Ergenlik dönemi çocuğun zihinsel, ruhsal, duygusal, sosyal

advertisement
Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği,
Ergen Sağlığı Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği
Genel Merkezi ve Şubeleri, Bebek Ruh Sağlığı Derneği ve Koruyucu Aile ve Evlat
Edinme Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği
9-10 Ekim 2008 tarihinde Adalet Bakanlığında düzenlenen bir toplantıda; Medeni Kanun ve
TCK’deki evlenme yaşının 14’e indirilmesi, ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’de suçun
cezalandırılması için gereken şikayet koşulunun 15 yaştan 14’e çekilmesi ve tecavüz edenin,
mağdurla evlenmesi durumunda cezadan kurtulması ve eşe tecavüzde 7 yıla kadar olan
cezanın 1 yıla indirilmesi gibi yasa değişikliği önerilerinin tartışıldığı basına yansımıştır.
Bilindiği gibi, ergenlik dönemi çocuğun zihinsel, ruhsal, duygusal, sosyal açılardan olduğu
gibi cinsel yönden de gelişimini sürdürdüğü bir dönemdir. Bu dönemde çocuk henüz
olgunlaşmamıştır ve kimliği oluşmamıştır. Kendisini koruyan, kollayan ve destekleyen
ebeveynlerinin sağladığı güvenli aile ortamı içinde gelişimini sürdürmesi gereken çocuk,
ruhsal ve bedensel olgunlaşmasını tamamlamamış olduğundan, aile sorumluluğu üstlenmeye
hazır değildir.
Bilimsel olarak bugün artık çocuğun gelişimini tamamladığı ergenlik döneminin ruhsal
gelişim bakımından 20’li yaşların içine uzandığı kabul edilmektedir. Zamanından önce
yükleneceği eş ve anne rolü, cinsel ve toplumsal boyutları bakımından çocuğu örseleyecektir.
Bu bağlamda çocuğu zamanından çok önce eş ve anne olmaya zorlamak ya da yönlendirmek,
çocuğun cinsel, ruhsal ve belirli durumlarda fiziksel istismarı tanımı kapsamına girmektedir.
İstismara maruz kalan çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, kaygı
bozukluğu ya da disosiyatif bozukluk gibi ağır ve süregen ruhsal bozukluklar gelişmekte,
çocuğun yaşamsal işlevleri ciddi derecede bozulmaktadır.
Çok erken yaşlarda yapılan evliliklerde eş ve anne rolünü benimsemeye ruhsal ve duygusal
yönden hazır olmayan genç kızların doğacak bebekleriyle ilişkilerinde sorunlar ortaya
çıkmakta, çok hassas ve bebeğin sağlıklı gelişimi açısından büyük öneme sahip olan
bağlanma süreci zedelenmektedir. Bu durum bebeklerin fiziksel ve duygusal istismarı ve
ihmaline de yol açmaktadır. Olumsuz seyredecek olan ergen yaştaki anne ile bebek ilişkisinin
bebeklerde ciddi ruhsal ve gelişimsel bozukluklara yol açtığını gösteren sayısız bilimsel
çalışma vardır ve bilim dünyası bu görüş üzerinde birleşmiştir.
Cinsel istismar olgularında mağdura inanılmaması, mağdurun suçlanması, istismarcı
tarafından ikna, tehdit, baskı gibi yöntemlerle susturulmaya çalışılması, ailesinin şikâyetçi
olmasının engellenmeye çalışılması ya da şikâyetlerini geri çekmeleri için baskıya uğratılması
gibi dayatmalar sık görülmektedir. Ailenin şikâyetini geri çekmesi, çocuğun yaşamış olduğu
travmayla baş başa kalmasına, kendisini dünyada yalnız, terkedilmiş ve çaresiz hissetmesine
yol açarak travmanın etkilerinin ağırlaşmasına neden olmaktadır. Kendini savunma gücüne
sahip olmayan, ailesi baskı altında geri çekilen çocuğa toplumun ve devletin sahip çıkması,
çocuğun mağduriyetinin devlet eliyle, yasalar yoluyla durdurulması, istismarcının
cezalandırılarak
adaletin
gerçekleştirilmesi
ve
toplumun
doğru
yasal
ve
eğitim
uygulamalarıyla eğitilerek bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim gelişmiş batılı
toplumlarda bu konuya özel bir duyarlılık gösterilmekte, yasaların oluşturulması ve
uygulanmasında yalnızca ve yalnızca çocuğun hakkı ve yüksek yararı gözetilmektedir.
