAR .......................................................................................................... 51
3.1. Sosyo-Demografik Bilgiler ............................................................................. 51
3.2.Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Bilgiler ........................................................ 56
3.3. Cinsel Ġstismara ĠliĢkin Bilgiler ....................................................................... 58
3.4. Çocuklar Hakkındaki Yasal Tedbirlere ĠliĢkin Bilgiler .................................. 73
3.5. Ġstismara Ait Özellikler Ġle Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki
ĠliĢkiye Dair Bulgular ............................................................................................. 74
4.TARTIġMA ........................................................................................................... 81
4.1. Sosyo-Demografik Bilgilere ĠliĢkin Yorumlar ................................................ 81
4.2. Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Yorumlar .................................................... 83
4.3. Ġstismara Ait Özellikler ile Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki
ĠliĢki ........................................................................................................................ 93
5.SONUÇ VE ÖNERĠLER .................................................................................... 100
6.KAYNAKLAR .................................................................................................... 110
7.EKLER ................................................................................................................. 114
EK A: ETĠK KURUL KARARI .......................................................................... 114
EK B: ENSTĠTÜ YÖNETĠM KURULU KARARI ............................................ 117
EK C: BAKANLIK ĠZNĠ .................................................................................... 118
EK D: AYDINLATILMIġ ONAM FORMU ...................................................... 119
EK E: SOSYO-DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLER ANKETĠ ................................ 120
EK F: CĠNSEL ĠSTĠSMARA AĠT ÖZELLĠKLER ANKETĠ ............................. 124
EK G : ÇOCUKLAR ĠÇĠN SÜREKLĠ ANKSĠYETE ÖLÇEĞĠ (ÇĠSAÖ) ......... 127
EK H : ÇOCUKLAR ĠÇĠN DEPRESYON ÖLÇEĞĠ (ÇĠDÖ) ............................ 128
8.ÖZGEÇMĠġ ......................................................................................................... 130
xvii
SĠMGELER VE KISALTMALAR
S.Ü.
: Selçuk Üniversitesi
KTÜ
: Karadeniz Teknik Üniversitesi
ASPB
: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
ÇHGM
: Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü
BSRM
: Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi
ÇĠSAÖ
: Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği
ÇĠDÖ
: Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği
SHK
: 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu
ÇKK
: 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu
ÇĠM
: Çocuk Ġzlem Merkezi
xviii
ÖZET
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ
Cinsel Ġstismar Mağduru Çocukların Psiko-Sosyal Durumlarının Ġstismara Ait
Özellikler Açısından Tanımlanması
ÖZKAN BĠLGĠN
Sosyal Hizmet Anabilim Dalı
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ /KONYA – 2015
Cinsel istismar mağduru çocukların koruma ve bakım altında bulundurulduğu ve
rehabilitasyonlarının sağlandığı Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri (BSRM)‟nde yapılan
çalıĢma, 9-17 yaĢ grubundaki cinsel istismar mağduru kız çocuklarında istismara iliĢkin değiĢkenler
açısından anksiyete ve depresyon düzeylerini belirlemeyi amaçlamıĢtır. AraĢtırma örneklemi, Samsun
ve Ordu illerinde bulunan 3 farklı BSRM‟de koruma ve bakım altında bulunan 54 çocuktan
oluĢmaktadır. AraĢtırmaya katılan çocuklara “Sosyo-Demografik Özellikler Anketi”, “Çocuklar Ġçin
Sürekli Anksiyete Ölçeği” ve “Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği” uygulanmıĢtır. Ġstismara ait
özellikleri tanımlayan “Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi” çocuklara iliĢkin dosya bilgilerinden
alınan bilgiler doğrultusunda doldurulmuĢ, istismarla ilgili çocuklara herhangi bir soru sorulmamıĢtır.
Veriler SPSS v.16.0 ile analiz edilmiĢ ve elde edilen verilerin istatistiksel analizinde bağımsız gruplar
için t-test, Khi-Kare test, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), Shapiro-Wilk testi ve Pearson
korelasyon testi kullanılmıĢtır.
AraĢtırma sonucuna göre; çocukların anksiyete ve depresyon düzeyi puan ortalamaları 45,00
± 6,99 ve 22.09±9.33‟tür. Anksiyete ve Depresyon Ölçeği puanları arasında pozitif korelasyon vardır
(r=0,682 p=0.0001 p<0.05). Aile içinden birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların
Anksiyete Ölçeği ve Depresyon Ölçeği puanları, aile içinden cinsel istismara maruz kalmayanlara
göre daha düĢüktür (ort:41,14-46,35; ort:15,28-24,47). Cinsel istismara sık sık maruz kalan çocukların
Anksiyete Ölçeği ve Depresyon Ölçeği puan ortalamaları, diğer sıklık düzeylerine göre daha yüksektir
fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (F(2,51)= 0,274 p=0,761 ; p>0,05; F (2,51)= 0,539
p=0,587 ; p>0,05). Cinsel istismara sadece bir kez maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan
ortalamaları, istismarın diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksektir (F (2,51)= 0,546 p=0,582 ;
p>0,05). Cinsel istismara bir yıldan az süredir istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği
puan ortalamaları, istismarın diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksektir fakat bu fark
istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,081 p=0,922 ; p>0,05). Ayrıca cinsel istismarın
gerçekleĢme sıklığı ile ruhsal bir probleme sahip olma arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma
bulunmuĢtur (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Buna göre sık sık cinsel istismara maruz kalan
çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün en
az bir ruhsal problemi vardır.
Anahtar Kelimeler: Anksiyete; Çocuk Cinsel Ġstismarı; Depresyon; Travmajenik
Dinamikler
xix
ABSTRACT
REPUBLIC OF TURKEY
SELÇUK UNIVERSITY
INSTITUTE OF HEALTH SCIENCE
Determination of the Psychosocial Situations of the Sexually Abused Children in
terms of the Characteristics of the Abuse
ÖZKAN BĠLGĠN
Department of Social Work
MASTER THESIS/ KONYA-2015
The aim of the research applied in Care and Social Rehabilitation Centers where child sexual
abuse victims are put under protection and maintenance and are rehabilitated is to determine levels of
depression and anxiety of sexually abused female children between 9-17 in terms of variables of the
abuse. The research sample consists of 54 children who are put under protection and maintenance in
three different Care and Social Rehabilitation Centers in Samsun and Ordu. The children who
participate in research are implemented “Socio-demographic Characteristics Survey”, “Trait Anxiety
for Children Scale” and “Depression for Children Scale”. “Sexual Abuse Characteristics Survey”
defines the characteristics of the abuse filled with the information taken from the files of the children
and those children were not asked any question about the abuse. Datas were analyzed with SPSS v.
16.0 and statistical t-test, Khi-Kare test, one-way analysis of variance, Shapiro-Wilk test and Pearson
correlation tests were used for independent groups in statistical analysis of obtained datas.
According to the result of the research, point averages of anxiety and depression levels of the children
are 45,00 ± 6,99 and 22.09±9.33. There is a positive correlation between Anxiety and Depression
Scale points (r=0,682 p=0.0001 p<0.05). The points of Anxiety and Depression Scale of the children
who are sexually abused by a member of the family are lower compared to the children who are not
(avg:41,14-46,35; avg:15,28-24,47). The averages of Anxiety and Depression Scale of the children
who are sexually abused frequently are higher than other frequency levels but this difference is
statistically insignificant (F(2,51)= 0,274 p=0,761 ; p>0,05; F (2,51)= 0,539 p=0,587 ; p>0,05). Point
averages of Anxiety Scale of the children who are sexually abused only once are higher than other
processes of the abuse (F (2,51)= 0,546 p=0,582 ; p>0,05). Point averages of Depression Scale of
children who are sexually abused less than one year are higher than other processes of the abuse but
this difference is statistically insignificant (F (2,51)= 0,081 p=0,922 ; p>0,05). However, there is a
significant differentiation between frequency of sexual abuse and having a psychological problem
(χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Accordingly, 84,2% of the children who are sexually abused
frequently and 51,4% of the children who are sexually abused once or more than once have at least a
psychological problem.
Key Words: Anxiety; Child Sexual Abuse; Depression; Traumagenic Dynamics
xx
1.GĠRĠġ
Çocuk ihmal ve istismarı tür ve Ģiddetine göre çocuklar üzerinde farklı
düzeyde ve farklı sürelerde etkiler göstermektedir. Çocuğun tam bir iyilik halini
sağlamaya
yönelik
her
türlü
engel
ihmal
ve
istismar
kapsamında
değerlendirilebileceğinden, ihmal ve istismarın kapsamı en düĢük düzeyden en
yüksek düzeyde etkiye sahip geniĢ bir tabloyu kapsamaktadır. Bu kapsamda Mavili
tarafından (2014) çocuk ihmali, çocuğun bireysel geliĢiminden sorumlu anne, baba
veya kurumların çocuğun sağlıklı geliĢimi için gerekenleri yapamaması veya
yapmaması olarak tanımlanırken istismar yapılmaması gerekenleri yapma olarak
tanımlanmaktadır. Ġstismar ise sosyal, psikolojik, tıbbi ve hukuksal boyutlarıyla
oldukça travmatik özelliklere sahip bir durumdur. Yoksulluk, iĢsizlik, sağlıksız ve
yetersiz beslenme, yetersiz ve sağlıksız ev koĢulları, ana-babanın kiĢilik yapısı,
çocuğun özellikleri, ana-babanın yoksunluğu, boĢanmıĢ ve parçalanmıĢ aile özelliği
çocuğun istismarına yol açan faktörler arasında sayılabilir.
Ülkemizde son yıllarda görsel ve yazılı basına yansıyan çocuk cinsel
istismarı haberleri, çocuk cinsel istismarının yaygınlığını ortaya koymaktadır. Bu
kapsamda çocuk adalet sistemi, cinsel istismar mağduru çocuklara sunulan psikososyal destek hizmetleri ve rehabilitasyon çalıĢmaları, araĢtırılması ve geliĢtirilmesi
gereken bir alan olarak karĢımıza çıkmaktadır. Yapılan bu çalıĢma, son yıllarda
basın yayın organları aracılığıyla ve adli sistem kayıtlarıyla artıĢına tanık
olduğumuz çocuk ihmal ve istismarı türleri arasından yalnızca cinsel istismar ile
sınırlı tutulmuĢtur. Samsun ve Ordu illerinde bulunan cinsel istismar mağduru kız
çocukların koruma bakım ve rehabilitasyonlarının sağlandığı üç Bakım ve Sosyal
Rehabilitasyon Merkezi‟nde 54 cinsel istismar mağduru çocuk ile yapılan
çalıĢmada, çocuk cinsel istismarında istismara ait değiĢkenlerin çocuk üzerinde
farklı düzeylerde etkide bulunduğu, bu nedenle cinsel istismar mağduru her çocuk
için farklı travmatik sonuçların ortaya çıkacağı, yapılacak psiko-sosyal destek
çalıĢmaları
ve
rehabilitasyon
hizmetlerinde
bu
durumun
göz
önünde
bulundurulması amaçlanmıĢtır. AraĢtırma sonucunda ortaya konulan bulgular ile
adli süreç içerisinde cinsel istismar mağduru çocuğa yaklaĢım, çocuk cinsel
istismarında bildirim/ihbar mekanizmaları ve sosyal hizmet müdahalesi, kurum
1
bakımı ve psiko-sosyal müdahale ve çocuk cinsel istismarı konusunda yapılacak
bilimsel çalıĢmalara iliĢkin bir dizi öneri ortaya konmuĢtur. Ortaya konan bu
önerilerle yaygınlık oranı ülkemizde artıĢ gösteren çocuk cinsel istismarı alanında
etkili müdahale ve destek hizmetlerinin geliĢtirilmesi amaçlanmıĢtır.
1.1.
Çocuk Cinsel Ġstismarı ve Ensest
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) istismarı tanımlarken dikkate alınması gereken
üç unsurun olduğunu öne sürmüĢtür; ilk olarak çocuk, sonra suiistimal eden kiĢi ve
son olarak da istismarın kurbanında yol açtığı zarar. Dünya Sağlık Örgütü‟nün
tanımı çocuk cinsel istismarını tanımlamada daha kapsamlıdır ve yetiĢkinlerin cinsel
doyumunu ilgilendirmesi kadar bir çocuğun üzerinde kontrol kazanmak kötüye
kullanılan güven ve güç sorununu içerir: diğer kiĢinin ihtiyaçlarını giderme veya
tatmin etme niyetiyle yapılan aktivitedir (Turton 2008).
Çocuk cinsel istismarı yetiĢkin tarafından baĢlatılan ve yetiĢkinin bundan bir
tür cinsel tatmin sağladığı, bir yetiĢkin ile çocuk arasındaki cinsel aktivite olarak
tanımlanır. Cinsel aktivite öpmeyi, göğüslere, kalçalarına veya genital bölgeye
dokunma ya da okĢama ve cinsel iliĢkiyi (vajinal, oral veya anal) kapsayabilir. Cinsel
iliĢkiyi ele aldığımızda genellikle zorlama veya baskı olduğundan bunların
sonuncusu tecavüz olarak tanımlanır. Bununla birlikte fiziksel temas içermeyen diğer
davranıĢlar birinin cinsel bölgesini çocuğa göstermesi, pornografinin çıkarları için
çocukların fotoğrafını çekmesi veya çocuklarla cinsel içerikli konuĢmalar yapmasını
kapsayabilir (Olive ve ark. 2007).
Mavili tarafından (2014) cinsel istismar, bir yetiĢkinin cinsel duygu ve
isteklerini
doyurmak
üzere
çocukları
bir
araç
olarak
kullanması
olarak
tanımlanmaktadır. Uluslararası Çocuk Ġstismarı ve Ġhmalini Önleme Derneği de
çocuk cinsel istismarını, rıza yaĢının altında bulunan bir çocuğun cinsel açıdan olgun
bir yetiĢkinin cinsel doyumuna yol açacak bir edim içinde yer alması ya da duruma
göz yumulması Ģeklinde tanımlamıĢtır. BaĢkasına muhtaç çocuk ve gençlerin bir
yetiĢkinle veya kendilerinden daha büyük biriyle cinsel faaliyette bulunmaları;
taraflar arasında yaĢ, boy veya güç farklılıklarının olması; iliĢkide, çocuğun yaĢça
2
büyük kiĢinin ihtiyaçlarını ve arzularını doyuracak cinsel bir obje olarak
kullanılması; çocuğun güç orantısızlığı ya da herhangi bir zihinsel veya fiziksel engel
yüzünden cinsel faaliyet konusunda bilinçli rıza gösteremeyecek durumda olmasıdır.
Bu tanım, yaĢıt çocuklar arasında gerçekleĢen zorlamasız cinsel faaliyeti kapsam dıĢı
bırakır (Sanderson 2010).
Çocuğa yönelik cinsel istismar temaslı veya temassız davranıĢları
içerebilmektedir. Lanzarote SözleĢmesi (2010) ile çocuk cinsel istismarında cinsel
istismar ve sömürü türleri sınıflandırılarak çocuk cinsel istismarının farklı türlerini
kapsayan geniĢ bir profilde tanımlama yapılmıĢ ve cinsel istismarın türleri
konusunda uluslararası düzeyde farkındalık geliĢtirilmiĢtir. Bu sözleĢme kapsamında
cinsel istismar ve sömürü; çocuğun cinsel istismarı anlamına gelen fiil ve
davranıĢlar, çocuk fuhuĢuna iliĢkin suçlar, çocuk pornografisi, bir çocuğun
pornografik gösterilere katılımına iliĢkin suçlar ve çocukların cinsel amaçlar için
teĢvikidir.
Ensest, cinsel istismarın özel bir biçimidir, bir çocuk ve bir akraba -ebeveyn,
üvey ebeveyn, ebeveynin birlikte yaĢadığı partneri ya da sevgilisi, bakıcı ebeveyn,
kardeĢ, kuzen, amca ya da dayı, hala ya da teyze ya da büyük ebeveyn- arasındaki
cinsel etkinlikleri içerir (Zastrow ve Kirst-Ashman 2014).
Ġnternet, çocuk pornografisi ve fuhuĢta yaygın bir Ģekilde kullanılan bir
araçtır. Bazı çocuk cinsel istismarcıları çocukların pornografik fotoğraflarını (hem
eril hem diĢi) görüntülemekte veya afiĢe etmede interneti kullanmakta, diğerleri
çocukları cinsel iliĢkiler konusunda baĢtan çıkartmak ve arayıp bulmak için çevrim
içi sohbet odalarını kullanırlar. Ġnternet kullanıcıları genellikle izinsiz ve izlenmesi
zor olduğu için bu kiĢileri tutuklama ve yasal takipte bulunma oldukça zordur (Olive
ve ark. 2007).
Adalet Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 2009 yılında 12.720 çocuk, 2010
yılında 25.924 çocuk, 2011 yılında 16.354 çocuk, 2012 yılında 16.897 çocuk, 2013
yılında 16.938 çocuk cinsel istismara maruz kalmıĢtır (Adalet Bakanlığı Adli Sicil
ve Ġstatistik Genel Müdürlüğü 2013).
3
1.2.
Çocuk Cinsel Ġstismarının Nedenlerini Açıklamaya Yönelik Teoriler
Çocuk cinsel istismarının nedenlerini açıklamaya yönelik birçok kuram
geliĢtirilmiĢtir. Bu kuramlar çocuk cinsel istismarının anlaĢılmasında geniĢ bir bakıĢ
açısı sunmaktadır. Çocuk cinsel istismarının nedenlerine psikanalitik kuram
çerçevesinde
getirilen
açıklamalar,
aslında
ensest
konusunda
yapılmıĢ
açıklamalardır. Ebeveynlerin geçmiĢ yaĢantısında istismar veya ihmale maruz
kalması sonucu yaĢantısında stres yaratan bir olayla kriz yaĢaması durumunda
kendisine yardım edecek kaynakları bulamaması ve bu nedenle de yetersiz olarak
algılanan çocuğa yönelindiği görüĢünü savunan psikodinamik teori çocuk istismarı
ile ilgili içsel faktörlere birincil önem vermiĢtir (Tuna 2010). Psikanalitik yaklaĢım
ilk baĢlarda hastaların yetiĢkin biri tarafından cinsel istismara uğratıldıklarına dair
verdikleri öykülere dayanarak, çocukluk çağında yaĢanan cinsel travma ile
yetiĢkinlik döneminde ortaya çıkan ruhsal bozukluk arasında doğrudan nedensel bir
bağın olduğunu ileri sürmüĢtür. Ancak bu kuramı ileri süren Freud, daha sonraki
yıllarda bu görüĢünü değiĢtirerek, bu kez çocukluk çağındaki baĢtan çıkarılma
öyküsünün gerçek olmaktan çok bir fantezi olabileceğini ileri sürmüĢtür. Çocukluk
dönemine ait baĢtan çıkarılma fantezisinin, ensestin gerçek nedeni olduğunu iddia
eden Freud‟un bu yaklaĢımı, psikanalitik uygulamaları ve literatüre 1960‟lı yıllara
kadar egemen olmuĢtur (Topçu 2009).
DavranıĢçı kuramlar sapkın cinsel davranıĢı öğrenilmiĢ bir durum olarak
açıklamaktadır. Laws ve Marshall (1990) geleneksel cinselliğin öğrenildiği gibi aynı
yöntemlerle cinsel sapkın ilgilerin nasıl öğrenilebileceğini tasvir eden kuramsal bir
model sunmuĢtur. Model iki parçaya ayrılmıĢtır: edinim ve sürdürme süreci.
Böylelikle, sapkın cinsel tercihler ve biliĢsellik diğer Ģahısların daha çok geleneksel
olarak kabul edilmiĢ cinsel ifade tarzlarını öğrendiği aynı yöntemler tarafından
edinilir (Akt.Terry ve Tallon 2004). Ġstismarcıların çocuklara karĢı duydukları cinsel
uyarılmanın, ilk çocukluk deneyimlerinden kaynaklandığı konusunda birçok
araĢtırma yapılmıĢtır. Bu araĢtırmaların sonuçları, istismarcıların çocuklara olan
cinsel eğiliminin, küçük yaĢlarda yetiĢkinlerin cinsel istismarına maruz kalmalarının
sonucu olduğunu göstermektedir. Öğrenme kuramcıları, bu bulgulara dayanarak,
cinsel istismarcıların çocukken uğradıkları cinsel mağduriyeti kendilerine model
almak
yoluyla, cinsel
istismar davranıĢını
öğrenmiĢ
olabileceklerini
ileri
4
sürmektedir.
Öğrenme
kuramcıları,
cinsel
istismarcıların
çocuklara
olan
eğilimlerinin, çocuk pornografisi veya medya vasıtası ile öğrenmiĢ olabileceklerini
de ileri sürmüĢlerdir (Topçu 2009).
BiliĢsel-davranıĢçı
kurama
göre
kiĢiler
sapkın
cinsel
hareketlerde
bulunduğunda, nötrleĢtirme aracılığıyla utanç ve suçluluk duygularını sık sık
azaltmaya çalıĢırlar. Bu nötrleĢtirmeler, suçlunun davranıĢlarını rasyonelleĢtirmesiyle
genellikle bahane ve mazeretler biçimini alır. Bu nötrleĢtirmeler biliĢsel
bozukluklardır ya da hareketlerinde suçluluk, utanç ve sorumlulukları ortadan
kaldırmak
için
suçlulara
izin
veren
bozulmuĢ
düĢünce
kalıplarıdır.
Bu
rasyonelleĢtirmeler suçluyu kendini suçlamadan korur ve biliĢçi savunmalar yoluyla
kendi davranıĢlarını doğrulamasına izin verir (Terry ve Tallon 2004).
Ward ve Keenan (1999) çocuk cinsel suçlularının biliĢsel bozukluklarının
kendileriyle, kurbanlarıyla ve çevreleriyle ilgili altında yatan beĢ dolaylı ilkeden
ortaya çıktığını ileri sürerler. Bu ilkeler cinsel objeler olarak çocuklar, yetki verme,
tehlikeli dünya, kontrol edilebilirlik ve felaketin doğası olarak sınıflanmıĢtır. Cinsel
obje olarak çocuklar, yetiĢkinler gibi haz için istekleriyle motive olabilir ve seks
yapabilir ya da arzulayabilir. Yetki vermede istismarcının istekleri ve inançları
olağanüstüdür ve bu kurbanlar ya önemsenmemiĢ ya da yalnızca ikincil öneme sahip
gibi gösterir. Tehlikeli dünya ilkesinde istismarcı, diğer yetiĢkinleri baĢtan çıkarıcı
ve/veya güvenilmez olarak görür ve kendi ihtiyaçlarının teĢvikinde reddedileceğini
algılar. Kontrol edilebilirlikte istismarcı çevresini, insanların etrafındaki dünya
ve/veya kiĢisel davranıĢlarına büyük etki sarf edemediği kontrol edilemez bir yer
olarak görür. Son ilke olan felaketin doğasında ise istismarcı kurbanına yapılan
zararın düĢüncesini düĢünür ve cinsel aktiviteyi yararlı ve kiĢiye zarar vereceğini
olanaksız olarak algılar. Ġstismarcılar bu dolaylı teorileri aksi kanıtla (davranıĢla)
karĢılaĢsalar bile nadiren değiĢtirirler. Buna karĢılık istismarcı bunu basitçe yeniden
yorumlayabilir veya reddedebilir. Örneğin bir çocuğun arkadaĢça olan cana yakın bir
tavrı, istismarcı açısından çocuğun onunla seks yapmayı istediğinin kanıtı olarak
algılanabilir (Akt.Terry ve Tallon 2004).
5
BiliĢsel teori istismar eden ebeveynin tepkilerini kendileri ve çocuklarıyla
ilgili düĢüncelerine bağlı olarak düĢünce örüntüleri üzerine odaklarla açıklamaya
çalıĢmaktadır. Bu düĢünce örüntüsünün ortaya konulan Ģeması çocuğun ebeveyni
kasıtlı olarak kızdırmasına inanma, çocuğun bu davranıĢı kontrol edebilme
potansiyeline sahip olduğuna ve kasıtlı olarak yaptığına inanma, çocuğun hatalı
davranıĢlarını bir tehdit olarak algılama, bu hatalı davranıĢları kontrol etmek için
kötü muamelenin gerekli olduğuna inanma, ebeveynin bu hatalı davranıĢlar
nedeniyle öfkelenmesi ve öfkenin sorumlusu olarak görülen çocuğa yönelik kötü
muamelenin baĢlaması Ģeklinde ortaya konmaktadır. Ġstenmeyen bir durumla
karĢılaĢıldığında yaĢanan stres olayı ile ortaya çıkan olumsuz duygusal tepkinin zarar
verme dürtüsüne yol açtığını öne süren duygusal tepkisellik teorisi zarar verme
dürtüsünü engelleyicilerin olmaması durumunda bunun saldırgan davranıĢlara yol
açtığını öne sürmektedir (Tuna 2010).
GeçiĢ teorisi ebeveyn ve çocuk arasındaki uyumsuz iliĢkilerin geliĢmesi ile
yetiĢkine ait öfke, uyarılma ve baĢa çıkma tepkilerindeki gerilikler ve
uyumsuzluklarla istismarın gerçekleĢtiğini açıklamaya çalıĢmaktadır (Tuna 2010).
Bağlanma teorisine göre de insanların diğerleriyle güçlü duygusal bağlar kurmaya
eğilimi vardır ve kiĢiler kayıp veya duygusal üzüntü yaĢadıklarında soyutlanma ve
yalnızlıklarının sonuçlarına göre hareket ederler. Marshall ve Barbaree (1976)‟nın
belirttiğine göre, ergenlik ve ergenliğin ilk zamanlarını kuĢatan dönem hem cinsel
hem de sosyal becerilerin geliĢmesinde son derece önemlidir (Akt.Terry ve Tallon
2004).
Ekolojik model ebeveynin ve çocuğun özelliklerini içeren ve istismarın
kuĢaklararası geçiĢini ele alan, ebeveyn ve çocuk arasında yaĢanan istismar ve
ihmale odaklanarak toplumu, kültürü ve istismarın evrimsel yönünü daha geniĢ bir
bağlam içinde değerlendirerek çocuk istismarı ve ihmalinin bireysel/geliĢimsel,
güncel/durumsal, kültürel/tarihsel ve demografik faktörlerden etkilendiğini ortaya
koymaktadır (Tuna 2010).
Çocuk cinsel istismarını, erkek cinselliğinin bir uzantısı ve güç ile bağlantılı
olarak açıklayan feminist yaklaĢıma göre cinsel istismar ve ensest, erkeğin çocuklara
6
ve kadınlara karĢı kullandığı bir Ģiddet biçimi ve onlar üzerindeki hâkimiyetin bir
ifadesidir. Bu yaklaĢımda, çocuk cinsel istismarı erkek sosyal gücünün ifade
edilmesinin ve ataerkil sosyal iliĢkilerin geliĢtirilmesinin bir yolu olarak kabul
edilmektedir (Driver 1989;Akt. Topçu 2009). Bu görüĢte olan yazarlar, çocuğun
bedeninin cinsel amaçla kullanılması ile yetiĢkine yapılan tecavüz arasında bir fark
olmadığına inanmaktadır. Feminist yaklaĢım cinsel istismarı, çocukları uygun cinsel
hedefler haline getirme niteliğindeki bazı sosyal değerlerin ve değer yargılarının bir
sonucu olarak kabul eder (Topçu 2009).
1.3.
Çocuk Cinsel Ġstismarı Döngüsü
Cinsel istismarı bildirmek çocuklar için çok güçtür. Failler gizliliği vurgular
ve kurbanı suçlar. Kurban birine anlatmaya çalıĢırsa, o kiĢi bu konuda konuĢmaktan
çoğu zaman rahatsız olur ve konudan tamamen kaçınabilir (Zastrow ve KirstAshman 2014).
Çocuk cinsel istismarı döngüsü, istismarı gerçekleĢtirirken istismarcının
yaĢadığı düĢünce ve davranıĢ aĢamalarını anlamamızı sağlar. DüĢünce yapılarında
çocukları cinsel bir varlık olarak algılayan istismarcılar, çocukları cinsellik
konusunda bilgili ve yetkin olarak yorumlayabilirler. Cinselliğin doğal bir Ģey
olduğunu, bu nedenle çocuğa herhangi bir zararının olmadığını düĢünen istismarcı,
bazı durumlarda da istismar sürecinde kendi davranıĢlarını kontrol edemediğini ve
dıĢsal güçler tarafından kontrol edildiğini düĢünür. Bu tür biliĢsel çarpıtmalar içinde
hareket eden istismarcılar gerçekleĢtirdikleri istismara özgü biliĢsel çarpıtmalar içine
girerler.
Çocuk istismar döngüsü, birbiriyle bağlantılı olan ve cinsel saldırıyla
sonuçlanan bir dizi düĢünce, duygu ve davranıĢ içerir. Döngü, aĢırı bağımlılık
yaratan, takıntılı davranıĢ kalıplarını kapsar. Bu davranıĢ kalıpları kısa vadeli
doyuma odaklıdırlar. Kandırma süreçlerinin evreleriyle birlikte düĢünüldüğünde
istismarcıyı daha iyi analiz etmemize yardımcı olacak istismar döngüsü aĢağıdaki
tabloda belirtildiği gibidir:
7
Çocuklara cinsel
istismarda bulunmaya
yatkınlık
Hedef seçimi-yaşına,
görünüşüne göre
kurban seçme
Fantezi ve
mastürbasyona bağlı
uyarılma-öfke, kaygı,
sıkıntı, depresyon,
stres
Yüksek riskli ortamlarparklar, okullar, banyo
zamanları
Çarpık düşünce
Yüksek riskli
davranışlar-çocuk
pornografisi
ġekil 1.1. Çocuk Ġstismarı Döngüsü (Sanderson 2010)
Çocukları cinsel istismara uğratmada yatkınlık sergileyen istismarcı, fantezi
ve mastürbasyona bağlı uyarılma sonucu öfke, kaygı, sıkıntı, depresyon ve stres
yaĢar. Bu dönemde çarpık düĢünce geliĢtiren istismarcı, çocuk pornografisi izleme
gibi yüksek riskli davranıĢta bulunur. Eylem aĢamasının ön safhasını oluĢturan bu
adımından sonraki ilk adımı çocukların bulunduğu parklar, okullar gibi yerleri
kapsayan yüksek riskli ortamlarda bulunmaktır. Bu ortamlarda hedef seçimine
yönelen istismarcı, yaĢına ve görünüĢüne göre kurban seçmektedir. Kurbanının
tereddüdünü yenmeden önce içsel ve dıĢsal ketleyicileri yenen istismarcı, bu
aĢamanın ardından istismarı gerçekleĢtirmeye yönelik planlar geliĢtirir. Kurbanı
kandırmaya yönelik eylemlerde bulunmaya baĢlar, bir yandan kurbanın tereddütlerini
yener, diğer yandan saldırıya baĢlayarak istismarın gizliliğine yönelik eylemlerini
ortaya koyar. PiĢmanlık ya da tespit edilme korkusu içerisinde çarpık düĢünce
geliĢtirerek istismarı yeniden yorumlayan istismarcı, davranıĢı normalleĢtirir ve
sürdürmeye devam eder. DavranıĢına tutsak olması ile çoğu zaman heyecanı aynı
düzeyde tutmak için saldırılarını tırmandırır (Sanderson 2010).
8
1.4.
Cinsel Temas Öncesi Kandırma Sürecinin Evreleri
Çocuğa yönelik gerçekleĢen cinsel istismar beĢ temel aĢamada gerçekleĢir.
Ġlk olarak karĢılaĢma aĢaması gelir. Burada fail çocuğa ne kadar yaklaĢabileceğini ve
çocuğun nasıl tepki verdiğini görmek için çocukla deney yapar. Ġkinci aĢama cinsel
karĢılıklı etkileĢim aĢamasıdır. ÇeĢitli yakınlık derecelerindeki cinsel etkinlikler bu
aĢamada meydana gelir. Çoğu zaman bu aĢama ne kadar uzarsa istismarcı kurbana o
kadar yaklaĢır. Üçüncü aĢama gizliliktir. Cinsel etkinlik Ģimdiden gerçekleĢmiĢtir
öyle ki istismarcı kurbanı istismarın içinde kapana kısılmıĢ bir Ģekilde tutmak için
bazı manipülasyonları kullanacaktır. Örneğin fail “annene söyleme; seni bir daha
sevmez” ya da “bu özel bir sır, seni seviyorum” ya da “birilerine söylersen seni
cezalandıracağım” diyebilir. Dördüncü aĢama açıklama aĢamasıdır. O ya da bu
nedenle kurban istismara uğradığını açıklar. Açıklama, çocuk cinsel yollardan geçen
bir hastalığa yakalandıysa ya da bir Ģekilde zarar görmüĢse fiziksel olarak da
baĢlayabilir. Olayın ortaya çıkıĢı, cinsel etkinlik görüldüyse ya da birileri fark
ettikten sonra çocuğun olaya iĢaret eden davranıĢlarını bildirdiyse, bir kaza sonucu
da olabilir. Kurban, daha fazla dayanamadığı için, baĢkalarına anlatmak zorunda
olduğunu hissetmiĢ olabilir. Ġstismarı açığa çıkarmak çocukluk sırasında olabileceği
gibi daha sonra da olabilir. BeĢinci ve son aĢama bastırmadır. Bu hem kurban hem de
aile için yüksek kaygılı bir zamandır. Duygular fail için inkârı, kurban için suçluluk
ve güvensizliği ve diğer aile üyeleri için öfkeyi içerebilir (Zastrow ve Kirst-Ashman
2014).
Kandırma süreci, hileli yönlendirmenin ya da duygusal manipülasyonun
incelikli bir Ģeklidir. Çocuk ve aileyle arkadaĢlık ve yakınlık bağları geliĢtirmeye
dayanır. Çocuk cinsel istismarcıları çocukları kandırmak için kendilerini hoĢ,
sempatik, anlayıĢlı, yardım sever; zaman, para, hediyeler ve sürprizler konusunda
cömert, ince, duygusal olarak verici, çocuk odaklı ve çocuk dostu biri gibi
gösterirler. Bu becerilerle cinsel temas öncesi kandırma sürecine faaliyete geçirir ve
bu süreçte cinsel hedefine ulaĢmak için duygusal manipülasyonu kullanır. Cinsel
temas öncesi kandırma süreci, bir birine dayalı birkaç evreden oluĢur. Sürecin nihai
hedefi, çocuğa cinsel saldırıda bulunmaktır (Sanderson 2010).
9
1.5.
Çocuk Cinsel Ġstismarcılarının KiĢilik Özellikleri
Çocukların istismarına yönelik toplum tarafından oluĢmuĢ yaygın algı
ebeveynin veya istismarcının kiĢilik, öfke ve stres yönetimi sorunlarına
yoğunlaĢmıĢtır. Ebeveynler iĢte yaĢadıkları sorunların çözümlenmemesine paralel
olarak evde çocuklarını fiziksel (dolayısıyla cinsel) istismar edebilmektedirler.
Örneğin 3 yaĢındaki çocuğunun ve bebeğinin hayatını idame ettiren bir anne gece aç
olarak uyanan bebeğinin ağlamasını engellemek için onu silkeleyebilmektedir (Olive
ve ark. 2007).
Çocuğa yönelik cinsel istismarda bulunan her kiĢi pedofili olmamakla birlikte
istismarcının Ruhsal Bozuklukların Tanısal Sınıflandırması (DSM-IV-TR)‟na göre
bu tanıyı alabilmesi için istismarcı kiĢide, en az 6 aylık bir süre boyunca çocuklarla
cinsel etkinlikte bulunma ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel
dürtülerinin ya da davranıĢlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması gerektiği
tanımlanmıĢtır. KiĢinin, bu cinsel dürtülere göre davranması ya da bu kiĢinin cinsel
dürtüleri ya da düĢlemlerinin (fantezilerinin) belirgin bir sıkıntıya ya da kiĢiler arası
sorunlara neden olması tanı için gerekli bulunmaktadır. Tanı ölçütlerine (DSM-IVTR) göre pedofili tanısı konabilmesi için kiĢinin en az 16 yaĢında olması ve cinsel
etkinlikte bulunduğu çocuklardan an az beĢ yaĢ daha büyük olması gerekmektedir
(DSM IV-TR 2007).
Ġstismarcı kiĢilerde gerekli özgüven yoksunluğu ve sosyal becerilerin
geliĢmemesinden kaynaklı korkulu tarz, kiĢinin kendisi ve diğerleri hakkında
olumsuz düĢünceler içinde olduğunu, kiĢinin hayatındaki problemlerden dolayı
muhtemelen kendisini suçladığını ortaya koymuĢtur. Bu kiĢilerin diğer kiĢilerle ilgili
olumsuz düĢünceleri vardır ve diğerlerinden yardım ve destek aramazlar. Bu kiĢilerin
diğerlerinin onun hakkında ne düĢündüğünü önemsemediğini söylemesi muhtemeldir
ve iliĢkilerinde güçlü duygusal bağları nadiren vardır (Terry ve Tallon 2004).
DüĢük benlik saygısı çocuk istismarında önemli bir risk faktörüdür. DüĢük
benlik saygısına sahip bireylerin çocuklarını daha olumsuz olarak algıladıkları ve aile
içi stresle baĢ etmede daha yetersiz oldukları bildirilmektedir. Howe (2005)'a göre
depresyon, madde ve alkol bağımlılığı çocukların fiziksel istismara uğrama riskini
10
arttırmaktadır. Özellikle alkolizm Ģiddetin ortaya çıkma olasılığını arttıran en önemli
etmendir (Akt.Tuna 2010). AraĢtırmalar cinsel incinmiĢlik ile düĢük nitelikli sevgi
bağı arasında bir iliĢki olduğunu göstermiĢtir. Marshall (1989) çocukları cinsel
yönden istismar eden kiĢilerin çoğunlukla yaĢıtlarıyla etkili yakın iliĢkiler
Ģekillendirmek için gerekli özgüvenlerinin ve sosyal becerilerinin geliĢmediğini
bulmuĢtur. Bu baĢarısızlık, yaĢı tutmayan partnerlerle yakınlık kurma arayıĢına
devam eden bu kiĢilerde hüsrana neden olur (Akt.Terry ve Tallon 2004).
1.6.
Cinsel Ġstismar Mağduru Çocukların Aile Yapıları ve Ebeveyn
Özellikleri
Cinsel istismar mağduru çocukların aile yapıları ve ebeveyn özelliklerinde
bazı ortak yanlar belirlenmiĢ ve çocukların cinsel istismara uğramasında bu
özellikler risk etkeni olarak değerlendirilmiĢtir. Yapılan araĢtırmalar sonucu
çocukların cinsel istismara uğradığı ailelerde, aile üyeleri arasındaki duygusal
bağların zayıf olduğu, duyguların olumsuz yönde ve saldırgan Ģekilde ifade edildiği,
aile bireylerinde endiĢenin yüksek olduğu, kendine güvenin yetersiz olduğu,
birçoğunda sosyal iliĢki kurma becerisinin geliĢmemiĢ olduğu görülmüĢtür. Bazı
olgularda bu durum, yetiĢkinin cinsel yakınlaĢma isteğinin, kendine bağımlı ve
zayıf olan, kendisinde zayıflık hissi yaratmayacak olan çocuğa yönelmesine yol
açabilmektedir. Babanın tutucu aile değerlerine sahip olması, çocuk ve eĢin erkeğe
boyun eğici tutumları benimsemesi cinsel istismar riskini artırmaktadır. Böyle
durumlarda çocuklar, yaĢça büyük erkeklerin isteklerini reddetmede zorluk
yaĢamaktadır. Babanın çocuklarına karĢı yetersiz düzeyde fiziksel yakınlık
göstermesi durumunda da istismara uğrama artmaktadır. Babalarının ilgisine
gereksinim duyan çocuklar, duygusal bir dokunuĢla cinsellik içeren dokunuĢ ya da
eylemin ayrımına varamayabilirler (Öztürk 2009).
Ensestin aile dinamiği, iĢlevsiz aile yaklaĢımını (annenin bir eĢ olarak iĢlevsiz
olması, bir anne olarak iĢlevsiz olması ve kiĢi olarak iĢlevsiz olması) destekler
biçimde özellikler taĢımaktadır. Bu ailelerde, aile içi iliĢkileri bozulmuĢtur; anne bir
nedenle aileye yabancılaĢmıĢ, baba ise cinsel yaĢamında ya çok engellenmiĢ
durumdadır veya aile dıĢında cinsel tatmin arayacak kadar ahlakçı bir kimsedir.
