kronik obstrüktif akciğer hastalığı

advertisement
KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI (*)
Ali Kocabaş
TANIMLAMA
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), tam olarak geri dönüşlü olmayan hava akımı
kısıtlanması ile karekterize, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. KOAH’ın tipik özelliği olan
yerleşik hava akımı kısıtlanması, genellikle ilerleyicidir ve zararlı partiküllere ve gazlara, özellikle de
sigara dumanına karşı akciğerlerde gelişen anormal inflamatuvar yanıt ile ilişkilidir. KOAH esas
olarak akciğerleri etkilemekle birlikte, ciddi sistemik etkilere de yol açabilmektedir (1).
KOAH’lı hastalarda kronik bronşit ve
amfizemden biri veya genellikle ikisi bir arada
bulunur. Fakat KOAH gelişiminde hangisinin başat rol oynadığını belirlemek genellikle güçtür.
Kronik bronşit, klinik bir tanımlamadır ve
bir
başka
nedene
bağlanamayan, birbirini izleyen en az iki yıl içinde en az üç ay öksürük ve balgam çıkarma
durumudur.
Amfizem, patolojik bir tanımlamadır ve terminal bronşiyol distalindeki hava yollarında,
fibrozisin eşlik etmediği duvar harabiyetinin ve kalıcı genişlemenin varlığı durumudur.
belirgin
Astım ise, gerek patogenezi gerekse tedaviye verdiği yanıt açısından KOAH’dan farklı hastalıkdır.
Fakat bazı astımlı hastalarda geri dönüşlü olmayan hava akımı kısıtlanması gelişebilir. Bu hastaları
KOAH ’lı hastalardan ayırt etmek güçtür, fakat klinik pratikte astım gibi tedavi edilirler. Astım ve
KOAH oldukça yaygın hastalıklar olmaları nedeniyle, bazı hastalarda bu iki hastalık bir arada
bulunabilir. Bu hastalar, ciddi hava akımı kısıtlanmasına sahip olmalarına karşın, bronkodilatör
ilaçlara oldukça büyük yanıt verirler. Fakat, FEVı değerleri hiçbir zaman normal düzeylere gelmez ve
genellikle zaman içinde giderek azalır.
Bonşiyektazi. kistik fibrozis ve tüberküloza ikincil
fibrozis gibi hastalıklarda
da geri dönüşlü olmayan hava akımı kısıtlanması görülebilir. Fakat bu hastalıklar, KOAH tanımı
içinde değerlendirilmezler. Hava akımı kısıtlanması ve ailelerinde solunum sistemi hastalığı öyküsü
bulunan göreceli olarak genç hastalarda (40-50 yaş) alfa-1 antitripsin eksikliği araştırılmalıdır.
Öksürük, balgam, dispne ve/veya KOAH’a özgü risk faktörleriyle karşılaşma öyküsüne sahip
hastalarda KOAH varlığından kuşkulanılmalıdır. Tanı için spirometri yapılmalıdır. Bronkodilatör
sonrası FEVı/FVC <0.7 bulunması, tam olarak geri dönüşlü olmayan hava akımı kısıtlanmasının
varlığını gösterir (Tablo 1).Sigara dumanı ve/veya çevresel-mesleki kirleticilerle karşılaşma öyküsü
olan, ailesinde kronik solunum sistemi hastalığı bulunan ve öksürük, balgam veya dispne yatınması
bulunan tüm kişilerde spirometri yapılmalıdır.
Tablo 1. Genel spirometrik sınıflandırma
Şiddeti
Riskde
Bronkodilatör sonrası
FEVı/FVC
> 0.7
Beklenene göre
FEVı (%)
≥ 80
Hafif KOAH
≤ 0.7
≥ 80
Orta KOAH
≤ 0.7
50-80
Ağır KOAH
≤ 0.7
30-50
Çok ağır KOAH
≤ 0.7
< 30
Spirometrik sınıflandırma KOAH’da sağlık durumunu, sağlık kaynaklarının kullanımını, alevlenmelerin
gelişimini ve mortaliteyi önceden kestirmede yararlıdır. Populasyonlara uygulamak için anlamlı
1
olmakla birlikte, bireysel olarak hastalarda hastalığın şiddetini değerlendirmede klinik kararın yerine
kullanılmamalıdır.Tek bir FEVı ölçümünün,
KOAH’ın karmaşık klinik sonuçlarını tam olarak
yansıtamayacağı düşünülmektedir. Çünkü: (a). Pratik olarak çoğu hasta asemptomatiktir, (b).
Sürekli öksürük ve balgam çıkarma gibi semptomlar, genellikle hava akımı kısıtlanması gelişmeden
önce de vardır. Diğerlerinde ise ilk semptom, daha önce yapılabilen aktiviteler sırasında dispne
gelişimidir, (c). Hastalığın seyri sırasında kilo kaybı ve periferik kas kaybı ve fonksiyon bozukluğu
gibi sistemik sonuçlar gelişebilir. Bunlara ve diğer faktörlere bağlı olarak hastalığın şiddetini tam
olarak yansıtabilecek bir evrelendirme sistemine gereksinim bulunmaktadır. Böyle bir sistem henüz
yoktur. Spirometrik sınıflandırma, sağlık durumu ve mortalite gibi çıktıları önceden kestirmede
yararlı olduğu için, değerlendirmede dikkate alınmalıdır. FEVı’e ek olarak vücut kitle indeksi (BMI)
ve dispne de yaşam beklentisi gibi çıktıları önceden kestirmede yararlı bulunmuştur. O nedenle,
tüm hastalarda bunlar da değerlendirilmelidir.
BMI, ağırlık (kg) / boy2 (m2 ) formulüyle kolayca hesaplanabilir. BMI< 21 kg.m2 değerleri artmış
mortalite ile ilişkilidir.
Fonksiyonel dispne,
değerlendirilebilir:
Tıbbi
Araştırma
Konseyi’nin
(Medical
Research
Council)
skalası
ile
0: Ağır egzerzisler dışında nefes darlığı ile ilgili bir sorun yok
1: Acele ile giderken veya hafif bir yokuşda yürürken nefes darlığı olması
2: Benzer yaşdaki kişilerle yürürken nefes darlığı nedeniyle yavaşlamak veya düz yolda normal
adımlarla yürürken nefes darlığı nedeniyle durmak zorunda kalmak
3: Düz yolda yaklaşık 100 m veya birkaç dakika sonra nefes darlığı nedeniyle durmak zorunda
kalmak
4: Evden ayrılamayacak kadar nefes darlığının olması veya giyinip soyunurken nefes darlığının
olması
EPİDEMİYOLOJİ
KOAH, tüm dünyada en sık görülen morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. Hastalığın
oluşturduğu ekonomik ve sosyal yük oldukça ileri boyutlardadır ve giderek artmaktadır. Hastalık
klinik olarak belirgin ve orta düzeyde ilerlemiş hale gelinceye kadar genellikle teşhis
edilememektedir. O nedenle elimizdeki mevcut prevalans ve morbidite bilgileri hastalığın toplam
yükünün oldukça küçük bir bölümünü yansıtmaktadır. KOAH, ABD ve Avrupa’da 4. ölüm nedenidir
ve bu ülkelerde kadınlarda mortalite değerleri son 20 yılda iki kat artmıştır. Hastalık astım ve diğer
akciğer hastalıklarına göre oldukça fazla ekonomik yük oluşturmaktadır ve bu yükün % 50-75’i
hastalık alevlenmelerine ikincildir. Tüm dünyada KOAH gelişiminde en önemli risk faktörü tütün
dumanıdır ve bunu mesleki maruziyet, sosyoekonomik durum ve genetik eğilim gibi diğer risk
faktörleri izlemektedir.
Prevalans
KOAH prevalansı ile ilgili tahminler, hastalığın tanımlanması ve hava akımı kısıtlanmasında kullanılan
ölçüte göre farklılık gösterebilmektedir. Hava akımı kısıtlanması varlığına dayalı prevalans tahminleri
en güvenilir tahminlerdir. Buna karşılık, semptomlar, hastanın ifadesi ve doktor tanısı gibi
parametrelere dayalı tahminlerin duyarlılık ve özgüllükleri oldukça sınırlıdır.
Öksürük, balgam veya dispne gibi kronik solunumsal semptomları ve/veya risk faktörleri ile
karşılaşma öyküsü bulunan bir kişide postbronkodilatatör FEV/FVC değerinin % 70 den küçük ve
FEVı değerinin beklenen değerin % 80’inden küçük olması durumunda KOAH tanısı doğrulanır.
ABD’de 25-75 yaş grubu genel populasyonu temsil eden geniş bir örneklem grubunda 1988-1994
yılları arasında yapılan üçüncü NHANES çalışmasında (NHANES III), hafif KOAH prevalansı
(FEVı/FVC <% 70 ve FEVı beklenenin >% 80) % 6.9, orta-ağır şiddette KOAH prevalansı ise
((FEVı/FVC <% 70 ve FEVı beklenenin <% 80) % 6.6 olarak bulunmuştur. Hastalık kadınlara göre
erkeklerde, siyahlara göre beyazlarda daha yaygın bulunmuş ve yaşla arttığı görülmüştür. Gene
ayni çalışmada beyaz erkekler içinde KOAH prevalansı sigara içicilerde % 14.2, sigarayı
bırakanlarda % 6.9 ve hiç içmeyenlerde % 3.3 olarak bulunmuştur. Beyaz kadınlarda ise bu oranlar
ırasıyla % 13.6, % 6.8 ve % 3.1’dir. Epidemiyolojik araştırmalarda saptanan KOAH’lı hastaların %
50’den azının bir doktor tarafından KOAH tanısı aldıkları gözlenmektedir.
