HUK 209- ULUSLARARASI KAMU HUKUKU I GENEL SINAVI CEVAP ANAHTARI 1. Antlaşmaların bağlayıcılık kazanması, tarafların bu yönde iradelerini açıklayan çeşitli yöntemlerle gerçekleşebilmektedir. Bu yöntemler; i. imza, antlaşmayı oluşturan belgelerin değişimi ve öteki yöntemleri içeren basit usul; ii. onaylama, kabul veya uygun bulma yöntemi ile iii. katılma yoluyla antlaşmaların bağlayıcılık kazanmasıdır. Antlaşmaların imza yoluyla bağlayıcılık kazanmaları bugün genellikle kuraldışılık olarak değerlendirilmekte ve imza yalnızca metnin saptanması yolunda gerçekleştirilen bir işlem olmaktadır. Onaylama, imzalanan bir uluslararası antlaşmanın devletin iç hukukuna göre bu konudaki yetkili organca kabul edilmesi sonucu devleti uluslararası düzeyde bağlayan bir hukuki işlemdir. Uluslararası hukukta uluslararası antlaşmaların bağlayıcılık kazanması bakımından onay usulünün genel bir yükümlülük olmadığı 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nde onay gereken durumların neler olduğu sayılmak suretiyle teyit edilmiştir (1969 VAHS m. 14). Bu durumlardan birini antlaşmada açıkça antlaşmayla bağlanma rızasının onay suretiyle açıklanacağının öngörülmesi oluşturmaktadır. Katılma ise yapılışı sırasında bir antlaşmaya taraf olmayan bir uluslararası hukuk kişisinin söz konusu antlaşmaya sonradan taraf olmasını ifade etmektedir. Zürih Protokolleri bakımından ilgili devletlerin yapılmış bir antlaşmaya katılmaları söz konusu değildir. Protokollerin metinleri imza edilmiş olmakla tespit edilmiş ve onay belgelerinin değişimini takip eden ilk ayın ilk günü yürürlüğe girecekleri her iki Protokol’ün metninde düzenlenmiştir. Antlaşmaların bağlayıcılık kazanması bakımından onay usulünün tatbik edileceği açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Onay işlemleri gerçekleşmemiş ve Protokoller bağlayıcılık kazanmamıştır. Bir uluslararası antlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için iç hukuk ve uluslararası hukuk düzeyinde gerçekleştirilmesi gereken çeşitli işlemler bulunmaktadır. Antlaşma için benimsenen bağlanma yöntemine bağlı olarak yürürlüğe girmesi için uluslararası hukuk düzeyinde gerçekleştirilmesi gereken işlemler de değişiklik göstermektedir. Bir antlaşmanın yürürlüğe girme anı antlaşmada veya başka bir yolla tarafların aksini öngörmedikleri durumda tarafların antlaşmayla bağlanma iradelerini açıkladıkları andır (1969 VAHS m. 24/2). Antlaşmanın bir onay belgesi ile bağlayıcılık kazanmasının öngörülmesi halinde antlaşmada yer alan hükme göre üç olasılık mevcuttur: i. onay veya benzeri belgelerin değişim anı; ii. onaylama işleminin bir depozitere gönderilmesi öngörülmüşse işlemin depozitere gönderildiği an; iii. depoziterin aldığı onay veya benzeri belgeyi öteki taraflara bildirmesi sonucu bu bildirimin diğer tarafın eline geçtiği an (1969 VAHS m. 16). Zürih Protokolleri’nde onay belgelerinin değişimini takip eden ilk ayın ilk günü yürürlüğe girecekleri düzenlenmiştir. Onay belgelerinin değişimi söz konusu olmamış ve Protokoller yürürlüğe girmemiştir. (25 Puan) 2. Uluslararası hukukun kaynakları arasında bir hiyerarşi bulunup bulunmadığı ve bulunduğu kabul