tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü iktisat ana bilim dalı

advertisement
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANA BİLİM DALI
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ, EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ
ETKİSİ VE TÜRKİYE UYGULAMASI
Perçem Başak HIZLI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA, 2007
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANA BİLİM DALI
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ, EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ
ETKİSİ VE TÜRKİYE UYGULAMASI
Perçem Başak HIZLI
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Sanlı ATEŞ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA, 2007
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,
Bu çalışma, jürimiz tarafından İktisat Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ
olarak kabul edilmiştir.
Başkan: Yrd. Doç.Dr. Sanlı ATEŞ
(Danışman)
Üye: Doç Dr. Fatih CİN
Üye:Yrd.Doç.Dr. Kenan LOPCU
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
......./....../.......
Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ
Enstitü Müdürü
Not:Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.
TEŞEKKÜR
Çalışmamın hazırlanması sürecinde değerli bilgilerini, tecrübelerini ve
anlayışlarını benden esirgememiş olan, tez danışmanım değerli hocam Yrd. Doç. Dr.
Sanlı Ateş’e, değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Kenan Lopcu’ya ve Doç Dr. Fatih Cin’e,
değerli arkadaşım Ar. Gör. Erhan İşcan’a,
Mensubu olmakla övündüğüm AkSigorta A.Ş. Adana Bölge Müdürlüğünün
değerli yöneticileri; desteğini hep hissettiğim Bölge Müdürüm Sayın Hüseyin Kanat’a,
Bölge Müdür Yardımcılarım Sayın Ahmet Aysan’a ve Sayın Cumhur Apak’a;
kullanmak zorunda kaldığım izinler nedeniyle bir çok zaman desteklerini aldığım mesai
arkadaşlarım Sevgili Murat Kalfa’ya ve Sevgili Gökçen Altıok’a, teknik bilgi
donanımıyla çalışmamda emeği geçmiş olan arkadaşım Sevgili Mahmut Doyduk’a,
Sosyal Bilimler Enstitüsünün değerli çalışanlarına,
İİBF2006YL14 numaralı projem için gereken harcamaların karşılandığı Bilimsel
Araştırma Fonuna ve değerli çalışanlarına,
Mümkün olan hiçbir şeyi en önemlisi de manevi desteklerini esirgemeyen
Sevgili dostlarım Başak Gül Aktakas ve Hünkar Karahan Türk’e,
Canım aileme…
Uykusuz gecelerimin, sıkıntılarımın ve umutlarımın ortağı Biricik Eşim Yakup
Hızlı’ya, neşe kaynağım, umudum Sevgili Kardeşim Utku Erinç Yeğenoğlu’na,
annelerin en güzeli Sevgili Annem Nesrin Yeğenoğlu’na, dünyanın en övünülesi babası
Sevgili Babam Zafer Yeğenoğlu’na
Sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
i
ÖZET
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ, EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ
ETKİSİ VE TÜRKİYE UYGULAMASI
Perçem Başak HIZLI
Yüksek Lisans Tezi, İktisat Anabilim Dalı
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Sanlı ATEŞ
Mayıs 2007, 144 sayfa
Sigorta sektörünün finans sektörü içindeki en önemli unsurlardan biri olduğu
genel kabul gören bir gerçektir. Dünyadaki tüm gelişmiş ekonomiler için bu tespit
geçerlidir. Türkiye’de ise sigorta sektörünün, finans sektöründeki payı ve etkinliğinin
düşüklüğü çok çarpıcıdır.
Bu yüksek lisans tezinde, sigorta sektörüyle ilgili temel kavramlarla ilgili genel
bilgiler verilmiş, sigorta sektörünün ekonomideki yeri, gelişimi, ekonomik büyüme
üzerindeki etkisi ve dünyadaki durumu değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde sigorta
sektörünün Türkiye ekonomisindeki yeri
üzerinde durulmuş, beşinci bölümde ise
sigorta sektörünün, gelişmiş ülkelerin ekonomik büyümeleri üzerindeki, teorik olarak
da desteklenen, olumlu etkisinin Türkiye ekonomisi için de geçerli olup olmadığı
sınamaya tabii tutulmuştur.
Yapılan analizlerle, Türkiye’deki sigorta sektörünün, ekonomik büyüme
üzerinde etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu çerçevede, Türkiye’deki sigorta sektörünün, sorunlarının tespiti ve bu
sorunlara yönelik çözüm önerileriyle çalışma sonuçlandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sigorta, Sigorta Sektörü, Ekonomik Büyüme, Fon
Yaratma, Türkiye
ii
ABSTRACT
DEVELOPMENT OF INSURANCE INDUSTRY, IT’S EFFECT OF ECONOMIC
GROWTH AND APPLICATION OF TURKEY
Perçem Başak HIZLI
M.A. Thesis, Deparment of Economics
Supervisor:Asst. Prof. Dr. Sanlı ATEŞ
May 2007, 144 pages
It is generally accepted fact that, insurance industry is one of the most important
factor in finance sector. This detection is, current for all developed economies in the
world, however low level of share and efficiency of insurance industry is very dramatic
in Turkey.
In this thesis, general knowledge has been given relative to fundamental
conception about insurance industry and also position and developing of insurance
industry, its conditions and its effect in the economy have been evaluated. Position of
insurance industry has emphasized on Turkey economy in Section 4 and pozitive effect
of insurance industry which supported a theoritical has examined on economic growth
of developed countries whether it is current for Tukey
We conclude with the analysis that insurance industry has not effect on
economic gowth in Turkey.
In this context, this study has been carried through determining problems of
insurance industry and formulation of them.
Keywords: Insurance, Insurance Industry, Economic Growth, To Create Fund,
Turkey
iii
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ……………………………………………………………………………………1
I. BÖLÜM
RİSK, BELİRSİZLİK VE SİGORTA KAVRAMLARI, RİSK, BELİRSİZLİK VE
SİGORTA KARŞISINDA İKTİSADİ DAVRANIŞLAR VE SİGORTACILIĞIN
GENEL ESASLARI
1.1. Risk, Belirsizlik ve Sigorta………………………………………………………….4
1.1.1. Risk…………………………………………………………………………...4
1.1.2. Belirsizlik……………………………………………………………………..6
1.1.3. Sigorta Kavramı………………………………………………………………6
1.2. Risk ve Belirsizlik Karşısında İktisadi Davranışlar…………………………………8
1.2.1. Risk, Belirsizlik ve Sigorta ile İlgili Teoride Yer Bulan Yaklaşımlar………..8
1.2.2. Risk Toplumunda Tüketici Davranışları……………………………………14
1.3. Sigortacılığın Genel Esasları………………………………………………………16
1.3.1. Sigorta Türleri………………………………………………………………16
1.3.1.1. Sosyal Sigortalar…………………………………………………...16
1.3.1.2. Özel Sigortalar…………………………………………………….17
1.3.1.3. Özel ve Sosyal Sigortaların Karşılaştırılması……………………...17
1.3.2. Sigortanın Unsurları………………………………………………………...18
1.3.2.1. Sigortacı……………………………………………………………18
1.3.2.2. Sigorta Ettiren ve Sigortalı………………………………………....18
1.3.2.3. Sigorta Bedeli………………………………………………………18
1.3.3. Sigortayla Temel Prensipleri………………………………………………..19
1.3.3.1. Sigortalanabilir Menfaat…………………………………………....19
1.3.3.2. Mutlak İyi Niyet Prensibi……………………………………….….19
1.3.3.3. Tazminat Prensibi……………………………………………….….19
1.3.3.4. Halefiyet (Hakların Devri – Rücu) Prensibi…………………….….19
1.3.3.5. Hasara Katılım Prensibi………………………………………….…19
1.3.3.6. Hasara En Yakın Neden Prensibi…………………………………..19
1.3.4. Sigortanın Branşları…………………………………………………………20
iv
II. BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİDEKİ YERİ,GELİŞİMİ VE EKONOMİK
BÜYÜME ÜZERİNE ETKİSİ
2.1. Sigorta Sektörünün Ekonomideki Yeri………………………………………….....21
2.1.1. Sigortanın Mikro İşlevleri ( Risk Yönetimi ve Girişimciler Açısından
İşlevleri)…………………………………………………………………….21
2.1.1.1. Dayanışma İşlemleri Organizasyonu Olma İşlevi………………….22
2.1.1.2. Girişimcilerin Kararlarını Etkileme İşlevi………………………….22
2.1.1.3. Girişimcinin Ucuz Fiyatla Yatırım Sermayesi Bulmasını Sağlama
İşlevi………………………………………………………………..22
2.1.1.4. Girişimcinin, Risk Karşılığı Dondurduğu Sermaye Miktarını, En
Aza İndirme İşlevi…………………………………………….........23
2.1.1.5. Girişimciye Kredi Olanakları Yaratma İşlevi……………………...23
2.1.1.6. Fiyatların Daha Gerçekçi Bir Düzeyde Oluşmasını Sağlama İşlevi.23
2.1.2. Sigortanın Makro İşlevleri (Ekonomik İşlevleri)…………………………...24
2.1.2.1. Ekonominin Önemli Bir Tasarruf Kaynağı Olma İşlevi…………..24
2.1.2.2. Sosyo-Ekonomik Kayıpların Önleyicisi Olma İşlevi………………25
2.1.2.3. Sosyal Refah Düzeyini Yükseltme İşlevi…………………………..25
2.1.2.4. Uluslar arası Ekonomik İlişkileri ve Ticaret Geliştirme İşlevi……..26
2.1.2.5. Önemli Bir Vergi Kaynağı Olma İşlevi……………………………28
2.2. Sigortanın Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi…………………………………28
2.2.1. Sigorta Arzı………………………………………………………………....30
2.2.1.1. Sigorta Arzını Belirleyen Etkenler…………………………………31
2.2.1.1.1. Sigorta Primi……………………..………………………31
2.2.1.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları……………………...31
2.2.1.1.3. Risk ve Sigortalanan Kıymetin Kayıp İhtimali………….32
2.2.1.1.4. Üretim Faktörlerinin Fiyatı………………………………32
2.2.1.1.5. Teknoloji…………………………………………………32
2.2.1.1.6. Doğal Yapı……………………………………………….32
2.2.2. Sigorta Talebi……………………………………………………………….32
2.2.2.1. Sigorta Talebini Belirleyen Etkenler……………………………….33
2.2.2.1.1. Sigorta Fiyatı…………………………………………….33
2.2.2.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları……………………...33
v
2.2.2.1.3. Servet ve Gelir…………………………………...............33
2.2.2.1.4. Eğitim Seviyesi…………………………………………..34
2.2.2.1.5. Beklenen Enflasyon Oranı……………………………….34
2.2.2.2. Sigorta Talebinin Gelir Esnekliği…………………………………..34
2.2.2.3. Sigorta Talebinin Fiyat Esnekliği…………………………………..36
2.2.3. Sigorta Sektörünün Fon Yaratma Kapasitesi ………………………………37
III. BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN DÜNYADAKİ DURUMU
3.1. Genel Görünüm……………………………………………………………………40
3.2. Avrupa Birliği Sigorta Sektörü…………………………………………………….40
IV. BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YERİ
4.1. Türkiye’de Sigortacılığın Gelişimi………………………………………………...44
4.2. 2005 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Sigorta Sektörünün Yeri……………………50
4.3. Türkiye Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevi Açısından Değerlendirilmesi…..71
4.3.1. Türkiye’de Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevini Engelleyen Nedenler.72
4.4. Türkiye Sigortacılık Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri…………………..77
4.4.1. Ürünle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri………………………………….77
4.4.2. Tutundurma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri………………………...78
4.4.3. Fiyatlandırma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri ……………………...78
4.4.4. İnsan Kaynakları ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri…………………...79
4.4.5. Fiziksel Ortamla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri……………………….79
4.4.6. İşlemle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri…………………………...……80
4.4.7. Dağıtımla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri………………………………81
V. BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ:
TÜRKİYE UYGULAMASI
5.1. Ekonomik Büyüme ve Türk Sigorta Sektörü Arasındaki İlişki……………………82
SONUÇ.........................................................................................................................101
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………106
EKLER……………………………………………………………………………….113
vi
ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….144
vii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1.3.1.3.1. Özel ve Sosyal Sigorta Arasındaki Farklar
17
Tablo 4.2.1.
Sektörel Büyüme Oranları
50
Tablo 4.2.2.
TÜFE Oranları
51
Tablo 4.2.3.
ÜFE Oranları
51
Tablo 4.2.4.
ABD Doları ve Avro(Euro) Yıl Sonu Değerleri
52
Tablo 4.2.5.
Türkiye’de Faaliyet Gösteren Sigorta Şirketi Sayısı
52
Tablo 4.2.6.
Direk Prim Üretimi
53
Tablo 4.2.7.
Branşların Yıllar İtibariyle Prim Üretimi İçindeki Payları
55
Tablo 4.2.8.
Sigorta Şirketlerinin Teknik Sonuçları
59
Tablo 4.2.9.
Teknik Kar/Zarar Tutarları
60
Tablo 4.2.10.
Sigorta Şirketlerinin Mali Sonuçları
63
Tablo 4.2.11.
Sigorta Şirketlerinin Finansal Varlıkları
65
Tablo 4.2.12.
Sigorta Şirketlerinin Finansal Varlıkları
66
Tablo 4.2.13.
2005 Yılında Tahakkuk Eden Vergi Miktarı ve Fon Tutarı
71
Tablo 5.1.
En Küçük Kareler Sınaması
91
Tablo 5.2a.
White Değişken Varyans Testi
93
Tablo 5.2b.
White Değişken Varyans Testi
94
Tablo 5.3.
Breusch-Godfrey Ardışık Bağımlılık LM Testi
95
Tablo 5.4.
Ramsey Reset Testi
96
Tablo 5.5.
Optimal Gecikme Sınaması 4
98
Tablo 5.6.
Optimal Gecikme Sınaması 3
99
Tablo 5.7.
Optimal Gecikme Sınaması 2
99
viii
GRAFİKLER LİSTESİ
Grafik 4.2.1.
Yıllar İtibariyle GSMH ve GSYİH
50
Grafik 4.2.2.
Yıllar İtibariyle Direk Prim Üretimi
54
Grafik 4.2.3.
Kişi Başına Düşen Prim Üretimi
55
Grafik 4.2.4.
Üretim Kaynaklarının Prim Üretimi İçindeki Payları
56
Grafik 4.2.5.
Personel Sayısı
56
Grafik 4.2.6.
Personelin Eğitim Durumu
57
Grafik 4.2.7.
Hasar Prim Oranı
61
Grafik 4.2.8.
Teknik Kar Prim Oranı
61
Grafik 4.2.9.
Genel Giderlerin Prim Üretimine Oranı
62
Grafik 4.2.10. Yıllar İtibariyle Sektörün Aktif Büyüklüğü
69
Grafik 4.2.11. Aktif Karlılık
69
Grafik 4.2.12. Özkaynak Karlılık
70
ix
EKLER LİSTESİ
EK 1. Sigortacılığın Tarihsel Gelişimi
113
EK 2. Sigortayla İlgili Bazı Kavramlar
117
EK 3 Avrupa Birliği 2006 Yılı Finansal Entegrasyon Raporundan Çalışmayla
İlgili Bir Bölüm
125
EK 4. Türkiye’de Sigortacılık Faaliyetinde Bulunabilme Şartları
128
EK 5. Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) Birim Kök Test Sonuçları
133
EK 6. Granger Nedensellik Test Sonuçları
141
1
GİRİŞ
Bilindiği üzere günlük hayat, belirsizlik arz eden rizikolarla doludur. Bu
rizikoların fiziksel olarak ortadan kaldırılmaları imkansız olduğundan, kişiler, bunların
en azından ekonomik sonuçlarını ortadan kaldırabilmek veya hafifletebilmek üzere
girişimlerde bulunmuşlar ve bir rizikonun gerçekleşmesi halinde meydana gelecek
zararı aralarında bölüşmek suretiyle sigorta kavramının temelini atmışlardır.
Öyleyse diyebiliriz ki insanlar tehlikelerle ne zaman hangi şartlar altında
karşılaşılacaklarını bilmedikleri için, korunma güdüleri ile rasyonel önlemler almaya
yönelmişlerdir. Oysa ilk bakışta bu durumla çelişki gibi görülebilecek bir gerçek vardır;
insanlar yaradılış olarak monoton bir hayat yaşamak istemezler. Riskli ve belirsizlik
dolu bir hayat daha renkli hatta daha çekicidir.
Nietzsche’nin de dediği gibi “cesaret ve neşe dolu bir yürek zaman zaman biraz
tehlikeye ihtiyaç duyar, yoksa dünya çekilmez olur” (Uralcan,2004,3).
İşte burada insanın korunma güdüleri ile gösterdiği rasyonel davranışların,
tekdüze hayattan kaçınma ile hiç de çelişmediğini görüyoruz. Çünkü insanın aradığı
şey; monotonluktan (risksiz ve belirsizlikten yoksun bir hayattan) kaçarken, kaybetmek
değil, kaybetme riskine rağmen kazanmak, dolayısıyla da kaybetme riskini azaltmak ve
kazanma olasılığını arttırarak yaşamaktan duyulacak hazzı arttırmaktır.
Bu amaçla risk yönetimi bir teknik haline getirilmiştir. Risk yönetiminin temel
aracı olan sigortanın ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik yaşamlarındaki önemi
yadsınamaz. Özellikle hızla gelişen ve günden güne karmaşıklaşan günümüz ekonomik,
sosyal ve politik koşullarında risk yönetimi daha da çok önem kazanırken, sigortaya
duyulan ihtiyaç da hızla artmaktadır. Öyleyse sigorta ekonomik ve toplumsal yaşamın
gelişmesinin doğal sonucudur diyebiliriz. Zaten sigorta kavramının temelini kolektif
yardım düşüncesi oluşturur. Çünkü kişilerin olası tehlikelerin her birine karşı önceden
önlem almaları onların maddi güçlerini aşacağı gibi, şirketlerin de güvence amacıyla
işlerinde kullanabilecekleri fonları atıl tutmaları üretim güçlerini azaltacaktır. Bu
nedenle sigorta kişilerin karşılaşabileceği aynı tür risklere karşı birleşme ve tek başına
taşınamayacak ekonomik çöküntüleri çoğunluğa dağıtarak önlemeye dayanır.
Öyleyse sigortanın ilk işlevi kişilere ve kuruluşlara ekonomik ve sosyal hayatta
güven sağlamaktır diyebiliriz. Sigortanın ikinci işlevi ise mali kurum olarak ülke
ekonomisine fon yaratmaktır. Bu fonların yatırımlar yoluyla diğer sektörlere de kaynak
2
oluşturmasıyla milli gelir ve dolayısıyla istihdam artar. Ayrıca kişilerin ve firmaların
duyduğu güvenin de yatırım kararlarını olumlu yönde etkilediğini söyleyebiliriz.
Bütün bunlarla birlikte sigortanın vergi kaynağı olma özelliği (gelişmiş
ekonomilerde) ise ekonomik çöküntüleri önleyerek sosyal refahı arttırıcı rol üstlenir.
Bütün bu özelliklerle sigorta, hizmet ve finans sektöründe çok önemli bir yer
teşkil ederek, sosyal, kültürel ve ticari yapının önemli bir parçası durumundadır.
Dünyada ve Türkiye’de sigortanın tarihsel gelişimi incelendiğinde, örf, adet ve
dinsel baskılara karşın, artan ekonomik faaliyetlerin zorlaması sonucu ortaya çıkan
kaçınılmazlıklar nedeniyle, sigortacılığın kendi kendini kabul ettirdiği görülmektedir.
Batı’da sigortacılığın kurulması ve gelişmesi, iki yüz yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Bu
ülkelerde, sigortacılık kesimi, konusu, çalışması, kapsamı ve ekonomideki ağırlığı ile
bir endüstri haline gelmiş, topluma mal olmuştur.
Türkiye’deki sigortacılığın geçmişine bakıldığında görülen ise; başlangıçta
tamamen yabancıların elinde olduğu ve yine onların amaçlarına hizmet ettiğidir. Yakın
geçmişte ise, Türkiye’deki sigortacılık büyük ölçüde millileşmiş ve ekonomimize
katkıda bulunmaya başlaması hedeflenmiştir. Ancak günümüzde, Türkiye’nin büyük
nüfus potansiyeli yabancı sermaye’nin dikkatini çekmiş, sektöre, ortaklık veya satın
alma şeklinde çok fazla yabancı sermaye girişi yaşanmıştır.
Sigortacılığın gelişmesi ve ekonomimize yararlı olması yönünde sağlanan
sektörel gelişmeler elbette ki küçümsenemez. Ancak; ekonomik gelişmeler sonuç
alınacak yeterlilikte değildir. Çünkü, ekonomik ve sosyal alanda sağlanan gelişmeler ile
büyük nüfus potansiyelimiz dikkate alındığında, gerçekte görünen gelişme, ülkemiz
ihtiyaçlarına cevap verecek seviyede değildir.
Milli gelirimizi arttırıcı ve ekonomik faaliyetlere fon yaratıcı bir kaynak olan
sigortacılığa gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Türkiye literatüründe bu alanda
gerekli çabanın yeterince gösterilmediği de bir gerçektir.
Şunu da özellikle belirtmeliyiz ki; sigorta faaliyetlerinin ekonomi içindeki
göreceli konumu ile ekonomik gelişmişlik düzeyi arasında yakın ilişki bulunmaktadır.
Sigorta sektöründe gerçekleştirilen faaliyetler tüm dünyada ekonomik gelişmeye paralel
bir seyir izler.
Çalışmamızda birinci bölüm, “Risk, Belirsizlik ve Sigorta Kavramları, Risk,
Belirsizlik ve Sigorta Karşısında İktisadi Davranışlar ve Sigortacılığın Genel Esasları”
başlığı altında ele alınmış, ikinci bölüm “Sigorta Sektörünün Ekonomideki Yeri,
Gelişimi ve Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi”, üçüncü bölüm “Sigorta Sektörünün
3
Dünyadaki Durumu”, dördüncü bölüm “Sigorta Sektörünün Türkiye Ekonomisindeki
Yeri” ve beşinci bölüm “Sigorta Sektörünün Ekonomik Büyüme Üzerindeki
Etkisi:Türkiye Uygulaması” başlıkları altında incelenmiştir.
4
I. BÖLÜM
RİSK, BELİRSİZLİK VE SİGORTA KAVRAMLARI, RİSK, BELİRSİZLİK VE
SİGORTA KARŞISINDA İKTİSADİ DAVRANIŞLAR VE SİGORTACILIĞIN
GENEL ESASLARI
1.1.Risk, Belirsizlik ve Sigorta
Ekonomi tarihi boyunca risk ve belirsizlik sosyologların inceleme alanlarını
oluşturmuştur.
1.1.1.Risk
Farklı metinlerde farklı vurgularla kullanılan risk kavramıyla ilgili genel bir
anlam kargaşası söz konusudur. Literatürde çok sayıda risk tanımıyla karşılaşmak
mümkündür. Bunlar arasında 1966’da Amerikan Risk ve Sigorta Birliğinin Sigorta
Terminolojisi Komisyonunun kabul ettiği tanıma göre;
“Risk iki veya daha fazla olasılığın olduğu sonuçlardaki belirsizliği ifade eder”
(Uralcan,2004,5).
Kelime anlamı itibariyle risk; kayıp olasılığıdır.
Tanımı nasıl olursa olsun biliniyor ki, risk; ekonomik aktörlerin performansını
etkilediği için optimum kaynak dağılımına ve ekonomik gelişmeye kısıtlamalar getirir.
Riski spekülatif risk ve saf (pure) risk olarak iki ana gruba ayrılabilir. Spekülatif
riskte, kazanma, kaybetme ve değişiklik olmama ihtimallerinden oluşan üç değişik
ihtimal söz konusudur. Örneğin bir şirkete yatırım yapan müteşebbisin bu yatırımı ya
zararla sonuçlanacaktır ya sıfır getiri sağlayacaktır ya da pozitif bir getiri yani kar elde
edilecektir. Bu gibi spekülatif riskler sigorta kapsamına girmez. Sigorta kapsamına
giren saf risklerde ise kazanç ihtimali yoktur. Sonuçta ya sıfır getiri ya da kayıp söz
konusudur. Örneğin bir otomobil sahibi herhangi bir kazadan doğacak kayıp ile
oluşacak potansiyel risk bileşeni ile karşı karşıyadır. Risk gerçekleşir ise otomobil
sahibi parasal kayba uğrar, gerçekleşmez ise otomobil sahibinin bir kazancı olmaz
(Uralcan,2004,7).
Risk çok çeşitli sınıflandırılabilir. En çok kullanılan sınıflandırmalardan bir
diğerinde riskler; sosyal riskler, fiziki riskler ve ekonomik riskler olarak üçe ayrılır.
5
Sosyal riskler, kişilerin davranışları sonucunda neden oldukları zarar ve
kayıplardır. Bu zarar ve kayıplar da kişilerin isteyerek yaptıkları zarar verici hareketler
ve kazalar olarak ikiye ayrılır.
Fiziki riskler, doğanın neden olduğu, gerek maddi gerek bedeni zararlara yol
açabilen risklerdir. Fiziki risk kapsamına giren sel, su baskını, deprem, don ya da
kuraklık gibi doğal afetler, meydana getirdiği hasar ve kayıplar geniş ölçüde olduğu için
sadece birkaç kişiyi değil büyük insan toplulukların etkiler.
Ekonomik riskler, üretim ve piyasa düzeninde karşılaşılan, işletmeleri yakından
ilgilendiren ekonomik karakterdeki risklerdir. Örneğin bir ülke ekonomisindeki
faaliyetler enflasyona neden olduysa, yani ülkede fiyatlar genel seviyesi sürekli
artıyorsa, dolayısıyla paranın satın alma gücü düşüyorsa hem ekonomik hem sosyal hem
siyasal açıdan istenmeyen bir durum söz konusudur. Bu durumda reel gelir düşerek
tasarrufları caydırır, harcamaları özendirir ve paradan kaçış başlar, verimli yatırımların
yapılması engellenir. Üretim çeşitli darboğazlarla karşı karşıya olduğu için iş adamları
verimli alanlara değil, gayri menkul, döviz, altın gibi alanlara yatırımı daha karlı ve
kolay bulur. Enflasyon sonucu oluşan yüksek talep, ithalatı arttırırken, ihracatı caydırır,
dolayısıyla dış açıkları büyütücü etki yapar. Ayrıca enflasyon servetin el değiştirmesine
neden olur. Belirli sınıflar sattıkları veya ürettikleri malların fiyatlarında sürekli
ayarlamalar yaparak enflasyonun olumsuz etkilerinden korunmaya veya bunlardan yarar
sağlamaya çalışırlar, oysa ücretliler vb. sabit gelirliler maaşlarında ayarlama yapma
olanağına sahip olmadıkları için, enflasyondan büyük reel gelir kaybına uğrarlar. Gelir
grupları arası düzensizlik ve servet kaymaları yaşanır. Arz ve talep arasındaki
dengesizliklerde piyasadaki fiyat dalgalanmalarına sebebiyet vermek suretiyle
ekonomik hayatta düzensizlik yaratır (Balta,1997,24). Konjonktürel dalgalanmalar yani
ekonomik faaliyet hacminde ortaya çıkan ve birbirini izleyen genişleme ve daralmalar
da ekonomik risk kaynaklarının başında gelir. Bu dalgalanmalar gayri safi milli
hasıla(GSMH) imalat sanayi üretimi, işsizlik oranı ve dış ticaret dengesi gibi
değişkenleri etkiler. Örneğin konjonktürel işsizlik, ekonomik faaliyet hacminin
gerilemesiyle, emek talebinde görülen düşüşe bağlıdır. Böyle bir durumda en çok
etkilenecek olan sektör, muhtemelen sermaye malları üreten endüstrilerdir. Çünkü
ekonomik faaliyet hacminin düşmesiyle birlikte, bu endüstrinin mallarına olan talep
hızla düşer ve bunun sonucunda vasıfsız ve düşük ücretli işçiler işsiz kalır
(Balta,1997,25). Bunların yanı sıra, yatırımcıların faiz oranlarındaki değişmeler sonucu
zarara uğramaları riski bir şirketin tüketici zevklerinde ve dış ticarete ilişkin hükümet
6
kararlarındaki değişmeler gibi kontrol edemediği faktörlerden kaynaklanan pazar
kaybetme riski, sermaye piyasasında görülen düzensiz gelişmeler, girdi fiyatlarındaki
dalgalanmalar, grevler, likidite gereksinimindeki artış, işletme yöneticilerinin karar
alırken ve bu kararları uygularken yaptıkları olası hatalardan kaynaklanan yönetim riski
ya da şirketin içinde bulunduğu sektörde ortaya çıkan ekonomik ve sosyal değişmeler
bu grup riskler içinde sayılabilir (Balta,1997,25).
1.1.2.Belirsizlik
Tıpkı risk tanımında olduğu gibi belirsizlikle ilgili tanımlarda çeşitlidir.
“Belirsizlik bir çok olası sonucun gerçekleşebileceği durumlarda, tahmin
yeteneği ile ilgili olarak kişinin duyduğu kuşkudur” (Uralcan,2004,9).
Yeterli bilginin olmadığı durumlarda belirsizlik daha yoğundur. Ancak
karıştırılmaması gereken şey; belirsizlik azaldığında riskin artabileceği veya
azalabileceğidir.
Belirsizliğin yoğun olması riskin büyük olması anlamına gelmez. Bu yoğunluk
olasılığı belirleyebilecek verilerin yetersizliğinden kaynaklanıyor olabilir.
Risk ölçülebildiği takdirde olasılık yani belirli bir sonuçla ilgili sonucun
gerçekleşebilme oranı saptanacak, belirsizlik azalacak, risk ise artacak veya azalacaktır
(Uralcan,2004,8).
Riskin özünde belirsizlik vardır, ancak her belirsizlik durumunda riskin
varlığından söz edilemez. “Risk gerçek bir durumdur, belirsizlik ise düşünceyle ilgilidir.
Risk nesnel, belirsizlik özneldir” (Güvel ve Öndaş Güvel, 2004,57).
“Olasılık ve riskten farklı olarak, belirsizlik genel olarak kabul edilmiş
kıstaslarla ölçülemez” der (Uralcan,2004,9).
1.1.3.Sigorta Kavramı
Modern ekonomik sistemlerde risk yönetme yöntemlerinin önemi giderek
artmaktadır. Tarihte de
insanlar risk yönetim türlerine başvurmuşlardır. Sigortayla
diğer risk yönetim türleri birbiriyle karıştırılsa da, sigorta, hasarın etkisini en aza
indirmesi, bireylere ve girişimcilere en çok katkıyı sağlamasıyla en önemli risk yönetim
türüdür. Amaç, riskin gerçekleşmesi sonucu doğacak ekonomik zarardan sigorta
dayanışmasına katılanları korumaktır.
Risk yönetimi olarak sigortanın tanımını şöyle yapılabilir:
7
“Aynı tür tesadüfi risklere maruz çok sayıda üniteleri bir portföyde toplayarak
risklerin daha belirli hale getirilmesinin ve bu risklerden doğacak hasarları karşılamak
için küçük, periyodik katkılardan bir fon oluşturularak hasarların telafisinin sağlanması
esasına dayanan bir organizasyondur” (Uralcan,2004,23).
Risk yönetimini sağlayan sigorta yasal bir çerçeve içinde bir akitle (sözleşmeyle)
düzenlenir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1263. maddesinde sigortanın tanımı:
“Sigorta bir akittir ki; bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin
parayla ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir riskin) meydana
gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri
sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısıyla bir para
ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır” (Uralcan,2004,23) şeklinde yer alır.
Bir risk yönetim türü ve güvence organizasyonu olan sigorta kuruluşları yarattığı
fonlar nedeniyle çok önemli mali kurumlardır. Sigorta kuruluşlarının sağladıkları fonlar
yatırımları finanse eder. Sigorta faaliyetleri yalnız ülke ekonomisine değil dünya
ekonomisine de tasarruf ve yatırım konularında katkı sağlar, korur. Dolayısıyla makro
açıdan ele alınırsa; sigorta faaliyetlerinde akitle belirlenen temel bir risk yönetimi söz
konusudur. Bu akdin şartları yerine getirilirken oluşan fonlar ülke ve dünya ekonomisini
etkiler.
Sigortanın, bu çalışmada, esas olarak ele alınacak tarafı olan mali kurum olma
özelliğinin tanımı şöyledir:
“Sigorta belli bir prim karşılığında, kişi hayatının ya da organlarının veya kişi ve
kuruluşların parayla ölçülebilir maddi varlıklarının ya da üçüncü şahıslara olan
sorumluluklarının, sigorta kural, kanun ve yönetmeliklerince sınırlanmış bölümlerinin
karşılaşabileceği aynı kıstaslarla sınırlı tesadüfi risklerin gerçekleşmesinden doğacak
hasarlarını, ölçülen değer üzerinden ve gerçekleşen hasar oranında karşılayarak sosyoekonomik çöküntüleri dağıtan ve önleyen yatırımlara aktarılan fonları ve ikrazları ile
ekonomiye kaynak yaratan işlemler bütünüdür. Akitle düzenlenir. Çeşitli şekillerde
devlet tarafından denetlenir ve desteklenir” (Uralcan,2004,25).
Sigorta sektörünün oluşmasındaki temel kavramlar olan risk, belirsizlik ve
sigorta konularının yöntem çalışmaları içinde nasıl yer bulduğuna bakalım.
8
1.2. Risk ve Belirsizlik Karşısında İktisadi Davranışlar
Her rasyonel bireyin amacı kendi faydasını maksimize etmektir. Bu nedenle
sınırlı imkanlar dahilindeki türlü seçenekler arasında bir fayda maliyet analizi ile
mukayese yaparak kendi ihtiyaçlarını en fazla tatmin edecek olanı seçer. Ekonomik
bireyler bu yönde hareket ederken, her zaman planladıkları hedefe ulaşamayabilirler.
Beşeri faaliyetlerin bir parçası olan ekonomik faaliyetlerin de bir riskli yanı
bulunmaktadır. Bu ise kişileri riskten kaçmaya ve riskli hallerde maksimum faydaya
ulaşmaya sevk etmektedir (Balta,1997,56).
1.2.1. Risk, Belirsizlik ve Sigorta ile İlgili Teoride Yer Bulan Yaklaşımlar
İnsan isteklerini nasıl gerçekleştirir sorusu yalnızca belirli bir amaca ulaşmak
için seçilebilecek araçların hangilerinin meşru ve istenilir bulunacakları konusunu değil,
araçlarla ilgili bilginin niteliğini de gündeme getiren bir sorudur. Bununla birlikte
rasyonalite varsayımının iki yönlü bir varsayım olduğunun anlaşılması önemlidir. Bu
varsayım insanların yalnız kişisel çıkar dürtüsü temelinde hareket ettiklerini değil aynı
zamanda amaçlarına ulaşabilmek, çıkarlarını maksimize etmek için seçebilecekleri en
uygun yöntemin ne olduğunu tam olarak bildiklerini öne sürüyor. Fiyat mekanizmasının
dengeyi sağlayabilmesi kendiliğinden düzenin müdahaleye gerek kalmaksızın kaynak
dağılımını istenilen doğrultuda gerçekleştirebilmesi için, bireysel kararların amaçlar ve
araçlarla ilgili hiçbir belirsizliğin olmadığı bir ortamda alınması gerekiyor. Belirsizlik
olgusu müdahalenin gerekli olabileceği fikrini gündeme getirirken aynı zamanda da
iktisat kuramı çerçevesinde bireysel davranışların ekonomi düzeyindeki sonuçları
hakkında yapılan açıklama ve tahminlerin gerçekliği konusunda da ciddi kuşkulara yol
açıyor. Bu konuya dikkat çeken iktisatçılar iktisat kuramının sınırlarını zorlayan yöntem
tartışmalarına giriyorlar (Buğra,1995,19).
İktisadın bilimsel olarak kurulmaya başladığı dönemler olan 18. ve 19.
yüzyıllarda iktisadi açıklamalarda soyutlamanın egemen olduğu görülmüştür. Zaman,
mekan ve insan farklılıkları göz ardı edilerek iktisadi davranışların kalıplaşmış olduğu,
üstü kapalı da olsa belirtilmiştir. Bu soyutlama, iktisadi modellerin ve kuramların
anlaşılır
olmasında
yararlı
olmuştur.
Ancak,
özellikle
bugünün
dünyasında
soyutlamanın yarattığı bir krizden bahsetmek mümkündür. Örneğin; IMF’nin
politikalarının her ülkede aynı sonuçları ortaya çıkaracağı gibi bir varsayım, böylesine
bir krizi getirmektedir. Benzer şekilde, bireylerin aynı türde desen, renk ya da tasarımı
tercih ettiği varsayımı altında tek türde mal sunulması, talep açısından çeşitli sapmalar
9
yaratabilmektedir. Bu türden sapmaların gerisinde yatan nedenlerden biri, belki de
bunların en başta geleni; insanın iç dünyasında olup bitenler, algılamalar, düşünceler ve
duygulardır. Bu yüzden de, iktisat, sosyoloji ve psikolojinin kesişim alanındaki
gelişmelerin çok yönlü değerlendirilmesi gerekmektedir (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
Adam Smith’in pek bilinmeyen, Astronomi Tarihi (History of Astronomy) adlı
eserinin dikkat çektiği konu; bireyin zihinsel dengesinin ya da dengesizliğinin
davranışlara nasıl yön verdiğidir. Smith’e göre; başlangıçta dengede olan zihnin,
dengesi ya da dinginliği karşılaşılan bir şokla yitirilmekte; birey, zihin zincirinde kopan
halkayı onarmak üzere bir arayışa yönelmekte, buluş ve keşif sürecini yaşamaktadır.
Birey, olumlu ve olumsuz yanları olan bu şokla karşılaştığında, denge amacını
gerçekleştirmek üzere davranışlarını değiştirme esnekliği gösterecektir. Bu bağlamda
anlaşılmaktadır ki; belirsizlik kavramı bireyin yaşadığı bir şoku, sürprizi içermektedir.
Bu yönüyle belirsizlik ex-post bir kavramdır. Ancak, belirsizlik, geleceğe dair bir
bilgisizlik anlamı da taşımaktadır ki; bu da belirsizliğe ex-ante bir boyut
kazandırmaktadır. Belirsizlik kavramı ile iç içe olan risk de bu noktada ele alınmalıdır.
Belirsizliğin bilgisizlik ve sürpriz şeklindeki iki boyutu, risk için tehlike ve olasılık
şeklindedir. Risk; bir tehlikenin gerçekleşme olasılığı ile ilgilidir. Benim hayatım çok
riskli dendiğinde, tehlikenin meydana gelme olasılığı yüksek demektir; söz, benim
hayatım az riskli şekline dönüştüğünde olasılık düşmektedir. Dolayısıyla, riskin
olumsuz bir anlamından bahsetmek mümkündür. Belirsizlik kavramında değerlendirilen
sürprizin olumsuz da olabilmesi, riskle bağlantılıdır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
Riskten kaçınma genel ve ortak bir insan özelliğidir ve sigorta endüstrisinin
varlığı bunun iyi bir kanıtıdır.
Adam Smith ünlü eseri Ulusların Zenginliği’nde piyangoların ulaştığı genel
başarıdan bahsetmiş, kumar oynama arzusunun yoğunluğuna karşın kişilerin ekonomide
riskten kurtulmak gibi önemli bir unsur için bedel ödemedeki isteksizliklerini göz önüne
almıştır. Adam Smith kaybetme olasılığının küçümsendiğini ve hiçbir zaman
gereğinden fazla önemsenmediğini, sigorta karının normal bir oranda olmasından
çıkarılabileceğini söylemiştir. Oysa Smith’e göre sigorta primleri genelde yüksek
değildir ve prim ortak hasarları karşılayacak, yönetim masraflarını ödeyecek herhangi
bir ticari işte kullanılan aynı miktardaki sermayeden sağlanan kadar karı karşılayacak
yeterlilikte olmalıdır. Adam Smith sigortanın önemini açıklarken ise, sigorta işinin özel
kişilerin varlıklarına büyük bir güven sağladığını ve tek ferdi mahvedecek zararların bir
çok kişi arasına dağıtılarak toplumun bütünü için böyle bir riski hafiflettiğini, ancak bu
10
güvenliği sağlamak için sigortacının çok büyük sermayesi olması gerektiğini
söylemiştir. Görülüyor ki iki yüz otuz yıl önce yazılmış bu görüşleri ile Adam Smith
sigortacılığın temellerini çok iyi gözlemlemiştir (Balta,1997,58).
Belirsizlik ve risk olgularının iktisadi ve sosyal davranışların açıklanmasında
kullanılması Smith’le başlamayıp, Cantillon ve Condillac’ın yaklaşımlarında da
görülmüştür. Ancak, bu konudaki kuramsal analizler ilk kez Smith ile başlayıp,
soyutlama yaklaşımının egemen olduğu Ricardo, Jevons, Menger gibi iktisatçıların
bakış açısında yer almamıştır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1). Adam Smith’ten sonra
Walras, Marshall gibi iktisatçılar sigorta kavramına değinmişlerdir.
Walras, sigortayı bütün ekonomik faaliyetlerde gizli olan belirsizliği kaldırmanın
aracı olarak görmüş, sigorta primini ise sigorta ve sigorta dışı sektör arasındaki bağlantı
olarak tanımlamıştır. Marshall Ekonominin temelleri isimli kitabında belirsizlik
şeytanından kurtulmak için ödenmesi gereken fiyat olarak sigorta primlerini tartışmıştır.
Kitapta Bernouilli’nin bu alandaki çalışmalarından da faydalanmıştır (Balta,1997,58).
Ünlü matematikçi Benouilli’nin 18. yüzyılda rizikonun ölçülebilirliği ve riskli
hallerde en fazla yararın hesaplanabileceği savı oldukça ilgi görmüş ve iktisatçılar bu
kuramdan
oldukça
yararlanmışlardır.
Genellikle
olasılıklar
üzerinde
çalışan
Bernouilli’ye göre riziko ölçülebilir ve parasal gelir ile fayda arasında bir ilişki vardır.
Gelir arttıkça fayda artar ama azalan bir oranda artar yani gelirin marjinal faydası azalır.
Başka bir ifadeyle belirli bir parasal gelir ilavesinin düşük gelirde sağlayacağı fayda
yüksek gelire ilave edilmesi halinde sağlayacağı ek faydadan daha yüksektir. Bernouilli
kumar oynayan kişilerin kazanma şansı yarıdan fazla olduğu bir durumda, bahse
koydukları para arttıkça, toplam kazancın matematiksel bekleyişinin o kadar büyük
olacağını hesaplamıştı. Buna rağmen kişilerin niçin sınırlı para miktarını bahse
koyduklarını araştırırken, gelirin marjinal faydasının azaldığı ilkesine vardı. Daha sonra
“St. Petersburg Paradoksu” diye adlandırılan bu olay şöyle açıklanabilir; Paranın
marjinal faydası azaldığına göre, bir kişinin 10 lira fakirleşmek rizikosuna katlanması
için 10 lira zenginleşmek şansının yarıdan fazla olması gerekir. Çünkü her yeni 10 lira
tutar itibariyle aynı olsa da, kazanç olarak geldiğinde gittikçe azalan fayda, kayıp olarak
gittiğinde de gittikçe artan faydayı temsil eder. Yani gelir attıkça gelirin marjinal
faydası azalmaktadır.Bu anlatılanlara göre Bernouilli belirsizlik altında karar alan
kişilerin beklenen parasal değerler yerine beklenen faydayı maksimize etmeye
çalıştıklarını ileri sürmüştür. O halde bir kişi belirli bir parasal gelirin faydasının, eşit
miktarda beklenen bir parasal gelirin belirsiz faydasından daha yüksek olduğunu
11
düşünüyorsa bu kişinin riskten kaçınan bir kişi olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir
kişinin parasal gelirinin fayda fonksiyonu azalan marjinal faydasını gösterir
(Balta,1997,56-57).
20. yüzyılın önemli iktisatçılarından Knight, Hutchison ve Shackle’ın konuya
ilişkin yaklaşımları da iktisadın evriminde kayda değer açılımlar getirmiştir.
Knight Risk Belirsizlik ve Kar adlı eserinde, belirsizliği girişimci karını haklı
gösterecek bir etken olarak kullanmıştır. Ona göre kar geleceği bilmenin olanaksızlığı
dolayısıyla
girişimcinin
yüklendiği
ölçülemeyen
rizikonun
veya
belirsizliğin
karşılığıdır. Knight’a göre belirsizliğin riskten farkı, bütün mümkün sonuçlar
ihtimalinin tam olarak bilinmemesidir (Balta,1997,56).