2
Morbidite
KOAH nedeniyle bir sağlık kuruluşuna başvuru, acil servise başvuru veya hastaneye yatırılma gibi
morbidite verileri oldukça azdır ve mortalite verilerine göre güvenilirlikleri oldukça düşüktür. Elde
bulunan mevcut veriler, KOAH morbiditesinin yaşla arttığını ve hala erkeklerde kadınlara göre daha
yüksek olduğunu göstermektedir. Hastaneye yatırılma riski ise, akciğer fonksiyonları düşükse,
kronik solunumsal semptomlar varsa ve hastanın sosyoekonomik düzeyi düşükse artmaktadır.
Morbidite rakamlarının, sigara içme alışkanlığının yaygınlaşması ve toplumda yaşlı nüfusun
artmasına parelel olarak önümüzdeki yıllarda giderek artması beklenmektedir.
Mortalite
KOAH tanımındaki ve kodlamadaki farklılıklar nedeniyle bugun KOAH mortalitesi ile ilgili bilgiler
büyük oranda gerçeği yansıtmamaktadır. Eldeki veriler, KOAH’dan ölümlerin 45 yaş altında oldukça
düşük olduğunu ve yaşla parelel olarak arttığını göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
verilerine göre günümüzde KOAH tüm dünyada 4. ölüm nedenidir ve 2020 yılırda 3. ölüm nedeni
haline gelmesi beklenmektedir. ABD’de son 20 yılda kadınlar arasında KOAH mortalitesi giderek
artmaktadır. 1980’de kadınlar arasında KOAH’dan ölümlerin oranı 100 binde 20.1 iken, 2000 yılında
bu rakam 100 binde 56.7’ye yükselmiştir. Oysa ayni dönemde erkeklerde mortalite rakamları 100
binde 73’den 82.6’ya yükselmiştir.
Ekonomik yük
KOAH’ın neden olduğu ekonomik yük, astımdan daha fazladır. Hastalığın neden olduğu doğrudan
maliyet, tanı ve tedavi ile ilgili harcamaları kapsarken, dolaylı maliyet maluliyet, kaybedilen iş, erken
ölüm ve bakım harcamalarını kapsar. Değişik ülkelerde KOAH’ın doğrudan maliyeti
karşılaştırıldığında büyük benzerlikler bulunmaktadır. Örneğin, 1993 ABD doları baz alındığında, tüm
toplumda hastalığın kişi başına maliyeti İngiltere’de 65 $, İsveç’te 60 $ ve ABD’de 87 $’dır. ABD’de
bu harcamaların
yaklaşık % 75’i
hastalık alevlenmeleri ile ilgili harcamalar nedeniyle
gerçekleşmiştir.
Türkiyede durum
Türkiye’de 1976 yılında Etimesgut bölgesinde yapılan bir çalışmada, 40 yaş üstündeki KOAH
prevalansının %13.6 olduğu (erkeklerde %20.1, kadınlarda %8.2) bildirilmiştir (2). Sağlık Bakanlığı
verilerine göre 1965-1997 yılları arasında kronik bronşit, amfizem ve astım tanısıyla hastanelerden
taburcu edilen hastaların sayısı 3.1 kat (100 binde 65.9-202.9) ve bu hastalar arasında ölümler 5.1
kat (100 binde 0.46-2.33) artmıştır . 1997 yılı verilerine göre 126 832 hasta kronik bronşit, amfizem
veya astım tanıları ile hastanelerden taburcu edilmiş ve bunların 1460’ı ölmüştür. Bu verilere göre
KOAH, hastanelerde gerçekleşen en yaygın ölüm nedenleri sıralamasında 11. sırada yer almaktadır
(3). Türkiye’de KOAH gelişiminde sigara içimine ek olarak, ısınma ve yemek pişirme amacıyla tezek
ve odun sobası kullanımı, keten-kenevir işçiliği, ve asbestle karşılaşmanın rolü konusunda
çalışmalar sürmektedir.
Son yıllarda Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü’nün birlikte yürüttüğü Ulusal Hastalık
Yükü ve Maliyet Etkililik Çalışmasıhda (Sağlık Bakanlığı, 2000), KOAH’ Türkiye’de 3. ölüm nedeni
olarak bulunmuştur (Tüm ölümlerin % 5.8’i). Hastalık erkeklerde 3. ölüm nedeni (tüm ölümlerin %
7.8’i), kadınlarda ise 5. ölüm nedenidir (tüm ölümlerin % 3.5’u). Hastalık kentlerde yaşayanlarda
4. ölüm nedeni iken, kırsal alanlarda yaşayanlarda 3. ölüm nedenidir. Gene ayni çalışmada
erkeklerde KOAH gelişiminden % 70, kadınlarda KOAH gelişiminden ise % 20 oranında (ortalama
% 52) sigara içimi sorumludur. Buna göre sigara içiminin bırakılması ile 12482 erkeğin ve 421
kadının KOAH nedeniyle ölümü önlenebilecektir. Bu veriler ülkemizde KOAH nedeniyle her yıl
yaklaşık 26 bin kişinin öldüğünü göstermektedir (4). Aralık 2003-Ocak 2004 döneminde Adana
ilinde yapılan BOLD çalışmasında da bu ilde yaşayan 40 yaş üstü nüfusda KOAH prevalansı, hastalık
gelişimini etkileyen risk faktörleri ve hastalık yükü araştırılmıştır. Bu çalışmanın ilk sonuçları Adana
ilindeki 40 yaş üstü yetişkinlerde KOAH prevalansının % 19.2 (erkeklerde % 29.3, kadınlarda %
9.9) olduğunu göstermektedir (5).
RİSK FAKTÖRLERİ
Günümüzde üç risk faktörünün KOAH gelişimindeki rolü çok iyi bilinmektedir. Bunlar, sigara içimi,
mesleki/çevresel toz ve dumanlarla karşılaşma ve kalıtsal alfa-1 antitripsin eksikliğidir (Tablo 2).
Bunlara ek olarak, bazı risk faktörlerinin de KOAH gelişiminde rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Bu olası risk faktörleri içinde, hava kirliliği, pasif sigara içimi, viral enfeksiyonlar, sosyoekonomik
faktörler, alkol, yaş, cinsiyet, ailevi/genetik faktörler ve hava yolu aşırı cevaplılığı bulunmaktadır.
3
Tüm bu risk faktörlerinin, bireysel genetik duyarlılık ve yaşanan/çalışılan çevrenin karşılıklı etkileşimi
çerçevesinde işlev gördüklerine inanılmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde KOAH gelişiminden büyük oranda sigara içiminin sorumlu gösterilmiştir. Buna
karşılık gelişmekte olan ülkelerde, sigara içimi giderek artan bir sorun haline gelmekte ise de,
KOAH’ın sigara içmeyen kişiler arasında da yaygın olarak bulunduğu izlenmektedir. Bu durum,
çevresel/mesleki karşılaşmanın bu ülkelerde KOAH gelişiminde daha büyük rol oynadığını
düşündürmektedir.
Tablo 2. KOAH’da risk faktörleri
Konakçı ile ilgili faktörler
Çevresel faktörler
Genetik faktörler
Cinsiyet
Hava yolu aşırı cevaplılığı, IgE ve astım
Sigara içimi
Sosyoekonomik durum
Meslek
Çevresel kirleticiler
Perinatal olaylar ve çocukluk hastalıkları
Tekrarlayan bronkopulmoner enfeksiyonlar
Diyet
DOĞAL GELİŞİM
KOAH’ın doğal gelişimi büyük farklılıklar göstermektedir ve hastalık tüm hastalarda ayni seyri
izlememektedir. Sigara içicilerin sadece % 15-20’sinde klinik olarak anlamlı KOAH geliştiği
şeklindeki söylem yanıltıcıdır ve KOAH gelişme olasılığınıi olduğundan daha düşük göstermektedir.
Son yıllarda, KOAH gelişiminin semptomların başlamasından çok önceleri başladığına ilişkin kanıtlar
giderek artmaktadır. Tekrarlayan enfeksiyonlar veya tütün dumanına bağlı olarak çocukluk ve
adölesan dönemde akciger fonksiyonlarındaki gelişimin bozulması, erken yetişkinlik döneminde
ulaşılması gereken maksimum akciğer fonksiyonu düzeyine ulaşılamamasına neden olabilir. Bu
anormal gelişme, genellikle adölesan sigara içicilerde gözlenen kısa plato ile birlikte KOAH gelişme
riskini artıracaktır (Şekil 1).
FEV1 20
yaşındaki
normal
düzeyin
%’si
Yaş (yıl)
Şekil 1. Birinci saniyedeki zorlu ekspirasyon hacminin (FEVı) zaman içinde gösterdiği normal
seyrin (A), akciğer fonksiyonundaki gelişim bozukluğu (B), kısalmış plato dönemi (C), ve hızlanmış
fonksiyon azalmasının (D) yol açtığı sonuçlarla karşılaştırımı
4
Bununla birlikte, akciğer forksiyonundaki hızlanmış azalma, hala KOAH’ın en önemli özelliğidir.
KOAH genellikle ilerleyici bir hastalıktır. Özellikle hasta zararlı maddelerle, özellikle de tütün
dumanı ile karşılaştırmayı sürdürürse bu durum daha belirgindir. Fakat bu karşılaşma durdurulursa,
yaşlanmaya ikincil akciğer fonksiyonundaki normal azalmaya bağlı olarak hastalık hala ilerleyebilir.
Fakat, ciddi hava akımı kısıtlanmasının varlığında bile, zararlı maddelerle karşılaşma durdurulursa,
akciğer fonksiyonunda biraz iyileşme ve hastalığın ilerlemesinde yavaşlama ve hatta durma
mümkün olabilir. Bu durum, ABD’de yapılan Akciğer Sağlığı çalışmasında çok iyi gösterilmiştir (Şekil
2).
Şekil 2. Akciğer Sağlığı Çalışmasında akciğer fonksiyonunun 11 yıl içinde, sigara içmeye devam
edenlerde, aralıklı içicilerde ve sürekli olarak bırakanlarda gösterdiği azalma. Sürekli bırakan
erkeklerde akciğer fonksiyonunudaki yıllık azalma 30.3 ml iken, içmeye devam eden erkeklerde bu
rakam 66.1 ml’dir. Kadınlarda ise bu değerler sırasıyla 21.5 ml ve 54.2 ml’dir.
