Psikanalizm

advertisement
PSİKANALİZM

Psikanaliz, Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir
psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesidir. Bir psikoterapi
tekniği olarak psikanaliz, hastaların zihinsel süreçlerinin
bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya
çalışır. Analistin amacı hastanın transferan sorgulanmamış ya
da bilinçdışı engellerinden, yani artık işe yaramayan ve
özgürlüğü kısıtlayan eski ilişki kalıplarından, serbest kalmasına
yardım etmektir.
Psikanaliz kuramı ortaya atıldıktan sonra ciddi eleştirilere
maruz kalmıştır. Günümüzde psikanalizin bilimsel geçerliliği
konusunda önemli şüpheler bulunmaktadır.
Tarihçe

Psikanaliz, 1890'larda Viyana'da
nevrotik ya da histerik belirtiler
gösteren hastalara etkili bir tedavi
bulmaya çalışan bir nörolog olan
Sigmund Freud'dan miras kalmıştır. Bu
hastalarla konuşmalarının sonucunda,
Freud hastaların rahatsızlıklarının
kültür tarafından kabul edilmeyen,
sonuç olarak bastırılmış ve bilinçdışı
cinsel doğanın arzu ve fantazilerinden
kaynaklandığına inanmıştır. Kuramı
geliştikçe, Freud da hastalarını tedavi
ederken karşılaştığı olayları
biçilendirmek ve açıklamak için sayısız
sistem geliştirtirmiş ve kenara
koymuştur.
Teknik

Psikanalizin ana metodu, serbest çağrışımın transferans ve
direnç analizidir. Analizana (hastaya), rahat bir halde, aklına
gelenleri söylemesi söylenir. Burada, düşler, umutlar, dilekler
ve fantaziler geçmiş aile yaşantısının birer anısı olarak ilgi
konusudur. Genellikle, analist sadece dinler ve sadece
profesyonel kanaati gerektiğinde, yani hasta için içgörü
uyandırma fırsatı yakaladığında yorumlar. Dinlemede, analist
empatik tarafsızlığı, yani güvenli bir ortam yaratmak için
geliştirilen yargılamayan bir duruşu, korur. Analist, analizanın
söyleminde ve davranışlarında beliren kalıp ve çekingenlikleri
değerlendirirken, analizandan tüm dürüstlüğü ile bilincine ne
gelirse konuşmasını ister.
Birçok klinisyen psikanalizi ciddi psikolojik bozukluğu olan
olgular, örneğin psikoz, intihara meyilli depresyon ya da ağır
tedavi edilmemiş alkolizm, için önermez. Bu tip hastalar
"analiz-edilemez" olarak nitelendirilir. Tipik uygulamalar klinik
depresyon ve kişilik bozukluklarını içerir.
Günümüz bazı psikanaliz şekilleri, kendine güveni artırma
yoluyla hastalara özsaygı kazandırmakta, ölüm korkusu ve bu
korkunun davranışlar üzerindeki etkilerini yenmekte, ve
birbiriyle bağdaşmaz gibi gözüken ilişkileri sürdürmekte
yardımcı olmaya çalışır. Bireysel danışan seansları bir gelenek
olarak kalsa da, psikanaliz bir grup terapi şekli olarak Harry
Stack Sullivan tarafından uyarlandı.
Etkililik

Şu an birçok psikanalist, analizin daha çok nevroz olguları ve
kişilik ya da karakter sorunları yaşayan olgularda yararlı bir
yöntem olduğunu iddia eder. Psikanalizin daha çok samimiyet ve
ilişkilerin kökleşmiş sorunları ve oturmuş problemli yaşam
kalıpları ile uğraşırken faydalı olduğuna inanılır. Terapötik bir
tedavi olarak psikanaliz genellikle haftada üç ila beş görüşme ile
sürer ve doğal ya da normal olgun bir gelişme için belli bir
tedavi süresini gerekli kılar (üç ila beş yıl arası).
Geçmiş randomize kontrollü denemelerin analizi belirli psikiyatrik
bozukluklarda psikanalitik tedavinin, tedavinin olmadığı
durumlardan daha etkili olduğunu gösterir. Psikanalizin ve
psikanalitik psikoterapinin etkililiği üzerine yapılan deneysel
çalışmalar da psikanalitik araştırmacılar arasında
belirginleşmiştir.