Knight, laissez faire bireyciliğinin, herhangi bir toplumda her hangi bir zaman ne
uygulandığını ne istendiğini yazar. Gerçek dünyanın özellikleri içinde, kuramsal olarak
hiçbir geçerliliği yoktur. Bunun en önemli nedenlerinden biri gerçek dünyanın temel
özelliği olan belirsizliğin, kendiliğinden bir düzenin kuramda belirtildiği gibi işlemesine
imkan vermemesidir.Yukarıda da belirttiğimiz gibi “Risk Belirsizlik ve Kar”da , kar
olgusu belirsizliğin bir sonucu olarak ele alınır, buradaki genel amaç, ekonominin
işleyişine tam rekabet koşulları altında işleyen bir piyasa sisteminde bireyler rasyonel
bir biçimde davrandıkları sürece fiyatların marjinal maliyetle eşitlendiği ve herkesin
üretimden marjinal katkısına eşit oranda pay aldığı ve üreticilerin marjinal
verimliliklerine göre yapılan ödemelerin toplam üretimin değerine eşit olduğu
dolayısıyla karın sermayenin marjinal verimliliği ile sınırlı bir olgu olduğu standart fiyat
kuramından daha gerçekçi bir açıklama getirmektir. Bu nedenle kar ve zarar olgularını
alternatif bir yaklaşım içinde ele alınır. Bu yaklaşımda bu olgular belirsizliğin sonuçları
olarak ortaya çıkar. Bunlar herhangi bir girişimin başlangıcından sonuçlanmasına kadar
geçen süre içinde gelir ve maliyet hesaplarına giren bütün unsurların değerinde yer alan
değişmeleri yansıtırlar. Bu değişmeler önceden tahmin edilebilecek değişmeler değildir.
Risk, değişik girişimlerin içerdikleri risklere göre sınıflandırılmasına dayanan bir
sigorta sistemi yardımıyla, bir dereceye kadar kontrol altında tutulabilecek bir unsurdur.
Belirsizlik ise hiçbir hesaplamaya konu olamaz ve karlılık bu hesaplanamayan ve
belirlenemeyen bu unsurun sonucu olarak ortaya çıkar. Kar ve zarar olgularına yol
açtığı ölçüde belirsizlik, sistemin bazılarının lehine bazılarının aleyhine işlemesine,
sosyal olarak istenilir olmayan sonuçlar verebilmesine yol açar. Sistem Adam Smith’in
hayal ettiği gibi çalışmaz, çünkü belirsizlik bütün sosyal amaçlara ters düşebilecek
biçimde güç kaynağı olarak ortaya çıkar (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
12
Knight’ın iktisada en büyük katkısı, risk ve belirsizlik arasındaki farkı kesin
çizgilerle ortaya koymasında yatmaktadır. O’nun yaklaşımında; risk ölçülebilir ve
belirli bir sigorta maliyeti karşılığında kontrol edilebilir olan bir dışsal değişkendir.
Belirsizlik ise kesinlikle ölçülemeyen, eksik bilgi anlamını taşısa da, bilgi ile yeri
doldurulamayacak olan bir faktördür ve yine dışsaldır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
Hutchison da daha çok Popper’in yanlışlamacılık felsefesinden yola çıkarak
iktisatta belirsizliğin yerini incelemeye çalışmıştır. Hutchison, iktisat teorisinin
soyutlama açmazını, her zaman ve her yerde geçerli olan zamansız analizden, belirli
zaman ve belirli mekana taşıyarak ampirik gözlem ve tarihi devreye sokarak çözmek
istemektedir. Hutchison, söz konusu faktörleri zamansız bir analiz içinde dondurmanın
imkansızlığını vurgulayarak, tarihi, kurumsal ve mekansal analize yol açmaktadır
(Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
Hutchison’ın bakış açısı bağlamında gözlemcilik (ampirizm), akılcılık
(rasyonalizm) karşısındaki bir felsefi yöntem olarak iktisadın soyutlama açmazının
aşılmasında önem kazanmaktadır. İktisadi karar birimlerinin her birinin yaşantısı, kendi
özelindeki gerçekler ya da doğrular üzerine kuruludur. Her karar birimi için kendi
algıladığının şekil verdiği bir bakış açısı ve davranış yapısı söz konusudur. Bu da
görelilik (relativity) kavramına kapı açmaktadır. Günümüz dünyasının ekonomik,
sosyo-kültürel ya da politik düzenlerinde serbestleşme eğilimleri, bireyin yükselen
değerini ortaya çıkarmıştır. Görelilik bağlamında bireyin dünyaya güvensizlik
penceresinden bakması, bilgi toplumunun sürekli yenilenme ortamında açık bir
şüphecilik (septizm) akımına yol açmaktadır. Bu, kaostur. Öyle ki; birey, karmaşık bir
zihin yapısına sahip olmakta, belirsizlik ve risk altında sağlıklı olduğunu varsaydığı
kararının kısa zaman içinde yıkılması sonucuyla karşılaşabilmektedir. Bilgi toplumunda
psikolojik faktörlerin toplumsal sürecin işleyişi içinde etkili olması da, kaotik ortamın
paranoya ve şizofreni gibi olumsuz sonuçları içerebileceğine işaret etmektedir.
Dolayısıyla, risk toplumunun şüphecilik ve paranoya ile bağlantısı güçlüdür; ancak, bu
olumsuz anlamlar yanında, belirsizliğe ve riske cevap vermenin yenilik üretme
fonksiyonu yarattığı da gözden kaçırılmamalıdır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
Zaman kavramından algılanan şeyin ne olduğu, soyutlamanın aşılmasında bir
açılım getirecektir: Shackle’ın çizgi zaman yerine, kesikli zamanı dikkate aldığı
yaklaşımı bu bağlamda değerlendirilebilir. Zaman noktasının, başka bir ifade ile anın
kısalığı, uzunluğu, farklılığı yatırım, üretim veya tüketim karar ve tercihi içindeki
bireyin zihninde yer almaktadır. Shackle, buna, oluşum içindeki an, ya da yekpare an
13
demektedir. Belirsizlik ya da risk ile karşılaşan karar biriminin zihin dengesinin
bozulduğunu ve onun için mekanik saatin kaçı gösterdiğinin hiçbir öneminin olmadığını
vurgulamaktadır. Onun için, iç dünyasındaki saat önemlidir. Karşılaşılan şeyin yıkıcı
etkisi devrededir ve karar birimi sağlıklı düşünme yeteneğini, geçici de olsa yitirmiştir.
Zamanın etkisi, sadece içsel saat açısından değil, içinde bulunulan dönemin koşulları
açısından da değerlendirilmelidir. Öyle ki; her gelişme kendi özel zamanındaki koşullar
ile anlamlıdır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
Keynes için de Knight gibi belirsizliğin tek anlamı geleceğin bilinmemesidir.
Dolayısıyla nesnel olasılık hesapları belirsizlik olgusunun ela alınmasında yararlı
olmaz. Keynes’in çok açık biçimde ifade ettiği gibi:
“Belirsiz bilgiyle kastettiğimin kesin olarak bilinenle yalnızca bir olasılık taşıyan
arasındaki farkla ilgili olmadığını açıklayayım. Rulet oyunu, bu anlamda bir belirsizlik
içermez…Ben bu terimi Avrupa’da savaş çıkması olasılığının belirsizliği, yirmi yıl
sonraki bakır fiyatlarının belirsizliği veya yeni bir buluşun eskiyip eskimeyeceğinin
belirsizliği anlamında kullanıyorum. Bu konularda hesaplanabilir bir olasılık
belirlenmesine imkan verecek hiçbir bilimsel temel yoktur. Yalnızca bilmeyiz bu kadar
basit!”(Buğra,1995,341).
Ya da Knight’ın yazdığı gibi:
“İş hayatında alınan kararlar, genel olarak ne türden olurlarsa olsunlar, istatistik
ölçümlerin açıklamaya yardımcı olmalarına imkan vermeyecek ölçüde tekil, kendine
özgü durumlarla ilgilidirler. Nesnel olarak ölçülebilen olasılık veya şans kavramları, bu
durumlara uygulanamazlar” (Buğra,1995,342).
Geleceğin bu anlamda belirsiz olduğu bir ortamda, amaçları ne olursa olsun,
bireyin, maksimizasyonu gerçekleştirecek biçimde rasyonel davranmasına imkan
yoktur, çünkü belirsizlik bireyin kafasında biçimlendirip ona göre davranabileceği bir
nesnel olasılık fonksiyonu temelinde kavramsallaştırılabilecek bir şey değildir. Oysa
Yeni Klasik İktisat rasyonalite kavramına, bu tür bir olasılık fonksiyonunun varolduğu
varsayımıyla yaklaşır. Gelecekteki ekonomik olaylar, Keynes’in rulet oyunu örneğine
tekabül eden bir dizi zar atma operasyonu sonucu ortaya çıkan olaylar olarak görülürler.
Bu olayların göreli olasılıkları hesaplanabilir ve ekonomik bireyler bu hesapları yaparak
amaçlarını gerçekleştirmelerini sağlayacak kararlar alırlar.Yeni Klasik İktisadın
dünyası, Keynes ve Knight’ın dünyasından farklı bir dünyadır ve rasyonel beklentiler
kavramı ancak bu dünyada anlam kazanmaktadır(Buğra,1995,342).
14
1.2.2. Risk Toplumunda Tüketici Davranışları
“Rasyonalizm, iktisadın statik çağı olarak nitelendirilebilecek dönemdeki,
özellikle 19. yüzyıldaki iktisadi yaklaşımların aldığı biçimde etkili olmuştur. Rasyonel
karar birimi, tam bilgi sahibi olarak tercih ve kararlarında tutarlı hareket etmektedir.
Ancak bu, zamanın ve mekanın koşullarını, ki bu koşullar dışsaldır, sabit varsaymak
anlamına gelmektedir. Saf akılcı davranış gösteren karar birimi homo economicus,
dışsal değişkenleri sabit varsaydığı gibi, geleceğe dair tam bilgi sahibidir. Dolayısıyla,
zaman içindeki değişmelerin ne olacağından haberdar olan homo economicus, hata
yapmamaktadır. Aldığı tüketim ya da üretim kararında akılcı ve tam bilgilidir
(Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
İktisadın homo economicusla ilgili temel varsayımının piyasa davranışlarından
kaynaklandığını ve şu şekilde ifade edilebileceğini söyleyebiliriz (Buğra,1995,41):
Ekonomi kendi kurallarına göre işleyen bir dizi piyasadan oluşur,
i. İnsan davranışları çıkar maksimizasyonuna yöneliktir, ii. İnsanlar çıkarlarını
maksimize etmek için gerekli bütün verilere sahip olarak hareket ederler, söz konusu
değişkenlerle ilgili belirsizlik yoktur.
1990’larla birlikte kavramsal çerçeveye oturtulmaya çalışılan risk toplumu
yapılanması içinde, karar birimlerinin davranışlarında değişme olmaktadır: Karar
birimi, belirsizlik ve risk altında karar almak durumundadır. İktisadın statik karakteri
paralelinde tam bilgi ve sabitlik varsayımları, bilgi toplumunda geçerli değildir.
Belirsizlik ve risk, statik analizlerin yapıldığı dönemlerde de var olmuş; ancak, analiz
dışında tutulmuştur. Oysa, bilgi toplumunda belirsizlik ve riskin, dolayısıyla sosyolojik
ve psikolojik faktörlerin analize dahil edilmesi söz konusudur ve bu durum risk
toplumunu açıklamaktadır. İktisadın soyutlama açmazına yol açan rasyonalizm, risk
toplumunda tamamen reddedilmeksizin önemli bir işlev üstlenmektedir. O da, bireyin
bugüne ve geleceğe dair tam bilgi sahibi olmasını varsaymaması kaydıyla, bireyleri
belirsizlikten kurtararak yeniden eyleme, dengeye yönelten motif olmasıdır. Öyle ki;
rasyonellik, kaynakların etkin kullanımında bir dayanak noktası oluşturmaktadır
(Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
Belirsizlik ortaya çıktığında birey kısa bir süre için de olsa, hareket yeteneğini
kaybeder. Ortaya çıkan endişeyle, iktisadi faaliyetlerini erteleyebilir. Endişe içindeki
birey, yeniden risk alma ve belirsizliğin içine girme cesaretini gösterebildiğinde
harekete geçebilmektedir. Bu eylemin geliştirilememesi söz konusu olduğunda ise,
bireyin kuşku dolu dünyası, kararsızlık sürecini getirmektedir.
15
Daha önce de belirtildiği gibi, belirsizlik ve riskin farklı kavramlar olması
nedeniyle belirsizlik ya da risk ile karşılaşıldığında verilen tepki ya da geliştirilen
eylemin de farklı olmasına neden olmaktadır. Belirsizlik karşısında birey, ilk olarak
şaşkınlık ve kararların ertelenmesi tepkisini gösterirken; risk karşısında ise çoktan
pozisyonunu ona göre ayarlamış, belli bir maliyete katlanarak bu faktörü göğüslemiş
durumda olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; bilgi toplumunda tam bilgi
olmadığı gibi, tam bilgisizliğin de olmadığıdır.
Bütün bu çerçevede, risk karşısında karar birimlerinin genel olarak iki tür
davranış geliştirmektedir: Riskten kaçınma ve riske cevap verme
Riskten kaçınma durumunda, birey dışa açık yapıdan duyduğu endişe nedeniyle
kendine sınırlar belirler ve bu sınırlar içinde kendini güvende hisseder. Kültürel
değerleri farklı olan uluslar arasında bu tip davranışlardan bahsedilebilir.
Kendi değer yargılarından sapmanın çok da olanaklı olmaması, başka değer
yargılarına sahip olanların kabullenilmesini güçleştirmektedir. Daha ileri gidilecek
olursa; başka kültürlerin etkisinin olumsuzluğu, kısacası, risk gündeme gelmektedir.
Günümüzde din temelli olarak yaşanan kültürel çatışmaların böyle bir riskten
kaynaklandığını söylemek, yerinde olacaktır. Bu bağlamda, gerek Batı kültürlerinde
gerekse Doğu kültürlerinde muhafazakarlık (fundamentalizm) akımının yaygınlaşması,
hem riskten kaçınma hem de risk yaratma özelliği taşımaktadır (Yalçınkaya ve
Özsoy,2004,1).
Riskten kaçınmanın bir boyutu da, metafizik yaklaşıma olan eğilimdir.
Genellikle, bilimsel bilgi temelli davranış biçimlerinin gelişmediği, görece geri
toplumlarda riskten kaçınma yöntemi olarak metafizik gündeme gelmektedir. Güvenlik
sınırlarını belirleme amacıyla falcılık, büyücülük gibi eğilimler öne çıkmaktadır.
Düşman olarak görülen şeye karşı büyü yaptırarak, riskten korunulmuş olunacağına
inanılır.
Kuşku duyma ve bunun paranoyaya dönüşmesi de, riskten kaçınmanın bir başka
dikkat edilmesi gereken noktasıdır. Riskten kaçınan birey, kendi dünyasını dışa kapalı
hale getirmekte, dışarıda olup bitenlerden ve kuşku duymaktan kaynaklanan
gerginlikleri yaşamakta; kalıplar içinde sıkışmaktadır.
Riske cevap verme ise iktisadi gelişmenin niceliksel ve niteliksel yanına ışık
tutmaktadır. Her ne kadar belirsizlik ve risk ile yenilik arasında çift yönlü bir
nedensellik varsa da, belirsizliğin ex-post olma özelliği ve riskin gerçekleşmesi
olumsuzluğu, analize sonradan eklendiğinde daha anlamlı olmaktadır. Başlangıç
16
noktasına belirsizliği ya da riski koymak yanıltıcı olabilmektedir. Nitekim, bireyin
zihni, analizin başlangıcında dingindir ve bu dinginlik mantıksal zeka (IQ) ile duygusal
zekanın (EQ) sinerjisiyle yaratıcılığa ve yeniliğe zemin hazırlamaktadır. Bu, aynı
zamanda rekabet sürecinin işleyişinde çıkış noktasıdır. Yaratıcı-yenilikçi karar birimi,
diğer karar birimlerinin dengesini bozan bir belirsizlik ve risk yaratmıştır. Diğer karar
birimlerinin zihinsel dinginliğinin bozulması, onların içsel öğrenme sürecini harekete
geçirecektir. İçsel öğrenme yoluyla da diğer karar birimleri yenilik geliştirmekte,
kuralları ve kurumları yaratmaktadır. Bu yenilikler ürüne ilişkin olabildiği gibi, yöntem
ya da paradigma ile ilgili de olabilmektedir. İçsel öğrenme yoluyla riske cevap verebilen
bireyler yenilik, kural ve kurum yaratmaktadırlar. Ancak, yaratıcı yıkımın pozitif
dışsallığının yanı sıra negatif dışsallık da içermesi gözden kaçmamalıdır. Bu negatiflik
de, illegallik, ahlaksızlık ve irrasyonellik olarak belirmektedir. Bilgi toplumunun
evriminde risk toplumu olgusu bütün değerlerin yanına, bir yönüyle negatif, diğer bir
yönüyle de pozitif anlam içeren risk kavramını eklemiştir. İktisadın evriminde de yeri
netleştirilemeyen risk ve bununla paralel olarak belirsizlik kavramları, bilgi toplumunun
yeni boyutuyla da örtüşmektedir. İktisadın zaman, mekan ve insan boyutlarının önem
kazanmaya başlaması bu yeni boyutta söz konusu olmuştur. Bilgi toplumu, ürettiği bilgi
ile riskler doğurmakta; ancak, risklere ve belirsizliklere karşı yöntem geliştirmeyi de
bilmektedir. Yeni bilgi, yeni teknoloji, yeni kurallar hep bu risklerin ve belirsizliklerin
yarattığı pozitif dışsallıklardır (Yalçınkaya ve Özsoy,2004,1).
1.3. Sigortacılığın Genel Esasları
1.3.1. Sigorta Türleri
Sigorta öncelikle sosyal sigortalar ve özel sigortalar olarak ikiye ayrılır.
Aralarındaki fark uygulama açısından ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
1.3.1.1. Sosyal Sigortalar
Günümüzde sosyal güvenlik kavramı ile karıştırılan kavramlardan biri olan
sosyal sigortalar, gerek kapsadığı risk ve gerekse de kapsadığı nüfus bakımından sosyal
güvenlikten ayrılır. Kısmi bir nitelik taşıyan, belli sayıdaki riski kapsayan ve toplumun
belli sınıflarına sosyal güvence sağlayan sosyal sigortaların aksine, sosyal güvenlik
bütün riskleri ve bütün nüfusu kapsamayı hedefler. Sosyal güvenlik bir amaçtır, sosyal
sigortalar ise bu amacı gerçekleştirmeye yardımcı olan araçlardan biridir.
17
Sosyal sigortalar, ülkede çalışanların karşılaştıkları belirli sayıdaki riziko
zararlarının karşılanması için işçi, işveren ve bazen de devletin katkılarıyla finanse
edilen, devletçe kurulan ve özerk bir yönetime sahip olan bir sigorta tekniğidir.
1.3.1.2. Özel Sigortalar
Özel sigortacılık; prim ödeyenlerden birinin tehlikeyle karşılaşması durumunda,
zararın belli bir oranının sigortacı tarafından karşılanmasına yönelik sosyal güvenlik
teknikleri içinde geliştirilmiş bir tekniktir. Kar amacı taşıyan ve ticari nitelikte olan özel
sigortacılıkta, riskin mali sonuçları bir topluluk arasında yayılır. Bu nedenle özel
sigorta, ticaret hukuk ilkelerine göre oluşturulan bir şirket tarafından ve isteğe bağlı
olarak yürütülür.
Özel sigortacılıkta esas, riskin zararlı sonuçlarının belli bir topluluk içerisinde
dağıtılarak azaltılması, bunun için de aynı ve benzeri risklerle karşılaşan, çok sayıda
kişinin bir araya toplanması, elde edilecek miktarın olabildiğince yüksek tutulması ve
karşılaşılan riziko zararlarının mümkün olduğu kadar tazmin edilmesidir. Sigorta primi
alınacak kişi sayısı ve tahsil edilecek primlerin yüksekliği ile rizikoların meydana gelme
oranları arasında bir denge var olmalıdır.
1.3.1.3. Özel ve Sosyal Sigortaların Karşılaştırılması
Özel sigorta ile sosyal sigorta arasındaki farklar aşağıdaki gibi tablolaştırılabilir.
Tablo 1.3.1.3.1. Özel ve Sosyal Sigorta Arasındaki Farklar
ÖZEL SİGORTA
Özel menfaatler
İhtiyari
Herkese açık
Sözleşmeyle
KRİTER
Menfaat
Zorunluluk
Kapsam
İlişki,
örgütlenme
SOSYAL SİGORTA
Genel menfaatler
Mecburi
Belli özelliklere sahip kimselere açık
Kanunla
Ünitenin tehlike derecesine göre
Sigortalının gelirine ve mesleğine göre
Ödeme, prim
değişmekte
değişmekte
Reasürans şirketine ihtiyaç bulunmakta
Garanti
Devlet garantisi söz konusu
Kar
Gaye
Kamu hizmeti
Ödenen primlerle sınırlı
Zararın tazmini Kanunla tespit edilmekte
Piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir
Amaçların sosyal politikaya olarak
Ortaya çıkışı
düzen ve sistemde
saptandığı bir düzen
Kaynak: Güvel, A. E. ve Güvel, Ö.A (2004), Sigortacılık, ss:27, Koç, M. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, http://www.isguc.org/arc_view.php?ex=217
Bu çalışmanın konusunu olan özel sigortalar (bundan sonra sadece sigorta diye
anılacaktır) deniz sigortaları ve kara sigortaları diye iki büyük kolda toplanır.
18
Deniz sigortalarında denizde meydana gelebilecek tehlikelere karşı teknelerin ve
yüklerin teminata konu olması söz konusudur.
Kara sigortaları da Türk Ticaret Kanunu’nda mal ve can sigortaları olarak ikiye
ayrılır. Ancak daha sonra sorumluluk sigortalarının gösterdiği gelişme ile bu ayrım
yetersiz kalmıştır.
Ayrıca başka bir ayrıma göre hayat ve ferdi kaza sigortaları bedel, yangın, kaza,
mühendislik, tarım ve sorululuk sigortaları tazminat grubuna girerler. Bedel
sigortalarında, poliçe üzerindeki sigorta bedeli tazminata esas teşkil eder. Örneğin ferdi
kaza sigortasında, sigortalı dilediği bedel üzerinden sigorta yaptırabilir ve tazminat
ödemesinde bu bedel esastır. Tazminat sigortalarında ise uğranılan gerçek ekonomik
kaybı karşılamak esastır. Dolayısıyla sigorta bedeli ve değeri arasında olması gereken
eşitlik bozulup aşkın sigorta veya eksik sigorta yapılmasının engellenmesi
gerekmektedir. Çünkü piyasa değeri 1 lira olan mal 2 liraya sigortalansa da, sigortalı
hasar durumunda gerçek kaybı olan 1 liralık tazminatı alabilecektir.
Bedel ve tazminat sigortalarının özellikleri gereği, bedel sigortaları birden fazla
sigorta şirketine yaptırılabilir, tazminat sigortaları ise gerçek değeri üzerinde birden
fazla sigorta şirketine yaptırılamaz, yaptırılsa bile gerçek bedeli aşan kısmı geçerli
olmaz.
Yine bir başka ayrım da hayat sigortası ve hayat dışı sigorta olarak yapılabilir.
Sigortalıya ödenecek tazminat miktarı ve zamanının başlangıçta belli olduğu hayat
sigortası uzun vadelidir. Hayat dışı sigorta ise genelde kısa süreli riskleri kapsar.
1.3.2. Sigortanın Unsurları
1.3.2.1. Sigortacı
Sigorta yaptırmak isteyen kişi ve kuruluşlara sigorta sözleşmesi doğrultusunda
ve belli bir prim karşılığında teminat sağlayan şirkettir.
1.3.2.2. Sigorta Ettiren ve Sigortalı
Sigorta ettiren sigortacı ile sigorta sözleşmesi yapan kişi ya da kuruluş, sigortalı
ise bu sözleşmeden güvence sağlayan kişi ya da kuruluşlardır.
1.3.2.3. Sigorta Bedeli
Sigortalanan şey için poliçede yazılı olan beyandır.
19
1.3.3. Sigortanın Temel Prensipleri
1.3.3.1. Sigortalanabilir Menfaat
Sigorta sözleşmesi ile mal ve can üzerindeki menfaatler güvence altına alınır.
Sigortalanacak menfaatin meşru, doğal olarak değerlendirilebilir ve parayla ölçülebilir
olması esastır. Sigorta ettirenin, sigortalanan şeyin sahibi olması şart değildir. Arada bir
menfaat bulunması yeterlidir.
1.3.3.2. Mutlak İyi Niyet Prensibi
Sigorta sözleşmesinde, sigortalının beyanı esastır. Sigortalı ya da sigorta ettiren
güvence altına aldığı nesneye ilişkin tüm bilgileri doğru olarak vermek, sözleşmeye
aracılık eden kişi de neyi, ne şartlar altında aldığı konusunda doğru bilgileri sigortalıya
bildirmek zorundadır (Güvel ve Öndaş Güvel, 2004,57).
1.3.3.3. Tazminat Prensibi
Hayat ve ferdi kaza sigortaları dışında tüm sigorta sözleşmelerinin amacı
sigortalıyı hasardan önceki mali seviyesine getirmektir. Dolayısıyla sigortalının
hasardan dolayı haksız bir kazanç sağlaması söz konusu değildir.
1.3.3.4. Halefiyet (Hakların Devri - Rücu) Prensibi
Sigortalının uğradığı zararda üçüncü kişilerin kusuru olması durumunda, sigorta
şirketi sigortalısının zararını ödedikten sonra kusurlu taraftan kusuru oranında bu hasarı
talep eder.
Rücu etme diye adlandırılan bu durum tazminat prensibinin bir sonucu olduğu
için tazminat sigortası niteliğinde olmayan hayat ve ferdi kaza sigortalarında
uygulanmaz (Ataman,2003,8).
1.3.3.5. Hasara Katılım Prensibi
Bazen birden fazla sigorta şirketinin bir riski müşterek sigorta etmesi söz konusu
olabilir. Böyle durumlarda sigortacıların iştirak oranı esas olmak kaydıyla, azami
teminat ve gerçekleşen hasar miktarı paylaştırılarak tazminat ödenir. Haksız kazanç
olanağı sağlanmaz. Bu duruma birlikte sigorta, müşterek sigorta prensibi de denir.
1.3.3.6. Hasara En Yakın Neden Prensibi
Hasar sonucu sigortalının sigortacıdan talepte bulunabilmesi için hasarın
poliçede teminat altına alınan tehlikelerden ileri gelmesi gerekmektedir.
20
Hasar nedeni çoğu kez tam olarak saptanamaz ya da birçok nedenden hangisinin
esas neden olduğunun saptanması güçtür. Esas neden yani hasara en yakın neden,
olaylar zincirini harekete geçirendir.
Birden fazla neden aynı anda gerçekleştiğinde etkin neden diğerini harekete
geçiren zararın atfedildiği nedendir. Felaketin ortaya çıkmasında direk çalışır ve diğer
neden onu takip eder (Uralcan,2004,49).
1.3.4. Sigorta Branşları
Risk türlerinin artmasına bağlı olarak zaman içinde çeşitliliği artan sigorta
branşları hayat ve hayat dışı olarak incelenebilir.
Sigortalı, hayat sigortasına yaşamı sırasında rastlantısal olarak gelişebilecek,
canını, bedenini ilgilendirebilecek risklerin kendisine ve ailesine getireceği mali
yüklerden kurtulmak için talepte bulunur.
Hayat sigortasıyla, küçük tasarruflar uzun süreli birikimlere olanak sağlayarak
fon oluşturur, toplumda ek güvence ihtiyacını karşılayarak refah düzeyini yükseltir.
Hayat sigortaları da risk ve birikim sigortaları olarak iki başlık altında
incelenebilir.
Risk sigortası, sigortalıların sakatlık, sürekli maluliyet, hastalık, yaşamın sona
ermesi (varisleri kapsama alır) gibi durumlarda maddi teminat sağlamak için yapılır.
Birikim sigortasında ise amaç küçük tasarrufların değerlendirilmesi ve güvence altına
alınmasıdır.
Hayat dışı branşlarda amaç işletme ve şahısların maddi varlıklarını tehdit eden
ve parayla ölçülebilen risklere karşı bu varlıkları teminat altına almaktır. Sadece
başlıklar altında özetlersek, yangın, kaza, nakliye, mühendislik, özel sağlık, tarım ve
diğer diye ayrılabilir.
21
II. BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİDEKİ YERİ, GELİŞİMİ VE EKONOMİK
BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
2.1. Sigorta Sektörünün Ekonomideki Yeri
Sigortacılık faaliyetleri aynı riskler ile karşılaşma olasılığı olan kişilerin
dayanışma işlemleri organizasyonu olarak başlamış, zamanla ticareti uluslar arası alana
yayan, girişimci sayısını arttıran, kredi olanakları yaratan, girişim ve girişimciler için
hayati önem taşıyan, diğer taraftan önemli bir vergi kaynağı olan, fon yaratıp bu fonları
yatırıma aktaran faaliyetler haline gelmiştir. Sigorta faaliyetleri yaygınlaştıkça
ekonomide gelişme ve büyümeye olumlu katkılarının yanında ekonominin kısır
döngüleri için çıkış yolu, bir itici güç halini almış ve mali sistem içinde yer bulmuştur.
Bu durumun bilinciyle davranan ülkeler iki yüz yılı aşkın zamandır gelişme ve
büyümelerinde
sigorta
sektöründen
maksimum
yararlanmaya
çalışmışlardır
(Balta,1997,51).
Sigorta sektörü, ülkelerin gelişmişlik düzeyinin bir göstergesidir. Bir ülkede
sigorta sektörü ne kadar büyümüş, sigortalı sayısı ve kişi başına düşen sigorta poliçesi,
kişi başına prim tüketimi ne kadar çok ise, bu ülkenin, o ölçüde gelişmiş olduğu
söylenebilir. Sigorta kültürü de sosyo-kültürel anlamda önemli bir gelişmedir. Toplumu
oluşturan bireylerin kendilerini, mal varlıklarını, ailelerini, sosyal, ekonomik, yasal vb.
sorumluluklarını tehdit eden riskleri kontrol altına almayı düşünmesi ve insanca yaşam
standardını, dürtülerinin ötesine taşıma bilincine sahip olması önemli bir gelişmedir
(Uralcan,2004,50-51).
Sigortacılığın günümüzdeki ekonomik işlevleri, mikro ve makro işlevler olarak
ikiye ayrılır.
2.1.1. Sigortanın Mikro İşlevleri (Risk Yönetimi ve Girişimciler Açısından
İşlevleri)
Risk yönetimi, işletmelerde meydana gelebilecek bir riskin oluşmaması için
gerekli işlemlerin tespiti ve bunun en uygun şekilde yönlendirilmesidir. Belli başlı risk
yönetme yöntemlerinden biri de sigortadır.
22
Bütün işletmeler için amaç riskten kaçınmak ya da en azından olumsuz
sonuçlarını en aza indirmektir. İşte bu noktada sigorta, işyerleri ve girişimciler için
birçok işlevi ile devreye girer.
2.1.1.1. Dayanışma İşlemleri Organizasyonu Olma İşlevi
Sigortanın risk yönetimi ile ilgili tanımından da hatırlanacağı gibi sigorta aynı
riske maruz bireylerin ya da işletmelerin bu riskin yıkımından korunmak amacıyla
sigorta şirketi nezdinde bir fon oluşturmaları, oluşan hasarları bu fondan karşılama
esasına dayanan bir dayanışma organizasyonudur. Dayanışma olarak tanımlanan bu
işlev sosyo-ekonomik çöküntüleri önler (Uralcan,2004,53).
2.1.1.2. Girişimcilerin Kararlarını Etkileme İşlevi
Belirsizliğin yoğun olduğu ortamda, riskin büyüklüğü girişimcinin karar
vermesini güçleştirir (Balta,1997,56). Ancak sigortanın sağladığı emniyetle sermayedar
ve girişimciler çekilmeden yeni yatırımlara girişebilmekte, bu durum da ülke
ekonomisine fayda sağlamaktadır (Güneş,1997,40).
Henry Ford’un “New York şehri işadamları tarafından değil, sigortacılar
tarafından
yaratılmıştır.
Sigortacılar
olmasaydı,
bir
sigara
izmaritinin
küle
çevirebileceği gökdelenleri hiçbir işadamı inşa etmeye cesaret edemezdi.” ifadesi
gerçeği tam olarak açıklamaktadır.
2.1.1.3. Girişimcinin Ucuz Fiyatla Yatırım Sermayesi Bulmasını Sağlama İşlevi
Sermaye maliyeti girişimcinin kararlarını etkiyen en önemli etkenlerden biridir.
Borç verilebilir fonların azlığı, faiz oranlarının yüksek olmasına neden olur. Bir mali
kurum olarak, sigorta aracılığı ile (Uralcan,2004,54) sigortalılardan tahsis edilen ve
genellikle küçük rakamlardan oluşan primlerin oluşturduğu, büyük miktarda sermaye
birikimi söz konusu olur. Biriken bu sermaye sigortalıların uğrayabileceği zararların
karşılığıdır. Dolayısıyla ülkeler bu sermayenin kullanılması ile ilgili tedbirler koymuştur
(Güneş,1997,41). Ancak bir mali kurum olan sigorta aracılığı ile hane halkı
tasarruflarının büyük bir kısmı yatırımlara aktarılacak fon tesisine yönlendirilir. Bu
doğrultuda para arzı artar, yatırıma aktarılacak tasarrufların fazlalığı nedeniyle faiz
oranları düşer. Girişimci ucuz fiyatla yatırım sermayesi buldukça, girişimci sayısı artar,
daha büyük girişimler oluşur (Uralcan,2004,54).
23
2.1.1.4. Girişimcinin, Risk Karşılığı Dondurduğu Sermaye Miktarını, En Aza
İndirme İşlevi
Girişimci tedbirli olmak zorundadır. Ama küçük miktarlarda prim ödeyerek
risklerini sigorta mekanizmasıyla güvence altına alan girişimci, bu riskler için nakit
ayırmaya gerek duymaz (Uralcan,2004,55). Dolayısıyla olası bir hasar için sermaye
ayırmak zorunda olmayan girişimci yatırımlarını kısmayacaktır.
2.1.1.5. Girişimciye Kredi Olanakları Yaratma İşlevi
Girişimcilerin büyüyebilmek için krediye ihtiyacı vardır. Kredi olanaklarının
olması, kredinin düşük faizle alınabilmesi girişimcinin işini büyütebilmesinin temel
koşullarındandır. Ancak finans kurumları kredi verecekleri zaman doğal olarak teminat
isterler (Uralcan,2004,55). Örneğin mal karşılığı kredi alanlar için, sigorta garantisi
olmadan malın teminat olarak kabulü mümkün değildir.
Diğer taraftan çoğu satıcı, söz konusu malın ya da işin kaza, yangın veya
hırsızlığa karşı güvence altına alınmamış olması halinde alıcılara kredili satışta
bulunmaz (Balta,1997,56).Sonuç olarak yeterli sigorta güvencesine sahip bir girişimci
kredi almakta zorlanmayacaktır.
2.1.1.6. Fiyatların Daha Gerçekçi Bir Düzeyde Oluşmasını Sağlama İşlevi
Ürünlerin fiyatı temelde maliyet + kar olarak ifade edilebilir. Girişimcinin
uğradığı zararları kendisinin karşılaması halinde zararlar fiyatlara yansıyacaktır.
Subjektif zarar tahminleri sonucunda yapılan yansıtmalar, fiyatların gerçekçi bir
düzeyde oluşmaması ve maliyetin çok artmasına neden olacaktır. Oysa sigorta
güvencesi altına alınan risklerin maliyeti diğer maliyetlerle karşılaştırılamayacak kadar
küçük olan prim ödemesi kadardır. Dolayısıyla fiyatlara daha reel miktarda yansır,
fiyatlar daha gerçekçi bir düzeyde oluşur (Uralcan,2004,56).
Mikro işlevlerin etkin bir şekilde yerine getirilmesi, sektörün piyasa yapısının
özelliklerine, kurumların daha uygun şartlarda kredi kullanmalarına, risk profillerini
değiştirerek güvenilirliği arttırmalarına, tüketicilerin yararına, insan kaynakları
profillerine yasal düzenlemelerin özelliklerine, piyasanın derinliğine ve nisbi
önlemlerine bağlıdır (Çiftçi,2004,124).
24
2.1.2. Sigortanın Makro İşlevleri (Ekonomik İşlevleri)
Ekonomi içinde üretkenliği arttıran, gelişme ve büyümeyi destekleyen ekonomik
işlevler sigorta işletmelerine mali kurum kimliği kazandırmaktadır (Ünal,1994,Sunuş).
Risk ve sigorta problemlerine yaklaşım şekli ne olursa olsun, sigortanın varlığı
bütün ekonomik birimlerin performansını etkilemekte ve bu nedenle kaynakların
optimum
dağılımını
ve
ulusların
ekonomik
gelişmesini
etkilemektedir
(Uralcan,2004,58).
Sigortacılığın ekonomik işlevleri makro düzeyde etki göstermektedir. Diğer bir
ifadeyle bu işlevlerin alanı ülke ve dünya ekonomisi olup, amaç; büyüme, gelişme ve
kalkınmaya yöneliktir. Sigorta faaliyetleri yaygınlaştıkça ekonomik işlevlerin etkinliği
artar, ekonomide gelişme ve büyümeye gösterdiği olumlu katkıların yanı sıra itici güç
halini alır (Balta,1997,52).
Modern Büyüme Teorilerinin özünde yatırımın kapasite yaratıcı etkisi yatar.
Ekonomiler üretim güçleri arttıkça büyür ve gelişirler. Bu nedenle kaynak bulma ve
yatırımları finanse etme gerekliliği karşısında sigorta sektörünün oluşturduğu fonlar
büyük önem kazanır. Sigorta sektörünün yarattığı fonlar anti-enflasyonist ve uzun
vadeli fonlardır. Sigorta sektörünün sağlayacağı bu fonların yatırıma kanalize
edilmesiyle istihdam aratacak yeni iş alanları yaratılacaktır. Ayrıca girişimcilere
sağlayacağı güvence ile yurt dışına ticari atılımlar olacak, ihracatta meydana gelecek
artışla ödemeler dengesi olumlu yönde etkilenecektir (Güneş,1997,43).
Bu bağlamda finansal gelişme, finansal pazarları, sigorta sektörünün gelişimini
ve iktisadi kalkınmayı beraberinde sağlar (Çiftçi,2004,124). Bunlarla birlikte negatif
dışsallıkları önler, jenerasyonlar arası diyaloğu ve işbirliğini geliştirir (Çiftçi,2004,124).
Makro ekonomik işlevleri birkaç ana başlık altında ele alınacaktır.
2.1.2.1. Ekonominin Önemli Bir Tasarruf Kaynağı Olma İşlevi
Yoksulluğun ve ekonomik az gelişmişliğin oluşturduğu kısır döngüyü
parçalamak için sermaye birikimine ihtiyaç vardır (Güneş,1997,44). Ekonomik gelişme
gereği her toplum sermaye birikimine önem vermek zorundadır. Çünkü dengeli bir
büyüme, kaynakları, kaynaklar ise sermaye birikimini gerektirir. Planlanan büyüme hızı
için gerekli sermaye birikimi ekonomiyi sarsıntıya uğratmadan ancak tasarruf ve dış
kaynakların gerekli miktarda elde edilmesiyle gerçekleşebilir (Uralcan,2004,61).
Sigorta faaliyetleri geniş halk kitlelerine yayılabilme özelliğine sahip
olduğundan, gerek ülke fertlerinin büyük bir kesiminin, gerekse ülke dışı fertlerin
25
gelirlerinin bir kısmını rezervuar içinde toplama olanağına sahiptirler. Bu değer
birikimleri yatırım alanlarına aktarıldıklarında milli geliri arttırırlar. Geliri artan kişiler
daha fazla tasarruf yapabilme olanağına sahip olurlar (Uralcan,2004,61). Oysa bilindiği
gibi düşük gelir gruplarının marjinal tüketim eğilimleri yüksektir. Ayrıca yeni malların
çekiciliği ve toplumun düşünce yapısındaki değişimler vb. sonucu artan gelirin büyük
kısmının tüketime gitmesiyle büyüme hızı yavaşlayıp, kalkınma gecikecektir. Bu
durumda gelir artışlarını kaynakta yakalayıp tüketilmekten kurtararak yatırımlara
kanalize etme zorunluluğu doğmaktadır. Bu noktada sigorta, kişilerin bir çok nedenle
gelirinden kendi kendine tasarrufa ayırmadığı bölümlerin, belli aralıklarla ve düzenli bir
şekilde birikmesini sağlar (Güneş,1997,44). Ayrıca diğer küreselleşme eğilimlerinin
içinde sigorta işlemlerinin küreselleşme eğiliminin de artması sonucu ödemeler dengesi
etkilenir. Başarılı uluslar arası sigorta ve reasürans işlemleri, ülkeye döviz kazandırarak
dış ödemeler için nakit olanakları yaratır.Yatırımlarının büyük bir bölümü ithal
mallarına dayalı gelişmekte olan ülkeler için bu döviz kazancının önemi büyüktür
(Uralcan,2004,61).
2.1.2.2. Sosyo-Ekonomik Kayıpların Önleyicisi Olma İşlevi
Sigorta faaliyetlerinin temelinde kişilerin karşılaşabilecekleri aynı tür risklere
karşı birleşmeleri ve tek başına taşıyamayacakları ekonomik çöküntüleri, çoğunluğa
dağıtarak önlemeleri vardır. Sigorta şirketleri bu dayanışma işlemlerini organize eder ve
yürütür. Dolaysıyla risklerin gerçekleşmesinden doğan sosyo-ekonomik çöküntülerin
önünü alır (Uralcan,2004,61).
Ayrıca doğal olarak, sigortacıların karlarının azalması nedeniyle, hasarları
minimum tutma gayretleri ve hasar önleme örgütlerine yardım faaliyetlerinin etkisi
yadsınamaz (Güneş,1997,51).
2.1.2.3. Sosyal Refah Düzeyini Yükseltme İşlevi
Sosyal refah düzeyini belirleyen kıstaslar oldukça fazladır. Ancak, kişi başına
gelirin artış gösterdiği bir trend bu kıstasların başında gelen klasik bir ölçüttür. Sigorta
faaliyetleri süresince oluşan veya yatırımlara yönlendirilen fonların toplam tasarruflar
içinde önemli boyutlara ulaşması nedeniyle ekonomik gelişme ve büyümede sigorta
fonlarının katkısının büyük olduğu daha önce de belirtilmişti. Artan milli gelire bağlı
olarak kişi başına gelirinde artacağı açıktır. Öyleyse sigorta birikimleri ekonomiyi
26
canlandırarak,
kişi
başına
geliri
dolayısıyla
sosyal
refah
düzeyini
arttırır.
(Uralcan,2004,63).
Ayrıca sigorta sektörünün istihdam üzerindeki etkisini incelerken sadece sektör
içi çalışanları dikkate almak büyük bir yanılgıyı beraberinde getirecektir. Sigorta
şirketlerinde istihdam edilen personel sayısı toplam istihdam içinde çok düşük bir paya
sahip olsa da dolaylı olarak telafisi olmayan hasarların telafisini mümkün kılarak
işyerlerinin kapanmasını önlemek yoluyla sadece yatırımların azalmasını engelleyip,
bunun neden olacağı gelir kaybının önüne geçmekle kalmaz aynı zamanda işsiz
sayısının artmasını da önler.
Daha önce girişimcinin kararlarını etkileme başlığı altında çarpıcı bir örnek
olarak vurgulanan Henry Ford’un sigortacılıkla ilgili görüşlerine sigortacılığın istihdam
üzerindeki olumlu etkisini de içeren vurgusunu da ele alarak tekrar yer vererek tespitleri
doğrulayalım;
“New
York
şehri
işadamları
tarafından
değil,
sigortacılar
tarafından
yaratılmıştır…
Sigorta olmasaydı gökdelenler olmazdı. Çünkü hiçbir işçi, ailesini sefalet
içerisinde bırakabilecek bir kaza tehlikesiyle o yüksekliklerde çalışmayı kabul
etmezdi…
Sigorta olmasaydı hiçbir sermayedar basit bir sigara izmaritinin küle
çevirebileceği gökdelenlerin inşası için milyonlar yatırmazdı” (Güneş,1997,48).
2.1.2.4. Uluslar arası Ekonomik İlişkileri ve Ticareti Geliştirme İşlevi
İlk sigorta türü diyebileceğimiz uygulamalar ticari amaçlara yönelik gelişmiştir.
Ticaret temelinde malın dolaşımı vardır. Taşımacılığın geliştirilmesi, mal
dolaşımını hızlandırır. Ancak taşıma riskleri girişimciyi korkutur. Taşıma sırasında söz
konusu olan ve mal sahibini, taşıyıcı firmayı, taşıt sahibini ve taşıtı işleten firmayı,
vergileri vb. ilgilendiren onlarca risk güvence altına alınmadığı takdirde mal
dolaşımının olamayacağı kesindir. Dolayısıyla ticaretin küreselleşme boyutunda
artmasının temelinde sigorta güvencesi vardır (Uralcan,2004,64-65).
Hızla gelişen dünya ticaretiyle birlikte ülkelerin ihracat ve yabancı pazarlar elde
etme alanındaki rekabeti de hızla artmıştır. Bunun sonucunda mal taşıma finansman ve
kredi sağlama yükümlülükleri zamanla ithalatçıdan ihracatçıya devredilmiştir ve sigorta
sektörü gündeme gelen risklere karşı güvence verme amacıyla yeni ürünler üretmiş ya
da mevcutları geliştirmiştir (Uralcan,2004,64-65).