Gelecekte beklentiler
Önümüzdeki yıllarda KOAH’ın yaygınlığının tüm dünya ülkelerinde artması beklenmektedir. Bunun
ana nedenleri, tüm ülkelere yaş dağılımının değişmesi, (yaşam beklentisinin artması ve 60 yaşından
büyük populasyonun artması) ve sigara içme salgınının, özellikle gelişmekte olan ülkelerde giderek
yaygınlaşmasıdır. Gelişmiş batı ülkelerinde yaşa özgü mortalite ve morbidite hızları erkeklerde
azalmaya başlamış, kadınlarda ise önümüzdeki yıllarda duragan hale gelmesi beklenmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde önümüzdeki yıllarda hastalığın gelişimi, bu ülkelerde yapılacak tütün
kontrolu ve diğer partiküllerle karşılaşmanın kontrolu çalışmalarına bağlı olarak değişiklik
gösterecektir.
PATOLOJİ
KOAH’a özgü patolojik değişiklikler akciğerlerin dört farklı bölümünde (büyük hava yolları, küçük
hava yolları, akciğer parankimi, akciğer damarları) gerçekleşmekte ve her hastada bu değişiklikler
değişik boyutlarda izlenebilmektedir.
Büyük hava yolları (iç çapı 2 mm’den büyük kıkırdaklı hava yolları)
Bronş bezlerinde hipertrofi ve goblet hücrelerinde metaplazi görülür ve bu değişiklikler aşırı mukus
yapımına veya kronik bronşite neden olurlar. Bezlerde inflamatuvar hücre infiltrasyonu oluşur.
Havayolu duvarında squamöz metaplazi, siliya kaybı ve siliyer fonksiyon bozukluğu ile düz kas ve
bağ dokusunda artma görülür. Büyük hava yollarının farklı bölümlerinde farklı inflamatuvar
hücrelerin ağırlıklı olarak bulunduğu saptanmıştır. Havayolu duvarında lenfositler, özellikle CD8+ T
lenfositler yer alırken, hastalık ilerledikçe nötrofiller egemen hücre haline geçmeye başlar. Hava
boşluklarında lenfositlere ek olarak nötrofiller ve makrofajlar da görülür.
5
Küçük hava yolları ( iç çapı 2 mm’den küçük kıkırdaksız hava yolları)
Hastalığın erken dönemlerinde periferik hava yollarında bronşiyolit bulunur. Patolojik olarak goblet
hücre ve squamöz hücre metaplazisi izlenir. Havayolu duvarı ve hava boşluklarındaki inflamatuvar
hücreler büyük hava yollarındaki gibidir. Hastalık ilerledikçe hava yolu duvarında fibrozis ve
kollagen birikimi gelişir.
Akciğer parankimi (respiratuvar bronşiyol, alveol ve kapiller)
KOAH’lı hastalarda akciğer parankiminde amfizem gelişir. Amfizeme ikincil olarak da alveoler
tutamaklarda ciddi kayıp oluşur ve bu durum hava yolu kollapsına katkıda bulunur. Asinüs içindeki
dağılımına gire iki tip amfizem gelişir: (a) Sentrilobuler amfizem: respiratuvar bronşiyollerin
dilatasyonu ve destrüksiyonu ile karekterizedir. (b) Panlobuler amfizem: Tüm asinünüsü tutar.
Sentrilobuler amfizem KOAH’da en yaygın görülen amfizem tipidir ve genellikle üst lobları tutar.
Buna karşılık panlobuler amfizem daha çok alfa-1 antitripsin enzim eklikliği bulunan kişilerde gelişir
ve daha çok alt loblarda yer alır. Hastalığın erken dönemlerinde lezyonlar mikroskopik boyutlarda
iken, hastalık ilerledikçe bu lezyonlar makroskopik boyutlara ulaşır veya bülller ( 1 cm’den büyük
amfizamatöz boşluklar) gelişir. KOAH yokluğunda da büllöz hastalık gelişebilir. Alveol duvarlarında
ve hava boşluklarında hava yollarındakine benzer inflamatuvar hücre profili görülür ve hastalığın
tüm seyri boyunca varlığını sürdürür. Son yıllarda yayınlanan bazı çalışmalarda sigaranın
bırakılmasından sonra da büyük ve küçük hava yolarında inflamasyonun varlığını.sürdürdüğü
bildirilmiştir.
Akciğer damarları
Akciğer damarlarındaki değişiklikler hastalığın erken döneminde başlar. Başlangıçta bu değişiklikler
damar duvarında kalınlaşma ve endotel disfonksiyonu ile karekterize iken, daha sonra bunları
damar düz kas kitlesinde artma ve damar duvarının makrofaj ve CD8+ T hücreleri gibi inflamatuvar
hücrelerle infiltrasyonu izler. Hastalığın ileri aşamalarında kollagen birikimi ve kapiller yatağın
amfizamatöz harabiyeti gelişir. Sonuçta bu yapısal değişikler pulmoner hipertansiyon ve sağ kalp
fonksiyon bozukluğuna (kor pulmonale) neden olur.
PATOGENEZ
KOAH gelişiminde tütün dumanı en büyük risk faktörüdür. Fakat inhalasyon yoluyla alınan diğer
zararlı maddeler ve gazlar da hastalık gelişimine katkıda bulunurlar. Zararlı partikül ve gazların
solunum yoluyla uzun süre inhale edilmesi akciğerlerde inflamatuvar bir yanıtır oluşmasına neden
olur. Bazı sigara içicilerde bu inflamatuvar yanıt abartılı boyutlara ulaşır ve KOAH’a özgü patolojik
lezyonlar gelişir. İnflamasyona ek olarak akciğerlerde proteinaz ve antiproteinazlar arasındaki
dengesizlik ve oksidatif stres’de KOAH patogenezinde önemlidir.
İnflamasyon
KOAH, akciğerin değişik bölümlerinde nötrofillerin, makrofajların ve T lenfositlerin, özellikle CD8+,
artışı ile karekterizedir. Bu inflamatuvar hücrelerin artışı, hava akımı kısıtlanmasının derecesi ile
ilişkilidir. Akciğerlerde biriken inflamatuvar hücreler bir seri sitokin ve inflamatuvar mediatörü
(özelikle LTB-4, IL-8 ve TNF-alfa) salabilme kapasitesindedirler. KOAH’da gözlenen bu inflamasyon
kalıbı, astımlı hastalarda gözlenenden oldukça farklıdır. Siganının bırakılmasından sonra da
inflamatuvar değişikler varlıklarını sürdürebilirler. Tetikleyici olayların yokluğunda inflamatuvar
yanıtı sürdüren mekanizmanın ne olduğu henüz bilnmemektedir.
Proteinaz ve antiproteinaz dengesizliği
KOAH’da bu durum proteinazların yapımı veya aktivitesindeki artışa veya antiproteinazların
yapımında veya aktivesinde azalma ile oluşabilir. Sigara dumanı (ve muhtemelen diğer risk
faktörleri), inflamasyonun kendisi gibi bir taraftan oksidatif strese neden olurken, diğer taraftan
birçok inflamatuvar hücrenin (makrofaj ve nötrofiller) bir seri proteinaz salmasına yol açar ve
böylece birçok antiproteinazın oksidasyon yoluyla azalması veya inaktivasyonuna neden olur. KOAH
patogenezine katılan major proteinazlar, nötrofillerde yapılan (elastaz, cathepsin G ve protienaz-3),
makrofajlarda yapılan proteinazları (cathepsin B,L,ve S) ve değişik matriks metalloproteinazları
(MMP) içerir. Buna karşılık, KOAH patogenezinde rol oynayan major antiproteazlar, alfa-1
antitripsin, sekretuvar lökoproteinaz inhibitör ve MMP’ların doku inhibitörleridir. Nötrofil elastaz
sadece parankim harabiyetine katkıda bulunmaz, ayni zamanda mukus sekresyonu ve mukoz
bezlerin hiperplazisinde de güçlü bir uyarıcı görevi üstlenir.
6
Oksidatif stres
Oksidatif stresin değişik belirteçleri, sigara içicilerin ve KOAH’lı hastaların
akciğerlerinde,
ekspirasyon havası soluk yoğunlaçmalarında ve idrarında artmış miktarlarda bulunur ve hidrojen
peroksit, nitrik oksit ve lipid peroksidasyon ürünlerini (isoprostane F2a-III) içerir. Oksidatif stres,
birçok biyolojik molekülü okside ederek (böylece hücre fonksiyon bozukluğu ve ölümüne neden
olarak), hücre dışı matriksi harap ederek, temel antioksidan savunmayı inaktive ederek (veya
proteinazları aktive ederek) veya gen ifadesini artırarak (nüklear faktor-kB gibi transkripsiyon
faktörlerini aktive ederek veya histon asetilasyonunu kolaylaştırarak KOAH patogenezine katkıda
bulunabilir.
PATOFİZYOLOJİ
KOAH’da farklı patogenetik mekanizmalar değişik patolojik değişikliklere yol açar ve sonuçta
fizyolojik anormallikler ortaya çıkar. Bunlar; mukus hipersekresyonu ve siliyer fonksiyon bozukluğu,
hava akımı kısıtlanması ve hiperinflasyon, gaz değişim anormallikleri, pulmoner hipertansiyon ve
sistemik etkilerdir.
Mukus hipersekresyonu ve siliyer fonksiyon bozukluğu
Bunlar KOAH’da tipik olarak gelişen ilk fizyolojik anormalliklerdir. Mukus hipersekresyonu,
genişlemiş mukoz bezlerin uyarılmış sekresyonu sonucu gelişirken, siliyer fonksiyon bozukluğu
epitel hücrelerinin squamöz metaplazisi sonucu gelişir.
