KİŞİLİK GELİŞİMİ Giriş Kişilik, bireyi diğer bireylerden ayırt eden, tutarlı olarak sergilenen, bireye özgü özellikler bütünüdür. Çevremizdeki insanları değerlendirmek istediğimizde onları kendilerine özgü, kişilik özellikleriyle betimlemeye çalışırız. Bir bireyi, kişiliğini oluşturan bütün özellikleriyle tanıyabilmek kolay olmasa da sürekli olarak göstermekte olduğu belirgin özellikleriyle, hakkında iyimserkaramsar, güvenli-güvensiz, girişkençekingen gibi çeşitli yargılar geliştirebiliriz. Bireylerin bilişsel, duyuşsal, sosyal ve fiziksel yönlerden şöyle ya da böyle özellikler göstermeleri, onların mizaçları, tutumları, değerleri, belirgin davranış kalıpları ve daha bir çok özellikleri bakımından birbirlerinden farklı olmaları demektir. Kişilik gelişiminde etkili olan doğuştan gelen özellikleri, genlerle ana-babalardan çocuklara geçen özellikler, çevresel etmenleri ise doğumdan ölüme değin bireyin ana-babası, akranları ve diğer bireylerle olan ilişkileriyle, yaşam boyu dene-imleri oluşturmaktadır. Kişilik gelişimini açıklamaya yönelik kişilik kuramları böyle bir bakışla konuya yaklaşmakta, kalıtsal etmenlerle çevresel etmenlerin önem derecesi hakkında geliştirmiş oldukları kendilerine özgü felsefeleri çerçevesinde, farklı kuramcılar tarafından kişiliğin gelişimine ilişkin farklı görüşler ileri sürülmüş bulunmaktadır. Bireyin sosyal ve fiziksel çevresi içinde tutarlı olarak gösterdiği kişilik özelliklerinin oluşumunu betimleyen kişilik gelişimi üzerinde çalışan psikologların bu konudaki görüşleri arasında farklılıklar bulunmakla birlikte, kişiliğin bireyin doğuştan gelen kalıtsal özellikleriyle çevresel etmenlerin etkileşimine bağlı olarak şekillendiği bilinmektedir. Freud'un Kişiliğin Yapısı, Örgütlenmesi ve Gelişimine İlişkin Kuramsal Yaklaşımları • Topografik Kişilik Kuramı • Yapısal Kişilik Kuramı • Psikoseksüel Gelişim Kuramı Freud'un psiko-seksüel gelişim kuramına geçmeden önce, ruh hastalıklarını tedavi etmek amacıyla psikanaliz adı ile bilinen bir terapi yöntemi geliştirdiğini, ayrıca topografik kişilik kuramı ve yapısal kişilik kuramı olarak adlandırılan kuramlarıyla da bilinç ve kişiliğin yapısı hakkında ayrıntılı görüşler ileri sürdüğünü belirtmek gerekir. Topografik Kişilik Kuramı Topografik kişilik kuramı, bireyin bilişsel etkinlikleriyle ilişkili olup, insan davranışlarının bilinçten öte, bilinç altı materyallerle ilişkili olduğunu vurgular. Topografik kişilik kuramında Freud, bireyin çeşitli bilişsel etkinliklerinin bilince uzaklıklarını saptamayı amaçlamış ve bilişsel içeriklerin belirli biliş bölgelerinde bulunduğunu ileri sürmüştür. Bireyin herhangi bir anda farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölge bilinç, bireyin ancak dikkatini zorlayarak hatırlayabildiği yaşantılarının bulunduğu bölge ise bilinç öncesi olarak adlandırılmıştır. Freud, bireyin farkında olmadığı, dikkatini zorlasa bile bilince çıkaramadığı, hatırlayamadığı olayların barındığı bölgeyi, bilinç dışı olarak tanımlamıştır. Freud, insanın içinden geldiği gibi doyurmak istediği arzuların, isteklerin, duygu-düşünce ve dürtülerin ve birey için bir sıkıntı kaynağı olabilecek yaşantıların bilinç dışında barındığını ve bilinç dışındaki bu materyalin sürekli bir biçimde bireyin davranışlarını etkilediğini ileri sürmüştür. Freud'un geliştirmiş olduğu tedavi yöntemi olan psikanalizde ise çeşitli terapi teknikleriyle bilinç altındaki materyalin bilince getirilmesi amaçlanmaktadır. Yapısal Kişilik Kuramı Aslında bir ruh hekimi olan Freud, kimi hastalarında gözlemiş olduğu bazı davranışsal özelliklerin nedenlerini açıklamada topografik kuramın yeterli olmadığını farkedip, kişiliğin örgütlenmesini araştırmaya yönelerek, yeni bir kişilik modeli daha geliştirmiştir. Yapısal kişilik kuramı olarak bilinen bu modele göre kişilik; id, ego ve süper ego olmak üzere üç sistemden oluşmaktadır. Kişiliğin bu üç sistemi sürekli bir