27
Sigorta faaliyetleri, hem özellikleri hem de gelişen uluslar arası ilişkiler gereği
uluslar arası işlemler olmak zorundadır. Gerek sigorta gerekse reasürans işlemlerinde
karşılıklı olarak doğan, prim alış ve devredişleri, tazminat ödemeleri ve girdileri, döviz
hareketlerine neden olmaktadır. Bu işlemler ödemeler dengesini etkilemektedir
(Ünal,1994,40).
Ödemeler bilançosu belirli bir süre içerisinde o ülke sakinleri ile yabancı ülke
sakinleri arasında yapılan tüm ekonomik işlemlerin sistematik bir şekilde tutulan kaydı
olarak tanımlanır. Kısaca bir ülkenin diğer ülkeden aldığı ya da o ülkeye sattığı mal ve
hizmetlerin para ile ifadesidir (Güneş,1997,48-49).
Sigorta sektörü yaptığı işlemlerden dolayı hizmet sektörü niteliği taşıdığından,
gelir ve giderleri, ödemeler bilançosunun görünmeyen kalemler kısmında yer alır.
Gelirler kısmında alınan primler, alınan komisyonlar ve tazminatta yurt dışı
reasürörlerinin ve retrosesyonerlerinin payı yer alırken; giderler kısmında ise devredilen
primler, verilen komisyonlar ve ödenen hasar payları yer alır (Güneş,1997,49).
Sigorta ve reasürans şirketleri yapmış oldukları işlemler sonucu ülkeye döviz
kazandırabileceği gibi tam tersi bir sonuçta gerçekleşebilir. Sigorta sektörünün
ödemeler dengesine yaptığı bu etkinin yanı sıra dış ticareti destekleyici bir etkisi de
vardır. Biri direk diğeri dolaylı yoldan gerçekleşen bu etkiler kısaca şöyledir; direk
sigorta işlemleri reasürans ve retrosesyon işlemleri sonucunda yurt dışından elde edilen
gelirler, giderler, ithalat ve ihracat konulu nakliyat sigortası giderleri ve diğer sigorta
gelir ve giderlerinden oluşur (Güneş,1997,49).
Dış ticaretin gelişmesine yapacağı etkileri ise şöyle açıklamak mümkündür. Az
gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerde döviz ihtiyacı çok yüksektir. Özellikle dış
ödemeler dengesi açığını gidermek için, ihracatlarını arttırmak zorundadırlar. Sigorta
da, bir çok ülkede ihracatı teşvik politikalarından biri olarak kullanılmaktadır
(Güneş,1997,49-50). Yıllar önce, Batı Avrupalı birçok ülke, özel sektör ihracat
kapasitelerini arttırmak için ihracat kredi sistemlerini, resmi garantiler verilmesi ve
benzeri önlemlerle geliştirmişlerdir. Buna ek olarak az gelişmiş ülkelerde ithal edilecek
tüketim ve yatırım malları için gerekli döviz miktarı tedarik edilemediğinden, batılı
ülkeler az gelişmişlere yapılacak ihracatı devlet kanalı ile açılacak kredilerle destekleme
zorunluluğu duymuşlardır. Böylece ihracat kredi sigortaları doğmuş, gelişmiş ve uluslar
arası ticaret alanında ticaret olanağı olmayan alanlara bile ticareti götürmek mümkün
olmuştur (Uralcan,2004,64-65). İhracat kredi sigortasıyla, ihracatçının karşılaşabileceği
zararlar teminat altına alınmaktadır. İhracat kredi sigortası sayesinde ihracatçının
28
karşılaşabileceği riskler azaltılır, riski paylaşılan ihracatçının da uluslar arası pazarda
etkin bir rol oynaması, daha cesur ticaret yapması sağlanır. Böylece uluslar arası
ticarette rekabet gücü artar (Güneş,1997,49-50).
2.1.2.5. Önemli Bir Vergi Kaynağı Olma İşlevi
Sigorta işlemlerinin ülke ekonomisi açısından bir başka önemi, tasarrufa kaynak
teşkil eden vergilere de büyük oranda katkıda bulunmasıdır. Sigorta işletmeleri yıl sonu
bilançolarına göre kendilerine düşen vergiyi öderler. Bunun dışında, ellerindeki tahvil,
hisse senedi, gayrimenkul gibi yatırım unsurlarının da gelir ve/veya bina vergilerini
öderler. Ayrıca, her sigorta poliçesi başına prime oranla gider vergisi, yangın söndürme
vergisi, ölüme bağlı hayat sigortalarında veraset ve intikal vergisi gibi vergiler tahakkuk
ettirilir. Bu vergiler ülkelere göre farklılık gösterir. Sigortacılığın gelişmiş olduğu
ülkelerde bu vergiler toplam vergiler içinde önemli bir paya sahiptir (Uralcan,2004,66).
İyi çalışan bir sigorta sektörü sadece sigortalıları değil, ülkenin mevcut ve
gelecekteki varlıklarını güvence altına alarak ekonominin tümüne yarar sağlamakta,
yerel ekonomilere daha fazla yatırım yapılması olanağı yaratmakta ve sigorta
sektörünün artan performansının doğrudan veya dolaylı yollarla sağladığı daha yüksek
vergi gelirleri kamu finansmanını olumlu yönde etkilemektedir (Uyanık,2005,2).
Ancak konuya başka bir boyutuyla bakıldığında, sigortacılık faaliyetleri dolaylı
ve dolaysız vergiler açısından, vergi idaresi için önemli bir gelir kaynağı olmasına
rağmen, finansal sektörün ekonomik büyüme açısından önemi ve sermaye
akışkanlığının uluslararası düzeyde artmasıyla beraber, sektör üzerindeki vergi ve
benzeri yükler (her ne kadar “enflasyon düzeltmesi” uygulaması ile geçici bir dönem
iyileştirme olsa da) göz ardı edilemeyecek bir tartışma konusu haline gelmiştir
(Uyanık,2005,7).
Sigorta karlılığının artması operasyonel maliyetlerin düşürülmesine ek olarak
vergi ve benzeri yüklerin azaltılmasına bağlıdır. Sonuç olarak, sigortacılık faaliyetleri
üzerindeki vergi ve benzeri yüklerin maliyetleri yükselterek sigortacılık faaliyetlerini
daralttığı ve karlılığı olumsuz etkilediği söylenebilir. Dolayısıyla vergilendirme ile ilgili
düzenlemelerin doğru yapılması çok önemlidir.
2.2. Sigortanın Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi
Geleneksel Neo-Klasik Büyüme Teorileri teknolojik bir gelişme olmadan,
ekonomilerin ancak durağan durumda büyüyeceğini varsayar. Bu sonuç hükümetlere
29
ekonomik büyümeyi teşvik için çok dar bir alan bırakır (Hussels,Ward ve
Zurbruegg,2005,257). İçsel Büyüme Teorilerinde ise bir sektördeki yatırım ve
büyümenin ekonominin diğer sektörleri için de pozitif dışsallık sağlayacağı noktasına
değinilmiştir. Bu nedenle İçsel Büyüme Teorilerinde, ekonomik büyüme durağan durum
halinde bile pozitif dışsallıklarla ekonominin geri kalanında büyümenin hızlanacağını
öngörür. Pozitif dışsallıkları yaymada büyük potansiyel ise sigorta ve banka gibi
bileşenleri ile finansal sektöre aittir. Ekonomik analizlerde finansal gelişmenin
ekonomik büyümede öncü rolü göze çarpmaktadır. İyi çalışan finansal kurumlar
sermaye dağılımının etkinliğini, tasarrufları arttırır, sermaye oluşumunu geliştirir,
sonuçta daha verimli, büyüyen bir ekonomiye öncülük eder (Hussels,Ward ve
Zurbruegg,2005,257).
Büyüme sermaye oluşumuyla net sermaye tüketiminin bileşimidir dersek,
sermaye oluşumu için net tasarrufa, cari tüketimden arta kalan reel kaynaklara ihtiyaç
vardır. Reel kaynakların da ayni sermayeye, alt yapıya, insana yönlendirilmesi, tasarruf
sahipleriyle yatırımcıların ille de aynı kişiler olmaları gerekmediğinden artan reel
kaynaklar üzerindeki kontrolün tasarruf sahibinden yatırımcıya doğru kanalize edilmesi
gerekmektedir. Finansal piyasalar ve finansal aracılar, reel kaynakları, yatırımcılara
kanalize ederek kontrol ettiklerinden bu konuda çok önemli bir işlev üstlenmektedirler.
Bir başka anlatımla piyasalar, tasarruf oranını yani kaynak artırabilecek birimlerin
tasarruf isteğini, önemli ölçüde etkileyebilmektedir (Ünal,1994,30).
Teorik ve ampirik çalışmalar finansal gelişme ve ekonomik büyüme arasındaki
pozitif ilişkiyi açıkça göstermektedir.
Ekonomik gelişmeyle paralel olarak gelişip yaygınlaşan sigorta, ülkelerin
gelişmişlik düzeyin belirlenmesinde önemli bir gösterge olarak kabul edilmektedir.
Sigorta prim hacminin GSMH içindeki payı gelişmiş ülkelerde ilk sıralardadır. Büyük iş
hacmine sahip sigorta sektörünün, gelişmiş ülkelerde fon yaratma kapasitesi oldukça
yüksektir. Bu ülkelerde teknik karları giderek azalan sigorta kuruluşlarının, mali karları
artmakta ve bu kuruluşlar da, diğer finansal kuruluşlar gibi yatırım faaliyetlerinde
bulunmaktadırlar. Ancak işleyişle ilgili yorumlara geçmeden, “sigorta sektörünün
gelişmesi ve ekonomik büyüme arasındaki nedensel ilişkinin, sigortaya bağlı ekonomik
faydanın, ulusal düzenlemeler, ekonomik sistem ve kültüre de bağlı olduğunu”(Ward ve
Zurbruegg,2000,489), dolayısıyla sigorta ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin ülke
bazında ele alındığında daha net değerlendirmeler yapılabileceğini vurgulamakta fayda
vardır. Bunun yanında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde genel kural olarak
30
görülebilecek bir durumdan, ekonomik gelişme ve kişisel refahtaki yükselme ile hizmet
sektörünün artan öneminden bahsedilebilir.
Gelişmekte olan ekonomilerin hizmet sektörleri içinde sigortacılık sektörü, en
dinamik sektörlerden biridir. Sanayileşmiş olan ekonomilerde ise sigortacılığa olan
talep elastikiyetinin yüksek olması ve önemli ölçüde fonun bu sektöre kayması,
dikkatleri sektör üzerine çekmiş, sigorta kuruluşları ülke ekonomilerinde çok geniş
uygulama alanları bularak, ekonomide etkin roller oynayan kurumlar haline
gelmişlerdir. Bu gün gelişmiş ülkelerde sosyal ve özel sigortalar, ülke kalkınmasında
etkin roller oynayan ekonomik işlevlere sahiptirler. Bunlardan fon yaratma işlevi dar
olarak
tanımlandığında,
sermaye
piyasasına
tahsis
edilen
tutarlar
olarak
yorumlanmaktadır. Fon yaratma işlevi en geniş anlamda, yani tasarruflara katkı olarak
tanımlandığında primler, kurumsal tasarruf niteliğinde sayılmaktadır. Sigorta kesimi
gönüllü tasarruf yoluyla fon yaratır. Ekonomik işlevin tam anlamıyla gerçekleşmesi için
yaratılan fonların yatırıma kanalize edilmesi gerekmektedir (Ünal,1994,Sunuş).
Bu bağlamda sigorta sektörünün ekonomik büyüme üzerindeki etkileri,
öncelikle sigorta arzı ve talebi ve daha sonra sigorta sektörünün fon yaratma gücü
başlıkları altında incelenecektir.
2.2.1. Sigorta Arzı
Sigorta şirketleri, sigortalanması kanuni açıdan mümkün olan risklerin meydana
gelmesinden kaynaklanan zararların teminat altına alınarak maddi varlıkların kaybını
önlemek, mali sorumlulukların karşılanmasını temin etmek ve hayat sigortalarında vefat
halinde sigortalının ailesine veya lehdarına, hayatta kalma halinde ise sigortalıya
güvence ve koruma sağlama amaçlarını gerçekleştirmek üzere, artan ve değişen piyasa
gereksinimine uygun yeni ürünler geliştirerek, bu ürünleri tanıtıp pazarlayarak ve hasar
halinde tazminat ödeyerek kendilerinden beklenen hizmet sunum fonksiyonlarını yerine
getirirler. Bu nedenle sigortacılık statik değil dinamik nitelikli bir hizmettir
(Ataman,2003,41).
Bir ürünün üretilmesi için bir takım üretim kaynaklarının ve bu kaynakların
istekleri karşılayacak ürün haline dönüştürülmeyi sağlayacak üretim tekniklerinin
kullanılması gerekmektedir. Sigorta hizmeti üretiminde kullanılan kaynakların
başlıcaları insan ve sermayedir. İnsan kaynakları içinde kalifiye eleman açısından bir
sınırlılık düşünülebilse de, sektörde mevcut kalifiye eleman sayısının üretimi
kısıtlayacak kadar az olmadığını, ayrıca artık sektörün kalifiye eleman üretir duruma
31
geldiğini söylemek mümkündür. Sektörde sermaye üretim süreci açısından fazlasıyla,
sigortalı güvencesi açısından gerekli bir kaynak durumunda olup, bu kaynadığın da kıt
olmadığı söylenebilir. Üretim teknolojisi de mevcuttur. Kısaca, sektörde sigorta hizmet
üretimini kısıtlayıcı bir faktör yoktur, arz artacak talebi tamamıyla karşılayacak
esnekliğe
sahiptir.
Arzın
artışı
maliyet
artışını
da
peşi
sıra
getirmeden
gerçekleşebilecektir. Yani sektörün büyümesi açısından arz yönünden bir sınırlama
yoktur (Ecer ve Zaim, 1997,23).
Sigorta şirketi arz fiyatını belirlerken, istatistik bilgilerden yararlanır. Örneğin
bir bölgedeki konut ve iş yerlerinde yangın çıkma oranının %04 olduğu şeklinde bir
istatistik sonuç varsa, sigorta şirketi bunu baz alarak ve bunun üzerine masraflarını ve
karını ekleyerek bir fiyat belirleyecektir (Balta,1997,64).
2.2.1.1. Sigorta Arzını Belirleyen Etkenler
2.2.1.1.1. Sigorta Primi
Sigorta primi ile sigorta arzı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Diğer faktörler
sabitken, sigorta fiyatları ne kadar yüksekse, teknik kar da o kadar yüksek olacak,
dolayısıyla daha fazla sigorta arzı gerçekleşecektir.
Teknik karların yükselmesi, sigorta piyasasına yeni şirketlerin girmesine neden
olacağından, sigorta arz talep dengesinin sağlanabilmesi için sigorta fiyatları düşecek,
teknik karlar azalacak ve sonuç olarak sigorta arzı düşecektir (Balta,1997,65).
2.2.1.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları
Genel olarak orta ve uzun vadede diğer mal ve hizmetlerin fiyatlarının
yükselmesi durumunda, kaynaklar yüksek fiyatlı mal ve hizmetin üretimine tahsis edilir.
Sigortacılık açısındansa böyle bir uygulamanın olasılığı azdır. Çünkü sigortacılıkta
kaynakların mobilitesi zayıftır. Sigortanın ikame mal ve hizmetlerinin fiyatının
yükselmesi bunlara olan talebi azaltırken, sigortaya olan talebi arttırır. Bu da sigorta
primlerini dolayısıyla sigorta arzını arttırır. Sigortanın tamamlayıcı mal ve
hizmetlerinde meydana gelen bir artış ise sigorta talebini azaltırken, sigorta arzını ve arz
fiyatını dolaylı biçimde etkiler (Balta,1997,65).
32
2.2.1.1.3. Risk ve Sigortalanan Kıymetin Kayıp İhtimali
Sigortalanan ekonomik değerin riski ne kadar yüksek ise, sigortanın karı,
ayırmak zorunda olduğu karşılıklardan dolayı o kadar düşük olur. Dolayısıyla riski
yüksek işlerde fiyatın yüksek olması arzı daraltır (Balta,1997,65).
2.2.1.1.4. Üretim Faktörlerinin Fiyatı
Arzı belirleyen etkenlerden biri, üretim faktörleri maliyet fiyatlarıdır.
Sigortacılıkta maliyet ve fiyatlandırma, Fiyatın belirlenmesinde en yoğun kullanılan
yöntemdir. Sigorta şirketleri fiyatı belirlerken şu faktörleri dikkate alır; bir önceki
etkende de belirttiğimiz üzere hasar istatistiklerine ve sonuçlarına göre çıkarılan risk,
emniyet payı, sigorta şirketlerinin genel giderleri, üretim organlarına verilecek
komisyon payı ve kar payı (Ataman,2003,42).
2.2.1.1.5. Teknoloji
Bilgi işlem teknolojisi bir çok sigorta ürününün sunulmasını olanaklı kılarken
aynı zamanda da fiyatları ucuzlatmaktadır. Teknolojik ilerleme sigorta arzını olumlu
etkilemektedir.
2.2.1.1.6. Doğal Yapı
Sigorta arzını etkileyen en önemli etkenlerden biri de doğal yapıdır. Örneğin
Türkiye ve Japonya gibi deprem kuşağında yer alan ülkelerde deprem sigortası arzı
fazladır.
2.2.2. Sigorta Talebi
Sigorta talebinin temelinde, risk transferi ile gerçekleştirilen finansal güvenliği
arzulamak yatmaktadır. Belirsiz bir zamanda gelebilecek bilinmeyen bir maliyeti,
bilinen bir zamanda belirli bir primle ikame etmenin sağladığı bir fayda vardır
(Ataman,2003,43). Bu durumda riskten kaçınan bir kişi, riski ortadan kaldırabilmek için
sigorta ücreti ödemeye istekli olacaktır (Balta,1997,58).
Sigorta sektörünün büyümesi ve yaygınlaşması hizmete bağlı talebe bağlı
olduğuna göre, bunun için talebin arttırılması gerekecektir.Talebi arttırmak içinse talebi
etkileyen faktörleri arttırmak gerekecektir (Ecer ve Zaim,1997,23).
33
2.2.2.1. Sigorta Talebini Belirleyen Etkenler
2.2.2.1.1. Sigorta Fiyatı
Bir malın fiyatıyla talebi arasındaki ters ilişkiden dolayı, fiyatı artan bir maldan
daha az talep edilir. Sigorta için de sigorta fiyatı talebin önemli belirleyicilerindendir.
Ancak bir kişinin sigortadan sağladığı yarar dolayısıyla sigorta talebi riskten kaçınma
derecesine bağlıdır. Riskten kaçınan bir kişi, zarar bekleyişini aşan belirli bir primi
ödemeyi, bilinmeyen bir zarara tercih eder. Primle zarar beklentisi arasındaki fark
arttıkça sigorta ürünü ancak daha fazla riskten kaçınma davranışı olan daha az sayıda
kişi tarafından talep edilir. Yani prim yükseldikçe talep edilen miktar azalır. Bununla
birlikte bir kişi daha fazla sigorta aldıkça güvenliği daha fazla artar ama her ilave satın
alma, kişinin marjinal faydasını azaltır. Diğer taraftan düşük prim düzeyinde maliyet
çok fazla olmayacağı için ilave fayda fiyatı karşılayacaktır. Düşük prim, gelir
etkisi(daha fazla satın alma gücü) ve ikame etkisi (daha az risk satın alma ve sigortaya
daha fazla dayanma)ile talebi teşvik eder. İkame etkisi sigorta bilgisi daha fazla olan ve
daha çok seçeneği bulunan müşterilerin olduğu piyasalarda geçerlidir. İkame etkisini
Trafik sigortası gibi zorunlu sigortalar önler (Balta,1997,59).
2.2.2.1.2. Diğer Mal ve Hizmetlerin Fiyatları
Bir malın talebiyle onun ikame mallarının fiyatları arasında pozitif bir ilişki
vardır. İkame malların fiyatı artarsa mala olan talep artar . Buna göre riski önlemenin
fiyatında azalma olursa, daha fazla risk önleme aracı alınacaktır, ki bu sigorta talebini
azaltacaktır. Örneğin yatırım fonlarının getirisinde bir artma hayat sigortası
ürünlerinden bir kaymaya dolayısıyla azalmaya neden olacaktır. Aynı şekilde ikame
malların fiyatındaki bir artışın sigorta talebini arttıracağı beklenir. Örneğin araba
alarmlarının fiyatındaki artışlar kasko talebini arttıracaktır. Sigortanın tamamlayıcısı
olan ürünlerin fiyatı sigorta talebi ile ters yönde ilişkilidir. Örneğin otomobil
kredilerinin faizlerindeki azalma ile otomobil fiyatlarında meydana gelecek düşüş,
kasko sigortasına olan talebi arttıracaktır (Balta,1997,60).
2.2.2.1.3. Servet ve Gelir
Servet ve gelir, insanın maddi refahının bir göstergesi olarak, sigorta talebinin en
önemli belirleyicilerinden biridir ve sigorta talebi ile arasındaki ilişki genel olarak
pozitiftir. Özellikle mal ve sorumluluk sigortaları, birinci derecede servet ve gelirin bir
fonksiyonudur (Balta,1997,60).
34
Gelir düzeyi yüksek ülkelerde sigorta talebi göreli olarak daha büyüktür . Reel
gelir yükseldikçe yeni satın alma gücü temel mallardan temel olmayan mallara yönelir
ve artan yaşam standardını korumak için sigortaya talep yükselir. Daha fazla gelir
düzeyi tasarruf gücünü arttırır ve bu da tasarruf esaslı hayat sigortasına olan talebi
çoğaltır (Balta,1997,60).
2.2.2.1.4. Eğitim Seviyesi
Eğitim gelişmekte olan ülkelerde kaderciliğe ve yanlış inanca dayalı
anlayışların, sigorta talebini kırıcı özelliğine karşı sigorta bilincinin gelişmesini sağlar.
Dolayısıyla eğitim seviyesi ve sigorta talebi arasında pozitif bir ilişki vardır.
2.2.2.1.5. Beklenen Enflasyon Oranı
Enflasyonist beklentiler hayat sigortası tüketimi üzerinde önemli bir negatif
etkiye sahiptir. Enflasyon hayat sigortasının değerini aşındırır ve daha az arzu edilir hale
getirir. Bunu önlemek için dövize endeksli hayat sigortası poliçeleri önerilmektedir.
Diğer yandan beklenen enflasyon oranı mal ve sorumluluk sigortalarını olumlu yönde
etkileyebilir. Çünkü, kişi, sigortaya ödeyeceği bu günkü çok yüksek ücretin bir müddet
sonra enflasyon nedeniyle büyük oranda değer kaybedeceğine inanırsa tabi ki sigorta
yaptırmayı düşünür. Fakat bu tür sigortaların da dövize endeksli olması durumunda
sonuç ters yönde olur (Balta,1997,61).
Yukarıda da belirtildiği gibi beklenen enflasyon oranı ve hayat sigortası talebiyle
ilgili yapılan çalışmalar, yükselen enflasyonun hayat sigortası satın almanın gelecekteki
faydasını devalüe ettiğini, dolayısıyla enflasyon beklentilerinin sigorta talebini
bastırdığını göstermektedir (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,262). Ward ve Zurbruegg
(2002) çalışmalarında enflasyonun etkisinin ve sigorta talebi üzerindeki ekonomik
belirsizliğin dünyanın her yerinde aynı olmadığı üzerinde durmuştur. Örneğin Asya
Ülkelerinde sigorta talebi üzerinde enflasyonun etkisi OECD Ülkelerinden 2,5 kat daha
önemlidir. Bu noktada görüyoruz ki, ulusal gelirle birlikte sigorta talebi üzerinde
enflasyonla ilgili faktörler de ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
2.2.2.2. Sigorta Talebinin Gelir Esnekliği
Tüketicinin gelir düzeyinin sigorta talebinin artmasında en önemli etken
olduğundan şüphe yoktur. Ülkelerin sigortacılık faaliyetlerinin yaygın olmasındaki,
prim hacminin yüksek olmasındaki etken, belirleyici birkaç ana faktör, birkaç küçük
sapmayı gösteren istisna dışında kişi başına milli gelirdir. Kişi başına milli gelirde
35
meydana gelebilecek artış, sigorta talebinde daha yüksek artış sağlayacaktır. Bu
durumun sigortacılık bacağındaki etkisi, sigortacılığı geliştirme yönündeki başarı, fon
birikimi vb. nedenlerle milli gelir artışına katkıda bulunulduğu ölçüde sigorta talebinin
artışının da etkileneceğidir (Ecer ve Zaim,1997,25).
Teorik çalışmalar göstermektedir ki, uzun vadeli tüketim kararı olarak hayat
sigortası talebi cari gelirden çok sürekli veya beklenen gelirle pozitif ilişkilidir. Yapılan
ampirik çalışmalarda sermaye başına gelir seviyesinin yüksek olduğu ülkelerde, sigorta
ürünleri tüketimi konusunda doyuma ulaşılmış olması nedeniyle hayat sigortası talebi
gelirdeki artışa çok duyarlı değildir. Bu durumun başka bir nedeni de yüksek gelir
seviyesinde, tüketici refahının da yüksek olması nedeniyle, risk tüketiciler tarafından
kendi cari finansal portföyleriyle giderilir. Ward ve Zurbruegg (2002) yaptıkları
çalışmada OECD Ülkelerinin Asya ülkelerine kıyasla gelir artışı karşısında hayat
sigortası talebi konusunda üç kat daha az duyarlı olduğu görülmüştür. Yine aynı
çalışmada Asya Kaplanları ekonomilerinde ise gelir esnekliğinin diğer Asya ve OECD
ülkelerinden daha fazla olduğuna yer verilmiştir (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,260261).
Mal ve Kaza sigortaları ve milli gelir arasında ise gelişmiş ülkelerde pozitif bir
ilişki vardır. Gelirin talep esnekliği motorlu taşıt sigortalarında daha fazladır. Motorlu
taşıt sigortaları otomobil satın alımlarındaki genel artış nedeniyle gelirin yükselmesiyle
daha doğrudan ilişkilidir (Hussels,Ward ve Zurbruegg,2005,261).
Düşük gelir seviyesindeki kişilerin sigortaya konu olabilecek ya çok az şeyleri
vardır ya da hiçbir şeyleri yoktur. Buna rağmen gelirleri arttığı zaman, yaşam
standartlarında meydana gelebilecek kayıplara karşı kendilerini koruma ihtiyaçları artar,
bu da sigorta taleplerini arttırır (Balta,1997,63). Gelir seviyesi düşük kişilerin
gelecekteki rizikolara karşı güvence sağlama istekleri doğal olarak günlük ihtiyaçları
karşılamaya göre daha zayıftır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu kişilerin sigorta
kapsamına girebilecek değerleri de göreceli olarak daha azdır. Tüm bu nedenler,
sigortayı gelir esnekliği yüksek bir ürün haline getirmektedir. Sigorta için talebin gelir
esnekliğinin sabit olduğunu varsayan modeller sigorta katılımının herhangi bir kısıtlama
olmaksızın büyüdüğü
(Çipil,2003,10).
gibi
gerçeğe uygun
olmayan bir anlam taşımaktadır
36
2.2.2.3. Sigorta Talebinin Fiyat Esnekliği
Talebin fiyat esnekliği, fiyat değişikliği halinde talep edilen miktardaki değişme
oranının fiyattaki değişme oranına bölünmesi sonucunda elde edilen rakamla ifade
edilmektedir. Bu rakam birden büyükse, bu durum talebin fiyata karşı esnek olduğu
şeklinde ifade edilebilir. Sigorta hizmetine olan piyasa talebinin fiyat esnekliğinin
olması durumunda maliyetlerin düşürülmesi yoluyla sağlanacak fiyat düşüşleri şirketleri
zarara uğratmadan yani gelir kaybına yol açmadan talebi arttıracak hizmetin
yaygınlaşmasını sağlayacaktır. (Ecer ve Zaim,1997,26).
Belirli bir mala olan talebin fiyat değişikliklerine karşı esnekliğini etkileyen
başlıca faktörler şunlardır; ikame malların bulunup bulunmaması, malın zorunlu bir mal
olup olmaması, malın kullanım alanlarının sayısı, fiyatın yani bu mal için yapılan
harcamanın kişinin gelirine oranı, mevcut fiyatın talep eğrisinin en üst veya en alt ucuna
yakınlığı. Şimdi sigorta hizmeti açısından bu faktörlerin ne kadar geçerli olduğuna
bakabiliriz.
Sigortanın çok az ikamesinin olması nedeniyle sigorta talebi esnek değildir.
Riskin önlenmesi ya da risk almak sigortanın yakın ikamesi değildir. Bazı sigortaların
zorunlu olması dolayısıyla yasaların gerektirdiği yükümlülüklerle alınmaları, sigorta
talebinin fiyat esnekliğini önler. Bununla birlikte bazı sigortalar da ise üstlenilen
potansiyel sorumluluğun boyutu, risk yüklenmeyi sigortanın bir alternatifi olmaktan
çıkarır ve bu nedenle sigorta talebi esnek olmaktan uzaklaşır. Ancak poliçe sahiplerinin
diğer sigortacıların poliçelerini kabul edilebilir en yakın ikame mallar olarak
gördüklerini varsaydığımızda, talep esnek olabilir (Balta,1997,62).
Bir malın kullanım alanlarının çok olması o mala olan talebin elastikiyetini
arttıracaktır. Sigorta hizmetinin kullanım alanının geniş olduğu kabul edilebilir. Mevcut
her ekonomik değerin sigortası yapılabileceğinden, fiyatlar yükseldiğinde riski az
olanlardan bazılarının sigortasından vazgeçilmesi mümkündür. Kullanım alanlarının
çokluğu dolayısıyla sigorta hizmetine olan talebin fiyat esnekliği yüksek olacaktır (Ecer
ve Zaim,1997,26).
Fiyatın tüketicinin gelirine oranının yüksek olması esnekliği arttıracak, az olması
halinde pek etkilemeyecektir. Her ne kadar sigorta harcamalarının toplam harcamalar
içindeki payı düşük ve bu sebeple esnekliği azaltıcı bir faktör olarak düşünülmesi
normal ise de, gelir seviyesinin düşük olduğu ülkelerde, gelirin zorunlu ihtiyaç
alanlarına sarf edildiği ve sigorta hizmetlerinin fiyatlarındaki artışla kişilerin diğer
harcamalarından vazgeçmesi zor olacağı için, sigorta satın almaktan vazgeçmeye
37
yönelebileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bu açıdan bu faktör, esnekliği arttırıcı olarak
kabul edilmese bile esnekliği azaltıcı bir faktör olarak da değerlendirilemez (Ecer ve
Zaim,1997,27).
2.2.3. Sigorta Sektörünün Fon Yaratma Kapasitesi
Ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde karşılaşılan temel sorunlardan biri,
yatırımların finansmanı için gereken fonların temini ve bu fonların etkin bir şekilde
dağılımını
gerçekleştirilmesidir.
Gerek
ekonominin
finansman
ihtiyacının
karşılanmasında toplanabilir kaynakların en yüksek ölçüde ve en düşük aktarma
maliyetiyle kullanılabilir fonlara dönüştürülmesi, gerekse finansal kaynakların
ekonomide en verimli alanlara kanalize edilmesi, ekonomik gelişmeyi teşvik etmekte ve
hız kazandırmaktadır (Ünal,1994,43).
Bir ekonomide finansal piyasalar iyi çalışıyor ise, ekonomideki kaynaklar
kullanılabilir fonlara dönüştürülerek en verimli alanlara aktarılabilir. Finansal
piyasaların bir ülkede gelişmemiş olması, o ülkenin ekonomik gelişme çabalarına
önemli bir engel oluşturur. Böyle ülkelerde fertler çok düşük verimli yatırımlar
yapabilirken, kurumsal yatırımcılar yüksek verimli yatırım alanları için uygun şartlarla
kaynak bulamazlar (Balta,1997,66).
Sigorta sektörü ülkede yatırılabilir fonların birikimine ve bu fonların belirli
alanlara yöneltilmesinde elverişli bir faaliyet alanıdır. Bu bakımdan sigorta sektörü
kurumsal tasarrufların oluşmasına ve sermaye piyasasında fon arzına yardımcı olmakta,
ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunabilmektedir. Bu nedenle sigorta
işletmelerinin dünya ekonomilerinde büyük tasarruf kaynağı olarak beliren, bir çok
sektörün finansman ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan, özellikle büyük
yatırımların gerçekleşmesinde katkısı olan, sanayileşmiş ülke örneklerinde olduğu gibi
çoğu kez bankalardan daha gelişmiş faaliyetlere sahip olan mali kurumlar olarak
değerlendirilmeleri gerekmektedir (Ünal,1994,46).
Fon yaratma açısından birikim sigortalarının -hayat, emeklilik sigortalarının-, ve
dağıtım sigortalarının -kaza, yangın, mühendislik, tarım,nakliyat sigortalarının-işlevleri
farklıdır. Hayat sigorta dalı uzun vadeli yatırımlarda kullanılacak fonları, diğer sigorta
dalları ise kısa vadeli yatırılmada kullanılacak fonları sağlar. Fon yaratma gücü,
özellikle sanayileşmiş ülkelerde hayat sigortacılığından kaynaklanmaktadır. Hayat
sigortalarında kişi, hayatını belirli bir zaman dilimi içinde sınırlandırarak, ölüm ve
sakatlık gibi risklere karşı, belirli bir prim karşılığı bir poliçeyle güvence altına
38
almaktadır. Hayat sigortası uzun vadeli tasarruf olması özelliği ile, pazarlanabilirliği
yüksek uzun vadeli menkul değerleri de portföylerine katarak ikincil sermaye
pazarlarına bir ölçüde fon sağlamaktadır. Böylece kişilerin küçük tasarruflarından,
sigorta aracılığı ile ülke yatırımlarına kaynak olabilecek büyük fonlar oluşmaktadır.
Hayat-dışı sigortalarında ise primler kazanılıncaya kadar, bunlardan belli oranlarda ve
gelecek hasarları karşılamak üzere bir fon ayrılmasını öngörmektedir. Bir çok ülkede bu
meblağlar, ülke ekonomisinin en büyük tasarruf kalemlerini oluşturmaktadır. Bu fonlar,
tahvil, hisse senedi, ipotek karşılığı ikraz,ve gayri menkul alımı gibi yatırımlara
aktarılarak bekletilmektedir. Gelecekteki risklerin belirsizliği nedeniyle fonlarını sınırlı
olarak sermaye piyasasına aktaran kaza ve yangın sigortaları, riski düşük likiditesi
yüksek menkul değerleri tercih ederek kısa vadeli fon yaratmaktadır (Ünal,1994,37).
Fon yaratma konusunda ileri sürülen ekonomik görüşe göre, sigorta primlerinin
makro ekonomik açıdan gerçek bir fon niteliği taşıyabilmesi için tasarruflardan değil
tüketimlerden ayrılması şarttır. Eğer ticari ve sınai işletmeler, yatırım fonlarından
fedakarlıkta bulunarak veya kişiler yine tüketimlerinden değil tasarruflarından öz veride
bulunarak sigorta primlerini ödüyorlarsa, elde edilen fonlar gerçek fonlar değildir, bu
halde net bir kaynak artışı sağlanamamaktadır. Bu görüşe göre finansal pazarlardan
sağlanarak ödenen bir sigorta priminin fon yaratma özelliği bulunmamaktadır. Yine
fonun bir plasman niteliğinde değil, bir yatırım niteliğinde olması yatırımlara kanalize
edilmesi şarttır. Fonun gerçek yatırım özelliği kazanması için sermaye oluşumuna
yönlenmesi gerekir (Ünal,1994,38).
Sigorta faaliyetlerinden doğan fonların, tasarruf-yatırım-milli gelir-tasarruf
döngüsü üzerinde etkisi vardır. Sigorta faaliyetlerinin geniş halk kitlelerine yayılabilme
özelliği bulunduğundan gerek ülke fertlerinin büyük bir kesiminin gerekse ülke
dışındaki fertlerin gelirlerinin bir kısmını rezervleri içinde toplama olanağına sahiptir.
Bu fonlar, yatırım alanlarına aktarıldıklarında milli geliri arttırırlar. Geliri artan fertler
daha fazla tasarruf yapma olanağına sahip olurlar (Ünal,1994,39).
Fon kaynakları sigorta sektörünün mali tablosunu-pasif taraf-, fonların kullanım
alanları da sektörün ekonomik tablosunu –aktif taraf- göstermektedir (Ünal,1994,48).
Fon kaynaklarını dört grupta toplamak mümkündür (Ünal,1994,48).
i. Kaynağı girişimci olan fonlar-Ödenmiş Sermaye
ii. Kaynağı hukuken doğan fonlar- Kanuni yedek akçeler, teknik ihtiyatlar,
amortismanlar
iii. Kaynağı ekonomik tercihlerden doğan fonlar
39
iv. İşletme faaliyetlerinden doğan fonlar-Kar
İlk üç grupta ortaya çıkan fonlardan, sigorta prim hacminin kullanılabilen ve
orta-uzun vadeli yabancı kaynaklardan oluşan toplam potansiyel, başlıca iki ana
faaliyete, teknik işlere ve mali yatırımlara kanalize edilmektedir. Bu faaliyetlerden elde
edilen kardan, vergiler ve dağıtılacak kar payı düşüldükten sonra kalan ihtiyat,
işletmenin bünyesinde yeni bir fon oluşturmaktadır.
Kısaca sonuçlandıracak olursak; sanayileşmiş ülkelerde mali piyasalara fon
aktaran en önemli kurumsal yatırımcılar olan, bireysel tasarrufları toplama açısından
önemli işlevleri bulunan sigorta şirketleri, gelişmekte olan ülkelerde fon yaratma
işlevini yerine getirememekte, finansal piyasalarda etkin rol oynayamamaktadır. Fon
yönetiminde mali kurumlar için genelde geçerli olan temel ilkeler; emniyet, likidite,
aktifi çeşitlendirme, risk dağıtma sigorta içinde geçerlidir. Sigorta şirketleri, risk ve
likidite açısından amaçlarıyla uyum sağlayan yatırımlara yönelmektedirler. Sigorta fon
yönetiminde gelirin belli olması, geleceği görme açısından büyük ölçüde kolaylık
sağlamaktadır (Ünal,1994,71).
40
III.BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN DÜNYADAKİ DURUMU
3.1. Genel Görünüm
2004 sonu itibariyle Dünyada toplam prim büyüklüğü %2.8 artışla 2.940 milyar
Dolardan 3.257 milyar Dolara yükselmiştir. Toplam prim üretiminin 2.885 milyar
Dolarlık kısmı gelişmiş ülkelerde oluşurken, gelişmekte olan ülkelerde bu miktar 372
milyar Dolarda kalmıştır. Dünya prim üretiminin %37.7’si Amerika kıtasında
gerçekleştirilirken,
%36.9’u
Avrupa
kıtasında,
%22.6’sı
ise
Asya
kıtasında
gerçekleştirilmektedir. Geçen senelerde olduğu gibi, hayat dışı branşlarda prim üretim
liderliğini Amerika elinde tutarken, hayat branşında Avrupa en büyük yüzdeye sahip
kıtadır. 2004 yılında Dünya genelinde hayat-dışı branşlarda prim üretim artışı bir önceki
yıla göre %2.4 olurken, hayat branşında artış %3.2’yi bulmaktadır. 2004 yılında, bir
önceki sene hayat-dışı branşlarda görülen hızlı prim artışının yavaşladığı, hayat
branşında ise bir önceki sene prim büyüklüğünde görülen daralmanın yönünü tekrar
yükselişe çevirdiği gözlemlenmektedir. Dünya sigorta sektöründeki büyüme 2004
yılında da özellikle gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanmakta olup, ortalama %2.8
oranında reel büyümeye karşın, gelişmiş ülkelerde %2.3, gelişmekte olan ülkelerde ise
%7.5 reel büyüme kaydedilmiştir. Artış oranı Amerika ve Avrupa kıtasında sırasıyla
%2.6 ve %3.8 olurken, Asya’da %2.1’de kalmıştır. 2003 yılına göre Avrupa kıtasında
prim artış hızının yükseldiği, Asya kıtasında ise artışta bir yavaşlama görülmektedir.
Dünyada primlerin gayri safi yurt içi hasılaya (GSYİH) oranı %7.9 iken, gelişmiş
ülkelerde bu oran %9’u bulmakta, gelişmekte olanlarda ise %3.8’de kalmaktadır.
Dünyada kişi başına düşen prim büyüklüğü ortalaması 500 Dolar iken, bu miktar Kuzey
Amerika’da 3.634 Dolar, Avrupa Birliği’nde ise 2.327 Dolar olup, Afrika’da sadece 41
Dolardır. Ülkeler bazında bakıldığında ise, Dünyada en yüksek prim üretimi 1,108
milyar Dolarla ABD’de olup, kişi başına düşen prim üretimi ise 3.790 Dolardır.
Dünyada kişi başına düşen en yüksek prim üretimi 5.740 Dolarla İsviçre’de
gerçekleşmiştir. (www.tsrsb.org.tr; 2005 Faaliyet Raporu)
3.2. Avrupa Birliği Sigorta Sektörü
Avrupa pazarı dünyanın en önemli sigorta pazarlarından biridir. Tek sigorta
pazarı oluşturmak Avrupa Birliğinde hedeflerden birisidir.
41
Sigortacılık alanında tek bir pazarın kurulması, ulusal pazarların sınır ötesi
yerleşme hakkı ve hizmet sunma serbestisinin tanınması ile karşılıklı olarak açılması, bu
ulusal pazarların üye devletlerdeki rekabet koşullarını etkileyen yasal düzenlemelerin
koordine edilmesi suretiyle tek bir Topluluk pazarına dönüştürülmesi anlamına
gelmektedir (Arslan,2003,2).
Burada amaç sigortacılıkta serbest ticareti engelleyen sınırları ve etkenleri
ortadan kaldırmaktır. Bu durum düzenlemelerde Avrupa Birliği ülkesi vatandaşlarının
Avrupa Birliğine üye ülkelerin herhangi birinde yerleşik olan sigortacılardan sigorta
ürünlerini satın alma özgürlüğü olarak ifade edilmiştir. Bu hedefin gerçekleşmesiyle
daha geniş ürün alternatiflerinin olduğu ve tüketicilerin düşük fiyatlardan yararlandığı
güçlü ve rekabetçi bir pazarın varlığı amaçlanmıştır.
Piyasaya giriş serbestisinin tek başına, tek piyasa olma hedefine ulaşmada yeterli
koşulları sağlamayacağı, özellikle sigorta şirketlerinin fiyat, ürün ve dağıtım
politikalarına
yönelik
devlet
müdahalelerinin
en
aza
indirilmesi
gerektiği
savunulmaktadır. Bu doğrultuda Avrupa Birliği, üye ülkeler arasında tek bir sigorta
piyasasına ulaşmak için üç direktifle şu aşamaların geçilmesini hedeflemiştir; kuruluş
serbestisi, hizmet serbestisi ve sermaye serbestisi. Birinci direktifle Avrupa Birliği’ne
üye ülkelerde liberalleşme sürecinin ilk aşamasını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetler
1964 yılında reasürans şirketleri ile başlamış, 1973’te hayat-dışı branşlar ve 1979’da
hayat branşıyla sürmüştür. Buna karşın ev sahibi ülke otoritelerinin izin ve denetleme
sorumluluklarını ellerinde tuttukları görülmüştür. Herhangi bir branş kurulmaksızın
dışarıda iş yapabilme anlamına gelen hizmet serbestisinin gelişiminde ise yine reasürans
şirketleri öncü rol oynamıştır. İkinci direktifle 1988’de büyük riskler 1990’da pasif
hayat sigortaları ve motorlu araç hizmet serbestisine yönelik faaliyet içine girmiştir.
Üçüncü direktif ve son aşama yani sermaye serbestisi aşaması tek lisans ve denetimlerin
ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. Tek lisans, kendi ülkelerinde tescil edilmiş
sigorta şirketlerinin Avrupa Birliği ülkelerinin herhangi birisinde sigorta faaliyetleri
yapabilme izni vermektedir. Bu lisans, branş ve acenteler biçiminde ticari kuruluşlara
yönelik faaliyetlerin yanı sıra, karşılıklı sınır işlemleri biçiminde de uygulanabilir. Bu
aşamada en önemli yenilik ödeme gücü kontrolüne yönelik denetim işlemlerinin
sınırlandırılmasıdır. Böylelikle sigorta şirketlerine yönelik denetimin kaldırılmasıyla
fiyat ve koşulların sigortalayanla sigortalananlar arasındaki serbest anlaşmalarla
sağlanacağı öngörülmüştür (Şener,2002,13).
42
Finansal hizmetler açısından gerçek anlamda tek bir pazara ulaşılması Avrupa
şirketleri ve vatandaşları için çok geniş olanaklar yaratacaktır. Pazara yeni girenler ile
küçük ve orta ölçekli girişimcilerde dahil olmak üzere, şirketler, derinlik kazanmış ve
daha likit sermaye piyasalarından yararlanacak ve bu durum ekonomik büyümeyi ve
yeni iş olanaklarını da artıracaktır. Tüketiciler ve yatırımcılar fiyatları aşağı çeken, daha
geniş ve daha iyi finansal ürünler seçeneği sunan, daha yoğun rekabet koşullarından ve
yeniliklerden yararlanacaklardır. Avrupa ölçeğinde temel ekonomik reformlara ve
refaha ulaşmanın anahtarı dinamik yapıda tek bir finansal hizmetler pazarının
oluşturulmasıdır. Yeni teknolojiler kullanması ve giderek artan mobilitesi ile finansal
hizmetler sektörün global pazar niteliği taşıması, Avrupa Birliğinin gündemindeki
finansal hizmet reformlarının hızlanmasını sağlamaktadır (Şener,2002,15).