Hava akımı kısıtlanması ve hiperinflasyon
Ekspiratuvar (büyük oranda geri dönüşümsüz) hava akımı kısıtlanması, KOAH’ın temel fizyolojik
özelliğidir. Hava akımı kısıtlanmasının esas yeri küçük hava yollarıdır ve büyük oranda hava
yolundaki yapısal değişikliğe (fibrozis ve daralma) bağlıdır. Hava akımı kısıtlanması gelişimine
katkıda bulunan diğer faktörler ise elastik geri çekilme kaybı (alveol duvarlarının yıkımına bağlı),
alveoler desteğin yıkımı (alveoler tutamak), inflamatuvar hücrelerin birikimi, bronşlara mukus ve
plazma eksudasyonu, ve düz kas kontraksiyonu ile egzerzis sırasında dinamik hiperinflasyondur.
KOAH’da hava akımı kısıtlanması en iyi şekilde spirometri ile ölçülür ve bu test hastalık tanısında
anahtar rol oynar.
Gaz değişim anormallikleri
Bu durum hastalığın ileri aşamasında ortaya çıkar ve hiperkapninin eşlik ettiği veya etmediği
arteriyal hipoksemi ile karekterizedir. KOAH’da anormal gaz değişiminin ana nedeni
ventilasyon/perfüzyon oranlarının anormal dağılımıdır CO’in anormal difüzyon kapasitesi ile
amfizemin şiddeti arasında yakın bir korelasyon vardır.
Pulmoner hipertansiyon
Hastalığın geç döneminde, şiddetli gaz değişimi anormalliği oluştuktan sonra ortaya çıkar. KOAH’da
pulmoner hipertansiyon gelişimine katkıda bulunan faktörler, vazokonstrüksiyon (genellikle
hipoksemiye ikincil), endotelyal fonksiyon bozukluğu, pulmoner arterlerde yapısal değişiklik
(remodelling) ve pulmoner kapiller yatağın harabiyetidir. Bu süreçlerin kombinasyonu sonuçta sağ
ventrikül hipertrofisi ve fonksiyon bozukluğuna (kor pulmonale) neden olur.
Sistemik etkiler
KOAH, sistemik inflamasyon ve iskelet kas kaybı gibi akciğer dışı etkilere neden olabilmektedir. Bu
sistemik etkiler, akciğer fonksiyonlarından bağımsız olarak
hastalarda egzerzis kapasitesinin
sınırlanmasına ve prognozun kötüleşmesine katkıda bulunur.
TANI
KOAH gizli seyreden ve bu nedenle başlangıçta teşhis edilmeyen bir hastalıktır. Klinik bir
değerlendirmeden sonra hastalığın varlığından kuşkulanılır, fakat kesin tanı fizyolojik olarak basit bir
spirometri ile konulur. Akciğer grafisi ayırıcı tanıda yardımcıdır. Hastalarda, hastalığın fenotipi ve
fizyolojik özelliklerini daha iyi tanımlamak için diğer testler de yapılabilir.
Klinik değerlendirme
Klinik değerlendirme öykü ve fizik muaneye dayanır. Tüm hastalarda tam bir muayene gereklidir.
7
Öykü: Öksürük başlangıçta aralıklı (sabah erken saatlerde) iken, daha sonraları tüm gün boyu
olmaya başlar, geceleri ise seyrektir. Balgam da başlangıçta sabahları, daha sona gün boyu görülür.
Genellikle koyu ve mukoid özelliktedir ve az miktarlardadır. Dispne genellikle ilerleyicidir ve zaman
içinde kalıcı hale gelir. Başlangıçta egzerzis sırasında (merdiven çıkarken, yokuşda yürürken) oluşur
ve uygun davranış değişiklikleri ile (asansör kullanma vb) bundan kaçınılabilir. Fakat hastalık
ilerledikçe çok az egzerzis ve istirahat durumunda bile dispne oluşur.
Eski tıbbi öykü ve sistemlerin gözden geçirimi: Hastalarda astım, çocuklukta geçirilen
solunum sistemi enfeksiyonları veya herhangibir solunum sistemi hastalığının varlığı, ailede KOAH
veya diğer solunum sistemi hastalığı varlığı, KOAH alevlenme öyküsü veya bu nedenle hastaneye
yatış ölküsü, ek hastalık varlığı, özellikle depresyon ve anksiyete varlığı, açıklanamayan kilo kaybı
öyküsü, hışıltılı solunum, gögüsde sıkışma ve ağrı ve baş ağrısı gibi özgül olmayan semptomların
varlığı sorgulanmalıdır.
Maruziyet öyküsü: Sigara dumanı, mesleki veya çevresel zararlı maddelerle karşılaşma öyküsü
sorgulanmalıdır.
Fizik Muayene: KOAH’ın erken dönemlerinde fizik muayene genellikle normaldir. Hastalık
ilerledikçe bazı bulgular görülmeye başlanır ve ileri aşamada pek çok patogonomik bulgu ortaya
çıkar. Vital bulguların bir parçası olarak tüm hastaların solunum hızları, boy ve kiloları ölçülmeli ve
vücut kitle indeksi hesaplanmalıdır. Fizik muayenede KOAH’ın solunumsal ve sistemik etkilerinin
varlığını ortaya çıkarmak amaçlanmalıdır.
İnspeksiyon: Fıçı göğüs, büzük dudak solunumu, göğüs/abdomen duvarında paradoksal hareket ve
yardımcı solunum kas kullanımı varlığına bakılmalıdır. Tüm bu bulgular şiddetli hava akımı
kısıtlanması, hiperinflasyon ve solunum mekaniğindeki bozulmanın göstergeleridir.
Perküzyon: Hiperinflasyon veya büle bağlı diyafragma hareketlerinde azalma ve timpanik ses
varlığına bakılmalı, karaciğerin kolayca palpe edilip edilmediğine dikkat edilmelidir.
Oskültasyon: Ronkus ve wheezing varlığı, KOAH’ın konjessif kalp yetmezliği veya akciğer
fibrozisinden ayırt edilmesinde yardımcıdır, çünkü bu hastalıklar genellikle ral varlığı ile
karekterizedir. Kalbin oskültasyonunda kor pulmonale bulguları elde edilebilir, ikinci sesin
çiftleşmesi, pulmoner veya triküspid odakta üfürüm gibi.
Sistemik bulgular: Boyun venlerinde dolgunluk, karaciğerde büyüme ve periferik ödem
korpulmonaleye veya şiddetli hiperinflasyona bağlı olabilir. Kas kitlesinde azalma ve periferik kas
güçsüzlüğü malnütrisyon ve/veya iskelet kası fonksiyon bozukluğu ile ilişkili olabilir. Siyanoz veya
mukozal mebranlarda morarma hipoksemiyi düşündürebilir.
Testler
KOAH varlığını araştırırken birçok test uygulanmalıdır. Bu testlerin bazıları tüm hastalara
uygulanmalı, bazıları ise sadece seçilmiş hastalara uygulanmalıdır.
a. Tüm hastalara uygulanacak testler:
Spirometri: KOAH varlığından şüphelenilen tüm hastalarda spirometri yapılmalıdır. Bu test,
hastalığın tanısı, şiddetinin tayini ve hastalığın gelişimini izlemek açısından zorunludur.
Bronkodilatör reversibilite testi: Bu test en azından bir kez, astımı dışlamak ve hastanın en iyi
akciğer fonksiyonu düzeyini belirlemek açısından, daha az önemde de prognozu belirlemek
açısından tüm hastalara uygulanmalıdır. FEVı’deki artış, beklenen değerin yüzdesi olarak ifade
edilmelidir.
Akciğer grafisi: Tüm hastalarda yapılmalıdır. Tanı için duyarlı olmamakla birlikte, diğer hastalıkları
(pnömoni, kanser, konjesssif kalp yetmezliği, plevral efüzyon ve pnömotoraks) dışlamada yararlıdır.
Büllöz hastalığı saptamak açısından da yararlıdır. Diyafragmada düzleşme, akciğer radyolüsensinde
düzensizlik, damarlanmada azalma gibi bulgular amfizemde sık görülen, fakat özgül olmayan
bulgulardır.
8
b. Seçilmiş hastalara uygulanacak testler: alfa-1 antitripsin düzeyleri, statik akciğer volümleri, CO
için akciğerlerin transfer faktörü (TLCO), Kan gazları, Egzerzis testi, Solunum kas fonksiyonu,
Pulmoner damar basıncı ve sağ ventrikül fonksiyonu, bilgisayarlı tomografi, polisomnografi
Ayırıcı tanı:
KOAH
varlığını doğrulamak için hastalığın astım, konjessif kalp yetmezliği, bronşiyektazi,
tüberküloz, obliteratif bronşiyolit ve diffüz panbronşiyolitten ayırımı gereklidir. Kronik astımlı bazı
hastalar mevcut görüntüleme ve akciğer fonksiyon testleriyle KOAH’dan ayırt edilemiyebilirler. Bu
durumda iki hastalığın bir arada olduğu düşünülerek astıma benzer bir tedavi uygulanmalıdır.
STABİL KOAH’ DA TEDAVİ
Sigara içiminin bırakılması
Sigara içme,bir bağımlılıktır, kronik, nükslerle seyreden bir hastalıktır ve Sağlık ve İnsan Servisleri
Bölümü (ABD) Rehberi ve Dünya Sağlık Örgütüne göre de primer bir hastalıktır. Bu nedenle, tütün
kullanımı ve bağımlılığının tedavisi primer ve özel bir girişim olarak kabul edilmelidir. KOAH’ın
gelişimi ve ilerlemesinin önlenmesi, primer hastalığın tedavisi ile oluşan ikincil etkilerden biri olarak
kabul edilebilir. Çünkü sigara içme KOAH’ın tek ve en önemli nedeni olmakla birlikte, ayni zamanda
aterosklerotik damar hastalığı, kanser, peptik ülser ve osteoporoz gibi birçok diğer hastalık için de
önemli bir risk faktörüdür.