Bazı toplulukların psikodinamik tedavileri ile yapılan
araştırmalar farklı sonuçlar vermiştir. Analist Bertram Karon
ve arkadaşları tarafından Michigan Eyaleti Üniversitesi'nde
yapılan bir araştırma yeterli düzeyde eğitildikleri zaman
psikodinamik terapistlerin şizofrenik hastalarda etkili
olabileceklerini önermiştir. Daha yakın döneme ait
araştırmalar ise bu önermeler hakkında şüphelidir. Şizofreni
Hastaları Sonuçları Araştırma Grubu (PORT) raporu
etkililiğinin kanıtlanması için daha çok denemeye ihtiyaç
duyulduğunu belirterek, psikodinamik terapinin şizofreni
olgularında kullanılmasına karşı çıkmışlardır (öneri 22). Ancak,
PORT'un önerisi deneysel çalışmalardan çok klinisyenlerin
düşünceleri üzerine gelişmiştir ve deneysel veriler bu öneri ile
çakışmamaktadır (özete bağlantı). Cochrane Kütüphanesindeki
güncel bir medikal literatür çalışması (güncellenmiş özet)
şizofreniyi tedavide psikodinamik psikoterapinin etkiliğini
gösteren bir verinin olmadığı sonucuna varmıştır. Başka veriler
de, örneğin cinsel suçluların tedavisinde psikanalizin etkili
olmadığını (ve muhtemelen zararlı) göstermiştir.
Klasik Psikanalitik Kuram






Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur.
Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve
değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır.
Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur:
İnsan gelişimi en iyi cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla
anlaşılabilir.
Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri
baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde
saklanır.
İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda,
dil süçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder.
Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır.
Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış
olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir.
Bilinçdışı Ve Psişik Yapılar

Bilinçdışı ile dürtülerin farkındalık dışında olduğu zihinsel
işlevler bölümü kastedilir. Psikanalitik bilinçdışı, popüler bir
kavram olan bilinçaltına benzer ama aynı değildir. Psikanaliz
için, bilinçdışı bilinçte olmayan her şey değildir. Örneğin,
motor becerileri, istemdışı fizyolojik hareketler değil ancak
bilinçli aktif düşüncedeki bastırılanlardır. Ayrıca, önyargı gibi
otomatik süreçlerin örnekleri ve şimdiki ilişkilerin üzerindeki
geçmişin etkileri bilinçdışıdır.
Freud'a göre, psikolojik bastırma yoluyla aklın ötesine taşınan
kültür tarafından kabul edilmeyen düşünceler, arzular ve
istekler, travmatik yaşantılar ve acı veren duyguların deposu
bilindışıydı. Ancak, içerik her zaman olumsuz olmak zorunda
değildi. Psikanalitik bakış açısına göre, bilindışı sadece kendi
etkileri ile farkedilebilen bir güçtü - kendini belirtilerle ifade
ederdi.
Freud'un daha sonra geliştirdiği "yapısal teorisi"ne göre ego,
superego ve id zihnin bölümleridir. "İd" "ilkel arzuları"
(cinsellik, saldırganlık, açlık vs.) saklayan, "süperego"
içselleştirilmiş norm, ahlak ve tabuları kapsayan, ve "ego" bu
iki bölümün arabulucusu ve kendilik duygusuna yol veren
bölümdür.
İd