Son yıllarda sigorta sektörü dünyada genel bir büyüme eğilimi içindedir. Hem iş
hacmi hem de primlerin milli gelire oranı gibi işin göreli payı artmaktadır.
Avrupa Birliği sigorta sektörü, 2004 yılında %3.8’lik reel bir artış yakalayarak,
Dünya ortalamasının ve gelişmiş ülkelerin ortalamasının üstünde büyümüş ve 1.116
milyar Dolar hacme ulaşmıştır. Bu artışta hayat branşında prim üretiminin bir önceki yıl
reel olarak düşüş göstermesine karşın, 2004 yılında %5.8 gibi yüksek bir oranda
büyümesinden kaynaklanmaktadır. Hayat-dışı branşlardaki reel artış oranı ise bu oranın
altında kalmıştır. Avrupa Birliği’nde prim hacmi Dünya prim hacminin %34’üne denk
gelmektedir. Hayat branşında prim büyüklüğü 662 milyar Dolar, hayat-dışı branşlarda
ise 454 milyar Dolardır. Ülkeler bazında bakıldığında, Avrupa Birliği’nde en yüksek
prim hacmi 288 milyar Dolar ile İngiltere’de görülürken, bu ülkeyi Fransa ve Almanya
takip etmektedir. Polonya ve Macaristan gibi yeni Avrupa Birliği üyesi ülkelerin 2004
yılı prim büyüklükleri ise sırasıyla 7.4 ve 2.9 milyar Dolardır. Avrupa Birliği’nde kişi
başına prim üretimi ise 2004 yılında 2.327 Dolar olurken, Avrupa Birliği 15 ülkelerinde
bu ortalama 2.731 Dolara çıkmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerden İngiltere’de
4.484 Dolar kişi başı prim üretimi gerçekleştirilirken, bu miktar İrlanda’da 3.900,
Hollanda’da 3.700, Fransa’da 3.200, Almanya’da 2.300 Dolar, yeni üyelerden
Macaristan’da 287, Polonya’da ise sadece 193 Dolardır. 2004 yılında Avrupa
Birliği’nde sigorta sektörünün GSYİH içindeki payı %8.23 olmuştur. İngiltere,
Hollanda ve Fransa’da sigorta sektörünün GSYİH içindeki payı Avrupa Birliği
ortalamasının üzerindeyken, Polonya ve Macaristan gibi yeni üyelerde bu oran %3 ile
ortalamanın oldukça altında kalmaktadır. Sektörde 2004 yılında 4.674 şirket faaliyet
göstermekte olup, çalışan kişi sayısı 946.000 dir. Daha önceki senelerde de olduğu gibi,
43
hem şirket sayısında hem de çalışan sayısında bir önceki seneye göre küçük azalmalar
görülmektedir (www.tsrsb.org.tr; 2005Faaliyet Raporu).
Avrupa Birliği sigorta piyasalarının daha da gelişmesi için potansiyel vardır.
Ancak bu gelişmeler, reformlar ya da ulusal emeklilik sistemlerini içeren düzenlemeler
ekonomik büyüme performansı, mali ve düzenleyici çevredeki değişiklikler gibi çok
sayıda faktöre bağlıdır. Konuyla ilgili daha detaylı bilgi için 2006 yılı Avrupa Birliği
Finansal Entegrasyon Raporunun yer aldığı EK 3’e bakılabilir.
44
IV. BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YERİ
4.1. Türkiye’de Sigortacılığın Gelişimi
Sigortacılık tarihinde Türkiye’deki Sigortacılığın yer almaya başlaması
Cumhuriyetin kuruluşu ile olmuştur diyebiliriz.
Sigorta birlikte yaşamayı kabul etmiş insanların siyasi hedef ve ekonomik
yapıda anlaşma sağladıkları toplumlarda gelişmiştir (Özbolat,2004,7).
Türklerin Orta Asya’da başlayan yaşamları, göçmen kültür nedeniyle mal mülk
hatta can güvenliği olgularını ikinci planda bırakmış, sadece günü kurtarmak tek amaç
olmuştur. Gerisi tanrının buyruğuna karşı çıkmak, ilahi kudrete inançsızlığın göstergesi
olarak görülmüştür. Bazı önemli girişimler dışında sigorta fikrinin din açısından caiz
olmadığı gerekçesiyle Osmanlı Devletinde de durum çok farklı olmamıştır. Dolayısıyla,
bu çalışmaya kaynaklık eden bir çok çalışmada karşılaşıldığı gibi Türk Sigorta tarihi
denince akla gelen 1870 Pera (Beyoğlu) yangınıyla başlayıp anlatmak yerine, ki 1924
yılına kadar yapılan tüm sigorta işlemleri yabancıların tekelinde idi (Özbolat,2004,9),
Cumhuriyet dönemi sigorta tarihinin ele alınması uygun görülmüştür.
Cumhuriyet dönemi sigorta tarihi iki döneme ayrılarak incelenebilir
(Özbolat,2004,12-13-14-15; Şener,2002,17-18-19-20-21-22; www.tsrsb.org.tr).
I. Dönem:1923-1985
Türkiye’de yerli sermaye ilk defa 1925 yılında kurulan, Anadolu Anonim Türk
Sigorta Şirketinden sonra, 1929 yılında sigortacılığın millileştirilmesi, reasürans
primlerinin Türkiye’de kalmasını sağlamak suretiyle döviz tasarruflarında bulunmak ve
hazineye gelir sağlamak için Milli Reasürans T.A.Ş. kuruluşudur. Tekel hükmünde olan
bu reasürans şirketinde %75 İş Bankası, %10 İmtaş, %10 Swiss Reasürans ve kalanı ise
4 kişiye dağıtılmıştır.
Tekel konumunda olan Milli Reasürans pazardaki payın tamamına sahip ve bu
pazarı istediği gibi yönlendiren, topladığı primlerin tamamını reasürans şirketler
vasıtasıyla yurtdışına taşıyan yabancı şirketler tarafından protesto edilmiştir. Özellikle
Fire Offices Committe’nin Türkiye yangın tretelerini kabul etmeme yolunda
uygulamaya başlattığı boykot etkili olmuş, yabancılar tarafından Türkiye’de kesilen
poliçeler reasüre edilmemiştir. Swiss Reasürans’a bu payın verilmesi, Londra
45
piyasalarında, Milli Reasürans’ın protesto edilmesi ve plasman yapılacak başka reasürör
bulunamamasından kaynaklanır. O yıllarda şirket yönetiminde yer alan Türkler
sembolik görevler yürütmekte, esas sigortacılığı yine azınlıklar ve yabancılar
yapmaktadır.
1929 yılında kurulan reasürans tekeli ile 1930’larda sigortacılık sektöründe
gerek girişimci, gerek denetleyici olarak devletin rolü artmıştır. 1932 yılı itibariyle
Türkiye’de 37 sigorta şirketi faaliyet göstermektedir. Bunun 29 tanesi yabancı 8 tanesi
Türk sigorta şirketidir. Bu şirketleri tamamı yangın, nakliyat, kaza ve hayat branşlarında
faaliyet göstermektedir. 24 şirket yangın, 14 şirket nakliyat, 4 şirket kaza ve 3 şirket de
hayat branşında çalışmaktadır.
Milli Reasürans 1929 yılından 1944 yılına kadar 15 yıllık bir süre ile %50 kotpar
esasına göre sigorta şirketlerini reasüre etmiş ve görev süresi sonunda her seferinde
uzatılarak, oranlar düşürülmek suretiyle ve hayat sigortası tekel konumundan çıkarılarak
2002 yılına kadar tekel olarak çalışmıştır.
1940 yılında, çocuk yaşta ölen oğlunun adını vererek Doğan Sigorta’yı kurmuş
olan Kazım Taşkent bu şirket vasıtasıyla topladığı hayat fonlarıyla Yapı Kredi
Bankasını kurmuştur. Böylece bir ilk meydana gelmiş hayat sigortasıyla toplanan fonlar
“sosyal sigorta” anlayışını oluşturmuştur.
Dünya’da 1930’lu yıllarda başlayan ekonomik krizin etkisi ve arkasından
2.Dünya Savaşı hayat sigortasını kötü etkilemiş, 1950’li yıllara kadar kayda değer bir
gelişme olmamıştır.
1950’li yıllarla birlikte Türkiye’de siyasi ve ekonomik gelişmeler olmuştur.
Demokrasi ve sanayileşme hamleleri sigorta sektörünü etkilemiş ve özellikle de hayat
sigortasında 1960’lı yıllara doğru patlama yaşanmıştır. Bunun temelinde 1953’ten
itibaren motorlu taşıt araçlarının zorunlu kaza sigortası kapsamına alınmasıyla
insanlarda sigorta bilincinin oluşması ve 1959 yılında yürürlüğe giren 7397 sayılı
sigorta Murakabe kanunu etkili olmuştur. Bu kanunla sigorta şirketlerinin ve üretim
araçların her türlü faaliyetlerini oluşturacak uzman bir kurul tarafından denetleneceği;
sigorta tekniği ve içeriği ile uyuşmayan, sigortalının hak hukuk ve çıkarlarını tehlikeye
atan, sigorta şirketlerinin yapılarını zayıflatan rekabetin önünü almak amacıyla fiyatta
indirimin yasaklanması; sigorta genel şartlarının, tarife ve talimatnamesinin Ticaret
Bakanlığınca düzenlenmesi ve onayı, sigorta şirketlerinin bunun dışında muamele
yapamayacakları, sigorta şirketlerinin güven telkin edecek niteliklerinin, mali ve teknik
46
yapılarının yeterliliğinin sağlanması ve devamı, sigorta yapımcıları ile sigorta
eksperlerinin mesleki bir düzene bağlanması öngörülmüştür.
Maalesef o yıllarda hayat sigortalarında birtakım olumsuzluklar da olmuş, izleri
günümüze kadar gelmiştir. Kötü niyetli prodüktörler tarafından hazırlanan tarifelerle,
sigortacı olduğunu iddia eden bazı kişiler, Anadolu’ya yayılmışlar ve sigorta konusunda
fikir sahibi olmayan insanlarımıza bin bir yalanla geçerliliği olmayan poliçeler
satmışlardır. Traktör isteyen çiftçiye traktör, gelinlik isteyen genç kıza gelinlik vb.
vaatleriyle para toplamışlardır. İlk yıl primini komisyon olarak alan bu üç kağıtçı
sigortacılar, topladıkları paralarla ortadan kaybolmuşlardır. Ulaşım ve iletişimin zayıf
olduğu o günlerde, yalanın ortaya çıkması birkaç yılı bulmuştur. İnsanların bu
olaylardan sonra sigortaya bakış açısı tamamen olumsuz olmuştur.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında1 (1962-1967) ve plan dönemine ilişkin
yıllık programlarda sigorta sektörü ile ilgili açıklama, ilke, politika ve tedbirlere yer
verilmemiştir. 1970 yılı ile birlikte hayat sigortası tekrar ivme kazanmıştır. Sonra tekrar
bir duraklama dönemi başlamıştır. Bunun nedenleri arasında petrol krizinin etkisiyle
ülkenin dar boğaza girmesi ve ülke ekonomisinin yüksek enflasyonla tanışması vardır.
1970’li yıllarda oluşturulan hayat poliçelerinin, standart olarak primleri sabit tutulmuş,
sigortalının yatırmış olduğu primler enflasyon karşısında erimiş, yatırılan teminatların
da sabit tutulması dolayısıyla sigorta kaynakları enflasyon karşısında tamamen
kaybolmuştur. Sigortalının uzun yıllar biriktirerek oluşturduğu tasarrufları o kadar
değersiz bir hal almıştır ki, günümüzde bile hala konuşulmaktadır. İnsanların sigortaya
olan inancı kaybolmuştur.
1970’li yılların ortasında başlayan ekonomik gerileme, Kıbrıs Barış Harekatı ve
terör, Türk halkının enflasyonla tanışması gibi sebepler ve arkasından gelen askeri
ihtilal sigorta sektöründe beklenen büyümenin gerçekleşmemesine neden olmuştur.
İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (1968-1972) “Şirket sayılarının artması,
aynı portföyün gün geçtikçe parçalanmasına yol açtığından,sigortacılık yapmak üzere
yeni şirketlerin kurulması ve yabancı şirketlerin çalışma izni almaları teşvik
1
Kalkınma Planlarıyla ilgili vurgularda, Şener’in Sigorta Sektörünün Avrupa Birliği İle Türkiye
Arasında Karşılaştırılması ve Türk Sigorta Sektörünün İstatistiksel Analizi” isimli, çalışmasından ve Türk
Sigorta
Sektörü
Ek5(http://www.tbb.org.tr/turkce/duyurular/iktisat_kongresi/Ek%205%20Sigorta.pdf)
isimli çalışmadan faydalanılmıştır.
47
edilmeyecek; sigorta şirketlerinin aralarında birleşmelerine yol açacak imkanlar
sağlanacaktır.” Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (1973-1977) “Sigorta
kuruluşlarının sayısının artması teşvik edilmeyecek, portföy satın alma yolundaki satın
almalar desteklenecektir” ilke kararları ile 1969-1984 yılları arasında, planlı dönemde,
yeni sigorta şirketi kurulmasına izin verilmemiştir. Bu dönem içinde 21 Kasım 1979
İstanbul Reasürans ve 24 Ocak 1980 yılında Halk Reasürans şirketleri olmak üzere,
yalnızca reasürans şirketlerinin kurulmasına izin verilmiştir. 12 Eylül 1980 askeri
ihtilali ve arkasından gelişen yeni liberal ekonomik politikalar sonucunda Hazine’nin
yeni şirket oluşumlarına izin vermeye başlamasıyla sektörde yeni bir dönem başlamıştır.
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1978-1982) reasürans tekelinin
devletleştirilmesi ilkesi korunarak, sigortacılığın özendirilerek yaygınlaştırılması ve
sigorta fonlarının kalkınma gereklerine uygun olacak şekilde kullandırılması temel ilke
olarak benimsenmiştir.
II. Dönem 1985-2006:
29 Aralık 1983 Türk Parasını Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikle, döviz
alım-satımının serbest bırakılmasıyla Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştır.
Ekonominin liberalleşmesi ile birlikte sigorta sektöründe de gelişmeler olmuştur.
1959 yılında yürürlüğe giren 7397 sayılı Sigorta Şirketlerinin Murakabesi
Hakkında Kanun, 11 Haziran 1987 yılında 3379 sayılı kanunla değiştirilerek Sigorta
Murakabe Kanunu adını almıştır. Anılan kanunu yürürlüğe girmesinden sonra 303 sayılı
kanun hükmünde kararname ile sigortacılık sektörü, Ticaret Bakanlığı, İç Ticaret Genel
Müdürlüğü’ne bağlı olarak çalışmakta iken 21 Aralık 1987 tarihinden itibaren
Başbakanlığa bağlanmıştır. Başbakanlık bu yetkiye dayanarak, bu hususta Hazine ve
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu bakanlığı yetkili kılmıştır.
Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (1983-1987), sigorta sisteminin yeniden
düzenlenmesi ve dinamik bir yapıya kavuşturulması ilkesi belirlenmiş, Altıncı Beş
Yıllık Kalkınma Planında (1990-1994) ise sigorta şirketlerinin uluslar arası pazara
açılabilmelerini ve fiyat rekabetine olanak sağlayan gerekli ortamın oluşturulması gibi
temel makro politikaların yanı sıra, ihracat ve ihracat kredi sigortaları ile kamu sağlığı
ve güvenliği konularında zorunlu sigortaların yaygınlaştırılması gibi mikro ölçekli
politikalara yer verilmiştir.
1988 yılı itibariyle yeni sigorta şirketi kurulumuna izin verilmiştir. Yabancı
şirketlere ve şirketlerin sermaye yapısına yönelik düzenlemeler, 1991 yılından itibaren
de hayat branşı ve zorunlu sigorta tarifeleri hariç diğer bütün branşlarda serbest tarife
48
uygulanmaya başlanmıştır. Serbest tarifenin sektör üzerindeki etkilerinin, teknik karın
düşmesi, dolayısıyla teknik kar esasına göre çalışan Türk Sigorta Şirketlerinin mali
bünyesinin sarsılması yönünde olacağı, ancak bu düşme riskinin şirketleri daha isabetli
maliyet hesapları ve daha dikkatli risk analizi yapmaya teşvik edeceği, çünkü bu konuda
yapılan hatalı tahminlerin ve hesapların önemli tehlikeler yaratabileceği, yine şirketlerin
mevcut ve potansiyel fon değerlendirme anlayış ve davranışlarını değiştireceği, fonların
daha rasyonel ve rantable değerlendirileceği, bazı şirketlerin ortak tarife uygulayacağı,
şirketlerin öz sermaye artırımına gideceği, bazı şirketlerin birleşeceği, bazılarının halka
açılacağı, bazılarının yabancı ortak bulmaya çalışacağı, yeni ürünlerle sektöre yaratıcı
bir dinamizm kazandıracağı ve bazı şirketlerinse belli sigorta branşlarında
uzmanlaşmaya gitmesi bekleniyordu. Ancak serbest tarife sistemi, müşteri ve risk
bazında risk ölçüm tekniklerinin geliştirilmesi ve sektörel bazda derlenmiş çeşitli
istatistik verilerin ışığında gerçek bir fiyatlandırma sistemi geliştirilmesi sonucunda yeni
teminatlar geliştirmek, ürün çeşitlemesine gidilmek, sigortalılara daha geniş kapsamlı
hizmetler verilmek suretiyle Türk sigortacılığının geliştirilmesi şeklinde değil de,
rekabetin yalnızca fiyatta olması gerektiği şeklinde algılanmıştır. Bu yanlış durum,
bilimsel risk ekspertizi imkanına ve gerçek riziko değerini sağlıklı olarak tespite
yarayacak güvenilir istatistik verilere sahip olmayan şirketleri teknikten uzaklaşma
pahasına gerçek olmayan fiyatlarla iş yapmaya yöneltmiştir. Satışta müşterilere en ucuz
ve en uygun fiyatın verilmesi kural halini almıştır. Oysa serbest rekabete açılmak, fiyat
kırarak sigortalı sayısını arttırmakla değil, sigorta bilincini tabana yayarak, ülkemizde
oldukça yüksek olan sigortalı potansiyelini değerlendirerek olmalıydı. Daha sonraki
yıllarda, serbest rekabet bu doğrultuda, sektöre belli bir dinamizm getirmiştir.
Hayat ve hayat dışı branşların ayrılması, hayatta toplanan primlerin yalnızca
hayat fonlarında kullanılmaya başlanması nedeniyle sigorta sektöründe patlama
yaşanmıştır. 1997 yılında sigorta şirketi sayısı 59 olmuştur. Bu duruma, çalışan sigorta
şirketlerinin, kanunların zorunlu tutmasından dolayı faaliyette bulunmak için kurdukları
hayat sigorta şirketleri de etken olmuştur.
O tarihten günümüze yine kalkınma planları doğrultusunda bir değerlendirme
yapıldığında hedeflerin hemen tamamının gerçekleşmediği görülmektedir.
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (1996-2000), çiftçi gelirlerine istikrar
kazandırmak amacıyla tarım ürünlerinin sigortalanması sisteminin geliştirilmesi, uluslar
arası standartlara uygunluk açısından özellikle avukat, doktor, mali müşavirler ile kendi
kanunlarına göre kamu hizmeti niteliği taşıyan diğer hizmet alanlarında çalışanlar
49
mesleki sigortaya kavuşturulması ve sunulan hizmetin sonucunda ortaya çıkacak
zararlardan dolayı, hizmet sunanların sorumluluğu ve tüketicilerin zararlarının tazminini
içeren hizmetten sorumluluk ile ilgili yasal düzenleme çalışmaları yapılması, başta
sağlık ve hayat sigortası ile zorunlu sigortalar olmak üzere, sigortacılığın her alanında
hizmet ağının genişletilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve yaygınlaştırılması,
mevcut sosyal güvenlik sistemini tamamlayıcı bir yapıya
kavuşturulması ve
sigortacılık eğitiminin geliştirilmesi, toplanan fonların çeşitli yatırım unsurlarıyla
ekonomiye kazandırılmasının sağlanması, sigortacılığın tanıtılması ve halkın bu
konularda bilinçlendirilmesi için her düzeyde eğitim çalışmalarına ağırlık verilmesi,
yeminli mali müşavirlerin mesleki sorumluluk sigortasının, deniz, göl ve nehirlerdeki
ulaşım araçlarının sorumluluk sigortasının, tıbbi sorumluluk sigortasının, ürün
sorumluluk sigortasının, seyahat acenteleri sorumluluk sigortasının zorunlu sigorta
kapsamına alınması, sigorta şirketlerinin sermaye piyasasında kurumsal yatırımcı olarak
yer almalarının sağlanması, sigortacılık sektörünün daha etkin çalışmasını sağlamak
amacıyla; Özel Sigorta Sözleşmeleri Kanunu, Sigortacılığın Düzenlenmesi ve
Denetlenmesi Hakkında Kanun, Sigorta Eksperleri Odası Kanununun hazırlanması,
hedefleri gerçekleşmedi.
Genel sosyal güvenlik ilkelerine uygun olarak kurumların mali yapılarının
iyileştirilmesi ve buna paralel olarak gelir ve aylıkların yükseltilmesiyle kişilerin sosyal
güvenlik kurumlarına güvenlerinin artırılması, böylece, devletin asgari gelir düzeyini
garanti eden bir sosyal güvenlik hizmeti sağlaması ve ilave sosyal güvenlik
hizmetlerinin özel sigorta programlarıyla karşılanmasının desteklenmesi hedefi kısmen
gerçekleşti.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planındaki (2001-2005), sigortacılık sektörünün
fon yaratabilir bir yapıya kavuşturulabilmesi için özel emeklilik sigortalarının
gelişmesinin sağlanması, hayat sigortası dalındaki mevcut vergi mevzuatının tekrar
gözden geçirilmesi ve vergisel teşviklere açıklık getirilmesi hedefleri kısmen
gerçekleşti.
Sigortacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesi hususunda mevzuattaki
boşlukların giderilmesi, fonların plasmanında güvenli yatırım gerçekleştirilebilmesi
amacıyla şeffaflığın uygulanmasının sağlanması hedefi gerçekleşmedi.
50
4.2. 2005 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Sigorta Sektörünün Yeri
2005 yılı GSMH değeri cari fiyatlarla 486.401.000 YTL (362,50 milyar Dolar),
1987 yılı fiyatlarıyla 145.650.000 YTL, büyüme hızları ise cari fiyatlarla % 13,40; 1987
yılı fiyatlarıyla % 7,64 olarak hesaplanmıştır (SDK,2005,1).
GSMH ve GSYİH Değerleri
600.000.000
500.000.000
400.000.000
300.000.000
1000 YTL
200.000.000
100.000.000
0
2000
2001
2002
2003
2004
2005
GSYİH (GDP) 124.583.45 181.408.56 276.002.98 359.762.92 430.511.47 487.202.40
GSMH (GNP) 125.596.12 179.480.07 273.463.16 356.680.88 428.932.34 486.401.00
Grafik 4.2.1. Yıllar İtibariyle GSMH ve GSYİH
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
2005 yılında cari fiyatlarla reel büyüme meydana gelmiştir. Sabit fiyatlarla en
yüksek büyüme oranı inşaat sektöründe (% 21,5) gerçekleşmiştir. 2005 yılı cari ve sabit
fiyatlarla sektörel büyüme oranlarına ilişkin tablo aşağıda verilmiştir (SDK,2005,2).
Tablo 4.2.1. Sektörel Büyüme Oranları (%)
Sanayi
İnşaat
Ticaret
Ulaştırma ve Haberleşme
Mali Kuruluşlar
Konut Sahipliği
Serbest Meslek ve Hizmetler
Devlet Hizmetleri
Kar Amacı Olmayan Kuruluşlar
İthalat Vergisi
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
Gayri Safi Milli Hasıla
Kaynak:
15,5
6,5
38,6
12,4
15,6
-0,6
21,7
13,6
12,2
-15,1
16,1
13,2
13,4
21,5
7,4
8,8
-0,2
1,5
7,4
0,8
-0,2
12,2
7,4
7,6
Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
51
2004-2005 yılları itibariyle Tüketici Fiyatları Endeksindeki değişim oranları
aşağıda verilmiştir.
Tablo 4.2.2. TÜFE Oranları
Aralık 2004 (1994=100)
Aralık 2005
(2003=100)
9,32
7,72
10,58
8,18
Bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranı
(%)
(01.01.2003-31.12.2003)-(01.01.200431.12.2004) 12aylık ortalamalara göre değişim
oranı (%)
Kaynak:
Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
2005 yılı Aralık ayında, 2003=100 Temel Yılı Tüketici Fiyatları Endeksi’nde,
bir önceki yılın Aralık ayına göre % 7,72 ve on iki aylık ortalamalara göre % 8,18 artış
gerçekleşmiştir. 2005 yılı Aralık ayında endekste kapsanan toplam 423 maddeden 64
maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmamış, 220 maddenin ortalama fiyatlarında
artış, 139 maddenin ortalama fiyatlarında düşüş gerçekleşmiştir (SDK,2005,2).
2004-2005 yılları itibariyle Üretici Fiyatları Endeksindeki değişim oranları
aşağıda verilmiştir.
Tablo 4.2.3. ÜFE Oranları
Bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranı
(%)
(01.01.2003-31.12.2003)-(01.01.200431.12.2004) 12aylık ortalamalara göre değişim
oranı (%)
Aralık 2004
(1994=100)
Aralık 2005
(2003=100)
13,84
2,66
11,09
5,89
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
2003=100 Temel Yıllı Üretici Fiyatları Endeksi’nde, bir önceki yılın Aralık
ayına göre % 2,66 ve on iki aylık ortalamalara göre % 5,89 artış gerçekleşmiştir. 2005
yılı Aralık ayında endekste kapsanan toplam 751 maddeden 209 maddenin ortalama
fiyatlarında değişim olmazken, 230 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 312 maddenin
ortalama fiyatlarında düşüş gerçekleşmiştir (SDK,2005,3).
52
Türk Lirasının son 6 yıl itibariyle ABD Doları ve Euro karşısındaki Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Alış değerlerine ilişkin tablo aşağıdadır.
Tablo 4.2.4. ABD Doları ve Euro Yıl Sonu Değerleri (TL, YTL*)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005*
TCMB Döviz Alış (ABD Doları)
671.765
1.446.638
1.639.745
1.393.278
1.336.300
1.3418
TCMB Döviz Alış (Euro)
1.718.945
1.757.480
1.823.300
1.5875
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Türkiye ekonomisinin 2005 yılı temel verilerini kısaca gözden geçirdikten sonra
sigorta sektörünün Türkiye ekonomisi içindeki yerini ele alınacaktır.
2005 yılında Türkiye’de 52’si sigorta ve emeklilik, 1’i reasürans şirketi olmak
üzere 53 şirket mevcuttur. Emeklilik alanında faaliyet gösteren 11 şirketin 10’u hayat
sigortası şirketinden emeklilik şirketine dönüşen şirketlerdir; 1 şirket ise salt emeklilik
şirketi olup hayat branşında faaliyet göstermemektedir (SDK,2005,6).
Tablo 4.2.5. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Sigorta Şirketi Sayısı
Branş
Yangın
Nakliyat
Trafik*
Kaza
Ferdi Kaza
Kredi
Hukuksal Koruma
Mühendislik
Tarım
Sağlık
Hayat
Bireysel Emeklilik
Toplam
Şirket Sayısı
31
31
31
32
48
16
17
31
18
34
26
11
52
*Zorunlu Karayolları Mali Sorumluluk
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Yukarıdaki tabloda, Türkiye’de faaliyet gösteren ve rapora dahil edilen sigorta
şirketlerinin 2005 yılında faaliyette bulundukları branşlar gösterilmiştir.
53
Türkiye’de faaliyette bulunan sigorta şirketlerinin 2004 ve 2005 yıllarında
üretmiş oldukları direkt primler branşlar bazında ve toplamda karşılaştırmalı olarak
aşağıda gösterilmiştir.
Tablo 4.2.6.Direk Prim Üretimi
(000 YTL)
Direkt Primler
Sigorta
Branşları
2004
Değişim(%)
2005
Miktar
Oran(%)
Miktar
Oran(%)
1.009.417
15,26
1.092.804
14,26
8,26
Nakliyat
258.393
3,91
278.726
3,64
7,87
Trafik
942.618
14,25
1.147.179
14,97
21,70
2.061.323
31,16
2.518.994
32,86
22,20
163.460
2,70
231.659
3,02
41,72
2.681
0,04
4.489
0,06
67,43
15.203
0,23
19.293
0,25
26,90
257.340
3,89
309.684
4,04
20,34
Tarım
28.998
0,44
47.933
0,63
65,30
Sağlık
650.938
9,84
772.293
10,08
18,64
Hayat
1.223.951
18,50
1.242.032
16,20
1,48
Toplam
6.614.322
100,00
7.665.087
100,00
15,89
Yangın
Kaza
Ferdi Kaza
Kredi
Hukuksal
Koruma
Mühendislik
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Tablo 4.2.6 de görüldüğü üzere, 2005 yılında direkt prim üretimi önceki yıla
göre %15,89 oranında artmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu Tüketici Fiyatları
Endeksindeki %7,72 oranındaki artış dikkate alındığında, prim üretimindeki artışın
enflasyonun üstünde gerçekleştiği görülmektedir. Bunun yanında, 2005 yılındaki artış
oranı 2004 yılı artış oranının (% 32,64) altındadır. En yüksek prim artışı % 67,43 ile
kredi ve % 65,30 ile tarım branşlarında; en düşük artış ise % 1,48 ile hayat branşında
meydana gelmiştir (SDK,2005,7).
Direkt prim üretiminin son beş yıl itibariyle seyri, yıl sonu Türkiye Cumhuriyeti
Merkez Bankası döviz alış kuru esas alınarak Dolar bazında aşağıdaki grafikte
gösterilmiştir.
54
Direkt Prim Üretimi
5.713
6.000
4.950
5.000
3.577
4.000
Milyon Dolar 3.000
2.000
2.219
1.734
1.000
0
2001
2002
2003
2004
2005
Yıl Sonu Dolar Kurları ile hesaplanmıştır
Grafik 4.2.2.Yıllar İtibariyle Direk Prim Üretimi
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Grafikten görüleceği üzere 2005 yılında direkt prim üretimi %15,41’lik bir artış
göstererek 5.713 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılında direkt prim
üretiminin GSYİH oranı %1,54 iken, 2005 yılında bu oran %1,57’ye yükselmiştir. 2005
yılında alınan direkt prim karşılığı verilen teminatların toplamı, Cari Alıcı Fiyatlarıyla
GSYİH değerinin yaklaşık 20,32 katıdır. 2004 yılında kişi başına düşen prim 90,45.YTL iken, 2005 yılında bu tutar 103,26.- YTL.’ye yükselmiştir.
Yıllara göre Dolar bazında kişi başı prim üretiminin seyri aşağıdaki grafikte
gösterilmiştir. Grafikte görüldüğü gibi, kişi başı prim üretimi Dolar bazında %14,16’lık
artışla 76,96 Dolar seviyesine yükselmiştir (SDK,2005,8).
55
Kişi Başına Prim Üretimi
90
76,96
80
69,69
70
60
Dolar
49,84
50
40
30
31,50
25,05
20
10
0
2001
2002
2003
2004
2005
Grafik 4.2.3. Kişi Başına Düşen Prim Üretimi
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Branşların son beş yıla ilişkin direk prim üretimi içindeki payları aşağıdaki
tabloda gösterilmiştir.
Tablo 4.2.7. Branşların Yıllar İtibariyle Prim Üretimi İçindeki Payları
Sigorta
Branşları
2001
2002
2003
2004
2005
Yangın
17,59
17,90
16,51
15,26
14,26
Nakliyat
4,29
4,37
3,90
3,91
3,64
Trafik
9,86
11,14
11,47
14,25
14,97
Kaza
31,88
29,30
30,35
31,16
32,86
2,03
2,10
2,14
2,47
3,02
-
0,01
0,02
0,04
0,06
-
0,08
0,11
0,23
0,25
Mühendislik
4,82
5,02
4,16
3,89
4,04
Tarım
0,34
0,42
0,41
0,44
0,63
Sağlık
10,85
11,26
10,30
9,84
10,08
18,35
100,00
18,41
100,00
20,66
100,00
18,50
100,00
16,20
100,00
Ferdi Kaza
Kredi
Hukuksal
Koruma
Hayat
Toplam
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Tablo 4.2.7’te görüldüğü üzere, 2005 yılında kaza branşının toplam içindeki payı
%32,86 olarak gerçekleşmiştir. Portföy toplamı içerisinde, branşların ağırlıklarında
56
önemli değişiklikler olmamıştır. Hayat branşının portföy içerisindeki payında 2003
yılından beri düşüş meydana gelmektedir (SDK,2005,9).
Prim üretiminin kaynaklara göre dağılımını gösteren grafik aşağıda verilmiştir.
12%
5%
19%
Merkez
Acenta
Banka Acente
Broker
64%
Grafik 4.2.4. Üretim Kaynaklarının Prim Üretimi İçindeki Payları (%19Merkez,
%64 Acente,%12 Banka Acente, %5 Broker)
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
14.000
12.000
10.168
10.750
12.816
12.851
2004
2005
11.426
10.000
8.000
Adet
6.000
4.000
2.000
0
2001
2002
2003
Grafik 4.2.5. Personel Sayısı
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Sigorta ve reasürans şirketlerinde çalışan personel sayısı ve bu personelin eğitim
durumlarına göre dağılımı yukarıda yıllar itibariyle grafik olarak verilmiştir.
57
2005 yılında sektörde 12.851 kişi istihdam edilmiştir (SDK,2005,50).
80
70
60
50
Oran40
30
20
10
0
63,27
28,82
26,33
3,64
0,30
0,30
2001
İlkokul
3,38
0,40
0,40
2002
Ortaokul
73,49
69,74
66,48
22,59
22,11
19,96
4,33
0,30
0,30
8,87
0,30
0,30
4,02
0,30
0,30
2003
Lise
65,22
2004
Üniversite
2005
Yüksek Lisans
Grafik 4.2.6.Personelin Eğitim Durumu
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
2005 yılında sigorta sektöründe istihdam edilen personel sayısı 12.851’dir.
Toplam istihdamın % 77,50’si üniversite ve/veya yüksek lisans mezunudur. Sektörde
doğrudan satış elemanı olarak şirketler bünyesinde 4.362 (istihdam edilen personelin %
33.94’ü) kişi çalışmaktadır (SDK,2005,51).
Sigorta
sektöründe
uluslar
arası
ölçekte
yaşanan
yeniden
yapılanma
hareketlerinin süregelmesi ve şirket birleşmelerinin artması, sektörün rekabet nedeniyle
maliyet analizleri üzerinde yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Maliyet açısından sigorta
şirketlerinin en önemli harcama kalemini hasar ödemeleri oluşturmakta, bunu pazarlama
ve dağıtım için yapılan harcamalar izlemektedir. Satış hedeflerini gerçekleştirmek için
şirketler, ürünler hakkında yeterli bilgiye sahip, müşterilerin ürün tercihini kolaylıkla
anlayabilen, müşterilere sigorta konusunda gerekli önerilerde bulunabilecek ve sonuçta
müşterilerin kendileri için en uygun ürünü satın almalarını sağlayacak nitelikteki insan
gücünü istihdam etmek zorunda kalmaktadır (Şener,2002,32).
Piyasada yaşanan rekabet ve daha çok sayıda müşteri çekme gereksinimi, sigorta
şirketlerini maliyetlerini daha sıkı izlemeye ve etkinlik arttırıcı yöntemleri uygulamaya
zorlamaktadır. Bunun sonucunda sigorta şirketleri, istihdam açısından eskisine göre
58
daha rasyonel kararlar almaktadır. Bu doğrultuda, sigorta sektöründe istihdam
konusunda şu değişimlerin olması beklenmektedir:
i. Rekabetin giderek yoğunlaşması ve bunun sonucunda sektörel istihdam
düzeyi ve niteliğinde önemli değişiklikler,
ii. Rekabet nedeniyle maliyetlerin düşürülmesi ve etkinlik arttırıcı
yöntemlerin geliştirilmesi,
iii. Dağıtım kanallarındaki önemli değişiklikler sonucunda istihdam ve
mesleki standartların kontrolü ve eğitim gereksiniminin artması,
iv. Genel istihdam düzeyi düşerken geleneksel mesleklerin kaybolması, yeni
tür mesleklerin gelişmesi,
v. Sektörel
istihdam
sözleşmelerinde
çalışma
sürelerinin
yeniden
belirlenmesi (Şener,2002,33).
Serbest piyasa ekonomisinin, sigorta piyasasında gereği gibi uygulanabilmesi,
sigorta sektöründeki nitelikli işgücünün varlığına bağlıdır. Sigorta sektöründe görev
yapan herkesin eğitimi büyük önem taşımaktadır.
Sigorta şirketlerinin sigortacılık faaliyetleri sonucunda sağladıkları kar veya
zarar teknik sonuç olarak nitelendirilmektedir. Sigorta şirketlerinin sigortacılık
faaliyetleriyle ilgili gelir ve giderleri arasındaki fark, kar veya zarar ya da teknik sonuç
olarak tanımlanmaktadır. Sigorta şirketlerinin teknik gelir ve giderleri aşağıdaki tabloda
gösterilen kalemlerden oluşmaktadır (Genç,2002,39).
59
Tablo 4.2.8. Sigorta Şirketlerinin Teknik Sonuçları
GELİRLER
GİDERLER
Alınan Primler
Reasüsöre Verilen Primler
-Direk İşler
-Direk İşler
*Yurtiçi
*Yurtiçi
*Yurtdışı
*Yurtdışı
-Reasürans İşleri
-Reasürans İşleri
*Yurtiçi
*Yurtiçi
*Yurtdışı
*Yurtdışı
Alınan Komisyonlar
Verilen Komisyonlar
-Direk İşler
-Direk İşler
-Reasürans İşleri
-Reasürans İşleri
Ödenen Tazminatta Reasürör Payı
*Yurtiçi
-Direk İşler
*Yurtdışı
*Yurtiçi
Ödenen Tazminat
*Yurtdışı
-Direk İşler
-Reasürans İşleri
*Yurtiçi
*Yurtiçi
*Yurtdışı
*Yurtdışı
-Reasürans İşleri
Devreden Teknik Karşılıklar (Net)
*Yurtiçi
-Cari Rizikolar Karşılığı
*Yurtdışı
-Muallak Hasar Karşılığı
Teknik Karşılıklar
Teknik Karşılıklarda Reasürör Payı
-Cari Rizikolar Karşılığı
-Cari Rizikolar Karşılığı
-Direk İşler
-Muallak Hasar Karşılığı
-Reasürans İşleri
Diğer Gelirler
-Muallak Hasar Karşılığı
Gelirler Toplamı
-Direk İşler
-Reasürans İşleri
Deprem Hasar Karşılığı (Net)
Diğer Giderler
Giderler Toplamı
Kaynak: Türkiye Kalkınma Bankası,Genç,Sigortacılık Sektörü ve Türkiye Sigorta Sektörünün
Fon Yaratma Kapasitesi,2002:40
Son beş yıl içinde teknik kar/zararın branşlar itibariyle (hayat branşı hariç)
dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
60
Tablo 4.2.9.Teknik Kar/Zarar Tutarları
(000 YTL)
Sigorta
Branşları
2001
2002
2003
2004
2005
Yangın
21.134
59.610
42.166
90.588
129.229
Nakliyat
30.331
46.894
61.246
68.706
76.389
103.566
120.865
(10.210)
132.221
15.581
42.722
52.984
(163.580)
Trafik
Kaza
Ferdi Kaza
79.555
Kredi
Hukuksal
Koruma
Mühendislik
226
10.474
18.240
19.159
22.672
34.347
30.870
Tarım
672
1.842
2.005
1.213
(2.051)
Sağlık
27.750
51.493
27.275
40.308
(34.251)
201.693
299.863
187.877
420.367
142.341
Toplam
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Sektör 2005 yılında 142.341.000 YTL teknik kar elde etmiştir. Bir önceki yıla
göre teknik karlarda önemli düşüş meydana gelmiştir. Teknik karda meydana gelen
düşüşte, 2005 yılından itibaren Sigortacılık Tek Düzen Hesap Planı’na göre faaliyet
giderlerinin teknik giderler içine alınmasının yanı sıra kaza ve sağlık branşlarında teknik
zarar meydana gelmiş olması etkili olmuştur (SDK,2005,49).
Sigorta şirketlerine ait teknik karın belirlenmesinde hasar/prim oranı etkili
olmaktadır. Hasar/prim oranının düşük düzeylerde gerçekleşmesi, teknik karların
artmasını sağlamaktadır (Genç,2002,42).
61
Yıllar itibariyle genel hasar/prim oranı ve teknik kar/prim oranı grafikleri
aşağıda verilmiştir:
Hasar PrimOranı (Hayat Dışı)
70
68
67,77
66,38
66
64,93
Oran (%)
64
62
61,86
60
58
2002
2003
2004
2005
Teknik Kar - Prim Oranı (Hayat Dışı)
10
9,30
8
7,56
6
Oran (%)
4,63
4
2,17
2
0
2002
2003
2004
2005
Grafik 4.2.7. ve Grafik 4.2.8. Hasar Prim ve Teknik Kar Prim Oranı Grafikleri
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Grafikten görüleceği üzere 2005 yılı hayat-dışı branşlar hasar/prim oranında bir
önceki yıla göre artış olmuştur. Reasürör payları düşüldükten sonra kalan net tutarlar
göz önüne alındığında ise sektörün 2005 yılı hasar/prim oranı %74,31’dir. Teknik
kar/prim oranı ise % 2,17 seviyelerine düşmüştür (SDK,2005,49).
62
Genel giderlerin prim üretimine oranı son beş yıl itibariyle aşağıda
gösterilmiştir.
Genel Giderlerin Prim Üretimine Oranı
20
18,87
16
15,48
12,33
Oran (%) ,12
10,79
8
6,55
4
0
2001
2002
2003
2004
2005
Grafik 4.2.9. Genel Giderlerin Prim Üretimine Oranı(Hayat-Dışı)
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Genel giderlerin prim üretimine oranı % 10,79’dan % 6,55’e gerilemiştir
(SDK,2005,50).
Sigorta işletmeleri, güvence hizmeti sunmak şeklinde özetlenen temel
işlevlerinin yanı sıra, bir takım ekonomik işlevleri de üstlenmekte ve bir araya
topladıkları fonlar sayesinde ekonomiye önemli katkılar sağlamaktadırlar demiştik. Bir
araya getirilen bu fonlar, belirli alanlarda yatırımlara dönüştürülmektedir. Sigorta
primlerinin, ülkedeki değişik yatırım alanlarında değerlendirilmesi ile sigorta
sektörünün ekonomik gelişmeye kaynak yaratma işlevi, gerçekleşmektedir.
Diğer bir deyişle sigorta, küçük tasarrufları bir araya getirerek fon oluşturan bir
sistemdir. Bu fonksiyon kendisini en çok hayat sigortalarında gösterir. Çünkü hayat
sigortasının oluşturduğu fon, diğer sigorta dallarından farklı şekilde uzun vadelidir.
Dolayısıyla bu fonlar sanayi yatırımlarına kolaylıkla aktarılabilir. Sigortacılık
sektörünün mali yönünü oluşturan bu fon kullanımı, şirket karlarının en önemli
kaynağıdır. Nitekim, gelişmiş ülkelerde sigorta şirketleri teknik açıdan başa baş
durumda veya teknik olarak zarar ederken, prim gelirlerinden oluşan bu fonları mali
sektör içerisinde çeşitli yatırım alanlarına aktararak yüksek mali gelir elde etmekte ve
sonuç olarak yüksek bilanço karları sağlamaktadır. Günümüzde gelişmiş sigortacılık
63
bünyesi içinde en büyük karlar bu tür mali yatırımlardan sağlanmaktadır. Başka bir
ifadeyle günümüz sigortacılığından beklenen kar, sigortacılık faaliyetinin sonucu olan
teknik kar değil, mali sektörde yapmış olduğu yatırımların sonucu sağlanan karlardır
(Genç,2002,44).
Sigorta şirketlerinin mali gelir ve giderleri aşağıdaki tabloda gösterilen
kalemlerden oluşmaktadır.