Tütün kontroluna yönelik etkin primer koruma çalışmaları, sigarayı bırakma gereksinimini ortadan
kaldıracaktır. Fakat, sigarayı başlamanın azaltılmasına yönelik önlemler sınırlı bir başarı
sağlamışlardır. Halen sigara bağımlılığını önlediği gösterilen etkinlikler şunlardır: sigara fiatlarının
artırılması, sigaraya ulaşmayı sınırlandıran güçlendirilmiş proğramlar, toplumun sigara içme
davranışına büyük bir etkisi olabilir ve sigaraya başlamanın önlenmesini amaçlayan kapsamlı
programların benzer yararları olması umut edilir.
Sigara içicilerde akciğer fonksiyonunda azalma hızlanmış boyutlardadır. Fakat büyük değişkenlik
gösteren bireysel duyarlılık, birçok genetik ve çevresel faktörün karmaşık etkileşimine bağlıdır.
Genellikle sigara içicilerin % 15’inde KOAH geliştiği belirtilir. Bu ifade, sigara içiminin etkisini büyük
oranda olduğundan daha düşük göstermektedir. Çünkü sigara içicilerin büyük bir kısmında akciğer
fonksiyon kaybı gelişir ve her düzeydeki azalmış akciğer fonksiyonu mortalite artışı ile ilişkilidir.
Tanı konulmamış KOAH’a sahip sigara içicilerin çoğunda semptomlar bulunur. Fizyolojik kısıtlama ve
semptomların daha hafif düzeyde olduğu hastalığın erken dönemlerinde bulunan bireyleri
belirlemek ve uygun tanı koymak büyük bir zorunluluk göstermektedir. Herhangibir zamanda sigara
içiminin bırakılması akciğer fonksiyonundaki ilerleyici kaybı yavaşlatabilir ve semptomları azaltabilir.
Sigarayı bırakmanının KOAH’ın dogal gelişimi üzerindeki yararlı etkisi sigara ne kadar erken
bırakılırsa o kadar büyük olacaktır. Sigarayı bırakan adolesanlarda akciğer büyümesi artacaktır.
Gebelik sırasında sigara içimi düşük doğum ağırlığı ile ilişkilidir ve düşük doğum ağırlıklı
yenidoğanlar KOAH gelişimi açısından daha büyük risk altındadırlar. Çocukluk döneminde sigara
içme ve muhtemelen pasif sigara dumanı ile karşılaşma akciğer büyümesini bozar ve genç
yetişkinlikte ulaşılan maksimum akciğer fonksiyon düzeyinin düşmesine yol açar. Pasif sigara
dumanı ile karşılaşma öksürük ve balgam gibi semptomların gelişimi için risk faktörüdür ve sigara
içmeyenlerde gelişen KOAH ‘ın bir kısmından sorumlu olabilir.
Sigaranın bırakılması
Sigara bırakma konusunda hazırlanan en kapsamlı rehber, ABD Sağlık ve İnsan Servisleri bölümü
tarafından desteklenen ve 2000 yılında yayınlanan “Tütün kullanımı ve bağımlılığının tedavisi”
başlıklı kanıta dayalı rehberdir (www.surgeongeneral.gov/tobacco/). Bu rehberin temel görüşleri
Tablo 3 de özetlenmiştir
9
Tablo 3. Tütün kullanımı ve bağımlılığının tedavisi rehberinin temel görüşleri
1. Tütün bağımlılığı kronik bir hastalıktır ve uzun süreli veya kalıcı bırakma sağlanıncaya kadar
tekrarlayıcı tedavileri gereksinim gösterir.
2. Tütün bağımlılığının etkin tedavileri vardır ve tüm tütün kullanıcılarına bu tedaviler
önerilmelidir.
3. Klinisyenler ve sağlık kuruluşları, tüm tütün kullanıcılarını her muayeneye gelişlerinde düzenli
olarak belirleyen, kaydeden ve tedavi eden bir sistem oluşturmalıdırlar.
4. Tütün bağımlılığı ile ilgili kısa girişim etkilidir ve her tütün kullanıcıya en azından bu kısa
girişim yapılmalıdır.
5. Tütün bağımlılığı konusunda yapılan önerilerin yoğunluğu ile bu önerilerin etkinliği arasında
güçlü bir doz-cevap ilişkisi bulunmaktadır.
6. Üç tip önerinin özellikle etkili olduğu gösterilmiştir: pratik öneriler, tedavinin bir parçası
olarak sosyal destek ve tedavi dışında düzenlenen sosyal destek.
7. Tütün bağımlılığının tedavisinde ilk aşamada kullanılan beş ilaç etkilidir: bupropion SR,
nikotin sakız, nikotin inhaler, nikotin nazal sprey ve nikotin yama. Kontraendikasyon
bulunmadığı sürece bu ilaçlardan en az birisi önerilmelidir.
8. Diğer tıbbi ve hastalık önleyici girişimlerle karşılaştırıldığında, tütün bağımlılığı tedavisi
yüksek etkinlik/maliyete sahip bir girişimdir.
Genel ilkeler
Bir sağlık kuruluşuna başvuran hastaların tümünde, rutin değerlendirmeler sırasında sigara içme
davranışı da dikkate alınmalıdır. Sigara içiciler bırakmaya isteklilik konusunda farklılık gösterirler.
Sigara içicilerin tanınabilir aşamalardan geçtikleri yaklaşımı hem araştırma hem de klinik pratiğe
rehberlik etmesi açısından yardımcı olmuştur.
a. Bırakma denemesini planlamaya hazır olmadan önce sigara içiciler “düşünce öncesindekiler”
olarak kabul edilirler. Bu aşamada uygun öneri ve teşvik edici destek en yararlı etkinliklerdir.
b. Sigara içiciler daha sonra “düşünme” aşamasına girerler ve bu aşamada öneriler, özellikle de
başarıyı en etkin kılan bir eylem planına gereksinim ile ilgili öneriler çok yardımcı olabilir.
c. Bundan sonra sadece inanan sigara içiciler “eylem” aşamasına girerler.
d. Akut olarak hastalandıklarında ilginçtir ki sigara içiciler bu aşamalardan geçebilirler, dikkatli bir
klinisyene başvurduklarında başarı şansları daha yüksektir.
Her hastaya, onun sigara içme davranışı ve bırakmaya isteklilik düzeyine göre bireysel yaklaşımda
bulunulmalıdır (Şekil 1).
1. Tüm etkinliklerde kısa süreli girişim yapılmalıdır.
2. KOAH’lı hastaların çoğu için yoğun girişimler gerekli olacaktır ve ideal olarak bu hastaların
bakımını üstlenen her hekimin yoğun girişimler için hastasını sevkedebileceği olanaklar
bulunmalıdır.
3. Tütün kullanımı ve bağımlılığının en etkili tedavisi, tüm sağlık
desteklenen ve kaynakları birleştiren sistemik bir yaklaşımı gerektirir.
sisteminde uygun şekilde
4. Sigara içicilere, bırakmaya isteklilik düzeylerine göre (bir bırakma denemesi yapmaya hazır
olmayanlar, bir bırakma denemesi yapmaya hazır olanlar veya yeni bırakanlar) farklı şekillerde
davranılmalıdır.
Kısa süreli girişim: Kısa süreli bir girişim çoğu sigara içicide etkili olabilir ve tüm klinik koşullarda
uygulanmalıdır. Genellikle bu uygulama her muayene sırasında birkaç dakika sürmektedir. Kısa
süreli girişimin temel aşamaları şunlardır:
1. Sor: Muayeneye gelenler arasından sigara içicileri sistematik olarak belirleyin, poliklinik
düzeyinde başvuran her hastaya, her gelişinde sigara içme durumunu sorgulayan ve kaydeden bir
sistem kurun.
10
2. Öner: Sigara içen her hastaya israrla, açık, güçlü ve kişiselleştirilmiş önerilerle bırakmayı teşvik
edin.
3. Değerlendirin: Hastanın sigarayı bırakma girişimi yapmaya ne kadar istekli olduğunu belirleyin.
4. Yardım edin: Bir bırakma planı için hastaya yardım edin, pratik önerilerde bulunun, tedavi
sırasında sosyal destek sağlayın, hastanın tedavi dışında sosyal destek elde etmesine yardımcı olun,
yararı saptanmış bir ilaç tedavisi önerin (özel durumlar dışında), ek materyaller sağlayın.
5. Düzenleyin: Telefonla veya yüzyüze olacak şekilde bir sonraki görüşmeyi planlayın.
Yoğun girişim: Davranışsal programlar, yukarıda belirtilen kısa süreli girişimlere göre daha yoğun
girişimlerdir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki, sigarayı bırakma oranları, davranışsal destek
oturumlarının yogunluğu, süresi ve sıklığı ile parelel olarak artmaktadır. Bırakma oranları artacağı
için, yoğun girişime katılmaya istekli tüm sigara içicilere bu olanak sunulmalıdır. Bu tip proğramlara
katılmayı istemeyen sigara içiciler için en iyi seçenek, uygun şekilde yapılan kısa süreli girişimdir.
Yoğun girişim, uygun şekilde eğitilmiş klinisyen ve uygun kaynaklarla sağlanabilir. Tüm sağlık
kuruluşlarında, özellikle de KOAH’lı hastaların bakımını üstlenen tüm kuruluşlarda böyle bir
programın bulunması gereklidir. Davranışsal destek programları, bir bırakma planı oluşturulmasına
destek, öneride bulunma, diğer destekleyicileri teşvik etme ve materyal sağlama gibi öğeleri içerir.