Böylece, cinsel ve duygusal tatmin yolları kapatılmıĢ olan babanın kızına yönelmesi,
11
ensest iliĢkisi ile sonuçlanabilmektedir. AraĢtırmalar, annenin fiziksel ve/veya
duygusal yokluğunun, babanın alkolizmi ile birleĢtiği ailelerde, kız çocuklarının
büyük bir ensest riski altında olduklarına iĢaret etmektedir (Topçu 2009).
1.7.
Cinsel Ġstismarın Çocuk Üzerindeki Belirtileri ve Travmajenik
Dinamikleri
Cinsel istismara maruz kalan çocukların ruh sağlığının bozulup bozulmadığı
kısa bir süre öncesine kadar yaĢanan cinsel istismar sonrası çocukta travma sonrası
stres bozukluğu tanı ölçütleri değerlendirilerek belirlenmekteydi. Travma yaratan
olayın kabuslarda yada davetsiz anılarda tekrar tekrar yeniden yaĢanması, travma ile
iliĢkilendirilen uyarıcılardan kaçınma ve duygusal uyuĢukluk, uykusuzluk, gürültüye
tolerans göstermeme ve irkilme durumunda aĢırı tepki gibi durumları içeren aĢırı
uyarılma durumu Ģeklinde üç grup halinde düĢünülebilecek olan klinik semptomlar
olarak travma sonrası stres bozukluğu yansıtmaktadır (Butcher ve ark. 2013). Çocuk
cinsel istismarının çocuk üzerindeki etkilerini anlamada, ruhsal bozukluğun travma
sonrası stres bozukluğu tanı ölçütleriyle tam olarak açıklanamaması araĢtırmacıları
bu klinik belirtilere ek olarak cinsel istismar sonrası çocuklarda görülen duygusal ve
davranıĢsal
bozuklukları
da
ortaya
koyabilecek
dinamikler
geliĢtirilmeye
yöneltmiĢtir.
Çocuk cinsel istismarının çocuk üzerinde yarattığı sonuçlar farklı faktörlerin
etkisine göre veya durumuna göre değiĢmektedir. Bunlar istismarın baĢlangıcında
çocuğun yaĢı, cinsel istismarın sürekliliği ve sıklığı, cinsel faaliyetlerin türü, kaba
kuvvet ya da Ģiddet kullanımı, çocuğun istismarcıyla olan iliĢkisi, istismarcının yaĢı
ve cinsiyeti, yaĢananları açığa vurmanın etkileri olarak sıralanabilir. AraĢtırmacılar,
çocukla istismarcı yakın akraba olduğunda, istismar uzun süreli ve sık yaĢandığında,
cinsel faaliyet içeri girme eylemini kapsadığında, buna Ģiddet ve saldırganlık eĢlik
ettiğinde en büyük travmanın ortaya çıktığını bulmuĢtur (Sanderson 2010). Cinsel
istismarın, korku ve kaygı tepkileri, depresyon, kızgınlık, düĢmanlık duygusu ve
uygun olmayan cinsel davranıĢ gibi hemen ortaya çıkan anormal etkilerine dayanarak
istismar tanımlanabilir (Topçu 2009).
12
Kısıtlı iletiĢim becerisi olan küçük çocuklarda cinsel istismar, çocuğun diğer
çocuklarla veya oynadığı oyuncaklarla onlara yapılmıĢ cinsel hareketleri de
barındıran oyunlara ya da kurbanı korkutucu rüyalar görmeye itebilir. Cinsel olarak
istismara uğramıĢ diğer çocuklar kızgınlıklarını direkt dıĢa vurabilir, saldırgan
olabilir ve diğer çocuklara karĢı zorbalık gösterebilir. Diğerleri ise kötü hislerini
içine atabilir, bunalımda olabilir veya sosyal olarak içe kapanık olabilir. Ġstismara
uğramıĢ bazı çocuklar evlerinden kaçabilir. Buna ilaveten, cinsel istismara uğrayan
çocuklar uygun olmayan yaĢta baĢtan çıkarıcı davranıĢ türlerini (makyaj yapma veya
giyimle ön plana çıkma gibi) gösterebilir (Olive ve ark. 2007).
Finkelhor ve Brown (1985), cinsel istismarın etkilerinin anlaĢılması amacıyla
"Travma OluĢturan Dinamikler" modelini geliĢtirmiĢlerdir. Bu modele göre, çocuğun
hazır olmadığı bir dönemde kendisini eriĢkin cinselliği içinde bulmasına bağlı olarak,
cinsel ve emosyonel geliĢim sürecinde sorunlar yaĢanabilir. Travmatik cinsellik
geliĢimi nedeniyle çocuğun cinsel kimlik ve normlarında bozulmalar görülebilir. Bu
durum erken ve geç dönemde tekrarlayıcı, rastgele kompulsif davranıĢlara,
kiĢilerarası iliĢkilerde bozulmalara, yeniden mağdur olmaya, cinsel saldırgan
davranıĢlara, güçsüzlüğe, kendini damgalamaya yol açabilir (Akt.Selvi ve ark. 2011).
Çocuk cinsel istismarındaki travmajenik dinamikler modeli çocuk cinsel
istismarının etkisini anlamanın en iyi yolunun, onun temelindeki travmajenik
dinamikleri incelemek olduğunu ileri sürer. Bu model çok önemli dört dinamik içerir.
Bu dinamikler travmatik cinselleĢme, güçsüzlük, ihanet ve damgalanmadır.
Travmatik cinselleĢme çocuğun cinsel geliĢim evrelerinde yaĢına uygun
olmayan bir değiĢikliği ifade eder. Ayrıca cinsellik kavramı ve eylemi çocuğun
dünyasında değiĢen bir anlam bulur. Çocuk cinselliği ve cinsel davranıĢı çeĢitli
ihtiyaçlarının tatmini amacıyla kullanır. Ġstismar sürecinde istismarcı tarafından
manipüle edilmek amacıyla çocuğa cinsellik konusunda aktarılan yanlıĢ düĢünceler,
çocuğun cinsel geliĢim ve kimliği ile cinsel davranıĢlarında bir dizi probleme neden
olur.
Travmatik cinselleĢme genellikle ensest olgularında görülür. Ġstismar eden
kiĢi, aslında çocuğun ailede en çok sevgi ve onay beklediği kiĢidir. Hatta özdeĢim
13
modeli bile olabilir. Çocuğun en çok sevdiği kiĢi onun sevgisinden faydalanıp
hediyeler vermiĢ ve cinsel talepte bulunmuĢtur. Bu durum çocukta cinsel davranıĢ ve
ahlak karmaĢası yaratacaktır. Cinselliği bir alıĢveriĢ gibi değerlendirecektir. Sevgi
için cinselliğin gerektiğini düĢünecek bu da sonraki yaĢamında birçok partnerle
cinsel iliĢkiye girmesine ve riskli cinsel davranıĢlarda bulunmasına neden olacaktır
(Finkelhor ve Browne 1985;Akt.Aktepe 2009).
Cinsel isteklerle çocuğa yaklaĢan kiĢi, çocuğun sevgisinden yararlanarak ve
ona
hediyeler
vererek
yaklaĢmıĢsa,
çocukta
cinsel
davranıĢın
algılanıĢı
karmaĢıklaĢmaktadır. Çocuk, yaĢamı boyunca sevgi elde etmek için cinselliğin
gerektiği sonucuna varabilir. Zorla ve hırpalanarak bu eyleme itilen çocuklar,
kendilerine ve vücutlarına yönelik olumsuz tutum gösterip, yetiĢkinlikteki cinsel
yaĢamlarında sorun yaĢayabilirler. Bu çocukların cinsellikle normalden daha fazla
ilgilendikleri,
arkadaĢlarına
cinsel
yönden
saldırgan
davranabildikleri
ve
yetiĢkinliklerinde istismara yönelebildikleri saptanmıĢtır (Finkelhor ve Brown
1985;Akt.Öztürk 2009).
14
Çizelge 1.1. Travmatik CinselleĢmede Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal
DıĢavurumlar
Dinamikler
a) Çocuğun geliĢim seviyesine uygun olmayan cinsel davranıĢlarla ödüllendirilmesi.
b) Ġstismarcının cinsellik karĢılığında ilgi ve sevgi vermesi.
c) Çocuğun cinsel bölgelerinin saplantı haline getirilmesi.
d) Ġstismarcının cinsel davranıĢ ve cinsel ahlak hakkında yanlıĢ kanılar aktarması.
e) Cinsel faaliyetin olumsuz duygular ve anılarla koĢullanması.
Psikolojik etkisi
a) Cinsel sorunların sıklığında artma.
b) Cinsel kimlik hakkındaki kafa karıĢıklığı.
c) Cinsel normlar hakkındaki kafa karıĢıklığı.
d) Cinsellik ve sevgi, hoĢlanma ve uyarılma duyguları hakkındaki kafa karıĢıklığı.
e) Cinsel yakınlaĢmaya karĢı isteksizlik duyma.
DavranıĢsal dıĢa vurumlar
a) Cinsel endiĢeler ve takıntılı cinsel davranıĢlar.
b) Erken yaĢta cinsel iliĢki yaĢama.
c) Saldırgan cinsel davranıĢlar.
d) Rastgele cinsel iliĢkide bulunma.
e) FuhuĢ.
f) Cinsel bozukluklar: geri dönüĢler, uyarılma ve orgazmda güçlük.
g) Cinsel yakınlaĢmadan kaçınma ya da buna fobik tepkiler gösterme
(Sanderson 2010).
Damgalanma, yaĢanan cinsel istismarın ortaya çıkması sonucu aile ve sosyal
çevrenin çocuğa iliĢkin tutumundan ve istismarı yorumlama biçiminden etkilenir.
Damgalanma, cinsel istismar nedeniyle çocuğun ayıplanma, utanma ve suçluluk
duygularını açıklar. Çocuğa, maruz kaldığı istismar deneyimleriyle ilgili olarak, kötü
olduğu, utanç ve suçluluk duyması gerektiği yönünde olumsuz değerlendirmelerin
nakledilmesi ve bunların çocuğun benlik algısı ile birleĢmesi, damgalanma sürecini
oluĢturur (Topçu 2009).
15
Bu dinamik çocuğun istismarcı tarafından azarlanması, ensestin iliĢki
içerisinde gizlenmesi, toplum ve aile tarafından çocuğa tepki verilmesi ile ortaya
çıkar. Ġstismara uğrayan kiĢi istismarın yükünü etrafına zarar verdiği ve bu yüzden
hak ettiği Ģeklinde yaĢamaya devam eder. Bu negatif benlik imajı nedeni ile ya
kendini diğer insanlardan izole eder ya da kendi bedeni üzerinde diğer insanların
hakkı olduğuna inanır. Bu suçluluk ve utanç bu dinamiğin uzun döneme
projeksiyonu ile yaĢanır (Keskin ve Çam 2005).
Çizelge 1.2. Damgalanma Duygusunda Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal
DıĢavurumlar
Dinamikler
a) Ġstismarcının kurbanı suçlaması/kötülemesi.
b) Ġstismarcının ve diğerlerinin ağzını sıkı tutması konusunda çocuğa baskı
yapması.
c) Çocuğun bu davranıĢların utanç verici tutumlar olduğu sonucuna varması.
d) YaĢananların açığa vurulması karĢısında diğer insanların Ģok olması.
e) BaĢkalarının olaylardan dolayı çocuğu suçlaması.
f) Çocuğun hasarlı mal Ģeklinde basma kalıp bir kategoriye sokulması.
Psikolojik etkisi
a) Suçluluk, utanç.
b) Öz saygının azalması.
c) BaĢkalarından farklı olma duygusu
DavranıĢsal dıĢa vurumlar
a) Soyutlanma.
b) UyuĢturucu ya da alkol kötüye kullanımı.
c) Suça karıĢma.
d) Kendini yaralama.
e) Ġntihar
(Sanderson 2010).
Ġhanet, çocuğun cinsel istismara uğradığında, sevdiği ve koruma beklediği bir
kimse, örneğin ebeveyni veya bakıcısı hakkında düĢtüğü hayal kırıklığına iĢaret eder.
16
Ġhanet, çocukların bağımlı oldukları ve güvendikleri bir kimsenin, istismarda
bulunmakla kendilerine zarar verdiğini kavramalarının sonucu yaĢadıkları duygudur
(Topçu 2009).
Ġhanet yetiĢkinin kiĢiler arası iĢlevlerinde de etkili olan dikkat çekici bir
yapıdır. Genellikle çocuklar yetiĢkinlerin onları koruyacağına ve onlara karĢı dürüst
davranacaklarına inanırlar. Ne zaman ki çocuk istismara uğrar, yetiĢkin ona kasten
zarar verir, çocuğun güvenlik ve emniyet hissi kırılır, çocuk kendisine ihanet
edildiğini hissetmeye baĢlar. Çocuk yetiĢkinin kasten ona zarar verdiğini, ona yalan
söylediğini, kendi ilgisi ve zevki için ona baktığını keĢfetmeye baĢlar. Ġstismar açığa
çıktığında aile çocuğa destek olmaz, onu koruma altına almazsa çocuğa karĢı ikinci
bir ihanet daha yapılmıĢ olur. Ġstismarcı çocuğun yakını ise çocuğun kendisine ihanet
edilmiĢlik hissi artar. Çocukluk çağında yaĢanan bu ihanet edilmiĢlik ve kayıp hissi,
çocuk geliĢimi devam ettiği süreçte diğer iliĢkilerine yansıyarak büyür (Keskin ve
Çam 2005).
17
Çizelge 1.3. Ġhanet Duygusunda Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal
DıĢavurumlar
Dinamikler
a) Güvenin ve savunmasızlığın edilmesi.
b) BaĢkalarının ilgi gösterip koruyacakları beklentisinin ihlal edilmesi.
c) Çocuğun mutluluğunun göz ardı edilmesi.
d) Ebeveyn desteğinin ve korumasının olmaması.
Psikolojik etkisi
a) Acı, depresyon.
b) AĢırı bağımlılık.
c) BaĢkalarının güvenilirliğini değerlendirme becerisinde azalma.
d) Güvensizlik, özellikle erkeklere karĢı.
e) Öfke, kin.
DavranıĢsal dıĢavurumlar
a) Birine sımsıkı yapıĢmak.
b) Müteakip istismara yatkınlık.
c) Kendi çocuklarının kurban olmasına müsaade etme.
d) Soyutlanma.
e) Yakın iliĢkilerde rahatsızlık duyma.
f) Evlilik sorunları.
g) Saldırgan davranıĢlar.
h) Suç iĢleme
(Sanderson 2010).
Güçsüzlük, çocuğun iradesine, isteklerine ve etkili olma duygularına sürekli
karĢı konulmasının sonunda yaĢanan bir süreçtir. Bu süreç, cinsel saldırı sırasındaki
çaresizliğe, korkuya ve kaygıya neden olur ve çocukların kendi yaĢamlarını kontrol
etme yeteneğini tahrip eder (Topçu 2009). Çoğu zaman çocuk bu istismarı içeren
davranıĢı kontrol altına alamaz, eğer bu istismar hareketine dur diyecek olsa toplum
ve aile tarafından ya ona inanılmayacağı ya da aynı hareketin tekrar yapılacağı
yönünde istismarcı tarafından yöneltilen tehdit davranıĢlarını içeren pek çok engelle
18
karĢı karĢıya kalır. Zarar verileceği yönünde yapılan tehditler çocukta güçsüzlük
hissinin artmasına neden olur (Keskin ve Çam 2005).
Çizelge 1.4. Güçsüzlük Duygusunda Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal
DıĢavurumlar
Dinamikler
a) Çocuğun isteği dıĢında beden bölgesinin saldırıya uğraması.
b) Zaman içinde devam eden saldırıya karĢı savunmasızlık.
c) Ġstismarcının çocuğu dâhil etmek için baskıya ve hileye baĢvurması.
d) Çocuğun kendisini koruyamadığını ve istismarı engelleyemediğini düĢünmesi
e) Sürekli korku hissedilmesi.
f) Çocuğun baĢkalarının kendisine inanmasını sağlayamaması.
Psikolojik etkisi
a) Korku, kaygı.
b) Kendi kendine yeterli olduğu duygusunun azalması.
c) Kendini kurban olarak algılama.
d) Kontrol etme ihtiyacı.
e) Saldırgan ile özdeĢleĢme.
(Sanderson 2010).
Cinsel
istismarın
bozukluğundan
ziyade
çocuklar
üzerindeki
travmajenik
etkisi
dinamik
travma
model
ile
sonrası
daha
stres
uygun
açıklanabildiğinden bu model ile cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkisi daha
kapsamlı ve cinsel istismara özgü sonuçlar ile değerlendirilerek diğer travmatik
yaĢam olaylarından farkı daha ayrıntılı ortaya konabilmektedir. Yapılacak psikososyal
destekte
ve
psikiyatrik
tedavi
sürecinde
bu
model
göz
önünde
bulundurulmalıdır. Çocuk cinsel istismarı konusunda yapılan uzun araĢtırmalar
sonucu oluĢturulan travmajenik dinamikler modeli, çocuk cinsel istismarının
sonuçlarını anlamada ve cinsel istismar mağduru çocuğun yaĢadığı travmatik durumu
değerlendirmede diğer travmatik yaĢam olaylarından farklı ve cinsel istismarın kendi
doğasına özgü sonuçlarını anlamamızı sağlamaktadır.
19
Bağlanma teorisine göre cinsel istismar yaĢayan bireyler dezorganize
bağlanma geliĢtirirler. Dezorganize olmuĢ bağlanma genellikle çocukluk çağı
anksiyetesinin kaynaklarından olan korku dolu davranıĢlar olarak belirir. Bu dinamik
genellikle kognitif yıkıma ve iliĢkilerde dengesizliğe neden olan disfonksiyonel
ailede yaĢamıĢ olan çocuklarda geliĢir. Çocuk bakıcısının kendisine karĢı negatif bir
davranıĢı ile karĢılaĢtığında buna karĢı farklı tepki verme sürecine girer. Bu negatif
tepki sürecinde geri çevrilme ve çatıĢma yaĢanırsa çocuk bu negatif tepkiyi ya
görmezden gelir ya da abartılı tepki sürecine girer ve bağlanma sürecinde anksiyete
dolu tehlikeli stratejiler geliĢtirmeye yönelir. Ġstismar eden patolojik ebeveynlere
karĢı geliĢtirilen istenmeye bağlanma Ģekli kiĢinin çocukluk dönemine ait travmatize
anılarına blok koyması ile kiĢide yaĢamını sürdürür. Korkuyla iliĢkili bu bağlılık
Ģekli inkâra neden olur ve her geri çevrilmede kiĢinin ebeveyn olma sürecinde veya
çözüme kavuĢmamıĢ her travmasında tekrar tekrar yaĢanır. Dezorganize bağlanma
çocuğun ayrılma bireyleĢmede problem yaĢamasına neden olur (Keskin ve Çam
2005).
Ensest durumunda çocuğun çok daha fazla örselendiği, ruhsal sorunları daha
sık ve yoğun yaĢadığı saptanmıĢtır. Öz baba ile kızı arasında yaĢanan ensest iliĢkide,
babanın koruyucu imgesinin yıkılması sonucunda çocuğun kendine güveni azalmakta
ve benlik imgesi parçalanmaktadır. Bu çocuklar, uğradıkları saldırıya karĢılık verme
olanağından yoksundur; olumsuz karĢılık göreceği, ailesinin yıkılacağı, kendisinin
sevilmeyeceği ve istenmeyeceği korkusuyla istismarı yapana duyduğu kızgınlığı
ifade edemeyebilmektedirler. Aynı zamanda annesinin kendisini korumaması
nedeniyle ona karĢı da öfke içindedir ama onun da sevgisini kaybedeceği korkusuyla
öfkesini içine atabilmektedir (Topçu 2009). Ensest iliĢkinin uzun süreli etkileri
çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Küçük çocuklar yapılan davranıĢın tam olarak
farkına varamadıkları için, ergen mağdurlara göre daha az suçluluk hissederler. Fakat
küçük çocuklarla ilgili tehlike, büyüdüklerinde ve toplumun enseste bakıĢ açısını
öğrendiklerinde, kendilerini böyle bir iliĢki yaĢadıkları için suçlu hissetmeye
baĢlamalarıdır. Kendine güven eksikliği, suçluluk, depresyon ve korku ensest
iliĢkinin kız çocuğu üzerinde uzun dönemde ortaya çıkan etkileridir (Siegel ve ark.
1990;Akt.Zastrow 2014).
20
Kız çocuğu, kendisini koruyamadığı için annesini ve kendisine böyle bir iliĢki
yaĢattığı için babasını suçlayabilir. Ayrıca, bu iliĢki nedeniyle kendisini zarar görmüĢ
ve değersiz hissedebilir. En çok güvendiği erkek tarafından istismar edilen kız
çocuğu, yaĢamı boyunca erkeklere güven duymakta zorluk çeker. Ensest iliĢkiye
zorlanmıĢ bazı bireyler, yaĢadıkları bu durumu unutmak adına fuhuĢ, uyuĢturucu
kullanımı ve hatta intihar gibi yollara baĢvururlar. Enseste zorlanan kız çocuğunun
yaĢı büyükse ve ensest iliĢki devam ettiği halde bildirmediyse, birey bu durumdan
kurtulmak için evi terk edebilir. Evi terk eden kız çocuğunun, para kazanmak için
fuhuĢa yönelmesi oldukça muhtemeldir. Çünkü cinselliğin erkekler tarafından en
fazla değer verilen Ģey olduğunu düĢünür. Ayrıca yaĢadığı durumdan kurtulmak ve
bu durumu unutmak adına uyuĢturucu kullanımına da yönelebilir (Zastrow 2014).
Cinsel Ġstismar Sonrası Ortaya Çıkan Psikiyatrik Sorunlar
1.8.
Çocukluk çağı cinsel istismarı barındırdığı özelliklere ve gerçekleĢtiği
koĢullara bağlı olarak çocuklar üzerinde kısa ve uzun vadede farklı etkiler
bırakmaktadır. Yapılan araĢtırmalara göre beĢ değiĢken cinsel olarak istismar edilen
mağdurların, yetiĢkinliklerinde ciddi sorunlara sahip olma riskini arttırmaktadır. Bu
değiĢkenlerin ilki faille yakın iliĢkidir. Bir aile üyesi ya da kurbanın kendisine yakın
hissettiği ve güvendiği bir baĢka kiĢi tarafından gerçekleĢen cinsel istismar,
yetiĢkinlikteki daha derin bir travmayla iliĢkilidir. Ġkinci değiĢken istismarın
süresidir. Ġstismar ne kadar uzun sürerse, uzun dönemli olumsuz etkilerin olasılığı da
daha büyük olacaktır. Bununla beraber, aĢırı derecede Ģiddetli ve sadistik davranıĢlar
(saldırganın cinsel tatmini için mağdura acı çektirmesi) meydana geldiyse, tek bir
olay bile, ciddi travmaya neden olabilir. Üçüncü değiĢken güç kullanımı ve
istismarın yoğunluğudur. Güç kullanmak ya da acıya neden olmak daha yıkıcı
etkilere
neden
olma
eğilimindedir.
Penisin
duhulünün
meydana
gelmesi
(penetrasyon) daha büyük bir travmayla iliĢkilidir. Dördüncü değiĢken ebeveynlerin
ya da diğerlerinin desteğinin olmasıdır. Kurban istismarı ilk kez açıkladığında, ona
yakın olanların desteğinin yokluğu, potansiyel olarak daha büyük uzun dönemli
sorunlarla sonuçlanır. Diğerleri onu suçlar ya da eleĢtirirse, önemli psikolojik
rahatsızlıklardan acı çekebilir. Kurban, “kirli sırrı”ndan algıladığı Ģeyi yetiĢkinliğine
kadar saklamaya karar verebilir. BeĢinci değiĢken mağdurun baĢ edememesidir. Bazı
21
bireyler, krizler ve streslerle daha etkili baĢ etmesine doğal olarak izin veren bir
kiĢilik yapısına sahiptir (Berliner 2011, Berliner ve Elliott 2002, Crosson-Tower
2010,McAnulty ve Burnette 2013,Miller-Perrin ve Perrin 2007; Akt. Zastrow ve
Kirst-Ashman 2014).
Çocuk cinsel istismarının çocuklar üzerinde ergenlik ve eriĢkinlik dönemine
kadar süren çok büyük etkileri vardır. Depresyon, anksiyete, post travmatik stres
bozukluğu, duygusal problemler, düĢük benlik saygısı, beden imgesi bozulmaları ve
intihar düĢünceleri yaygındır. Suçlu davranıĢ, kendine zarar verici davranıĢ ( örneğin;
birisinin kendisini keskin objelerle kasten kesmesi), saldırganlık, uyuĢturucu ve alkol
kötüye kullanımı yaygındır. Ġstismara uğramıĢ çocuklar diğerlerine (özellikle
yetiĢkinlere) güvenmede zorluk yaĢarlar ve çok büyük derecede suçluluk ve utanç
duyarlar. Buna ek olarak, çocukken cinsel istismara uğrayan ergen veya yetiĢkinler
arkadaĢlıklarını sürdürmede, yakın iliĢkiler kurmada sık sık sorun yaĢarlar ve bunlar
anksiyete ve seksle ilgili fobilere neden olabilir (Olive ve ark. 2007).
Cinsel istismara uğrayan çocuk ve ergenlerde geliĢen psikopatoloji tablosu
geniĢ bir yelpazeden oluĢmaktadır. Cinsel istismarın klinik özellikleri ve çocuk
üzerindeki etkileri; çocuğun özelliklerine (travma sırasında geliĢimsel evre ve
kronolojik yaĢına, istismara uğrayan çocuğun cinsiyetine, kiĢilik özelliklerine, baĢ
etme becerilerine, benlik değerine vb.), olayın kendisine ait özelliklerine (çocuğun
istismarcı ile olan iliĢkisine, Ģiddet kullanımına, fiziksel zararın varlığına, istismar
eden kiĢinin yaĢına, çocuğa olan yakınlığına, cinsel istismarın türüne ve Ģiddetine,
sayısına, sıklığına, süresine, yaĢanan örselenmenin yoğunluğuna vb.), sosyal
desteğin varlığına, geçmiĢte yaĢanmıĢ travmalarıyla iliĢkili duyarlılığına bağlı
olarak değiĢiklik göstermektedir. Ailenin sosyokültürel düzeyi, ailenin istismarı
öğrendikten sonraki ele alıĢ biçimleri, sosyal destekleri, eĢlik eden diğer istismar
türlerinin (fiziksel istismar, duygusal istismar ve ihmal) olup olmaması, ruhsal
desteğin hemen alınıp alınmadığı gibi değiĢkenler de oluĢabilecek ruhsal bozukluk
tablosu için belirleyici olmaktadır (Dağlı ve Ġnancı 2011).
Ailenin olaya tepkisi de konu üzerinde etkileyici rol oynar. Özellikle ensest
yaĢantısı aile birliğini ve tüm aile bireylerini tehdit eden bir kriz yaratabilmekte,
krize müdahalenin iyi olmadığı durumlarda çocuğun suçlanması, dıĢlanması, Ģiddete
22
maruz kalması riskleri ön plana çıkmaktadır. Ebeveynlerin yaĢadığı olumsuz
duygular, özellikle öfke çocuğa yansıtıldığında çocukta yoğun duygusal ve
davranıĢsal sorunlar ortaya çıkabilir. Ġstismar ister aile içinden ister dıĢından olsun
istismarın açığa çıkmasının ardından çocukla olan etkileĢim klinik tablo üzerinde
belirleyici olmaktadır. Soruna odaklı çözüm arayıĢına giden ve suçluluk ve
sorumluluk duygularını çocuk üzerinden alabilen bir destek sistemi içinde daha
olumlu bir klinik görünüm ortaya çıkmaktadır (ĠĢeri 2008). Ġstismarın ruh sağlığına
etkileri bugüne kadar farklı araĢtırma desenleriyle incelenmiĢtir. Bu araĢtırmalardan
bazıları çocukluk döneminde ortaya çıkan tepki ve bozuklukları incelerken bazıları
eriĢkinlik dönemine yansıyan sorunları araĢtırmayı hedeflemiĢtir. Sonuç olarak
istismarın erken ve geç dönemde pek çok ruhsal belirtiyle iliĢkisi gösterilmiĢtir (Avcı
ve Tahiroğlu 2007).
Cinsel istismar öyküsü anksiyete, depresyon, madde bağımlılığı, intihar
davranıĢı, borderline kiĢilik bozukluğu ve post-travmatik stres bozukluğunu içeren
psikiyatrik bozukluklarla sonuçlanabilmektedir. KiĢiler arası iliĢki kurma ve sosyal
iliĢkileri
sürdürme
becerisi,
benlik
saygısı
cinsel
istismardan
olumsuz
etkilenmektedir. Çocukluk çağı cinsel istismarı ile cinsel yönden riskli davranıĢ
gösterme arasında birliktelik saptanmıĢtır. Çocuğun cinsel istismarında istismarla
birlikte yaĢanan travmatik cinsellik, ihanete uğramıĢlık hissi, güçsüzlük,
damgalanma gibi dört travmatik dinamik yer alır. Travma psikolojik ve davranıĢsal
sonuçlara neden olurken, erken travma ayrıca olumsuz biyolojik etkilere de yol
açabilir (Aktepe 2009).
Cinsel istismar kurbanlarında gözlenen psikiyatrik rahatsızlıklar arasında yer
alan travma sonrası stres bozukluğunun belirtileri, maruz kalınan saldırının
ağırlığına bağlı olarak değiĢiklik gösterebilir. Travmatik olayın hemen arkasından
geliĢen ve insan yaĢamında aylarca hatta yıllarca süren bir dönemden sonra ortaya
çıkan bu bozukluk, travmatik bir olayı tekrar yaĢamak gibi bir özellik gösterir ve bu
durumda, kiĢinin tepkilerinde ve dıĢ dünyaya katılımında bir azalma ile birlikte
çeĢitlilik gösterir. Travma sonrası stres bozukluğunun en sık rastlanan belirtileri,
uyku bozuklukları, bellek zedelenmesi, dikkati toplamakta güçlük, ısrarlı aĢırı
uyarılma, olayın hatıralarının istenmeden zihne tekrar tekrar girmesi, normal
faaliyetlere ilginin belirgin bir biçimde azalması, kopma duygusu, travmayı
23
hatırlatan olaylardan kaçınma, travmaya benzeyen veya simgeleyen olaylarla
karĢılaĢıldığında stres belirtilerinin Ģiddetlenmesi olarak sıralanabilir (Topçu 2009).
1.8.1. Çocukluk Çağı Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu
Kaygı, cinsel istismarın uzun vadedeki etkilerinden biri olarak araĢtırmalar
tarafından sık sık ortaya konan ruhsal bir koĢuldur. Çocukluk döneminde cinsel
istismara maruz kalmıĢ yetiĢkinlerin kaygı ve gerilim içinde kiĢiler oldukları
bildirilmektedir.
Birçok
çalıĢmada,
cinsel
istismar
kurbanı
çocukların
ve
çocukluğunda istismara uğramıĢ yetiĢkinlerin yüksek kaygı düzeylerine sahip
oldukları kanıtlanmıĢtır. Çocuk istismarının doğası gereği, tehdit içermesi ve sarsıcı
olması, çocuk kurbanın güvenlik duygusunun geliĢimini ve güvenli ve adil bir
dünyaya olan inancını yok eder. Bu nedenle istismar kurbanları, tehlike beklentileri
içinde korku ve kaygı ile davranıĢta bulunurlar (Topçu 2009).
Yaygın anksiyete bozukluğu, gerçek sorunlarla orantısız bir biçimde yaĢam
koĢulları hakkında gerçekçi olmayan aĢırı endiĢe ile karakterizedir. Hastalar çoğu
zaman kendilerini gergin ve sinirli hissettiklerini söylerler. Belirtiler tipik olarak üç
farklı grupta toplanır: 1) AĢırı fizyolojik uyarılmıĢlık durumu; örneğin kas gerginliği,
irritabilite ve uykusuzluk; 2) Konsantrasyon bozukluğu ve sorunların gerçekçi
olmayan bir biçimde değerlendirilmesi ile karakterize uygunsuz biliĢsel süreç ve 3)
Sorunlarla baĢ etme stratejilerinde yetersizlik; örneğin kaçma, erteleme, sorun çözme
becerilerinde zayıflıktır (Ersoy ve ark. 2003).
Yaygın anksiyete bozukluğunda en az altı aydır süren okul ya da iĢ
performansı gibi çeĢitli aktivitelerle ilgili aĢırı anksiyete, endiĢe ve korku dolu
bekleyiĢ hali vardır ve kiĢinin bu korku ve endiĢeyi kontrol etmekte güçlük ektiğini
belirtmesi gerekmektedir. Anksiyete ve endiĢeye 1) Yorgunluk, dinlenememiĢlik,
sinirlilik ya da gerginlik hissi, 2) Çabuk yorulma, 3) Konsantrasyon güçlüğü ya da
zihninin boĢaldığını hissetme, 4) Ġrritabilite, 5) Kas gerginliği, 6) Uyku bozukluğu
(uykuya dalmada, uykuda kalmada ya da dinlenmiĢ ve uykusunu almıĢ olarak
uyanmada güçlük) Ģeklindeki altı belirti türünden en az üçünün eĢlik etmesi
gerekmektedir ancak çocuklarda bu belirtilerden birinin bulunması durumunda tanı
24
ölçütünü karĢılamaktadır. Anksiyete, endiĢe, korku ve fiziksel belirtilerin, sosyal,
mesleki ve diğer önemli fonksiyonların yerine getirilmesinde belirgin güçlük ya da
bozulmaya yol açar (Amerikan Psikiyatri Birliği 2007).
Sağlık, güvenlik, baĢarı, baĢkalarının güvenliği, gelecek, programlara uyma,
aile bütçesi, iliĢkiler gibi herhangi bir alanda aĢırı endiĢelenme yaygın anksiyete
bozukluğunun iĢaretidir. Kamuya açık yerlerde herhangi bir Ģey yapmayı reddetmek
veya küçük bir hata bunaltıcı bir tepkiyle sonuçlanabilir. Kaygılarına karĢı savunma
oluĢturmak için yaygın anksiyete bozukluğu olan çocuklar sosyal normlara sıkı
Ģekilde bağlı olabilir, baĢkalarını memnun etmek için ve yetiĢkin gibi davranabilir,
olgunluk bir yanılsama yaratır, genellikle bazı davranıĢları çevrelerindeki yetiĢkinler
tarafından takdirle karĢılanır (Austin ve Sciarra 2013). Bir çocuğun kaygı ve
depresyona karĢı incinebilir olmasını çevresindeki pekiĢtirici olaylar üzerinde
“denetimi” olmadığı duygusunu yaratan erken yaĢam deneyimleri tetikliyor olabilir.
Olumsuz çevresel etkenler üzerindeki denetim duygusu azalan bir çocuk, stresli
koĢulları yönetme yeterliği hisseden bir çocuğa oranla, kaygıya karĢı da savunmasız
olabilir. Çocukluktaki kaygı bozuklukları ergenlik ve genç yetiĢkinlik dönemlerinde
de sürebilir ve ilk olarak uyumsuz kaçınma davranıĢlarına ve daha sonra da gittikçe
kendine özgü düĢünme ve davranma biçimlerine ya da bir yaĢıt grubuna “ayak
uyduramama” durumlarına yol açabilir (Butcher ve ark. 2013).
1.8.2. Çocukluk Çağı Depresif Bozuklukları
Cinsel istismara uğrayan çocuk ve ergenlerde, büyük depresyon, düĢük benlik
değeri ve intihar eğilimleri sıklıkla rastlanan ruhsal bozukluklardır. Ergenlerde
gözlenen, cinsel istismarla ilgili suçluluk ve utanma duyguları ile depresyon,
uğradıkları cinsel istismara karĢı gösterdikleri tepkinin bir sonucu olarak
açıklanabilir. Birçok çalıĢmada, cinsel istismara uğramıĢ çocukların süreğen
çaresizlik biçiminde kendilik ve tehlike algısı, umutsuzluk, zedelenmiĢ güven
duygusu, kendini ayıplama ve düĢük kendilik değerine sahip oldukları bulunmuĢtur.
Süreğen çaresizlik ve tehlike algısı, kurbanın istismarcıya karĢı psikolojik ve
bedensel olarak direnememesinin ve kendini savunamamasını bir sonucu olarak
geliĢir (Topçu 2009).
25
Duygulanım düzenlenmesinde oluĢan rahatsızlık ve anormallik olarak
görülen duygudurum bozuklukları, üzüntü periyotlarıyla karakterize depresif
bozukluklar ve manik ve üzüntülü duygulanımla dalgalı bipolar bozukluk olarak
ikiye ayrılmaktadır. DSM-IV-TR‟ye göre (2007) majör depresyon, distimi ve baĢka
türlü adlandırılamayan depresif bozukluk olarak üç kategoriye ayrılan depresif
bozukluklardan çocuk ve ergenin majör depresyon tanısı alabilmesi için manik
epizod geçirmeksizin bir ya da daha fazla majör depresif durumun varlığı gerekir.
Depresif veya sinirli duygu durumu ile iliĢkili özelliklerden dört veya daha fazlasının
iki haftalık süre içinde birlikte bulunması gerekir. DSM-IV-TR‟de çocuklar ve
yetiĢkinlerde depresyon tanısı için aynı tanı kriterleri kullanılır. Depresif çocuklar ve
ergenlerin klinik tablosunda farklılıklar olabilir. Çocuklar daha çok endiĢe ve
somatik yakınmalar gösterme eğilimi, ergenler ise uyku ve iĢtah bozuklukları, intihar
düĢünceleri ve davranıĢı ve okul veya evde iĢlevsellikte bozulma gösterme
eğilimindedir. Majör depresif bozukluk tekrarlayabilen dönemlik bir bozukluktur
çocuk ve ergenlerde iyileĢtikten sonra, hastalığın tekrarlama olasılığı yüksektir. Özel
bir nedeni olmayan majör depresif bozukluk etkileĢen bir dizi etken sonucunda çocuk
ve ergende depresyonu oluĢturur (Austin ve Sciarra 2013). AĢağıda yer alan tabloda
depresif durumun özelliklerinin listesi verilmektedir.
26
Çizelge 1.5. Depresif Durumun Özellikleri
Ayırıcı Özellikler
a)
Depresif duygulanım veya ilgi kaybı veya zevk alamama
b)
ĠĢlevsellikte değiĢme
c)
Madde kullanımı veya tıbbi bir duruma bağlı olmamalı
Tutarlı Özellikler
a)
ĠĢtah ve uyku bozuklukları
b)
Sosyal ve akademik iĢlevsellikte bozulma
c)
Duygudurum değiĢikliğinin madde kullanımından kaynaklanmaması
d)
Duygudurum değiĢikliğinin fizyolojik durumun etkilerine bağlı olmaması
DeğiĢken Özellikler
a)
Sinirlilik
b)
Kilo kaybı veya kilo alımı
c)
Uykusuzluk veya aĢırı uyuma
d)
Psikomotor ajitasyon veya gerilik
e)
Enerji kaybı veya yorgunluk
f)
Uygun olmayan suçluluk duyguları ve değersizlik duygusu
g)
Okul baĢarısında değiĢme ve konsantrasyon güçlüğü
h)
Ġntihar düĢünceleri
i)
Belirtilerin sabahları kötüleĢmesi ve günlük değiĢmeler
j)
Açıklanamayan somatik yakınmalar
k)
Uyku-uyanıklık döngüsünün ters dönmesi
(Emslie, Wilkaitis ve Dingle 2005;Akt.Austin ve Sciarra 2013).
Depresif belirtiler ile olumlu olayları dıĢsal, belirli ve değiĢken nedenlere,
olumsuz olayları içsel, global ve değiĢmez nedenlere atfetme eğilimi, kaderci
düĢünme ve çaresizlik duyguları arasında pozitif korelasyon olduğunu gösteren çok
sayıda veri toplanmıĢtır (Butcher ve ark. 2013).