Tablo 4.2.10. Sigorta Şirketlerinin Mali Sonuçları
GELİRLER
GİDERLER
Faizler
Umumi Masraflar
*Bankalar
*Personel Yönetim Giderleri
*Hisse Senetleri
*Vergi ve Diğer Yükümlülükler
*Devlet Tahvili
*Amortisman Giderleri
*Diğer Faizler
*Diğer Giderler
Kira Geliri
Faiz Giderleri
Kambiyo Karları
Kambiyo Zararları
Diğer Gelirler
Karşılıklar
Gelirler Toplamı
Diğer Giderler
Giderler Toplamı
Kaynak: Türkiye Kalkınma Bankası,Genç,Sigortacılık Sektörü ve Türkiye Sigorta Sektörünün
Fon Yaratma Kapasitesi,2002:44
Sigorta işletmeleri, yasal olarak ellerindeki fonların bir kısmını sigortalının
güvencesini sağlamak amacıyla Devlet tarafından belirlenen zorunlu yatırım araçlarında
bloke olarak yatırıma dönüştürmektedir. Bunun dışındaki serbest fonlar, sigorta
işletmelerinin yapısı gereği, güvenlik, likidite, rantabilite ve riskin dengeli dağıtılması
esasları göz önünde bulundurularak değişik yatırım araçlarına aktarılmaktadır
(Asunakutlu,1998,114).
Sigortalılara ait küçük tasarrufları içeriyor olması nedeniyle, sigorta işletmeleri
açısından yatırım potansiyeli oluşturan fonların, kullanımı konusunda hassas olmak
gerekmektedir (Ünal,1994,38-39). O halde, sigorta işletmeleri açısından yatırım; bir
anlamda sigortalılara ait fonları, özellikle sigortalıların yararı ve güvencesi dikkate
alınarak,
belirlenmiş
unsurlara
aktarılması
şeklinde
açıklanabilir
(Asunakutlu,1998,114).
Sigorta işletmeleri, sigortacılık işlemlerinden elde ettikleri gelirlerin yanı sıra, öz
kaynak ve dış kaynak sermaye unsurları sayesinde geniş yatırım imkanlarına sahiptirler.
Hayat sigortalarında, hayat priminin bir parçası olan tasarruf primi tutarları, bu yatırım
64
imkanlarını genişleten unsurlar arasında sayılabilir. Söz konusu tüm fonlar, sigorta
işletmelerinde, yatırımlara dönüştürülmek suretiyle değerlendirilmektedir (Ünal,
1994,55).
Sigorta işletmelerinde oluşan fonların yönlendirildiği yatırımlar; ülkemizde
Sigorta Murakabe Mevzuatı’na tabi olarak yapılan yatırımlar ve serbest yatırımlar
olmak üzere iki ana grupta ele alınmaktadır. Murakabe Mevzuatı, sigorta işletmelerinin
faaliyetleri dolayısıyla göstermek zorunda bulundukları karşılıkların oluşturulmasını
bazı şartlara bağlamıştır. Murakabe Kanunu’nun 15. maddesi gereğince, teminat
akçelerinin yatırılacağı kıymetler şu şekilde sıralanmaktadır (Asunakutlu,1998,115):
a. Türk Lirası olarak nakit tevdiat,
b. Devlet iç ve dış ikraz tahvilleriyle, amortisman ve kredi sandığı tahvilleri,
c. Sermayesi tamamen veya kısmen devlete ait teşekküllerle, Belediyelerin ve
Ticaret Bakanlığı’nın tespit ve kabul edeceği şekil ve miktarda Türk şirketlerinin
borsada kote edilmiş olan tahvilleri ile hisse senetleri, (Aynı şirkete ait tahvil ve hisse
senetleri miktarı, sigorta şirketinin sabit ve mütehavvil teminat akçeleriyle riyazi
ihtiyatlarının genel tutarının %10´unu aşamaz).
d. Gayri menkullerin muhammen satış kıymetlerinin %50´sini aşmamak üzere
ipotek karşılığı ikrazlar (Gayri menkullerle, ipotek karşılığı ikrazat olarak gösterilecek ).
Sigorta işletmelerinde yatırım alanları olarak ele alınan unsurlar, ülkemiz
uygulamasında; hisse senetleri, tahviller, hayat poliçeleri üzerine ikrazat, ipotek
karşılığı ikrazat ve gayri menkuller şeklinde sıralanmaktadır.
Sigorta işletmelerinde yatırım unsurlarının incelenmesine gelmeden önce,
tablolar yardımıyla ülkemizde sigorta yatırımlarının mali görünümüne bakalım. Burada
Türkiye´de sigorta işletmelerinin gerçekleştirdikleri toplam yatırımlar görülmektedir.
Türkiye´de sigorta işletmelerinin yatırımlarında, her yıl bir önceki yıla oranla
önemli ölçüde büyüme sağlanmıştır. Ülkemizdeki enflasyon dikkate alındığında
gelişimin, reel anlamda da gerçekleştiği belirtilebilir.
65
66
67
Sigorta şirketleri prim gelirlerinden ve öz sermayeden oluşan fonlarını mali
alanda, başta devlet tahvili olmak üzere tahviller, hisse senedi, hayat poliçeleri ve ipotek
karşılığı ikrazat ve gayrimenkul gibi yatırım kaynaklarına yatırarak mali gelir elde
etmektedir. Sigorta işletmelerinin yatırım türlerini ele alalım;
a. Hisse Senetleri
Sigorta işletmelerinde biriken fonlar, yatırım amacıyla, zaman zaman değişik
işletmelere ait hisse senetlerine yönlendirilmektedir. Hisse senedi yatırımları,
sağlayacağı olası getiriler açısından, sigorta işletmeleri için önemli yatırım araçları
arasında yer almaktadır. Çünkü menkul veya gayrimenkul satın alınması suretiyle
gerçekleştirilen yatırımlarda, yatırıma aktarılan kaynağın; faiz, temettü veya rant
şeklinde bir menfaat sağlaması beklenir. Şahıslar veya kurumlar arasında transferler
şeklinde değerlendirilebilecek olan menkul ve gayri menkullerin alımı, genel anlamda
mali yatırımlar olarak incelenir. Bu kapsamda bir menkul kıymet olarak hisse senedi
alımı da, sigorta işletmeleri açısından mali bir yatırım niteliği taşımaktadır
(Asunakutlu,1998,117).
Gelişmekte olan ülkelerde iyi organize olmuş sermaye piyasasının olmaması
nedeniyle, bu ülkelerdeki sigorta şirketlerinin varlıkları içinde hisse senetlerinin göreli
payı düşüktür. Orta vadede hisse senetleri kamu menkul kıymetlerinin üzerinde getiri
sağlar fakat fiyat dalgalanmalarının çok iyi izlenmesi gerekir (Balta,1997,84).
Sigorta işletmeleri hisse senedi yatırımları yaparak, söz konusu işletmenin karına
ve zararına ortak olmaktadır. Dolayısıyla, yatırım prensipleri açısından, hisse senedi
satın alınacak işletmeye ilişkin geniş değerlendirmeler yapılması, önemlidir
b. Tahviller
Tahviller; belirli bir faiz taahhüdü bulunan değerli kağıtlar kapsamında yer
almaktadır. Bu yatırım sayesinde sigorta işletmeleri, belirli bir süre içinde, önceden
tespit edilen faiz gelirine sahip olmayı garanti etmektedir. Sundukları güvence
sebebiyle, sigorta işletmeleri için tahviller, önemli yatırım araçları arasında yer
almaktadırlar. Tahviller; sigorta işletmeleri açısından, nominal yatırımlar olarak ele
alınmakta ve para değerine bağlı olarak işletmenin gelir elde etmesine ve mali yapısını
güçlendirmesine katkı sağlamaktadırlar. Anlaşmayla belirlenen faiz getirisinin yanında,
maliyetlerinin büyük ölçüde düşük olması, tahvillerin; karlı ve güvenilir yatırım araçları
olarak tercih edilmelerine yol açmaktadır. Sigorta işletmeleri; ülkemizde, devlet ve
kamu kuruluşlarına ait tahviller ile özel sektöre ait tahvillere yatırım yapmaktadırlar.
68
Göreceli olarak güvenli bir yatırım aracı olması sebebiyle büyük ölçüde tercih edilen
tahvil
yatırımı,
sigorta
yatırımları
arasında
en
yüksek
orana
sahiptir.
(Asunakutlu,1998,120).
c. Hayat Poliçeleri Üzerine İkrazat
Hayat poliçeleri üzerine ikrazat; özellikle hayat dalında çalışan sigorta
işletmeleri açısından tercih edilen bir yatırım türüdür. Toplam sigorta işletmeleri
yatırımları içerisinde ise, kısmen düşük bir paya sahip bulunmaktadır.
d. İpotek Karşılığı İkrazat
İpotek karşılığı ikrazat; sigorta işletmesinin, belirli bir ipotek karşılığında borç
vermesi şeklinde gerçekleştirilen bir uygulamadır.
e. Gayri menkuller
Sigorta işletmelerinin yatırım türleri arasında önemli bir yere sahip olan
gayrimenkul yatırımları, iyi tercih edildiklerinde yüksek gelirler elde edilmesini
mümkün kılmaktadır. Ancak getirinin elde edilişi, zaman zaman gayrimenkulun satışı
esnasında ortaya çıktığından, eleştirilmektedir. Normal olarak sigorta işletmesi, satın
aldığı gayri menkulleri kiraya vermek suretiyle bir gelir elde etmektedir. Diğer yandan,
gayrimenkul değer artışı da, işletme açısından gerçekleşmesi zamana yayılan bir gelir
niteliği taşımaktadır. Elde edilen gelir, sigorta işletmelerinin mali yapılarının
güçlendirilmesi açısından da önem taşımaktadır (Asunakutlu,1998,122).
Likidite açısından, gayrimenkul yatırımları göreceli olarak dezavantajlı
bulunmaktadır.
Bu,
dönüştürülememesinden
söz
konusu
gayrimenkulun
değil, dönüşümün
büyük
ölçüde
nakde
zamana gereksinim göstermesinden
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle daha çok hayat sigortası dalı için uygun bir yatırım
aracıdır (Balta,1997,85). Diğer yandan, likidite açısından gayrimenkulun bulunduğu
yer, mimari ve teknik özellikleri, bağlanan sermayenin tutarı ve o bölgeye ilişkin olarak
gayrimenkul piyasasının durumu, önemli rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra genel
ekonomik durum da önemli faktörler arasında sayılabilir (Asunakutlu,1998,123).
2004 yılında 10.554.385.000 YTL olan varlık toplamı, 2005 yılında %46,58
oranında artarak 15.470.709.000 YTL’ ye yükselmiştir. Bununla birlikte sektörün varlık
toplamı 2004 yılına göre Dolar bazında %36,02 oranında büyümüştür. Varlık
toplamının Dolar bazında yıllara göre değişimini gösteren grafik aşağıda verilmiştir
(SDK,2005,13).
69
14.000
11.530
Milyon Dolar
1
12.000
10.000
8.477
8.000
5.832
6.000
4.000
3.562
3.026
2.000
0
2001
2002
2003
2004
2005
Grafik 4.2.10. Yıllar İtibariyle Sektörün Aktif Büyüklüğü
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
2005 yılında sigorta şirketlerinin on dokuzu bilançolarını zararla kapatmıştır.
Bir önceki yıla göre, aktif karlılığı (bilanço karı/varlık toplamı) %3,48’den
%2,45’e gerilemiş; özkaynak karlılığı (bilanço karı/özkaynak) ise %19,24’ten %7,11
seviyesine gerilemiştir (SDK,2005,13).
Aktif Karlılığı
8
7
6
5
Oran (%) 4
3
2
1
0
7,20
5,27
3,69
3,48
2,45
2001
2002
2003
2004
2005
Grafik 4.2.11. Aktif Karlılık Grafiği
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
70
Özkaynak Karlılığı
45
40
35
30
25
Oran (%)
20
15
10
5
0
40,90
24,46
16,99
19,24
7,11
2001
2002
2003
2004
2005
Grafik 4.2.12. Özkaynak Karlılık Grafiği
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
2004 yılında %54,68 olan finansal varlık / varlık toplamı oranı 2005 yılında
%59,32’ye yükselmiştir. 2005 yılında şirketlerin finansal varlıklarının %82,26’sı Devlet
Tahvili
ve
Hazine
Bonolarından,
%1,02’si
Hisse
Senetlerinden
oluşmuştur.
Sigortalılardan ve aracılardan olan alacakların varlık toplamına oranı, 2004’te 15,74
iken, bu oran 2005’te 13,96’ya gerilemiş, söz konusu alacakların direk prime oranı ise
%25,12’den %26,37’ye yükselmiştir. Sigorta ve Reasürans şirketlerinin öz kaynakları
toplamının varlık toplamına oranı 2004 yılında %17,82 iken 2005 yılında %34,48 olarak
gerçekleşmiştir (SDK,2005,13).
Vergi ve benzeri yüklerin daha spesifik olarak sigortacılık faaliyetleri üzerindeki
etkisi test edildiğinde önemli bazı ipuçlarına ulaşılmaktadır. Bu etki gelir üzerinden
alınan vergilerde farklı,
harcama ve dolaylı vergilerinin etkisi farklı çıkmaktadır.
Harcama vergilerinden kaynaklanan bir karlılık düşüşü muhtemel bir yansımadan dolayı
ortaya çıkmazken, gelir vergisinin etkisi beklenenin aksine karlılık üzerinde olumsuz
etki yaratmaktadır. Bu etki sigorta şirketinin varlık ve kaynak yapısına bağlı olarak
değişiklik gösterdiği gibi, ölçeklerine göre farklılık gösterebilmektedir. Bunun bir
nedeni yasal olarak vergi mükellefi sigortalı olduğu halde gelir vergisinin en azından
bir bölümünün sigorta şirketi üzerinde kalmasıdır. Harcama vergileri ve düzenleyici
vergilerin prim üretimi üzerinde olumsuz etkisi belirgin bir biçimde ortaya çıkarken,
aynı etki diğer alanlarda da görülmemektedir. Bu nedenlerle sigortacılık faaliyetleri
71
üzerindeki vergi ve benzeri yüklerin maliyetleri yükselterek sigortacılık faaliyetlerini
daralttığı ve karlılığı olumsuz etkilediği söylenebilir (Uyanık,2005,16).
Sigorta sektörü gelişmiş ülkelerde gelişme sürecini ciddi bir şekilde etkileyen
kaynak yaratıcı olarak rolü dolayısıyla kalkınmakta olan ülkemiz için bu sektörün
desteklenmesine ciddi biçimde ihtiyaç vardır. Kuşkusuz bu desteğin özellikle ölçek
sorunu olan şirketlerden hareketle sağlanacak dolaylı ve dolaysız vergi avantajları
sağlanması oldukça önemli olacaktır. Bu sebeple sektörün mali bünyesini etkileyen tüm
negatif hususlar dikkate alınarak yeniden, anlaşılır ve uygulama kabiliyeti olan yasal
düzenleme yapılması gerekmektedir.
Tablo 4.2.13. 2005 Yılında Tahakkuk Eden Vergi Miktarı ve Fon Tutarı
(000 YTL)
Hayat Dışı
Branşlar
Hayat
Branşı
Reasürans
Şirketleri
Genel
Toplam
Kurumlar Vergisi
94.196
51.765
18.249
164.210
BSMV
257.258
5.159
1.690
264.107
Yangın Sigorta Vergisi
Trafik Hizmetleri Geliştirme
Fonu
30.512
-
-
30.512
47.493
-
-
47.493
Garanti Fonu - Sigortalı Payı
20.117
-
-
20.117
Garanti Fonu - Şirket Payı
11.130
-
-
11.130
161
1
-
161
Gelir Vergisi
34.613
42.390
2.814
79.816
Diğer
40.895
194.014
243
235.153
Toplam
536.375
293.329
22.996
852.700
Vergi
SSDF
Kaynak: Sigorta Denetleme Kurulu-2005 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik
Faaliyetleri Hakkında Rapor
Sigorta sektörünün 2005 yılında vergi hasılatına katkısı 852.700.00 YTL
olmuştur (SDK,2005,51).
4.3. Türkiye Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevi Açısından Değerlendirilmesi
Bir ülkede sigorta sektörünün fon yaratma işlevini yerine getirip getirmediğinin
değerlendirilebilmesi için, sigorta şirketlerince toplanan fonların gelişiminin ve bu
şirketlerce sermaye piyasasına aktarılan kaynakların dikkate alınması gerekmektedir. Bu
amaçla Türkiye’deki sigorta sektörüne yönelik yapılan analizler aşağıda verilmektedir.
Bir ülkede sigortacılık kesiminin ekonomideki yeri, prim üretimi/GSMH oranı
ile ölçülürken; kişi başına düşen ortalama prim hacmi de sigorta yoğunluğunu, başka bir
72
deyişle sigorta hizmetlerinin yaygınlık derecesini ve dolayısıyla halkın sigortaya ilişkin
tutumunu belirlemektedir. Sigorta Denetleme Kurulu’nca yayınlanan “Türkiye’de
Sigorta Faaliyeti Hakkında Rapor”a göre, sigorta şirketleri tarafından direkt prim
tutarlarındaki artış giderek yükselen bir trend izlemekle beraber, bu primlerin GSMH
içindeki payı henüz düşük bir düzeydedir. Diğer yandan, sigortacılık sektörümüz kaza,
yangın, nakliyat gibi likidite ihtiyacı yüksek olan sigorta dallarına dayanmakta, uzun
vadeli fonların oluşturulmasına kaynak oluşturan hayat sigortası prim üretimi, toplam
direkt prim üretimi içindeki payını giderek arttırmakla beraber, henüz önemli tutarlara
ulaşamamıştır. Hayat sigortası için söz konusu bu durum, sigorta şirketlerinin yatırım
biçimini de etkilemekte ve risk ve likidite konularına verilen öncelik bu şirketleri daha
çok devlet tahvillerine yöneltmektedir (Genç,2002,51).
Sigorta sektörü, ülkede yatırılabilir fonların birikimine ve bu fonların verimli
alanlara yöneltilmesinde elverişli bir faaliyet alanıdır. Bu bakımdan sigortacılık sektörü,
kurumsal tasarrufların oluşmasına ve sermaye piyasasında fon arzına yardımcı olmakta;
böylece ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmaktadır. Nitekim, daha önce de
kalkınma planlarında sigorta sektörünün yerini vurgularken kısmen belirttiğimiz gibi
2001-2005 yıllarını kapsayan VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planının Makroekonomik
Politikalar, Hedefler ve Tahminler bölümünün Para, Kur ve Mali Sisteme İlişkin
Politikalar alt
başlığında sigortacılık
sektörünün
fon
yaratabilir bir
yapıya
kavuşturulabilmesi için özel emeklilik sigortalarının gelişmesi sağlanarak, hayat
sigortası dalındaki mevcut vergi mevzuatının tekrar gözden geçirilerek, vergisel
teşviklere açıklık getirilmesi öngörülerek sigorta sektörünün ve özellikle hayat
sigortasının geliştirilmesi ve bu şekilde uzun vadeli fonların artırılmasına yönelik
öngörülerde bulunulmuştur. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda sigortacılık
sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesi hususunda mevzuattaki boşlukların
giderilmesi ve fonların plasmanında güvenli yatırımın gerçekleştirilmesi amacıyla
şeffaflığın uygulanmasının sağlanacağı öngörülmüştür (Genç,2002,53).
Türkiye’de sigorta sektörünün toplam yurtiçi tasarruflar içindeki payı
incelendiğinde, sigorta şirketlerince yaratılan direkt primlerin yurtiçi tasarruflar içindeki
payı devamlı olarak artış göstermektedir. Sigorta şirketleri para ve sermaye piyasasına
önemli ölçüde fon yaratabilecek bir potansiyele sahip olmasına rağmen bu potansiyel
gereği gibi kullanılmamaktadır (Kahya,1999,24).
Türkiye’de sigorta sektörünün sağladığı tasarruflar da arzulanan ve olabileceği
düzeylerde değildir. Sigorta şirketleri yapacakları yatırımlar konusunda yasal
73
kısıtlamalar
nedeniyle
ekonomide
yatırım
sahalarının
paylaşımında
etkinlik
gösterememişler ve yıllarca reel anlamda tasarruf sağlayamamışlardır (Kahya,1999,25).
Türkiye’de sigorta sektörünün fon yaratma işlevini yerine getirip getirmediğine
bakıldığında, sigorta şirketlerinin aktifleri açısından en küçük mali kurumlardan olduğu
ve sermaye piyasasına aktarılan fonların da az olduğu görülmektedir. Kısaca
Türkiye’deki sigorta sektörü, finansal sistem içerisinde etkin olabilecek düzeyde kaynak
yaratamamaktadır (Kahya,1999,30).
4.3.1. Türkiye’de Sigorta Sektörünün Fon Yaratma İşlevini Engelleyen Nedenler
İncelememizde ortaya çıktığı gibi, Türkiye’de özel sigorta kesimi ekonomide
fon yaratma işlevini yerine getirememektedir. Ülkemizde sigorta şirketlerimizin fon
yaratma işlevini engelleyen birçok neden ortaya konulabilir.
Bu nedenden önemli olan bazılarını şu şekilde sıralanabilir:
Sigorta kavramının toplumca tam anlamıyla benimsenmemiş olması ve sigorta
bilincinin olmaması bu nedenlerden biridir
Türkiye’deki sigorta sektöründe prim üretimi düşük düzeyde ve sigorta
hizmetleri yetersizdir. Ülkemizde sigorta bilinci ve kavramı topluma yeterince
yayılmadığı için ve kişi başına düşen gelir miktarının düşük seviyede bulunması
nedeniyle prim üretimi düşük düzeyde gerçekleşmekte, bundan dolayı da gerek sigorta
şirketleri gerekse reasürans şirketleri ekonomide etkin bir role sahip olamamaktadır.
Türkiye’de faaliyette bulunan yerli ve yabancı sigorta şirketlerine ait direkt prim
üretiminin, yıldan yıla büyük oranlarda (enflasyon üzerinde) artış göstermesine rağmen
ekonomik ve sosyal alanda sağlanan gelişmeler ile birlikte büyük nüfus potansiyelimiz
dikkate alındığında, gerçekte görünen gelişme ülkemizin ihtiyacına cevap verecek
seviyede değildir. Sektörde faaliyet gösteren sigorta şirketlerinin temsilcileri, yapılan
görüşmelerde, Türkiye’deki mevcut sigorta potansiyelinin en fazla %15-20’sini
sigortalanabildiğini ifade etmektedirler. Nitekim, sigortacılık sektörünün yerini
saptamada önemli bir gösterge olarak kabul edilen direkt prim üretiminin GSMH
içindeki payı ülkemiz açısından incelendiğinde; gelişmiş ülkelerde sigortacılığın GSMH
içinde %10, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise %2-3 gibi bir pay aldığı dikkati
çekmektedir. Bununla birlikte, ülkemizdeki sigorta hizmetleri nitelik bakımından diğer
ülkelere kıyasla çok yetersiz kalmaktadır. Türkiye’de, sigortacılığın geliştiği ülkelerde
uygulanan bir çok sigorta türü uygulanmamaktadır. Bugün sekiz branşta faaliyet
gösteren sigorta sektörümüz üç branş üzerinde (yangın, kaza, nakliyat) yoğunlaşmakta,
74
diğer branşlarda pek bir varlık gösterememektedir (Güneş,2002,56). Yine de ülkemizin
potansiyeliyle karşılaştırıldığında yeterli olmamakla birlikte son on yıl içerisinde sigorta
sektörünün reel prim üretimi önemli gelişme göstermiştir (Gürsoy,2005,6).
Türkiye’de kişi başına düşen gelir miktarının düşük olması, özel sigorta
sektörünün ve özellikle de hayat sigortasının gelişmesini olumsuz yönde etkileyen en
önemli olgudur. Bugün sigorta sektörünün gelişmiş olduğu ülkelerin ekonomik durumu
incelendiğinde, bu ülkelerde kişi başına düşen gelir düzeyinin Türkiye’den on-on beş
kat daha fazla olduğu dikkati çekmektedir (Güneş,2002,55).
Türkiye’de sigorta şirketlerinin fon yaratmasını engelleyen temel nedenlerden
bir diğeri, sigorta işletmelerinin ekonomik işlevinin ülkemizde yeterince anlaşılamamış
olmasıdır. Sigortanın temel fonksiyonu uğranılan maddi kaybı gidermek, kişilerin ve
işletmelerin mal varlığını korumaktadır. Bu şekilde uğranılan büyük kayıplar
karşılanmış ve kişi ve işletmeler varlıklarını sürdürme olanağını bulmuş olurlar.
Türkiye’de sigortanın iktisadi anlamı ve fonksiyonu yeterince anlaşılamadığı içindir ki,
sigortaya lüks ve pahalı bir hizmet gözü ile bakılmıştır. Gerçekten, sigorta pahalı bir
hizmettir. Ancak bu hizmetle işletmelerin mal varlığı ve mevcudiyeti güvence altına
alınmış olmaktadır. Büyük hasarlar meydana geldiği takdirde, alınacak sigorta tazminatı
ile işletmeler işlerine devam edebilmektedirler. Aksi takdirde faaliyetlerine son vermek
durumunda kalabilirler (Güneş,2002,55-56).
Sigorta sektöründe hayat sigortasının gelişmemiş olması, sigortacılık sektörünün
fon yaratma işlevini engelleyen en önemli etkenlerden biridir. Sigorta sektörünün fon
yaratma işlevinin gerçekleşmesini sağlayan en önemli etken hayat sigortacılığıdır.
Çünkü hayat sigortasının sağladığı fonlar uzun vadeli fon niteliğinde olduğu için
ekonomilerin en büyük finansman kaynağı olmaktadır. Türkiye’de diğer sigorta dalları
ile birlikte hayat sigortası dalı da pek gelişmemiştir. Hayat sigortası dalında sektörde
sağlanan son yıllardaki gelişme, sigorta şirketlerinin hayat branşını ayrı bir şirket altında
yürütmeye başlamasına dayandırılabilir. Türkiye’de hayat sigortası branşında, önemli
gelişmeler sağlanmış olmakla birlikte, hayat sigortası henüz istenilen düzeyin çok
altındadır (Güneş,2002,57).
Türkiye’de, sigorta şirketlerinin sermayelerinin büyük bir kısmının bankalar ve
holdinglerin kontrolünde olması, sigorta sektörünün ekonomide etkinlik kazanmasını
engellemektedir. Gelişmiş ülkelerde, sigorta şirketleri, yarattıkları fonlarla bankaların
sahibi durumundadırlar. Türkiye’de ise sigorta şirketlerinin bir bankaya ya da güçlü bir
sermaye grubuna dayalı olmadan yaşayabilme şansı çok azdır. Söz konusu bu durum ise
75
etkin bir sigortacılık hizmetinin yapılmasını engellemekte, hacim itibariyle az da olsa
sağlanan fonların, kurucu ortaklıklarından dolayı, banka ve holdinglere kaymasına
neden olmaktadır (Balta,1997,88-89).
Türkiye’de sigorta sektörünün fon birikim işlevini yerine getirememesinde etkili
olan bir diğer faktör de, sigorta şirketlerince prim tahsilatının düşük olmasıdır. Gelişmiş
ülkelerde sigorta primleri, genellikle, poliçenin düzenlendiği anda peşin olarak tahsil
edilmektedir.
Böylece
sigorta
şirketleri
sundukları
hizmetin
karşılığı
olarak
sigortalıların peşin olarak ödedikleri primlerden oluşan fonları, riskin neden olacağı
hasarlar meydana gelinceye kadar çeşitli piyasalara aktararak mali gelir elde
etmektedirler. Ülkemizde ise, sigorta priminin peşin olarak tahsilatı esas olmakla
beraber, kanun koyucu, sigorta primlerinin taksitle tahsil edilmesi durumunda %25’ı
peşin olmak suretiyle beş aya kadar vade uygulanmasına müsaade etmektedir. Bu
durumda ise, 1990 yılına kadar, sabit tarife sisteminin uygulandığı ve fiyat rekabeti
yasağı olan ülkemizde, sigorta şirketleri rekabeti, genellikle vadeli poliçe düzenlemede
bulmuşlardır (Ancak, serbest tarifeye geçtikten sonra uygulamada altı ay olan vadeler
bazı sigorta şirketlerince on iki aya kadar çıkmıştır. Bunun neticesinde ise, sigorta
şirketlerinin sigortalılar ve istihsal organlarından olan alacakları toplamı büyük
miktarlara ulaşmıştır). Söz konusu bu durum ise, sigorta şirketlerinin mali bünyelerini
olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü, sigorta primlerinin peşin olarak tahsil
edilememesi sigorta şirketlerinin yatırılabilir fonlarının düşük kalmasına, bu ise sigorta
şirketlerinin daha düşük mali gelir elde etmelerine neden olmaktadır(Güneş,2002,58).
Türkiye’de sigortacılığın yeterince gelişmemesinin sebepleri arasında yüksek
oranlı enflasyonun büyük etkisi bulunmaktadır. Fiyatlar genel düzeyinin hızlı bir
biçimde arttığı dönemlerde sigorta, ekonomik etkisini yitirmekte ve çekiciliğinden çok
şey kaybetmektedir. Önce sigortalı yönünden primler genel gidişe göre pahalılaşmakta,
buna karşılık hasar veya kayıp meydana geldiğinde alınacak tazminat karşılığı, (eğer
enflasyon nedeniyle poliçede sigorta kapsamına alınan nesnenin değerindeki artış
yeniden tespit edilmez ve aradaki fark için sigortalı ek bir prim ödemesinde
bulunmazsa) ortaya çıkan hasarı karşılamaktan uzak kalmaktadır. Bununla birlikte
enflasyonun değişik sigorta branşlarında etkisi de farklı olmaktadır. Enflasyonist
eğilimin en ters etki gösterdiği branş hayat sigortasıdır. Örneğin bir kimse belirli bir
miktar üzerinden otuz yıllık bir hayat sigortası yaptırdığı ve sigorta dönemi sonunda sağ
kaldığı takdirde eline geçecek tutar, çok defa gülünç denilecek bir miktar olmakta ve
otuz yıl gibi bir süre yapılan tasarruf ile katlanılan tasarruf sıkıntıları, enflasyonla yok
76
olup gitmektedir. Ülkemizde hayat sigortasının yıllar boyu gelişememesinin başlıca
sebebi, yaşanılan yüksek düzeyde enflasyon olmuştur (Güneş,2002,59). Ayrıca
enflasyon sigortacı açısından başka olumsuzluklara da neden olmaktadır. Enflasyonist
ortamda prim tarifeleri sabit olduğu halde giderler sürekli artmaktadır. Enflasyonun
sigortalıların gelirleri üzerindeki etkisi nedeniyle tahsilat gecikerek yapılmaktadır.
Dolayısıyla sigorta şirketlerinin finansal yapısı zayıflayarak karlılık azalmaktadır
(Balta,1997,88).
Sigorta sektörünün fon yaratma işlevini engelleyen nedenlerden biri de sigorta
şirketlerinin sermaye piyasası kapsamı dışında kalmasıdır. Sigorta şirketlerinin en
büyük ve önemli fonksiyonu şüphesiz yatırılabilir fonlar yaratabilmesidir. Başka bir
ifadeyle, sigorta, küçük tasarrufları bir araya getirerek fon oluşturan bir sistemdir. Bu
fonksiyonun işleyişini, en açık biçimde hayat sigortalarında görmek mümkündür.
Çünkü hayat sigortalarının oluşturduğu fon, diğer sigorta dallarından farklı biçimde
uzun dönemlidir. Dolayısıyla bu fonların sanayi yatırımlarına aktarılması kolayca
mümkün olabilmektedir Sigortacılık gönüllü tasarruflardan fon oluşturan bir sistem
olduğu için Batı ülkelerinde sigorta şirketleri sermaye piyasasının vazgeçilmez
kuruluşları sayıla gelmişlerdir (Güneş,2002,60). Sermaye piyasalarının gelişmesi, arzın,
diğer taraftan da bu arzı karşılayacak bir talebin ortaya çıkması ve değişimin maddi
koşullarının sağlanmasına bağlı bulunmaktadır. Bu ise beraberinde kurumsal değişmeler
ve yeni örgütlenme biçimlerini getirmektedir. Gelişmiş ülkelerde sermaye piyasalarının
talep yönünü oluşturan en önemli unsur kurumsal yatırımcılardır. Kurumsal
yatırımcılar, çeşitli kaynaklardan topladıkları büyük miktardaki fonları, uzman kadrolar
yönetiminde getiri ve risk beklentilerine göre sermaye piyasası araçlarına plase ederek
değerlendirmektedirler. Böylece kurumsal yatırımlar ekonomide kaynak dağılımını ve
sermaye piyasalarının gelişmesini önemli boyutlarda etkileyebilmektedir. Gelişmiş
ülkelerde bankacılık sistemi, menkul kıymetler borsaları ve sigorta işletmeleri sermaye
piyasasının üç büyük ayağını oluşturur (Kahya,1999,32). Ne yazık ki Türkiye’de
çıkarılan 1981 tarih 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda sigorta kuruluşlarına yer
verilmemiştir. Eğer sermaye piyasası kapsamı içine sigorta şirketlerini de oturtabilsek,
sigortacılık sektörünün gelişmesini hızlandırmış ve sanayiye fon akımı kolaylaşmış
olacaktır (Güneş,2002,60).
Diğer yandan, sigorta şirketlerinin ulaştıkları prim gelirlerinin yetersiz oluşunun
yanı sıra ulaşılan fonlar da rasyonel kullanılmamaktadır. Prim gelirlerinin sınai
yatırımın finansmanında kullanılmayıp, kısa vadeli yatırımlara kaydırılması kurumların
77
etkin yatırım portföyünü oluşturmadaki başarısızlıkları fon oluşturmada kısır bir döngü
yaratmaktadır. Ayrıca yatırım alanlarının yasayla kısıtlanması fonların rasyonel
kullanılmasında diğer bir engel olarak görülmektedir (Ünal,1994,47).
Ülkemizde sigorta işletmelerinin gelişmesi ve fon yaratması ve yaratılan bu
fonların rasyonel alanlarda kullanılması, büyük ölçüde ekonomik istikrara bağlıdır.
Sigorta sektörünün fon yaratma potansiyelini arttırabilmek için kullanılabilecek
seçenekler arasında sigorta hizmetlerini yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek ve sigorta
primlerinin şirketlere en kısa süre içerisinde gelmesini sağlamak sayılabilir. Sigorta
potansiyelinin iyi işler bir duruma getirilmesi ve dinamik bir yapıya kavuşturulmasıyla
hem sigorta işletmelerinde çeşitlilik ve etkinlik artacak hem de fon birikimi
sağlanabilecektir (Kahya,1999,31).
4.4. Türkiye Sigortacılık Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri2
4.4.1. Ürünle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Sektörde belli başlı ürünler pazarlanmakta ve müşterilerin ihtiyacına yeterli
şekilde cevap verebilecek ürünler geliştirilmemektedir. Müşteri ihtiyaçlarının farklılığı
yeteri şekilde dikkate alınamamaktadır.
Kaza branşında rekabet avantajı sağlayacak, üzerinde durulması gereken en
önemli faktör hizmet kalitesidir. Bu konuda ise bazı sigorta şirketlerinin özellikle hasar
ödeme sürelerinin durumu düşündürücüdür.
Hayat Branşı, gelişmiş ülkelere kıyasla gelişmemiştir denilebilir, az olarak
nitelendirilebilecek
prim
tahsilatı
sonucu
toplanan
fonlar
ise
etkin
değerlendirilememektedir.
Ülkemizde ihracatı arttırmak için yıllar boyunca bir çok önlemler üzerinde
durulmasına
rağmen,
Eximbank
haricinde
ihracat
kredi
sigortası
yeterince
yaygınlaşmamıştır.
Özellikle sağlık ve emeklilik sigortaları, ülkenin sosyal güvenlik sistemleri ile
entegre edilememiştir.
Bütün bu nedenlerle tüm sigorta şirketleri, yoğun rekabet ortamının içinde
çalışmalarını başarılı bir şekilde sürdürebilmek için, mevcut poliçe türlerini zaman
2
“4.5. Türkiye Sigortacılık Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlığı altında yer alan -alt
başlıklar- Serdar Aybay’ın 2002 tarihinde Reasürör Dergisinde yayınladığı “Türk Sigorta Sektörünün Gelişimi,
Sorunları ve Çözüm Önerileri: Güncelleştirilmiş Pazarlama Karması-7 P’s Yaklaşımıyla Uygulamalı Bir Araştırma”
isimli makalesinden alıntılanmıştır. (Metinler Güncelleştirilmiş ve başka kaynaklarla da desteklenerek yazılmıştır)
(Aybay,2002:21-40)
78
zaman gözden geçirmeli, günün koşullarına uyarlamalı, gerekli olması durumunda yeni
ürünler piyasaya sürebilmelidir. Bunun için de alt yapısını iyi organize etmeli,
teknolojiyle bağlantısını koparmamalı, araştırma geliştirme çalışmalarını yeterli
düzeyde tutmalı, müşteri memnuniyeti için, müşteri ihtiyaçları asla gözden
kaçırmamalıdır.
4.4.2. Tutundurma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Müşteri-pazarlama odaklı anlayış yeterince yerleşmemiş, dolayısıyla müşteri
ihtiyaç
ve
beklentileri
tam
olarak
karşılanamamış,
sigorta
bilinci
yaygınlaştırılamamıştır.
Zorunlu sigorta uygulaması yaygın değildir.
Sigorta aracılarının yeterli bilgi ve eğitime sahip olmamaları, toplumun uç
noktalarına ulaşmayı engelleyerek, sigortacılığın yaygınlaşmasını önlemiştir.
Türk insanının sosyo-kültürel yapısı nedeniyle, sigorta, refah düzeyi yüksek
kesimler için gereksinim olarak görülmüştür. Yine aynı nedenle bir olayı ancak
yaşadıktan sonra gelecekteki olaylar için tedbirli olmayı seçen insanımız yaşayarak
öğrenmeyi tercih etmektedir.
Bu nedenlerle, tüketici bilincini oluşturabilmek için, eğitim ve tanıtım
faaliyetleri üzerinde yoğunlaşılmalı, poliçe satın alma özendirilmeli, bağımsız
kuruluşlar
tarafından
değerlendirmeler,
sigorta
topluma
şirketlerinin
aktarılarak,
faaliyetleri
şirketler
hakkında
hakkında
karar
yapılan
vermeleri
kolaylaştırılmalıdır.
4.4.3. Fiyatlandırma ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri
1990 yılında serbest tarife sistemine geçilmesiyle rekabet amaçlı fiyat düşüşleri
yaşanmış, tahsilat vadeleri uzatılmış ve prim artışı hızlanmıştır. Buna bağlı olarak da
tahsilat sorunları meydana gelmiştir.
Hizmet rekabeti yerine yapılan fiyat rekabeti teknik karları düşürmektedir.
Geciken tahsilatlar, sigorta şirketlerini nakit sıkıntısına sokarak, hasar
ödemelerini geciktirme ve yatırım açısından faiz oranlarının bu kadar yüksek olduğu bir
ülkede paranın yatırım araçlarına yönlendirilmeden beklemesi sorunlarına neden
olmaktadır.
Bu nedenlerle, sigorta şirketleri tarife sınırları içinde verebilecekleri en düşük
fiyatları vermeli, bu sınırların dışına çıkıp rekabeti güçleştirerek hem diğer şirketlere
79
hem kendilerine zarar vermemeli, fiyatlar pazarlık usulü değil, çeşitli aktüeryal
metodlar kullanılarak belirlenmelidir.
4.4.4. İnsan Kaynakları ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Sektörde eğitim konusunda sorun yaşandığı genel olarak kabul görmektedir. Bu
alandaki sorun pazarlamacılık faaliyetlerini de olumsuz etkilemektedir. Sorunu iki temel
nedene dayandırmak mümkündür; üniversitelerde lisans ve lisans üstü eğitimlerde
gereken önemin verilmemesi, hizmet içi eğitimde yaşanan eksiklikler.
Sigorta şirketleri bütün branşlarda dengeli bir portföy oluşturma kaygısıyla
uzmanlaşmanın önemini göz ardı etmektedirler.
Sigorta
şirketlerinin
direk
satış
örgütü,
acenteler,
brokerlar
olarak
adlandırdığımız üretim örgütleri son derece önemlidir. Direk satış örgütünün yaygın
kullanılmasıyla başarılı üretim elemanları istifa edip, acentelik açabilmekte, müşteri
portföylerini de yanlarında götürebilmektedirler.
Riskin gerçekleştiğinde, profesyonel eksperlerin kullanılmaması durumu şirket
zararlarına yol açabilmektedir.
Bu nedenlerle sigorta şirketleri, kuruluş amaçlarına uygun, nitelikli, istekli,
eğitime açık insanları istihdam etme yoluna giderken, bu kişilere ekonomik güvence,
mesleki yeteneklerinin geliştirme olanağı sağlamalı, mesleki tatmin duygusu
verebilmelidir. Yine üniversitelerde sigortacılıkla ilgili eğitim yetersiz olduğundan,
üniversite öğrencilerine tanıtım programları aracılığıyla, sektör tanıtılmalıdır.
4.4.5. Fiziksel Ortamla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Çevre, mobilyalar, renk, yerleşim düzeni, gürültü seviyesi, binanın konumu vb.
etkenler fiziksel ortamı oluşturur. Bu etkenlerin yanlış kullanımı sorunlara yol açacaktır.
Hizmet sektöründe faaliyet gösteren ve güven unsurunun önemli olduğu sigortacılık,
örneğin sadece bir masa ve sandalyenin sığabileceği büyüklükte olan acentelerin
varlıklarını sürdürmeleriyle zarar görmektedir. Ayrıca merkezi bir semt, ulaşım
kolaylığı gibi unsurlar acentelere avantaj sağlarken, tersi durumlar da dezavantaja neden
olmaktadır. Yine çalışma düzeninin bozuk olması, ışık ve havalandırmanın yetersizliği
gibi nedenler çalışanlardan optimum verim alınmasını engellemektedir.
Bu sıkıntıları aşmak için, teknolojinin olanaklarından da yararlanarak müşteriye
güven telkin edecek fiziksel ortamlar yaratmak esastır.
80
4.4.6. İşlemle İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Geçtiğimiz yıllarda sektördeki en önemli problemlerden bilgi alış verişi ve iş
birliği
eksikliği,
şirketler
arasında
ortak
bir
veri
tabanı
olmamasından
kaynaklanmaktaydı. Ancak TRAMER’in (Trafik Bilgi Merkezi) 2004 yılının Temmuz
ayında yürürlüğe girmesiyle açıkçası hem sektör içinde hem de sektör dışında
beklenmediği kadar olumlu gelişmeler yaşandı.
TRAMER şu hedeflerle yola çıktı(www.tramer.org.tr):
Tüm sigorta şirketlerinin trafik sigortası poliçe kayıtlarının tutulduğu ilişkisel bir
veritabanı oluşturmak ve verileri en çok bir günlük gecikme ile sürekli güncellemek,
tüm sigorta şirketlerinin trafik sigortasına ilişkin hasar verilerini almak ve bu kayıtları
sigorta kayıtları ile ilişkilendirmek, merkezi olarak; "hasar durum belgesi" düzenlemek,
sigorta verilerini, sigortalılık oranlarını ve hasar verilerini hazırlanacak formatta
yönetim raporlarına/bilgi raporlarına dönüştürmek ve kamuoyunun bilgisine sunmak,
yetkili kullanıcıların konuyla ilgili tüm bilgi ihtiyacını karşılamak, Emniyet Genel
Müdürlüğü'nden motorlu araçlara ait trafik tescil kayıtlarını elektronik ortamda günlük
olarak almak ve bu kayıtları sigorta kayıtları ile ilişkilendirmek, sigorta şirketlerinin
rücu alacaklarına ilişkin mahsuplaşma işlemlerini kolaylaştırmak, mevcut ve gelişmekte
olan teknolojileri kullanarak, görev alanı kapsamına giren konularda sektörün
gelişimine katkıda bulunmak.
Kayıt dışılığının önlenmesi ve yukarıda belirttiğimiz kuruluş aşamasında
koyulan hedeflerin gerçekleşmesi açısından Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk yani
bilinen adıyla Trafik Sigortasında ciddi anlamda başarı elde edilmesiyle, geçtiğimiz
aylarda, şirketler katılıma zorunlu tutulmamakla beraber, yine de sigorta şirketlerin
hemen tamamının, kasko sigortaları kayıtlarını aktardığı, ortak bir veri tabanı
uygulaması başlatıldı. Böylece sektör, gelen portföyü tanımak, kötü niyetli kişilere karşı
temkinli olmak açısından önemli bir gelişme sağladı ve günlük mesai işleyişi içinde
devamlı bir denetim süreci içine girdi.
TRAMER’in sektöre kazandırdığı yukarıda belirttiğimiz çok önemli gelişmelere
rağmen yine de araştırma geliştirme çalışmalarına yönelik veri işlemi ve bilgi depolama
konularında bilgisayar, planlı ve bilinçli bir şekilde kullanılmamaktadır diyebiliriz.
Özellikle acenteler bilgisayarı gerektiği şekilde kullanma konusunda yetersiz
kalabilmekte, işlem avantajlarını kullanamayabilmektedirler. Bu doğrultuda acentenin
yeterli donanıma sahip olması sağlanmalı, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
81
4.4.7. Dağıtımla İlgili Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Dağıtımla
ilgili
sorunlarda,
en
önemli
bacaklardan
birini
bankalar
oluşturmaktadır. Türkiye genelindeki uygulama doğrultusunda, bankalar verdikleri
krediler için kredi konusu olan gayri menkul ve taşıtları ve kredi ödemesinin muhatabı
olan kişiyi özellikle kendileri sigortalama konusunda çeşitli yaptırımlara maruz
bırakmaktadır ve sigorta şirketlerinden de üretimi arttırmak amaçlı destek almaktadırlar,
ancak banka personellerinin bazılarının profesyonel olmayan tutumlarından dolayı,
sigorta potansiyeli tam anlamıyla değerlendirilemeyebilinmektedir. Bu nedenlerde
bankalarda sigortayla ilgilenen personelin eğitimi ve ayrı bir birim olarak faaliyette
bulunması çok önemlidir.