Farmakolojik tedavi
Günümüzde KOAH ‘da etkili ilaçlar bulunmaktadır ve tüm semptomatik hastalara bu ilaçlarla tedavi
girişimi uygulanmalıdır. Mevcut ilaçlarla yapılan tedavi semptomları azaltabilir veya ortadan
kaldırabilir, egzerzis kapasitesini artırabilir, alevlenmelerin sayısını ve şiddetini azaltabilir ve sağlık
durumunu iyileştirebilir. Fakat, bugüne kadar hiçbir ilaç tedavisinin akciğer fonksiyonundaki azalma
hızını değiştirdiği gösterilememiştir.
Hem inhale hem de oral formu bulunan ilaçlarda, inhale form tercih edilmelidir. Bu şekilde, daha
az yan etki, fakat doğrudan verilen daha küçük dozla benzer veya daha büyük etkinlik sağlanabilir.
Bunun için hastanın inhaler kullanımı konusunda eğitilmesi büyük önem taşır. Çok sayıdaki hasta
ölçülü doz inhaleri uygun şekilde kullanamaz, fakat solukla etkinleşen bir inhaleri, bir kuru toz
inhaleri veya bir hava haznesini kullanabilir. Hava haznesi, orofaringeal depolanmayı ve bununla
ilgili yan etkileri azalttığı için özellikle inhale kortikosteroid tedavide yararlı olabilir.
Tedaviye uyum büyük değişkenlik gösterir. Fakat büyük klinik deneme çalışmalarında hastaların en
az % 85’inin önerilen dozların % 70’ini aldığı gösterilmiştir. Bu durum muhtemelen KOAH’lı
hastaların sürekli semptomatik olmaları ile ilişkilidir. Tedavinin amaçları ve muhtemel sonuçlarının
hastaya açık bir şekilde anlatılması ve bunun her kontrola gelişinde tekrarlanması tedaviye uyumu
artıracaktır.
Hastalığın doğru tanısı için spirometri gerekli olmakla birlikte, herhangibir ilaçla kısa bir tedaviden
sonra akciğer fonksiyonunda oluşan değişiklik, klinikle ilgili diğer çıktılar hakkında önceden
tahminde bulunmaya yardımcı değildir. Bonkodilatör tedavi sonrasında FEVı’deki değişiklik küçük
olabilir, fakat akciğer volümlerinde genellikle daha büyük değişiklikler buna eşlik eder. Akciğer
volümlerindeki artış,
nefes darlığının algılanmasında azalmaya katkıda bulunur O nedenle
spirometrik kriterler kullanarak tedavi sonuçlarını reversibil veya irreversibıl olarak sınıflandırmak
yararlı değildir. Yapılan birçok çalışmada, başlangıçta irreversible hastalığa sahip olarak
sınıflandırılan grupların, uygulanan tedaviden anlamlı boyutta yarar gördükleri bildirilmiştir. Farklı
ilaçları kombine etmek, tek başına bir ilaç kullanmaya göre spirometri ve semptomlarda daha büyük
değişiklikler oluşturur.
Bronkodilatörler
Klinik pratikte üç tip bronkodilatör ilaç yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunlar; beta- agonistler,
antikolinerjik ilaçlar ve metilksantinlerdir. Hücre içindeki etki yerlerindeki önemli farklılıklara ve bazı
ilaç sınıflarının bronkodilatör olmayan etkileri ile ilgili kanıtlara rağmen, bronkodilatör tedavinin en
önemli sonucu hava yolu düz kasında gevşeme ve tidal solunum sırasında akciğer boşalmasında
iyileşme olarak görünmektedir. Bu tedavi ile FEVı deki artış küçük olabilir, fakat genellikle buna
akciğer volümlerinde büyük değişiklikler (rezidüel volümde azalma ve/veya egzerzis sırasında
dinamik hiperinflasyonun başlamasında gecikme) eşlik eder. Akciğer volümlerindeki bu iki değişiklik
nefes darlığı algılanmasındaki azalmaya katkıda bulunur.Genel olarak bakıldığında, KOAH’ın şiddeti
arttıkça, FEVı’deki değişikliğe göre akciğer volümlerindeki değişiklik daha önemli hale gelir.
11
Daha karmaşık değişkenleri, örneğin egzerzis performansındaki iyileşmenin bir göstergesi olarak
inspiratuvar kapasiteyi, izlemek, araştırma laboratuarlarının ötesinde henüz doğrulanmamıştır. Zorlu
vital kapasite ve yavaş vital kapasitedeki değişiklikler egzerzis kapasitesindeki anlamlı iyileşmelerle
ilişkili olabilir. Beslenme durumu, kardiyopulmoner uygunluk ve perferik kas gücü gibi diğer
faktörler egzerzis kapasitesini etkiliyebilir ve bronkodilatör tedavinin egzerzis kapasitesi üzerindeki
etkisini kısıtlayabilir.
Kısa etkili bronkodilatörler egzerzis toleransını akut olarak artırabilirler. Uzun etkili inhale betaagonistler, düzenli kısa etkili antikolinerjiklere göre sağlık durumunu muhtemelen daha büyük
oranda iyileştirirler, pleseboya göre semptomları, acil ilaç kullanımını azaltırlar ve alevlenmeler
arasındaki süreyi uzatırlar. Kısa etkili ilaçların kombinasyonu (salbutamal/ipratropium), tek bir ilaca
göre daha büyük spirometrik değişiklik sağlar. Uzun etkili beta-agonistlerle ipratropium
kombinasyonu, tek bir ilaca göre daha az alevlenmeye neden olur. Farklı uzun etkili betaagonistlerin etkinliğini karşılaştıran güvenli veri henüz yoktur, fakat bu ilaçların etkilerinin benzer
boyutlanda olması muhtemeldir. Uzun etkili beta-agonistlerle teofilinin kombinasyonu, tek bir ilaca
göre daha büyük spirometrik değişiklik yapar. Plesebo ve düzenli ipratropium ile karşılaştırıldığında
tiotropium sağlık durumunu iyileştirir, alevlenmeleri ve hastaneye yatışları azaltır. Teofilin zayıf bir
bronkodilatör ilaçtır ve bazı antiinflamatuvar özelliklere sahiptir. Dar teröpetik indeksi ve karmaşık
farmakodinamiği bu ilacın kullanımını kısıtlamaktadır. Fakat modern yavaş salınımlı preperatları bu
sorunları iyileştirmiş ve daha stabil plazma düzeyleri sağlamıştır. İlacın teröpetik düzeyleri ölçülmeli
ve hastalar etkin en küçük dozda tutulmalıdırlar (önerilen serum düzeyi 8-14 mcg/dL)
Şekil 3: KOAH’da farmakolojik tedavi algoritması. Tedavinin etkinliği, tedaviye cevap ölçütleriyle
değerlendirilmelidir. Bir KOAH’lı hasta eğer FEVı < beklenenin % 50’si ise ve geçen yıl içinde en az
bir kez antibiyotik veya oral kortikosteroid tedavisine gereksinim gösteren alevlenme geçirmişse, bu
hastada tedaviye düzenli ICS tedavi eklenmesi düşünülmelidir. Hastanın inhalasyon cihazını etkin
şekilde kullanması ve tedavinin amacını anlaması sağlanmalıdır. Eğer ICS ve uzun etkili betaagonist kullanılacaksa, bu ilaçların kombine formu önerilmelidir.
Glikokortikoidler
Astımla karşılaştırıldığında KOAH’daki etkileri daha az olmakla birlikte, glikokortikoidler inflamatuvar
döngünün değişik noktalarına etki ederler. Geniş hasta serilerinde yapılan çalışmalardan elde edilen
bulgular inhale kortikosteroidlerin stabil KOAH’da postbronkodilatör FEVı degerlerinde küçük bir
12
artış ve bronşiyal reaktivitede küçük bir azalma yapabildiğini göstermektedir. Daha ilerlemiş
hastalığa sahip hastalarda (FEVı < beklenenin % 50), yıllık alevlenme sayısı ve sağlık durumunda
bozulma hızının inhale kortikoid tedavi ile azaltılabildiği bildirilmiştir. Dört büyük prospektif
çalışmada, KOAH’ın şiddetinden bağımsız olarak, inhale kortikoidlerin FEVı’deki değişim hızı
üzerinde etkili olmadıkları saptanmıştır.
Inhale kortikosteroid tedavinin etkili olmadığı
düşünüldüğünde, bir çekilme tedavisi denemesi uygun olacaktır. Çünkü bazı hastalarda İCS
kesildiğinde alevlenme gelişebilmektedir ve bu durumda ICS’i tekrar tedaviye eklemek gerekecektir.
Halen sürdürülmekte olan ve çıktı olarak mortaliteyi alan büyük randomize çalışmaların KOAH’da
ICS’in rolü konusunu aydınlatması beklenmektedir.
Uzun süreli oksijen tedavisi
Uzun süreli oksijen tedavisi, hipoksemik hastalarda sağkalımı, egzerzisi, uyku ve kavrama
fonksiyonunu iyileştirir. Hipokseminin düzeltilmesi karbondioksit retansiyonu ile ilgili endişeleri de
beraberinde getirir. Arteriyal kan gazı değerlendirimi, asit- baz durumu ile ilgili bilgi de sağladığı için
oksijen gereksinimi belirlemede tercih edilen yöntemdir. Oksijenizasyondaki eğilimi izlemek
amacıyla puls oksimetre ile arteriyal oksijen saturasyonunun (SpO2) ölçülmesi uygundur. Oksijen
tedavisinin fizyolojik endikasyonu PaO2< 55 mmHg’dır. Tedavinin amacı ise istirahat, uyku ve
egzerzisde SpO2’yi > % 90 olarak sürdürmektir. Eğer uzun süreli oksijen tedavisi bir alevlenme
döneminde önerilmişse, arteriyal kan gazı değerlendirimi 30-90 gün içinde yeniden yapılmalıdır.