27
Yapılan araĢtırma sonuçlarına göre eĢ tanı alma durumu değerlendirildiğinde
majör depresif bozukluk yaĢayan çocuk ve ergenlerin % 60‟ında en az bir kiĢilik
bozukluğu ve borderline (sınırda kiĢilik) bozukluğu görülmüĢ olup ayrıca davranım
bozukluğu ve karĢı gelme bozukluğunda eĢ tanı oranı yüksek bulunmuĢtur. Majör
depresif bozukluğun geliĢimi ve gidiĢi üzerine yapılan boylamsal araĢtırmalar
çocukluk ve ergenlikte majör depresif bozukluk tanısı alanların, yetiĢkinlik
döneminde duygudurum bozukluğu tanısı alma oranlarının anlamlı düzeyde yüksek
olduğunu ve yetiĢkinlikte anksiyete bozukluğu tanısı alanların çocukluk ve
ergenliklerinde majör depresif bozukluk tanısı alma oranının daha yüksek olduğunu
göstermektedir (Austin ve Sciarra 2013). AraĢtırmalar kaygı bozukluklarının
genellikle depresif bozukluklarla eĢ zamanlı olduğunu ve daha sonraki depresyonu
etkileyebileceğini göstermektedir. Bu iki durumu eĢ zamanlı yaĢayan çocuklardaki
belirtiler depresyon olmadan kaygı bozukluğu yaĢayan çocuklarda olduğundan kayda
değer oranda daha fazladır (Butcher ve ark. 2013).
1.9.
Çocuk Cinsel Ġstismarında Sosyal Hizmet Müdahalesi
Çocuk cinsel istismarı alanında gerçekleĢtirilen sosyal hizmet müdahalesi
çocuk düzeyinde, aile düzeyinde ve kurumsal düzeyde gerçekleĢtirilen sosyal hizmet
müdahalesini içerir. Üç düzeyi kapsayan bu müdahaleler uluslararası sözleĢmeler,
ulusal kanun ve yönetmeliklerle oluĢturulan çocuk koruma alanına göre belirlenir.
Cinsel istismar mağduru çocuğun devlet tarafından korunması ve uygun
tedbirlerin alınmasını sağlayan ilk hukuki metin BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulu
tarafından 20 Kasım 1989 yılında kabul edilen Çocuk Haklarına Dair SözleĢmesidir.
Bir insan hakları belgesi olarak çocuğa özgü ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek
yararı, yaĢama ve geliĢme hakkı ve katılım hakkını esas alan taraf devletlere bu
hakların yaĢama geçirilmesi yükümlülüğü getiren bir sözleĢmedir. Ülkemiz
tarafından 14 Ekim 1990 yılında imzalanan sözleĢme gereğince gerçekleĢtirilen
çocuk refahı alanı ile ilgili uygulamalarda ve çocuğa iliĢkin mevzuat çalıĢmalarında
Çocuk Hakları SözleĢmesi‟nin hükümleri gözetilmektedir. SözleĢme 19. maddede
belirtildiği üzere taraf devletlere çocuğu ana-babanın ya da çocuğun bakımından
sorumlu baĢka kiĢilerin her türlü kötü muamelesinden koruyacak, çocuk suistimalini
28
önleyecek ve bu tür davranıĢlara maruz kalan çocukların tedavisini amaçlayan sosyal
programlar hazırlama yükümlüğü getirmiĢtir. SözleĢmenin 34. ve 35. maddelerinde
ise taraf devletlere çocuğun fuhuĢ ve pornografi dâhil, cinsel sömürü ve suistimalden
koruma; çocukların satıĢa, kaçırmaya ve fuhuĢa konu olmalarını önlemek üzere her
tür çabayı göstermek üzere taraf devletlerin görevi bulunduğunu belirtmiĢtir.
Çocuk istismarı ve ihmali türleri arasında çocuk cinsel istismarını direkt
olarak konu alan ve bu istismar türüne özgü olarak düzenlenip uluslararası düzeyde
imzalanan diğer bir sözleĢme Lanzarote SözleĢmesidir. Avrupa Komitesi bünyesinde
oluĢturulan Çocukların Cinsel Ġstismar ve Sömürüye KarĢı Korunmasına ĠliĢkin
Uzmanlar
Komitesi
tarafından
farklı
ülkelerdeki
yasal
düzenlemeler,
iyi
uygulamalar, akademik ve diğer araĢtırmalar kullanılarak hazırlanan Çocukların
Cinsel Ġstismar ve Sömürüye KarĢı Korunmasına ĠliĢkin Avrupa Konseyi SözleĢmesi
(Lanzarote SözleĢmesi) Avrupa Komitesi Bakanlar Kurulu tarafından 1 Temmuz
2010 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girmiĢtir. Ülkemiz tarafından 1 Nisan 2012
tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren sözleĢme, çocuğa yönelik cinsel istismar ve
sömürüyü önlemeyi, cinsel suç mağduru çocukları korumayı, çocuklar açısından
adaleti sağlamayı ve suç faillerine cezai takibat açmayı içermektedir. SözleĢmenin
amaçları çocukların cinsel sömürüsü ve istismarını engellemek ve bunlarla mücadele
etmek, cinsel sömürü ve istismara maruz çocuk mağdurların haklarını korumak,
çocukların cinsel sömürü ve istismarına karĢı ulusal ve uluslararası iĢbirliği
geliĢtirmektir (madde 1). SözleĢmeye taraf devletlerden her biri, çocukların cinsel
sömürü ve istismarının her türünü engellemek ve çocuklan korumak için gereken
yasal ve diğer tedbirleri almakla yükümlü kılınmıĢtır (madde 4).
Lanzarote SözleĢmesi içerik, kapsam ve uygulamada sunduğu hükümlerle
çocukları cinsel istismar ve sömürüden koruma amacıyla dünyadaki en yüksek yasal
standardı sunmaktadır.
Çocuk ihmal ve istismarında gerekli koruma tedbirlerini içeren ve kamu
kurum ve kuruluĢlarına çocuğun korunması konusunda bildirim yükümlülüğü
getiren, istismar ve ihmal mağduru korunma ihtiyacı içinde olan çocuklar ve suça
sürüklenen suç mağduru çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararları
29
alınmasını sağlayan ulusal mevzuat ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu‟ndan
oluĢmaktadır.
2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu (Ç.K.K) yürürlüğe girmeden
önce çocuklarla ilgili korunma tedbiri 1983 yılında kabul edilen Sosyal Hizmetler
Kanunu (S.H.K.) ile alınmaktaydı. Bu kanun kapsamında önleyici, geliĢtirici ve
destek sağlayıcı herhangi bir tedbir kararı veya tedbir mekanizmasını öngören hüküm
bulunmamaktadır. Tedbirler yalnızca kurumsal düzeyde belirlenmiĢ ve bununla ilgili
herhangi bir zorunluluk belirtilmemiĢtir. Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri
ve Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri aracılığıyla istismara uğramıĢ ve
suça sürüklenen çocukların yatılı kurumlar aracılığıyla rehabilitasyonlarının
sağlanması amaçlanmıĢken Çocuk ve Gençlik Merkezleri, Sosyal Hizmet Merkezleri
gibi gündüzlü hizmet veren kuruluĢlar aracılığıyla bildirimlerin incelenmesi,
danıĢmanlık ve rehberlik edici çalıĢmaların yürütülmesi ve çocukların boĢ
zamanlarının nitelikli olarak değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. Ancak mevcut
uygulamada S.H.K.‟ya göre kurulan Sosyal Hizmet Merkezleri çocuk koruma
alanındaki uygulamalarını Ç.K.K.‟ye göre yapmakta ve bu kanun hükümlerine göre
tedbir talep etmektedir.
2005 yılında kabul edilen Ç.K.K. ile birlikte S.H.K.‟de tanımlanan
korunmaya muhtaç çocuk tanımının yerini “korunmaya ihtiyacı olan ve suça
sürüklenen çocuk” tanımları almıĢtır (Ç.K.K madde 3). Ç.K.K. ile korunmaya
ihtiyacı olan ve suça sürüklenen çocuklarla ilgili S.H.K.‟de yer alan kurum odaklı
korunma altında bulundurma, rehabilite etme ve kurum odaklı tespit ve
danıĢmanlık/rehberlik hizmetlerinin yanında birçok kurumu çocuk koruma alanında
paydaĢ kurum haline getiren koruyucu ve destekleyici tedbir kararları (bakım, eğitim,
sağlık, danıĢmanlık ve barınma tedbirleri) tanımlanmıĢtır. Ç.K.K. ile çocuk açısından
istismar ve ihmal riski bulunması durumunda kesin delil aranmaksızın çocuk
hakkında gerekli sosyal inceleme ve mesleki görüĢmelerin yapılabilmesi amacıyla
Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü‟ne ilgili hâkim veya mahkemeye baĢvurarak
çocuk hakkında acil korunma kararı alınması imkânı sunmaktadır. Çocuğun anne ve
babasının haklarını kısıtlayıcı olan bu madde çocuk ihmal ve istismarı durumunda
kamu yaptırımının boyutunu yansıtmaktadır.
30
Çocuk koruma alanını düzenleyen uluslararası ve ulusal mevzuat çocuk
düzeyinde, aile düzeyinde ve kurumsal düzeyde sunulan hizmetlerde uygulanacak
sosyal hizmet müdahalesini doğrudan etkilemektedir. Uygun hizmetlerin planlanması
yapılan bilimsel çalıĢmalar ıĢığında ulusal ve uluslararası mevzuata yansımakta, bu
sayede iyi uygulama örnekleri kurumsal Ģekilde devlet hizmetleri haline
getirilmektedir.
1.9.1. Çocuk Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi
Çocuk istismarı alanında çalıĢan sosyal hizmet uzmanları; istismarın yasal
bildirimi, çocuğun acil olarak koruma altına alınması, çocuğun yaĢadığı yerde karĢı
karĢıya kaldığı risk düzeyinin belirlenmesi, ailenin ve çocuğun ihtiyaç duyduğu
hizmetlerin neler olduğu, gereksiz yere koruyucu bakım altına almanın engellenmesi
ve ailenin tekrar bir araya gelmesi ya da ebeveynlik haklarının sonlandırılması
konularında karar almak durumundadır (Weber 1997, Thomas 2001;Akt.Polat
Uluocak ve Ġçağasıoğlu Çoban 2011). Aile içinde yaĢanan istismar ve ihmalde sosyal
hizmet uzmanı kurban seçilen çocuğun aile içinde ruhsal dengeyi sağladığını,
istismar ve ihmale maruz kalan çocuk evden uzaklaĢtırıldığında, onun yerini baĢka
bir çocuğun alacağını ve ebeveynlere ait bireysel/kiĢisel faktörler, stres yaratan
çevresel faktörler, ekonomik ve sosyal sorunlar gibi birçok faktörün etkisini göz
önünde bulundurmalıdır (Zastrow 2014).
Çocuk istismarı, oldukça dikkatli bir inceleme ve karar alma süreci gerektiren
bir alandır. Çocuk koruma hizmetleri kapsamında, karar alma süreci, farklı düĢünme
türlerini içermektedir. Baron (1994) bu süreçte, sosyal hizmet uzmanının üç farklı
düĢünme türü sergileyeceğini ifade etmiĢtir; tanı koyma, bilimsel düĢünme ve tahmin
yürütme. Tanının amacı, sorunun ne olduğunu ortaya koymak veya durum ile ilgili
bir değerlendirme yapmaktır. Çocuğun koruma altına alınması aĢamasında bu
faaliyetler, istismar davranıĢının ne olduğunu ve sebebinin ortaya konmasına karĢılık
gelmektedir. Bilimsel düĢünme, hipotez testi, kanıt toplama ve deneyler
gerçekleĢtirme süreçlerini içermektedir. Bu süreç istismar vakalarında toplanan
bilgilerin kullanılmasında ve amaçların oluĢturulmasında öne çıkmaktadır. Üçüncü
düĢünme Ģekli ise tahmin yürütmedir. Tahmin yürütme, gelecekteki olayların
31
gerçekleĢme olasılığına dair sahip olunan kanıdır. Sosyal hizmet uzmanı, çocuğun
istismara uğrayacağını veya istismarın tekrarlayacağını tahmin etmek zorundadır.
Aynı Ģekilde bir aile yanına ya da kuruma yerleĢtirmeden çocuğun yarar sağlayıp
sağlamayacağını ya da çocuğun ailesinin yanına geri gönderilmesinin içerdiği riskleri
de tahmin etmelidir (Akt. Polat Uluocak ve Ġçağasıoğlu Çoban 2011).
AĢağıdaki Ģekilde görüldüğü gibi, sosyal hizmet uzmanı, çocuğun aileye
teslimi ya da alternatif bir müdahale arasında karar verme durumundayken, karar
analizi yardımıyla, önce her iki kararın beraberinde taĢıdığı olası riskleri ortaya
koyacak, daha sonra da bu risklerden yola çıkarak, çocuk için her iki müdahalenin ne
tür bir sonuç içereceğini düĢünecektir.
KARAR
OLASILIKLAR
Çocuk Ġçin Güvenliğin Sağlanması
SONUÇLAR
Çocuğun Ġhtiyaçlarının
Kısmen Sağlanması
Koruma Altına Alma
Kriz Durumu
Ġstismarın Tekrarlanması
PlanlanmamıĢ Bir Yer DeğiĢikliği
Sonucu Çocuğun Zarar Görmesi
Çocuğun Yeniden
Travmatize olması
Aileye Teslim Etme
Aile Ġçi ĠliĢki Dengesinin Bozulması
Ailenin Parçalanması
ġekil 1.2. Aile içi istismara uğramıĢ bir çocuk için sosyal hizmet uzmanının
alabileceği temel kararlar ve olası sonuçları (O‟Sullivan 1999, Alemi 1996:Akt. Polat
Uluocak ve Ġçağasıoğlu Çoban 2011)
Ġstismar ve ihmal raporlarını araĢtırmak veya çocuk gözetimine iliĢkin
değerlendirme yapmakla sorumlu bir sosyal hizmet uzmanı sıklıkla çocuğun doğruyu
söyleyip söylemediğine iliĢkin bir kanaat oluĢturmaya gereksinim duyar. Çocuğun
ifadesinin doğruluğunu değerlendirmek çocuğun cinsel istismarı iddiasının olduğu
bir durumda özel bir güçlüktür. Genel bir kural olarak cinsel istismara uğramıĢ
çocuklar istismarı bildirme ve bu konuda konuĢmakta isteksizdir. Çocuklar cinsel
istismarı kendileri bildirdiklerinde bu konuda nadiren yalan söylerler (Sheafor ve
Horejsi 2014).
Ġstismara uğramıĢ bir çocuğa yaklaĢımda en önemli unsur çocuğun daha fazla
zarar görmesinin önlenmesidir. Ġstismar ile karĢılaĢmıĢ olan çocuğun tekrar tekrar
32
sorgulanıp muayene edilmesi istismarı yinelemiĢ olur. Bu nedenle, istismara maruz
kalan çocuklara rahatsız olmayacağı bir ortamda olanaklı ise ilgili uzmanlarca tek bir
öykü alınması ve tek bir muayene gerçekleĢtirilmesi en uygunudur (Turhan ve ark.
2006). Cinsel istismarın çocuklar üzerindeki etkisini belirleyen faktörler arasında,
öğretmenlerin, sosyal hizmet uzmanlarının ve doktorların davranıĢ ve tepkileri
önemlidir. Bu kiĢilerin, cinsel istismara uğrayan çocuklarla yaptıkları görüĢmelerde,
aceleci, telaĢlı veya ısrarlı davranıĢlarının, çocuğu istismarın tekrarlanma olasılığı
bulunan kötü bakım imkânları olan bir yere yerleĢtirmenin, iyi niyetle olsa dahi
yeniden istismar ortamları yaratabilme veya istismarın etkisini Ģiddetlendirme
olasılığı vardır (Topçu 2009).
Cinsel istismar mağduru çocukla yapılan görüĢmede gözetilen bazı tutum ve
davranıĢların çocuk üzerinde olumlu etkiler bıraktığı ve bu ilkelerin gözetilmesi
gerektiği belirlenmiĢtir. Bunlardan ilki çocuğa daima inanmaktır. Samimi ve empatik
bir yaklaĢım içinde karĢılanacak çocuğun anlattığı olay karĢısında Ģokla veya
tiksintiyle karĢılık verilmemesi gerekir. Çocuk, olumsuz olanlar dâhil tüm duyguları
paylaĢması için teĢvik edilir. Öfkeli duyguları açığa çıkarmak bile kurbanlaĢtırma
duygularının üstesinden gelmesine yardım eder. Çocuk anlatırken karĢı çıkılmaması
ve tartıĢılmaması gerekir. Sadece çocuğun ifadelerine açıklık getirmek amacıyla sözü
kesilebilir. Çocukla özel bir yerde görüĢülmesi gerekir. Öfke duygusunun yanı sıra
yaĢadığı suçluluk duygularını da ifade etmesine izin verilir. Çocuğa bunun onun suçu
olmadığı vurgulanır. Çocuğun anlayabileceği bir dilde konuĢularak gerektiğinde
kesin bilgiler verilir ve anladığından emin olmak için söylenenleri tekrarlamasına
izin verilir. Olayları anlattığı için memnun olunduğu ve doğru olan Ģeyi yaptığı
vurgulanır. Çocuğa sormak istediği herhangi bir sorusu olup olmadığı sorulur.
Anlattıklarının ardından çocuğa farklı bir biçimde davranılmamaya dikkat edilir. Bu
tür bir durum ona suçlanması gerekenin o olduğu ya da yanlıĢ yaptığı mesajını
verecektir. Çocuğun istismarı bir sık olarak saklanmasını istediği durumda, dürüstçe
yanıt verilerek istismarın neden açığa çıkarılması gerektiği açıklanmalıdır (Zastrow
ve Kirst-Ashman 2014).
Ġstismar olgularının değerlendirilmesi kapsamlı bir iĢtir ve yeterli zaman
ayrılması gerekir. Sadece çocuk değil, aile, aile içi iliĢkiler, sosyal çevre, arkadaĢ
iliĢkileri, okul ve eğitimle ilgili özellikler araĢtırılır. Ġstismar öyküsü alınırken ailenin
33
ve çocuğun vereceği tüm bilgiler değerlendirilir. Bu öyküde istismarın özellikleri,
baĢlama Ģekli, süresi ve varsa tekrar yaĢantılar, istismarcıya yakınlık dereceleri, zor
kullanılıp kullanılmadığı gibi bilgiler alınır. Bazı çocuklar istismar anıyla ilgili
konuĢmaya hevesli iken, bazıları bu konuyu konuĢmaktan kaçınır
(Avcı ve
Tahiroğlu 2007).
Ġstismarın özelliklerini belirlerken resimler ve Ģekiller üzerinde yine oyun
ortamına benzer Ģekilde bilgi toplamak faydalı olabilir. Ġstismarın daha kolay
tanımlanması için insan resimlerinin bulunduğu kartlar kullanılabilir. Bu kartlar
üzerinde önce insan vücudunun tanımlanması sağlanır. Yine resimler yardımıyla
'Ġstismarcı tam olarak nereye dokundu?, 'Ne Ģekilde dokundu?', 'Neresiyle dokundu?'
gibi sorularla istismarın çok açık bir Ģekilde tanımlanması sağlanır. Ayrıca aynı
kartlardan faydalanılarak küçük çocuklara, özel bölgelerin nereleri olduğu, birinin bu
bölgelere dokunmak istemesi halinde ne yapması gerektiği gibi istismardan korunma
eğitimi verilebilir (Avcı ve Tahiroğlu 2007).
Mülakatı yapan kiĢi sıklıkla, çocuklara insan figürlerine benzeyen arkalı ve
önlü anatomik çizimlerde hangi vücut noktalarına dokunulduğunu göstermelerini
ister. Bu figürler ırki ve cinsel ön yargılar içermemelidir (örneğin kadınlar için uzun
saç). Bazı mülakat yapan kiĢiler hali hazırda her tür etnik ve cinse yönelik figürler
bulundururlar. Bazıları insana benzeyen gülen yüzlü kek kullanırlar. Mülakatı yapan
kiĢi her bir vücudu sembolize eden yerlere dokunarak çocukların bunları nasıl
nitelendirdiklerine bakarlar (saç, meme gibi). Daha sonra evde bu vücut yerlerinin
nasıl nitelendirdiklerini sorarlar. Eğer evde farklı ve Ģüphe uyandıran bir kavram
kullanılmaktaysa bunları not almaktadırlar. Bu kavramları tarafsız bir Ģekilde oyun
eĢliğinde çocuğun dağarcığından öğrenilerek sonraki konuĢmalarda yanlıĢ anlaĢılma
ve yanlıĢ göstermelerin önüne geçilmiĢ olur. Örneğin Ġngilizce‟ de birçok kız vajina
ve anüsü için “dip” sözcüğünü kullanırken Ġspanyolcada “son” sözcüğünü her iki
organı için de kullanır. KonuĢma sırasında her iki figürü de ters yüzleriyle kullanarak
çocuğa Ģu Ģekilde sormak yardımcı olabilir: “Hatırladın mı, bu ön ve bu arka? Senin
sonuna dokunduğunu söyledin. Figürde daire içerisinde gösterir misin? Bu yer için
baĢka bir isim kullanır mısın?” (Aronson 2008).
34
Çocukların açığa vurdukları bilgilerin doğruluğunun bozulmasına yol açan
faktörler görüĢme yöntemi, görüĢmecinin davranıĢları, ebeveynlerin yorum ve
değerlendirmeleri ve diğer kaynaklar olarak belirlenmiĢtir (White ve Edelstein
1991;Akt.Topçu 2009). Bunlar içerisinde soruların açık uçlu sorulması, çocuğa baskı
yapılmaması, sınama maksadıyla soru tekrarlarının yapılmaması ve çocuğun tehdit
ve baskıyla zorlanmaması, soruların yönlendirici ve zorlayıcı bir biçimde olmaması
değiĢik kiĢilerce tekrar tekrar sorgulanmaması, ebeveynlerin iddialarla ilgili olarak
çocuğun önünde yersiz konuĢmalarının engellenmesi, çocuğun görüĢme sırasında
aĢırı uyarana maruz bırakılmaması ve stres yaratıcı faktörlerden uzaklaĢtırılması
sıralanabilir. BaĢarılı bir görüĢmede görüĢmeci çocuğun anımsaması olası fakat
söylemekten kaçındığı bilgileri ifade etmesine yardımcı olmalıdır. Çocuğun
anlattıklarına sadece içerik açısından değil, kendi cümle uzunluğunu ve
karmaĢıklığını çocuğun cümlesine uydurabilmelidir. Çocuğa kelime ve terimlerin
anlamlarını bilip bilmediğini sormak yerine, bir terimi kullanmadan önce ondan
tanımlamasını istemeli, çocuğun karĢılaĢabileceği terim, kavram ve kiĢilerin bir
listesini hazırlamalı ve çocuğa olumlu geri bildirim vermeli ve çocuğu
desteklemelidir (Topçu 2009).
1.9.2.
Aile Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi
Çocuklarla birebir yapılacak mesleki çalıĢmalarda bireylerle sosyal hizmet,
kiĢisel ve sosyal problemleri çözmek için birebir düzlemde insanlara yardım etmeyi
amaçlar. Ġstismara uğramıĢ çocuklara ve ailelerine danıĢmanlık ve koruyucu
hizmetler sağlamak gibi geniĢ kapsamlı bir aktiviteyi kapsayan bireylerle sosyal
hizmet, kiĢisel yardım donanımlarını içinde barındırır. Farklı rolleri kullanan sosyal
hizmet uzmanı, temel mesleki rol olarak danıĢmanlık ve rehberlik görevlerini yerine
getirir (Zastrow 2014).
Çocuklarını istismar eden ailelere yönelik grup temelli tedavi çalıĢmaları
yürütülebilir. Bu çalıĢmalarda gruba katılan anne-babaların çocuklarını istismar
ettiklerini kabul etmesi, çocukla olan iletiĢimlerinin düzenlenmesi ve saldırgan
davranıĢlarını azaltması sağlanabilir (Mavili 2014).
35
Çocuklarını istismar eden ana-babalarla ve çocukları baĢkaları tarafından
cinsel istismara uğrayan ana-babalarla çalıĢmaya, ailenin ve çocuğun kapsamlı bir
psiko-sosyal değerlendirmesi yapılarak baĢlanmalıdır. Ailenin geçmiĢ yaĢantısı, anababalık rolleri, ana-babanın psikolojik ve psikiyatrik değerlendirmesi, ailenin yapısı,
dinamikleri, sosyal değerleri, sosyal destek sistemleri ile çocuğun fiziksel, biliĢsel,
psikolojik ve sosyal geliĢim düzeyi ve sorunları belirlenmelidir. Cinsel istismarın
faili ve mağdurlarının, sosyal bağlamları çerçevesinde değerlendirilmesi, aileyi ve
bireyi birbirine bağlı sistemler olarak görmeyi gerektirmektedir. Sistem yaklaĢımı
çerçevesinde değerlendirilen aileyle çalıĢmanın odağında, istismar faili ve mağduru
olarak biçimlenmiĢ rolleri, bozulmuĢ iletiĢim biçimlerini ve cinsellikle örülmüĢ olan
güç iliĢkilerini tanımlayıp, yeniden düzenlemek bulunmaktadır (Akt.Öztürk 2009).
Bir birey tarafından karĢılaĢılan problemler genellikle aile içindeki dinamiklerden
etkilenir. Çünkü aile etkileĢim içinde olan bir sistemdir, bir aile üyesinde meydana
gelen değiĢiklik diğer aile üyelerini de etkiler. Örneğin, istismar edilen bir çocuğa,
ailesinin bazen günah keçisi olarak kızgınlığını ve düĢmanlığını açığa vurdukları
dikkat çekmiĢtir. Eğer istismar edilen çocuk evden uzaklaĢtırılırsa, ailedeki diğer
çocuğun günah keçisi olarak seçilmesi yüksek olacaktır. Aileye odaklanmanın diğer
bir sebebi ise tüm üyelerin sıklıkla tedavi sürecine katılımının gerekli olmasıdır
(Zastrow 2014).
Çocukları cinsel istismara uğramıĢ ailelerin çocuklarına yaklaĢımları, üstünde
özenle durulması gereken bir konudur. Bu ailelere, çocuklarına uygun duygusal ve
sosyal destek sağlayabilmeleri için danıĢmanlık verilmesi gerekmektedir. Wilson ve
Ryan (1994) ana-babanın, çocuğun gereksinimlerini bilmesi ve çocuğu bu konuda
kesinlikle sorumlu ve suçlu hissettirmemesinin önemli olduğunu söylemekte; ailenin
kızgınlık, suçluluk, reddetme duygularının ifade edilmesinin ve hafifletilmesinin
sağlanmasının, hem aile hem de istismara uğrayan çocuğun sağaltımı için gerekli
olduğunu belirtmektedir. Benzer Ģekilde çocuğun, aile içi istismarla ilgili duygularını
olumsuz bir tepki almadan dıĢarı vurması, rahatlaması ve kabul görme
gereksiniminin karĢılanması açısından önem taĢımaktadır (Akt.Öztürk 2009).
Zastrow (2014) çocuğun, kendisini koruyamadığını düĢündüğü aile bireyine yönelik
kızgınlık duygularını uygun Ģekilde dıĢa vurmaya gereksinim duyduğunu
belirtmektedir. Çocukların kiĢisel güven duygusunun geliĢtirilmesi için, çocuğa
güven duygusu telkin etmek gerekmektedir.
36
Annenin çocuğa yaklaĢımının, çocuğun desteklenmesi açısından önemli
olduğu bilinmektedir. Bu nedenle anneyle özel görüĢmeler yapmak gerekmektedir.
Çocuğu cinsel istismara uğramıĢ annelerle yapılacak grup çalıĢması, annelerin
durumla yüzleĢmesini sağlamakta ve grup dinamiği içinde desteklenmelerine olanak
vermektedir. Glaser ve Frosh (1988) ensest olgularında, eĢlerinden ya da
çocuklarından ayrılmak gibi bir sorunla karĢılaĢan annelerin, psikolojik ve ekonomik
açıdan desteklenmesinin öneminden söz etmektedir. Ensest durumunda, öncelikle
istismara uğrayan çocukla, olayın faili aile üyesi aynı evde yaĢıyorlarsa bir tarafın
evden uzaklaĢtırılarak, çocuğun bir kez daha istismara uğramasının engellenmesi
gerekmektedir (Akt.Öztürk 2009). Ancak Doyle ve Berg (1990) çocuğun evden
ayrılıp kuruma yerleĢtirilmesinin, diğer aile üyelerinden ve sosyal çevresinden de
ayrılmasına neden olacağı için kendisinin cezalandırıldığını hissedebileceği, suçluluk
ve utanç duyabileceğini belirtmektedir. Bu nedenle, ailedeki duygusal desteğin iyi
incelenmesi ve çocuğa karar hakkı tanınması gerektiğini vurgulamaktadır
(Akt.Öztürk 2009).
Ensest, failin aile içinden biri olması nedeniyle, hem çocuğa hem de aileye
özel olarak ilgi gösterilmesi gereken bir sorundur. Ensest faili kiĢinin davranıĢları ve
tutumlarını değiĢtirmeye yönelik olarak çalıĢılır. Bunun yanı sıra istismara
uğramamıĢ diğer çocukların endiĢelerini gidermek, duygularının ifade edilmesini ve
ikili duygularının üstesinden gelmesini sağlamak gerekmektedir. Aile içi iletiĢimi
açık hale getirmek ve güçlendirmek üzere sosyal becerilerin geliĢimine yardımcı
olmak ve çoğu kez toplumdan yalıtılmıĢ olan bu ailelerin toplumsal destek almasını
sağlamak, ailenin güçlenmesi açısından önem kazanmaktadır (Öztürk 2009).
Ensestin yaĢandığı ailelerde aile iĢlevlerinin düzelmesi için Berg (1994),
aileyle çalıĢacak iki sosyal çalıĢmacı ya da psikologdan birinin iyileĢtirme,
sakinleĢtirme ve aileyi eğitme iĢlevleriyle aileyi tedavi etmesini, diğerinin ise
ailedeki sosyal kontrolü sağlama ve yasal süreci izlemesini önermektedir. Bu Ģekilde
duygusal bağların güçlenmesi, ailenin gereksinim duyduğu duygusal ve sosyal
desteğin sağlanması, bunun yanı sıra denetim altında bulunduklarının bilincine varan
aile üyelerinin, istismarı gerçekleĢtiren aile üyesini denetlemede güç kazanmaları
beklenmektedir (Akt.Öztürk 2009). Aileye, çocuğu yaĢadığı cinsel istismardan
37
dolayı suçlamaması ve duygusal destek vermesi için farkındalık yaratıcı danıĢmanlık
vermek, çocuğun desteklenmesi için büyük önem taĢır (Öztürk 2009).
1.9.3. Kurumsal Düzeyde Sosyal Hizmet Müdahalesi
Kurumsal düzeyde gerçekleĢtirilen sosyal hizmet müdahalesi çocuk koruma
alanındaki
ve
ceza
kanunu
alanındaki
yasal
mevzuat
çerçevesinde
gerçekleĢtirilmektedir. Yasalar ve yönetmeliklerle oluĢturulan kurumsal yapılar,
cinsel istismar mağduru çocuk ve ailelere müdahaleler ile yapılması gereken
çalıĢmalara kurumsal bir zemin oluĢturmaktadır. Kurumsal düzeyde sosyal hizmet
müdahalesi, cinsel istismar ilk ortaya çıktığı andan itibaren kamu kurum ve
kurumlarında etkin olan çocuk koruma mekanizmalarını ve rehabilitasyon hizmeti
çalıĢmalarını kapsamaktadır.
Adli
sistem
içerisinde
soruĢturma
aĢamasını
kapsayan
Cumhuriyet
Savcılıkları, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde cinsel istismar mağduru çocukların
ifadeleri alınmaktadır. Bu aĢamaya çocuğun bedensel ve ruhsal muayenesinin
yapıldığı adli tıp kurumu da dâhil edilebilir. Mahkeme süreci ise genellikle Ağır
Ceza Mahkemelerinde cinsel istismarla ilgili davanın devam ettiği aĢamadır.
Çocuk cinsel istismarının adli mercilere yansımasının ardından Cumhuriyet
Savcılıkları ile emniyet ve jandarma kuvvetleri, cinsel istismar mağduru çocuk ile
ilgili soruĢturma sürecini baĢlatmakta ve bu birimlerde çocuğun ifadesi alınmaktadır.
Bu nedenle cinsel istismarın ilk kez ve bazı zamanlarda birden fazla kez anlattırıldığı
bu kurumlarda soruĢturma süreci tek elden yürütülmeli, çocuğun ifadesi ikinci kez
alınarak tekrar travma yaratan uyarıcılara maruz bırakılmamalıdır. Çocuğun ifadesi
sırasında yanında duygusal ve davranıĢsal durumu değerlendirecek, uygun mülakat
tekniklerine sahip olan sosyal hizmet uzmanı, psikolog veya psikolojik danıĢman
bulundurulmalı, cinsel istismar öyküsü bir defaya mahsus olmak üzere dikkatli bir
Ģekilde alınmalı ve çocuğun travmatik tepkileri değerlendirilmelidir. SoruĢturma
sürecinde çocuk uygun çocuk koruma mekanizmalarına yönlendirilmeli ve ceza
odaklı yaklaĢım içerisinde çocuğun ikinci plana itilmemelidir.
38
Ülkemizde cinsel istismar mağduru çocukların soruĢturma sürecinde
ifadelerinin uygun ortam ve personel eĢliğinde, çocuğu tekrar travmatize etmeden,
yalnızca bir defaya mahsus alınması henüz yeni yaygınlaĢmaya baĢlayan Çocuk
Ġzlem Merkezleri (ÇĠM) ile sağlanmaya çalıĢılmaktadır.
Mahkeme aĢamasında duruĢma salonunda çocuklar, çoğu kez de istismarcı
önünde, yaĢadığı istismarı üzerinden belirli bir zaman geçmesine rağmen yeniden
anlatmak zorunda bırakılmakta ve çocuk travma yaratan uyarıcılar ve olaylarla
yeniden karĢı karĢıya gelmektedir. Mahkeme sürecinde, çocuğa yeniden travma
yaratan bu durum ülkemizde henüz yeni yaygınlaĢmaya baĢlayan Çocuk Adli
GörüĢme Odaları ile ortadan kaldırılmaya çalıĢılmaktadır.
SoruĢturma ve mahkeme aĢamalarını kapsayan kurumların yanında çocuğa
yönelik yatılı ve ayakta tedavi hizmetlerini kapsayan kurumsal hizmetler de
bulunmaktadır. Bu hizmetler, çocuğun koruma altında bulunduğu Bakım ve Sosyal
Rehabilitasyon Merkezleri (BSRM) ile koruma altında bulunmadan sunulan
danıĢmanlık ve sağlık hizmetlerini kapsamaktadır. Yatılı kurumlar olan BSRM‟lerde
duygusal, cinsel ve/veya fiziksel istismara uğramıĢ ve sosyal rehabilitasyona ihtiyaç
duyduğu tespit edilen çocuklara, haklarında bakım tedbiri/korunma kararı verilerek
rehabilitasyonu sağlanmaktadır.
SoruĢturma süreci, mahkeme aĢaması ve rehabilitasyon hizmetlerinin
sunulduğu tüm aĢamalar kurumsal sosyal hizmet müdahalesi kapsamında
değerlendirilebilir. Çocuğun temas ettiği sistemlerin çocuğun durumuna özgü ve
çocuğun üstün yararını gözeten Ģekilde iĢlemesi ve çocuğun tekrar travmatize
olmasını engellemesi gerekmektedir.
1.10.
Cinsel Ġstismar Mağduru Çocuğa Yönelik Psiko-Sosyal Müdahale
Cinsel istismar mağduru çocuğa yönelik gerçekleĢtirilecek psiko-sosyal
müdahale ve tedavi çalıĢmalarında ilk hedef mağdurun konuĢacak kadar kendini
rahat hissedeceği güvenli bir ortam sağlamaktır. Mağdur, olumsuz ve korkutucu
olduklarında bile, duygularını nasıl tanımlayacağını, ifade edeceğini ve paylaĢacağını
öğrenmelidir. Çocuk, herhangi bir bastırılmıĢ suçluluk, acı, öfke ve kafa karıĢıklığı
39
yaĢamasının sorun olmadığını hissetmelidir. Bir güven ortamında, bu duyguları
dürüstçe ifade etme fırsatı bir güvenlik duygusu baĢlatır. Ġkinci hedef, mağdurun,
istismarın onun suçu olmadığını kabul etmesini sağlamasını içerir. Suçluluk, fail için
duyulan sevgiden, istismardan edindiği özel ilgiyi takdir etmesinden ya da bu
açıklamanın ailesine ne yapacağı konusunda endiĢelenmesinden kaynaklanabilir.
Uygunsuz ve adil olmayan kendini suçlamayı yaĢamak sadece iyileĢme sürecini
zorlaĢtırır. Üçüncü hedef mağdura uygun bir biçimde öfkeyi ifade etmeyi öğretmeyi
kapsamaktır. Depresyonla ve düĢük öz-saygıyla mücadele etmek için, birçok uzman
biliĢsel ve kiĢiler arası egzersizleri ve rol yapmayı ve kurbanın hayatta kalma
becerilerini ve kiĢisel güçlerini vurgulamayı kullanır. Dahası kurbana cinsellik
eğitimi ve kendini koruma becerileri sağlamak güçlenme algısına yönlendirebilir ve
ilerdeki herhangi bir kurbanlaĢtırılmasının önüne geçebilir. Dördüncü hedef çocuğun
herhangi bir özgül tedavi gereksinimlerine hitap etmektedir. Kendine zarar verme
davranıĢları sergileyen bir çocuk kurban örneğin, bu tür davranıĢları azaltmak için
özgül bir biçimde tasarlanmıĢ bir davranıĢ dönüĢtürme programına alınabilir. BeĢinci
hedef, aile içi iletiĢimini, desteğini, iĢlevlerini ve istismarın kavranmasını
zenginleĢtirmeyi içerir. Bireysel kaygılarla, ailenin karĢılıklı etkileĢim sorunlarıyla
birlikte baĢ edilir (LeVine ve Sallee 1999;Akt. Zastrow ve Kirst-Ashman 2014).
Damgalanma ile ilgili suçluluk duygusu ve benlik saygısındaki azalmanın
giderilmesi için çocuğun bir cinsel aktiviteye dâhil edilmesinin herhangi bir Ģekilde
kendi suçu olmadığı ve suçlunun davranıĢının bozuk ve hastalıklı bir davranıĢ olduğu
çocuğa anlatılmalıdır. Çocukluk cinsel istismarı kurbanları erken cinsel uyarım
deneyimleri ile ilgili iki zıt baĢa çıkma yolu sergilerler. Birincisi, yaĢadıkları olayı
yinelemek ve yeniden yaĢamak; diğeri ise cinsel uyarılardan kaçınmaktır. Bu
yanıtların her ikisi de normal represyonun zayıflamasına dayanır. Terapistin amacı
dıĢavuruk ve kaçınma örüntülerini kontrol etmek, bu arada da daha üst düzey
savunma mekanizmaları olan sublimasyon (engellenmiĢ isteklerin sosyal yönden
kabul edilebilir kanallara yönlendirilmesi) ve entellektualizasyonun (insanın kendini
koruma için geliĢtirdiği ve farkında olmadan ortaya çıkardığı düĢünsel tepkiler)
kullanımını arttırmaktır (Özen ve ġener 1997).
Cinsel istismar mağduru çocuklarla birebir çalıĢmaların dıĢında grup
çalıĢmaları
kullanılmaktadır.
Sosyal
hizmet
uygulamalarında
kullanılan
40
yöntemlerden birisi olan gruplarla sosyal hizmet uygulamasında terapi grupları
genellikle Ģiddetli duygusal ve kiĢisel problemleri olan kiĢilerden oluĢur. Bu grubun
liderleri hayli yetenekli olmalıdır: insan davranıĢlarını ve grubun dinamiklerini analiz
etmek, davranıĢsal değiĢikliklere sebep olmak, grup danıĢmanlığı sağlamak,
meydana gelen olaylardan her üyenin nasıl etkilendiğini anbean takip etmek ve grup
içinde yapıcı bir atmosfer sağlamak ve sürdürmek için anlayıĢlı olmaları
gerekmektedir. Birebir bir danıĢmanlık sayesinde terapi gruplarının amacı üyelerinin
problemleri derinlemesine düĢünüp fark etmeleri ve bunları çözmek için bir ya da
daha fazla strateji geliĢtirmelerini sağlamaktır. Grup terapisti tutum ve davranıĢları
değiĢtirme konusunda rehber niteliğinde bir ya da daha fazla psikoterapi Ģekli
kullanır: Gerçeklik terapisi, hareket analizi, müracaatçı merkezli terapi, psikodrama
ve feminist drama (Zastrow 2014).