Yeteri kadar bilgili olmayan acenteler de, sigortalıya yanlış bilgi aktarımında
bulunabilmekte ve güven sorunlarına yol açabilmektedir. Dolayısıyla acente seçimi ve
iyi seçilmiş, nitelikli acentenin süreç içinde gerektiği şekilde bilgilendirilmesi son
derece önemlidir.
82
V. BÖLÜM
SİGORTA SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ:
TÜRKİYE UYGULAMASI
5.1. Ekonomik Büyüme ve Türkiye’deki Sigorta Sektörü Arasındaki İlişki
Büyüme kuramı, bir ülke içinde büyüme oranını belirleyen unsurları ve ülkeler
arasında kişi başına gelir ve büyüme oranı farklılıklarının nedenlerini açıklar.
Büyüme kuramları üzerinde yoğun çalışmaların yapıldığı iki dönem olmuştur.
Birinci dönem 1950’lerin sonu ve 1960’lar, ikinci dönem ise 1980’lerin sonu ve
1990’lardır. Birinci dönemdeki araştırmalar Neo-Klasik büyüme kuramını yaratmıştır.
Bu dönem büyüme kuramına en önemli katkılardan biri Robert Solow tarafından
yapılmıştır.
Literatürde Solow büyüme modeli olarak da adlandırılan Neo-Klasik büyüme
modelinin temel varsayımları; kapalı bir ekonomi, rekabetçi piyasalar, rasyonel
davranan bireyler, üretim faktörleri sermaye ve işgücünün her biri için ölçeğe göre
azalan getiriyi, üretim fonksiyonu için sabit getiriyi öngören bir üretim teknolojisi
olarak özetlenebilir. Solow büyüme modeli, tasarruf ve nüfus artış hızının, reel gelir
üzerindeki etkisi üzerinde yoğunlaşır. Yeni araştırmalar ise içsel büyüme kuramı diye
adlandırılmaktadır (Dornbusch ve Fischer,1998,269-270; Ercan,2000,130).
Bu
çalışmada,
Neo-Klasik
büyüme
kuramı
doğrultusunda,
kurulacak
ekonometrik model yardımıyla, Türkiye’deki sigorta prim üretimi ve ekonomik büyüme
arasında pozitif bir ilişkinin var olup olmadığı test edilecektir.
Solow büyüme modeli dört değişken üzerinde yoğunlaşmaktadır: Çıktı (Y ) ,
fiziksel sermaye (K ) , işgücü (L ) ve bilgi ya da işgücü etkinliği -teknoloji- ( A) (Solow,
1956).
(1)
Y (t ) = K (t ) [ A(t )L(t )]1-a
a
(Mankiw,
Romer
ve
Weil,1992) ( t anındaki üretim fonksiyonu)
Model, beşeri sermaye ve sigorta primleri eklendiğinde denklem (2) deki hali
alır.
Üretim fonksiyonu ölçeğe göre sabit getirilidir:
(2)
Y = K a H b S g ( AL )1 - a - b - g
83
Bunu etkin işgücü başına biçiminde yeniden yazalım.
y = k a hb sg
Bu denklemde;
yº
Y
K
H
S
, kº
, hº
, sº
AL
AL
AL
AL
Diğer yandan fiziksel sermaye (K), beşeri sermaye (H) ve sigorta sektörü
primleri (S) için birikim süreçlerini şöyle yazılabilir (Tüm birikim süreçlerinde
amortisman oranı3 δ olarak varsayılmıştır):
(3a)
K&= s K Y - dK
(3b)
H&= sH Y - dH
(3c)
S&= sS Y - dS
Diğer yandan işgücü (L) ve teknolojinin (A) gelişme sürecinin de üstel biçimde
olduğunu varsayıyoruz. Buna göre:
L = L0 e nt
®
L&
=n
L
L ve A ’nın n ve g oranlarında dışsal büyümeye sahip olduğu varsayımıyla,
( AL), n + g
oranında büyür.
Model, yüksek tasarruf oranının olduğu ülkelerde reel gelirin yüksek, n + g + d
değerlerinin yüksek olduğu ülkelerde ise düşük olduğunu varsayar.
g ve d ’nın karşılıklı ülkelerde sabit olduğunu varsayılıyor. Çünkü g bilginin
avantajını yansıtmaktadır ve ülkelere özgü değildir. Ayrıca aşınma-yıpranma oranının
ülkeden ülkeye değiştiğini kanıtlayan, güçlü bir sebebimiz olmadığı gibi, elimizde ülke
bazında aşınma-yıpranma oranlarını tahmin edecek veri de mevcut değildir. Buna karşın
A terimi sadece teknolojiyi değil, kaynakları, iklimi, kurumlar vb. ifade eder ve
ülkeden ülkeye değişebilir.
3
Amortisman: Üretim sürecinde kullanılması dolayısıyla sermaye araçlarında ortaya çıkan aşınma ve
yıpranma
84
a ’nın sabit olduğunu ve d ’nin ülke bazlı şoku ifade ettiğini varsayarsak;
ln A(0 ) = a + e dir.
Bu tanım ve varsayımlardan sonra, ekonominin durağan durum gelişme
sürecinde izleyeceği yolu belirlemek ve Türkiye ekonomisine ilişkin verilerden
yararlanarak bir ekonometrik analiz yapabilmek için, k º
K
H
S
, hº
, sº
AL
AL
AL
tanımlarının önce logaritması, ardından da zamana göre türevleri alınarak, dinamik
birikim süreçlerini elde edilir ve bu dinamik süreçler durağan durum noktası için
yeniden çözülür. Bu işlemleri sırasıyla yapıldığında aşağıdaki denklemlere ulaşılmış
olunur.
(4a)
æ (n + g + d ) ö
÷÷
lnçç
sK
*
ø
è
ln k =
(4b)
æ (n + g + d) ö
÷÷
ln çç
sH
è
ø
*
ln h =
(4c)
æ ( n + g + d) ö
÷÷
lnçç
sS
*
è
ø
ln s =
b +g -1
a + g -1
a + b -1
b
æ (n + g + d ) ö
æ (n + g + d ) ö
÷÷
÷÷ - lnçç
- lnçç
sH
sS
ø
è
ø
è
1 - (a + b + g )
a
g
æ (n + g + d) ö
æ ( n + g + d) ö
÷÷
÷÷ - ln çç
- ln çç
sK
sS
è
ø
ø
è
1 - (a + b + g )
a
æ ( n + g + d) ö
æ ( n + g + d) ö
÷÷
÷÷ - lnçç
- lnçç
sH
sK
ø
ø
è
è
1 - (a + b + g )
g
b
Bu denklemler, etkin işgücü başına tanımlanmış olan denklemi yeniden kişi
başına (Y/L) biçiminde tanımladıktan sonra yerlerine yazılır:
(5)
( ) (h ) (s )
æ Y ö
÷ = (k ) (h ) (s )
ç
AL
y* = k *
*
è
a
* b
* g
* a
* b
* g
ø
( ) (h ) (s )
*
æY ö
*
ç ÷ = Ak
èLø
*
a
* b
* g
( )
( )
( )
æY ö
ln ç ÷ = ln A + a ln k * + b ln h * + g ln s *
èLø
85
(6)
*
æY ö
ln ç ÷ = ln A
èLø
g
b
æ æ ( n + g + d ) ö b + g -1
æ (n + g + d ) ö
æ (n + g + d ) ö
ç ln ç
ç
÷
ç
÷
÷
- ln ç
÷
÷ - ln ç
÷
ç çè
sK
sH
sS
è
ø
ø
è
ø
+ aç
1 - (a + b + g )
ç
ç
è
a
g
æ æ ( n + g + d ) ö a + g -1
æ (n + g + d ) ö
æ (n + g + d ) ö
ç ln ç
ç
÷
ç
÷
÷
- ln ç
÷ - ln ç
÷
÷
ç çè
sH
sK
sS
è
ø
ø
è
ø
+ bç
1 - (a + b + g )
ç
ç
è
a
b
æ æ ( n + g + d ) ö a + b -1
æ (n + g + d ) ö
æ (n + g + d ) ö
ç ln ç
÷
ç
÷
ç
÷
- ln ç
÷
÷ - ln ç
÷
ç çè
sS
sK
sH
è
ø
ø
è
ø
+gç
1 - (a + b + g )
ç
ç
è
ö
÷
÷
÷
÷
÷
ø
ö
÷
÷
÷
÷
÷
ø
ö
÷
÷
÷
÷
÷
ø
Bu denklem yeniden düzenlenirse, şu şekilde yazılabilir:
(7)
*
a
b
æY ö
lnç ÷ = ln A0 + gt +
ln s K +
ln s H
1-a - b - g
1-a - b - g
è Lø
g
a + b +g
+
ln s S +
ln (n + g + d )
1-a - b - g
1-a - b - g
Bir regresyon denklemi olarak da şöyle yazılabilir:
(8)
*
a
b
æY ö
lnç ÷ = a + gt +
ln s K +
ln s H
1-a - b - g
1-a - b - g
è Lø
g
a + b +g
+
ln s S +
ln (n + g + d ) + e
1-a - b - g
1-a - b - g
Aşağıda, ekonometrik çalışmada kullanılan veriler ve ifade edildikleri simgeler
yer almaktadır.
86
sK
: Toplam yatırımların GSYİH’daki payı
sH
: Beşeri sermaye indeksi
n+g+δ : Nüfus artış hızı, teknolojik gelişme hızı, amortisman oranı toplamı
Y/L
: Kişi başı reel GSYİH
g
: Kişi başı reel logaritmik GSYİH büyüme oranı
ig
:Yatırım oranı büyüme hızı
sS
: Kişi başı reel logaritmik sigorta primi
gt
: Trend
Teknolojik gelişme hızı %24, amortisman oranı %4 varsayıldı, nüfus artış hızını
hesaplamak için Devlet İstatistik Enstitüsü(DİE-TUİK)’nün nüfus verileri kullanılarak,
ara yıl nüfusları ve nüfus artış hızı hesaplandı.
4
Teknolojik gelişme hızı Saygılı, Cihan, Yurtoğlu (2005) ve Tuncer (2004) çalışmaları doğrultusunda
%2 varsayılmıştır.
87
lnL/Y
g
lnsK
ln n+g+δ
ig
lnsS
lnsH
gt
11447,1
9,35
-0,0478
3,08
-2,47
-0,048
-3,435
2,017
39,600
0,0845
11707,7
9,37
0,0225
2,99
-2,47
-0,092
-3,401
2,022
39,620
7,60
0,0849
11772,5
9,37
0,0055
2,95
-2,47
-0,032
-3,281
2,028
39,640
20,1
7,64
0,0849
11967,0
9,39
0,0164
3,00
-2,47
0,048
-3,224
2,034
39,660
613,5
19,3
7,68
0,0849
12502,5
9,43
0,0438
2,96
-2,47
-0,038
-3,034
2,039
39,680
1985
639,9
20,1
7,72
0,0849
12719,7
9,45
0,0172
3,00
-2,47
0,042
-3,071
2,044
39,700
1986
683,1
22,8
7,76
0,0821
13282,3
9,49
0,0433
3,13
-2,50
0,133
-3,002
2,049
39,720
1987
750,2
24,6
7,80
0,0817
14272,8
9,57
0,0719
3,20
-2,50
0,079
-2,824
2,054
39,740
1988
761,1
26,1
7,83
0,0817
14168,9
9,56
-0,0073
3,26
-2,50
0,062
-2,769
2,058
39,760
1989
773,5
22,5
7,85
0,0817
14090,3
9,55
-0,0056
3,11
-2,50
-0,139
-2,755
2,061
39,780
1990
845,9
22,6
7,88
0,0827
15063,7
9,62
0,0668
3,12
-2,49
0,006
-2,480
2,065
39,800
1991
848,9
23,7
7,92
0,0795
14824,3
9,60
-0,0160
3,16
-2,53
0,046
-2,361
2,069
39,820
1992
903,2
23,4
7,95
0,0792
15473,1
9,65
0,0428
3,15
-2,54
-0,011
-2,164
2,073
39,840
1993
976,8
26,3
7,98
0,0790
16418,7
9,71
0,0593
3,27
-2,54
0,124
-1,953
2,076
39,860
1994
917,3
24,5
8,04
0,0787
15134,5
9,62
-0,0814
3,20
-2,54
-0,069
-2,088
2,085
39,880
1995
990,3
24,0
8,05
0,0784
16040,3
9,68
0,0581
3,18
-2,55
-0,022
-2,043
2,086
39,900
1996
1060,8
25,1
8,05
0,0782
16872,1
9,73
0,0506
3,22
-2,55
0,047
-1,932
2,085
39,920
1997
1148,7
26,3
8,13
0,0780
17944,9
9,80
0,0616
3,27
-2,55
0,048
-1,752
2,096
39,940
1998
1193,0
24,3
8,09
0,0777
18310,1
9,82
0,0201
3,19
-2,56
-0,076
-1,668
2,091
39,960
1999
1120,4
22,1
8,22
0,0773
16901,3
9,74
-0,0801
3,10
-2,56
-0,091
-1,566
2,106
39,980
2000
1191,4
22,8
8,27
0,0769
17672,0
9,78
0,0446
3,13
-2,57
0,032
-1,388
2,113
40,000
2001
1071,7
19,0
8,20
0,0745
15666,9
9,66
-0,1204
2,94
-2,60
-0,167
-1,507
2,105
40,020
2002
1163,4
17,3
8,35
0,0742
16766,2
9,73
0,0678
2,85
-2,60
-0,089
-1,501
2,123
40,040
2003
1231,6
16,1
8,36
0,0740
17504,2
9,77
0,0431
2,78
-2,60
-0,069
-1,411
2,123
40,060
2004
1353,1
18,4
8,36
0,0737
18968,8
9,85
0,0804
2,91
-2,61
0,143
-1,227
2,124
40,080
Yıllar
GSYİH
sK
sH
n+g+δ
1980
508,7
21,8
7,51
0,0850
1981
533,2
19,8
7,55
1982
549,6
19,2
1983
572,8
1984
Y/L
88
Modelin oluşturulabilmesi için, ilk önce ele alınan değişkenlerin durağan olduğu
seviyelerin belirlenmesi gerekmektedir. Bir zaman serisinin, ortalamasıyla varyansı
zaman içinde değişmiyor ve iki dönem arasındaki ortak varyansı, bu ortak varyansın
hesaplandığı döneme değil de yalnızca iki dönem arasındaki uzaklığa bağlı ise
durağandır
(Gujarati,1999,713).
Durağanlık
şartlarını
sağlamaksızın
serilerin
denklemlere konulması, gerçekte olmayan ilişkilerin varmış gibi görünmesine neden
olur. Bu nedenle;
İlk adımda, birim kök testleri kullanılarak değişkenler durağan hale getirilecek
ve model yeniden değerlendirilecektir,
İkinci adımda, hataların karelerinin toplamını minimum yapma esasına dayanan
en küçük kareler yöntemi kullanılarak, en küçük kareler tahmin edicilerine ilişkin ideal
varsayımların sağlanıp sağlanmadığı kontrol edilecek,
Üçüncü adımda ise değişkenler arasındaki Granger nedensellik test edilecektir.
Birim kök testi farklı yöntemlerle yapılabilir. Bu çalışmada, birim kök sınamaları
Genişletilmiş Dickey-Fuller (ADF) birim kök yöntemiyle yapılmıştır. ADF modeli
genel olarak (bir y değişkeni için) şöyle yazılabilir:
Dy t = a 0 + gy t -1 + a 2 t + å b i Dy t -i + e t
(Enders,2004,213)
Dickey-Fuller testi, hata terimlerinin bağımsız ve aynı şekilde dağıldığı
varsayımına dayanmaktadır. Eğer, y serisi birim kök içeriyorsa g = 0 olmalıdır. Bu
durumda seri durağan değildir. Eğer bir zaman serisinin ortalaması, varyansı ve
otokovaryansı zamandan bağımsız ve sonlu ise; bu zaman serisine kovaryans durağan
denir. Bir zaman serisi d kez farkı alındıktan sonra durağan hale geliyorsa, bu serinin d
dereceden bütünleştiği söylenir ve I(d) şeklinde gösterilir.
ADF sınamaları, Enders (2004) tarafından oluşturulmuş olan birikim kök sınama
algoritması izlenerek yapılmıştır.
89
Hayır
γ
g = 0 mıdır?
Birim kök yok
diyerek sonuçlandır.
Evet(trendin varlığını test et)
γ
g = 0 iken
a2 = 0
mıdır?
Hayır
g = 0 Normal
dağılımı mı
kullanıyor?
Hayır
Yt de birim
kök var
diyerek
sonuçlandır
Evet
Evet
Dy t = a 0 + gyt -1 + a 2 t + å b i Dyt -i + e t
Tahmin edildiğinde g = 0 mıdır?
Hayır
Birim kök yok
diyerek
sonuçlandır.
Evet(Sabitin varlığını test et)
g = 0 ken
a0 = 0
mıdır?
Hayır
Hayır
g = 0 Normal
dağılımı mı
kullanıyor?
Evet
Birim kök
yok diyerek
sonuçlandır
Evet
Dy t = a 0 + gy t -1 + a 2 t + å b i Dy t -i + e t
Tahmin edildiğinde g = 0 mıdır?
Yt de birim
kök var
diyerek
sonuçlandır
Hayır
Evet
Şema 5.1.1.: Birim Kök Sınama Algoritması
Yt de birim
kök var
diyerek
sonuçlandır
Kaynak: Enders, 2004,214
H 0 = 0 (Birim Kök olduğunu ifade eder)
H 1 < 0 (Birim kök olmadığını ifade eder)
Birinci aşamada t istatistiğini kullanarak, g = 0 olan boş hipotezi test ediliyor.
Birim kök testi boş hipotezini reddetme konusunda çok etkili değildir. Bu nedenle birim
90
kökün boş hipotezi reddedilirse daha fazla ilerlemeye gerek yoktur. y t serisi birim kök
içermemektedir denilerek sonuçlandırılır.
Eğer boş hipotezi reddedilemezse ikinci aşamaya geçilmesi gerekir. Burada
a 2 = g = 0 hipotezinin anlamlılık sınaması, f3 istatistiği kullanılarak yapılır. Eğer trend
anlamlı değilse üçüncü aşamaya geçilir. Trend anlamlıysa, standart normal dağılımı
kullanarak birim kökün varlığını tekrar test etmek gerekir. Eğer boş hipotezi reddedilirse
y t birim kök içermemektedir, aksi durumda y t birim kök içermektedir denilerek
sonuçlandırılır.
Az önce belirtildiği gibi, trend anlamlı değilse ve üçüncü aşamaya geçilmesi
gerekirse t m istatistiğini kullanılarak birim kökün varlığının test edilmesi gerekir. Eğer
boş hipotezi reddedilirse modelin birim kök içermediği söylenerek sonuçlandırılabilir.
Eğer boş hipotezi reddedilmezse a 0 = g = 0 hipotezinin anlamlılık sınaması, f1
istatistiğini kullanılarak yapılır. Sabit (c) anlamlı değilse dördüncü aşamaya geçilir. Sabit
anlamlıysa, standart normal dağılımı kullanarak birim kökün varlığını tekrar test etmek
gerekir. Eğer boş hipotezi reddedilirse y t birim kök içermemektedir, aksi durumda y t
birim kök içermektedir denilerek sonuçlandırılır.
Trend ve Sabitin anlamlı olmadığı dördüncü aşamaya geçilirse birim kökün
varlığı t istatistiğini kullanılarak test edilir. Eğer boş hipotezi reddedilirse y t birim kök
içermemektedir, aksi durumda y t birim kök içermektedir denilerek sonuçlandırılır.
Yukarıda da belirtilen, modelde yer alan değişenler olan“Y/L” kişi başına GSYİH
“ g ” kişi başına reel logaritmik GSYİH büyüme oranı, “lnsK” logaritması alınmış
toplam yatırımların GSYİH'daki payı, “sH” beşeri sermaye indeksi ve “sS” kişi başına
logaritmik ve reelleştirilmiş sigorta primi için yapılan birim kök testlerinin sonucunda
“ g ”, “sH”, ve “sS” de, anlamlılık düzeyleri ve olasılık sonuçları karşılaştırılarak daha ilk
aşamada birim kök olmadığı sonucuna varıldı ve boş hipotezi reddedildi. “lnsK” içinse
anlamlılık düzeyleri ve olasılık sonuçları karşılaştırıldığında, birim kök olabileceği
görüldü ve boş hipotezi reddedilemedi, dolayısıyla ikinci aşamaya geçilmesi gerekti.
İkinci aşamada f3 istatistiği kullanıldı, t istatistik değerleri, f3 kritik değerlerinden
küçük çıktığı için yine boş hipotezi reddedilemedi ve üçüncü aşamaya geçildi. Üçüncü
aşamada hipotezinin anlamlılık sınaması f1 istatistiği kullanılarak yapıldı ve boş hipotezi
reddedilemedi ve dördüncü aşamaya geçildi. Dördüncü aşamada da boş hipotezi
91
reddedilemedi ve değişkenin birim kök içerdiği sonucuna varıldı, bu nedenle model,
sınanırken, “lnsK” için fark alınarak çalışılması gerekti. Aynı aşamaları izleyerek
lnY/L’nin de birim kök içerdiği sonucuna ulaşıldı ve dolayısıyla ln Y/L de modelde farkı
alınarak yer aldı. Çalışma R ve Eviews ekonometri programları kullanılarak elde
edilmiş ve yorumlanmıştır. Daha detaylı bilgi için ADF test sonuçlarının yer aldığı EK
5’e bakılabilir
g için: I (0)
lnsK için: I(1) sH için: I(0) sS için: I(0)
Y/L için: I(1)
İkinci aşamada, modelin sıradan en küçük kareler yöntemiyle tahmin edilmesi
yer alıyor . Doğrudan tahmine girişmeden önce, modelin tahmin edicilerinin sağlaması
gereken koşulların yerine gelip gelmediğini incelenecektir. Değişkenlerin modeli
açıklayabilme gücü, %5 güven aralığında t istatistiğinin anlamlı olup olmadığı ve
modelin bir bütün olarak F istatistiğinde anlamlı olup olmadığı kontrol edilecektir.
Tablo 5.1. En Küçük Kareler Sınaması
BağımlıDeğişken: dlnY/L
Metod: En Küçük Kareler
Veri Aralığı:1981-2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
C
dlnsK
lnsS
ln n+g+δ
lnsH
-2.429808
0.352174
-0.042813
0.412087
1.637819
3.469675
0.114121
0.072264
0.852275
1.856137
-0.700298
3.085962
-0.592454
0.483514
0.882380
0.4922
0.0061
0.5605
0.6343
0.3886
0.357498
0.222234
Ortalama bağımlı değişken
Std sapma bağımlı değişken
0.021044
0.051996
0.045855
0.039952
42.72315
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F- İstatistiği
2.608090
Olasılık(F- İstatistiği)
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Standart hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
istatistiği
Olasılık
-3.143596
-2.898168
2.642970
0.065749
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Analize başlamadan önce açıklayıcı değişkenlerin birbirini ne kadar etkilediğini
anlamak için korelasyon katsayısına bakalım. Korelasyon katsayısı iki değişken
arasındaki doğrusal ilişkinin gücünü, derecesini ölçer.
-1≤korelasyon katsayısı≤ 1 (işareti parametrenin işaretine göre belirlenir)
92
Korelasyon matrisi:
dlnY/L
C
dlnsK
lnsS
lnsH
ln n+g+δ
dlnY/L
1.000000
NA
0.574204
-0.032000
-0.015824
0.059746
C
NA
NA
NA
NA
NA
NA
dlnsK
0.574204
NA
1.000000
-0.120782
-0.137006
0.162784
lnsS
-0.032000
NA
-0.120782
1.000000
0.980929
-0.957902
lnsH
-0.015824
NA
-0.137006
0.980929
1.000000
-0.968654
ln n+g+δ
0.059746
NA
0.162784
-0.957902
-0.968654
1.000000
Yukarıdaki korelasyon matrisinde beşeri sermaye indeksi ve nüfus artış hızı,
teknolojik gelişme hızı, amortisman oranı toplamının birbirleri arasındaki ve yine bu iki
değişkenle, kişi başı sigorta prim üretimi arasındaki güçlü korelasyonu görüyoruz.
Hipotez testlerinin geçerli ve güvenilir olması için yapılan dengeli bir
varsayımda bunun normal dağılıma sahip olduğu varsayılır. Jarque-Bera testi hata
terimlerinin normal dağılıp dağılmadığını araştırır.
Ho: Veriler normal dağılımlıdır
Ha: Veriler normal dağılımlı değildir
Yapılan sınama sonucu aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
Çarpıklık katsayısı: -0.660835
Basıklık Katsayısı: 2.284751
Jarque-Berra:2.258391
Olasılık: 0.323293
Eviews test istatistiğini hesaplamaktadır.
Çalışmada önem seviyesi 0.05 olarak kullanılmıştır. α = 0.05 olduğundan,
1-α=0.95 olur. Olasılık değeri 0.95’den
büyük ise Ho kabul edilir, aksi durumda
reddedilir.
Bu çalışmada olasılık değeri 0,95 ten küçük olduğundan, verilerin istatistik
olarak normal dağılmadığı söylenebilir. Sola çarpık ve normale göre basık bir dağılım
mevcuttur.
Klasik doğrusal regresyon modelinin önemli varsayımlarından biri, açıklayıcı
değişkenlerin koşullu sonucu olan her bir ui hata terimini varyansının s 2 ye eşit
olmasıdır. Tüm seri boyunca varyansın aynı olmaması, değişken varyanslılığa yol açar.
Değişken varyansın olup olmadığını anlamak için kesin kurallar yoktur. White’ın
önerdiği genel değişken varyans sınaması, normallik sınamasına dayanmayan,
uygulanması kolay bir yöntemdir. Birinci aşamada regresyon tahmin edilir. Ana
denkleme ek olarak en az bir yardımcı denklem tahmini gerekmektedir. Bu yardımcı
denklemde bağımlı değişken; ana denklemin hata tahmin karelerine, açıklayıcı
değişkenler ise; ana denklemdeki açıklayıcı değişkenlere ek olarak, açıklayıcı
93
değişkenlerin kareleri ve birbirleri ile çarpımlarına eşittir.Denklemi bütün olarak test
etmek üzere ki-kare testi yapılır. Test istatistiği, nR2 dir. Burada n gözlem sayısı, R2
belirleme katsayısıdır. Test istatistiği, denklemin en son halindeki (yani ana
denklemdeki açıklayıcı değişkenlere ek olarak, açıklayıcı değişkenlerin kareleri ve
birbirleri ile çarpımları da elendikten sonra) bağımsız değişken sayısı kadar serbestlik
derecesine göre ki-kare tablo değeriyle karşılaştırılır. nR2 > ki-kare ise H0
reddedilir.Hipotezlerimiz:
H 0 = su12 = su 22 = su 32 = K K K = su n2
H a = su12 ¹ su 22 ¹ su 32 ¹ K K K ¹ su n2
(Sabit varyans- Değişken varyans yok)
(Değişken varyans)
Tablo 5.2a. White Değişken Varyans Testi
White Değişken Varyans Testi:
F-istatistiği
nR2
1.310150
13.09572
Olasılık F (11,12)
Olasılık ki-kare (11)
0.323967
0.287115
Test Denklemi:
Bağımlı Değişken : ARTIK^2
Metod: En Küçük Kareler
Veri Aralığı:1981-2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
C
dlnsK
dlnsK ^2
dlnsK * lnsS
dlnsK * ln n+g+δ
dlnsK * lnsH
lnsS
lnsS ^2
lnsS * ln n+g+δ
lnsS * lnsH
ln n+g+δ
ln n+g+δ * lnsH
0.408127
-2.809597
0.114599
-0.068633
-0.195306
1.037132
-0.680251
-0.015853
0.067340
0.376368
0.889027
-0.336532
0.381378
1.987257
0.094312
0.040475
0.495231
1.086077
0.475979
0.010683
0.058599
0.242707
0.574196
0.213806
1.070136
-1.413807
1.215105
-1.695683
-0.394374
0.954934
-1.429160
-1.483965
1.149163
1.550707
1.548297
-1.574006
0.3056
0.1828
0.2477
0.1157
0.7002
0.3585
0.1785
0.1636
0.2729
0.1469
0.1475
0.1415
0.545655
0.129172
Ortalama bağımlı değişken
Std sapma bağımlı değişken
0.001665
0.001927
0.001799
3.88E-05
125.9608
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F-istatistiği
2.429166
Olasılık(F-istatistiği)
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Standart hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
istatistiği
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Olasılık
-9.496735
-8.907709
1.310150
0.323967
94
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, modelde değişken varyans problemi
olduğu görülmektedir.
Eğer modeldeki açıklayıcı değişken sayısı çoksa ve veri sayısı yetersizse,
serbestlik derecesi çok düşeceğinden C i C J çapraz terimleri dışlanabilir.
Aşağıda, çapraz terimlerin dışlandığı sınama yer almaktadır, ancak yine nR2 >
ki-kare sonucu elde edilmektedir.
Tablo 5.2b. White Değişken Varyans Testi
White Değişken Varyans Testi:
F-istatistiği
nR2
1.112978
8.939650
Olasılık F(8,15)
Olasılık. ki-kare (8)
0.407700
0.347413
Test Denklemi:
Bağımlı Değişken: ARTIK^2
Metod: En küçük kareler
Veri aralığı: 1981 2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
C
dlnsK
dlnsK ^2
lnsS
lnsS ^2
ln n+g+δ
ln n+g+δ ^2
lnsH
lnsH ^2
0.142637
-0.011370
0.008845
-0.007294
-0.001134
-0.953162
-0.186376
-1.362632
0.338554
8.557192
0.005306
0.083553
0.018998
0.004576
2.016389
0.400219
9.024948
2.170038
0.016669
-2.143025
0.105863
-0.383916
-0.247858
-0.472707
-0.465685
-0.150985
0.156013
0.9869
0.0489
0.9171
0.7064
0.8076
0.6432
0.6481
0.8820
0.8781
0.372485
0.037811
Ortalama bağımlı değişken
Std sapma bağımlı değişken
0.001665
0.001927
0.001891
5.36E-05
122.0859
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F-istatistiği
2.643977
Olasılık(F-istatistiği)
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Std hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
istatistiği
Olasılık
-9.423825
-8.982055
1.112978
0.407700
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Ardışık bağımlılık (otokorelasyon) sorunu hata terimleri arasında
bir ilişki
yoktur veya hata terimleri arası covaryans sıfırdır varsayımı geçerli olmadığında ortaya
çıkmaktadır.
95
Eğer otokorelasyon sorunu yoksa Durbin-Watson istatistiği iki civarında olur.
Eğer pozitif otokorelasyon sorunu varsa Durbin-Watson istatistiği ikinin altına düşer ve
en kötü ihtimalle sıfıra yaklaşır. Eğer negatif otokorelasyon söz konusuysa istatistik iki
ve dört arasında yer alır.
Breusch-Godfrey sınaması için
u t hata teriminin p. dereceden ardışık
bağlanımlı dizine göre türediğini düşünelim:
u t = p1u t -1 + p 2 u t - 2 + p 3u t -3 + K K K + p p u t - p + e t
e t ortalaması sıfır, varyansı sabit tam bir rassal hata terimidir.
H 0 = p1 = p 2 = p3 = K K K = p p = 0 yani ardışık bağlanımlı bütün katsayılar
aynı anda sıfıra eşittir.Yani derecesi ne olursa olsun ardışık bağımlılık yoktur şeklinde
ifade edilir.
Tablo 5.3. Breusch-Godfrey Ardışık Bağımlılık LM Testi
Breusch-Godfrey Ardışık Bağımlılık LM Testi:
F-istatistiği
nR2
1.636077
3.873871
Olasılık F(2,17)
Olasılık. K-kare (2)
0.223958
0.144145
Test Denklemi:
Bağımlı Değişken: ARTIK
Metod: En küçük kareler
Veri Aralığı: 1981 2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
C
dlnsK
lnsS
ln n+g+δ
lnsH
ARTIK(-1)
ARTIK(-2)
1.067947
0.050829
0.021289
-0.023956
-0.520620
-0.444071
-0.227716
3.436809
0.114771
0.071387
0.832752
1.849886
0.248515
0.249460
0.310738
0.442875
0.298227
-0.028767
-0.281434
-1.786897
-0.912837
0.7598
0.6634
0.7691
0.9774
0.7818
0.0918
0.3741
Ortalama bağımlı değişken
Std sapma bağımlı değişken
3.89E-16
0.041678
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Std. hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
stat
0.161411
-0.134561
0.044393
0.033503
44.83557
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F-istatistiği
1.779355
Olasılık(F-istatistiği)
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Olasılık
-3.152964
-2.809365
0.545359
0.766812
96
Sonuç olarak model için çözülen Breusch-Godfrey ardışık bağımlılık LM testi F
ve n.R2 istatistik ve olasılıklarını verdi. nR2 < ki-kare ise H0 kabul edilir, nR2 > ki-kare
ise H0 reddedilir, varsayımı doğrultusuda ardışık bağımlılık olduğu sonucuna ulaşıldı.
Diğer bir taraftan, modelde ihmal edilen bir değişken varsa da Durbin-Watson
istatistiği, otokorelasyon sorunu varmış gibi sonuç verir. Bunun nedeni ihmal edilen
değişkenin, hata terimine dahil olması, hata teriminin modelde sanki açıklayıcı
değişkenmiş
gibi yer alması ve hata teriminin standart sapmasının çok yüksek
olmasıdır.
Ramsey, model kurma hataları için genel bir sınama önermiştir. Bu sınama
sonucunda hesaplanan F değeri %5 düzeyinde anlamlıysa, modelin yanlış kurulduğunu
öne süren hipotez kabul edilebilir.
Tablo 5.4. Ramsey Reset Testi
Ramsey Reset Testi:
F-istatistiği
Log olasılık
oranı
2.004465 Olasılık F(1,18)
0.173908
2.534010 Olasılık ki-kare (1)
0.111417
Test Denklemi:
Bağımlı Değişken: dlnY/L
Metod: En küçük kareler
Veri Aralığı: 1981 2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
C
dlnsK
lnsS
ln n+g+δ
lnsH
Yerleştirilmiş^2
-3.409441
0.516278
-0.064015
-0.087286
1.487120
-13.20103
3.451512
0.160639
0.072001
0.902390
1.812066
9.324134
-0.987811
3.213907
-0.889076
-0.096727
0.820677
-1.415791
0.3363
0.0048
0.3857
0.9240
0.4226
0.1739
0.421877
0.261287
Ortalama bağımlı değişken
Std.sapma bağımlı değişken
0.021044
0.051996
0.044689
0.035948
43.99015
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F- istatistiği
2.624766
Olasılık(F- istatistiği)
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Std. hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
istatistiği
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Olasılık
-3.165846
-2.871333
2.627048
0.059379
97
Çoklu doğrusallık ekonometrik modelin açıklayıcı değişkenleri arasındaki
ilişkinin derecesiyle ilgili bir sorundur. Açıklayıcı değişkenler arası ilişkinin derecesi
yükseldikçe çoklu doğrusallık sorununun derecesi de büyümektedir. Ekonometrik
denklemdeki açıklayıcı değişkenler arasında yüksek ilişkinin ötesinde tam bir ilişki
varsa, çoklu doğrusallık için ayrı bir tanımlama yapılmaktadır ve buna tam çoklu
doğrusallık denmektedir. Ekonometrik modeldeki değişkenlerin kendileri arasında veya
bu verilerle sabit terim arasında tam bir doğrusal ilişki olduğu durumlarda ortaya
çıkmaktadır. “Çoklu doğrusallık için sınama yapılamaz, istenirse belli bir örneklemdeki
derecesi ölçülebilir”(Gujarati,1999,335). Çoklu doğrusallığı kesin olarak saptayan
yöntemler olmasa da, çeşitli göstergeler vardır (Gujarati,1999,346).
Sonuç olarak çoklu doğrusallığa bulaşmış, regresyon tahminlerinin geleceğin
kestiriminde kullanmanın sakıncalı olacağını söylenebilir.
Yukarıda, hatala karelerinin toplamını minimum yapma esasına dayanan en
küçük kareler yöntemi kullanılarak, modelde en küçük kareler tahmin edicilerine ilişkin
ideal varsayımların sağlanıp sağlanmadığı kontrol edildi ve problemler tespit edildi.
Ancak Türkiye’deki sigorta sektörünün, yeterli ve düzenli bir bilgi arşivine sahip
olmaması dolayısıyla çalışmaya konu olan veri aralığı ve verilerin tutarlılığıyla ilgili
kısıtlı bilgi sahibi olunması nedeniyle düzeltme yöntemleriyle ilgili çalışmalara, bu
aşamada başvurulmadı.
Ekonometrik çalışmalarda, zaman serileri arasındaki nedensellik ilişkisi
analizinde en sık kullanılan araç Granger Nedensellik Testidir. Aşağıda, modelde yer
alan değişkenlerin Granger nedensellik sınama sonuçlarına yer verilmiştir. Sınamalar
detaylı bir şekilde EK 6’da mevcuttur. Sınama 2-3 ve 4 gecikmeyle yapılmış, F Testi
yardımıyla optimal gecikmeyi bulmak hedeflenmiştir.
2 gecikmeyle yapılan sınama sonucu, modelde yer alan değişkenler arasında
Granger nedensellik ilişkisine rastlanmamış, sadece lnsS’den ln n+g+δ’ye doğru ve
lnsH’dan ln n+g+δ’ye doğru %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki
bulunmuştur.
3 gecikmeyle yapılan sınama sonucu, modelde yer alan değişkenler arasında
Granger nedensellik ilişkisine rastlanmamış, sadece lnsS’den dlnY/L’ye doğru ve
lnsH’dan ln n+g+δ’ye doğru %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki
bulunmuştur.
4 gecikmeyle yapılan sınama sonucu, modelde yer alan değişkenler arasında
Granger nedensellik ilişkisine rastlanmamış, sadece lnsS’den dlnY/L’ye doğru ve
98
lnsH’dan ln n+g+δ’ye doğru %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki
bulunmuştur.
Her üç gecikmeyle yapılan sınamada lnsH ve ln n+g+δ arasında %5 anlamlılık
düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. 3 ve 4 gecikmeyle yapılan sınama
sonucu lnsS ve dlnY/L arasında %5 anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki
bulunmuştur.
Yalnız 2 gecikmeyle yapılan sınama sonucu lnsS ve ln n+g+δ arasında %5
anlamlılık düzeyi baz alınarak, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu nedenle, kısıt
altındaki veya kısıtsız modellerin katsayılarının eş anlı olarak sıfıra eşit olup
olmadığının sınaması F testi kullanarak yapılmıştır.
Tablo 5.5. Optimal Gecikme Sınaması 4
Bağımlı Değişken: lnsS
Method: En Küçük Kareler
Veri Aralığı:1984-2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
C
lnsS (-1)
lnsS (-2)
lnsS (-3)
lnsS (-4)
ln n+g+δ (-1)
ln n+g+δ (-2)
ln n+g+δ (-3)
ln n+g+δ (-4)
-35.49955
0.871555
-0.299991
-0.153343
-0.229963
-4.673149
-0.668229
0.263606
-8.284517
11.83806
0.213299
0.292179
0.301622
0.254384
2.241231
2.434549
2.430648
2.544108
-2.998764
4.086070
-1.026737
-0.508394
-0.904002
-2.085081
-0.274478
0.108451
-3.256354
0.0111
0.0015
0.3248
0.6204
0.3838
0.0591
0.7884
0.9154
0.0069
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Std.hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
stat
0.986334
0.977223
Ortalama bağımlı değişken
Std sapma bağımlı değişken
-2.118889
0.605796
0.091427
0.100307
26.31470
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F- istatistiği
-1.649019
-1.201367
108.2593
2.371289
Olasılık(F- istatistiği)
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Olasılık
0.000000
99
Tablo 5.6. Optimal Gecikme Sınaması 3
Bağımlı Değişken: lnsS
Method: En küçük Kareler
Veri Aralığı:1983-2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
Olasılık
C
lnsS (-1)
lnsS (-2)
lnsS (-3)
ln n+g+δ (-1)
ln n+g+δ (-2)
ln n+g+δ (-3)
-6.705441
0.855670
-0.227639
0.189791
-2.544448
1.261571
-1.250317
8.742446
0.257943
0.355955
0.290723
2.590716
2.948097
2.523857
-0.766998
3.317282
-0.639515
0.652823
-0.982141
0.427927
-0.495399
0.4550
0.0047
0.5321
0.5238
0.3416
0.6748
0.6275
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Std. hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
stat
0.976960
0.967744
Ortalama bağımlı değişken
Std sapma bağımlı değişken
-2.169142
0.636454
0.114307
0.195990
20.71141
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F- istatistiği
-1.246492
-0.899342
106.0071
2.115700
Olasılık(F- istatistiği)
0.000000
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Tablo 5.7. Optimal Gecikme Sınaması 2
Bağımlı Değişken: lnsS
Method: En küçük Kareler
Veri Aralığı:1982-2004
Değişkenler
Katsayılar
Std. Hata
t-istatistiği
C
lnsS (-1)
lnsS (-2)
ln n+g+δ (-1)
ln n+g+δ (-2)
-6.840608
0.863814
-0.047182
-2.422838
-0.152630
5.926316
0.236805
0.262397
2.365135
2.206916
-1.154277
3.647789
-0.179810
-1.024397
-0.069160
0.2635
0.0018
0.8593
0.3192
0.9456
R2
Düzeltilmiş R2
Regresyondaki
Std. hata
RSS
Log olasılık
Durbin-Watson
stat
0.978701
0.973968
Ortalama bağımlı değişken
Std sapma bağımlı değişken
-2.217499
0.663658
0.107078
0.206383
21.56983
Akaike Kriteri
Schwarz Kriteri
F- istatistiği
-1.440855
-1.194009
206.7758
2.000813
Olasılık(F- istatistiği)
Kaynak: Eviews ekonometri programı
Olasılık
0.000000
100
Akaike ve Schwarz kriterlerinin her ikisi de, optimal gecikme olarak 4’ü işaret
etmektedir.
Yine de F testi uygulanarak sınama yapılacaktır. Test, kısıtsız regresyon
denklemlerindeki bazı değişkenin modelde sabit tutulmak suretiyle aşağıdaki gibi
hesaplanan F değeri ile, hariç tutulan değişkenlerin modele olan katkısının anlamlılık
düzeyini ortaya koymaktadır
H 0 = katsayılar sıfıra eşittir.
H a = katsayıların en azından biri sıfırdan farklıdır.
F= [(RSSkısıtlı –RSSkısıtsız)/J] / (RSSkısıtsız / n-k)
[(0.206383-0.195990)/2] / (0.114307)2=0.3977
F(2,14)=3,74 (%5 anlamlılık düzeyinde)
Fh<Ft
[(0.195990-0.100307)/2] / (0.091427)2=5.7234
F(2,12)=3,89 (%5 anlamlılık düzeyinde)
Fh>Ft
Hesaplanan F değeri, seçilmiş bir anlamlılık düzeyinde (bu çalışmada %5 kabul
edildi) eşik F değerini aşıyorsa boş hipotez reddedilir.
Akaike ve Schwarz kriterleri gibi F testi de optimal gecikme olarak 4’ü işaret
etmektedir.
101
SONUÇ
Sigortacılık faaliyeti, herhangi bir mal üretimine dayanmayan, ekonomik faaliyet
ve işlemleri kapsayan, insanların karşılaşabilecekleri tehlikeler karşısında birleşerek,
ortaya çıkabilecek zararların bölüşülmesi esasına dayanan ekonomik bir hizmettir.
Özellikle gelişmiş ekonomilerde sigorta sektörü, yarattığı fonlar ve yatırımları
açısından ülke ekonomisinin itici gücü niteliğindedir. Bu ülkelerde sigorta şirketlerinde
oluşan fonlar ülke ekonomisine yön verecek ölçüde büyük rakamlara ulaşmaktadır.
Dolayısıyla sigorta şirketleri büyük yatırımları finanse edebilmekte ve hatta gelişmekte
olan ülkelere uzun vadeli krediler verebilecek durumda bulunmaktadırlar.
Mali piyasaların en önemli kurumsal yatırım organlarından olan sigorta
sektörünün Türkiye’deki gelişimi incelendiğinde ise, özel sigorta sektörümüzün uzun
yıllar durağan bir yapı içinde sıkışıp kaldığı ve mali piyasa içinde, özellikle sermaye
piyasasında, önemli bir kaynak yaratamadığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle, özel
sigorta şirketlerinin yarattığı fonlar, dünya ölçeğinde çok küçük rakamlarda
kalmaktadır.