Oksijen gereksinimi stabil dönemde belirlenen bir hastada, PaO2 değerleri iyileşti diye oksijen
tedavisinin kesilmesi, zararlı sonuçlara yol açabilir. Bu tedavi için kullanılan oksijen kaynakları, gaz,
sıvı ve konsantratör şeklindedir. Oksijen ise nazal sürekli akım, pulse demand, rezervuar kanül ve
transtrakeal katater yöntemleriyle verilir. Aktif hastalar taşınabilir oksijen kaynaklarını gereksinim
gösterirler. Hasta eğitimi, tedaviye uyumu artırır.
Pulmoner rehabilitasyon
Pulmoner rehabilitasyon, “kronik solunumsal bozulması olan hastalar için, bireyselleştirilmiş ve
fiziksel ve sosyal performans ile otonomiyi en uygun hale getirmek için düzenlenmiş multidisipliner
bir bakım programı” şeklinde tanımlanabilir. Pulmoner rehabilitasyon uygulaması dispne, egzerzis
yetenegi, sağlık durumu ve sağlık hizmetlerini kullanma gibi hasta için çok önemli birçok etkinlik
alanında iyileşme sağlar. Bu olumlu etkilere karşın, akciğer fonksiyonlarında çok az etki elde edilir.
Bu durum, KOAH’daki birçok morbiditenin ikincil durumlardan kaynaklandığı ve bu durumların
tanımlanması durumunda genellikle tedavi edilebileceği gerçegini gösterir. Bu tedavi edilebilir
durumlara örnek olarak kardiyak uygunsuzluk, periferik kas fonksiyon bozukluğu, ve vücut kitle
indeksinde azalma, anksiyete ve baş edebilme yetisinde yetersizlik sayılabilir. Kapsamlı bir
pulmoner rehabilitasyon programının elemanları (sağlıklı bir yaşam tarzını özendirme, tedaviye
uyumu vurgulama ve fiziksel aktiviteyi teşvik etme) tüm KOAH’lı hastaların bakım hizmetlerine dahil
edilmelidir. Pulmoner rehabilitasyon uygulaması, dispne veya diğer solunumsal semptomları
bulunan, egzerzis toleransı azalan, hastalığı nedeniyle aktiviteleri kısıtlanan veya sağlık durumu
bozulan KOAH’lı hastalarda düşünülmelidir. Pulmoner rehabilitasyon gereksinimini gösteren hiçbir
akciğer fonksiyon testi ölçütü yoktur, semptomlar ve fonksiyonel kısıtlama bu gereksinimi
yönlendirir.
Pulmoner
rehabilitasyon
programları,
egzerzis
uygulaması,
eğitim,
psikososyal/davranışsal girişim, beslenme tedavisi, çıktı tayini ve rehabilitasyon önerilerine uzun
süreli uyumun özendirilmesini içerir.
Cerrahi tedavi
Bülektomi, akciger hacim küçültme cerrahisi ve akciğer transplantasyonu, özenle seçilmiş
hastalarda spirometri, akciğer volümleri, egzerzis kapasitesi, dispne, sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ve
muhtemelen sağkalımı iyileştirebilir. Büllektomi ameliyatlarında uygun sonuç alınan hastalar,
maksimum tedaviye rağmen hızla ilerleyen dispnsesi olan, sigarayı bırakmış, normal FVC, FEVı>
beklenenin % 40’ı, çok az reversibilite, normal difüzyon ve kan gazları, bir hemitoraksın 1/3’ünü
geçen bül varlığı, CT’de büyük ve lokalize bir bül ve bülün etrafında normal akciğer parankimi
bulunan hastalar olarak belirlenmiştir. Yeni tamamlanan Ulusal Amfizem Tedavisi Denemesi
(NETT), homojen olmayan amfizeme sahip hastaların bir alt grubunun volüm küçültme
cerrahisinden faydalandığını göstermiştir. Ağırlıklı olarak üst loblarda homojen olmayan amfizeme
sahip ve operasyon öncesi dönemde kapsamlı bir pulmoner rehabilitasyon programına ragmen
sınırlı egzerzis performansına sahip hastalar, medikal tedavi alan grupla karşılaştırıldığında ameliyat
sonrasında daha düşük mortalite, daha iyi egzerzis kapasitesi ve sağlık durumuna sahip hale
gelmişlerdir. Ağırlıklı olarak üst loblarda amfizemi bulunan ve rehabilitasyon sonrasında iyi egzerzis
kapasitesine sahip olan hastalarla, homojen amfizeme sahip ve rehabilitasyon sonrasında düşük
13
egzerzis kapasitesine sahip hastalar, medikal tedavi alan grupla karşılaştırıldıklarında ameliyet
sonrasında sağkalım oranlarının değişmediği, fakat egzerzes kapasitesi ve sağlık durumlarında
anlamlı iyileşme geliştiği görülmüştür. Akciğer volüm küçültme ameliyatı için yüksek riske sahip
hastalarla homojen amfizem ve rehabilitasyon sonrasında egzerzis kapasitesi iyi olan hastalarda
yüksek mortalite saptanmış ve bu ameliyatlar için uygun olmadıkları bildirilmiştir. Akciğer
transplantasyonu, akciğer fonksiyonu, egzerzis kapasitesi ve yaşam kalitesinde iyileşmeye yol açar,
fakat sağkalım üzerine etkisi tartışmalıdır (Tablo 4).
Tablo 4. KOAH’lı hastalarda akciğer transplantasyonu için aday seçim kriterleri
FEVı ≤ beklenenin % 25’i (reversibilite yok) ve/veya
İstirahatte oda havasında PaCO2> 55 mmHg, ve/veya
Uzun süreli oksijen tedavisi gerektirecek boyutlarda, giderek bozulan PaCO2 artışı
Giderek bozulan pulmoner arter basıncı artışı
KOAH ALEVLENMESİ
Tanımlama, değerlendirme ve tedavi
Tanımlama: KOAH alevlenmesi, hastalığın doğal seyri sırasında hastanın bazal dispne, öksürük
ve/veya balgamında günlük değeşkenliğin ötesinde tedavi değişikliği gerektirecek boyutta
değişiklikle karekterize bir olaydır. Alevlenmelerin nasıl sınıflandırılacağı konusunda yaygın bir
görüşbirliği yoktur. Fakat, aşağıdaki sınıflandırma alevlenmelerin klinikle ilişkisini ve sonuçlarını
sıralamada yardımcı olabilir: (a) Düzey I (evde tedavi edilenler), (b) Düzey II: Hastaneye
yatırılanlar, (c) Düzey III: Solunum yetmezliğine yol açanlar
Risk faktörleri:
a. Enfeksiyonlar : Viral (Rhinovirüs spp, influenza), Bakteriyal (Haemophilus influenzae,
Streptococcus pneumoniae, Moraxella catarrhalis, Enterobacteriaceae spp, Pseudomonas spp)
b. Çevresel koşullar
c. Hava kirililiği ile karşılaşma
d. Uzun süreli oksijen tedavisine uyumsuzluk
e. Pulmoner rehabilitasyona katılmada yetersizlik
Nüks: İnsidansı % 21-40 arasında değişmektedir. Nüks için risk faktörleri: tedavi öncesinde düşük
FEVı değeri, bronkodilatör veya kortikosteroid kullanma gereksinimde artış, daha önceki
alevlenmeler (son iki yıl içinde 3 den fazla), daha önceki antibiyotik tedavisi (esas olarak ampicilin),
ek hastalıkların varlığı (konjessif kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, kronik böbrek veya
karaciğer yetmezliği)
Değerlendirme; Alevlenme gösteren bir hastayı değerlendirirken birçok klinik öğe dikkate
alınmalıdır. Bunlar, altta yatan KOAH’ın şideti, ek hastalık varlığı ve daha önceki alevlenme
öyküsünün varlığıdır. Fizik muayenede alevlenmenin hemodinamik ve solunum sistemi üzerindeki
etkileri değerlendirilmelidir. Değerlendirmenin yapıldığı ortama göre tanısal işlemler yapılmalıdır.
KOAH alevlenmesi olan bir hastanın farmakolojik tedavisi stabil hastanın tedavisinde verilen ayni
ilaçlara dayanır. Fakat mevcut kanıtlar sistemik glikokortikosteroidlerin kullanımını desteklemektedir
14
Tablo 5: KOAH alevlenmesi olan hastalarda klinik öykü, fizik muayene bulguları ve tanısal işlemler
Klinik öykü
Ek hastalık #:
Sık alevlenme öyküsü
KOAH’ın şiddeti
Fizik muayene bulguları
Hemodinamik değerlendirme
Yardımcı solunum kaslarının kullanımı, taşıpne
Başlangıç tedaviden sonra semptomların sürmesi
Tanısal işlemler
Oksijen saturasyonu
Arteriyal kan gazları
Akciğer grafisi
Kan testleri β
Serum ilaç konsantrasyonları €
Balgam gram boyama ve kültür
EKG
Düzey I
Düzey II
Düzey III
+
+
Hafif/orta
+++
+++
Orta/ağır
+++
+++
Ağır
Stabil
Yok
Hayır
Stabil
++
++
Stabil/unstabil
+++
+++
Evet
Hayır
Hayır
Hayır
Mümkünse
Hayır θ
Hayır
Evet
Evet
Evet
Evet
Mümkünse
Evet
Evet
Evet
Evet
Evet
Evet
Mümkünse
Evet
Evet
+: Olma olasılığı yok; ++: olması olası; +++: büyük olasılıkla var; #: alevlenmelerde kötü
prognozla ilişkili en yaygın ek hastalıklar, konjessif kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı, diabetes
mellitus, karaciğer ve böbrek yetmezliği; β : Kan testleri, hücre kan sayımı, serum elektrolitleri,
böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını içerir; €:: serum ilaç konsantrasyonları, eğer hasta teofilin,
warfarin, carbamezipine, digoksin kullanıyorsa düşünülmeli; θ: eğer hasta son zamanlarda
antibiyotik kullanmışsa düşün.
Hastaneye yatırma endikasyonları
Hastaneye yatırma endikasyonları Tablo 6’da gösterilmiştir. Uzman uzlaşısı temelinde altta yatan
hastalığın şiddeti, semptomların ilerlemesi, ayaktan tedaviye yanıt, ek hastalıkların varlığı ve uygun
ev bakımının varlığı temel alınmıştır.