Bu bilgiler ışığında:
1. Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda şikâyet hakkının 15 yaştan 14 yaşa indirilmesi,
14 yaştan itibaren istismarın koşulsuz olarak cezalandırılmasını değil, çocuğun ve / ya
da ailenin cinsel istismara ilişkin şikâyetini esas almaktadır. Bu da belirtildiği gibi,
çeşitli baskılarla şikâyetini geri çekmek zorunda kalacak olan çocuk yaştaki ergenlerin
bedensel ve ruhsal mağduriyetine yol açacaktır. Evlenme vaadiyle çocukların
kandırılması olasılığını artıracak, yasanın caydırıcılığı ortadan kalkacak, istismarı
teşvik edecektir.
2. İstismara maruz kalan bir çocuğun aile ortamından koparılarak kendisini istismar eden
kişiyle evlendirilmesi, çocuğun bir ömür boyu kendisini istismar etmiş olan kişiyle
yaşaması anlamına gelmektedir ki, bu tasarıda çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimini
korumaya yönelik hiçbir yan bulunmamaktadır. Aksine tasarı, çocuğa yönelik cinsel
istismar eylemini istismar tanımı kapsamından çıkarmayı, istismarı meşrulaştırmayı ve
istismarcıyı korumayı hedeflemektedir.
3. Evlilik yaşının 14’e indirilmesi, istismar bir yana, en olumlu koşullarda gerçekleşecek
olan bir evlilikte dahi, yukarıda belirtildiği üzere ruhsal ve bedensel gelişimini
tamamlamamış bir çocuğun zamanından çok önce altından kalkamayacağı bir yükün
altına sokulması, baş edemeyeceği yaşantılarla karşılaştırılması ve olası ruhsal ve
bedensel hastalıklara açık duruma getirilmesi demektir. Ayrıca evlilik sorumluluğu
üstlenen çocuğun okuluna gitmesi olasılığını ortadan kaldırarak eğitim hakkının
engellenmesine yol açacaktır.
4. Bütün bu olumsuz etkiler çocuğun yaşamını olumsuz etkilemekle kalmayıp, dünyaya
getireceği çocuklarının da sağlıklı gelişimlerini risk altına sokacaktır.
Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği, Ergen Sağlığı
Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi ve Şubeleri,
Bebek Ruh Sağlığı Derneği ve Koruyucu Aile ve Evlat Edinme Derneği olarak bizler, kadını ve
çocuğu değil tecavüz edeni koruyan düzenlemeler yapılması fikrine karşıyız. Türk
toplumunun temeli olan aile yapısını korumanın yolu sağlıklı aileler oluşturmak olduğunu,
çocuk kadınlar / çocuk anneler yaratmak olmadığını savunuyoruz. Şu anda yürürlükte olan
çocuk hakları, kadın hakları ve insan hakları sözleşmelerinin tarafı olan ve Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesiyle bu sözleşmelere öncelik tanıyan Devlet’in böyle
bir geriye gidişe evet dememesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Yine Çocuk Hakları
Sözleşmesine ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne taraf olan
Devlet’in mahkemelerinin görevinin, çocuğa ve kadına öncelik tanıyıp onun haklarını
korumak olmalıyken, kadına ve çocuğa tecavüz edeni koruyan bir sistemin Türk Hukuku’na
girmesine onay verilmesini kabul edemiyoruz. Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur.
Download