Türkiye’deki sigorta sektörünün son on yıl içerisinde reel prim üretimi açısından
önemli bir gelişme gösterdiği yadsınamaz, ancak bu düzey ülkemizin potansiyeli ile
karşılaştırıldığında yeterli değildir. Kişi başına prim üretimi diğer gelişmiş ülkelere göre
çok az ve sigorta sektörünün GSMH içindeki payı oldukça düşüktür. Ülkemiz, sigorta
üretiminde ekonomik gelişmişlik ve nüfus yapısı ile benzer olduğu ülkelerin oldukça
gerisindedir. Bu konudaki en temel sorun toplumda yeterli düzeyde sigorta bilincinin ve
kültürünün oluşmamış olmasıdır. Ayrıca ülkemizde uzun yıllar yüksek enflasyonla
mücadele içinde olunmasının, yine uzun yıllar sektöre yeni şirket girişlerine izin
verilmemesinin de etkisi büyüktür.
Gelişmeyi engelleyen başka bir neden ise, bir çok alanda olduğu gibi, Dünyadaki
gelişmelerin izlenmemesidir. Sigorta sektörü kapalı ve bu kapalılığı bir türlü aşamayan
bir görüntü vermektedir.
Optimal olmayan fiyatlandırma uygulamaları ise, sektörün içinde olduğu
olumsuz görüntünün, en önemli nedenlerinden bir diğeridir. 1990 yılında serbest tarife
sistemine geçilmesi ile aşırı fiyat rekabeti oluşmuştur. Her şirket, kendilerince, iyi bir
biçimde risk analizi yaptığını iddia etmektedir. Ancak sektör içi yaşanan fiyat temelli
rekabet savaşları, bu iddianın geçerlilik taşımadığının, en önemli kanıtıdır. Teknik
102
açıdan risk analizi yapılmadan, maliyetler göz ardı edilerek, yapılan fiyat indirimleri,
genel olarak prim kayıplarına neden olmuş, teknik karlarda azalma ve sigorta
şirketlerinin mali yapılarında olumsuz gelişmeler doğurmuştur. Bu olumsuz gelişmeler,
mali zorluklar karşısında, sigorta şirketlerini hasar ödemelerinde zorluklarla karşı
karşıya bırakmış, dolayısıyla hasar ödeme süreleri uzamış, bu durumsa yeni yeni oluşan,
sigorta bilincine zarar vermiştir.
Sigorta sektörünün önemli bir diğer problemi, tahsilat sürelerinin uzunluğudur.
Tahsilat sürelerinin uzunluğu, primlerin mali açıdan değerlendirilmesi önündeki en
önemli engeldir ve mali karlılığı olumsuz etkilemektedir.
Gelişmiş ülkelerde, sigorta şirketleri hem bankalara, dolayısıyla hem de
bankalardan daha güçlü bir sermaye yapısına sahiptir. Türkiye’de ise sigorta şirketleri,
daha çok bankaların ve holdinglerin yan kuruluşları olarak faaliyet göstermektedir.
Bankaların vermiş oldukları kredileri güvence altına almak için yapılan sigorta
poliçeleri, sektör içinde özellikle acentelere karşı haksız rekabete neden olmaktadır.
Sigorta sektörünün gelişmesi ve fon yaratma potansiyelini arttırabilmesi, daha
dinamik yapıya kavuşabilmesi öncelikle ekonomik istikrara bağlıdır. Ekonomik
istikrarın hakim olduğu bir ortamda, sigorta şirketleri kurumsal yatırımcı olarak
ekonomiye daha yüksek miktarda fon sağlar. Yine halkın sigorta konusunda
bilinçlenmesini sağlamak, sigorta hizmetini yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek, yeni
sigorta çeşitleri bulmak suretiyle sigortacılığı toplumun tüm kesimine yaymak, sektörel
gelişim açısından çok önemlidir. Bunlarla birlikte, sektörde istihdam edilen personelin
eğitim düzeyi yükseltilmeli, nitelik ve nicelik açısından takviyeler yapılmalıdır.
Tahsilat problemlerini çözmek için, primlerin sigorta şirketlerine en kısa sürede
dönmesini sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Bu sıkıntı aşıldığı takdirde sektörün kaynak
oluşturmadaki rolü, dolayısıyla mali gelirlerin şirketlerin bünyesine katkısı süratle
artacaktır.
Fiyatların düşürülmesi suretiyle oluşan aşırı fiyat rekabeti önlenmeli, yeterli risk
analizlerinin yapılması sonucu optimal fiyatlandırma politikası uygulanmalıdır. Fiyatın
yanı sıra kaliteli ürün ve hizmet rekabetine öncelik verilmelidir.
Sigorta şirketleri arasındaki rekabetin reklam, tanıtım ve hizmet kalitesi yönünde
de gelişme gösterdiği izlenmektedir. Bu yönde yapılan çalışmalar kamuoyunun ilgisini
çekmekte ve sigorta bilincinin yaygınlaştırılmasına katkı sağlamaktadır. Bu aşamada
yaratılan olumlu etkinin devamlılığı açısından oluşan hasarlarda ödeme süreçleri
iyileştirilmeli, sigortalı mağdur edilmemelidir.
103
Bu çalışmada Türkiye’deki sigorta sektörünün yukarıda ifade ettiğimiz durumu
hakkında daha sağlıklı bilgi sahibi olabilmek amacıyla, Türkiye’deki kişi başına sigorta
prim üretimi ile, kişi başı GSYİH büyüme oranı arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik
analizler yapılmıştır. Ancak Türkiye’deki sigorta sektörü, veri toplama ve istatistik
derleme çalışmalarına gereken önemin gösterilmesi konusunda çok yetersizdir. Yeterli
ve düzenli bir bilgi arşivine sahip olunmaması büyük bir eksikliktir.
1980 öncesi verilere, resmi kurumlar aracılığıyla ulaşmanın mümkün olmaması
ve eski tarihli çalışmalar aracılığıyla ulaşılan 1980 öncesi sektör rakamlarının
tutarsızlığı nedeniyle, ekonometrik tahminlerin sonuçları üzerinde biraz daha dikkatli
yorum yapmak gerekmektedir. Söz konusu sıkıntılara rağmen, elde edilen sonuçlardan
Türkiye’deki sigorta sektörünün ekonomik gelişme sürecine etkilerinin eğilimlerini
görebilmek olanaklıdır.
Çalışma, Solow (1956) büyüme modeline dayanan, Mankiw, Romer ve Weil’ın
(MRW)
(1992)
çalışmasından
faydalanılarak
modellendirilmiştir.
MRW’nin
çalışmasının Solow büyüme modeline yaptığı en önemli katkı, sermayenin fiziki ve
beşeri sermaye olarak ikiye ayrıştırılarak modellenmesidir. Bu bağlamda bu çalışma
modele beşeri ve fiziki sermaye yanında sigorta primlerini de katmaktadır. Yani, bu
çalışmada sigorta primi tasarrufun (yatırımın) bir alt öğesi olarak, toplam fiziksel
sermaye içinden ayrıştırılarak modele katılmıştır. Modelde kişi başı GSYİH büyüme
oranı bağımlı, Türkiye’deki kişi başına sigorta prim üretimi ile toplam yatırımların
GSYİH’daki payı, beşeri sermaye indeksi ve nüfus artış hızı, teknolojik gelişme hızı,
amortisman oranı toplamı açıklayıcı değişken olarak yer almaktadır (12 numaralı
eşitlik).
Çalışma yapılırken, konuyla ilgili literatürde yer almış kaynaklardan
yararlanılmış, özellikle Ward, ve Zurbruegg (2000) ve Kugler ve Ofoghi (2005)
çalışmaları yol gösterici olmuştur.
İlk adımda Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) birim kök sınaması yapılarak,
değişkenler durağan hale getirilip, modelde düzenleme yapılmıştır. İkinci adımda,
model, sıradan en küçük kareler yöntemiyle tahmin edilmiş, modelin tahmin edicilerinin
sağlaması gereken koşulların yerine gelip gelmediği incelenmiştir. Üçüncü adımda ise
Granger nedensellik testi ile analiz sonuçlandırılmıştır.
Bu analizle, teorik beklentilerin ve bir çok gelişmiş ülke sigorta sektörünün
performansının aksine Türkiye’deki sigorta sektörünün, ekonomik büyüme üzerinde
etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada değişkenlerden sadece yatırımların
104
GSYİH içindeki payı istatistik olarak anlamlı sonuç vermiş, diğer değişkenlerin
büyümeyi açıklama üzerinde katkılarının olmadığı sonucu elde edilmiştir.
Bu
durum
sermaye
birikiminin
temelini
oluşturan
tasarrufların
gerçekleştirilmesinde ve bu tasarrufların yatırımlara dönüştürülmesinde bir aracı kurum
niteliğinde olan sigorta şirketlerinin Türkiye’de bu fonksiyonunu etkin bir şekilde
gerçekleştiremediğini göstermektedir.
Söz konusu şartlarda, kişi başına sigorta prim üretiminin büyüme üzerindeki
etkisinin istatistik olarak anlamsız olmasının altında yatan nedenler arasında, kısıtlı
olan fonların sadece portföy yatırımlarına aktarılması yer almaktadır. Ancak
yatırımların iktisadi olarak anlamlı olması için fonların, fiziksel sermaye yatırımlarına
yönlendirilmesi gerekmektedir. Oysa
çalışmaya konu olan veri aralığı, yani 1980
sonrası dönem, Türkiye’de sanayicilerin dahi kaynaklarını portföy yatırımlarına
yönlendirdiği, dolayısıyla büyüme üzerindeki zayıflatıcı etkinin arttığı bir dönemdir.
Kaynakların doğrudan yatırıma gitmemesi, işlem maliyetlerini arttırmak yoluyla
yatırımın kısılmasına neden olmakta, her seferinde daha düşük yeniden fonlama ve bu
fonların aktarıldığı yatırımlar arasındaki kısır döndü devam etmektedir. Çalışmada yer
alan 4.2.11 ve 4.2.12 numaralı sigorta şirketlerinin finansal varlıkları isimli tablolar,
Türkiye’deki sigorta şirketlerinin de fonlarını portföy yatırımlarına yönlendirdiğinin,
dolayısıyla söz konusu kısır döngünün içinde kaldığının göstergesidir.
Kişi başına sigorta prim üretiminin büyüme üzerinde istatistik olarak anlamsız
olmasının altında yatan muhtemel nedenlerden bir diğeri, Türkiye’de girişimciler
arasında Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinin(KOBİ) çok önemli bir yer
tutmasıdır. KOBİ’ler imalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelerin % 99.5’ini
oluşturmaktadır. İmalat sanayindeki istihdamın da % 61.1’i KOBİ’lerde yer almaktadır.
KOBİ’ler kendi içlerinde bir çok avantaj ve dezavantaj taşımaktadırlar. Burada özellikle
değinilmek istenen, taşıdıkları dezavantajlardan yönetim ve organizasyon zafiyetleri ve
yeterince kurumsallaşmamış olmalarıdır (Yılmaz,2003,4). Bu dezavantajlar KOBİ’lerin
taşıdıkları riski devretme konusunda kayıtsız kalmalarına, sigorta taleplerinin düşük
olmasına neden olmaktadır.
Daha öncede belirtildiği gibi sektörel gerekli ve yeterli veri setine sahip
olunmaması nedeniyle, çok kesin ifade edilememekle birlikte, Türkiye’de sigorta
güvencesiyle çalışanların daha çok büyük girişimciler olduğu söylenebilir. KOBİ’lerin
ise yukarıda da belirtildiği gibi risk yönetiminin zayıf olması, sigortasız yatırıma
yönelmelerini beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu kadar büyük bir grubun,
105
tedbirli olmak adına, gerçekleşebilecek hasarlar için ayırdıkları sermaye, yatırımın
kısılmasına, sermayenin atıl kalmasına neden olmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’deki sigorta sektörünün gelişmiş ülkelerdeki seviyeye
ulaşması her şeyden önce, fon kaynağının temelini oluşturan direkt prim üretiminin
artırılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu amaçla, etkin bir sigorta sektörünün oluşumuna
yönelik gerekli önlem ve teşviklerin alınarak, Türkiye’deki sigorta sektörünün;
ekonomide fon yaratıcı, döviz kazandırıcı, teşvik edici ve emniyet ve istikrar sağlayıcı
bir yapıya kavuşturulması ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Sigortacılık
Türkiye’de gelecek vaat eden bir sektördür. Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı göz
önünde bulundurularak, mevcut sigorta potansiyelinin çok azının kullanıldığını
söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu potansiyeli iyi kullanabilmek amacıyla gerekli teşvik ve
tedbirler alındığı takdirde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de sigorta sektörü
ekonomideki etkin yerini alacaktır.
Mutlaka belirtilmelidir ki; özellikle günümüz sigorta sektörünün sayısal
göstergeleri ele alındığında, hizmet sektörü üzerine yapılacak analizlerin ve sonucunda
alınacak önlemlerin, imalat sanayinde yapılan analizler kadar yoğun olması önemli bir
gerekliliktir.
Aksi
durumda
sadece
bugünün
ekonomisinin
değil,
geleceğin
ekonomisinin çok daha büyük bir kısmının ihmal edilmesi söz konusu olacaktır.
106
KAYNAKÇA
AkSigorta A.Ş. (2005), “2004 Faaliyet Raporu”
Alkan, S. (2000), “Sigorta sektörü”, Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Planlama
ve İktisadi Araştırmalar Grup Yönetmeliği Sektör Araştırmaları Serisi, no.22. ss.1-32
Arslan, Ö. (2003), “Avrupa Birliği ve Türkiye’de sigorta şirketlerinde
yükümlülük
karşılama
yeterliliği”,
Hazine
Müsteşarlığı,
http://www.hazine.gov.tr/arastirma_inceleme/ar_inc_37.pdf
Asunakutlu, T. (1993), “Sigorta işletmelerinde acentelerin finansal performans
ölçümlemesi ve bir uygulama”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, c:8. s.1.
ss.278-298
Asunakutlu, T. (1998), “Türkiye’de sigorta işletmelerinin yatırımları”, Dokuz
Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, c:13. s.2. ss.113-126
Ataman, A. (2003), “Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türk Sigorta Sektörü”
Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas
Ateş, S. (1998), “ Yeni İçsel Büyüme Teorileri ve Türkiye Ekonomisinin
Büyüme Dinamiklerinin Analizi” Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Adana
Avrupa Komisyonu Çalışma Belgesi (2006), “2006 Yılı finansal entegrasyon
raporu”,
http:/ec.europa.eu/internalmarket/finances/docs/cross-sector/finintegration/
060728fimen.pdf
Aybay, S. (2002), “Türk sigorta sektörünün gelişimi sorunları ve çözüm
önerileri: Güncelleştirilmiş pazarlama karması 7 P’s yaklaşımıyla uygulamalı bir
araştırma”, Reasürör, s.44. ss.21-40
Balta, S. G. İ. (1997), “Türkiye’de Sigorta Sektörünün Gelişimi, Ekonomideki
Yeri ve Önemi”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara
107
Buğra,A. (1995), İktisatçılar ve İnsanlar(2. Basım), İstanbul: İletişim Yayınları
Çiftçi, H. (2004), “Türk sigorta sektörünün sorunları:DEA analizi ile Türk
sigorta şirketlerinin etkinlik düzeylerinin belirlenmesi”, Çukurova Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, c.13. s.1. ss.121-149
Çipil, M. (2003), “Türk sigortacılık sektörünün pazarlama karması”, Hazine
Dergisi,s.16. ss.1-28
Doğanlar, M., Bal, H. ve Özmen, M. (2003), “Uluslararası ticaret ve Türkiye’nin
ihracat fonksiyonu”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, s.7, ss.99.
Dornbusch, R. ve Fischer, S.(1998), Makroekonomi(1.Basım)(Çev:S.Ak,
M.Fisunoğlu, E. Yıldırım, R. Yıldırım), İstanbul:Akademi Yayın Hizmetleri San ve Tic.
Ltd. Şti.
Ecer, H., Zaim, T. (1997), “Sigortacılık sektörümüzün sorunları ve çözüm
önerileri”, Reasürör, s.26. ss.16-28
Enders, W.(2004), Applied Econometic Time Series, ABD
Ererdi, H. C. (Derl.)(2006), Warren Buffett’in Sigortacılıkla İlgili Görüşleri,
İstanbul: Sigortacı Gazetesi armağanı
Genç, Ö (2002), “Sigortacılık sektörü ve Türkiye’de sigorta sektörünün fon
yaratma kapasitesi”, Türkiye Kalkınma Bankası Yayını, SA-02-5-17. ss.1-87
Glenn, B.J. (2003), “Postmodernism: The basis of insurance” Risk Management
and Insurance Review, vol.6. no.2. p.131-143
Global
Reinsurance
(1995),
“Sigorta
şirketlerinin
karlılığı
ekonomik
faktörlerden ne ölçüde etkilenmektedir?”, Reasürör, s.21. ss.24-28
Gujarati, D. N. (1995), Temel Ekonometri(2. Basım)(Çev:Ü. Şenesen ve G.
G.Şenesen), İstanbul: Literatür Yayıncılık
108
Gümüş, F. (2006), “Türk sigortacılık sektörünün sorunlarının tespiti ve çözüm
önerileri”,
Sigorta
Araştırmaları
Dergisi,
s.2,
http://www.tsrsb.org.tr
/NR/rdonlyres/03EE6DB6-4920-461A-88EC-94F5A9BAD73C/2139/071_082.pdf
Günçavdı, Ö., Küçükçiftçi, S. (2002), “Türkiye’de finansal liberalleşme
sürecinin başarımı ve mali kesim üzerine bir değerlendirme”, ODTÜ Gelişme Dergisi,
c.29. s.1-2. ss.87-107
Günçavdı, Ö., Küçükçiftçi, S. (2002), “Bankacılık ve sigortacılık kesiminin
üretim hacmindeki değişmelerin kaynakları: 1973/1990”, Bankacılar Dergisi, s.40
Güneş, S. (1997), “Sigorta Sektörü ve Türkiye Ekonomisindeki Yeri”, Yüksek
Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir
Gürsoy, H. (2005), “Sigorta sektörünün ekonomiye katkısı Türkiye incelemesi”,
Son baskı Sanal Dergi, http://www.sonbaski.com/haziran2005hakan.htm , s.6,
Güvel, A. E. ve Güvel, Ö.A (2004), Sigortacılık(2.Basım), Ankara: Seçkin
Yayıncılık San. ve Tic.A.Ş.
Hussels, S., Ward, D., Zurbruegg, R. (2005), “Stimulating the demand for
insurance”, Risk Management and Insurance Review, vol.8. no.2. p.257-278
Kahya, M. (1999), “Sigorta sektörünün ekonomik kalkınmadaki yeri ve önemi
ile fon yaratma işlevi ve sermaye piyasasındaki etkinliği”, Reasürör, s.37.ss.22-35
Kara, A. (2000), “Türkiye’de Sigorta Sektörünün Gelişimi, Fon Yaratma
Kapasitesi, Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Üzerinde Etkisi”, Yüksek Lisans Tezi,
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon
Kazgan,
H.,
“Osmanlıdan
günümüze
finans
tarihi”
http://www.tsrsb.org.tr/tsrsb/Sigorta/Türkiye+de+sigortacılık/
Kerr, D.A. (2006), “Understanding basis risk in insurance contracts”, Risk
Management and Insurance Review, vol.9. no.1. p.37-51
109
Koç, M. (2004), “Sosyal güvenliğin kökeni”, İş Güç Endüstri İlişkileri ve İnsan
Kaynakları
Dergisi,
c.6.
s.2.,
http://www.isgucdergi.org/index.php?arc
=arc_view.php&ex=217&inc=arc&cilt=6&sayi=2&year=2004
Köse, A., Şimşek, N. (1998), “Türk sigorta sektörünün mali performansı: 19901996 dönemine ilişkin bir değerlendirme”, Reasürör, s.31 ss.6-33.
Köse A., Tunay, B. (1998), “Türk sigorta sektörünün ekonomik performansı:
1990’lara
ilişkin
bir
değerlendirme”,
Sigorta
Dergisi,
ss.39-46,
http://www.makalem.com/Search/ArticleDetails.asp?bWhere=true&nARTICLE_id=196
0
Kugler, M., Ofoghi, R. (2005), “Does insurance promote economic growth?
Evidence from the UK”, economics.soton.ac.uk, p.1-27.
Mali Piyasalar Çalışma Grubu (2004), “Türk mali sektörü raporu”, İzmir İktisat
Kongresi, s.13
Mankiw, G.N., Romer, D., Weil, D.N. (1992), “A contribution to the emprics of
economic growth”, The Quarterly Journal of Economics, vol.107.no.2. p.407-437
Oksay, S. (2006), “Küreselleşmenin mali hizmet sektörleri üzerindeki etkileri”,
Sigorta Araştırmaları Dergisi, s.2., http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/03EE6DB64920-461A-88EC-94F5A9BAD73C/2130/049_056.pdf
Önder, İ., Türel, O., Ekinci, N. Ve Somel, C. (1993), Türkiye’de Kamu Maliyesi,
Finansal Yapı ve Politikalar, İstanbul: Gökhan Matbaacılık
Özbolat, M. (2004), Türkiye’de Hayat Sigortaları ve Bireysel Emeklilik Sistemi,
Ankara:Detay Yayıncılık
Sayan, D.(2005), “Sigorta sektörünün eşkenarında denge, istikrar, güven ve
gelişme”,
Sigorta
Araştırmaları
Dergisi,
s.1.,
http://www.tsrsb.org.tr
/tsrsb/Yayınlar/Dergiler/SigortaAraştirmalariDergisiSayi-1-Detay.htm
110
Saygılı, Ş., Cihan, C., Yurtoğlu, H. (2005), Türkiye ekonomisinde sermaye
birikimi, verimlilik ve büyüme:1972-2003, Ekonomik Modeller ve Stratejik
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, yayın no:2686
Sigorta
Denetleme
Kurulu
(1997),
Mali
Sistem,
http://www.hazine.gov.tr/arastirma/mali_sistem.pdf
Sigorta Denetleme Kurulu (2006), “2005 Yılı Türkiye’de bireysel emeklilik ve
sigorta
faaliyetleri
hakkında
rapor”,
http://www.hazine.gov.tr/
SDK2005/doc/Rapor2005.pdf
Sigortacılık Genel Müdürlüğü (2005), “Türk sigortacılık sektörünün temel
göstergeleri”, Araştırma Raporu, http://www.hazine.gov.tr/Sigortacilik_Sektor.pdf
Solow, R.M. (1956), “A Contribution to the Theory of Economic Growth”
Quarterly Journal of Economics, vol.70.p.65-94.
Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu (2001), “Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı”
Şener, H. Y. (2002), “Sigorta Sektörünün Avrupa Birliği İle Türkiye Arasında
Karşılaştırılması ve Türk Sigorta Sektörünün İstatistiksel Analizi”, Yüksek Lisans Tezi,
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya
Taylan, B. (1993), “Sigortacılıkta temel kavramlar ve kuramsal çerçeve”, Dokuz
Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, c.8. s.1. ss.67-82
Tuncer, B., (2004), Özel İmalat Sanayinde Toplam Faktör Verimliliği, İstanbul
Sanayi Odası , yayın no:2004/19
Türk
Sigorta
Sektörü
Ek5,
http://www.tbb.org.tr/turkce/duyurular
/iktisat_kongresi/Ek%205%20Sigorta.pdf
Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği (2006), “2005 yılı faaliyet
raporu”,
http://www.tsrsb.org.tr/NR/rdonlyres/DAC83FF8-C7F6-4B47-82E8-
4288579B8CDA/2089/FaaliyetRaporu.pdf
111
Uralcan, G. Ş. (2004), Temel Sigorta Bilgileri ve Sigorta Sektörünün Yapısal
Analizi, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
Uyanık, A. (2005), “Sigorta sektörünün vergilendirme etkilerinin ölçeğe göre
değerlendirilmesi”, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü ve
Bankacılık ve Sigortacılık Yüksek Okulu Uluslar arası Finans Sempozyumu, ss.2-16
Ünal, T. (1994), Sigorta Sektörünün Ekonomik İşlevi ve Fon Yaratma
Kapasitesi, İstanbul:İstanbul Ticaret Odası Yayınları
Yalçınkaya, T., Özsoy, E. (2004), “Risk toplumu:bilgi toplumu evriminde yeni
boyut”, http://bilgitoplumu.blogspot.com/2004/12/risk-toplumu-bilgi-toplumunun.html
Yaman, Y. S. (2001), “Türk Sigorta Sektörünün Sorunları ve Eğitimin Önemi”,
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, İstanbul
Yılmaz, F. (2003), “Türkiye’de küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ’ler)”
İktisadi Araştırma ve Planlama Müdürlüğü, http://www.isbank.com.tr/dosya/ekontr_kobiler2004.pdf
Ward, D., Zurbruegg, R. (2000), “Does insurance promote economicgrowth?
Evidence from OECD countries”, Journal of Risk and Insurance, vol.67. no.4. p.489506
http://agr.ege.edu.tr/depts/ekonomi/Ekoridersnot_FV_Otok_Dag_gec.doc
http://bilgiteknoloji.net/ekonometri
http://tr.wikipedia.org/wiki/Reas%C3%BCrans
http://www.hazine.gov.tr.
http://www.kobinet.org.tr
http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi08/4.%20B%C3%B6l%C3%BC
m%20(102-137).pdf
http://www.sigortacilik.gov.tr
112
http://www.sigortacilik.gov.tr/06SSKI/6.02-Sigorta_Sirketleri/sigorta_sirketleri.
htm, “Sigorta Şirketlerinin Değerlendirilmesi”
http://www.tsrsb.org.tr
http://www.tramer.org.tr
http://www.tuik.gov.tr
http://www.2k.com.tr/sozlük.tr , “A’dan Z’ye sigortacılık sözlüğü”
113
EK 1. Sigortacılığın Tarihsel Gelişimi
İnsanın toplumsal bir varlık olması, sürekli bir arada yaşamayı beraberinde
getirmiştir. İnsan ilişkilerinin devamı için sürdürülen ulaşım, sanayi, ticaret gibi
alanlarda bir takım riskler ortaya çıkmış, bu riskler zamanla bireylerin tek başlarına
üstesinden gelemeyecekleri boyutlara ulaşmıştır
İnsanoğlu yaşamının her safhasında yeni bir gelişme yaşamış ve bu
gelişmelerden toplumun istifade edebilmesi için kurumlar oluşturmuştur. Bu kurumlar
evrim geçirmiş, her dönemde özeliğini kaybeden fonksiyonların yerine yeni
fonksiyonlar üstlenmiştir. Sigortacılık kurumu da bireylerin tek başlarına üstesinden
gelemeyecekleri risklerin satın alınması ve dağıtılması amacıyla kurulmuş, tarih sahnesi
içinde gelişme göstermiştir.
Sigortacılığın ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle beraber,
araştırmalar sonucu, sigortanın bilinmediği tarihlerde sigortaya benzer uygulamalarla
karşılaşılmaktadır.
Sigortaya benzeyen ilk uygulamalar M.Ö. 4500 yıllarında görülmektedir. Aşağı
Mısır’da yaşayan bazı taş yontucularının aralarında para toplayarak bir sandık
kurdukları ve birinin ölümü halinde bu sandıktan yakınlarına yardım yapıldığı ele
geçirilmiş papirüsten anlaşılmaktadır (Ataman,2003,13).
Talmud’un Babil’de bulunan yazılarında M.Ö. 2500 yıllarında, kervancıların
aralarında para toplayarak sandık kurdukları, oluşan zararların bu sandıktan karşılandığı
anlaşılmaktadır (Kara,2000,18). Yine M.Ö.2250 yıllarında Babil Kralı Hamurabi’nin
Kanunlarında, Darmatha ismi verilen bir sözleşmenin yer aldığı, bunun nakliyeciler
arasında yapıldığı ve bütün zararların, bu sözleşmeye dayanılarak karşılandığı
görülmektedir (Balta,1997,4). Zamanın ticaret merkezi durumundaki Babil’ de, kervan
tüccarlarına borç veren sermayedarlar, kervanların soyulması veya fidye ödeme
durumuyla karşılaşmaları halinde tüccarların borçlarını silmekte, buna karşılık borcu
tüccarlardan geri aldıkları zaman, taşıdıkları riskin karşılığı olarak ana borç miktarı
üzerinden bir miktar para almaktaydılar. Bu olay daha sonra Kral Hammurabi
tarafından yasallaştırıldı. Hammurabi Kanunlarının en büyük özelliği haydutların
saldırısına
uğrayan
kervanların
zararlarının
bütün
diğer
kervanlar
arasında
paylaşılmasını öngörmeseydi. Bu, tehlike paylaşmasının kara taşımacılığındaki ilk
örneğidir ( www.tsrsb.org.tr).
M.Ö.640-658 yıllarında Atina’da aynı politik ve dini eğilime sahip, meslek ve
sanat sahipleri arasında kurulan birlikler, üyelerin ödedikleri belirli tutardaki aidata
114
karşılık, üyelerin mesleki alet ve teçhizatlarında oluşan maddi zararlarını ve ölüm
halinde manevi zararları üstlenmişlerdir (Kara,2000,18). Yine M.Ö. 600 yıllarında
Hindu’lar sigorta özelliği taşıyan kredi anlaşmaları yapmaya başladılar. Basit içerikli bu
anlaşmalar, toplumlardaki sigorta düşüncesini geliştirerek sigortacılıkla ilgili ilk
adımları ortaya koyar. Bu tür kredi anlaşmaları ortaçağda da gelişerek deniz ödüncü ve
nakliyat sigortalarının temelini oluşturmuşlardır (Yaman,200,6).
M.S. 200 yıllarında ise Roma’da dini, mesleki ve askeri Kuruluşların, yine belli
aidatlar karşılığında üyelerinin ölmeleri halinde en yakınlarına veya zorunlu yer
değiştirme ya da zaruri diğer ihtiyaç hallerinde belli miktarlarda yardımda bulunduğu
görülmüştür (Balta,1997,5).
Sigortacılık kurumunun gelişmesi dünyadaki endüstriyel ve ticari gelişmeler ile
çok yakından ilişkilidir. Dünya ticaretinin deniz yolu ile gelişmesi, özellikle deniz
rizikolarının teminat altına alınması konusunda gelişmeler kaydedilmesine yol açmıştır.
Bu nedenle en eski sigortacılık branşı deniz sigortacılığıdır (Balta,1997,5).
Prim esaslı sigorta yaklaşık M.S. 1250 yıllarında Venedik, Floransa ve Cenova
şehirlerinde görüldü. Yine de bugünkü anlamda sigortadan söz edilebilmesi için 14. yy’ı
beklemek gerekti. Ekonomik koşulların değişmesi ile ticaret, 14. yy’dan başlayarak çok
önemli gelişmeler gösterdi. O devirde deniz ticaretinde en ileride bulunan İtalya’da
sigortaya gereksinim duyuldu ve deniz sigortası kavramı da ilk defa burada ortaya çıktı.
İlk sigorta poliçesi olarak kabul edilen mukavele 23 Ekim 1347 tarihini taşımaktaydı ve
İtalya’ ın Cenova Limanı’ndan Mayorka’ya “Santa Clara“ adlı geminin yükünü temin
etmek amacıyla düzenlendi. İlk sigorta şirketi de 1424 yılında, yine Cenova şehrinde
kuruldu. Sigorta konusunda ilk kanuni mevzuat ise 1435 yılında yayınlanan Barselona
Fermanı’ydı. İtalya’daki başlangıçtan sonra, deniz sigortalarının özellikle 18.yy’da
İngiltere’ de geliştiği görülmektedir ( www.tsrsb.org.tr).
Kara sigortacılığının çıkış noktası ise Londra’da 1666 yılında meydana gelen ve
dört gün sürerek on üç bin evle yaklaşık yüz kilisenin yanmasına yol açan büyük
yangınla(Ataman,2003,13), yangına karşı sigorta yapılması zorunluluğun gözler önüne
serilmesidir. Yangın sigortalarının önemli bir hal almasıyla, müşterek yangın sigortası
kuruluşları teşkilatlanmaya başlamıştır. İlk önemli yangın sigortası şirketi olan “The
Sun Fire Office” yirmi dört ortağı ile birlikte Londra’da kurulmuştur. Daha sonra ABD,
Fransa ve Almanya’da da yangın sigorta şirketleri kurulmaya başlanmıştır. Bunlardan
birisi de “Philadelphia Contributionship for Insuring Houses from Loss by Fire” adlı
sigorta şirketidir (Balta,1997,6).
115
1687-1688
yıllarında
İngiltere’de
Lloyd’s’ un
temellerinin
atılmasıyla
sigortacılıkta yeni bir dönem başladı. Londra’da bulunan ve Edward Lloyd adında bir
kişinin işlettiği kahvehane, gemi sahipleri, iş adamları, ve tüccarların deniz ticaretine
ilişkin bilgi alışverişinde bulundukları bir mekan olmuştur. Burada sefere çıkan bir gemi
veya geminin yükü üzerine teminat veren kişiler, “Underwriter”5 sıfatıyla belgeler
düzenleyerek faaliyette bulunmaya başlamışlar ve yine bu kişiler Edward Lloyd’un
ölümünden sonra, kendi aralarında Lloyd’s adında bir topluluk kurmuşlardır. Lloyd’s
1871 yılında İngiltere Parlamentosunun çıkardığı bir kanunla Birlik haline getirilmiştir
(www.tsrsb.org.tr). Nakliyat branşında faaliyet gösteren ilk sigorta teşebbüsü olan
Lloyd,önceleri sadece bu branşta faaliyet gösterirken 18. yüzyılın sonlarına doğru
yangın branşında da faaliyete geçmiştir. Lloyd bu dönemde pek çok küçük sigorta
teşebbüslerini bir araya getirmiş, büyük bir sigorta teşebbüsü kurarak bilimsel anlamda
sigortacılık yapmıştır (Kara,2000,19). Lloyd’s, dünyada başka benzeri olmayan,
tamamen kendine mahsus bir sigorta kuruluşudur. Lloyd’s bir sigorta şirketi olmayıp,
sigorta teminatı veren şahısların oluşturduğu bir topluluk, bir birlik ve aynı zamanda
dünya gemicilik istihbaratı konusunda bir merkezdir. Lloyd’s’ un en belirgin özelliği
Lloyd’s üyelerinin bütün varlıklarıyla sorumluluk taşımaları ve hiç bir zaman sigortalı
ile doğrudan temas etmemeleri, ilişkinin “Broker” denilen aracı kişi veya firmalarla
temin edilmesidir. Broker’lar Lloyd’s ile çalışabilmek için buraya kaydolmakta ve
müşterinin gerek sigorta gerekse tazminat alma işlerini takip etmektedirler
(www.tsrsb.org.tr).
Denizde başlayıp gelişen sigortacılık, daha sonraları hayat sigortası fikrinin
doğmasına neden oldu. Gemi ve yükünün sigorta edilebilmesi, kaptan, yolcular ve
tayfaların da sigorta edilebilmesi fikrini getirdi. 17.yy.’da bir İtalyan bankeri olan
Tonti’nin getirdiği “Tontines” denilen sistemde, belirli kişiler bir araya gelerek,
belirlenen bir süre için ortaya belirli bir para koymakta, süre sonunda hayatta kalanlar
parayı aralarında paylaşmaktaydı. İnsanların çoğu, kendilerinin başkalarından daha çok
yaşayacaklarına inandıklarından epey rağbet gören bu sistemde ölenlerin maddi kayba
uğradıkları düşünülerek, öngörülen süreden önce ölenler için de, ölüm rizikosu karşılığı
prim ödenmesi öngörüldü ve hayat sigortalarına bir geçiş de bu şekilde başladı
(www.tsrsb.org.tr). 17. ve 18. yüzyıllarda itibar gören Tontines, sonraları yasaklandı.
5
Underwriter: Sigortacı veya bir sigortanın kabul edilebilirliğini saptayan ve bunun koşullarını
belirleyen kişi, satış elemanı
116
Özellikle bazı önemli şahısların hayatları, evlenmeleri üzerine yapılan bahisler, hayat
sigortasının doğmasını ve gelişimini ciddi şekilde engelledi. Bununla beraber Fransız
İhtilalinden sonra 19. yüzyılda hayat sigortasının da İngiltere’de doğup gelişmeye
başladığı görülmektedir (Kara,2000,19).
19. yüzyıl sigortacılığın geliştiği ve karlı işler yapıldığı bir devirdir. Bu nedenle
19. yüzyılda sigorta şirketlerinin sayısı birden bire fazlalaşmış, bu irili ufaklı pek çok
sigorta şirketi arasında aşırı derecede rekabet yaşanmış, bunun sonucunda da bir çokları
tasfiyeye uğramıştır. 20. yüzyıl sigortacılığın daha da geliştiği bir dönemdir
(Kara,2000,19).
Sonuç olarak yukarıda belirtilen tarihi gelişimden anlaşıldığı üzere ilk olarak
deniz daha sonra yangın, bundan sonra hayat ve zamanla diğer sigorta türleri gelişim
göstermiştir. Sanayileşme, hızlı kentleşme ve ticari nüfusun gelişmesi sigorta
sektörünün de gelişmesine neden olmuştur. Günümüzün modern dünyasında bireyler
için güvenlik ön plandadır, dolayısıyla çağdaş hayat sınırları içinde bireylerin
kendilerini, ailelerini, işletmelerini, sorumluluklarındakileri güvende hissetmek için
teminat altına almaları çok olağan ve anlamlı bir sonuçtur.
117
EK 2. Sigortayla İlgili Bazı Kavramlar
2.1. Poliçe
Poliçe sigorta akdinin düzenlenmesinden sonra, sigortacının sigorta ettirene
vermek zorunda olduğu, üzerinde sigortalının ismi, adresi, sigortanın konusu, verilen
teminatlar, teminatın başlangıç ve bitiş tarihi, sigorta bedeli, prim tutarı, ödeme şartları
ve tanzim tarihinin bulunduğu belgedir.
2.2. Kuvertür
Sigortalının, poliçeyi teslim alana kadar teminat altına alınmasının sağlanması
için gerçekleştirilen işlemdir.
2.3. Sigorta Değeri
Sigorta bedeli yukarıda da belirttiğimiz gibi sigortalının beyanı doğrultusunda,
poliçede yazılı olan meblağdır. Sigorta değeri ise teminat altına alınan nesnenin piyasa
rayiç değeridir. Sigorta değeri ile sigorta bedelinin eşit olması gerekmektedir. Aksi
durumda aşkın veya eksik sigorta söz konusu olacaktır.
2.3.1. Aşkın Sigorta
Poliçede yazılı bedelin, sigortalanan malın değerinden daha yüksek olması
durumudur. Bu şartlar altında malın tamamı hasarlansa dahi, ödenecek hasar sigorta
değeri ile sınırlıdır.
2.3.2. Eksik Sigorta
Poliçede yazılı bedelin, sigortalanan malın değerinden daha az olması
durumudur. Bu şartlar altında malın tamamı hasarlansa dahi, ödenecek hasar poliçede
yazılı bedelle ile sınırlıdır.
2.4. Tecditname
Yapılan sigorta sözleşmesinin, bitim tarihinde sigortacı ve sigorta ettiren
arasındaki yeni bir anlaşmaya dayandırılarak aynı sigorta şirketi tarafından
yenilenmesine verilen isimdir.
2.5. Zeyilname
Poliçe ve tecditler üzerindeki değişiklik, ilave, iptal gibi durumları gösteren,
yapılan değişikliğe göre primli veya primsiz tanzim edilebilen belgelerdir.
118
2.6. Rejistro
Düzenlenen poliçe, tecditname ve zeyilnamelerin tümünün kaydedildiği noterce
onaylanmış kanuni defterlerdir.
2.7. Muafiyet
Sigortalının hasarın bir kısmına katılmasıdır. Hasar halinde sigortalıya belli bir
meblağın ödenmemesi anlamına gelen bu uygulamada, primler de muafiyetsiz sigortaya
oranla daha düşük belirlenir.
2.8. Sovtaj
Önceden teminat altına alınan rizikonun gerçekleşmesi sonucu kurtarılan mal ile
deniz kazasından ve yangından kurtarma ücreti veya sigortalı nesnenin hasar
gerçekleştikten sonra satışından elde edilen gelir olarak tanımlanabilir.
2.9. Sigortacının Mali Yükümlülüğünü Azaltan Organizasyonlar
Sigortacının mali yükümlülüğünün azaltılması yönünde başvurulan tedbirlerin
hepsine birden sigorta politikası denilmektedir. Sigortacı bu tedbirlere başvurarak, mali
imkanlarını fazla tehlikeye atmayarak, iyi ve kötü riskin tercihini en iyi şekilde yaparak
daha çok sigorta yapma imkanına sahip olur.
Sigortacının başvurduğu bu tedbirler, konservasyon, koasürans ve reasürans
işlemleridir.
2.9.1. Konservasyon
Herhangi bir sigorta şirketinin, teminatı altına almış olduğu riskin mali gücünü
dikkate alarak, üzerinde tuttuğu kısma konservasyon başka bir ifadeyle, saklama payı
denir.
Sigorta şirketleri bazı branşlarda kademeler halinde, bazılarında ise tek kalemler
altında
konservasyon
oranlarını
belirlemektedirler.
Konservasyon
oranlarının
belirlenmesinde dikkat edilecek en önemli unsur, riskin özelliğidir. Riskin özelliği ve
tehlike derecesi belirlendikten sonra, dikkat edilecek ikinci unsur ise öz kaynak
durumudur. Öz kaynakları yeterli ve dış kaynak açısından da problemi yoksa sigorta
şirketi, konservasyon oranını yüksek tutabilir. Aksi durumda, konservasyon oranını en
düşük seviyede tutmaya gayret edecektir (Genç,2002,16).
Konservasyonu, riskin olma yüzdesine göre iki bölüme ayırmak mümkündür
(Genç,2002,16).
119
i. Net Konservasyon: Sigortacının, herhangi bir hasar olayında söz konusu
olacak tazminat tutarından, kendisinin ödemeye hazır olduğu kısmına denir. Net
konservasyon her sigorta poliçesi için ayrı ayrı tespit edilir. Net konservasyonun
yüksekliği, sigorta işletmesinin, öz ve dış kaynak sermayesinin miktarına, sahip olduğu
sigortalıların sayısına bağlıdır.
ii. Brüt (Maksimum) Konservasyon: Ünitenin risk derecesine paralel şekilde
değişen hasar oranına, brüt konservasyon denir.
Örneğin, sigorta şirketi 1.000 YTL. tazminat ödemeye hazır durumda ise onun
net konservasyonu 1.000 YTL.’dir. Bu ünitenin hasar ihtimali %50 ise, brüt
konservasyonu 2.000 YTL. olacaktır. Çünkü bu şirketin 1.000 YTL ’ye kadar olan
hasarı karşılayabilecek mali imkanı mevcuttur. Hasar ihtimali %50 olunca ancak 2.000
YTL.’lık bir teminatta, 1.000 YTL. zarar olabilmektedir. 2.000 YTL.’lık bir
konservasyon oranının tespiti mümkün olabilmektedir. Böylece birinci şekilde hasar
kabulü net konservasyonunu oluşturur. İkinci maksimum seviyedeki kabulde ise brüt
konservasyonunu sağlamış olmaktadır.
2.9.2. Koasürans
Birlikte sigorta demek olan koasürans, birden fazla sigorta şirketinin tek bir riski
üzerlerine almalarıdır (Ataman,2003,53).
Koasürans yoluyla sigortada, sigorta bedeli yüksek olan ünite, birden çok
sigortacı
tarafından
birlikte
teminat
altına
alınmakla
beraber,
sigortacıların
sorumlulukları yüklendikleri sigorta bedellerinin toplamını ve o ünitenin hasar
günündeki değerini yani sigorta kıymetini aşamaz. Dolayısıyla koasürans işleminde bir
ünitenin bir çok sigortacı tarafından birkaç kez sigortalanması değil, birlikte fakat bir
kez sigortalanması söz konusudur (Balta,1997,47).
Koasürans işlemi neticesinde bir tek poliçe düzenlenir. İşin yönetimini yapan
şirkete Jeran şirket diğerlerine koasürör denir. Poliçeyi Jeran şirket düzenler,
sigortalıyla muhatap olur ve prim tahsilatını üzerine aldığı için diğer koasürör şirketlere
karşı poliçe tutarı üzerinden hisseleri oranında borçlanır. Koasürans muamelesinde her
sigortacının payı belli bir oranda tespit edilmiş olduğundan, her sigortacının sigortalıya
karşı olan sorumluluğu ancak kendisinin kabul etmiş olduğu sigorta meblağı
yüksekliğinde olacaktır (Genç,2002,17).
120
2.9.3. Reasürans
Sigorta işletmesinin mali yükümlülüğünün azaltılması yönünde başvurduğu en
önemli tedbir reasüranstır diyebiliriz. Bu yolla sigorta şirketleri üzerlerindeki riskleri
tekrar sigortalatarak kendilerini güvence altına alır.
Reasürans, sigortacının herhangi bir sigorta muamelesinde kendi brüt
konservasyon imkanını kullandıktan sonra arta kalan sigorta meblağını diğer bir
sigortacıya aktarmasını (sigortalamasını) ifade eder. Aktarmayı yapan ilk sigortacıya
sedan şirket, aktarılan ikinci sigortacıya da reasürans şirket denir. Reasürans şirketinin
de kendi brüt konservasyon imkanını aşan sigorta meblağını diğer bir sigortacıya
aktarmasına retrosesyon ve bu aktarmanın yapıldığı sigortacıya da retrosesyoner
(Genç,2002,18), devreden şirkete retrosedan denir. Retrosesyon işindeki önemli bir risk,
devredilen risklerin sigorta piyasasında dönüp dolaşıp yine devreden şirkete gelmesidir.