Çocuğun terapiye devamında ailenin psikolojik desteği gerekmektedir.
Çocuğun terapisiyle birlikte bakım verenin ya da ailenin emosyonel (duygusal tepki)
sorunlarına da destek vermek, çocuğun terapisiyle ilgili konularda aileye bilgi
vermek ailenin desteğini sağlamada önemlidir. Ġstismara bağlı cinsel içerikli
davranıĢlar ve travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde kognitif davranıĢcı
terapinin destekleyici terapiye oranla daha etkili olduğu bildirilmektedir. Ensest
vakalarında kardeĢler istismarın sessiz tanığı olabilirler, kardeĢlerin hissettikleri ve
ihtiyaçları kolaylıkla gözden kaçabilir. Tüm ailenin birlikte değerlendirilmesi bu
durumu düzeltebilir, ailenin istismar gerçeğini açıkça konuĢmasını sağlayabilir.
Bununla birlikte istismarcı ebeveyn istismarın sorumluluğunu kabul edip tedavi
almıyorsa aile görüĢmelerine dahil edilmemelidir (Glaser 2002;Akt.Aktepe 2009).
Çocuğun, kendisini suçlamayan, yargılamayan, önyargılı ve tiksinti ile bakmayan
birisiyle konuĢması çok önemlidir. Uğradıkları mağduriyetin kalıcı olmadığına ikna
edilmeli ve kendilerine saygın, değerli ve sevgiye layık oldukları duygusunu
geliĢtirmeleri için yardım edilmelidir (Browne 1990;Akt.Gökler 2006).
41
2.GEREÇ VE YÖNTEM
2.1.AraĢtırmanın Amacı
Çocuk cinsel istismarının çocuk üzerinde yarattığı etki istismarın kim
tarafından yapıldığı; hangi Ģekilde gerçekleĢtiği; kaç kez, hangi sıklıkla ve ne kadar
süre yaĢandığı gibi bir dizi değiĢkene bağlı olarak değiĢmektedir. Yapılan çalıĢmada
cinsel istismar mağduru çocukların maruz kaldıkları cinsel istismarda, bu
değiĢkenler göz önünde bulundurularak cinsel istismara ait bu özelliklerin anksiyete
ve depresyon düzeyi ile iliĢkisi ortaya konmaya çalıĢılacaktır.
Bu doğrultuda araĢtırmanın genel amacı; cinsel istismar mağduru çocuklarda,
istismara ait özellikler (etki istismarın kim tarafından yapıldığı; hangi Ģekilde
gerçekleĢtiği; kaç kez, hangi sıklıkla ve ne kadar süre yaĢandığı) ile anksiyete ve
depresyon düzeyleri arasında herhangi bir iliĢki olup olmadığı belirlenmeye
çalıĢılacaktır. Bu genel amaç çerçevesinde ASPB‟ye bağlı BSRM‟lerde bakım ve
koruma altında bulunan cinsel istismar mağduru çocuklarla ilgili aĢağıdaki sorulara
cevap aranacaktır:
Çocuğa iliĢkin sosyo-demografik bilgiler (yaĢ aralığı, eğitimine devam
durumu, aile yapısı, aile durumu, ailesiyle sosyal iliĢkisindeki son durum) nelerdir?
Anneye iliĢkin sosyo-demografik bilgiler (yaĢ aralığı, öz veya üvey olma
durumu, eğitim durumu, iĢ durumu, ruhsal bozukluğa sahip olma ile alkol ve madde
kullanımı durumu) nelerdir?
Babaya iliĢkin sosyo-demografik bilgiler (yaĢ aralığı, öz veya üvey olma
durumu, eğitim durumu, iĢ durumu, ruhsal bozukluğa sahip olma ile alkol ve madde
kullanımı durumu) nelerdir?
Çocuğun ruh sağlığına iliĢkin durum (ruhsal bozukluk tanısı, hangi ruhsal
bozukluk tanısı aldığı) ve ruhsal bozukluk tedavisine iliĢkin durum (devam eden
psikiyatrik tedavisi, tedavi Ģekli, tedavi süresi, psiko-sosyal destek alma durumu)
nedir?
Cinsel istismar nedeniyle çocuğun en çok öfke ve kızgınlık duyduğu kiĢi
kimdir?
42
Çocuğa göre cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi kimdir?
Çocuğun cinsel istismarı anlatma sıklığı nedir?
Çocuğun cinsel istismarı anlatmak durumunda kaldığı kurum/kiĢiler
hangileridir?
Çocuk cinsel istismarı anlatırken hangi duyguları hissetmiĢtir?
Çocuk istismarın kendi suçunu olduğunu düĢünmüĢ müdür?
Cinsel istismardan dolayı çocuğu suçlayan birileri olmuĢ mudur?
Çocuğu istismara uğratan kiĢi/kiĢiler kimlerdir?
Çocuğu cinsel istismara uğratan istismarcılara iliĢkin sosyo-demografik
bilgiler (istismarcının cinsiyeti, yaĢ aralığı, istismarcı sayısı) nelerdir?
Çocuğun cinsel istismara ilk maruz kalma Ģekli nedir?
Cinsel istismar hangi Ģekillerde gerçekleĢmiĢtir?
Cinsel istismarda kandırma süreçlerinin hangileri bulunmaktadır?
Cinsel istismara eĢlik eden diğer istismar türleri nelerdir?
Çocuğun cinsel istismara ilk uğrama yaĢı, son uğrama yaĢı, istismara uğrama
sıklığı, ne kadar süre uğradığı ve istismarın üzerinden geçen süre nedir?
Cinsel istismar ortaya çıkma Ģekli nedir?
Cinsel istismar ortaya çıktıktan sonra çocuk hakkında alınan ilk yasal tedbir
nedir ve halen devam eden yasal tedbirler nelerdir?
Çocuğun anksiyete ve depresyon düzeyi nedir?
Anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢki nedir?
Cinsel istismarı uygulayan kiĢinin yakınlığı ile anksiyete ve depresyon düzeyi
arasındaki iliĢki nedir?
Cinsel istismara maruz kalma sıklığı ile anksiyete ve depresyon düzeyi
arasındaki iliĢki nedir?
Cinsel istismarın devam etme süresi ile anksiyete ve depresyon düzeyi
arasındaki iliĢki nedir?
Cinsel istismarın gerçekleĢme Ģekli ile anksiyete ve depresyon düzeyi
arasındaki iliĢki nedir?
Cinsel istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal bozukluk tanısı alma
arasındaki iliĢki nedir?
sorularına cevap aranmıĢtır.
43
2.2.AraĢtırmanın Önemi
Çocuk cinsel istismarı diğer istismar türlerine göre çocuklar üzerinde daha
travmatik ve uzun süreli etkiler bırakmaktadır. Bu nedenle cinsel istismar ortaya
çıktığı andan itibaren çocuğa yaklaĢım, uygulanan sosyal hizmet müdahalesi, adli
süreç içerisindeki mekanizmalar ve psiko-sosyal destek çalıĢmaları, istismar
gerçekleĢtikten sonraki süreci kapsayan, araĢtırılması ve sürekli olarak geliĢtirilmeye
çalıĢılması gereken sistemleri oluĢturmaktadır. Yapılan araĢtırmada kurumsal temelli
rehabilitasyon hizmeti verilen cinsel istismar mağduru çocukların anksiyete ve
depresyon düzeyleri istismara ait özellikler açısından belirlenecektir. Elde edilen
bilimsel veriler kurumsal temelli rehabilitasyon hizmetlerinin planlanmasında ve
geliĢtirilmesinde katkı sağlayacaktır.
Çocuk cinsel istismarının çocuklar üzerindeki etkisi ve sonuçları konunun
üzerine gidilerek bilimsel bir alt yapı ile değerlendirilmeli ve mesleki müdahale
aĢamasındaki yeterlilikler ve alınan profesyonel destekler sorgulanmalıdır.
Bu kapsamda yapılan araĢtırma cinsel istismar mağduru kız çocukların
koruma/bakım ve rehabilitasyonlarının sağlandığı ASPB‟ye bağlı yatılı kurumlar
olan BSRM örnekleminden hareketle ülke genelindeki BSRM‟lerde koruma ve
bakım altında bulunan ve rehabilitasyonları sağlanmaya çalıĢılan çocukların
anksiyete ve depresyon durumlarını istismara ait özellikler açısından tanımlamıĢ ve
etkili hizmetlerin geliĢtirilmesine yönelik bilimsel veriler ve bir dizi öneri ortaya
koymuĢtur.
2.3.Varsayımlar (Sayıltılar)
Çocuğa yönelik gerçekleĢen her tür ihmal ve istismar edici davranıĢ, çocuk
üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Diğer tüm ihmal ve istismar edici davranıĢ
türleri ile birlikte değerlendirildiğinde cinsel istismar, kısa ve uzun vadede çocuk
üzerindeki daha büyük, yıkıcı ve kalıcı etkiler bırakmaktadır. Bu kapsamda çocuğun;
Özellikle yakın iliĢkilerde çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi tarafından
cinsel yönden istismar edilmesi,
44
istismarın sözel boyuttan vajinal penetrasyona kadar ağır bir Ģekilde
yaĢanması,
istismarın sistematik bir Ģekilde birden fazla kez tekrarlaması,
istismarın gerçekleĢme süresinin daha uzun bir süreyi kapsaması cinsel
istismardaki tabloyu ağırlaĢtırmakta ve çocuk üzerindeki travmatik etkiyi
arttırmaktadır.
Travmatik etkinin artması çocuğun yaĢadığı anksiyete ve depresyon düzeyini
arttırmakta; akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon/depresif
bozukluk gibi bir dizi ruhsal bozukluk yaĢamasına neden olmaktadır. Madde
kullanma, intihar giriĢimi, rastgele cinsel iliĢkide bulunma, evden/kurumdan izinsiz
ayrılma Ģeklindeki riskli duygular ve davranıĢlar, yaĢanan travmanın çocuk üzerinde
yarattığı etkiye bağlı olarak gözlemlenebilmektedir.
2.4. AraĢtırma Modeli
AraĢtırma, cinsel istismar mağduru çocuklarda cinsel istismara ait özelliklerin
tanımlanarak bunun anksiyete ve depresyon düzeyleri üzerindeki iliĢkisini ortaya
koymaya çalıĢan korelasyon türü iliĢkisel tarama modelli bir çalıĢmadır. ĠliĢkisel
tarama modelleri, iki ve daha çok sayıdaki değiĢken arasında birlikte değiĢim
varlığını ve/veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araĢtırma modelleridir. ĠliĢkisel
çözümleme korelasyon türü ve karĢılaĢtırma yolu ile elde edilen iliĢkiler olarak iki
türlü yapılabilir. Tarama yolu ile bulunan iliĢkiler gerçek bir neden-sonuç iliĢkisi
olarak yorumlanamaz; ancak, o yönde bazı ipuçları vererek, bir değiĢkendeki
durumun bilinmesi halinde ötekinin kestirilmesinde yararlı sonuçlar verebilir.
Korelasyon türü iliĢkisel taramaların da yaygın uygulama alanları vardır; özellikle,
deneme modellerinin kullanılamadığı çok değiĢkenli durumlarda baĢvurulabilecek
uygun bir araĢtırma modelidir (Karasar 2006).
2.5. Evren ve Örneklem
AraĢtırma evreni Samsun ve Ordu illerinde bulunan ve ASPB ÇHGM‟ye
bağlı 3 BSRM‟den oluĢmaktadır. AraĢtırma örneklemi ise bu üç kuruluĢtan oluĢan
45
araĢtırma evreninde, araĢtırmacı tarafından çalıĢma grubu olarak seçilen 54 çocuğu
kapsamaktadır.
AraĢtırma, ASPB Eğitim ve Yayın Dairesi BaĢkanlığı‟ndan alınan izin
doğrultusunda (EK C) belirtilen araĢtırma evreninde 9-17 yaĢ arası 54 kız çocuktan
oluĢan örneklem ile yapılmıĢtır.
2.6. Sınırlılıklar
2014 yılı Eylül ayı itibariyle ASPB‟ye 39 BSRM‟de 700‟ü aĢkın çocuk
koruma ve bakım altında bulunmaktadır. AraĢtırmanın ASPB‟ye bağlı tüm
BSRM‟leri kapsaması maliyet, ulaĢım, araĢtırma izni ve zaman yönünden uygun
olmaması nedeniyle, araĢtırmacı tarafından cinsel istismar mağduru çocuklarla
çalıĢma imkânı bulunan Samsun ve Ordu illerinde ASPB‟ye bağlı 3 BSRM araĢtırma
evreni olarak belirlenmiĢtir.
AraĢtırma yapılan evrende, duygusal bağlılık yaĢadığı kiĢi ile kendi rızası
doğrultusunda cinsel iliĢki yaĢaması sonucu ergen hamileliği yaĢayan 15 yaĢ üzeri
çocuklar ile (8 çocuk) dosya bilgisinden araĢtırma için gerekli olan bilgiler elde
edilemeyen ve görüĢmeyi kabul etmeyen (11 çocuk) çocuklar araĢtırma örneklemine
dâhil edilmemiĢtir.
Yapılan araĢtırma 9-17 yaĢ arası 54 kız çocukla ve istismara iliĢkin
özelliklerin anksiyete ve depresyon düzeyi ile iliĢkisini araĢtırmakla sınırlı
tutulmuĢtur.
2.7. AraĢtırma Yapılan Kurumun Özellikleri
AraĢtırma yapılan kurumlar duygusal, cinsel ve/veya fiziksel istismara
uğramıĢ ve sosyal rehabilitasyona ihtiyaç duyduğu tespit edilen çocuklardan
haklarında mahkemelerce bakım tedbiri/korunma kararı verilen çocukların
rehabilitasyonu amacıyla koruma ve bakımlarının sağlandığı ASPB ÇHGM‟ye bağlı
yatılı kuruluĢlardır. Ġstismar ve ihmal mağduru çocukların belirli bir süre bu
kurumlarda
rehabilitasyonu
sağlanmaya
çalıĢılmakta,
rehabilitasyonlarının
46
tamamlanmasının ardından yaĢ durumlarına uygun diğer yatılı kuruluĢlara geçiĢleri
sağlanmaktadır.
2.8. Veri Toplama Yöntemi ve Araçlar
KTÜ Tıp Fakültesi Klinik AraĢtırmalar Etik Kurulunun 27.10.2014 tarih ve
11 sayılı onayı ve S.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü Yönetim Kurulunun
27.11.2014 tarih ve 35/13 sayılı kararı (EK B) ile “Cinsel Ġstismar Mağduru
Çocukların
Psiko-Sosyal
Durumlarının
Ġstismara
Ait
Özellikler
Açısından
Tanımlanması” adlı yüksek lisans tezi çalıĢması ASPB ÇHGM‟nin 11.04.2014 tarih
ve 57154 sayılı araĢtırma izni (EK C) doğrultusunda baĢlatılmıĢ ve araĢtırma tez
önerisinde belirtildiği Ģekilde tamamlanmıĢtır.
AraĢtırmada, araĢtırmayı kabul eden cinsel istismar mağduru çocuklara
araĢtırmacı tarafından yapılan birebir yüz yüze görüĢme ile Sosyo-Demografik
Özellikler Anketi (EK-E), Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği (ÇĠSAÖ / EK-G)
ve Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği (ÇĠDÖ / EK-H) uygulanmıĢtır.
Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi (EK-F) ise araĢtırmacı tarafından
çocuğa ait “dosya bilgileri (sosyal inceleme raporları, görüĢme raporları, emniyetjandarma ve savcılık ifade tutanakları ve mahkeme tutanakları) taranarak” elde
edilmiĢ, cinsel istismara ait bilgilerle ilgili çocuğa herhangi bir soru sorulmamıĢtır.
Verilerin toplanması aĢamasında gizlilik ilkesi içerisinde veri toplamaya özen
gösterilmiĢ, uygulanan anket ve ölçeklerde çocuğun kimliğine iliĢkin herhangi bir
bilgiye yer verilmemiĢtir.
2.8.1. Sosyo-Demografik Özellikler Anketi
Sosyo-Demografik Özellikler Anketi (EK-E), cinsel istismar mağduru
çocuğun yaĢı, eğitimi, aile yapısı ve aile iliĢkileri, ruh sağlığı ve tedavi süreci,
istismarı anlatma sıklığı ve anlattığı kurum dağılımları, istismarın ortaya çıkmasının
ardından çocuğa gösterilen tepkiler ve çocuğun istismarı algılama biçimine ait
47
bilgiler ile anne ve babanın yaĢı, eğitimi, öz/üvey olma durumu ve çalıĢma durumuna
iliĢkin bilgiler ile ruh sağlığı ve alkol/madde kullanımına iliĢkin özellikleri
belirlemek amacıyla 33 sorudan oluĢmaktadır. Anket, çocukla yapılan yüz yüze
görüĢmede araĢtırmacı tarafından doldurulmuĢtur.
2.8.2.Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi
Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi (EK-F), cinsel istismar mağduru
çocuğun istismardan dolayı en çok öfke ve kızgınlık duyduğu kiĢi, cinsel istismarı
engelleyebilecek ilk kiĢi, cinsel istismarı engelleyebilecek kiĢilere karĢı öfke ve
kızgınlık duyması, istismarın sayısı, sıklığı, devam etme süresi, istismara uğranılan
yer, istismara maruz kalma Ģekilleri ve ilk maruz kalma Ģekli, kandırma sürecinin
hangi evlerini yaĢadığı, istismara eĢlik eden diğer istismar türleri, istismar
baĢladığında ve bittiğinde yaĢı, istismarın ortaya çıkma Ģekli, istismarın ortaya
çıkmasının ardından ASPB‟ye bağlı kuruluĢlara teslim edilip edilmediği ve hakkında
alınan koruma tedbirlerine iliĢkin bilgiler ile istismarcının cinsiyeti, yaĢı, yakınlık
derecesi ve istismarcı sayısına ait bilgileri elde etmek amacıyla oluĢturulan 19
sorudan oluĢmaktadır.
Anket, araĢtırmacı tarafından çocuğa iliĢkin dosya bilgileri (sosyal inceleme
raporları, görüĢme raporları, emniyet-jandarma ve savcılık ifade tutanakları ve
mahkeme tutanakları) taranarak doldurulmuĢtur. Çocuk, cinsel istismarı hatırlatan
sorularla travmatik olayı istismar anına dönerek tekrar yaĢayacağından, cinsel
istismara ait bilgileri içeren ankette yer alan sorularla ilgili çocuğa herhangi bir soru
sorulmamıĢ, araĢtırmacı tarafından yalnızca dosya bilgileri taranarak doldurulmuĢtur.
2.8.3. Çocuklar Ġçin Anksiyete Ölçeği
Çocuklar için uygulanan Durumluluk-Sürekli Kaygı Ölçeği (EK-G);
Spielberger ve arkadaĢları tarafından geliĢtirilen durumluk ve sürekli kaygıyı ölçen
yirmiĢer maddelik iki alt ölçekten oluĢan bir öz bildirim ölçeğidir. Ülkemizde
geçerlik ve güvenilirlik çalıĢması Özusta tarafından yapılmıĢtır. Her ne kadar ölçeğin
48
geçerlik ve güvenilirlik çalıĢması 9-12 yaĢ çocuklarında yapıldıysa da 17 yaĢa kadar
kullanılmaktadır. Her maddede kaygı belirtisi için 1, 2 veya 3 puanlarından birisi
iĢaretlenir. Toplam 20-60 arasında bir puan elde edilir (Karakaya ve ark. 2007).
AraĢtırmada kullanılan ölçek, araĢtırmacı tarafından çocukla yapılan birebir görüĢme
ile uygulanmıĢtır.
2.8.4. Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği
Çocuklar için Depresyon Ölçeği (EK-H), Kovacs (1981) tarafından
geliĢtirilen, 6-17 yaĢ çocuklarına uygulanabilen, 27 maddelik öz bildirim ölçeğidir.
Ülkemizde geçerlik ve güvenilirlik çalıĢması Öy tarafından yapılmıĢ ve patolojik
kesim noktası 19 puan olarak saptanmıĢtır. Ölçek çocuğa okunarak ya da çocuk
tarafından okunarak doldurulur. Yirmi yedi maddelik ölçekte; her madde için üç
değiĢik seçenek bulunmaktadır. Çocuktan son iki hafta için kendisine en uygun
cümleyi seçmesi istenir. Örneğin; 1.Kendimi arada sırada üzgün hissederim. 2.
Kendimi sık sık üzgün hissederim. 3.Kendimi her zaman üzgün hissederim. Her
madde belirtinin Ģiddetine göre 0, 1 ya da 2 puan alır. Maksimum puan 54'tür. Alınan
puan ne kadar yüksekse, depresyonun Ģiddeti o kadar fazla demektir. 0-54 arasında
gerçekleĢebilecek ölçek puanının depresyonu ayırdığı sınır olarak 19 puan
önerilmektedir (Karakaya ve ark. 2007). AraĢtırmada kullanılan ölçek, araĢtırmacı
tarafından çocukla yapılan birebir görüĢme ile uygulanmıĢtır.
2.9. Verilerin Toplanması ve Analizi
S.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü Yönetim Kurulunun tez çalıĢması
önerisini kabul kararının ardından ASPB ÇHGM‟nin izni doğrultusunda 08.12.2014
tarihinde baĢlamıĢ ve 10.03.2015 tarihinde sona ermiĢtir. YaklaĢık 3 ay süren
araĢtırmada Sosyo-Demografik Özellikler Anketi, Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete
Ölçeği ve Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği belirlenen kurumlarda çocuklarla birebir
görüĢme yapılarak doldurulmuĢtur. Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi ise çocuğa
ait dosya bilgileri (sosyal inceleme raporları, görüĢme raporları, emniyet-jandarma ve
savcılık ifade tutanakları ve mahkeme tutanakları) taranarak doldurulmuĢtur.
49
AraĢtırmada elde edilen veriler SPSS 16.0 programı kullanılarak analiz
edilmiĢtir. Verilerin analizinde frekans tabloları, kategorik değiĢkenler için ki-kare;
bağımsız gruplar için t-testi, anksiyete ve depresyon dağılımını incelemek için
Shapiro-Wilk testi, değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi bulabilmek amacıyla tek yönlü
varyans analizi (ANOVA) ve Pearson korelasyon testi kullanılmıĢtır.
50
3.BULGULAR
3.1. Sosyo-Demografik Bilgiler
Çizelge 3.1. Çocuklara ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bilgiler
Sayı (n)
Yüzde (%)
9-12 YaĢ Aralığı
1
1,9
13-15 YaĢ Aralığı
22
40,7
16-17 YaĢ Aralığı
31
57,4
Okula Gidiyor
35
64,8
Okula Gitmiyor
19
35,2
Toplam
54
100
Yaş Aralıkları
Eğitim Durumu
AraĢtırmaya katılan çocukların yaĢ ortalaması 15,63±1,24 olup yaĢ aralığı 13
ile 17 arasındadır. YaĢ aralıkları dağılımı %57,4 oran ile (31 kiĢi) en fazla 16-17 yaĢ
grubundadır. Katılımcıların %64,8‟i (35 kiĢi) eğitimine devam ederken %35,2‟si (19
kiĢi) eğitimine devam etmemektedir (Çizelge 3.1.). Çocuk cinsel istismarı her yaĢta
ve sosyo-ekonomik düzeyde görülebilmektedir. Ancak yapılan araĢtırmada,
örneklemde yer alan çocukların tamamına yakının 13-17 yaĢ arasında olduğu
görülmektedir. Kurum bakımında bulunan istismar mağduru çocukların yarısından
fazlasının eğitimine devam etmesi, çocuğun toplum içinde sosyal yaĢantısına akran
gruplarıyla birlikte devam ettiğini göstermektedir. KiĢiler arası iliĢki kurma, sosyal
çevreleri içinde damgalanma, içe kapanma sorunu yaĢayabilmesi olası olan
çocukların, eğitim yaĢamlarında kurduğu sosyal iliĢkiler baĢta olmak üzere dikkat ve
öğrenme süreçleriyle ilgili takip edilmesi ve çalıĢmalar planlanması gerekmektedir.
51
Çizelge 3.2. Çocukların Aile Yapısına ĠliĢkin Bilgiler
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
41
75,9
GeniĢ Aile
8
14,8
Tek Ebeveynli Aile
2
3,7
Üvey Anne/Baba
1
1,9
Diğer (Bilinmiyor)
1
1,9
Anne Baba Birlikte
24
44,4
Anne Baba BoĢanmıĢ/ Ayrı YaĢamakta
19
35,2
Anne veya baba (Ebeveyn) Ölümü
7
13,0
Anne veya Baba Cezaevinde
4
7,4
Sağlıklı Sosyal ĠliĢkileri Var
21
38,9
Nadiren GörüĢüyor
27
50,0
Hiç GörüĢmüyor
2
3,7
Diğer
4
7,4
Aile Yapısı
Çekirdek Aile
Şimdiki Aile Durumu
Aile İlişkisindeki Son Durum
Toplam
54
100
AraĢtırmaya katılan çocukların %75,9‟u (41 kiĢi) çekirdek aile, %14,8‟i (8
kiĢi) geniĢ aile, %3,7‟si (2 kiĢi) tek ebeveynli, %1,9‟u (1 kiĢi) üvey anne veya baba
ve %1,9‟u (1 kiĢi) diğer aile yapısına sahiptir. Çocukların Ģu anki aile durumları
incelendiğinde %44,4‟ünün (24 kiĢi) anne ve babası beraber, %35,2‟sinin (19 kiĢi)
anne ve babası boĢanmıĢ veya ayrı yaĢamakta, %13‟ünün (7 kiĢi) anne ve/veya
babası vefat etmiĢ ve %7,4‟ünün (4 kiĢi) anne veya babası cezaevindedir. Aile
iliĢkilerindeki son duruma bakıldığında %38,9‟unun (21 kiĢi) ailesi ile sağlıklı bir
sosyal iliĢkisinin olduğu, %50‟sinin (27 kiĢi) ailesi ile nadiren görüĢtüğü, %3,7‟sinin
(2 kiĢi) ailesi ile hiç görüĢmediği bilgisine ulaĢılmıĢ olup, %7,4‟ünün (4 kiĢi) de
ailesiyle iliĢkisi konusunda herhangi bir bilgiye ulaĢılamamıĢtır (Çizelge 3.2.).
52
Çizelge 3. 3. Anneye ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bilgiler
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
30-39 YaĢ Arası
28
51,9
40-49 YaĢ Arası
20
37,0
50 YaĢ ve Üzeri
6
11,1
53
98,1
1
1,9
11
20,4
5
9,3
28
51,9
Ortaokul Mezunu
6
11,1
Lise Mezunu
4
7,4
45
83,3
9
16,7
Var
7
13,0
Yok
47
87,0
Evet
7
13,0
Hayır
47
87,0
Toplam
54
100
Yaş Aralığı
Üvey veya Öz Olma Durumu
Öz Anne
Üvey Anne
Eğitim Durumu
Okur Yazar Değil
Okur Yazar
Ġlkokul Mezunu
İş Durumu
ÇalıĢmıyor/Ev Hanımı
ÇalıĢıyor
Ruhsal Bozukluğa Sahip Olma
Alkol veya Madde Kullanımı
Çocukların annelerinin %51,9‟u (28 kiĢi) 30-39yaĢ, %37‟si (20 kiĢi) 40-49
yaĢ aralığında olup %11,1‟i (6 kiĢi) de 50 yaĢ ve üzerinde olduğu; %98,1‟i (53 kiĢi)
öz anne iken %1,9‟u (1kiĢi) üvey anne olduğu; %51,9‟unun (28 kiĢi) ilkokul mezunu
olduğu, %20,4‟ünün (11 kiĢi) okuryazar olmadığı, %11,1‟inin (6 kiĢi) ortaokul
mezunu olduğu, %9,3‟ünün (5 kiĢi) okuryazar olduğu, %7,4‟ünün (4 kiĢi) lise
mezunu olduğu; %83,3 „ünün (45 kiĢi) ev hanımı olduğu ve herhangi bir iĢte
53
çalıĢmadığı, %16,7‟sinin (9 kiĢi) çalıĢtığı; %87‟sinin (47 kiĢi) herhangi bir ruhsal
bozukluğunun olmadığı, %13‟ünün (7 kiĢi) bir ruhsal bozukluğunun bulunduğu,
%87‟sinin (47 kiĢi) alkol veya madde kullanımının bulunmadığı, %13‟ünün (7 kiĢi)
alkol veya madde kullanımının olduğu bilgisine ulaĢılmıĢtır (Çizelge 3.3.).
Çizelge 3.4. Babaya ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bilgiler
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Yaş Aralığı
30-39 YaĢ Arası
7
13,0
40-49 YaĢ Arası
34
63,0
50 YaĢ ve Üzeri
13
24,0
51
94,4
3
5,6
Okur Yazar Değil
5
9,3
Okur Yazar
1
1,9
Ġlkokul Mezunu
35
64,8
Ortaokul Mezunu
10
18,5
3
5,6
ÇalıĢmıyor/ĠĢsiz
15
27,8
ÇalıĢıyor
39
72,2
Var
3
5,6
Yok
51
94,4
Evet
21
38,9
Hayır
33
61,1
Toplam
54
100
Üvey veya Öz Olma Durumu
Öz Baba
Üvey Baba
Eğitim Durumu
Lise Mezunu
İş Durumu
Ruhsal Bozukluğa Sahip Olma
Alkol veya Madde Kullanımı
Çocukların babalarının %63‟ünün (34 kiĢi) 40-49 yaĢ, %24‟ünün (13 kiĢi) 50
yaĢ ve üzeri, %13‟ünün (7 kiĢi) de 30-39 yaĢ arasında olduğu; %94,4‟ünün (51 kiĢi)
54
öz baba iken %5,6‟sının (3 kiĢi) üvey baba olduğu; %64,8‟inin (35 kiĢi) ilkokul
mezunu olduğu, %18,5‟inin (10 kiĢi) ortaokul mezunu olduğu, %9,3‟ünün (5 kiĢi)
okuryazar olmadığı, %5,6‟sının (3 kiĢi) lise mezunu olduğu, %1,9‟unun (1 kiĢi)
okuryazar olduğu ; %72,2‟sinin (39 kiĢi) çalıĢtığı, %27,8‟inin (15 kiĢi) herhangi bir
iĢte çalıĢmadığı ve iĢsiz olduğu; %94,4‟ünün (51 kiĢi) herhangi bir ruhsal
bozukluğunun olmadığı, %5,6‟sının (3 kiĢi) bir ruhsal bozukluğunun bulunduğu,
%61,1‟inin (33 kiĢi) alkol veya madde kullanımının bulunmadığı, %38,9‟unun (21
kiĢi) alkol veya madde kullanımının olduğu bilgisine ulaĢılmıĢtır (Çizelge 3.4.).
55
3.2. Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Bilgiler
Çizelge 3.5. Sağlık Durumlarına ĠliĢkin Bilgiler-1
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
52
96,3
2
3,7
Evet
34
63,0
Hayır
20
37,0
Akut Stres Bozukluğu
1
1,9
Travma Sonrası Stres Bozukluğu
9
16,7
DavranıĢ Bozukluğu
8
14,8
Depresyon/Depresif Bozukluk
24
44,4
Madde Kullanım Bozukluğu
3
5,6
BaĢka Bir Ruhsal Bozukluk
3
5,6
Herhangi Bir Tanısı Bulunmamakta
6
11,1
Tedavisi Devam Etmekte
25
46,3
Herhangi Bir Tedavi Görmemekte
29
53,7
Toplam
54
100
Psikolojik Destek Alma Durumu
Psikolojik Destek Almaktadır
Psikolojik Destek Almamaktadır
Ruhsal Bozukluk Tanısı Var Mı
Aldığı Ruhsal Bozukluk Tanısı
Şu An Devam Eden Tedavi Durumu
Çocukların %96,3‟ünün (52 kiĢi) psikolojik destek aldığı, %3,7‟sinin (2 kiĢi)
herhangi bir psikolojik destek almadığı; %63‟ünün (34 kiĢi) bir veya birkaç ruhsal
bozukluğunun olduğu; %1,9‟unun (1 kiĢi) Akut Stres Bozukluğu, %16,7‟sinin (9
kiĢi) Travma Sonrası Stres Bozukluğu, %14,8‟inin (8 kiĢi) Davranım Bozukluğu,
%44,4‟ünün (24 kiĢi) Depresyon/Depresif Bozukluk, %5,6‟sının (3 kiĢi) Madde
Kullanım Bozukluğu tanısı aldığı bilgisine ulaĢılmıĢtır. Ruhsal bozukluk tanısı alan
çocukların %46,3‟ünün (25 kiĢi) devam eden tedavisi bulunmaktadır (Çizelge 3.5.).
56
Çizelge 3. 6. Sağlık Durumlarına ĠliĢkin Bilgiler-2
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
30
88,2
4
11,8
YaklaĢık 1 Ay
7
20,6
YaklaĢık 3 Ay
6
17,6
YaklaĢık 6 Ay
5
14,7
YaklaĢık 6 Aydan Daha Fazla
16
47,1
Toplam
34
100
Tedavi Şekli
Ayakta Tedavi
Yatılı Tedavi
Tedavi Süresi
Ruhsal bozukluk tanısı nedeniyle tedavi gören çocukların (n=34) %88,2‟si
(30 kiĢi) ayakta tedavi görmekte, %11,8‟i (4 kiĢi) yatılı tedavi görmektedir. Tedavi
sürelerine bakıldığında çocukların %47,1‟i (16 kiĢi) 6 aydan daha uzun bir süredir
tedavi görmekte, %20‟si (7 kiĢi) yaklaĢık 1 aydır tedavi görmekte, %17,6‟sı (6 kiĢi)
yaklaĢık 3 aydır tedavi görmekte, %14,7‟si (5 kiĢi) 6 aydır tedavi görmektedir
(Çizelge 3.6.). AraĢtırma sonucuna göre istismar mağduru çocukların yarısına
yakının 6 aydan daha fazla bir süre psikiyatrik tedavi görmesi, ruhsal bozukluğu
kronik düzeyde yaĢadığını göstermektedir. Yapılan bilimsel çalıĢmalarda cinsel
istismar mağduru çocuklarda kronik depresyonun sık görülen ruhsal bozukluk türü
olduğu bulunmuĢtur. Cinsel istismar sonrası çocuğun biliĢsel alanında varlığını
koruyan biliĢsel Ģemalar, çocuğun kendi benliğini ve olayları değerlendirme ve
yorumlama yetisine hâkim olduğundan, biliĢsel alanda yapılması gereken psikososyal müdahaleler geliĢtirilip uygulanmadıkça, ruhsal bozuklukların kronik bir
Ģekilde devamı engellenemeyecektir.
57
3.3. Cinsel Ġstismara ĠliĢkin Bilgiler
Çizelge 3.7. Cinsel Ġstismar Nedeniyle Çocuğun En Çok Öfke ve Kızgınlık Duyduğu
KiĢilere ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Cinsel Ġstismarcıya
40
74,1
Sebep Olan/Engel Olabilecek KiĢiye
11
20,4
Herhangi Birisine Öfke Duymamakta
3
5,6
Öfke ve Kızgınlık Duyulan Kişiler
Toplam
54
100
Cinsel istismar nedeniyle çocukların %74,1‟i (40 kiĢi) istismarı uygulayan
kiĢiye, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismara sebep olan veya istismarı engelleyebilecek kiĢiye
öfke duymakta olup %5,6‟sı (3 kiĢi) da hiç kimseye yaĢanan cinsel istismardan
dolayı öfke duymamaktadır (Çizelge 3.7.). Çocuğun istismarcıya öfke duyması,
istismarı anlaması ve yorumlamasında beklenen bir duygu durumudur. Cinsel
istismarcıya öfke duymayan çocukların, istismarcı ile ayrıĢma sağlayamadığı ve
kandırma süreçlerinin farkına varamadığı, istismardan dolayı kendini sorumlu
tuttuğu düĢünülebilir. Cinsel istismara sebep olan kiĢilerle birlikte istismarcıya öfke
duygusu geliĢtiren çocuk, aile bireyleri baĢta olmak üzere bağlılık, sevgi ve güven
hissettiği kiĢilerin kendini koruyamadığını düĢünmekte ve bu kiĢilere karĢı öfke
duygusu geliĢtirmektedir. Ġstismardan dolayı kendisini suçlayan kiĢilere karĢı da öfke
duygusu geliĢtiren çocuğun ailesi, yakınları ve sosyal çevresini oluĢturan kiĢileri
kapsayan, sosyal iliĢkileri ve sosyal destek sistemlerini geliĢtirmeyi amaçlayan
çalıĢmalarda, öfke ve kızgınlık duyduğu kiĢiler konusunda çalıĢmaların yapılması
gerekmektedir.
58
Çizelge 3. 8. Çocuğa Göre Cinsel Ġstismarı Engelleyebilecek Ġlk KiĢi
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Annesi
22
40,7
Babası
14
25,9
KardeĢleri
3
5,6
ArkadaĢları
4
7,4
Diğer
4
7,4
Hiç Kimse
7
13,0
54
100
Engelleyebilecek Kişiler
Toplam
Çocukların %40,7‟sine (22 kiĢi) göre cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi
anne, %25,9‟una (14 kiĢi) göre baba, %5,6‟sına (3 kiĢi) göre kardeĢler, %7,4‟üne (4
kiĢi) göre arkadaĢlar, %7,4‟üne (4 kiĢi) göre diğer kiĢilerdir. Çocukların %13‟ü (7
kiĢi) ise cinsel istismarı herhangi birinin engelleyebileceğini düĢünmemektedir.
Cinsel istismarı birisinin engelleyebileceğini düĢünen çocukların (n=47) %46,8‟i (22
kiĢi) cinsel istismarı engelleyebilecek kiĢilere karĢı öfke duymakta iken %53,2‟si (25
kiĢi) cinsel istismarı engelleyebileceğini düĢündüğü ilk kiĢiye karĢı öfke
duymamaktadır. Ayrıca çocukların %68,5‟inin (37 kiĢi) cinsel istismar sonrasında
hayatında güvendiği en az bir kiĢinin olmasına karĢın %31,5‟inin (17 kiĢi) hayatında
güvendiği bir kimsenin olmadığı bilgisine ulaĢılmıĢtır (Çizelge 3.8.).
59
Çizelge 3. 9. Cinsel Ġstismarı Anlatma Sıklığına ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Anlattırılma Sıklığı
1 veya 2 Farklı Yerde
27
50,0
3 veya 4 Farklı Yerde
19
35,2
5 veya 6 Farklı Yerde
3
5,6
6 veya Daha Fazla Yerde
5
9,3
54
100
Toplam
Çocukların %50‟si (27 kiĢi) 1 veya 2, %35,2‟si (19 kiĢi) 3 veya 4, %5,6‟sı (3
kiĢi) 5 veya 6, %9,3‟ü (5 kiĢi) 6 veya daha fazla kez yaĢadığı cinsel istismar olayını
anlatmak zorunda kalmıĢtır (Çizelge 3.9.). Travmatik olay sonucu istismar mağduru
çocuklar travma yaratan olayı kabuslarla yeniden yaĢamakta ve travmayı hatırlatıcı
uyarıcılardan kaçınma davranıĢı sergilemektedir. Ancak yapılan araĢtırmada istismar
mağduru çocukların yarısının (%50,1‟i) yaĢanan cinsel istismarı 3 veya daha fazla
kez anlatmak zorunda bırakıldığı ve travmatik durumu tekrar tekrar yaĢadıkları
görülmüĢtür. Ġstismar mağduru çocukların, istismarı anlatmak zorunda bırakıldıkları
kurumların/kiĢilerin dağılımına bakılarak gerekli önlemlerin alınması ile ilgili
müdahaleler önerilebilir. Çizelge 3.10‟da çocukların cinsel istismarı anlatmak
zorunda bırakıldığı kurum/kiĢi dağılımları görülmektedir.