edildiği takdirde bu hiyerarşinin nasıl gerçekleştiği hususunda öğretide görüş ayrılıkları mevcuttur. Hiyerarşi konusundaki yaklaşımlar, uluslararası hukukun bağlayıcılığı ve felsefesi konusunda benimsenen görüşe göre değişiklik göstermektedir. Uluslararası hukukun esasını devletlerin iradesine dayandıran pozitivist hukukçular, uluslararası hukuk kuralları arasında bir hiyerarşi bulunmadığını kabul etmektedirler. Buna göre iç hukuktaki kurallar hiyerarşisi, otoriteler hiyerarşisine tekabül eder ve uluslararası hukukta tüm kurallar devletlerin iradesine dayandığı için böyle bir otoriteler hiyerarşisinden söz etmek olanağı yoktur. Antlaşmalar ile teamül hukuku arasında bir hiyerarşiden söz edilmesi mümkün değildir. Devletler kendi aralarındaki ilişkileri düzenlerken yeni bir antlaşma yaparak teamül hukukundan sapabilirler veya antlaşmaya aykırı teamül hukuku kuralları benimseyebilirler. Bu durumda lex posterior derogat priori kuralı uygulanır. Bununla birlikte bazı uluslararası hukuk kurallarının aksiyomatik ve anayasal olduğu ve diğer kurallardan önce geldikleri ifade edilmektedir. İnsanlığın ortak üstün değerlerini koruyan örf adet hukuku kurallarına aykırı andlaşma yapılamaz. Teamül hukuku opinio iuris ve devlet uygulamalarından oluşmaktadır. Aksine andlaşma yapan devlet zaten opinio iuristen de devlet uygulamalarından da ayrılmış sayılacaktır. Yerleşik teamül kuralları iki devlet arasında oluşan teamülden farklıdır. Birden fazla ulus tarafından çok uzun bir süre kabul edilmiş ve uygulanmakta olan kurallardır. Kökenlerinde uluslararası anlaşmalar, işlem ve belgeler bulunmaktadır. Ayrıca jus cogens kurallara aykırı bir uluslararası antlaşma yapılması veya teamül hukuku kuralı oluşması mümkün değildir. (25 Puan)* 1 3. a. Ex aequo et bono (10 Puan) Uluslararası hukuk kuralları dışı verilerin de göz önünde tutulması suretiyle karar verme yetkisini tanıyan çözüm yoludur. Eski adıyla hakkaniyet ve nısfet yolu olarak da adlandırılmaktadır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü m. 38/2’de yer almaktadır. Bu çözüm yolunun uygulanabilmesi için tarafların bu yönde açık ve kesin rızası gerekmektedir. b. de facto tanıma (10 Puan) Devletlerin tanınması yolları i. De jure tanıma ii. De facto tanıma şeklinde tasnif edilebilecektir. De facto tanıma geçici ve sınırlı nitelikteki bir tanımayı belirtmektedir. Herhangi bir hukuksal işleme başvurmadan fiili bir tanıma olarak değerlendirilebilir. Devletlerin açıklamada bulunmadan ilişkiler kurma veya kurmaması şeklinde görülebilir. De jure tanıma kesin olup geri alınmamaktadır. De facto tanıma kesin bir tanıma olmadığı için tanıyan devlet bu tanımasını her zaman geri alma hakkına sahip bulunmaktadır. De facto tanıma koşulların yerine getirildiği değerlendirmesi yapılarak tanıyan devlet tarafından de jure tanıma haline getirilebilir. c. jus cogens kurallar (10 Puan) Emredici kurallar uluslararası toplumun varlığı ve devamı için gerekli kabul edilen kurallardır. 