Özellikle felaket hallerinde bazı reasürörlerin iflas etmesi sonucunda, bunlara risk
devreden sigorta şirketleri de etkilenip teminatsız kalabilirler (http://tr.wikipedia.org).
2.9.3.1. Reasüransa Sigorta Şirketinin Sigorta Şirketine Sağladığı Faydalar
Reasürans, sedan şirketin büyük rizikolar kabul edebilme kapasitesini arttırır,
sigorta şirketine mali destek olur. Gerek hasar ödemelerinde, gerekse reasürans
şirketlerine götürdükleri iş karşılığında sağladıkları komisyonlar yoluyla sigorta
şirketleri mali açıdan desteklemiş olur.
Reasüransın sigorta şirketine sağlayacağı bir diğer fayda da hasar oranında bir
istikrar sağlayabilmesine yardımcı olmaktır. Örneğin, yangın, deprem gibi tek bir olay
sonucu zararların çok büyük olması halinde (katastrofik rizikolarda) ödenecek sigorta
tutarını bir sigortacı, hatta o ülkedeki bütün sigortacılar dahi karşılayamayabilir.
Katastrofik zararlar, uluslararası reasürans anlaşmaları yoluyla sigortacıları yıkmayacak
şekilde dağıtılır.
2.9.3.2. Reasürans Çeşitleri
Sigorta şirketleri, aldıkları işlerin konservasyonunu aşan kısmını başlıca üç yolla
diğer sigorta şirketleri veya reasürans şirketlerine dağıtmaktadır (Genç,2002,19).
i. İhtiyari (Fakültatif) reasürans,
ii. Otomatik reasürans anlaşmaları (Trete reasürans).
iii. Pool anlaşmaları
121
2.9.3.2.1. İhtiyari (Fakültatif) Reasürans
Her bir riskin seçimlik olarak reasüröre teklif edildiği, kabul ya da red yetkisin
reasürörde olduğu reasürans metodudur.
En eski reasürans yöntemi olan ihtiyari reasüransa bugün de zaman zaman
başvurulmakla birlikte, trete reasüransının gelişmesi sonucu, önemini giderek
yitirmiştir. Bu sistemde, sedan işin ne kadarlık bölümünü hangi reasüröre vereceği
konusunda; reasürör ise kendisine teklif edilen işi kabul edip etmemekte ya da hangi
oranda kabul edeceği konusunda tamamen serbesttir. Her iki taraf kendi menfaatlerine
uygun şekilde hareket etmektedir (Genç,2002,19).
Sedan işletme brüt prim üzerinden komisyonunu aldıktan sonra, kalan net
değeri, belirli devreler sonunda reasürans işletmesine öder. Ancak ihtiyari reasüransın
vakit kaybına yol açması ve masraflı olması gibi sakıncaları vardır. Örneğin sigortacının
ihtiyari reasürans için yaptığı yazışmalar sadece zaman almaz, ihtiyari plasman
tamamlanmadan sigortalıya poliçenin teslim edilememesi sorununu ortaya çıkarır.
Ayrıca her iş için ayrı yazışmaların yapılması gerekliliği de oldukça yüksek masraflara
neden olur (Güneş,1997,36).
Genellikle tretelerin üst teminat sınırlarının da üzerine taşan çok büyük riskler
için kullanılır. Bu riskler, parça bazında sigortalanır (http://tr.wikipedia.org).
2.9.3.2.2. Otomatik Reasürans Anlaşmaları (Trete Reasürans)
Reasürörün, belli bir limite kadar şartları önceden belirlenmiş bir anlaşma
dahilinde bütün reasürans işlerini otomatik olarak kabul edeceği, red yetkisinin
bulunmadığı
reasürans
metodudur.Trete
reasürans,
ileride
yapılacak
sigorta
sözleşmelerinin reasüransına ilişkin önceden sedan şirket ile reasürör arasında yapılmış
bir ön anlaşmadır. Buna göre trete sınırları içerisinde kalmak şartı ile sedan devretme,
reasürör ise kendisine devredilen işleri kabul etme taahhütlerini karşılıklı olarak bir
sözleşmede belirtirler. Yasal olarak tarafları bağlayıcı niteliği olan reasürans tretesi,
belirli bir tip veya tür sigorta için yapılır. Anlaşma uyarınca reasürör, sedan şirketin
göndereceği reasürans önerilerini (sesyon) kabul etmek zorundadır. Aynı şekilde, trete,
sedan şirket için de bağlayıcıdır. Önceden anlaşmaya varılan konu, biçim ve şartlar
çerçevesinde reasürans devirlerini yapmak, anlaşmaya taraf olan sigorta şirketinin
yükümlülüğüdür (Genç,2002,19).
Trete reasüransı iki gruba ayrılır
122
2.9.3.2.2.1. Bölüşmeli Reasürans
a. Kotpar treteleri
b. Eksedan treteleri olarak sınıflandırılır
Kotpar treteleri
Daha önce yapılmış anlaşmada belirtilen şartlara uymak suretiyle, sedan şirketin
aldığı belirli branşların bütün işlerini belirli bir oran içinde reasüröre devretmesine
denir. Kotpar anlaşmasında, sedan şirketin riskleri bir ayrıma tabi tutma yetkisi yoktur.
Çünkü, aldığı bütün işleri belirli oranlar ve sabit limitlere göre reasüröre devretmek
mecburiyeti vardır. Bu tür anlaşmanın en büyük özelliği, henüz yeterli mali güce
kavuşmamış şirketler için, büyük yararlar sağlamasıdır (Genç,2002,20).
Kotpar tretesinin işleyişi basit ve sadedir. Dolayısıyla sigortacının bu konudaki
masrafları asgari seviyede kalır. Her işten pay alması nedeniyle portföyün tümüyle
bağlantısı olan reasürör açısından da son derece emniyetlidir (Güneş,1997,37).
Eksedan treteleri
Sigortacılıkta en çok uygulanan reasürans anlaşmalarından biridir. Özellikle,
güçlü sigorta şirketlerinin başvurduğu bu anlaşmada; sedan şirketi rizikonun saklama
payını aşan kısımlarını kendi eşiti veya dilimleri oranında reasürörlere devreder. Kotpar
anlaşması gibi bütün rizikoları üzerinde reasüröre devretme mecburiyeti yoktur. Şirket,
ilk önce rizikoları kendine göre iyi veya kötü ayırıma tabi tutabilir. Kendince yüksek
rizikoları tespit ettikten sonra bunlar üzerinde saklama payını daha düşük tutabilir.
Rizikonun büyük kısmını devreder. Buna rağmen fazlalık olursa, yapacağı ikinci veya
üçüncü eksendan anlaşmaları yoluyla veya ihtiyari reasürans yoluyla tamamen
dağıtabilir. Eksedan tretesinin en önemli özelliği, sedanı konservasyon tutma konusunda
serbest bırakmasıdır. Küçük işlerin tamamının konservasyonda tutulup eksedan treteye
devir yapılmaması da mümkündür (Genç,2002,20).
2.9.3.2.2.2. Bölüşmesiz Reasürans
a. Hasar fazlası (excess of loss),
b. Hasar yüzdesi fazlası (stop loss), olarak sınıflandırılır.
Hasar Fazlası Anlaşması (Excess Of Loss)
Hasar fazlası anlaşması, bölüşmeli reasürans anlaşmalarından farklı bir duruma
sahip olup, onlarda riskin belirli yüzdesi üzerinde reasüröre devir yapılırken, burada
hasarın önceden belirtilmiş belli bir limiti aşan kısımlarının tamamen karşılanmasını
öngörmektedir. Hasarın belli bir oranını sedan şirket üstlenmekte, bunu aşan kısmı ise
123
tamamen reasürörce karşılanmaktadır. Bu tür anlaşmalar masrafsız ve ucuzdur.
Masrafsız ve ucuz olduğu kadar şirketler için teknik durumlarını sarsabilecek tehlikeleri
de beraberinde taşımaktadır. Onun için, bu anlaşmalar yapılmadan önce şirketin sigorta,
riskler ve hasar konusunda iyi tetkikler yapmış olması gerekir (Genç,2002,21).
Hasar Yüzdesi Fazlası Anlaşması (Stop Loss)
Bu anlaşma, sigorta şirketinin genellikle bir yıl içinde (yıl sonu itibariyle),
herhangi bir sigorta branşında hasarın belli bir yüzdeyi aşması halinde, reasüröre
sorumluluk yüklemesine denir. Hasar belirlenen yüzde veya miktarı aşmadığı sürece,
reasürörün sorumluluğundan bahsedilemez. Hasar yüzdesi fazlası, özellikle katastrofik
risklerde ve hasarın hangi olaydan veya risklerden oluştuğu tespiti zor olan branşlarda
uygulanan bir anlaşma türüdür. (Genç,2002,21).
2.9.3.2.3. Pool Anlaşmaları
Genellikle sigorta bedeli yüksek ve hasar ihtimali büyük olan rizikolarda,
sigorta şirketlerinin bir araya gelip aralarından birini lider (Jeran) seçerek ve saklama
paylarını (konservasyonlarını) bir araya getirerek reasürans piyasasına daha güçlü
çıkmalarına olanak sağlayan üyelik sistemine pool adı verilir. Pool’ün yaptığı işlerde
sigorta poliçesi pool adına düzenleneceği gibi, ilk sigortacı durumunda olan şirket adına
da düzenlenebilir (Genç,2002,22).
Pool kuruluşlarında sistemin esası, riskin yeterli sayıda üye arasında
paylaştırılmasıdır.
Pool anlaşmasında bir çok yöntem uygulanabilir.Üyeler riskin bir kısmını
üstlerinde saklama payı olarak tutup, geri kalanını pool’a reasüre edebilecekleri gibi
hepsini de devredebilirler. Üyelerin sorumlulukları da eşit veya farklı düzenlenebilir
(Uralcan,2004,140).
Büyük risklerde saklama payını düşük tutarak gerisini yurt dışına reasüre etme
yerine, risk pool’a üye şirketler arasında dağıtılmaya çalışıldığında, ülke saklama
kapasitesi olarak maksimum düzeye erişebilme olanağı bulur. Dolayısıyla ödemeler
dengesi yurt dışına döviz çıkışı olmadığı için olumlu yönde etkilenir. Ülke içinde ilave
reasürans kapasitesi yaratarak ihtiyati reasürans ihtiyacını minimum düzeye indirir.
Böylece reasürans plasman masraflarını da azaltır. Dış reasürans plasmanlarını da
minimum düzeye indirerek döviz tasarrufu sağlar (Uralcan,2004,140).
Pool’a konu olan riskler genellikle çeşitli uzmanlıklar gerektirecek kadar özel
risklerdir. Pool kuruluşları bu teknik bilgiyi ortaklaşa sağlayarak düşük maliyetle konu
124
üzerinde uzmanlaşabilme, daha iyi hesaplar yapabilme olanağı yaratmaktadırlar. Risk
yöneticisinin karar verme aşamalarında gerekli bilgileri süratle ve önemli bir maliyet
getirmeden elde etmesi stratejik açıdan önemlidir. Bununla birlikte pool anlaşmaları
ülkedeki sigorta şirketleri arasında yakınlaşma ve iş birliği doğurur, piyasaya fiyat ve
şartlarla ilgili bir disiplin getirerek sağlıksız rekabeti önler (Uralcan,2004,141).
125
EK 3. Avrupa Birliği 2006 Yılı Finansal Entegrasyon Raporundan Çalışmayla
İlgili Bir Bölüm
Mevzuat ve vergileme uygulamalarına ilişkin örnekler Baltık ülkelerinde
bulunabilir. Estonya ve Litvanya’nın birbirini takip eden emeklilik reformları ile hayat
sigortacılığı önemli ölçüde gelişirken, Letonya’da 2000 yılında vergi teşviklerinde
önemli azalma sonrasında hayat sigorta pazarı önemli ölçüde küçülmüştür (Finansal
Entegrasyon Raporu,2006,3).
Daha öncede belirttiğimiz gibi sigorta sektörü, finansal bir aracı olarak,
tasarrufların birleştirilerek, hane halkından yatırımlara yönlendirilmesinde rol oynar.
Böylece perakende tüketicilerinin çeşitlendirilmiş yatırımlara ulaşmasını sağlar. Sektör
kurumsal yatırımcı olarak hisse senedi ihraç eden ve satın alanlar için fon sağlar, hisse
senedi ve tahvil piyasasına yatırım yapar. Sigorta sektörünün ekonomik önemi ve
sermaye piyasasındaki yeri 80’li ve 90’lı yıllar boyunca güçlü bir artış göstermiş olup
bu artış günümüzde de devam etmektedir. Yatırımlar 1995 yılında 2357 milyar
Euro’dan 2005 yılında 5981 milyar Euro’ya yükselmiştir. Bu rakam Avrupa Birliği
Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının yarıdan fazlasını göstermektedir. Sektörün yatırımcı rolü
özellikle hayat sigorta sektöründe ortaya çıkmaktadır.1995-2005 yılları arasında hayat
sigortası branşının toplam yatırımlardaki payı %80’e yakın olarak gerçekleşmiştir.
Kamu ve özel sektör tarafından yaratılan emeklilik fonları yatırımları da 1994-2004
yılları arasında sağlam bir büyüme göstermiştir. Daha yakın geçmişte ise (2001-2004)
emeklilik fonlarının alt seviyelerden başladığı Fransa, İspanya, Macaristan, Polonya,
Çek Cumhuriyeti ve Slovakya gibi ülkelerde önemli büyümeler yaşandığı söylenebilir.
Aynı dönemde Hollanda ve Birleşik Krallık gibi daha gelişmiş emeklilik sistemlerine
sahip ülkelerde ise emeklilik fonu yatırımlarında görülen istikrar ya da belirli bir azalma
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzdesiyle ifade edilebilir (Finansal Entegrasyon
Raporu,2006,5-6).
Genellikle fon endüstrisi, hayat sigorta şirketleri ve emeklilik fonları tarafından
yönetilen varlıklardaki büyümenin gelecek yıllarda yaşlanan nüfustaki artışın etkisine
hazırlık çabaları ile daha da hızlanması beklenmektedir. Böylece hisse senedi
piyasalarındaki bu kurumsal yatırımcıların, yatırımcı rolünün de önem kazanacağı
öngörülmektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,7).
Sigorta şirketleri esas olarak sabit getirili araçlara ve tahvillere yatırım
yapmaktadır. Ortalama olarak Avrupa sigorta varlıklarının %66’sı sabit getirili ürünlere,
%24’ü ise tahvillere ve iştiraklere tahsis edilmiştir. Buna karşın uygulamada, varlıkların
126
tahsis edilmesi Avrupa Ülkeleri arasında yatırım alışkanlıklarına ve ayrı yasal
karşılıklara göre farklılık göstermektedir. Bu durum emeklilik fonlarının tahsisinde de
ortaya çıkmaktadır. Birleşik Krallık ve Hollanda’da hisse senedi yatırımları toplam
yatırımların yaklaşık olarak yarısını temsil ederken, Polonya, Almanya ve Finlandiya’da
bu oran %30 seviyelerindedir. Diğer ülkelerde ise varlık tahsisinde sabit getirili yatırım
araçlarının daha büyük bir paya sahip olduğu ancak yatırım tutarlarının önemli ölçüde
daha az olduğu görülmektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,7).
Avrupa Birliği emeklilik fonu işlerinde Hollandalı, İngiliz ve giderek artan
Alman emeklilik fonlarının önemi göz önüne alındığında, emeklilik fonu yatırımlarının
sermaye piyasası etkisinin hisse senedi piyasaları için, özellikle risk sermayesi
fonlarının ilk döneminde, sabit getirili piyasalardan daha önemli olabileceği
görülmektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,7).
Sigorta şirketleri ve emeklilik fonları yatırımcı olarak bütünleşmiş Avrupa
Birliği sermaye piyasalarında gittikçe daha fazla işlem yapmaktadır. Hizmetler
sağlayıcısı olarak ise sigorta ve emeklilik fonu ürünlerinin ulusal pazarda doğrudan yerli
ya da yabancı sağlayıcılar (şubeler, yan kuruluşlar) tarafından satılması sebebiyle
bütünleşmenin potansiyel faydalarından büyük ölçüde yararlanılmadığı görülmektedir
(Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8).
Hizmet
sunumu
perspektifinden
bakıldığında
Avrupa
Birliği
sigorta
sektöründeki bütünleşmenin genellikle kuruluş aracılığı ile gerçekleştiği görülmektedir.
Bir bütün olarak Avrupa Birliği için, birleşme esas olarak ulusal sınırlar içinde(toplam
etkinliğin %85,5’i) gerçekleşmekte, üye ülkelerin çoğunda yerel yoğunluk seviyeleri
pazarın %35’inin üzerinde sonuçlanmaktadır (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8).
Bütünleşme sadece ulusal sınırlar içerisinde gerçekleşmemektedir. Temel istisna
yeni üye ülkelerdeki sigorta etkinliğinin konsolidasyonudur. Konsolidasyon sınır ötesi
temelde gerçekleşmekte ve yüksek yabancı payları ile sonuçlanmaktadır. Örneğin
Slovakya’da bu oran hayat-dışı branşlarda %97,45 ve hayat branşında %99,5’tir.
Avrupa Birliği on beş ülkesi içinde sınır ötesi konsolidasyon gerçekleşmektedir. Ancak
bu konsolidasyon oran olarak çok düşüktür. Bu durum, oldukça düşük yabancı mülkiyet
oranıyla (%5-55) kendini göstermektedir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8).
Bütünleşme banka, yatırım ve piyasa faaliyetleri gibi finansal sektörler arası
konsolidasyon yoluyla gerçekleşmektedir.Yerel seviyede bankasüransın ortaya çıkışı,
sektörler arası konsolidasyonun Avrupa Birliği sigorta sektöründeki önemli örneğidir
(Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8).
127
Diğer bütünleşme kanalları sınır ötesi hizmet sunumunda Avrupa Birliği hayat
sigortası piyasasında, hizmetlerin sınır ötesi sunumu piyasasının %90’ını ellerinde
bulunduran Lüksemburg ve İrlanda çevresinde düzenlenmiştir.Sigorta ürünlerinin sınır
ötesi satışı, dağıtım kanallarının özellikle de elektronik dağıtım kanallarının
geliştirilmesi ile arttırılabilir. Halen, elektronik dağıtım kanalı sadece Hollanda ve
Birleşik Krallık gibi az sayıdaki ülkede genelde hayat-dışı ürünlerin satışında
kullanılmaktadır. Bu bütünleşme kanalları pazara giriş, riskin dağıtılması ve
maliyetlerin azaltılması olanaklarını sağlamakta ve aynı zamanda iletim kanallarını
oluşturmaktadır (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8).
Avrupa Birliği sigorta sektörünün değişen yapısı aynı zamanda finansal istikrar
sorularını da etkilemektedir. Bu sorular esas olarak sigorta sektörünün kurumsal
yatırımcı olarak artan rolü, bazı Avrupalı sigorta şirketlerinin artan büyüklüklerinin
küresel seviyelere ulaşması ve risk transferlerini içeren diğer piyasa kesimleri ile
ilgilidir (Finansal Entegrasyon Raporu,2006,8).
128
EK 4. Türkiye’de Sigortacılık Faaliyetinde Bulunabilme Şartları
Sigorta şirketleri sigortacılık faaliyetlerinde bulunabilmek üzere Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığının izni ve Sigorta Murakabe kanununa
dayanılarak kurulan yetki ve sorumlulukları mevzuatla belirlenen anonim ortaklık
şeklinde örgütlenen tüzel kişiliklerdir. Sigorta Murakabe kanununa göre Türkiye’de
sigortalar hayat ve hayat-dışı olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. Sigorta şirketleri
bu gruplardan birinde, faaliyet göstermek istedikleri her bir sigorta branşı için
Müsteşarlıktan ayrı ayrı aldıkları ruhsata istinaden, faaliyet gösterebilmektedir
(Şener,2002,26).
7397 Sayılı Murakabe Kanunu’nun 2. maddesine göre, Türkiye’de kurulacak
sigorta ve reasürans şirketlerinin; ödenmiş sermayelerinin 500.000 YTL’ den az
olmaması ve hisse senetlerinin nakit karşılığı çıkarılması ve nama yazılı olması şarttır
(Şener,2002,27).
Sigorta şirketleri, ortak sayısı 200 den az olmamak üzere kooperatif şirketlerin
tabi olduğu esaslara göre karşılıklı (mütüel) şirket olarak da kurulabilir (Şener,2002,27).
Türkiye’de yabancı şirketlerin kurulabilmesi veya yabancı bir şirketin şubesi olarak
faaliyete geçebilmesi için Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı bulunduğu Bakanlıktan izin
alınması gerekmektedir. Kuruluş izni almak üzere Müsteşarlığa verilecek müracaat
dilekçesine:
- Faaliyete bulunulacak sigorta ve reasürans işlemleri ve sigorta branşları ile
bunları gerçekleştirmek üzere düzenlenen çalışma esaslarını gösterir belgenin,
- Şirket ana sözleşmesinin,
- 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nun, 2. maddesi ikinci fıkrası (b)
bendinde belirtildiği üzere; kurucularının taksirli suçlar hariç olmak üzere affa uğramış
olsalar dahi ağır hapis veya beş yıldan fazla hapis yahut sigortacılık mevzuatına aykırı
hareketlerinden dolayı hapis veya birden fazla ağır para cezasına mahkum edilmemiş
olmaları; cezası ne olursa olsun zimmet, ihtilas, rüşvet, irtikap, hırsızlık, dolandırıcılık,
sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile resmi ihale
ve alım satımlara fesat karıştırma, istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan
kaçakçılık suçları, Devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı, vergi kaçakçılığına
teşebbüs suçlarından dolayı hüküm giymemiş, iflas ve konkordato ilan etmemiş
olduklarını gösterir belgenin,
- Tüzel kişi ve ortakların mali durumlarını gösterir son üç yıla ait bilanço ve kar
zarar cetvellerinin, eklenmesi gerekmektedir (SDK-Mali Kesim-,1997,40).
129
Gerek anonim şirket şeklinde kurulan Türk Sigorta Şirketleri, gerekse şube
olarak çalışan yabancı sigorta şirketleri 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1/A
maddesine istinaden kurumlar vergisine tabidir (Özsoy,2000,9).
Bir kişinin bir sigorta veya reasürans şirketinin sermayesinin %10 veya daha
fazlasını temsil eden payları edinmesi ile bir ortağa ait payların bu şirketlerin
sermayesinin %10’unu, %20’sini, %33’ünü ya da %50’sini aşması sonucunu doğuran
hisse edinimleri ve bir ortağa ait payların yukarıdaki oranların altına düşmesi sonucunu
veren hisse devirleri Müsteşarlığın iznine tabidir (Şener,2002,28).
Sigorta şirketleri yut içinde akdetmiş oldukları sigorta sözleşmelerinde doğan
taahhütleri ile orantılı olarak teminat ayırmak zorundadırlar.Yeni kurulan şirketler,
teminat tesis dönemine kadar ödenmiş sermayelerinin %20’si oranında teminat tesis
ederler. Sigorta şirketlerinin tesis edecekleri teminatlar her halükarda ödenmiş
sermayelerinin %20’sinden az olamaz (Şener,2002,28).
Aşağıda Türk Sigorta Sektörünün organizasyon şeması bulunmaktadır.Dağılımın
en son basamağı olan Sigorta aracılarının Türkiye’de nasıl çalıştığına bakalım:
130
Şema 4.1. Sektörel Organizasyon Şeması
Kaynak: ( www.tsrsb.org.tr, 2006)
a. Sigorta Acenteleri
Türk Ticaret Kanunu’nda acente; ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru,
veya müstahdem gibi tabii bir sıfatı olmaksızın bir mukaveleye dayanarak, muayyen bir
yer veya bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akitlerde aracılık
etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı meslek edinen kimse olarak tanımlanmıştır
(Şener,2002,51).
131
7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nda ise acentenin tanımı şu şekilde
belirtilmiştir; her ne ad altında olursa olsun sigorta şirketine tabi bir sıfatı olmaksızın bir
sözleşmeye dayanarak, belli bir yer veya bölge içinde, daimi bir surette Türkiye’deki
sigorta şirketlerinin sigorta sözleşmelerine aracılık eden veya bunları sigorta şirketi
adına yapan gerçek veya tüzel kişilere sigorta acentesi, sigorta acentelerinin acentelik
faaliyetleriyle ilgili olarak tayin ettikleri gerçek veya tüzel kişi acentelere ise tali acente
denir. Tali acentelik tesisi için sigorta şirketinin yazılı izni gerekir (SDK-Mali Kesim,1997,40).
7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nun, yukarıda bahsedilen, 2.maddesi
ikinci fıkrası (b) bendinde sayılan niteliklere sahip olmayan kimseler acentelik
yapamazlar, acentelere ortak olamazlar, tüzel kişi acentelerin yönetim ve denetim
kurullarında görev alamazlar (SDK-Mali Kesim-,1997,40).
Sigorta şirketlerinin yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile müdürler kurulu
üyeleri ve şirket adına imza atmaya yetkili olanlar, görevli bulundukları sigorta
şirketinin acenteliğini veya tali acenteliğini yapamazlar, bu acentelerin yönetim ve
denetim kurullarında görev alamazlar, bu acentelere ortak olamazlar ve bunlardan ücret
karşılığı herhangi bir iş kabul edemezler. Bu sınırlandırmalar söz konusu kimselerin eş
ve velayeti altındaki çocukları için de geçerlidir (SDK-Mali Kesim-,1997,40).
Sigorta sözleşmesi yapma ve prim tahsil etme yetkileri sigorta şirketine aittir. Bu
yetkiler acentelik sözleşmesinde belirtilmek kaydıyla sigorta acentelerine devredilebilir.
Tali acentelere sözleşme yapma ve prim tahsil etme yetkileri verilemez (Şener,2002,52).
b. Sigorta ve Reasürans Brokerleri
7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nda ise sigorta brokerları tanımı şu
şekilde yapılmıştır; sigorta sözleşmelerinde sigortalıyı temsil ederek ve sigorta
şirketinin seçiminde tamamen tarafsız ve bağımsız davranarak, rizikoların sigorta
edilmesi için sigorta sözleşmesi yapmak isteyenlerle sigorta şirketlerini bir araya
getiren, sigorta sözleşmesinin akdinden önceki gerekli hazırlık çalışmalarını yapan ve
gerektiğinde bu anlaşmaların uygulanmasında, özellikle tazminatın ödenmesinde
yardımcı olan gerçek veya tüzel kişilere sigorta brokeri, bu işleri sigorta şirketleri ile
reasürans şirketleri arasında yapanlara da reasürans brokeri denir. Sigorta ve Reasürans
brokerlerinin Hazine Müsteşarlığı’ndan ruhsat almaları zorunludur (SDK-Mali Kesim,1997,41).
132
c. Sigorta Prodüktörleri
7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nda ise sigorta prodüktörleri tanımı şu
şekilde yapılmıştır; sigorta ettiren ve sigortacıya bağlı olmaksızın çeşitli sigorta
dallarında sigorta olmak isteyenlere bilgi vererek sigorta sözleşmesinin şartlarını
müzakere ve tehlike konusu ve özelliklerine göre sigorta teklifnamesini hazırlamada
yardımcı olan ve çalışmalarının karşılığı olarak komisyon alan gerçek veya tüzel
kişilere prodüktör denir. Prodüktörlerin faaliyette bulunabilmek için Türkiye Sigorta ve
Reasürans Şirketleri Birliğinden Prodüktörlük Belgesi almaları zorunludur (SDK-Mali
Kesim-,1997,41).
Broker ve prodüktörler acentelik yapamazlar.
Sigortacılık mevzuatına aykırı hareketlerinden dolayı hapis veya birden fazla
ağır para cezası ile cezalandırılanlar ile emniyeti suistimal, dolandırıcılık, karşılıksız çek
keşidesi, hırsızlık, zimmet, ihtilas, rüşvet, irtikap, sahtekarlık gibi, yüz kızartıcı
suçlardan dolayı mahkum olanlar, müflisler ve konkordato ilan edenler, brokerlik ve
prodüktörlük yapamazlar ve brokerlik ve prodüktörlük yapan tüzel kişilere ortak
olamazlar (SDK-Mali Kesim-,1997,41).
133
EK 5. Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) Birim Kök Test Sonuçları
Anlamlılık düzeyleri olan : 0 için '***', 0.001 için '**', 0.01 '*', 0.05 '.' şeklinde
işaretler kullanılmıştır.
ADF Birim Kök Testi Sonuç 1 (g için)
Trend için regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
Trend
Tahmin
0.0646118
-1.2825546
-0.0008863
Standart Hata
0.0237094
0.2067896
0.0015297
t Değeri
2.725
-6.202
-0.579
Olasılık(>ltl)
0.0127 *
3.75e-06 ***
0.5685
Artık standart hata: 0.0517 (21 serbestlik derecesinde)
R2: 0.6469
Düzeltilmiş R2: 0.6133
F-istatistik: 19.24 ( 2 ve 21 serbestlik derecesinde)
Olasılık(p) değeri: 1.791e-05
Test-istatistiklerinin değeri: -6.2022 12.907 19.236
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau3
-4.38
-3.60
phi2
8.21
5.68
phi3
10.61
7.24
%10
-3.24
4.67
5.91
ADF Birim Kök Testi Sonuç 2 (g için)
Sabit için regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
Tahmin
0.05316
-1.27264
Standart Hata
0.01290
0.20295
Artık standart hata: 0.05091 (22 serbestlik derecesinde)
R2: 0.6412,
Düzeltilmiş R2: 0.6249
F istatistiği: 39.32 (1 ve 22 serbestlik derecesinde)
p değeri: 2.602e-06
Test istatistiklerinin değeri: -6.2709 19.7903
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau2
-3.75
-3.00
phi1
7.88
5.18
%10
-2.63
4.12
t Değeri
4.122
-6.271
Olasılık(>ltl)
0.000448 ***
2.6e-06 ***
134
ADF Birim Kök Testi Sonuç 3 (g için)
Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi
Gecikme sayısı:1
Katsayılar:
Gecikme
∆gt-1
Tahmin
-0.4051
-0.4266
Standart Hata
0.2650
0.2067
t Değeri
-1.528
-2.064
Olasılık(>ltl)
0.1413
0.0516 .
Artık standart hata: 0.06232 (21 serbestlik derecesinde)
R2: 0.4699
Düzeltilmiş R2: 0.4194
F istatistiği: 9.308 (2 ve 21 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.001275
Test istatistiklerinin değeri: -1.5285
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau1
-2.66
-1.95
%10
-1.6
ADF Birim Kök Testi Sonuç 4 (lni için)
Trend için regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
Trend
Tahmin
0.551280
-0.172148
-0.002068
Standart Hata
0.417084
0.134050
0.002515
Artık standart hata: 0.08525 (21 serbestlik derecesinde)
R2: 0.09749
Düzeltilmiş R2: 0.01154
F istatistiği: 1.134 (2 ve 21 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.3406
Test istatistiklerinin değeri: -1.2842 0.8114 1.1343
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau3
-4.38
-3.60
phi2
8.21
5.68
phi3
10.61
7.24
%10
-3.24
4.67
5.91
t Değeri
1.322
-1.284
-0.822
Olasılık(>ltl)
0.200
0.213
0.420
135
ADF Birim Kök Testi Sonuç 5(lni için)
Sabit için regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
Tahmin
0.5159
-0.1691
Standart Hata
0.4118
0.1330
t Değeri
1.253
-1.271
Olasılık(>ltl)
0.223
0.217
Artık standart hata: 0.08462 (22 serbestlik derecesinde)
R2: 0.06843
Düzeltilmiş R2: 0.02608
F istatistiği: 1.616 (1ve 22 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.2169
Test istatistiklerinin değeri: -1.2712 0.8921
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau2
-3.75
-3.00
phi1
7.88
5.18
%10
-2.63
4.12
ADF Birim Kök Testi Sonuç 6(lni için)
Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
Gecikme
Tahmin
-0.002583
Standart Hata
0.005648
Artık standart hata: 0.08566 (23 serbestlik derecesinde)
R2: 0.009015
Düzeltilmiş R2: -0.03407
F istatistiği: 0.2092 (1 and 23 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.6517
Test istatistiklerinin değeri: -0.4574
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau1
-2.66
-1.95
%10
-1.6
t Değeri
-0.457
Olasılık(>ltl)
0.652
136
ADF Birim Kök Testi Sonuç 7 (sh için)
Trend için regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
Trend
Tahmin
9.272057
-1.231438
0.042745
Standart Hata
1.569570
0.209353
0.007377
t Değeri
5.907
-5.882
5.794
Olasılık(>ltl)
7.29e-06 ***
7.72e-06 ***
9.44e-06 ***
Artık standart hata: 0.02878 (21 serbestlik derecesinde)
R2: 0.6235
Düzeltilmiş R2: 0.5877
F istatistiği: 17.39 (2 ve 21 serbestlik derecesinde)
p değeri: 3.510e-05
Test istatistiklerinin değeri: -5.8821
23.7101
17.3901
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau3
-4.38
-3.60
phi2
8.21
5.68
phi3
10.61
7.24
%10
-3.24
4.67
5.91
ADF Birim Kök Testi Sonuç 8(sh için)
Sabit için regresyon testi
Gecikme sayısı:2
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
∆h t-1
∆h t-1 ∆h t- 2
Tahmin
0.0943532
0.0008914
-1.0306971
-0.7586152
Standart Hata
0.2232425
0.0281936
0.1724493
0.1729560
Artık standart hata: 0.02875 (18 serbestlik derecesinde)
R2: 0.6761 Düzeltilmiş R2: 0.6221
F istatistiği: 12.52 (3 ve 18 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.0001164
Test istatistiklerinin değeri: 0.0316
30.3867
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau2
-3.75
-3.00
phi1
7.88
5.18
%10
-2.63
4.12
t Değeri
0.423
0.032
-5.977
-4.386
Olasılık(>ltl)
0.677557
0.975125
1.18e-05 ***
0.000356 ***
137
ADF Birim Kök Testi Sonuç 9(sh için)
Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi
Gecikme sayısı:2
Katsayılar:
Gecikme
∆h t-1
∆h t-1 ∆h t- 2
Tahmin
0.012787
-1.039329
-0.764518
Standart Hata
0.001607
0.167494
0.168624
t Değeri
7.958
-6.205
-4.534
Olasılık(>ltl)
1.81e-07 ***
5.82e-06 ***
0.000227 ***
Artık standart hata: 0.02813 (19 serbestlik derecesinde)
R2: 0.7918
Düzeltilmiş R2: 0.759
F istatistiği: 24.09 (3 ve 19 serbestlik derecesinde)
p değeri: 1.09e-06
Test istatistiklerinin değeri: 7.9582
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau1
-2.66
-1.95
%10
-1.6
ADF Birim Kök Testi Sonuç 10 (ss için)
Trend için regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
Trend
Tahmin
-1.61758
-0.47967
0.04625
Standart Hata
0.67542
0.18867
0.01854
Artık standart hata: 0.0927 (21 serbestlik derecesinde)
R2: 0.2359
Düzeltilmiş R2: 0.1631
F istatistiği: 3.242 (2 ve 21 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.0593
Test istatistiklerinin değeri: -2.5424 10.0402 3.2417
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau3
-4.38
-3.60
phi2
8.21
5.68
phi3
10.61
7.24
%10
-3.24
4.67
5.91
t Değeri
-2.395
-2.542
2.494
Olasılık(>ltl)
0.0260 *
0.0190 *
0.0210 *
138
ADF Birim Kök Testi Sonuç 11(ss için)
Sabit için regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
(Sabit)
Gecikme
Tahmin
0.05837
-0.01426
Standart Hata
0.07595
0.03094
t Değeri
0.769
-0.461
Olasılık(>ltl)
0.45
0.65
Artık standart hata: 0.1031 (22 serbestlik derecesinde)
R2: 0.00956
Düzeltilmiş R2: -0.03546
F istatistiği: 0.2124 (1ve 22 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.6495
Test istatistiklerinin değeri: -0.4608 9.6582
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau2
-3.75
-3.00
phi1
7.88
5.18
%10
-2.63
4.12
ADF Birim Kök Testi Sonuç 12(ss için)
Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi
Gecikme sayısı:0
Katsayılar:
Gecikme
Tahmin
-0.037103
Standart Hata
0.008497
t Değeri
-4.366
Artık standart hata: 0.1022 (23 serbestlik derecesinde)
R2: 0.4532
Düzeltilmiş R2: 0.4295
F istatistiği: 19.06 (1 ve 23 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.0002259
Test istatistiklerinin değeri: -4.3663
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau1
-2.66
-1.95
%10
-1.6
Olasılık(>ltl)
0.000226 ***
139
ADF Birim Kök Testi Sonuç 13(Y/L için)
Trend için regresyon testi
Gecikme sayısı:2
Katsayılar:
Sabit
Gecikme
Trend
∆y t-1
∆y t-1 ∆y t- 2
Tahmin
509.6281
-1.1183
38.0973
0.4440
0.5196
Standart Hata
133.3266
0.3090
10.4907
0.2833
0.2368
t Değeri
3.822
-3,619
3.632
1.567
2.194
Olasılık(>ltl)
0.00136 **
0,00212**
0.00206 **
0.13553
0.04243 *
t Değeri
0.922
-0.141
-1.139
0.216
Olasılık(>ltl)
0.369
0.889
0.270
0.831
Artık standart hata: 45.8 (17 serbestlik derecesinde)
R2: 0.489
Düzeltilmiş R2: 0.3687
F istatistiği: 4.067 (4 ve 17 serbestlik derecesi)
p değeri: 0.01714
Test istatistiklerinin değeri: -3.6187
7.7103
6.6106
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau3
-4.38
-3.60
phi2
8.21
5.68
phi3
10.61
7.24
%10
-3.24
4.67
5.91
ADF Birim Kök Testi Sonuç 14(Y/L için)
Sabit için regresyon testi
Gecikme sayısı:2
Katsayılar:
Sabit
Gecikme
∆y t-1
∆y t-1 ∆y t- 2
Tahmin
51.700647
-0.008323
-0.292048
0.055863
Standart Hata
56.080602
0.059042
0.256393
0.258314
Artık standart hata: 59.32 (18 serbestlik derecesinde)
R2: 0.09255
Düzeltilmiş R2: -0.05869
F istatistiği: 0.612 (3 ve 18 serbestlik derecesi)
p değeri: 0.616
Test istatistiklerinin değeri: -0.141
2.9643
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau2
-3.75
-3.00
phi1
7.88
5.18
%10
-2.63
4.12
140
ADF Birim Kök Testi Sonuç 15(Y/L için)
Trend ve Sabit içermeyen regresyon testi
Gecikme sayısı:2
Katsayılar:
Gecikme
∆y t-1
∆y t-1 ∆y t- 2
Tahmin
0.04316
-0.26492
0.10247
Standart Hata
0.01908
0.25369
0.25232
Artık standart hata: 59.08 (19 serbestlik derecesinde)
R2: 0.331
Düzeltilmiş R2: 0.2254
F istatistiği: 3.134 (3 ve 19 serbestlik derecesinde)
p değeri: 0.04972
Test istatistiklerinin değeri: 2.2626
Test istatistikleri için kritik değerler:
%1
%5
tau1
-2.66
-1.95
%10
-1.6
t Değeri
2.263
-1.044
0.406
Olasılık(>ltl)
0.0356 *
0.3095
0.6892
141
EK 6. Granger Nedensellik Test Sonuçları
Tablo 6.1. İki Gecikmeli Granger Nedensellik Testi
Granger Nedensellik Testi
Veri Aralığı: 1980 2004
Gecikme: 2
Boş hipotezi:
n
F-İstatistiği
Olasılık
dlnsK ,dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
22
0.33549
1.13597
0.71962
0.34431
lnsS, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, lnsS’nin Granger nedeni değildir
22
2.15832
0.01332
0.14612
0.98677
lnsh, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, lnsH’nin Granger nedeni değildir
22
0.21026
2.31869
0.81245
0.12870
ln n+g+δ, dlnY/L’nin Granger nedeni
değildir
22
dlnY/L, ln n+g+δ nin Granger nedeni değildir
0.29554
0.26525
0.74787
0.77013
lnsS, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, lnsS’nin Granger nedeni değildir
22
1.60107
0.58996
0.23064
0.56531
lnsH, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK lnsH’nin Granger nedeni değildir
22
1.14362
1.17827
0.34199
0.33173
ln n+g+δ, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir
22
0.96620
3.28135
0.40047
0.06236
lnsH, lnsS’nin Granger nedeni değildir
lnsS, lnsH’nin Granger nedeni değildir
23
0.96847
2.41589
0.39859
0.11765
ln n+g+δ, lnsS’nin Granger nedeni değildir
lnsS, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir
23
0.78653
4.22295
0.47046
0.03135
ln n+g+δ, lnsH’nin Granger nedeni değildir
lnsH, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir
23
1.01507
8.61529
0.38221
0.00237
Kaynak: Eviews ekonometri programı
142
Tablo 6.2. Üç Gecikmeli Granger Nedensellik Testi
Granger Nedensellik Testi
Veri Aralığı: 1980 2004
Gecikme: 3
Boş hipotezi:
n
F-İstatistiği
Olasılık
dlnsK , dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
21
0.31929
0.58547
0.81130
0.63439
lnsS, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, lnsS’nin Granger nedeni değildir
21
4.75798
0.83403
0.01724
0.49723
lnsH, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, lnsH’nin Granger nedeni değildir
21
0.96799
1.08648
0.43533
0.38701
ln n+g+δ, dlnY/L’nin Granger nedeni
değildir
21
dlnY/L, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir
0.41364
0.60533
0.74584
0.62234
lnsS, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, lnsS’nin Granger nedeni değildir
21
1.75286
0.75912
0.20224
0.53544
lnsH, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, lnsH’nin Granger nedeni değildir
21
0.72277
0.51577
0.55495
0.67811
ln n+g+δ, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir
21
1.32489
2.25323
0.30585
0.12714
lnsH, lnsS’nin Granger nedeni değildir
lnsS, lnsH’nin Granger nedeni değildir
22
1.03172
0.46575
0.40671
0.71047
ln n+g+δ, lnsS’nin Granger nedeni değildir
lnsS, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir
22
0.36779
2.16581
0.77731
0.13463
ln n+g+δ lnsH’nin Granger nedeni değildir
lnsH, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir
22
0.18332
6.16326
0.90607
0.00610
Kaynak: Eviews ekonometri programı
143
Tablo 6.3. Dört Gecikmeli Granger Nedensellik Testi
Granger Nedensellik Testi
Veri Aralığı: 1980 2004
Gecikme: 4
Boş hipotezi:
n
F-İstatistiği
Olasılık
dlnsK, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
20
0.36320
0.35826
0.82980
0.83314
lnsS, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, lnsS’nin Granger nedeni değildir
20
4.80086
0.75385
0.01739
0.57603
lnsH, dlnY/L’nin Granger nedeni değildir
dlnY/L, lnsH’nin Granger nedeni değildir
20
0.49401
0.98546
0.74066
0.45475
ln n+g+δ, dlnY/L’nin Granger nedeni
değildir
20
dlnY/L, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir
0.39141
0.51760
0.81062
0.72476
lnsS, dlnsK ’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, lnsS’nin Granger nedeni değildir
20
1.66805
0.79243
0.22679
0.55404
lnsH, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, lnsH’nin Granger nedeni değildir
20
1.07056
0.10442
0.41655
0.97858
ln n+g+δ, dlnsK’nin Granger nedeni değildir
dlnsK, ln n+g+δ ’nin Granger nedeni değildir
20
1.43010
2.32369
0.28804
0.12119
lnsH, lnsS’nin Granger nedeni değildir
lnsS, lnsH’nin Granger nedeni değildir
21
0.96205
0.19882
0.46302
0.93419
ln n+g+δ, lnsS’nin Granger nedeni değildir
lnsS, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir
21
3.05338
1.68939
0.05966
0.21674
ln n+g+δ, lnsH’nin Granger nedeni değildir
lnsH, ln n+g+δ’nin Granger nedeni değildir
21
0.09227
4.84884
0.98308
0.01468
Kaynak: Eviews ekonometri programı
144
ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
ADI SOYADI
: Perçem Başak (YEĞENOĞLU) HIZLI
DOĞUM TARİHİ : 15.07.1981
DOĞUM YERİ
: Adana
MEDENİ HALİ
: Evli
SÜRÜCÜ BELGESİ : B Sınıfı
TELEFON
: (322) 247 32 45
(505) 255 21 79
ADRES
: Güzelyalı Mah. 140 Sk. Sevgi Apt. K:9/17 Seyhan/ADANA
E_MAİL
: [email protected]
EĞİTİM
YÜKSEK LİSANS :
2004-2007
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Ana Bilim Dalı
ADANA
LİSANS
:
1999-2003
Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İktisat Bölümü
ADANA
ORTAÖĞRETİM
:
1992-1999
Adana Anadolu Lisesi
İŞDENEYİMİ
:
2004-(…..)
Underwriter - Aksigorta A.Ş. Adana Bölge Müdürlüğü
Üretim Servisi
LİSAN BİLGİSİ
ADANA
ADANA
: İngilizce (İyi düzeyde)
Almanca (Orta düzeyde)
Download