60
Çizelge 3.10. Cinsel Ġstismarı Anlatmak Durumunda Kaldığı Kurum/KiĢi
Dağılımlarına ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Anlattıran Kişi/Kurum (n=54)
Emniyet Ġfadesi
34
63,0
Jandarma Ġfadesi
16
29,6
Savcılık Ġfadesi
29
53,7
Dava Görülen Mahkeme
8
14,8
Genel Sağlık Muayenesi
8
14,8
Adli Tıp Muayenesi
7
13,0
Teslim Edildiği Ġlk KuruluĢ
15
27,8
Kaldığı Diğer KuruluĢlar
25
46,3
Aile Bireyleri
9
16,7
Akraba/ArkadaĢ
7
13,0
Çocukların %63‟ü (34 kiĢi) emniyette alınan ifadesinde, %29,6‟sı (16 kiĢi)
jandarmada alınan ifadesinde, %53,7‟si (29 kiĢi) savcılıkta alınan ifadesinde, %14,8‟i
(8 kiĢi) mahkemede dava duruĢmasında, %14,8‟si (8 kiĢi) genel sağlık
muayenesinde, %13‟ü (7 kiĢi) adli tıp muayenesinde, %27,8‟i (15 kiĢi) teslim
edildiği ilk kuruluĢta, %46,3‟ü (25 kiĢi) daha sonra kaldığı kuruluĢlarda, %16,7‟si (9
kiĢi) aile bireylerine ve %13‟ü (7 kiĢi) akraba/arkadaĢlara maruz kaldığı cinsel
istismarı anlatmak durumunda kalmıĢtır (Çizelge 3.10.).
61
Çizelge 3.11. Cinsel Ġstismarı Anlatmada Hissettiği Duygulara ĠliĢkin Bulgular
Hissedilen Duygu
Kişi Sayısı (n)
Yüzde
Hissedilen Duygu
Kişi Sayısı (n)
(%)
Yüzde
(%)
Utanma
23
42,6
Nefret
4
7,4
Kötü Hissetme
8
14,8
PiĢmanlık
15
27,8
Güvensizlik
2
3,7
Tepkisiz Kalma
1
1,9
Korku
10
18,5
Umursamama
1
1,9
Suçluluk
4
7,4
Hissetmeme
7
13,0
Tekrar YaĢama
3
5,6
Tedirgin/EndiĢeli
4
7,4
Ġğrenme
3
5,6
Rahatlama
2
3,7
Öfke
10
18,5
Çaresizlik
2
3,7
Kızgınlık
10
18,5
Üzüntü
5
9,3
Çizelge 3.9. ve Çizelge 3.10.‟da cinsel istismarı farklı sıklıklarla farklı
kurum/kiĢilere anlatmak zorunda bırakılan çocukların, cinsel istismarı anlatırken
ifade ettiği duygular yukarıda görüldüğü üzere Çizelge 3.11.‟de belirtilmiĢtir. Cinsel
istismarı anlatmak durumunda kalan çocukların istismarı anlatırken hissettikleri
duyguları açık uçlu sorularla cevaplandırmaları istenmiĢ, verilen cevaplardan
hissedilen duygular belirlenmiĢtir. YaĢadığı cinsel istismarı bir veya birkaç
kurum/kiĢiye anlatmak durumunda bırakılan çocukların %42,6‟sı (23 kiĢi)
utandığını, %27,8‟i (15 kiĢi) piĢmanlık hissettiğini, %18,5‟i (10 kiĢi) öfkelendiğini,
%18,5‟i (10 kiĢi) kızgınlık duyduğunu, %18,5‟i (10 kiĢi) korktuğunu
%14,8‟i (8
kiĢi) kendisini kötü hissettiğini, %13‟ü (7 kiĢi) herhangi bir Ģey hissetmediğini,
%7,4‟ü (4 kiĢi) nefret duygusu yaĢadığını, %7,4‟ü (4 kiĢi) tedirgin/endiĢeli olduğunu,
%7,4‟ü (4 kiĢi) suçluluk duyduğunu, %5,6‟sı (3 kiĢi) istismar olayını tekrar
yaĢıyormuĢ gibi olduğunu, %5,6‟sı (3 kiĢi) iğrendiğini, %3,7‟si (2 kiĢi) güvensiz
hissettiğini, , %1,9‟u (1 kiĢi) tepkisiz kaldığını, %1,9‟u (1 kiĢi) umursamadığını,
%3,7‟si (2 kiĢi) rahatladığını, %3,7‟si (2 kiĢi) çaresizlik hissettiğini ve %9,3‟ü (5
kiĢi) üzüntü duyduğunu ifade etmiĢtir (Çizelge 3.11.).
62
Çizelge 3.12. Ġstismarın Kendi Suçu Olduğunu DüĢünme ve Ġstismardan Dolayı
Suçlanma Durumuna ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Kendi Suçu Olduğunu Düşünme
Evet, DüĢündü
31
57,4
Hayır, DüĢünmedi
23
42,6
Evet
21
38,9
Hayır
33
61,1
Toplam
54
100
Çocuğu Suçlama Durumu
Çocukların %57,4‟ü (31 kiĢi) yaĢanan cinsel istismar olayının kendi suçu
olduğunu düĢündüğünü belirtmiĢtir. %38,9‟u (21 kiĢi) ise yaĢanan cinsel istismar
olayı nedeniyle kendisini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmiĢtir (Çizelge 3.12.).
Cinsel istismar mağduru çocuklar istismardan dolayı algı Ģemaları geliĢtirmekte ve
bu algı Ģemaları istismarı yorumlamasına etki eden temel zemini oluĢturmaktadır.
Ġstismar sırasında korkudan da kaynaklı olabilecek bedenin verdiği fizyolojik tepki,
çocuğun istismarı istediği ve istismardan zevk aldığını düĢünmesine neden
olabilmektedir. Cinsel istismarın kandırma süreçlerinde çocuğun biliĢsel algısı
istismarcı tarafından alt üst edilebilmektedir. Bu durumlar çocuğun istismardan
dolayı kendini suçlamasına neden olur. Çocuğun istismarı kendi suçu olduğunu
düĢünmesi, istismarın ortaya çıkmasının ardından ailesi ve çevresinden yönelen
suçlayıcı ifadelerden de etkilenmektedir. Ġstismar ortaya çıktıktan sonra ailesi ve
sosyal çevresinden uzaklaĢtırılarak koruma altında alınan çocuk, istismardan dolayı
cezalandırıldığını düĢünmekte, bu düĢünce çocuğun istismarı kendi suçu olduğunu
düĢünmesine etki etmektedir. Çocuğu cinsel istismardan dolayı suçlama oranı
(%38,9) çocuk cinsel istismarında yanlıĢ inançlar ve tutumlara sahip olunduğunu
göstermektedir.
63
Çizelge 3.13. Ġstismarcı KiĢilerin Dağılımına ĠliĢkin Bilgiler
Değişkenler (n=54)
Sayı (n)
Yüzde (%)
Maruz Kalınan Kişi/Kişiler (n=54)
Aile Ġçi
14
25,9
6
11,1
Aile/Akraba DıĢından Tanıdığı Biri
17
31,5
Tanımadığı Biri
24
44,4
Akraba/Yakınları
Yapılan araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların bir kısmının birden
fazla kiĢi tarafından istismara maruz kaldığı bulunmuĢtur. Ġstismarcı dağılımlarına
bakıldığında çocukların %25,9‟u (14 kiĢi) aile içinden birisi, %11,1‟i (6 kiĢi) akraba
veya yakınları, %31,5‟i (17 kiĢi) tanıdığı birisi ve %44,4‟ü (24 kiĢi) tanımadığı birisi
tarafından cinsel istismara maruz kalmıĢtır (Çizelge 3.13.).
Çizelge 3.14. Ġstismarcılara ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Erkek
54
100,0
Kadın
-
-
15-18 YaĢ Arası
9
16,7
19-30 YaĢ Arası
23
42,6
31-40 YaĢ Arası
9
16,7
41-50 YaĢ Arası
11
20,4
51-60 YaĢ Arası
2
3,7
1 KiĢi
26
48,1
1‟den Fazla KiĢi
28
51,9
Toplam
54
100
İstismarcının Cinsiyeti
İstismarcının Yaşı
İstismarcı Sayısı
Çocuklara yönelik cinsel istismarı gerçekleĢtiren istismarcıların tamamının
cinsiyeti erkektir. Bu veriler, çocuk cinsel istismarı alanında yapılan bilimsel
64
çalıĢmalarla uyumluluk göstermektedir. Yapılan araĢtırmalarda çocuk cinsel
istismarcılarının büyük çoğunluğunun erkek olduğu bulunmuĢtur. Ġstismarcıların
sosyo-demografik
bilgileri
çocukların
dosya
bilgilerinden
alınan
veriler
doğrultusunda daha ayrıntılı irdelendiğinde istismarcıların %42,6‟sı (23 kiĢi) 18-30
yaĢ arasında yer almaktadır (Çizelge 3.14.).
Adalet Bakanlığı verilerine göre ülkemizde çocuğun cinsel istismarı suçuna
iliĢkin 2013 yılındaki 17.948 suç sayısı içerisinde 17.786 sanığın yaĢ dağılımları
%26,5‟i (4.714 kiĢi) 12-18 yaĢ arasında, % 73,5‟i (13.072 kiĢi) 18 yaĢ üzeridir. Bu
sanıkların %93,9‟u (16.776 kiĢi) erkek, %6,1‟i (1.097 kiĢi) kadındır (Adalet
Bakanlığı Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğü 2013).
Çocukların %48,1‟i (26 kiĢi) sadece bir kiĢi, %51,9‟u (28 kiĢi) birden fazla
kiĢi tarafından cinsel istismara maruz kalmıĢtır (Çizelge 3.14.). Ġstismara ait
özelliklerle anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢkinin irdelendiği çalıĢmada,
istismarcı sayısı bağımsız bir değiĢken olarak istismara ait özellikler açısından ele
alınmamıĢtır. Ancak istismarcı sayısı arttıkça, istismarın yıkıcı doğasının arttığı ve
çocuk üzerindeki travmatik etkinin çok daha kalıcı etkiler bıraktığı düĢünülmektedir.
65
Çizelge 3.15. Cinsel Ġstismara Ġlk Maruz Kalma ġekline ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
İlk Maruz Kalma Şekli
Sözel Taciz
11
20,4
TeĢhir, Göstermecilik
1
1,9
Kazara DokunuĢlar
2
3,7
16
29,6
Öpme
3
5,6
OkĢama
7
13,0
Pornografi Ġzletme
1
1,9
Anal Penetrasyon
1
1,9
Vajinal Penetrasyon
12
22,2
Toplam
54
Dokunma
100
Çocuların cinsel istismara ilk maruz kalma Ģekilleri; %29,6 (16 kiĢi) oranında
dokunma, %22,2 (12 kiĢi) oranında vajinal penetrasyon, %20,4 (11 kiĢi) oranında
sözel taciz, %13 (7 kiĢi) oranında okĢama, %5,6 (3 kiĢi) oranında öpme, %3,7 (2
kiĢi) oranında oyun vb. gibi kazara dokunuĢlar, %1,9 (1 kiĢi) oranında teĢhir,
göstermecilik, %1,9 (1 kiĢi) oranında pornografi izletme, %1,9 (1 kiĢi) oranında anal
penetrasyon Ģeklinde gerçekleĢmiĢtir (Çizelge 3.15.). Çocuğun cinsel istismara ilk
olarak dokunma ve sözel taciz Ģeklinde maruz kalması, sistematik ve planlı bir
Ģekilde çocuğa cinsel sömürü amacıyla yaklaĢılmasını yansıtabilir. Planlı bir Ģekilde
çocuğa yönelen istismarcı özellikle kazara dokunuĢlar veya sözel ifadelerle çocuğun
tepkisini ölçmekte ve savunma süreçlerini alt etmeye çalıĢmaktadır. Kandırma
süreçlerinin eĢlik ettiği bu aĢamaya Çizelge 3.17‟de görülen aĢamalar eĢlik
etmektedir. Vajinal penetrasyon ilk istismar Ģekli olarak gerçekleĢtiğinde, istismarcı
kandırma süreçlerinin evreleri kullanmamıĢtır veya bu süreçleri kullanmadan seçtiği
kurbanına en Ģiddetli ve yıkıcı bir Ģekilde istismarı yöneltmiĢtir.
66
Çizelge 3.16. Cinsel Ġstismarın GerçekleĢme ġekline ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Gerçekleşme Şekli (n=54)
Dokunma
33
61,1
Öpme
29
53,7
OkĢama
22
40,7
Sürtünme
6
11,1
TeĢhir, Göstermecilik
3
5,6
Oral Penetrasyon
7
13,0
Anal Penetrasyon
6
11,1
41
75,9
Vajina Ġçine Parmak Sokma
1
1,9
Pornografi Ġzletme
4
7,4
Pornografik Fotoğraflama
1
1,9
Vajinal Penetrasyon
Bir önceki Çizelgede (Çizelge 3.15.) görüldüğü üzere istismara ilk maruz
kalma Ģekillerinin belirlenmesinin ardından, istismar mağduru çocukların istismar
sürecinde cinsel istismarın hangi Ģekillerine maruz kaldığı yine dosya bilgilerinden
elde edilen bilgilerle ortaya konmuĢtur. Çocukların cinsel istismara maruz kalma
Ģekilleri; %61,1 (33 kiĢi) oranında dokunma, %53,7 (29 kiĢi) oranında öpme, %40,7
(22 kiĢi) oranında okĢama, %11,1 (6 kiĢi) oranında sürtünme, %5,6 (3 kiĢi) oranında
teĢhir/göstermecilik, %13 (7 kiĢi) oranında oral penetrasyon, %11,1 (6 kiĢi) oranında
anal penetrasyon, %75,9 (41 kiĢi) oranında vajinal penetrasyon, %1,9 (1 kiĢi)
oranında vajina içine parmak sokma, %7,4 (4 kiĢi) oranında pornografi izletme ve
%1,9 (1 kiĢi) oranında pornografik fotoğraflama Ģeklindedir (Çizelge 3.16.).
Ġstismarın gerçekleĢme Ģekline ait bu özellikler anksiyete ve depresyon düzeyine
etkisi bakımından bağımsız değiĢken olarak ele alınacaktır.
67
Çizelge 3.17. Kandırma Sürecine ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Kandırma Şekilleri (n=54)
Sevdiği veya Güvendiği Birisi
32
59,3
ArkadaĢlığını Geri Çekme
11
20,4
Sır Olarak Saklatma
26
48,1
Korkutma
31
57,4
Para/Hediye Verme
10
18,5
Bazı DavranıĢları Sergiletme
11
20,4
Ġstismar sürecinde çocuklar, bir veya birden çok Ģekilde istismarcı tarafından
uygulanan kandırma süreci Ģekillerine maruz kalabilirler. Kandırma sürecinin
evrelerine iliĢkin bilgilerde çocukların %59,3‟ü (32 kiĢi) l istismarcının sevdiği veya
güvendiği birisi olduğunu, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismarı kabul etmemesi durumunda
istismarcının sevgi ve arkadaĢlığını geri çektiğini, %48,1‟i (26 kiĢi) istismarcının
istismarı sır olarak saklatmaya uğraĢtığını, %57,4‟ü (31 kiĢi) istismarın gizli kalması
için istismarcı tarafından korkutulduğunu,%18,5‟i (10 kiĢi) istismarı uygulayabilmek
ve ikna edebilmek için istismarcının kendisine hediye, para gibi Ģeyler verdiğini,
%20,4‟ü (11 kiĢi) istismarcının istismar sürecinde kendini bazı davranıĢlar
sergilemeye yönlendirdiğini belirtmiĢtir (Çizelge 3.17.).Ġstismarcının özellikle
çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi olması, çocuğun sevgisini ve güvenini
kazanmasının ardından cinsel istismara karĢı çıkması durumunda arkadaĢlığını geri
çekmesi, çocuğun biliĢsel alanında kalıcı etkiler bırakmaktadır. Cinsel istismarda,
cinselliğin çocuktan arkadaĢlık ve sevginin karĢılığı olarak alınması, ilerleyen
yaĢlarda çocuğun yakın iliĢkilerde cinsel sömürüye maruz kalmasına, güvensizlik
yaĢamasına, cinsel taleplere boyun eğici davranıĢlar sergilemesine neden olmaktadır.
Cinsel istismarı uygularken çocuğun istismarcı tarafından korkutulması,
travmanın derecesini arttırmakta ve aĢağıdaki çizelgede görüldüğü üzere (Çizelge
3.18.) cinsel istismara diğer istismar türlerinin de eĢlik etmiĢ olduğunu
göstermektedir. Bunun yanı sıra cinsel istismar mağduru çocukların yarısına
yakınında (%48,1) istismarın sır olarak saklatılmaya çalıĢılması, istismarın ortaya
çıkması ve bildirilmesi önündeki en büyük engel olarak görülebilir. Çocuğun sevdiği
68
veya güvendiği birisi tarafından istismara maruz kalması, istismarcının arkadaĢlığını
geri çekmesi, istismarcının istismarı sır olarak saklatması ve istismarın gizli kalması
için çocuğu korkutması, Çizelge 3.20.‟de görüldüğü üzere istismar mağduru
çocukların yarısından fazlasının “istismarı kendisinin bildirememesinin” nedeni
olarak görülebilir.
Çizelge 3.18. Cinsel Ġstismara EĢlik Eden Diğer Ġstismar Türlerine ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
İstismar Türleri (n=54)
Fiziksel Ġstismar
18
33,3
Sözel Ġstismar
18
33,3
Duygusal Ġstismar
32
59,3
Cinsel
istismar
çocuğun
sevdiği
veya
güvendiği
birisi
tarafından
gerçekleĢtiğinde, çocuk istismara karĢı çıktığında istismarcı arkadaĢlığını ve
dostluğunu geri çektiğinde, istismarcı güven iliĢkisini kullanarak istismarı sır olarak
saklatmaya çalıĢtığında, cinsel istismarın yanında sevgi, bağlılık ve güven duyguları
kullanılarak çocuk duygusal yönden de istismar edilmiĢ olmaktadır. Çocuğun
duygusal ve biliĢsel alanına ve dolayısıyla da psikolojik yapısına daha çok zarar
veren duygusal istismar ile birlikte sözel ve fiziksel istismarın da cinsel istismara
eĢlik etmesi, çocuk üzerinde çok daha büyük etkiler bırakmaktadır. AraĢtırma
bulgularına göre çocukların %33,3‟üne (18 kiĢi) fiziksel istismarın, %33,3‟üne (18
kiĢi) sözel istismarın, %59,3‟üne (32 kiĢi) duygusal istismarın eĢlik ettiği
bulunmuĢtur (Çizelge 3.18.).
69
Çizelge 3.19. Cinsel Ġstismarın Süresi, Sıklığı, BaĢlama ve BitiĢ YaĢına ĠliĢkin
Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
İlk Uğrama Yaşı
5-9 YaĢında
3
5,6
10-13 YaĢında
18
33,3
14-17 YaĢında
33
61,1
10-13 YaĢında
7
13,0
14-17 YaĢında
47
87,0
1 Kez
8
14,8
Birkaç Kez
27
50,0
Sık Sık
19
35,2
Tek Sefer
6
11,1
Bir Aydan Fazla
7
13,0
Birkaç Ay
9
16,7
Bir Yıldan Az
13
24,1
Bir Yıldan Fazla
19
35,2
1 Haftadan Az
3
5,6
1 Aydan Az
6
11,1
6 Aydan Az
20
37,0
6 Aydan Fazla
25
46,3
Toplam
54
100
Son Uğrama Yaşı
Uğrama Sıklığı
Ne Kadar Süre Uğradığı
Üzerinden Geçen Süre
Çocuğun cinsel istismara ilk uğrama yaĢı, son uğrama yaĢı ve cinsel
istismarın üzerinden geçen süre istismara ait özellikler olarak belirlenmeye çalıĢılsa
da bağımsız bir değiĢken olarak araĢtırma sorularında belirtildiği üzere anksiyete ve
depresyon düzeyi üzerindeki etkileri, araĢtırmanın amaçlarında belirtilmemiĢtir.
Cinsel istismara ilk maruz kalındığında çocukların %5,6‟sı (3 kiĢi) 5-9 yaĢ arasında,
70
%33,3‟ünün (18 kiĢi) 10-13 yaĢ arasında, %61,1‟inin (33 kiĢi) 14-17 yaĢ arasında
olduğu; son maruz kalındığında çocukların %13‟ünün (7 kiĢi) 10-13 yaĢ arasında,
%87‟sinin (47 kiĢi) 14-17 yaĢ arasında olduğu; çocukların en son istismara
uğramalarının üzerinden geçen süre %5,6‟sında (3 kiĢi) 1 haftadan az, %11,1‟inde (6
kiĢi) 1 aydan az, %37‟sinde (20 kiĢi) 6 aydan az, %46,3‟ünde (25 kiĢi) 6 aydan fazla
olduğu bulunmuĢtur (Çizelge 3.19.).
Cinsel istismara ait özellikler arasında yer alan ve bağımsız değiĢkenler
olarak anksiyete ve depresyon düzeyleri üzerindeki etkileri belirlenmeye çalıĢılan
istismarın gerçekleĢme sıklığı ve maruz kalma süresine iliĢkin ise elde edilen
bulgular Ģu Ģekildedir: çocukların %14,8‟inin (8 kiĢi) cinsel istismara 1 kez maruz
kaldığı, %50‟sinin (27 kiĢi) birkaç kez maruz kaldığı, %35,2‟sinin (19 kiĢi) sık sık
maruz kaldığı bilgisine ulaĢılmıĢtır. %11,1‟i (6 kiĢi) tek sefer, %13‟ü (7 kiĢi) bir
aydan fazla, %16,7‟si (9 kiĢi) birkaç ay, %24,1‟i (13 kiĢi) bir yıldan az, %35,2‟si (19
kiĢi) bir yıldan fazla süre cinsel istismara uğramıĢtır (Çizelge 3.19.).
Çizelge 3.20. Cinsel Ġstismarın Ortaya Çıkma ġekline ĠliĢkin Bulgular
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
24
44,4
Ailesinin Bildirimi
8
14,8
Okulun Bildirimi
5
9,3
Akraba/Tanıdık/ArkadaĢ Bildirimi
7
13,0
Sağlık KuruluĢlarının Bildirimi
8
14,8
Diğer
2
3,7
Toplam
54
Ortaya Çıkma Şekli
Kendisinin Bildirimi
100
Cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli %44,4 (24 kiĢi) oranında kendi bildirimi,
%14,8 (8 kiĢi) oranında ailesinin bildirimi, %9,3 (5 kiĢi) oranında okul tarafından
yapılan bildirim, %13 oranında (7 kiĢi) akraba/tanıdık veya arkadaĢları tarafından
yapılan bildirim, 14,8 (8 kiĢi) oranında sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirim,
%3,7 (2 kiĢi) diğer Ģekillerde yapılan bildirimle ortaya çıkmıĢtır (Çizelge 3.20.).
Cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocukların %87‟si (47 kiĢi) ilk anda
71
ASP‟ye bağlı kuruluĢlara teslim edilirken, %13‟ü (7 kiĢi) ASP‟ye bağlı kuruluĢlara
istismar ilk ortaya çıktığında teslim edilmemiĢtir. KuruluĢ bakımına %68,5‟i (37 kiĢi)
savcılık talimatı ile kolluk tarafından, %22,2‟si (12 kiĢi) savcılık talimatı olmadan
emniyet ve jandarma tarafından, %5,6‟sı (3 kiĢi) kendisi veya bakımından sorumlu
kimseler tarafından, %3,7‟si (2 kiĢi) diğer farklı kiĢi veya kurumlarca ASP‟ye bağlı
kuruluĢlara teslim edilmiĢtir.
72
3.4. Çocuklar Hakkındaki Yasal Tedbirlere ĠliĢkin Bilgiler
Çizelge 3. 21. Çocuk Hakkında Alınan Yasal Tedbirlere ĠliĢkin Bilgiler
Değişkenler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Ç.K.K.‟ye Göre Acil Korunma Kararı
47
87,0
Ç.K.K.‟ye Göre Bakım Tedbiri Karar
7
13,0
Alınan İlk Tedbir Kararı
Ç.K.K.’ye Göre Bakım Tedbiri
Var
52
94,4
Yok
2
5,6
Var
38
70,4
Yok
16
29,6
Var
2
3,7
Yok
52
96,3
Var
18
33,3
Yok
36
66,7
Var
1
1,9
Yok
53
98,1
Toplam
54
100
Ç.K.K.’ye Göre Sağlık Tedbiri
Ç.K.K.’ye Göre Danışmanlık Tedbiri
Ç.K.K.’ye Göre Eğitim Tedbiri
2828 S.H.K’ye Göre Korunma Kararı
Çocukların %87‟si (47 kiĢi) hakkında Ç.K.K.‟ye göre alınan ilk tedbir kararı
acil korunma kararı iken, %13‟ü (7 kiĢi) hakkında alınan ilk tedbir kararı bakım
tedbiridir. Ç.K.K.‟ye göre çocuk ASPB‟ye bağlı kuruluĢlara savcılık talimatı ile
kolluk tarafından teslim edilmesinin ardından, çocuk hakkında gerekli sosyal
inceleme ve mesleki görüĢmelerin yapılması amacıyla 1 aylık süreyi kapsayan acil
korunma kararı alınarak çocuğun durumu koruyucu ve destekleyici tedbirler
(danıĢmanlık, eğitim, bakım, sağlık, barınma) açısından değerlendirilmektedir.
Alınan ilk tedbir kararı hakkında elde edilen bilgilere ek olarak çocukların %96,3‟ü
73
(52 kiĢi) hakkında bakım tedbiri, %70,4‟ü (38 kiĢi) hakkında sağlık tedbiri, %3,7‟si
(2 kiĢi) hakkında danıĢmalık tedbiri, %33,3‟ü hakkında eğitim tedbiri Ç.K.K.‟ye göre
Ģu an devam etmekte iken %1,9‟u (1 kiĢi) hakkında da S.H.K.‟ye göre korunma
kararı devam etmektedir. KuruluĢ bakımında hakkında herhangi bir tedbir kararı
olmayan çocuk bulunmamaktadır (Çizelge 3.21.).
3.5. Ġstismara Ait Özellikler Ġle Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki
ĠliĢkiye Dair Bulgular
Cinsel istismara ait özellikler değerlendirildiğinde çocuğun sevdiği veya
güvendiği birisi tarafından cinsel yönden istismar edilmesi; istismarın sözel boyuttan
vajinal penetrasyona kadar ağır bir Ģekilde yaĢanması; istismarın sistematik bir
Ģekilde birden fazla kez tekrarlaması; istismarın gerçekleĢme süresinin daha uzun bir
süreyi kapsaması cinsel istismardaki tabloyu ağırlaĢtırmakta ve çocuk üzerindeki
travmatik etkiyi arttırmaktadır. Artan travmatik etki, çocuğun yaĢadığı anksiyete ve
depresyon düzeyini arttırmaktadır.
74
Çizelge 3.22. Çocukların Anksiyete ve Depresyon Ortalamalarına ĠliĢkin Bulgular
Ortalama
Standart Sapma
Ranj
ÇĠSAÖ
45
6,99
27-57
ÇĠDÖ
22,09
9,33
2-39
Çizelge 3.23. Çocukların Depresyon Puanlarının Dağılımına ĠliĢkin Bulgular
ÇĠDÖ
Sayı (n)
Yüzde (%)
19 puan altı
21
38,9
19 puan ve daha üstü
33
61,1
Toplam
54
100
Yapılan araĢtırmaya göre çocukların Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği
(ÇĠSAÖ)‟nden aldığı puanların ortalaması 45±6,99 olup 27 ile 57 puan aralığındadır.
Çocukların Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği (ÇĠDÖ)‟nden aldığı puanların
ortalaması 22,09±9,33 olup 2 ile 39 puan aralığındadır (Çizelge 3.22.). Depresyon
Ölçeğinden çocukların %61,1‟i (33 kiĢi) 19 puan ve daha üstü puan almıĢtır (Çizelge
3.23.)
Çizelge 3. 24. Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Puanları Normallik Testi
Shapiro-Wilk
istatistik
s.d.
p
Anksiyete puanı
0,975
54
0,316*
Depresyon
0,971
54
0,220*
puanı
*p>0,05
Çizelge 3.24‟e göre; Anksiyete ve Depresyon Ölçekleri puanları ShapiroWilk testine göre normal dağılım göstermektedir (p>0,05). Bu nedenle analizlerde
parametrik testler (t-test, tek yönlü varyans analizi, Pearson korelasyon testi)
kullanılmıĢtır.
75
Çizelge 3.25. Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki ĠliĢkiye Dair Bulgular
Depresyon Puanı
Anksiyete Puanı
0,682*
Pearson Korelasyon Testi, *p<0,05
Çocukların anksiyete ve depresyon ölçeklerinden aldıkları puanlar arasında
pozitif yönde bir iliĢki vardır (r=0,682 p=0,0001; p<0,05). Buna göre çocukların
anksiyete puanları arttıkça depresyon puanları da artmaktadır (Çizelge 3.25.).
Çizelge 3.26. Ġstismar Uygulayan KiĢinin Yakınlığına Göre Anksiyete ve Depresyon
Puanlarının KarĢılaĢtırılması
Anksiyete
Aile üyesi
Akraba
Tanıdığı biri
Tanımadığı
biri
Depresyon
Aile üyesi
Akraba
Tanıdık
Tanımadığı
biri
t-test
*p<0,05
n
ortalama
t
s.d.
p
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
14
40
6
48
17
37
24
30
41,14
46,35
44,50
45,06
48,47
43,40
45,12
44,90
-2,515
52
0,015*
-0,184
52
0,855
2,603
52
0,012*
0,116
52
0,908
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Evet
Hayır
14
40
6
48
17
37
24
30
15,28
24,47
23,00
21,98
24,82
20,84
25,21
19,60
-3,488
52
0,001*
0,250
52
0,803
1,473
52
0,147
2,279
52
0,027*
Çocuklara istismar uygulayan kiĢilerin yakınlık durumuna göre Anksiyete
Ölçeği puanları bağımsız iki örnek için t-test analizi uygulanarak karĢılaĢtırılmıĢtır
(Çizelge 3.26.). Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Anksiyete Ölçeği puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,515 p=0,015; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan
çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:41,14) maruz kalmayanlara göre
(ort:46,35) daha düĢüktür. Ġstismarcının aile ve akraba dıĢında tanıdık biri olması ile
Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma
76
bulunmuĢtur (t(52)=2,603 p=0,012; p<0,05). Buna göre tanıdığı biri tarafından
istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:48,47)
maruz kalmayanlara göre (ort:43,40) daha yüksektir.
Çocuklara istismar uygulayan kiĢilerin yakınlık durumuna göre Depresyon
Ölçeği puanları bağımsız iki örnek için t-test analizi uygulanarak karĢılaĢtırılmıĢtır
(Tablo 3.26.). Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Depresyon Ölçeği puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=3,488 p=0,001; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan
çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalaması (ort:15,28) aile üyesi birisi tarafından
maruz kalmayanlara göre (ort:24,47) daha düĢüktür. Çocukların istismara tanımadığı
birisi tarafından maruz kalması ile Depresyon Ölçeği puanları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,279; p=0,027 p<0,05). Buna göre
tanımadığı birisi tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan
ortalamaları (ort:25,21) maruz kalmayanlara göre (ort:19,60) daha yüksektir.
Çizelge 3.27. Ġstismar Sıklığına Göre Anksiyete ve Depresyon Puan Ortalamalarının
KarĢılaĢtırılması
n
ortalama
F
p
Anksiyete
Bir kez
Birkaç kez
Sık sık
8
27
19
43,62
44,85
45,79
0,274
0,761*
Depresyon
Bir kez
Birkaç kez
Sık sık
8
27
19
19
22,33
23,05
0,539
0,587*
*p>0,05
Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA)
Çocukların maruz kaldığı istismarın sıklığına göre Anksiyete Ölçeği puan
ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak
anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,274 p=0,761; p>0,05). Ġstismarın
sıklığına göre Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü
varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F
(2,51)= 0,539 p=0,587; p>0,05). Buna göre; sık sık istismara maruz kalan çocukların
77
anksiyete ve depresyon puan ortalaması diğerlerine göre daha yüksektir fakat bu fark
istatistiksel olarak anlamlı değildir (Çizelge 3.27.).
Çizelge 3.28. Ġstismarın GerçekleĢme Süresine Göre Anksiyete ve Depresyon Puan
Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması
n
ortalama
F
p
Anksiyete
Sadece bir kez
1 yıldan az
1 yıldan fazla
6
29
19
46,17
44,07
46,05
0,546
0,582*
Depresyon
Sadece bir kez
1 yıldan az
1 yıldan fazla
6
29
19
20,83
22,48
21,89
0,081
0,922*
*p>0,05
Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA)
Çocukların maruz kaldığı istismarın süresi ile Anksiyete Ölçeği puan
ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak
anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,546 p=0,582; p>0,05). Ġstismarın
süresi ile Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)=
0,081 p=0,922; p>0,05). Buna göre sadece bir kez istismara maruz kalan çocukların
Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları diğerlerine göre daha yüksektir ve 1 yıldan az
süredir istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları daha
yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır (Çizelge 3.28.).
78
Çizelge 3.29. Ġstismarın GerçekleĢme ġekline Göre Anksiyete ve Depresyon Puan
Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması
Anksiyete
Dokunma
Öpme
OkĢama
Sürtünme
TeĢhir
Oral penetrasyon
Anal penetrasyon
Vajinal penetrasyon
Pornografi
Depresyon
Dokunma
Öpme
OkĢama
Sürtünme
TeĢhir
Oral penetrasyon
Anal penetrasyon
Vajinal penetrasyon
Pornografi
n
ortalama
t
s.d.
p
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
33
21
29
25
22
32
6
48
3
51
7
47
6
48
41
13
4
50
44,85
45,24
45,52
44,40
46,54
43,94
47,83
44,64
44
45,06
46,43
44,79
40,50
45,56
45,66
42,92
51,75
44,46
-0,198
52
0,844
0,582
52
0,563
1,357
52
0,181
1,054
52
0,297
-0,253
52
0,802
0,576
52
0,567
-1,701
52
0,095
1,235
52
0,222
2,067
52
0,044*
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
33
21
29
25
22
32
6
48
3
51
7
47
6
48
41
13
4
50
23,15
20,43
23,93
19,96
24,64
20,34
28,17
21,33
22
22,10
22,57
22,02
17,83
22,62
22,88
19,61
31,75
21,32
1,046
52
0,300
1,581
52
0,120
1,689
52
0,097
1,722
52
0,091
-0,018
52
0,986
0,144
52
0,886
-1,190
52
0,239
1,100
52
0,276
2,229
52
0,030*
t-test
*p<0,05
Ġstismarın gerçekleĢme Ģekline göre Anksiyete ve Depresyon Ölçeği puanları
bağımsız iki örnek için t-test analizi uygulanarak karĢılaĢtırılmıĢtır (Çizelge 3.29.).
Pornografi izlettirme ile anksiyete (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05) ve depresyon
(t(52)=2,229 p=0,030; p<0,05) puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılaĢma bulunmuĢtur. Buna göre pornografi izlettirme Ģeklinde istismara maruz
kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalamaları maruz kalmayanlara göre
daha yüksek olup bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır.
79
Çizelge 3.30. Ġstismara Maruz Kalma Sıklığı ile Ruhsal Bozukluk Tanısı Alma
Arasındaki ĠliĢki
DeğiĢkenler
χ²
Serbestlik
Derecesi
p
İstismara maruz kalma sıklığı
5,675
1
0,016*
Ruhsal sorun tanısı alma
Khi-Kare Test
*p<0,05
Ġstismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal problem yaĢama durumu arasında
yapılan
ki-kare
analizi
sonucunda
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılaĢma
bulunmuĢtur (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Buna göre sık sık cinsel istismara maruz
kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan
çocukların %51,4‟ünün en az bir ruhsal problemi vardır (Çizelge 3.30).
80
4.TARTIġMA
4.1. Sosyo-Demografik Bilgilere ĠliĢkin Yorumlar
Yapılan araĢtırma örneklemi cinsel istismar mağduru kız çocukların
rehabilitasyonun sağlandığı yatılı kuruluĢlar olan Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon
Merkezleri‟nde bulunan 13-17 yaĢ arası 54 kız çocuktan oluĢmaktadır. Uygulanan
ölçeklerin niteliği bakımından 13-17 yaĢ arasında bulunan çocukların dâhil edildiği
çalıĢmada çocukların yaĢ ortalamaları 15,63±1,24 olarak bulunmuĢtur. AraĢtırma
bulgularına göre çocukların %64,8‟i(35 kiĢi) eğitimine devam etmekte, %35,2‟si (19
kiĢi) eğitimine devam etmemektedir. Cinsel istismar sonrası yaĢanan travma ile
birlikte çocuğun yaĢamında gerçekleĢen değiĢimleri ortaya koyan bazı çalıĢmalar
bulunmaktadır. Ballı tarafından yürütülen çalıĢmada cinsel istismar sonrası
çocukların
%33,7‟sinin
eğitiminin
aksadığı,
%17,6‟sının
aileden
ayrıldığı,
%33,3‟ünün çevreden baskı gördüğü bulunmuĢtur (Ballı 2010).
Ülkemizde ihmal ve istismar mağduru çocuklarla ilgili yapılan araĢtırma
sonuçlarında kız çocuklarının erkek çocuklara göre yüksek oranda olduğu, istismar
türleri açısından bakıldığında cinsel istismar olaylarında da yine kız çocukların
oranının erkek çocuklardan yüksek olduğu göze çarpmaktadır (Koç ve ark. 2011,
ġimĢek ve ark. 2011, Uğur ve ark. 2012, Özer ve ark. 2007, Bilginer ve ark. 2013,
Kurdoğlu ve ark. 2010, Ġmren ve ark. 2013, Yılmaz 2009, Doğan 2009, Ayaz ve ark.
2012, Gökçen ve Dursun 2012, Ballı 2010, Çöpür ve ark.2012).
Cinsel istismar mağduru çocukların aile yapısı ve bozuk aile içi iliĢkiler
istismarın gerçekleĢmesinde risk faktörü olarak değerlendirilmektedir ancak istismarı
tek baĢına açıklamada yetersiz kalmaktadır. AraĢtırmada yer alan çocukların ebeveyn
özellikleri incelendiğinde çocukların yalnızca %1,9‟unun (1 kiĢi) üvey anneye, %
5,6‟sının (3 kiĢi) üvey babaya sahip olduğu, diğer çocukların öz anne ve babaya
sahip olduğu, annelerin %13‟ünün (7 kiĢi), babaların ise %5,6‟sının (3 kiĢi) çocuk
tarafından ruhsal sorunu olduğunun belirtildiği, çocukların %38,9‟u (21 kiĢi)
babasının alkol veya madde kullandığını, %13‟ü (7 kiĢi) de annesinin alkol veya
madde kullandığını belirtmiĢtir.
81
Aile yapısına bakıldığında çocukların %75,9‟unun (41 kiĢi) çekirdek aile,
%14,8‟inin (8 kiĢi) geniĢ aile, %3,7‟sinin (2 kiĢi) tek ebeveynli aile yapısına sahip
olduğu; Ģimdiki aile durumlarına bakıldığında %44,4‟ünün (24 kiĢi) anne ve
babasının birlikte olduğu, %35,2‟sinin (19 kiĢi) anne/babasının boĢandığı veya ayrı
yaĢadığı, %13‟ünün (7 kiĢi) en az bir ebeveyn kaybı yaĢadığı, %7,4‟ünün (4 kiĢi) ise
ebeveynlerinden en az birinin cezaevinde olduğu bulunmuĢtur. Çocuğun Ģimdiki aile
iliĢkilerine bakıldığında %38,9‟unun (21 kiĢi) ailesiyle sağlıklı sosyal iliĢkilerinin
olduğu, %50‟sinin (27 kiĢi) ailesiyle nadiren görüĢtüğü, %3,7‟sinin (2 kiĢi) ailesiyle
hiç görüĢmediği bulunmuĢtur. Elde edilen verilere göre gerçekleĢen cinsel istismar
sonucu koruma altına alınarak yatılı kurumlarda rehabilitasyon sürecine dahil edilen
çocukların yarısından fazlasının ailesiyle sağlıklı sosyal iliĢkilerinin bulunmadığı
belirlenmiĢtir. Bu bulgular çocukların baĢta aileleri olmak üzere sosyal destek
sistemlerinin zayıf olduğunu göstermektedir. Cinsel istismarın aile içinde veya aile
dıĢında yaĢanması durumunda, istismar ortaya çıktıktan sonra bu durum aile yapısı
ve aile iĢlevselliğinde bozulmalara ve/veya krizlere neden olabilir. Aile içi veya aile
dıĢı cinsel istismarda ebeveynler, istismar mağduru çocuğu, birbirlerini veya
istismarı uygulayan kiĢiler dâhil olmak üzere aile dıĢından kimseleri suçlayabilirler.