1969 Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi bu nitelikte kuralların uluslararası hukukta bulunduğunu kabul etmektedir. Anılan Sözleşmenin 53. maddesinde buyruk kuralları düzenlenmektedir. Jus cogens kurallarının belirleyici özellikleri şu şekildedir: i. bir kuralın bu nitelikte kabul edilmesi için, devletlerden oluşan uluslararası toplumun bütününce benimsenmiş olması. ii. Bu nitelikte olduğu kabul edilen bir kurala aykırı hiçbir kural konulmaması. Jus cogens kurallarının neler olduğu arayışları uluslararası hukukta devam etmekle birlikte, Uluslararası hukuk komisyonu kuvvet kullanma yasağı, soykırımın yasaklanması, köle ticareti ve deniz haydutluğunun yasaklanmasını bu kurallara örnek olarak göstermektedir. Jus cogens kurallarına aykırılık uluslararası anlaşmaların geçersizliğine sebep olmaktadır. İkinci olarak jus cogens kurallarının düzenlediği haklar, getirdiği yükümlülükler erga omnes etkiye sahiptir, herkese karşı ileri sürülebilir. d. hukukun genel ilkeleri (10 Puan) Uluslararası Adalet Divanı Statüsü m. 38’de “uygar uluslarca benimsenen hukuk genel ilkelerini” uluslararası hukukun asıl kaynaklarından üçüncüsü olarak vermektedir. Tanım olarak Pazarcı, kitabında şu tanıma yer vermiştir: Birçok ulusal hukuk düzeninde yer alan ve uluslararası hukuk düzenine aktarılmalarına ne hukuk mantığı ne de devletlerin değer yargıları bakımından herhangi bir engel bulunmayan, devletlerin ortak hukuk değerlerini içeren kurallardır. Uluslararası hukukun üçüncü kaynağı olarak görülmekle beraber ilk iki kaynak gibi genel bir kabul görmemektedir. Hukuk genel ilkelerinin, öğretide anlaşma ve örf-adet kurallarına aykırı olmayan durumlarda uygulanabilecekleri kabul edilmektedir. e. self-determinasyon hakkı (10 Puan) Self-determinasyon ilkesinin anlamı incelendiği zaman, iki boyutu olduğu görülmektedir. İlk olarak devletlerin iç örgütlenmelerine ilişkin olarak bir halkın dilediği yönetim biçimini, herhangi bir dış baskı olmadan, seçme hakkı olduğu ifade edilmektedir. İkinci olarak bir halkın bağımsız devlet kurmak dahil, dilediği devlete bağlı olmayı seçme hakkı belirtilmektedir. Öğretide bağımsız devlet kurabilmenin ana koşulunun sömürge altında bir halkın olması gerektiği kabul edilmektedir. Devletlerin ülkesinin bütünlüğü ilkesine aykırı olamaz. Bunun gereği olarak Self- determinasyon hakkı bazı şartlara bağlanmaktadır. Ayrılmak isteyen bir grup varsa bu grubun kurucu unsur olması gerekmektedir. Kurucu unsuru o egemenlikte savaşmış emek vermiş grup olarak tanımlayabiliriz. İkinci olarak bu grubun ağır ihlallere maruz kalmış olması gerekmektedir. Uluslararası Adalet Divanı, Batı Sahra davasında bu parametrelerden bahsetmektedir.Örneğin; Kıbrıs Türk toplumu self-determinasyon hakkını kullanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurmuştur. Kıbrıs Türk toplumu Londra ve Zürih Andlaşmaları’nda kurucu unsurlardan biri olarak kabul edilmiş, 1950’li yıllardan itibaren varlığını tehdit eden etnik temizlik boyutunda ihlallere maruz kalmıştır. Kıbrıs Türk toplumunun self-determinasyon hakkı için gerekli parametreleri sağladığı görülmektedir. Fahiş hata niteliğini haiz bulunmayan ve soru ile ilgili açıklamalar, hukuki gerekçelerle desteklendiği ölçüde ve savunulan görüşün kendi içinde tutarlılığı dikkate alınarak değerlendirilecektir. * 2