İd, doğuştan vardır ve psişik enerjinin kaynağıdır. İlkel
arzular; açlık, su, dışkılama, cinsellik ve ısınma, için temel
güdüler İd'de saklıdır. Freud, bu psişik enerjinin bebeğin
doğuştan getirdiği biyolojik bir enerji olduğunu söyler. Libido
adını verdiği bu biyolojik enerji, bebeğin büyüyüp geliştiği
süreçte psişik bir enerji haline gelir. Kurama göre, bu süreç
bebeğin bilinç düzeyinde değildir, bilinçdışı olarak gerçekleşir.
İd, haz ilkesi (pleasure principle) ile hareket eder ve amaç
bir an önce doyuma ulaşmaktır. Amaca ulaşamamak ve bu
yolda engellenmek gerginliğe neden olur ve bunu yenmek için
gösterilecek çabayı körükler. Freud'a göre, doyuma ulaşmak
ve gerginliği azaltmak için bir yolu birincil süreç (primary
process) düşüncedir. Buna göre, istenilen ve arzu edilen şey
düşlenerek doyuma ulaşılır
Ego

Ego, İd'den sonra gelişen bir diğer yapıdır.
Bebeğin altıncı ayından itibaren İd'den
kaynaklanarak gelişmeye başlayan Ego, bilinci ve
gerçekliği temsil eder. Enerjisini İd'den alır ve
aldığı bu enerjiye göre şekillenir. İd'in doyuma
ulaşmak için kullandığı birincil süreç tarzı
düşüncenin yerini ikincil süreç (secondary process)
tarzı düşünceye bıraktığı yerdir. Düşleyerek
yaşamanın mümkün olmadığını söyleyen Ego, devreye
düşünme, karar verme ve planlama yetilerini sokar.
İd'in sabırsızca doyum elde etme ve düşlemlerini
daha gerçekçi yapıya dönüştüren Ego, gerçeklik
ilkesine (reality principle) göre çalışır.
Süper Ego
İd ve Ego'dan sonra Süperego yapısı oluşur.
Çocuk konuşmayı ve kültürü öğrenmeye
başladıkça Süperego'su gelişir. Büyüme
aşamalarının her birinde kültürü (babanın dilini),
normları, sembolleri, kuralları, yasakları öğrenir
ve içselleştirir. Vicdani yapısı gelişen çocuk,
çevresi tarafından kimi zaman onaylanır, kimi
zaman onaylanmaz. Bakıcıları tarafından kabul
edilmeyen şeyleri farkeder ve onaylanmamaktan
kaçınır. Örneğin, bakıcıları tarafından
onaylanmak için yatağını ıslatmamayı öğrenir ve
bundan haz duyar.
Kişiliğin Dinamiği

Klasik psikianalize göre, bu üç ruhsal yapı çok karmaşık
ilişkilerle ve sistematikle insan gelişimini belirler ve kişiliğini
oluşturur. Bu üç yapı sürekli olarak, birbirinden kaynaklanan
ve birbiriyle etkileşen dinamik bir yapıdır (kişiliğin dinamiği).
Bu dinamik yapı, Freud'un görüşlerini takip edenlerin ve
geliştirenlerin kendilerini psikodinamik kuramcılar olarak
tanımlamalarını da yol açmıştır.
Breuer ile birlikte Freud, histeri vakaları üzerinde yoğunlukla
çalışmış ve kuramını geliştirmiştir. Hastalarından edindiği
bilgiler doğrultusunda, Freud farkında olunmayan bilinçdışı
gelişen ve etkileşen güçlerin olduğu varsayımını kabul etmiştir.
Bu durumda, İd ve Süperego'nun çalışmaları bilinç
düzeyindedir ve kişi bu etkileşimin farkında değildir. Ego,
birincil düzeyde biliçlidir ve biliçdışı gerçekleşen savunma
mekanizmaları ile kişiyi yoğun kaygı ve çatışmadan korur.
HAZIRLAYANLAR
AYÇA KOTARAN
 HİLAL COŞKUN
 ZEHRA ÜNAL
 DİLEK BAYRAK
 AYNUR KOÇ

Download