Bu durum aile içi iliĢkilerin bozulmasına, aile parçalanmasına ve çocukla kurulan
sosyal iliĢkilerin azalmasına neden olabilmektedir. Ġstismarın gerçekleĢmesinin
ardından aile yapısında değiĢikliklerin yaĢanması olası olduğu gibi, mevcut aile
yapısındaki bazı özellikler (parçalanmıĢ aile, çocukla aile arasındaki sosyal iliĢkinin
zayıf olması gibi) cinsel istismarın gerçekleĢmesinde risk etkeni olarak
değerlendirilebilir. Bu konuda cinsel istismar mağduru çocukların aile yapısı ve
ebeveynlerini kapsayan aile odaklı çalıĢmalar yapılarak bilimsel veriler ortaya
konmalıdır.
Çocuk cinsel istismarı konusunda ülkemizde yapılan birçok çalıĢmada
çocukların aile yapısı değerlendirilmiĢ ve çocuğun aile yapısı, aile iliĢkileri, ebeveyn
özellikleri araĢtırmalara dâhil edilerek bir risk faktörü olarak ele alınmıĢtır. Yapılan
araĢtırmalar değerlendirildiğinde cinsel istismar mağduru çocukların tamamına
yakınının ebeveynlerinin birlikte olduğu ve çekirdek aile yapısına sahip olduğu, tek
ebeveynli aile yapısına sahip olan parçalanmıĢ aile yapısına sahip çocukların düĢük
oranda olduğu bulunmuĢtur (Uğur ve ark. 2012, Ayaz ve ark. 2012, Ballı 2010).
82
Aile yapısının çocukların cinsel istismara uğramasında risk etkeni olarak
değerlendirilmesinin yanı sıra çocuğun yaĢadığı cinsel istismar nedeniyle
ebeveynlerin de yaĢanan travmadan etkilenerek ruhsal bozukluk sergiledikleri
konusunda araĢtırmalar yapılmıĢtır. ġimĢek ve arkadaĢları tarafından yapılan
araĢtırmada cinsel istismara uğramıĢ çocukların ebeveynlerinde görülen travma
sonrası stres bozukluğu araĢtırılmıĢ, araĢtırma bulgularında cinsel istismar mağduru
çocukların annelerinde bozukluğun görülme oranı %75, babalarında görülme oranı
%64 olarak bulunmuĢtur. Bulgularla birlikte cinsel istismar sonrası sadece çocukların
değerlendirilmesinin yeterli olmadığı, cinsel istismar sonrasında ebeveynlerde de
travma sonrası stres bozukluğunun yaygın olarak görüldüğü ve değerlendirmeye
alınmasının yararlı olacağı kanaatine varılmıĢtır (ġimĢek ve ark. 2011).
4.2. Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Yorumlar
Çocuklar, uğradıkları cinsel istismara olumsuz duygusal tepkiler gösterirler.
Bu bağlamda korku, öfke, düĢmanlık, suçluluk, utanç duyguları ve depresyon, cinsel
istismarın baĢlangıç etkileri olarak saptanan duygusal tepkilerin örnekleridir. Çocuk
cinsel istismarı ile ilgili araĢtırma sonuçları, cinsel istismara uğramıĢ kız çocukların
daha fazla davranıĢ sorunları sergilediklerini, okul baĢarılarının kötü ve sosyal
yeterliliklerinin düĢük düzeyde olduğunu göstermektedir. Cinsel istismara maruz
kalmıĢ ergenler üzerinde yapılan araĢtırmalardan, depresyon, düĢük benlik değeri ve
düĢük kendilik saygısı, intihar düĢünceleri ve intihar giriĢimleri ile ilgili kanıtlar elde
edilmiĢtir (Topçu 2009). Yapılan araĢtırmada yer alan çocukların cinsel istismarın
gerçekleĢmesinin ardından ruh sağlığına iliĢkin dosya bilgileri ve ruhsal bozukluk
tanıları değerlendirildiğinde çocukların %63‟ünün (34 kiĢi) en az bir ruhsal bozukluk
tanısı aldığı, %37‟sinin (20 kiĢi) herhangi bir ruhsal bozukluk tanısının bulunmadığı,
ruhsal bozukluk tanısı alan çocukların %44,4‟ünün (24 kiĢi) depresyon/depresif
bozukluk tanısı aldığı, %16,7‟sinin (9 kiĢi) travma sonrası stres bozukluğu tanısı
aldığı, %14,8‟inin (8 kiĢi) davranıĢ bozukluğu tanısı aldığı, %5,6‟sının (3 kiĢi)
madde kullanım bozukluğu tanısı aldığı, %1,9‟unun (1 kiĢi) akut stres bozukluğu
tanısı aldığı, %5,6‟sının (3 kiĢi) bunların dıĢında baĢka bir ruhsal bozukluk tanısı
aldığı bulunmuĢtur. Ruhsal bozukluk tanısı alan çocukların %46,3‟ünün (25 kiĢi)
devam eden tedavisi bulunmaktadır.
83
Psikolojik destek alan çocuklar kurumda görevli sosyal hizmet uzmanı
ve/veya psikolog ile yaptığı bireysel görüĢmelerde cinsel istismar nedeniyle duygusal
ve davranıĢsal sorunları, ailesi ile yaĢadığı sorunlar ve kiĢiler arası iliĢkilerde
karĢılaĢtığı sorunlar konusunda destek almaktadır. Ayakta ve yatılı tedavi gören
çocuklar, yaĢadığı cinsel istismara bağlı olarak psikiyatrik muayenesinde almıĢ
olduğu ruhsal bozukluk tanısı sonrası antidepresan, antipsikotik ve kaygı giderici
ilaçlar kullanarak biyolojik tedavi gören çocuklardır. Yapılan araĢtırmada çocukların
tamamına yakınının yaĢadığı sorunlarını çözme amacıyla psiko-sosyal destek aldığı
bulunmuĢtur. Cinsel istismar yaĢayan çocuklara rehabilitasyon hizmeti sunan yatılı
kurumlarda bu oranın yüksek olması, kurumun hizmet amacına uygunluk
göstermektedir. Ancak psiko-sosyal destek çalıĢmalarının niteliği ve görev alan
meslek elemanlarının yetkinliği değerlendirilmelidir.
Cinsel istismarın çocuğun ruhsal yapısı üzerinde en sık gözlenen etkisi
depresif bozuklukları yansıtan duygu durum bozukluklarıdır. AraĢtırma örneklemini
oluĢturan çocukların yarısına yakınının depresyon/depresif bozukluk tanısı almıĢ
olması, çocukların kendilik algılarında, duygu durumlarında, sosyal iliĢkilerinde,
okul yaĢantılarında, psikomatik ağrılara varan psikolojik kökenli bedensel
sağlıklarında ciddi sorunlar yaĢadıklarını, kendine zarar verme ve intihar
giriĢimlerine varan riskli duygusal ve davranıĢsal özellikleri gösterebildiklerini
yansıtmaktadır. Bu nedenle psikiyatrik tedavisi sürecinde çocuğa duygu durum
dengeleyici ilaç desteği ile biyolojik tedavi sağlanırken, psikiyatrik bozukluğa neden
olan duygusal sorunlar ile sosyal alanda yaĢadığı sorunların çözümünde süreklilik
sağlanacak psikolojik destek çalıĢmaları sağlanmalıdır. YaĢanan travma sonrası
psikolojik savunma süreçlerini kullanarak psiko-sosyal problemleri ile baĢ edemeyen
ve bu nedenle ruhsal bozukluk yaĢayan cinsel istismar mağduru çocuklarla yapılacak
çalıĢmalarda, biyolojik tedavi ile, ruhsal travmadan kaynaklı sonuçların tedavi
edilmeye çalıĢıldığı unutulmamalıdır.
Çocukların cinsel istismarın ardından yaĢadığı ruhsal sorunlar konusunda
ülkemizde çeĢitli araĢtırmalar yapılmıĢtır. ġimĢek ve arkadaĢları tarafından yapılan
araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların %63,8‟inde travma sonrası stres
bozukluğu, %25‟inde anksiyete bozukluğu, %22,2‟sinde depresyon, %8,3‟ünde
84
yıkıcı davranım bozukluğu, %11,1‟inde baĢka bir ruhsal bozukluğun görüldüğü
bulunmuĢtur (ġimĢek ve ark. 2011). Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan
araĢtırmada cinsel istismar sonrası çocukların %91,7‟sininen az bir ruhsal bozukluk
tanısını karĢıladığı, %30,6‟sının majör depresyon, %28,5‟inin travma sonrası stres
bozukluğu, %14,6‟sının akut stres tepkisi, %11,8‟inin dikkat eksikliği ve
hiperaktivite bozukluğu, %6,3‟ünün anksiyete bozukluğu tanı ölçütlerini karĢıladığı
bulunmuĢtur. Olguların %8,3‟ünde de cinsel istismar sonrasında psikiyatrik bozukluk
tanısı alacak boyutta olmasa da (kaygı, suçluluk duyguları, uyku sorunları vb.)
duygusal ve davranıĢsal sorunların geliĢtiği saptanmıĢtır (Uğur ve ark. 2012).
Gökçen ve Dursun tarafından yapılan araĢtırmada olguların %70‟inin maruz kaldığı
cinsel istismar sonucunda ruh sağlığının bozulduğuna, %18,3‟ünün ruh sağlığının
bozulmadığına karar verilmiĢtir. Cinsel istismar nedeniyle ruh sağlığının
bozulduğuna kanaat getirme oranı erkek çocuklarda %72 oranında iken, kız
çocuklarda %69,5 oranında bulunmuĢtur.
Olgular ruh sağlığı açısından
değerlendirildiğinde çocukların %51,7‟sinde travma sonrası stres bozukluğu,
%8,3‟ünde depresif bozukluk, %6,7‟inde akut stres bozukluğu, %3,3‟ünde anksiyete
bozukluğu görülmüĢ, %18,3‟ü herhangi bir ruhsal bozukluk tanısı almamıĢtır
(Gökçen ve Dursun 2012). Bilginer ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada
majör depresif bozukluğun en yüksek oranda tanısı konan ruhsal bozukluk olduğu
bulunmuĢtur. AraĢtırmada bulunan çocukların 87‟sinin yaĢadığı cinsel istismar
nedeniyle ruhsal durumu değerlendirilmiĢ ve değerlendirme sonucunda %87,35‟inin
ruh sağlığının bozulduğuna, %11,3‟ünün ruh sağlığının bozulmadığına kanaat
getirilmiĢtir. Olgunun %77,9‟una en az bir psikiyatrik tanı konmuĢtur. Bu tanılar
arasında, %26,9 oranla ile en sık yer alan tanı anksiyete bozukluğu olmuĢtur. Bunu,
%23,1 oranı ile travma sonrası stres bozukluğu ve %19,2 oranı ile depresif bozukluk
tanıları izlemiĢtir. Olguların %17,3‟ünde tırnak yeme davranıĢı tespit edilmiĢtir
(Bilginer ve ark. 2013). Ballı tarafından yapılan araĢtırmada ise olguların %20,2‟sine
akut stres bozukluğu, %28,9‟una post travmatik stres bozukluğu tanısı konulmuĢ ve
%5,2‟sinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, %11,6‟sında zekâ geriliği
bulunmuĢtur (Ballı 2010).
Yapılan araĢtırmada ruhsal bozukluk tanısı nedeniyle tedavi gören çocukların
(n=34) %88,2‟sinin (30 kiĢi) ayakta tedavi gördüğü, %11,8‟inin (4 kiĢi) yatılı tedavi
85
gördüğü bulunmuĢtur. Tedavi sürelerine bakıldığında çocukların %47,1‟inin (16 kiĢi)
6 aydan daha uzun bir süredir, %20‟sinin (7 kiĢi) yaklaĢık 1 aydır, %17,6‟sı (6 kiĢi)
yaklaĢık 3 aydır, %14,7‟si (5 kiĢi) 6 aydır tedavi gördüğü bulunmuĢtur. Ülkemizde
cinsel istismar mağduru çocuklara yönelik tedavi ve psiko-sosyal destek konularında
yapılan
araĢtırmaların
yeterli olmadığı
görülmektedir.
Literatürde
yalnızca
psikiyatrik tedavi durumu ile ilgili olarak yapılan bazı araĢtırma sonuçları
bulunmuĢtur. Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada ise cinsel istismar
mağduru çocukların %12,5‟inin (18 kiĢi) istismar sonrası hastane yatıĢı olduğu ve
yatılı tedavi görmeye baĢladığı, %11,1‟inin (16 kiĢi) öz kıyım giriĢiminde
bulunduğu; adli rapor sonrası klinik izlem önerilmesine rağmen %51,4‟ünün (74 kiĢi)
klinik takiplerinin sürmediği, yalnızca %29,9‟unun (43 kiĢi) düzenli olarak klinik
takiplerine devam ettiği, %18,8‟inin (27 kiĢi) tedavi sürdürümünün düzensiz olduğu
ve verilen randevuları çoğunlukla aksattığı belirlenmiĢtir (Uğur ve ark. 2012).
Cinsel travmanın etkisini belirleyen faktörler üzerinde yapılan araĢtırmalar
onlu yaĢ öncesi ve onlu yaĢ yıllarında istismara uğramıĢ çocukların, daha küçük
yaĢlarda istismar edilen çocuklara göre daha çok davranıĢ bozukluğu gösterme
eğilimde olduğu, cinsel istismarın baba veya üvey baba ya da evlatlık babası gibi
baba figürleri tarafından gerçekleĢmesinin çocuklar üzerinde yarattığı travmatik
etkinin, ailenin diğer bireylerinin yaptığı cinsel istismara göre daha ağır olduğu,
birden fazla istismarcı tarafından yapılan ve daha sık gerçekleĢtirilen ve daha uzun
bir süre devam eden cinsel istismarın, kurban üzerinde daha ağır etkisi olduğu, güç
kullanılan ve vajinal, oral veya anal penetrasyon gibi ileri derecede ihlalin yapıldığı
çocukluk cinsel istismarının, daha travmatik etkisi olduğu bulunmuĢtur (Topçu
2009).
AraĢtırmada yer alan çocukların %25,9‟u (14 kiĢi) cinsel istismara aile
içinden birisi tarafından, %11,1‟i (6 kiĢi) akraba veya yakınları tarafından, %31,5‟i
(17 kiĢi) tanıdığı birisi tarafından, %44,4‟ü (24 kiĢi) tanımadığı birisi tarafından
maruz kalmıĢ ve çocukların %61,1‟i (33 kiĢi) dokunma, %53,7‟si (29 kiĢi) öpme,
%40,7‟si (22 kiĢi) okĢama, %11,1‟i (6 kiĢi) sürtünme, %5,6‟sı (3 kiĢi)
teĢhir/göstermecilik, %13‟ü (7 kiĢi) oral penetrasyon, %11,1‟i (6 kiĢi) anal
penetrasyon, %75,9‟u (41 kiĢi) vajinal penetrasyon, %1,9‟u (1 kiĢi) vajina içine
86
parmak sokma, %7,4‟ü (4 kiĢi) pornografi izletme ve %1,9‟u (1 kiĢi) pornografik
fotoğraflama Ģeklinde cinsel istismara maruz kalmıĢtır. Çocukların cinsel istismara
ilk maruz kalma Ģekli %29,6‟sında (16 kiĢi) dokunma, %22,2‟sinde (12 kiĢi) vajinal
penetrasyon, %20,4‟ünde sözel taciz, %13‟ünde (7 kiĢi) okĢama Ģeklinde
gerçekleĢmiĢtir.
Cinsel istismara eĢlik eden diğer istismar türlerine bakıldığında cinsel
istismarla birlikte çocukların %33,3‟ü (18 kiĢi) fiziksel istismar, %33,3‟ü (18 kiĢi)
sözel istismar, %59,3‟ün (32 kiĢi) duygusal istismara maruz kaldığı bulunmuĢtur.
Ballı tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların % 15,3‟ünde
cinsel istismara fiziksel istismarın eĢlik ettiği, %46,4‟ünde istismarın tekrarlandığı,
cinsel istismar sırasında %13‟ünde alıkoyma, %41,1‟inde zor kullanma, %28,5‟inde
tehdit etmenin eĢlik ettiği bulunmuĢtur (Ballı 2010).
Cinsel istismara uğrama sıklığına bakıldığında çocukların %14,8‟inin (8 kiĢi)
cinsel istismara 1 kez maruz kaldığı, %50‟sinin (27 kiĢi) birkaç kez maruz kaldığı,
%35,2‟sinin (19 kiĢi) sık sık maruz kaldığı; uğrama süresine bakıldığında %11,1‟inin
(6 kiĢi) tek sefer, %13‟ünün (7 kiĢi) bir aydan fazla, %16,7‟sinin (9 kiĢi) birkaç ay,
%24,1‟inin (13 kiĢi) bir yıldan az, %35,2‟sinin (19 kiĢi) bir yıldan fazla bir süre
cinsel istismara maruz kaldığı bulunmuĢtur. ġimĢek ve arkadaĢları tarafından yapılan
araĢtırmada istismar eyleminin gerçekleĢme süresi %58,4‟ünde 1 kez, %30,5‟inde 16 ay süre boyunca, %11,1‟inde 1 yıldan fazla süre boyunca devam ettiği; eylem
sayısının %58,4‟ünde 1 kez, %25‟inde 1-5 kez, %2,7‟sinde 6-10 kez, %13,9‟unda
10‟dan fazla kez gerçekleĢtiği; çocukların %30,5‟inin eylem sırasında zorlamaya
maruz kaldığı ve %11,1‟inin eylem sırasında alkol/madde kullanımı olduğu bilgisine
ulaĢılmıĢtır (ġimĢek ve ark. 2011). Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan
araĢtırmada olguların %25‟inde istismarın birden fazla kez tekrarlandığı; istismarcı
sayısının ise olguların %68,1‟inde bir kiĢi, %16‟sında iki ya da daha fazla kiĢi
bulunmuĢtur (Uğur ve ark. 2012). Çöpür ve arkadaĢları tarafından yapılan
araĢtırmada ise istismarcı sayısının %92,6‟sında bir kiĢi, %7,4‟ünde birden fazla kiĢi
olduğu, istismara uğrama sayısının ise %59,3‟ünde bir kez, %40,7‟sinde birçok kez
gerçekleĢtiği bulunmuĢtur (Çöpür ve ark. 2012).
87
Cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli %44,4 (24 kiĢi) oranında çocuğun kendi
bildirimi, %14,8 (8 kiĢi) oranında ailesinin bildirimi, %9,3 (5 kiĢi) oranında okul
tarafından yapılan bildirim, %13 oranında (7 kiĢi) akraba/tanıdık veya arkadaĢları
tarafından yapılan bildirim, 14,8 (8 kiĢi) oranında sağlık kuruluĢları tarafından
yapılan bildirim, %3,7 (2 kiĢi) diğer Ģekillerde yapılan bildirimle ortaya çıkmıĢtır.
Konu ile ilgili yapılan araĢtırmalara bakıldığında Çöpür ve arkadaĢları tarafından
yapılan araĢtırmada istismarın %73,3‟ünün çocuğun ifadesi sonucunda, %19,3‟ünün
baĢkasının öğrenmesi sonucunda, %3,7‟si çocuğun hamilelik yaĢaması sonucunda,
%3,7‟sinin çocuğun ifadesi-baĢkasının öğrenmesi sonucunda ortaya çıktığı
bulunmuĢtur (Çöpür ve ark. 2012). Yapılan bu araĢtırma çocuk cinsel istismarının
ortaya çıkma Ģeklinde çocuğun kendi bildiriminin daha yüksek düzeyde olduğunu
ortaya koymuĢtur.
Çocuğun cinsel istismarı paylaĢtığı ilk kiĢi ve kiĢilerle ilgili olarak ise Uğur
ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismar sonrası çocukların
yaĢanan istismarı %38,8 oranında ilk olarak annelerine, %17,3 oranında ilk olarak
babalarına, %10,4 oranında ilk olarak polise, %6,9 oranında ilk olarak anne ve
babanın dıĢında baĢka bir aile üyesine, %3,4 oranında ilk olarak öğretmenine ve yine
%3,4 oranında ilk olarak arkadaĢına anlattığı belirlenmiĢtir (Uğur ve ark. 2012).
Zengin tarafından yapılan bir araĢtırmada ise cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli
incelendiğinde cinsel istismarın %8‟inin çocuğun doğrudan polise giderek ihbarda
bulunması, %54‟ünün ailesine, arkadaĢına ve öğretmenine anlatması,%38‟inin olayı
sakladığı ve tesadüfen ortaya çıktığı bulunmuĢtur (Zengin 2014).
Cinsel istismarı birden fazla yerde ve birden fazla kiĢiye anlatma durumunda
kalan çocukların %63‟ü (34 kiĢi) emniyette alınan ifadesinde, %29,6‟sı (16 kiĢi)
jandarmada alınan ifadesinde, %53,7‟si (29 kiĢi) savcılıkta alınan ifadesinde, %14,8‟i
(8 kiĢi) mahkemede dava duruĢmasında, %14,8‟si (8 kiĢi) genel sağlık
muayenesinde, %13‟ü (7 kiĢi) adli tıp muayenesinde, %27,8‟i (15 kiĢi) teslim
edildiği ilk kuruluĢta, %46,3‟ü (25 kiĢi) daha sonra kaldığı kuruluĢlarda, %16,7‟si (9
kiĢi) aile bireylerine ve %13‟ü (7 kiĢi) akraba/arkadaĢlara maruz kaldığı cinsel
istismarı anlatmak durumunda kalmıĢtır. Anlatma sıklığına bakıldığında çocukların
%50‟si (27 kiĢi) 1 veya 2, %35,2‟si (19 kiĢi) 3 veya 4, %5,6‟sı (3 kiĢi) 5 veya 6,
88
%9,3‟ü (5 kiĢi) 6 veya daha fazla kez yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak zorunda
bırakılmıĢtır.
Zengin tarafından yapılan bir araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların
adli süreçte cinsel istismar öyküsünü kaç kez anlattığı değerlendirildiğinde;
çocukların ortalama 3 kez yaĢamıĢ oldukları cinsel istismar olayını anlatmak zorunda
kaldıkları belirlenmiĢ olup; % 53,3‟ünün 2 ve daha az sayıda, % 25‟inin 3 kez, %
21,7‟sinin 3‟ten çok kez olayı anlattığı bulunmuĢtur (Zengin 2014).
Cinsel istismarın anlattırıldığı kurum/kiĢi dağılımlarında “soruĢturma
evresini” kapsayan emniyet ifadesi, jandarma ifadesi ve savcılık ifadesi ile genel
sağlık muayenesi ve adli tıp muayenesi de bazı vakalarda bu evrede
değerlendirilebilmektedir. SoruĢturma evresini kapsayan kurum dağılımlarına
bakıldığında cinsel istismar mağduru çocuk, soruĢturma evresinde yer alan
kurumların bir veya birkaçında istismarı anlatmak zorunda bırakılmaktadır. Ġstismarı
hatırlatıcı uyaranlara tekrar maruz kalan, istismarı anlatarak tekrar travmatize olan
çocuğun soruĢturma aĢamasında istismar tekrarından korunması kolluk ifadesi,
savcılık ifadesi, genel sağlık muayenesi ve adli tıp muayenesini tek bir merkezde
toplayan hastane temelli Çocuk Ġzlem Merkezleri ile mümkün olabilmektedir.
Ülkemizde yaygınlaĢmaya baĢlayan bu merkezler, çocuğun ifadesinin çocuğa özgü
görüĢme teknikleri ve uygun ortamlarda sosyal hizmet uzmanı ve psikolog eĢliğinde
(adli görüĢmeci) alınmasını sağlamayı öngörmektedir. Çocuk, tek merkezde ifade ve
muayene iĢlemlerinin ardından mahkeme aĢamasının dıĢında herhangi bir
kurum/kiĢiye yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakılmayacaktır.
SoruĢturma evresinden ayrı olarak mahkeme aĢamasında devam eden istismar
davası, hukuki açıdan farklı bir aĢamayı kapsadığından istismar mağduru çocuklar
mahkeme
sürecinde
de
yaĢadığı
cinsel
istismarı
anlatmak
durumunda
bırakılmaktadır. Çoğu zaman istismarcı ile aynı duruĢma salonunda istismarı
anlatmak zorunda bırakılan çocuklar, travmanın ardından geçen belirli bir zamanın
ardından yaĢadığı istismarı duruĢma salonunda istismarcıların karĢısında tekrar
anlatmak zorunda bırakılmaktadır. Mahkeme sürecinde istismar mağduru çocuk
hakkında Türk Ceza Kanunu gereğince çocuğun ruh sağlığının bozulup
bozulmadığına iliĢkin rapor istendiğinden, mahkeme aĢamasına çocuğun istismarı
89
Adli Tıp Kurumu‟nda anlatmak zorunda bırakılması da dâhil edilebilir. Çocuğun
soruĢturma sürecinin dıĢında mahkeme sürecinde de birden fazla kurum/kiĢiye cinsel
istismarı anlatmak zorunda bırakılması, duruĢma salonunda tekrar travmatize
edilmesi ve cinsel istismarı anlattırılırken çoğu zaman istismarcı ile karĢı karĢıya
getirilmesi, adliye binaları içerisinde oluĢturulacak ve Çocuk Savcılığı Büroları‟na
bağlı Çocuk Adli GörüĢme Odalarının oluĢturulmasıyla ortadan kaldırılacağı
düĢünülmektedir. Bu yapı içerisinde çocuk mahkeme sürecinde duruĢma salonu
içerisinde bulundurulmayarak istismarcı ve diğer kiĢilerin karĢısında yaĢadığı cinsel
istismarı anlatmak zorunda bırakılmayacak, gerekli görülen durumlarda mahkeme
hâkimi, Adli GörüĢme Odasıyla görüntülü ve sesli bağlantı kurarak adli görüĢmeci
eĢliğinde çocuğun ifadesine baĢvuracaktır. Türk Ceza Kanunu‟nda 6545 sayılı Kanun
ile yapılan değiĢiklik sonucu, failin ceza almasında cinsel istismar mağduru çocuğun
ruh sağlığının bozulup bozulmadığının göz önünde bulundurulmasının kaldırılması,
çocuğun cinsel istismarı tekrar anlatmak zorunda bırakıldığı ve istismarı hatırlatıcı
sorulara/olaylara yeninden maruz kaldığı Adli Tıp Kurumu‟nda tekrar travmatize
olmasını ortadan kaldıracağı düĢünülmektedir.
SoruĢturma ve mahkeme süreçlerinin dıĢında çocuğun cinsel istismarı
ASPB‟ye bağlı teslim edildiği ilk kuruluĢta ve koruma altında bulunduğu diğer
kuruluĢlarda
anlatmak
durumunda
bırakılması
veya
anlattırılması,
ASPB
kuruluĢlarında yapılan uygulamalar ve sunulan hizmetlerde çocuğun travmayı
hatırlatıcı sorulara maruz kaldığını ve tekrar travma yaĢatıldığını düĢündürebilir.
BSRM‟lerde çocukların %46,3‟ünün cinsel istismarı tekrar anlatmak durumunda
bırakılması konunun dikkatlice ele alınmasını gerektirmektedir. Yapılacak psikososyal çalıĢmalarda çocuklarla çalıĢılırken, istismarın mesleki yeterliliğe sahip
uzman kiĢilerce dikkatli bir Ģekilde ele alınması gerekmektedir.
SoruĢturma ve mahkeme sürecinde çocuğu tekrar travmatize eden
uygulamalar konusunda Çocuk Ġzlem Merkezleri ve Çocuk Adli GörüĢme Odaları
yaygınlaĢtırılıncaya kadar, cinsel istismar mağduru çocukların istismarı en sık
anlatmak zorunda kaldıkları emniyet birimlerinde (%63) ve savcılık bürolarında
(%53,7) kısa zaman diliminde uzman personel ve uygun fiziksel ortamların
90
sağlanması konusunda gerekli düzenlemelerin yapılmasının gerekli olduğu
düĢünülmektedir.
YaĢanılan cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakılan çocukların hissettiği
duyguları açık uçlu sorularla ifade etmeleri istendiğinde, yaĢanılan cinsel istismarı
farklı kurum ve kiĢilere anlattırılma durumunda bırakıldıklarında çocukların
%42,6‟sı (23 kiĢi) utandığını, %27,8‟i (15 kiĢi) piĢmanlık hissettiğini, %18,5‟i (10
kiĢi) öfkelendiğini, %18,5‟i (10 kiĢi) kızgınlık duyduğunu, %18,5‟i (10 kiĢi)
korktuğunu %14,8‟i (8 kiĢi) kendini kötü hissettiğini, %13‟ü (7 kiĢi) herhangi bir Ģey
hissetmediğini, %7,4‟ü (4 kiĢi) nefret duygusu hissettiğini, %7,4‟ü (4 kiĢi)
tedirgin/endiĢeli olduğunu, %7,4‟ü (4 kiĢi) suçluluk duyduğunu, %5,6‟sı (3 kiĢi)
istismar olayını tekrar yaĢıyormuĢ gibi hissettiğini, %5,6‟sı (3 kiĢi) iğrendiğini,
%3,7‟si (2 kiĢi) güvensiz hissettiğini, ,%1,9‟u (1 kiĢi) tepkisiz kaldığını, %1,9‟u (1
kiĢi) umursamadığını, %3,7‟si (2 kiĢi) rahatladığını, %3,7‟si (2 kiĢi) çaresizlik
hissettiğini ve %9,3‟ü (5 kiĢi) üzüntü duyduğunu ifade etmiĢtir.
Cinsel istismarı yaĢama sıklığına bakılmaksızın, istismarı anlatırken
çocukların hissettiği duygular değerlendirildiğinde, cinsel istismar öyküsü alan kiĢi
ve öykü alınan ortama iliĢkin özelliklerin önemi ortaya çıkmaktadır. Cinsel istismarı
anlatırken sıklıkla utanma, korku, öfke, kızgınlık ve piĢmanlık hisseden, bir kısmı ise
yaĢadığı durumu anlamlandıramayarak herhangi bir hisse sahip olmadığını belirten
çocukların, uygun adli görüĢme teknikleri ile yaĢadığı travmayı ve psikolojik
özellikleri değerlendirebilen uzman kiĢiler ile çocuklara özgü düzenlenmiĢ ortamda
cinsel istismar öyküsünü ifade etmesi sağlanmalıdır. Cinsel istismarın ardından
istismarcı ile aile ve çevrenin göstereceği tepkiler konusunda, koruma altına alınma
durumu ve adli sürece iliĢkin konularda herhangi bir bilgisi ve öngörüsü bulunmayan
çocuk, kafa karıĢıklığı yaĢayabilmekte, korku hissetmekte ve bu bilinmezlik durumu
çocukta kaygı yaratmaktadır. Çocuk ailesi/sosyal çevresinden ayrılacağını ve
ailesinin parçalanacağını düĢündüğünden korku yaĢayabilmekte, istismarın ortaya
çıkması çocukta piĢmanlık duygusu uyandırabilmektedir. Çoğunlukla da çocuklar
istismardan kendisini sorumlu tuttuğundan bu durum çocukta piĢmanlık duygusu
hissettirebilmektedir.
91
AraĢtırma bulgularına göre çocukların %40,7‟si (22 kiĢi) cinsel istismarı
engelleyebilecek ilk kiĢi olarak anneyi, %25,9‟u (14 kiĢi) babayı, %5,6‟sı (3 kiĢi)
kardeĢlerini, %7,4‟ü (4 kiĢi) arkadaĢlarını görmekte iken %13‟ü (7 kiĢi) cinsel
istismarı herhangi birinin engelleyemeyeceğini düĢünmektedir.
Cinsel istismar nedeniyle çocukların %74,1‟i (40 kiĢi) istismarı uygulayan
kiĢiye, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismara sebep olan veya istismarı engelleyebilecek olan
kiĢiye öfke duymakta, %5,6‟sı (3 kiĢi) hiç kimseye yaĢanan cinsel istismardan dolayı
öfke duymamaktadır. Çocukların %57,4‟ü (31 kiĢi) yaĢanan cinsel istismar olayının
kendi suçu olduğunu düĢündüğünü belirtmiĢtir. %38,9‟u (21 kiĢi) ise yaĢanan cinsel
istismar olayı nedeniyle kendisini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmiĢtir. Daha
çok aile içerisinde ebeveynleri kapsayan kiĢilere sevgi, güven ve bağlılık geliĢtiren
çocuk, dıĢ çevreden kendisine yönelecek tüm tehlikelerde öncelikle bu kiĢilerin
kendini koruyacağını ve tehlikeleri engelleyeceğini düĢünmektedir. Tehlikelerin
güvendiği kiĢileri aĢarak kendisine ulaĢması durumunda çocuk, bu kiĢilere karĢı
kızgınlık duygusu hissetmekte, sorumlu tutmakta ve güven sorunu yaĢamaktadır.
Ayrıca istismarın çocuğun sevgi, güven ve bağlılık duyduğu kiĢiler tarafından
gerçekleĢtirilmesi durumunda istismar çocuk üzerinde çok daha yıkıcı etkiler
doğurmaktadır.
Cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğa verilen tepkilerle ilgili
bazı araĢtırma bulguları bulunmaktadır. Ballı tarafından yürütülen bir çalıĢmada
cinsel istismarı öğrenmenin ardından ailelerin tutumu araĢtırılmıĢ ve yapılan
araĢtırma sonucunda ailelerin %11 oranında gizleme %89 oranında yardım arama
Ģeklinde tutum sergilediği, yardım arayan ailelerin %93,3‟ünün adli yardım,
%6,7‟sinin tıbbi yardım aradığı bulunmuĢtur. Ailelerin %21,5‟i de çocuğa yönelik
suçlayıcı-baskılayıcı, %78,5‟i destekleyici-koruyucu bir tutum sergilemiĢtir (Ballı
2010). Cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğa verilen tepkiler
konusunda Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada istismar mağduru
çocukların %56,2‟sinin olayı anlattığı kiĢiden aldığı ilk tepkinin destekleyici olduğu,
%13,2‟sinin suçlayıcı yönde tepki aldığı, %5,6‟sının reddedici tarzda tepki aldığı
bulunmuĢtur (Uğur ve ark. 2012). Zengin tarafından yapılan bir diğer çalıĢmada ise
cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocukların % 22‟sinin ailesinin çocuğa
92
karĢı suçlayıcı-baskılayıcı, % 78‟i destekleyici-koruyucu bir tutum sergilediği
bulunmuĢtur (Zengin 2014).
Çocuğun yaĢadığı cinsel istismar sürecinde istismarcı tarafından kandırma
süreçlerine bakıldığında çocukların %59,3‟ü (32 kiĢi) istismarcının sevdiği veya
güvendiği birisi olduğunu, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismarı kabul etmemesi durumunda
istismarcının sevgi ve arkadaĢlığını geri çektiğini, %48,1‟i (26 kiĢi) istismarcının
istismarı sır olarak saklatmaya uğraĢtığını, %57,4‟ü (31 kiĢi) istismarın gizli kalması
için
istismarcı
tarafından
korkutulduğunu,
%18,5‟i
(10
kiĢi)
istismarı
uygulayabilmek ve ikna edebilmek için istismarcının kendisine hediye, para gibi
Ģeyler verdiğini, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismarcının istismar sürecinde kendini bazı
davranıĢlar sergilemeye yönlendirdiğini belirtmiĢtir. Konu ile ilgili olarak Çöpür ve
arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada istismarın%51,1‟inde zorlama ve
%29,6‟sında kandırma Ģeklinde gerçekleĢtiği bulunmuĢtur (Çöpür ve ark. 2012).
4.3. Ġstismara Ait Özellikler ile Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki ĠliĢki
Yapılan birçok araĢtırma, cinsel travmaya maruz kalmanın, kiĢinin duyuĢ ve
kendilik değerine olumsuz etkisi olduğunu kanıtlamıĢtır. Bu etkiler, depresyon,
intihar ve kendini tahrip eğilimleri ile ortaya çıkar. Depresyon, cinsel istismarın en
sık gözlenen sonuçlarından biridir. Depresyonun en belirgin belirtilerinden biri olan
düĢük kendilik değeri, çocuk cinsel istismarı ile ilgili çalıĢmalarda en sık elde edilen
bulgu olma özelliğindedir. Çocuk cinsel istismarı kurbanlarının genellikle, bir veya
daha fazla sayıda “büyük depresyon” dönemi geçirdikleri bulunmuĢtur. AraĢtırmalar,
çocuk cinsel istismarı olgularında hayat boyunca büyük depresyonun görülme
oranının yüksek olduğunu ve özellikle bu olguların depresyon nedeniyle tedavi
edilme ihtiyacında olduklarını göstermektedir. Birçok araĢtırmada, cinsel istismar
kurbanı çocukların ve çocukluğunda cinsel istismara uğramıĢ yetiĢkinlerin yüksek
kaygı düzeylerine sahip olduklarını kanıtlamıĢtır. Eski cinsel istismar kurbanlarında
kaygı hamleleri ve örneğin, süreğen gerilim, uyku bozuklukları, kâbuslar ve somatik
yakınmalar gibi kaygı ile bağlantılı belirtilerin, istismar öyküsü bulunmayan kontrol
gruplarından daha sıklıkla görüldüğüne iĢaret eden araĢtırma bulguları vardır (Topçu
2009).
93
AraĢtırmada çocukların Anksiyete Ölçeğinden aldığı puan ortalamasının
45±6,99 olduğu ve alınan puan değerlerinin 27 ile 57 puan aralığında olduğu;
Depresyon Ölçeğinden aldığı puan ortalamasının 22,09±9,33 olduğu ve puan
değerlerinin 2 ile 39 puan aralığında olduğu bulunmuĢtur. Çocukların %61,1‟i (33
kiĢi) Depresyon Ölçeğinden 19 puan ve daha üstü puan almıĢ ve depresyon düzeyleri
yüksek bulunmuĢtur. Anksiyete ve depresyon ölçeklerinden aldıkları puanlar
arasında pozitif yönde bir iliĢki bulunmuĢtur (r=.682 p=0.0001 p<0,05). Buna göre
çocukların anksiyete puanları arttıkça depresyon puanları da artmaktadır.
Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Anksiyete Ölçeği puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,515 p=0,015; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan
çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:41,14) maruz kalmayanlara göre
(ort:46,35) daha düĢüktür. Ġstismarcının aile ve akraba dıĢında tanıdık biri olması ile
Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma
bulunmuĢtur (t(52)=2,603 p=0,012; p<0,05). Buna göre tanıdığı biri tarafından
istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:48,47)
maruz kalmayanlara göre (ort:43,40) daha yüksektir. Ġstismarcının aile üyesi olması
ile çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=-3,488 p=0,001; p<0,05). Buna göre aile
üyesi biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan
ortalaması (ort:15,28) aile üyesi birisi tarafından maruz kalmayanlara göre
(ort:24,47) daha düĢüktür. Çocukların istismara tanımadığı birisi tarafından maruz
kalması ile Depresyon Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,279; p=0,027 p<0,05). Buna göre tanımadığı birisi
tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları
(ort:25,21) maruz kalmayanlara göre (ort:19,60) daha yüksektir.
Çocukların maruz kaldığı istismarın sıklığına göre Anksiyete Ölçeği puan
ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak
anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,274 p=0,761; p>0,05). Ġstismarın
sıklığına göre Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü
varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F
94
(2,51)= 0,539 p=0,587; p>0,05). Buna göre; sık sık istismara maruz kalan çocukların
anksiyete ve depresyon puan ortalaması diğerlerine göre daha yüksektir fakat bu fark
istatistiksel olarak anlamlı değildir. Zengin tarafından yapılan araĢtırmada cinsel
istismarın tekrarlama sıklığı ile kaygı düzeyleri arasındaki iliĢki incelenmiĢ, vajinal
ve/veya anal penetrasyona maruz kalan olgularda tekrarlama sıklığı ile kaygı
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıĢtır (p>0,05).
Penetrasyon dıĢı cinsel istismara maruz kalan olgularda ise cinsel istismarın
tekrarlama sıklığı ile durumluk kaygı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
fark olduğu saptanmıĢ olup; birden çok kez cinsel istismara maruz kalan olguların
durumluk kaygı düzeyinin diğerlerine göre daha yüksek olduğu görülmüĢtür
(p<0,05). Sürekli kaygı düzeyi açısından ise anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır
(p>0,05). AraĢtırmada cinsel istismar eyleminin penetrasyon Ģeklinde gerçekleĢtiği
olgularda durumluk kaygı düzeyinin diğer olgulara göre daha yüksek olduğu tespit
edilmiĢ olup (p<0,05); sürekli kaygı düzeyi açısından anlamlı bir farklılık
bulunmamıĢtır (Zengin 2014).