Tablo 6: KOAH alevlenmesi olan hastalarda hastaneye yatırma endikasyonları
1. Yüksek riskli ek hastalıkların varlığı (pnömoni, kardiyak aritmi, konjessif kalp yetmezliği,
diabetes mellitus, böbrek veya karaciğer yetmezliği)
2. Ayakta yapılan tedaviye yetersiz semptomatik yanıt
3. Dispnede belirgin artış
4. Semptomlar nedeniyle yemek yiyememe ve uyuyamama
5. Hipoksemide kötüleşme
6. Hiperkapnide kötüleşme
7. Mental durumda değişiklik
8. Hastanın kendini bakmada yetersizliği Ev desteği yokluğu)
9. Tanıda kuşku
10. Yetersiz ev bakımı
Yoğun bakıma yatırma endikasyonları
Solunumsal fonksiyon bozukluğunun şiddeti yoğun bakım ünetesine yatırılma gereksinimi gösterir.
Bir sağlık kuruluşunda var olan olanaklara bağlı olarak şiddetli KOAH alevlenmesi olan hastaların,
bir ara veya özel solunumsal yoğun bakım ünitesine yatırılması uygun olabilir Yoğun bakım
ünitesine veya özel bakım ünitesine yatırma endikasyonları: (a) solunum yetmezliğinin gelişmesi
veya gelişmeye yakın olması, (b) diğer uç organ fonksyon bozukluğununun varlığı (şok, böbrek,
karaciğer veya nörolojik bozukluk) ve/veya, (c) hemodinamik stabilitenin bozulmasıdır
15
Alevlenmelerin tedavisi
Alevlenmelerin tedavisi Tablo 7,8 ve 9’da gösterilmiştir.
Tablo 7. Düzey I: Ayakta tedavi
1. Hasta eğitimi
İnhalasyon tekniğini kontrol et
Hava haznesi kullanmayı düşün
2. Bronkodilatörler
Gerektikçe kısa etkili beta-agonist ve/veya
ipratropium ÖDİ + hava haznesi veya el nebülizörü
Eğer hasta kullanmıyorsa, bir uzun etkili bronkodilatör eklemeyi düşün
3. Kortikosteroidler
Prednisone 30-40 mg oral/gün, 14 gün
Bir inhale kortikosteroid kullanmayı düşün
4. Antibiotikler
Balgam özellikleri değişmiş hastalarda başlanabilir
İlaç seçimi yerel bakteriyel direnç kalıbına dayanmalıdır
Amoxicillin/ampicillin, cephalosporin’ler
Doxycycline
Makrolidler
Eğer hasta daha önceki antibiyotik tedavisinden yarar görmemeşse;
Amoxicilline/clavulanate
Solunumsal florokinolonları düşün (gatifloxacin, levofloxacin, moxifloxacin)
Tablo 8. Düzey II: Hastaneye yatırılan hastalarda tedavi
1. Bronkodilatörler
Gerektikçe kısa etkili beta-2 agonist ve/veya
Ipratropium ÖDİ+ hava haznesiveya el nebülizörü
2. Ek oksijen (eğer saturasyon < % 90 ise)
3. Kortikosteroidler
Eğer hasta tolere edebilirse, prednisone 30-40 mg, oral/gün, 14 gün
Eğer hasta oral alımı tolere edemezse, ayni doz İV, 14 gün
İnhale cortikosteroidi ÖDİ veya el nebülizörü ile kullanmayı düşün
4. Antibiotikler (yerel bakteri direnç kalıbı temelende)
Balgam özellikleri değişmiş hastalarda başlanabilir
İlaç seçimi yerel bakteriyel direnç kalıbına dayanmalıdır
Amoxicilline/clavulanate
Solunumsal florokinolonları düşün (gatifloxacin, levofloxacin, moxifloxacin)
Eğer Pseudomonas spp ve/veya Enterobactereaces spp’den kuşkulanılıyorsa kombine
tedaviyi düşün
16
Tablo 9. Düzey III: Özel veya yoğun bakım ünitesinde tedavi
1. Ek oksijen
2. Ventilatör desteği
3. Bronkodilatörler
Kısa etkili beta-2 agonist ve Ipratropium, ÖDİ+ hava haznesivle, 2-4 puf, her 2-4 saatte
Eğer hasta ventilatörde ise, ÖDİ uygulamasını düşün
Uzun etkili beta-2 agonisti düşün
4. Kortikosteroidler
Eğer hasta tolere edebilirse, prednisone 30-40 mg, oral/gün, 14 gün
Eğer hasta oral alımı tolere edemezse, ayni doz İV, 14 gün
İnhale cortikosteroidi ÖDİ veya el nebülizörü ile kullanmayı düşün
5. Antibiotikler (yerel bakteri direnç kalıbı temelinde)
İlaç seçimi yerel bakteriyel direnç kalıbına dayanmalıdır
Amoxicilline/clavulanate
Solunumsal florokinolonlar (gatifloxacin, levofloxacin, moxifloxacin)
Eğer Pseudomonas spp ve/veya Enterobactereaces spp’den kuşkulanılıyorsa kombine
tedaviyi düşün
Hastanede oksijen tedavisi: Şiddetli bir alevlenme sırasında PaO2, PaCO2 ve pH için arteriyel
kangazları değerlendirilmelidir. SpO2 ise gelişimi izlemek ve oksijen verimini ayarlamak için
izlenmelidir. Hastanede oksijen tedavisinin amacı, doku hipoksisini önlemek ve hücresel
oksijenizasyonu korumak için PaO2’yi >60 mmHg veya SpO2 > % 90 üzerinde tutmaktır.
Oksihemoglobin ayrışım eğrisinin şekli nedeniyle PO2’yi 60 mmHg’nın çok üzerine çıkarmanın
sağlayacağı yarar çok azdır, fakat CO2 retansiyonunu riskini artırabilir. Oksijenin ana veriş yöntemi
nazal kanül ve venturi maskesi ile olmalıdır.
Yardımcı ventilasyon:
Mekanik ventilasyon, noninvaziv veya invaziv ventilasyon yoluyla
uygulanabilir. Mümkün olduğunca noninvaziv yol tercih edilir. İnvaziv veya noninvaziv olsun,
mekanik ventilasyon bir tedavi değildir, fakat akut solunum yetmezliğinin altındaki neden medikal
tedavi ile iyileşene kadar bir çeşit yaşam desteğidir.
Mekanik ventilasyon endikasyonları: Uygun medikal tedavi ve oksijen uygulanımına rağmen asidoz
(pH<7.35) ve hiperkapni (PaCO2> 45-60 mmHg) ve takipne (solunum hızı > 24 soluk/dak) varsa,
mekanik ventilasyon uygulaması düşünülmelidir.
Noninvaziv positif basınçlı ventilasyon: NPPV en popüler noninvaziv ventilasyon uygulama şeklidir.
Arteriyal kan gazları doğru değerlendirme ve tedaviye rehberlik etmesi açısından büyük önem taşır.
Bazal kan gazı alındığında eğer pH< 7.35 ve hiperkapni varsa, NPPV ara yoğun bakım gibi kontrollu
bir ortamda uygulanmalıdır. Eğer pH<7.25 ise, NPPV yoğun bakım ünitesinde uygulanmalı ve
entübasyona hazırlıklı olunmalıdır.
İnvaziv ventilasyon: Şu özelliklere sahip hastalarda entübasyon düşünülmelidir: (a) NPPV
yetersizliği: kan gazları ve pH’da 1-2 saat içinde bozulma, arteriyal kan gazları ve pH’da 4 saat
içinde düzelme olmaması, (b) Şiddetli asidoz (pH<7.25) ve hiperkapni (PaCO2> 60 mmHg), (c)
Yaşamı tehdit eden hipoksemi (PaO2/FiO2 < 200 mmHg, (d) Takipne > 35 soluk/dak
Hastaneden taburculuk kriterleri: Akut alevlenme nedeniyle hastaneye yatırılan hastalar,
yatırılma nedeni düzelince veya kontrol altına alınınca taburculuk yönünden değerlendirilmelidir.
Semptomların bazal düzeye dönmesi, oksijenizasyonun bazal düzeye dönmesi, inhale beta-2
agonist gereksiniminin azalması, tekrar gezip yürüyebilme, yiyebilme ve dispne nedeniyle sık sık
uyanmadan uyuyabilme, son 12-24 saattir parenteral tedavi almama, hastanın ve yakınlarının
ilaçları doğru kullanımını anlaması, izlem ve evde bakımın düzenlenmesi durumunda hastalar
taburcu edilebilirler.
(*) Bu yazı, büyük oranda ATS ve ERS tarafından ortaklaşa hazırlanan ve Mayıs 2004 tarihinde
açıklanan “Standarts for the diagnosis and treatment of patients with COPD” başlıklı rehberin özeti
olarak hazırlanmıştır. Bu rehberin orijinali, www.thoracic.org veya www.ersnet.org adreslerinden
temin edilebilir. Rehberin özeti ise Eur Respir J dergisinin Haziran 2004 sayısında yayınlanmıştır
17
Ek Kaynaklar
1. Celli BR, MacNee W et al. Standarts for the diagnosis and treatment of patients with COPD:
a summary of the ATS/ERS position paper. Eur Respir J 2004; 23: 932-946
2. Baykal Y. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı üzerinde epidemiyolojik bir araştırma.
Tüberküloz ve Toraks 1976;24:3-18.
3. Sağlık İstatistikleri 1964-1994. SB APK Dairesi Yayınları, Ankara; 1995
4. Ulusal hastalık yükü çalışması sonuçları: UHY-ME Çalışması, 2000 (yayınlanmamış çalışma).
5. Kocabas A ve ark. BOLD-Adana çalısması (yayınlanmamış çalışma)
18
Download