biçimde birbiriyle etkileşerek bireyin davranışlarını yönlendirmektedir. İd, kişiliğin ilkel yönünü oluşturmakta, daima haz ilkesine göre hareket etmekte, gerçek dışı ve mantık dışı istek ve arzularla, bireyin içsel dürtülerinin her ne pahasına olursa olsun derhal doyurulması doğrultusunda bir işlevde bulunmaktadır. Bebeklik döneminin başlangıcında çocukların kişilik yapılarını tamamıyla içsel dürtüleri içeren id oluşturduğu için, küçük çocukların bu dürtülerini erteleme, denetleme ve düzenleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Freud'a göre yaşamın ilk günlerinde id'den oluşan ilkel yapı ayrımlaşarak ego ve süperego yu oluşturmaktadır. Çocuk, gelişim sürecinin daha başlarında, ana-babası ve çevresindeki diğer bireylerle etkileşime girmeye başlamakta ve bu etkileşim içinde çocuğun gerçekçi olmayan istekleri kısıtlanmaktadır. Çocuğun onların bazı taleplerini de yerine getirmek zorunda kalması, kişilik yapısında ego olarak adlandırılan yeni bir sistemin gelişmesine yol açmaktadır . Ego, kişilik yapısının gerçeklik ilkesine göre hareket eden ve kısmen de olsa bilinçli olan bölümüdür. Bir bakıma kişiliğin "idare meclisi" gibi davranan ego, gerçekliğin sınırları zorlanmadan bireyin içsel dürtülerinden kaynaklanan ihtiyaçlarının uygun bir biçimde nasıl karşılanabileceğini tayin etmektedir. Akıl yürütme, problem çözme ve karar verme gibi üst düzeydeki zihinsel işlevlere de sahip olan ego, id'in gerçek dışı istekleriyle, süper egonun bunların karşılanmasına yönelik yasaklayıcı tutumları arasında bir ara bulucu işlevi görerek, id'in gereksinimlerinin karşılanmasına çalışmaktadır. Yapısal kişilik kuramına göre kişiliğin üçüncü boyutunu oluşturan süper ego, kişiliğin ahlâkî yönünü temsil eder. Süper ego, çocuğun ana-babalarından özümsemiş olduğu toplumsal kurallarla, geleneklere, göreneklere ve ahlâk kurallarına göre şekillenir. Süper ego da id gibi gerçeklik ilkesine göre hareket etmez, tüm kararlarında ahlâk ilkesinden yola çıkarak, katı ahlâkî kurallar çerçevesinde, özellikle de id'in cinsellik ve saldırganlıkla ilişkili isteklerini ahlâka uygunluğu açısından denetleyerek, kabul edilmesi mümkün olmayan aşırı istek ve taleplerin karşılanmasına karşı çıkar. Freud'un görüşlerine bağlı kalarak, sağlıklı bir kişilik yapısı için, kişiliğin bu üç boyutu arasındaki ilişkide denetiminin ego'nun elinde olması gerekir. Gerek id'in gerekse süper ego'nun gerçeklik ilkesi dışında hareket ettiği hatırlanırsa, kişilik gelişiminde bu iki sistemden herhangi birinin baskın olması hali, bireyin düşünsel, duyuşsal ve davranışsal eylemlerinin de gerçeklikten uzak olması anlamına gelecektir. Sağlıklı bir kişilik gelişimi için bu üç boyutun olabildiğince "uzlaşabilmesi" ve "denge" içinde olması esastır. Psikoseksüel Gelişim Kuramı Freud, kişilik gelişiminde özellikle doğumu izleyen ilk altı yaş içindeki yaşantılara dikkat çekerek, bu dönemin izlerinin bireyin yetişkinlik yıllarındaki kişilik özellikleri üzerinde belirleyici rolü olduğunu savunmuştur. Psikoseksüel Gelişim Kuramının Eğitim Açısından Önemi: Freud'un kişilik gelişimine ilişkin görüşlerinden esinlenen kuramcılar, Freud'un görüşlerini önemli ölçüde revize etmiş olmakla birlikte, erken çocukluk yıllarındaki ana-baba-çocuk ilişkilerinin niteliğinin çocuğun kişilik gelişimi üzerinde belirleyici olduğu görüşü, çoğu kuramcı tarafından kabul edilmektedir. Bu bakımdan doğumu izleyen bir iki yıl içinde çocuğun bakımı ve beslenmesi ile sevgi gereksinimlerinin ana-babalar tarafından gerektiği gibi karşılanması gerekmektedir. Özellikle ilk beş yıl içinde ana-babalar ve okul öncesi öğretmenleri çocuklara karşı sıcak ve sevecen bir yaklaşım içinde, otoriter ve baskıya dayalı eğitim uygulamalarından kaçınmalı, psikolojik açıdan sağlıklı bir gelişim için hoşgörülü, izin verici bir yaklaşımla, demokratik tutumlar içinde çocuk yetiştirmenin önemini kavramaya çalışmalıdırlar.