Çocukların maruz kaldığı istismarın süresi ile Anksiyete Ölçeği puan
ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak
anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,546 p=0,582; p>0,05). Ġstismarın
süresi ile Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)=
0,081 p=0,922; p>0,05). Buna göre sadece bir kez istismara maruz kalan çocukların
Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları diğerlerine göre daha yüksektir ve 1 yıldan az
süredir istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları daha
yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır.
Ġstismarın gerçekleĢme Ģekline göre Anksiyete ve Depresyon Ölçeği puanları
karĢılaĢtırıldığında pornografi izlettirme ile anksiyete (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05)
ve depresyon (t(52)=2,229 p=0,030; p<0,05) puanları arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur. Buna göre pornografi izlettirme Ģeklinde istismara
maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalamaları maruz
kalmayanlara göre daha yüksek olup bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Ġmren ve
arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada zorlama ile vajinal-anal-oral penetrasyon
Ģeklinde cinsel istismara uğrama, depresif bozuklukve travma sonrası stres
95
bozukluğu tanılarının varlığının intihar giriĢimi riskini anlamlı oranda artırdığı
belirlenmiĢtir. AraĢtırma sonuçları yalnızca kız çocukların intihar giriĢiminde
bulunduğunu, intihar giriĢimi için risk faktörleri değerlendirildiğinde zorlama ile
vajinal-anal-oral penetrasyon varlığında intihar giriĢimi riskinin 3,2 kat, travma
sonrası stres bozukluğu varlığında 4 kat, depresif bozukluk varlığında ise 6,7 kat
arttığı belirlenmiĢtir (Ġmren ve ark. 2013).
Cinsel istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal bozukluk yaĢama arasındaki
iliĢkinin de incelendiği araĢtırmada istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal problem
yaĢama durumu arasında yapılan ki-kare analizi sonucunda istatistiksel olarak
anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Buna göre sık sık
cinsel istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel
istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün ruhsal bir problemi vardır
Yapılan araĢtırma sonucunda iliĢkisel herhangi bir özellik yansıtmayan
tanımlayıcı bulgulardan Ģu sonuçlar dikkat çekmektedir:
Çocukların ebeveyn özellikleri incelendiğinde babaya ait özelliklerde alkol veya
madde kullanım düzeyinin yüksek oranda (%38,9) ifade edildiği ve bu oranın cinsel
istismar mağduru çocukların aile yapılarında bir risk etkeni olarak değerlendirilebilir.
Aile iliĢkileri ele alındığında çocukların yarısından fazlasının ailesiyle nadiren
görüĢtüğü (%50) veya hiç görüĢmediği (%3,7) bulunmuĢtur. Bu oran cinsel istismar
mağduru çocukların yarısından fazlasının aile iliĢkilerinin zayıf veya kopuk
olduğunu göstermektedir. Kurumsal hizmetlerde cinsel istismar mağduru çocuklarla
yapılması planlanan mesleki çalıĢmalarda çocuk aile içerisinde –çevresi içerisinde
birey yaklaĢımı ile- değerlendirilmeli ve sosyal destek sistemlerini arttırıcı çalıĢmalar
yapılmalıdır. Cinsel istismar nedeniyle kurum bakımına alınan çocuk, aile ortamı
veya yaĢadığı çevreden uzaklaĢtırıldığında cezalandırıldığını düĢünmekte; aile
iliĢkilerinin kopması, bu iliĢkileri sağlayıcı ve onarıcı çalıĢmaların yapılmaması,
sosyal destek sistemlerinden yoksun olan çocuğu yalnızlığa itmektedir.
96
Cinsel istismar mağduru çocukların yarısından fazlasının (%63) istismar sonucu en
az bir ruhsal bozukluk tanısı aldığı ve ruhsal bozukluk tanılarının en yüksek
depresyon/depresif bozukluk (%44), travma sonrası stres bozukluğu (%16,7) ve
davranıĢ bozukluğu (%14,8) olarak görüldüğü; yarısına yakınının (%46,3) devam
eden tedavisinin olduğu bulunmuĢtur. Elde edilen sonuçlara göre çocukların cinsel
istismarında ceza alanını düzenleyen Türk Ceza Kanunu‟nda 6545 sayılı Kanun ile
yapılan değiĢiklik ile cinsel istismar sonrası failin ceza almasında ağırlaĢtırıcı sebep
olan çocuğun ruh sağlığının bozulması gerekçesinin kaldırılması, cinsel istismar
nedeniyle herhangi bir muayeneye gerek duyulmaksızın çocuğun ruh sağlığının
bozulduğunun kabulü anlamına gelebilir. Ancak bu kanun ile yapılan değiĢiklik aynı
zamanda cinsel istismar nedeniyle çocuğun ruh sağlığının bozulmasına verilen
önemin ortadan kalkmasına da neden olabilir.
AraĢtırma bulgularına göre cinsel istismarın büyük oranda (% 85,2) birkaç kez veya
sık sık gerçekleĢmesi cinsel istismarın sistematik bir Ģekilde gerçekleĢtiği ve devam
ettiğini ortaya koymaktadır.
Cinsel istismarın çocukların yarısına yakınında kendi bildirimleri ile ortaya
çıkmasına karĢılık çocukların yarısından fazlasında istismarın aile, okul, akraba,
tanıdık birisi veya arkadaĢları tarafından veya sağlık kuruluĢları tarafından yapılan
bildirimle ortaya çıkması, çocukların uğradıkları cinsel istismarı ifade etmeleri
konusunda korku veya baskı nedeniyle engellendikleri, cinsel istismarı ifade
ettiklerinde suçlanacakları veya kendilerine inanılmayacağını düĢünmeleri, cinsel
istismarı ifade etmeye yönelik çocuğun yeterli düzeyde bilgilendirilmediği veya
çocuğun kendini ifade edemediği, aile içi iliĢkilerde çocuğun aile bireyleri ile yeterli
düzeyde sağlıklı iliĢkiler geliĢtirmediği veya aile yapısında ve iĢlevselliğinde yaĢanan
sorunlardan dolayı çocuğun fark edilmediğini düĢündürmektedir.
Cinsel istismarın emniyet, jandarma ve savcılık ifadelerinde anlattırılma oranlarına
dair yüksek bulgular adli sistem içerisinde çocuğun yeniden istismara maruz
kaldığını ortaya koymaktadır. Ġstismar mağduru çocukların yarısı 3 veya daha fazla
sıklıkta yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak durumunda bırakılmıĢtır. Çocukların
yarısından fazlasının teslim edildiği ilk kuruluĢta (%27,8) veya daha sonraki süreçte
koruma altında bulunduğu kuruluĢlarda (%46,3) yaĢadığı istismarı tekrar anlattırılma
97
durumunda bırakılması ise ASPB‟ye bağlı kuruluĢlarda da çocuğun adli süreçte
olduğu gibi yeniden istismar edildiğini göstermektedir.
Çocukların cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak gördüğü kiĢilere karĢı
(anne, baba, kardeĢler veya arkadaĢlar) öfke duyması (%20,4), yaĢanan istismarın
kendi suçunu olduğunu düĢünmesi (%57,4) ve cinsel istismar nedeniyle kendini
suçlayan birilerinin olduğunu belirtmesi (%38,9) çocukla yapılacak çalıĢmalarda ele
alınması ve üzerinde durulması gereken konuları oluĢturmaktadır.
Yapılan
araĢtırma
sonucunda
iliĢkisel
özellikler
yansıtan
araĢtırma
sonuçlarından Ģu sonuçlar dikkat çekmektedir:
BSRM‟lerde koruma ve bakım altında bulunan ve bu kurumlarda rehabilitasyonları
sağlanan çocukların anksiyete ve depresyon düzeyleri yüksek bulunmuĢtur. Cinsel
istismar mağduru çocukların anksiyete düzeyleri arttıkça depresyon düzeylerinin de
arttığı görülmektedir.
Aile üyesi birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların anksiyete düzeyi,
aile içinden birisi tarafından maruz kalmayan çocuklara göre daha düĢük
bulunmuĢtur
(ort:41,14-46,35).
Bu
sonuç
araĢtırmadan
beklenilen
sonucu
yansıtmamaktadır. Ġstismarcının yakınlık derecesi arttıkça çocuk üzerinde daha fazla
etki yaratacağı beklenmektedir. Ancak elde edilen sonuç, yakınlık derecesinin (aile
içi cinsel istismar için) anksiyete düzeyinde çocuk üzerindeki etkisini beklenen
Ģekilde ortaya koymamaktadır. Aile üyeleri dıĢında tanıdığı biri tarafından istismara
maruz kalan çocukların anksiyete düzeyinin tanıdığı biri tarafından maruz
kalmayanlara göre daha yüksek düzeyde bulunması (ort:48,47-43,40), araĢtırmadan
beklenilen sonucu yansıtmaktadır. Depresyon düzeyleri için de aynı sonuçlar
görülmektedir. Aile üyesi birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların
depresyon düzeyi, aile içinden birisi tarafından maruz kalmayan çocuklara göre daha
düĢük bulunmuĢtur (ort:15,28-24,47). Aile üyeleri dıĢında tanıdığı biri tarafından
istismara maruz kalan çocukların depresyon düzeyinin tanıdığı biri tarafından maruz
kalmayanlara göre daha yüksek düzeyde bulunması (ort:25,21-19,60), araĢtırmadan
beklenilen sonucu yansıtmaktadır.
98
Cinsel istismara uğrama sıklığının anksiyete ve depresyon düzeyi üzerindeki etkisine
bakıldığında, araĢtırma sonucuna göre cinsel istismara sık sık maruz kalan çocukların
anksiyete ve depresyon düzeylerinin diğer sıklık düzeylerine göre yüksek bulunması
(ort:45,79;ort:23,05) araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. Çünkü cinsel
istismarın sıklığı arttıkça istismar, çocuk üzerinde daha travmatik ve daha kalıcı
etkiler bırakmaktadır.
Cinsel istismarın gerçekleĢme süresinin anksiyete ve depresyon düzeyi üzerindeki
etkisine bakıldığında, araĢtırma sonucuna göre cinsel istismara sadece bir kez maruz
kalan çocukların anksiyete düzeyleri (ort:46,17) diğer gerçekleĢme sürelerine göre
daha
yüksek
bulunmuĢtur.
Bu
sonuç
araĢtırmadan
beklenen
sonucu
yansıtmamaktadır. Çünkü istismarın gerçekleĢme süresi arttıkça çocuk üzerindeki
etkisinin daha fazla olacağı düĢünülmektedir. Cinsel istismara 1 yıldan daha fazla
süre maruz kalan çocukların depresyon düzeyleri (ort:21,89) diğer gerçekleĢme
sürelerine göre daha yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuç araĢtırmadan beklenilen sonucu
yansıtmaktadır.
Cinsel istismarın gerçekleĢme Ģekilleri anksiyete ve depresyon düzeyi açısından
çocuk üzerinde istismarın etkisini belirleyen diğer bir faktör olarak ele alınmıĢtır.
AraĢtırmadan beklenilen sonuç istismarın “dokunma” Ģeklinde gerçekleĢmesinden
“vajinal penetrasyon” Ģeklinde gerçekleĢmesine doğru düzeyi arttıkça çocuk üzerinde
daha fazla etki bıraktığıdır. AraĢtırma sonucuna göre yalnızca pornografi izlettirme
Ģeklinde gerçekleĢen istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan
ortalamaları maruz kalmayanlara göre daha yüksek bulunmuĢtur ve bu fark
istatistiksel olarak anlamlıdır (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05; t(52)=2,229 p=0,030;
p<0,05)
Cinsel istismara maruz kalma sıklığı arttıkça çocuğun ruhsal bozukluk yaĢaması
beklenilen bir sonuçtur. Yapılan araĢtırma sonucuna göre sıklık düzeyleri açısından
sık sık istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel
istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün en az bir ruhsal probleminin olması
araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır.
99
5.SONUÇ VE ÖNERĠLER
Yapılan araĢtırma sonucunda elde edilen sonuçlar adli süreç içerisinde çocuğa
yaklaĢım, cinsel istismarda bildirim/ihbar mekanizmaları ve sosyal hizmet
müdahalesi, kurum bakımı ve psiko-sosyal müdahale, çocuk cinsel istismarı
konusunda yapılacak bilimsel çalıĢmalara iliĢkin önerileri kapsayabilir. Bu öneriler
Ģu Ģekilde sıralanabilir:
Adli Süreç Ġçerisinde Çocuğa YaklaĢım:
Yapılan araĢtırmada cinsel istismar olgularının yarısına yakını çocuğun kendi
bildirimi ile ortaya çıkmıĢtır fakat çocuğun cinsel sömürüsü ve bedensel bütünlüğüne
zarar verici istismar olaylarında bu oran yeterli değildir. AraĢtırmada ayrıca
çocukların yarısından fazlasında kandırma sürecinin evrelerinden en az bir tanesinin
görüldüğü bulunmuĢtur. Bu nedenle cinsel istismar kapsamına giren ve kandırma
sürecinin aĢamalarını kapsayan konularda çocuğun ebeveynleri tarafından ve eğitim
kurumlarındaki eğitimciler tarafından bilgilendirilmesi gerekmektedir.
AraĢtırmada yer alan çocukların yarısından fazlası emniyet ifadesinde,
yarısından fazlası jandarma ifadesinde ve yine yarısından fazlası savcılık ifadesinde
olmak üzere cinsel istismarı adli sistem içerisinde anlatmak zorunda bırakılmıĢ;
yarısından fazlası da en az 3 veya daha fazla kiĢi ve kurumda yaĢadığı cinsel
istismarı anlatmak durumunda bırakılmıĢtır. Cinsel istismarı farklı kiĢi ve
kurumlarda anlatmak durumunda bırakılan çocukların yarısından fazlasının
utandığını ve büyük bir kısmının da aĢağılandığını, küçük düĢtüğünü, benliğinin
zedelendiğini belirtmiĢtir. Cinsel istismar mağduru çocukların istismar tekrarı
nedeniyle ikinci kez örselenmemesi için uygun ortam ve personelin bulunduğu ve
çocuğa zarar vermeyecek biçimde ifadesinin alınmasını sağlayan Çocuk Ġzlem
Merkezlerinin (ÇĠM) yaygınlaĢtırılması gerekmektedir. ÇĠM‟lerin kurulmasıyla
soruĢturma süreci içerisinde çocuğa özgü düzenlenen bu merkezlerde görüĢme
odaları ve adli görüĢme tekniğini bilen uzman personel sayesinde
“tek ifade
yöntemi” ile çocuğa tekrar travma yaĢatmadan cinsel istismar öyküsü çocuktan
100
alınmıĢ olacak ve hastanenin ilgili uzmanlık birimlerinde çocukla ilgili gerekli
muayeneler yapılmıĢ olacaktır.
ÇĠM‟lerin kurulması belirli uzman personel ve alt yapı gerektirdiğinden ve
birçok il için henüz kurulma aĢamasında olduğundan, ilk aĢamada –en azındançocuğun adli sistem içerisinde cinsel istismarı en sık anlatmak durumunda bırakıldığı
kurumlar olan savcılık, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde çocuk birimlerinin
kurulması, bu birimlerde çocukla görüĢme yapacak uzman personel bulundurulması
ve görüĢme odalarında çocuğa uygun düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Uzman personel çocukla yapılacak görüĢmede adli görüĢme tekniklerini kullanarak
çocuğun baskı ve zorlama altında kalmadan korunması esas alınarak çocuğa özgü
görüĢme yöntemleriyle, çocuğu incitmeden ve tekrar aynı travmayı yaĢatmadan
yaĢadığı istismarı ifade etmesini sağlayacak ve çocuğun haklarını savunacaktır.
Ġfadenin tam ve eksiksiz alınması sayesinde yaĢanan istismarın tekrar anlattırılması
en azından soruĢturma sürecinde engellenmiĢ olacaktır.
SoruĢturma aĢamasında tek ifade yöntemi ile çocuğa tekrar travma
yaĢatmadan ifadesinin alınmasını sağlayacak olan ÇĠM‟ler çocuğun genel sağlık
muayenesi, adli tıp kurumu, savcılık makamı, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde
ifade vermesinin önüne geçecektir ancak mahkeme süreci soruĢturma sürecinin
ardından ikinci adli süreci oluĢturmaktadır. Bu kısımda cinsel istismara maruz kalan
çocuklar hakkında görülen davalarda istismar mağduru çocuk, yaĢadığı olayı
soruĢturma evresinde ifade ettiği kurumların dıĢında “mahkemede” –özellikle
zanlılar karĢısında- anlatmak durumunda bırakılmaktadır. Bu konuda yaĢanan
istismar tekrarının önüne geçilmesi amacıyla adliye binalarında Çocuk Savcılığı
Büroları‟na bağlı Çocuk Adli GörüĢme Odaları adı altında “bekleme odası,
görüĢmenin gerçekleĢtirildiği oda ve teknik oda”dan oluĢan adliye çocuk görüĢme
odaları kurulması amacıyla çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır. Bu uygulama ile adli sürecin
ikinci aĢaması olan mahkeme sürecinde çocuğun duruĢma salonuna getirilmeden
çocuğa özgü düzenlenen ve adli görüĢmecilerin bulunduğu odada kendini ifade
etmesi sağlanmıĢ olacaktır.
ÇĠM ve Çocuk Adli GörüĢme Odaları‟nın oluĢturulması konusunda ulusal
politikada ve toplumsal boyutta farkındalıkların oluĢması ve bu merkez/yapıların
101
çocuk istismarı alanında acil birer ihtiyaç olarak değerlendirilmesi gereklidir.
AraĢtırma sonucunda elde edilen veriler bu merkez/yapıların ihtiyacını çocukların
hissettiği duygularla gözler önünde sermektedir.
Cinsel Ġstismarda Bildirim/Ġhbar Mekanizmaları ve Sosyal Hizmet Müdahalesi
Cinsel istismarın aile tarafından bildirimi çocuğun güvendiği ilk kiĢi ve
kiĢilerin ebeveynleri ve aile üyeleri olduğunu gösterebilir. AraĢtırmada çocukların
yarısından fazlası istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak annesini gördüğünü ifade
etmiĢtir. AraĢtırma sonucu aile tarafından yapılan bildirimlerin düĢük oranda olması,
çocukla ebeveynleri arasında güven iliĢkisinin oluĢmadığını, istismarı açıklandığında
çocuğun suçlanacağını ve olumsuz geribildirimler alacağını düĢünmesi nedeniyle
istismarı ebeveynlerinden gizlemesi ve açıklayamaması Ģeklinde yorumlanabilir. Bu
nedenle ebeveynler cinsel istismarın erken uyarı iĢaretlerinin farkında olmalı,
çocukla arasında güven iliĢkisi kurmalı, cinsel istismarı öğrenildikten sonra çocuğu
suçlayıcı ifadelerden uzak kalmalı, bu gibi durumlarda çocuğa verecekleri olası
tepkiler konusunda çocuğun güvenini sağlamalı ve öğrendiği cinsel istismarda adli
süreci doğru ve kararlı bir Ģekilde acilen baĢlatmalıdır. Literatürdeki çalıĢmalar cinsel
istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğun ailesi, yakınları ve sevdiği/güvendiği
kiĢiler tarafından suçlanmasının en az cinsel istismar kadar çocuk üzerinde olumsuz
etkileri olduğunu göstermektedir. Bu nedenle ailelerin çocuk cinsel istismarı
konusunda bilgilendirilmesi ve bu gibi olaylarda tutum ve davranıĢlarının istismar
mağduru çocuk üzerinde nasıl bir etki yaratacağı ailelere açıklanmalıdır.
AraĢtırmada yer alan cinsel istismar mağduru çocukların önemli bir kısmında
(%24,1) cinsel istismar okul veya sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirimle
ortaya çıktığından kamu kurum ve kuruluĢları tarafından cinsel istismarın
öğrenilmesi durumunda çocuğun güvenliği sağlanarak durum bir an önce adli
mercilere bildirilmelidir. Çocukların eğitim dönemlerinde günlerinin büyük bir
kısmını geçirdiği okullarda (eğitim kurumlarında) okul psikologları veya psikolojik
danıĢmanlarının risk tarama çalıĢmaları yapması gerekmektedir. Çocuğun yanı sıra
ailelerle ve çocuğun yer aldığı sosyal çevre ile mesleki çalıĢma yapılması amacıyla
okul sosyal hizmet uygulamasının baĢlatılması gerekmektedir. Okulda görevli sosyal
hizmet uzmanları aracılığıyla çocuklar çevresi içinde değerlendirilerek aile veya
102
sosyal çevre ile sosyal hizmet uygulamaları yapılabilecektir. Bu sayede ailede veya
sosyal çevrede yaĢanan veya yaĢanabilecek olası sorunlar konusunda çalıĢmalar
planlanarak çocukların bu süreçten etkilenmesi ve istismar edilmesi önlenecektir.
AraĢtırmada bulunan cinsel istismar mağduru çocukların önemli bir kısmında
(%38,9) babanın alkol veya madde bağımlısı olması bu ihtiyacı gözler önüne
sermektedir. Sağlık kurumlarında henüz eğitim çağında bulunmayan çocukların
sağlık muayenesi ve takiplerinde istismara yönelik bulgular ilgili birimlere
bildirilmelidir. Hastanelerde tespit edilen 18 yaĢ altındaki çocuk gebeliklerinde ise
hastanede görevli sosyal hizmet uzmanı tarafından gerekli mesleki görüĢmelerin
yapılarak çocuk hakkında gerekli koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarının
alınması ve adli sürecin baĢlatılması amacıyla gerekli bildirimin yapılması
gerekmektedir. Cinsel istismar vakalarında hamilelik nedeniyle hastanede ortaya
çıkan cinsel istismarda çocuğun can güvenliği sağlanarak uygun korunma
tedbirlerinin alınması amacıyla ilgili kurumlarla gerekli eĢgüdüm sağlanmalıdır.
Kurum Bakımı ve Psiko-Sosyal Müdahale:
Cinsel istismar ortaya çıktıktan sonra çocuğa yaklaĢım ile çocuğun bulunduğu
aile ve sosyal çevreden uzaklaĢtırılması her ne kadar istismarın tekrarlanması ve
sosyal
çevrede
oluĢan
damgalayıcı
ifadelerden
çocuğu
kurtarmak
ve
rehabilitasyonunu sağlamak olsa da bu durum çocuğun dünyasında farklı
yorumlanabilir. Çocuk ailesinden ve sosyal çevreden uzaklaĢtırıldığında istismarın
mağduru olmaktan ziyade suçlusu olduğunu düĢünebilmekte ve belki de cinsel
istismar sonrası gerçekleĢen müdahale çocuk tarafından ceza olarak algılanmaktadır.
Yapılan araĢtırmada çocukların yarısından fazlasının ailesiyle görüĢmediği ve
sağlıklı sosyal iliĢkilerinin olmadığı bulunmuĢtur. Bu durum çocuğun kendini
suçlama düzeyine de etki edebilmektedir. AraĢtırmada yer alan çocukların yarısından
fazlası cinsel istismarın kendi suçu olduğunu ifade etmiĢtir. Bu oranın yüksek
olmasına çocukların yarısına yakınının cinsel istismar nedeniyle kendisini suçlayan
birisinin olduğunu düĢünmesi etki etmektedir. Bu nedenle yatılı kurumlar olan
BSRM‟lerde çocuğun ailesi ve çevresi ile iliĢkilerini gözetici, aile iliĢkilerinin onarıcı
çalıĢmalar yapılması; çocuğun cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak
düĢündüğü kiĢi/kiĢilere beslediği öfke duygusu, cinsel istismarın kendi suçu olduğu
duygusu ve cinsel istismar nedeniyle kendini suçlayan kiĢiler olduğuna iliĢkin
103
duygusunun çocukla yapılacak çalıĢmalarda terapötik iliĢkide üzerinde çalıĢılması
gerekmektedir.
PiĢi tarafından (2013) yapılan bir çalıĢmada BSRM‟lerde koruma altında
bulunan çocukların aile süreçlerine iliĢkin duygusal müdahalelerin mesleki
çalıĢmalarla ele alınması gerektiği ortaya konmuĢtur. Ġstismar mağduru çocuğun
kendilik algısı ve aile bireylerine yönelik duygu ve düĢünceleri grup çalıĢmalarında
çocuklar tarafından belirgin bir Ģekilde yansıtılmıĢtır. Yapılan bu araĢtırmada da
çocukların cinsel istismarı engelleyebilecek kiĢilere karĢı öfke duyması, çocuğun
yaĢanan cinsel istismarı kendi suçu olduğunu düĢünmesi, cinsel istismar nedeniyle
çocuğun kendini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmesi ve istismarcıların çocuğun
sevdiği veya güvendiği birisi olması oranlarının yüksek oranda bulunması, araĢtırma
örnekleminden hareketle ülke genelindeki BSRM‟lerde koruma altında bulunan
cinsel istismar mağduru çocukların duygusal süreçleriyle iliĢkili etkili uygulamaların
gerekliliğini ortaya koymaktadır.
AraĢtırmada yer alan çocukların aile iliĢkileri ve aile yapısına bakıldığında
elde edilen bulgular çocukların yarısından fazlasının (%53,7) ailesiyle nadiren
görüĢtüğü veya hiç görüĢmediğini ve yarısına yakınının (%42,6) anne ve babasının
boĢandığını veya ebeveynlerinden birisinin cezaevinde olduğunu göstermektedir.
Aile iliĢkileri zayıf olduğu gözlemlenen çocukların aile iliĢkilerinin sağlıklı bir
Ģekilde kurulması çocuğa verilecek psiko-sosyal destek çalıĢmaları kadar önemli bir
konuyu oluĢturmaktadır. Bu destek çalıĢmalarında görüldüğü üzere aile iliĢkileri ve
aile bireylerinin çocuğun duygusal dünyasında önemli bir yer tutması nedeniyle bu
konudaki çalıĢmalara öncelik verilmelidir. Bunun yanı sıra aile iliĢkilerinin sağlıklı
hale getirilmesi kurum bakımından reĢit olarak ayrılan çocukların gelecek
yaĢamlarında da önemli bir yer tutmaktadır.
Mavili‟nin (2014) de belirttiği gibi mahkemece koruma kararı alınan
çocukların yatılı bakım altına alınmalarının son çare olarak benimsenmesi, çocuğun
ailesinin koĢulları düzelir düzelmez oraya döneceği, ailenin bu sürede desteklenip
hazırlanacağı, kayıtlı kurumların aile modeline uygun olması, 15 yaĢ üstü için çok
kısa süreli olması, profesyonelleĢmiĢ ekiplerle hizmet sunulması görüĢünün
benimsenmesi yerinde bir uygulama modeli olarak önerilmektedir. Aile odaklı
104
çalıĢan sosyal hizmet kuruluĢlarının il ve ilçe düzeyinde yaygınlaĢtırılması, aile ile
yapılacak mesleki çalıĢmaları arttıracaktır.
AraĢtırmada yer alan çocukların yarısından fazlasının en az bir ruhsal
bozukluk tanısı aldığı bulunmuĢ ancak tedavi durumlarına bakıldığında ruhsal
bozukluk tanısı alan çocukların ancak yarısına yakınının psikiyatrik tedavisinin
devam ettiği sonucuna varılmıĢtır. Bu nedenle cinsel istismar mağduru çocukların
rehabilitasyonlarının sağlandığı yatılı kuruluĢlar olan BSRM‟lerin çocuk ve ergen
psikiyatri kliniği bulunan hastanelerin olduğu illerde açılması dikkate alınmalı ve
psikiyatrik tanısı olan çocukların tedavilerinin devam etmesine özen gösterilmelidir.
AraĢtırmada yer alan çocukların tamamına yakınının kurum bakımında psikososyal destek aldığı belirlenmiĢse de çocukların anksiyete ve depresyon düzeylerinin
yüksek olması psikiyatrik tedavi ile psiko-sosyal destek arasındaki eĢgüdümün
sağlanmasını, çocuğun ailesi ve yakın çevresini içeren sosyal çevresiyle çalıĢılmasını
ve sosyal destek sistemlerinin güçlendirilmesini gerektirmektedir.
Cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkileri, istismara ait özellikler açısından
dikkate alınarak psiko-sosyal müdahaleler geliĢtirilmelidir. Cinsel istismarın
gerçekleĢme Ģekli kadar istismar ortaya çıktığı anda aile ve yakın çevrenin çocuğa
karĢı tutumu ve adli süreç içerisinde çocuğa yaklaĢım ve uygulamalar çocuk üzerinde
büyük bir etkiye sahiptir. BSRM‟lerde sunulan rehabilitasyon hizmetlerinde bu
tutum ve uygulamalar psiko-sosyal destek çalıĢmalarında dikkate alınmalıdır.
Rehabilitasyon hizmetlerinin değerlendirilmesi ve rehabilitasyon sürecinin
tamamlandığına karar verilmesinde geçerli ve güvenilir veriler elde edilmesi
gerekmektedir. Kurumsal olarak sunulan rehabilitasyon hizmetlerinde, cinsel istismar
mağduru çocuğun rehabilitasyonunun sağlanmasında, hizmet yönergelerinin
oluĢturulması ve geliĢtirilmesi gerekir. Rehabilitasyon sürecinin tamamlandığına
karar verilmesinde göz önünde bulundurulan ölçütler farklılık göstermektedir.
Kurum bünyesinde vaka odaklı koordinasyon değerlendirme çalıĢmaları, vaka
tartıĢma ve değerlendirme toplantıları ile kurum dıĢında görevli çocuk-ergen
psikiyatrisinin çocuğa iliĢkin görüĢleri çerçevesinde rehabilitasyon sürecinin
tamamlandığına karar verilmektedir. Uygulamada farklılıklar oluĢturan bu tablo,
105
çocukların rehabilitasyon süreçlerini yansıtacak nesnel ve objektif değerlendirme
ölçütlerinin belirlenmesiyle giderilebilir.
Çocuk Cinsel Ġstismarı Konusunda Yapılacak Bilimsel ÇalıĢmalar:
Çocuk cinsel istismarına iliĢkin farklı konuların ve iliĢkili değiĢkenlerin
araĢtırılacağı çalıĢmalar ülkemizdeki çocuk cinsel istismarı konusunda–adli sistem ve
kurumsal hizmetler bağlamında- mevcut uygulamaların değerlendirilmesi, alanla
ilgili yapılan bilimsel araĢtırmalarda araĢtırmalara dâhil edilmeyen konuların
belirlenmesi ve farklı ülkelerce yapılmıĢ araĢtırmalar değerlendirilerek belirlenebilir.
Uslu ve Kapçı (2014) tarafından Türkiye‟de çocukların cinsel sömürüsü ve
cinsel istismarı konusunda son 12 yılda (2002 ve 2013 yılları arasında) yayınlanan
araĢtırmaların sistematik değerlendirilmesi Ģeklinde yapılan bir çalıĢmada, ülkemizde
yapılan araĢtırmalar uluslararası alan yazındaki iyi araĢtırma örnekleri ile
karĢılaĢtırılmıĢ ve yeni bir araĢtırma gündeminin ve izlenecek yöntemin nasıl
oluĢturulması gerektiği belirtilmeye çalıĢılmıĢtır.
Değerlendirme sonucunda Türkiye‟de yapılan araĢtırmalar hem sayıca hem
de ele alınan konular bakımından çeĢitlenmekte iken yayınların büyük bir
çoğunluğunun psikiyatri, halk sağlığı, adli tıp ve hemĢirelik gibi tıp dalların ait
olduğu bulunmuĢtur.
Yapılan araĢtırmalardan kimilerinin daha önceki çalıĢmaları tekrarladığı
bulunmuĢ olup, çocuk cinsel istismarı kapsamında Lanzarote SözleĢmesinde
belirtilen eĢit önemdeki çocuk fuhuĢu, pornografisi, ticareti, çocukların cinsel amaçlı
satılıĢı gibi çocuk cinsel sömürüsünün değiĢik biçimleri konusunda hiçbir araĢtırma
olmadığı ve bu konuda bilimsel araĢtırma alanında büyük bir boĢluğun bulunduğu
ortaya konmuĢtur. Erken ve zorla evlilikler ülkemizdeki tüm evliliklerin yaklaĢık
üçte birini kapsamasına karĢın çocuk evliliklerini ele alan görgül araĢtırmaların az
olduğu; araĢtırmaların çoğunlukla muğlak kaldığı ve araĢtırma gerekçelerinin
güçlendirilmesi gerektiği bulunmuĢtur.
106
Değerlendirmede araĢtırmaların amaçları ve sonuçları arasında tutarsızlık
bulunduğu ve araĢtırma sonuçlarının aĢırı genellendiği; araĢtırmaların çoğunda
sınırlılıkların net ve ayrıntılı bir biçimde belirlenmediği; tıbbi kayıtlara ya da
mahkeme dosyalarına aĢırı bağlılık bulunmasının sorunların belirlenmesi ve
gerekçelendirilmesini sınırlandırdığı; araĢtırmaların yarısından fazlasında etik
araĢtırmayla ilgili etik onayın bulunmadığı ve etik kurallara uyulmayan çalıĢmaların
bulunduğu; çok sayıda çalıĢmada geçerlilik ve güvenilirlik derecesi düĢük ölçme
araçlarına baĢvurulduğu; örneklem büyüklüğüne ve temsil ediciliğine sahip
araĢtırmaların az olduğu; cinsel istismar mağduru çocukların sosyo-demografik
özellikleri ve psikiyatrik belirtileri gibi zaten yerleĢiklik kazanmıĢ bulguların
tekrarlandığı; çocuğa karĢı cinsel Ģiddet araĢtırmalarının asıl olarak tıp bilimleri
alanında çalıĢan araĢtırmacılarla gerçekleĢtirildiği ve birbirini tamamlayacak farklı
disiplinlerce disiplinler arası çalıĢmaların bulunmadığı ortaya konmuĢtur.Yapılan
değerlendirmede göze çarpan bir diğer yön ise cinsel istismarın açıklanması ve
bildirimi sonrasında çocukların ve ailelerin yaĢadıkları güçlüklere iliĢkin çalıĢmanın
bulunmadığı;
çocuk
cinsel
istismarı
bildiriminde
bulunan
profesyonellerin
karĢılaĢabilecekleri olumsuzlukları inceleyen araĢtırma olmadığı; sorunun kökeni ve
nedenleri, zaman içinde sergilediği değiĢim, coğrafi dağılım ve ilgili risk faktörleri
hakkında ülke nüfusunu temsil edecek herhangi bir çalıĢma bulunmadığıdır.
Yapılan araĢtırmalar arasında aynı hedef grubu ile belirli aralıklarla
tekrarlanan boylamsal araĢtırmaların bulunmadığı, bu nedenle istismar mağduru
çocukların yetiĢkinlik dönemlerinde yaĢayabileceği ruhsal sorunlar, uyuĢturucu ve
alkol bağımlılığı, riskli cinsel davranıĢlara yönelme, obezite ve suça eğilim gibi
konuların değerlendirilemediği; koruma ve müdahale stratejilerinin değerlendirildiği
çalıĢmaların bulunmadığı; cinsel Ģiddet mağduru çocukların tedavisine iliĢkin
araĢtırmaların olmayıĢı ülkemizdeki alan yazının önemli eksikliklerine iĢaret
etmektedir.
Bu konuların yanı sıra cinsel istismar mağduru çocuklara yönelik kurum bazlı
rehabilitasyon hizmetlerinin niteliğini değerlendiren ve bu nitelikleri arttırmaya
yönelik bilimsel araĢtırmalar bulunmamaktadır. Bu husus göz önüne alınarak yapılan
bu çalıĢmada cinsel istismar mağduru çocukların koruma altında bulundurulduğu ve
rehabilitasyonlarının sağlandığı yatılı kurumlardaki çocukların sosyo-demografik
107
özellikleri, anksiyete ve depresyon durumları ve iliĢkili değiĢkenler tanımlanmaya
çalıĢılmıĢtır. Elde edilen bilimsel sonuçlar cinsel istismar mağduru çocukların adli
süreç içerisinde ikinci kez örselendiğini, koruma altında bulunduğu yatılı kurumlarda
verilen rehabilitasyon hizmetlerine rağmen anksiyete ve depresyon düzeylerinin
yüksek olduğunu ve bazı iliĢkili değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi ortaya koyarak
rehabilitasyon sürecinde bu değiĢkenlerin dikkate alınması ve uygun terapi
programlarının geliĢtirilmesinin gerekli olduğunu ortaya koymuĢtur. Uslu ve Kapçı
(2014)‟nın da belirttiği üzere ülkemizde çocuk cinsel istismarı alanında risk
faktörleri, zorunlu bildirim, yargı süreçlerinin etkileri, açıklamama/açıklamayı geri
alma, yeniden travma, yeniden cinsel suç iĢleme ya da mağdur çocukların
tıbbi/psikiyatrik tedavisi, aile iĢlevselliği ve ebeveyn eğitim durumu/ebeveyn desteği
Ģeklindeki koruyucu faktörler, travmanın etkisi, uygulanan tedavinin etkilerini ve
hukuk sistemindeki usullerin çocuk ve aile üzerindeki etkilerini araĢtırmak üzere
izlem araĢtırmaları, mağdur çocuklarla ailelerinin yaĢam kalitelisini iyileĢtirmeye
yönelik programları değerlendirecek araĢtırmalar, farklı gruplarla uygulanan
psikoterapinin ve ayrıca psikofarmakolojik tedavinin etkililiği, yargı süreçlerinin
sonuçlarının, çocuklar, aileleri, mağdur çocuklarla birlikte çalıĢan profesyoneller ve
genel
olarak
toplum
üzerindeki
etkilerini
araĢtıracak
çalıĢmalara
ihtiyaç
duyulmaktadır.
Konu ile ilgili yapılan uluslararası araĢtırma örnekleri arasında yer alan cinsel
istismara maruz kalmıĢ çocuklarda sorunlu cinsel davranıĢ profilleri, cinsel istismara
maruz kalmıĢ gençlerin kendilerinin istismarcı olmalarının önlenmesi, çocukların
cinsel ve fiziksel istismar bildirimlerinde tutarlılık, çocuklara karĢı cinsel istismarda
yükleme, tedaviyle ilgili konular (belleğin yeniden kazanımı, cinsel eğitim), ensest,
bildirimi yapılmıĢ çocuk cinsel istismarı olaylarında sosyal tepkiler, zorunlu
bildirimle ilgili yasal düzenlemeler, tedavinin meta-analizi, psikolojik uyum ve
psikopatoloji, travma dayanıklılığı ve travma sonrası geliĢim, çocuğun cinsel
istismarına ebeveyn tepkileri, cinsel istismara maruz kalmıĢ çocuklarda terapiye
baĢlayan/terapiyi reddeden aileler, cinsel istismarın geliĢim üzerindeki etkileri,
yaygınlığı ve uzun dönemki sonuçları, cinsel istismara maruz kalmıĢ çocukların
evlatlık alınmasıyla ilgili konular, ensest ve ebeveynle etkileĢim, cinsel istismara
maruz kalmıĢ çocuklarda travma belirtilerini etkileyen faktörler, cinsel istismarın
cinsel kimlik oluĢumu üzerindeki etkileri, ev dıĢı bakımda görülen yaygınlık,
108
çocukların adli süreçlerde açıklamalarını dinleyen kiĢilere bakıĢı, kötü muameleye
maruz kalan çocuklarda karar verme eksiklikleri, aile içi çatıĢma ve duygusal iyi
olma durumu, cinsel istismar mağduru çocuklarda madde bağımlılığı, sosyal ve
akademik iĢlevler, intihar giriĢimleri, yaĢlılık depresyonu ve sosyal destek arayıĢı,
kötü muamele sonrası dayanıklılık, travma odaklı biliĢsel davranıĢçı tedavinin
değerlendirilmesi ve çeĢitli tedavi tekniklerinin etkililiği, ensest mağdurları için grup
tedavisi/biliĢsel davranıĢçı grup tedavisi, çocukların cinsel istismarı önleme
konusundaki bilgi ve becerileri, ebeveynlerin çocuk cinsel istismarına tepkileri,
çocuk cinsel istismar mağdurlarının algıları, yetiĢkinlik döneminde devam eden veya
ortaya çıkan ruh sağlığında bozulma, uyuĢturucu ve alkol bağımlılığı, riskli cinsel
davranıĢlara yönelme ve suça eğilim (Uslu ve Kapçı 2014) konularında ulusal
çalıĢmaların yapılması gerekmektedir. Belirtilen konularda yapılacak çalıĢmalar aile
yanında veya kurum bakımında koruma altında bulunan çocuklara yönelik tedavi
çalıĢmalarında bilimsel veriler ortaya koyacak ve çalıĢmaların bu doğrultuda
yapılması sağlanacaktır. Bu nedenle yapılan çalıĢmada koruma altında bulunan
çocuklara yönelik gerçekleĢtirilen rehabilitasyon hizmetlerinin geliĢtirilmesinde hem
kurumsal sorumluluk hem de bilim çevrelerince sorumluluklar bulunmaktadır. Bilim
çevrelerince alan yazına sunulacak katkılar kurumsal bazda takip edilerek
rehabilitasyon hizmetlerinin planlanmasında etkin bir Ģekilde kullanılmalıdır.
Kurum bakımında bulunan cinsel istismar mağduru çocukların sosyodemografik özelliklerini, istismara iliĢkin bilgileri ve bazı değiĢkenler arasındaki
iliĢkiyi ortaya koymayı amaçlayan bu çalıĢma, yaĢadığı cinsel istismar nedeniyle
koruma altına alınan çocuklara iliĢkin verileri ortaya koyarak kurumsal hizmetlerin
planlanması ve geliĢtirilmesinde bazı bulgular ortaya koymuĢtur. Ülkemizde çocuk
cinsel istismarında yapılacak bilimsel çalıĢmalar, kurumsal hizmetlerde çocukların
üstün yararını sağlayacak uygulamaların planlanmasını sağlayacaktır.
109
6.KAYNAKLAR
Acehan S, Bilen A, Ay MO, Gülen M, Avcı A, Ġçme F, 2013. Çocuk ihmali ve istismarının
değerlendirilmesi. ArĢiv Kaynak Tarama Dergisi, 22, 591-614.
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğü, 2013. Çocukların Cinsel Ġstismarı. Bölüm 1.
Ankara. 2013.
AkbaĢ S, Turla A, Karabekiroğlu K, Senses A, Karakurt M, TaĢdemir G, 2009.Cinsel istismara uğramıĢ
çocuklar. Adli Bilimler Dergisi, 8, 24-32.
Aktepe E, 2009. Çocukluk Çağı Cinsel Ġstismarı. Psikiyatride Güncel YaklaĢımlar Dergisi, 1, 95-119.
Amerikan Psikiyatri Birliği, 2007. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı DSM IV-TR. Eds:
Köroğlu E, 4. Baskı, Ankara, Hekimler Yayın Birliği.
Austin VL, Sciarra DT, 2013. Çocuk ve Ergenlerde Duygusal ve DavranıĢsal Bozukluklar. Eds: Özekes M,
1.Basım, Ankara, Nobel Yayınları.
Avcı A, Tahiroğlu AY, 2007. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları. Eds: Aysev A, Taner YI, 1.
Baskı, Ġstanbul, Golden Print.
Aronson L, 2008. Child Abuse and Culture: Working With Diverse Families. The Guilford Press.
Ayaz M, Ayaz AB, Soylu N, 2012. Çocuk ve ergen adli olgularda ruhsal değerlendirme. Klinik Psikiyatri
Dergisi, 15, 33-40.
Ballı Ö, 2010. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi‟ne BaĢvuran Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali Olgularının
Değerlendirilmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Bayraktar F, 2007. Olumlu ergen geliĢiminde ebeveyn/akran iliĢkilerinin önemi. Çocuk ve Gençlik Ruh
Sağlığı Dergisi,14(3), 157-166.
Bee H, Boyd D, 2009. Çocuk GeliĢim Psikolojisi. Çev: Gündüz O, 1 Basım, Ġstanbul, Kaknüs Yayınları.
Bell V, 2002. Feminism, Foucoult and the Law. Eds: Cain M, Smart C, Second Published, New
York.Taylor& Francis e-Library.
Bilginer Ç, Hesapçıoğlu ST, Kandil S, 2013. Çocukluk Çağı Cinsel Ġstismarı: Mağdur ve Sanık Açısından
Çok Yönlü BakıĢ. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 26 (1), 55-64.
Butcher JN,Mineka S, Hooley JM, 2013. Anormal Psikoloji. Çev. Gündüz O, 1. Basım, Ġstanbul, Kaknüs
Yayınları.
Cantürk N, Koç S, 2010. Adli Tıp Kurumunda Değerlendirilen Cinsel Suç Sanıklarının Sosyo-Demografik
Özellikleri ve Psikiyatrik Profilleri. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası,63(2), 49-53.
Corby B, 2006. Child Abuse Towards A Knowledge Base. Open University Press.
Çöpür M, Üneri Öġ, Aydın E, Bahalı MK, Tanıdır C, GüneĢ H, Erdoğan A, 2012. Ġstanbul Ġli Örneklerinde
Çocuk ve Ergen Cinsel Ġstismarlarının Karakteristik Özellikleri, Anadolu Psikiyatri Dergisi,13, 46-50.
Dağlı ET, Ġnancı MA, 2011. Hastane Temelli Çocuk Koruma Merkezleri Ġçin BaĢvuru Kitabı “Ġhmal ve
Ġstismara Uğrayan Çocuğa Bütüncül YaklaĢım, 1.Basım, Ankara, Unicef-Fersa Ofset Matbaacılık.
Dönmez YE, Soylu N, Özcan ÖÖ, Yüksel T, Demir AÇ, Bayhan PÇ, Miniksar DY, 2014.Cinsel Ġstismar
Mağduru Çocuk ve Ergen Olgularımızın Sosyodemografik Ve Klinik Özellikleri. Turgut Özal Tıp
Merkezi Dergisi, 21, 44-48.
110
Erdoğan A, 2010. Pedofili: Klinik Özellikleri, Nedenleri ve Tedavisi. Psikiyatride Güncel YaklaĢımlar
Dergisi, 2, 132-160.
Erdoğan A, Tufan E, Karaman MG, Atabek MS, Koparan C, Özdemir E, Çetiner AB, Yurteri N, Öztürk Ü,
Kurçer MA, Ankaralı H, 2011. Türkiye‟nin Dört Farklı Bölgesinde Çocuk ve Ergenlere Cinsel
Tacizde Bulunan KiĢilerin Karakteristik Özellikleri. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12, 55-61.
Ersoy F, Edirne T, Oğuz TF, 2003. Birinci Basamakta Anksiyete Bozuklukları-2. Sted Dergisi, 12(9), 326327.
Fontes LA, 2008. Child Abuse and Culture: Working With Diverse Families. New York, The Guilford
Pres.
Gencer Ö, 2009. Cinsel Ġstismara Uğrayan Ergenlerde Bireysel, Ailesel ve Ġstismara Ait Özelliklerin
Tanımlanarak, Ġstismara Uğrama ve Psikiyatrik Bozukluk OluĢumu Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması:
Kontrollü Bir ÇalıĢma. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.
Gökçen C, Dursun OB, 2012. Bir Eğitim Hastanesi Çocuk Psikiyatri Birimine Gönderilen Adli Olguların
Ġncelenmesi. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 25, 238-243.
Gölge ZB,2005. Cinsel Travma Sonrası OluĢan Ruhsal Sorunlar. Nöropsikiyatri ArĢivi Dergisi, 42(1-2-34), 19-28.
Gökler B, Taner Y, 2004. Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali: Psikiyatrik Yönleri. Hacettepe Tıp Dergisi,35, 83-85.
Göker Z, Aktepe E, Hesapçıoğlu ST, Kandil ST, 2009. Cinsel Ġstismar Suçlusu Olarak Çocuk ve Ergenler:
Olgu Serisi. Klinik Psikiyatri Dergisi, 12, 141-146.
Gültekin G, Ruban C, Akduman B, Korkusuz Ġ, 2006. Çocuk ve Cinsel Ġstismar. Adli Psikiyatri Dergisi, 3,
9-14.
Ġmren SG, Ayaz AB, Yusufoğlu C, Arman AR, 2013. Cinsel Ġstismara Uğrayan Çocuk ve Ergenlerde
Klinik Ġntihar GiriĢimi ile ĠliĢkili Risk Etmenleri. Marmara Medical Journal, 26, 11-16.
Ġș eri E. Çetin FÇ, Pehlivantürk B, Ünal F, Uslu R, Ġș eri E, Türkbay T, Coș kun A, Miral S, Motavallı N,
2008. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Temel Kitabı, 1.Baskı, Ankara, Hekimler Yayın Birliği, 470-477.
Kara B, Biçer Ü, Gökalp AS, 2004. Çocuk istismarı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 47, 140-151.
Karanfil R, Akçan R, Orhan Ö, 2011. Çocuğun Cinsel Ġstismarı Ġle Ġlgili Asılsız Ġddialar ve Paronoid
Bozukluk: Ġki Olgu Sunumu. Türk Psikiyatri Dergisi, 22, 53-57.
Karasar N, 2009. Bilimsel AraĢtırma Yöntemi: Kavramlar, Ġlkeler, Teknikler, 9. Basım, Ankara, Nobel
Kitabevi.
Kayı Z, Yavuz MF, Arıcan N, 2000. Kadın Üniversite Gençliği ve Mezunlarına Yönelik Cinsel Saldırı
Mağdur AraĢtırması. Adli Tıp Bülteni, 5, 157-63.
Keser N, OdabaĢ E, Elibüyük S, 2010. Ana-Babaların Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali Konusundaki Bilgi
Düzeylerinin Ġncelenmesi. Türkiye Çocuk Hastalıkları Dergisi, 4(3), 150-157.
Keskin G, Çam O, 2005. Çocuk Cinsel Ġstismarına Psikodinamik HemĢirelik YaklaĢımı. Yeni Symposium,
43, 118-125.
Koç F, Aksit S, Tomba A, Aydın C, Koturoğlu G, Çetin SK, Aslan A, Halıcıoğlu O, ErĢahin Y, Turhan T,
Çelik A, ġenol E, Kara S, Solak U, 2012. Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali Olgularımızın Demografik ve
Klinik Özellikleri: Ege Üniversitesi Çocuk Koruma Birimi‟nin Bir Yıllık Deneyimi. Türk Pediatri
AraĢtırma Dergisi, 47, 119-24.
111
Kubilay Ç, Durna T, 2010. Türk Basınında Çocuğa Yönelik Cinsel Ġstismar TartıĢması: Haber Metinleri ve
KöĢe Yazılarında Hüseyin Üzmez Vakası‟na ĠliĢkin EleĢtirel Bir Analiz. Kültür ve ĠletiĢim Dergisi,
13(1), 31-70.
Kurdoğlu M, Kurdoğlu Z, Güler A, Özgökçe Ç, 2010. Türkiye‟nin DoğuĢunda Çocukluk Çağındaki Cinsel
Ġstismar Olgularının Değerlendirilmesi. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi, 7(4), 285-8.
Mavili A, 2014. Aile Ġçi ġiddet Kadının ve Çocuğun Korunması, 2. Basım, Ankara, Elma Kitabevi.
Olive MF, Collins C and Levitt P, 2007. Child Abuse and Stress Disorders. Infobase Publishing.
Öç ÖY, ġiĢmanlar ġG, Ağaoğlu B, Tural Ü, Önder E, Karakaya I, 2006. Anne-Babalarında Ruhsal
Bozukluk Olan Çocukların Ruhsal Durumlarının Değerlendirilmesi. Klinik Psikiyatri Dergisi,9, 123130.
Önen ÖD, 2009. Cinsel Ġstismara Uğrayan Ergenlerde Bireysel Ailesel ve Ġstismara Ait Özelliklerin
Tanımlanarak, Ġstismara Uğrama Ve Psikiyatrik OluĢumu Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması: Kontrollü
Bir ÇalıĢma. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi.
Örsel S, Karadağ H, Kahiloğulları AK, AktaĢ EA, 2011. Psikiyatri Hastalarında Çocukluk Çağı
Travmalarının Sıklığı ve Psikopatoloji ile ĠliĢkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12, 130-136.
Özer E, Bütün C, BeyaztaĢ FY, Engin A, 2007. Çorum Adli Tıp ġube Müdürlüğü‟ne 2006-2007 Yıllarında
BaĢvuran Cinsel Ġstismar Mağduru Çocuk Olgularının Değerlendirilmesi. Cumhuriyet Üniversitesi
Tıp Fakültesi Dergisi, 29 (2), 51-55.
Özen NE, Ș ener Ș , 1997. Çocuk ve Ergende Cinsel Ġstismar. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, 2, 473-491.
Öztürk AB, 2009. Çocuğun Cinsel Ġstismarı ve Aileyle ÇalıĢma. Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, 20,8998.
PiĢi D, 2013. Ġstismar ve Ġhmale Uğrayan Çocukların Psiko-Sosyal Özellikleri. YayınlanmamıĢ Yüksek
Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
Resmi Gazete. 25611 “Tük Ceza Kanunu”. 12.10.2004.
Resmi Gazete. 5395 Sayılı “Çocuk Koruma Kanunu”. 03.07.2005.
Resmi Gazete. 6545 Sayılı “Türk Ceza Kanunu Ġle Bazı Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun”.
18.06.2014.
Samancı AY, Ekici G, 1998. SavaĢ, Afet, ĠĢkence, Tecavüz ve Posttravmatik Stres Bozukluğu. DüĢünen
Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 11(1), 19-26.
Sanderson C, 2010. Çocuğun Cinsel Ġstismarı Ve Tacizden Korunma Rehberi.Eds: Hekimoğlu GA, ġar F,
1.Baskı, Ankara, Sistem Yayıncılık.
Saygılı S, Gönenli S, 2008.Aynı Ailede Görülen Çoklu Ensest. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik
Bilimler Dergisi, 21(1-4), 32-37.
Selvi Y, Özdemir PG, Atlı A, Kıran SG, 2011. Aile Ġçi Cinsel Ġstismar Sonrası ZedelenmiĢ Cinsellik:
Kompulsif Cinsel DavranıĢları Olan Bir Olgu Sunumu. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik
Bilimler Dergisi,24, 85-88.
Sheafor BW, Horejsi C, 2014. Sosyal Hizmet Uygulaması. Eds: Çiftçi DB, 1.Basım, Ankara, Nika
Yayınevi.
ġimĢek ġ, Özatalay E, Fettahoğlu EÇ, 2011. Cinsel Ġstismara UğramıĢ Çocuklarda ve Ebeveynlerinde
Travma Sonrası Stres Bozukluğu. Dicle Tıp Dergisi, 38(3), 318-324.
112
Terry K.J, Tallon J, 2004. Child Sexual Abuse: A Review of the Literature. The John Jay College Research
Team.
Topçu S, 2009. Cinsel Ġstismar. 1.Basım, Ankara, Phoenix Yayınevi.
Tuna S, 2010. Aile Ġçi Çocuk Ġstismarı: Annelerin Bazı Risk Faktörleri Açısından Ġncelenmesi.
YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi Ġstanbul Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Turton J, 2008. Chil Abuse, Gender and Society. First Published, New York, Routledge Taylor&Francis
Group.
Uğur Ç, ġireli Ö, Esenkaya Z, Yaylalı H, Duman NS, Gül B, Günay M, Kılıç HT, Gül H, Gürkan CK, Kılıç
BG,2012. Cinsel Ġstismar Mağdurlarının Psikyatrik Değerlendirmesi ve Ġzlemi: Son Dört Yıllık
Deneyim. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi,19(2), 81-86.
Uluocak GP, Çoban AĠ, 2011. Çocuk Ġstismarı Alanında ÇalıĢan Sosyal Hizmet Uzmanları Açısından
Profesyonel Karar Verme. Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, 22, 161-173.
Uslu R.Ġ. ve Kapçı E.G,2014. Karanlığa IĢık Tutmak Türkiye‟de Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel
Ġstismarı Son 12 yılda Yayınlanan AraĢtırmaların Sistematik Değerlendirilmesi. Alp Ofset
Matbaacılık Ltd.ġti.
Yılmaz G, 2009. Cinsel Ġstismara UğramıĢ ve UğramamıĢ 6-12 YaĢ Grubundaki Çocukların Aile Resmi
Çizimleri, DavranıĢ Sorunları ve Ailelerin ĠĢlevsel Özelliklerinin Ġncelenmesi. YayınlanmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Çocuk GeliĢimi ve Eğitimi
Programı.
Zastrow C, 2014.Sosyal Hizmete GiriĢ. Eds: Çiftçi DB. 2.Basım, Ankara, Nika Yayınevi.
Zastrow C, Kirst-Ashman KK, 2014. Ġnsan DavranıĢı ve Sosyal Çevre I. Eds: Çiftçi DB, 1.Basım, Ankara,
Nika Yayınevi.
Zengin BY, 2014. 9-17 YaĢ Grubunda Cinsel Ġstismar Olgularının Adli Süreçte YaĢadıkları Örselenmenin
Değerlendirilmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi.Ġstanbul Üniversitesi Ġstanbul Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim Dalı.
113
7.EKLER
EK A: ETĠK KURUL KARARI
114
EK A: ETĠK KURUL KARARI (DEVAMI)
115
EK A: ETĠK KURUL KARARI (DEVAMI)
116
EK B: ENSTĠTÜ YÖNETĠM KURULU KARARI
117
EK C: BAKANLIK ĠZNĠ
118
EK D: AYDINLATILMIġ ONAM FORMU
Değerli katılımcı;
Trabzon Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğünde görevli sosyal hizmet uzmanı
Özkan BĠLGĠN tarafından yürütülen bu araĢtırmanın amacı yaĢamlarının belirli
dönemlerinde örselenme yaĢayan çocukların içinde bulunduğu durumları tanımlamak ve
çözüm önerileri sağlamaktadır. AraĢtırmanın içeriği uygulanacak olan anket ve ölçeklerden
oluĢmaktadır. Bu anket ve ölçekler birebir araĢtırmacı tarafından uygulanacaktır ve ortalama
15 dk. sürmektedir. ÇalıĢmaya yaklaĢık 50 çocuğun katılım sağlaması düĢünülmektedir.
AraĢtırma
için
Aile
ve
Sosyal
Politikalar
Bakanlığı
Çocuk
Hizmetleri
Genel
Müdürlüğü‟nden gerekli izinler alınmıĢ ve çalıĢma uygun bulunmuĢ ancak bu izin
katılımınız konusunda herhangi bir zorunluluk oluĢturmamaktadır. Bu çalıĢmaya katılmak
tamamen gönüllülük esasına dayanmakta olup çalıĢmaya katıldıktan sonra çalıĢmayı
istediğiniz yerde sonlandırabilirsiniz. Uygulanacak olan anket ve ölçeklerde kimlik
bilgilerinize dair herhangi bir bilgiye kesinlikle yer verilmeyecektir. Bu nedenle yapılan
çalıĢma sırasında herhangi bir kimse veya kurumun baskısını hissetmeden kendi öz
iradenizle yanıtlar vermenizi dilerim.
ÇalıĢmaya katıldığınız için teĢekkür ederim.
119
EK E: SOSYO-DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLER ANKETĠ
Bu bölüm çocukla yapılan mesleki görüĢmede meslek elemanı tarafından alınan bilgiler
ile bu bilgilere yardımcı olabilecek çocuğa ait dosyadan elde edilen bilgiler doğrultusunda
doldurulacaktır.
1. Çocuğun yaĢı?
( ) 9-12 YaĢ arası
( ) 13-15 YaĢ arası
( ) 16-17 YaĢ arası
2. Çocuğun eğitim durumu?
( ) Okula gidiyor
( ) Okula gitmiyor
3. Aile durumu?
( ) Anne-baba birlikte
( ) Anne veya baba boĢanmıĢ veya ayrı yaĢamakta
( ) Anne veya baba veya her ikisinde vefat etmiĢ (ebeveyn ölümü)
( ) Anne veya baba cezaevinde
4. Aile yapısı?
( ) Çekirdek aile
( ) GeniĢ aile
( ) Tek ebeveyn ile
( ) Üvey anne/baba ile
( ) Evlat edinilmiĢ
( ) Diğer ……………..
5. Annenin öz veya üvey olup olmadığı?
( ) Öz ( ) Üvey
6. Annenin yaĢı?
( ) 30-39 YaĢ arası
( ) 40-49 YaĢ arası
( ) 50 YaĢ ve üzeri
7. Annenin eğitim durumu?
( ) Okur-yazar değil ( )Okur –yazar ( ) Ġlkokul ( )Ortaokul ( )Lise ( )Üniversite
8. Anne iĢ durumu?
( ) Ev hanımı ( ) ÇalıĢıyor
120
9. Annede ruhsal hastalık var mı?
( ) Var ( ) Yok (11. Soruya geçiniz)
10. Varsa ruhsal hastalığı nedir?
( ) Depresyon ( )Psikoz ( ) Bağımlılık
( )Zekâ geriliği ( )KiĢilik bozukluğu ( )Diğer
11. Anne alkol veya madde kullanıyor mu?
( ) Evet ( ) Hayır
12. Babanın öz veya üvey olup olmadığı?
( ) Öz ( )Üvey
13. Babanın yaĢı?
( ) 30-39 YaĢ arası
( ) 40-49 YaĢ arası
( ) 50 YaĢ ve üzeri
14. Baba eğitim durumu?
( ) Okur-yazar değil ( )Okur –yazar ( ) Ġlkokul ( )Ortaokul ( )Lise ( )Üniversite
15. Baba iĢ durumu?
( ) iĢsiz ( ) çalıĢıyor
16. Babada ruhsal hastalık var mı?
( ) Var ( ) Yok (18. Soruya geçiniz)
17. Varsa bu ruhsal hastalığı nedir?
( ) Depresyon ( ) Psikoz ( ) Bağımlılık
( ) Zekâ geriliği ( ) KiĢilik bozukluğu ( ) Diğer
18. Baba alkol veya madde kullanıyor mu?
( ) Evet ( ) Hayır
19. Çocuğun aile iliĢkilerindeki son durum nedir?
( ) Ailesi ile sağlıklı sosyal iliĢkileri var
( ) Ailesi ile nadiren görüĢüyor
( ) Ailesi ile hiç görüĢmüyor
( ) Diğer………..
20. Cinsel istismar sonrası çocuğun psikolojik yardım aldığı psikolog, sosyal hizmet uzmanı,
rehber ve psikolojik danıĢman, çocuk geliĢimci veya baĢka bir meslek elemanı var mı?
( ) Var
( ) Yok
21. Cinsel istismarın ardından çocuğun yaĢadığı ve teĢhisi konulan ruhsal sorun var mı?
( ) Var ( ) Yok (26. Soruya geçiniz)
121
22. Cinsel istismar sonrası çocuğun yaĢadığı ruhsal sorunlara koyulan psikiyatrik tanı nedir?
( ) Akut Stres Bozukluğu tanısı almıĢtır
( ) Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı almıĢtır
( ) DavranıĢ Bozukluğu tanısı almıĢtır
( ) Dürtü Kontrol Bozukluğu tanısı almıĢtır
( ) Depresyon/Depresif Bozukluk tanısı almıĢtır
( ) Madde Bağımlılığı tanısı almıĢtır
( ) Diğer……………….. tanısı almıĢtır
23. Bu tanı doğrultusunda tedavi süreci ne Ģekilde olmuĢtur?
( ) Ayakta tedavi
( ) Yatılı tedavi
( ) Ayakta ve yatılı tedavi
24. Tedavi ortalama ne kadar sürmüĢtür?
( ) 1 aylık süre boyunca
( ) 3 aylık süre boyunca
( ) 6 aylık süre boyunca
( ) 6 aydan fazla
25. ġu an devam eden herhangi bir tedavi süreci var mı?
( ) Var
( ) Yok
26. Cinsel istismar mağduru çocuğun Ģu an hayatında güvendiği kimse var mı? Varsa bu
kimdir?
( ) Evet, var……………
( ) Hayır, yok.
27. Çocuk yaĢadığı cinsel istismarı hangi kiĢi, kurum veya kuruluĢlarda anlatmak zorunda
bırakılmıĢtır?
( ) Emniyette alınan ifadesinde
( ) Jandarmada alınan ifadesinde
( ) Savcılık makamında alınan ifadesinde
( ) Mahkemede görülen davada
( ) Yapılan genel sağlık muayenesinde
( ) Adli tıp muayenesinde
( ) Ġlk Teslim edildiği kuruluĢta
( ) Daha sonraki kuruluĢ veya kuruluĢlarda yapılan görüĢmelerde
( ) Aile Ġçerisinde aile bireylerine
( ) Akraba veya arkadaĢları arasında
( ) Diğer……………………………..
122
28. YaĢanan cinsel istismarı anlattırdıklarında çocuğun neler hissettiği?
( ) Utanma
( ) Kendini kötü hissetme
( ) Güvensizlik
( ) Suçluluk
( ) Yeniden yaĢıyormuĢ gibi hissetme ( ) Ġğrenme
( )Öfke
( ) Kızgınlık
( ) Nefret
( )PiĢmanlık
( ) Tepkisiz kalma
( ) Umursamama
( ) Herhangi bir Ģey hissetmeme
( ) Tedirgin/EndiĢeli
( ) Rahatlama
( ) Çaresizlik
( ) Korku
( ) Üzüntü
29. YaĢanan cinsel istismar olayını çocuğun kendi suçu olarak düĢündüğü oldu mu?
( ) Evet, oldu.
Nedeni………………………………………………………………………….
( ) Hayır, olmadı.
30. YaĢanan cinsel istismar olayında çocuğu suçlayan oldu mu?
( ) Evet, oldu.
Nedeni………………………………………………………………………..
( ) Hayır, olmadı
123
EK F: CĠNSEL ĠSTĠSMARA AĠT ÖZELLĠKLER ANKETĠ
Bu bölüm sadece çocukla ilgili dosya bilgileri (sosyal inceleme raporları, görüĢme
raporları, emniyet, jandarma ve savcılık ifade tutanakları ve mahkeme tutanaklarından elde
edilen bilgiler) esas alınarak meslek elemanı tarafından yapılan araĢtırma ile doldurulacaktır.
1. Çocuğun cinsel istismar nedeniyle en çok kızgınlık duyduğu ve öfkeli olduğu kiĢi veya
kiĢiler kimlerdir?
( ) Cinsel istismarı yapan kiĢi
( ) Diğer ….Nedeni (Tek cümle ile belirtiniz) ……...........................................................
( ) Herhangi birisine istismardan dolayı öfke duymamaktadır
2. Çocuk cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak kimi görmekteydi?
( ) Annesi
( ) Babası
( ) KardeĢleri
( ) ArkadaĢları
( ) Öğretmenleri
( ) Diğer……………
( ) Hiç kimseyi engelleyecek kiĢi olarak görmemektedir
3. Çocuk cinsel istismarı engelleyecek kiĢi olarak düĢündüğü bu kiĢi veya kiĢilere kızgınlık
veya öfke duymakta mıdır?
( ) Evet, Duymaktadır ( ) Hayır, Duymamaktadır
4. Çocuğun cinsel istismara kim ya da kimler tarafından maruz kaldığı?
( ) Aile Ġçinden ………… tarafından
( ) Akraba ……………… tarafından
( ) Tanıdık ………………. tarafından (Aile/Akraba olmayan)
( ) Yabancı bir kiĢi tarafından
5. Cinsel istismarda bulunan istismarcı sayısı?
( ) 1 kiĢi
( ) 1‟den fazla kiĢi
6. Ġstismarcının cinsiyeti nedir?
( ) Erkek ( ) Kadın
7. Ġstismarcının yaĢı kaçtır?
( ) 15-18 YaĢ Arası
( ) 31-40 YaĢ Arası
( ) 51-60 YaĢ Arası
( ) 19-30 YaĢ Arası
( ) 41-50 YaĢ Arası
8. Çocuğun cinsel istismara nerede uğradığı?
( ) Evde ( ) Ev dıĢında(Belirtiniz) ……………….
124
9. Çocuğun maruz kaldığı cinsel istismarın Ģekli?
( ) Dokunma
( ) Öpme
( ) Sürtünme
( ) Gösterimcilik
( ) Anal penetrasyon ( ) Vajinal penetrasyon
( )Vajina içine parmak sokma
( )Pornografik fotoğraflama
( )OkĢama
( ) Oral penetrasyon
( ) Pornografi izletme
10. Çocuğun cinsel istismara ilk maruz kalma Ģekli nasıl olmuĢtur?
( ) Sözel taciz
( ) TeĢhir, göstermecilik
( ) Oyun vb. Ģekilde kazara dokunuĢlar
( ) Dokunma
( ) Öpme
( ) OkĢama
( ) Sürtünme
( ) Pornografi izlettirme
( ) Oral penetrasyon
( ) Anal penetrasyon
( ) Vajinal penetrasyon
11. YaĢanan cinsel istismarda cinsel istismarda kandırma sürecinin hangilerinin görüldüğü?
( ) Cinsel istismarcı çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi miydi?
( ) Cinsel istismarcı istismarı kabul etmemesi durumunda sevgi ve arkadaĢlığını geri
çekiyor muydu?
( ) Cinsel istismarcı istismarı sır olarak saklamaya uğraĢtı mı?
( ) Cinsel istismarcı istismarın gizli kalması için çocuğu korkutuyor muydu?
( ) Cinsel istismarcı istismarı uygulayabilmek ve çocuğu ikna edebilmek için çocuğa
para, hediye vs. veriyor muydu?
( ) Cinsel istismarcı istismar sürecinde çocuğu bazı davranıĢları sergilemeye yönlendirdi
mi?
12. Cinsel istismara eĢlik eden diğer istismar türleri nelerdir?
( ) Fiziksel istismar ( ) Sözel istismar ( ) Duygusal istismar
13. Cinsel istismar ilk yaĢandığında çocuğun yaĢı kaçtı?
( ) 5-9 YaĢ arası
( ) 10-13 YaĢ arası
( ) 14-17 YaĢ arası
14. Cinsel istismar son yaĢandığında çocuğun yaĢı kaçtı?
( ) 5-9 YaĢ arası
( ) 10-13 YaĢ arası
( ) 14-17 YaĢ arası
15. Çocuğun cinsel istismara uğrama sıklığı nedir?
( ) Bir kez ( ) Bir kaç kez ( ) Sık sık
125
16. YaĢanan cinsel istismara ne kadar süre uğradığı?
( ) Tek sefer ( ) Bir aydan az ( ) Birkaç ay ( ) Bir yıldan az ( ) Bir yıldan fazla
17. Çocuğun en son yaĢadığı cinsel istismarın üzerinden geçen süre ne kadar?
( ) 1 haftadan az ( ) 1 aydan az ( ) 6 aydan az ( ) 6 aydan fazla
18. Cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli?
( ) Kendisinin bildirimi
( ) Ailesinin bildirimi
( ) Okul tarafından yapılan bildirim
( ) Akraba/tanıdık/arkadaĢları tarafından yapılan bildirim
( ) Sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirim
( ) Diğer…………………………………………………..
19. Cinsel istismar ortaya çıktığı ilk anda çocuk Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğüne
bağlı kuruluĢlara teslim edilip edilmiĢ midir?
( ) Evet, teslim edildi
( ) Hayır, teslim edilmedi
20. Cinsel istismar nedeniyle çocuğun kuruluĢa teslimini sağlayan kurum/kiĢi hangisidir?
( ) Cumhuriyet savcılığı tarafından verilen talimat ile kolluk tarafından teslim edildi
( ) Emniyet veya kolluk tarafından alınan ifade sonucunda teslim edildi
( ) Çocuğun kendisi, ailesi veya bakımından sorumlu kimseler tarafından teslim edildi
( ) Diğer…………………………………………………….
21. Çocuğun yaĢadığı cinsel istismar sonrası çocuk hakkında alınan ilk tedbir kararı
nedir/nelerdir?
( ) 5395 sayılı çocuk koruma kanuna göre acil korunma kararı
( ) 5395 sayılı çocuk koruma kanuna göre bakım tedbiri
( ) 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Temel Kanuna göre Acil Valilik Onayı
( ) Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlük onayı
( ) Herhangi bir tedbir kararı alınmadı
22. Çocuk hakkında Ģuan devam etmekte olan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 2828
sayılı Sosyal Hizmetler Temel Kanuna göre tedbir ya da tedbirlerin türü?
(
(
(
(
(
(
(
) Bakım tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.)
) Sağlık tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.)
) DanıĢmanlık tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.)
) Eğitim tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.)
) Barınma tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.)
) Bakım tedbiri ( 2828 sayılı S.H.T.K.)
) Herhangi bir tedbir kararı bulunmamakta
126
EK G : ÇOCUKLAR ĠÇĠN SÜREKLĠ ANKSĠYETE ÖLÇEĞĠ (ÇĠSAÖ)
1.
YanlıĢ yapacağım diye endiĢelenirim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
2.
Ağlayacak gibi olurum
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
3.
Kendimi mutsuz hissederim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
4.
Karar vermede güçlük çekerim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
5.
Sorunlarımla yüz yüze gelmek
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
bana zor gelir
6.
Çok fazla endiĢelenirim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
7.
Evde sinirlerim bozulur
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
8.
Utangacım
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
9.
Sıkıntılıyım
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
10. Aklımdan engelleyemeyeceği önemsiz
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
düĢünceler geçer
11. Okul beni endiĢelendirir
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
12. Ne yapacağıma karar vermekte
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
güçlük çekerim
13. Kalbimin hızlı hızlı çarptığını
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
fark ederim
14. Nedenini bilmediğim korkularım var
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
15. Annem-babam için endiĢelenirim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
16. Ellerim terler
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
17. Kötü bir Ģeyler olacak diye endiĢelenirim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
18. Geceleri uykuya dalmakta güçlük çekerim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
19. Karnımda bir rahatsızlık hissederim
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
20. BaĢkalarının benim hakkımda
( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık
ne düĢündükleri beni rahatsız eder
127
EK H : ÇOCUKLAR ĠÇĠN DEPRESYON ÖLÇEĞĠ (ÇĠDÖ)
PUAN
A) 0
1
2
( ) Kendimi arada sırada üzgün hissederim
( ) Kendimi sık sık üzgün hissederim
( ) Kendimi her zaman üzgün hissederim
B) 0
1
2
( ) ĠĢlerim yolunda gidecek
( ) ĠĢlerimin yolunda gidip gitmeyeceğinden emin değilim
( ) ĠĢlerim hiçbir zaman yolunda gitmeyecek
C) 0
1
2
( ) ĠĢlerimin çoğunu doğru yaparım
( ) ĠĢlerimin çoğunu yanlıĢ yaparım
( ) Her Ģeyi yanlıĢ yaparım
D) 0
1
2
( ) Birçok Ģeyden hoĢlanırım
( ) Bazı Ģeylerden hoĢlanırım
( ) Hiçbir Ģeyden hoĢlanmam
E) 0
1
2
( ) Arada sırada kötü bir çocuğum
( ) Çoğu zaman kötü bir çocuğum
( ) Her zaman kötü bir çocuğum
F) 0
1
2
( ) Arada sırada baĢıma kötü Ģeylerin geleceğini düĢünürüm
( ) Sık sık baĢıma kötü Ģeylerin geleceğini düĢünürüm
( ) BaĢıma kötü Ģeylerin geleceğinden eminim
G) 0
1
2
( ) Kendimi beğenirim
( ) Kendimi beğenmem
( ) Kendimden nefret ederim
H) 0
1
2
( ) Kötü Ģeyler genellikle benim hatam
( ) Kötü Ģeylerin bazıları benim hatam
( ) Bütün kötü Ģeyler benim hatam
Ġ) 0
1
2
( ) Kendimi öldürmeyi düĢünmem
( ) Kendimi öldürmeyi düĢünürüm ama yapmam
( ) Kendimi öldürmeyi düĢünüyorum
J) 0
1
2
( ) Arada sırada içimden ağlamak gelir
( ) Birçok günler içimden ağlama gelir
( ) Her gün içimden ağlamak gelir
K) 0
1
2
( ) Her Ģey arada sırada beni sıkar
( ) Her Ģey sık sık beni sıkar
( ) Her Ģey her gün beni sıkar
L) 0
1
2
( ) Ġnsanlarla beraber olmaktan hoĢlanırım
( ) Çoğu zaman insanlarla beraber olmaktan hoĢlanmam
( ) Hiçbir zaman insanlarla beraber olmaktan hoĢlanmam
128
M) 0
1
2
( ) Herhangi bir Ģey hakkında kolayca karar veririm
( ) Herhangi bir Ģey hakkında karar vermek zor gelir
( ) Herhangi bir Ģey hakkında karar veremem
N) 0
1
2
( ) Güzel/yakıĢıklı sayılırım
( ) Güzel/yakıĢıklı olmayan yanlarım var
( ) Çirkinim
O) 0
1
2
( ) Okul ödevimi yapmak sorun değil
( ) Okul ödevimi yapmak için çoğu zaman kendimi zorlarım
( ) Okul ödevimi yapmak için her zaman kendimi zorlarım
P) 0
1
2
( ) Oldukça iyi uyurum
( ) Birçok gece uyumakta zorluk çekerim
( ) Her gece uyumakta zorluk çekerim
Q) 0
1
2
( ) Arada sırada kendimi yorgun hissederim
( ) Birçok gün kendimi yorgun hissederim
( ) Her zaman kendimi yorgun hissederim
R) 0
1
2
( ) ĠĢtahım oldukça iyi
( ) Çoğu gün canım yemek yemek istemez
( ) Hemen her gün canım yemek yemek istemez
S) 0
1
2
( ) Ağrı ve sızılardan endiĢe etmem
( ) Çoğu zaman ağrı ve sızılardan endiĢe ederim
( ) Her zaman ağrı ve sızılardan endiĢe ederim
T) 0
1
2
( ) Kendimi yalnız hissetmem
( ) Çoğu zaman kendimi yalnız hissederim
( ) Her zaman kendimi yalnız hissederim
U) 0
1
2
( ) Çoğu zaman okuldan hoĢlanmam
( ) Arada sırada okuldan hoĢlanmam
( ) Okuldan hiç hoĢlanmam
V) 0
1
2
( ) Birçok arkadaĢım var
( ) Birçok arkadaĢım var ama daha çok olmasını isterdim
( ) Hiç arkadaĢım yok
W) 0
1
2
( ) Okul baĢarım iyi
( ) Okul baĢarım eskisi gibi iyi değil
( ) Eskiden olduğum derslerde çok baĢarısızım
X) 0
1
2
( ) Beni seven insanların olduğundan eminim
( ) Beni seven insanların olup olmadığından emin değilim
( ) Kimse beni sevmez
Y) 0
1
2
Z) 0
1
2
( ) Bana söyleneni genellikle yaparım
( ) Bana söyleneni çoğu zaman yaparım
( ) Bana söyleneni hiçbir zaman yapmam
( ) Ġnsanlarla iyi geçinirim
( ) Ġnsanlarla sık sık kavga ederim
( ) Ġnsanlarla her zaman kavga ederim
129
8.ÖZGEÇMĠġ
KĠġĠSEL BĠLGĠLER
Adı Soyadı
: Özkan BĠLGĠN
Doğum Yeri ve Tarihi
: 01.08.1988 / GölbaĢı
Adres
: 2 Nolu BeĢirli Mahallesi 9 Nolu Sokak B Blok Yıldırım
Apt. Merkez / TRABZON
Telefon
: 532 712 32 94
e-mail
: [email protected]
ÖĞRENĠM DURUMU
2010-Halen
:Yüksek Lisans, Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Sosyal Hizmet ABD, Konya
2006-2010
:Lisans, Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Sosyal Hizmet Bölümü, Konya.
2006-2010
:Lisans, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji
Bölümü, Konya
2001-2004
: Lise, Yüreğir Cumhuriyet Lisesi, Adana
1999-2001
:Ġlköğretim (6, 7, 8 sınıf), Yeni Hacıali Ġlköğretim Okulu,
Adana
1994-1999
: Ġlkokul, Çağırkanlı Köyü Ġlkokulu, Adana
MESLEKĠ DENEYĠMĠ
2011-2012
:Trabzon Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü
Korunmaya Ġhtiyacı Olan ve Suça Sürüklenen Çocuk Birimi,
Sosyal Hizmet Uzmanı, Trabzon
2013-2014
:Trabzon Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü Çocuk
Koruma Ġlk Müdahale ve Değerlendirme Birimi, Sosyal
Hizmet Uzmanı, Trabzon
2014-Halen
:Trabzon Valiliği Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü
Çocuk Koruma Ġl Koordinasyon Sekretarya Sorumlusu,
Trabzon
130
Download